You are on page 1of 31

İLHAM ARTÜZ DENİZ BİLİMLERİ

LABORATUVARI

DENEY FÖYLERİ

HAZIRLAYANLAR:

Doç.Dr. Fatma YONSEL

Arş.Gör. Ceren Bilgin


DENEY I

DENİZ SUYUNUN FİZİKSEL VE KİMYASAL

ÖZELLİKLERİ

2
DENİZ SUYUNUN

FİZİKSEL VE KİMYASAL ÖZELLİKLERİ

Okyanuslar ve denizler, atmosferinde içinde bulunduğu dinamik bir


sistem oluşturmaktadırlar. Bu sistemi oluşturan elemanlar birbirleriye
sürekli madde ve ısı alışverişi halindedir.

Deniz suyu yapısı nedeni ile tatlı sudan çok farklı özelliklere sahiptir.
En önemli özelliklerinden ikisi tuzluluk ve sıcaklıktır. Bu iki özellik deniz
suyunun yoğunluğuna etkiyen en önemli parametrelerdir. Yoğunluk ise
deniz suyunun dikey hareketini kontrol eden en temel etmendir.

Deniz suyunun özellikleri fiziksel ve kimyasal olmak üzere iki ana


kısımda incelenebilmektedir.

1.Deniz suyunun fiziksel özellikleri:

• Sıcaklık

• Akıntılar

• Yoğunluk

• Bulanıklık

• Gel-Git

2.Deniz suyunun kimyasal özellikleri:

Yer yüzünde bulunan kimyasal elementlerin büyük bir çoğunluğu deniz


ortamında da bulunmaktadır. Bu elementler deniz suyu içersinde
çoğunlukla tuz eriyikleri halinde veya erimiş gazlar olarak
bulunmaktadır. Bu maddelerin varlığı çeşitli faktörlerinde etkisiyle deniz
suyunun kimyasal özelliklerini belirlemektedir.

Denizlerin sahip olduğu bazı kimyasal özellikler bazı fiziksel sonuçlara


da neden olmaktadır. Örneğin özellikle tuzluluk ve ısıya bağlı olarak
değişen deniz suyu yoğunluğu, su kütlelerinin hareketlerini
belirlemektedir (thermohaline effect).

3
Deniz suyunun kimyasal özellikleri dört ana grupta ele alınabilir:

• Tuzluluk

• pH

• Deniz suyunda çözünmüş gazlar

• Deniz suyunda organik maddeler

Bu fiziksel ve kimyasal özelliklerden sıcaklık, pH, tuzluluk, çözünmüş


O 2 İlham Artüz Deniz Bilimleri Laboratuvarında saptanabilmektedir.
Bunlardan tuzluluk ve sıcaklık su kütlelerinin hareketini tayin eden
parametrelerdir.

Sıcaklık:

Sıcaklık, tuzlulukla birlikte deniz suyunun önemli özelliklerindendir.


Sıcaklık ve tuzluluk suyun bir çok fiziksel ve kimyasal özelliği üzerinde
etkilidir ve denizlerde görülen bir çok fiziksel ve kimyasal olayla sıcaklık
ve tuzluluğun yakın ilişkisi vardır. Ayrıca sıcaklık deniz suyunun
değişmez özelliklerinden birisidir. Su ortamında sıcaklık değişimini
etkileyen temel faktörler güneş radyasyonu ve atmosferle olan ısı
alışverişleridir. Atmosferle ısı alış verişinin etkili olduğu yüzey
tabakaları dışındaki suların ısısı hiç bir şekilde hissedilir derecede
değişmez.

Sıcaklık, denizden alınmış su numunelerinde, ya termometre


kullanılarak yada pH metre ile birlikte var olan sıcaklık sensörleri
vasıtasıyla kolaylıkla kaydedilebilir.

pH:

1909 yılında S.P.L. Sörensen tarafından ortaya atılan hidrojen molar


derişiminin on tabanına göre negatif logaritması olan pH, bir ortamın
hidrojen iyonu yönünden potansiyelinin bir belirtisidir.

pOH ise bir ortamın hidroksil iyonu yönünden potansiyeli anlamına


gelir. Bir ortamın asit, baz veya nötr olduğunu saptamak için çözelti
ortamının [ H + ] veya [OH¯] iyonu molar derişimini saptamak gerekir. Bu
durum pH kağıtları veya duyarlı olarak pH metrelerle saptanır.

4
Bir çözelti ortamının pH’ı çözelti ortamında bulunan H + iyonu molar
derişiminin on tabanına göre negatif logaritması olduğuna göre,
matematiksel olarak ifadesi aşağıdaki gibidir:

pH= -log [ H + ]

Deniz suyunun pH değeri 7.5-8.4 arasında değişirken okyanusların


sahip olduğu ortalama pH değeri 7.8’dir. pH değerini etkileyen en
önemli faktör CO 2 ’dir ve suda çözünen karbondioksit ile atmosferdeki
karbondioksit arasında bir denge vardır.

Deniz Suyunda CO 2 çözünmesine ait denklemler aşağıda verilmiştir:

CO 2 (g) ↔ CO 2 (aq)

CO 2 (aq) + H 2 O ↔ H 2 CO 3 (aq)

H 2 CO 3 (aq) ↔ H + (aq) + HCO 3 - (aq)

HCO 3 (aq) ↔ H + (aq)+ CO 3 = (aq)

PH arttığında, yani H+ konsantrasyonu azaldığında yukarıdaki dengeler


sağa kayar. Deniz suyu hafif bazik karakterde olduğu için çözünen
karbondioksitin çoğu HCO 3 - ve CO 3 = şeklindedir. Çünkü bazik ortamda

H 2 CO 3 + OH - ↔ HCO3 - + H 2 O

HCO 3 - + OH - ↔ CO 3 + H 2 O

reaksiyonları yazılabilir. Sonuç olarak denge sağa doğru kayar ve


karbondioksit fazla çözünür.

Deniz yüzeyinde fotosentez olayı cereyan ediyorsa pH değeri yükselir.


Alt tabakalarda ise canlılar oksijen alıp verdiği.için pH= 7.4 - 7.5
değerine kadar düşer.

Deniz suyunda pH değerini etkileyen bir başka faktör ise tuzluluktur.


Deniz suyunun pH değeri genel olarak 7.5-8.4 arasında değişmesine
rağmen sıcak bölgelerde sığ sularda kuvvetli buharlaşma ve bunu takip
eden yüksek tuz konsantrasyonu nedeni ile pH değeri bazen 9 gibi
yüksek değerlere ulaşabilmektedir. Buna karşın yağışlı kış
mevsimlerinde akarsuların tatlı su getirmeleri nedeni ile haliçlerde pH
değeri 6.6 civarını düşebilmektedir.

5
pH 890 Model pH Metre’ nin Çalıştırılması:

2 Tampon çözelti ve Pt 100 sıcaklık elektrodu kullanarak ölçüm:

Bu şekildeki ölçüm için Pt 100 sıcaklık elektrodu gerekmektedir. pH


elektrodunu ve Pt 100 sıcaklık probunu cihaza bağlayarak pH tuşuna
basınız. Bu ölçümde, birincisi 7.00 pH olmak üzere diğeri 4.00 pH veya
9.21 pH lık iki tampon çözelti de kullanılacaktır.

PH elektrodunu ve Pt 100 ü destile suyla temizleyerek 7.00 pH lık


tampon çözeltiye daldırın. Gösterge kararlı olunca olmasını istediğiniz
değeri CAL düğmesi ile ayarlayın. Daha sonra pH elektrodunu ve Pt
100’ü temizleyerek 4.00 pH ve 9.21 pH lık tampon çözeltilere daldırın.
Gösterge tekrar kararlı olunca olmasını istediğiniz değeri bu kez SLP
düğmesi ile ayarlayın. Bu işlemi birkaç kez tekrarlayın. İstediğiniz
sonuca ulaşınca normal ölçümlere başlayabilirsiniz.

2 Tampon çözelti ve sıcaklık düğmesi ile ölçüm:

Bu ölçüm Pt 100 elektrodu olmadığı zaman kullanılır. Önce tampon


çözeltilerin sıcaklığına cihazınızın sıcaklık 0 C tuşuna basarak ayarlayın.
Daha sonra tekrar pH tuşuna basın. Elektrodunuzu cihaza bağlayın.
Önce 7.00 pH tampon çözeltisine daldırarak gösterge kararlı olunca
CAL düğmesi ile okuduğunuz değeri düzeltin. Sonra elektrodu
temizleyerek 4.00 pH veya 9.21 pH tamponuna elektrodu daldırarak
gösterge kararlı olunca SLP düğmesi ile düzeltin. Bu hareketi bir kaç
kez tekrarlayın. İstediğiniz sonuca ulaşınca normal ölçümlere
geçebilirsiniz.

Tuzluluk:

Tuzluluk deniz suyunun bağımsız değişkenlerinden birisidir ve


Oseanografide tuzluluk terimi suyun içerdiği toplam tuzları simgelemek
üzere kullanılır. Tuzluluk kimyasal bir özellik olmasına rağmen, deniz
suyunun bir çok fiziksel özelliği tuzluluğa bağlı olarak değişimler
gösterebilir. Örneğin deniz suyunun yoğunluğu, molekül viskozitesi,
elektrik iletkenliği ve osmotik basıncı artan tuzlulukla birlikte artarken,
deniz suyunun spesifik ısısı, donma noktası sıcaklığı, ve ısı iletkenliği
artan tuzlulukla azalır.

6
Tuzluluğun birimi ‘binde 0/00 S’ olarak verilir. Örneğin 0/0038 S
denince, 1000 gram deniz suyu içerisindeki toplam tuz miktarının 38
gram olduğu anlaşılır.

Tuzluluğun Ölçülmesi:

Tuzluluğun suda erimiş pek çok sayıda tuz tarafından oluştuğu ve


bunlar arasında sabit oranlar olduğu tespit edildikten sonra sonra, bu
tuzlardan en kolay ölçülebilen klor iyonlarının saptanması ile tuzluluğun
hesaplanabileceği kanıtlanmıştır. Klor iyonlarının veya Oseanografideki
deyimi ile Klorinite (Cl 0/00) nin saptanması sonucunda tuzluluk
aşağıdaki denklem ile hesaplanabilmektedir:

Tuzluluk 0/00 = 1.0805 ( Cl 0/00) + 0.03

Bu denklemi kullanmadan önce şu noktalar göz önüne alınmalıdır.

◘ Denklem deniz suyunun bileşiminin geçerli olduğu yerlerde


kullanılmalıdır.

◘ Şayet bir su örneğinde klorinite sıfır ise , doğal olarak tuzluluk değeri
0.03 den daha az olamayacak demektir ki , bu da yanıltıcı sonuç
verecektir.

Halen geçerli olamasına rağmen, pahalı ve zaman alıcı olan bu klasik


yöntem, günümüzde yerini dolaylı ama uygulaması daha basit olan
yöntemlere bırakmıştır. Bunların başında suyun elektrik iletkenliğine
dayanarak tuzluluğun saptanması yöntemi gelmektedir.

Elektriksel İletkenlik ( Kondiktivite):

Deniz suyu birbiri ile orantılı tuzların yer aldığı bir çözelti olarak
tanımlanabilir.Böyle bir çözeltiden geçirilecek elektrik

akımı, iyonları harekete geçirerek bir iletken görevi yapar. Çözeltilerin


elektrik akımını geçirmesine ‘ iletkenlik’ denir. Başka bir deyimle bu
özellik elektriksel direncin tersidir.

Damıtılmış suyun elektrik geçirgenliği, tuz içeriğinin 0 dolayında olması


nedeni ile çok düşüktür. Bu suya tuz eklenmesi, suyun iletkenliğini
arttırır.

7
İletkenliği arttıran diğer bir parametre de suyun sıcaklığıdır. Örneğin
0/00 20 tuzluluktaki bir deniz suyunun iletkenliği 0 0 C da 0.017395 ve 25
0
C da ise 0.032046 kadardır.

Deniz suyu elektrik geçirgenliği (konduktivitesi) tuzluluk ve sıcaklığın


fonksiyonudur. Bu özellikten yararlanarak sıcaklığı bilinen bir su
kütlesindeki elektriksel iletkenlikten tuzluluğu ölçebiliriz.

WTW LF 196 ile tuzluluğun ölçülmesi

◘ Cihazın arkasındaki T r e f fonksiyon düğmesi 20 0 C a getirilir. Referans


temperatürün 25 0 C da olması E1 hata mesajı okumanıza neden olur.

◘ On/Off düğmesi ve [µS/cm] [mS/cm ] [Sal] I birlikte gösteren düğmeye


aynı anda basılarak cihazın hafızasında bulunabilecek önceki değerler
silinip cihaz açılır.

◘ Cihazın göstergesi Sal (Salinity=tuzluluk) ‘e ayarlanır

◘ Elektrod numuneye daldırılarak tuzluluk ve sıcaklık dijital


göstergeden okunur.

Şekil 1. WTW LF 196

8
DENEY II

SİNTİNE SUYUNDA

YAĞ KONSANTRASYONU TAYİNİ

9
GEMİ KÖKENLİ DENİZ KİRLİLİĞİ ve DENİZ KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN
UYGULANMAKTA OLAN ULUSLARARASI KURALLAR

Globalleşen dünyamızda ülkeler ve kıtalararası ulaşımın önemi gittikçe artmaktadır.


Daha ucuz olması nedeni ile tercih edilen deniz taşımacılığı bir çok sorunu da
beraberinde getirmektedir. Bu sorunlardan biri ve en önemlisi deniz taşımacılığı
sonucunda oluşan deniz kirliliğidir.

1970 yılında Birleşmiş Milletler örgütü Deniz Kirlenmesini şöyle


tanımlamıştır; Deniz Kirlenmesi haliçleri de kapsamına alan deniz
ortamına, biyolojik kaynaklara zarar verecek, insan sağlığı için
tehlike yaratacak, balıkçılığı da içeren , denizlerden ekonomik
yararlanma olasılığını kısıtlayacak ve denizin dinlence amacı ile
kullanılmasını, suyun kalitesini bozarak engelleyecek şekilde,
insanlar tarafından doğrudan yada dolaylı olarak madde veya enerji
bırakılması olayıdır.'

Gemiler petrol, sıvılaştırılmış gaz, pestisid ve değişik kimyasal


maddeler gibi birçok zehirli madde taşımacılığında kullanılmaktadır ve
meydana gelen deniz kazalarında bu maddeler ne yazık ki denize
ortamına karışmaktadır. Bazı petrol tankerleri 350 000 ton ham petrol
taşıyabilecek kapasitededir. Bu tip tankerlerin sebep olduğu kazalar
inanılmaz boyutlarda kirliliğe neden olmaktadır.

Bunun dışında gemilerle normal ulaşım esnasında da yasal olmamasına


rağmen yağlı balast tanklarının yıkanması, sintine sularının denize
boşaltılması, gemilerde oluşan çöplerin (özellikle plastik malzemeler!)
denize dökülmesi de problemlerin büyümesine katkıda bulunmaktadır.
Örneğin bir tanker yükünün tamamını boşalttığında taşıdığı ham
petrolün %0,25-0,5’i kadar bir miktar tank duvarlarına ve boru sistemine
yapışıp kalır. 200 000 250 000 ton kapasiteli bir tanker düşünülürse bu
yüzde yaklaşık 1000 tona karşılık gelmektedir. Yükünü boşalttıktan
sonra stabilite için bu tankların kısmen balast suyu ile doldurulması
gerekebilmektedir. Bunun yanı sıra periyodik temizleme işlemi sırasında
tanklar basınçlı hortumlarla deniz suyu ile yıkanmaktadırlar. Bu işlemler

10
sonucunda balast suyuna ya da temizleme suyuna karışan petrol deniz
ortamına bırakılabilmektedir. Bu tip işlemler nedeni ile denize bırakılan
petrol ürünlerinin, yaklaşık 1 milyon ton/yıl gibi inanılmaz boyutlara
ulaşması tüm dünya ülkelerinde endişelere yol açmaktadır.Bu nedenle
Birleşmiş milletler çerçevesinde yapılan girişimlerle ‘Denizlerin Gemiler
Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası Sözleşme
Marpol-73 Sözleşmesi hazırlanmıştır.Türkiye bu sözleşmeye 1990
yılında katılmıştır.

Birleşmiş Milletler organizasyonu içinde yer alan IMCO (Uluslararası


Denizcilik Danışma Kurumu) sorunu tüm boyutları ile incelemiş ve
çalışmalarını tüm alanlara yaymıştır. 1971 de oluşturulan IMCO Deniz
Kirlenmesi Alt Komitesi, 1973 de Deniz Kirlenmesinin bilimsel yönlerini
araştıran uzmanlar Grubu (GESAMP) ile işbirliği yaparak deniz
taşımacılığının deniz ortamına yapabileceği etkilerin araştırılmasını
önermiştir. Bu araştırmalar sonucunda da deniz kirlenmesinin
önlenmesi ile ilgili Marpol Kaideleri ortaya çıkmıştır.

IMCO nun 1954 yılında Londra da düzenlediği ‘Denizlerin Gemilerden


Kirlenmesinin Önlenmesi’ konulu konferans sözleşmeye dönüştürülmüş
ve Temmuz 1958 de yürürlüğe girmiştir.

Denizlerin kirlenmesini önleme ve kirlenmeyi kontrol altına alma


işbirliğini yüklenme sözleşmesi 1962 de birtakım düzeltme ve
yeniliklerle 50 ülkenin imzasıyla 28 Haziran 1967 de yürürlüğe
girmiştir.1969 yılında IMCO 6. Asamble’sinde, 1954 sözleşmesini bazı
düzeltmelerle onaylayarak kısıtlamaların kapsamlarını genişletmiştir.
Buna göre;

Bir tanker bir balast seferinde, geminin toplam kapasitesinin 1/15 000
kadar petrol miktarından fazlasını denize basamayacaktır.

Denize kaçırılacak petrol, yağ vs. beher milde 60 lt’den fazla


olmayacaktır. Yük tankerlerinde sebep ne olursa olsun, hiç bir şekilde
karaya 50 milden yakın bir mesafeden ham petrol, petrol ürünleri vb.
gibi maddelerin boşaltımı denize yapılmayacaktır. Bütün maddelerin
boşaltımı ya uygun kara tesislerine yapılacak veya gemi özel

11
tanklarında depolanmış olanlar, özel kriterler ve prosedürlere uygun
olarak denize basılabileceklerdir. Bununla birlikte Marpol sözleşmesine
göre 15 ppm den daha az yağ içeren su temiz su olarak kabul
edilmektedir ve hiç bir sınırlama olmadan denize pompalanabilir.

Marpol Kaidelerinde de 62, 69 ve 71 yıllarında bir çok değişiklikler


yapılarak 1973 ve 1978 de Marpol’a deniz kirlenmesi ile ilgili 5 ek
getirilmiştir.

1-Yağların kirletmesi

2-Zararlı sıvıların yapacağı kirletme

3-Paketlenmiş olarak taşınan zararlı maddelerin kirletmesi

4-Gemiden atılan insan atıklarının kirletmesi

5-Gemiden atılan çöplerin kirletmesi

Sintine Sularından Kaynaklı Kirlenmenin Ölçülmesi Amacıyla


Kullanılan Su İçerisinde Yağ Ölçüm Cihazı

Infracal TOG/TPH Analiz Cihazı (Cuvette Model CVH):

CVH model Infracal TOG/TPH Analiz cihazı ektraksyon prosedürü için


Freonun kullanıldığı EPA Methods 413.2 ve 418.1 için dizayn edilmiştir.
Ayrıca analizi yapılacak numunenin içinde çözüldüğü freon dışındaki
diğer şeffaf (transparent) çözücüler ile de kullanılır.

Infracal TOG/TPH Analiz cihazı hemen hemen her türlü ortamda


kullanılabilmektedir.Titreşimde etkilenmeyen bu cihaz 4 o C‘den 45 o C‘ye
kadar geniş sıcaklık aralığında çalışabilmektedir.

Normal işlemlerde cihazın ısınması için kullanılmadan önce 1 saat


kadar beklenilmesi tavsiye edilmektedir. Bununla birlikte 15 dakikalık
bir ısınma süresi de uygun ve anlamlı sonuçlar elde etmek için
yeterlidir. Ancak 1 saatin altındaki ısınma süreleri için “sıfır”
kontrolünün daha sık yapılması gerekmektedir.

12
Şekil 1. TOG/TPH Infracal Analiz Cihazı

Numune Analizi:

1-Analiz Öncesi Kontrol:

Numune haznensin (cuvette) temiz olduğundan emin olun. Hazneyi her


kullanımdan önce temiz çözücü ile çalkalayın. Hazne Şekil 1’de cihazın
üzerinde yer almaktadır.

Daha sonra “sıfır” örneğini Analiz cihazına tanıtmak için hazneyi temiz
çözücü ile doldurun ve cihazın üzerindeki yuvaya haznenin buzlu
tarafları öne ve arkaya gelecek şekilde yerleştirin.Haznenin yuvaya
yerleştiğinden emin olun ve RUN düğmesine basın. 10-15 saniye içinde
cevap cihazın göstergesinden okunacaktır. Eğer okunan değer +/-02
aralığı dışında ise tekrar “sıfırlama” işlemi yapılmalıdır (bkz. Madde 4).

13
2-Numune Analizi:

Analizi yapılacak numunenin içerisindeki yağ önce freonl ile ekstrakte


edilir. Daha sonra hazne (cuvette) içerisinde ektrakte edilmiş yağın
bulunduğu freonla doldurulur. Hazne cihaz üzerindeki yuvaya buzlu
yüzleri öne ve arkaya gelecek şekilde yerleştirilir. RUN düğmesine
basılarak sonuç göstergeden 20 saniye kadar sonra okunabilir.

Not: Su numunesini homojen olamaması ihtimaline karşın, her örnek


için birden fazla ölçme yapılması ve ortalamasının alınması
önerilmektedir. Aynı örnek için birbirini izleyen üç yada daha fazla
ölçmenin ortalamasının alınması doğruluğun artmasını sağlayacaktır.

3-Ortalama Değerin Göstergeden Okunması:

Infracal Analiz Cihazı 10’ ölçmeye kadar ölçme sonucunun ortalamasını


gösterebilmektedir. Cihazın “ortalama” modunun kullanılması için
RECALL düğmesine çok kısa süreli basın. Aynı örnek için birbirini
izleyen ölçümleri yapmaya başlayın.En fazla 10 ölçümün sonunda tekrar
çok kısa süreli RECALL düğmesine basın ve ölçümlerin ortalama
değerini göstergeden okuyun.

Analiz cihazı alternatif olarak son 10 ölçümün sonucunu ölçüm


zamanının sırasına göre göstermek üzere de kullanılabilmektedir.
Ancak cihaz fabrika ayarı olan “ortalama” modundan “tekrar çağırma”
moduna getirilmelidir. “Tekrar çağırma” moduna getirildikten sonra
RECALL düğmesine arka arkaya basılarak önceki ölçüm değerleri
sırasıyla görüntülenebilir.

Cihazı “tekrar çağırma” moduna getirmek için ilk olarak ZERO


düğmesine basıp ardından hemen RECALL düğmesine basın ve iki
düğmeyi basılı olarak iki saniye tutun. Göstergede rCL yazısı görüldüğü
zaman cihaz “tekrar çağırma” moduna geçmiş olacaktır. “Ortalama”
moduna tekrar dönmek için aynı işlemleri tekrarlayın. Bu sefer
göstergede Ag yazısı görünecektir.

14
4-Sıfır Ayarının Yapılması:

“Sıfır” örneğini madde 1de anlatılan prosedüre uygun olarak cihaza


yerleştirin. ZERO düğmesine basın ve bir süre basılı tutun. Göstergede
bAL yasısı okununca düğmeyi serbest bırakın. “Sıfır ayarı” yapılmış ise
göstergeden 3 babasamaklı bir çarpan okunacaktır. Bu sayı sadece
herhangi bir problem anında fabrikaya bildirilmek üzere kullanılır. Bu
sayıyı gördükten sonra RUN düğmesine basın. Eğer sonuç +/-02
aralığında değilse işlemi tekrar edin.

“Sıfır değeri” cihazın kalıcı hafızasında saklanmaktadır ve cihazın her


açılışında tekrar saklanır. Bu nedenle günlük kullanımlarda cihazın”sıfır
ayarının” kontrol edilmesi ve gerekiyorsa her gün yapılması tavsiye
edilmektedir. Sıfır ayarının kontrolü için temiz çözücü kulanın ve RUN
düğmesine bakın. Eğer okunan değer +/-02 aralığında değilse sıfır
ayarını tekrar yapın.

15
DENEY III

DENİZ SUYUNDA ÇÖZÜNMÜŞ OKSİJEN (ÇO)

KONSANTRASYONUNU TAYİNİ VE

ÇÖZÜNMÜŞ OKSİJEN KONSANTRASYONUNU ETKİLEYEN

PARAMETRELER

16
DENİZ SUYUNDA ÇÖZÜNMÜŞ GAZLAR

Atmosferde bulunan bütün gazlar su ortamında da çözünmüş şekilde bulunurlar.


Atmosferin doğal gaz içeriği hemen hemen her tarafta aynı olduğundan, denizler ve
yeryüzündeki diğer su kütlelerinde de aynı oranda gaz karışımı söz konusudur.

Deniz suyunda bulunan başlıca çözünmüş gazlar, oksijen, azot ve karbondioksit’dir.


Bunların dışında az miktarda helyum ve neon, argon, kripton ve xenon gibi inert
gazlar da bulunur. Bu gazlar esas itibariyle atmosferden deniz suyuna geçerler.
Bununla birlikte, bazı nadir gazlar deniz dibinde oluşan radyoaktif ayrışma ürünleri
halinde sedimentten suya karışırlar.

Gazların deniz suyundaki çözünürlüğü ve suda solüsyon haline dönüşme yeteneği üç


faktöre bağlıdır.

a) Söz konusu gazın ve deniz suyunun temperatürü,

b) Gazın atmosferik kısmi basıncı

c) Suyun tuz konsantrasyonu, yani tuzluluk derecesi

Su içerisinde çözünmüş olarak bulunan Azot ve oksijen gazlarının standart


atmosferik basınç altında, atmosferdeki miktarlar ile denge durumunda oluşuna
doygunluk durumu veya doymuşluk denir. Doygunluk değerleri, yukarıda belirttiğimiz
üç faktöre bağlı olarak değişime uğrar.

Yüzeysel tabakalardaki oksijen yoğunluğu suyun sıcaklığı ile bağıntılıdır. Su sıcaklığı


arttıkça, oksijenin deniz suyundaki çözünürlüğü azalır. Yüzey tabakalarının altında
kalan bir kaç yüz metre derinliklerde ise, genellikle bir oksijen minimum tabakasına
rastlanır. Bu azalmanın nedeni biyolojik etkenlere dayanmaktadır.

Deniz suyunda bulunan çözünmüş oksijen iki kaynaktan sağlanmaktadır. Bunlardan


birincisi deniz yüzeyi ile temas halindeki atmosfer, diğeri ise, deniz içerisinde
yaşayan bitkisel canlı organizmalardır.

Bitkilerin denizde gün ışıklarının ulaşabildiği bölge içerisindeki metabolik faaliyetleri


sonucunda oksijen açığa çıkar ve bu oksijen habbecikler halinde su yüzeyine doğru
yükselir. Yaz boyunca, deniz suyu sıcaklığının yükselmesi ile suyun oksijeni tutma
yeteneği azalır. Kış döneminde suyun soğuması ile suda oksijenin çözünürlüğü artar

17
ve bitkisel oksijen üretimi mevsimsel nedenler ile frenlense dahi, atmosferdeki oksijen
denize transfer olur.

Bilindiği gibi, fotosentez olayları, güneş ışınlarının su içerisinde ulaşabildiği


derinliklerde meydana geldiğinden genellikle 200m den yukarıda kalan ve gün
ışıklarının yeterince ulaşabildiği suların oksijen içeriği, fotosentez olayından pozitif
yönde etkilenir.

Buna karşın derin sularda organik maddeler ve oksijen, orada bulunan organizmalar
ve özelliklede bakteriler tarafından kullanılarak yitirilirler. Organik maddelerin
ayrışması da suda çözünmüş oksijeni yitirdiğinden buralardaki oksijen miktarı
beklenenden çok daha azdır. Bu şekilde denizel organizmaların metabolik faaliyetleri
sonucu yitirilen oksijen yerine suya karbondioksit bırakılır.

Oksijen sağlayıcı ve yitirici bu olaylara fotosentez ve solunum + oksidasyon denir.

FOTOSENTEZ;

CO2 + H2O + Besleyici tuzlar + Güneş EnerjisiÆ Organik madde + O2

SOLUNUM + OKSİDASYON;

Organik Madde + O2Æ CO2 + H2O

DENİZ SUYUNDA ÇÖZÜNMÜŞ OKSİJEN TAYİNİ

Deniz suyunda çözünmüş oksijen tayini, genellikle Winkler metodu olarak tanımlanan
titrimetrik yöntemle yapılır.

Günümüzde In-Situ ÇO (çözünmüş oksijen) ölçümleri, normal koşullarda


Oksijenmetre ler ile sağlanmaktadır. Uzun bir kabloya eklenmiş bir elektrod aracılığı
ile istenen derinlikden ölçüm yapılabilir.

Laboratuvarımızda kullanılan Oksijenmetre WTW Mikroproses Oksijenmetre OXİ 196


modeldir.

Denizlerde sağlıklı bir biyolojik ortamın oluşumu, suda çözünmüş oksijenin


konsantrasyonuna bağlıdır. Yapılan incelemeler, böyle bir ortam için en az 5 mg/ l
kadar bir çözünmüş oksijen konsantrasyonunun gerektiğini göstermektedir.

18
Şekil 1. WTW Mikroproses Oksijenmetre OXİ 196

Tablo 1. Deniz Suyunda Çözünmüş Oksijen, Sıcaklık ve Tuzluluk İlişkisi

Salinite S o / o o 27.11 28.91 30.72 32.52 34.33 36.13

Klorinite Cl o / o o 15 16 17 18 19 20

Sıcaklık T o C Suda Çözünmüş Oksijen ml/l

0 88.55 8.43 8.32 8.20 8.08 7.97

5 7.56 7.46 7.36 7.26 7.16 7.06

10 6.77 6.69 6.60 6.52 6.44 6.35

15 6.14 6.07 6.00 5.93 5.86 5.79

20 5.63 5.56 5.50 5.44 5.58 5.31

25 5.17 5.12 5.06 5.00 5.95 4.86

19
DENEY IV

OSEANOGRAFİK ÇALIŞMALARDA GPS VE VİDEO

SOUNDER KULLANIMI

20
FURUNO FMV-603 Video Sounder

Echosounder yardımı ile, cihazın sensörünün takıldığı yer ile, deniz


tabanı veya herhangi bir engel (örn. balık sürüsü) arasındaki mesafe
belirlenebilmektedir. Burada sensörün ürettiği ultrasonik dalgaların
herhangi bir engele çarpıp geri gelmesi için geçen süreden
yararlanılmaktadır. Bu dalgaların, su içerisindeki ilerleme hızları,
yaklaşık olarak sabit olup 1500 m/sn dir. Bütün süreç, video ekranında
başlamaktadır. İletici güç, sensöre kısa bir vuruş (pulse) şeklindeki
elektrik enerjisi olarak gönderilir. İletici tarafından üretilen elektrik
sinyali, sensör yardımı ile ultrasonik sinyale dönüştürülerek suya iletilir.
Su sütünundaki herhangi bir engelden gelebilecek yansımış sinyal,
sensör tarafından alınarak tekrar elektrik sinyaline dönüştürülür. Daha
sonra, amplifier tarafından güçlendirilen sinyaller ekranda görülür
(Şekil-1).

Şekil 1. FMV 603 Video Sounder

21
GPS

Kısaca GPS olarak adlandırılan global konum belirleme sistemi


NAVSTAR GPS (Navigigation Sysytem with Time and Ranging Global
Positioning System), uygun donanıma sahip kullanıcılara üç boyutlu
prezisyonlu konum belirleme, navigasyon ve zaman bilgisi sağlayan,
radyo navigasyonuna yarayan bir uydu sistemidir. Sistem her türlü
meteorolojik ortamda, dünyanın her yerinde, günün 24 saatinde konum
belirlemeye hizmet vermektedir.

GPS uzaydaki uyduların bilinen konumlarından dünya üzerinde (karada,


havada ve denizde)veya uzayda bilinmeyen noktalara uzunluk ölçen bir
sistem olarak planlanmıştır. Bunun yanısıra herhangi bir aracın anlık
konum ve hızının hesaplanmasında da GPS’ten yararlanılabilir. Ayrıca
-13
GPS, 10 hasasiyete sahip olan atomik saat kullanması nedeni ile
dünya üzerindeki en prezisyonlu zaman belirleyicisidir.

GPS, 1973'ten beri A.B.D.'de geliştirilmektedir ve esas olarak askeri bir


sistemdir. Sistem yeryüzünden yaklaşık 20.200 km. Yükseklikteki
yörüngelere yerleştirilmiş 24 uydudan oluşmaktadır. Yörüngeler ve
uyduların yörüngedeki yerleri, dünyanın her yerinde, her an, ufkun
üzerinde en az dört (4) uydu aynı anda görülebilecek şekilde
planlanmıştır.

GPS, bir navigasyon sistemidir. Temel navigasyon ilkesi, kullanıcı ve


dört uydu arasında pseudorange olarak adlandırılan uzunluk
ölçmelerine dayanır. Uygun bir koordinat sisteminde bilinen uydu
koordinatlarından hareket edilerek kullanıcı antenin koordinatları
belirlenebilir. Uzayda bir noktanın konumunu belirlemek için geometrik
bakış açısından üç uzaklık ölçüsü yeterlidir. Fakat GPS ile konum
belirlemek için dördüncü bir gözlem daha gereklidir. Çünkü GPS tek
yönlü ölçme tekniği kullanmaktadır. GPS alıcısının saati uydu saatiyle
senkronize değildir. Bu saat senkronizasyonu için dördüncü bir
uzunluğun daha ölçülmesi gerekir. Bu nedenle uzaklık ölçmeleri için
"Pseudorange" terimi kullanılmaktadır.

22
GPS, global anlamda sürekli olarak, gerçek zamanlı (real-time)
navigasyon datası sağlayacaktır. Yaklaşık 20 yıldan fazla bir zaman
sürecindeki teknolojik ilerlemeler sayesinde, eski konum belirleme
sistemi TRANSIT sistemindekinden çok daha yüksek bir inceliğe
erişilmiştir.

GPS, en iyi şartlarda iki boyutta ± 10 m.'den ± 15 m.'ye kadar bir


gerçek zamanlı navigasyon hassaslığı sağlayacak şekilde
tasarımlanmıştır. Fakat bununla birlikte GPS, yüksek incelikte jeodezik
konum belirlemeyi de desteklemektedir.

GPS sistemi esas olarak aşağıdaki bölümlerden oluşur;

1. Uzay Bölümü (Aktif uydularla)

2. Kontrol Bölümü (Sistem ve zaman kontrolü için ve yörünge tahmini


için)

3. Kullanıcı Bölümü (Değişik tipteki GPS alıcıları ile)

Bir C/A kod navigasyon alıcısı olan RAYSTAR 390, 5 uydudan sinyal
almakta ve bunlardan hesap yaparak en iyi sonucu veren dört uyduyu
konum belirlemek için kullanmaktadır. RAYSTAR 390, noktanın
koordinatlarını WGS-84 elipsoidine göre enlem ve boylam olarak
dakikanın yüzde biri hassaslıkta vermektedir (Şekil 2 ve Şekil 3).

Şekil 2. RAYSTAR 390 GPS Alıcısı

23
Şekil 3. RAYSTAR 390 GPS Alıcısı

24
DENEY V

ÖTRİFİKASYON

ve

FOSFAT KONSANTRASYONU TAYİNİ

25
ÖTRİFİKASYON

Ötrifikasyon ‘su yatağına giren inorganik besi maddelerinin tabii ve suni olarak
artması, kaynakta mikroskobik besi maddelerinin ve alglerin aşırı derecede çoğalarak
artması, su kalitesinin bozulması, su kaynağının tabii ömrünün kısalması ve
kullanılma imkanlarının azalması’ şeklinde tanımlanır.

Ötrifikasyon terimi ‘ötrofik’ (iyi beslenen) kelimesinden türetilmiştir. Limnoloji biliminde


su kaynakları biyolojik üretkenliklerine göre sınıflandırılırlar.

Oligotrofik: Besi maddesi konsantrasyonu düşük, organik madde


üretimi az, izafi olarak derin su yataklarına denir.

Ötrofik: Besi maddesi girişi ve konsantrasyonu fazla, organik madde


üretimi çok, izafi olarak sığ, sık sık alg patlamalarının vuku bulduğu su
yataklarına denir.

Mezotrofik: Besin durumu bu ikisi arasında kalan sulara denir.

Bir su yatağının fazla miktarda besi maddesi ihtiva etmesi, suyun kalitesini
değiştirmediği müddetçe, ötrifikasyona sebep olmaz. Bu durumda su yatağının
morfolojisi büyük rol oynamaktadır. İnsan faaliyetlerinden etkilenmemiş sulardaki
ötrifikasyona doğal, insanlar tarafından hızlandırılan ötrifikasyona suni ötrifikasyon
adı verilir.

Ötrifikasyon ile su yatağına giren besi maddeleri arasında kuvvetli bir


bağıntının bulunduğu, bilhassa su yatağına giren azot ve fosfor
miktarlarının artması ile ötrifikasyonun son derece hızlandığı konu ile
alakalı bir çok çalışmalarda belirtilmiştir.

Ötrifikasyon olayı sulardaki besin zinciri ile çok yakından ilgilidir. (Bkz.
Şekil 1).

Yosunlar gelişmeleri ve üremeleri için, CO2, İnorganik azot ortofosfat


ve eser elementlere muhtaçtırlar.

Bunlar zooplanktonların besinlerini teşkil ederler. Zooplanktonlar küçük balıkların,


küçük balıklarda büyük balıkların besinlerini oluştururlar.

26
Sulardaki besin zincirleri ne kadar gelişmiş ve fazla üretken durumda
ise , normal olarak az miktarda bulunan N ve P elementleri o derce
fazla olur.

Bitkisel üretim ve besin zincirlerinin normal dengesi, besi elementlerinin


miktarına bağlıdır ve onlarla sınırlıdır. Bu maddelerin normalden fazla
olması dengeyi bozar. Neticede zooplankton tarafından tüketilmesi
kolay olmayan Mavi-yeşil alglerin birdenbire çoğalmasına yol açar.
Bundan dolayı su bulanıklaşır.

Şekil1 : Su ortamında ötrifikasyon sebebiyle normale nazaran dengesi


bozulmuş besin zinciri

Suda yüzen alg kütleleri rüzgarla sahile vurur. Sonra sahilde çürüyerek
fena kokuların çıkmasına sebep olurlar. Çürüyen algler aynı zamanda
çökelerek Çözünmüş oksijenin (ÇO) azalmasına yol açarlar.

Sahiller ve sığ körfezler köklü su bitkilerinin çok fazla üremesi sonucu


otlarla dolar. Bu elverişsiz şartlar altında kıymetli balıklar daha fazla

27
yaşayamaz. Ötrifikasyon ilerlerken yerlerini daha dayanıklı fakat makbul
olmayan balıklara terk ederler.

ÖTRİFİKASYONA TESİR EDEN FAKTÖRLER

Ötrifikasyona tesir eden faktörleri kabaca iki grup altında toplamak


mümkündür.

1-Jeofiziksel faktörler:Işık radyasyonu, sıcaklık, rüzgar, buharlaşma,


sızdırma, çökelti karakteristikleri, göl hacminin taşma hacmine oranı

2- Biyokimyasal faktörler: Göle dökülen maddelerin cinsi, temel besi


maddeleri ile diğer besi maddelerinin dengesi, temel besi maddelerinin
tekrar dönüşümü ve üretimi, suyun ışık geçirgenliği, toksik ve diğer
maddelerin mevcudiyeti, çözünmüş oksijen, karbon dioksit, pH vb.
etkenler.

Canlıların organizmalarını yenilemeleri ve metabolizma faaliyetlerini


devam ettirebilmeleri için gerekli kimyasal maddelere besi maddeleri
denir. Bu maddeler yeşil bitkiler (alg) tarafından fiziksel çevreden temin
edilir. Ve besin zincirinden geçerek tekrar ortama bırakılırlar. Yüzeysel
sulardaki mikroskobik bitkiler ve algler için gerekli olan besi maddeleri
iki gruba ayrılır:

a) Hücre teşkili ve enerji temini için gerekli olan canlı yapısının


esasını teşkil eden biyojenik maddeler (P,N,C vb.)

b) Canlı organizma ve faaliyetleri için gerekli olan eser maddeler


( Na, Co, Mo, Bor ve vitaminler )

Tatlı su ve alglerin yapısını teşkil eden belli başlı elemanlar ve bunların


kuru ağırlık cinsinden % leri tabloda gösterilmiştir. Tablodan
anlaşılacağı gibi, alg bünyesindeki elementlerin pek çoğu eser halindeki
elementler olup, genel olarak ortamda mevcuttur.

Organizmaların esasını teşkil eden maddelerden C,O, ve H su


ortamında bol miktarda bulunduğundan alg oluşumunu kontrol altında
tutan esas elemanlar N ve P bileşikleridir. Bu sebeple yüzeysel sularda
besi maddesi ve ötrifikasyon ile ilgili problemlerde göz önünde alınması
gereken iki ana unsur azot ve fosfordur.

28
Azot organizma hücrelerinde organik forma dönüşebilen biyojenik bir
maddedir. Protoplazma ve protein bloklarını meydana getiren Amino
asitlerin esasını teşkil eder. Bunların dışında organik bileşiklerin büyük
bir kısmında bulunan azot, hücrede enerji mekanizmasının bir parçasını
teşkil ederek enerji deposu olarak da işe yarar.

Fosfor da azot gibi biyojenik bir maddedir. Değişik bileşikler halinde


hücre yapısında bulunur. Fosfat grubu (PO 4 ) nükleik asidin normal
yapısını teşkil eder.

Tablo 1: Tatlı su alglerinin bileşimi (Bartsch,1972)

Element Kuru ağırlığın % si

Karbon 49.51-70.71

Oksijen 17.40-33.20

Hidrojen 6.57-10.20

Azot 1.39-10.98

Fosfor 1.35-2.76

Kükürt 0.42-0.77

Mağnezyum 0.26-1.51

Potasyum 0.04-1.44

Demir 0.02-3.45

Mangenez 0.02-2.60

Kalsiyum 0.006-0.40

Stronsiyum 0.0004-0.051

Bakır 0.0008-0.034

Çinko 0.0004-0.009

Silisyum 1.0-5.0

29
DENİZ BİLİMLERİ LABORATUVARINDA KULLANILAN FOSFAT (PO 4 )
TAYİN YÖNTEMLERİ

1-DR/ 2000 Hach Spektrofotometre ile tayin (kalorimetrik analiz):

DR/ 2000 spektrofotometre kullanıcının 100 değişik test için sadece


metot numarasını girmek ve belirtilen dalga boyuna cihazın ayarlanması
sonucu analiz yapılmasını sağlayan bir cihazdır. Gelişmiş optik sistem
hassas ölçüm sağlamakta, ve Hach’ın hazır reaktifleri ve metotları
analiz yapmayı son derece basite indirgemektedir.

120 adet programlanmış metot sayesinde içme suyu atık su ve proses


suyu analizleri kolayca yapılmaktadır. Ayrıca kullanıcının
geliştirebileceği 50 metot cihazın hafızasına sürekli kaydedilebilir.

Şekil 2: DR/ 2000 Hach Spektrofotometre

30
Yüksek dispersiyon prizma kullanılarak 400-900 nm arasında yüksek
hassasiyet sağlanmıştır.

Pil ile veya 110/220 V elektrikle çalışma imkanı sayesinde hem


laboratuvarda hem de sahada güvenli analiz yapma imkanı mevcuttur.
Şekil 2 de cihazın bir fotoğrafı görülmektedir. 480 nolu metottan 496
nolu metoda kadar olan metotlar PO 4 ve P içeren maddelerin
konsantrasyonlarını tayin için kullanılmaktadır.

2-RQflex MERCK Reflektometri (Remisyon fotometre) ile analiz:

Prensipte fotometreye benzer bir şekilde çalışır. Fotometre de olduğu


gibi gönderilen ve yansıyan ışığın miktarı arasındaki fark kantitatif
olarak miktar tayinine olanak sağlar.

Taşınabilir büyüklükte ve 5 analitik metodu hafızasında tutabilecek bir


analiz cihazıdır. Pille çalıştığı için saha ölçümlerine çok uygundur.
Kullanılan spesifik Barkod şeritleri ile kalibrasyonu mümkündür. Örneğe
daldırılarak kullanılan Reflectocuant şeritlerle analizler çok kolaydır.

Laboratuvarda Fosfat tayini Rqflex Merck kullanılarak yapılacaktır. Şekil 3 de cihazın


bir fotoğrafı görülmektedir.

Şekil 3. Rqflex Merck Reflektometri

31

You might also like