Professional Documents
Culture Documents
Duygu, düşünce, hayal bilgi, amaç, ilke niyet, tecrübe, gözlem, görüş vb.nin akla gelebilecek
her türlü yolla ( ses, yazı davranış, görüntü, vb.) başkalarına aktarılmasıdır. Başka bir tanıma
göre; bizim başkalarını başkalarının da bizi anlaması süreci olarak tanımlanmaktadır.
Doğan Cüceloğlu ise iletişimi: “İki birim arasında birbiriyle ilişkili mesaj alışverişidir.” şeklinde
açıklamıştır. Birbiriyle ilişkilerde zaman zaman karşı taraf gönderilen mesajı algılayamazsa veya
kendi algıladığı gibi mesaj gönderirse o zaman İLETİŞİM KAZASININ sinyalleri de çalmaya
başlar.
İletişim her yerde her zaman vardır. Yapılan araştırmalar da iletişimiz günlük hayatımızın büyük
bir kısmını aldığını göstermektedir:
Her türlü iletişimde, bir gönderici ile bir alıcı bulunur. Belli bir göndergeyi ileten her ileti, belli
bir bağlamda alıcıya ulaşır. İletişimde gönderici ile alıcı arasında ilişkiyi sağlayan bir kanal
vardır. İletiler, bu kanaldan bir şifre (kod) aracılığıyla alıcıya gönderilir.
Gönderge
Gönderici İleti Alıcı
Kanal
Kod
İletişim Şeması
1-GÖNDERİCİ: İletiyi hazırlayıp sunan kişi, grup veya kaynaktır. Dilsel bir iletişimde
gönderici konuşan kişidir. Yazılı iletişimde gönderici, metnin yazarıdır.
2-ALICI: İletinin gönderildiği, sunulduğu kişi veya gruptur. Bir konuşmanın dinleyicileri, bir
metnin okuyucuları iletişim tablosunda alıcı olarak gösterilir.
3-İLETİ: Göndericinin çeşitli göstergelerden yararlanarak alıcıya ilettiği duygu, düşünce bilgi,
istektir.
ÖRNEK:
GÖSTERGE:
İletilerin oluşturulmasında kullanılan gösterge; kendi dışında başka bir şeyi gösteren,
düşündüren, onun yerini alabilen her türlü sözcük, nesne, görünüş veya olgudur. Örneğin;
Fiziksel bir varlık olan banknot ( kağıt para) matbaada oluşturulan bir kağıt ürünüdür. O kağıt
gerçek hayatta kendisi ( kağıt olması) dışında başka bir şeyin yerini tutmakta, farklı bir anlam
taşımakta, başka bir şeyi göstermekte, düşündürmekte, onun yerini almakta. O halde para, bir
göstergedir.
Asker ve polis üniformalarında yer alan belli işaretler, tek başlarına düşünüldüklerinde birer
geometrik çizimden ibarettir. Ama bunlar, üniformalarda yer aldıklarında kendileri dışında başka
bir şeyi karşılar, başka şeyin yerini tutar, kişilerin rütbelerini ifade ederler. Bu çizimler çizim
olmasının ötesinde başka bir anlam ifade ederler.
Beyaz bir bez parçası, başka bir şeyi düşündürmediğinde, başka bir şeyin yerini tutmadığında
yani sadece kendisi olduğunda beyaz bir bezdir. Ama bu bez bir savaş esnasında kullanıldığında
teslim olmayı ya da görüşme yapma isteğini bildirir. İşte o zaman beyaz bez olmasının ötesinde
başka bir anlam ifade ederek bir göstergeye dönüşür.
GÖNDERGE:
Bir göstergenin gerçek dünyadaki karşılığıdır. Diğer bir deyişle dış dünyada yer alan bir
göstergenin belirttiği nesne veya varlıktır. Aslında gönderge, dil göstergesinin dil dışında
gösterdiği her şeydir: soyuttur, somuttur, nesnedir, olaydır, olgudur, niceliktir, durumdur,
kanıdır.
GÖSTEREN: Her göstergenin bir göstereni bir de gösterileni vardır Sözcükler, resim, şekil,
işaret gibi öğeler gösterendir.
GÖSTERİLEN: Bir göstergeyle ilgili olarak zihnimizde beliren içerik, anlam ve açıklama ise
gösterilen denir.
Dil göstergesi nedensizdir. Gösterileni, gösterene bağlayan bağ, hiçbir iç ilişkiye bağlanmaz.
A- DİL GÖSTERGESİ
Size bir “kitap” resmi gösterilse ve bu nedir? diye sorulsa siz buna “kalem”dir demeyeceksiniz. Bir
sözcük duyuyorsunuz ve hepimiz zihnimizde o nesneyi oluşturuyoruz. Bir “kitap” resmi görüyoruz
ve hepimiz “K.İ.T.A.P” sözcüğünü dile getiriyoruz.
Belli bir dilde, anlamı olan en küçük birimlere dil göstergesi denir. Sözle veya yazıyla
gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer. Her sözcük bir dil göstergesidir. Dille
gerçekleştirilen iletişim; resim, şekil, işaret ve vücut diliyle yapılan daha güçlü ve kullanışlıdır.
Örneğin: “kitap”, “kalem”, “sahife”, “deniz”, “onlar”, “sen”, fiil çekimleri “gel-i-yor”, “gel-
di” ve ekler “geldi-ler”, “gel-i-yor-lar”, birer dilsel göstergedir. Dil göstergesi iki düzlemden
oluşur: birincisi, dilbilimsel adıyla “gösteren”, kulağımızla duyduğumuz “K.İ.T.A.P” sesi,
gözümüzle gördüğümüz “kitap” yazısı; ikincisi yine dilbilimsel adıyla “gösterilen” düşünüşle,
deneyimlerimizle kavradığımız sözün içeriği, açıklaması; “K.İ.T.A.P” sesini duyduğumuz,
yazısını okuduğumuz zaman zihinsel bilincimizde oluşan genel “kitap” kavramıdır.
B-DOĞAL GÖSTERGE:
C-SOSYAL GÖSTERGE:
Günlük hayatta insanların düzenini sağlamak için belirledikleri işaret sistemidir. Trafik ışıkları,
görgü kuralları (el öpme) gibi sosyal öğeler sosyal göstergelerdir.
Bir amaç taşımayan ve istem dışı gerçekleşen doğal göstergelere belirti denir. Belirtinin bize bir
şey ifade etmesi için onu yorumlamayı bilmek gerekir.
Örneğin, evimizde otururken avizenin sallanmaya başlaması, bir deprem olduğunun belirtisidir.
Romatizma hastası olan birinin kapalı bir havada bacaklarının ağrıması yağmur yağacağının
belirtisi olarak yorumlanabilir. Belirtilerin insan iradesine dayalı bir amacı yoktur. Belirtilere
anlamlan biz yükleriz. Yüklenen bu anlamlar ya daha önceki yaşantılarımızla ya da bilimsel ger-
çeklerle bağlantılıdır.
Pencere açıkken perdenin havalanması rüzgârın belirtisidir. Belirtide, gösteren ile gösterilen
arasında neden-sonuç ilişkisi vardır. Aşağıdaki belirtilerde gösteren ile gösterilen arasındaki
nedenselliğe dikkat ediniz.
GÖSTEREN GÖSTERİLEN
B) BELİRTKE:
İletişim kurma, bir ileti aktarma, bir bilgi verme amacı içeren göstergelerdir. Belirtkelerde,
gösteren ve gösterilen arasındaki ilişki nedensiz ve uzlaşımsaldır. Bu ilişki uzlaşımsal olarak
sağlanmıştır.
Tehlike ve alarm işaretleri, sirenler, trafik levhaları, gemilerde kullanılan bayraklar,
demiryollarında kullanılan semaforlar, izcilerin ileti taşıyan vücut hareketleri, trafik
levhaları belirtkedir. Mors alfabesindeki harf ve rakamlar da bir belirtkedir.
Örneğin " > " yalnızca bir ok şekli olarak değerlendirilebilir. Ancak bir binanın koridorlarında
bu işareti gördüğümüzde gitmemiz gereken yönün neresi olduğunu bize ifade edecektir. Bunu
ifade etmek için elbette başka bir işaret de tercih edilebilirdi.
Örneğin bir üçgen şekli, tek başına geometrik bir şekilken bir trafik levhasında yer aldığında bir
ileti taşır, kendi dışında başka bir şeyin yerini tutar yani bir göstergeye dönüşür. Trafik
levhasındaki üçgen işareti “yol ver” anlamına gelir. “Yol ver” iletisiyle bu işaret arasındaki ilişki
nedensiz ve rastlantısaldır. Pekala bu işaretin yerine başka bir işaret de kullanılabilirdi.
Dil kullanmadan bilgi ve iletileri doğrudan doğruya aktaran bütün şekil, fotoğraf, çizim,
resim, heykel, kamera görüntüsü, maket, vb. görsel unsurlara görsel gösterge denir.
Bir kişinin yağlı boya tablosu ya da fotoğrafı, o kişini kendisi değildir; boyanmış bir bez ya da
matbaada basılmış bir kağıt parçasıdır. O fotoğraf ya da tablo, anlam olarak o kişiyi
düşündürttüğü, onun yerini alabildiği için bir göstergedir.
Görsel göstergenin temelinde gösteren ile gösterilen arasındaki benzerlik ilişkisi vardır.
D) SİMGE:
Bir toplumda bir gösterenle gösterilen arasında sürekliliğini koruyan uzlaşımsal ve çoğunlukla
da nedensiz olan ilişkiye dayanan görsel biçime denir. Simge uzlaşmaya bağlı olarak soyut ve
sayılamayan tek bir gösterilene göndermede bulunur. Simge ile ikon birbirine benzer. Bir görsel
biçim hem ikon hem de simge olarak kullanılabilir.
Örneğin bir kişi güvercin resmi çizmişse somut bir gerçekliği kağıda aktarmış yani bir görsel
gösterge oluşturmuş olur. Ama aynı resim, Birleşmiş Milletler binasında durduğunda barışı
anlatan bir simgeye dönüşür.
Kalp, aşkın; dengede duran terazi adaletin; kum saati, zamanın; zeytin dalı barışın; karınca
çalışkanlığın; ağustos böceği tembelliğin; ülke bayrakları bağımsızlığın simgesidir.
Bu durumda ikon bir gerçekliktir, simge bir anlamı ifade etmektedir. Simge ile ikon arasındaki
fark ikonun dil dışı gerçeklikle ( nesnenin kendisiyle) kurduğu ilişkiye bağlıdır.
Örneğin dört yapraklı yonca evrensel olarak şans ve umut simgesine dönüşmüştür. Ancak
evrensel de olsa toplumsal da olsa simge, sayılamayan ve soyut bir gerçeklikle örtüşmektedir.
Dil göndericinin iletiyi oluşturma amacına göre çeşitli işlevlerde kullanılır. Dilin altı temel
işlevi vardır. Bunlar:
Dilin, nesnel bilgilerin aktarılması sırasında kazandığı işlevidir. Başka bir ifadeyle dilin bilgi
verme amacıyla kullanılmasıdır. Göndergesel işlevde, göndergenin doğru, nesnel,
gözlemlenebilir şekilde aktarılması amaçlanır. Dilin bu işlevi daha çok öğretici ve açıklayıcı
metinlerde kullanılır.
Bir ileti, dilin bir göndergeyi olduğu gibi ifade etmesi için düzenlenmişse o iletide dil,
göndergesel işlevde kullanılmıştır.
Bir ileti, göndericinin ileti karşısındaki duygu ve heyecanlarını dile getirmek amacıyla
oluşturulmuşsa o iletide dil heyecana bağlı işlevde kullanılmıştır.
Bu işlev, göndericinin kendi iletisine karşı tutum ve davranışını belirler. Duygu, kaygı, heyecan,
korku, sevinç ve üzüntülerin dile getirildiği iletilerde dil bu işlevde kullanılır. Bu tür iletilerde
çoğunlukla “güzel, çirkin, iyi, kötü, etik, estetik” vb. ifadeler kullanılır. Öznellik ifade eden sıfat,
zarf ve ünlemlere yer verilir. Duygu değeri taşıyan noktalama işaretlerine sıkça yer verilir.
Dilin göndergesel işlevinde nesnellik; heyecana bağlı işlevinde öznellik hakimdir.
Eleştiri yazılarında, özel mektuplarda, söylevlerde, fıkralarda, lirik şiirlerde öznel betimlemeler
ve anlatılarda dilin heyecana bağlı işlevinden sıkça yararlanılır.
Alıcıda tepki ve davranış değişikliği yaratmayı amaçlayan, alıcıdan bazı şeyleri yapmasını, bazı
şeyleri de yapmamasını istek, emir, telkin vb. biçimlerde isteyen iletilerde dil alıcıyı harekete
geçirme işleviyle kullanılır.
Bir ileti, iletişimin devam edip etmediğini öğrenmek amacıyla oluşturulmuşsa dil, o iletide kanalı
kontrol etme işlevinde kullanılmıştır.
Bir iletinin konusu dilin kendisi ise, yani ileti, dili açıklamak, dille ilgili bilgi vermek, dil bilgisi
konusu açıklamak amacıyla oluşturulmuşsa dil, dil ötesi işlevinde kullanılmıştır.
Dil konularının ele alındığı bilimsel metinlerde, ders kitaplarında, öğretici yazılarda dil, bu
işleviyle kullanılır.
“ Yani, demek istiyorum ki, bir başka deyişle “ gibi kelimelerle kendini gösteren bu işleve
günlük yaşamda da başvurulur.
İletinin, iletinin kendisinde olmasıdır. Dil şiirsel işlevinde kullanıldığında iletinin iletmek istediği
husus, iletinin kendisinde aranır. Bu durumda ileti, kendi dışında herhangi bir şeyi, herhangi bir
olguyu ifade etmez, yansıtmaz. Obje, iletinin kendisidir. Dilin sanata özgü gerçekliği
yansıtmasıdır. Dilin bu işlevinde sanatçı daha çok, yan ve mecaz anlamlı sözcükleri kullanır,
yeni imgelerden yararlanır. Dili kendi üslubuyla kullanır.
DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI
Diller değişik şekillerde sınıflandırılabilir. Bunlar arasında en çok tercih edileni; dilleri
kökenlerine ve yapılarına göre sınıflandırmadır.
Bu sınıflandırmada dillerin ses özellikleri, yapı özellikleri, söz dizimi özellikleri dikkate alınır.
Aynı kaynaktan gelen, benzer özellikler taşıyan akraba diller topluluğuna dil ailesi denir.
Hint-İran dilleri: İran, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Sri Lanka, Nepal dilleri, Farsça, Kürtçe,
Urduca, Hinduca
-Slav Dilleri: Rusça, Bulgarca, Lehçe (Polonya), Çekçe, Slovakça, Baltık dilleri (Ukraynaca,
Litvanca, Letonca, Slovence…), Sırpça, Hırvatça, Makedonca
-Hami Dilleri: Eski Mısır dili, Çad dili, Kuşi dili, Libya-Berberi dili
3- BANTU DİLLERİ:
Afrika’nın büyük kısmında konuşulan yerli halklarının dillerini kapsar. (Kongoca, Susuca…)
Diller gramer özelliklerine göre, tek heceli, eklemeli ve çekimli diller olmak üzere üç başlık
altında sınıflandırılır.
Bu dillerdeki bütün kelimeler tek hecelidir. Kelimeler ek almaz ve çekimlenmez yani bu dillerde
kelimeler daima kök durumundadır. Cümle çekimsiz kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşur.
Cümlenin anlamı genellikle kelimelerin cümlede sıralanışından anlaşılır. Konuşmada ise
birbirine çok benzeyen kelimeleri ayırt etmek üzere zengin bir vurgu sistemi oluşturulmuştur.
Bu dillerde çekim sırasında ve yeni kelimeler türetilirken kelime kökleri genellikle değişir. Ekler
kelimenin önüne, ortasına veya sonuna gelebilir. Bazı dillerde ise kelime kökü ile yeni kelime
veya kelime çekimi arasında daima açık bir bağ vardır.
3- EKLEMELİ DİLLER:
Bu dillerde tek ve çok heceli kelime kökleriyle bunlara eklenen çeşitli ekler vardır. Kelimenin
başına ya da sonuna gelen ekler, kelimenin anlam ve görevinde çeşitli değişiklikler yapar. Bu
sırada kelimenin kökünde herhangi bir ses değişikliği olmaz. Türkçe sondan eklemeli,
Macarca önden eklemeli dillerdir.
Sen de epten yaptın kendini üç yaşında kızan gibi beya.( Trakya Ağzı)
Bir dilin konuşma dili ve yazma dili olmak üzere iki cephesi vardır:
Konuşma Dili: Günlük hayatta evde, sokakta Yazma Dili: Eserlerde, kitaplarda kısaca
kullanılan doğal dildir. Konuşma dilindeki yazıda kullanılan dildir.
bölgesel farklılıklardan ağız doğar.
Bilim Dili : Öncelikli amacı bilgi vermek olan Sanat Dili : Edebî dil terimi, edebiyat
dildir, ilgili bilim dalıyla ilgili terimler içerir. eserlerinde görülen dildir.
Argo: Jargon:
Dilde var olan sözcüğe başka bir anlam Aynı meslek ya da topluluktaki insanların ortak dilden
yükleyerek türetilir. Türetildiği çevredeki ayrı kullandıkları özel dildir. Tıp jargonu, gemici
topluluk tarafından anlaşılır. Gizli bir anlaşma jargonu …
aracı görevi görür.
Ör: Ör: