You are on page 1of 65

İkinci Bölüm Sözcükler

Bir dilin söz varlığını yapı


bilgisi, söz dizimi, anlam
SÖZCÜK BİLİMİ
(LEXICOLOGIE) bilgisi açılarından ele alarak
türetmede görev alan
birimlerini, birleşik
sözlerini, kalıplaşmış biçimlerini, deyimlerini,
atasözlerini, alıntıları vb. ögelerini inceleyen,
bunların köken yapılarını araştıran, yapı ve
anlam bilimi açısından geçirdikleri değişme ve
gelişmeleri belirleyen bilim dalı.
Türkçede kelime bilimi olarak da adlandırılır.
Lexicography ise sözlükçülük veya sözlük
bilimi diye Türkçede karşılanmaktadır.
SÖZCÜK (KELİME) NEDİR?
Anlamı veya dil bilgisel görevi
bulunan, tek başına
kullanılabilen ses veya sesler
topluluğudur.
Günümüz Türkçesinde kelime, söz
de aynı anlamda kullanılan ögelerdir.
Söz ve sözcük Türkçe kökenlidir.
Kelime ise Arapçadan alıntıdır.
Aralarında ince anlam ayrılıkları
bulunsa da Farsçadan alıntı laf,
Arapçadan alıntılar kal, lafız gibi
sözcükler de Türkçede kullanılmıştır.
‫ قال‬kal «sözcük» anlamıyla geçmişte
Türkçede kullanılmıştır.
Günümüzde bir deyim içerisinde kalıp bir biçimde
kullanılmaktadır:
Kalbine girmemişse hiss-i vatan
Onu sen kale alma bari utan
Abdülhak Hamit Tarhan
Bugün kale (ka:le) almamak «sözden
saymamak, sözünü etmeye değer
bulmamak; önem vermemek»
anlamındaki deyimde yaşamaktadır.
Klasik edebiyatımızda Fuzuli’nin ünlü beytinde
geçer bu söz:
Aşk imiş her ne var âlemde
İlm bir kıyl ü kal imiş ancak
“Dünyada her ne varsa kaynağı aşktır, ilim ise
dedikodudan ibarettir”
kıyl ü kal “dedikodu” demektir. Hem kıyl hem kal
“söz, laf” anlamındadır.
Sözcükler anlamlı veya dil bilgisel açıdan
görevli dil birlikleridir.
En küçük dil birlikleri olan seslerin, bildiğimiz
gibi anlamları veya dil bilgisel görevi yoktur.
Sesler yalnızca sözcüklerin, dolayısıyla dilin
yapısında kullanılan malzeme görevini
görürler. Tek tek hiçbir varlığı, hiçbir nesneyi
karşılamaz, hiçbir anlam ifade etmezler.
Dilde de ancak sözcük bünyesinde kullanım
alanına çıkar. Kısacası sesler en küçük dil
birlikleridir.
Dildeki anlamlı birlikler
sözcükler
sözcüklerin oluşturduğu söz öbekleri
ve
cümlelerdir.
Canlı cansız bütün varlıklar, kavramlar,
hareketler, duygular, düşünceler dilde bu
anlamlı birliklerle karşılanır.
Sözcük öbekleri ve cümleler sözcüklerden
yapıldığına göre, sözcüklerin anlamlı en küçük
dil birlikleri olduğu görülür.
Ancak sözcüklere anlamlı en küçük dil birlikleri
demek yeterli değildir. Bu tanımlama bütün
sözcükleri içine almaz. Çünkü sözcüklerin büyük
bir bölümü anlamlı olmakla birlikte kimilerinin
tek başlarına anlamları yoktur. Bunlar ancak
diğer sözcüklerle birlikte kullanılırken anlamlı bir
görev üstlenerek anlam kazanırlar. Kısacası kimi
sözcüklerin yalnızca dil bilgisel görevleri vardır:
ile, için gibi…
Sözcükler dilde tek başlarına, bağımsız olarak
kullanılan dil birlikleridir. Kendilerinden büyük
birlikler olan sözcük öbekleri ve cümle içinde
dahi bağımsızlıklarını yitirmezler.
Sözcük öbekleri ve cümle; bitişik sözcükler
hâlinde değil, sözcük toplulukları hâlinde
bulunurlar.
Sözcükler kendilerinden büyük bu birlikler
içinde bir araya gelirken arka arkaya
söylenmeleri dolayısıyla bitiş ve başlangıç
noktalarında ses bakımından birbirlerine
bağlanırlar.
Deveye bindikten sonra çalı ardına gizlenilmez.
˘ ˘ ˘ ˘
Herkesin gözü önündeki bir olayı şöyle böyle
yorumlarla gizlemeye çalışmak boşunadır.
Türk Atasözü
Adam adamdır olmasa da pulu,
˘ ˘
eşek eşektir atlastan olsa çulu.
˘ ˘ ˘
İnsanın değeri zengin olmakla artmaz, asıl
olan insanlığıdır. Türk Atasözü
Vurguları ve anlamları bakımından daima
bağımsızlıklarını korurlar.
Yazıda da sözcükler ayrı yazılır ve yazım
kuralı gereği bitişik yazılanlar dışında
birbirlerine bitiştirilmezler.
Sözcükten küçük dil birlikleri ise bağımsız
bir yapıya sahip değildir. Sesler, ekler ve
birtakım köklerden ibaret olan bu birlikler
ancak sözcük içinde kullanım alanına
çıkar ve görev üstlenirler.
Sözcükler tek başlarına, bağımsız olarak
kullanılan en küçük dil birlikleridir.

Bu dil birlikleri belirli bir düzenle yan yana


gelerek daha büyük birlikler olan sözcük
öbeklerini ve cümleleri oluştururlar.

Kısacası dil, büyük bir sözcükler topluluğu,


sözcükler de dil adını verdiğimiz yapının tek
tek tam bir bağımsız nitelikte kullanılan
ögeleridir.
Sözcüğün yapısı
Sözcükler ses veya ses toplulukları hâlinde
bulunurlar. Sözcüklerin yapısını bir veya birden
çok ses oluşturur. Ancak bir sesli sözcükler çok
azdır. Sözcüklerin asıl büyük kısmı, çok sesten
oluşur.
Türkçede bir sesli sözcüklerin sesi ancak ünlü
olabilir: o, a, e gibi.
Ünsüzler tek başlarına söylenemedikleri için tek
başlarına sözcük olamazlar.
Birden fazla sesli sözcüklerin en küçüğü ise iki
seslidir.
Sözcüklerin yapısını ses ve biçim olmak
üzere iki bakımından ele almak gerekir.
Çünkü sözcüklerin bir ses yapısı, bir de
biçim yapısı vardır.
Ses yapısı sözcüklerin, bünyesindeki
seslerin birbirleriyle ilişkileri bakımından
görünümü olup onların söylenişleri ile
ilgilidir. Ses yapısı sözcüklerin söyleniş
bakımından göze çarpan yapısıdır ki buna
sözcüklerin dış yapısı da denilebilir.
Biçim yapısı ise sözcük bünyesinin, içinde
bulundurduğu anlamlı ve dil bilgisel açıdan
görevli biçimler bakımından gösterdiği
özelliklerdir.
Sözcüklerin bünyesinde onlara anlam
kazandıran birtakım biçimler bulunur.
Sözcüklerin biçim yapısı işte bu biçimlerin
oluşturduğu yapıdır.
Sözcüklerin anlam yapısını oluşturan bu
yapıya da sözcüklerin iç yapısı denir.
Sözcüklerin kulağa hitap eden ses yapısı
ile anlayışa hitap eden biçim yapısı
kuşkusuz sözcük içinde birbirine girmiş bir
durumda bulunurlar.
Ancak sözcük bünyesine dikkat edilince
bu iki yapı kolaylıkla birbirinden ayırt
edilebilir:
uçurum
u+çu+rum ses yapısı
uç-u-r-u-m biçim yapısı
Heceler
Ses yapısı bakımından ele alınınca
sözcüklerin bünyesinde birtakım ses
birlikleri olduğu göze çarpar.
Bu ses birlikleri ya tek sesler veya ses
öbekleri hâlinde bulunurlar:
a+çı+lış
ge+zin+ti
gibi.
Ses birlikleri birden fazla sesli dil
birliklerinin, bu arada sözcük yapısının
kuruluşunda önemli rol oynarlar. Sesten
büyük dil birliklerinin sözcüklerin yapısını
oluşturan ses toplulukları ses yığınları
hâlinde değil, ses zincirleri hâlinde
bulunurlar.
Sesten büyük bir dil birliğini oluşturan
sesler, bağımsız olarak tek tek arka arkaya
dizilmezler.
Sözcüğün bünyesindeki sesler arasında
zincirin halkaları gibi bir birleşme olur.
Sözcüğün ses bütünlüğü, seslerden
örülmüş derli toplu bir biçim alması ancak
bu yolla sağlanır. Bir sözcükte yan yana
gelen seslerin birbirleriyle birleşmeleri
kaynaşma ve bağlantı hâlinde olmak üzere
iki biçimde ortaya çıkar.
Kaynaşma biçiminde olan birleşme yan
yana gelen seslerin bir ses öbeği
oluşturmalarını sağlar. Çünkü bu
birleşmede yan yana gelen seslerin
oluşumu için harekete geçen ses organları
sesler için yaptıkları ayrı hareketleri aynı
yönde birbirleriyle birleştirirler. Böylece
bir ses öbeği oluşturan birden fazla ses
için ses organları tek hareket ve bir yönlü
hareket yapmış olur. Böylece ses öbeği tek
ses söyleniliyormuş gibi bir çırpıda çıkar.
yem ye+mek ye+ni+len yi+ye+cek
Sözcük bünyesinde ancak belirli sesler, bir
ses öbeği hâlinde birleşirler. Bu nedenle
bir sözcükte yan yana gelen seslerin
sayılarına ve cinslerine göre bir veya
birden fazla ses öbeği bulunur.
Ünlüyle başlayan bir kısım sözcüklerde
ise baştaki ünlü kendisinden sonra gelen
ses öbeklerine girmez ve tek başına kalır:
a+çık+la+yı+cı
Yan yana gelen seslerin kaynaşma biçiminde
bir birleşme ile öbek öbek birbirlerine
bağlanmaları; sesten büyük dil birliklerinin, bu
arada sözcüklerin bünyesinde tek ses veya ses
öbeği biçiminde parçaların ortaya çıkmasını
sağlar.
Sözcük bünyesinin bu parçalarına ses birlikleri
denir.
Ses birlikleri, sözcüklerin ses zincirlerinin
halkalarıdır. Tek ses olsun, ses öbeği olsun, her
ses birliğinde tam bir ses bütünlüğü vardır.
Çünkü bir ses birliği için ses organları tek bir
hareket yaparlar; tek ses veya ses öbeği olan
ses birliğini bir çırpıda, bir darbe hâlinde
çıkarırlar.
Bünyesinde birden fazla ses birliği bulunan
sözcüklerde yan yana gelen ses birlikleri de
birbirleriyle birleşirler.
Ancak bu birleşme kaynaşma hâlinde değil
bağlantı biçiminde olur. Önce gelen ses
birliğinin son sesi, sonra gelen ses birliğinin ilk
sesine bağlanır.
Bu bağlanış her iki birliğin diğer seslerine
geçmez. Çünkü iki ses birliği için ses organları
iki hamle, ayrı istikametli iki hareket yaparlar.
Aradaki bağlantı, yalnızca ilk birliğin son
sesinin oluşumunu tamamlayan ses
organlarının sükûnet hâline dönmeden ikinci
birliğin ilk sesinin oluşumu için ayrı
istikamette harekete geçmelerinden ibarettir.
Birbirine bağlanan iki ses bir ses birliğinin
içindeki sesler gibi ayni istikamette bir
birleşme yapmadıkları için ortaya kırık bir
birleşme çıkar.
Böylece iki birlik birbirine yalnızca eklenmiş
olur. Bu yolla birbirine eklenen ses birliği
halkaları sözcük dediğimiz ses zincirini
oluştururlar.
ken+di+sin+de+ki
Bir sözcük, bir veya birden fazla ses birliğinden
oluşur. Şu hâlde bir sözcükte en az bir ses
birliği, yani bir ses veya bir ses öbeği bulunur.
Bir başka söyleyişle en küçük sözcük tek
sesten ibaret olanlardır.
Birden fazla ses birliğinden yapılmış olan
sözcüklerin içinde en az bir ses öbeği bulunur,
ancak birden fazla tek ses bulunamaz.
Ses birliği olarak tek ses, ancak bir kısım
sözcüklerin yapısında görülür. Bulunduğu yer
ise daima kelimenin başıdır. Sözcüklerin ancak
birinci birlikleri tek ses olabilir. Bu tek ses de
ancak ünlüdür.
İlk birlikten sonraki birlikler daima ses öbekleri
hâlinde bulunurlar. Ünsüzler tek başlarına
söylenemedikleri için ses birliği olarak sözcük
bünyesinde tek ses hâlinde kullanılmazlar.
Demek ki bir birlik olarak tek ses, tek sesli
sözcükler dışında, ancak ünlüyle başlayan bir
kısım sözcüklerde bulunur. Ünlüyle başlayan
bu sözcüklerin ilk birlikten sonraki ses birlikleri
ile ünlüyle başlayan diğer sözcüklerin ve
ünsüzle başlayan bütün sözcüklerin bütün ses
birlikleri ise ses öbekleri hâlinde bulunurlar.
a+la+cak+lı+la+rı+nın
is+tek+siz+ce+si+ne
ka+lı+cı+laş+tı
sal+dırt+ma+dı+lar
Eklerde de tıpkı sözcüklerde olduğu gibi, tek
ses veya ses öbeği hâlinde bulunan ses
birlikleri görülür. Ancak ekler tek başlarına
kullanılmadıkları için onların bünyesindeki
ses birlikleri oran ve sayı bakımından
sözcüklerden biraz farklı bir durumda
bulunurlar.
Tek sesli ekler tek sesli sözcüklere göre daha
çoktur. Eklerdeki ses birliklerinin sayısı
hiçbir zaman sözcüklerdeki kadar çok olmaz.
Çünkü bütün ekler sözcüklerin içine girerler.
Sözcüklerdeki ses birliklerinin sayısı birden
başlayarak ona varabilir, hatta bazen onu bile
geçebilir. Bu arada bünyesindeki ses
birliklerinin sayısı üçü geçen sözcükler pek
çoktur.
Buna karşın eklerin bünyesinde hemen hemen
hep bir veya iki ses birliği bulunur. Bunların da
birincisi ikincisinden; yani tek ses birliğinden
ibaret olan ekler, iki ses birliğinden yapılmış
eklerden daha çoktur.
İçinde üç ses birliği bulunan ekler ise çok
nadirdir.
Hece
Sözcüklerin ve sesten büyük diğer dil
birliklerinin bünyesinde görülen bu ses
birliklerine hece adı verilir. Hece ağızdan bir
çırpıda çıkan ses veya ses topluluğudur.
Heceler, sözcüklerin ses yapılarının içinde bir
ses birliği olan parçalarıdır.
Tek sesten ibaret olan hecede zaten tam bir ses
bütünlüğü vardır. Tek heceli bir sözcükte tam
bir ses bütünlüğü, birden fazla heceli bir
sözcükte ise her hecede tam bir ses bütünlüğü
bulunur.
Hecenin merkezinde daima ünlü bulunur.
Hecenin temelini de ünlü oluşturur.
Hecenin varlığı için bir ünlü gerekli ve
yeterlidir.
Hecelerin büyük çoğunluğu birden fazla
sesten yapılmış ses öbekleri hâlinde
bulunurlar. Böyle heceler de en az ve en
çok bir ünlü bulundurur. En açık söyleyişle
bir hecede birden fazla ünlü bulunmaz.
Sözcük içinde iki ünlü arasında bulunan bir
ünsüz hece bakımından muhakkak
kendisinden sonraki ünlüye bağlanır.
Bu nedenle sözcüklerde birinci hece
dışındaki hecelerin hepsi daima ünsüzle
başlar. Birinci hecenin başında ise ünsüz
gibi ünlü de bulunabilir.
Ünlüyle başlayan bir kısım sözcüklerin
hecelerinin tek ünlüden ibaret olmasının
sebebi de yine arkasından gelen ünsüzün
kendisinden sonra gelen ünlüyle
birleşmesidir.
Ünsüzün kendisinden sonraki ünlüye
bağlanması eğilimi nedeniyle hece sonunda
ancak iki yerde ünsüz bulunabilir.
Bunlardan biri sözcüklerin son hecesi olup
geride başka ünlü olmadığı için hece ünsüzle
bitebilir. Diğeri de sözcük içinde iki ünsüzün
yan yana bulunmaları hâlinde ikincisinin
kendisinden sonraki ünlüye bağlanmasına
karşılık birincisinin kendisinden önceki ünlüyle
birleşmesi dolayısıyla ortaya çıkan hecedir.
Sözcük içinde iki ünsüz yan yana bulunmadığı
zaman heceler daima ünlüyle biterler.
Hece bölünmesi
Ünsüzlerin kendilerinden sonra gelen
ünlüyle birleşmeyi kendilerinden önce gelen
ünlüyle birleşmeye tercih etmesi, bir
sözcüğün iki biçiminde hecelerin
birbirinden farklı olmalarına, bir biçimdeki
hecelerin ikinci biçimde parçalanmasına yol
açar. Bu parçalanma daima hece sonundaki
ünsüzün ayrılması şeklinde cereyan eder:
git+mek gi+de+cek
Baştaki ünsüz ise kendisinden sonra gelen
ünlüden hiçbir şekilde ayrılmaz. Bir hece bir
sesini başka bir heceye verirken ünlüden evvel
değil, ancak ünlüden sonra bölünebilir. Sonu
çift ünsüzle biten bir hecede ise bölünme bu iki
ünsüzün arasında olur.
Bir hece kelimenin yeni şeklinin icabı olarak
kendisini izleyen heceye ancak sonundan bir
ünsüz verebilir. Bu ünsüzü verebilmesi için de
kendisini izleyen ilk sesin ünlü olması şarttır.
gel+dim ürk+mek
ge+len ür+ken
Yazıda hece bölünmesi
Hece bir hamlede çıkarılan ses birliği olduğu
için bir çırpıda söylenmezse kendi bünyesi de,
içinde bulunduğu sözcüğün bünyesi de yıkılır.
Bu nedenle hece yazıda da parçalanmaz ve
satır sonuna tamamı sığmayan sözcük ancak
heceler arasından bölünerek yeni satır başına
geçirilir. vurgusu-
nun
ba-
şöğretmen
il-
kokul
Türkçenin heceleri
Türkçede bir hece içinde en az bir, en çok dört
ses bulunur. Türkçede heceler ya bir ses ya iki
ses ya üç ses veya dört ses bulundurur.
Bir ve dört sesli olarak birer tip, iki ve üç sesli
olarak da ikişer tip hece vardır.
Şu hâlde Türkçe sözcüklerde altı çeşit hece
bulunmaktadır.
Alıntı sözlerde Türkçenin hece yapısına aykırı
tipler bulunabilir. Bunlar Türkçenin değil
yabancı dillerin hece yapılarıdır.
Türkçenin heceleri şunlardır:
I) Tek ünlüden ibaret hece: o, a+çık ve i+ki
kelimelerindeki o, a ve i heceleri gibi. Bu hece
tek ünlüden ibaret kelimelerle ünlüyle başlayan
birden fazla heceli bir kısım sözcüklerin
başında bulunur: i+di, e+vet

II) Bir ünlü ve bir ünsüzden oluşan hece: el,


ay+rı ve üs+tün kelimelerindeki el, ay ve üs
heceleri gibi. Bu hece tek heceli bir kısım
sözcüklerle ünlüyle başlayan birden fazla
heceli bir kısım sözcüklerin başında bulunur:
at+lı, iç+miş
III) Bir ünsüz ve bir ünlüden oluşan hece: ye,
ge+liş, e+ri+mek, u+ğul+tu sözcüklerindeki
ye, ge, ri ve tu heceleri gibi. Bu hece tek heceli bir
kısım sözcüklerde ve ünlüyle başlayanların ilk
hecesi hariç, birden fazla heceli sözcüklerin her
yerinde bulunabilir: gi+diş, o+la+ğan, göç+tü
IV) Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan
hece: gök, til+ki, gi+rin+ti ve u+ya+nış
sözcüklerindeki gök, til, rin ve nış heceleri gibi.
Bu hece tek heceli bir kısım sözcüklerde ve
ünlüyle başlayanların ilk hecesi hariç, birden
fazla heceli sözcüklerin her yerinde bulunabilir.
V) Bir ünlü ve iki ünsüzden oluşan hece: alt,
ürk+mek, ört+müş sözcüklerindeki alt, ürk ve
ört heceleri gibi. Bu hece, tek heceli bazı
sözcüklerle ünlüyle başlayan birden fazla
heceli bazı sözcüklerin başında bulunur.
VI) Bir ünsüz, bir ünlü ve iki ünsüzden oluşan
hece: dört, kork+mak, bo+şalt+mak, se+vinç
sözcüklerindeki dört, kork, şalt, vinç heceleri
gibi. Bu hece, tek heceli bazı sözcüklerde ve
ünlüyle başlayanların ilk hecesi hariç, birden
fazla heceli sözcüklerin her yerinde bulunabilir:
ço+ğalt, a+yırt, kı+zart+ma
Alıntı sözcüklerde Türkçede bulunmayan hece
yapıları olabilir:
strük+tür, ska+la
Sözcüklerdeki heceler daima aynı biçimde
söylenmezler. İçlerinden biri diğerlerine
göre daha güçlü olarak çıkarılır.
Böylece sözcük, tek tek söylenişleri ile
arka arkaya sıralanan bir hece zinciri
olmaktan çıkarak dalgalı bir ses
ahengine kavuşur ve konuşma monoton
bir seyir takip etmekten kurtulmuş olur.
Sözcük vurgusu diğerlerinden kuvvetli bir
şekilde çıkarılan hece üzerindeki baskıdır.
Vurgulu hece çıkarılırken üzerine özellikle basılır.
Bir hece üzerindeki bu baskı, onu diğer hecelerden
kuvvetli bir söylenişe sahip kılar.
Bir hecenin kuvvetli veya normal şekilde
söylenmesi ciğerlerden yükselen havaya bağlıdır.
Bu akım güçlü olursa hece kuvvetli söylenmiş
olur.
Hava akımı kuvvetli olunca ses organlarındaki
titreme, çarpma ve sürtünmeler de kuvvetli
olacağı için vurgulu hecenin sesi diğer hecelerden
daha kuvvetli bir şekilde çıkarılır.
Vurguların kuvveti çeşitli dillerde
birbirinden farklıdır.
Türkçe hafif vurgulu bir dildir. Vurgulu ve
vurgusuz heceleri arasında fazla bir
kuvvet farkı yoktur.
Türkçede kelime kök ve gövdelerinde orta
hece ve heceler vurgusuzdur. Vurgu bu
heceler dışında, yani ilk veya son hecede
bulunur. Bunlar arasında da genellikle
vurgulu olan, son hecedir.
Yerli yabancı bütün yer adları ile Türkçede
benimsenmemiş olan yabancı şahıs isimlerinde
ve bazı yabancı kelimelerde vurgu ilk hecede
bulunur:
A’nkara Lo’ndra
Ku’rtuluş ba’nka
Be’rlin ra’dyo
Po’rtekiz po’sta
Tü’rkiye Hi’tler
Farsçadan Türkçeye geçen ve yer adı
yapmakta kullanılan +stan ile biten
coğrafî isimlerin istisna olarak son
heceleri vurgulu söylenir:
Afganistan, Yunanistan, Türkistan gibi.
Türkçede benimsenmiş olan alıntı kişi
isimlerinde de vurgu son hecede bulunur:
Hüseyin, Osman gibi.
Türkçede hitaplarda vurgu daima ilk hece
üzerindedir. Normal vurguları son hecede
bulunan kelimelerin de hitap hâlinde
söylenince vurguları muhakkak başa alınır.
Kelime kök ve gövdelerinde sonda veya başta
bulunan vurgular kelimelerin çekim ekleri
almış şekillerinde ve genellikle çekimle ilgili
hâllerinde değişebilir.
Böyle hâllerde vurgu ilk veya son hece dışında
ve sondan evvelki hecelerden biri üzerinde de
bulunabilir Bunu eklerin cinsleri ve
sıralanışları tayin eder.
Bu durum ekler bölümünde ele alınacaktır.
Vurgunun anlam ayırt edici özelliği
Türkçede bazı sözlerde vurgu
anlam belirleyici nitelik kazanır:
• bodrum, kartal, ordu, aydın,
ödemiş.
• Bodrum, Kartal, Ordu, Aydın,
Ödemiş.

Bodrum
´ çok güzel.
Bodrum
´ çok havasız.
Biçim yapısı bakımından ele alınınca
sözcüklerin bünyesinde anlamlı veya görevli
ögelerin bulunduğu görülür:
göz+lük, gör-üş, aç-ı-k, ev+i+m
sözcüklerinin parçaları gibi.
Sözcüklerin anlam yapısının parçaları olan bu
biçimler ses bakımından tek sesli, tek heceli
veya birden fazla heceli olabilirler. Sözcüklerin
bünyesinde iki çeşit öge vardır:
Anlamlılar ve görevliler.
Anlamlı ögeler tek başlarına kullanılabilir veya
bir anlam ifade ederler. Görevli ögeler ise
ancak anlamlı ögelerle birleşerek kullanılan ve
ancak o zaman anlam ile ilgili bir görev yerine
getiren fakat tek başına anlamı olmayan ve
kullanılmayan sözcük parçalarıdır.
Sözcükteki yapısal ögelerin tek başına anlamlı
olanlarına kök adı verilir. Tek başına anlamı
olmayan ve kullanılmayan, ancak köklerle
birleşmek suretiyle anlam ile ilgili bir görev
yerine getiren ögelere ise ek denir.
göz+lük, aç-ı-k
Yalnızca Türkçe köklerden değil alıntı sözlerden
de birleşik sözlerden de yardımcı fiillerle yapılan
sözlerden de ekler aracılığıyla sözler türetilebilir:
can+sız din+daş hasta+lık şeref+li mühim+se-
radyo+cu televizyon+cu
ayakkabı+cı kabadayı+lık tezcan+lı+lık
telefon et-tir- fotoğraf çek-tir-t-
fotokopi çek-tir-
Bir sözcüğün anlamı ve yapısı bozulmadan
parçalanamayan ögesine kök denir. Anlamlı en
küçük dil birliğidir.
Türkçede sözcük kökleri büyük çoğunlukla tek
hecelidir. Bugün bile birden fazla heceli kökler
azdır. Köklerin çok azı iki hecelidirler. İkiden
fazla heceli kök ise hemen hemen yok gibidir.
Yalnızca yansıma sözcükler taklit edilen sesin
durumuna göre çok heceli olabilir.
Türkçede sözcük köklerinin tek heceli anlam
birimleri olduğu ileri sürülmektedir:
de- ye- uç-
el at ot

Buna karşılık kimi tek heceli sözcükler de türemiş


olabilir:
yen- <ye-n- sürt- < sür-t- yem < ye-m
Kimi sözleri ise ekine ayırmak mümkün değildir:
otuz kanat ayak bırak- çiğne-

Kimi sözcükler ise birleşme yoluyla oluşmuştur:


haydi < hay de öbür < o bir doksan < tokuz on
Kökler anlamları bakımından ikiye ayrılırlar.
Bir kısmı evrendeki canlı cansız varlıkları ve
kavramları, bir kısmı ise bu varlık ve
kavramların hareketlerini karşılarlar.

Varlık ve kavramları karşılayan köklere ad


kökleri,
hareketleri karşılayan köklere de fiil kökleri
denir.
Ad kökleri doğrudan doğruya yoğun ve yalın
varlıkları, onların niteliklerini, durumlarını ve
ilişkilerini gösterir:
kuş dil sarı alt pek en

Fiil kökleri ise doğada olup bitenleri anlatmaya


yarayan anlam ögeleridir:
uç- gel- ol- et-
Kökler kendileri ile ilgili yakın nesne ve
hareketler için genişletilip âdeta yeni kökler
meydana getirilir.
Köklerden türeyen bu geniş köklere gövde adı
verilir.
Gövde de bir çeşit kök olduğu için anlam ve
kullanış bakımından tamamıyla kök gibidir.
Ancak yapı bakımından kökten farklı ve ondan
büyük bir dil birliğidir.
Gövdeler her iki tür kökten de yapılabilir. Ad
köklerinden de fiil köklerinden de hem ad hem
de fiil gövdeleri yapılabilir.
Yapı bakımından dört tür sözcük gövdesi
vardır:
Addan yapılmış ad gövdesi
Addan yapılmış fiil gövdesi
Fiilden yapılmış ad gövdesi
Fiilden yapılmış fiil gövdesi
Bu durumda sözcük gövdeleri de ad gövdesi
ve fiil gövdesi olmak üzere ikiye ayrılırlar.
Addan yapılmış ad gövdeleri:
sütçü < süt+çü başlık < baş+lık arkadaş < arka+daş

Addan yapılmış fiil gövdeleri:


önle- < ön+le- yaşa- < yaş+a- ağar- < ak+ar-

Fiilden yapılmış ad gövdeleri:


biçim < biçi-i-m sevgi < sev-gi satıcı < sat-ıcı

Fiilden yapılmış fiil gövdeleri:


uçur- < uç-u-r- alın- < al-ı-n- atıştır- < at-ı-ş-tır-
Ad kökleri ve gövdeleri yalın
durumdayken herhangi bir işaretle
gösterilmez: ev, yol, üç, iyi
Fiil kökleri ve gövdeleri yalın
durumdayken sonlarına getirilen -
işaretiyle gösterilir: al-, koş-, iç-, başla-
/mak/ veya /mek/ diye okunur
Nesneler ve hareketler birbirinden
tamamen farklı şeyler olduğu için onları
karşılayan ad ve fiil kökleri de tamamıyla
birbirinden ayrı ve birbirine benzemeyen
dil birlikleridir.
Bu sebeple dildeki bütün sözcük kökleri ad
kökleri ve fiil kökleri olmak üzere
birbirinden farklı iki kısma ayrılır. Bir kök
hem ad kökü, hem fiil kökü olamaz.
Bununla birlikte dilde hem ad, hem fiil kökü
olan bazı kökler vardır. Ancak bunlar hem çok
azdır hem de genellikle sonradan ortaya
çıkmışlardır.
Bugün tat ve boya ad kökleri aynı zamanda
tat- ve boya- şeklinde fiil kökleri olarak
görünmektedirler.
Bunlar aslında yalnız fiil kökleri idiler. Bu fiil
köklerinden tatıġ ve boyaġ şeklinde ad
gövdeleri yapılmış, sonradan ikinci hece
sonundaki /ġ/’lar düşerek bu ad gövdeleri tat ve
boya olmuş böylece benzer hâle gelmiştir.
Kök olsun, gövde olsun hem ad hem fiil olarak
görülen sözcüklerin kimileri ise yenidir:
güven, güven-; inan, inan-; savaş, savaş-
Kimilerinin daha önce de kullanılmış
bulunması muhtemeldir: inan adı ağızlarda da
vardır: inan olsun tabirinde görüldüğü gibi.
Ancak bu inan- fiil gövdesi ile ilgili olmayıp
ına- fiil kökünden yapılmıştır. Bugünkü
Türkçede son zamanlarda kullanılan inan sözü
ise ına- kökü bilinmediği için ona bağlanmadan
inan- fiil gövdesi ile aynı sayılarak otaya
çıkmış görünmektedir.
Hem ad hem fiil kökü olabilen
sözcüklerin niteliği aldıkları ekle
belirlenir.
boyacı boyadı
tatlı tattım
güvensiz güvenmedim
inanla inanıyorum
DİKKAT
ak ak-, yüz yüz-, al al- gibi sözcükler
yalnızca eşseslilerdir. Aralarında anlamca
bağlantı yoktur. Bu sözcükler ise kavram
alanı oluştururlar. Ad ile fiil arasında yakın
ilişki vardır. Ad olanlar fiilin adı
niteliğindedir:
barış barış- güreş güreş-
damla damla- göç göç-
don don- savaş savaş-

You might also like