You are on page 1of 6

3.

İSLAM ÖNCESİ DÖNEMDE ARABİSTAN’IN DURUMU VE CAHİLİYE


İsmail Peygamberin, annesi Hacer ile beraber geldiği Mekke toprakları üzerinde daha sonra
buradaki Zemzem suyunun varlığından dolayı gelerek buraya yerleşen Yemen kökenli Cürhüm
Araplarından biriyle evlenmesi sonucunda İsmailoğulları adı verilen İbrani asıllı Müsta’rebe
Arapları ortaya çıkmıştır. Kâbe ve zemzem suyunun varlığından dolayı zenginleşerek daha
sonraları haksızlık yapmaya başlayan Cürhüm Arapları, Yemen’deki Arim sel felaketinden
kaçarak Mekke’ye sığınan Huzâa Arapları İsmailoğullarının yardımı ile Cürhüm Araplarını
Mekke’den kovmuşlardır. Cürhümî Araplar kaçarken kıymetli altın heykelleri ile beraber birçok
değerli eşyayı Zemzem kuyusuna atarak kuyuyu kapatmışlardır. Uzun bir dönem bu topraklara
hakim olan Huzâalılar Miladi 5. Asıra kadar bu hakimiyeti devam ettirdiler. Kusay bin Kilab
Kâbe’nin muhafızlığını ele geçirerek bugünkü Mekke şehrini inşa etmiştir. Kusay’dan sonra
Kâbe’nin muhafızlığı oğlu Abdimenaf’a ondan sonra da Haşim’e kaldı. Haşim’in Şam seferi
sırasında Gazze’de vefat etmesi üzerine Kâbe’nin bakımı kardeşi Muttalib’e kaldı. Muttalib’in
vefatından sonra ise Kâbe’nin bakımı kendi yeğeni ve Haşim’in oğlu Abdulmuttalip’e
kalmıştır.
Arap Yarımadasının Hicaz ve Tihame adı verilen bölgelerinde üç büyük şehir
bulunmaktaydı. Bunlar Mekke, Medine ve Taif şehirleriydi. Mekke şehri Kureyş kabilesinin
elindeydi. Taif şehri Sakif kabilesinin merkeziydi. Medine’de Araplar ve Yahudiler birlikte
yaşamaktaydılar. Medineli Araplar Evs ve Hazrec adı verilen Yemen asıllı Kahtani
Araplarından oluşmaktaydı. Yahudiler ise Ben-i Kaynuka, Ben-i Kureyza ve Ben-i Nadir adı
verilen üç büyük Yahudi kabilesinden oluşmaktaydı. Bu dönemde Arap Yarımadasında
Yahudilik, Hıristiyanlık, Haniflik, Sabiilik, Mecusilik ve Putperestlik en yaygın dinlerdendi.
Yemen toprakları üzerinde yaşayan Araplar Sabiilik dinine inanırlar ve yıldızlara taparlardı.
Arap Yarımadasının doğusundaki Araplar İran etkisinden dolayı Mazdeizme inanırlardı. Necran
bölgesinde Hıristiyanlar çoğunluğu oluşturmaktaydı. Yahudiler ise ağırlıklı olarak Medine ve
Hayber bölgesinde yaşarlardı. En yaygın olan inanç ise putperestlikti. Bunun yanında Hz.
İbrahim’in dini olan Haniflik dinine mensup insanlar da bulunmaktaydı. Hz. Peygamber’in
dedesi ve babası Hanif dinine mensuplardı. Bu dinin o dönemdeki en önemli temsilcileri Hz.
Hatice’nin amcazadesi Varaka bin Nevfel ile Kus bin Saide idi.
Hz. Peygamber bu şehirlerden Mekke şehrinde dünyaya gelmiştir. Mekke şehrinin
kuruluşu Hz. İbrahim’in eşi Hacer ve oğlu İsmail’i Mekke topraklarına yerleştirmesi ile
başlamıştır. Zemzem kuyusunun mucizevi bir şekilde ortaya çıkması ve Kâbe’nin bir ibadethane
olarak imar edilmesi Mekke’nin konumunu güçlendirmiştir. Cürhüm Araplarının Mekke’ye
yerleşmesi ile Mekke şehri büyüyüp zenginleşmeye başlamıştır. Hz. İsmail, Cürhüm
Araplarından bir bayanla evlenmiş ve İsmailoğulları adını verdiğimiz Müsta’rebe Arapları
ortaya çıkmıştır. Bir müddet sonra Cürhümlüler Zemzem suyu ve Kâbe’nin varlığından dolayı
zenginleşmeye başlamış ve insanlara zulmeder hale gelmişlerdir. MS. 197 yılında gerçekleşen
Arim sel felaketi üzerine kuzeye doğru göç eden Huzaa Arapları Mekke’ye gelerek
Cürhümlülerle savaşmışlardır. İsmailoğullarının yardımıyla Huzaa Arapları Cürhümlüleri
yenmişlerdir. Cürhümlüler Mekke’den kaçarken ellerindeki altın heykelleri Zemzem kuyusuna
atarak bu suyu kapatarak yok etmişlerdir. Bununla beraber Mekke şehri Huzaa Araplarının eline
geçmiştir. Huzaa Araplarının etkisiyle Mekkeliler Hz. İbrahim’in Hanif dininden uzaklaşmaya
başlamışlardır. Huzaa Araplarının reisi Amr bin Luhay, Mekke şehrinde puta tapıcılığı ortaya
çıkarmıştır. Sonraki dönemlerde Hz. Peygamber’in atalarından Kusay bin Kilab Mekke
reisliğini ele geçirmiştir. Mekke’nin idaresini ele geçiren Kusay bin Kilab Mekke’yi büyük bir
şehir haline getirmiş ve bazı idari taksimatlar getirmiştir. Kusay’dan sonra Kâbe’nin muhafızlığı
oğlu Abdümenaf’a ondan sonra da Haşim’e kalmıştır. Haşim’in günümüz Gazze topraklarında
vefat etmesi üzerine yerine kardeşi Muttalib geçmiştir. Onun ölümünden sonra da Haşim’in
oğlu Abdulmuttalib Kâbe’nin bakımını üstlenmiştir.
Arap Yarımadasının Hicaz ve Tihame adı verilen bölgelerinde üç büyük şehir
bulunmaktaydı. Bunlar Mekke, Medine ve Taif şehirleriydi. Mekke şehri Kureyş kabilesinin
elindeydi. Taif şehri Sakif kabilesinin merkeziydi. Medine’de Araplar ve Yahudiler birlikte
yaşamaktaydılar. Medineli Araplar Evs ve Hazrec adı verilen Yemen asıllı Kahtani
Araplarından oluşmaktaydı. Yahudiler ise Ben-i Kaynuka, Ben-i Kureyza ve Ben-i Nadir adı
verilen üç büyük Yahudi kabilesinden oluşmaktaydı.
Bu dönemde Arap Yarımadasında Yahudilik, Hıristiyanlık, Haniflik, Sabiilik,
Mecusilik ve Putperestlik en yaygın dinlerdendi. Yemen toprakları üzerinde yaşayan Araplar
Sabiilik dinine inanırlar ve yıldızlara taparlardı. Arap Yarımadasının doğusundaki Araplar İran
etkisinden dolayı Mazdeizme inanırlardı. Necran bölgesinde Hıristiyanlar çoğunluğu
oluşturmaktaydı. Yahudiler ise ağırlıklı olarak Medine ve Hayber bölgesinde yaşarlardı. En
yaygın olan inanç ise putperestlikti. Bunun yanında Hz. İbrahim’in dini olan Haniflik dinine
mensup insanlar da bulunmaktaydı. Hz. Peygamber’in dedesi ve babası Hanif dinine
mensuplardı. Bu dinin o dönemdeki en önemli temsilcileri Hz. Hatice’nin amcazadesi Varaka
bin Nevfel ile Kus bin Saide idi.
MEKKE’NİN ADI: Hz. Peygamber Mekke şehrinde dünyaya gelmiştir. Mekke;
Batlamyus'un coğrafya kitabında Makoraba şeklinde geçmektedir. Bu adın anlamının "Allah'ın
evi" anlamına geldiği zannedilmektedir. Sebe ve Himyer dilinde “kutsal tapınağın yeri” anlamına
gelmektedir. Kur’an Mekke için şehirlerin anası anlamında Ümmü’l-Kura tabirini kullanmıştır.
Mekke, Tihame ve Hicaz bölgesindeki şehirlerin merkezidir. Ahd-i Atik’te bu şehrin adının
Bekke şeklinde geçtiği sonra tahrif edildiği söylenmektedir. MS. 605 yılında yıkılarak tekrar
inşa edilen Kâbe’nin temelinde; üzerinde rabbi bekke (Mekke’nin Rabbi) yazan bir deri parçası
bulunmuştur. Bu tabir Batlamyus’taki ismi doğrular niteliktedir. Kur’an’da da Mekke, Bekke
şeklinde geçmektedir.
KÂBE, ZEMZEM ve KURBAN: Mekke şehrinin ortaya çıkışı Hz. İbrahim’in eşi Hacer ve
oğlu İsmail’i Mekke topraklarına yerleştirmesi ile başlamıştır. Zemzem kuyusunun mucizevi bir
şekilde ortaya çıkması ve Kâbe’nin bir ibadethane olarak imar edilmesi Mekke’nin konumunu
güçlendirmiştir. Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i kurban etmeye çalışması Kâbe'nin saygınlığını
arttırmıştır. Antik dönem Mezopotamya'da insanlar tanrıları için kendilerini kurban ederlerdi.
Hz. İbrahim bu geleneği ortadan kaldırmak için Allah adına insan kurban etme yerine hayvan
kurban etme geleneğini başlatmıştır. Hz. İsmail'i kurban etme girişimi mucizevî bir şekilde
önlenince Mekke ve civarının saygınlığı artmıştır.
CÜRHÜM ve MÜSTA’REBE: Hz. İsmail’in Zemzem suyunun varlığından dolayı gelerek
buraya yerleşen Yemen kökenli Cürhüm Araplarından biriyle evlenmesi sonucunda
İsmailoğulları adı verilen Sami asıllı Müsta’rebe Arapları ortaya çıkmıştır. Cürhüm
Araplarının Mekke’ye yerleşmesiyle beraber Mekke şehri büyüyüp zenginleşmeye başlamıştır.
Hz. İsmail, Cürhüm Araplarından bir bayanla evlenmiş ve İsmailoğulları adını verdiğimiz
Müsta’rebe Arapları ortaya çıkmıştır. Kâbe ve zemzem suyunun varlığından dolayı
zenginleşerek daha sonraları haksızlık yapmaya başlamışlardır.
HUZAA ARAPLARI: MS. III. yüzyılın başlarında Yemen’de gerçekleşen Arim sel
felaketinden kaçarak Mekke’ye sığınan Huzâa Arapları İsmailoğullarının yardımı ile Cürhüm
Araplarını Mekke’den kovmuşlardır. Cürhüm Araplarının zulümlerinden bıkan İsmailoğulları
Huzaa Araplarına yardım ederek Cürhümlüleri yenmişlerdir. Cürhümlüler Mekke’den kaçarken
ellerindeki altın heykelleri Zemzem kuyusuna atarak bu suyu kapatarak yok etmişlerdir.
Bununla beraber Mekke şehri Huzaa Araplarının eline geçmiştir.
PUTPERESTLİK: Huzaa Araplarının etkisiyle Mekkeliler Hz. İbrahim’in Hanif dininden
uzaklaşmaya başlamışlardır. Huzaa Araplarının reisi Amr bin Luhay, Mekke şehrinde puta
tapıcılığı ortaya çıkarmıştır. Amr. B. Luhay, Petra’daki Nebâti Araplarının etkisiyle putperestliği
seçmiş ve putperestliği Mekke’ye taşımıştır. Huzaalılar iki yüzyıl boyunca Mekke’ye egemen
olmuşlardır. Huzâalılar Miladi 5. Asıra kadar bu hâkimiyeti devam ettirdiler.
KUSAY b. KİLAB: MS. V. yüzyılda Hz. Peygamber’in atalarından Kusay bin Kilab
Mekke reisliğini Huzaalıların elinden almıştır. Mekke tekrar putperestlerin elinden haniflerin
eline geçmiştir. Mekke’nin idaresini ele geçiren Kusay bin Kilab Mekke’yi bir site devleti haline
getirmiş ve bazı idari taksimatlar getirmiştir. Bu idari taksimatları Mekke civarında yaşayan
Araplara da dağıtarak onların Mekke'ye bağlanmasını sağlamıştır. Bunlar Kudaa ve Kinane
Araplarıdır.
ABDÜMENAF, HAŞİM, MUTTALİB, ABDULMUTTALİB: Kusay’dan sonra Kâbe’nin
muhafızlığı oğlu Abdümenaf’a ondan sonra da Haşim’e kalmıştır. Haşim’in günümüz Gazze
topraklarında vefat etmesi üzerine yerine kardeşi Muttalib geçmiştir. Onun ölümünden sonra da
Haşim’in oğlu Abdulmuttalib Kâbe’nin bakımını üstlenmiştir. Abdulmuttalib'in asıl adı
Şeybe'dir, Kendisine Abdulmuttalib denmesinin hikâyesi şöyledir. Haşim bir ara Medine'ye
gider burada Neccaroğullarından Selma bnt. Amr ile evlenir. Haşim, Selma'yı yanında
götürmek ister ama o Medine'den ayrılmak istemez. Haşim, Gazze'de ölünce Selma Medine'de
kalır ve Şeybe adını verdiği bir çocuğu olur. Haşim'in kardeşi Muttalib, Şeybe büyüdükten sonra
yanına alarak Mekke'ye getirir. Kureyşliler Muttalib'in yeğenini kölesi zannederler. Bundan
dolayı kendisine Abdulmuttalib derler.
MEKKE’DEKİ İDARİ TAKSİMAT
Kusay bin Kilab bazı görevler ihdas ederek her bir görevi Kureyş’in bir ailesine tevdi
etmiştir. Kendisinin ihdas etmiş olduğu idari taksimat şu şekildedir.
NEDVE: Meclis başkanlığına verilen isimdir. Mekke’de, Kureyş kabilesine mensup
ailelerin ileri gelenlerinin katılımıyla oluşan meclistir. Bu meclisin üyesi olabilmek için kırk
yaşının üstünde olmak gerekirdi. Bu meclise verilen isim Daru’n-Nedve’dir.
RİFADE: Bu kavram Mekke’ye Hacc mevsiminde gelenlerin yemek yeme ve barınma
ihtiyaçlarını temin etme olayıdır.
SİKAYE: Sikaye, Mekke’ye gelenlerin su içme ihtiyacını karşılama ve Zemzem
kuyusuna bakma görevidir.
HİCABE: Hicabe görevi Kâbe’nin bakımı, örtüsünün serilmesi ve anahtarlarının
taşınması olayıdır.
KIYADE: Savaşlarda orduya komutanlık etme görevine verilen isimdir.
LİVA: Orduya asker toplama ve savaş sırasında sancağı taşıma görevine verilen
isimdir.
SEFFARE: Toplumsal olaylarda, kavga ve gürültülerde insanlar arasında hakemlik
yapma olayıdır.
NEZZARE: Bir kimsenin mallarını bir yerden başka bir yere taşıması için verilen taşıma
ruhsatıdır.
HAZİNEY-i EMVAL: Savaşlar için hazırlanan silah, mal ve hayvanların tedarikine
verilen isimdir.
EZLAM: Fal oklarıyla fal bakma olayıdır. Bu fal bakma olayı Hubal putunun yanında
yapılır. Hubal’ın yanında Ezlam görevlisi olarak görev yapan bir kâhin bulunur. Bu kâhinin
yanında üç tane ok bulunurdu. Bunlardan bir tanesinde emerani rabbi (rabbim emretti) yazardı.
Diğerinde ise nehani rabbi (rabbim nehyetti) yazardı. Diğer ok ise boş olurdu. Birinci ok çıkarsa
fal oku çektiren kişi kararsız olduğu işi yapardı. İkinci ok çıkınca yapmaktan vazgeçerdi. Boş
çıkınca bir sene bekler, öbür sene tekrar ederdi.

SOSYAL YAŞAM
Cahiliye kavramı bir yaşam şeklini ifade eder. Bu kavram İslam öncesi Arap yaşantısını
ifade etmek için kullanılmıştır. İslam sonrası dönemde de İslam dışı sosyal yaşantıların hepsi
cahiliye kavramı ile ifade edilmiştir. İslam öncesi dönemde Araplar arasında millet kavramı
yoktu. İlk defa Kur’an; Arapların Hz. İbrahim’in milletinden olduğunu ifade ederek millet
kavramını din kavramı ile eşdeğerde tutmuştur. İslam öncesi dönemde Araplar kabileler halinde
yaşamaktaydılar. Her kabile şeyh adı verilen kabile şefleri tarafından yönetilirdi. Kabileler
arasında kan davaları ve sınır kavgaları yüzünden sürekli olarak savaşlar meydana gelirdi.
Savaşmak ve adam öldürmek kahramanlık olarak kabul edilirdi. Sadece haram aylarda savaşmak
haramdı. Savaşmanın haram olduğu aylar Muharrem, Receb, Zilkade ve Zilhicce aylarıdır. Bu
aylara Eşhur-u Hurum yani Haram aylar adı verilirdi. Bu aylarda yapılan savaşlar büyük günah
sayılırdı. Bundan dolayı haram aylarda yapılan savaşlara Ficar savaşları adı verilirdi. Bu aylarda
savaş yapılmamasının sebebi ekonomik ve dini nedenlere dayanmaktadır. Çünkü bu aylarda
büyük panayırlar kurulur ve ticaret canlanırdı. Bu panayırların en meşhurları Ukaz, Mecenne ve
Zülmecez’dir. Ukaz panayırı Taif yakınlarında Mecenne ve Zülmecez ise Mekke yakınlarında
kurulurdu. Bu panayırlara herkes kendi sanatını icra etmek için gelirdi. Ayrıca Ukaz panayırında
şiir yarışmaları düzenlenir ve birinci gelen şiir Kâbe’nin duvarına asılırdı. Bu şekilde Kâbe
duvarına asılmış olan yedi şiir vardı. Bunlar Mu’allakatu’s-Sab’a şeklinde meşhur olmuştur.
Mekke şehri Kureyş kabilesinin sorumluluğu altındaydı. Kâbe’nin ve putların bakımı bu
kabilenin sorumluluğunda olduğu için büyük bir itibara sahipti. Mekke ticaretin ve puta
tapıcılığın merkezi haline gelmişti. Arap Yarımadasındaki bütün kabilelerin Mekke’de bir putu
vardı. Her kabile kendisine ait olan putu kendileri için tayin edilmiş olan günde ziyaret ederdi.
Bundan dolayı Kâbe’nin etrafında 360 adet put vardı. Bu putların en büyükleri ise Hubal, Lat,
Menat ve Uzza idi. Hubal putu Anadolu uygarlıklarının tapmış oldukları Kibele’nin aynısıdır.
Nebati Arapları Kibele adını Hubal’a çevirmiştir. Bunun sebebi Mezopotamya uygarlıklarının
tapmış olduğu Baal putunun Kibele ile aynı olmasından ileri geliyordu. Uzza ise Antik dönem
Mısırlıların ve Yunanlıların tapmış oldukları ana tanrıça İssis’dir. Antik Mısır’dan bu putu
öğrenen Nebati Arapları bunun adını Uzza’ya çevirmişlerdir. Lat adı verilen put ise Antik
Greko-Yunan tanrıçası Athena’nın Arap versiyonudur. Bu put da Nebatiler tarafından Araplara
hediye edilmiştir. Menat ise yine Antik Yunan ve Anadolu uygarlıklarının kendisine tapmış
oldukları Nemesis adı verilen tanrıçanın Arap versiyonudur. Bunların hepsi dişidir.
Sosyal yaşamda kadınlar hürler ve cariyeler diye ikiye ayrılmıştır. Kadınların sosyal
hiçbir hakları yoktur. Varlıklı olanlar istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Yine varlıklı
kadınlar da istedikleri kadar erkekle evleniyorlardı. Kadınlar miras malı olarak kabul edilir; ölen
kişinin yakınlarına miras olarak kalırlardı. Kız çocuklarının diri diri gömülmesi âdeti vardı. Kız
çocuğuna sahip olmak yüz kızartıcı bir durum olarak kabul edilirdi. Kadınlar zorla fuhşa
zorlanırdı. Tefecilik, Faiz ve Soygunculuk meslek olarak kabul edilirdi. Köle ticareti yaygındı.
Mekke köle ticaretinin merkezi haline gelmişti.
SOSYAL YAŞAM
Putperestlik yaygındı. Hubal (Kibele), Uzza (isis), Lat (Athena), Menat (Nemesis).
Her kabilenin ayrı putu var, Kâbe’nin etrafında. Putperestlik, putatapıcılık Kureyş için iyi
bir ticaret kaynağıdır.
Kabilecilik Taassubu (Asabiyet), kabile, şeyh, sınır savaşları yaygındı, kabile
milliyetçiliği, millet kavramı yoktu.
Kölecilik, köle ticareti yaygındı, Mekke köle ticaretinin merkezi haline gelmişti,
köleler ağır şartlarda yaşarlar ve sahiplerine ait bağ, bahçe, taşıma, inşaat, ticaret gibi
işlerde karın tokluğuna çalıştırılırdı.
Kız çocuklarının diri diri gömülmesi yaygındı, kız çocuklarına sahip olmak utanç
verici olarak kabul edilirdi.
Kadınların sosyal yaşamda hiçbir hakları yoktu, evlenme ve boşanmaya karar
veremezler ve miras alamazlardı.
Kadınların kendisi miras malı olarak görülürdü
Kadınlar hürler ve köleler olmak üzere iki sınıftan meydana gelmekteydi, varlıklı
aileler köle kadınları fuhşa zorlayarak onları sömürü aracı olarak kullanırlardı.
Hırsızlık, soygun, faiz ve tefecilik meslek olarak görülürdü
Adam öldürmek ve düello yapmak kahramanlık olarak görülürdü
Kan davaları toplumda yaygın bir durumdaydı. Bitmek bilmeyen savaşlara neden
olmaktaydı.
Sadece Eşhuru Hurum adı verilen Haram Aylarda (Muharrem, Receb, Zilkade,
Zilhicce) savaşmazlardı. Bu aylardaki savaşlara Ficar (Günah) adı verilirdi.
Haram aylarda panayırlar kurulur bu panayırlarda şiir yarışmaları düzenlenirdi.
Şairler büyük saygı görürlerdi. Şiire önem verilirdi. İnsanlar için sosyal yaşamda şarap
içmek ve şiir okumak önemli bir yere sahipti. Ukaz (Taif), Mecenne, Zülmecez (Mekke),
birinci gelen şiir Kâbe’nin duvarına asılırdı. Muallakatussaba (Yedi Askı).
Araplar çok cömert insanlardı, misafirlerine karşı çok cömert davranırlar ve
kendilerine ikramda bulunurlardı.
Akrabalık bağları çok güçlüydü, evlilik yoluyla kurulan evlilik bağlarına çok önem
verirlerdi.
Toplumda okuryazarlık olayı çok azdı. Herhangi bir okul yoktu.

Cahiliye kavramı bir yaşam şeklini ifade eder. Bu kavram İslam öncesi Arap yaşantısını
ifade etmek için kullanılmıştır. İslam sonrası dönemde de İslam dışı sosyal yaşantıların hepsi
cahiliye kavramı ile ifade edilmiştir. İslam öncesi dönemde Araplar arasında millet kavramı
yoktu. İlk defa Kur’an Arapların Hz. İbrahim’in milletinden olduğunu ifade ederek millet
kavramını din kavramı ile eşdeğerde tutmuştur.
Kabilecilik Taassubu: İslam öncesi dönemde Araplar kabileler halinde yaşamaktaydılar. Her
kabile şeyh adı verilen kabile şefleri tarafından yönetilirdi. Kabileler arasında kan davaları ve
sınır kavgaları yüzünden sürekli olarak savaşlar meydana gelirdi.
Savaşmak ve adam öldürmek; kahramanlık olarak kabul edilirdi. İnsanlar şiir okurlar ve
şiirlerinde savaşlarından ve nasıl insan öldürdüklerinden bahsederlerdi. Sadece haram aylarda
savaşmak haramdı. Savaşmanın haram olduğu aylar Muharrem, Receb, Zilkade ve Zilhicce
aylarıdır. Bu aylara Eşhur-u Hurum yani Haram aylar adı verilirdi. Bu aylarda yapılan savaşlar
büyük günah sayılırdı. Bundan dolayı haram aylarda yapılan savaşlara Ficar savaşları adı
verilirdi. Bu aylarda savaş yapılmamasının sebebi ekonomik ve dini nedenlere dayanmaktadır.
Çünkü bu aylar Hac mevsiminin olduğu aylardı, Hac mevsimlerinde büyük panayırlar kurulur ve
ticaret canlanırdı. Bu panayırların en meşhurları Ukaz, Mecenne ve Zülmecez’dir. Ukaz
panayırı Taif yakınlarında Mecenne ve Zülmecez ise Mekke yakınlarında kurulurdu. Bu
panayırlara herkes kendi sanatını icra etmek için gelirdi. Ayrıca Ukaz panayırında şiir
yarışmaları düzenlenir ve birinci gelen şiir Kâbe’nin duvarına asılırdı. Bu şekilde Kâbe duvarına
asılmış olan yedi şiir vardı. Bunlar Mu’allakatu’s-Sab’a şeklinde meşhur olmuştur.
Putperestlik: Mekke şehri Kureyş kabilesinin sorumluluğu altındaydı. Kâbe’nin ve putların
bakımı bu kabilenin sorumluluğunda olduğu için büyük bir itibara sahipti. Mekke ticaretin ve
puta tapıcılığın merkezi haline gelmişti. Arap Yarımadasındaki bütün kabilelerin Mekke’de bir
putu vardı. Her kabile kendisine ait olan putu kendileri için tayin edilmiş olan günde ziyaret
ederdi. Bundan dolayı Kâbe’nin etrafında 360 adet put vardı. Bu putların en büyükleri ise Hubal,
Lat, Menat ve Uzza idi. Hubal putu Anadolu uygarlıklarının tapmış oldukları Kibele’nin
aynısıdır. Nebati Arapları Kibele adını Hubal’a çevirmiştir. Bunun sebebi Mezopotamya
uygarlıklarının tapmış olduğu Baal putunun Kibele ile aynı olmasından ileri geliyordu. Uzza ise
Antik dönem Mısırlıların ve Yunanlıların tapmış oldukları ana tanrıça İssis’dir. Antik Mısır’dan
bu putu öğrenen Nebati Arapları bunun adını Uzza’ya çevirmişlerdir. Lat adı verilen put ise
Antik Greko-Yunan tanrıçası Athena’nın Arap versiyonudur1. Bu put da Nebatiler tarafından
Araplara hediye edilmiştir. Menat ise yine Antik Yunan ve Anadolu uygarlıklarının kendisine
tapmış oldukları Nemesis adı verilen tanrıçanın Arap versiyonudur. Bunların hepsi dişidir.
Sosyal yaşamda kadınlar hürler ve cariyeler diye ikiye ayrılmıştır. Kadınların sosyal
hiçbir hakları yoktur. Varlıklı olanlar istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Yine varlıklı
kadınlar da istedikleri kadar erkekle evleniyorlardı. Kadınlar miras malı olarak kabul edilir; ölen
kişinin yakınlarına miras olarak kalırlardı. Kız çocuklarının diri diri gömülmesi âdeti vardı. Kız
çocuğuna sahip olmak yüz kızartıcı bir durum olarak kabul edilirdi. Kadınlar zorla fuhşa
zorlanırdı. Tefecilik, Faiz ve Soygunculuk meslek olarak kabul edilirdi. Köle ticareti yaygındı.
Mekke köle ticaretinin merkezi haline gelmişti.
1
Herodot'a göre Afrodit'in Asur versiyonu Militta, Arap vesiyonu Lat, İran versiyonu Mitra'dır. Herodot 2006, 75.

You might also like