You are on page 1of 18

4.

Hafta Türk Halk Edebiyatı 8


Konu: Türk Âşıklık Geleneğinin Özellikleri (3)
Türk Âşıklık Geleneğinin Müzik Kültürüne Katkıları
Türk Âşıklık Geleneğinin Müzik Kültürüne Katkıları

Sanat bir milletin müşterek zevkinin ifadesidir. Milli bir damga taşır. Bir milletin fertleri
anlayış ve zevk bakımından birbirlerine benzerler. Başka bir ifade ile sanat, bir milleti
başka milletten farklı kılan, o millete has zevk ve duyguların tezahürü ve şekillenmesi,
o milletin güzeli yaratma ve bulma tarzını ortaya koyan kültür unsurudur. Her milletin
sanat temayülü ayrı bir karakter taşır, ayrı bir şekilde ortaya çıkar. Söz, ses, mekân,
renk, ışık, şekil anlayış ve zevk, milletten millete değişir.
Türk Âşıklık Geleneğinin Müzik Kültürüne Katkıları

Milletin yaratma gücünün temsilcisi olan sanat, millî cemiyeti teşkil eden temel
kültür unsurlarından biridir. Bu kültür unsuru, sahalarına göre edebiyat, musiki,
mimarlık, resim, heykel, süsleme v.s. sanat kollarına ayrılır. Bu kolların her biri
kültür unsuru olarak cemiyet hayatında pek büyük rol oynar. Dolayısıyla topyekûn
sanatın sosyal bağ olarak değeri bir cemiyet için hayatî önemi haizdir.
“Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür.” diyen ve Türk kültürünün her sahasına
çok önem veren Mustafa Kemal, güzel sanatlardan da ilgisini esirgememiştir.
“Şunu ehemmiyetle tebârüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk
milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun
içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekasını,
ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve
her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.
Güzel sanatların edebiyat, musiki, mimarlık, resim, heykel, süsleme gibi dalları
vardır. Biz âşıklık geleneğinin müzikle ilgili olan kısmı üzerinde duracağız. Musiki,
duygular üzerine kurulan kültür unsurudur. Kültürün bütün unsurları gibi musiki de
insandan ve toplumdan ayrı düşünülemez. Melodi herkes içindir. Musikinin
doğulu, batılı, şuralı buralı olması da önemli değil. Önemli olan onun görevini
yerine getirmesi, toplumun duygu ve zevkine hitap etmesi, toplumu tatmin
etmesidir. Her musiki, kültür gözüyle aynı derecede muhteremdir.
İnsanlar ve milletler başkalarının terennümlerinden de zevk alabilirler.
Fakat musiki her şeyden önce millî terennümler demektir. Hiçbir sanat
kolunun millî rengi musikininki kadar belirgin değildir. Bu bakımdan musiki
ile millîlik birbirinden ayrılmaz. Millî musikisi olmayan millet, millet değildir.
Ve başkasının musikisi bir millet için millî musiki olamaz, aynı zamanda millî
musikinin yerini de tutamaz. Türk musikisi büyük bir musikidir. Asırlarca
büyük Türk milletinin ruhi ihtiyaçlarının kendi bölümünü mükemmel bir
şekilde karşılamış, milleti tatmin eden muhteşem bir gelişme göstermiş,
dahi sanatkârlar yetiştirmiştir.
Türk âşık musikisine gelince o, iptidaî bir müzik değildir. Çok gelişmiş ve çok
enginleşmiştir. Türk dünyasının en güzel seslerini kendisinde toplamıştır. Âşık
musikisinin sesleri Türk Milletinin ve Türk kültürünün genel karakterine
uygundur. Tabiîdir, gerçekçidir, insanîdir. Âşık musikisinin önemli bir özelliği
de hem söz müziği olması hem de enstrümantal olarak çalınmasıdır. Ayrıca
âşık musikisi Türkçenin her çeşit ağız özelliğine uygun bir musikidir.
Türk musiki kültürü içerisinde âşık musikisinin, önemli bir yeri vardır. İran âşık
musikisi kendine özgü çalgılara sahiptir. Kaynaklara göre bidayette tek çalgı
‘kopuz’ olmuş ve uzun süre tek çalgı kullanılmıştır. Daha sonra kopuz biçimsel
olarak çeşitlendiği gibi bu biçimsel değişikliğe paralel olarak çeşitli adlar da
almıştır. Saz, çögür, kemençe, gıcak, setar, dutar gibi.
Diğer yandan önceleri ozan/âşık/bahşi geleneğinde, sadece kopuz kullanıldığı hâlde,
sonraları bazı Türk topluluklarında, aynı zamanda İran Türk topluluklarında kopuza,
saza, çögüre başka Türk halk çalgıları da eklenmiştir. Tebriz/Karadağ bölgesinde saz,
balaban, kaval (tef) üçlüsü ile; Sulduz/Karapapak bölgesinde saz, balaban/düzele,
dümbek üçlüsü ile; Horasan/Türkmensahra’da dutar ve kemençe ile; Kaşkay
Türklerinde setar ve kemençe ile âşıklık geleneği devam ettirilmektedir. Böylece
âşıklarının müzik kültürüne hizmetlerinin en önemli bir yanını da pek çok Türk halk
çalgı aletini üretip, yaşatıp, günümüze kadar getirmeleridir.
Âşıkların Türk müzik kültürüne ikinci bir önemli hizmeti de onlarca musiki
makamını Türk kültürüne kazandırmalarıdır. Yazısız ve kayıtsız onlarca makamı
halef selef, usta çırak aktarımı ile günümüze taşımışlardır. Türk dünyası âşıklık
geleneğinde 288 âşık havası vardır. Bu havalardan 70-80 tanesi genelde ortaktır.
Diğerleri ise bölgelere özgü havalardır. Mesela Tebriz/Karadağ Âşık Muhiti
âşıklarının repertuarında yüz kırk yedi âşık havası tespit edilmiştir. Bu âşık
havalarından bazılarını yerli ve yabancı bilim adamları derleyip notaya almışlardır.
Müzik bilim adamları tarafından notaya alınan âşık havalarından bazıları:
“Başdübeyti, Başsarıtel, Mi┴eyî, Behri Tebil, Yüngül Şerurî, Yanık Kerem, Şerebanı, Fe┴ri,
Geraylı, Celili, Vanağzı, Bağdat Dübeyti, Elesger Mü┴emmesi, Orta Mü┴emmes, Erebi Köroğlu,
Cengi Köroğlu, Ağır Şeruri, Celal ┬alı€, Osmanlı Divanısı”; “Şemşiri, Göyçegülü, Kerem
Şikestesi, Na┴çıvangülü, Gödek Donu, Kerem Gözellemesi, Köhne Gözelleme, Bala Nergiz,
Mikâyılı, Gilenar, Mirzecanı, Azaflı Dağlar, Kendimiz, Yurdyeri, Celili, ßehremanî, ßaracaoğlan,
Şahsevenî, Şahsevenî Mü┴emmes, Güllü Gafiye”; “Şirvan Şikestesi, Necefî, Baş Na┴çıvanı,
İsfendiyar Gözellemesi, ßemercan, ßarabağ ßaytarması, Gültekinî, Ürfanî, Paşaköşdü, Tecnis,
Na┴çıvanı, Âşı€ Havası, İncegülü, Ordubadı, Tellayî, Peşrov, ßaraçı, Mirsî, Efşarî, Sarı Köynek”
Âşık havalarından bazıları Türk devlet ve devlet adamlarının
veya Türk kahramanlarının ve boylarının adına tanzim
edilmişlerdir. Azerbaycan Türkleri âşık muhitlerinde yaygın
olarak kullanılan “Osmanlı Divanî, “Şah Hatayî Divanî”,
“Cengi Köroğlu”, “Kelle Köroğlu”, “Köroğlu Oyunu”
makamları ve “Varsağı”, “Geraylı”, Avşarî”, “Bayatı” nazım
türleri ve müzik makamları bunlardandır.
Âşıkların söz ve makamlarından bazıları halk türküsüne dönüşmüştür.
Bunlardan bazıları şunlardır: “Boz at, seni ser tövlede bağlaram” (Kaçak
Nebi hikâyesinden), “Sallanıban gelen dilber” (Aslı ile Kerem hikâyesinden),
“Seherin gülşen çağında” (Tahir ile Zöhre hikâyesinden), “Çerşembe
gününde, çéşme başında” (Âşık Elesger’den), “Men gédirem seni kime
tapşurum” (Tahir ile Zöhre hikâyesinden), “Budur geldi bahar fesli” (Tahir ile
Zöhre hikâyesinden), “Geşt éyledin, bu dünyanı dolandın” (Âşık Alı’dan),
“Seher seher bağa girdim” (Âşık Abdullah Cahan’dan), “Ay €ız senin ne
ve’dendi” (Âşık Elesger’den), “Sévgilim sen maral kimi” (Âşık Hüseyin
Cavan’dan), “Azad bir €ız girib bağa” (Âşık Hüseyin Cavan’dan).
Türkler, müzik kültürüne çok önem vermişlerdir. Müziğe, sanatçıya ve musiki
aletlerine kutsiyet atfetmişlerdir. Türklerin ulu ozanı Dede Korkut’un halk içindeki
itibarı Türklerin sanatçıya olan güven ve saygısını göstermektedir. Ayrıca Türk millî
çalgılarının atası olan “kopuz”un da Türk halkı yanında çok saygın bir yeri vardır.
Kopuza hürmetin en ilgi çekici numunesini Dede Korkut hikâyelerinden “Uşun Koca
Oğlu Segrek” hikâyesinde görmekteyiz:
Tekür’ün zindanında esir bulunan Egrek, aldatılarak onu kurtarmak için
gelen kardeşi Segrek’in üzerine gönderilir. Egrek, kılıcını çekip, düşman
zannettiği, uyumakta olan Segrek’in üzerine yürür. Bakar ki yiğidin belinde kopuz
vardır. Kopuzu çıkarıp alır. Bir deyiş söyleyerek onu uyandırır. Segrek, sıçrayıp
ayağa kalkar ve kılıcını çeker. Görür ki karşısındaki yiğidin elinde kopuz vardır.
“Mere kâfir der: Dedem Korkut kopuzu hürmetine çalmadım. Eğer elindeki
kopuz olmasaydı ağabeyimin başı için seni iki parça kılardım.” Çekip kopuzu
elinden alır ve bir türkü ile Tekür’ün kalesinde esir bulunan kardeşini sorar.
Egrek de bir türkü ile karşılık verir. Kardeş olduklarını öğrenirler, mesele anlaşılır.

Bkz.: Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı I, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 1989,
s. 230 vd.
Beş min il önceden yadıgâr qalan,
Musîkî mülkünde zirveler alan,
Sesin ulduzlara aylara salan,
Türkün güvencidir, gözüdür sazım.

İsmail Behramî Yanan


Sabrınız ve dikkatiniz için
teşekkür ederim.

You might also like