You are on page 1of 13

11.

HAFTA

(s. 385 – 398)

1
Türk-ABD Münasebetleri (1950-2003)
• 1950 yılından itibaren Soğuk Savaş Kore’de sıcak çatışmaya dönüştü. 10 Mayıs 1948
tarihinde Amerika’nın etkisinde Güney Kore Cumhuriyeti, Sovyetlerin desteklediği
Kuzey Kore Cumhuriyeti kuruldu. Sovyetler Birliği Çin’in de desteği ile Amerika’yı
Uzak Doğu’dan atmayı düşündüğünden 25 Haziran 1950 tarihinde Kore Savaşı
başlamıştı. Türkiye’nin NATO’ya girişinde etkili olan bu savaş 1953 yılında sona erdi.
• Amerika, Sovyetler Birliği ve Çin’e karşı Kuzey Kuşağı Savunma Projesi ile
Avrupa’dan Uzak Doğuya kadar uzanan ittifaklar kurmak istedi. Bu amaçla 8 Eylül
1954 tarihinde SEATO (Güneydoğu Asya Antlaşma Teşkilatı) kuruldu. Bu paktı
NATO’ya bağlamak amacıyla Amerika, Nisan 1954 tarihinde Türkiye-Pakistan
Dostluk ve İşbirliği Antlaşması ve 24 Şubat 1955 tari­hinde Bağdat Paktı kurulmasına
destek verdi.
• Amerika ve Sovyetlerin oluşturdukları ittifaklar sistemiyle yayılan soğuk savaş 1955
yılından itibaren Ortadoğu’ya sıçramış oldu. Amerika, 1957 yılında Eisenhower
Doktrini ile Ortadoğu’da Sovyet yayılmasına karşı çıkmış, Sovyetler Birliği'nin
Ortadoğu'da bir süper güç olarak bölgede yer almasından sonra, Ortadoğu'da bir askeri
güç dengesi yaratmak istemişti. Türkiye, Yunanistan, Pakistan ve Irak, Eisenhower
Doktrinini kabul ederken Suriye ve Mısır ise karşı çıkmışlardı.
2
1957 yılından sonra Türkiye’nin Amerika ile olan ittifakları bazı sorunların yaşanmasına
da neden oldu. Bunlar arasında U-2 ve Küba Füzeleri Krizi önemlidir. 1957 yılında
Sovyetler Bir­liğinin uzay çalışmaları önemli derecede artmış ve Amerika’yı bazı uzay ve
havacılık teknolojilerinde geçmişti. Amerika, Sovyetlerin askeri faaliyetlerini gözlemek
için radara yakalanmayan U-2 uçaklarını yaptı. Bu uçakların üsleri İngiltere, Japonya,
Almanya ve Türkiye idi. Uçaklardan bir tanesi 1 Mayıs 1960 tarihinde Adana İncirlik
havaalanından kalkarak Pakistan ve oradan da Sovyet hava sahasında arızalanarak
düşmesi, önemli sorunlara yol açtı. Olaydan sonra Sovyetler Birliği, Türkiye’yi tehdit
eden açıklamalarda bulunmuş, Türkiye ise uçağın Pakistan üzerinden uçuş yaptığını
açıklayarak kendini savunmuştu. Nihayet, 25 Mayıs 1960 tarihinde bu uçakların uçuşları
yasaklandı.
Amerika ile Türkiye arasındaki ilişkileri zedeleyen diğer önemli nokta da Kıbrıs
Meselesinde Amerika’nın Türkiye’ye karşı göstermiş olduğu aleyhteki tavırlardır.
Amerika Birleşik Devletleri başkanı Lyndon B. Johnson tarafından Türkiye Başbakanı
İsmet İnönü’ye 5 Haziran 1964 tarihinde gönderilen mektup oldukça tartışma konusu
olmuştu. Konu Meclis gündemine de taşınmış, muhalefet partileri mektubun içeriğinin
açıklanması konusunda iktidarla tartışma içerisine girmişlerdi.

3
O dönemde Batı bloğu içerisinde yer alan Türkiye, bu mektup sayesinde bağımsız
politikalar geliştirme konusunda sıkıntılar yaşanabileceğini görmüş, Amerika’nın bazı
durumlarda kendisini yalnız bırakabileceğini anlamıştır. Nitekim bu tarihten sonra Amerika
ve Sovyet blokları arasındaki yumuşamanın etkisiyle Türkiye, çok yönlü politikalar
izlemeye başlamış, Sovyetler Birliği ile yakınlaşma süreci başlamıştır.
Türk-Amerikan ilişkileri, Türk kamuoyunun da yakın takip ettiği konuydu. Zira 13 Şubat
1965 tarihinde İnönü hükümetinin gensoru ile düşürülmesi öncesinde Amerika’nın Ankara
Büyükelçisi Raymond Hare’nin muhalefet parti liderleriyle ayrı ayrı görüşmesi, hükümetin
düşürülmesinde Amerika’nın etkisi olduğu düşüncesini ortaya koymuştu. Her ne kadar
Amerika elçisi ve İnönü’nün bu durumu yalanlayan açıklamalarına rağmen, Amerikan
büyükelçisinin telkinleriyle hükümetin düşürüldüğüne dair iddialar kamuoyunda günlerce
tartışılmıştı.
Türk kamuoyunda özellikle sol grupların tepkisiyle karşılaşılan bir başka olay ise, 1968
yılında yaşandı. Zira Amerika, Vietnam’da görev yapmış CIA yetkilisi Robert Komer’in
1968 yılı sonunda Türkiye’ye büyük elçi olarak atamıştı. Bu atamanın Türk sol grupların
pasifize etmenin bir yansıması olarak algılandı ve Amerikan karşıtlığı iyice arttı. Bazı sağ
görüşlü politikacılara göre, Demirel hükümetinin 12 Mart 1971 muhtırası ile görevinden
uzaklaştırılmasında haşhaş, U-2 uçuşları ve üslerin kullanılması konularında hoşnutsuz
olan Amerika’nın parmağı vardı.

4
Amerika ile Türkiye ilişkilerini kopma noktasına getiren olay ise 1974 Kıbrıs Barış
Harekâtından sonradır. Türkiye’nin Kıbrıs’a çıkartma yapmasının ardından Amerikan
Kongresi, 5 Şubat 1975 tarihinde kabul ettiği 620 numaralı yasayla Türk hükümetine
yönelik bütün askeri yardımları, bütün savunma araçlarının ve hizmetlerinin satışını ve
silah, mühimmat ve savaş araç­larının gönderilmesini durdurmuştu.
Amerika, İran’da 1979 yılı başında Ayetullah Humeyni’nin Şah’ı devirmesinden sonra
gelişen olaylar sonucu Türkiye ile yakınlaşmaya başlamıştır. İran’da meydana gelen
beklenmedik bu yönetim değişikliğinin ardından gelişen Amerikan karşıtlığı yönelimler
ve 27 Aralık’ta Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a girmesi, Amerika’nın Türkiye’yi
stratejik ortak olarak görmesine neden oldu. İran ile Irak arasında Eylül 1980 tarihinde
patlak veren ve 8 yıl süren savaş, Türki­ye’nin bölgesel önemini daha da artırdı.
Amerika ile 29 Mart 1980 tarihinde imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği
Antlaşması (SEİA), Türk dış politikasında yeni dönemi başlattı. Yapılan bu anlaşma,
Türkiye’nin dış politikasında Batı yanlısı bir tutum sergileyeceğini göstermekteydi.
Bu arada, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’de 12 Eylül 1980 tarihinde yapılan askeri
müdahaleyi anlayışla karşıladığını açıklayarak Türkiye’ye yardımın devam edeceğini
bildirmiştir. Ağırlıklı olarak Amerika ile ilişkilerin ön planda olduğu bu dönemde güvenlik
yine ön planda olmuştur. 1983 seçimleriyle iktidara gelen Turgut Özal, Savunma ve
Ekonomik Anlaşması’nı askeri boyutunun yanı sıra, ekonomik boyutuyla da ele aldı.

5
Türkiye ile Amerika ilişkilerinde 1990’larm en önemli sayılabilecek olayı, Irak’a karşı
girişilen Çöl Fırtınası harekâtında yapılan işbirliğiydi. Bilindiği gibi, Saddam Hüseyin
liderliğindeki Irak orduları 1 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’e saldırmış ve sonrasında
Irak’a Amerikan müdahalesi gerçekleşmişti. Körfez Savaşı olarak bilinen bu savaşta
Türkiye, Irak’ın karşısında yer almış ve tamamen Amerika’yı desteklemiştir. Türkiye, bu
savaşta Adana’daki İncirlik NATO üssü ile Türk topraklarını Irak'a karşı kullanmak
isteyen Amerika’nın baskılarıyla karşılaşmış ve çoğunlukla bu baskılara boyun eğmiştir.
11 Eylül 2001 tarihinde Amerika’ya yapılan saldırı, dünyanın ilk gündem maddesi
olmuştu. Saldırıdan kısa bir süre sonra Başbakan Bülent Ecevit, Amerikan halkına
başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı. Ancak saldırıyı takip eden birkaç yıl içinde
Amerika’nın önce Afganistan’a ve daha sonra kitle imha silahlarının varlığını sebep
göstererek Irak’a yaptığı saldırı, Türkiye’yi pek çok açıdan olumsuz yönde etkiledi.
2003 yılında Türkiye Amerikan kuvvetlerine güney sınırlarından geçiş izni vermeyince
Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmasına neden oldu.
1 Mart Tezkeresi olarak bilinen “Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere
gönderilmesine, yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının altı ay süreyle Türkiye'de
bulunmasına ve muharip unsurların Türkiye dışına intikalleri için gerekli düzenlemelerin
yapılmasına Anayasanın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine” ilişkin Başbakanlık
tezkeresi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüştü. Ka­palı oturumda oylanan
Başbakanlık tezkeresine 533 üye katılmış; 264 kabul, 250 ret, 19 çekimser oy
kullanılmıştı.
6
Türkiye -Yunanistan Münasebetleri (1950-1990)
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan önce Türkiye-Yunanistan münasebetleri Kıbrıs sorunu
çerçevesinde yoğunlaşırken 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonraki dönemde Ege
sorunları üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu sorunlar, genelde karasuları, hava sahası, kıta
sahanlığı ve FIR hattı (Uçuş Malûmat Bölgeleri) gibi konulardır. Lozan Barış
Antlaşması’na aykırı bir şekilde Ege adalarının silahlandırılması meselesi de Ege
sorunları içinde önemli bir yer teşkil etmektedir.
Kıta Sahanlığı ve Karasuları Sorunu: Yunanistan 1936 tarihinde tek taraflı olarak
karasularını 3 milden 6 mile çıkarmıştır.
Yunanistan kıta sahanlığı ve karasuları meselesini kendi lehine sonuçlanacağına inandığı
ve siyasi bir kurum görüntüsü veren Uluslararası Adalet Divanı’na götürmekte ısrar
ederken, Türkiye konunun karşılıklı uzlaşmayla çözümünü istemiştir. Ancak, 19 Mayıs
1975 yılında Türk ve Yunan dışişleri arasında Roma’da, 31 Mayıs 1975’de de Başbakan
Demirel ve Yunanistan Başbakanı Karamanlis arasında Brüksel’de yapılan görüşmelerde,
meselenin uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesi için prensip anlaşmasına varılmıştır.
FER. Hattı: Uluslararası hukukta, belli bir ülkenin topraklarını kaplayan, bu toprakları
idare eden devlete ait sayılan; uçuş güvenliğini sağlamak üzere Uluslararası Sivil
Havacılık Teş­kilatı tarafından tespit edilen hava boşluğu. İngilizcesi Flight Information
Region (Uçuş Bilgi Bölgeleri) kelimelerinin kısaltılmışı olarak FIR diye de bilinmektedir.

7
FIR hattı uygulamasının Türkiye’yi ilgilendiren bir örneği Ege hava kontrol sahası
üzerin­deki anlaşmazlıktır. ICAO, Türkiye ve Yunanistan’ın da katılmasıyla 1952’de
yaptığı bölge top­lantısında, Ege Denizi üzerinde uçan bütün uçakların uçuş bilgilerini
Atina kontrol merkezine vermesini ve Türk karasularına girerken bu bilgileri İstanbul
kontrol merkezine bildirmesini kararlaştırmıştır.
Böylece Ege’de FIR hattı denetimi Yunanistan’a bırakılmıştı. 1974’te iki ülke arasında
doğan siyasi bunalım savaş derecesine vardığı zaman Türkiye ciddi bir problemle karşı
karşıya geldi.
Haziran 1979’da NATO başkomutanlığına getirilen General Rogers’in hazırladığı bir
plan, yapılan görüşmeler sonunda iki tarafça da benimsendi. 22 Şubat 1980’de Tür­
kiye’nin ve ardından Yunanistan’ın yaptığı açıklamalarla notalar karşılıklı olarak
kaldırıldı. Ege hava sahası yeniden sivil trafiğe açıldı.
Turgut Özal Dönemi Türkiye-Yunanistan İlişkileri: 12Eylül 1980 tarihinde
Türkiye’de askeri darbenin olması ve 6 Kasım 1983 tarihinde Turgut Özal’ın Genel
Başkanı olduğu Anavatan Partisi’nin iktidara gelmesi Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde
önemli değişikliklere neden ol­muştur. Özal içeride liberal ekonomik uygulamaları
benimserken, dış politikada Amerikan yanlısı bir dış politika izlemesi Batı dünyasında
olumlu karşılanmıştır.
Yunan Hükümeti verdiği cevapta, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’taki kuvvetlerini geri
çekmesini ve Türkiye’nin iddialarından vazgeçmesini talep etmiştir. Bu cevap elbette
Kıbrıs ve Ege’yi Yunanistan’a koşulsuz teslim etmesi anlamına geliyordu ki o zaman
neyin diyaloğu yapılacaktı. 8
1988 Davos sürecinde iki lider, karşılıklı anlayış ve iyi niyet çerçevesi içinde görüşlerini
kamuoyuna duyurdular. Ayrıca, somut bir adım olarak biri ekonomik diğeri siyasi olmak
üzere iki ülke arasında komitelerin kurulacağı bildirildi. Bu komiteler, ortak ticaret,
turizm, haberleşme, kültürel mübadele gibi konularda işbirliği imkânlarını araştıracaktı.
Siyasi komite ise iki ülke arasında sorun alanlarını ve niteliklerini tanımlayacak ve
çözüm önerilerini başbakanlarına sunacaktı.
İki ülke lideri Özal ve Papendreu 3-4 Mart 1988 tarihinde Bürükselde bir araya geldiler
ve Davos ruhuna uygun bir şekilde şu kararları aldılar:
Millî askeri tatbikatların yürütülmesi ve askeri uçakların uçuşlarıyla ilgili meseleler
görüşülecektir.
Kıbrıs’taki kayıp kişiler komitesinin çalışmaları canlandırılacaktır.
Türk Hükümeti 1964 tarihli kararnamenin yürürlükten kaldırılmasından sonra, Türk
mevzuatına uygun olarak, Yunan vatandaşlarının haklarının tamamen iadesi amacıyla
gerekli tedbirleri alacaktır.
Bu olumlu gelişmeyi dikkate alarak, Yunanistan Avrupa Topluluğu ve Türkiye ortak kon­
seyinin 25 Nisan 1988 tarihinde yapacağı toplantıdan önce, 1964 tarihli Ankara
Antlaşması ile tamamlayıcı protokolünün imzalanmasını teminen onay verecektir.
Davos’ta kurulan komiteler 26 Mayıs 1988’ de karşılıklı olarak Ankara ve Atina’da top­
lanacaklardır. Ayrıca, Yunanistan Başbakanının daveti üzerine Türk Başbakanı 13—15
Haziran 1988’de Yunanistan’a resmi bir ziyarette bulunacaktır.
Bütün iyi niyetli girişmelere karşılık iki ülke arasında siyasi ve ekonomik ilişkiler sınırlı
kaldı. 9
Ege denizinde Aidiyeti Belli Olmayan Ada ve Kayacıklar (Kardak Krizi): Türkiye ve
Yunanistan arasındaki sorunlardan bir diğeri Ege denizindeki aidiyetleri yani kime ait
olduğu an­laşmalarla saptanmamış adacık ve kayalıklar meselesidir.
Türkiye, Osmanlı tapu kayıtlarında bu kayalıkların Türkiye’ye ait olduğunu belirten bir
karşı notayı Yunanistan’a iletmiştir.
Araya NATO ve ABD’nin girmesiyle iki taraf güçlerini geriye çektiler ve böylece Kardak
krizi çatışmaya girmeden sona ermiş oldu.
Patrikhane sorunu: Bu sorun yaklaşık 550 senelik bir geçmişe dayanmaktadır. Fatih
Sultan Mehmet, 1453 yılında İstanbul’u ele geçirince, ilk ele aldığı konuların başında
Patrikhane mese­lesini halletmek olmuştur. Çünkü Ortodoks kilisesi Rumlar üzerinde
büyük bir etkinliğe sahipti. Fatih Sultan Mehmet, yeni bir Patrik seçilmesi için emir
vermiş ve Patrikliğe ünlü bilim adamı ve Vatikan’la birleşme karşıtı olan Gennadius’u
atamıştır.
Yunan İsyanı, 12 Şubat 1821 yılında Mora’da başlamış ve İsyanın başında, hazırlayıcıları
olan papazlar bulunmuşlardır. O sıralarda Fener Rum Patriği olarak Grigoryus
bulunuyordu.
Sultan II. Mahmut, isyanın hazırlayıcısının Patrik olduğundan şüphe duymuş ve bunu teyit
için ansızın Patrikhaneyi aratmıştır.
Patrikhanenin en büyük hıyaneti Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’nun işgali sırasında
görülmektedir.

10
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra Lozan’a katılan Türk heyeti büyük bir baskı
altında kalmış ve görüşmelere katılan devletler Patrikhane konusunda birleşmişlerdir.
Müzakereler sırasında Türk tarafını tutan Alman ve Fransız gazeteleri, gündeme Patrikhane
konusu gelince bir anda Türkiye aleyhtarı yazılar yayımlamaya başlamışlardır.
Fener Rum Patrikhanesi, Ortodoks mezhebine mensup Hıristiyanlar arasında ibadet
konusunda birliği sağlamak maksadıyla 1 Ekim 1844 tarihinde Heybeliada Ruhban Okulunu
açmıştır. Okulda 1844 - 1919 yılları arasında dört yıl ortaokul ve üç yıl teoloji eğitimi, 1951 -
1971 yılları arasında ise dört yıl lise ve üç yıl teoloji eğitimi verilmiştir. Yüksek Okuldan
bugüne kadar 930 kişi mezun olmuştur. Bunlardan 343’ü piskopos, 12’si patrik olarak görev
yapmışlardır. Bunların % 20’si Türkiyeli Rum, % 5’i yabancı ve % 75’i Yunan uyruklu
öğrencilerdir.
Anayasa Mahkemesinin 12 Ocak 1971 tarihinde yükseköğretim kuramlarının sadece devlet
tarafından açılıp işletilebileceği konusunda aldığı karar neticesinde; mevcut özel
yükseköğretim kurumlan ya faaliyetlerine son vermiş ya da bir devlet üniversitesine
bağlanmasına karar vermiştir
Diğer bir konu, Yunanistan’ın Megali İdea’nın bir uzantısı olarak Trabzon ve çevresinde
Pontus Rum devletini kurma girişimlerinin aralıksız devam etmesidir. Bu maksatla, dünya
çapında 200 civarında Pontus derneği kurulmuştur. Yunanistan tarafından bu demekler
vasıtasıyla düzenli olarak ülke içinde ve yurt dışında uluslararası “Pontus Helenizmi”
kongreleri düzenlenmektedir.
Fener Rum Patrikhanesinin birlikte düzenledikleri “Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu” ve
akabinde 20 Eylül 1997 tarihinde Patrik Bartholomeus’un deniz yoluyla Trabzon’a yaptığı
seyahat Trabzon halkı tarafından protesto edilmiştir. 11
Birleşmiş Milletlerin Kıbrıs'ta Çözüme Katkı İçin Sunduğu Annan Planı: BM
Genel Sekreteri Kofi Annan, Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler çerçevesinde
çözmek üzere inisiyatifinde başlattığı ve kendi ismiyle anılan ilk Annan Planı’nın 11
Kasım 2002 tarihinde tarafların incele­melerine sunmuştur. Tarafların Plan hakkında
görüşlerini bildirmelerinden sonra 10 Aralık 2002 tarihinde ikinci hali ve daha sonra
26 Şubat 2003 tarihinde üçüncü Annan Planı bazı dü­zeltmelerle tekrar Türk ve Rum
tarafının incelemelerine sunulmuştur. 26 Şubat 2003 tarihli üçün­cü plan yaklaşık bir
yıl süreyle (28-31 Mart 2004 İsviçre Zirvesi’ne kadar) tarafların müzakeresi için
masada tutulmuştur.
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, bir açıklama yaparak görüşmelere
katılmayacağım ve yerine Başbakan Mehmet Ali Talat ve Dışişleri Bakanı Serdar
Denktaş’ın katılacağını bildirmiştir.
İsviçre’nin Bürgenstock kasabasında yapılan zirvede Türk tarafının ısrarla vurguladığı
konuların başında;
Yapılacak anlaşmada kararlaştırılan istisnaların birincil hukuk olarak AB
müktesebatında yer alması,
İki kesimliliğin güçlendirilmesi,
Türkiye’nin garantörlüğü,

12
Yeni haritanın düz ve makul çizgilerden oluşması, gibi temel konular yer alıyordu.
İsviçre Zirvesi’ne katılan AB’nin genişlemesinden sorumlu üyesi Günter Verheugen,
istisnaların birincil hukuk olabilmesi için AB’ye üye ülke parlamentolarında onaylanması
gerekece­ğini, bunun ise 1 Mayıs 2004 tarihinde Kıbrıs’ın AB’ye üye olma sürecine
yetişmeyeceğini söy­lüyordu.
31 Mart 2004 tarihinde BM Genel Sekreteri Kofi Annan, son değişiklileri de yaparak
Plan’ın 24 Nisan’da Kıbrıs’ta halk oylamasına sunulmasını istedi
Bu şartlar altında 24 Nisan 2004 tari­hinde BM nezaretinde GKRY ve KKTC’de
referandum yapıldı. Oylama sonucunda KKTC halkı Plan’a % 64,9 oranında “evet”
derken, GKRY halkı % 75,8 oranında “hayır” diyordu. Cumhur­başkanı Rauf Denktaş,
sonuçlardan memnun kalmış ve Türk Hükümetinin “elinden geleni yap­tığını ve
görüşmelerde samimi davrandığım söylemiştir.
Böylece, Türkiye ve Yunanistan arasındaki en önemli sorunlardan biri olan Kıbrıs
sorunun çözümünde BM ve Türkiye’nin önemli gayretleri, Rum tarafının uzlaşmaz
tutumu sebebiyle engellenmiştir.

13

You might also like