You are on page 1of 20

TÜRK DİLİ I

Dillerin Doğuşu ve Dil Kurultayları


Dillerin kaynağı konusunda çeşitli görüşler vardır.
Yeryüzündeki bütün dillerin bir tek dilden (monojenist
teori) veya farklı kaynaklardan (polijenist teori) doğmuş
olabileceğini ileri süren kuramlar bulunmaktadır.
• Monojenistler: Tüm diller tek kaynaktan çıkar. Tek kökenlilik
kuramı (İslamiyet, Hristiyanlık, Musevilik.) İlahi güce, Tanrı’ya
bağlarlar.
• Polijenistler: Diller farklı kaynaklardan çıkar. Çok kökenlilik
kuramı.
DİL TÜREYİŞİ TEORİLERİ
Taklit (Onomatopée) Görüşü: Max Müller
XX. yüzyılın başlarında ortaya çıkan bu kurama göre, insan dilinin
oluşumundaki baş etken ses taklididir. İnsan, çevresindeki doğa
olaylarını, hayvanların ve ses çıkaran bütün eşyanın seslerini taklit
etmek suretiyle dili meydana getirmiştir. Örneğin; pat pat, çat, hav,
miyav, takır tukur , inlemek, horlamak… lıkır lıkır, fokur fokur, mırıl
mırıl” gibi ikilemelerin yanında “melemek, vızıldamak “ gibi eylemler
buna örnek verilebilir.
• Ünlemleri Temel Alan Görüş: Demokritos
Bu varsayıma göre, kelimelerin birçoğu, insanların duygulanmaları
sırasında çıkarmış oldukları seslerden veya ünlemlerden oluşmuştur.
İnsanlar çeşitli durumlar karşısında, ruh ve bedenle ilgili duygularının
etkisiyle, hayret veya hayranlık ifade eden sesler çıkarırlar. Bunlardan
bir kısmı insanın elinde olmadan çıkmakta ve çeşitli duygularını
yansıtmaktadır: ah, of, ıh, aha, uf vb. İşte bunlar gibi ünlemlerin
sonradan kelimelere dönüştüğü ve çeşitli kavramları karşıladığı ileri
sürülmüştür.
İş Kuramı Görüşü
İnsanların, ortaklaşa iş yapmaları sırasında kullandıkları ortak
seslerin tekrarlanarak ilk sözcüklerin oluştuğu görüşü bu
kuram için geçerlidir. Örneğin birlikte bir şey kaldırırken
çıkarılan “hop” sesi gibi. Burada konuşma ve dü­şünme
yeteneği uyandıran etmenin ortak çalışma olduğu kabul
edilmekte­dir.
Jest ve Mimikleri Temel Alan Görüş
Beden hareketlerini ele alan bu kurama göre, insanlar kimi
duygularını ifade edebilmek için çeşitli beden hareketleri
yapmaktadırlar. Bu hareketlerin ağızda konuşma organlarına
yansıması ile kelimeler meydana gelmiştir. Örnek olarak
kızgınlık belirtisi olarak insanın hom hom yapmasından
homurdamak, bir şeyi üflerken püf püf yapmasından üflemek
kelimelerinin çıkması gibi.
• Müziği Temel Alan Görüş
Buna göre kelimeler, insanların söyledikleri şarkılardan
oluşmuştur. İlkel insanlar güç işler görürken ritmik birtakım
sesler çıkararak çalışmalarını kolaylaştırıyorlardı. Sonradan bu
sesler iş yaparken söylenen şarkılar biçimine girmişlerdir. İşte
ilk kelimeler de bu şarkılardan türemiştir.
Dilin kökeni konusunda daha başka görüşler de bulunmaktadır.
Ancak bunların hiçbiri tek başına dilin doğuşu sorununu tam
olarak aydınlatamamıştır.
İnsan ve hayvan (maymun) konuşma benzerliği üzerine uzun
yıllar süren çalışma neticesinde sadece telegrafik konuşma
elde edilebilmiştir.
Bu kuramların bir çözüm üretmediğini gören Paris Dil Bilimi
Topluluğu 1866 yılından sonra dilin doğuşu ile ilgili hiçbir görüş
ve deneyi kabul etmeyeceğini açıklamıştır.
EFSANEVİ BİLGİLER
• Çinlilerdeki efsaneye göre; bir su kaplumbağası, sırtındaki
çizgili şekillerde imparatorun önüne çıkmış ve ona yazıyı
öğretmiştir.
• Babillilere göre; yarı balık, yarı insan olan bir deniz canavarı,
sudan çıkarak yazıyı öğretmiştir .
Hint mitolojisine göre; baş tanrı Brahma, kendi
görünüşlerinden biri olan Vac aracılığı ile hem dünyayı hem de
içindeki varlıkları yaratmıştır. Hintlilere göre yıldırımın sesi,
Vac’ın sesidir. Vac aynı zamanda insan dilinin de tanrısıdır. Bu
bakımdan söz yani ses ebedîdir. Vedalara göre söz ebedî
olduğu gibi, dört bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerden
yalnız bir tanesi insanlara düşmüştür. Hint felsefesine göre
kelimenin maddesi fani, cevheri ise ebedîdir.
İlk Çağın en önemli tarihçisi Herodot, Mısır yolculuğu
sırasında Ön Asya ve Yakın Doğu bölgelerini gezmiş; ilk tarih
kitabı olan Historiai (Herodot Tarihi) adlı eserinde, bölgenin
tarihi ve coğrafyası hakkında önemli bilgiler vermiştir. Ne var ki
buralarda yaşayan toplumların dilleri hakkında herhangi bir
bilgi vermemiştir. Herodot’un anlattığına göre milattan önce
VII. yüzyılda yaşamış olan Mısır hükümdarı Psammetik, en eski
dilin hangisi olduğunu öğrenmek için bir deney yaptırır.
Psammetik’in emriyle yeni doğmuş iki bebek alınıp hiç kimse
ile konuşturulmadan büyütülecektir. Sağır ve dilsiz bir anne ve
babanın yanına verilirler. İnsanlardan uzak, yanlarında hiç
kimse olmayan bir yerde tutulurlar. İki yıl gibi bir süre geçtikten
sonra, birden bire çocukların “bekos” kelimesini çıkarttıkları
görülür. Bunun üzerine bu kelimenin hangi dile ait olduğu
araştırılır. Araştırmacılar Mısır dilinde bulunmayan bu
kelimenin Frigya dilinde (Frigce) “ekmek” anlamına geldiğini
öğrenirler. Çocuklar bu söz ile karınlarının acıktığını söylemek
istemişlerdir.
Güneş Dil Teorisi
• İnsan, güneş karşısında duygularını ifade etmek istemesi.
A>ağ “Renk değiştirmek, ışık”
• Dil buradan ortaya çıktı deniyor, bu yüzden ilk dilin Türklerde
oluştuğunu kanıtlamaya çalışan kuram Güneş Dil Kuramıdır.
Teorinin kaynağı Dr. Hermann Kivergitsch.
Güneş Dil Teorisi, Türk dilinin eskiliği ve başka dillere kaynaklık
ettiği görüşünden doğmuştur. Viyanalı dilci Kivergitsch’in
Atatürk’e göndermiş olduğu basılmamış bir inceleme, bu
teoriye kaynaklık etmiştir. Bu incelemede, Kvergic, Moğol,
Mançu-Tunguz dilleri ile Fin, Macar, Japon, Hitit dilleri arasında
yakınlık olduğunu ortaya koymayı amaçlayan deliller üzerinde
durmuştur.
Atatürk, bu teorideki esas fikri geliştirmiştir ve Güneş Dil
Teorisi oluşmuştur. Atatürk tarafından hazırlanan Etimoloji
Morfoloji ve Fonetik bakımından Türk Dili: Notlar başlıklı
kitapçıkta bu teorinin okunduğu ve ondan yararlandığı ifade
edilmiştir. Atatürk, Kıvergitsch’in görüşleri ile, Türk dilinin
kaynaklarına doğru inme ihtiyacı ile ilgilenmiş ve bu ihtiyaç,
ifadesini Güneş dil Teorisi’nde bulmuştur. (Zeynep Korkmaz,
Türk Dili Üzerine Araştırmalar, s. 779.)
Güneş Dil Teorisi, 24 Ağustos 1936’da toplanan III. Türk Dil
Kurultayı’nda tartışılmıştır ve çoğu 1936 yıllarına ait olmak
üzere, 1935-1938 yıllarında, bu teoriyi işleyen 25 kitap
yayınlanmıştır.
I. Türk Dil Kurultayı
Atatürk, Türk dilinin dünü, bugünü ve yarını üzerine
düşünülmesini; araştırmalar, çalışmalar yapılmasını istiyordu.

Bunların gerçekleştirilmesi için Atatürk’ün imzasıyla 26 Eylül


1932’de, Dolmabahçe Sarayı’nda I. Türk Dil Kurultayı toplandı.
I. Türk Dil Kurultayı’nda Türk dilinin içinde bulunduğu sorunları dilcilik
biliminin ölçüleri içerisinde ele alıp incelemek için şu çalışma programı
kabul edilmiştir:
●Türkçenin tarihini araştırmak
●Türkçenin yapısını araştırmak
●Yeni Türkçe sözcükler türetmek
●Terimler türetmek
● Konuşma dilimizdeki Türkçe sözcükleri tarayıp yeniden kullanım
alanına çıkartmak
II. Türk Dil Kurultayı
18 Ağustos 1934’te Dolmabahçe Sarayı’nda toplanıldı. Bu
kurultayda Türkçedeki unvanlar sorunu ele alındı. Hacı, Hafız, Ağa,
Paşa gibi unvanlar yerine; Bay, Bayan, General gibi unvanlar
getirildi.

III. Türk Dil Kurultayı


24 Ağustos 1936’da Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirildi. Bu
kurultaya damgasını vuran Güneş Dil Teorisi oldu.

You might also like