You are on page 1of 114

I.

BÖLÜM
Ele Alınacak Konular:
Dilin Tanımı
Dilin Özellikleri
Dilin Doğuşu
Dilin Doğuşuyla İlgili Teoriler
Dil ile Düşünce Arasındaki İlişki
DİL BİLGİSİ
Ses Bilgisi
Yazım ve Noktalama

1
Aklın süsü dil, dilin süsü söz
İnsanın süsü yüz, yüzün süsü göz
Yusuf Has Hacip (Kutadgu Bilig)
2
Dil Nedir?
Aslında “dil nedir?” sorusunun tek bir cevabı yoktur. Bir
duygu ve düşünce, verilmek istenen bir mesaj, konuşanın
beynince yönetilen zihinsel, anatomik, fizyolojik bir dizi
işlemle, fiziksel niceliklere dönüştürülen ses dalgalarına
aktarılır. Söz dizimi açısından ileti taşıyan bu ses dalgaları,
dinleyenin kulağı tarafından algılanır sonra da
elektrokimyasal yollarla beyin kabuğunun (korteks) ilgili
merkezine aktarılır ve bu merkezde çözümlenerek
anlamlandırılır. İşte dil, tüm bu süreçlerin birleşimidir.

3
Dil Nedir?
Dilin çeşitli özellikleri öne çıkarılarak pek çok tanımı
yapılmıştır. Türk Dil Kurumu’nun Güncel Türkçe
Sözlük’üne baktığımızda, dil için 13 ayrı anlam verildiğini
görürüz. Ayrıca yaklaşık 70 civarında da dille ilgili deyim
sıralanır. Bu sayılar bize, dilin insan ve toplum hayatında ne
kadar önemli bir yeri olduğunu kanıtlar. Yüzlerce tanımıyla
karşılaştığımız dil, yüzyıllardan beri insanlığın en önemli
uğraş alanları arasında yer alır.

4
Dil Nedir?
Şimdi bazı dil tanımlarına yer verelim:

5
Dilin Tanımı
Dil, kendi özel düşüncelerini sesin yardımıyla, özne ve
yüklemler aracılığıyla anlaşılabilir duruma getirmektir.
Platon

Dil, bir toplumu oluşturan kişilerin düşünce ve duygularının o


toplumda ses ve anlam bakımından ortak ögeler ve kurallardan
yararlanarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü ve
gelişmiş bir sistemdir. Zeynep Korkmaz

6
Dilin Tanımı
Dil, tıpkı ev gibi milletin duygu, düşünce ve hayatının
barınağı, korunağıdır. Dilin bütünü milletin evidir. Bin bir
odalı bir ev! Buna şehir, ülke demek daha doğru olur.
Milletler dillerini tıpkı medeniyetler gibi korurlar.
Mehmet Kaplan

7
Dilin Tanımı
Dil, insan oluş maceramızın başlangıç noktasıdır. Kendisi
de tabiatın bir parçası olan insanı, tabiatın başka
varlıklarından ayıran başlıca özellik, başka yer ve
zamanlara ait bu bilgi birikimine, yani tarihe sahip
oluşudur. Başka varlıklar gibi “bugünde” ve “burada”
yaşamakta olan insanı, bugünden ve buradan götüren
“dil”dir.
Günay Karaağaç

8
Dilin Tanımı
Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir vasıta;
kendine has kuralları içinde yaşayıp gelişen canlı bir varlık;
milleti bir arada tutan, koruyan ve milletin ortak malı olan
sosyal bir kurum; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış
gizli bir antlaşmalar sistemi ve seslerden örülmüş muazzam
bir yapıdır.
Muharrem Ergin

9
Dilin Özellikleri
1. İnsanlar arasında anlaşmayı sağlar.
2. Bir sistemdir.
3. Doğal bir vasıtadır.
4. Her dilin kendine özgü kuralları vardır.
5. Diller arasında benzerlikler ve farklılıklar olabilir.
6. Sürekli değişim ve gelişim içinde olan canlı bir varlıktır.
7. Dilin üretim yetisi sınırsızdır.
8. Her dil kendi gereksinimlerini karşılayabilecek
yeterliktedir. 10
Dilin Özellikleri
9. İlkel dil-gelişmiş dil ayrımı yoktur.
10. Dilde nedensizlik ilkesi esastır.
11. Dil, öğrenilen değil edinilen bir sistemdir.
12. Dil, sosyal bir kurumdur.
13. Milletin ortak malı olan dil onu korur ve onun
devamını sağlar.

11
Dilin Özellikleri
14. Dilin temeli bilinmeyen zamanlarda atılmıştır.
15. Dil, gizli bir anlaşmalar sistemidir.
16. Dil, seslerden örülmüştür.
17. Dil, kültürün taşıyıcısıdır.

12
1.İnsanlar Arasında Anlaşmayı Sağlar
Dil, insanların kelime ya da onlar yerine geçen işaretlerle
gerçekleştirdikleri, duygu-düşünce iletme aracıdır ve
insanlar arasında bir anlaşma, haberleşme sağlar. İnsan var
olduğu andan itibaren dil de var olmuştur. Dil, doğanın bir
parçası olarak, insanlar arasındaki anlaşmayı kendi özel
koşulları çerçevesinde gerçekleştirir.

13
1.İnsanlar Arasında Anlaşmayı Sağlar
En geniş tanımıyla, bir iletişim aracı olan dilin birinci işlevi,
iletişimdir. İletişim, bireyler arasındaki her türlü mesaj
alışverişidir. Dil bir anlaşma, iletişim, düşünce ve öğrenme
aracıdır. İnsan, içinde bulunduğu kültürel ve toplumsal
çevreyle sürekli bir iletişim ve etkileşim içindedir. Böylece
yaşamı boyunca insan, yeni davranışlar kazanır, gelişir, değişir.
Pek çok bilim adamı, insan iletişimini diğer iletişim
sistemlerinden üstün kılan davranışın “konuşma yoluyla dili
kullanabilme” becerisi olduğu görüşünde birleşmiştir.

14
1.1.İlk Görsel Şifreler (Petroglifler)
Kaya üzerine yontulmuş, çizilmiş
veya boyanarak yapılmış arkeolojik
resim sanatına petrograf denir.
Mağara duvarlarındaki bu figürler
(petroglif) belli bir bilgiyi iletmede
kullanılan ilk görsel şifrelerdir.

15
1.1.İlk Görsel Şifreler (Petroglifler)
Belli bir mesajı iletmek
üzere bir araya getirilmiş
ikonlar bütününe ise
piktogram denir.

16
1.1.İlk Görsel Şifreler (Petroglifler)
Yazı sistemleri dört kategori
altında toplanır:
1. Piktografik
2. Hiyeroglifik
3. Çivi yazısı
4. Alfabetik

17
1.1.İlk Görsel Şifreler (Petroglifler)
Çoğu yazı sistemi ilk olarak
piktografikti, yani semboller belli
kelimeleri, kavramları karşılıyordu.
Zamanla bu semboller, kelime ve
kavramlar için değil, sesler için
kullanılır oldu. Sembollerin biçimi
daha az temsiliydi.

18
1.2.Dumanla Haberleşenler

Dumanla haberleşmek deyince akla Kızılderililer gelir.


Plains Kızılderilileri bir gruptan diğerine uyarı iletmek için
duman sinyalleri kullanmakla ünlüdürler.
Bugün Kuzey Amerikalılarla özdeşleştirilen bu iletişim şekli;
atmosfer koşulları ve rüzgar gibi etkiler göz önünde tutulmak
şartıyla 16 kilometreye kadar mesaj ileten bir uzun mesafe
alarmı gibidir.
Tek duman “dikkat”, iki duman “her şey yolunda”, üç
dumansa “tehlike var” anlamına gelmektedir.

19
1.3.İşaret Ateşleri, Davullar ve
Çanlarla Haberleşme
Eskiden kullanılmış mesaj iletme araçlarındandır.
Ayrıca heliyografi denen, metal ya da taş kullanarak
güneş ışıklarını yansıtmak da haberleşmede kullanılan bir
başka yöntem olmuştur.

20
1.4.Bayrakla Haberleşme

2000 yıl önce Çin’de bayraklar, işaretleşme için kullanılmıştır.


Ayrıntılı bayrak kodu Napolyon Savaşları sırasında icat edilir.
İngilizler kıyıdan gemiye, gemiden gemiye mesaj iletebilmek
için bu kodu kullanmışlardır.
Bugün kullanılan denizcilik bayrak koduysa 1932’de
oluşturulmuştur.

21
1.4.Bayrakla Haberleşme
Örneğin; damalı mavi beyaz renkte kare bir bayrak “N”
sesinin sembolüdür ve “No” yani “hayır’” anlamında
kullanılmıştır. Ortadan üçgen oluşturacak şekilde ikiye
bölünmüş sarı kırmızı bayrak “O” sesinin karşılığıdır ve
“Denize adam düştü” mesajını içermektedir.

22
1.5.Hayvan Dili ve İnsan Dili
Hayvanlar da kendi cinsleriyle anlaşacak kadar farklı ve özel
bir ses veya işaret sistemi kullanırlar. Fakat bu işaretler ve
sesler sınırlıdır. Hayvan haberleşmesi ile insan haberleşmesi
arasındaki en önemli fark budur.
İnsanlar geleceğe ve geçmişe dair anı ve planlarını
paylaşabildikleri hâlde hayvan haberleşmesinde böyle bir şey
yoktur.

23
1.5.Hayvan Dili ve İnsan Dili
Hayvanlar dünyasında haberleşme, tat alma, koku alma gibi
kimyasal; dokunma, görme ve duyma gibi fiziksel kanallarla
olur.
Ses, koku, tat gibi duyularla sağlanan bu bildirişim nesilden
nesle kalıtım yoluyla geçen ve hemen hemen hiç değişmeyen
bir yapıya sahiptir.

24
1.5.Hayvan Dili ve İnsan Dili
Düşünen ve konuşabilen tek varlık olan insan içinse dil
öğrenilir ve sonsuz sayıda olguyu anlatabilme gücüne
sahiptir.
İnsanlar görme ve işitme kanallarıyla anlaşmalarına rağmen
hayvanlar diğer kanalları da kullanabilmektedir. Fakat insan
haberleşmesi çok yönlü ve gelişmiş bir yapıya sahiptir.

25
2.Dil Bir Sistemdir
Dili oluşturan her belirtinin bir işlevi, görevi ve değeri
vardır.
Aynı dili konuşan insanlar, önceden hazırlanmış bu şifre
dizgesinden yararlanırlar.
Dil sisteminin işleyişi yalnızca kendi yasalarına bağlıdır.

26
3.Dil, Doğal Bir Vasıtadır

• Dilin nasıl bir vasıta olduğunu yukarıdaki resim ve fotoğrafı


göz önünde bulundurarak anlamaya çalışalım.

27
3.Dil, Doğal Bir Vasıtadır
Yeryüzünde bulunan üç binden fazla dil, kendi dil
mantığını kendisi oluşturmuştur. Her millet, duygu ve
düşünce dünyasını, zevkini, olaylara, nesnelere bakışını
içinde bulunduğu coğrafyanın ve diğer şartların etkisiyle
ortaklaşa bir zihniyetle meydana getirmiştir. Kendiliğinden
oluşan bu doğal yapıya müdahale etmek ona zarar verir.

28
4.Kendine Özgü Kuralları Vardır

Her dilin kendine özgü kuralları, birbirinden farklı


anlatım yolları, sistemli yapıları vardır.

29
4.Kendine Özgü Kuralları Vardır
Cümlenin asıl unsuru olan “yüklem” Türkçede sondadır.
Fakat Hint-Avrupa dillerinde, Türkçedeki özne-tümleç-
yüklem sıralamasına karşılık, özne-yüklem-tümleç
sıralaması vardır. Hami-Sami grubu dillerde ise yüklem-
özne-tümleç dizilişi göze çarpar.
Türkçe, Almanca, İngilizce ve Arapçadaki sözdizimi
farklılıkları/benzerlikleri için bir sonraki slaytta yer alan
örneği inceleyiniz.

30
4.Kendine Özgü Kuralları vardır.
Ali okula gidiyor (Türkçe)
Ali geht in die Schule. (Almanca) (Ali gidiyor okula.)
Ali goes to school. (İngilizce) (Ali gidiyor okula.)
‫( ذهب علي إلى المدرسة‬Arapça) (Gitti Ali okula.)

31
Her Dil, Ait Olduğu Toplumun
Dünyaya Bakışını Yansıtır
Almanca: Tausendfüssler
Her dilde o dile özgü bir (Bin ayak)
dünya görüşü vardır. Bizim Farsça: Hezar-pa
dilimizdeki «kırkayak» ın (Bin ayak)
diğer dillerdeki karşılıkları Moğolca: Ceren-holt
şöyledir: ………(Altmış
ayak)

32
Her Dil, Ait Olduğu Toplumun
Dünyaya Bakışını Yansıtır
İngilizce: It’s raining cats and dogs.
(Kedi ve köpek yağıyormuşçasına…)
Türkçede ise bu durumu şöyle anlatırız: Yağmur, bardaktan
boşalırcasına yağıyor.

33
Bunları Biliyor musunuz?
Kolombia Nehri bölgesinde konuşulan
Kızılderili dili olan Chinook dilinin
lehçelerinde üç adet geçmiş zaman
biçimi vardır: “ni-” belirsiz geçmiş
zaman, “ga-” çok eski geçmiş zaman,
“na-” yakın geçmiş zaman (dün)

34
Bunları Biliyor musunuz?
Endonezyacada tekil bir adı çoğul
yapmak için o adı iki kez söylemek
yeterlidir. Örneğin; “adam” yani
“orang” sözcüğünün çoğulu “orang
orang”. Yazı dilinde ise çoğul olan
kelime bir kez yazılır ve sonuna 2
rakamı eklenir: “orang2”

35
5.Diller Arasında Benzerlikler ve Ortaklıklar
Olabilir
Diller arasındaki benzerlik ve ortaklıklar aynı genetik
kaynaktan gelmenin ya da temas sonucu etkileşimlerin
ürünü olabilir veya tamamen rastlantısaldır.
Boşnakçada “dua”, Farsçada “do”, İngilizcede “two”
kelimelerinin anlamı “iki” dir. Kelimelerin sesçe benzer
ve anlamca aynı olması her üç dilin ortak bir kaynağa ait
olduklarına işarettir.

36
5.Diller Arasında Benzerlikler ve Ortaklıklar
Olabilir

Diller arası benzerlik ve ortaklık ilişkisi özellikle yansıma


kelimelerde kendini gösterir.
«miyavlamak» fiili birçok dünya dilinde birbirine benzer.

37
5.Diller Arasında Benzerlikler ve Ortaklıklar
Olabilir
Diller arasında anlam bakımından da bazı ortak yönler
bulunabilir.
Türkçede «gelincik» diye anılan etobur, memeli, küçük
hayvan, birçok dilde dişil bir tanımlamayla anılır:
Fransızca «Belette» (Güzel Hanımcık)
İtalyanca «Donnola» (Küçük Hanım)
İngilizce «Fairy» (Peri)

38
5.Diller Arasında Benzerlikler ve
Ortaklıklar Olabilir
Ulmann, bu hayvanın ismini toplumların bilinçli olarak bu
şekilde ad değişimine uğrattıklarını, böylece bu hayvana
karşı duydukları korkuyu yumuşatmış olduklarını söyler.

39
6.Dil, Sürekli Değişim ve Gelişim İçinde
Olan Canlı Bir Varlıktır
Dil unsurları, sürekli bir değişim ve
Edgü (VIII.yy)
gelişim içerisindedir. Türkçenin 8.
Eygü (XII. yy)
yüzyıla ait verileriyle bugünkü
Eyyü (XIV. yy)
metinlerini karşılaştırdığımızda ortaya
çıkan farklılıklar, dilin canlı ve dinamik Eyü (XVI. yy)
bir yapıya sahip olduğunu kanıtlar. 8. Eyi (XVIII. yy)
yüzyılda “edgü” şeklinde gördüğümüz İyi (XX. yy)
kelimenin tarihî macerası şöyledir:

40
6.Dil, Sürekli Değişim ve Gelişim İçinde Olan
Canlı Bir Varlıktır
Bu değişiklikler, anlamsal açıdan da karşımıza çıkar. Anlam,
iyileşip kötüleşebilir ya da daralabilir, genişleyebilir:
Anlam İyileşmesi:
yabız: kötü / yavuz: iyi
Anlam Kötüleşmesi:
angut: ördeğe benzeyen kızıl renkli kuş / angut: ahmak, sersem
Anlam Daralması:
Tavar: Her türlü mal, mülk, eşya / davar: büyükbaş hayvan

41
7.Dilin Üretim Yetisi Sınırsızdır
Matematikteki on temel sayıyla sonsuz işlem yapabilme
niteliğine benzer biçimde dilde de ses, biçim ve
sözdizimi kuralları çerçevesinde yeni kelimeler,
cümleler üretilebilir, üretilenler anlaşılabilir.

42
8.Her Dil, Kendi Gereksinimlerini
Karşılayabilecek Yeterliktedir

Yeryüzündeki her dil, sınırsız üretim yetisine sahiptir;


değişen ihtiyaçlara karşılık, o toplumun gereksinimlerine
yanıt verebilecek yeterliktedir. Ancak bir dilin
konuşurları yeni kavramlar, kelimeler üretmek yerine
daha kolay bir yolu tercih edip ödünçlemelere de
başvurabilir.

43
9.İlkel Dil-Gelişmiş Dil Ayrımı Yoktur
İncil’i Eskimo diline çevirmek isterler. “İnsan balçıktan
yaratıldı” cümlesini bu dile aktaramazlar. Çünkü Eskimo
dilinde “balçık” sözcüğü yoktur. Bu yüzden de “insan
buzdan yaratıldı” diye çevirirler. Peki, bu durumda Eskimo
dili çevrilmek istendiği dilden daha mı az zengindir? Şimdi
tersini düşünelim, Eskimo dilinde “kar”ın farklı durumlarını
anlatan yüze yakın kelime var. Başka bir dile bunu nasıl
aktaracağız?

44
9.İlkel Dil-Gelişmiş Dil Ayrımı Yoktur
Dildeki kelime sınırlılığı ya da zenginliği düşünce üretimine
de yansır. İnsanın kelime dağarcığı arttıkça bilgisi artar, ufku
genişler ve dil düzeyi değişiklik gösterir. Dilin türetim ve
işletim yolları iyi bilinirse, işlenirse o dille bilim de yapılır
felsefe de sanat da. Her doğal dilin kelime türetme yolları
vardır. Yine her insan dilyetisi ile düşünme gücüyle dünyaya
geldiğine göre bir dilin ilkel ya da gelişmiş diye ayrılması
doğru olmaz.

45
9.İlkel Dil-Gelişmiş Dil Ayrımı
Yoktur

Bir dilin kolay ya da zor oluşu sizin hangi dili


konuşuyor olduğunuza göre değişir.
Yapısı bakımından aynı grupta yer alan dilleri
konuşanlar, doğaldır ki aynı gruptaki dilleri daha kolay
öğrenirler.

46
10.Dilde Nedensizlik İlkesi Esastır
“Ağaç” sözcüğü ile doğadaki ağaç arasında hiçbir
nedensellik ilişkisi yoktur. Bütün dillerde gösterge,
nedensizlik ilkesine dayalıdır. Söz varlığının % 5’ini
aşmayan yansıma kelimeler dışında, gösterilen (varlık,
nesne ve kavramlar) ile gösteren (kelime) arasında ilişki
yoktur. Demir, sert olduğu için “demir” adını almamıştır,
aksine demir sözcüğünü oluşturan ünsüzlerin tümü
yumuşaktır.

47
11.Dil, Öğrenilen Değil Edinilen Bir Sistemdir
Dilbilimci Chomsky’ye göre çocuklar; doğuştan gelen dili,
dilin kurallarını işiterek edinirler. Bu bakımdan bütün diller,
kuralları teker teker öğrenilen değil farkında olunmadan
çocuk yaşta edinilen, insan türüne özgü, evrensel sistemlerdir.

48
11.Dil, Öğrenilen Değil Edinilen Bir Sistemdir
Ancak dil edinim aygıtının işlevi, yaşın ilerlemesiyle
tamamen ortadan kalkmasa da zayıflar. Dil edinimi, içgüdüsel
değil toplumsal doku içinde, ana dili konuşurları arasında
belirli aşamalarla gerçekleşir. Kısacası insan, dili doğuştan
getirmez. Ama doğuştan gelen bir dil yetisi vardır.

49
12.Dil, Sosyal Bir Kurumdur
İnsan sosyal bir varlıktır. İnsanlar başlangıçtan beri hep bir
arada yaşamış, hayat mücadelesini birlikte vermiştir. Dil, bu
bir araya gelişi, birlikte yaşayışı mümkün kılan, sosyal
organizasyonların, iş bölümünün yapılmasını sağlayan en
önemli kurum olmuştur. Dilin kendine özgü kurallarının
oluşu ve söz varlığı da bu sosyalliği kanıtlar. Milletin dünya
görüşü, kültürü, felsefesi, o milletin dilinde kendisini gösterir.
Dil, kültürün aynasıdır.

50
13.Milletin Ortak Malı Olan Dil,
Onu Korur ve Onun Devamını
Sağlar
Aynı dili konuşan, ortak kader birliğine sahip insanlar bir
araya gelerek bir topluluk oluştururlar; daha sonra bu
topluluklar, toplumu, toplumlar da milleti meydana getirir.
Milletin ortak hafızası olan dil, aynı zamanda onun
varlığının da garantisidir.

51
13.Milletin Ortak Malı Olan Dil,
Onu Korur ve Onun Devamını
Sağlar
Dil, tek tek bireylerin değil, milletin ortaklaşa
oluşturduğu bir varlıktır. Bir dilde o milletin sahip
olduğu mirasın izlerini görmek mümkündür.

52
14.Dilin Temeli Bilinmeyen Zamanlarda
Atılmıştır
İlk söylenen söz hangisidir? İlk dil hangisidir? Bunu
bilmemiz mümkün değildir. Dillerin doğuşu ile ilgili
söylenenler ancak birer varsayımdır.

53
15.Gizli Bir Anlaşmalar Sistemidir
Dil, gizli bir anlaşmalar sistemidir. Bir Alman’ın nesneleri
adlandırışı ile bir Türk’ünki farklı olduğundan, bu iki
milletin anlaşma aracı olan dilleri de birbirleri için gizli
olacaktır. Yabancı bir ülkeye gittiğinizde o ülkenin kendi
aralarındaki anlaşma dizgesini tanımadığınız için doğal
olarak o dili anlamanız da mümkün değildir.

54
15.Gizli Bir Anlaşmalar Sistemidir
Her millet, varlıkları adlandırma konusunda birbirinden
farklı bir ulusal, ortak karara sahiptir. Türklerin «taş» diye
adlandırdığı nesneye diğer dillerde farklı karşılıklar
verilmesi buna bir örnektir:
Taş (Türkçe)
Stein (Almanca)
Stone (İngilizce)
Hacer (Arapça)
Seng (Farsça)
Kamen (Rusça)

55
16.Dil, Seslerden Örülmüştür
Dil, seslerle örülmüştür. Dilin temeli, seslerin belirli
dizilişlerle oluşturduğu yapılara dayalıdır. İnsanoğlunun
çıkarabileceği 50 kadar farklı ses vardır. Bu seslerden bir
kısmı, her dilde farklı düzenlemelerle anlam dünyasında
hayat bulurlar.

56
17.Dil, Kültürün Taşıyıcısıdır
Dil, millî damgası en belirgin olan kültür unsurudur.
Dilin, gerek kültürün oluşmasındaki gerekse de
nesilden nesile aktarılmasındaki önemi tartışılamaz.
Bizden öncekilerin birikimlerini, tecrübelerini,
uygulamalarını bize ulaştıran dildir.

57
DİLİN DOĞUŞU
Dilin nasıl doğduğu konusu çok eski çağlardan beri
insanların ilgisini çekmiştir. İlk dil hangisidir? İlk söz ne
olmuştur? Bu sorulara yüzyıllardan beri yanıt aranmış hatta
bu konuda deneyler yapılmıştır. Fakat söylenenler
varsayımdan öte değildir. Çünkü insanoğlunun konuştuğu
zaman ile konuştuklarının yazılı olarak saptanması arasında
geçen zaman çok uzundur.

58
DİLİN DOĞUŞU
Yazıyı Sümerliler MÖ 3500’de yani zamanımızdan yaklaşık
5500 yıl önce bulmuştur. Fakat insanoğlu, yeryüzünde olduğu
ilk andan itibaren bir şekilde iletişim kurma gayreti içerisine
girmiş olmalıdır. Elimizde 1 milyon yıl öncesinde insanların
nasıl anlaştığı ile ilgili bir belge bulunmamaktadır. Bu
durumda konu ile ilgili söylenenler ancak bir tahmin
olacaktır.

59
Dilin Doğuşu İle İlgili
Teoriler
Yansıma Teorisi

Ünlem Teorisi
DİLİN
DOĞUŞUYLA İş Teorisi

İLGİLİ Beden Dili Teorisi


TEORİLERDEN
Ay-Dil Teorisi
BAZILARI
Güneş-Dil Teorisi

60
1. Yansıma Teorisi
Alman bilim adamı Max
Müller’in savunduğu bu
teoriye göre, dildeki
kelimelerin birçoğu, doğada
bulunan varlıkların seslerinin
taklit edilmesi yoluyla
oluşmuştur.

61
1. Yansıma Teorisi
Bu görüşe göre suyun akış sesi, hayvanların
çıkardıkları sesler, rüzgârın, gök gürültüsünün
sesi ve çeşitli nesnelerin sesi yine o varlık için
birer ad olmuştur. Buna göre, yansıma
(onomatope) adı verilen ses taklidi kelimeler,
dildeki ilk veriler olmuş, bütün diğer dil
ögeleri de bu yansımalardan doğmuştur.
Örneğin; köpek havlamış “hav hav” demiş ve
çıkardığı bu ses, onun adı olmuştur.

62
2. Ünlem Teorisi
Bu teoriye göre dilin temeli, “ilkel
coşkuların bilinçsiz anlatımı” na
dayanmaktadır. Kelimelerin birçoğu
insanların çıkardığı ünlemlerden,
seslerden oluşmuştur.

63
2. Ünlem Teorisi
İnsanın ani tepkilerini, çeşitli olaylar
karşısındaki sevinç, acı, korku, zevk gibi
duygularını yansıtan “hey, ah, of, üf,
hah” vb. ünlemler ilk sözlerimizdendir.
Bu ünlemler zamanla kelimelere
dönüşmüş ve çeşitli nesne ve kavramları
karşılamıştır. Yani ünlem durumundaki
ilk seslerin, zamanla perdeli sese
dönüştüğü öne sürülmüştür.

64
2. Ünlem Teorisi
Ünlem teorisi, konuşmanın insanın duygusal yapısıyla
bağlantılı olduğunu savunan Demokritos’a aittir.
Wilhelm Wund’a göre başlangıçta içgüdüsel olan
ünleme sesleri yinelendikçe zamanla belli kavramlara
karşılık olmuştur. Bilinçsizce ses çıkartan ama
çıkardıkları bu seslerle dili oluşturamayan hayvanlar
düşünüldüğünde, teorinin yetersizliği de ortaya
çıkmaktadır.

65
2. Ünlem Teorisi
1769’da, Alman Herder, bu kuramı savunanlara karşı
çıkmış ve hayvanların da birtakım sesler çıkardıklarını ama
konuşamadıklarını dile getirerek kuramı çürütmeye
çalışmıştır. Herder’e göre dil, düşüncenin ürünüdür, bu ise
sadece insana özgüdür. Ünlem teorisi, bir süre sonra
taraftarlarını yitirmiştir.

66
3. İş Teorisi
Ortak çalışma ve birlikte iş yapmanın dilin doğuşunda
etkili olduğunu savunan bu teorinin savunucusu 19.
yüzyıl dilbilimcilerinden Noire’dir. Bu teoriye göre,
insanların bir arada yaptıkları işler sırasında eş güdümlü
hareket etme ve nefes alıp vermeyi sağlamak amacıyla
çıkardıkları “hey, hop” vb. sesler, ilk sözlerimizi
oluşturmuştur.

67
4. Beden Dili Teorisi
Bu görüşü savunan Sir Richard Paget,
ilk insanın, vücut hareketleriyle rahatça
anlaşabildiğini, ellerini avda, ekim-
dikimde kullandığında düşüncelerini
anlatacak başka yöntemler bulmak
zorunda kaldığını belirtir. Böyle olunca
da elle yapılan hareketlerin yerini dil ve
dudakların, ağzın aldığı savunulur.

68
5. Güneş Dil Teorisi
Bu teori, Türkçenin en eski dil olduğu ve
diğer dillere kaynaklık teşkil ettiği
görüşüne dayanır. Teori, insana kendi
benliğini güneşin tanıtmış olduğu temel
düşüncesine dayanan bir köken teorisi
olarak 1935 yılında, Viyanalı dilbilimci
Kvergiç tarafından öne sürülür.

69
5. Güneş Dil Teorisi
Kvergiç, 40 sayfalık Almanca
çalışmasını Atatürk’e gönderir. Buna
göre ilk düşünme güneşle ilgilidir ve bu
yüzden dillerin doğuşu güneşe
bağlanmalıdır. Bu kavramı anlatan ilk
ses “ağ” yani Türkçe “güneş” anlamına
gelen sestir. Yeni kavramlar da bu “ağ”
sesinden ortaya çıkmıştır.

70
5. Güneş Dil Teorisi
Teoriye göre; Türk dilinin serüveni,
şaşkınlık, korku, sevgi ve ilgi ifade eden A
sesiyle başlamıştı.
A+A
A+A+A
A+A+A+A=AĞ
A sesinin diğer seslerle birleşmesiyle yeni
kelimeler oluşmuştu. (ag, ah, av, ap, al, ay,
ak, af vb. )

71
5. Güneş Dil Teorisi
İşte diğer diller bu Orta Asya’da
yaşayan Türklerin dilinden türemişti.
Türkçe ilk dildi ve tüm dillere kaynaklık
etmişti. Teoriye göre 16 sessiz ve 8
sesliyle 128 ek doğmakta ve bunlar
vasıtasıyla da yeni kelimeler
oluşmaktaydı.

72
5. Güneş Dil Teorisi
Atatürk 1935’te bu teoriyle ilgilenmiş ve teori III. Türk
Dil Kurultayı’nda tartışılmıştır. Dilbilim kurallarıyla
çelişen etimolojiler yapılmış, yabancı kelimelerde Türkçe
kökler aranmıştır. (Botaniğin “bitki”den, sosyalin
“soy”dan, termalin “ter”den, elektriğin “ıltırık, yaltırık”tan
geldiği gibi bilimsel dayanağı olmayan yakıştırmalar
yapılmıştır. Bu yakıştırmalar, kısa bir süre sonra bir kenara
atılmıştır).

73
5. Güneş Dil Teorisi
Aşırı özleştirme çabalarının olduğu bir dönemde böyle
bir teorinin benimsenmiş olması Arapça ve Farsça
kelimeleri tamamen atma yolunu seçenleri durdurmuştur.
Atatürk bu teoriyle Türk milletine, Türk dilinin ne kadar
eski ve köklü bir dil olduğunu göstermek istemiştir.

74
5. Güneş Dil Teorisi
Güneş Dil Teorisi’nin, dönemi için çok büyük iki
faydası olmuştur:
1. Bu teori Türk milleti için manevi bir güç olmuş, birlik
ve beraberlik duygularını pekiştirmiştir.
2. Teori ayrıca aşırı özleştirme çabalarının önüne
geçilmesini sağlamış, bütün yabancı kelimeleri dilden
atma hareketinin de frenleyicisi olmuştur.

75
6. Ay-Dil Teorisi
Ernest Böklen tarafından savunulan bu teoriye göre, ilk
insanlar, gök cisimlerine özellikle de Ay’a mistik
özellikler yüklemiş; onun değişik şekillerini mimiklerine
ve ağız şekline yansıtmıştır. Bu şekillerin insanlar
tarafından taklit edilmesiyle de ilk kelimeler oluşmuştur.

76
DİL VE DÜŞÜNCE
ARASINDAKİ İLİŞKİ
DİL VE DÜŞÜNCE ARASINDAKİ İLİŞKİ
El kol hareketleriyle ve mimiklerle anlatabildiğinden çok
daha fazlasını kelimelerle ifade edebilen insanoğlunu,
diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik, “düşünüyor
olması”dır. Onu diğerlerinden ayıran bu fark, dil ile
düşünce arasındaki bağın da delili durumundadır.
DİL VE DÜŞÜNCE ARASINDAKİ İLİŞKİ
Düşünemeyen ve konuşamayandan farklı olarak, geçmişe
dair bilgi sunan ve geleceğe dair hayaller kurduran insan
dili, konuşuruna aynı zamanda sınırsız sayıda anlatım
olanağı da sunmaktadır.
İnsan, konuşabilen ve düşünebilen bir varlıktır. Konuşma
ve düşünme bir ve aynı şeydir. İnsan demek, düşünen
varlık demektir. Dil ve düşünce birbirinin tamamlayıcısı,
onsuz olmazıdır.
DİL VE DÜŞÜNCE ARASINDAKİ İLİŞKİ
Dile getirilmeyen şey düşünülmeyen şeydir. Yani dilde
olmayınca düşüncede de yoktur. Dil, bireyler tarafından
oluşturulmuş olmasına rağmen birey üstüdür. Bizden
öncedir, bizi şekillendirir ve bize bir düşünme biçimi
sunar. Kişi, konuştuğu dilin düşünme biçimine alışır.
DİL VE DÜŞÜNCE ARASINDAKİ
İLİŞKİ
İnsan, dili ile düşünür.
Dil ile düşünce birbirinden ayrılamaz
çünkü ikisi iç içe geçmiş durumdadır.
Dilin gelişmesi, düşüncenin gelişmesi
demek olduğu gibi düşüncenin gelişmesi
de dilin gelişmesi anlamına gelir.
O hâlde diyebiliriz ki…
Dil, düşüncenin bir aracıdır ve dil
düşünce içinde, düşünce de dil
içinde oluşur, serpilir, gelişir.
Doğru düşünmek için dile hâkim
olmak, doğru konuşmak için de
düşünmek gereklidir.
DİL BİLGİSİ
SES BİLGİSİ
1.Ses Bilgisi
Nesnelerin havada oluşturduğu titreşimlerin kulaktaki
duyumlarına ses diyoruz.
Ses, dilin en küçük birimidir.
Dildeki sesleri gösteren ve alfabeyi oluşturan işaretlere
harf denir. Yani harf, sesin yazıdaki karşılığıdır.
1.Ses Bilgisi
Alfabe ise bir dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş
bütünüdür.
Türkler tarihleri boyunca sosyal ve siyasal sebeplerle
birçok defa yazı sistemlerini değiştirmişlerdir: Göktürk,
Soğd, Uygur, Mani, Brahmi, Süryani, Grek, Ermeni, Arap,
İbrani, Kril ve Latin alfabeleri Türklerin kullandıkları
alfabelerdendir.
1.Ses Bilgisi
Türk alfabesi, Latin harfleri esas alınarak, 01.11.1928
tarihinde, 1353 sayılı kanunla tespit ve kabul
edilmiştir. Bu kanuna göre, Türk alfabesinde 29 harf
bulunmaktadır ve bunların 21 tanesi ünsüz, 8 tanesi
ünlüdür.
Bunları Biliyor musunuz?
Komşularının neredeyse hepsinin birbirinden farklı
alfabeler kullandığı ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin
komşularının her biri farklı bir alfabeyi kullanmaktadır:
Yunanlılar Grek; Bulgarlar Kiril; Ermeniler Ermeni;
Gürcüler Gürcü; İran, Suriye ve Iraklılar Arap; Azerbaycan
Türkleri ise Latin alfabelerini kullanırlar.

87
Bunları Biliyor musunuz?
Dünyanın en basit alfabesi Solomon Adaları’nda
kullanılan, 11 harfli Rotokos alfabesidir. Dünyanın en
karmaşık alfabesi ise 74 harfli Khmer alfabesidir.

88
Ünlüler
Ünsüzler
SERT YUMUŞAK

SÜREKLİ f, h, s, ş ğ, j, l, m, n, r, v, y, z

SÜREKSİZ p, ç, t, k b, c, d, g
Çıkış Noktaları Bakımından:
Dudak ünsüzleri: b, m, p
Diş- Dudak Ünsüzleri: f, v
Diş Ünsüzleri: d, t, n, s, z
Diş- Damak Ünsüzleri: c, ç, j, ş
Ön Damak Ünsüzleri: g, k, l, r, y
Art Damak Ünsüzleri: Kalın g, Kalın k, Nazal n, ğ, hırıltılı h
Gırtlak Ünsüzü: h
Ünlü Uyumları
1. Büyük Ünlü Uyumu
2. Küçük Ünlü Uyumu
3. Ünlü-Ünsüz Uyumu
4. Ünsüz Uyumu
Bu uyumlar Türkçenin ayırt edici özellikleridir.
Yani bu kurallara uymayan kelimeler çoğunlukla
Türkçe değildir.
1.Büyük Ünlü Uyumu
Kalın ünlülerden sonra kalınların (a, ı, o, u → a, ı, o, u),
ince ünlülerden sonra incelerin (e, i, ö, ü → e, i, ö, ü)
gelmesidir. Kelebek, olasılık, kırlangıç, görgü, ağaçlar
kelimeleri bu kurala uyarken; kalem, insan, aile kelimeleri
uymamaktadır.
Birleşik ve tek heceli kelimelerde ünlü uyumu aranmaz.
(Çanakkale, açıkgöz; bir, gün, sen)
1.Büyük Ünlü Uyumu
Bazı ekler tek şekilli oldukları için uyum dışı kalırlar:
( -yor, -ki, -ken, -leyin, -mtrak, -daş, -gil; geliyor, sabahki,
koşarkan, akşamleyin, mavimtrak, meslektaş, halamgil…)
Büyük ünlü uyumu alıntı kelimelerde aranmaz. (ahenk,
badem, çiroz, dükkân, kestane, nişasta, selam, ziyaret…)
Kelimelere getirilen ekler, o kelimenin son hecesine uygun
olmalıdır. (Kitap-lar, kaset-in, vade-li…)
1.Büyük Ünlü Uyumu
Ancak bazı yabancı kelimelerde, ünlüsü kalın olan son
heceden sonra ince ünlü gelir. Bunun sebebi, kelime
sonundaki ünsüzün ince oluşudur. (alkolü, hakikati,
kabulüm, saatte, sadakatten... )
Bazı yabancı kelimeler bu kurala uydurulmuştur.
(divar>duvar, kalib>kalıp, brillante>pırlanta, suret>surat... )
1.Büyük Ünlü Uyumu
Kalın ve ince ünlülerin bir arada olduğu kelimeler ya
değişikliğe uğramış Türkçe kelimelerdir ya da yabancı
kelimelerdir.
Değişikliğe uğramış Türkçe kelimeler:
(şışman>şişman, ınanmak>inanmak, alma>elma,
ana>anne, karındaş>kardaş>kardeş, kangı>hangi...)
Yabancı kelimeler: (kalem, psikoloji, fatih, cihan, insan,
merhamet, tahlil, afiyet, asayiş, meteoroloji, maarif,
kaide, semantik...)
2.Küçük Ünlü Uyumu
Düzlük-yuvarlaklık uyumu da denir.
Bu kurala göre bir kelime düz ünlü (a, e, ı, i) ile başlıyorsa
sonraki ünlüler düz; yuvarlak ünlü (o, ö, u, ü) ile başlıyorsa
sonraki ünlüler ya dar yuvarlak (u, ü) ya da düz geniş (a, e)
olmalıdır.
2.Küçük Ünlü Uyumu
Küçük ünlü uyumunda her ünlü, kendinden önceki ünlüye
göre değerlendirilir. “Alkol, daktilo, radyo, tiyatro, otobüs,
televizyon, horoz, kamyon, siroz” kelimeleri bu kurala
uymazken; “kolaylık, oğlan, önem, uygar, incelik, sıcaklık,
öğrenciler, sınav, çocuk, korku, unutulmayanlar” kelimeleri
uymaktadır.
Yabancı kökenli kelimeler küçük ünlü uyumuna
uymayabilir: biyografi, boksör, doktor vb.
2.Küçük Ünlü Uyumu
Birleşik kelimelerde küçük ünlü uyumu aranmaz:
Anadolu, Bakırköy vb.
-ki, -yor ekleri küçük ünlü uyumunu bozabilir: onunki,
biliyor vb. (dün, gün, öbür kelimelerinde uyum sağlar:
dünkü, günkü, öbürkü. Türkçede ilk hece dışında “o, ö”
ünlüsü bulunmadığı için –yor eki her zaman uyum dışında
kalır.)
2.Küçük Ünlü Uyumu
Genellikle ilk hecesinde düz ünlü bulunduran ve ikinci hecesi
“b, m, v” ünsüzleriyle başlayan Türkçe kelimeler kurala
uymaz: çamur, yağmur, kabuk, kavuk, savunma, kavurma vb.
3.Ünlü-Ünsüz Uyumu
Türkçe kelimelerde kalın ünsüzlerle kalın ünlüler k (ka),
g (gı), ğ (ğı), L (kalın L); ince ünsüzlerle de ince ünlüler
k (ke), g (ge), ğ (ğe), L (ince L) kullanılır:
Saklı, dargın, almak, dergi, keklik…
4.Ünsüz Uyumu
Ünsüz sertleşmesi olayı aynı zamanda ünsüz uyumudur.
Kurala göre sert ünsüzle biten kelimeler, sert ünsüzle
başlayan ek alırlar; yumuşak ünsüzle biten kelimeler de
yumuşak ünsüzle başlayan bir ek alabilirler: ağaçta,
kitapçı, yetki, ayakta; denizci, geldi, sevgi…
«c, d, g» ünsüzleriyle başlayanların dışındaki ekler, her
türlü ünsüzle biten kelimelere gelebilirler: baş-la-, ses-len-,
çocuk-su-, tuz-suz…
Ünlülerle İlgili Ses Olayları
1. Ünlü Düşmesi
2. Ünlü Türemesi
3. Ünlü Daralması
1.Ünlü Düşmesi
Ünsüzlerle biten bazı kelimeler, ünlüyle başlayan bir ek
aldıklarında, orta hecedeki vurgusuz ünlü düşer: ağız>ağzı,
burun>burnu, alın>alnı, oğul>oğlu…
Bazı Arapça kelimelere (isim) yardımcı fiil getirildiğinde de
ünlü düşmesi görülür: kayıp>kaybolmak, emir>emretmek,
keşif>keşfetmek, sabır>sabretmek...
İki yumuşak ünsüz arasında kalan dar ünlü, Türkçede orta
hece vurgusuz olduğu için düşebilir: ilerilemek˃ilerlemek

104
1.Ünlü Düşmesi
Ünlü ile biten bazı kelimelere “-la, -le” eki getirildiğinde de
ünlü düşmesi gerçekleşir: yumurta-la-˃yumurtla-; koku-la-
˃kokla-
Türkçede iki ünlü yan yana gelmediği için; ünlü ile biten
bir kelimeyle ünlü ile başlayan bir kelimeyi bir araya
getirmek istediğimizde ünlülerden biri düşer: kahve-
altı˃kahvaltı; cuma-ertesi˃cumartesi; ne-için˃niçin

105
1.Ünlü Düşmesi
Bazen sesleri benzeyen heceler arka arkaya geldiğinde de
hece düşmesi gerçekleşir: Pazar-ertesi˃pazartesi;
söyleyeyim˃söyleyim
“-idi,-imiş,-ise” ek fiilleri, kelimelerle birleşirken kullanıma
bağlı olarak “-i” sesi düşebilir: güzel imiş>güzelmiş; yorgun
ise> yorgunsa; garip idi> garipti.
“ile” bağlacı veya edatı, kelimeyle birleştiğinde “i” ünlüsü
düşer: kedi ile>kediyle; çiçek ile>çiçekle.

106
2.Ünlü Türemesi
Bazı tek heceli kelimeler “-cık, -cik, -cuk, -cük” eklerinden
birini aldıklarında arada bir ünlü türer: Az-cık→ az(ı)cık;
dar-cık→ dar(a)cık…
Pekiştirilme yapılırken de bazen arada bir ünlü türeyebilir:
Sap-sağlam→ sap(a)sağlam; güp-gündüz→güp(e)gündüz…
Arapçadan dilimize giren “emr, ilm, sabr, akl” gibi
kelimelere Türkçedeki söyleyiş zorluğunu gidermek için
araya bir ünlü getirilir: emir, ilim, sabır, akıl gibi.

107
2.Ünlü Türemesi
Türkçede kelime başında iki ünsüz bulunmadığı için
özellikle Batı kaynaklı alıntılarda söyleyişi kolaylaştırmak
için yine bir ünlü eklenir: scala˃iskele; stasion˃istasyon
Türkçe bir kelimenin başında “r ve l” ünsüzleri
bulunmadığı için bu ünsüzlerle başlayan alıntı kelimelerde,
özellikle halk ağızlarında, başa bir ünlü getirilerek söylenir:
limon˃ilimon; Recep˃İrecep; lâhana˃ilâhana vb.

108
3.Ünlü Daralması
Son sesi “a” veya “e” olan fiil kök ve gövdelerine,
şimdiki zaman eki getirildiğinde kelime sonundaki sesli
daralır. Bekle-yor˃bekliyor; gelme-yor˃gelmiyor; başla-
yor˃ başlıyor.
“de-, ve ye-“ fiilleri ile “ne” zamiri, “-yor” eki almadan
da darlaşabilir: de-y-ecek˃ diyecek; ye-y-ecek˃yiyecek…

109
Yazım ve Noktalamada Bunlara Dikkat
Edelim:
Bağlaç olan «de» ile durum eki olan «-de»nin kullanımı
birbirinden farklıdır.
Bağlaç olan «de» ayrı yazılır ve cümleden çıkartıldığında
cümlenin anlamı bozulmaz, anlamda küçük bir daralma olur.
Sen de beni anlamıyorsun (Sen beni anlamıyorsun.
Görüldüğü üzere cümlede şekil ve anlam olarak bir bozulma
yok).
Yazım ve Noktalamada Bunlara Dikkat
Edelim:
Durum eki olan «-de» kelimeye bitişik yazılır ve cümleden
çıkartıldığında cümlenin anlamı ve yapısı bozulur.
Kitabım sende değil mi? (Kitabım sen değil mi? Görüldüğü
üzere şekil ve anlam olarak bir bozulma söz konusu).
Yazım ve Noktalamada Bunlara Dikkat
Edelim:
Bağlaç olup ayrı yazılan “ki” ile ek olup bitişik yazılan “-
ki”yi birbirinden ayırt etmenin kolay yolu şudur: Ek olan –
ki’yi almış kelimeye –ler çoğul eki getirildiğinde ortaya
anlamlı bir kelime çıkar. Fakat “ki” bağlacından sonra “-ler”
eki getirildiğinde anlamlı bir birlik ortaya çıkmaz. Evdeki
çiçekler coştu. (“Evdekiler” diyebiliyoruz. Burada “-“ki” ektir
ve bitişik yazılır). Yanıtı biliyor ki gülümsedi. (“biliyorkiler”
diyemiyoruz. Burada “ki” bağlaçtır ve ayrı yazılır).

112
Yazım ve Noktalamada Bunlara Dikkat
Edelim:
Soru eki olan “mı, mi, mu, mü” kendinden önceki
kelimeden ayrı yazılır. Soru ekine gelen kişi eki ise
kendisine bitiştirilir: Bugün okula geliyor musun? Soru
ifadesi taşıyan sıralı ve bağlı cümlelerde soru işareti en sona
konur: Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?

113
Yazım ve Noktalamada Bunlara Dikkat
Edelim:
Vazgeçmek birleşik fiili, mi soru ekiyle birlikte
kullanıldığında iki ayrı biçimde yazılabilir: Vaz mı geçtin?
Vazgeçtin mi?
“Şey” kelimesi kendinden önceki kelimeden her zaman
ayrı yazılır: her şey, bir şey, hiçbir şey, hiçbir şey.

114

You might also like