Professional Documents
Culture Documents
ﺑﻞ وي اﻷﻳﺪي اﻟﻄﻮ ﻠﺔ ﺣﺼﺘُﻬﻢ، إذ اﻟ ﺴﺘﺎن ﻢ ّﺼﺺ وﺣﺪهO bahçe yalnız onun için değil, belki elleri uzun olanların
hisseleri de var.
.و ﺣ ﻈ ﻬ ﻢ ﻛ ﺬ ﻚ
: وﻫﻨﺎك ﺴﺔ أﺳﺒﺎب ﺗﻌﻴﻖ ﻓﻬﻢ ﻫﺬه ا ﺮﺳﺎﻟﺔBu risalenin fehmini işkal eden beş sebeb var:
، ﻛﺘ ﺘُﻬﺎ ﻔ، وﻓﻖ ﻓﻬ أﻧ ﻛﺘﺒﺖ ﺸﺎﻫﺪا ﻛﻤﺎ ﺗﺮاءت: أو ﺎBirincisi: Ben kendi müşahedatımı kendi fehmime göre
ve kendim için yazdım.
ﻓ ﻢ ﺗ ﺘﺐ ﺷﺄن ا ﺮﺳﺎﺋﻞ اﻷﺧﺮى ﺑﻤﺴﺘﻮى ﻓﻬﻢ اﻵﺧﺮ ﻦ وﻣﺪىSair kitablar gibi başkalarının fehmine ve telakkisine göre
yazmadım.
.ﺗ ﻠ ﻘﻴ ﻬ ﻢ
ُ
ﺑﻔﻴﺾ، أن ا ﻮﺣﻴﺪ ا ﻘﻴ ﻗﺪ ﻛﺘﺐ ﺻﻮرﺗﻪ اﻟﻌﻈ: ﺛﺎﻧﻴﻬﺎİkincisi: İsm-i A'zam cilvesiyle tevhid-i hakikî a'zamî bir
surette yazıldığından,
،« »ا ﻻ ﺳ ﻢ ا ﻷ ﻋ ﻈ ﻢ
ً ً ُ
وﻃﻮ ﻠﺔ ﺟﺪا؛ ا ﻻ، وﻋﻤﻴﻘﺔ ﺟﺪا، ﻓﺄﺻﺒﺤﺖ ﺴﺎﺋﻠﻪ واﺳﻌﺔ ﺟﺪاmes'eleleri hem gayet geniş, hem gayet derin ve bazan çok
uzun olduğundan, herkes birden ihata edemez.
.ﻳﺘ ﻤ ﻦ ﺷ ﺨ ﺺ أ ن ﻴ ﻂ ﺑ ﻬﺎ ﻣﺒﺎ ة و ﻷ و ل و ﻫ ﻠ ﺔ
#2
ٌ ّ
- ﺴ ﺄ ﻟ ﺔ ﻣ ﻦ ﺴﺎﺋ ﻠ ﻬﺎ ﺪ ذا ﺗ ﻬﺎ ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻛ ى ﻃ ﻮ ﻠ ﺔ أ ن:ﺛﺎ ﻬﺎ Üçüncüsü: Herbir mes'ele büyük ve uzun bir hakikat
ُ olması sebebiyle, hakikatı parçalamamak için bazan bir
ﻗ ﺪ ﺗ ﺼﺒ ﺢ ا ﺼ ﺤﻴ ﻔ ﺔ ا ﻮا ﺣ ﺪ ة- و ﺣ ﻔﺎ ﻇﺎ و ﺣ ﺪ ة ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ و ﻋ ﺪ م ﺰﺋﺘ ﻬﺎ sahife veya bir yaprak birtek cümle olur. Birtek delil
ً
. ﻓﻬﻨﺎك ﻣﻘﺪﻣﺎت ﻛﺜ ة ﺗﻮَرد ﺑﻤﺜﺎﺑﺔ د ﻞ واﺣﺪ ﻓﻘﻂ،ﻠﺔ ﻣﻄﻮﻟﺔ واﺣﺪة hükmünde çok mukaddemat bulunur.
ﺎ- ﻣ ﻦ أ ﻏ ﻠ ﺐ ا ﺴﺎﺋ ﻞ ا ﻟ ﺗ ﻌﺎ ﻬﺎ ﻫ ﺬ ه ا ﺮ ﺳﺎ ﻟ ﺔ- ﺴ ﺄ ﻟ ﺔ أن: راﺑﻌﻬﺎDördüncüsü: Ekser mes'elelerinin her birisinin pek çok
.، وُﺣﺠﺠﻬﺎ ا ﻮﻓ ة،أد ﻬﺎ ا ﻜﺜ ة
delilleri ve hüccetleri bulunduğundan;
ﻓﻌﻨﺪ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﻀﻢ ﻋ ة أدﻟﺔ أو ﻋ ﻦ أﺣﻴﺎﻧﺎ َﺴﻮﻗﻬﺎ ﺑﺮﻫﺎﻧﺎ واﺣﺪاbazan on, bazan yirmi delili birtek bürhan yapmak
ﻻ ﺴﻌﻬﺎ ا ﺪارُك اﻟﻘﺼ ة،ﺗ ﻮن ا ﺴﺄﻟﺔ ﻃﻮ ﻠﺔ
cihetiyle mes'ele uzunlaşır; kısa fehimler kavramaz.
ﺖ ﻷﻧﻮار ﻫﺬه ا ﺮﺳﺎﻟﺔ ﺑﻔﻴﻮﺿﺎِت ﺷﻬﺮ ر ﻀﺎن ُ ﻟﻘﺪ ﺗﻌّﺮﺿ:ﺧﺎ ﺴﻬﺎ Beşincisi: Ben Ramazanın feyziyle bu risalenin nurlarına
ُ ّ mazhar olmaklığımla beraber, birkaç cihette halim perişan
وا ﻛﺘ ﻔﻴ ﺖ ﺑﺎ ﺴ ﻮ د ة ا ﻷ و ؛، إ ﻻ أ ﻧ ﻬﺎ ﻛﺘﺒ ﺖ ﻋ ﺠ ﻞ،ا ﺒﺎ ر ك و ﻧ ﻔ ﺤﺎ ﺗ ﻪ ve birkaç hastalıkla vücudum sarsıldığı bir zamanda acele
،ﺐ ا ﻀﺎﻳ ﻘﺎ ت ﻣ ﻦ ﺘ ﻠ ﻒ ا ﻬﺎ ت َ
ِ ِﻤﺎ ﻛﻨﺖ أ ﻧﻴﻪ ﻣﻦ اﻷﺳﻘﺎم وﻣﺘﺎﻋ yazılıp, birinci müsvedde ile iktifa edildi.
َ
،و ﻨﺖ أﺷﻌﺮ ﻋﻨﺪ ﻛﺘﺎﺑﺘﻬﺎ أﻧﻬﺎ ﺗِﺮد إ اﻟﻘﻠﺐ دون اﺧﺘﻴﺎر ﻣ وﻻ إرادة Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarım ile olmadığını
hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeği
ء ﻣ ﻦ ا ﻨ ﻈﻴ ﻢ أ و اﻟ ﺸ ﺬﻳ ﺐ ﺣ ﺴ ﺐ ﻓﻠﻢ أَر ﻣﻦ ا ﻼﺋﻖ أن أ ﺴﻬﺎ muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkal edecek bir
ُ ْ َ َ َ
.ا ﻟ ﻔ ﻬ ﻢ ﺗ ﻔ ﻜ ي؛ ا أ ﺧ ﺬ ت ا ﺮ ﺳﺎ ﻟ ﺔ ﻫ ﺬا ا ﺸ ا ي ﺴ ﺸ vaziyet aldı.
ُ
ﺑ ﻞ إ ن ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل. ﻓ ﻀ ﻼ ﻋ ﻤﺎ أ د ر ج ﻓﻴ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ﻓ ﻘ ﺮا ت ﻋ ﺮ ﻴ ﺔ ﻛﺜ ة Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hattâ Birinci Makam
baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil
.ﻼ ا ﺧ ﺮ ج ﻣﻨ ﻬﺎ و ﺘ ﺐ ﺴﺘ ﻘ ﻼ ﻜ ﻮﻧ ﻪ ﺑﺎ ﻠ ﻐ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﺮ ﻴ ﺔ yazıldı.
ﻣﺪاُر اﻟﻘﺼﻮر واﻹﺷ ل وﻟ ﻦ رﻏﻢ ﻫﺬه اﻷﺳﺒﺎب ا ﻤﺴﺔ اﻟMedar-ı kusur ve işkal olan bu beş sebeble beraber, bu
risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki; İmam-ı Ali (R.A.)
. ﻓﺎ ﺮﺳﺎﻟﺔ ذات أﻫﻤﻴﺔ ﻋﻈﻴﻤﺔkeramat-ı gaybiyesinde bu risaleye, "Âyet-i Kübra" ve
"Asâ-yı Musa" namlarını vermiş.
ٌ
،ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻣ ﻦ ﺣ ﻘﺎﺋ ﻖ »ا ﻵ ﻳ ﺔ ا ﻜ ى « و ﺗ ﻔ ﺴ ﺎ ﻓﻬﺬه ا ﺮﺳﺎﻟﺔ اﻟRisale-i Nur'un risaleleri içinde buna hususî bakıp, nazar-ı
dikkati celbetmiş {1} "El-Âyet-ül Kübra"nın bir hakikî
.« ا ﺸﻌﺎع ا ﺴﺎﺑﻊ وا ﺠﺔ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ اﻷو ﻣﻦ » ﻤﻮﻋﺔ ﻋﺼﺎ ﻮtefsiri olan bu Âyet-ül Kübra Risalesi, Hazret-i İmam'ın
(R.A.) tabirince, "Asâ-yı Musa" namında "Yedinci Şua"
kitabıdır.
{1}: Evet İmam-ı Ali'nin (R.A) Âyet-ül Kübra hakkında
verdiği haberi, tam tamına Denizli hâdisesi tasdik etti.
Çünki bu risalenin gizli tab'ı hapsimize bir vesile oldu ve
onun kudsî ve çok kuvvetli hakikatının galebesi, beraet ve
necatımıza ehemmiyeti bir sebeb oldu. Ve İmam-ı Ali'nin
(R.A.) keramet-i gaybiyesini körlere de gösterdi ve
ُ ْ َ ْ َ
ْ َ َ ْ ﻜ ْ َ ى ا َﻣ ّ ﻣَﻦ
hakkımızdaki اﻟﻔﺠﺖ ِ ِِ و ﺑِﺎﻻﻳٰ ِﺔ اﻟ
duasının kabulünü isbat etti.
: ﻣﻊ ﻣﻘﺪﻣﺔ ﺗﻮﺿﺢ أر ﻊ ﺴﺎﺋﻞ ﻣﻬﻤﺔ، ﻳﺘﻜﻮن ﻫﺬا ا ﺸﻌﺎع ﻣﻦ ﻣﻘﺎﻣBu "Yedinci Şua" bir mukaddime ve iki makamdır.
Mukaddimesi dört mes'ele-i mühimmeyi;
، ن ﺑﺪون اﺧﺘﻴﺎر ﻣ، وﺗﻮﺿﻴَﺤﻬﺎ ا ﺴﻬﺐ، إن ﻃﻮل ا ﻘﺪﻣﺔ اﻵﺗﻴﺔBu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle
َ ُ beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur.
. وﻗﺪ ﻳﺮى ا ﻌﺾ ﻃﻮ ﺎ ﻗﺼ ا،ّ ﻫﻜﺬا ﻓﻬﻨﺎك إذن ﺣﺎﺟﺔ أن أDemek ihtiyaç var ki, öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım
insanlar bu uzunu kısa görürler.
ا ﻘ ﺪﻣﺔ Mukaddime
ْ ْ
ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ
ْ ْ َْ ْ ُ َْ َ ََ ْ ْ َْ ْ ُ َْ َ ََ
(56:ﻻ َﺲ ِاﻻ ِ َﻌﺒُُﺪوِن )ا ار ﺎتِ و ﻣﺎ ﺧ ﻠ ﻘ ﺖ ا ِ ﻦ وا ﻻ َﺲ ِاﻻ ِ َﻌﺒُُﺪوِنِ و ﻣﺎ ﺧ ﻠ ﻘ ﺖ ا ِ ﻦ وا
: ﻳُﻔﻬﻢ ﻣﻦ أ ار ﻫﺬه اﻵﻳﺔ ا ﻠﻴﻠﺔBu âyet-i uzmanın sırrıyla,
َ
، أن ﺣﻜﻤﺔ ﻣ ء اﻹ ﺴﺎن إ ﻫﺬه ا ﻧﻴﺎ واﻟﻐﺎﻳﺔ ﻣﻨﻪinsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi;
ُ ُ
واﻟﻘﻴﺎُم ﺑﻌﺒﺎدﺗﻪ، واﻹﻳﻤﺎن ﺑﻪ،ﻣﻌﺮﻓﺔ ﺧﺎﻟﻖ ا ﻜﻮن ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ Hâlık-ı Kâinat'ı tanımak ve ona iman edip ibadet etmektir.
ُ ُ
، وا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن ﺑ ﻪ،ﻣ ﻌ ﺮ ﻓ ﺔ ا ﷲ ، وﻓﺮ ﻀﺔ ذﻣﺘﻪ، ﻛﻤﺎ أن وﻇﻴﻔﺔ ﻓﻄﺮﺗﻪVe o insanın vazife-i fıtratı ve farîza-i zimmeti, marifetullah
ve iman-ı billahtır ve iz'an ve yakîn ile vücudunu ve
. وا ﺼﺪﻳﻖ ﺑﻮﺟﻮده و ﻮﺣﺪاﻧ ﺘﻪ إذ ﻧﺎ و ﻘﻴﻨﺎvahdetini tasdik etmektir.
َ ً
ا ﻴﺎة ا اﺋﻤﺔ ا ﺎ ة-ﻓﻄﺮة- إن اﻹ ﺴﺎن ا ﻀﻌﻴﻒ ا ي ﻳَ ﺸﺪ، ﻧﻌﻢEvet fıtraten daimî bir hayat ve ebedî yaşamak isteyen ve
َ hadsiz emelleri ve nihayetsiz elemleri bulunan bîçare
، وا ي آﻣﺎل ﺑﻼ ﺣﺪود وآﻻم ﺑﻼ ﻧﻬﺎﻳﺔ، واﻟﻌ ﺶ اﻷﺑﺪي ا ﺮﻏﻴﺪinsana,
ً
ﺑﻞ، ﻻﺑﺪ أن ﺗ ﻮن ﻴُﻊ اﻷﺷﻴﺎء وا ﻜﻤﺎﻻت ﻫﺎﺑﻄﺔ ﺗﺎﻓﻬﺔ ﺑﺎﻟ ﺴﺒﺔ إ ﻪelbette o hayat-ı ebediyenin üss-ül esası ve anahtarı olan
ُ ُ iman-ı billah ve marifetullah ve vesilelerinden başka olan
وﻣﺎ ﻋﺪا، ﻣﺎ ﻋﺪا اﻹﻳﻤﺎن ﺑﺎﷲ وﻣﻌﺮﻓﺘﻪ، ﻟ ﺲ ﻷ ﻫﺎ أﻳﺔ ﻗﻴﻤﺔ ﺗﺬﻛﺮşeyler ve kemalâtlar, o insana nisbeten aşağıdır. Belki,
ا ﻮﺳﺎﺋﻞ اﻟ ﺗﺄﺧﺬ ﺑﻴﺪه إ ذ ﻚ اﻹﻳﻤﺎن ا ي ﻫﻮ أس اﻷﺳﺎس ﻠﻚçoğunun kıymetleri yoktur.
.ا ﻴﺎة اﻷﺑﺪﻳﺔ وﻣﻔﺘﺎُﺣﻬﺎ
َ َ
و ﺎ ﻧﺖ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ ﺑﻮﺿﻮح ﺗﺎم و اﻫRisale-i Nur'da bu hakikat kuvvetli bürhanlarla isbat
edildiğinden, bu hakikatı Risale-i Nur'a havale ederek,
، ﻴ ﻞ إ ﻬﺎ،ﻗﺎ ﻃ ﻌ ﺔ
: ا ﻮرﻃﺔ اﻷو وﺳ ﻴﻞ ا ﺠﺎة ﻣﻨﻬﺎ ﺴﺄ ﺎنBirinci vartadan çare-i necat: İki mes'eledir.
ُ
ﻣﺜﻠﻤﺎ أﺛﺒﺖ »ا ﻠﻤﻌﺔ ا ﺎ ﺔ ﻋ ة« ﻣﻦ »ا ﻜﺘﻮب: ا ﺴﺄﻟﺔ اﻷوBirinci Mes'ele: Otuzbirinci Mektub'un Onüçüncü
Lem'asında tafsilen isbat edildiği gibi, umumî mes'elelerde
ا ﺴﺎﺋ ﻞ ا ﻟ ﻌﺎ ﻣ ﺔ أ ﻣﺎ م »ﻻ ﻗﻴﻤﺔ ﻠﻨ: ا ﺎدي وا ﻼﺛ « ﺑﺎ ﻔﺼﻴﻞ أﻧﻪisbata karşı nefyin kıymeti yoktur ve kuvveti pek azdır.
.« ﻓﺤﻜُﻤﻪ ﺿﻌﻴﻒ وﻫﺰ ﻞ،اﻹﺛﺒﺎت
َ
إذا أﺛﺒﺖ ﺷﺎﻫﺪان ﻣﻦ ﻣﺔ ا ﺎس رؤ ﺔ ا ﻼل أول ﺷﻬﺮ: ﻣﺜﺎل ذ ﻚMeselâ: Ramazan-ı Şerif'in başında hilâli görmek
hususunda, iki âmi şahid hilâli isbat etseler
،ر ﻀﺎ ن
ٌ َ ََ
ﻓﺈن.« »إﻧﻨﺎ ﻢ ﻧَﺮ ا ﻼل: و ا ﺮؤ ﺔ آﻻف ﻣﻦ ا ﻮﺟﻬﺎء واﻟﻌﻠﻤﺎء ﻗﺎﺋﻠve binlerle eşraf ve âlimler "görmedik" deyip nefyetseler,
onların nefiyleri kıymetsiz ve kuvvetsizdir.
ﻧ ﻔﻴ ﻬ ﻢ ﻫ ﺬا ﻳﺒ ﻏ َ ذ ي ﻗﻴ ﻤ ﺔ أ و أ ﻫ ﻤﻴ ﺔ؛
. ﻓﻔﻴﻪ ﺴﺎﻧﺪ واﺟﺘﻤﺎع، ذ ﻚ ﻷن ﺑـ»اﻹﺛﺒﺎت« ﻳﺆازر ا ﻮاﺣُﺪ اﻵﺧَﺮ و ﻘﻮ ﻪÇünki isbatta birbirine kuvvet verir, birbirine tesanüd ve
icma' var.
ﺑ ﻨﻤﺎ »ا « ﻻ ﻓﺮق ﻓﻴﻪ أن ﻳ ﻮن ﺻﺎدرا ﻣﻦ ﺷﺨﺺ واﺣﺪ أو ﻣﻦNefiyde ise bir olsa bin olsa farkları yoktur; herkes kendi
ٌ başına kalır, infiradî olur.
. أ ﻟ ﻒ ﺷ ﺨ ﺺ؛ إ ذ ا ﺎ ﻣﻨ ﻔ ﺮ د ﺑﺎ ﻋﺘﺒﺎ ر أﻧ ﻪ و ﺣ ﺪ ه ا ي ﻳﻨ
، ذ ﻚ ﻷن ا ُﻤﺜِﺒﺖ ﻳﻨﻈﺮ إ اﻷ ﺮ ﻧﻔﺴﻪ ﺛﻢ ﻳُﺼِﺪر ﺣﻜَﻤﻪÇünki isbat eden harice bakar ve nefs-ül emre göre
hükmeder.
ﻫﻮ ذا ا ﻼل ا ﺴﻤﺎء؛ ﻓﺈن: إذا ﻗﺎل أﺣﺪﻫﻢ، ﻛﻤﺎ ﻫﻮ ا ﺎل ﻣﺜﺎ ﺎMeselâ: Misalimizde olduğu gibi, biri dese: "Gökte ay
ّ vardır." Diğer arkadaşı parmağını oraya basar, ikisi birleşip
ﻓ ﺸ ن ا ﻈﺮ إ، اﻵﺧﺮ ﻳﺼﺪﻗﻪ و ﺆ ﺪه ﺸ ا إ ا ن ﻧﻔﺴﻪkuvvetleşirler.
. و َﻘَﻮى ﺣﻜُﻤﻬﻤﺎ و ﺮﺳﺦ، ﻓﻴ ﺴﺎﻧﺪان،ا ن ﻧﻔﺴﻪ
ُ
ﻏ ِ ا ﺎص وﻏ ِ ا ﺤﺪِد » ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ إﺛﺒﺎ ت ا:ا أ ﺻﺒ ﺤ ﺖ ا ﻟ ﻘﺎ ﻋ ﺪ ة Çünki, "hususî olmayan ve has bir yere bakmayan bir
ً ُ nefy isbat edilmez" meşhur bir düsturdur.
.ﻧﻪ« ﻗﺎﻋﺪة ﺸﻬﻮرة
َ
وأﻧ ﺮ ت أﻧ ﺖ،ا ﻧﻴﺎ ء ﻣﻌ إذا أﺛﺒﺖ ﻚ وﺟﻮد: ﻣﺜﺎل ذ ﻚMeselâ bir şeyi dünyada var diye ben isbat etsem, sen de
"dünyada yok" desen;
.و ﺟ ﻮ د ه ا ﻧﻴﺎ
أ ر ﺟﺎ ء ا ﻧﻴﺎ ﻓ ﺔ ُ ﺒ ﺖ ﻚ أ ن ﺗ ﻘ ﻮ م ﺑﺎ ﺤ ﺚ وا ﺤ ﺮ ي ﻋﻨ ﻪ ﻓﻴ ﺒbenim bir işaretimle kolayca isbat edilebilen o şeyin sen
ُ
ﻋﺪَم وﺟﻮد ذ ﻚ اaramak ve taramak ve göstermek,
nefyini yani ademini isbat etmek için, bütün dünyayı
أ ن أﺛ ﺘ ﻪ ﺑ ﻤﻨﺘ ا ﺴ ﻬ ﻮﻟ ﺔ ء ا ي أﺗ ﻤ ﻦ ﺑﻨ ﻔ
و ﺈﻳ ﻤﺎ ء ة ﺴﻴ ﻄ ﺔ ﻣ إ ﻪ
، أ ﻋ ﻤﺎ ق ا ﻷ ز ﻣﻨ ﺔ ا ﻟ ﻐﺎﺑ ﺮ ة ﺑﻞ ﻋﻠﻴﻚ أن ﺗﻐﻮص أﻳﻀﺎbelki geçmiş zamanların her tarafını dahi görmek lâzım
geliyor.
.«! ﻢ ﺪث ﺣﺎدﺛﺔ ﻛﻬﺬه... »ﻻ ﻳﻮﺟﺪ ﻓﻌﻼ:ﺴﺘﻄﻴﻊ أن ﺗﻘﻮل ﺣSonra "yoktur, vuku bulmamıştır" diyebilirsin.
،ﻜ ﺮ و ن ﻻ ﻳﻨ ﻈ ﺮ و ن إ ا ﻷ ﺮ ﺑ ﺬا ﺗ ﻪ
ِ و ﺎ ن ا ﺎﻓﻮن وا ﻨMadem nefy ve inkâr edenler nefs-ül emre bakmazlar;
ووﻓﻖ ﻋﻘﻮ ﻢ وﻧﻈﺮاﺗﻬﻢ؛ ا ﻻ، و ﻧﻤﺎ ﻳُﺼﺪرون أﺣ ﻣﻬﻢ ﺣﺴﺐ أﻧﻔﺴﻬﻢbelki kendi nefislerine ve akıllarına ve gözlerine bakıp
ﻳﻤ ﻦ أن ﺴﺎﻧﺪ أﺣُﺪﻫﻢ اﻵﺧَﺮ وأن ﻳ ﻮن ﻇﻬ ا ؛
hükmediyorlar. Elbette birbirine kuvvet veremezler ve
zahîr olmazlar.
واﻷﺳﺒﺎَب ا ﺎﻧﻌﺔ ﻠﻤﻌﺮﻓﺔ ﻣﺘﻨﻮﻋﺔ، ذ ﻚ ﻷن ُﺣُﺠﺐ ا ﺮؤ ﺔ ﺘﻠﻔﺔ ﻳﻬﻢÇünki görmeye ve bilmeye mani olan perdeler, sebebler
ayrı ayrıdırlar.
.ﻋﻨ ﺪ ﻫ ﻢ
» و ﻋﻨ ﺪ ي..« ء ا ﻟ ﻔ ﻼ »إﻧ ﻻ أرى ا:ﺷﺨﺺ أن ﻳﻘﻮل إذ ﺴﺘﻄﻴﻊHerkes "Ben görmüyorum, benim yanımda ve itikadımda
yoktur." diyebilir.
..« » و ﺎ ﻋﺘ ﻘﺎ د ي أﻧ ﻪ ﻻ ﻳ ﻮ ﺟ ﺪ..« ﻮ ﺟ ﻮ د أﻧ ﻪ ﻏ
.« »إﻧﻪ ﻓﻌﻼ ﻻ ﻳﻮﺟﺪ: و ﻜﻨﻪ ﻻ ﻳﻤﻜﻨﻪ أن ﻳﻘﻮلYoksa "Vaki'de yoktur" diyemez.
ﺸ ﻤ ﻞ ا ﻜﻮ ن ا ﺴﺎﺋ ﻞ ا ﻹﻳ ﻤﺎﻧﻴ ﺔ ا ﻟ و ﺎ ﺻﺔ- و ذا ﻗﺎل ﺑﻬﺬا اEğer dese, hususan umum kâinata bakan iman
mes'elelerinde dünya kadar büyük bir yalan olur ki, doğru
و ﻟ ﻦ،ا ﻧﻴﺎ ﻓﺈ ن ﻣ ﻪ ﻳ ﻮ ن إ ﻓ ﻋ ﻈﻴ ﻤﺎ و ﺬﺑﺎ ﻛﺒ ا ﺑ- ﻪ diyemez ve doğrultulmaz.
ّ ُ
.ﻳ ﻮ ن ﺻ ﺪ ﻗﺎ ﻗ ﻂ و ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ أ ن ﺴﺘ ﺼ ﻮ ب أ و ﻳ ﻘ ﻮ م أﺑ ﺪا
، وأن ﻓﻴﻪ ﺴﺎﻧﺪا،اﻹﺛﺒﺎت واﺣﺪة أ ن ا ﻴ ﺠ ﺔ:ﻠ ﺺ ﺎ ﺗ ﻘ ﺪ م Elhasıl: İsbatta netice birdir, vâhiddir, tesanüd olur.
ُ
» ..« »ﻋﻨﺪي: إذ اﻟﻘﻴﻮد، أﻣﺎ ا ﻓﺎ ﻴﺠﺔ ﻟ ﺴﺖ واﺣﺪة ﺑﻞ ﻣﺘﻌﺪدةNefiyde ise, bir değildir, müteaddiddir. Ya "yanımda ve
َ nazarımda" veya "itikadımda" gibi kayıdların herkese göre
ﺠ ﺐ ا ﺮؤ ﺔ وأﻣﺜﺎ ﺎ ﻣﻦ اﻷﺳﺒﺎب اﻟ..« »و ﺎﻋﺘﻘﺎدي..« ﻧﻈﺮيtaaddüdü ile neticeler dahi taaddüd eder,
ا ﺼ ﺤﻴ ﺤ ﺔ ﺗﺘ ﻌ ﺪ د و ﺘ ﻠ ﻒ ﺑﺎ ﺧﺘ ﻼ ف ا ﻷ ﺷ ﺨﺎ ص؛ ا ﺗ ﺄ ا ﺘﺎﺋ ﺞ ﻣﺘ ﻌ ﺪ د ة
، و ﻣﺘ ﻔ ﺮ ﻗ ﺔ،أﻳ ﻀﺎ
ﻻ ﻗﻴﻤﺔ أو أﻫﻤﻴﺔ ﻠﻜ ة اﻟﻈﺎﻫﺮة: اﻧﻄﻼﻗﺎ ﻣﻦ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ، وﻫﻜﺬاİşte bu hakikat noktasında imana karşı gelen kâfirlerin ve
ّ münkirlerin kesretinin ve zahiren çokluğunun kıymeti
.. ﻠﻜﻔﺎر وا ﻨﻜﺮ ﻦ ا ﻳﻦ ﻳﺼﺪون ﻋﻦ اﻹﻳﻤﺎنyoktur.
ُ
ا ﻮﻗﺖ ا ي ﻻ ﻳ ﺒ أن ﻳﺘﺄﺛﺮ ﻳﻘ ُ ا ﺆﻣﻦ وﻻ ُﺸﺎب إﻳﻤﺎﻧﻪ، وﻟ ﻦVe mü'minin yakînine ve imanına hiç tereddüd vermemek
lâzım iken;
،ﺑ ﺄ ي ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ا ﺸ ﻚ وا ﻟ د د
ﻗﺪ ﻫ ﺬا ا ﻟ ﻌ ﻧﺮى أن ﻣﺎ ﻳ ه ﻓﻼﺳﻔﺔ أورو ﺎ ﻣﻦ ﺷﺒﻬﺎت وﺟﺤﻮدbu asırda Avrupa feylesoflarının nefy ve inkârları, bir kısım
bedbaht meftunlarına tereddüd verip
،ﺟ ﻠ ﺐ ا ة إ ﺑ ﻌ ﺾ ا ﻨ ﻜ ﻮ ا ﻔﺘ ﻮﻧ ﺑ ﻬ ﻢ
ﺷ ﻘﺎ ء وﺗ ﻌﺎ ﺳ ﺔ؛ ﻓﺄزال ﻳﻘﻴﻨَﻬﻢ وأﺑﺎد ﺳﻌﺎدﺗﻬﻢ اﻷﺑﺪﻳﺔ وأوﻗﻌﻬﻢyakînlerini izale ve saadet-i ebediyelerini mahvetmiş.
ذ ﻚ ﻷن إﻧ ﺎرﻫﻢ ﻫﺬا ﺣّﻮل ﻣﻌ »ا ﻮت« ا ي ﻳﺼﻴﺐ ﻳﻮﻣﻴﺎ ﺛﻼﺛVe insandan her günde otuz bin adama isabet eden
ölümü, mevt ve eceli bir terhis manasından çıkarıp i'dam-ı
أﻟﻔﺎ ﻣﻦ ا ﺎس ﻣﻦ ﻣﻌﻨﺎه ا ﻘﻴ ا ي ﻫﻮ إﻧﻬﺎء وﻇﻴﻔﺔ اﻹ ﺴﺎنebedî suretine çevirmiş.
إ ﺻ ﻮ ر ة ا ﻹ ﻋ ﺪا م ا ﻷﺑ ﺪ ي وا ﻟ ﻔﻨﺎ ء ا ﻬﺎ وا ﻬﺎ ﻳ ﺔ ا ﺮ ﻋﺒ ﺔ،ا ﻷ ر ض
.ا ﺨﻴ ﻔ ﺔ
ّ َ ُ
ﻜﺮ و ﻨﻐ ﺺ
ِ ﺴﻤﻢ اﺋﺬ ﺣﻴﺎِة ذ ﻚ ا ﻨ-ا ي ﻻ ﻳﻨﻐﻠﻖ ﺑﺎﺑﻪ- وأﺻﺒﺢ اﻟﻘKapısı kapanmayan kabir, daima i'damını o münkire ihtar
َ etmekle, lezzetli hayatını elîm elemlerle zehirliyor.
ﻋﻠﻴﻪ ﻋ ﺸﻪ ﺑﺂﻻم ﻣ ﺣﺔ ﻠّﻮﺣﺎ ﺑﺎﻟﻌﺪم ا ﺮﻫﻴﺐ داﺋﻤﺎ و ﺈﻋﺪاﻣﻪ
.ا ﻷﺑ ﺪ ي
ﻣﺎ أﻋﻈَﻢ اﻹﻳﻤﺎن وﻣﺎ أﻋﻈﻢ ﻧﻌﻤﺘﻪ! واﻓﻬﻢ ﻛﻴﻒ أﻧﻪ: ﻓﺎﻓﻬﻢ ﻣﻦ ﻫﺬاİşte, iman ne kadar büyük bir nimet ve hayatın hayatı
olduğunu anla!..
!» ﺣ ﻴﺎ ة « ﻠ ﺤ ﻴﺎ ة
َ
ﻻ ﻳﺆﺧﺬ ﺑ ﻼِم َﻣـﻦ ﻫـﻢ ﺧﺎرج إﻃــﺎر ﻋﻠﻢ أو ﺻﻨﻌﺔ: ا ﺴﺄﻟﺔ ا ﺎﻧﻴﺔİkinci Mes'ele: Bir fennin veya bir san'atın medar-ı
münakaşa olmuş bir mes'elesinde, o fennin ve o san'atın
، دا ر ت ﺣ ﻮ ﺎ ا ﻨﺎ ﻗ ﺸ ﺔ،ﺴ ـ ـ ﺄ ﻟ ﺔ ﻣ ﻦ ﺴ ـ ـﺎﺋ ﻠ ﻬ ﻤﺎ haricindeki adamlar
#5
ّ
وﻻ ﻳﺆﺧﺬ.َﻬﺮة اﺧﺘﺼﺎﺻﺎﺗﻬﻢ ﺣ ﻮ ﻧﻮا ﻋﻈﻤﺎء وﻋﻠﻤﺎء وﺻﻨﺎne kadar büyük ve âlim ve san'atkâr da olsalar, sözleri
ً
وﻻ ﻳﺪﺧﻠﻮن ﺿﻤﻦ إ ﺎع ﻋﻠﻤﺎء ذ ﻚ، ُﺣﻜﻤﻬﻢ ﺣﺠﺔ ﺗﻠﻚ ا ﺴﺄﻟﺔülemasına dâhil sayılmazlar.
onda geçmez, hükümleri hüccet olmaz; o fennin icma-ı
.ب ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ ا
ﺸ ﺨﻴ ﺺ ﻻ ي ﺣ ُﻢ ﻣﻬﻨﺪس ﻋﻈﻴﻢ ﻛﻮاﺣﺪ ﻣﻦ اﻷﻃﺒﺎء: ﻓﻤﺜﻼMeselâ; büyük bir mühendisin, bir hastalığın keşfinde ve
، وﻻ ﻳُﻘﺎم ﺎ وزن.ﺮض ﻣﺎ أو ﻋﻼﺟﻪ
tedavisinde bir küçük tabib kadar hükmü geçmez.
ﺑ ﺼ ﺗ ﻪ وﺗ ﻌﺎ ا ﺎ دﻳﺎ ت ﻓ ﻄ ﻤ ﺲ و ﺎﺻﺔ َﻣﻦ ﺗﻮﻏﻞ ﻣﻨﻬﻢ ﻛﺜ اVe bilhassa maddiyatta çok tevaggul eden ve gittikçe
maneviyattan tebaüd eden ve nura karşı gabileşen ve
، ﻋﻦ ا ﻮرkabalaşan
ﻜ ﺮ ة ا ﺼﺎ د ر ة ﻣ ﻦ أ ﻋ ﻈ ﻢ ﻓﻴ ﻠ ﺴ ﻮ ف ﺑﻨ ﻈ ﺮ ا ﻻ ﻋﺘﺒﺎ ر ِ ا ﻻ ﺗﺆﺧﺬ اﻷﻗﻮال ا ﻨve aklı gözüne inen en büyük bir feylesofun münkirane
ُ ّ
ﻓﺘﺒ ذﻫﻨُﻪ ﻋﻦ ا ﻌﻨﻮ ﺎت وا ﺪر ﻋﻘﻠﻪ إ ﻋﻴ ﻴﻪ،ﻓﻴﻤﺎ ﺺ ا ﻌﻨﻮ ﺎت
sözü, maneviyatta nazara alınmaz ve kıymetsizdir.
ﺗﺎ ﻫ ﻮا أ ﻣﺎ م.و ﺗ ﺮ د ى ﺣ أ ﺻﺒ ﺢ ﻻ ﻳ ﺮ ى ﻏ َ ا ﺎ د ة و ﻻ ﻳ ﻌ ﻘ ﻞ ﺷ ﺌﺎ د و ﻧ ﻬﺎ
،ﻫﺎ ﺸ ﺘﺎ و ﻏ ﺮ ﻗ ﻮا ﻓﻴ ﻬﺎ أ
ﺴﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ وا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن وا ﻌﻨ ﻮ ﺎ ت ُﻣﻬﻢ وأﻗﻮا ﻢ و ﻢ ﺴﺎويAcaba yerde iken arş-ı a'zamı temaşa eden, hârika bir
deha-yı kudsî sahibi olan ve doksan sene maneviyatta
ا ﺴﺎﻣﻴﺔ اﻟ اﺗﻔﻘﺖ ﻋﻠﻴﻬﺎ ﻣﺌﺎت اﻵﻻف ﻣﻦ أﻫﻞ اﻟﻌﻠﻢ وا ﻘﻴﻘﺔ أﻣﺜﺎلterakki edip çalışan ve hakaik-i imaniyeyi ilmelyakîn,
ا ﺸﻴﺦ ا ﻜﻴﻼ ﻗﺪس اﷲ ه ذي ا ﻫﺎء اﻟﻘﺪ وا ﺼ ة ا ﺎرﻗﺔaynelyakîn hattâ hakkalyakîn suretinde keşfeden Şeyh-i
وا ي ﺳ، ا ي ن ﻳﻌﺎﻳﻦ اﻟﻌﺮش اﻷﻋﻈﻢ وﻫﻮ ﺑَﻌُﺪ اﻷرضtevhidî ve kudsî ve manevî mes'elelerde,
Geylanî (K.S.) gibi yüzbinler ehl-i hakikatın ittifak ettikleri,
أﻻ ﻳ ﻮن إﻧ ﺎرﻫﻢ واﻋ اُﺿﻬﻢ ﺧﺎﻓﺘﺎ واﻫﻴﺎ أﺷﺒﻪ ﺑﻄﻨ ا ﻌﻮﺿﺔ أﻣﺎمve inkârları ve itirazları, gök gürültüsüne karşı sivrisineğin
!ﻫﺪﻳﺮ ا ﺴﻤﺎء ودوّي رﻋﻮدﻫﺎ؟
sesi gibi sönük olmaz mı?
إن ﻣﺎﻫﻴﺔ اﻟ ﻔﺮ ا ي ﻳُﻈﻬﺮ اﻟﻌﺪاء ﻠﺤﻘﺎﺋﻖ اﻹﺳﻼﻣﻴﺔ و ﺒﺎرزﻫﺎ إﻧﻤﺎHakaik-i İslâmiyeye zıddiyet gösterip mübareze eden
küfrün mahiyeti bir inkârdır, bir cehildir, bir nefiydir.
. إﻧ ﺎ ر و ﺟ ﻬ ﻞ وﻧ
، ﻓﻬﻮ ﺗﺼﺪﻳٌﻖ ﺧﻄﺄ. ﻣﺎ ﻟ ﺲ ﻋﻼﻗﺔ ﺑﺎ ﻘﺎﺋﻖ اﻹﺳﻼﻣﻴﺔ: أو ﻤﺎBirisi: Hakaik-i İslâmiyeye bakmıyor. Kendine mahsus
ٌ
. وﺣ ﻢ ﻇﺎ ﻢ ﺧﺎٌص ﺑﻪ، وﻗﺒﻮل ﺧﻄﺄ، واﻋﺘﻘﺎد ﺑﺎﻃﻞzalim bir hükümdür.
yanlış bir tasdik ve bâtıl bir itikad ve hata bir kabuldür ve
. ﻻ ﺷﺄن ﺎ ﺑﻪ وﻻ ﺷﺄن ﺑﻨﺎ، ﻓﻬﺬا اﻟﻘﺴﻢ ﻣﻦ اﻟ ﻔﺮ ﺧﺎرج إﻃﺎر ﺜﻨﺎBu kısım bahsimizden hariçtir. O bize karışmaz, biz de ona
karışmayız.
#6
: وﻫﺬا أﻳﻀﺎ ﻗﺴﻤﺎن، ﻣﺎ ﻳﺒﺎرز ا ﻘﺎﺋﻖ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ و ﻌﺎرﺿﻬﺎ: ﺛﺎﻧﻴﻬﻤﺎİkincisi: Hakaik-i imaniyeye karşı çıkar, muaraza eder.
Bu dahi iki kısımdır:
ٌ
وﻟ ﺲ، وﻫﻮ ﺮد ﻋﺪم ﺗﺼﺪﻳﻖ اﻹﺛﺒﺎت، وﻋﺪُم ﻗﺒﻮٍل، ﻫﻮ رﻓﺾ: اﻷولBirisi: Adem-i kabuldür. Yalnız isbatı tasdik etmemektir.
ٌ َ ّ ّ
وﻫﻮ، وﻫﻮ ﺳﻬﻞ ارﺗ ﺎﺑُﻪ، و ﻻ َﻋﺪَم ُﺣ ٍﻢ، ﻫﺬا اﻟ ﻔﺮ إﻻ ﺟﻬﻼbahsimizden hariçtir.
Bu ise bir cehildir, bir hükümsüzlüktür ve kolaydır. Bu da
ﻓ ﻬ ﺬا ا ﻟ ﻘ ﺴ ﻢ ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻔ ﺮ،ﻠ ﻌ ﺪ م وﺗﺼﺪﻳﻖ ﻗﻠ، ﻫﻮ ﻗﺒﻮل ﻠﻌﺪم: ا ﺎİkincisi: Kabul-ü ademdir. Kalben, ademini tasdik
etmektir. Bu kısım ise bir hükümdür,
.ﺑ ﺼﺎ ﺣﺒ ﻪ إ ا ﻻ ﻟ ا م و ﻫ ﻮ ا ﻋﺘ ﻘﺎ د ﻳ ﻔ،ﻫ ﻮ ﺣ ﻢ
. ﻓﻴﻀﻄﺮ إ إﺛﺒﺎت ﻧﻔﻴﻪ و ﻧ ﺎرهbir itikaddır, bir iltizamdır. Hem iltizamı için nefyini isbat
etmeğe mecburdur.
ﻮ ﻗ ﻊ ﺧﺎ ص و ﺟ ﻬ ﺔ ﻣ ﻌﻴﻨ ﺔ إﻧﻪ ﻻ ﻳﻮﺟﺪ: أن ﻳﻘﻮل ا ﺎ: أو ﻤﺎBirisi: "Has bir mevkide ve hususî bir cihette yoktur" der.
Bu kısım ise isbat edilebilir. Bu kısım da bahsimizden
و ﻫ ﻮ أﻳ ﻀﺎ،ا ﻌ ﻳ ﻤ ﻦ إﺛﺒﺎﺗ ﻪ وﻫﺬا اﻟﻘﺴﻢ ﻣﻦ ا. ُء اﻟﻔﻼ اhariçtir.
.ﺧﺎ ر ج ﺜﻨﺎ
ﻫﻮ ﻧ و ﻧ ﺎر ا ﺴﺎﺋﻞ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ واﻟﻘﺪﺳﻴﺔ واﻟﻌﺎﻣﺔ: اﻟﻘﺴﻢ ا ﺎİkinci kısım ise: Dünyaya ve kâinata ve âhirete ve
، وﺗﺘﻄﻠﻊ إ اﻵﺧﺮة، و ﺸﻤﻞ ا ﻜﻮن، وا ﺤﻴﻄﺔ اﻟ ﺗﺘﻮّﺟﻪ إ ا ﻧﻴﺎmes'eleleri nefy ve inkâr etmektir.
asırlara bakan imanî ve kudsî ve âmm ve muhit olan
.وﺗ ﻀ ﻢ ا ﻟ ﻌ ﺼ ﻮ ر
ﻷ ﻧ ﻪ، ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ إ ﺛﺒﺎ ﺗ ﻪ ﻣ ﻄ ﻠ ﻘﺎ- ﻛ ﻤﺎ أ ﺛ ﺘﻨﺎ ا ﺴ ﺄ ﻟ ﺔ ا ﻷ و- و ﻫ ﺬا ا Bu nefiy ise -birinci mes'elede beyan ettiğimiz gibi- hiç bir
cihetle isbat edilmez. Belki kâinatı ihata edecek ve âhireti
ورؤ ﺔ ﺷﺎ ﻠﺔ ﻶﺧﺮة،ﻳﻠﺰم أن ﻳ ﻮن ﻫﻨﺎك ﻧﻈٌﺮ ﻴﻂ ﺑﺎ ﻜﻮن görecek ve hadsiz zamanın her tarafını temaşa edecek bir
ﺒ ﺖ ﻣﺜ ﻞ ﻫ ﺬا،و ﺸﺎ ﻫ ﺪ ة ﻧﺎ ﻓ ﺬ ة ا ﺰ ﻣﺎ ن ﻏ ا ﺤ ﺪ و د ﻤﻴ ﻊ ﺟ ﻬﺎ ﺗ ﻪ nazar lâzımdır, tâ o gibi nefiyler isbat edilebilsin.
. ا
:ﺴ ﺄ ﺎ ن أﻳ ﻀﺎ و: ا ﻮرﻃﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ وﺳ ﻴﻞ ا ﺠﺎة ﻣﻨﻬﺎİkinci varta ve çare-i necat: Bu dahi iki mes'eledir:
أن اﻟﻌﻘﻮل اﻟ ﺿﺎﻗﺖ أﻣﺎم اﻟﻌﻈﻤﺔ وا ﻜ ﺎء وا ﻄﻠﻖ ﻏ: اﻷوBirincisi: Azamet ve kibriya ve nihayetsizlik noktasında,
َ
ا ﺘﻨﺎ وﻗ ُ ت ﻋﻦ إدراﻛﻬﺎ ﻧ ﻴﺠﺔ اﻟﻐﻔﻠﺔ أو ا ﻌﺼﻴﺔ أو اﻻﻧﻐﻤﺎسsebebiyle darlaşan akıllar,
ya gaflete veya masiyete veya maddiyata dalmak
ا ﺎ د ﻳﺎ ت وا ﻻ ﺴﻴﺎ ق و را ء ﻫﺎ
ّ
- ّ ﺑﻐﺮوٍر ﻋﻠ- ﻫﺬه اﻟﻌﻘﻮل ﺗﺰل إ اﻹﻧ ﺎر وﺗﻨ- ﻗﺪ أﺧﺬت- azametli mes'eleleri ihata edemediklerinden, bir gurur-u
َ ilmî ile inkâra saparlar ve nefyederler.
.ا ﺴﺎﺋ ﻞ ا ﺎﺋ ﻠ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﻈ ﻟ ﻌ ﺠ ﺰ ﻫﺎ ﻋ ﻦ ا ﻹ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﺑ ﻬﺎ
إن ا ﻳﻦ ﻋﺠﺰوا ﻋﻦ اﺳ ﻴﻌﺎب ا ﺴﺎﺋﻞ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ ا ﺤﻴﻄﺔ ا ﻮاﺳﻌﺔ، ﻧﻌﻢEvet o manen sıkışmış ve kurumuş akıllarına ve bozulmuş
ve maneviyatta ölmüş olan kalblerine, çok geniş ve derin
و ﻋ ﻦ أ ن ﻳ ﻘ ﺮ و ﻫﺎ، ً ﻋ ﻘ ﻮ ﻢ ا ﺼ ة ا ﻀﻴ ﻘ ﺔ ﻣ ﻌ،ﺟ ﺪا وا ﻟ ﻌ ﻤﻴ ﻘ ﺔ ﺟ ﺪا ve ihatalı olan imanî mes'eleleri sığıştıramadıklarından,
ﻳ ﻘ ﺬ ﻓ ﻮ ن ﺑ ﺄﻧ ﻔ ﺴ ﻬ ﻢ إ أ ﺣ ﻀﺎ ن- ﺎ ه ا ﻌﻨ ﻮ ﺎ ت- ﻗ ﻠ ﻮ ﻬ ﻢ ا ﻟ ﻔﺎ ﺳ ﺪ ة ا ﻴﺘ ﺔ kendilerini küfre ve dalalete atarlar, boğulurlar.
ﻓﻴ ﻐ ﺮ ﻗ ﻮ ن،ا ﻟ ﻔ ﺮ وا ﻀ ﻼ ل
ُ
ﻔ ﺮ ﻫ ﻢ و ﻣﺎ ﻫﻴ ﺔ ﻛﻨ ﻪ وﻟ ﻦ إذا ﻣﺎ ﺗﻤ ﻦ ﻫﺆﻻء ﻣﻦ إﻧﻌﺎم ا ﻈﺮEğer dikkatle kendi küfürlerinin iç yüzüne ve dalaletlerinin
mahiyetine bakabilseler, görecekler ki;
ﺮ أ وا،ﺿ ﻼ ﻢ
ﻳﻘﺎﺑﻠﻪ، أن ﻣﺎ ﻫﻮ ﻣﻌﻘﻮل اﻹﻳﻤﺎن ﺎه اﻟﻌﻈﻤﺔ وﻻﺋﻖ ﺑﻬﺎ و وري ﺎimanda bulunan makul ve lâyık ve lâzım olan azamete
karşı, yüz derece muhal ve imkânsızlık ve imtina o küfrün
. ا ﺤﺎل ﺗﻠﻮ ا ﺤﺎل وﻏ ا ﻤ ﻦ وا ﻤﺘﻨﻊ ذ ﻚ اﻟ ﻔﺮ وﺿﻤﻨﻪaltında ve içindedir.
، وﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ ﺑﻤﺌﺎت ا ﻮاز ﻦ وا ﻮازﻧﺎتRisale-i Nur yüzer mizan ve müvazenelerle, bu hakikatı
"iki kerre iki dört eder" derecesinde kat'î isbat etmiş.
.اﺛ ﺴﺎ و ي أ ر ﻌﺎ و ﻘ ﻄ ﻌﻴ ﺔ ﺗﺎ ﻣ ﺔ ﻛ ﻘ ﻄ ﻌﻴ ﺔ ﺣﺎ ﺻ ﻞ ب ا ﻻﺛ
إن ا ي ﻳﻌﺠﺰ أن ﻳﻘﺒﻞ اﻹﻳﻤﺎن ﺑﻮﺟﻮب وﺟﻮده ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﺗﻌﺎ: ﻓﻤﺜﻼMeselâ; Cenab-ı Hakk'ın vücub-u vücudunu ve ezeliyetini
ve ihatalı sıfatlarını azametleri için kabul edemeyen adam,
، ﻟ ﻌ ﻈ ﻤﺘ ﻪ ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ و ﻟ ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ ﺻ ﻔﺎﺗ ﻪ ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ،و ﺄ ز ﺘ ﻪ و ﺼ ﻔﺎﺗ ﻪ ا ﺤﻴ ﻄ ﺔ
ﻴﻊ وﺻﻔﺎِت اﻷ ﻮﻫﻴﺔ إ، وأز ﺘَﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ، ﺳﻴﺤﻴﻞ وﺟﻮَب ا ﻮﺟﻮدya hadsiz mevcudata, belki nihayetsiz zerrelere, o vücub-u
vücudu ve ezeliyetini ve uluhiyet sıfatlarını vermekle
ﺘﻤ ﻦ ﻣﻦ، ﺑﻞ إ ا رات ﻏ ا ﺘﻨﺎﻫﻴﺔ، ا ﻮﺟﻮدات ﻏ ا ﺤﺪودةküfrünü itikad edebilir.
.ا ﻻ ﻋﺘ ﻘﺎ د ﺑ ﻔ ﺮ ه
َ
ا ﻤ ﺑﺈﻧ ﺎ ر ه و ﺟ ﻮ د أو ﻋﻠﻴﻪ أن ﻳﺘﺨ ﻋﻦ اﻟﻌﻘﻞ ﺴﻮﻓﺴﻄﺎﺋVeyahut ahmak Sofestaîler gibi, hem kendini, hem
kâinatın vücudunu inkâr ve nefyetmekle akıldan istifa
. وﻧﻔﻴﻪ وﺟﻮد ا ﻜﻮن، ﻧﻔﺴﻪetmelidir.
#7
ُ
- وﻫﻜﺬا ﺴﺘﻘﺮ ا ﻘﺎﺋُﻖ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ واﻹﺳﻼﻣﻴﺔ ﻬﺎ ﺑﺎﺳ ﻨﺎدﻫﺎ إ اﻟﻌﻈﻤﺔİşte bunun gibi bütün hakaik-i imaniye ve İslâmiye,
kendilerinin şe'nlerini, muktezaları olan azamete istinad
- ﻣ ﻦ ﺷ ﺄ ن ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻘﺎﺋ ﻖ و ﻣ ﻦ ﻣ ﻘﺘ ﻀﺎ ﻫﺎ اﻟederek,
ً
ﻣﻨﻘﺬة أﺻﺤﺎﺑَﻬﺎ ﺎ ﺎﺑﻬﻬﺎ ﻣﻦ اﻟ ﻔﺮ و ﺎﻻﺗﻪ ا ﺪﻫﺸﺔ وﺧﺮاﻓﺎﺗﻪkarşılarındaki küfrün dehşetli muhalatından ve vahşetli
hurafatından ve zulmetli cehalatından kurtarıp
.ا ﻮ ﺣ ﺸ ﺔ و ﺟ ﻬﺎ ﻻﺗ ﻪ ا ﻈ ﻠ ﻤ ﺔ
و ر ﺎ ن ﻻﺑ ﺪ ﻣﻨ ﻬ ﻤﺎ؛ و ﺒ ذ ﻚ إن اﻟﻌﻈﻤﺔ وا ﻜ ﺎء ﺳﺘﺎران، ﻧﻌﻢEvet, ezan ve namaz gibi ekser şeair-i İslâmiyede kesretle
، ا ﺼ ﻼ ة، ا ﻷ ذا ن: و ﻗ ﺖ ﻣ ﻦ إ ﻋ ﻼ ن ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ وا ﻜ ﺎ ء ُ َ ْ َاَ ُ اَ ْ َ ُ * اَ ُ اَ ْ َ ُ * اَ ُ اَ ْ َ ُ * اَ ُ ا
:و أﻏﻠﺐ ا ﺸﻌﺎﺋﺮ اﻹﺳﻼﻣﻴﺔ ﺑ دﻳِﺪ
azamet-i kibriyasını her vakit ilânı, hem
. ا ﷲ أ.. ا ﷲ أ.. ا ﷲ أ.. اﷲ أ
َ ْ ََْ َ َ ُ َ
: ا ﺪﻳ ﺚ اﻟ ﻘ ﺪ و ﺘ ﻀ ﺢ ذ ﻚ أﻳ ﻀﺎ ﻜ ْ ِ َﺎُء ِرد ِا
اﻟﻌﻈﻤﺔ ِازاِرى َو اﻟ ِ
» hadîs-i kudsînin fermanı,اﻟﻌﻈﻤﺔ إزاري وا ﻜ ﺎء ردا «.
ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ى Âyet-ül Kübra
ﺸﺎ ﻫ ﺪا ت ﺳﺎﺋ ﺢ ﺴ ﺄ ل ا ﻜ ﻮ ن ﻋ ﻦ ﺧﺎ ﻟ ﻘ ﻪ Kâinattan Hâlıkını Soran Bir Seyyahın Müşahedatıdır.
ْ ْ
ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ
ﻻْرُض َوَﻣْﻦ ﻴﻬﻦ َو اْن ﻣﻦْ ُْ َْ َ ََ ُ ُ َُ ُّ َ ﻻْرُض َوَﻣْﻦ ﻴﻬﻦ َو اْن ﻣﻦُْْ َْ َ ََ ُ ُ َُ ُّ َ
ِ ِ ِ ِ ﺴِﺒﺢ ا ﺴﻤﻮات ا ﺴﺒﻊ وا ِ ِ ِ ِ ﺴِﺒﺢ ا ﺴﻤﻮات ا ﺴﺒﻊ وا
َُ ُّ َْ ََ ْ َ ََُْ َ َْ َ ُ ْ ُ َْ َُ ُّ َْ ََ ْ َ ََُْ َ َْ َ ُ ْ ُ َْ
ٍء ِاﻻ ﺴِﺒﺢ ِ ﻤِﺪهِ وﻟ ِ ﻦ ﻻ ﻔﻘﻬﻮن ﺴ ِﻴﺤﻬﻢ ِاﻧﻪ ٍء ِاﻻ ﺴِﺒﺢ ِ ﻤِﺪهِ وﻟ ِ ﻦ ﻻ ﻔﻘﻬﻮن ﺴ ِﻴﺤﻬﻢ ِاﻧﻪ
َُ َ َ َُ َ َ
ن َﺣِﻠﻴًﻤﺎ ﻔﻮًرا )اﻹ اء(44: ن َﺣِﻠﻴًﻤﺎ ﻔﻮًرا
ا ﻮ ﻗ ﺖ ا ي ﻳ ﻔ ُ ﻫ ﺬ ه »ا ﻵ ﻳ ﺔ ا ﻜ ى « ﻳ ُ ُ ﻛ ﺬ ﻚ ﻫ ﺬا ا ﻘﺎ م ا ﺎ [Bu İkinci Makam, bu âyet-i muazzamayı tefsir etmekle
beraber, tayyedilen Arabî Birinci Makamın bürhanlarını ve
ﺑ ﺮا ﻫ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل ا ي ﻢ ﻳ ﺪ ر ج ﻫﻨﺎ وا ي ﺟﺎ ء ﺑﺎ ﻠ ﻐ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﺮ ﻴ ﺔ hüccetlerini ve tercümesini ve kısa bir mealini beyan
.و ﻮﺿﺢ ُﺣﺠﺠﻪ eder.]
ﺗ ﺬ ﻛ ﺮ- أ ﻣﺜﺎ ل ﻫ ﺬ ه ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﻈ- إ ن آﻳﺎ ت ﻛﺜ ة ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ Şöyle ki: Bu âyet-i muazzama gibi pek çok âyât-ı
Kur'aniye, bu kâinat Hâlıkını bildirmek cihetinde, her vakit
أ ﺳ ﻄ ﻊ ﺻ ﺤﻴ ﻔ ﺔ ﻣﻘﺪﻣﺔ ﺗﻌﺮ ﻔﻬﺎ ﺎﻟﻖ ﻫﺬا ا ﻜﻮن »ا ﺴﻤﺎوات« اﻟ ve herkesin en çok hayretle bakıp zevk ile mütalaa ettiği
ّ ٌ
ﻴ ﺚ ﻣﺎ ﻳﺘ ﺄ ﻞ ﻓﻴ ﻬﺎ ﻣﺘ ﺄ ﻞ إ ﻻ وﺗ ﻐ ﻤ ﺮ ه ا ة و ﻐ ﺸﺎ ه،ﻠﺘ ﻮ ﺣﻴ ﺪ en parlak bir sahife-i tevhid olan semavatı en başta
zikretmelerinden,
ﻓ ﺴﺘ ﻤﺘ ﻊ ﺑ ﻤ ﻄﺎ ﻟ ﻌﺘ ﻬﺎ ﺑ ﻞ ذ و ق و ة؛،ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ب
َ
.ﻓﺎﻷو إذن أن ُﺴﺘﻬﻞ ﺑﻬﺎ en başta ona başlamak muvafıktır.
،دا ر ﺿﻴﺎ ﻓﺘ ﻬﺎ ﻠ ﻜ ﺔ ﻫ ﺬ ه ا ﻧﻴﺎ و ﻞ إن ﻣﻦ ﻳﺄ ﺿﻴﻔﺎ إ، ﻧﻌﻢEvet bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen
herbir misafir, gözünü açıp baktıkça
ﻤﺎ ﻓﺘ ﺢ ﻋﻴ ﻴ ﻪ وﻧ ﻈ ﺮ
ﺐ َ
ٍ و ﻣ ﻌ ﺴ ﻜ ﺮ ﺗ ﺪ ر،ﻳ ﺔ ا ﻹﺑ ﺪا ع وﻣﻌﺮﺿﺎ،ﻳﺔ ا ﻜﺮم رأى ﻀﻴﻔﺎgörür ki: Gayet keremkârane bir ziyafetgâh ve gayet
san'atkârane bir teşhirgâh ve gayet haşmetkârane bir
،ﻳ ﺔ ا ﻴﺒ ﺔ ordugâh ve talimgâh
ﻳ ﺔ ا ﻹﺛﺎ ر ة ﻠ ﺸ ﻮ ق و ﺸَﻬﺮا،ﻳﺔ ا ﺮوﻋﺔ وﻣﺘﻨـّﺰﻫﺎ ﻴﻼve gayet hayretkârane ve şevk-engizane bir seyrangâh ve
temaşagâh ve gayet manidarane ve hikmet-perverane bir
.ﻳ ﺔ ا ﻼ ﻏ ﺔ وا ﻜ ﻤ ﺔ و ﺘﺎﺑﺎ ﻣﻔﺘﻮﺣﺎ ذا ﻣﻌﺎن، وا ﻬﺠﺔmütalaagâh olan bu güzel misafirhanenin sahibini
َ
ﺻﺎ ﺣ ﺐ ﻫ ﺬ ه ا ﻀﻴﺎ ﻓ ﺔ و ﻨﻤﺎ ﻳﻮﻟﻊ ا ﻀﻴﻒ ا ﺴﺎﺋﺢ أن ﻳﻌﻠﻢ و ﺘﻌﺮفve bu kitab-ı kebirin müellifini ve bu muhteşem
ّ memleketin sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle
ﺳ ﻠ ﻄﺎ ن ﻫ ﺬ ه ا ﻤ ﻠ ﻜ ﺔ و، ﺆ ﻟ ﻒ ﻫ ﺬا ا ﻜﺘﺎ ب ا ﻜﺒ و، ا ﻜﺮ ﻤﺔmerak ederken;
،ا ﻬﻴﺒ ﺔ
: إذا ﺑﻮﺟﻪ ا ﺴﻤﺎوات ا ﻤﻴﻞ ا ﺘﻸﻟﺊ ﺑﺎ ﺠﻮم ا ّ ة ﻳﻄﻞ ﻋﻠﻴﻪ ﻣﻨﺎدﻳﺎen başta göklerin nur yaldızı ile yazılan güzel yüzü
görünür: "Bana bak, aradığını sana bildireceğim!" der.
.« ﻓﺄﻧﺎ أﻋّﺮﻓﻚ ﺑﺎ ي ﺗﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪ، ّ »اﻧﻈﺮ إ
#9
..اﻧ ﻄ ﻼ ﻗﺎ ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻘ ﺬﻳ ﻔ ﺔ ﺴﺒ ﻌ ﺮ ة
ﻋﺔ ﻓﺎﺋﻘﺔ ﺑﻼ ﺰا ﺔ وﻻ و ﺴ ﻫﺎ وَﺟﺮ ﻬﺎ ﺗﻠﻚ اﻷﺟﺮاَم ﻣﻌﺎve birbirine çarpmadan fevkalhad çabuk ve beraber
gezdiren,
.. ﺼﺎ د ﻣ ﺔ
َ
.. ﺑﻼ ز ﺖ وﻻ اﻧﻄﻔﺎء، و إﻳﻘﺎدﻫﺎ ﺗﻠﻚ اﻟﻘﻨﺎدﻳﻞ ا ﺘﺪ ﺔ اﻟ ﻻ ﺗﻌﺪyağsız söndürmeden mütemadiyen o hadsiz lâmbaları
yandıran
َ
ﺑﻼ ﺿﻮﺿﺎء وﻻ ﺻﺨﺐ، و إدارﺗﻬﺎ ﺗﻠﻚ ا ﻜﺘﻞ ا ﺎﺋﻠﺔ اﻟ ﻻ ﺣﺪ ﺎve hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkartmadan o nihayetsiz büyük
kütleleri idare eden
..و ﻻ ا ﺧﺘ ﻼ ل
َ
ﺴﺨ ﻫﺎ ﺗﻠﻚ ا ﺨﻠﻮﻗﺎِت اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ ﻣﻬﺎم: و ﺮى ﻠﻴﻬﺎ ﻛﺬ ﻚve Güneş ve Kamer'in vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden
o pek büyük mahlukları vazifelerle çalıştıran
..ﻣ ﻌﻴﻨ ﺔ ﺳ ﺴ ﻼ م ا ﺸ ﻤ ﺲ وا ﻟ ﻘ ﻤ ﺮ ﻷ دا ء و ﻇﺎﺋ ﻔ ﻬ ﻤﺎ د و ن إ ﺣ ﺠﺎ م أ و ﺗ ﻠ ﻜ ﺆ
َ
و ﺗ ﻔﻬﺎ ﻫﺬا اﻟﻌﺪد ا ﺎﺋﻞ ا ي ﻻ ﺪه اﻷرﻗﺎم ﺿﻤﻦ ذ ﻚ ا ﻌﺪve iki kutbun dairesindeki hesab rakamlarına sıkışmayan
bir nihayetsiz uzaklık içinde,
ا ﺸﺎ ﺳ ﻊ ﻏ ِ ا ﺘﻨﺎ ﻣﺎ ﺑ داﺋ ﺮ ة ا ﻟ ﻘ ﻄﺒ
ﺗ ﻔﺎ ﺮي ا ﻮﻗﺖ ﻧﻔﺴﻪ ،و ﺎﻟﻘﻮة ﻧﻔﺴﻬﺎ ،و ﺎﻟﻄﺮاز ﻧﻔﺴﻪ ،و ﺴﻜﺔ aynı zamanda, aynı kuvvet ve aynı tarz ve aynı sikke-i
fıtrat ve aynı surette, beraber, noksansız tasarruf eden
اﻟﻔﻄﺮة ﻧﻔﺴﻬﺎ ،و ﺎ ﺼﻮرة ﻧﻔﺴﻬﺎ ،و ﺘﻤﻌﺔ ،دون أن ﺗﺼﺎب ﺑـﺄد ﻧﻘﺺ
أ و ﺧ ﻠ ﻞ.
َ َ
ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ :إﺧﻀﺎﻋﻬﺎ ﺗﻠﻚ ا ﺴﻴﺎراِت ا ﻀﺨﻤﺔ و ﻫﺎ ﻣﺎ ﻳ ﺮ ى ﻣ ﻦ ve o pek büyük mütecaviz kuvvetleri taşıyanları, tecavüz
ً ً ettirmeden kanununa itaat ettiren
ا ﻟ ﺗ ﻤ ﻠ ﻚ ﻗ ﻮ ى ﻫﺎﺋ ﻠ ﺔ و ﻣﺘ ﺠﺎ و ز ة ﺪ و د ﻫﺎ ،ﻣﻨ ﻘﺎ د ة ﻣ ﻄﻴ ﻌ ﺔ ﻟ ﻘﺎﻧ ﻮﻧ ﻬﺎ أ ن
ﺗﺘ ﺠﺎ و ز أ و ﺗﻨ ﺤ ﺮ ف..
ُ
ve o nihayetsiz kalabalığın enkazları gibi göğün yüzünüو ﺟﻌﻠﻬﺎ وﺟﻪ ا ﺴﻤﺎء ﺻﺎﻓﻴﺎ ﻧﻘﻴﺎ ﻳ ﻨﻈﻒ ﻃﺎﻫﺮا ﺎ ﺗﻠﻮﺛﻪ أﻧﻘﺎض ﺗﻠﻚ
اﻷﺟﺮام ا ﺰد ﺔ دون أن ﻳُﺮى ﻋﻠﻴﻪ ﻗﺬًى وﻻ أذًى..
kirletecek süprüntülere meydan vermeden pek parlak ve
pek güzel temizlettiren
ve bir muntazam ordu manevrası gibi manevra ileو َﺳﻮﻗﻬﺎ ﺗﻠﻚ اﻷﺟﺮاَم ﻛﺄﻧﻬﺎ ﻣﻨﺎورة ﻋﺴﻜﺮ ﺔ ﻣ ﺴﻘﺔ ،وﻋﺮِﺿﻬﺎ أﻣﺎم
َ
ا ﺨﻠﻮﻗﺎت ا ﺸﺎﻫﺪﻳﻦ ﻛﺄﻧﻬﺎ َ ﺸﺎِﻫﺪ ﻓﻴﻠﻢ ﺳ ﻨﻤﺎ ،ﺑﺘﺪو ﺮ اﻷرض
gezdiren ve arzı döndürmesiyle,
ﺑﺎ ﻠﻴ ﻞ وا ﻬﺎ ر،
o haşmetli manevranın başka bir surette hakikî ve hayalîو ﺪﻳﺪﻫﺎ أﻧﻤﺎط ا ﻨﺎﻇﺮ ا ﻘﻴﻘﻴﺔ ا ﻼﺑﺔ ا ﺜ ة ﻠﺨﻴﺎل ﻠﻚ ا ﻨﺎورة
tarzlarını her gece ve her sene sinema levhaları gibi seyirci
ﺳﻨ ﺔ. ﻠﺔ و mahlukatına gösterenا ﺮاﺋﻌﺔ و ﺑﺮازﻫﺎ
bir tezahür-ü rububiyet ve o rububiyet faaliyeti içindeﻓﻬﺬه ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﻠﻴﻠﺔ اﻟﻈﺎﻫﺮة وﻣﺎ ﺗﻈﻬﺮ ﺿﻤﻦ ﻓﻌﺎ ﺘﻬﺎ ﻣﻦ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺟﻠﻴﺔ
görünen teshir, tedbir, tedvir, tanzim, tanzif, tavziften
mürekkeb bir hakikat,ﺮ ﺒﺔ ﻣﻦ »اﻟ ﺴﺨ ،وا ﺪﺑ ،واﻹدارة ،وا ﻨﻈﻴﻢ ،وا ﻨﻈﻴﻒ،
وا ﻮ ﻇﻴ ﻒ «
ْ َ َ ُ َْ ُ ْ
ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ
َ َ
ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ ُ ُ َ ََ ُ ُ ُ َْ ُ ْ َ َ َ
َ ْ ْ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ََ ُ َ
ﻻ ِا ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟﺐ ا ﻮﺟﻮِد ا ِ ى دل وﺟﻮِب
ا ﺴﻤﻮات ِ ِﻤﻴِﻊ ﻣﺎ ِ ﻴﻬﺎ ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ْ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ اْﻟ ﺴِﺨ ِ وْ ا ﺪ ِ ِ َ َ ُ ْ
َ َ َ َ َ ْ ْ ْ
َو ا ﺪِو ِﺮ َو ا ﻨِﻈﻴِﻢ َو ا ﻨِﻈﻴِﻒ َو ا ْﻮِﻇﻴِﻒ ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ا ﺴَﻤَﻮات ِ َِﻤﻴِﻊ َﻣﺎ ِ ﻴَﻬﺎ ِﺸَﻬﺎدِة
ْ ْ َ َ َ
ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ اﻟ ْﺴِﺨ ِ َو ا ﺪ ِ ِ َو ا ﺪِو ِﺮ َو
ْ َ َ ْ ْ ْ
ا ﻨِﻈﻴِﻢ َو ا ﻨِﻈﻴِﻒ َو ا ْﻮِﻇﻴِﻒ ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ
ْ َ َ َ
ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة
denilmiştir.
َ
اﻟﻌﺠﺎﺋﺐ وَﻣﻌﺮض ا ﻮارق وا ﺴ Sonra, dünyaya gelen o yolcu adama ve misafire, cevv-iﺛﻢ إن اﻟﻔﻀﺎء ا ي ﻫﻮ
sema denilen ve mahşer-i acaib olan feza gürültü ile
konuşarak bağırıyor:ﺑـ»ا ﻮ« ﻧﺎدى ﺑﺼﻮت ﻫﺎدر ذ ﻚ اﻟﻘﺎدم إ ا ﻧﻴﺎ ..ذ ﻚ ا ﻀﻴﻒ ا ﺴﺎﺋﺢ:
» "Bana bak! Merakla aradığını ve seni buraya göndereniاﻧﻈﺮ إ ّ ﻷرﺷﺪك إ َﻣﻦ ﺗﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪ ﺸﻮق و ﻔﺔ ،وأﻋّﺮﻓﻚ ﺑﺬاك ا ي
benimle bilebilir ve bulabilirsin." der.
أ ر ﺳ ﻠ ﻚ إ ﻫﻨﺎ «.
ً
ﻓﻴﻨﻈﺮ إ وﺟﻪ اﻟﻔﻀﺎء ا ﻜﻔﻬﺮ وﻫﻮ ﻳﺘﻘﻄﺮ ر ﺔ! و ﺴﺘﻤﻊ إ دو ّﻪO misafir, onun ekşi fakat merhametli yüzüne bakar;
müdhiş fakat müjdeli gürültüsünü dinler, görür ki:
:ا ﺨﻴﻒ ا ﺮﻫﺐ وﻫﻮ ﻤﻞ رﺣﻴﻖ اﻟ ى! ﻓ ى أن
#10
َ ّ
»ا ﺴﺤﺎب« ا ي ُﻋﻠﻖ ﺑ ا ﺴﻤﺎء واﻷرض ﺴ روﺿﺔ اﻷرض ﺳﻘﻴﺎZemin ile âsuman ortasında muallakta durdurulan bulut,
ً
، ﻳﺘﻔّﺠُﺮ ﺣﻜﻤﺔ ور ﺔsular
gayet hakîmane ve rahîmane bir tarzda zemin bahçesini
أي ﺷﺪة- ﻠﻄﻔﺎ ﺑﻪ ﺷﺪة ا ﺮارة، و ُﻤﺪ ﺳﻜﻨﺘَﻬﺎ ﺑﺎ ﺎء ا ﺎﻋﺚ ﻠﺤﻴﺎةve zemin ahalisine âb-ı hayat getirir ve harareti (yani
yaşamak ateşinin şiddetini) ta'dil eder ve ihtiyaca göre her
. و ﺪرك ﺗﻮا أﻳﻨﻤﺎ ﻧﺖ ا ﺎﺟﺔ-ام اﻟﻌ ﺶ yerin imdadına yetişir.
، وﻣﻊ أن ذ ﻚ ا ﺴﺤﺎب ا ﻘﻴﻞ ا ﻀﺨﻢ ﻳﻘﻮم ﺑﻮﻇﺎﺋﻒ ﻛﺜ ة أﻣﺜﺎل ﻫﺬهVe bu vazifeler gibi çok vazifeleri görmekle beraber,
muntazam bir ordunun acele emirlere göre görünmesi ve
ﻓﺘ ﺴﺤﺐ ﻴﻊ أﺟﺰاﺋﻪ. ﻓﺈﻧﻪ ﺘ و ﺒﺪد ﻓﻮرا ﺑﻌﺪ أن ﻸ أرﺟﺎء ا ﻮgizlenmesi gibi, birden cevvi dolduran o koca bulut dahi
ﻓﻴﺘﻮارى ﻋﻦ اﻷﻧﻈﺎر دون أن ﻳ ك أﺛﺮا ﺑﻤﺜﻞ ﻇﻬﻮِر، ﺨ إ ا ﺮاﺣﺔgizlenir, bütün eczaları istirahata çekilir, hiçbir eseri
görülmez.
.واﺧﺘﻔﺎِء ا ﺶ ا ﻨﻈﻢ ﻃﺒﻘﺎ ﻷوا َﺮ ﻓﻮر ﺔ
ّ ّ
وﻟ ﻦ ﻣﺎ إن ﻳ ﺴﻠﻢ أ َﺮ »ﻫﻴﺎ ﻹﻧﺰال ا ﻄﺮ« إﻻ و ﺘﻤﻊ و ﻤﻸ ا ﻮSonra "Yağmur başına arş!" emrini aldığı anda; bir saat,
belki birkaç dakika zarfında toplanıp cevvi doldurur, bir
!ﻨ ﺪ ي ا ﻨ ﺘ ﻈ ﺮ أ ﺮ ا ﻟ ﻘﺎ ﺋ ﺪ و ﺘ ﻬﻴ ﺄ ﻣﺘ ﺄ ﻫﺒﺎ،د ﻗﺎﺋ ﻖ ﺳﺎﻋﺔ ﺑﻞ ﻳﻐﻤﺮهkumandanın emrini bekler gibi durur.
ﻮ ل ا ﻮ ﻓ ى أ ن ا ﻮا ء ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋﺢ إ »ا ﺮ ﺎح« اﻟSonra o yolcu, cevvdeki rüzgâra bakar görür ki: Hava o
ﻣﻨﺘ ا ﻜﻤﺔ وا ﻜﺮم، ُﺴﺘﺨﺪم وﻇﺎﺋﻒ ﻛﺜ ةistihdam olunur ki,
kadar çok vazifelerle gayet hakîmane ve kerimane
ﻻ ﺗﻤﻠ ﻚو- اﺳﺘﺨﺪاﻣﺎ ﻛﺄن ذرة ﻣﻦ ذرات ذ ﻚ ا ﻮاء ا ﺎﻣﺪgüya o camid havanın şuursuz zerrelerinden herbir zerresi;
َ
ﺴﻤﻊ وﺗ ﻣﺎ ﻳُﻠ إ ﻬﺎ ﻣﻦ اﻷوا ﺮ ا ﺼﺎدرة ﻣﻦ ﺳﻠﻄﺎن ﻫﺬا-ﺷﻌﻮرا
bu kâinat sultanından gelen emirleri dinler,
.ا ﻜ ﻮ ن
ّ
ﻓﺘﺆدي ﺧﺪﻣﺎﺗﻬﺎ ﺑﻘﻮِة ذ ﻚ اﻵ ﺮ وﻫﻴﻤﻨﺘﻪ وﺗﻨﻔﺬﻫﺎ ﺑ ﻞ اﻧﺘﻈﺎم ودﻗﺔve hiçbirini geri bırakmayarak, o kumandanın kuvvetiyle
yapar ve intizamla yerine getirir bir vaziyetle;
ء ﻣﻨ ﻬﺎ د و ن أ ن ﺗﺘ ﻮا
أو ﻧﻘﻞ، ﻓﺘﺪﺧﻞ ﻫﺬه ا رات اﺳﺘ ﺸﺎق ﻴﻊ أﺣﻴﺎء اﻷرض ﻠﻬﻮاءzeminin bütün nüfuslarına nefes vermek ve zîhayata
lüzumu bulunan hararet ve ziya ve elektrik gibi maddeleri
، اﻷﺻﻮات أو ا ﻮاد ا ور ﺔ وي ا ﻴﺎة ﺮارة وا ﻀﻮء وا ﻜﻬﺮ ﺎءve sesleri nakletmek
ﻓ،أ و ا ﻮ ﺳ ﻂ ﻠ ﻘﻴ ﺢ ا ﺒﺎﺗﺎ ت أ و ﻣﺎ ﺷﺎﺑ ﻬ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ا ﻮ ﻇﺎﺋ ﻒ ا ﻜﺜ ة ve nebatatın telkîhine vasıta olmak gibi çok küllî
ُ
ﺴﺘﺨﺪم ﻤﻴﻊ ﻫﺬه ا ﺪﻣﺎت ﻣﻦ ِﻗﺒَﻞ ﻳٍﺪ ﻏﻴ ﻴﺔ اﺳﺘﺨﺪاﻣﺎ ﻣﻨﺘ
vazifelerde ve hizmetlerde, bir dest-i gaybî tarafından
gayet şuurkârane ve alîmane ve hayatperverane istihdam
. وا ﻴﻮ ﺔ، واﻟﻌﻠﻢ،ا ﺸﻌﻮر olunuyor.
ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ إ »ا ﻄﺮ« ﻓ ى أن ﺗﻠﻚ اﻟﻘﻄﺮات ا ﻠﻄﻴﻔﺔ اﻟ اﻗﺔ اﻟﻌﺬﺑﺔ اﻟSonra yağmura bakıyor, görür ki: O latif ve berrak ve tatlı
ُ ُ ve hiçten ve gaybî bir hazine-i rahmetten gönderilen
ﺗﺰﺧﺮ ﺑﻬﺪاﻳﺎ ر ﺎﻧﻴﺔ، أرﺳﻠﺖ وأﻏﺪﻗﺖ ﻣﻦ ﺧﺰ ﻨﺔ ا ﺮ ﺔ اﻟﻐﻴ ﻴﺔkatrelerde o kadar rahmanî hediyeler ve vazifeler var ki;
و و ﻇﺎﺋ ﻒ ﻏ ﺰ ﺮ ة
ً
ﺣ ﻛﺄن ا ﺮ ﺔ ا ﻬﺪاة ﻗﺪ ّﺴﺪت ﻣﻨﺼّﺒﺔ ﻣﻦ ﻋﻴﻮن ا ﺰ ﻨﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔgüya rahmet tecessüm ederek katreler suretinde hazine-i
ُ Rabbaniyeden akıyor manasında olduğundan, yağmura
و ﺬا أ ﻃ ﻠ ﻖ ا ﻄ ﺮ ا ﺳ ﻢ..ﺻ ﻮ ر ة ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻘ ﻄ ﺮا ت ا ﺘ ﻬﺎ ﻃ ﻠ ﺔ "rahmet" namı verilmiştir.
.« و»ا ﺮ ﺔ..«»اﻟﻐﻴﺚ
أ ﻮر ﻓ ى أﻧﻬﻤﺎ ﺴﺘﺨﺪﻣﺎن،« ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ إ »اﻟ ق« و ﺼ إ »ا ﺮﻋﺪSonra şimşeğe bakar ve ra'dı (gök gürültüsü) dinler, görür
ki; pek acib ve garib hizmetlerde çalıştırılıyorlar.
.ﺑﺎ ﻟ ﻐ ﺔ ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ب وا ﻟ ﻐ ﺮاﺑ ﺔ
إن ﻫﺬا ا ﺴﺤﺎب ا ﺎﻣﺪ: و ﺎور ﻧﻔﺴﻪ ﻗﺎﺋﻼ، ﻓ ﺟﻊ ﺑَ َ ُه إ ﻋﻘﻠﻪSonra gözünü çeker, aklına bakar, kendi kendine der ki:
"Atılmış pamuk gibi bu camid, şuursuz bulut elbette bizleri
، ﻻﺷﻚ أﻧﻪ ﻬﻠﻨﺎ وﻻ ﻳﻌﺮﻓﻨﺎ، وا ﻨﻔﻮش ﻟﻌﻬﻦ، ا ﺎ ﻣﻦ ا ﺸﻌﻮرbilmez
ً ً
وﻻ ﻳﻤ ﻦ، وﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﺴ ﺑﻨﻔﺴﻪ ﻹﻣﺪادﻧﺎ رأﻓﺔ ﺑﻨﺎ ورﻗﺔ ﺎ ﺎve bize acıyıp imdadımıza kendi kendine koşmaz ve
،أن ﻳَﻈﻬﺮ ﺑﺎدﻳﺎ ا ﺴﻤﺎء و ﺘ ﻣﻨﻘﺸﻌﺎ ﺑﺪون أ ﺮ
emirsiz meydana çıkmaz ve gizlenmez;
،وﻇﻴﻔﺘﻪ وﻓﻖ أ ٍﺮ ﺻﺎدر ﻣﻦ آ ٍﺮ ﻗﺪﻳﺮ ﻣﻄﻠﻖ اﻟﻘﺪرة ﺑﻞ ﻻﺑﺪ أﻧﻪ ﺴbelki gayet kadir ve rahîm bir kumandanın emriyle
ً ّ hareket eder ki, bir iz bırakmadan gizlenir ve def'aten
، ﺛﻢ ﻳﻈﻬﺮ ﻓﺠﺄة، ﺣﻴﺚ ﺘ دون أن ﻳﻌﻘﺐ. ورﺣﻴﻢ ﻣﻄﻠِﻖ ا ﺮ ﺔmeydana çıkar, iş başına geçer
، ﻣ ﺴ ﻠ ﻤﺎ ﻣ ﻬﺎ م ﻋ ﻤ ﻠ ﻪ
َ
ﻓﻴﻤﻸ ﻢ ا ﻮ و ﻔﺮﻏﻪ ﺑ اﻟﻔﻴﻨﺔ واﻟﻔﻴﻨﺔ ﺗﻨﻔﻴﺬا ﻷ ﺮ ﺳﻠﻄﺎن ﺟﻠﻴﻞve gayet fa'al ve müteâl ve gayet cilveli ve haşmetli bir
،ﻣﺘﻌﺎل ﻓّﻌﺎل
sultanın fermanıyla ve kuvvetiyle vakit be-vakit cevv
âlemini doldurup boşaltır
ِّﻮﻻ إﻳﺎﻫﺎ إ، و ﻤﺤﻮ ﺑﺎﻹﻋﻔﺎء،ﻮﺣﺔ ا ﺴﻤﺎء دوﻣﺎ ﻜﻤﺔ ﻓﻴﺨﻂve mütemadiyen hikmetle yazar ve paydos ile bozar
ّ tahtasına ve mahv ve isbat levhasına ve haşir ve kıyamet
. » ﻮﺣﺔ ا ﺤﻮ واﻹﺛﺒﺎت« و ﺻﻮرة ﺼﻐﺮة ﻠﺤ واﻟﻘﻴﺎﻣﺔsuretine çevirir
َ
إذ ﻳﺮ ﺐ ا ﺴﺤﺎُب ﻣﺘﻮن ا ﺮ ﺎح ﺑﺄ ﺮ ﻣﻦ ﺣﺎ ﻢ ﻣﺪﺑّﺮ ذي أﻟﻄﺎفve gayet lütufkâr ve ihsanperver ve gayet keremkâr ve
rububiyetperver bir hâkim-i müdebbirin tedbiriyle rüzgâra
، و ﺣﺴﺎن وذي إﻛﺮام وﻋﻨﺎﻳﺔbiner
ً
ﺣﺎ ﻼ ﺧﺰاﺋﻦ أﻣﻄﺎر واﺳﻌﺔ ﺳﻌﺔ ا ﺒﺎل وﺿﺨﺎﻣﺘﻬﺎ ﺴﻌﻔﺎ ﺑﻬﺎ ﻮاﺿﻊve dağlar gibi yağmur hazinelerini bindirir, muhtaç olan
yerlere yetişir.
،ﻣ ﻦ ا ﻷ ر ض ﺘﺎ ﺟ ﺔ إ ﻬﺎ
ّ
ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ﺑ ﺪ ﻮ ﻋ ﻪ و ﻄ ﻠ ﻘ ﻬﺎ ﺿﺎ ﺣ ﻜ ﺔ ﺑﺎ ﻷ زا ﻫ ﻛﺄﻧﻪ ﻳﺮق ﺎ ﺎ ﻓﻴﺒGüya onlara acıyıp ağlayarak göz yaşlarıyla onları
çiçeklerle güldürür, güneşin şiddet-i ateşini serinlendirir ve
ﺴﺎﺗ ا ﻷ ر ض و ﻔﻒ ﻣﻦ ﺷﺪة ﻟﻔﺤﺔ ا ﺸﻤﺲ و ﺴ، وا ﺮ ﺎﺣsünger gibi bahçelerine su serper ve zemin yüzünü yıkar,
ق ﺑﺎ ﺼ ﻔﺎ ء و ُ ُﺮوﺟﻬﺎ و ﻐﺴﻞ وﺟﻬﻬﺎ وأدﻳﻤﻬﺎ و ﻄﻬﺮﻫﺎ ﻣﻦ اﻷﻗﺬار ﻟtemizler."
.وا ﺮ وا ء
#11
إ ن ﻫ ﺬا ا ﻮا ء ا ﺎ ﻣ ﺪ ا ي: ﺛ ﻢ ﺎ و ر ذ ﻚ ا ﺴﺎ ﻓ ﺮ ا ﺸ ﻐ ﻮ ف ﻋ ﻘ ﻠ ﻪ ﻗﺎﺋ ﻼ Hem o meraklı yolcu kendi aklına der: Bu camid, hayatsız,
şuursuz, mütemadiyen çalkanan, kararsız, fırtınalı,
، و ﻫ ﻮ ا ﺿ ﻄ ﺮا ب داﺋ ﻢ،ﻻ ﺣﻴﺎ ة و ﻻ ﺷ ﻌ ﻮ ر و ﻻ ﺛﺒﺎ ت و ﻻ ﻫ ﺪ ف dağdağalı, sebatsız, hedefsiz şu havanın perdesiyle ve
ﺗﺄ إ ا ﻮﺟﻮد، وذو ﻋﻮاﺻﻒ وأ ﺻ ﻻ ﺗﻬﺪأ،وﻫﻴﺠﺎن ﻻ ﺴ ﻦ zahirî suretiyle vücuda gelen yüzbinler hakîmane ve
ُ rahîmane ve san'atkârane işler ve ihsanlar ve imdadlar
ﻣﺌﺎ ت ا ﻷ ﻮ ف ﻣ ﻦ ا ﻷ ﻋ ﻤﺎ ل وا ﻮ ﻇﺎﺋ ﻒ- و ﺼ ﻮ ر ﺗ ﻪ ا ﻟ ﻈﺎ ﻫ ﺮ ة- و ﺗ ز ﺴ ﺒ ﻪ
،وا ِ ﻌ ﻢ وا ﻹ ﻣ ﺪا دا ت ا ﻟ ﻌﺎ ﺮ ة ﺑﺎ ﻜ ﻤ ﺔ وا ﺮ ﺔ وا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن
ٌ
ﻓﻼ ﺗﺘﺤﺮك، أﻧﻪ ﻟ ﺴﺖ ﺬه ا ﺮ ﺎح ا اﺋﺒﺔ ﺣﺮ ﺔ ذاﺗﻴﺔ:ﺎ ﻳُ ﺒﺖ ﺑﺪاﻫﺔ bilbedahe isbat eder ki: Bu çalışkan rüzgârın ve bu cevval
hizmetkârın kendi başına hiçbir hareketi yok, belki gayet
ﺑﺬاﺗﻬﺎ أﺑﺪا و ﻧﻤﺎ ّﺮﻛﻬﺎ أ ٌﺮ ﺻﺎدر ﻣﻦ آ ٍﺮ ﻗﺪﻳﺮ ﻋﻠﻴﻢ ﻣﻄﻠﻖ وﺣﻜﻴﻢ Kadîr ve Alîm ve gayet Hakîm ve Kerim bir âmirin emriyle
،ﻛ ﺮ ﻢ ﻣ ﻄ ﻠ ﻖ hareket eder.
َ َ
أ ﺮ ﺻﺎ د ر - ﻨ ﺪ ي ا ﻄﻴ ﻊ
- و ﺄن ذرة ﻣﻦ ذراﺗﻬﺎ ﺗﻔﻬﻢ و ﺴﻤﻊGüya herbir zerresi, herbir işi bilir ve o âmirin herbir
emrini anlar ve dinler bir nefer gibi, hava içinde cereyan
، ﻣﻦ ن ذ ﻚ اﻵ ﺮ وﺗﺪر ﻪ ﻓﺘﻨﻘﺎد إ ﻪeden herbir emr-i Rabbanîyi dinler, itaat eder ki;
و ﺸﺎرك، و ﻌﻞ اﻷﺣﻴﺎء ﻴَﻌﻬﺎ ﺗ ﻨﻔﺴﻬﺎ ﻟ ﺴﻬﻢ إداﻣﺔ ﺣﻴﺎﺗﻬﺎbütün hayvanatın teneffüsüne ve yaşamasına ve nebatatın
telkîhine ve büyümesine ve hayatına lüzumlu maddelerin
، وﺗﻌﺎون ﺳﻮق ا ﻮاد ا ور ﺔ ﻴﺎﺗﻬﺎ، ﺗﻠﻘﻴﺢ ا ﺒﺎﺗﺎت وﻧﻤﻮﻫﺎyetiştirilmesine
وﺳﻮق ا ﺴﺤﺐ و دارﺗﻬﺎ و ﺴ ا ﺴﻔﻦ اﻟ ﻻ وﻗﻮد ﺎ وﺟﻌِﻠﻬﺎ ﺗﻤﺨﺮ ve bulutların sevk ü idaresine ve ateşsiz sefinelerin seyr ü
seyahatına ve bilhassa seslerin ve bilhassa telsiz telefon ve
و ﺗﺘ ﻮ ﺳ ﻂ ﺧﺎ ﺻ ﺔ إ ﻳ ﺼﺎ ل ا ﻷ ﺻ ﻮا ت وا ﺎ ت،ا ﺤﺎ ر و ﺴﻴ ﺢ ﻓﻴ ﻬﺎ telgraf ve radyo ile konuşmaların îsaline ve bu hizmetler
و أ ﻣﺜﺎ ل ﻫ ﺬ ه،وا ﻻ ﺗ ﺼﺎ ﻻ ت ﻋ أ ﻮا ج ا ﻼ ﺳ ﻠ وا ﻟ ق وا ﺮا د ﻳ ﻮ gibi umumî ve küllî hizmetlerden başka,
،ا ﺪ ﻣﺎ ت ا ﻟ ﻌﺎ ﻣ ﺔ ا ﻴ ﺔ
.ء ذا ﺟ ﻼ ل و ﻛ ﺮا م و ﺎ ﺑ ﻞve Âlim-i Külli Şey, bir Rabb-i Zülcelali Ve-l İkram'dır der,
hükmeder.
ﺛﻢ ﻳﺮﺟﻊ ﺑﻨﻈﺮه إ »اﻟﻐﻴﺚ« ﻓ ى أﻧﻪ ﻣﺜﻘﻞ ﺑﻤﻨﺎﻓﻊ ﺑﻌﺪد ﺷﺂﺑ ﺒﻪ و ﻤﻞSonra yağmura bakar, görür ki: Yağmurun taneleri
، و ُﻈﻬﺮ ِﺣﻜﻤﺎ ﺑﻘﺪر رﺷﺤﺎﺗﻪ،ﻠﻴﺎت ر ﺎﻧﻴﺔ ﺑﻌﺪد زﺧﺎﺗﻪ
sayısınca menfaatler ve katreleri adedince rahmanî cilveler
ve reşhaları mikdarınca hikmetler içinde bulunuyor.
ُ
ﻳ ﺔ ا ﻻﻧﺘ ﻈﺎ م و ﺮى أن ﺗﻠﻚ اﻟﻘﻄﺮات اﻟﻌﺬﺑﺔ ا ﻠﻄﻴﻔﺔ ا ﺒﺎر ﺔ ﻠﻖHem o şirin ve latif ve mübarek katreler o kadar
muntazam ve güzel halkediliyor ki,
ا ﻤﺎ ل وا ﻬﺎ ء و ﻣﻨﺘ
ﺑﺎﻧﺘﻈﺎم وﻣ ان-و ﻨـﺰل ﺣ ﺻﻴﻔﺎ- و ﺎﺻﺔ اﻟ َ َ د ا ي ﻳُﺮَﺳﻞhususan yaz mevsiminde gelen dolu o kadar mizan ve
intizam ile gönderiliyor ve iniyor ki;
ُ
اﻟ ﺗﻀﻄﺮب ﻣﻦ ﻫﻮ ﺎ ا ﻜﺘﻞ- ﻴﺚ إن اﻟﻌﻮاﺻﻒ وا ﺮ ﺎح اﻟﻌﺎﺗﻴﺔfırtınalar ile çalkanan ve büyük şeyleri çarpıştıran şiddetli
ُ
، ﻻ ﻞ ﻮا ز ﻧ ﺔ ذ ﻚ ا ﻟ َ َ د و ﻻ ا ﻧﺘ ﻈﺎ ﻣ ﻪ- ا ﻀ ﺨ ﻤ ﺔ ا ﻜﺜﻴ ﻔ ﺔ
rüzgârlar, onların müvazene ve intizamlarını bozmuyor;
ُ
!ة ﻌﺎ ﺑ ﺣّﺒﺎﺗﻪ وﻻ ﻌﻠﻪ ﻛﺘﻼkatreleri birbirine çarpıp, birleştirip, zararlı kütleler
yapmıyor.
#12
أ ﻣﺜﺎ ل ﻫ ﺬ ه ُﺴﺘﺨﺪم، ﻓﻬﺬا ا ﺎء ا ي ﻫﻮ ﺎد ﺴﻴﻂ ﻻ ﻳﻤﻠﻚ ﺷﻌﻮراVe bunlar gibi çok hakîmane işlerde ve bilhassa zîhayatta
çalıştırılan basit ve camid ve şuursuz müvellidülma' ve
، و ﺎﺻﺔ اﺳﺘﺨﺪاﻣﻪ اﻹﺣﻴﺎء واﻟ و ﺔ، اﻷﻋﻤﺎل ا ﻜﻴﻤﺔmüvellidülhumuza
ﻣ ﻦ ا ﺸ ﻌ ﻮ ر؛ ﻫ ﻤﺎ ( وﻫﻮ ا ﺮ ﺐ ﻣﻦ ﻣﺎدﺗ ﺴﻴﻄﺘ ﺟﺎﻣﺪﺗ ﺧﺎhidrojen-oksijen) gibi iki basit maddeden terekküb eden
ّ
إﻻ أﻧﻪ ُﺴﺘﺨﺪم- ا ﻴﺪروﺟ واﻷو ﺴﺠ- ﻮ ا ﺎء و ﻮ ا ﻤﻮﺿﺔhizmetlerde ve san'atlarda istihdam ediliyor.
bu su, yüzbinlerle hikmetli ve şuurlu ve muhtelif
ﻣﺌﺎ ت ا ﻵ ﻻ ف ﻣ ﻦ ا ﺪ ﻣﺎ ت وا ﺼﻨﺎﺋ ﻊ ا ﺨﺘ ﻠ ﻔ ﺔ ا ﺸ ﺤ ﻮ ﻧ ﺔ ﺑﺎ ﻜ ﻤ ﺔ
.وا ﺸ ﻌ ﻮ ر
ّ ٌ ّ
وﻻ ﻳﺘّﻢ ﺻﻨﻌﻪ إﻻ، ﻓﻬﺬا اﻟﻐﻴﺚ إذن ﻣﺎ ﻫﻮ إﻻ ر ﺔ ﻣﺘﺠﺴﻤﺔ ﺑﻌﻴﻨﻬﺎDemek bu tecessüm etmiş ayn-ı rahmet olan yağmur,
ancak bir Rahman-ı Rahîm'in hazine-i gaybiye-i
،« ﺧﺰ ﻨﺔ اﻟﻐﻴﺐ ﺮ ﺔ »ا ﺮ ﻦ ا ﺮﺣﻴﻢrahmetinden yapılıyor
َ
: وﻫﻮ ﺑﻨـﺰو واﻧﺼﺒﺎﺑﻪ اﻷرض ﻳﻔ ﻋﻤﻠﻴﺎ و ﻮﺿﻮٍح اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔve nüzulüyle
ََُْ َ ُ ُ ََْ ََُ َ َْْ َُُّ
َﺚ ﻣْﻦ َْﻌﺪ ﻣﺎ ُ
ُ ْ ُْ ََ ْ َ َْْ ُ َُ ُ
.(28:ر ﺘﻪ َوﻫَﻮ ا ِ ى ِّ ل اﻟﻐﻴﺚ ِﻣْﻦ َﻌِﺪ َﻣﺎ ﻨُﻄﻮا َو َ ُ َر َﺘَﻪ )ا ﺸﻮرى ﻨ ﻄ ﻮا و ِ ِ َوﻫَﻮ ا ِ ى ِ ل اﻟﻐﻴ
âyetini maddeten tefsir ediyor.
ﺛﻢ ﻳﺼ ذاﻫﻼ إ »ا ﺮﻋﺪ« و ﻨﻈﺮ ﻣﻨﺪﻫﺸﺎ إ »اﻟ ق« ﻓ ى أن ﻫﺎﺗSonra ra'dı dinler ve berke (şimşeğe) bakar, görür ki: Bu
iki hâdise-i acibe-i cevviye tamtamına
اﻟ ﻌ ﺠﻴ ﺘ ا ﻟ ﻈﺎ ﻫ ﺮﺗ ا ﻮ
ْ
: ا ﻠﻴ ﻠﺘ ﺗ ﻔ ا ن ﺗ ﻤﺎ ﻣﺎ ا ﻵﻳ َو َُﺴ ِّﺒُﺢ ا ﺮﻋُﺪ ِ َْﻤِﺪِه
ْ
(13:﴿ َو َُﺴﺒُﺢ ا ﺮﻋُﺪ ِ َْﻤِﺪه ﴾ )ا ﺮﻋﺪ
ve
َ ْ َْ ُ َ َْ َْ َ َ ُ َ َ َ ْ ُ َ َْ َْ َ َ ُ َ َ
ﺐ ﺑِﺎﻻﺑ َْﺼﺎِر
.(43:﴿ ﻳ ﺎد ﺳﻨﺎ ﺑﺮﻗِﻪ ﻳﺬﻫﺐ ﺑِﺎﻻﺑﺼﺎِر ﴾ )ا ﻮر
ﻳ ﺎد ﺳﻨﺎ ﺑﺮِﻗِﻪ ﻳﺬﻫ
âyetlerini maddeten tefsir etmekle beraber,
و َ ﻞء، إن إﻧﻄﺎق ا ﻮ ا ﻈﻠﻢ ﺑﻐﺘﺔ ﺑﺼﻴﺤﺔ ﻫﺎﺋﻠﺔ ﺗﺰ ﺮ و ﻠﺠﻞ، ﻧﻌﻢEvet hiçten, birden hârika bir gürültü ile cevvi
konuşturmak ve fevkalâde bir nur ve nar ile zulmetli cevvi
،ﻮ ﺟ ﻮ د و ﻨﺎر ﺗﺮﻋﺐ، اﻟﻈﻼم ا ا ﺲ ﺑﻨﻮر ﻳ ﺎد ﻳﺬﻫﺐ ﺑﺎﻷﺑﺼﺎرışıkla doldurmak
َ
ا ﺤّﻤﻠﺔ ﺑﺎﻟ َ َ د، وا ﻨﻔﻮﺷﺔ ﻟﻌﻬﻦ، و ﺷﻌﺎل ا ﺴﺤﺐ اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ ﺒﺎلve dağvari pamuk-misal ve dolu ve kar ve su tulumbası
hükmünde olan bulutları ateşlendirmek
..وا ﻠ ﺞ وا ﺎ ء
َ َ
وﻣﺎ ﺷﺎﺑﻬﻬﺎ ﻣﻦ ﻫﺬه اﻷوﺿﺎع ا ﻜﻴﻤﺔ اﻟﻐﺮ ﺒﺔ؛ ﺒﻪ اﻹ ﺴﺎن اﻟﻐﺎﻓﻞgibi hikmetli ve garabetli vaziyetlerle başaşağı gafil insanın
: وﺗﻠّﻮح ﺑﺎ ّرة رأﺳﻪ ا ﺨﻔﻮض ﻗﺎﺋﻠﺔ،وﺗﻮﻗﻈﻪ
başına tokmak gibi vuruyor:
" ﻳﺎ ﻫﺬا! ِارﻓﻊ رأﺳﻚ واﻧﻈﺮ إ ﻏﺮاﺋﺐ ا ﺼﻨﻌﺔ و ﺪاﺋﻊ ا ﻠﻘﺔ ﻠﻔﻌﺎلBaşını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa'al ve kudretli
.اﻟﻘﺪﻳﺮ ا ي ﻳﺮ ﺪ أن ﻳُﻌّﺮف ﻧﻔﺴﻪ ﻟﻌﺒﺎده
bir zâtın hârika işlerine bak!
ﻓ ﻠ ﻦ ﺗ ﻮ ن،ﻫ ﺬا ا ﻮ ﺟ ﻮ د ﻓﻜﻤﺎ أﻧﻚ ﺴﺖ ﻃﻠﻴﻘﺎ ﺳﺎﺋﺒﺎ ﻣﻔﻠﺖ ا ﺰﻣﺎمSen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş
olamazlar.
،ﻫﺬه ا ﻮادث ﺳﺪًى وﻻ ﻋﺒﺜﺎ
ُ
ﺑﻞ ﻣﻨﻬﺎ ﺴﺎق إ وﻇﺎﺋﻒ ﺣﻜﻴﻤﺔ ﻀﻮع واﺳ ﺴﻼم و ﻣﻨﻬﺎHer birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar.
. ﺴﺘﺨﺪم ﻣﻦ ن رٍب ﻣﺪﺑّﺮ ﺣﻜﻴﻢdiye ihtar ediyorlar.
Bir Müdebbir-i Hakîm tarafından istihdam olunuyorlar."
ً
وﻫﻜﺬا ﺴﻤﻊ ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﻮ ﻮع ﺷﻬﺎدة ﺳﺎﻣﻴﺔ ﺟﻠّﻴﺔ ﻘﻴﻘٍﺔ ﺮ ﺒﺔ ﻣﻦ İşte bu meraklı yolcu, bu cevvde bulutu teshirden, rüzgârı
tasriften, yağmuru tenzilden ve hâdisat-ı cevviyeyi
وﺗﺪﺑ اﻟﻈﻮاﻫﺮ، و ﻧﺰال اﻟﻐﻴﺚ، وﺗ ﻒ ا ﺮ ﺎح،ﺴﺨ ا ﺴﺤﺎب tedbirden terekküb eden bir hakikatın yüksek ve aşikâr
.. آ ﻣﻨ ﺖ ﺑﺎ ﷲ: ا ﻮ ﺔ ﻓﻴ ﻘ ﻮ ل şehadetini işitir, "Âmentü billah" der.
#13
وﻗﺪ أﻓﺎدت)*( ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول ﺸﺎﻫﺪاِت ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢBirinci Makam'ın ikinci mertebesinde:
َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ
: ا ﻮ ﻵ ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ
ْ َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ ْ
َﻮ ِ َِﻤﻴِﻊ َﻣﺎ ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ا ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ
ْ ْ َ َ َ َ َ ُوُﺟﻮِدِه ا ﻮ ِ ِﻤﻴِﻊ ﻣﺎ ِ ﻴِﻪ ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ
َ
ِ ِﻞ َو ِ ﻴِﻪ ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ اﻟ ْﺴِﺨ ِ َو ا ِ ِﻒ َو ا ْ ْ ْ ْ
َ َ ْ َ َ ْ ْ ْ
ا ﺪ ِ ِ ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫَﺪِة اﻟ ْﺴِﺨ ِ َو ا ِ ِﻒ َو ا ِ ِﻞ َو ا ﺪ ِ ِ ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ
َ َ ْ َ َ ْ
ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫَﺪِة
fıkrası, bu yolcunun cevve dair mezkûr müşahedatını ifade
eder. (İhtar)
ﻛﻨﺖ أر ﺪ أن أوﺿﺢ ا ﺮاﺗﺐ ا ﻼث وا ﻼﺛ ﻣﻦ ﺮاﺗﺐ:[( )*(]ﺗ ﺒﻴﻪİhtar): Birinci Makam'da geçen otuzüç mertebe-i tevhidi
bir parça izah etmek isterdim. Fakat şimdiki vaziyetim ve
ا ﻮﻗ ﺖ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ ا ﺬ ﻛ ﻮ ر ة »ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل « إ ﻻ أ ن ﻋ ﺪ م ﺳ ﻤﺎ ح و ﺿ halimin müsaadesizliği cihetiyle, yalnız gayet muhtasar
ا ﺎ ﺟ ﻌ ﻠ ﻀ ﻄ ﺮا إ ا ﻻ ﻛﺘ ﻔﺎ ء ﺑ ا ﻫﻴﻨ ﻬﺎ ا ﺨﺘ ة ﺟ ﺪا و ﺗ ﺮ ﺔ bürhanlarına ve mealinin tercümesine iktifaya mecbur
oldum. Risale-i Nur'un otuz, belki yüz risalelerinde bu
و ﺣﻴ ﺚ إ ن ﺛ ﻼﺛ ر ﺳﺎ ﻟ ﺔ ﻣ ﻦ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر ﺑ ﻞ ﻣﺎﺋ ﺔ.ﻣ ﻌﺎﻧﻴ ﻬﺎ ﻓ ﺤ ﺴ ﺐ otuzüç mertebe, delilleriyle, ayrı ayrı tarzlarda, herbir
ﻗﺴﻤﺎ ﻣﻦ ﺗﻠﻚ ا ﺮاﺗﺐ ا ﻼث- ﻣﻨﻬﺎ- رﺳﺎﻟﺔ ﻣﻨﻬﺎ ﻗﺪ ﺑ ّﻨﺖ risalede bir kısım mertebeler beyan edildiğinden, tafsili
onlara havale edilmiş.
.وا ﻼ ﺛ ﻣ ﻊ د ﻻﺋ ﻠ ﻬﺎ ﺑ ﺄ ﺳﺎ ﺐ ﺘ ﻠ ﻔ ﺔ؛ ا أ ﺣﻴ ﻠ ﺖ ا ﻔﺎ ﺻﻴ ﻞ إ ﻬﺎ
.( )ا ﺆ ﻟ ﻒ
ﻫﺘ ﻔ ﺖ ﺑ ﻪ،ا ﺴﻴﺎ ﺣ ﺔ ا ﻟ ﻔ ﻜ ﺮ ﺔ ا ﺘﻌﻮد، ﺛﻢ إن ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﺘﻔﻜﺮSonra o seyahat-ı fikriyeye alışan o mütefekkir misafire,
küre-i arz lisan-ı haliyle diyor ki:
: ﻗﺎﺋﻠﺔ،»ﻛﺮة اﻷرض« ﺑﻠﺴﺎن ﺣﺎ ﺎ
" » َِﻢ ﻮل ا ﻮاء وﺗﺪور أرﺟﺎء ا ﺴﻤﺎء واﻟﻔﻀﺎء؟ ﻫﻠّﻢ إ ّ ﻷﻋّﺮﻓﻚGökte, fezada, havada ne geziyorsun? Gel, ben sana
aradığını tanıttıracağım. Gördüğüm vazifelerime bak ve
واﻗﺮأ ﻣﺎ ﻫﻮ ﻜﺘﻮب، ﺗﺄ ﻞ ﻓﻴﻤﺎ أزاول ﻣﻦ وﻇﺎﺋﻒ. ﺑﺎ ي ﺗﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪsahifelerimi oku!"
.« ﺻ ﺤﺎﺋ
ﻂ ﺮ ﺘﻴﻬﺎ- ﻮ ﻮي اﻟﻌﺎﺷﻖ- أن اﻷرض: ﻓ ى،ﻓﺄﺧﺬ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻳﻨﻈﺮ O da bakar görür ki: Arz meczub bir mevlevî gibi iki
hareketiyle; günlerin, senelerin, mevsimlerin husulüne
ا ﻷ ﻋ ﻈ ﻢ داﺋ ﺮ ة ﺼ ﻞ ﺑ ﻬﺎ ا ﻷ ﻳﺎ م وا ﺴ أ ﻃ ﺮا ف ﻣﻴ ﺪا ن ا medar olan bir daireyi, haşr-i a'zamın meydanı etrafında
.. وا ﻟ ﻔ ﺼ ﻮ ل çiziyor.
ﻣ ﻦ ﻣﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ﻛ ﺴ ﻔﻴﻨ ﺔ ر ﺎﻧﻴ ﺔ ﻋ ﻈﻴ ﻤ ﺔ ﺣﺎ ﻠ ﺔ ﻷ وVe zîhayatın yüzbin enva'ını bütün erzak ve
levazımatlarıyla içine alıp feza denizinde kemal-i
ﻓﺘﻤﺨﺮ ﻋﺒﺎب اﻟﻔﻀﺎء، ذوي ا ﻴﺎة ﻣﻊ ﻴﻊ أرزاﻗﻬﺎ وﻣﺘﻄﻠﺒﺎﺗﻬﺎ ا ﻌﺎﺷﻴﺔmüvazene ve nizamla gezdiren ve güneş etrafında seyahat
وﺗﻄﻮف رﺣﻠﺔ ﺳﻴﺎﺣﻴﺔ و ﻮال ﺣﻮل ا ﺸﻤﺲ ﺑ ﻤﺎل ا ﻮازﻧﺔeden muhteşem ve müsahhar bir sefine-i Rabbaniyedir.
.وا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م ا ﻷ ﺗ ﻢ
ﺻﺤﻴﻔﺔ ﻣﻨﻬﺎ ﺗﻌّﺮف ر ﻬﺎ ﺑﺂﻻف ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ إ ﺻﺤﺎﺋﻔﻬﺎ ﻓ ى أنSonra sahifelerine bakar, görür ki: Bablarındaki herbir
sahifesi, binler âyâtıyla arzın Rabbini tanıttırıyor.
..آﻳﺎﺗ ﻬﺎ
ﻓﻘﺪ اﻗﺘ، وﻟ ﻦ ّﻤﺎ ﻢ ﺪ ﻣ ﺴﻌﺎ ﻣﻦ ا ﻮﻗﺖ ﻄﺎﻟﻌﺔ ا ﺼﺤﺎﺋﻒ ﻬﺎUmumunu okumak için vakit bulamadığından, yalnız
و ﺻﺤﻴﻔﺔ ّﺴﺪ إ ﺎد ذوي، ﺑﺎ ﻈﺮ إ ﺻﺤﻴﻔﺔ واﺣﺪة ﻣﻨﻬﺎ ﻓﻘﻂidaresine bakar, müşahede eder ki:
birtek sahife olan zîhayatın bahar faslında icad ve
.ا ﻴﺎ ة و دا ر ﺗ ﻬﺎ ﻓ ﺼ ﻞ ا ﺮ ﻴ ﻊ
َ
ﻓﺸﺎﻫَﺪ أن أﻓﺮادا ﻏ ﺪودﻳﻦ ﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻣﻦ اﻷﻧﻮاع ﺗﻨﻔﺘﺢ ﺻﻮُرﻫﺎYüzbin enva'ın hadsiz efradlarının suretleri, basit bir
ّ ُ maddeden gayet muntazam açılıyor ve gayet rahîmane
، وﺗﺮ ﺑﻤﻨﺘ ا ﺮ ﺔ، وﺗﻨ ﺴﻂ ﻣﻦ ﻣﺎدة ﺴﻴﻄﺔ ﺑﻤﻨﺘ اﻻﻧﺘﻈﺎمterbiye ediliyor
ُ ُ ve gayet mu'cizane bir kısmının tohumlarına kanatçıklar
اﻷرﺟﺎء ﺑﻤﻨﺘ ا ﺴﻌﺔ وﺗﻤﻨﺢ ﺑﺬور ﻗﺴﻢ ﻣﻨﻬﺎ ُﺟﻨﻴﺤﺎت رﻗﻴﻘﺔ وﺗ
ّ ّ verip, onları uçurmak suretiyle neşrettiriliyor ve gayet
و ﺗ ﻌ ﺶ و ﺗ ﻐ ﺬ ى، و أ ﻧ ﻬﺎ ﺗ ﺪا ر ﺑ ﻤﻨﺘ ا ﺪﺑ..ﻳ ﺔ ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ز ﻠﻄ انmüdebbirane idare olunuyor ve gayet müşfikane iaşe ve
، ﺑﻤﻨﺘ ا ﺸﻔﻘﺔ وا ﺮأﻓﺔit'am ediliyor
ُ ُ
،ا ﺮ ﺔ وا ﻹ ر زا ق وﺗﺆﻣﻦ أرزاﻗﻬﺎ ا ﻮﻓ ة ا ﺘﻨﻮﻋﺔ ا ﻳﺬة اﻟﻄﻴﺒﺔ ﺑﻤﻨﺘve gayet rahîmane ve rezzakane hadsiz ve çeşit çeşit ve
ﻓﺘُﻮا ﻣﻦ ﻏ
lezzetli ve tatlı rızıkları, hiçten ve kuru topraktan ve
، وﻣﻦ ﺗﺮاب ﻳﺎ ﺲ،ء
وﻣﻦ ﻗﻄﺮاِت ﻣﺎء، وﻣﻦ ﺟﺬور ﺻﻠﺒﺔ ﻟﻌﻈﺎم وﻣﻦ ﺑﺬور ﻣﺘﻤﺎﺛﻠﺔbirbirinin misli ve farkları pek az ve kemik gibi köklerden,
çekirdeklerden, su katrelerinden yetiştiriliyor.
، ﻣ ﺸﺎﺑ ﻬ ﺔ
ُ
ﻛ ﺤ ﻤ ﻮ ﻟ ﺔ ﻗ ﻄﺎ ر- ر ﻴ ﻊ
وﺗﺒﻌﺚ ﻣﻦ ﺧﺰ ﻨﺔ اﻟﻐﻴﺐ إ ذوي ا ﻴﺎةHer bahara, bir vagon gibi, hazine-i gaybdan yüzbin nevi
ُ et'ime ve levazımat, kemal-i intizam ile yüklenip zîhayata
ﻣﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻧﻮع وﻧﻮع ﻣﻦ اﻷﻃﻌﻤﺔ وا ﻠﻮازم ﺑ ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم- ﺸﺤﻮنgönderiliyor.
.وا ﻻ ﺴﺎ ق
و ﺎﺻﺔ إرﺳﺎل ا ﻠ ا ﺎ ﺺ ا ﻳﺬ ا ﻓﺎق ﻣﻦ ﻳﻨﺎﺑﻴﻊ أﺛﺪاء ا ﻮا اتVe bilhassa o erzak paketleri içinde yavrulara gönderilen
süt konserveleri ve vâlidelerinin şefkatli sinelerinde asılan
.. ا ﺮؤوﻣﺎت ا ﻠﻔﻌﺎت ﺑﺎ ﺸﻔﻘﺔ وا ﺮ ﺔ وا ﻜﻤﺔ ﻫﺪاﻳﺎ ﻠﺼﻐﺎر واﻷﻃﻔﺎلşekerli süt tulumbacıklarını göndermek,
ا ﻟ ﻴ ﺔ وا ﺮ أ ﻓ ﺔ ﻣ ﻦ ﻠﻴﺎ ت ر ﺔ ﻣﻨﺘ ذ ﻚ ﻳ ﺒﺖ ﺑﺪاﻫﺔ أﻧﻪ ٍﻞ o kadar şefkat ve merhamet ve hikmet içinde görünüyor
ki, bilbedahe bir Rahman-ı Rahîm'in gayet müşfikane ve
. ا ﺮ ﻦ ا ﺮﺣﻴﻢ و ﺣﺴﺎﻧﻪ اﻟﻌﻤﻴﻢmürebbiyane bir cilve-i rahmeti ve ihsanı olduğunu isbat
eder.
#14
ﻟﻘﺪ ﻓﻬﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺑﻤﺸﺎﻫﺪة ﻫﺬه ا ﺼﺤﻴﻔﺔ ا ﻴﺎﺗﻴﺔ ﻠﺮ ﻴﻊ: وا ﻼﺻﺔElhasıl: Bu sahife-i hayatiye-i bahariye, haşr-i a'zamın
yüzbin nümunelerini ve misallerini göstermekle
وا ﻟ ﺸ ﻮ ر ﺑ ﻤﺌﺎ ت ا ﻵ ﻻ ف ﻣ ﻦ ا ﻤﺎ ذ ج أﻧ ﻬﺎ ﺻ ﻮ ر ة ﻣ ﻦ ﺻ ﻮ ر ا،ا ﻤﻴ ﻞ َ ْ ُْ ََْ
َ ّ َﻻْرَض َْﻌﺪ َ ْ َ َٰ َ ْ ُْ َ
: ﻓ ﺗ ﻔ ﻋ ﻤ ﻠﻴﺎ ﺗ ﻔ ﺴ ا ﺴ ﻮ ﺳﺎ راﺋ ﻌﺎ ا ﻵ ﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ،وا ﻈﺎﺋ ﺮ ﺖ ا ِ ﻛﻴ ﻒ ِ ا ِ ﻓﺎ ﻈﺮ ِا اﺛﺎِر ر
ْ َُ َ ٰ َْ ُْ ََْ
َ ﻻْرَض َْﻌَﺪ َ ْﻮﺗ َ ْ ﴿ ﻓَﺎ ُْﻈْﺮ ا ٰاﺛَﺎر َر ْ
ٌ ﺤ ا َْﻤْﻮ َ َوُﻫَﻮ َ َ ُ ّ َ ٍء ﻗَِﺪﻳ ْ َُ َ َ َ َ ْﻮﺗ
ِ ﻤ ﻚ ِ ذ ن ا
ِ ﺎ ﻬ ِ ا ِ ﻳ ﻒ ﻴ ﻛ ِ ا ﺖ
ِ ِ ِ
َْ ُ ٰ َ َ ُ َ ٰ ْ َ ْ
ﺮ ِ ِ ﻤ ﻚِ ذ ن ا
ِ ﺎ ﻬ ِ
ٌ َ
.(50:ٍء ﻗﺪﻳﺮ ﴾ )ا ﺮوم ا ﻤﻮ وﻫﻮ
âyetini maddeten gayet parlak tefsir ettiği gibi;
َ
وﻓِﻬﻢ.. واﻵﻳﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ ﺗﻔﻴﺪ ﺑﺈﻋﺠﺎز ﻴﻞ ا ﻌﺎ َ ا ﻮاردة ﻫﺬه ا ﺼﺤﻴﻔﺔbu âyet dahi, bu sahifenin manalarını mu'cizane ifade
ُ eder. Ve arzın, bütün sahifeleriyle, büyüklüğü nisbetinde
»ﻻ: ﻣﺎ ﺗﺮدده ﻛﺮة اﻷرض ﻤﻴﻊ ﺻﺤﺎﺋﻔﻬﺎ و ﺴﺒﺔ ﺟﺴﺎﻣﺘﻬﺎ وﻗﻮﺗﻬﺎ ﻣﻦve kuvvetinde "Lâ ilahe illâ Hû" dediğini anladı.
ّ
. «َ إﻻ ﻫﻮ
ﻮﺟﻪ واﺣﺪ ﻓﻘﻂ ﻣﻦ ﻋ ﻦ وﺟﻬﺎ، وﻫﻜﺬا ﻷﺟﻞ ﺑﻴﺎن ﺷﻬﺎدة ﺘ ةİşte, küre-i arzın yirmiden ziyade büyük sahifelerinden
birtek sahifenin yirmi vechinden birtek vechinin muhtasar
اﻟ، ﻣﻦ وﺟﻮِه ﺻﺤﻴﻔﺔ واﺣﺪة ﻣﻦ ا ﺼﺤﺎﺋﻒ ا ﻮاﺳﻌﺔ ﻜﺮة اﻷرضşehadeti ile, o yolcunun sair vecihlerin sahifelerindeki
وﻷﺟﻞ ﺑﻴﺎن ﻣﺎ أﻓﺎدﺗﻪ ﺸﺎﻫﺪات ذ ﻚ، ﺗﺮ ﻮ ﻋ ﻦ ﺻﺤﻴﻔﺔmüşahedatı manasında olarak ve o müşahedatları ifade
ُ için, Birinci Makam'ın üçüncü mertebesinde böyle
ذﻛﺮ ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺎ ﺔ ﻣﻦ ا ﻘﺎم.. ا ﺴﺎﺋﺢ ﺳﺎﺋﺮ ا ﻮﺟﻮه وا ﺼﺤﺎﺋﻒdenilmiş:
:ا ﻷ و ل
َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ
ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب
ْ
ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ
ْ ﻻْرُض َﻤﻴﻊ َﻣﺎ ﻴَﻬﺎ َو َﻣﺎ َﻋﻠَﻴَْﻬﺎ َﺸَﻬﺎَدة َ َﻈَﻤﺔ اَﺣﺎَﻃﺔ َﺣﻘﻴَﻘﺔ اﻟ َ ْ
ﺨ
ِ ﺴ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ا
َﻻْرُض َﻤﻴﻊ َﻣﺎ ﻴَﻬﺎ َو َﻣﺎ َﻋﻠَﻴْﻬﺎ َ ْ َ ْ َ
ُوُﺟﻮِدِه ِ وﺣﺪﺗِِﻪ ا
ِ ِ
ْ َ َ َ َ ُْ َ ُ ُْ َْ َ َ ْ َ
َﻻَداَرِة و ْ َ َ
ِ و ا ﺪ ِ ِ و اﻟ ِﻴِﺔ و اﻟﻔﺘﺎِﺣﻴِﺔ و ﺗﻮِز ِﻊ ا ﺬوِر و ا ﻤﺤﺎ ﻈِﺔ و ا
ْ َ ِ ِ ِ ِ
َ ْ ْ ْ َ
َ ْ َ َ َ َ
ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ اﻟ ْﺴِﺨ ِ َو ا ﺪ ِ ِ َو
ْ َ
ﻻ َ ﺷِﺔ ِ َِﻤﻴِﻊ ذِوى ا َﻴَﺎِة َو ا ﺮ َﺎ ِﻴِﺔ َو ا ﺮِﺣﻴِﻤﻴِﺔ اﻟَﻌﺎﻣِﺔ ا ﺸﺎ ِ ﻠِﺔ ِ ا
َ َ َ ْ َ َ ْ
ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة ََ ْ ُ ْ َ َْ
اﻟ ْ ِﻴَِﺔ َو اﻟﻔﺘﺎِﺣﻴِﺔ َو ﺗْﻮِز ِﻊ ا ُﺬوِر َو ا ُﻤَﺤﺎ ﻈِﺔ َو
َا ْﻻَداَرِة َو ا ْﻻ َ َﺷِﺔ ِ َﻤﻴﻊ َذوى ا ْ َﻴَﺎِة َو ا ﺮ ْ َﺎ ِﻴِﺔ و
ِ ِ ِ ِ ِ
َ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ
ا ﺮِﺣﻴِﻤﻴِﺔ اﻟَﻌﺎﻣِﺔ ا ﺸﺎ ِ ﻠِﺔ ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة
ُ ً
ﺛﻢ أﺻﺒﺢ ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ا ﺘﻔﻜﺮ ﻤﺎ ﻗﺮأ ﺻﺤﻴﻔﺔ ﻗﻮَي إﻳﻤﺎﻧﻪ ا ي ﻫﻮSonra o mütefekkir yolcu her sahifeyi okudukça saadet
وزادت ﻣﻌﺮﻓﺘُﻪ ﺑﺎﷲ اﻟ،ﻣﻔﺘﺎح ا ﺴﻌﺎدة
anahtarı olan imanı kuvvetlenip ve manevî terakkiyatın
،ﻣ ﻔﺘﺎ ح ا ﺪا ر ج ا ﻌﻨ ﻮ ﺔ miftahı olan marifeti ziyadeleşip
واﻧ ﺸﻔﺖ ﺼ ﺗﻪ درﺟﺔ أﺧﺮى ﻣﻦ ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹﻳﻤﺎن ﺑﺎﷲ ا ي ﻫﻮve bütün kemalâtın esası ve madeni olan iman-ı billah
hakikatı bir derece daha inkişaf edip manevî çok zevkleri
وﻣﻊ أﻧﻪ ﻗﺪ و. اﻷﺳﺎس اﻟﻘﻮ ﻢ ﻤﻴﻊ ا ﻜﻤﺎﻻت وﻣﻨﺒﻌﻬﺎ اﻟ ّ اﻟﻌﺬبve lezzetleri verdikçe onun merakını şiddetle tahrik
ﺑﺎت ﻳﻄﻠﺐ ا ﺰ ﺪ؛، دروﺳﺎ ﺑﻠﻴﻐﺔ وﺗﺎﻣﺔ ﻣﻦ ا ﺴﻤﺎء وا ﻮ واﻷرضettiğinden;
و ذا ﺑﻪ ﺴﻤﻊ ﺻﺪى أذ ر »ا ﺤﺎر واﻷﻧﻬﺎر اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ« اﻟ ﺗﺘﺪﻓﻖdenizlerin ve büyük nehirlerin cezbekârane cûş u huruşla
zikirlerini ve hazîn ve leziz seslerini işitir.
، ﻓﻴﻨﺼﺖ إ ﻫﻤﺲ أﺻﻮاﺗﻬﺎ ا ﺰ ﻨﺔ ا ﻳﺬة،ﺧﺸﻮ وﺷﻮﻗﺎ
»أﻻ ﺗﻨﻈﺮ إ ﻨﺎ؟ أﻻ ﺗﻄﺎﻟﻌﻨﺎ؟« ﻓﻴﻨﻈﺮ: و ﺗﻘﻮل ﺑﻠﺴﺎن ا ﺎل وا ﻘﺎلLisan-ı hal ve lisan-ı kal ile: "Bize de bak, bizi de oku!"
derler. O da bakar, görür ki:
: ﺑ ﻠ ﻬ ﻔ ﺔ ﺣﺎﺋ ﺮ ة و ﺮ ى
واﻟ ﻣﻦ ﺷﺄﻧﻬﺎ، أن ا ﺤﺎر اﻟ ﺗﺘﻤﺎوج ﻴﻮ ﺔ وﺗﺘﻼﻃﻢ ﺸﺪة دوﻣﺎHayatdarane mütemadiyen çalkanan ve dağılmak ve
dökülmek ve istilâ etmek fıtratında olan denizler, arzı
، ﻗﺪ أﺣﺎﻃﺖ ﺑ ﺮة اﻷرض، اﻟ ﺸﺘﺖ واﻻ ﺴ ب واﻹﻏﺮاقkuşatıp,
ُ
ﺳﻨ ﺔ وا ﺣ ﺪ ة ﺿ ﻤ ﻦ داﺋ ﺮ ة ﻓﻬﻤﺎ ﺴ ان ﻣﻌﺎ ﻣﻨﺘ ا ﻋﺔ و ﺮ ﺎنarz ile beraber gayet sür'atli bir surette bir senede yirmibeş
bin senelik bir dairede koşturulduğu halde;
.ﻣ ﻘ ﺪا ر ﻫﺎ ﺲ و ﻋ و ن أ ﻟ ﻒ ﺳﻨ ﺔ
، ﻓﻼﺑﺪ ﻣﻦ أﻧﻬﺎ ﺴ ﻦ و ﺴ ّ و ﻔﻆ ﺑﺄ ِﺮ َﻣﻦ اﻟﻘﺪرة ا ﻄﻠﻘﺔDemek gayet kudretli ve azametli bir zâtın emriyle ve
kuvvetiyle dururlar, gezerler, muhafaza olurlar.
.وا ﻟ ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ
#15
ﻳﺔ ﻵ ﻪ ا ﺸ ﻌ ﺔ اﻟ ﻋﻼوة- ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ إ ﺟﻮف ا ﺤﺮ ﻓ ىSonra denizlerin içlerine bakar, görür ki: Gayet güzel ve
zînetli ve muntazam cevherlerinden başka,
- ا ﻤﺎ ل وا ﺰ ﻨ ﺔ وا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م
ﻮا ﺪ ﻫﺎ و و ﻓﻴﺎ ﺗ ﻬﺎ أن إ ﺷﺔ آﻻف ا ﻴﻮاﻧﺎت ا ﺘﻨﻮﻋﺔ و دارﺗﻬﺎ وﺗﻌﻴbinlerce çeşit hayvanatın iaşe ve idareleri ve tevellüdat ve
vefiyatları o kadar muntazamdır; basit bir kum ve acı bir
و أ ن ﻣ ء أ ر زا ﻗ ﻬﺎ و ﺸ ﻮ ء أ ﻗ ﻮا ﺗ ﻬﺎ ﻣ ﻦ،ﺮ ي ﻣﻨﺘ ا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م وا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن sudan verilen erzakları ve tayinatları o kadar
ٌ
ﻣ ﺴﻮر و ﻞ، ر ﻞ ﺴﻴﻂ وﻣﻦ ﻣﺎء أﺟﺎجmükemmeldir ki,
ّ
و ﺷ ﺔ،ﻴ ﺚ ﻳ ﺒ ﺖ ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ أ ﻧ ﻪ ﻻ ﻳﺘ ﻢ إ ﻻ ﺑﺈ دا ر ة ا ﻟ ﻘ ﺪ ﻳ ﺮ ذ ي ا ﻼ ل bilbedahe bir Kadîr-i Zülcelal'in, bir Rahîm-i Zülcemal'in
idare ve iaşesiyle olduğunu isbat eder.
.ا ﺮ ﺣﻴ ﻢ ذ ي ا ﻤﺎ ل
ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ إ اﻷﻧﻬﺎر ﻓ ى أن ﻓﻴﻬﺎ ﻣﻦ ا ﻨﺎﻓﻊ وا ﺼﺎﻟﺢ و ﺎSonra o misafir, nehirlere bakar, görür ki: Menfaatleri ve
vazifeleri ve vâridat ve sarfiyatları o kadar hakîmane ve
ﻣﻦ ا ﺪﻣﺎت وا ﻮﻇﺎﺋﻒ وﻣﺎ ﺗ ﺘﺠﻪ ﻣﻦ ﺼﺎر ﻒ وﻣﺎ ﺗﺮده ﻣﻦ ﻮاردrahîmanedir;
و ﺮ ﺔ ﻋﻈﻴﻤﺔ،ﺴﻮٌب ﻜﻤﺔ واﺳﻌﺔ
ﺑﻤﻌ أن ﺟﺮ ﺎن ﻫﺬه اﻷﻧﻬﺎر؛ ﻫﻮ ﻓﻮق ﺣﺴﺎﺑﺎت اﻷﺳﺒﺎب اﻟﻈﺎﻫﺮةYani; zahirî esbabın pek fevkinde olduklarından, manevî
bir cennetin hazinesinden ve yalnız gaybî ve tükenmez bir
ا ﻓ ﻻ ﺮي إﻻ ﻣﻦ ﺧﺰ ﻨِﺔ ﺟﻨﺔ ﻣﻌﻨﻮ ﺔ ﻻ ﻳﻨﻀﺐ وﻣﻦ، ﺑ ﺜmenbaın feyzinden akıyorlar demektir.
.ﻓﻴِﺾ ﻣﻨﺒﻊ ﻏﻴ ﻻ ﻳﻨﻔﺪ
،ا ﻟ ﻘﺎ ﺣ ﻠ ﺔ إ ﺟﻨ ﺔ ا ﻧﻴﺎ ﻫﺬا ﻧﻬﺮ ا ﻴﻞ ا ي ﺣّﻮل ﺻﺤﺮاء: ﻓﻤﺜﻼMeselâ: Mısır'ın kumistanını bir cennete çeviren Nil-i
Mübarek; cenub tarafından, "Cebel-i Kamer" denilen bir
ﺮ ي ﻛﺒ ﺤ ﺮ ﺻ ﻐ د و ن ﻧ ﻔﺎ د dağdan mütemadiyen küçük bir deniz gibi tükenmeden
akıyor.
،« » ﺟﺒ ﻞ اﻟ ﻘ ﻤ ﺮ ا ﻨﻮ ب ﻳ ﺪ و ﺒ ﻊ ﻣ ﻦ ﺟﺒ ﻞ وا ﻗ ﻊ،
ُ ُ ُ
ﺼﻞ ﻣﺎ ﻫﻮ أﻋﻈﻢ ﻣﻦ ذ ﻚ،ﻓﻴﺎﺗﻪ ﺴﺘﺔ أﺷﻬﺮ و ّﺪت ﻓﻠﻮ ّﻌﺖAltı aydaki sarfiyatı dağ şeklinde toplansa ve buzlansa, o
dağdan daha büyük olur.
!ا ﺒﻞ
ُ
.ن ﻠﺨﺰن ﻻ ﻳﺒﻠﻎ ُﺳﺪس ذ ﻚ ا ﺒﻞ وا ﺎل أن ﻣﺎ ﺧّﺼﺺ ﻣﻦHalbuki o dağdan ona ayrılan yer ve mahzen, altı
kısmından bir kısım olmaz.
ﺣﻴﺚ إن ﺷّﺤﺔ اﻷﻣﻄﺎر وﺷﺪة ﺣﺮارة ا ﻨﻄﻘﺔ، أﻣﺎ وارداﺗﻪ ﻓﻘﻠﻴﻠﺔ ﺿﺌﻴﻠﺔVâridatı ise; o mıntıka-i harrede pek az gelen ve susamış
ّ
وﻻ، ذ ﻚ ﺘﻤﻌﺎ ﻻ ﻳﻔﺴﺢ ﺎﻻ ﻠﺨﺰن إﻻ ﻠﻘﻠﻴﻞ،وﺗﻌّﻄﺶ اﻷرض
toprak çabuk yuttuğu için mahzene az giden yağmur,
elbette o müvazene-i vasiayı muhafaza edemediğinden,
ﻓﻴﺎﺗ ﻪ؛ ﻣ ا ن وا ر دا ﺗ ﻪ و ﺴ ﻤ ﺢ ﻠ ﻤ ﺤﺎ ﻓ ﻈ ﺔ
ا ﻗﺪ روي أﻧﻪ ﺮي ﻣﻦ »ﺟﻨﺔ« ﻏﻴ ﻴﺔ ﻓﻮق اﻟﻘﻮاﻧ اﻷرﺿﻴﺔo Nil-i Mübarek âdet-i arziye fevkinde bir gaybî cennetten
çıkıyor diye rivayeti, gayet manidar ve güzel bir hakikatı
. ﻓﺄﻓﺎدت ﺗﻠﻚ ا ﺮواﻳﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻟﻄﻴﻔﺔ ذات ﻣﻐﺰى ﻋﻤﻴﻖ ﺟﺪا. ا ﻌﺘﺎدةifade ediyor.
ً
ﻣﻦ آﻻف ا ﺸﻬﺎدات، وﻫﻜﺬا رأى ا ﺴﺎﺋﺢ ﺷﻬﺎدة واﺣﺪة وﺣﻘﻴﻘﺔ واﺣﺪةİşte, deniz ve nehirlerin gibi hakikatlarının ve
şehadetlerinin binden birisini gördü. Ve umumu bil'icma'
وﻓِﻬﻢ أن ﻴﻌﻬﺎ ﺗﺮدد ﻣﻌﺎ،واﺳﻌﺔ ﺳﻌﺔ ا ﺤﺎر ﻧﻔﺴﻬﺎ وا ﻘﺎﺋﻖ اﻟdenizlerin büyüklüğü nisbetinde bir kuvvetle "Lâ ilahe
: و ﻘﻮِة ﻋﻈﻤﺔ ا ﺤﺎر، ﺑﺎﻹ ﺎعillâ Hû" der
ّ
.«»ﻻ إﻻ ﻫﻮ
ٌ
.ﺻ ﺪ ق ﻫ ﺬ ه ا ﺸ ﻬﺎ د ة و ﺮز أﻣﺎﻣﻪ ﺷﻬﻮد ﺑﻌﺪد ﻠﻮﻗﺎت ا ﺤﺎرve bu şehadete denizler mahlukatı adedince şahidler
gösterir diye anladı.
أﻓﺎدت ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺮاﺑﻌﺔ ﻣﻦ ا ﻘﺎم، و ﻴﺎن ﺷﻬﺎدات ا ﺤﺎر واﻷﻧﻬﺎر ﻴﻌﻬﺎVe denizlerin ve nehirlerin umum şehadetlerini irade
ederek ifade etmek manasında, Birinci Makam'ın
: اﻷول ﻣﺎ ﻳﺄdördüncü mertebesinde:
َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ
ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب
ْ
ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ
َ َ َ َ َ َْ ْ ْ َ
ِ ﻴِﻊ ا َِﺤﺎِر َو اﻻ َﻬﺎِر ِ َِﻤﻴِﻊ َﻣﺎ ِ ﻴَﻬﺎ ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ َْ ْ ْ َ َ ْ
َ َ ْ َ ْ ْ ْ َ ْ َ َ ّ ْ َ َ َ َ ُْ َ
ﻻداَرِة ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫَﺪِة
ِ ﻻِدﺧﺎِر و اِ اﻟ ﺴِﺨ ِ و ا ﻤﺤﺎ ﻈِﺔ و ا
ْ ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ ِ ﻴِﻊ ا َِﺤﺎِر َو اﻻ َﻬﺎِر ِ َِﻤﻴِﻊ َﻣﺎ ِ ﻴَﻬﺎ
ََ ْ َ َ َ َ َ
ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ اﻟ ْﺴِﺨ ِ َو ا ُﻤَﺤﺎ ﻈِﺔ َو
َ َ َ ْ َ ْ ْ ْ َ ْ َ َ ّ ْ
ﻻداَرِة ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة
ِ ﻻِدﺧﺎِر و اِ ا
denilmiş.
#16
ُ
ا ﺴﻴﺎ ﺣ ﺔ ا ﻟ ﻔ ﻜ ﺮ ﺔ ﺛﻢ ﺗﺪﻋﻮ ا ﺒﺎل وا ﺼﺤﺎرى ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓَﺮ ا ﺴﺘﻐِﺮقSonra dağlar ve sahralar, seyahat-ı fikriyede bulunan o
ً
..« »أﻻ ﺗﻘﺮأ ﺻﺤﻴﻔﺘَﻨﺎ أﻳﻀﺎ؟:ﻗﺎﺋﻠﺔ
yolcuyu çağırıyorlar, "Sahifelerimizi de oku!" diyorlar.
وﻓﻮاﺋﺪﻫﺎ اﻟﻌﺎﻣﺔ، و ﺮى أن وﻇﺎﺋﻒ ا ﺒﺎل ا ﻴﺔ، ﻓﻬﻮ ﺑﺪوره ﺪق ا ﻈﺮO da bakar, görür ki: Dağların küllî vazifeleri ve umumî
ُ
.ﻣﻦ اﻟﻌﻈﻤﺔ وا ﻜﻤﺔ ﺎ ّ اﻟﻌﻘﻮل
hizmetleri o kadar azametli ve hikmetlidirler; akılları hayret
içinde bırakır.
َ ّ
ﺑﺮوز ا ﺒﺎل واﻧﺪﻓﺎﻋﻬﺎ ﻣﻦ اﻷرض ﺑﺄ ٍﺮ ر ﺎ ﻳﻬﺪئ ﻫﻴﺠﺎن:ﻓﻤﺜﻼ Meselâ: Dağların zeminden emr-i Rabbanî ile çıkmaları ve
ّ zeminin içinde, inkılabat-ı dâhiliyeden neş'et eden
ا ﻷ ر ض و ﻔ ﻒ ﻣ ﻦ ﻏ ﻀﺒ ﻬﺎ و ﺳ ﺨ ﻄ ﻬﺎ و ﺣ ﺪﺗ ﻬﺎ ا ﺎ ﺔ ﻣ ﻦ ﺗ ﻘ ﻠﺒﺎﺗ ﻬﺎ heyecanını ve gazabını ve hiddetini, çıkmalarıyla teskin
،ا ﺎ ﻃﻨﻴ ﺔ ederek;
، و ﺪﻋﻬﺎ ﺗ ﻨﻔﺲ ﺴ ﺔ ﺑﻔﻮران ﺗﻠﻚ ا ﺒﺎل وﻣﻦ ﺧﻼل ﻣﻨﺎﻓﺬﻫﺎzemin o dağların fışkırmasıyla ve menfeziyle teneffüs edip,
ّ
ﻓﺘﺘﺨﻠﺺ ﺑﺬ ﻚ ﻣﻦ ا ﺰﻻزل ا ﻬﻠﻜﺔ وا ﺼﺪ ت ا ﺪ ّ ﺮة ﻓﻼ ﺗﻌﻮدvazife-i devriyesinde sekenesinin istirahatlarını bozmuyor.
zararlı olan sarsıntılardan ve zelzele-i muzırradan kurtulup,
إ ن ﻣﺎ ﺟ ﻮ ف ا ﺒﺎ ل ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ا ﻨﺎﺑﻴ ﻊ وا ﻴﺎ ه وا ﻌﺎ د ن وا ﻮا د: و ﻣﺜ ﻼ Hem meselâ, dağların içinde zîhayata lâzım olan her nevi
ُ menba'lar, sular, madenler, maddeler, ilâçlar o kadar
، ﻗ ﺪ أ د ﺧ ﺮ ت ﻜ ﻤ ﺔ،ﻣﻨ ﻬﺎ ذ و و ا ﻴﺎ ة ﺘﺎ ج إ وا ﻷ د و ﺔ ا ﻟ hakîmane ve müdebbirane ve kerimane ve ihtiyatkârane
ُ ُ
، وﺧِﺰﻧﺖ ﺑﺘﺪﺑ،وأﺣ ت ﺑ ﺮم iddihar ve ihzar ve istif edilmiş ki;
ّ ُ
ﻴﺚ ﺗ ﺒﺖ ﺑﺪاﻫﺔ أن ﻫﺬه ا ﺒﺎل ﺧﺰاﺋُﻦ و ﺴﺘﻮد ت ادﺧﺎٍر ﺖ bilbedahe kudreti nihayetsiz bir Kadîr'in ve hikmeti
nihayetsiz bir Hakîm'in hazineleri ve anbarları ve
. وا ﻜﻴِﻢ ا ي ﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ ﻜﻤﺘﻪ،أ ﺮ اﻟﻘﺪﻳﺮ ا ي ﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ ﻟﻘﺪرﺗﻪ hizmetkârları olduklarını isbat ederler, diye anlar.
، ﻓﻴ ﺪ ر ك ا ﺴﺎﺋ ﺢ ﻫ ﺬا
و ﻘ ﺲ ﻫﺎﺗ ا ﻮﻫﺮﺗ ﻣﺎ ﻳﻠﻴﻬﻤﺎ ﻣﻦ وﻇﺎﺋِﻒ ا ﺒﺎل وا ﺼﺤﺎرى Ve sahra ve dağların dağ kadar vazife ve hikmetlerinden
َ bu iki cevhere sairlerini kıyas edip,
- ﺑ ﻀ ﺨﺎ ﻣ ﺔ ا ﺒﺎ ل و ﺳ ﻌ ﺔ ا ﺼ ﺤﺎ ر ى اﻟ- وِﺣﻜﻤﻬﻤﺎ
ّ
ﻓ ى أن ا ﺒﺎل وا ﺼﺤﺎرى ﺸﻬﺪان وﺗﻮﺣﺪان ﺑـ»ﻻ إﻻ ﻫﻮ« ﺑﻠﺴﺎن dağların ve sahraların umum hikmetleriyle, hususan
َ ihtiyatî iddiharlar cihetiyle getirdikleri şehadeti ve
ﻴﻊ ِﺣﻜﻤﻬﻤﺎ و ﻠﻐﺔ ﻴﻊ وﻇﺎﺋﻔﻬﻤﺎ و ﺎﺻﺔ ادﺧﺎرﻫﻤﺎ اﻻﺣﺘﻴﺎ ﻣﻦ söyledikleri "Lâ ilahe illâ Hû" tevhidini
،ا ﻮا د
ُ
، وأن ﺗﻠﻚ ا ﺸﻬﺎدة وا ﻮﺣﻴﺪ ﻫﻤﺎ ﻣﻦ اﻟﻘﻮة وا ﺮﺳﻮخ ﻣﺎ ﻠﺸّﻢ اﻟﻌﻮا, dağlar kuvvetinde ve sebatında ve sahralar genişliğinde
ve büyüklüğünde görür, "Âmentü Billah" der.
: ﻓ دد ا ﻠﺴﺎن ﺸﻮٍع،وﻫﻤﺎ ﻣﻦ ا ﺸﻤﻮل وا ﺴﻌﺔ ﻣﺎ ﻠﻘﻔﺎر وا ﺼﺤﺎرى
.آﻣﻨﺖ ﺑﺎﷲ
اﻧﻔﺘﺢ أﻣﺎم، و ﻨﻤﺎ ن ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ﻮل ﺑﻔﻜﺮه ا ﺒﺎل وا ﺼﺤﺎرىSonra, o yolcu dağda ve sahrada fikriyle gezerken, eşcar
ve nebatat âleminin kapısı fikrine açıldı.
«ﻓﻜﺮه ﺑﺎب ﻢ »اﻷﺷﺠﺎر وا ﺒﺎﺗﺎت
ْ
ﻓﺪﺧﻞ ورأى..« »ﻫﻠَّﻢ إ ﻨﺎ وُﺟﻞ ر ﺎﺿﻨﺎ واﻗﺮأ ﺳﻄﻮرﻧﺎ: ﻳﺪﻋﻮه ﻗﺎﺋﻼOnu içeriye çağırdılar. "Gel dairemizde de gez, yazılarımızı
da oku!" dediler. O da girdi, gördü ki:
، أن اﻷﺷﺠﺎر وا ﺒﺎﺗﺎت ﻗﺪ َﻋﻘﺪت ﻠﺴﺎ ﻓﺨﻤﺎ راﺋﻌﺎ ﻠﺘﻬﻠﻴﻞ وا ﻮﺣﻴﺪGayet muhteşem ve müzeyyen bir meclis-i tehlil ve tevhid
أ ن ﻴ ﻊ ا ﻷ ﺷ ﺠﺎ ر ا ﺜ ﻤ ﺮ ة ﺎ رأى ﻣﻦ ﺛﻼث ﺣﻘﺎﺋﻖ ﻛ ى ّﻴﺔ ﺗﺪل Çünki bütün meyvedar ağaç ve nebatlar; mizanlı ve
o hadsiz enva' ve efradda gündüz gibi aşikâre görünüyorوﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ واﺿﺤﺔ وﺿﻮح ا ﻬﺎر ﻻ ﻳﺪع ﺎﻻ ﻗﻂ ﻟ ﺴ ﺘﻬﺎ إ
gösterir.ا ﺼﺎدﻓﺔ ،ﺎ ﻳُﻈﻬﺮ ﻋﻴﺎﻧﺎ أﻧﻬﺎ آﺛﺎُر ا ﺼﺎﻧﻊ ا ﻜﻴﻢ وﻧﻘﻮﺷﻪ ا ﺪﻳﻌﺔ.
ve bir Sâni'-i Hakîm'in eserleri ve nakışları olduklarını
ُ
Üçüncüsü: O hadsiz masnuatın yüzbin çeşit ve ayrı ayrıﺛﺎ ﺘﻬﺎ :ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻓﺘﺢ ﺻﻮر ا ﺼﻨﻮ ت ﻏ ا ﺤﺪودة ،ﺑﻤﺌﺎت اﻵﻻف ﻣﻦ
tarz ve şekilde olan suretleri, gayet muntazam, mizanlı,
zînetli olarak, mahdud ve madud ve birbirinin misli veاﻷﻧﻤﺎط ا ﺨﺘﻠﻔﺔ واﻷﺷ ل ا ﺘﻨﻮﻋﺔ ﻓﺘﺤﺎ ﻣﻦ ﺣﺒﻮب ﻣﻌﺪودة ﻣ ﺸﺎﺑﻬﺔ،
ﻳ ﺔ ا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م وا ا ن و ﻤﻨﺘ basit ve camid ve birbirinin aynı veya az farklı ve karışıkوﻣﻦ ﻧﻮى ﺪودة ﻣﺘﻤﺎﺛﻠﺔ ،واﺳ ﻨﺒﺎﺗﻬﺎ
olan çekirdeklerden, habbeciklerden
ا ﺰ ﻨ ﺔ وا ﻤﺎ ل ،ر ﻏ ﻢ أ ﻧ ﻬﺎ ﺴﻴ ﻄ ﺔ ﺟﺎ ﻣ ﺪ ة و ﺘ ﻠ ﻄ ﺔ ﺑ ﻌ ﻀ ﻬﺎ ﺑﺒ ﻌ ﺾ.
ﻣﺎﺋ ﻓ ﺮ د ﻣ ﻦ أ ﻓ ﺮا د ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﻧ ﻮا ع ا ﺘﺒﺎ ﻳﻨ ﺔ -ا ﻟ ﺗ ﺮ ﻮ o ikiyüzbin nevilerin farikalı ve intizamlı, ayrı ayrı,ﻓﻔﺘﺢ ﺻﻮر
ٌ müvazeneli, hayatdar, hikmetli, yanlışsız, hatasız bir
ﻞ و ﻤ ﻮا ز ﻧ ﺔ ﺗﺎ ﻣ ﺔ و ﻴ ﻮ ﺔ و ﺣ ﻜ ﻤ ﺔ اﻧﻔﺮاٍد ﺑﺎﻧﺘﻈﺎم vaziyette umum efradının suretlerinin fethi ve açılışı iseأﻟﻒ ﻧﻮع-
و ﺪو ن ﺧ ﻄﺄ ،
ﻮ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺳﺎﻃﻌﺔ ﺟﻠﻴﺔ أﺳﻄﻊ ﻣﻦ ا ﺸﻤﺲ .ﻓﻔﻬَﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ أن ﻫﻨﺎك öyle bir hakikattır ki; güneşten daha parlaktır ve baharın
َ çiçekleri ve meyveleri ve yaprakları ve mevcudatı
ﺷﻬﻮدا ودﻻﺋﻞ إﺛﺒﺎٍت ﺗﻠﻚ ا ﻘﻴﻘﺔ ﺑﻌﺪد أزﻫﺎر ا ﺮ ﻴﻊ ،و ﻌﺪد أﺛﻤﺎره sayısınca o hakikatı isbat eden şahidler var diye, bildi.
و ﻌﺪد أوراﻗﻪ و ﻮﺟﻮداﺗﻪ ،ﻓﻌ ّ ﻋّﻤﺎ ﺟﺎش ﻗﻠﺒﻪ ﻣﻦ ﻣﻌﺎن ﻛﺮ ﻤﺔ "Elhamdülillahi alâ nimet-il iman" dedi.
ﻓ ﻘﺎ ل:
ﻧ ﻌ ﻤ ﺔ ا ﻹﻳ ﻤﺎ ن «. »ا ﻤﺪ ﷲ
ُ
ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺴﺎ د ﺳ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل İşte bu mezkûr hakikatları ve şehadetleri ifade manasıyla,و ﻴﺎن ﻫﺬه ا ﻘﺎﺋﻖ وا ﺸﻬﺎدات ذﻛﺮ
Birinci Makam'ın altıncı mertebesinde:
اﻵ :
َ َ ُ َْ ُ ْ َ َ َ َ ُ َْ ُ ْ َ َ
ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب
ْ
ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ
ْ َ َْ َ ْ ْ َ ْ َ ْ َ ْ ْ ُ َ َْ
ِا َﺎع ِ ﻴِﻊ اﻧَﻮاِع اﻻﺷَﺠﺎِر ا َِﺰ ﻼِت َو ا َﻤﺎِرﻫﺎ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤﺎِت ا َِﻠﻴﻐﺎِت ْ َ ْ ْ ُ َ َْ ْ
َ
ﻻﺣَﺴﺎِن َو ا ﺒَﺎﺗﺎِت
َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ْ َْ َ ْ َْ َ ْ ْ
ﻻﻛﺮاِم و ا ِ ﻻ ﻌﺎِم و ا ِ ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ِ ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ِا َﺎع ِ ﻴِﻊ اﻧَﻮاِع اﻻﺷَﺠﺎِر
ْ ْ َ ْ َ َ ْ َ َْ َ ْ ْ َ ْ َ
ا َِﺰ ﻼِت َو ا َﻤﺎِرﻫﺎ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤﺎِت ا َِﻠﻴﻐﺎِت ِﺸَﻬﺎدِة
َ َ َ َ َ
ا ُﻤَﺴ ِّﺒَﺤﺎِت ا ﺎِﻃﻘﺎِت ﺑِ ِﻠَﻤﺎِت اْوَراِﻗﻬﺎ ا َﻤْﻮُزوﻧﺎِت اﻟﻔِﺼﻴَﺤﺎِت َو
ْ َ ْ َ ْ َ َ َ ْ
اْزﻫﺎِرﻫﺎ ا ُﻤَﺰ ﻨَﺎِت ﺑِﻘﺼٍﺪ َو َر ٍَﺔ َو َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ْﻤِﻴ ِ َو اﻟ ْ ِ ِ َو ا ﺼِﻮ ِﺮ َ َ َ َ َ َ َ ْ َْ َ ْ َْ َ ْ ْ
َ َ ْ َ َْ َ َ ََ َ
ﺑِﺎَِرادٍة َو ِﺣﻜَﻤٍﺔ َﻣَﻊ ْﻄِﻌﻴِﺔ دﻻﻟِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺘِﺢ ِ ﻴِﻊ ُﺻَﻮِرﻫﺎ ا َﻤْﻮُزوﻧﺎِت
ْ َ ﻻﺣَﺴﺎِن َو ﻻﻛﺮاِم و ا ِ ﻻ ﻌﺎِم و ا ِ ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ِ
َْ ْ ْ َ ْ ْ ْ َ َ َ ْ َ
ا ﺒَﺎﺗﺎِت ا ُﻤَﺴ ِّﺒَﺤﺎِت ا ﺎِﻃﻘﺎِت ﺑِ ِﻠَﻤﺎِت اْوَراﻗَِﻬﺎ
ُ َ
ا ُﻤَﺰ ﻨَﺎِت ا ُﻤﺘَﺒَﺎﻳِﻨَِﺔ ا ُﻤﺘَﻨَِّﻮَﻋِﺔ اﻟﻐ ْ ِ ا َﻤﺤُﺪودِة ِﻣْﻦ ﻧَﻮاﺗﺎٍت َو َﺣﺒﺎٍت
ْ َ َْ َ َ َ
ُﻣﺘََﻤﺎﺛِﻠٍﺔ ُﻣ ﺸﺎﺑَِﻬٍﺔ ُﺼﻮَرٍة َﻣﻌُﺪودٍة َ ْ َ َ َ ْ َْ َ ْ
ا َﻤْﻮُزوﻧﺎِت اﻟﻔِﺼﻴَﺤﺎِت َو اْزﻫﺎِرﻫﺎ ا ُﻤَﺰ ﻨَﺎِت ﺑِﻘﺼٍﺪ َو
َ ْ َ ْ
َر ٍَﺔ َو َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ْﻤِﻴ ِ َو اﻟ ْ ِ ِ َو ا ﺼِﻮ ِﺮ ﺑِﺎَِرادٍة َو
َ َ َْ َ َ ََ َ ْ
ِﺣﻜَﻤٍﺔ َﻣَﻊ ْﻄِﻌﻴِﺔ دﻻﻟِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺘِﺢ ِ ﻴِﻊ ُﺻَﻮِرﻫﺎ
ا َْﻤْﻮُزوﻧَﺎت ا ُْﻤَﺰ ﻨَﺎت ا ُْﻤﺘَﺒَﺎﻳﻨَﺔ ا ُْﻤﺘَﻨَ ّﻮَﻋﺔ اﻟَْﻐ ْ
ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ
َ َ َ ُ َ ْ ْ َ
ا َﻤﺤُﺪودِة ِﻣْﻦ ﻧَﻮاﺗﺎٍت َو َﺣﺒﺎٍت ُﻣﺘََﻤﺎﺛِﻠٍﺔ ُﻣ ﺸﺎﺑَِﻬٍﺔ
ْ َ َْ
ُﺼﻮَرٍة َﻣﻌُﺪودٍة
denilmiş.
#18
ﺋﺪا ﻣﻦ-ا ي ازداد ﺑﺎ ﺴﻤﻮ ذوﻗﺎ وﺷﻮﻗﺎ- و ﻨﻤﺎ ن ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﺸﻐﻮفSonra, seyahat-ı fikriyede bulunan o meraklı ve terakki ile
zevki ve şevki artan dünya yolcusu,
ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ و ﻋﺜ ﻮ ر ه ﺗﻠﻚ ا ﺴﻴﺎﺣﺔ اﻟﻔﻜﺮ ﺔ ﻣﺒﺘﻬﺠﺎ ﺑ ِة وﻗﻮِﻓﻪ
،ﺟﻨﺎ ت ا ﻹﻳ ﻤﺎ ن
ﻣﻦ أزﻫﺎر ا ﻌﺮﻓﺔ- ﺣﺎ ﻼ ﺑﺎﻗﺔ ﻛﺒ ة واﺳﻌﺔ، راﺟﻌﺎ ﻣﻦ ﺴﺘﺎن ا ﺮ ﻴﻊbahar bahçesinden bir bahar kadar bir güldeste-i marifet
َ ve iman alıp gelirken; hayvanat ve tuyur âleminin kapısı
إذا ﺑﺒﺎب ﻢ اﻟﻄﻴﻮر وا ﻴﻮاﻧﺎت ﻳﻨﻔﺘﺢ، ﺳﻌﺔ ا ﺮ ﻴﻊ ﻧﻔﺴﻪ- واﻹﻳﻤﺎنhakikat-bîn olan aklına ve marifet-aşina olan fikrine açıldı.
،إزاء ﻋﻘﻠﻪ ا ّﻮاق ﻠﺤﻘﻴﻘﺔ وﻓﻜﺮه ا ﺸﺘﺎق ﻠﻤﻌﺮﻓﺔ
ﺗﺪﻋﻮه ﺗﻠﻚ اﻟﻄﻴﻮُر وا ﻴﻮاﻧﺎت ﺑﻤﺌﺎت اﻷ ﻮف ﻣﻦ اﻷﺻﻮات ا ﺘﺒﺎﻳﻨﺔYüzbin ayrı ayrı seslerle ve çeşit çeşit dillerle onu içeriye
çağırdılar, "Buyurun" dediler.
و ﺗ ﺮ ﺣ ﺐ ﺑ ﻤ ﻘ ﺪ ﻣ ﻪ إ، ﺧ ﻮ ل إ ذ ﻚ ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ ا ﻟ ﻔ ﺴﻴ ﺢ، وا ﻷ ﺴﻨ ﺔ ا ﺨﺘ ﻠ ﻔ ﺔ
..ﻬﺎ
ﻓﺪﺧﻠﻪ ورأى أن ﻴﻊ اﻟﻄﻴﻮر و ﻴﻊ ا ﻴﻮاﻧﺎت ﺑﺄﻧﻮاﻋﻬﺎ وﻃﻮاﺋﻔﻬﺎ وأ ﻬﺎO da girdi ve gördü ki: Bütün hayvanat ve kuşların bütün
nevileri ve taifeleri ve milletleri, bil'ittifak lisan-ı kal ve
،إ ﻻ ﻫ ﻮ « ﺑ ﻠ ﺴﺎ ن ﺣﺎ ﺎ و ﻣ ﻘﺎ ﺎ » ﻻ:ﻓ ﺔ ﺗ ﺬ ﻛ ﺮ ﻣﺘ ﻔ ﻘ ﺔ lisan-ı halleriyle "Lâ ilahe illâ Hû" deyip,
.. و ﻤُﻊ ﺗﻬﻠﻴﻞ ﻋﻈﻴﻢ،ﻜﺄن ﺳﻄَﺢ اﻷرض ﻠﺲ ذﻛﺮ ﻣﻬﻴﺐ ﺣzemin yüzünü bir zikirhane ve muazzam bir meclis-i tehlil
suretine çevirmişler;
،ورأى أن ﻣﻨﻬﺎ ﺪ ذاﺗﻪ ﺑﻤﺜﺎﺑﺔ ﻗﺼﻴﺪٍة ر ﺎﻧﻴﺔ ﺗ ﻧﻢ ﺑﺂﻻء ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ herbiri bizzât birer kaside-i Rabbanî, birer kelime-i
Sübhanî ve manidar birer harf-i Rahmanî hükmünde
وﺣﺮٍف ر ﺎ ذي ﻣﻐﺰى ﻳﻨﻢ،و ﻤٍﺔ ﺳﺒﺤﺎﻧﻴﺔ ﻧﺎﻃﻘﺔ ﺑﺎ ﻘﺪ ﺲ ﺎرﺋﻬﺎ Sâni'lerini tavsif edip hamd ü sena ediyorlar vaziyetinde
،ﻋﻦ ا ﺮ ﺔ اﻹ ﻴﺔ؛ ﻓﺎ ﻤﻴُﻊ ﻳُ ﻨﻮن ﺧﺎﻟﻘﻬﻢ و ﺼﻔﻮﻧﻪ ﺑﺎ ﻤﺪ وا ﻨﺎء gördü.
و ﺄن ﺣﻮاس ﺗﻠﻚ اﻟﻄﻴﻮر وا ﻴﻮاﻧﺎت و ﺸﺎﻋﺮﻫﺎ وأﻋﻀﺎءﻫﺎ وآﻻﺗﻬﺎGüya o hayvanların ve kuşların duyguları ve kuvaları ve
ٌ cihazları ve a'zaları ve âletleri, manzum ve mevzun
.. و م ﻓﺼﻴﺢ ﺑﻠﻴﻎ، ﻤﺎت ﻮزوﻧﺔ ﻣﻨﻈﻮﻣﺔ، وأﺟﻬﺰﺗﻬﺎ وﻗﻮاﻫﺎkelimelerdir ve muntazam ve mükemmel sözlerdir.
ً َ
ﻓﺸﺎﻫَﺪ ا ﺴﺎﺋﺢ ذ ﻚ ﺛﻼث ﺣﻘﺎﺋَﻖ ﻋﻈﻴﻤﺔ ﻴﻄﺔ ﺗﺪل دﻻﻟﺔ ﺻﺎدﻗﺔOnlar, bunlarla Hallak ve Rezzaklarına şükür ve
ّ vahdaniyetine şehadet getirdiklerine kat'î delalet eden üç
أن ﺗﻠﻚ اﻟﻄﻴﻮر وا ﻴﻮاﻧﺎت ﺗﺆدي ﺷﻜَﺮﻫﺎ ﺎه ﺧﻼﻗﻬﺎ ورزاﻗﻬﺎ muazzam ve muhit hakikatları müşahede etti.
: و ﺸ ﻬ ﺪ و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ ﺑ ﺬ ﻚ ا م،ﺑﺘ ﻠ ﻚ ا ﻤﺎ ت
ُ
أي ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹﺣﻴﺎء وﻣﻨﺢ، ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹ ﺎد وا ﺼﻨﻊ واﻹﺑﺪاع: أوﻻﻫﺎBirincisi: Hiçbir cihetle serseri tesadüfe ve kör kuvvete ve
şuursuz tabiata havalesi mümkün olmayan hiçten
اﻟ ﻻ ﻳﻤ ﻦ ﺴ ﺘﻬﺎ ﻣﻄﻠﻘﺎ إ ا ﺼﺎدﻓﺔ اﻟﻌﺸﻮاء واﻟﻘﻮة، ا ﺮوحhakîmane icad ve san'at-perverane ibda'
ٌ ٌ
و ﺑﺪاع،اﻟﻌﻤﻴﺎء واﻟﻄﺒﻴﻌﺔ ا ﺼﻤﺎء؛ إذ إ ﺎد ِﻣﻦ ﻋﺪم ﻳﻘﻊ ﻜﻤﺔ
،ﻣ ﻘ ﺮ و ن ﺑﺈﺗ ﻘﺎ ن
ُ
َ و ﺗ ﻈ ﻬ ﺮ ﻼ ء.ﻋ ﻠ ﻢ و ﺸﺎٌء ﻣﺒ، وﺧﻠٌﻖ ﺼﺤﻮب ﺑﺈرادةve ihtiyarkârane ve alîmane halk ve inşa ve yirmi cihetle
ilim ve hikmet ve iradenin cilvesini gösteren ruhlandırmak
و ﺑﺮﻫﺎن ﺑﺎﻫﺮ وﺟﻮب، »اﻟﻌﻠﻢ وا ﻜﻤﺔ واﻹرادة« ﺑﻌ ﻦ وﺟﻬﺎve ihya etmek hakikatıdır ki;
« و ﺟ ﻮ د »ا ﻟ ا ﻟ ﻘﻴ ﻮ م
ُ
و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ ﺟ ﻞ ﺻ ﻔﺎﺗ ﻪ ا ﺴﺒ ﻌ ﺔ ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ وآﻳ ﺔ ﺻ ﺪ ق وﺷﺎﻫُﺪ ﺣﻖzîruhlar adedince şahidleri bulunan bir bürhan-ı bahir
َ olarak, Zât-ı Hayy-ı Kayyum'un vücub-u vücuduna ve
أي إن ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹﺣﻴﺎء ﺗﺪﻓﻊ إ ا ﻮﺟﻮد ﺷﻬﻮد إﺛﺒﺎت ﺑﻌﺪد ذوي. وﻋﻼsıfât-ı seb'asına ve vahdetine şehadet eder.
.ا ﻷ ر وا ح ﻬﺎ
ُ
وا ﺼ ﻮ ﺮ ا ﻟ ﺗﺘ ﻀ ﺢ ﻣ ﻦ ﺧ ﻼ ل ﺗ ﻠ ﻚ ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﻤﻴ واﻟ: ﺛﺎﻧ ﺘﻬﺎİkincisi: O hadsiz masnu'larda birbirinden sîmaca farikalı
ﺘﻠﻒ ﺑﻌُﻀﻬﺎ ﻋﻦ ﺑﻌﺾ ﺑﻌﻼﻣﺎت ﻓﺎرﻗﺔ
ve şekilce zînetli ve mikdarca mizanlı ve suretçe intizamlı
ا ﺼﻨﻮ ت ﻏ ِ ا ﺤﺪودة اﻟbir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden
و ﻤﻘﺎدﻳﺮ ﻮزوﻧﺔ، و ﺄﺷ ل ﺰ ّﻨﺔ ﻴﻠﺔ ﻣﺘﺒﺎﻳﻨﺔ،ﻣﺘﻤ ة ا ﻮﺟﻮه
. و ﺼﻮر ﻣﻨﺘﻈﻤﺔ ﻣ ّﺴﻘﺔ،دﻗﻴﻘﺔ ﺘﻠﻔﺔ
َ ٌ
ﻴ ﺚ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ أ ن ﻳ ﻤﺘ ﻠ ﻚ ﻫ ﺬا ا ﻟ ﻔ ﻌ ﻞ ا ﺤﻴ ﻂ ﻓ ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻗ ﻮ ﺔ ﻋ ﻈ öyle azametli ve kuvvetli bir hakikat görünür ki: Kadir-i
َ
ا ي ﻳُ ِ ز -ﻋﻴﺎﻧﺎ -أﻟﻔﺎ ﻣﻦ ا ِ ﻢ وا ﻮارق ﺳﻮى اﻟﻘﺎدِر
Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey'den başka hiçbir şey, bu her
ء cihetle binlerle hârikaları ve hikmetleri gösteren ihatalı fiile
واﻟﻌﺎ ِﻢ ﺑ ﻞ ء ،وﻟ ﺲ ﻫﻨﺎك إ ن أو اﺣﺘﻤﺎل آﺧﺮ ﻗﻂ. sahib olamaz ve hiçbir imkân ve ihtimali yok.
#19
ُ
Üçüncüsü: Birbirinin misli ve aynı veya az farklı veﺛﺎ ﺘﻬﺎ :ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻓﺘﺢ ﺻﻮر ﺗﻠﻚ ا ﻴﻮاﻧﺎت ﻏ ا ﺤﺪودة ﺑﻤﺌﺎت اﻵﻻف
birbirine benzeyen mahsur ve mahdud yumurtalardan ve
yumurtacıklardan ve nutfe denilen su katrelerindenﻣﻦ اﻷﺷ ل واﻷﻧﻤﺎط ،ﻣﻦ ﺑﻴﻮض و ﻮ ﻀﺎت ﻣﺘﻤﺎﺛﻠﺔ ﻣﻌﺪودة ،وﻣﻦ
ﻗ ﻄ ﺮا ت ﺪ و د ة ،ﻣ ﺸﺎﺑ ﻬ ﺔ أ و ﺘ ﻠ ﻔ ﺔ ﺑ ﻔﺎ ر ق ﻃ ﻔﻴ ﻒ ..
ُ
ﻞ ﺪ ذا ﺗ ﻬﺎ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة ا ﻜ ﻤ ﺔ -ﺑﺎ ﻧﺘ ﻈﺎ م ﻓﻔﺘُﺢ ﺗﻠﻚ ا ﺼﻮر -اﻟ o hadsiz hayvanların yüzbinler çeşit tarzlarda ve birer
ٌ mu'cize-i hikmet mahiyetinde bulunan suretlerini, gayet
و ﻮازﻧٍﺔ ﺗﺎﻣﺔ دوﻧﻤﺎ ﺧﻄﺄ وﻻ ز ﺎدة أو ﻧﻘﺼﺎن ،إﻧﻤﺎ ﻫﻮ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺳﺎﻃﻌﺔ muntazam ve müvazeneli ve hatasız bir heyette açmak ve
َ
ﺑﺎ ﻫ ﺮ ة ﺴﺘ ﻧ ﻮ ر ﻫﺎ ﻣ ﻦ د ﻻﺋ ﻞ و أ ﺳﺎ ﻧﻴ ﺪ ﺑ ﻌ ﺪ د ا ﻴ ﻮا ﻧﺎ ت ﻴ ﻌ ﻬﺎ. fethetmek
إ ﻻ ﻫ ﻮ« ﺑ ﺴﺒ ﺔ güya zemin büyük bir insan gibi, büyüklüğü nisbetindeﺣ ﻏﺪت اﻷرض ﻛﺄﻧﻬﺎ إ ﺴﺎن ﺿﺨﻢ ﺟﺪا ،ﺗﺬﻛﺮ »ﻻ
َ "Lâ ilahe illâ Hû" diyerek semavat ehline işittiriyor
ﺴ ﻤ ﻌ ﻬﺎ mahiyetinde gördü ve tam ders aldı.ﻛ ﻫﺎ وﺿﺨﺎﻣﺘﻬﺎ ﻓﺘﻤﻸ -ﻣﻦ ﺷﺪﺗﻬﺎ وﻗﻮﺗﻬﺎ -ﻗﺒﺔ ا ﺴﻤﺎء ﺣ
ُ
أ ﻫ ﻞ ا ﺴ ﻤﺎ وا ت.
ُ
ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺴﺎﺑ ﻌ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل ﻴﺎ ن ﻫ ﺬ ه ا ﻘﺎﺋ ﻖ ﻣﺎ ﻳ ﺄ : Birinci Makam'ın yedinci mertebesinde bu mezkûrوﻗﺪ ذﻛﺮ
hakikatları ifade manasıyla:
َ َ ُ َْ ُ ْ َ َ َ َ ُ َْ ُ ْ َ َ
ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب
ْ َ
ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ
َ ْ ْ َ َّ ُ َ َْ
ِاﺗِﻔﺎق ِ ﻴِﻊ اﻧَﻮاِع ا َﻴََﻮاﻧﺎِت َو اﻟﻄﻴُﻮِر ا َﺎِﻣَﺪاِت ا ﺸﺎِﻫَﺪاِت ﺑِ ِﻠَﻤﺎِت ْ َ َّ ُ َ َْ ْ
ْ ْ َ َ ْ َ ُ َ
َﺣَﻮا ِّﺳَﻬﺎ َو ﻗَﻮاﻫﺎ َو ِﺣ ِّﺴﻴﺎﺗَِﻬﺎ َو ﻟَﻄﺎﺋِِﻔَﻬﺎ ا َﻤْﻮُزوﻧﺎِت ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤﺎِت ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ِاﺗِﻔﺎق ِ ﻴِﻊ اﻧَﻮاِع ا َﻴََﻮاﻧﺎِت َو
ٰ َ َ ْ َ َ
اﻟﻔِﺼﻴَﺤﺎِت َو ﺑِ ِﻠَﻤﺎِت ِﺟَﻬﺎَزاﺗَِﻬﺎ َو َﺟَﻮاِرِﺣَﻬﺎ َو اﻋﻀﺎﺋَِﻬﺎ َواﻻﺗَِﻬﺎ
َْ اﻟﻄﻴُﻮر ا ْ َﺎِﻣَﺪات ا ﺸﺎِﻫَﺪات ﺑ َ ِﻠَﻤﺎت َﺣَﻮا ِّﺳَﻬﺎ وَ
ْ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ُْ َ َ ْ َ ِ ِ ِ ِ ِ
ﻻ َﺎِد َو ا ﺼﻨِﻊ َو ا ﻤﻜﻤﻠِﺔ ا َِﻠﻴﻐﺎِت ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ِ ْ َ ْ َ ْ َ ُ َ
َ َْ ْ
ﻻَرادِة َو َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ْﻤِﻴ ِ َو اﻟ ْ ِ ِ ﺑِﺎﻟﻘﺼِﺪ َو َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ﻘِﺪﻳِﺮ َو
َ ْ َْ ِ ْ َ
ﻻﺑﺪاع ﺑِﺎ ِ ا ِ ﻗَﻮاﻫﺎ َو ِﺣ ِّﺴﻴﺎﺗَِﻬﺎ َو ﻟَﻄﺎﺋِِﻔَﻬﺎ ا َﻤْﻮُزوﻧﺎِت ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤﺎِت
ْ َ َ ْ ْ َ َْ
اﻟﻔِﺼﻴَﺤﺎِت َو ﺑِ ِﻠَﻤﺎِت ِﺟَﻬﺎَزاﺗَِﻬﺎ َو َﺟَﻮاِرِﺣَﻬﺎ َو
َ ْ َ َ ْ َ َ َ َ ْ
ا ﺼِﻮ ِﺮ ﺑِﺎ ِﻜَﻤِﺔ َﻣَﻊ ْﻄِﻌﻴِﺔ دﻻﻟِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺘِﺢ ِ ﻴِﻊ ُﺻَﻮِرﻫﺎ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ
َ َ ْ َ َْْ ْ ْ ْ َ َ ْ َ
ا ُﻤﺘَﺨﺎِﻟﻔِﺔ ا ُﻤﺘَﻨِّﻮَﻋِﺔ اﻟﻐ ِ ا َﻤﺤُﺼﻮَرِة ِﻣْﻦ َﻴﻀﺎٍت َو َﻄَﺮاٍت ُﻣﺘََﻤﺎﺛِﻠٍﺔ ﻜﻤﻠَﺔ ا ْ َﻠﻴَﻐﺎت َﺸَﻬﺎَدة َ َﻈﻤﺔَ َ ْ َ َ َٰ َ َ ُْ َ
َْ َ
ُﻣ ﺸﺎﺑَِﻬٍﺔ ُﺼﻮَرٍة ُﺪودٍة
َْ َ َ ِ ِ ِ ِ ِ ِ اﻋﻀﺎﺋِﻬﺎ واﻻﺗِﻬﺎ ا ﻤ
ْ َ ْ َْ ِ ْ َ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴَﻘِﺔ ا َ َ
ﻻَرادِة َو ﻻﺑﺪاع ﺑِﺎ ِ ﻻ ﺎِد و ا ﺼﻨِﻊ و ا ِ ِ
َ َ ْ ْ َ
َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ْﻤِﻴ ِ َو اﻟ ْ ِ ِ ﺑِﺎﻟﻘﺼِﺪ َو َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ﻘِﺪﻳِﺮ َو
َ ََ َ َ َْ َ ْ ْ ْ َ َ َ َ ْ
ا ﺼِﻮ ِﺮ ﺑِﺎ ِﻜﻤِﺔ ﻣﻊ ﻄِﻌﻴِﺔ دﻻﻟِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺘِﺢ ِ ﻴِﻊ
َْ ْ ْ ْ َ َ ْ َ ْ ْ َ
ُﺻَﻮِرﻫﺎ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ ا ُﻤﺘَﺨﺎِﻟﻔِﺔ ا ُﻤﺘَﻨَِّﻮَﻋِﺔ اﻟﻐ ْ ِ ا َﻤﺤُﺼﻮَرِة
َْ َ َ َ َ
ِﻣْﻦ َﻴَْﻀﺎٍت َو َﻄَﺮاٍت ُﻣﺘََﻤﺎﺛِﻠٍﺔ ُﻣ ﺸﺎﺑَِﻬٍﺔ ُﺼﻮَرٍة
َْ َ
ُﺪودٍة
denilmiştir.
َ
ﻳﻤ ﺛﻢ أراد ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﺘﺄ ﻞ أن ﻳﺪﺧﻞ ﻢ اﻹ ﺴﺎن ودﻧﻴﺎ اﻟSonra o mütefekkir yolcu, marifet-i İlahiyenin hadsiz
ً َ ﺻﻌﺪا ﺮاﺗmertebelerinde ve nihayetsiz ezvakında ve envârında
و ﺮ د ر ﺟ ﺔ أ،ﺐ ﻏ ِ ﺪ و د ة ﻠ ﻤ ﻌ ﺮ ﻓ ﺔ ا ﻹ ﻴ ﺔ daha ileri gitmek için,
ً
.أ ﻧ ﻮا ر ﻫﺎ ﻏ ا ﺘﻨﺎ ﻫﻴ ﺔ و ﻣﻨ ـ ﺰ ﻟ ﺔ أ ﺳ،أ ذ وا ﻗ ﻬﺎ
ُ
أ و ﻻ و ﻫ ﻢ » ا ﻷﻧ ﻴﺎ ء ﻋ ﻠﻴ ﻬ ﻢ وﻋﻨﺪﻫﺎ دﻋﺘﻪ إ ا ﺧﻮل ﺻﻔﻮة اﻟinsanlar âlemine ve beşer dünyasına girmek isterken,
başta enbiyalar olarak onu içeriye davet ettiler; o da
ﻓﺪﺧﻞ و،« ا ﺴﻼمgirdi.
«ء ﻓﺮأى أن ﻴﻊ »اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم ﺴ ﻏ ﻮ ر ا ﻷ ز ﻣﺎ ن ﻗﺒ ﻞ En evvel geçmiş zamanın menziline baktı, gördü ki: Nev'-i
ُ ُ
ﻳَﺬﻛﺮون ﺑﻠﺴﺎن واﺣﺪ-وﻫﻢ ﺧ ة ﻧﻮع اﻟ وأ ﻤﻠﻬﻢ ﻗﺎﻃﺒﺔ-
beşerin en nurani ve en mükemmeli olan umum
peygamberler (Aleyhimüsselâm) bil'icma' beraber "Lâ
ّ
،« »ﻻ إﻻ ﻫﻮ:و ﺮددون ﻣﻌﺎ ﺑﺎﻹ ﺎع ilahe illâ Hû" deyip zikrediyorlar
وﻫﻢ ﻴﻌﺎ ﻳﺪﻋﻮن إ ا ﻮﺣﻴﺪ ا ﺎ ﺺ ﺑﻘﻮِة ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣﻦ ﻣﻌﺠﺰاﺗﻬﻢve parlak ve musaddak olan hadsiz mu'cizatlarının
kuvvetiyle, tevhidi iddia ediyorlar
،ا ﺎ ﻫ ﺮ ة ا ﺼ ﺪ ﻗ ﺔ ﻢ و ﻋ ﻮا ﻫ ﻢ
ْ
ﺔ إ ا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن ﺑﺎ ﷲ ﻹ ﺧ ﺮا ﺟ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ﺮ ﺗﺒ ﺔ ورأى أﻧﻬﻢ ﻴﻌﺎ ﻳﺪﻋﻮن اﻟve beşeri, hayvaniyet mertebesinden melekiyet derecesine
َ
ا ﻴﻮاﻧﻴﺔ ورﻓِﻌﻬﺎ إ درﺟﺔ ا َﻤﻠﻚ؛ ا ﻓﻘﺪ ﺟﺜﺎ ا ﺴﺎﺋﺢveriyorlar gördü. O da, o nurani medresede diz çöküp
çıkarmak için, onları iman-ı billaha davet ile ders
ر ﺒ ﻴ ﻪ ﺑﺄد ب
، ﺟّﻢ وﺗﻮﻗ ﻋﻈﻴﻢ أروﻗﺔ ﺗﻠﻚ ا ﺪرﺳﺔ ا ﻮراﻧﻴﺔderse oturdu.
#20
د ﺧﻠ ﺖ وأﻧﻪ ﻗﺪ ﺗ ﻮﻧﺖ ﻃﺎﺋﻔﺔ ﻋﻈﻴﻤﺔ وأﻣﺔ ﻏﻔ ة ﺼﺪﻗﺔ ﻣﻦ اﻟherbirinin ihbarı ile beşerden bir taife-i azîme ve bir
ümmet tasdik edip imana geldiklerinden,
..ﺣﻈ ة اﻹﻳﻤﺎن ﺑ ﺒﻠﻴِﻎ ٍ ﻣﻨﻬﻢ
ّ
ﺗﻠﻚ ا ﻘﻴﻘﺔ، ا ﺗﻤ ﻦ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻣﻦ ﻗﻴﺎس ﻣﺪى ﻗﻮة ا ﻮﺣﻴﺪ ورﺻﺎﻧﺘﻪo yüzbin ciddî ve doğru zâtların icma' ve ittifakla hüküm
ve tasdik ettikleri bir hakikat ne kadar kuvvetli ve kat'î
..ﻣﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ
اﻟ اﺗﻔﻖ ﻋﻠﻴﻬﺎ أو ﻚ ا ﺼﺎدﻗﻮن ا ﻳﻦ ﻳﺮ ﻮنolduğunu kıyas edebildi.
ُ َ
وﻓِﻬﻢ ﻛﺬ ﻚ ﻣﺪى ا ﻄﺄ ا ﺴﻴﻢ وا ﻨﺎﻳﺔ ا ﻜ ى اﻟ ﻳﺮﺗ ﺒﻬﺎ أﻫﻞVe bu kuvvette, bu kadar muhbir-i sadıkların hadsiz
َ mu'cizeleriyle imza ve isbat ettikleri bir hakikatı inkâr eden
ا ﻀﻼﻟﺔ ا ﻨﻜﺮون ﻠﻚ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮاﺳﺨﺔ اﻟ ﺗﻤﻠﻚ ﻫﺬه اﻟﻘﻮة واﻟehl-i dalalet ne derece hadsiz bir hata, bir cinayet
ُ ّ
ﺻﺪﻗﻬﺎ وأﻳّﺪﻫﺎ ﻫﺬا اﻟﻌﺪد ﻣﻦ ا ﺨ ِ ﻦ ا ﺼﺎدﻗ وأﺛ ﺘﻮﻫﺎ ﺑﻤﻌﺠﺰاﺗﻬﻢettiklerini ve ne kadar hadsiz bir azaba müstehak
ُ olduklarını anladı
.. و أ د ر ك ﻛ ﺬ ﻚ ﻣ ﺪ ى ﻣﺎ ﺴﺘ ﺤ ﻘ ﻮ ﻧ ﻪ ﻣ ﻦ ﻋ ﺬا ب أ ﻢ ﺧﺎ..ا ﻟ ﻻ ﺪ
وﻋﺮف أﻳﻀﺎ ﻣﺪى ﺻﻮاِب وأﺣﻘﻴﺔ ا ﻳﻦ ﺻﺪﻗﻮﻫﻢ وآﻣﻨﻮا ﺑﻬﻢ ﻓﺪﺧﻠﻮاve onları tasdik edip iman getirenler ne kadar haklı ve
ٌ hakikatlı olduklarını bildi; iman kudsiyetinin büyük bir
ﻓﺒﺪت أﻣﺎﻣﻪ ﺑﺬ ﻚ ﺮﺗﺒﺔ ﻋﻈ ﻫﺎﺋﻠﺔ ﻟﻘﺪﺳﻴﺔ اﻹﻳﻤﺎن. ﺣﻈ ة اﻹﻳﻤﺎنmertebesi daha ona göründü.
.و ﺳ ﻤ ﻮ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ
ﻢ أﻇﻬﺮ ت ﻜ ﺮ ﻦ ا ﻌﺎ ر ﺿ
ِ وا ﺼﻔﻌﺎت ا ﺴﻤﺎو ﺔ اﻟ ﻧﺰﻟﺖ ﺑﺎ ﻨve hakkaniyetlerini gösteren muarızlarına gelen semavî
.أﺣﻘﻴﺘَﻬﻢ وﺗﺄﻳﻴﺪ اﷲ ﻢ
pek çok tokatlarından
ٌ
.ﺣ ﻖ أﺑ ﻠ ﺞ أﻧ ﻬ ﻢ و ﻤﺎﻻﺗﻬﻢ ا ﺸﺨﺼﻴﺔ و رﺷﺎداﺗﻬﻢ ا ﺴﺪﻳﺪة داﻟﺔve hak olduklarına delalet eden şahsî kemalâtlarından
ﺻ ﺪﻗ ﻬ ﻢ وﻗﻮة إﻳﻤﺎﻧﻬﻢ و ﻳﺔ ﺟﺪﻳﺘﻬﻢ وﻧﻬﺎﻳﺔ ﺮدﻫﻢ ﺸﻬﺪ ﻬﺎve hakikatlı talimatlarından ve doğru olduklarına şehadet
eden kuvvet-i imanlarından ve tam ciddiyetlerinden ve
، وﺻﻮاب دﻋﻮﺗﻬﻢfedakârlıklarından
، أ ﻳ ﺪ ﻳ ﻬ ﻢ ﻣ ﻦ ا ﻜﺘ ﺐ وا ﺼ ﺤ ﻒ ا ﻘ ﺪ ﺳ ﺔ وﻣﺎve ellerinde bulunan kudsî kitab ve suhuflarından
وﺗﻼﻣﻴﺬﻫﻢ ﻏ ا ﺤﺪودﻳﻦ ا ﻳﻦ ﺑﻠﻐﻮا ا ﻘﻴﻘﺔ وارﺗﻘﻮا إ ا ﻜﻤﺎلve onların yolları doğru ve hak olduğuna şehadet eden
ittiba'larıyla hakikata, kemalâta, nura vâsıl olan hadsiz
، واﻫﺘﺪوا إ ا ﻮر ﺑﺎﺗﺒﺎﻋﻬﻢ ﻢtilmizlerinden başka,
ﻫ ﺬا ﻓﺈ ن وﻋﻼوة. ﺷﻬﺪ ﻬﺎ أﺣﻘﻴﺔ ﺳ ﻴﻠﻬﻢ وﺻﻮاب ﻃﺮ ﻘﻬﻢonların ve o pek ciddî muhbirlerin müsbet mes'elelerde
ا ﺴﺎﺋﻞ ا ﺜ َﺘﺔ
icmaı ve ittifakı ve tevatürü
إ ﺎ ع أ و ﻚ ا ﺒ ﻠ ﻐ ا ﺼﺎ د ﻗ
ٌ
ﻴ ﺚ ﻻ،ﺻ ﺪ ق ا ﻹﻳ ﻤﺎ ن و ﻗ ﻮ ة ﻋ ﻈﻴ ﻤ ﺔ ﺗ ﻌ ﺰ ز ﺣ ﻘﻴ ﻘﺘ ﻪ ﻮ ﺣﺠﺔ ﻗﺎﻃﻌﺔve isbatta tevafuku ve tesanüdü ve tetabuku öyle bir
ُ hüccettir ve öyle bir kuvvettir ki; dünyada hiçbir kuvvet
ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ دا ﻣ ﻐ ﺔ ﺗﻨ ﺤ ﻓ. ﺴﺘﻄﻴﻊ ﻗﻄﻌﺎ أﻳﺔ ﻗﻮة اﻟﻌﺎ ﻢ أن ﺗﺼﺎرﻋﻬﺎkarşısına çıkamaz ve hiçbir şübhe ve tereddüdü bırakmaz.
ُ
.أﻣﺎَﻣﻬﺎ ﺷﺒﻬﺔ أو ر ﺐ
ً َ
، ﻓﻌِﻠﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺣﻜﻤﺔ ﻛﻮن ﺗﺼﺪﻳﻖ ا ﺮﺳﻞ ﻓﺔ ر ﻨﺎ ﻣﻦ أر ن اﻹﻳﻤﺎنVe imanın erkânında umum enbiyayı (Aleyhimüsselâm)
tasdik dahi dâhil olması, o tasdik büyük bir kuvvet
ن ﻣﺎ اﻧ ﺐ ﻓ،و ﻴﻒ أﻧﻪ ﻳ ﺒﻮع دﻓﺎق و ﺼﺪُر ﻗﻮة ﻋﻈﻴﻤﺔ ﻹﻳﻤﺎﻧﻪ menbaı olduğunu anladı.
. ﻳ ﻐ ف ﻣ ﻦ ﻫ ﺬا ا ﺒ ﻮ ع ا ﻟ
ُ
ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺎ ﻣﻨ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل ﻣﺎ ﻳ ﻔﻴ ﺪ ﻣ ﻌ ا ر س ا ﺬ ﻛ ﻮ ر وﻗﺪ ذﻛﺮOnların derslerinden çok feyz-i imanî aldı. İşte, bu
yolcunun mezkûr dersini ifade manasında Birinci
: ﺬا ا ﺴﺎﺋﺢMakam'ın sekizinci mertebesinde:
َْ ْ َ ُ ْ َ ْ َ َ
ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ُ ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ ِا َﺎع ِ ﻴِﻊ اﻻﻧ ِﻴَﺎِء
َ َ
ﻪ ﺗ
َ ْ َ
ﺪ ﺣ و ه د ﻮ ُ َ َ اﻻ ا ُ ا ى َدل َ َ ُوُﺟﻮب ُو
ﺟ
َ
ﻻ ِا
َ ْ َ ّ ْ ْ ْ ُ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ
ﺑِﻘﻮِة ُﻣﻌِﺠَﺰاﺗِِﻬُﻢ ا َﺎِﻫَﺮِة ا ُﻤَﺼِﺪﻗِﺔ ا ُﻤَﺼﺪﻗِﺔ ْ
َ ّ َ ُْ ْ ُ ُ َ َْ ْ َ ُ ْ
ِا َﺎع ِ ﻴِﻊ اﻻﻧ ِﻴﺎِء ﺑِﻘﻮِة ﻣﻌِﺠَﺰاﺗِِﻬُﻢ ا َﺎِﻫَﺮِة ا ﻤﺼِﺪﻗِﺔ
َ َ ُْ
ا ﻤﺼﺪﻗِﺔ
denilmiş.
وﺣﻴﻨﻤﺎ ن ا ﺴﺎﺋﺢ اﻟﻄﺎﻟﺐ ا ي ﺗﺬّوق ﻣﺬاﻗﺎت ﺳﺎﻣﻴﺔ ﻣﻦ ﻗﻮة اﻹﻳﻤﺎنSonra imanın kuvvetinden ulvî bir zevk-i hakikat alan o
seyyah-ı talib, Enbiya Aleyhimüsselâm'ın meclisinden
ﻳﺮﺟﻊ ﻣﻦ ﻠﺲ »اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ،وﺗ ّﺴﻢ أ ﺴﺎم ا ﻴﺎة ﺻﺎﻓﻴﺔ ﺧﺎ ﺼﺔ gelirken,
،« ا ﺴ ﻼ م
د ه أو ﻚ ا ﻳﻦ أﺛ ﺘﻮا د وى اﻷﻧ ﻴﺎء ﺑﻌﻠﻢ ا ﻘ وأﻗﺎ ﻮا ا ﺠﺞülemanın ilmelyakîn suretinde kat'î ve kuvvetli delillerle,
Enbiyaların (Aleyhimüsselâm) davalarını isbat eden ve
ﺻ ﺪ ﻗ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻌ ﻠ ﻤﺎ ء ا ﺤ ﻘ ﻘ وا ﺠﺘ ﻬ ﺪ ﻳ ﻦ ا ﺘﺒ ﺤ ﺮ ﻦ ا ﻳ ﻦ
ا اﻣﻐﺔasfiya ve sıddıkîn denilen mütebahhir, müçtehid
َ
د ه أو ﻚ إ ﻣﺪارﺳﻬﻢ.« »اﻷﺻﻔﻴﺎء وا ﺼﺪﻳﻘﻮن: ﻳُﻄﻠﻖ ﻋﻠﻴﻬﻢ ﻴﻌﺎmuhakkikler, onu dershanelerine çağırdılar.
#21
وﻣﺌﺎِت،ﻓﺪﺧﻞ ورأى ﻤﻌﺎ ﺣﺎﻓﻼ ﻳﻀﻢ أ ﻮﻓﺎ ﻣﻦ اﻟﻌﺒﺎﻗﺮة اﻷﻓﺬاذ O da girdi, gördü ki: Binlerle dâhî ve yüzbinlerce
َ müdakkik ve yüksek ehl-i tahkik kıl kadar bir şübhe
ا ﻷ ﻮ ف ﻣ ﻦ ا ﺪ ﻗ ﻘ ﻣ ﻦ أ ﻫ ﻞ ا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ وا ﺤ ﻘﻴ ﻖ و ﻫ ﻢ ﻳ ﻘﻴ ﻤ ﻮ ن ا ﻻﺋ ﻞ bırakmayan tedkikat-ı amikalarıyla, başta vücub-u vücud
ﺑﺘ ﺪ ﻗﻴ ﻘﺎﺗ ﻬ ﻢ ا ﻟ ﻌ ﻤﻴ ﻘ ﺔ ا ﻟ ﻻ ﺗ ﺪ ع أ د- و ﻨ ﺼﺒ ﻮ ن ا ﻟ ا ﻫ و ﺒﺘ ﻮ ن ve vahdet olarak müsbet mesail-i imaniyeyi isbat
َ
و ﻣﻘﺪﻣﺘﻬﺎ وﺟﻮُب وﺟﻮد ا ﺎﻟﻖ، ا ﺴﺎﺋﻞ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ ا ﺜ ﺘﺔ-ﺷﺒﻬﺔ
ediyorlar.
.ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ و و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ
ﻣ ﻊ ﺗ ﻔﺎ و ت ا ﺳﺘ ﻌ ﺪا دا ﺗ ﻬ ﻢ و ﺗﺒﺎ ﻳ ﻦ- إ ن ا ﺗ ﻔﺎ ق أ و ﻚ ا ﻟ ﻌ ﻠ ﻤﺎ ء ا ﻟ ﻔ ﻄﺎ ﺣ ﻞ،ﻧ ﻌ ﻢ Evet, istidadları ve meslekleri muhtelif olduğu halde usûl
ve erkân-ı imaniyede onların müttefikan ittifakları
، أ ﺻ ﻮ ل ا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن و أ ر ﻧ ﻪ- ﻮا ﻫﺒ ﻬ ﻢ ا ﻟ ﻔ ﻄ ﺮ ﺔ وا ﺧﺘ ﻼ ف ﺴﺎ ﻜ ﻬ ﻢ
ٌ
ﻮ ﺣ ﺠ ﺔ ﻗﺎ ﻃ ﻌ ﺔ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ، ﺴ ﻨ ﺪا ﻣﻨ ﻬ ﻢ ﻗ ﻮ ة ﺑ ﺮا ﻫﻴﻨ ﻪ و ﻘﻴﻨ ﻬﺎ ve herbirisinin kuvvetli ve yakînî bürhanlarına istinadları
،ﻷﺣٍﺪ ﻣﻌﺎرﺿﺘُﻬﺎ أو دﺣﻀﻬﺎ أو ا ﻤﺎراة ﻓﻴﻬﺎ
öyle bir hüccettir ki;
ُ ّ
و ن ﺑﺮﻫﺎﻧﻪ،إﻻ إذا ن ﻳﻤﻠﻚ ذ ًء أﺣﺪ وأر ﻣﻦ ذ ِء أو ﻚ اﻟﻔﺤﻮل onların mecmuu kadar bir zekâvet ve dirayet sahibi olmak
ﻫﺎ ﻫ ﺆ ﻻ ء ا ﻷ ﺳﺎﺗ ﺬ ة ا ﺘﺒ ﺤ ﺮ و ن ﺬ ه ﻓﻔﻬﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ أن اﻷﻧﻮار اﻟBu seyyah; bu muhteşem ve geniş dershanede, bu
muhterem ve mütebahhir üstadların neşrettikleri nurlar,
ا ﺪرﺳﺔ ا ﺴﺎﻣﻴﺔ ا ﺸﺎﺳﻌﺔ ﻗﺪ أﺿﺎءت ﻧﺼﻒ ا ﻜﺮة اﻷرﺿﻴﺔ ﺧﻼل أﻟﻒzeminin yarısını bin seneden ziyade ışıklandırdığını bildi.
. ﻣﻦ ا ﺴ
ّ ووﺟﺪ ﻣﻦ ﻫﺬا ﻗﻮًة ﻣﻌﻨﻮ ﺔ ﻫﺎﺋﻠﺔ ﺗﻨﺼVe öyle bir kuvve-i maneviyeyi buldu ki, bütün ehl-i inkâr
و ﺗ ﻤ ﻸ ﺟ ﻮا ﻪ ﻴ ﺚ،ﺐ ﻛﻴﺎ ﻧ ﻪ
ُ
ﻮ اﺟﺘﻤﻊ أﻫﻞ اﻹﻧ ﺎر وأر ﺎُب اﻟﻌﻨﺎد ﻴﻌﺎ ﻟﻦ ﻳﻘﺪروا زﻋﺰﻋﺘﻬﺎ
toplansa onu kıl kadar şaşırtmaz ve sarsmaz.
َ
.و ﻮ ﻗﻴَﺪ ﺷﻌﺮٍة
ُ
وﻫﻜﺬا ذﻛﺮت إﺷﺎرة ﺘ ة ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺎﺳﻌﺔ ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول ﺎİşte bu yolcunun bu dershaneden aldığı derse bir kısa
işaret olarak, Birinci Makam'ın dokuzuncu mertebesinde:
: ا ﻗﺘ ﺴ ﻪ ا ﺴﺎﺋ ﺢ ﻫ ﺬ ه ا ﺪ ر ﺳ ﺔ ﻣ ﻦ د ر و س و ﻋ ﻛ ﻤﺎ ﻳ ﺄ
َ ُ َّ ْ َ َ
ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ُ ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ِاﺗِﻔﺎق ِ ﻴِﻊ
َ َ
ﻪ ﺗ َ ﻻ ا َ َ اﻻ ا ُ ا ى َدل َ َ ُوُﺟﻮب ُوُﺟﻮده َوْﺣ
ﺪ
َ
َ ْ َ ْ ُ َ ْ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ
اﻻْﺻِﻔﻴَﺎِء ﺑِﻘﻮِة ﺑََﺮاِﻫﻴِﻨِﻬُﻢ اﻟﻈﺎِﻫَﺮِة ا ُﻤَﺤﻘﻘِﺔ ا ُﻤﺘِﻔﻘِﺔ َ ْ ُ ْ َ ْ َ ُ َّ
ِاﺗِﻔﺎق ِ ﻴِﻊ اﻻﺻِﻔﻴَﺎِء ﺑِﻘﻮِة ﺑََﺮاِﻫﻴِﻨِﻬُﻢ اﻟﻈﺎِﻫَﺮِة ا ُﻤَﺤﻘﻘِﺔ
َ ْ
ا ُﻤﺘِﻔﻘِﺔ
denilmiş.
وﺣﻴﻨﻤﺎ ن ﻳﺆوب ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ا ﺘﺄ ﻞ ﻣﻦ ﻣﺪرﺳﺔ اﻟﻌﻠﻤﺎء أ ﻒ ﻋﻠﻴﻪSonra, imanın daha ziyade kuvvetlenmesinde ve
ٌ inkişafında ve ilmelyakîn derecesinden aynelyakîn
ﺷﻮق ﻠﺢ إ ز ﺎدة اﻹﻳﻤﺎن واﻧ ﺸﺎﻓﻪ واﺳﺘﻮﻟﺖ ﻋﻠﻴﻪ رﻏﺒﺔ ﻋﻨﻴﻔﺔ إmertebesine terakkisindeki envârı ve ezvakı görmeye çok
ﻃ ﺮ ﻖ ا ﻻ رﺗ ﻘﺎ ء ﻣ ﻦ د ر ﺟ ﺔ ﻋ ﻠ ﻢ ا ﻘ رؤ ﺔ اﻷﻧﻮار واﻷذواق اﻟmüştak olan o mütefekkir yolcu, medreseden gelirken,
. إ ﺮﺗﺒ ﺔ ﻋ ا ﻘ
»ا ﻷ و ﺎ ء ا ﺼﺎ « ا ﺮ ﺷ ﺪ ﻳ ﻦ ا ﺴﺎ ﻣ ا ﻳ ﻦ ﺳ ﻌ ﻮا ُ ﻓﺪ ه أ ﻮُف و ﻼﻳ hadsiz küçük tekyelerin ve zaviyelerin telahukuyla tevessü'
َ eden gayet feyizli ve nurlu ve sahra genişliğinde bir tekye,
ﻖ ووﺻﻠﻮا ﺮﺗﺒﺔ ﻋ ا ﻘ ﺴﻤّﻮﻫﻢ وﻋﺮوﺟﻬﻢ إ ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ و ﻠ ﻐ ﻮا ا bir hangâh, bir zikirhane, bir irşadgâhta ve cadde-i kübra-
ﺪ ي و أﺛ ﺮ ا ﺮ ﺳ ﻮ ل ﷺ ا ﺎ د ة ا ﺤ ﻤ ﺪﻳ ﺔ ﺖ ﻇ ﻞ ا ﻌ ﺮا ج ا ﻷ yı Muhammedînin (A.S.M.) ve mi'rac-ı Ahmedînin
(A.S.M.) gölgesinde hakikata çalışan ve hakka erişen ve
، وﻣﻘﺎِم إرﺷﺎد ﻗﻮ ﻢ ﻛﺮ ﻢ،ِﻞ ذﻛٍﺮ ﻋﻈﻴﻢ ﺑﻬﻴﺞ د ه ﻫ ﺆ ﻻ ء إ.ا ﻜ ى aynelyakîne yetişen binlerle ve milyonlarla kudsî mürşidler
ﺸﻊ ﻓﻴﻀﺎ وﻧﻮرا ﻳﻤﻸ اﻷرﺟﺎء ﻬﺎ و ﺘﺪﻓﻖ ﻧﺎﺑﻌﺎ ﻣﻦ ﺗﻼﺣِﻖ ﻣﺎ ﻻ ﺪ onu dergâha çağırdılar.
ا ﺸ ﻤ ﺲ ﺑ ﺄ ﻮا ن ﺿﻴﺎﺋ ﻬﺎ ا ﺴﺒ ﻌ ﺔ؛ ﻛﻤﺎ ُﺴﺘَﺪل، ﻧﻌﻢGüneşin ziyasındaki yedi renk ile güneşi tanımak gibi
ﻣﻦ اﻷ ﻮان، ﺑﻞ ﺑﻌﺪد أﺳﻤﺎء اﷲ ا ﺴ،ﻮﻧﺎ ا ﻳﻦ اﺻﻄﺒﻐﻮا ﺴﺒﻌyetmiş renk ile, belki esma-i hüsna adedince, Şems-i
Ezelî'nin ziyasından tecelli eden ayrı ayrı nurlu renkler ve
ا ﻟ ﻘ ﻠ ﻮ ب وا ﻵ ﻓﺎ ق ا ﻨّﻮرة ا ﺘﺒﺎﻳﻨﺔ واﻷﻧﻮار ا ﻠﻮﻧﺔ ا ﺨﺘﻠﻔﺔ ا ﺘﺠﻠﻴﺔçeşit çeşit ziyalı levnler
.ﻣ ﻦ ﻧ ﻮ ر ا ﻷﺑ ﺪ وا ﻷ ز ل
ُ ً
و ﺘﻔﻖ،«ا رأى أن ﺣﻘﻴﻘﺔ ِﻤﻊ ﻋﻠﻴﻬﺎ »اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم ve enbiyanın (Aleyhimüsselâm) icmaı ve asfiyanın ittifakı
ve evliyanın tevafuku ve bu üç icmaın birden ittifakı,
و ﺘ ﻮا ﻓ ﻖ ﻣ ﻌ ﻬﺎ »ا ﻷ و ﺎ ء ا ﺼﺎ ﻮ ن « ﻟ،« ﺻ ﺪ ﻗ ﻬﺎ »ا ﻟ ﻌ ﻠ ﻤﺎ ء ا ﻷ ﺻ ﻔﻴﺎ ء güneşi gösteren gündüzün ziyasından daha parlak gördü.
ٌ
.ﺣﻘﻴﻘﺔ أﺳﻄُﻊ ﻣﻦ ﺿﻮء ا ﻬﺎر ا ال ا ﺸﻤﺲ
ٌ ُ
ة إ ﻣﺎ وﻫﻜﺬا ذﻛﺮت ا ﺮﺗﺒﺔ اﻟﻌﺎ ة ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول إﺷﺎرة ﺘİşte bu misafirin tekyeden aldığı feyze kısa bir işaret
olarak, Birinci Makam'ın onuncu mertebesinde:
: أ ﺧ ﺬ ه ﻫ ﺬا ا ﺴﺎ ﻓ ﺮ ﻣ ﻦ ﻓﻴ ﺾ ا ﺮاﺑ ﻂ ا ﺼ ﻮ ﻓﻴ ﺔ و ز وا ﻳﺎ ﻫ ﻢ
َ ْ ُ ْ ْ َ َ
ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ُ ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ِا َﺎع اﻻْو ِ َﺎِء
َ َ
َ ﻻ ا َ َ اﻻ ا ُ ا ى َدل َ َ ُوُﺟﻮب ُوُﺟﻮده َوْﺣ
َ
َ ْ َ ْ َ ْ َ ﻪ
ِِ ﺗ ﺪ ِ ِِ ِ ِ ِ ِ
ﺑِ ﺸِﻔﻴﺎﺗِِﻬْﻢ َو ﻛَﺮاَﻣﺎﺗِِﻬُﻢ اﻟﻈﺎِﻫَﺮِة ا ُﻤَﺤﻘﻘِﺔ ا ُﻤَﺼﺪﻗِﺔ
َ ُ َ ََ َ ْ ْ َ َ َْ ْ ُ َْ
ِا ﺎع اﻻو ِ ﺎِء ﺑِ ﺸِﻔﻴﺎﺗِِﻬﻢ و ﻛﺮاﻣﺎﺗِِﻬﻢ اﻟﻈﺎِﻫﺮِة
َ ْ َ ْ
ا ُﻤَﺤﻘﻘِﺔ ا ُﻤَﺼﺪﻗِﺔ
denilmiş.
َ َ َ
، وا ﺘﻔّﺠﺮة ﻣﻦ ﻣﻌﺮﻓﺘﻪ،ﻟﻌﻠِﻤﻪ ﺑﺄن ﺒﺔ اﷲ ا ﺎﺷﺌﺔ ﻣﻦ اﻹﻳﻤﺎن ﺑﺎﷲ Sonra kemalât-ı insaniyenin en mühimmi ve en büyüğü,
belki bilcümle kemalât-ı insaniyenin menbaı ve esası,
ﺑﻞ ﻣﻨﺒﻊ ﻴﻊ ا ﻜﻤﺎﻻت،أﻋﻈﻢ ﻛﻤﺎٍل إ ﺴﺎ وأﻫﻤﻪ وأوﺳﻌﻪ iman-ı billahtan ve marifetullahtan neş'et eden
و أ ﺳﺎ ﺳ ﻬﺎ؛ muhabbetullah olduğunu bilen o dünya seyyahı,
أراد ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺑ ﻞ ﻟﻄﺎﺋﻔﻪ وﻗﻮاه أن ﻳﺰداد رﻗّﻴﺎ وﺳﻤﻮا ﻗﻮة bütün kuvvetiyle ve letaifiyle, imanın kuvvetinde ve
َ
ا َرﻓﻊ رأَﺳﻪ ﻧﺎﻇﺮا ا ﺴﻤﺎوات،اﻹﻳﻤﺎن واﻧ ﺸﺎف ﻣﻌﺮﻓﺘﻪ ﷲ
marifetin inkişafında daha ziyade terakki etmesini istemek
fikriyle başını kaldırdı ve semavata baktı. Kendi aklına
َ
:و ﺧﺎ ﻃ ﺐ ﻋ ﻘ ﻠ ﻪ dedi ki:
ً ُ
وا ﻮ ﺟ ﻮ دا ت ﻬﺎ ﺴ ﺨ ﺮ ة،ا ﻜ ﻮ ن ء أ " ﻣﺎ داﻣﺖ ا ﻴﺎةMadem kâinatta en kıymetdar şey hayattır ve kâinatın
mevcudatı hayata müsahhardır
،ﻠ ﺤﻴﺎ ة
وأر ذوي اﻷرواح ﻫﻢ ذوو، وأن أﺛﻤﻦ ذوي ا ﻴﺎة ﻫﻢ ذوو ا ﺮوحve madem zîhayatın en kıymetdarı zîruhtur ve zîruhun en
kıymetdarı zîşuurdur
ا ﺸﻌﻮر
ُ ُ
-ﻷﺟﻞ ﻫﺬه ا ﻨـﺰﻟﺔ ا ﺮﻓﻴﻌﺔ- وﻣﺎ داﻣﺖ ا ﻜﺮة اﻷرﺿﻴﺔve madem bu kıymetdarlık için küre-i zemin, zîhayatı
َ ُ mütemadiyen çoğaltmak için her asır, her sene dolar
. ﺗ ﺜ ا و ي ا ﻴﺎ ة، و ﺗ ﻤ ﻸ ﺑﺎ ﺳﺘ ﻤ ﺮا ر،ﺳﻨ ﺔ ﻋ وboşalır.
ﺳﻜﻨﺘُﻬﺎ، أن ﺗ ﻮن ﺬه ا ﺴﻤﺎوات اﻟُﻌ ا ﺰ ّﻨِﺔ-وﻻ ﺎﻟﺔ- ﻓﻼﺑﺪElbette ve her halde, bu muhteşem ve müzeyyen olan
semavatın dahi kendisine münasib ahalisi ve sekenesi,
. وأﻫﻠﻮﻫﺎ ا ﺘﻼﺋﻤﻮن ﻣﻌﻬﺎ ﻣﻦ ذوي ا ﻴﺎة وذوي اﻷرواح وذوي ا ﺸﺎﻋﺮzîhayat ve zîruh ve zîşuurlardan vardır ki;
ٌ ُ
َﻢ ﻣﻌﻬﻢ ﻣﻨﺬ ﺣ ﻧﻘﻠﺖ رواﻳﺎت ﻣﺘﻮاﺗﺮة ﺗﺆ ﺪ رؤ ﺔ »ا ﻼﺋ ﺔ« واhuzur-u Muhammedîde (A.S.M.) sahabelere görünen
Hazret-i Cebrail'in (A.S.) temessülü gibi melaikeleri
ﺻﻮرة إ ﺴﺎن وﻇﻬﻮِره أﻣﺎم ﻛﺘﻤﺜﻞ ﺟ اﺋﻴﻞ ﻋﻠﻴﻪ ا ﺴﻼم، اﻟﻘﺪﻳﻢgörmek ve onlarla konuşmak hâdiseleri, tevatür suretinde
.ﻠ ﺲ ا ﺮ ﺳ ـ ﻮ ل ﷺ ا ﺼﺤﺎﺑﺔeskiden beri nakl ve rivayet ediliyor.
أﻗ ﻒ و،ِف رؤ ِﺔ أﻫﻞ ا ﺴﻤﺎوات أﺻﻞ إ : ﻓﻘﺎل ا ﺴﺎﺋﺢÖyle ise keşki ben semavat ehli ile dahi görüşseydim,
َ onlar ne fikirde olduklarını bilseydim; çünki "Hâlık-ı Kâinat
ﺣﻖ ﻷ ن أ ﻫ ﻢ ﺷ ﻬﺎ د ة.ﻣﺎ ﻋﻨ ﺪ ﻫ ﻢ ﺣ ﻮ ل ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن وا ﻮ ﺣﻴ ﺪ hakkında en mühim söz onlarındır"
ﺧﺎ ﻟ ﻖ ا ﻜ ﻮ ن ﺷ ﻬﺎ دﺗ ﻬ ﻢ
َ »ﻣﺎ دﻣ: و ﻢ ﻳ ﺪ ﻳﺘﻢ ﺣﺪﻳﺜﻪ ﺣ ﺳﻤﻊ ﻓﺠﺄة ﻛﺄن ﻫﺎﺗﻔﺎ ﺳﻤﺎو ﺎ ﻳﻘﻮلdiye düşünürken, birden semavî şöyle bir sesi işitti:
ﺖ
،ﺗﺮ ﺪ أن ﺗﻠﺘ ﻣﻌﻨﺎ و ﺴﺘﻤَﻊ إ درﺳﻨﺎ
"Madem bizim ile görüşmek ve dersimizi dinlemek
istersin..
ُ
ﻴ ﻊ ا ﻷﻧ ﻴﺎ ء و ﻓﺎﻋﻠﻢ أن ا ﺴﺎﺋﻞ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ اﻟ أﻧﺰﻟﺖ ﺑﻮﺳﺎﻃﺘﻨﺎ إbil ki: Başta Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm
ve Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan olarak bütün peygamberlere
. ﻗﺪ آﻣﻨﺎ ﺑﻬﺎ ﻦ أوﻻ، ﻣﻘﺪﻣﺘﻬﻢ ﻤﺪ ﷺ ﺑﺎﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢvasıtamızla gelen mesail-i imaniyeye en evvel biz iman
etmişiz.
#23
واﻋﻠْﻢ ﻛﺬ ﻚ أن ﻴﻊ اﻷرواح اﻟﻄﻴﺒﺔ ﻣﻨﺎ وا ﺘﻤﺜﻠﺔ ﻺ ﺴﺎن ﻗﺪ ﺷﻬﺪتHem insanlara temessül edip görünen ve bizlerden olan
bütün ervah-ı tayyibe, bilâ-istisna ve bil'ittifak,
ﻬﺎ ﺑ ﻼ ا ﺳ ﺜﻨﺎ ء و ﺎ ﻻﺗ ﻔﺎ ق
وﻫﻜﺬا ذﻛﺮت إﺷﺎرة ﻗﺼ ة ﺎ أﺧﺬه ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ﻣﻦ درس ا ﻼﺋ ﺔİşte bu yolcunun melaikeden aldığı derse kısa bir işaret
olarak, Birinci Makam'ın onbirinci mertebesinde:
:ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺎ دﻳ ﺔ ﻋ ة ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل
ّ َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ
و ﺣ ﺪﺗ ﻪ و ﺟﻮ ب و ﺟﻮده إ ﻻ ا ﷲ ا ﻮا ﺟ ﺐ ا ﻮ ﺟ ﻮ د ا ي د ل
ُ
]ﻻ ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ
، وا ﺘ ﻤ ﻣ ﻊ ﺧ ﻮا ص ا ﻟ،ا ﺗ ﻔﺎ ق ا ﻼﺋ ﺔ ا ﺘ ﻤﺜ ﻠ ﻷ ﻧ ﻈﺎ ر ا ﺎ س
ََْ ّ ْ َ َ ْ ُ َّ َ ْ
.[ ﺑ ﺄ ﺧﺒﺎ ر ﻫ ﻢ ا ﺘ ﻄﺎﺑ ﻘ ﺔ ا ﺘ ﻮا ﻓ ﻘ ﺔ ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ ِاﺗِﻔﺎق ا َﻤﻠِﺌﻜِﺔ ا ُﻤﺘََﻤِﺜِﻠ َ ِﻻ ﻈﺎِر
ْ َ ْ ّ َ َّ ْ
ا ﺎِس َو ا ُﻤﺘَ ِِﻤ َ َﻣَﻊ ﺧَﻮاِص اﻟ َ ِ ﺑِﺎِﺧﺒَﺎَراﺗِِﻬُﻢ
َ ْ َ ْ
ا ُﻤﺘََﻄﺎﺑِﻘِﺔ ا ُﻤﺘََﻮاِﻓﻘِﺔ
denilmiştir.
ﺑﺎ رس ا ي ﺗﻠﻘﺎه ﻣﻦ أ ﺴﻨﺔ، ﺛﻢ إن ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ا ﺘﻠﻬﻒ ا ﺸﺘﺎقSonra, pür-merak ve pür-iştiyak o misafir, âlem-i şehadet
َ ve cismanî ve maddî cihetinde ve mahsus taifelerin
ﻢ ا ﺸ ﻬﺎ د ة وا ﺎ ﻧ ﺐ ا ﺴ ﻤﺎ وا ﺎ د ي ، ﻃﻮاﺋﻒ ﻣﻌﻴﻨﺔ وﻣﻦ أﺣﻮا ﺎdillerinden ve lisan-ı hallerinden ders aldığından,
،ﻣﻨ ﻪ
اﺷﺘﺎق إ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﻤﺰ ﺪ ﻣﻦ ا ﺴﻴﺎﺣﺔ واﻷﺳﻔﺎر وا ﺤﺮي وا ﺤﺚ ﻋﻦâlem-i gayb ve âlem-i berzahta dahi mütalaa ile bir
seyahat ve bir taharri-i hakikat arzu ederken,
.ﻢ ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ و ﻢ ا ﻟ ز خ أﻳ ﻀﺎ ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻓﺘ ﻘ ﺪ م إ ﻣ ﻄﺎ ﻟ ﻌ ﺔ ﻣﺎ
ﻓﺎﻧﻔﺘﺢ أﻣﺎﻣﻪ ﺑﺎب »اﻟﻌﻘﻮل ا ﺴﺘﻘﻴﻤﺔ ا ﻨﻮرة واﻟﻘﻠﻮب ا ﺴﻠﻴﻤﺔmanen kâinat kadar inbisat edebilen müstakim ve
münevver akılların, selim ve nurani kalblerin kapısı açıldı.
، ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ « ا ﻠﺘ ﻻ ﻠ ﻮ ﻣﻨ ﻬ ﻤﺎ ﻃﺎﺋ ﻔ ﺔ ﻣ ﻦ ﻃ ﻮاﺋ ﻒ ا ﻟ
اﻟ ﻐﻴ ﺐ ﻟ ﻓﺮأى ا ﺴﺎﺋﺢ أن اﻟﻘﻠﻮب واﻟﻌﻘﻮل ﺑﺮازخ إ ﺴﺎﻧﻴﺔ ﺑBaktı ki; onlar, âlem-i gayb ve âlem-i şehadet ortasında
insanî berzahlardır
،وا ﺸ ﻬﺎ د ة
َ
ﺮ ي- ﺑﺎ ﻟ ﺴﺒ ﺔ ﻺ ﺴﺎ ن- ﻓﺎﻟﻌﻼﻗﺎت واﻟﻌﻼﻣﺎت ﺑ ذﻳﻨﻚ اﻟﻌﺎve iki âlemin birbiriyle temasları ve muameleleri, insana
nisbeten o noktalarda oluyor gördüğünden;
ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻘﺎ ط؛
َ
اﻟ ﻄ ﺮ ق ا ﻮ ﺻ ﻠ ﺔ إ ﻓﺈن أﻗ، »أﻗﺒﻼ: ا ﺧﺎﻃﺐ ﻋﻘﻠﻪ وﻗﻠﺒﻪ ﻣﻌﺎ ﻗﺎﺋﻼkendi akıl ve kalbine dedi ki: Gelin, bu emsalinizin
kapısından hakikate giden yol daha kısadır.
،ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻣ ﻦ ﺑﺎﺑـ ﻜ ﻤﺎ
ﻓﻬﻴﺎ ﻟ ﺴﺘﻔﺪ ﺑﻤﻄﺎﻟﻌﺘﻨﺎ اﻟﻌﻘﻮل واﻟﻘﻠﻮب ا ﺘﺼﻔﺔ ﺑﺎﻹﻳﻤﺎن ودراﺳ ﻨﺎBiz öteki yollardaki dillerden ders aldığımız gibi değil, belki
iman noktasındaki ittisaflarından ve keyfiyet ve
ﻓﻬﺬا درس ﻻ ﻳﺆﺧﺬ ﻣﻦ اﻷ ﺴﻨﺔ ﻛﻤﺎ ﻫﻮ ا ﺎل، ﻛﻴﻔﻴﺎﺗﻬﻤﺎ وأ ﻮاﻧﻬﻤﺎrenklerinden mütalaamız ile istifade etmeliyiz, dedi,
.« ا ﻟ ﻄ ﺮ ق ا ﻷ ﺧ ﺮ ى
ﺻﻔﺤﺎت اﻟﻘﻠﻮب ﻌﻨﺎ ا ﻈَﺮ ﻓﺒﺎ ﻳ ﻘ ﻠ ﺐ ﺻ ﻔ ﺤﺎ ت ا ﻟ ﻌ ﻘ ﻮ ل و mütalaaya başladı. Gördü ki: İstidadları gayet muhtelif ve
mezhebleri birbirinden uzak ve muhalif olan umum
ﻓﺮأى أن ﻴﻊ اﻟﻌﻘﻮل ا ﺴﺘﻘﻴﻤﺔ ا ﻨّﻮرة ﺗﺘﻔﻖ اﻟﻌﻘﻴﺪة،ﻣﻄﻴﻼ اﻟﻔﻜَﺮ istikametli ve nurlu akılların iman ve tevhiddeki
،ا ﺮا ﺳ ﺨ ﺔ ا ﻮا ﺿ ﺤ ﺔ ا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن وا ﻮ ﺣﻴ ﺪ ittisafkârane ve râsihane itikadları tevafuk
ا ﻓﺈن إ ﺎع ﻫﺬه اﻟﻌﻘﻮل اﻹﻳﻤﺎن وا ﻮﺟﻮب وا ﻮﺣﻴﺪ إﻧﻤﺎ ﻫﻮÖyle ise bunların nokta-i imaniyede ve vücub ve tevhidde
ّ icma'ları, hiç kopmaz bir zincir-i nuranidir ve hakikata
. وﻧﺎﻓﺬة واﺳﻌﺔ وﺿﺎءة ﻣﻄﻠﺔ ا ﻘﻴﻘﺔ، ﺳﻠﺴﻠﺔ ﻧﻮراﻧﻴﺔ ﻻ ﺗﻨﻘﻄﻊaçılan ışıklı bir penceredir.
#24
ورأى ﻛﺬ ﻚ أن ﻴﻊ اﻟﻘﻠﻮب ا ﺴﻠﻴﻤﺔ ا ﻮراﻧﻴﺔ ﺗﺘﻮاﻓﻖ ﻓﻴﻤﺎ ﺑ ﻨﻬﺎHem gördü ki: Meslekleri birbirinden uzak ve meşrebleri
birbirine mübayin olan o umum selim ve nurani kalblerin
- ذا ت ا ﺗ ﻔﺎ ق وا ﻃ ﻤﺌﻨﺎ ن وا ﺬا ب
اﻟ- ﻛﺸﻔﻴﺎﺗﻬﺎ و ﺸﺎﻫﺪاﺗﻬﺎerkân-ı imaniyedeki müttefikane ve itminankârane ve
وﺗﺘﻄﺎﺑﻖ ا ﻮﺣﻴﺪ رﻏﻢ ﺗﺒﺎﻋﺪ ﺴﺎ ﻜﻬﺎ وﺗﺒﺎﻳﻦ، أر ن اﻹﻳﻤﺎنmüncezibane keşfiyat ve müşahedatları birbirine tevafuk
ve tevhidde birbirine mutabık çıkıyor.
.ﺸﺎ ر ﻬﺎ
أي إن ﻗﻠﺐ ﻣﻦ ﻫﺬه اﻟﻘﻠﻮب ا ﻮراﻧﻴﺔ ﻋﺮش ﺻﻐ ﺟﺪا ﺴﺘﻮيDemek, hakikata mukabil ve vâsıl ve mütemessil bu
ُ küçücük birer arş-ı marifet-i Rabbaniye ve bu câmi' birer
ﺑﻤﺎ، و ﺮآة ﺟﺎﻣﻌﺔ ﻷﻧﻮار ا ﺠﻠﻴﺎت ا ﺼﻤﺪاﻧﻴﺔ، ﻋﻠﻴﻪ ا ﻌﺮﻓﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔâyine-i Samedaniye olan nurani kalbler,
.ﻳ ﻘﺎﺑ ﻞ ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ و ﻮ ﺻ ﻞ إ ﻬﺎ و ﺘ ﻤﺜ ﻞ ﺑ ﻬﺎ
أي إن ﻤﻮع ﻫﺬه اﻟﻘﻠﻮب. ﻓ إذن ﻧﻮاﻓﺬ ﻣﻔﺘﻮﺣﺔ ﺎه ﺷﻤﺲ ا ﻘﻴﻘﺔşems-i hakikata karşı açılan pencerelerdir ve umumu
ً birden güneşe âyinedarlık eden bir deniz gibi, bir âyine-i
. ﺸ ﻣﻌﺎ ﺮآة ﻋﻈ واﺳﻌﺔ ﺤﺮ أﻣﺎم ﺗﻠﻚ ا ﺸﻤﺲa'zamdır.
، وأن اﺗﻔﺎق ﻫﺬه اﻟﻘﻠﻮب واﻟﻌﻘﻮل و ﺎَﻋﻬﺎ وﺟﻮب وﺟﻮده ﺳﺒﺤﺎﻧﻪBunların vücub-u vücudda ve vahdette ittifakları ve
و وﺣﺪاﻧ ﺘﻪ ﻮ د ﻞ أ ﻤﻞ و ﺮﺷﺪ أ ﻻ ﻳﺘﺤ وﻻ ّ ؛bir mürşid-i ekberdir.
icma'ları, hiç şaşırmaz ve şaşırtmaz bir rehber-i ekmel ve
َ
أن ﺪع- أﻳﺔ ﺟﻬﺔ ﻧﺖ- إذ ﻟ ﺲ ﻫﻨﺎك إ ن ﻗﻂ وﻻ اﺣﺘﻤﺎل ﻗﻄﻌﺎÇünki hiçbir cihetle hiçbir imkân ve hiçbir ihtimal yok ki,
ٌ ّ وﻫٌﻢ ﻻ ﺣﻘﻴﻘﺔ وﻓﻜٌﺮ ﻻ ﻳﻤhakikattan başka bir vehim ve hakikatsız bir fikir ve asılsız
ﺖ إ ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﺑ ﺼ ﻠ ﺔ و ﺻ ﻔ ﺔ ﻻ أ ﺻ ﻞ ﺎ bir sıfat
ﻴَﻊ ﻫﺬه اﻟﻌﻴﻮن ا ﺼ ة ا ﺎﻓﺬة ا ﺎدة ﺬه ا ﻜ ة ا ﺛﺮة ﻣﻦ ذوي bu kadar müstemirrane ve râsihane, bu pek büyük ve
ْ keskin gözlerin umumunu birden aldatsın, galat-ı hisse
وأن ﺴﺘﻤﺮ ﻫﺬا ا ﺪاع ﻋ ﻗﺮون، اﻟﻘﻠﻮب ا ﺼﺎﻓﻴﺔ واﻟﻌﻘﻮل ا ﺮز ﻨﺔuğratsın.
.ﺷﺒﺎ ك ا ﻤ ﻮ ﻪ وا ﻟ ﻐ ﻔ ﻠ ﺔ أو أن ﻳﻮﻗﻌﻬﻢ ﻴﻌﺎ،و ﺮﺳﻮخ ﺗﺎم
ﻓﻬﻞ ﻫﻨﺎك ﻣﻦ ﺪ اﺣﺘﻤﺎﻻ ﻛﻬﺬا ﻏ ﻣﻦ ﻤﻞ ﻋﻘﻼ ﻓﺎﺳﺪا ﻋﻔﻨﺎ؟ ﺑﻞBuna ihtimal veren bozulmuş ve çürümüş bir akla, bu
ّ kâinatı inkâr eden ahmak Sofestaîler dahi razı olmazlar,
ﺣ ا ﺴﻮﻓﺴﻄﺎﺋﻴﻮن ا ﻤ ا ﻳﻦ ﻳﻨﻜﺮون ا ﻜﻮن ﻳﺮدوﻧﻪ وﻻ ﻳﺮﺿﻮنreddederler diye anladı.
!ﺑ ﻪ
.« »آﻣﻨﺖ ﺑﺎﷲ: ﻓﻘﺎل ﻣ ﺴﺠﻤﺎ ﻣﻊ ﻋﻘﻠﻪ وﻗﻠﺒﻪ، ﻫﻜﺬا ﻓﻬﻢ ا ﺴﺎﺋﺢKendi akıl ve kalbiyle beraber "Âmentü Billah" dediler.
ً
و ﺷﺎرة إ ا ﻌﺮﻓﺔ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ ﺎ اﺳﺘﻔﺎد ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ﻣﻦ اﻟﻌﻘﻮل ا ﺴﺘﻘﻴﻤﺔİşte bu yolcunun müstakim akıllardan ve münevver
kalblerden istifade ettiği marifet-i imaniyeye kısa bir işaret
: واﻟﻘﻠﻮب ا ﻨَّﻮرة ذﻛﺮ ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺎ ﺔ ﻋ ة ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول ﻣﺎ ﻳﺄolarak Birinci Makam'ın onüçüncü mertebesinde
ّ َ َ ُ َْ ُ ْ َ َ
و ﺣ ﺪﺗ ﻪ و ﺟﻮ ب و ﺟﻮده ]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ا ي دل
ُ ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ
إ ﺎع اﻟﻌﻘﻮل ا ﺴﺘﻘﻴﻤﺔ ا ﻨّﻮرة ،ﺑﺎﻋﺘﻘﺎداﺗﻬﺎ ا ﺘﻮاﻓﻘﺔ و ﻘﻨﺎ ﺗﻬﺎ، ْ ُ ْ ُ
ْ َ ْ ْ َ
و ﻘﻴﻨﺎ ﺗ ﻬﺎ ا ﺘ ﻄﺎﺑ ﻘ ﺔ ،ﻣ ﻊ ﺎ ﻟ ﻒ ا ﻻ ﺳﺘ ﻌ ﺪا دا ت وا ﺬا ﻫ ﺐ ،و ﺬا د ل ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ ِا َﺎع اﻟُﻌﻘﻮِل ا ُﻤْﺴﺘَِﻘﻴَﻤِﺔ ا ُﻤﻨﻮَرِة
َ ْ َ ََ َ ْ ْ َ َ
ﺑِﺎِﻋِﺘﻘﺎداﺗَِﻬﺎ ا ُﻤﺘََﻮاِﻓﻘِﺔ َو ﺑِﻘﻨﺎ َ ﺗَِﻬﺎ َو ﻳَِﻘﻴﻨﺎﺗَِﻬﺎ ا ُﻤﺘََﻄﺎﺑِﻘِﺔ
ُ
و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ه و ﺣ ﺪ ﺗ ﻪ ا ﺗ ﻔﺎ ق ا ﻟ ﻘ ﻠ ﻮ ب ا ﺴ ﻠﻴ ﻤ ﺔ ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ ،ﺑ ﺸ ﻔﻴﺎ ﺗ ﻬﺎ
ا ﺘ ﻄﺎﺑ ﻘ ﺔ و ﻤ ﺸﺎ ﻫ ﺪا ﺗ ﻬﺎ ا ﺘ ﻮا ﻓ ﻘ ﺔ ،ﻣ ﻊ ﺗﺒﺎ ﻳ ﻦ ا ﺴﺎ ﻚ وا ﺸﺎ ر ب [. َ َ َ َ ََ َ َْ َ َ َ ََ ُ ْ ْ ْ َ َ
ﺐ و ﻛ ﺬا د ل ِ ِ ﻫ ا ﺬ ﻤ ا و ت ﻻﺳِﺘﻌﺪا ِ
ا د ﻣﻊ ﺎﻟِﻒ ا ِ
ُوُﺟﻮب ُوُﺟﻮده َوْﺣَﺪﺗﻪ اﺗَّﻔﺎُق اﻟُْﻘﻠُﻮب ا ﺴﻠﻴﻤﺔَ
ِ ِ ِ ِِ ِِ ِِ ِ ِ
َ َ َ َ ْ ْ َ
ا ﻮَرا ِﻴِﺔ ﺑِ ﺸِﻔﻴﺎﺗَِﻬﺎ ا ُﻤﺘََﻄﺎﺑِﻘِﺔ َو ﺑُِﻤﺸﺎﻫﺪاﺗَِﻬﺎ
ْ َ ْ َ َ ْ
ا ُﻤﺘََﻮاِﻓﻘِﺔ َﻣَﻊ ﺒَﺎﻳُِﻦ ا َﻤَﺴﺎ ِِﻚ َو ا َﻤﺸﺎِرِب
denilmiş.
َ ﻢ اﻟﻐﻴﺐ ﻣﻦ ﻗﺮ ﺐ و ّﻮل Sonra, âlem-i gayba yakından bakan ve akıl ve kalbdeﺛﻢ إن ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋﺢ ا ي ﻧﻈﺮ إ
seyahat eden o yolcu, acaba âlem-i gayb ne diyor diye
merakla o kapıyı da şöyle bir fikir ile çaldı.اﻟﻌﻘﻞ واﻟﻘﻠﺐ ،أﺧﺬ ﻳﻄﺮق ﺑﺎب ذ ﻚ اﻟﻌﺎ ﻢ ﺑﻬﺬا ا ﻤﻂ ﻣﻦ ا ﻔﻜ » :ﻳﺎ
َ
ﺗ ﺮ ى ﻣﺎ ذا ﻳ ﻘ ﻮ ل ﻢ ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ ؟ «.
ﻣ ﻦ ﻧ ﻌ ﻤ ﻪ ا ﻳ ﺬ ة اﻟ ﻄﻴﺒ ﺔ، ve nihayetsiz nimetleriyle kendini sevdirmek ve bu kadarو ﺴﻮﻗﻨﺎ إ ﺒﺘﻪ ﺑﻬﺬا اﻟﻘﺪر ا ي ﻻ
mu'cizeli ve meharetli hesabsız eserleriyle gizli kemalâtını
bildirmek,و ﻧﺎ ﻋﻦ ﻛﻤﺎﻻﺗﻪ ا ﻔﻴﺔ ﺑﻬﺬا اﻟﻘﺪر ا ﺰاﺧﺮ ﻣﻦ آﺛﺎره ا ﺎرﻗﺔ
ا ﺪﻳ ﻌ ﺔ..
kavilden ve tekellümden daha zahir bir tarzda fiilenﻧﻌﻢ ،إن ا ي ﻳﻌّﺮف ﻧﻔﺴﻪ و ﺒﺒﻬﺎ ﻓﻌﻼ و ﻠﺴﺎن ا ﺎل ا ي ﻫﻮ أﺑ َ ُ ﻣﻦ
isteyen ve hal diliyle bildiren bir zât, perde-i gayb
ﻢ؛ م وا tarafında bulunduğu bilbedahe anlaşılıyor.ا
ً
Elbette ve her halde, fiilen ve halen olduğu gibi, kavlen veﻻﺑﺪ أﻧﻪ ﺳ ﺘ ﻢ ﻗﻮﻻ وﺗ ﻠﻤﺎ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳﺘ ﻢ ﻓﻌﻼ وﺣﺎﻻ ،ﻣﻌّﺮﻓﺎ ﻧﻔﺴﻪ
tekellümen dahi konuşur, kendini tanıttırır, sevdirir.
و ﺒﺒﺎ ذاﺗﻪ.
َ
Öyle ise, âlem-i gayb cihetinde onu onun tezahüratındanا ﺧﺎﻃﺐ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻧﻔﺴﻪ ﻗﺎﺋﻼ» :ﻋﻠﻴﻨﺎ أن ﻧﻌﺮﻓﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻣﻦ ﻣﻈﺎﻫﺮ
;bilmeliyiz dedi
ﻢ ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ «. أ ﻮ ﻫﻴﺘ ﻪ و ر ﻮ ﺘ ﻪ
#25
kalbi içeriye girdi, akıl gözüyle gördü ki: Gayet kuvvetli birﻓﻐﺎص ﻗﻠﺒُﻪ اﻷﻋﻤﺎق ورأى ﺑﻌ ﻋﻘﻠﻪ أن ﺣﻘﻴﻘﺔ »ا ﻮ اﻹﻟ «
tezahüratla vahiylerin hakikatı, âlem-i gaybın her tarafında
ﻳ ﺔ ا ﻟ ﻘ ﻮ ة وا ﻮ ﺿ ﻮ ح -أ ر ﺟﺎ ء ﻢ her zamanda hükmediyor.ﻣﻬﻴﻤﻨﺔ ﺣ -ﺑﻈﻮاﻫﺮ
ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ ﻓ ﺔ.
Kâinatın ve mahlukatın şehadetlerinden çok kuvvetli birﻓﺘﺄ ا ﺸﻬﺎدة ﻮﺟﻮده وﺗﻮﺣﻴﺪه ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻣﻦ ن ﻋﻼم اﻟﻐﻴﻮب .و
şehadet-i vücud ve tevhid, Allâm-ül Guyub'dan vahiy ve
+ﻣ ﻦ ﺷ ﻬﺎ د ة ا ﺋﻨﺎ ت وا ﺨ ﻠ ﻮ ﻗﺎ ت؛ وا ﻹ ﺎ م و
ilham hakikatlarıyla geliyor.ﺷﻬﺎدة ا ﻮ
Kendini ve vücud ve vahdetini, yalnız masnu'larınınإذ ﻻ ﻳََﺪع ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺗﻌﺮ ﻒ ذاﺗﻪ وﻻ دﻻﺋﻞ وﺟﻮده ووﺣﺪاﻧ ﺘﻪ ،ﺼﻮرا
şehadetlerine bırakmıyor. Kendisi, kendine lâyık bir
ﻣﺎ أ ز ﺎ ﻳ ﻠﻴ ﻖ ﺑ ﺬا ﺗ ﻪ ، ﺷ ﻬﺎ د ة ﻠ ﻮ ﻗﺎﺗ ﻪ و ﺣ ﺪ ﻫﺎ ،ﺑ ﻞ ﻳﺘ ﻢ kelâm-ı ezelî ile konuşuyor.
ّ
ن. ِم َﻣﻦ ﻫﻮ ﺣﺎ وﻧﺎﻇﺮ ﺑﻘﺪرﺗﻪ وﻋﻠﻤﻪ Her yerde ilim ve kudretiyle hazır ve nâzırın kelâmı dahiﻓﻼ ﺣﺪ وﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ
ُﻣﻪ ،ﻓﺈن ﺗ ﻠَﻤﻪ أﻳﻀﺎ ﻳﻌّﺮﻓﻪ ﺑﺼﻔﺘﻪ. hadsizdir ve kelâmının manası onu bildirdiği gibi,وﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳﻌّﺮﻓﻪ ﻣﻌ ً
tekellümü dahi, onu sıfâtıyla bildiriyor.
َ
ﻴﻊ إن ﺗﻮاﺗﺮ ﻣﺎﺋِﺔ أﻟﻒ ﻣﻦ »اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم« واﺗﻔﺎﻗﻬﻢ، ﻧﻌﻢEvet, yüzbin Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm)
tevatürleriyle ve ihbaratlarının vahy-i İlahîye mazhariyet
، إﺧﺒﺎراﺗﻬﻢ ا ﺼﺎدرة ﻣﻦ ا ﻮ اﻹﻟnoktasında ittifaklarıyla
ﻣ ﻦ ﺷﺄ ن ﻓﺈن ﻣﻘﺎﺑﻠﺔ ﺗﻠﻚ ا ﻨﺎﺟﺎة وا ﺸﻜﺮ ﺑ ﻼﻣﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪkelâmıyla da mukabele etmek, hâlıkıyetin şe'nidir
.ا ﻼ ﻗﻴ ﺔ
َ و ر ﺔ ﻻ ز ﻣ ﺔ و ﻇﺎ ﻫ ﺮ ة ﻀﻴﺌ ﺔ ﺼ ﻔ ﺔ اﻟ أن ﺻﻔﺔ ا: راﺑﻌﺘﻬﺎDördüncüsü: İlim ile hayatın zarurî bir lâzımı ve ışıklı bir
tezahürü olan mükâleme sıfatı,
«»اﻟﻌﻠﻢ« و»ا ﻴﺎة
ﻣﺪﻳﺔ ﺧﺎ ة ﻋﻨﺪ َﻣﻦ ﻋﻠﻢ ﻴﻂ ﻻﺑﺪ أﻧﻬﺎ ﺗﻮﺟﺪ ﺑﺼﻮرة ﻴﻄﺔ وelbette ihatalı bir ilmi ve sermedî bir hayatı taşıyan zâtta,
ihatalı ve sermedî bir surette bulunur.
.و ﺣﻴﺎ ة ﻣ ﺪﻳ ﺔ
#26
، واﻟﻔﻘﺮ وا ﺎﺟﺔ، أن ا ي ﻓﻄﺮ ﻠﻮﻗﺎﺗﻪ اﻟﻌﺠﺰ وا ﺸﻮق: ﺧﺎ ﺴﺘﻬﺎBeşincisi: En sevimli ve muhabbetli ve endişeli ve nokta-
َ
وﻣﻨَﺤﻬﻢ ا ﺤﺒﺔ واﻟﻌﺒﻮدﻳﺔ ﺣ أﺻﺒﺤﻮا ﺴﻮن ﺣﺒﺎ، واﻟﻘﻠﻖ ﻣﻦ اﻟﻌﺎﻗﺒﺔmüştak; hem fakir ve âciz bulunan mahlukatlarına acz ve
i istinada en muhtaç ve sahibini ve mâlikini bulmağa en
، ﺷﺪﻳﺪا وﺷﻮﻗﺎ ﺮا ﻮ ﻣﻌﺮﻓﺔ ﻮﻻﻫﻢ ا ﻖ وﻣﺎ ِﻚ أ ﺮﻫﻢiştiyakı, fakr ve ihtiyacı ve endişe-i istikbali
- و ﺸﻌﺮون ﺎﺟﺘﻬﻢ ا ﺎﺳﺔ إ ﻗﻮة ﺴ ﻨﺪون إ ﻬﺎ و ﺄوون إ ﻛﻨﻔﻬﺎve muhabbeti ve perestişi veren bir zât, elbette kendi
vücudunu onlara tekellümüyle iş'ar etmek, uluhiyetin
أ ﻮ ﻫﻴﺘ ﻪ ﻓﻤﻦ ﻣﻘﺘ- وﻫﻢ ﻳﺘﻘﻠﺒﻮن ﻓﻘﺮ وﻋﺠﺰ وﺗﻮﺟﺲ ﻣﻦ اﻟﻌﻘmuktezasıdır.
.أن ُﺸﻌَﺮﻫﻢ ﺑﻮﺟﻮِده ﺑﺘ ﻤﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ
وﻫﻜﺬا ﻓِﻬﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ أن ا ﻻﺋﻞ اﻟ ﺗﺪل ﺑﺎﻹ ﺎع وﺟﻮد واﺟﺐİşte, tenezzül-ü İlahî ve taarrüf-ü Rabbanî ve mukabele-i
Rahmanî ve mükâleme-i Sübhanî ve iş'ar-ı Samedanî
ووﺣﺪاﻧ ﺘﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ا ﻮ ا ﺴﻤﺎوي اﻟﻌﺎم ا ﺘﻀﻤﻦ ﻘﺎﺋﻖ، ا ﻮﺟﻮدhakikatlarını tazammun eden, umumî semavî vahiylerin
ﺔ »ا ﻨـﺰﻻت اﻹ ﻴﺔ« و»ا ﻌﺮف ا ﺮ ﺎ « و»ا ﻘﺎﺑﻠﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ« و»اicma' ile Vâcib-ül Vücud'un vücuduna ve vahdetine
delaletleri
،ا ﺴﺒﺤﺎﻧﻴﺔ« و»اﻹﺷﻌﺎر ا ﺼﻤﺪا « ﺣﺠﺔ ﻛ ى
.راﺑﻌﺔ ا ﻬﺎر ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ أ ﻗ ﻮ ى ﻣ ﻦ ﺷ ﻬﺎ د ة ا ﺸ ﻤ ﺲ ﺑﻞöyle bir hüccettir ki; gündüzdeki güneşin şuaatının güneşe
şehadetinden daha kuvvetlidir diye anladı.
ﺛﻢ ﻧﻈﺮ إ ﺣﻴﺚ »اﻹ ﺎﻣﺎت« ﻓﺮأى أن اﻹ ﺎﻣﺎت ا ﺼﺎدﻗﺔ ﻣﻊ أﻧﻬﺎSonra ilhamlar cihetine baktı, gördü ki: Sadık ilhamlar,
ّ gerçi bir cihette vahye benzerler ve bir nevi mükâleme-i
إﻻ، ﻣﻦ ﺣﻴﺚ إﻧﻬﺎ ﻧﻮع ﻣﻦ ا ﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ، ﻣﻊ ا ﻮ-ﻣﻦ ﺟﻬﺔ- ﺗ ﺸﺎﺑﻪRabbaniyedir, fakat iki fark vardır:
: أ ن ﻫﻨﺎ ك ﻓ ﺮ ﻗ
أن ﻣﻌﻈﻢ ا ﻮ ا ي ﻫﻮ أﺳ وأ ﻣﻦ اﻹ ﺎم ﺑ ﺜ إﻧﻤﺎ ﻳﺘﻢ: أو ﻤﺎBirincisi: İlhamdan çok yüksek olan vahyin ekseri
melaike vasıtasıyla ve ilhamın ekseri vasıtasız olmasıdır.
و ﻹﻳ ﻀﺎ ح ذ ﻚ. ﺑ ﻨ ﻤﺎ أ ﻏ ﻠ ﺐ ا ﻹ ﺎ م ﻳﺘ ﻢ د و ن و ﺳﺎ ﻃ ﺔ،ﺑ ﻮ ﺳﺎ ﻃ ﺔ ا ﻼﺋ ﺔ
: ﻧ ﻮ ر د ا ﺜﺎ ل ا ﻵ
ﻓ ﺳ ﻞ.ا ﻤﻴ ﻊ ﺑﺎﺳﻢ ا وﻟﺔ وﻋﻈﻤﺘﻬﺎ وﺣﺎﻛﻤﻴﺘﻬﺎ وﺳﻴﺎدﺗﻬﺎ: اﻷولBirisi: Haşmet-i saltanat ve hâkimiyet-i umumiye
haysiyetiyle bir yaverini bir valiye gönderir.
، أ ﺣ ﺪ ﻣﺒ ﻌ ﻮﺛﻴ ﻪ إ أ ﺣ ﺪ و ﻻﺗ ﻪ
ّ
وذ ﻚ إﻇﻬﺎرا ﻟﻌﻈﻤﺔ ﺗﻠﻚ، وﻣﻦ ﺛﻢ ﻳﺒﻠﻎ اﻷ ﺮ، ﻣﻌﻪ-أﺣﻴﺎﻧﺎ- و ﺘﻤﻊO hâkimiyetin ihtişamını ve emrin ehemmiyetini
göstermek için bazan vasıta ile beraber bir içtima yapar.
. ا ﺎﻛﻤﻴﺔ وأﻫﻤﻴﺔ ذ ﻚ اﻷ ﺮSonra ferman tebliğ edilir.
، و ﻟ ﺲ ﺑﺎ ﺳ ﻢ ا ﺴ ﻠ ﻄﻨ ﺔ و ﻻ ﺑ ﻌﻨ ﻮا ن ا ﺴ ﻠ ﻄﺎ ن، ﺑﺎﺳﻤﻪ ا ﺸﺨ: ا ﺎİkincisi: Sultanlık ünvanı ile ve padişah-ı umumî ismiyle
değil, belki kendi şahsı ile
، و ﻣ ﻌﺎ ﻠ ﺔ ﺟ ﺰﺋﻴ ﺔ،أ ﺮ ﺧﺎ ص ، ﺑ ﻬﺎﺗ ﻔ ﻪ ا ﺎ ص،ﻣﺎ ﺧﺎ ﺻﺎ ﻓﻴﺘ ﻢhususî bir münasebeti ve cüz'î bir muamelesi bulunan has
bir hizmetçisi ile veya bir âmi raiyetiyle ve hususî telefonu
. ﻣﻊ ﺧﺎدﻣﻪ ا ﺎص أو ﻣﻊ أﺣﺪ رﻋﻴﺘﻪ ﻣﻦ اﻟﻌﻮامile hususî konuşmasıdır.
، وﻣﻦ وراء ُﺣﺠﺐ وأﺳﺘﺎر، و ﺸ ﺧﺎص، و أﻳﻀﺎ ﻃﺮاز آﺧﺮ ﻣﻦ ا مher bir ferdin ve her bir zîhayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak
haysiyetiyle hususî bir surette fakat perdeler arkasında
وذ ﻚ ﻜﻮﻧﻪ ر ﻬﻢ، ﺣﺴﺐ ﻗﺎﺑﻠﻴﺎﺗﻬﻢ، وﻣﻊ ذي ﺣﻴﺎة، ﻣﻊ ﻓﺮدonların kabiliyetine göre bir tarzı mükâlemesi var.
َ
.و ﺧﺎ ﻟ ﻘ ﻬ ﻢ
أﻣﺎ اﻹ ﺎم. ﺧﺎص ﻠﺨﻮاص، ودون ﻇﻞ، أن ا ﻮ ﺻﺎف: اﻟﻔﺮق ا ﺎİkinci fark: Vahiy gölgesizdir, safidir, havassa hastır.
İlham ise gölgelidir, renkler karışır, umumîdir.
و ﻫ ﻮ م. ﻓ ﻔﻴ ﻪ ﻇ ﻞ وا ﺧﺘ ﻼ ط أ ﻮا ن
و أﺷ ل ﻣﺘﻨﻮﻋﺔ وﻣﺘﻔﺎوﺗﺔ ﺟﺪا؛ ﻛﺈ ﺎﻣﺎت ا ﻼﺋ ﺔ و ﺎﻣﺎتMelaike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları
gibi çeşit çeşit hem pekçok enva'larıyla denizlerin katreleri
و ﺑﺄﻧﻮاﻋﻬﺎ ا ﺨﺘﻠﻔﺔ وأﺷ ﺎ ا ﺘﺒﺎﻳﻨﺔ. اﻹ ﺴﺎن و ﺎﻣﺎت ا ﻴﻮاﻧﺎتkadar kelimat-ı Rabbaniyenin teksirine medar bir zemin
ﺟﺪا ﺗ ﻣﺪى ﺳﻌﺔ ا ﻤﺎت ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ و ﺗﻬﺎ اﻟ ﺗﺰ ﺪ ﻋﺪدteşkil ediyor.
ﻗ ﻄ ﺮا ت ا ﺤﺎ ر
#27
ْ ْ َ َ َ ً َ ْ ْ َ َ َ ُْ
:ﻓﻔﻬَﻢ ا ﺴﺎﺋُﺢ ﻣﻦ ﻫﺬا وﺟﻬﺎ ﻣﻦ ﺗﻔﺴ اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ ﴿ ﻗﻞ ْﻮ ن ا َﺤُﺮ ِﻣﺪادا ِﻟ َِﻤﺎِت َر ّﻲ َِﻔﺪ ا َﺤُﺮ
ُ َ ََْ ْ َ َ َ ْ ْ َ َ ً ْ ْ َ َ َ ُْ
﴿ ﻗﻞ ْﻮ ن ا َﺤُﺮ ِﻣَﺪادا ِﻟ َِﻤﺎِت َر ّﻲ َِﻔَﺪ ا َﺤُﺮ ﺒْﻞ ان ﻨﻔَﺪ َِﻤﺎت ُ َ َ ََْ ْ َ َ َ
﴾ ﺒْﻞ ان ﻨﻔﺪ َِﻤﺎت َر ّﻲ
(109:َر ّﻲ ﴾ )ا ﻜﻬﻒ
âyetinin bir vechini tefsir ediyor anladı.
، ﺛﻢ ﻧﻈﺮ إ ﻣﺎﻫﻴﺔ اﻹ ﺎم ﺴ ﺒﻄﻦ ه و ﺘﻌﺮف ﺣﻜﻤﺘﻪ وﺷﻬﺎدﺗﻪSonra; ilhamın mahiyetine ve hikmetine ve şehadetine
baktı, gördü ki: Mahiyeti ile hikmeti ve neticesi dört
: ﻓﺮأى أن ﻣﺎﻫﻴﺘﻪ وﺣﻜﻤﺘﻪ وﻧ ﻴﺠﺘﻪ ﺗ ﺐ ﻣﻦ أر ﻌﺔ أﻧﻮارnurdan terekküb ediyor.
أﻧﻪ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳﺘﻮدد اﷲ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ إ ﻠﻮﻗﺎﺗﻪ ﻋﻦ ﻃﺮ ﻖ أﻓﻌﺎ: ا ﻮر اﻷولBirincisi: Teveddüd-ü İlahî denilen, kendini mahlukatına
ﻓﺈن ﻣﻦ ﻣﻘﺘﻀﻴﺎت ا ﻮدودﻳﺔ،« ا ي ﻳُﻌﺮف »ﺑﺎ ﻮدد اﻹﻟ، ﻓﻴﻬﻢsevdirmek, vedudiyetin ve rahmaniyetin muktezasıdır.
fiilen sevdirdiği gibi, kavlen ve huzuran ve sohbeten dahi
وا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ ) أ ي ﻛ ﻮ ﻧ ﻪ و د و دا و ر ﺎ ن ( أ ن ﻳﺘ ﺤﺒ ﺐ إ ﻬ ﻢ و ﺘ ﻮ د د ﻗ ﻮ ﻻ
.و ﺣ ﻀ ﻮ را و ﺻ ﺤﺒ ﺔ أ ﻳ ﻀﺎ
ﻓﺈ ن ﻣ ﻦ، ء ﻋﺒﺎ د ه ﺑ ﺄ ﻓ ﻌﺎ أﻧﻪ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﺴﺘﺠﻴﺐ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ: ا ﻮر ا ﺎİkincisi: İbadının dualarına fiilen cevab verdiği gibi,
kavlen dahi perdeler arkasında icabet etmesi, rahîmiyetin
. ﺷﺄن ا ﺮﺣﻴﻤﻴﺔ إﺟﺎﺑﺘﻪ ﻢ ﻗﻮﻻ أﻳﻀﺎ ﻣﻦ وراء ا ﺠﺐşe'nidir.
َ ّ
أﻧﻪ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳُِﻤﺪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺑﺎﻷﻓﻌﺎل اﺳﺘﻤﺪاد ﻠﻮﻗﺎﺗﻪ ا ﺼﺎﺑ: ا ﻮر ا ﺎﻟﺚÜçüncüsü: Ağır beliyyelere ve şiddetli hallere düşen
، ﺑﺎ ﻼﻳﺎ اﻟﻌﺴ ة وا ﻮاﺋﺐ ا ﺸﺪﻳﺪة واﺳﺘﻐﺎﺛﺘَﻬﻢ وﺗ ﻋﻬﻢtazarruatlarına fiilen imdad ettiği gibi,
mahlukatlarının istimdadlarına ve feryadlarına ve
ّ ّ
ﻓﻴﻤﺪﻫﻢ ﺑﺄﻗﻮاٍل، ﻓﺈن ﻣﻦ ﻻزم ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ أن ﻳﺆ ﺴﻬﻢ و ﺒﺪد وﺣﺸﺘﻬﻢbir nevi konuşması hükmünde olan ilhamî kaviller ile de
imdada yetişmesi, rububiyetin lâzımıdır.
.ﺣ ﻢ ﻧﻮع ﻣﻦ ﻣﻪ إ ﺎ ﻣﻴ ﺔ
أﻧﻪ ﻣﺜﻠﻤﺎ ُﺸﻌﺮ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻓﻌﻼ ﺑﻮﺟﻮده وﺣﻀﻮره و ﺎﻳﺘﻪ: ا ﻮر ا ﺮاﺑﻊDördüncüsü: Çok âciz ve çok zaîf ve çok fakir ve çok
ihtiyaçlı ve kendi mâlikini ve hâmisini ve müdebbirini ve
و،ا ﻳﻦ ﻫﻢ ﻋﺠﺰ وﺿﻌﻒ ﺷﺪﻳﺪﻳﻦ- ﻷر ﺎب ا ﺸﻌﻮر ﻣﻦ ﺧﻠﻘﻪhâfızını bulmağa pek çok muhtaç ve müştak olan zîşuur
و أﺷﺪ ا ﺎﺟﺔ وا ﺸﻮق ﻌﺮﻓﺔ ﻣﺎ ﻜﻬﻢ وﺣﺎﻣﻴﻬﻢ، ﻓﻘﺮ واﺿﻄﺮار ﻛﺒ ﻦmasnularına, vücudunu ve huzurunu ve himayetini fiilen
-وﻣﺪﺑّﺮﻫﻢ وﺣﻔﻴﻈﻬﻢ
ihsas ettiği gibi,
أ ن، و و ر ة ﻻ ز ﻣ ﺔ ﻤﺎ،ﻓﺈﻧ ﻪ ﻣ ﻦ ﻣ ﻘﺘ رأ ﻓ ﺔ ا ﻷ ﻮ ﻫﻴ ﺔ و ر ﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ bir nevi mükâleme-i Rabbaniye hükmünde sayılan bir
، ﺑﻮﺟﻪ ﺧﺎص، ﺨﻠﻮٍق ﻣﻌ،ُﺸﻌﺮ ﻛﺬ ﻚ ﻀﻮره وﻣﻌّﻴﺘﻪ ووﺟﻮده
kısım sadık ilhamlar perdesinde ve mahsus ve bir mahluka
bakan has ve bir vecihte, onun kabiliyetine göre onun
ﻗ ﻮ ﻻ إ ﻫﺎﺗ ﻒ، ﺑ ﻮ ﺳﺎ ﻃ ﺔ ﻗ ﺴ ﻢ ﻣ ﻦ ا ﻹ ﺎ ﻣﺎ ت ا ﺼﺎ د ﻗ ﺔ،ﺣ ﺴ ﺐ ﻗﺎﺑ ﻠﻴﺘ ﻪ kalb telefonuyla, kavlen dahi kendi huzurunu ve
ّ vücudunu ihsas etmesi, şefkat-i uluhiyetin ve rahmet-i
. ﺎ ﻳ ﻌ ﺪ ﺣ ﻢ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ ا ﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ،ﻗ ﻠﺒ ﻪ rububiyetin zarurî ve vâcib bir muktezasıdır diye anladı.
ا ﻷ ﺷﻴﺎ ء ا ﺸ ﻔﺎ ﻓ ﺔ؛ ﻓﺈن وﺟﻮد ﺻﻮرﺗِﻬﺎ واﻧﻌ ﺳﻬﺎ: ﻓ ﻫﺬه ا ﺎﻟﺔVe bu vaziyette, misalinin ve aksinin şeffaf şeylerde
bulunması
وﻣﻊ ِﻗﻄﻊ ا ﺰﺟﺎج،ء ﺎع و ﻣ ﻊ،ﺮآ ة ﻛ ﺴ ﺔ أي ﺗ ﻠﻤﻬﺎ ﻣﻊve her âyine ve her parlak şeyler ve cam parçaları ve
kabarcıklar ve katreler, hattâ şeffaf zerreler ile herbirinin
. ﺣ ﻣﻊ ا رات ا ﺸﻔﺎﻓﺔ ﺣﺴﺐ ﻗﺎﺑﻠﻴﺔ ﻣﻨﻬﺎ، وﺣﺒﺎبا ﺤﺮ وﻗﻄﺮاﺗﻪkabiliyetine göre konuşması
و ﺟﻮد ذ ﻚ ﺳﻴﻜﻮن ﺷﺎﻫَﺪ ﺻﺪٍق ..ﻣﻨ ﻬﺎ واﺳﺘﺠﺎﺑﺘﻬﺎ ﺎﺟﺎتve onların hacatına cevab vermesi ve bütün onlar güneşin
vücuduna şehadet etmesi
، ا ﺸﻤ ﺲ
..ﻣ ﻬﺎ ﻵ ﺧ ﺮ م ﻣﻦ و ﻋﺪم ﺎﻧﻌﺔ ﻓﻌﻞ ﻋﻦ ﻓﻌﻞ وﻻ ﺰا ﺔve hiçbir iş, bir işe mani olmaması ve bir konuşması, diğer
َ konuşmaya müzahamet etmemesi bilmüşahede görüleceği
، ﻓﻤﺜﻠﻤﺎ ﺸﺎﻫﺪ ﻫﺬا ﺑﻮﺿﻮحgibi..
#28
Ve bütün o cilveler, o konuşmalar, o ilhamlar birer birerﻓﻌﻠﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺑﻌﻠﻢ ﻳﻘﻴ أﻗﺮَب ﻣﺎ ﻳ ﻮن إ ﻋ ا ﻘ أن ﻴﻊ ﺗﻠﻚ
ve beraber bil'ittifak
ﻣﻨ ﻬﺎ و ﻤ ﺠ ﻤ ﻮ ﻋ ﻬﺎ ﺎ ت وا ﻹ ﺎ ﻣﺎ ت ا ﺠ ﻠﻴﺎ ت وا
ً
ﻼ :ﻣﺎ د ﻣ ُ َ
ﺖ أ ﺚ ﻋ ﻦ ﻣﺎ Sonra o dünya seyyahı, kendi aklına dedi ki: Madem buﺛﻢ ﺧﺎﻃﺐ ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋُﺢ ا ﻧﻴﺎ ﻋﻘﻠﻪ ﻗﺎﺋ
kâinatın mevcudatıyla mâlikimi ve hâlıkımı arıyorum.
و ﺧﺎ ﻟ ﺑﺎ ﺳ ﻨ ﻄﺎ ق ﻮ ﺟ ﻮ دا ت ا ﻜ ﻮ ن ﻫ ﺬا.
ُ
ا ﻮﺟﻮد ،وأﻋﻈُﻢ ﻣﻦ ﻳﻘﻮد أن أزور َﻣﻦ ﻫﻮ أ ﻤﻞ إ ﺴﺎن Elbette her şeyden evvel bu mevcudatın en meşhuru veﻓﻤﻦ اﻷو
a'dasının tasdikiyle dahi en mükemmeli ve en büyük
-ﺣ ﺑﺘ ﺼ ﺪ ﻳ ﻖ أ ﻋ ﺪاﺋ ﻪ - kumandanıإ ا
ً ً ُ ً
ve en namdar hâkimi ve sözce en yükseği ve akılca enوأﻋﻼﻫﻢ ﺻﻴﺘﺎ وأﺻﺪﻗﻬﻢ ﺣﺪﻳﺜﺎ وأﺳﻤﺎﻫﻢ ﻣﻨـﺰﻟﺔ وأﻧﻮُرﻫﻢ ﻋﻘﻼ،
parlağı
ً َ
ﻗ ﺮﻧﺎ ﻣ ﻦ أﻻ وﻫﻮ ﻤﺪ ﷺ ا ي أﺿﺎء ﺑﻔﻀﺎﺋﻠﻪ و ﻘﺮآﻧﻪ أر ﻌﺔ ﻋve ondört asrı faziletiyle ve Kur'anıyla ışıklandıran
Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı
..ا ﺰ ﻣﺎ ن
ُ
ﻳ ﺒ، وﻷﺟﻞ أن أﺣﻈﻰ ﺑﺰ ﺎرﺗﻪ ا ﻜﺮ ﻤﺔ وأﺳﺘﻔ ُ ﻣﻨﻪ ﻋﻤﺎ أ ﺚ ﻋﻨﻪziyaret etmek ve aradığımı ondan sormak için Asr-ı
ً Saadete beraber gitmeliyiz diyerek, aklıyla beraber o asra
.. ﻋ ا ﺒﻮة.. أن ﻧﺬﻫﺐ ﻣﻌﺎإ ﺧ اﻟﻘﺮون إ ﻋ ا ﺴﻌﺎدةgirdi.
َ ﻗ ﺪ ﺻﺎ ر ﺑ ﻪ ﷺ ﻋ ﻓﺪﺧﻞ ﺑَﻌﻘﻠﻪ إ ذ ﻚ اﻟﻌ ﻓﺮأى أن ذ ﻚ اﻟﻌ Gördü ki: O asır, hakikaten o zât (A.S.M.) ile, bir saadet-i
ً beşeriye asrı olmuş. Çünki en bedevi ve en ümmi bir
ﻷﻧﻪ ﷺ ﻗﺪ ﺣّﻮل زﻣﻦ ﺴ ﺑﺎ ﻮر ا ي أ ﺑﻪ.ﺔ ﺣﻘﺎ ﺳﻌﺎدٍة ﻠ kavmi, getirdiği nur vasıtasıyla, kısa bir zamanda dünyaya
َ َ ّ ّ ً
. وأﻋﺮِق ﺑﺪاوٍة ﺣﻮ ﻢ إ أﺳﺎﺗﺬِة اﻟﻌﺎ ﻢ وﺳﺎدﺗِﻪ،أﺷﺪ أﻣﻴﺔ ﻗ ﻮ ﻣﺎ ر ﻗ üstad ve hâkim eylemiş.
#29
ً ً َ
ء أ ن ﻧ ﻌ ﺮ ف ﺷ ﺌﺎ ﻋ ﻦ ﻋ ﻈ ﻤ ﺔ »ﻋﻠﻴﻨﺎ ﻗﺒﻞ: و ﺬا ﺧﺎﻃﺐ ﻋﻘﻠﻪ ﻗﺎﺋﻼHem kendi aklına dedi: Biz, en evvel bu fevkalâde zâtın
ّ (A.S.M.) bir derece kıymetini ve sözlerinin hakkaniyetini
ﺛﻢ. وِﺻﺪق أﺧﺒﺎره، وذ ﻚ ﻣﻦ أﺣﻘﻴﺔ أﺣﺎدﻳِﺜﻪ، ﻫﺬه ا ات ا ﻌﺠﺰةve ihbaratının doğruluğunu bilmeliyiz, sonra hâlıkımızı
..« ﻣﻨ ﻪ ﻋ ﻦ ﺧﺎ ﻟ ﻘﻨﺎ ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ ﺴﺘ ﻔ ondan sormalıyız diyerek
ِﺻﺪق ﻧﺒﻮﺗﻪ ﻣﻦ اﻷدﻟﺔ اﻟﻘﺎﻃﻌﺔ ا ﺎﺑﺘﺔ ﻣﺎ ﻻ ﻓﻮَﺟﺪ. ﻓﺒﺎ ﺑﺎ ﺤﺚtaharriye başladı. Bulduğu hadsiz kat'î delillerden, burada,
ُ
ﻳُﻌﺪ وﻻ
yalnız dokuz külliyetine birer kısa işaret edilecek.
: و ﻜﻨ ﻪ ﺧ ﻠ ﺺ إ ﺴ ﻊ ﻣﻨ ﻬﺎ،
ُ ّ
ﺣ، ﻫﻮ اﺗﺼﺎﻓﻪ ﷺ ﻤﻴﻊ ا ﺴﺠﺎﻳﺎ اﻟﻔﺎﺿﻠﺔ وا ﺼﺎل ا ﻤﻴﺪة: أو ﺎBirincisi: Bu zâtta (A.S.M.) -hattâ düşmanlarının
tasdikiyle dahi- bütün güzel huyların ve hasletlerin
.. ﺷﻬﺪ ﺑﺬ ﻚ ﻏﺮﻣﺎؤهbulunması ve
وﻇﻬﻮُر ﻣﺌﺎت ا ﻌﺠﺰات ﻣﻨﻪ؛ ﺸﻘﺎق اﻟﻘﻤﺮ ا ي ا ﺸّﻖ إ ﻧﺼﻔ َ ﺖ َوﻟَ ﻦ ا َ َر
َ ْﺖ اْذ َرَﻣﻴ
َ ََْ َ َ َْ َْ
َْ َْ ِ ِ َو ا ﺸﻖ اﻟﻘﻤُﺮ * َوﻣﺎ رﻣﻴ
..(1: ﴿ َوا ﺸﻖ اﻟﻘَﻤُﺮ ﴾ )اﻟﻘﻤﺮ:ﺑﺈﺷﺎرة ﻣﻦ إﺻﺒﻌﻪ ﻛﻤﺎ ﻧﺺ ﻋﻠﻴﻪ اﻟﻘﺮآن
ً َ
واﻧﻬﺰاُم ﺟ ﺶ اﻷﻋﺪاء ﺑﻤﺎ دﺧﻞ أﻋﻴُﻨﻬﻢ ﻴﻌﺎ ﻣﻦ اﻟ اب اﻟﻘﻠﻴﻞ ا ي
âyetlerinin sarahatıyla, bir parmağının işaretiyle Kamer iki
ْ َ ََْ ََ parça olması ve bir avucu ile, a'dasının ordusuna attığı az
ﺖ ِاذ ﴿ و ﻣﺎ ر ﻣﻴ: ﻛ ﻤﺎ ﻧ ﺼ ﺖ ﻋ ﻠﻴ ﻪ ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ،ر ﻣﺎ ه ﻋ ﻠﻴ ﻬ ﻢ ﺑ ﻘﺒ ﻀﺘ ﻪ bir toprak, umum o ordunun gözlerine girmesiyle
ٰ َ ََْ
وارﺗﻮاُء أﺻﺤﺎﺑﻪ ﻣﻦ ا ﺎء ا ﺎﺑﻊ..(17:ﺖ َوﻟ ِ ﻦ ا َ َر ٰ ﴾ )اﻷﻧﻔﺎل
kaçmaları ve susuz kalmış kendi ordusuna, beş
ر ﻣﻴ parmağından kevser gibi akan suyu kifayet derecesinde
ُ ّ
..ﻜ ﻮﺛ ﺮ ﻣ ﻦ ﺑ أ ﺻﺎﺑ ﻌ ﻪ ا ﻤ ﺴ ﺔ ا ﺒﺎ ر ﺔ ﻋﻨ ﺪ ﻣﺎ ا ﺷﺘ ﺪ ﺑ ﻬ ﻢ ا ﻟ ﻌ ﻄ ﺶ içirmesi gibi; nakl-i kat'î ile ve bir kısmı tevatür ile, yüzer
mu'cizatın onun elinde zahir olmasıdır.
ً
وا ﻨﻘﻮﻟﺔ إ ﻨﺎ ﻧﻘﻼ، وﻏ ُ ﻫﺎ ﻣﻦ ﻣﺌﺎت ا ﻌﺠﺰات اﻟ ﻇﻬﺮت ﺑ ﻳﺪﻳﻪBu mu'cizattan üçyüzden ziyade bir kısmı, Ondokuzuncu
َ ً ً ً Mektub olan Mu'cizat-ı Ahmediye (A.S.M.) namındaki
ﻓﺎﺳﺘﻄﻠﻌﻬﺎ ا ﺴﺎﺋُﺢ إ »ا ﻜﺘﻮب ا ﺎﺳﻊ،ﺻﺤﻴﺤﺎ ﻗﺎﻃﻌﺎ أو ﻣﺘﻮاﺗﺮا hârika ve kerametli bir risalede kat'î delilleriyle beraber
ﻋ « أ ي ر ﺳﺎ ﻟ ﺔ »ا ﻌ ﺠ ﺰا ت ا ﻷ ﺪ ﻳ ﺔ « ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺮ ﺳﺎ ﻟ ﺔ ا ﺎ ر ﻗ ﺔ ذا ت beyan edildiğinden onları ona havale ederek dedi ki:
ا ﻜ ﺮا ﻣ ﺔ ا ﺘ ﻀ ﻤﻨ ﺔ ﻷ ﻣ ﻦ ﺛ ﻼ ﺛ ﻤﺎﺋ ﺔ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة ﻣ ﻦ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰا ﺗ ﻪ ﷺ ﺑ ﺪ ﻻﺋ ﻠ ﻬﺎ
.ا ﻟ ﻘﺎ ﻃ ﻌ ﺔ و أ ﺳﺎﻧﻴ ﺪ ﻫﺎ ا ﻮﺛ ﻮ ﻗ ﺔ
ً ّ
»إن َﻣﻦ ن ذا »أﺧﻼق ﺣﺴﻨﺔ« ﺑﻬﺬا اﻟﻘﺪر: ﺛﻢ ﺣﺪث ﻧﻔَﺴﻪ ﻗﺎﺋﻼBu kadar ahlâk-ı hasene ve kemalâtla beraber, bu kadar
mu'cizat-ı bahiresi bulunan bir zât (A.S.M.)
، و»ﻣﻌﺠﺰات« ﺑﺎﻫﺮة ﺑﻬﺬه ا ﻜ ة،و»ﻓﻀﺎﺋﻞ« إ ﻫﺬا ا ﺪ
ً ُ ﻓﻼ ﺟﺮم أﻧﻪ ﺻﺎﺣelbette en doğru sözlüdür. Ahlâksızların işi olan hileye,
- و ﺣﺎ ﺷﺎ ه- ﺐ أ ﺻ ﺪ ق ﺣ ﺪ ﻳ ﺚ و ﻣ ﻦ ﺛ ﻢ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ أﺑ ﺪا
yalana, yanlışa tenezzül etmesi kabil değil.
.« د أ ب ا ﻟ ﻔﺎ ﺳ ﺪﻳ ﻦ أ ن ﻳ ﻨﺎ ز ل إ ا ﻴ ﻠ ﺔ وا ﻜ ﺬ ب وا َ ﻤ ﻮ ﻪ ا ﻟ
ً ُ
ذ ﻚ اﻷ ﺮ، ﻛﻮن اﻟﻘﺮآن ا ي ﺑﻴﺪه ﷺ ﻣﻌِﺠﺰا ﻣﻦ ﺳﺒﻌﺔ أوﺟﻪ: ﺛﺎﻧﻴﻬﺎİkincisi: Elinde bu kâinat sahibinin bir fermanı
ُ ّ ّ bulunduğu ve o fermanı her asırda üçyüz milyondan
ا ﺼﺎدر ﻣﻦ ﻣﺎ ﻚ ا ﻜﻮن ا ي ﺴﻠﻢ ﺑﻪ و ﺼﺪﻗﻪ أ ُ ﻣﻦ ﺛﻼﺛﻤﺎﺋﺔziyade insanların kabul ve tasdik ettikleri
ﻋ ﻠﻴﻮٍن ﻣﻦ اﻟ
«" و ﺎ ﻧﺖ »ا ﻤﺔ ا ﺎ ﺴﺔ واﻟﻌ ون« أي رﺳﺎﻟﺔ »ا ﻌﺠﺰات اﻟﻘﺮآﻧﻴﺔYirmibeşinci Söz, Mu'cizat-ı Kur'aniye" namlarındaki ve
Risale-i Nur'un bir güneşi olan meşhur bir risalede tafsilen
و ﺷﻤﺲ »رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر« ﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ ﺑﺪﻻﺋﻞ ﻗﻮ ﺔ أن ﻫﺬا اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢbeyan edilmesinden;
ً
، وأﻧﻪ م رب اﻟﻌﺎ،ﻣﻌِﺠٌﺰ ﻣﻦ أر ﻌ وﺟﻬﺎ
ا أﺣﺎل ا ﺴﺎﺋُﺢ ذ ﻚ إ ﺗﻠﻚ ا ﺮﺳﺎﻟﺔ ا ﺸﻬﻮرة ﻴﺎﻧﻬﺎ ا ﻔﺼﻞ onu, ona havale ederek dedi: Böyle ayn-ı hak ve hakikat
bir fermanın tercümanı ve tebliğ edicisi bir zâtta (A.S.M.)
وا ﺒﻠﻎ، وا ِﺟﻢ اﻟﻔﻌ،م اﷲ إ ن ا ﻷ ﻣ: ﺛ ﻢ ﻗﺎ ل.ﻺ ﻋ ﺠﺎ ز fermana cinayet ve ferman sahibine hıyanet hükmünde
ﻻ، وﻫﻮ ا ﻖ ﺑﻌﻴﻨﻪ وا ﻘﻴﻘﺔ ﺑﺬاﺗِﻬﺎ،ﺬا ا ﺒﺄ اﻟﻌﻈﻴﻢ إ ا ﺎس ﻓﺔ olan yalan olamaz ve bulunamaz!..
ً ٌ ْ
. وﻟﻦ ﻳ ﻮن ﻮﺿَﻊ ﺷﺒﻬﺔ أﺑﺪا،ﻳﻤ ﻦ أن ﻳﺼﺪر ﻣﻨﻪ ﻛﺬب ﻗﻂ
#30
، و ﻌﺒﻮدﻳﺔ ﺧﺎ ﺼﺔ، و ِﺪﻳٍﻦ ﻓﻄﺮي،ﻌٍﺔ ﻣﻄﻬﺮة إﻧﻪ ﷺ ﻗﺪ ﺑﻌﺚ: ﺛﺎ ﻬﺎÜçüncüsü: O zât (A.S.M.), öyle bir şeriat ve bir İslâmiyet
ve bir ubudiyet ve bir dua ve bir davet ve bir iman ile
، و ﺈﻳﻤﺎن راﺳﺦ، و ﺪﻋﻮة ﺷﺎ ﻠﺔ، و ﺪ ء ﺧﺎﺷﻊmeydana çıkmış ki,
ُ َ َ
. أ ﻤﻞ ﻣﻨﻪ وﻟﻦ ﻳﻮﺟﺪ-وﻣﺎ ُوِﺟﺪ- ، ﻻ ﻣﺜﻴﻞ َِﻤﺎ ﺑُﻌﺚ ﺑﻪ وﻟﻦ ﻳ ﻮنonların ne misli var ve ne de olur. Ve onlardan daha
mükemmel ne bulunmuş ve ne de bulunur.
ّ
ﺔ ﻠﺖ ﻣﻦ أ ّ ّ ﷺ وأدارت َﺲ اﻟ ﻷ ن »ا ﻌ ﺔ « ا ﻟ Çünki ümmi bir zâtta (A.S.M.) zuhur eden o şeriat; ondört
ً ً asrı ve nev'-i beşerin humsunu, âdilane, hakkaniyet üzere,
ا ﺧﺘ ﻼ ﻓ ﻬﺎ ﻣﻨ ﺬ أ ر ﻌ ﺔ ﻋ ﻗ ﺮ ﻧﺎ إ دا ر ة ﻗﺎﺋ ﻤ ﺔ ا ﻖ وا ﻟ ﻌ ﺪ ل ﺑ ﻘ ﻮا ﻧ ﻨ ﻬﺎ müdakkikane, hadsiz kanunlarıyla idare etmesi emsal
ً ً َ
. ﻻ ﺗ ﻘﺒ ﻞ ﻣﺜﻴ ﻼ أﺑ ﺪا،ا ﻗﻴ ﻘ ﺔ ا ﻟ ﻐ ﺰ ﺮ ة kabul etmez.
و ﺬا »اﻹﺳﻼم« ا ي ﺻﺪر ﻣﻦ أﻓﻌﺎِل َﻣﻦ ﻫﻮ أ ّ ّ ﷺ وﻣﻦ أﻗﻮا وﻣﻦHem ümmi bir zâtın (A.S.M.) ef'al ve akval ve ahvalinden
çıkan İslâmiyet;
، أ ﺣ ﻮا
، ﻋ و ﺮِﺟُﻌﻬﻢ ﻫﻮ راﺋُﺪ و ﺼﺪُر ﺛﻼﺛِﻤﺎﺋﺔ ﻠﻴﻮن ﻣﻦ اﻟher asırda üçyüz milyon insanın rehberi ve mercii
ٌ ٌ
، وﻣﻨﻮٌر ﻟﻘﻠﻮ ﻬﻢ وﻣﻬﺬب ﺎ، وﻣﻌﻠٌﻢ ﻟﻌﻘﻮ ﻢ و ﺮﺷﺪ ﺎve akıllarının muallimi ve mürşidi ve kalblerinin münevviri
ve musaffisi
ٌ ّ ّ
وَﻣﺪاٌر ﻻﻧ ﺸﺎف أرواﺣﻬﻢ وﻣﻌِﺪن، و ﺮٍب ﻔﻮﺳﻬﻢ و ﺰٍك ﺎve nefislerinin mürebbisi ve müzekkisi ve ruhlarının
medar-ı inkişafatı ve maden-i terakkiyatı olması cihetiyle
. ﻢ ﻳﺄت وﻟﻦ ﻳﺄ َ ﻣﺜﻴﻞ، ﺴﻤﻮﻫﺎmisli olamaz ve olamamış.
ُ
وﺗﻘﻮاه،ﻴﻊ أﻧﻮاع »اﻟﻌﺒﺎدات« اﻟ ﻳﺘﻀﻤﻨﻬﺎ دﻳﻨُﻪ و ﺬا ﺗﻔﻮﻗﻪ ﷺHem dininde bulunan bütün ibadatın bütün enva'ında en
ileri olması ve herkesten ziyade takvada bulunması
،ﻣﻦ أي أﺣٍﺪ ن اﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻤ ﺔ أ
ّ ُ
وﺧﺸ ﺘُﻪ ا ﺸﺪﻳﺪة ﻣﻦ اﷲ و ﺎﻫﺪﺗﻪ ا ﺘﻮاﺻﻠﺔ ور ﻳﺘُﻪ اﻟﻔﺎﺋﻘﺔ ﻷدق ve Allah'tan korkması ve fevkalâde daimî mücahedat ve
ّ
وﻗﻴﺎُﻣﻪ ﷺ ﺑﺘﻠﻚ،أﺷﺪ اﻷﺣﻮال واﻟﻈﺮوف
dağdağalar içinde, tam tamına ubudiyetin en ince esrarına
أ ا ر اﻟ ﻌﺒ ﻮ دﻳ ﺔ ﺣ kadar müraat etmesi ve hiç kimseyi taklid etmeyerek ve
ً ً ّ
، د و ن أ ن ﻳ ﻘ أ ﺣ ﺪا و ﻞ ﻣ ﻌﺎ ﻧﻴ ﻬﺎ ﻣﺒﺘ ﺪﺋﺎ،ا ﻟ ﻌﺒ ﻮ د ﻳ ﺔ ا ﺎ ﺼ ﺔ tam manasıyla ve mübtediyane
ً َ
ﻻ ﺷﻚ ﻢ ﻳَُﺮ وﻟﻦ ﻳَُﺮى، ﻮﺣﺪا اﻻﺑﺘﺪاء واﻻﻧﺘﻬﺎء، و ﺄ ﻤﻞ ﺻﻮرةfakat en mükemmel olarak, hem ibtida ve intihayı
birleştirerek yapması; elbette misli görülmez ve
. ﻣﺜﻴﻞgörülmemiş.
ٌ
ا ي ﻫﻮ واﺣﺪ ﻣﻦ آﻻف أدﻋﻴﺘﻪ- « »ﺑﺎ ﻮﺷﻦ ا ﻜﺒ، و ﺬا ﻓﺈﻧﻪ ﻳﺼﻒHem binler dua ve münacatlarından Cevşen-ül Kebir ile,
öyle bir marifet-i Rabbaniye ile, öyle bir derecede Rabbini
ﻳﺼﻒ ر ﻪ ﺑﻤﻌﺮﻓٍﺔ ر ﺎﻧﻴﺔ ﺳﺎﻣﻴﺔ- وﻣﻨﺎﺟﺎﺗﻪtavsif ediyor ki;
ً ُ
وﻻ درﺟِﺔ ذ ﻚ، ﻢ ﻳﺒﻠﻎ اﻟﻌﺎرﻓﻮن واﻷو ﺎء ﻴﻌﺎ ﺗﻠﻚ ا ﺮﺗﺒﺔ ﻣﻦ ا ﻌﺮﻓﺔo zamandan beri gelen ehl-i marifet ve ehl-i velayet,
.. ا ﻮﺻﻒ ﻣﻨﺬ اﻟِﻘَﺪم ﻣﻊ ﺗﻼﺣﻖ اﻷﻓ رde o derece-i tavsife yetişememeleri
telahuk-u efkâr ile beraber, ne o mertebe-i marifete ve ne
َ
.« ء »ا ﺎ ﻳُﻈِﻬﺮ أﻧﻪ ﻻ ﻣﺜﻴﻞ gösteriyor ki, duada dahi onun misli yoktur.
و ﻣ ﻦ ﻳﻨ ﻈ ﺮ إ ا ﻹ ﻳ ﻀﺎ ح ا ﺨﺘ ﻟ ﻔ ﻘ ﺮ ة وا ﺣ ﺪ ة ﻣ ﻦ ﺑ ﺴ ﻊ و ﺴ ﻌ ﻓ ﻘ ﺮ ة Risale-i Münacat'ın başında, Cevşen-ül Kebir'in
ّ
ﻻ َﺴُﻌﻪ إﻻ اﻟﻘﻮل-«وذ ﻚ ﺴﺘﻬﻞ رﺳﺎﻟﺔ »ا ﻨﺎﺟﺎة- ﻠﺠﻮﺷﻦ ا ﻜﺒ
doksandokuz fıkrasından bir fıkrasının kısacık bir mealinin
beyan edildiği yere bakan adam, Cevşen'in dahi misli
ّ
.أ ﻧ ﻪ ﻻ ﻣﺜﻴ ﻞ ﺬا ا ء ا ﺮاﺋ ﻊ )ا ﻮ ﺷ ﻦ ( ا ي ﻳ ﻤﺜ ﻞ ﻗ ﻤ ﺔ ا ﻌ ﺮ ﻓ ﺔ ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ yoktur diyecek.
و ﺬا ﻓﺈن إﻇﻬﺎره »ﺗﺒﻠﻴﻎ ا ﺮﺳﺎﻟﺔ« و دﻋﻮﺗﻪ ا ﺎَس إ ا ﻖ ﻣﻦHem tebliğ-i risalette ve nâsı hakka davette o derece
ٌ
،ا ﺼ ﻼﺑ ﺔ وا ﺒﺎ ت وا ﺸ ﺠﺎ ﻋ ﺔ ﻣﺎ ﻻ ﻳ ﻘﺎ ر ُ ﻬﺎ أ ﺣ ﺪ
metanet ve sebat ve cesaret göstermiş ki;
ً ُ
رﻏﻢ ﻣﻌﺎداة ا ول ا ﻜ ى واﻷدﻳﺎن اﻟﻌﻈ، و ﻢ ﻳﻨَﻞ ا ﻮف ﻣﻨﻪ ﺷ ﺌﺎbüyük devletler ve büyük dinler, hattâ kavim ve kabilesi
-وﺣ ﻗﻮﻣﻪ وﻗﺒﻴﻠﺘﻪ وﻋﻤﻪ ﻧﺎَﺻﺒﻮه اﻟﻌﺪاء ا ﺸﺪﻳﺪ-
ve amcası ona şiddetli adavet ettikleri halde,
، أي أﺛٍﺮ ﻠ دد وﻻ ﺳﺎَوَره اﻟﻘﻠُﻖ ﻗﻂ-و ﻮ ﺑﻤﻘﺪار ذرة- ﻓﻠﻢ ﻳُﺪاﺧﻠﻪzerre mikdar bir eser-i tereddüd, bir telaş, bir korkaklık
göstermemesi
ّ
ه اﷲ وأﻋّﺰه ﻓ ﻞ ﻫﺎﻣﺔ ا ﻧﻴﺎ ﺑﺘﺎج وﻧ، ﻓﺘﺤﺪى وﺣﺪه ا ﻧﻴﺎ ﺑﺄ ﻫﺎve tek başıyla bütün dünyaya meydan okuması ve başa
da çıkarması ve İslâmiyeti dünyanın başına geçirmesi isbat
، اﻹﺳﻼمeder ki;
ُ
.. ﻓَﻤﻦ ِﻣﺜﻞ ﻤﺪ ﷺ ﺗﺒﻠﻴﻎ رﺳﺎﻻت اﷲ؟tebliğ ve davette dahi misli olmamış ve olamaz.
ً ً ً ً ً ً ً ُ
واﻧ ﺸﺎﻓﺎ ﻠﻔﻄﺮة، و ﻘﻴﻨﺎ ﺟﺎزﻣﺎ ﺧﺎرﻗﺎ، و ﺬا ﻠﻪ »إﻳﻤﺎﻧﺎ ﻗﻮ ﺎ راﺳﺨﺎHem imanda, öyle fevkalâde bir kuvvet ve hârika bir
ً َ ً ً ً yakîn ve mu'cizane bir inkişaf ve cihanı ışıklandıran bir
واﻋﺘﻘﺎدا ﺳﺎﻣﻴﺎ ﻸ اﻟﻌﺎ ﻢ ﻧﻮرا، ﻣﻌِﺠﺰاulvî itikad taşımış ki;
ُ
ﻓﻠﻢ ﺗﺘﻤ ﻦ أن ﺗﺆﺛﺮ ﻓﻴﻪ ﻴُﻊ اﻷﻓ ر واﻟﻌﻘﺎﺋﺪ وﺣﻜﻤﺔ ا ﻜﻤﺎء وﻋﻠﻮُمo zamanın hükümranı olan bütün efkârı ve akideleri ve
hükemanın hikmetleri ve ruhanî reislerin ilimleri ona
، ا ﺮؤﺳﺎء ا ﺮوﺣﺎﻧ ا ﺴﺎﺋﺪة ذ ﻚ اﻟﻌmuarız ve muhalif ve münkir oldukları halde;
ﻢ ﺗﺘﻤ ﻦ أن ﺗﺆﺛَﺮ ﻻ، ﻧﻌﻢ. أو ﺑﻮﺳﻮﺳﺔ، أو ﺑﻀﻌﻒ، أو ﺑ دد، و ﻮ ﺸﺒﻬٍﺔonun ne yakînine, ne itikadına, ne itimadına, ne
itminanına hiçbir şübhe, hiçbir tereddüd, hiçbir za'f, hiçbir
،ا ﻃ ﻤﺌﻨﺎﻧ ﻪ إ ﻪ و ﻻ،ا ﷲ ا ﻋﺘ ﻤﺎ د ه ا ﻋﺘ ﻘﺎ د ه و ﻻ و ﻻ،ﻳ ﻘﻴﻨ ﻪ vesvese vermemesi
. و ﻧ ﺎِرﻫﺎ ﻋﻠﻴﻪ،ﻣﻊ ﻣﻌﺎرﺿِﺘﻬﺎ و ﺎﻟﻔِﺘﻪ إﻳﺎه
#31
ّ
زد ﻫﺬا اﺳﺘﻠﻬﺎَم ﻴِﻊ ا ﻳﻦ ﺗﺮﻗﻮا ا ﻌﻨﻮ ﺎت وا ﺮاﺗﺐ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ ve maneviyatta ve meratib-i imaniyede terakki eden başta
ّ sahabeler ve bütün ehl-i velayet, onun her vakit mertebe-i
وا ﺳﺘ ﻔﺎ ﺿﺘ ﻬ ﻢ، و ﻣ ﻘ ﺪ ﻣﺘ ﻬ ﻢ ا ﺼ ﺤﺎﺑ ﺔ ا ﻜ ﺮا م،ﻣ ﻦ أ ﻫ ﻞ ا ﻮ ﻻ ﻳ ﺔ وا ﺼ ﻼ ح imanından feyz almaları ve onu en yüksek derecede
ً
. و ر ؤ ﺘ ﻬ ﻢ أ ﻧ ﻪ أ ﺳ ا ر ﺟﺎ ت وا ﺮا ﺗ ﺐ،د و ﻣﺎ ﻣ ﻦ ﺮ ﺗ ﺘ ﻪ ا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ﻧﻴ ﺔ bulmaları,
ً َ
. أن إﻳﻤﺎﻧﻪ ﷺ ﻻ ﻣﺜﻴﻞ أﻳﻀﺎ-ﺑﺪاﻫﺔ- ذ ﻚ ﻳُﻈﻬﺮ bilbedahe gösterir ki; imanı dahi emsalsizdir.
َ وﺻّﺪق ﻋﻘﻠَﻪ أن َﻣﻦ ن ﺻﺎﺣ، ﻓﻔﻬﻢ ا ﺴﺎﺋُﺢİşte böyle emsalsiz bir şeriat ve misilsiz bir İslâmiyet ve
ﺐ ﻫ ﺬ ه ا ﻌ ﺔ ا ﺴ ﻤ ﺤﺎ ء
hârika bir ubudiyet ve fevkalâde bir dua
واﻟﻌﺒﻮدﻳِﺔ ا ﺎ ﺼﺔ، واﻹﺳﻼِم ا ﻨﻴﻒ ا ي ﻻ ﺷ ﻴﻪ،اﻟ ﻻ ﻣﺜﻴﻞ ﺎ
،ِء ا ﺪﻳﻊ ا ﺮاﺋﻊ وا،ا ﻟ ﻻ ﻧ ﻈ ﺎ
َ
ﻟﻦ ﻳ ﻮن ﻋﻨﺪه ﻛﺬٌب، واﻹﻳﻤﺎِن ا ﻌِﺠﺰ، وا ﻋﻮى ا ﻜﻮﻧﻴﺔ ا ﺸﺎ ﻠﺔve cihanpesendane bir davet ve mu'cizane bir iman
ً ً sahibinde, elbette hiçbir cihetle yalan olamaz ve aldatmaz
. وﻟﻦ ﻳ ﻮن ﺧﺎد أﺑﺪا، ﻗﻂdiye anladı ve aklı dahi tasdik etti.
ُ ُ
إ ﺎع اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم واﺗﻔﺎﻗﻬﻢ ا ﻘﺎﺋﻖ: ا ﻞ ا ﺮاﺑﻊDördüncüsü: Enbiyaların (Aleyhimüsselâm) icma'ı,
ٌ nasılki vücud ve vahdaniyet-i İlahiyeye gayet kuvvetli bir
، اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ ﻧﻔِﺴﻬﺎ ﻫﻮ د ﻞ ﻗﺎﻃﻊ وﺟﻮد اﷲ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ و وﺣﺪاﻧ ﺘﻪdelildir;
ً ٌ
،ر ﺳﺎ ﻪ ﷺو ﺻﺪِق ﻫﺬا ا وﻫﻮ ﺷﻬﺎدة ﺻﺎدﻗﺔ أﻳﻀﺎöyle de, bu zâtın (A.S.M.) doğruluğuna ve risaletine gayet
sağlam bir şehadettir.
ّ
و، ذ ﻚ ﻷن ﻣﺎ ﻳﺪل ﺻﺪق ﻧﺒﻮة أو ﻚ اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼمÇünki Enbiya Aleyhimüsselâm'ın doğruluklarına ve
، وا ﻌﺠﺰاِت، ﻣﺎ ﻫﻮ ﻣﺪاٌر ﺒﻮﺗﻬﻢ ﻣﻦ ا ﺼﻔﺎت اﻟﻘﺪﺳﻴﺔve mu'cizeler ve vazifeler varsa;
peygamber olmalarına medar olan ne kadar kudsî sıfatlar
َ ُ
ﻛﻤﺎ ﻫﻮ، وا ﻬﺎم اﻟ اﺿﻄﻠﻌﻮا ﺑﻬﺎ ﻳﻮﺟﺪ ﻣﺜﻠﻬﺎ و ﺄ ﻤﻞ ﻣﻨﻬﺎ ﻓﻴﻪ ﷺo zâtta (A.S.M.) en ileride olduğu tarihçe musaddaktır.
ً
.ﺼ ﺪ ق ﺗﺎ ر ﺎ
أي ﺑﺎ ﻮراة- ﻓﺄو ﻚ اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم ﻗﺪ أﺧ وا ﺑﻠﺴﺎن ا ﻘﺎلDemek onlar, nasılki lisan-ı kal ile; Tevrat, İncil ve Zebur
ve suhuflarında bu zâtın (A.S.M.) geleceğini haber verip
ﺑﻤ ء ﻫﺬه ا ات ا ﺒﺎر ﺔ- واﻹ ﻴﻞ وا ﺰ ﻮر وا ﺼﺤﻒ اﻟ ﺑ أﻳﺪﻳﻬﻢinsanlara beşaret vermişler ki,
ّ
و وا ا ﺎ س ﺑ ﻘ ﺪ و ﻣ ﻪ ﷺ
ة ﺣ إن أ ﻣﻦ ﻋ ﻦ إﺷﺎرة واﺿﺤﺔ ﻇﺎﻫﺮة ﻣﻦ اﻹﺷﺎرات اkütüb-ü mukaddesenin o beşaretli işaratından yirmiden
ُ ً ً
ﻠﻚ ا ﻜﺘﺐ ا ﻘﺪﺳﺔ ﻗﺪ ﺑُ ّﻨﺖ ﺑﻴﺎﻧﺎ ﺟﻠﻴﺎ وأﺛ ﺘﺖ رﺳﺎﻟﺔ ا ﻌﺠﺰاتgüzelce beyan ve isbat edilmiş.
fazla ve pek zahir bir kısmı, Ondokuzuncu Mektub'da
( ا ﻷ ﺪﻳ ﺔ
ّ ّ
أي- ﻓﻜﻤﺎ أﻧﻬﻢ ﻗﺪ وا ﺑﻤﺠﻴﺌﻪ ﷺ ﻓﺈﻧﻬﻢ ﻳﺼﺪﻗﻮﻧﻪ ﷺ ﺑﻠﺴﺎن ﺣﺎ ﻢÖyle de, lisan-ı halleriyle, yani nübüvvetleriyle ve
mu'cizeleriyle;
- ﺑ ﺒ ﻮ ﺗ ﻬ ﻢ و ﻤ ﻌ ﺠ ﺰا ﺗ ﻬ ﻢ
ُ
ﻣ ﻬ ﻤﺔ ا ﺒﻮة ﺻﺪق دﻋﻮﺗِﻪ إذ ﻫﻮ ا ﺴﺎﺑُﻖ اﻷ ﻤﻞ و ﺘﻤﻮن ﺑﺎ ﺄﻳﻴﺪkendi mesleklerinde ve vazifelerinde en ileri ve en
mükemmel olan bu zâtı tasdik edip, davasını imza
. وا ﻋﻮة إ اﷲediyorlar.
ّ
ﺑﻠﺴﺎن ا ﻘﺎل-أي أو ﻚ اﻷﻧ ﻴﺎُء- ﻓﺄدرك ا ﺴﺎﺋُﺢ أﻧﻬﻢ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳﺪ ﻮنVe lisan-ı kal ve icma' ile vahdaniyete delalet ettikleri gibi,
،وا ﻹ ﺎ ع ا ﻮ ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ
ﺻ ﺪ ق ﻫ ﺬا ا -ﺑﻠﺴﺎن ا ﺎل و ﺎﻻﺗﻔﺎق ﻛﺬ ﻚ- ﻓﺈﻧﻬﻢ ﺸﻬﺪونlisan-ı hal ile ve ittifakla bu zâtın sadıkıyetine şehadet
ediyorlar diye anladı.
.ا ﻜ ﺮ ﻢ ﷺ
َ
و ﻣﺎ ﻧﺎ ﻮا، إ ن و ﺻ ﻮ ل آ ﻻ ف ا ﻷ و ﺎ ء إ ا ﻖ وا ﻘﻴ ﻘ ﺔ: ﻞ ا ﺎ ﺲ اBeşincisi: Bu zâtın düsturlarıyla ve terbiyesi ve
tebaiyetiyle ve arkasından gitmeleriyle hakka, hakikata,
ﻣﻦ ا ﻜﻤﺎﻻت وا ﻜﺮاﻣﺎت وﻣﺎ ﻓﺎزوا ﻣﻦ ا ﻜﺸﻔﻴﺎت وا ﺸﺎﻫﺪات ﻟ ﺲkemalâta, keramata, keşfiyata, müşahedata yetişen
ّ ّ ّ
وﺗﻌﻘﺐ، و ﺎﺗﺒﺎﻋﻪ، و ﺘﻪ، إﻻ ﺑﺎﻻﻗﺘﺪاء ﺑَﻬﺪي دﺳﺎﺗ ﻫﺬا ا ﷺbinlerce evliya vahdaniyete delalet ettikleri gibi;
ً ّ َ
ﻓ ﻤﺜ ﻠ ﻤﺎ أ ﻧ ﻬ ﻢ ﻳ ﺪ ﻮ ن ﻴ ﻌﺎ ا ﻮ ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ،أ ﺛ ﺮ ه
- ا ﻜﺮ ﻢ ﷺ ﻓﻬﻢ ﺸﻬﺪون ﺑﺎﻹ ﺎع واﻻﺗﻔﺎق ﺻﺪق ﻫﺬا اüstadları olan bu zâtın sadıkıyetine ve risaletine, icma' ve
ّ ittifakla şehadet ediyorlar.
. و أ ﺣ ﻘﻴ ﺔ ر ﺳﺎ ﻪ- أ ﺳﺘﺎ ذ ﻫ ﻢ و ﻣﺎ ﻣ ﻬ ﻢ
ً
ﻢ اﻟ ﻐﻴ ﺐ ﻓﺮأى ا ﺴﺎﺋُﺢ أن ﺸﺎﻫﺪة ﻫﺆﻻء ﻗﺴﻤﺎ ﺎ أﺧ َ ﺑﻪ ﷺ ﻣﻦVe âlem-i gaybdan verdiği haberlerin bir kısmını nur-u
velayetle müşahede etmeleri
ﺑﻨ ﻮ ر ا ﻮ ﻻﻳ ﺔ
إﻣﺎ ﺑﻌﻠﻢ- واﻋﺘﻘﺎدﻫﻢ ﺑﻪ وﺗﺼﺪﻳﻘﻬﻢ ﻤﻴﻊ ﻣﺎ أﺧ ﺑﻪ ﺑﻨﻮر اﻹﻳﻤﺎنve umumunu nur-u imanla ya ilmelyakîn veya aynelyakîn
veya hakkalyakîn suretinde itikad ve tasdik etmeleri;
- ا ﻘ أو ﺑﻌ ا ﻘ أو ﻖ ا ﻘ
َ َ ً ُ
ﻣﺎ أﺻﺪق ﺮﺷﺪﻫﻢ اﻷﻋﻈﻢ وﻣﺎ أﺣﻖ: إﻧﻤﺎ ﺗﻈﻬﺮ ﻇﻬﻮرا ﺸﻤﺲüstadları olan bu zâtın derece-i hakkaniyet ve sadıkıyetini
َ güneş gibi gösterdiğini gördü.
.راﺋ ﺪ ﻫ ﻢ ا ﻷ ﷺ
وا َﺤﻘﻘ، إن ﻼﻳ َ اﻟﻌﻠﻤﺎء ا ُﻤﺪﻗﻘ اﻷﺻﻔﻴﺎء:ا ﻞ ا ﺴﺎدس Altıncısı: Bu zâtın ümmiliğiyle beraber getirdiği hakaik-i
َ kudsiye ve ihtira ettiği ulûm-u âliye ve keşfettiği marifet-i
ﻦ ﺑ ﻠ ﻐ ﻮا أ ا ﺮا ﺗ ﺐ ﺑ ﻔ ﻀ ﻞ ﻣﺎ، و د ﻫﺎ ة ا ﻜ ﻤﺎ ء ا ﺆ ﻣﻨ، ا ﺼ ﺪ ﻳ ﻘ İlahiyenin dersiyle ve talimiyle, mertebe-i ilmiyede en
ً
- ﻣ ﻊ ﻛ ﻮ ﻧ ﻪ أ ﻣﻴﺎ- د ر ﺳ ﻮا و ﺗﺘ ﻠ ﻤ ﺬ وا ﻣﺎ ﺟﺎ ء ﺑ ﻪ ﻫ ﺬا ا ا ﻜ ﺮ ﻢ ﷺ yüksek makama yetişen milyonlar asfiya-i müdakkikîn ve
ُ
وﻣﺎ ﻛﺸﻔﺖ ﻋﻨﻪ، وﻣﺎ ﻧﺒَﻊ ﻣﻨﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﻌﻠﻮم اﻟﻌﺎ ﺔ،ﻣﻦ ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟﻘﺪﺳﻴﺔ
sıddıkîn-i muhakkikîn ve dâhî-i hükema-i mü'minîn,
..ﻣ ﻦ ا ﻌ ﺮ ﻓ ﺔ ا ﻹ ﻴ ﺔ
ً
ا ﻷ ﺳﺎ س ﻋ ﻮﺗ ﻪ ﷺ إن ﻫﺆﻻء ﻴﻌﺎ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳُ ﺒﺘﻮن ا ﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ اﻟbu zâtın üss-ül esas davası olan vahdaniyeti, kuvvetli
ّ bürhanlarıyla bil'ittifak isbat ve tasdik ettikleri gibi;
و ﺼ ﺪ ﻗ ﻮﻧ ﻬﺎ ﻣﺘ ﻔ ﻘ ﺑ ا ﻫﻴﻨ ﻬ ﻢ ا ﻟ ﻘﺎ ﻃ ﻌ ﺔ
( إن ا ﻤَﻊ اﻟﻌﻈﻴﻢ ا ﻳﻦ ﻳُﻄﻠﻖ ﻋﻠﻴﻬﻢ )اﻵل واﻷﺻﺤﺎب:ا ﻞ ا ﺴﺎﺑﻊ Yedincisi: Âl ve ashab namında ve nev'-i beşerin
ً ً enbiyadan sonra feraset ve dirayet ve kemalâtla en
وأﺳﻤﺎﻫﻢ،ا ﻳﻦ ﻫﻢ أﺷﻬُﺮ ﺑ اﻟ ﺑﻌﺪ اﻷﻧ ﻴﺎء ﻓﺮاﺳﺔ وأ ُ ﻫﻢ دراﻳﺔ meşhuru ve en muhterem ve en namdarı ve en dindar ve
ً ً ُ
، وأﺷﺪﻫﻢ اﻋﺘﺼﺎﻣﺎ ﺑﺎ ﻳﻦ، وأﻋﻼﻫﻢ ﺻﻴﺘﺎ،ﻛﻤﺎﻻٍت وأﻓﻀﻠﻬﻢ ﻣﻨـﺰﻟﺔ en keskin nazarlı taife-i azîmesi;
ً
..و أ ﺣ ﺪ ﻫ ﻢ ﻧ ﻈ ﺮا
َ
إن ﺮّي ﻫﺆﻻء وﺗﻔﺘ ﺸﻬﻢ وﺗﺪﻗﻴﻘﻬﻢ ﻤﻴﻊ ﻣﺎ ﺧ َ وﻣﺎ ﻇﻬَﺮ ﻣﻦ أﺣﻮالkemal-i merak ile ve gayet dikkat ve nihayet ciddiyetle, bu
ّ ً zâtın bütün gizli ve aşikâr hallerini ve fikirlerini ve
، ﻫﺬا ا ا ﻜﺮ ﻢ ﷺ وأﻓ ِره وﺗ ﻓﺎﺗِﻪ ﺜﺎ ﺑ ﻤﺎل ا ﻠﻬﻔﺔ وا ﺸﻮقvaziyetlerini taharri ve teftiş ve tedkik etmeleri neticesinde;
ّ
، و ﻤﻨﺘ ا ﺪﻳ ﺔ،و ﻐﺎﻳ ﺔ ا ﻗ ﺔ
ً ُ
،ﺛﻢ ﺗﺼﺪﻳﻘﻬﻢ ﺑﺎﻻﺗﻔﺎق واﻹ ﺎع أﻧﻪ ﷺ ﻫﻮ أﺻﺪق َﻣﻦ ا ﻧﻴﺎ ﺣﺪﻳﺜﺎ bu zâtın dünyada en sadık ve en yüksek ve en haklı ve
ُ ً ً hakikatlı olduğuna ittifak ile ve icma' ile sarsılmaz tasdikleri
ﻓﺘ ﺼ ﺪ ﻳ ﻘ ﻬ ﻢ ﻫ ﺬا ا ي.و أ ﺳ ﻤﺎ ﻫ ﻢ ﻧ ﺔ و أ ﺷ ﺪ ﻫ ﻢ ا ﻋﺘ ﺼﺎ ﻣﺎ ﺑﺎ ﻖ وا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ve kuvvetli imanları, güneşin ziyasına delalet eden gündüz
ٌ
إﻧ ﻤﺎ ﻫ ﻮ د ﻞ ﺑﺎ ﻫ ﺮ ﻛ ﺪ ﻻ ﻟ ﺔ،ﻻ ﻳ ﻋ ﺰ ع ﻣ ﻊ ﻣﺎ ﻳ ﻤ ﻠ ﻜ ﻮ ن ﻣ ﻦ إﻳ ﻤﺎ ن ﻋ ﻤﻴ ﻖ gibi bir delildir, diye anladı.
.ا ﻬﺎر ﺿﻴﺎء ا ﺸﻤﺲ
و ﺼﻮره، و ﺗِﺒﻪ، إن ﻫﺬا ا ﻜﻮن ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳﺪل ﺻﺎﻧِﻌﻪ:ا ﻞ ا ﺎﻣﻦ Sekizincisi: Bu kâinat, nasılki kendini icad ve idare ve
ّ tertib eden ve tasvir ve takdir ve tedbir ile bir saray gibi,
و ﺘ ف ﻓﻴ ﻪ ﺑﺎ ﺼ ﻮ ﺮ وا ﻘ ﺪ ﻳ ﺮ، و ﺮ ﺗﺒ ﻪ، وا ي ﻳ ﺪ ﻳ ﺮ ه،ا ي أ و ﺟ ﺪ ه bir kitab gibi, bir sergi gibi, bir temaşagâh gibi tasarruf
ٌ ٌ
أو، أو ﻛﺄﻧﻪ َﻣﻌِﺮض ﺑﺪﻳﻊ، أو ﻛﺄﻧﻪ ﻛﺘﺎب ﻛﺒ،وا ﺪﺑ ﻛﺄﻧﻪ ﻗ ٌ ﺑﺎذخ eden sâniine ve kâtibine ve nakkaşına delalet eder.
،ﻛ ﺄﻧ ﻪ ﺸ ﻬ ﺮ ﻋ ﻈﻴ ﻢ
َ
ﻓﻬﻮ ﻛﺬ ﻚ ﺴﺘﺪ ﻻ ﺎﻟﺔ وﺟﻮد َﻣﻦ ﻳﻌ ّ ﻋﻤﺎ ﻫﺬا ا ﻜﺘﺎب ا ﻜﺒÖyle de; kâinatın hilkatindeki makasıd-ı İlahiyeyi bilecek
ّ َ
و ﻌﻠﻢ، و ﻌﻠﻢ و ُﻌِﻠﻢ ا ﻘﺎﺻﺪ اﻹ ﻴﺔ ﻣﻦ وراء ﺧﻠﻖ ا ﻜﻮن، ﻣﻦ ﻣﻌﺎٍنtalim edecek ve
ve bildirecek ve tahavvülâtındaki Rabbanî hikmetlerini
ً َ
ﻣﺎ دام ﻫﻨﺎك وراء ا ﺠﺎب َﻣﻦ ُﺸﻬﺮ ﻛﻤﺎل ﻛﻮﻧﻪ ﺑﺪﻳﻌﺎ: ا ﻞ ا ﺎﺳﻊDokuzuncusu: Madem bu san'atlı ve hikmetli
ً masnuatıyla kendi hünerlerini ve san'atkârlığının
.. ﺑﻤﺼﻨﻮ ﺗﻪ ﻫﺬه؛ ذات اﻹﺗﻘﺎن وا ﻜﻤﺔ، ﻣﺘﻘﻨﺎkemalâtını teşhir etmek
ُ
.. ﺑﻤﺨﻠﻮﻗﺎﺗﻪ ﻏ ا ﺤﺪودة ذات ا ﺰ ﻨﺔ وا ﻤﺎل، و ﻌِّﺮف ﻧﻔَﺴﻪ و ﻮددﻫﺎve bu süslü, zînetli nihayetsiz mahlukatıyla kendini
tanıttırmak ve sevdirmek
ُ
..ذا ت ا ة وا ﻔﺎ ﺳ ﺔ ﺑِﻨَﻌﻤﻪ اﻟ ﻻ، و ُﻮِﺟﺐ ا ﺸﻜَﺮ وا ﻤﺪve bu lezzetli ve kıymetli hesabsız nimetleriyle kendine
teşekkür ve hamd ettirmek
ّ
و ﺸّﻮق ا ﻠَﻖ إ اﻟﻌﺒﺎدة ﻮ ر ﻮ ﺘﻪ ﺑﻌﺒﻮدﻳﺔ ﺗ ﺴﻢ ﺑﺎ ﺐ واﻻﻣﺘﻨﺎن ve bu şefkatli ve himayetli umumî terbiye ve iaşe ile, hattâ
ağızların en ince zevklerini ve iştihaların her nev'ini tatmin
ذا ت ا ﺸ ﻔ ﻘ ﺔ وا ﻤﺎ ﻳ ﺔ ) ﺣ، وا ﻹ ﺷ ﺔ ا ﻟ ﻌﺎ ﻣ ﺔ،وا ﺸ ﻜ ﺮ إ زا ء ﻫ ﺬ ه ا ﻟ ﻴ ﺔ edecek bir surette ihzar edilen Rabbanî it'amlar ve
ُ
إﻧﻪ ﻳﻬﻴﺊ أﻃﻌﻤﺔ وﺿﻴﺎﻓﺎت ر ﺎﻧﻴﺔ َﻄﻤ ِ أدق أذواق اﻷﻓﻮاه و ﻴﻊ أﻧﻮاع ziyafetlerle, kendi rububiyetine karşı minnetdarane ve
müteşekkirane ve perestişkârane ibadet ettirmek
...( ا ﻻ ﺷﺘ ﻬﺎ ء
و ُﺪﻳﻦ ا ﻠَﻖ إ اﻹﻳﻤﺎن واﻟ ﺴﻠﻴﻢ واﻻﻧﻘﻴﺎد واﻟﻄﺎﻋﺔ ﻮ أ ﻮﻫﻴﺘﻪ اﻟ ve mevsimlerin tebdili ve gece gündüzün tahvili ve ihtilafı
وأﻣﺜﺎ ﺎ، واﺧﺘﻼﻓﻬﻤﺎ، وﺗ ﻮ ﺮ ا ﻠﻴﻞ ا ﻬﺎر،ﻳُﻈﻬﺮﻫﺎ ﺑ ﺒﺪﻳﻞ ا ﻮاﺳﻢ
gibi, azametli ve haşmetli tasarrufat ve icraat ve dehşetli ve
hikmetli faaliyet ve hallakıyet ile, kendi uluhiyetini izhar
وا ﻟ ﻔ ﻌﺎ ﺔ ا ﺪ ﻫ ﺸ ﺔ، وا ﻹ ﺟ ﺮا ءا ت ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ،ﻓﺎ ت ا ﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻤ ﺔ ﻣﻦ ا ederek, o uluhiyetine karşı iman ve teslim ve inkıyad ve
itaat ettirmek
...وا ﻼ ﻗﻴ ﺔ ا ﻜﻴ ﻤ ﺔ
ً
و ُﻈﻬﺮ ﻋﺪا َﻪ واﻧﺘﺼﺎﻓﻪ ﻤﺎﻳﺘﻪ دوﻣﺎ اﻟ واﻷﺑﺮار و زا ﻪ اve her vakit iyiliği ve iyileri himaye, fenalığı ve fenaları
َ izale ve semavî tokatlar ile zalimleri ve yalancıları imha
. واﻷ ار و ِﻘﻪ اﻟﻈﺎ وا ﻜﺬﺑ و ﻫﻼِﻛﻬﻢ ﺑﻨﻮازل ﺳﻤﺎو ﺔetmek cihetiyle, hakkaniyet ve adaletini göstermek isteyen
perde arkasında birisi var.
#33
َ
وأﺻﺪق ﻋﺒٍﺪ ﻫﻮ، أن أﺣﺐ ﻠﻮٍق ى ذ ﻚ ا ﺴ ﺑﺎﻟﻐﻴﺐ، ﻓﻼ ﺟﺮمElbette ve herhalde, o gaybî zâtın yanında en sevgili
ً ً ً
، َﻣﻦ ن ﻼ ﺧﺎ ﺼﺎ ﻘﺎﺻﺪه ا ﺬﻛﻮرة آﻧﻔﺎtam hizmet ederek,
mahluku ve en doğru abdi ve onun mezkûr maksadlarına
َ ّ
،ﺸﻒ ﻟﻐَﺰه ﺧﻠ ﻖ ا ﻜﻮ ن و ا ﻷﻋﻈﻢ وَﻣﻦ ُﻞ اhilkat-i kâinatın tılsımını ve muammasını hall ve keşfeden
ve daima o Hâlıkının namına hareket eden
ً
وﻣﻦ ﺴ دوﻣﺎ ﺑﺎﺳﻢ ﺧﺎﻟﻘﻪ و ﺴﺘﻤﺪ اﻟﻘﻮة ﻣﻨﻪ و ﺴﺘﻌ ﺑﻪ وﺣﺪهve ondan istimdad eden ve muvaffakıyet isteyen ve onun
َ
وﻣﻦ ذا ﻳ ﻮن ﻫﺬا ﻏ ُ ﻤﺪ.ء ﻓﻴﻨﺎل ا َﻤﺪد وا ﻮﻓﻴﻖ ﻣﻨﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ
tarafından imdada ve tevfike mazhar olan ve Muhammed-
i Kureyşî denilen bu zât olacak. (A.S.M.)
.ﻋ ﻠﻴ ﻪ ا ﺼ ﻼ ة وا ﺴ ﻼ م اﻟ ﻘ ﺮ
َ
: ﺛﻢ ﺧﺎﻃﺐ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻋﻘﻠﻪHem aklına dedi:
َ َ
ا ﻜﺮ ﻢ ﺻ ﺪ ق ﻫ ﺬا ا » ّﻤﺎ ﻧﺖ ﻫﺬه ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟ ﺴﻊ ﺷﺎﻫﺪة إﺛﺒﺎتMadem bu mezkûr dokuz hakikatlar bu zâtın sıdkına
şehadet ederler;
.ﷺ
، وﻣﺪاُر اﻓﺘﺨﺎر اﻟﻌﺎ ﻢ،ﺔ َ ف اﻟ ُ أﻧﻪ ﻗُﻄ: ﻓﻼ ر ﺐ إذنelbette bu âdem, benî-âdem'in medar-ı şerefi ve bu
ﺐ
âlemin medar-ı iftiharıdır.
َ ُ
. وﺗﻠﻘﻴﺒُﻪ ﺑﻔﺨﺮ اﻟﻌﺎ،ف ﺑ آدم وأﻧﻪ َﺣﺮّي وﻻﺋﻖ ﺴﻤﻴﺘُﻪVe ona "Fahr-i Âlem" ve "Şeref-i Benî-Âdem" denilmesi
pek lâyıktır
ُ
ﻳﺪه ﻣﻦ أ ﺮ ا ﺮ ﻦ وﻫﻮ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ا ﻬﻴﻤُﻦ ﺟﻼل ﺳﻠﻄﺎﻧﻪ وأن ﻣﺎve onun elinde bulunan ferman-ı Rahman olan Kur'an-ı
Mu'ciz-ül Beyan'ın haşmet-i saltanat-ı maneviyesinin nısf-ı
ﻧ ﺼ ﻒ ا ﻷ ر ض ﻣ ﻊ ﻣﺎ ﻳ ﻤ ﻠ ﻚ ﻣ ﻦ ﻛ ﻤﺎ ﻻﺗ ﻪ ا ﺸ ﺨ ﺼﻴ ﺔ و ﺧ ﺼﺎ ا ﻌﻨﻮيarzı istilası ve şahsî kemalâtı ve yüksek hasletleri gösteriyor
ا ﺴﺎﻣﻴﺔ ﻳﻈﻬﺮانki;
،ا ﻜﺮ ﻢ ﷺ إن أﺳﺎس ﻴﻊ د وى ﻫﺬا ا:ﻓﺘﻌﺎل ﻳﺎ ﻋﻘ وﺗﺄ ﻞ İşte gel bak! Bu hârika zâtın yüzer zahir ve bahir kat'î
ً َ mu'cizelerinin kuvvetine ve dinindeki binler âlî ve esaslı
ا ﺳ ﻨﺎ دا إ ﻣﺎ د ﻳﻨ ﻪ ﻣ ﻦ أ ﻮ ف ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﺮا ﺳ ﺨ ﺔ،و ﻳ ﺔ ﺣﻴﺎ ﺗ ﻪ ﻬﺎ hakikatlarına istinaden, bütün davalarının esası ve bütün
اﻷﺳﺎس و ﻗﻮة ﻣﺎ أﻇﻬﺮه اﷲ ﻳﺪه ﻣﻦ ﻣﺌﺎٍت ﻣﻦ ﻣﻌﺠﺰاﺗﻪ اﻟﻘﺎﻃﻌﺔ hayatının gayesi,
ا ﺎﻫ ﺮة
، وا ﻻﻟﺔ وﺣﺪاﻧ ﺘﻪ، إﻧﻤﺎ ا ﺸﻬﺎدة وﺟﻮد واﺟﺐ ا ﻮﺟﻮدVâcib-ül Vücud'un vücuduna ve vahdetine ve sıfâtına
ve esmasına delalet ve şehadet ve o Vâcib-ül Vücud'u
، و ﺛﺒﺎت ذ ﻚ، و ﻇﻬﺎر أﺳﻤﺎﺋﻪ ا ﺴ، و ﻴﺎن ﺻﻔﺎﺗﻪ ا ﻠﻴﻠﺔisbat ve ilân ve i'lam etmektir.
و ﻋ ﻼ ﻣ ﻪ؛،و ﻋ ﻼﻧ ﻪ
و ﺟﻮد ّ أي إن ا ﺸﻤﺲ ا ﻌﻨﻮ ﺔ اﻟ ﺗ ء ﻫﺬا ا ﻜﻮن واﻟ ﻫﺎَن اDemek bu kâinatın manevî güneşi ve Hâlıkımızın en
ّ parlak bir bürhanı bu Habibullah denilen zâttır ki;
إ ﻧ ﻤﺎ ﻫ ﻮ ﻫ ﺬا ا ا ﻜ ﺮ ﻢ ا ﻠ ﻘ ﺐ ﺑ ـ » ﺣﺒﻴ ﺐ،ﺧﺎ ﻟ ﻘﻨﺎ ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ و و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ
.ا ﷲ « ﷺ
ﺗﺆ ﺪ، ﻓﻬﻨﺎ ﻚ ﺛﻼﺛﺔ أﻧﻮاع ﻣﻦ اﻹ ﺎع ﻋﻈﻴﻤﺔ ﻻ ﺪع وﻻ ﺗﻨﺨﺪعonun şehadetini teyid ve tasdik ve imza eden aldanmaz ve
ّ aldatmaz üç büyük icma' var:
:ﺷ ﻬﺎ دﺗ ﻪ وﺗ ﺼ ﺪ ﻗ ﻬﺎ
ُ
و ﺗ ﻤ وا ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ ﺑﺎ ﺳ ﻢ )آ ل ﻤ ﺪ، إ ﺎ ع ا ﻳ ﻦ ا ﺷﺘ ﻬ ﺮ وا: ا ﻹ ﺎ ع ا ﻷ و ل Birincisi: "Eğer perde-i gayb açılsa yakînim
ﷺ( ﺗﻠﻚ ا ﻤﺎﻋﺔ ا ﻮراﻧﻴﺔ اﻟ ﻳﺘﻘﺪﻣﻬﺎ اﻹﻣﺎُم ر اﷲ ﻋﻨﻪ ا ي
ziyadeleşmeyecek" diyen İmam-ı Ali (Radıyallahü Anh) ve
yerde iken arş-ı a'zamı ve İsrafil'in azamet-i heykelini
َ ً ُ
وﺧﻠﻔﻪ آﻻف اﻷو ﺎء اﻟﻌﻈﺎم ﻣﻦ،« » ﻮ ُرﻓﻊ ا ﺠﺎب ﻣﺎ ازددت ﻳﻘﻴﻨﺎ:ﻗﺎل temaşa eden Gavs-ı A'zam (K.S.) gibi keskin nazar ve
gaybbîn gözleri bulunan binler aktab ve evliya-i azîmeyi
ذ و ي ا ﺼﺎﺋ ﺮ ا ﺎ د ة وا ﻈ ﺮ ا ﻷ ﻧ ﺲ ﻠ ﻐﻴ ﺐ ﻣ ﻦ أ ﻣﺜﺎ ل ا ﺸﻴ ﺦ ا ﻜﻴ ﻼ câmi' ve Âl-i Muhammed namıyla şöhretşiar-ı âlem olan
ُ
) ﻗ ﺪ س ه ( ا ي ن ﻳﻨ ﻈ ﺮ ﺑﺒ ﺼ ﺗ ﻪ ا ﺎ ﻓ ﺬ ة إ اﻟ ﻌ ﺮ ش ا ﻷ ﻋ ﻈ ﻢ cemaat-ı nuraniyenin icma' ile tasdikleridir.
َ
.و اﻓﻴﻞ ﺑﻌﻈﻤﺘﻪ وﻫﻮ ﺑﻌُﺪ اﻷرض
ً ً
ﻴﻂ أ ّ ٍ ﺧﺎٍل ﻣﻦ İkincisi: Bedevi bir kavim ve ümmi bir muhitte, hayat-ıاﻹ ﺎع ا ﺎ :ﻫﻢ ا ﻳﻦ ﻧﻮا ﻗﻮﻣﺎ ﺑﺪوا ﻳﻘﻄﻨﻮن
fetret asrının karanlıklarında bulunan ve pek az birﻣﻈﺎﻫﺮ ا ﻴﺎة اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﻴﺔ واﻷﻓ ر ا ﺴﻴﺎﺳﻴﺔ ،ﻟ ﺲ ﻢ ﻫﺪى وﻻ ﻛﺘﺎٌب
içtimaiyeden ve efkâr-ı siyasiyeden hâlî ve kitabsız ve
ve bütün şeytanlar toplansa karşısına hiçbir cihetleوﻟﻦ ﺴﺘﻄﻴﻊ أن ﺎﺑﻬﻬﺎ ا ﺸﻴﺎﻃ ُ ﻓﺔ أﻳﺔ ﺟﻬﺔ و ﻮ اﺟﺘﻤﻌﻮا ﻋﻠﻴﻬﺎ.
çıkamaz bir şehadettir diye hükmetti.
ّ ٌ ُ ْ
ة ﺎ ﺗ ﻠ ﻘﺎ ه ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋ ﺢ ا ي ﺟﺎ ل ﺑ ﻌ ﻘ ﻠ ﻪ İşte Asr-ı Saadette aklıyla beraber seyahat eden dünyaوﻫﻜﺬا ذﻛﺮت إﺷﺎرة ﺘ
ﺐ ا ﻴﺎ ة ﻣ ﻦ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺪ ر ﺳ ﺔ ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ »ا ﺮ ﺗﺒ ﺔ misafiri ve hayat yolcusunun, o medrese-i nuraniyedenﻋ ا ﺴﻌﺎدة ﺟﻮاﻧ َ
aldığı derse kısa bir işaret olarak, Birinci Makam'ın
onaltıncı mertebesinde böyle:ا ﺴﺎدﺳﺔ ﻋ ة ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول« ﻵ :
ّ
ﺣُﺪ ا ى َدل ]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ا ﻮاﺣُﺪ اﻷﺣُﺪ ا ي دل وﺟﻮب
ّ
ﻻ َُ َْ ُ ُْ ُ ََْ ُ ْ َ ﻻا َََ
ِ ا ﺪ ﺣ
ِ ا ﻮ ا د
ِ ﻮ ﺟ ﻮ ا ﺐ ﺟِ ا ﻮ ا ا ﻻ ا
ِ ِ
وﺟﻮده وﺣﺪﺗﻪ :ﻓﺨُﺮ ﻢ و ف ﻧﻮع ﺑ آدم ،ﺑﻌﻈﻤﺔ ﺳﻠﻄﻨِﺔ ﻗﺮآﻧﻪ ُ َ ْ
ع ِ ﺨُﺮ اﻟَﻌﺎ ﻢ َو َ َ ف ﻧَ ْ
ﻮ
ْ َ
ﻓ ﻪ ﺗ َ َ ُوُﺟﻮب ُوُﺟﻮده َوْﺣ َ
ﺪ
ّ
،وﺣﺸﻤِﺔ وﺳﻌِﺔ دﻳﻨِﻪ ،و ِة ﻛﻤﺎﻻﺗﻪ ،وﻋﻠﻮ ﺔ أﺧﻼﻗﻪ ،ﺣ ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ ِ ِ ِ ِِ ِ ِ
ْ ٰ ُ ْ َ َٰ
ﺑَ ِ ادَم ﺑَِﻌﻈَﻤِﺔ َﺳﻠَﻄﻨَِﺔ ﻗْﺮاﻧِِﻪ َو َﺣﺸَﻤِﺔ ُوْﺳَﻌِﺔ ِدﻳِﻨِﻪ َو
َ
أﻋﺪاﺋِﻪ .و ﺬا ﺷﻬﺪ و ﺮﻫﻦ ﺑﻘﻮِة ﻣﺌﺎت ا ﻌﺠﺰات اﻟﻈﺎﻫﺮات ا ﺎﻫﺮات
ا ﺼﺪﻗِﺔ ،و ﻘﻮة آﻻف ﺣﻘﺎﺋﻖ دﻳﻨﻪ ا ﺴﺎﻃﻌﺔ اﻟﻘﺎﻃﻌﺔ ،ﺑﺈ ﺎع آ ذوي
ﻼِﻗِﻪ َﺣ ﺑﺘَْﺼِﺪﻳﻖ ا َْﻋَﺪاﺋِِﻪ َ َ َْ َ َ َ َ ُ ْ َ ْ َ
َُ
اﻷﻧﻮار ،و ﺎﺗﻔﺎق أﺻﺤﺎﺑﻪ ذوي اﻷﺑﺼﺎر ،و ﺘﻮاﻓﻖ ِﻘ أﻣﺘِﻪ ذوي و ِ ِ ﻛ ِة ﻛﻤﺎﻻﺗِِﻪ و ﻋﻠِﻮ ِﺔ اﺧ
ﻫَﺮِة اﻟ اﻫ وا ﺼﺎﺋﺮ ا ّّﻮارة[ . َ َ ْ َ َ ُ ْ َ َ َ َ َ َْ َ َ ُ
ِ ﺎ ا ة
ِ ﺮ ﻫ ِ ﺎ ﻈ ﻟ ا ﻪ
ِِ ﺗ ا ﺰ ﺠِ ﻌ ﻣ ِ ت ِ ﺎ ﻣِ ة
ِ ﻮ ﻘ ِﻛ ﺬا ﺷ ﻬ ﺪ و ﺑ ﺮ ﻫ ﻦ ﺑ
َ َ ُ ٰ َ ْ ْ ّ َ
ا ُﻤَﺼِﺪﻗِﺔ ا ُﻤَﺼﺪﻗِﺔ َو ﺑِﻘﻮِة اﻻِف َﺣﻘﺎﺋِِﻖ ِدﻳِﻨِﻪ ا ﺴﺎِﻃَﻌِﺔ
َّ َ ْ َْ ٰ َ ْ َْ
اﻟﻘﺎِﻃَﻌِﺔ ﺑِﺎِ َﺎِع ا ِ ِ ذِوى اﻻﻧَﻮاِر َو ﺑِﺎِﺗِﻔﺎِق اْﺻَﺤﺎﺑِِﻪ
ْ َ ُ َُّ ُ ْ َ َ
ذِوى اﻻﺑ َْﺼﺎِر َو ﺑِﺘََﻮاﻓِﻖ ِﻘ ِ اﻣِﺘِﻪ ذِوى اﻟ َ َ اِﻫ ِ َو
ا ْ ََﺼﺎﺋﺮ ا ﻮارةَ
ِ ِِ
denilmiştir.
ﺛﻢ إن ا ﺴﺎﺋﺢ ا ي ﻻ ﻳﻨﺎ ﺗﻌﺐ وﻻ ﺷﺒﻊ وا ي ﻋﻠﻢ أن ﻳﺔ ا ﻴﺎةSonra, bu dünyada hayatın gayesi ve hayatın hayatı
iman olduğunu bilen bu yorulmaz ve tok olmaz yolcu,
: ﺣﺎور ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ﻗﻠﺒﻪ ﻗﺎﺋﻼ، ﻫﺬه ا ﻧﻴﺎ ﺑﻞ ﺣﻴﺎة ا ﻴﺎة إﻧﻤﺎ ﻫﻮ اﻹﻳﻤﺎنkendi kalbine dedi ki:
،" إن م ﻣﻦ ﻧﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪ ﻫﻮ أﺷﻬﺮ م ﻫﺬا ا ﻮﺟﻮد وأﺻﺪﻗﻪ وأﺣﻜﻤﻪAradığımız zâtın sözü ve kelâmı denilen bu dünyada en
meşhur ve en parlak ve en hâkim ve ona teslim olmayan
ذ ﻚ ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ ذ و ا ﻴﺎ ن،ﻋ ﻣ ﻦ ﻻ ﻳﻨ ﻘﺎ د إ ﻪ وﻗﺪ ﺪىherkese, her asırda meydan okuyan Kur'an-ı Mu'ciz-ül
، ﻓﻠ اﺟﻊ إذن ﻫﺬا ا ﻜﺘﺎب ا ﻜﺮ ﻢ.. ا ﻌﺠﺰBeyan namındaki kitaba müracaat edip,
وﻟ ﻦ ﻘﻒ ﻈﺔ ﻗﺒﻞ دﺧﻮ ﺎ ﻫﺬا اﻟﻌﺎ ﻢ ا ﻤﻴﻞ ﺒﺤﺚ ﻋﻤﺎ ﻌﻠﻨﺎFakat en evvel, bu kitab bizim hâlıkımızın kitabı olduğunu
isbat etmek lâzımdır, diye taharriye başladı.
. و ﻫ ﻜ ﺬا ﺑﺎ ﺑﺎ ﺪ ﻗﻴ ﻖ وا ﺤ ﺚ..ﺴ ﻴ ﻘ ﻦ أ ﻧ ﻪ ﻛﺘﺎ ب ﺧﺎ ﻟ ﻘﻨﺎ ﻦ
#35
وﺣﻴﺚ إن ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ﻣﻦ ا ﻌﺎ ﻦ ﻓﻘﺪ ﻧﻈﺮ أوﻻ إ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر اﻟBu seyyah bu zamanda bulunduğu münasebetiyle en
evvel manevî i'caz-ı Kur'aniyenin lem'aları olan Risale-i
،ﻌﺎ ت ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ز ا ﻌﻨ ﻮ ي ﻠ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ Nur'a baktı
ﻓﺮأى أن ﻫﺬه ا ﺮﺳﺎﺋﻞ ا ﺎﻟﻐﺔ ﻣﺎﺋﺔ وﺛﻼﺛ رﺳﺎﻟﺔ ﺑﺬاﺗﻬﺎ ﺗﻔﺴ ﻗّﻴﻢve onun yüzotuz risaleleri, âyât-ı Furkaniyenin nükteleri ve
ışıkları ve esaslı tefsirleri olduğunu gördü.
.ﻶ ﻳﺎ ت ا ﻟ ﻔ ﺮ ﻗﺎ ﻧﻴ ﺔ إ ذ إ ﻧ ﻬﺎ ﺗ ﺸ ﻒ ﻋ ﻦ ﻧ ﺎ ﺗ ﻬﺎ ا ﻗﻴ ﻘ ﺔ و أ ﻧ ﻮا ر ﻫﺎ ا ﺰا ﻫﻴ ﺔ
َ
ورﻏﻢ أن رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻗﺪ ت ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟﻘﺮآﻧﻴﺔ ﻬﺎد ﻣﺘﻮاﺻﻞ إVe Risale-i Nur, bu kadar muannid ve mülhid bir asırda
her tarafa hakaik-i Kur'aniyeyi mücahidane neşrettiği
ﻢ ﺴﺘﻄﻊ أﺣﺪ أن ﻳﻌﺎرﺿﻬﺎ أو، ﻫﺬا اﻟﻌ اﻟﻌﻨﻴﺪ ا ﻠﺤﺪ، اﻵﻓﺎق ﻓﺔhalde, karşısına kimse çıkamadığından isbat eder ki;
،ﻳﻨ ﻘ ﺪ ﻫﺎ
ﺎ ﻳ ﺒ ﺖ أ ن ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ ا ي ﻫ ﻮ راﺋ ﺪ ﻫﺎ و ﻣﻨﺒ ﻌ ﻬﺎ و ﺮ ﺟ ﻌ ﻬﺎ و ﺷ ﻤ ﺴ ﻬﺎ onun üstadı ve menbaı ve mercii ve güneşi olan Kur'an
semavîdir, beşer kelâmı değildir.
. وﻟ ﺲ ﺑ ﻼ م، م ا ﷲ ر ب ا ﻟ ﻌﺎ إﻧ ﻤﺎ ﻫ ﻮ ﺳ ﻤﺎ و ي ﻣ ﻦ
« ﺣ إن »ا ﻤﺔ ا ﺎ ﺴﺔ واﻟﻌ ﻦ« وﺧﺘﺎم »ا ﻜﺘﻮب ا ﺎﺳﻊ ﻋHattâ Resail-in Nur'un yüzer hüccetlerinden birtek hüccet-
i Kur'aniyesi olan Yirmibeşinci Söz ile Ondokuzuncu
، وﻫﻤﺎ ﺣﺠﺔ واﺣﺪة ﻣﻦ ﺑ ﻣﺌﺎت ا ﺠﺞMektub'un âhiri,
ُ
، ﻓﺘ ﺒﺘﻪ ﺑﺄر ﻌ وﺟﻬﺎ، ﺗﻘﻴﻤﻬﺎ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻴﺎن إﻋﺠﺎز اﻟﻘﺮآنKur'anın kırk vecihle mu'cize olduğunu öyle isbat etmiş ki;
ّ ّ إﺛﺒﺎﺗﺎ ﺣkim görmüşse değil tenkid ve itiraz etmek, belki isbatlarına
ﻧﺎ ﻫﻴ ﻚ ﻋ ﻦ أﻧ ﻬ ﻢ ﻢ- ﻓ ﻘ ﺪ ر ﻫﺎ وأ ﻋ ﺠ ﺐ ﺑ ﻬﺎ،ﻣ ﻦ ﻧ ﻈ ﺮ إ ﻬﺎ
hayran olmuş, takdir ederek çok sena etmiş.
. ﺑ ﻞ أ ﺛﻨ ﻮا ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ﻛﺜ ا- ﻳﻨ ﻘ ﺪ و ﻫﺎ و ﻢ ﻳ ﻌ ﺿ ﻮا ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ﻗ ﻂ
م و أ ﻧ ﻪ،ﻫ ﺬا و ﻗ ﺪ أ ﺣﺎ ل ا ﺴﺎﺋ ﺢ إ ﺛﺒﺎ ت و ﺟ ﻪ ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ز ﻠ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ Kur'anın vech-i i'cazını ve hak Kelâmullah olduğunu isbat
ّ etmek cihetini Risalet-ün Nur'a havale ederek yalnız bir
ا ﷲ ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ ﺣ ﻘﺎ إ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر إ ﻻ أﻧ ﻪ أﻧ ﻌ ﻢ ا ﻈ ﺮ ﺑ ﻀ ﻊ ﻧ ﻘﺎ ط ﺗ kısa işaretle büyüklüğünü gösteren birkaç noktaya dikkat
:ﺑﺈ ﺷﺎ ر ة ﺘ ة ﻋ ﻈ ﻤ ﺔ ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ etti.
ﻣﺜﻠﻤﺎ إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﺑ ﻞ ﻣﻌﺠﺰاﺗﻪ وﺣﻘﺎﺋﻘﻪ ا اﻟﺔ: ا ﻘﻄﺔ اﻷوBirinci Nokta: Nasılki Kur'an bütün mu'cizatıyla ve
hakkaniyetine delil olan bütün hakaikıyla, Muhammed
،أﺣﻘﻴﺘﻪ ﻫﻮ ﻣﻌﺠﺰة ﺤﻤﺪ ﷺ Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bir mu'cizesidir.
ﻓﺈن ﻤﺪا ﺑ ﻞ ﻣﻌﺠﺰاﺗﻪ ودﻻﺋﻞ ﻧﺒﻮﺗﻪ و ﻤﺎﻻﺗﻪ اﻟﻌﻠﻤﻴﺔÖyle de Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm da, bütün
mu'cizatıyla ve delail-i nübüvvetiyle ve kemalât-ı
ilmiyesiyle
م اﷲ أ ن اﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ ﻣﻌﺠﺰة ﻠﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ وﺣﺠﺔ ﻗﺎﻃﻌﺔKur'anın bir mu'cizesidir ve Kur'an kelâmullah olduğuna
bir hüccet-i katıasıdır.
. ر ب ا ﻟ ﻌﺎ
ّ
إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻗﺪ ﺑﺪل ا ﻴﺎة اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﻴﺔ ﺗﺒﺪﻳﻼ: ا ﻘﻄﺔ ا ﺎﻧﻴﺔİkinci Nokta: Kur'an, bu dünyada öyle nuranî ve
saadetli ve hakikatlı bir surette bir tebdil-i hayat-ı içtimaiye
،ﻫﺎﺋﻼ ﻧّﻮر اﻵﻓﺎق و ﻸﻫﺎ ﺑﺎ ﺴﻌﺎدة وا ﻘﺎﺋﻖ ile beraber,
أو أرواﺣﻬﻢ، وأﺣﺪث اﻧﻘﻼﺑﺎ ﻋﻈﻴﻤﺎ ﺳﻮاء ﻧﻔﻮس اﻟ وﻗﻠﻮ ﻬﻢinsanların hem nefislerinde, hem kalblerinde, hem
ruhlarında, hem akıllarında, hem hayat-ı şahsiyelerinde,
وأدام ﻫﺬا، أو ﺣﻴﺎﺗﻬﻢ ا ﺸﺨﺼﻴﺔ واﻻﺟﺘﻤﺎﻋﻴﺔ وا ﺴﻴﺎﺳﻴﺔ، وﻋﻘﻮ ﻢhem hayat-ı içtimaiyelerinde, hem hayat-ı siyasiyelerinde
، اﻻﻧﻘﻼب وأدارهöyle bir inkılab yapmış ve idame etmiş ve idare etmiş ki;
ُ
آﻳ ﺔ ﺗﺘ ﻣﻨ ﺬ ﻴ ﺚ إ ن آﻳﺎﺗ ﻪ ا ﺎ ﻟ ﻐ ﺔ ﺳﺘ ﺔ آ ﻻ ف و ﺳﺘ ﻤﺎﺋ ﺔ و ﺳﺘﺎ و ﺳ ondört asır müddetinde, her dakikada, altıbin altıyüz
altmışaltı âyetleri, kemal-i ihtiramla, hiç olmazsa yüz
ا ﻷﻗ ﻞ ﻣ ﻦ ﻣﺎﺋ ﺔ ﻠﻴ ﻮ ن ﺷ ﺨ ﺺ آ ن ﺑ ﺄ ﺴﻨ ﺔ أ أ ر ﻌ ﺔ ﻋ ﻗ ﺮﻧﺎ milyondan ziyade insanların dilleriyle okunuyor
،ﺑ ﻞ إ ﺟ ﻼ ل وا ﺣ ا م
، ﻓ ﻬ ﻮ ﺧﺎ ر ق.ﺜ ﻞ ﻫ ﺬا ا ﻜﺘﺎ ب و ﻻ ﺷ ﻴ ﻪ و ﻻ ﻣﺜﻴ ﻞ ﻓﻼ ﺷﻚ أﻧﻪ ﻻ ﻧﻈElbette böyle bir kitabın misli yoktur, hârikadır,
fevkalâdedir, mu'cizedir.
.و ﻫ ﻮ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة
ﻣﻨﺬ ذ ﻚ، إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻗﺪ أﻇﻬﺮ ﺑﻼﻏﺔ أﻳﻤﺎ ﺑﻼﻏﺔ: ا ﻘﻄﺔ ا ﺎ ﺔÜçüncü Nokta: Kur'an, o asırdan tâ şimdiye kadar öyle
bir belâgat göstermiş ki,
، إ ز ﻣﺎ ﻧﻨﺎ ﻫ ﺬا اﻟ ﻌ
ﻗﺼﺎﺋﺪ أﺑﻠِﻎ ﺣ إﻧﻪ ﺣّﻂ ﻣﻦ ﻗﻴﻤﺔ »ا ﻌﻠﻘﺎت ا ﺴﺒﻊ« ا ﺸﻬﻮرة و Kâ'be'nin duvarında altun ile yazılan en meşhur ediblerin
ّ ُ
، ﻛﺘﺒﺖ ﺑﺎ ﻫﺐ وُﻋﻠﻘﺖ ﺟﺪران ا ﻜﻌﺒﺔ،ا ﺸﻌﺮاء
"Muallakat-ı Seb'a" namıyla şöhretşiar kasidelerini o
dereceye indirdi ki,
َ
»أﻣﺎ:ﺣ إن اﺑﻨﺔ » ﻴﺪ« أﻧﺰﻟﺖ ﻗﺼﻴﺪة أﺑﻴﻬﺎ ِﻣﻦ ﺟﺪار ا ﻜﻌﺒﺔ ﻗﺎﺋﻠﺔ Lebid'in kızı, babasının kasidesini Kâ'be'den indirirken
demiş: "Âyâta karşı bunun kıymeti kalmadı."
.« و ﻗ ﺪ ﺟﺎ ء ت ا ﻵﻳﺎ ت ﻓ ﻠ ﺲ ﺜ ﻠ ﻚ ﻫﻨﺎ ﻣ ﻘﺎ م
#36
َ ٌ و ﺬا ﻋﻨﺪﻣﺎ ﺳﻤﻊ أﻋﺮا ّ أدﻳHem bedevi bir edib:
:ﺐ ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ
ُ ْ َ َ
ُْ ْ َ
(94:﴿ ﻓﺎْﺻَﺪع ﺑَِﻤﺎ ﺗﺆ َ ُﺮ ﴾ )ا ﺠﺮ ﻓﺎْﺻﺪع ﺑَِﻤﺎ ﺗﻮْء َ ُﺮ
. ﺧّﺮ ﺳﺎﺟﺪاâyeti okunurken işittiği vakit secdeye kapanmış.
َ أأﺳﻠﻤ: ﻓﻘﻴﻞOna demişler: "Sen müslüman mı oldun?" O demiş:
. ﺑﻞ ﺳﺠﺪت ﻼﻏﺔ ﻫﺬه اﻵﻳﺔ، ﻻ:ﺖ؟ ﻗﺎل
"Hâyır, ben bu âyetin belâgatına secde ettim."
ﻓﺈن آﻻﻓﺎ ﻣﻦ أﺋﻤﺔ ا ﻼﻏﺔ وﻓﺤﻮل اﻷدب أﻣﺜﺎل ﻋﺒﺪ اﻟﻘﺎﻫﺮ، و ﺬاHem ilm-i belâgatın dâhîlerinden Abdülkahir-i Cürcanî ve
Sekkakî ve Zemahşerî gibi binlerle dâhî imamlar ve
ي ا ﺮﺟﺎ وا ﺴ وا ﺰmütefennin edibler
وﻻ ﻗﺪ أﻗّﺮوا ﺑﺎﻹ ﺎع واﻻﺗﻔﺎق أن ﺑﻼﻏﺔ اﻟﻘﺮآن ﻓﻮق ﻃﺎﻗﺔ اﻟicma' ve ittifakla karar vermişler ki: "Kur'anın belâgatı,
ُ tâkat-ı beşerin fevkindedir, yetişilmez."
.ﻳﻤ ﻦ أن ﺗﺪرك
ﻣﻐﺮور ﻳﺘﺤﺪى-وﻣﺎ زال- ﻓﺎن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻣﻨﺬ ﻧﺰو، و ﺬاHem o zamandan beri mütemadiyen meydan-ı
muarazaya davet edip, mağrur ve enaniyetli ediblerin ve
، و ﻨﺎل ﻣﻦ ﻋﺘﻮﻫﻢ وﺗﻌﺎ ﻬﻢ، وﻣﺘﻌﻨﺖ ﻣﻦ اﻷدﺑﺎء وا ﻠﻐﺎءbeliglerin damarlarına dokundurup, gururlarını kıracak bir
tarzda der:
َ
ا ﻧﻴﺎ أو أن ﻳَﺮﺿﻮا ﺑﺎ ﻼك وا ل..ﺪاﻫﻢ ﺑﺄن ﻳﺄﺗﻮا ﺴﻮرة ﻣﻦ ﻣﺜﻠﻪ "Ya birtek surenin mislini getiriniz veyahut dünyada ve
âhirette helâket ve zilleti kabul ediniz."
.وا ﻵ ﺧ ﺮ ة
ّ
إذا ﺑﺒﻠﻐﺎء ذ ﻚ اﻟﻌ اﻟﻌﻨﻴﺪﻳﻦ ﻗﺪ، و ﻨﻤﺎ ﻳﻌﻠﻦ اﻟﻘﺮآن ﺪﻳﻪ ﻫﺬاdiye ilân ettiği halde o asrın muannid beligleri birtek
surenin mislini getirmekle kısa bir yol olan muarazayı
ﺗﺮ ﻮا ا ﺴ ﻴﻞ اﻟﻘﺼ ة و ا ﻀﺎﻫﺎة وا ﻌﺎرﺿﺔ واﻹﺗﻴﺎن ﺴﻮرة ﻣﻦbırakıp,
،ﻣﺜ ﻠ ﻪ
َ
ﺳ ﻴﻞ ا ﺮب اﻟ ﺗﺄ ﺑﺎ ﻮ ﻞ وا ﻣﺎر، ﺳﺎ ﻜ ا ﺴ ﻴﻞ اﻟﻄﻮ ﻠﺔuzun olan, can ve mallarını tehlikeye atan muharebe
ﺎ ﻳُ ﺒﺖ اﺧﺘﻴﺎُرﻫﻢ ﻫﺬا أﻧﻪ ﻻ ﻳﻤ ﻦ ا ﺴ، اﻷرواح واﻷ ﻮالmümkün değildir.
yolunu ihtiyar etmeleri isbat eder ki, o kısa yolda gitmek
ﺗﻠ ﻚ
.ا ﺴ ﻴ ﻞ ا ﻟ ﻘ ﺼ ة
ﻓ ﻣﺘﻨﺎول اﻷﻳﺪي ﻼﻳ ا ﻜﺘﺐ اﻟﻌﺮ ﻴﺔ اﻟ ﻛﺘﺒﻬﺎ أو ﺎء، و ﺬاHem Kur'anın dostları, Kur'ana benzemek ve taklid etmek
şevkiyle ve düşmanları dahi Kur'ana mukabele ve tenkid
أو ﻛﺘﺒﻬﺎ أﻋﺪاؤه ﻷﺟﻞ، اﻟﻘﺮآن ﺸﻐﻒ اﻗﺘﺒﺎس أﺳﻠﻮ ﻪ وﺗﻘﻠﻴﺪهetmek sevkiyle
،ﻣ ﻌﺎ ر ﺿﺘ ﻪ وﻧ ﻘ ﺪ ه
ُ
ا ﻷ ﺳﻠﻮ ب ا ﺎ ﺷ ﺊ ﻣ ﻦ ﻣﻊ ا ﻘﺪم وا ﺮ، ﻓ ﻣﺎ ﻛِﺘﺐ و ُ ﺘﺐo vakitten beri yazdıkları ve yazılan ve telahuk-u efkâr ile
terakki eden milyonlarla Arabî kitablar ortada geziyor.
ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ أ ن ﻳ ﻀﺎ أ و- و ﻣﻨ ﺬ ذ ﻚ ا ﻮ ﻗ ﺖ و ا ﻵ ن- ﺗ ﻼ ﺣ ﻖ ا ﻷ ﻓ ر
،ﻳﺪا أي ﻣﻨﻬﺎ أﺳﻠﻮَب اﻟﻘﺮآن
:ﺎ ﻳُﺘ ﻣﻦ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻻﺿﻄﺮ إ اﻟﻘﻮل ﻮ ا ﺳﺘ ﻤ ﻊ ر ﺟ ﻞ ﺣHiçbirisinin ona yetişemediğini, hattâ en adî adam dahi
dinlese, elbette diyecek:
" إن ﻫﺬا اﻟﻘﺮآن ﻻ ﺸﺒﻪ أﻳﺎ ﻣﻦ ﻫﺬه ا ﻜﺘﺐ؛ ﻓﺈﻣﺎ أن ﻳ ﻮن أﺳﻔﻞ ا ﻤﻴﻊBu Kur'an, bunlara benzemez ve onların mertebesinde
değil." Ya onların altında veya umumunun fevkinde
. و ﻣﺎ أن ﻳ ﻮن ﻓﻮق ا ﻤﻴﻊolacak.
إﻧﻬﺎ أﺳﻔﻞ: وﻻ ﻓﺮ وﻻ أ ﻖ أن ﻳﻘﻮل، وﻟﻦ ﺴﺘﻄﻴﻊ إ ﺴﺎن ﺋﻨﺎ ﻣﻦ نUmumunun altında olduğunu dünyada hiçbir ferd, hiçbir
kâfir, hattâ hiçbir ahmak diyemez. Demek mertebe-i
. ﻓﻼﺑﺪ إذن أن ﺮﺗﺒﺔ ﺑﻼﻏﺘﻪ ﻓﻮق ا ﻤﻴﻊ، ا ﻤﻴﻊbelâgatı umumun fevkindedir.
ﺑ ﻼ ﻏ ﺔ ﻫ ﺬه ا ﻵﻳ ﺔ »إ ﻻ أرى ا ﻮﺟﻪ ا ﻌﺠﺰ ا ي ﺗﺮوﻧﻪ: ﺛﻢ ﻗﺎلDedi ki: "Bu âyetin hârika telakki edilen belâgatını
göremiyorum."
.« ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ
ْ
وا ﺳﺘ ﻤ ﻊ إ ﻬﺎ إ ذ ﻚ اﻟﻌ-ﻛﻬﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ- »ُﻋﺪ ﻴﺎ ﻚ: ﻓﻘﻴﻞOna denildi: "Sen dahi bu seyyah gibi o zamana git,
orada dinle."
.« ﻫﻨﺎ ك
إذا ﺑﻪ ﻳﺮى، و ﻨﻤﺎ ﻫﻮ ﻳﺘﺨﻴﻞ ﻧﻔﺴﻪ ﻫﻨﺎك ﻓﻴﻤﺎ ﻗﺒﻞ ﻧﺰول اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢO da kendini Kur'andan evvel orada tahayyül ederken
gördü ki:
دﻧﻴﺎ ﻓﺎﻧﻴﺔ، أن ﻮﺟﻮدات اﻟﻌﺎ ﻢ ﻠﻘﺎة ﻓﻀﺎء ﺧﺎٍل ﺷﺎﺳﻊ دون ﺣﺪودMevcudat-ı âlem perişan, karanlık camid ve şuursuz ve
vazifesiz olarak hâlî, hadsiz, hududsuz bir fezada; kararsız,
و ﺟﺎ ﻣ ﺪ ة،ﺣﺎ ﻟ ﺔ ﻳﺎ ﺴ ﺔ ﻀ ﻄ ﺮ ﺔ ﺗﺘ ﺨﺒ ﻂ ﻇ ﻠ ﻤ ﺔ ﻗﺎﺗ ﻤ ﺔ و، زاﺋﻠﺔfâni bir dünyada bulunuyorlar.
. و ﻃ ﻠ ﺔ د و ن و ﻇﻴ ﻔ ﺔ و ﻣ ﻬﺎ م،د و ن ﺣﻴﺎ ة و ﺷ ﻌ ﻮ ر
وﻟ ﻦ ﺣﺎ ﺎ أﻧﺼﺖ إ ﻫﺬه اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ وﺗﺪﺑﺮ ﻓﻴﻬﺎ إذا ﺑﻪ ﻳﺮى أنBirden Kur'anın lisanından bu âyeti dinlerken gördü: Bu
َ
ﻫﺬه اﻵﻳﺔ ﻗﺪ ﻛﺸﻔﺖ ﺣﺠﺎﺑﺎ ُ ﺴﺪﻻ ﻋﻦ وﺟﻪ ا ﻜﻮن وﻋﻦ وﺟﻪ اﻟﻌﺎ ﻢaçtı ve ışıklandırdı ki,
âyet, kâinat üstünde, dünyanın yüzünde öyle bir perde
، ﻗﺎ ﺳﺎ ﻃ ﻌﺎ ﻪ ﺣ ﺑﺎ ن ذ ﻚ ا ﻮ ﺟ ﻪ
ﻴ ﻊ أ ر ﺎ ب ا ﺸﺎ ﻋ ﺮ ﻣ ﺪ ي د ر ﺳﺎ م ا ﻷ ز وا ﻷ ﺮ ا ﻓﺄﻟ ﻫﺬا اbu ezelî nutuk ve bu sermedî ferman asırlar sıralarında
dizilen zîşuurlara ders verip gösteriyor ki;
ا ﺼ ﻄ ﻔ ﺣ ﺴ ﺐ ا ﻟ ﻌ ﺼ ﻮ ر ﻬﺎ
- وأن ﻴﻊ ا ﺨﻠﻮﻗﺎت، ِﻢ ﺴﺠﺪ ﻛﺒ و ﻣ ﻈ ﻬ ﺮا ﻢ أ ن ﻫ ﺬا ا ﻜ ﻮ ن bu kâinat bir câmi-i kebir hükmünde, başta semavat ve
arz olarak umum mahlukatı hayatdarane zikir ve tesbihte
ﻣﻨ ﻬ ﻤ ﻜ ﺔ ذ ﻛ ﺮ و ﺗ ﻬ ﻠﻴ ﻞ و ﺴ ﻴ ﺢ ﻳ ﺒ ﺾ- و ﻻ ﺳﻴ ﻤﺎ ا ﺴ ﻤﺎ وا ت وا ﻷ ر ض ve vazife başında cûş u huruşla mes'udane ve
َ
و ﻫ ﻢ ﻳﻨ ﺠ ﺰ وﻧ ﻬﺎ، و ﻗ ﺪ ﺴﻨ ﻢ ا و ﻇﺎﺋ ﻔ ﻬ ﻢ ﺑ ﻞ ﺷ ﻮ ق و ﺸ ﻮ ة.ﺑﺎ ﻴ ﻮ ﺔ memnunane bir vaziyette bulunduruyor,
.ﺑ ﻞ ﺳ ﻌﺎ د ة وا ﻣﺘﻨﺎ ن
#37
ﻓﺘ ﺬ و ق،ا ﻜ ﻮ ن ﻫﻜﺬا ﺷﺎﻫﺪ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺎن ﻣﻔﻌﻮل ﻫﺬه اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔdiye müşahede etti ve bu âyetin derece-i belâgatını
zevkederek sair âyetleri buna kıyasla
، و ﻗﺎ س ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ﺳﺎﺋ ﺮ ا ﻵﻳﺎ ت ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ،ﻣ ﺪ ى ﺳ ﻤ ﻮ ﺑ ﻼ ﻏﺘ ﻬﺎ
إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻗﺪ أﻇﻬﺮ ﻋﺬو ﺔ وﺣﻼوة ذات أﺻﺎﻟﺔ: ا ﻘﻄﺔ ا ﺮاﺑﻌﺔDördüncü Nokta: Kur'an, öyle hakikatlı bir halâvet
göstermiş ki, en tatlı birşeyden dahi usandıran çok tekrar,
ا ﺴﺒ ﺐ ﻠ ﺴ ﺂ ﻣ ﺔ ﺣ ﻣ ﻦ أ ﻃﻴ ﺐ- و ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻴ ﺚ إ ن ا ﻜ ﺮا ر ا ﻜﺜ
- ا ﻷ ﺷﻴﺎ ء
ﺑﻞ ﻳﺰ ﺪ ﺗ ﺮار، ﻻ ﻳﻮرث ا ﻼل ﻋﻨﺪ ﻣﻦ ﻢ ﻳﻔﺴﺪ ﻗﻠﺒﻪ و ﺒ ذوﻗﻪKur'anı tilavet edenler için değil usandırmak, belki kalbi
ّ çürümemiş ve zevki bozulmamış adamlara tekrar-ı tilaveti
وﻫﺬا أ ﺮ ﺴﻠﻢ ﺑﻪ ﻋﻨﺪ ا ﻤﻴﻊ ﻣﻨﺬ ذ ﻚ. ﺗﻼوﺗﻪ ﻣﻦ ﻋﺬو ﺘﻪ وﺣﻼوﺗﻪhalâvetini ziyadeleştirdiği, eski zamandan beri herkesçe
.ب ا ﻷ ﻣﺜﺎ ل ﺣ ﻏ ﺪا، اﻟﻌmüsellem olup darb-ı mesel hükmüne geçmiş.
ّ
و ﺬا ﻓﻘﺪ أﻇﻬﺮ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻣﻦ اﻟﻄﺮاوة واﻟﻔﺘﻮة وا ﻀﺎرة وا ﺪةHem öyle bir tazelik ve gençlik ve şebabet ve garabet
göstermiş ki,
.ا و ﺄﻧﻪ ﺎﻃﺒﻪ ﻗ ﺪ ﺗ ﻠ ﻘﺎ ه ﺷﺎﺑﺎ ﻧ ﻋ ﻓHer asır, kendine hitab ediyor gibi bir gençlikte görmüş.
ﻣﺘﻨﺎ و ل أﻳ ﺪﻳ ﻬ ﻢ و ﻨ ﻬ ﻠ ﻮ ن ﻣﻨ ﻪ و ﻃﺎﺋﻔﺔ ﻋﻠﻤﻴﺔ ﻣﻊ أﻧﻬﻢ ﺪوﻧﻪHer taife-i ilmiye ondan her vakit istifade etmek için
kesretle ve mebzuliyetle yanlarında bulundurdukları
ﺣ
ا ﺪ ة ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ ﻳﺮوﻧﻪ ﺎﻓﻈﺎ داﺋﻤﺎ، و ﻘﺘﻔﻮن أﺛﺮ أﺳﻠﻮب ﺑﻴﺎﻧﻪve üslûb-u ifadesine ittiba ve iktida ettikleri halde, o
üslûbundaki ve tarz-ı beyanındaki garabetini aynen
. أﺳﻠﻮ ﻪ واﻟﻔﺘﻮة ﻋﻴﻨﻬﺎ ﻃﺮز ﺑﻴﺎﻧﻪmuhafaza ediyor.
إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻗﺪ ﺴﻂ أﺣﺪ ﺟﻨﺎﺣﻴﻪ ﻮ ا ﺎ: ا ﻘﻄﺔ ا ﺎ ﺴﺔBeşincisi: Kur'anın bir cenahı mazide, bir cenahı
müstakbelde, kökü ve bir kanadı eski Peygamberlerin
ﻓﺎ ﻘﻴﻘﺔ اﻟ اﺗﻔﻖ ﻋﻠﻴﻬﺎ اﻷﻧ ﻴﺎء ا ﺴﺎﺑﻘﻮن، واﻵﺧَﺮ ﻮ ا ﺴﺘﻘﺒﻞittifaklı hakikatları olduğu
، ﺟ ﺬ ر ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن وأ ﺣ ﺪ ﺟﻨﺎ ﺣﻴ ﻪ
ّ
وﻫﻢ ﺑﺪورﻫﻢ ﻳﺆ ﺪوﻧﻪ و ﺼﺪﻗﻮﻧﻪ ﺑﻠﺴﺎن ﺣﺎل، ﻓﻬﻮ ﻳﺼﺪﻗﻬﻢ و ﺆ ﺪﻫﻢve bu onları tasdik ve teyid ettiği ve onlar dahi tevafukun
lisan-ı haliyle bunu tasdik ettikleri gibi,
.ا ﻮا ﻓ ﻖ
وا ﻟ ﻌ ﻠ ﻤﺎ ء ا ﻷ ﺻ ﻔﻴﺎ ء ﻫ ﻢ ﺛ ﻤﺎ ر ا ﺳﺘ ﻤ ﺪ ت و ﺬ ﻚ ﻓﺈ ن ا ﻷ و ﺎ ء ا ﺼﺎ öyle de: Evliya ve asfiya gibi ondan hayat alan semereleri
ُ ve hayatdar tekemmülleriyle, şecere-i mübarekelerinin
ﻓﺘ ﻠ ﻬ ﻢ ا ﻴ ﻮ ي ﻳ ﺪ ل أ ن ﺷ ﺠ ﺮﺗ ﻬ ﻢ.ا ﻴﺎ ة ﻣ ﻦ ﺷ ﺠ ﺮ ة ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ hayatdar, feyizdar ve hakikat-medar olduğuna delalet
.ا ﺒﺎ ر ﺔ ذا ت ﺣﻴﺎ ة و ﻋ ﻄﺎ ء و ذا ت ﻓﻴ ﺾ داﺋ ﻢ و ذا ت ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ و أ ﺻﺎ ﻟ ﺔ eden ve ikinci kanadının himayesi altında yetişen ve
yaşayan velayetin bütün hak tarîkatları ve İslâmiyetin
و ﺷ ﻮا ﻇ ﻼ ﻣ ﻦ أ ﺻ ﺤﺎ ب، ﻓﺎ ﻳ ﻦ ا ﻧ ﻀ ﻮ وا ﺖ ﺎ ﻳ ﺔ ﺟﻨﺎ ﺣ ﻪ ا ﺎ bütün hakikatlı ilimleri,
ﻴﻊ اﻟﻄﺮق ا ﻘﺔ ﻠﻮﻻﻳﺔ وأر ﺎِب ﻴﻊ اﻟﻌﻠﻮم ا ﻘﺔ ﻺﺳﻼم
وﻻ ﻣﺜﻴﻞ، ﺸﻬﺪون أن اﻟﻘﺮآن ﻫﻮ ﻋ ا ﻖ و ﻤﻊ ا ﻘﺎﺋﻖKur'anın ayn-ı hak ve mecma-i hakaik ve câmiiyette
misilsiz bir hârika olduğuna şehadet eder.
. ﻓ ﻬ ﻮ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة ﺑﺎ ﻫ ﺮ ة،ﺟﺎ ﻣ ﻌﻴﺘ ﻪ و ﺷ ﻤ ﻮ ﺘ ﻪ
ﺎ، إن ا ﻬﺎت ا ﺴﺖ ﻠﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻣﻨﻮرة ﻀﻴﺌﺔ: ا ﻘﻄﺔ ا ﺴﺎدﺳﺔAltıncısı: Kur'anın altı ciheti nuranidir, sıdk ve
. ﻳ ُ ّ ﺻ ﺪﻗ ﻪ و ﻋ ﺪ
hakkaniyetini gösterir.
، وﻋﻠﻴﻪ ﺗﺘﺄﻟﻖ ﺳﻜﺔ اﻹﻋﺠﺎز، ﻓِﻤﻦ ﺘﻪ أﻋﻤﺪة ا ﺠﺞ واﻟ اﻫ، ﻧﻌﻢEvet altında hüccet ve bürhan direkleri, üstünde sikke-i
i'caz lem'aları,
( وﻣﻦ ﺧﻠﻔﻪ )أي ﻧﻘﻄﺔ اﺳ ﻨﺎده، و ﻳﺪﻳﻪ )ﻫﺪﻓﻪ( ﻫﺪاﻳﺎ ﺳﻌﺎدة ا ار ﻦönünde ve hedefinde saadet-i dâreyn hediyeleri,
arkasında nokta-i istinadı vahy-i semavî hakikatları,
،ﺣ ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﻮ ا ﺴ ﻤﺎ و ي
وﻋﻦ ﺴﺎره، وﻋﻦ ﻳﻤﻴﻨﻪ ﺗﺼﺪﻳُﻖ ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣﻦ أدﻟﺔ اﻟﻌﻘﻮل ا ﺴﺘﻘﻴﻤﺔsağında hadsiz ukûl-ü müstakimenin delillerle tasdikleri,
solunda selim kalblerin ve temiz vicdanların ciddî
اﻻﻃﻤﺌﻨﺎن ا ﺎد واﻻ ﺬاب ا ﺎ ﺺ واﻻﺳ ﺴﻼم ا ﺎم ﻠﻘﻠﻮب ا ﺴﻠﻴﻤﺔitminanları ve samimî incizabları ve teslimleri;
.وا ﻀ ﻤﺎﺋ ﺮ ا ﻟ ﻄﺎ ﻫ ﺮ ة
أن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﺣﺼﻦ ﺣﺼ-ﺗﻠﻚ ا ﻬﺎت ا ﺴﺖ- و ذ ﺗ ﺒﺖKur'anın fevkalâde, hârika, metin ve hücum edilmez bir
kal'a-i semaviye-i arziye olduğunu isbat ettikleri gibi,
،ﺧ ﺮ ﻗ ﻪ ﺧﺎ ر ق و ﻻ ﻳﻨ ﻔ ﺬ ﻣ ﻦ ﺟ ﺪا ر ه ﻧﺎ ﻓ ﺬ ا ﻷر ض ﻻ ﻳﻘﻮ ى ﺳ ﻤﺎ و ي
#38
ﻫﻨﺎك أﻳﻀﺎ ﺳﺘﺔ »ﻣﻘﺎﻣﺎت« ﺗﺆ ﺪ أﻧﻪ ا ﺼﺪق ﺑﺬاﺗﻪ وا ﻖ ﺑﻌﻴﻨﻪ وأﻧﻪ ﻟ ﺲaltı makamdan dahi onun ayn-ı hak ve sadık olduğuna ve
beşerin kelâmı olmadığına, hem yanlış olmadığına imza
.ﻗ ﻂ و أﻧ ﻪ ﻻ ﻳ ﺄﺗﻴ ﻪ ا ﺎ ﻃ ﻞ ﻣ ﻦ ﺑ ﻳ ﺪﻳ ﻪ و ﻻ ﻣ ﻦ ﺧ ﻠ ﻔ ﻪ ﺑ ﻼمeden,
َ
ﻓ ﻳﺪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﺻﺪق ﻫﺬا اﻟﻘﺮآن ﺑﻤﺎ ﻣﻨﺤﻪ ﻣﻦ ﻣﻘﺎم اﺣ ام وﺗﻌﻈﻴﻢo Kur'ana âlemde en makbul, en yüksek, en hâkimane bir
makam-ı hürmet ve bir mertebe-i muvaffakıyet vermesiyle
ﺮﺗﺒ ﺔ وأ ﻋ ﻈ ﻢ ﻫﻴ ﻤﻨ ﺔ ﻗﺒ ﻮ ﻻ وأ وأوﻻه ﻣﻦ ﺮﺗﺒﺔ ﺗﻮﻓﻴﻖ وﻓﻼح ﻫﻮ أonu tasdik ve imza ettiği gibi,
.ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ
و ﺬا ﻓﺈن اﻻﻋﺘﻘﺎد ا ﺮاﺳﺦ وا ﻮﻗ ا ﻼﺋﻖ ﻣﻦ ا ات ا ﺒﺎر ﺔ ﷺ ﻮİslâmiyetin menbaı ve Kur'anın tercümanı olan zâtın
(Aleyhissalâtü Vesselâm) herkesten ziyade ona itikad ve
، اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻳﻔﻮق ا ﻤﻴﻊ وﻫﻮ ﻣﻨﺒﻊ اﻹﺳﻼم وﺗﺮ ﺎن اﻟﻘﺮآنihtiramı
و ﻮﻧﻪ ﺑ ا ﻘﻈﺔ وا ﻮم ﺣﻴﻨﻤﺎ ﻳ ﻨـﺰل ﻋﻠﻴﻪ ا ﻮ ﻓﻴ ﻨـﺰل ﻋﻠﻴﻪ دونve nüzulü zamanında uyku gibi bir vaziyet-i naimanede
bulunması ve sair kelâmları ona yetişememesi ve bir
ﺑﻞ ﻋﺪم ﺸﺎﺑﻬﺘﻪ رﻏﻢ أﻧﻪ، وﻋﺪم ﺑﻠﻮغ ﺳﺎﺋﺮ ﻣﻪ ﺷﺄوه، إرادﺗﻪderece benzememesi
،أ ﻓ ﺼ ﺢ ا ﺎ س
ﻣ ﻦ ا ﻮا د ث ا ﻜ ﻮ ﻧﻴ ﺔ ا ﻮا ﻗ ﻌ ﺔ ﺑﻴﺎﻧﺎ ﻏﻴ ﻴﺎ ِﺎ-ﺑﻬﺬا اﻟﻘﺮآن- و ﻴﺎﻧﻪve ümmiyetiyle beraber gitmiş ve gelecek hakikî hâdisat-ı
kevniyeyi, gaybiyane Kur'an ile tereddüdsüz ve itminan ile
،ﻞ ا ﻃ ﻤﺌﻨﺎ ن و ِﺎ ﺳﺘﺄ ﻣﻨﻬﺎ ﻣﻊ أﻣﻴﺘﻪ ﻣﻦ دون ﺗﺮدد وbeyan etmesi
وﻋﺪم ﻇﻬﻮر أﻳﺔ ﺣﻴﻠﺔ أو ﺧﻄﺄ أو ﻣﺎ ﺷﺎﺑﻬﻬﺎ ﻣﻦ اﻷوﺿﺎع ﻣﻨﻪ ﻣﻬﻤﺎve çok dikkatli gözlerin nazarı altında hiçbir hile, hiçbir
yanlış vaziyeti görülmeyen o tercümanın, bütün kuvvetiyle
ﻓﺈ ﻳ ﻤﺎ ن ﻫ ﺬا..ﻓﺎ ﺗ ﻪ ﺻﻐﺮت رﻏﻢ أﻧﻪ ﺑ أﻧﻈﺎر أﺷﺪ ا ﺎس إﻧﻌﺎﻣﺎKur'anın herbir hükmüne iman edip tasdik etmesi ve
ﺣ ﻢ اﻟ ﺎن ا ﻜﺮ ﻢ وا ﺒﻠﻎ اﻟﻌﻈﻴﻢ ﷺ وﺗﺼﺪﻳﻘﻪ ﺑ ﻞ ﻗﻮﺗﻪhiçbir şey onu sarsmaması;
ء ﻣ ﻬ ﻤﺎ ﻋ ﻈ ﻢ و ﻋ ﺪ م ز ﻋ ﺰ ﻋ ﺔ أ ي،ﻣ ﻦ أ ﺣ م اﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ
ﻳﺆ ﺪ و ﺆ ﺪ أن اﻟﻘﺮآن ﺳﻤﺎوي و ﻪ ﺻﺪق وﻋﺪل و م ﻣﺒﺎرك ﻠﺮبKur'an semavî, hakkaniyetli ve kendi Hâlık-ı Rahîminin
mübarek kelâmı olduğunu imza ediyor.
.ا ﺮ ﺣﻴ ﻢ
ﺑ ﻞ ا ﺸ ﻄ ﺮ ا ﻷ ﻋ ﻈ ﻢ ﻣﻨ ﻬ ﻢ ﺑ ﺬ ﻚ اﻟ ﻘ ﺮآ ن،ﺔ و ﺬا ﻓﺈن ارﺗﺒﺎط ﺲ اﻟHem nev'-i insanın humsu, belki kısm-ı a'zamı, göz
َ
واﺳﺘﻤﺎَﻋﻬﻢ إ ﻪ ﺪ، ا ﻜﺮ ﻢ ا ﺸﺎﻫﺪ أﻣﺎﻣﻬﻢ ارﺗﺒﺎَط ا ﺬاٍب وﺗﺪﻳٍﻦhakikatperestane ve müştakane kulak vermesi
önünde ona müncezibane ve dindarane irtibatı ve
،و ﺷ ﻮ ق و ﻔ ﺔ
َ
إ ﻪ وا ﻔﺎ ﻓ ﻬ ﻢ ﺣ ﻮ ﻋﻨ ﺪ ﺗ ﻼ و ﺗ ﻪ
وﺗﻮاﻓﺪ ا ﻦ وا ﻠﻚ وا ﺮوﺣﺎﻧve çok emarelerin ve vakıaların ve keşfiyatın şehadetiyle,
َ cinn ve melek ve ruhanîlerin dahi, tilaveti vaktinde
ا ﻔﺎف اﻟﻔﺮاﺷﺔ اﻟﻌﺎﺷﻘﺔ ﻠﻨﻮر ﺸﻬﺎدة أﻣﺎرات ووﻗﺎﺋﻊ و ﺸﻔﻴﺎت ﺻﺎدﻗﺔpervane gibi hakperestane etrafında toplanması,
..ﻛﺜ ة
اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ اﻟﻐ ا ﺸﺪﻳﺪ- و ﺬا ﻓﺈن أﺧﺬ ﻃﺒﻘﺔ ﻣﻦ ﻃﺒﻘﺎت اﻟHem nev'-i beşerin umum tabakaları, en gabi ve âmiden
ﻧﺼﻴﺒَﻬﺎ ﻠﺔ ﻣﻦ ا روس- اﻟﻐﺒﺎء واﻟﻌﺎ إ ا ا ﺎد ا ء واﻟﻌﺎ ﻢtam hisse almaları ve en derin hakikatları fehmetmeleri
tut, tâ en zeki ve âlime kadar herbirisi, Kur'anın dersinden
ّ
، وﺗﻔﻬَﻤﻬﻢ ﻣﻨﻪ أﻋﻤﻖ ا ﻘﺎﺋﻖ،اﻟ ﻳﻠﻘﻴﻬﺎ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ
، واﺳ ﻨﺒﺎط ﻴﻊ اﻟﻄﻮاﺋﻒ ﻣﻦ ﻋﻠﻤﺎء ﻣﺌﺎت اﻟﻌﻠﻮم واﻟﻔﻨﻮن اﻹﺳﻼﻣﻴﺔve yüzlerle fen ve ulûm-u İslâmiyenin ve bilhassa şeriat-ı
kübranın büyük müçtehidleri ve usûl-üd din ve ilm-i
و ﺎﺻﺔ ﺘﻬﺪي ا ﻌﺔ ا ﺴﻤﺤﺔ و ﻘ أﺻﻮل ا ﻳﻦ وﻋﺒﺎﻗﺮة ﻋﻠﻢKelâm'ın dâhî muhakkikleri gibi, her taife
،م وأ ﻣﺜﺎ ﻢ ا
ﺺ واﺳﺘﺨﺮاﺟﻬﻢ اﻷﺟﻮ ﺔ ا ﺸﺎﻓﻴﺔ ﺎ ﺘﺎﺟﻮﻧﻪ ﻣﻦ ا ﺴﺎﺋﻞ اﻟkendi ilimlerine ait bütün hacatını ve cevablarını
Kur'andan istihraç etmeleri, Kur'an menba-ı hak ve
إﻧﻤﺎ ﻫﻮ ﺗﺼﺪﻳﻖ ﺑﺄن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻫﻮ.. ﻋﻠﻮﻣﻬﻢ ﻣﻦ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢmaden-i hakikat olduğuna bir imzadır.
.ﻣﻨﺒ ﻊ ا ﻖ و ﻣ ﻌ ﺪ ن ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ
#39
ا ﻷد ب ا ﻘ ﺪﻣﺔ و ﺬا ﻓﺈن ﻋﺪم ﻣﻌﺎرﺿﺔ أدﺑﺎء اﻟﻌﺮب ا ﻳﻦ ﻫﻢHem edebiyatça en ileri bulunan Arab edibleri, -İslâmiyete
girmeyenler- şimdiye kadar muarazaya pekçok muhtaç
- ا ﻌﺎ ر ﺿ ﺔ ﻣﻊ رﻏﺒﺘﻬﻢ ا ﻠﺤﺔ- وﻻﺳﻴﻤﺎ ا ﻳﻦ ﻢ ﻳﺪﺧﻠﻮا اﻹﺳﻼمoldukları halde
ﻣﻦ ﺑ- وﻫﻮ ا ﻮﺟﻪ ا ﻼ- وﻋﺠَﺰﻫﻢ ﻋﺠﺰا ﺗﺎﻣﺎ أﻣﺎم وﺟﻪ واﺣﺪKur'anın i'cazından yedi büyük vechi varken, yalnız birtek
vechi olan belâgatının, (tek bir surenin) mislini getirmekten
، وﺟﻮه إﻋﺠﺎز اﻟﻘﺮآن ا ﺴﺒﻌﺔ ا ﻜ ىistinkâfları
، وﻋﺠﺰﻫﻢ ﻋﻦ اﻹﺗﻴﺎن ﺴﻮرة واﺣﺪة ﻓﻘﻂ ﻣﻦ ﺳﻮر اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢve şimdiye kadar gelen ve muaraza ile şöhret kazanmak
isteyen meşhur beliglerin ve dâhî âlimlerin onun hiçbir
وﻋﺪم ﻣﻌﺎرﺿﺘﻪ ﻦ أ ﻣﻦ ﺸﺎﻫ ا ﻠﻐﺎء، وﺻﺪودﻫﻢ ﻋﻦ ذ ﻚvech-i i'cazına karşı çıkamamaları ve âcizane sükût
ﻣﻊ رﻏﺒﺘﻬﻢ- وﻋﺒﺎﻗﺮة اﻟﻌﻠﻤﺎء ﺪ اﻵن ﻷي وﺟﻪ ﻣﻦ وﺟﻮه اﻹﻋﺠﺎزetmeleri;
، و ﺳ ﻜ ﻮﺗ ﻬ ﻢ ﺟ ﺰ ﻦ ﻋ ﻦ ذ ﻚ- ذﻳ ﻮ ع ﺻﻴﺘ ﻬ ﻢ ﺑﺎ ﻌﺎ ر ﺿ ﺔ
»َﻣﻦ ﻗﺎ ؟ و ﻦ:ﺑﻴﺎن
إن ﻗﻴﻤﺔ ا م وﻋﻠﻮه و ﻼﻏﺘﻪ ﺗﺘﻮﺿﺢ، ﻧﻌﻢEvet bir kelâm "Kimden gelmiş ve kime gelmiş ve ne için?"
denilmesiyle kıymeti ve ulviyeti ve belâgatı tezahür etmesi
- وﻟﻦ ﻳﺄ- و ﻨﺎًء ﻫﺬا ﻓﺈن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻢ ﻳﺄت.« ﻗﺎ ؟ و َِﻢ ﻗﺎ ؟noktasından, Kur'anın misli olamaz ve ona yetişilemez.
ُ
ﻣﺜ ﻠ ﻪ و ﻟ ﻦ ﻳ ﺪا ﻧﻴ ﻪ ء ﻗ ﻂ؛
؛ ذ ﻚ ﻷن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ إﻧﻤﺎ ﻫﻮ ﺧﻄﺎب ﻣﻦ رب اﻟﻌﻮا ﻢ ﻴﻌﺎ و مÇünki Kur'an, bütün âlemlerin Rabbi ve Hâlıkının hitabı
ve konuşması ve hiçbir cihette taklidi ve tasannuu ihsas
- ﺑ ﺄ ي ﺟﺎ ﻧ ﺐ ﻣ ﻦ ا ﻮا ﻧ ﺐ- ﺔ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ ﺗ ﻘ ﻠﻴ ﺪ ﻫﺎ وﻫﻮ، ﻣﻦ ﺧﺎﻟﻘﻬﺎedecek bir emare bulunmayan bir mükâlemesi
.و ﻟ ﺲ ﻓﻴ ﻪ أ ﻣﺎ ر ة ﺗ ﻮ ﻣ ﺊ ﺑﺎ ﺼﻨ ﻊ
ﺑ ﻞ ﺑﺎ ﺳ ﻢ ا ﺨ ﻠ ﻮ ﻗﺎ ت،ﺔ ﻗﺎ ﻃﺒ ﺔ ﺛﻢ إن ا ﺨﺎﻃﺐ ﻫﻮ ﻣﺒﻌﻮث ﺑﺎﺳﻢ اﻟve bütün insanların belki bütün mahlukatın namına
meb'us ve nev'-i beşerin en meşhur ve namdar muhatabı
، و ﻫ ﻮ أ ﺮ م ﻣ ﻦ أ ﺻﺒ ﺢ ﺎ ﻃﺒﺎ و أ ر ﻓ ﻌ ﻬ ﻢ ذ ﻛ ﺮا،ﻴ ﻌﺎ bulunan
ﺣ ﻋﺮج ﺑﻪ إ، وﻫﻮ ا ي ﺗﺮﺷﺢ اﻹﺳﻼُم اﻟﻌﻈﻴﻢ ﻣﻦ ﻗﻮة إﻳﻤﺎﻧﻪ وﺳﻌﺘﻪve o muhatabın kuvvet ve vüs'at-i imanı, koca İslâmiyeti
tereşşuh edip sahibini Kab-ı Kavseyn makamına çıkararak
. ﻗﺎب ﻗﻮﺳ أو أد ﻓﻨـﺰل ﻼ ﺑﺎ ﺨﺎﻃﺒﺔ ا ﺼﻤﺪاﻧﻴﺔmuhatab-ı Samedaniyeye mazhariyetle nüzul eden
ووﺿﺢ، ﺛﻢ إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ا ﻌﺠﺰ ا ﻴﺎن ﻗﺪ ﺑ ّ ﺳ ﻴﻞ ﺳﻌﺎدة ا ار ﻦve saadet-i dâreyne dair ve hilkat-ı kâinatın neticelerine ve
ondaki Rabbanî maksadlara ait mesaili
و ﻣﺎ ﻓﻴ ﻪ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ ﺻ ﺪ ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ،ﻳﺎ ت ﺧ ﻠ ﻖ ا ﻜ ﻮ ن
ﻮﺿﺤﺎ ﻣﺎ ﻤﻠﻪ ذ ﻚ ا ﺨﺎﻃﺐ ا ﻜﺮ ﻢ ﻣﻦ اﻹﻳﻤﺎن ا ﺴﺎ ا ﻮاﺳﻊ ا يve o muhatabın bütün hakaik-i İslâmiyeyi taşıyan en
yüksek ve en geniş olan imanını beyan ve izah eden
ﻳ ﻀ ﻢ ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﻹ ﺳ ﻼ ﻣﻴ ﺔ ﻬﺎ
ر ﺿﺎ ﻧﺎ ﺣﻴ ﺔ ﻣ ﻦ ﻧ ﻮا ﻫ ﺬا ا ﻜ ﻮ ن ا ﺎﺋ ﻞ و ﻣ ﻘ ﻠﺒﺎ إ ﻳﺎ ه ﻛ ﻤ ﻦ ﻳ ﻘ ﻠ ﺐ ve koca kâinatın bir harita, bir saat, bir hane gibi her
َ ّ
ﻣﻌﻠﻤﺎ اﻹ ﺴﺎن ﺻﺎﻧَﻌﻪ ا ﺎﻟَﻖ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻣﻦ ﺧﻼل.ﺧﺎرﻃﺔ أو ﺳﺎﻋﺔ أﻣﺎﻣﻪ
tarafını gösterip çevirip, onları yapan san'atkârı tavrıyla
ifade ve talim eden
.أﻃﻮار ا ﻜﻮن وﺗﻘﻠﺒﺎﺗﻪ
وﻻ ﻳﻤ ﻦ، ﻓﻼ ر ﺐ وﻻﺑﺪ أﻧﻪ ﻻ ﻳﻤ ﻦ اﻹﺗﻴﺎن ﺑﻤﺜﻞ ﻫﺬا اﻟﻘﺮآن أﺑﺪاKur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın elbette mislini getirmek
ُ ُ mümkün değildir ve derece-i i'cazına yetişilmez.
.ﻣ ﻄ ﻠ ﻘﺎ أ ن ﺗﻨﺎ ل د ر ﺟ ﺔ إ ﻋ ﺠﺎ ز ه
و ﺬا ﻓﺈن اﻵﻻف ﻣﻦ اﻟﻌﻠﻤﺎء اﻷﻓﺬاذ ا ﻳﻦ ﻗﺎم ﻣﻨﻬﻢ ﺑ ﺘﺎﺑﺔ ﺗﻔﺴHem, Kur'anı tefsir eden ve bir kısmı otuz-kırk hattâ
yetmiş cild olarak birer tefsir yazan yüksek zekâlı
ا ﺑﻞ ا ت ﺑ ﻠ ﻎ ﻗ ﺴ ﻢ ﻣﻨ ﻬﺎ ﺛ ﻼﺛ أ و أ ر ﻌ ﻠﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢmüdakkik binlerle mütefennin ülemanın,
،ا ﺳﺒ ﻌ
ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ ﺎ ﻻ ﺪ ﻣ ﻦ ا ﺰا ﻳﺎ و ﻴﺎﻧﻬﻢ ﺑﺄﺳﺎﻧﻴﺪﻫﻢ ودﻻﺋﻠﻬﻢ ﺎsenedleri ve delilleriyle beyan ettikleri Kur'andaki hadsiz
meziyetleri ve nükteleri ve hâsiyetleri ve sırları ve âlî
ا ﺴﺎﻣﻴﺔ وا ت ا ﻠﻴﻐﺔ وا ﻮاص ا ﻗﻴﻘﺔ واﻷ ار ا ﻠﻄﻴﻔﺔ وا ﻌﺎmanaları ve umûr-u gaybiyenin her nev'inden kesretli
و ﻇﻬﺎر، ا ﺮﻓﻴﻌﺔ واﻹﺧﺒﺎرات اﻟﻐﻴ ﻴﺔ ا ﻜﺜ ة ﺑﺄﻧﻮاﻋﻬﺎ ا ﺨﺘﻠﻔﺔgaybî ihbarları izhar ve isbat etmeleri
..ﻫ ﺆ ﻻ ء ﻠ ﻚ ا ﺰا ﻳﺎ و ﺛﺒﺎ ﺗ ﻬ ﻢ ﺎ
د ﻞ ﻗﺎﻃﻊ أن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻣﻌﺠﺰة إ ﻴﺔ ﺧﺎرﻗﺔ و ﺎﺻﺔ إﺛﺒﺎتve bilhassa Risale-i Nur'un yüzotuz kitabının herbiri
Kur'anın bir meziyetini, bir nüktesini kat'î bürhanlarla isbat
ﻛﺘﺎب ﻣﻦ ﻛﺘﺐ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ا ﺎﻟﻐﺔ ﻣﺎﺋﺔ وﺛﻼﺛ ﻛﺘﺎﺑﺎ ﺰ ﺔ ﻣﻦ ﺰاﻳﺎetmesi
ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ و ﻜﺘ ﺔ ﻣ ﻦ ﻧ ﺎﺗ ﻪ ا ﺪﻳ ﻌ ﺔ إﺛﺒﺎﺗﺎ ﻗﺎ ﻃ ﻌﺎ ﺑﺎ ﻟ ا ﻫ
،ا ا ﻣ ﻐ ﺔ
«ﻦ وﻻﺳﻴﻤﺎ رﺳﺎﻟﺔ »ا ﻌﺠﺰات اﻟﻘﺮآﻧﻴﺔ« و»ا ﻘﺎم ا ﺎ ﻣﻦ ا ﻤﺔ اﻟﻌve bilhassa Mu'cizat-ı Kur'aniye Risalesi; şimendifer ve
tayyare gibi medeniyetin hârikalarından çok şeyleri
ا ي ﺴﺘﺨﺮج ﻛﺜ ا ﻣﻦ ﺧﻮارق ا ﻀﺎرة ﻣﻦ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ أﻣﺜﺎلKur'andan istihrac eden Yirminci Söz'ün İkinci Makamı
.اﻟﻘﻄﺎر واﻟﻄﺎﺋﺮة
إﺷﺎراِت آﻳﺎٍت و»ا ﺸﻌﺎع اﻷول« ا ﺴ ﺑـ»اﻹﺷﺎرات اﻟﻘﺮآﻧﻴﺔ« ا ي ﻳve Risale-i Nur'a ve elektriğe işaret eden âyetlerin işaratını
bildiren İşarat-ı Kur'aniye namındaki Birinci Şua
، إ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر و ا ﻜ ﻬ ﺮ ﺎ ء
ﻣﺪ ى وا ﺮﺳﺎﺋﻞ ا ﺼﻐ ة ا ﻤﺎﻧﻴﺔ ا ﺴﻤﺎة ﺑـ»ا ﺮ ﻮز ا ﻤﺎﻧﻴﺔ« اﻟ ﺗve huruf-u Kur'aniye ne kadar muntazam, esrarlı ve
manalı olduğunu gösteren Rumuzat-ı Semaniye
ذا ت أ ا ر و ﻣ ﻌﺎ ن ﺣ ﺮ و ف اﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ و ﻢ اﻻﻧﺘﻈﺎم ا ﻗﻴﻖnamındaki sekiz küçük risaleler
،ﻏ ﺰ ﺮ ة
ﺧ ﻮا ﺗﻴ ﻢ ﺳ ﻮ ر ة ا ﻟ ﻔﺘ ﺢ و ﺗ ﺒ ﺖ إ ﻋ ﺠﺎ ز ﻫﺎ ﻤ ﺴ ﺔ وا ﺮﺳﺎﻟﺔ ا ﺼﻐ ة اﻟ ﺗve Sure-i Feth'in âhirki âyeti beş vecihle ihbar-ı gaybî
cihetinde mu'cizeliğini isbat eden küçük bir risale gibi
.. وأﻣﺜﺎ ﺎ ﻣﻦ ا ﺮﺳﺎﺋﻞ، وﺟﻮه ﻣﻦ ﺣﻴﺚ اﻹﺧﺒﺎر اﻟﻐﻴRisale-i Nur'un herbir cüz'ü, Kur'anın bir hakikatını, bir
nurunu izhar etmesi;
#40
ﻓﺈن إﻇﻬﺎر ﺟﺰء ﻣﻦ أﺟﺰاء رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻘﻴﻘﺔ ﻣﻦ ﺣﻘﺎﺋﻖ اﻟﻘﺮآنKur'anın misli olmadığına ve mu'cize ve hârika olduğuna
ve bu âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı ve bir Allâm-ül
ا ﻜﺮ ﻢ و ﻮر ﻣﻦ أﻧﻮاره ذ ﻚ ﺗﺼﺪﻳﻖ وﺗﺄ ﻴﺪ ﺑﺄن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢGuyub'un kelâmı bulunduğuna bir imzadır.
ﻢ ا ﺸ ﻬﺎ د ة وأﻧ ﻪ ﺴﺎ ن ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ، وأﻧ ﻪ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة و ﺧﺎ ر ﻗ ﺔ،ﻟ ﺲ ﻣﺜﻴ ﻞ
.م ﻋ ﻼ م ا ﻟ ﻐﻴ ﻮ ب و أ ﻧ ﻪ،ﻫ ﺬا
ﻷﺟﻞ ﻫﺬه ا ﺰاﻳﺎ وا ﻮاص ﻠﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ اﻟ أﺷ إ ﻬﺎ، وﻫﻜﺬاİşte altı noktada ve altı cihette ve altı makamda işaret
edilen, Kur'anın mezkûr meziyetleri ve hâsiyetleri içindir
، و ﺳﺘﺔ ﻣﻘﺎﻣﺎت، و ﺳﺖ ﺟﻬﺎت، ﺳﺖ ﻧﻘﺎطki;
ﺑ ﻤﺎل، داﻣﺖ ﺣﺎﻛﻤﻴﺘﻪ ا ﻮراﻧﻴﺔ ا ﻠﻴﻠﺔ وﺳﻠﻄﺎﻧﻪ ا ﻘﺪس ا ﻌﻈﻢhaşmetli hâkimiyet-i nuraniyesi ve azametli saltanat-ı
َ ً kudsiyesi, asırların yüzlerini ışıklandırarak zemin yüzünü
ﻃﻮال، ا ﻮﻗﺎر واﻻﺣ ام ﻀﻴﺌﺔ وﺟﻮَه اﻟﻌﺼﻮر وﻣﻨﻮرة وﺟﻪ اﻷرض أﻳﻀﺎdahi bin üçyüz sene tenvir ederek kemal-i ihtiramla
. أﻟﻒ وﺛﻼﺛﻤﺎﺋﺔ ﺳﻨﺔdevam etmesi,
وﻷﺟﻞ ﺗﻠﻚ ا ﻮاص أﻳﻀﺎ ﻧﺎل اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻣ ات ﻗﺪﺳﻴﺔ ﺣﻴﺚ إنhem o hâsiyetleri içindir ki, Kur'anın herbir harfi, hiç
olmazsa on sevabı ve on hasenesi olması ve on meyve-i
و ﻋ ﺛ ﻤﺎ ر،ﺣ ﺮ ف ﻣ ﻦ ﺣ ﺮ و ﻓ ﻪ ﻋ ة أﺛ ﻮ ﺔ و ﻋ ﺣ ﺴﻨﺎ ت ا ﻷ ﻗ ﻞ bâki vermesi,
، ﺧﺎ ة
ﺣ ﺮ ف ﻣ ﻦ ﺣ ﺮ و ف ﻗ ﺴ ﻢ ﻣ ﻦ ا ﻵ ﻳﺎ ت وا ﺴ ﻮ ر ﻳﺜ ﻤ ﺮ ﻣﺎﺋ ﺔ أ و أ ﻟ ﻔﺎ ﺑﻞ إنhattâ bir kısım âyâtın ve surelerin herbir harfi, yüz ve bin
ve daha ziyade meyve vermesi ve mübarek vakitlerde her
ﺣ ﺮ ف و ﺛ ﻮاﺑ ﻪ و ﻗﻴ ﻤﺘ ﻪ و ﺘﺼﺎﻋﺪ ﻧﻮر، ﻣﻦ ﺛﻤﺎر اﻵﺧﺮة، أو أharfin nuru ve sevabı ve kıymeti ondan yüzlere çıkması
.. اﻷوﻗﺎت ا ﺒﺎر ﺔ ﻣﻦ ﻋ ة إ ا ﺌﺎتgibi kudsî imtiyazları kazanmış,
: ﻓﺨﺎﻃﺐ ﻗﻠﺒﻪ ﻗﺎﺋﻼ، وأﻣﺜﺎ ﺎ ﻣﻦ ا ﺰاﻳﺎ اﻟﻘﺪﺳﻴﺔ ﻗﺪ ﻓﻬﻤﻬﺎ ﺳﺎﺋﺢ اﻟﻌﺎ ﻢdiye dünya seyyahı anladı ve kalbine dedi:
ﻧﺎ ﺣﻴ ﺔ ﻣ ﻦ ﻧ ﻮا ﺣﻴ ﻪ ﻗ ﺪ ﺷ ﻬ ﺪ ﺣﻘﺎ إن ﻫﺬا اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ا ﻌﺠﺰİşte böyle her cihetle mu'cizatlı bu Kur'an; surelerinin
icmaıyla ve âyâtının ittifakıyla ve esrar u envârının
و ﺘﻄﺎﺑﻖ ﺛﻤﺎره، و ﺘﻮاﻓﻖ أ اره وأﻧﻮاره، ﺑﺈ ﺎع ﺳﻮره و ﺎﺗﻔﺎق آﻳﺎﺗﻪtevafukuyla ve semerat ve âsârının tetabukuyla
،وآﺛﺎ ر ه
ً
،و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ و،و ﺟ ﻮ د وا ﺟ ﺐ ا ﻮ ﺟ ﻮ د ﻫﺎدة ﺛﺎﺑﺘﺔ ﺑﺎ ﻻﺋﻞbirtek Vâcib-ül Vücud'un vücuduna ve vahdetine ve sıfât
ve esmasına deliller ile isbat suretinde öyle şehadet etmiş
ﺣ ﺗﺮﺷﺤﺖ ا ﺸﻬﺎدات ﻏ، و أﺳﻤﺎﺋﻪ ا ﺴ، و ﺻﻔﺎﺗﻪ ا ﻠﻴﻠﺔki, bütün ehl-i imanın hadsiz şehadetleri, onun
. ا ﺤﺪودة ﻤﻴﻊ أﻫﻞ اﻹﻳﻤﺎن ﻣﻦ ﺗﻠﻚ ا ﺸﻬﺎدةşehadetinden tereşşuh etmişler.
ٌ ُ
ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺴﺎﺑ ﻌ ﺔ ﻋ ة ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل إ ﺷﺎ ر ة ﻓﻘﺪ ذﻛﺮت، وﻫﻜﺬاİşte bu yolcunun Kur'andan aldığı ders-i tevhid ve imana
kısa bir işaret olarak Birinci Makam'ın onyedinci
: ﻣﻦ درس ا ﻮﺣﻴﺪ واﻹﻳﻤﺎن ﻣﻦ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ، ﻗﺼ ة ﺎ ﺗﻠﻘﺎه ا ﺴﺎﺋﺢmertebesinde böyle:
ّ ّ
َ ْ َ َْ ُ َْ ُ ْ َ َ
]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ا ي دل وﺟﻮب
ُ ُ
ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا َﻮاِﺣُﺪ اﻻَﺣُﺪ ا ِ ى دل ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ
وﺟﻮده وﺣﺪﺗِﻪ اﻟﻘﺮآن ا ﻌﺠﺰ ا ﻴﺎِن ،ا ﻘﺒﻮل ا ﺮﻏﻮُب ﻷﺟﻨﺎس ْ ُْ ٰ ُ ْ ْ ْ َ
د ﻗﻴ ﻘ ﺔ ﺑ ﻤﺎ ل ا ﻻ ﺣ ا م،
َ
ا َﻤﻠﻚ واﻹ ﺲ وا ﺎن ،ا ﻘﺮوُء آﻳﺎﺗﻪ َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ اﻟﻘْﺮان ا ُﻤﻌِﺠُﺰ ا َﻴَﺎِن
ﺑﺄ ﺴﻨﺔ ﻣﺌﺎت ا ﻼﻳ ﻣﻦ ﻧﻮع اﻹ ﺴﺎن ،ا اﺋُﻢ ﺳﻠﻄﻨﺘُﻪ اﻟﻘﺪﺳﻴﺔ ْ َ َ َ ْ ْ َ َْ ّ ََْ ْ ُ ُ َْ ْ ُ ُ َ ْ َ
ﻻ ِﺲ و ا ﺎِن ا ﻤﻘﺒﻮل ا ﻤﺮﻏﻮب ِﻻﺟﻨﺎِس ا ﻤﻠِﻚ و ا ِ
أ ﻗ ﻄﺎ ر ا ﻷ ر ض وا ﻷ ﻮا ن ،و و ﺟ ﻮ ه ا ﻷ ﻋ ﺼﺎ ر وا ﺰ ﻣﺎ ن ،وا ﺎ ر ي َْ َ َ َ ْ ْ ُّ َ َ ا َ َْﻤْﻘُﺮوُء ُ ٰاﻳَ
أر ﻌﺔ
ُ
ﺣﺎ ﻛ ﻤﻴﺘ ﻪ ا ﻌﻨ ﻮ ﺔ ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ ﻧ ﺼ ﻒ ا ﻷ ر ض و ﺲ ا ﻟ ﻻﺣ ِ َ اِم ﺑِﺎ ِﺴﻨِﺔ ِ ِ ا ل ﺎ ﻤ ِ ﺑ ﺔ
ٍ ﻘ ﻴ ِ د ِِ ِ ِ ﻪ ﺗ ﺎ
َ َ ُ َ َ ََُ ُ ْ ُ ْ ْ َ ْ ْ ْ ْ َ ُ ْ َ
ﻋ ﻋ ا ﺑ ﻤﺎل اﻻﺣ ﺸﺎم ..و ﺬا ﺷﻬﺪ و ﺮﻫﻦ ﺑﺈ ﺎع ﺳﻮرِه ﻻ ﺴﺎِن ا اﺋِﻢ ﺳﻠﻄﻨﺘﻪ اﻟﻘﺪِﺳﻴﺔ ِ
ِﻣﺎِت ِ ﻠﻴﻮٍن ِﻣﻦ ﻧﻮع ا ِ
ا ﻟ ﻘ ﺪ ﺳﻴ ﺔ ا ﺴ ﻤﺎ و ﺔ ،و ﺎ ﺗ ﻔﺎ ق آ ﻳﺎ ﺗ ﻪ ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ ا ﻹ ﻴ ﺔ ،و ﺘ ﻮا ﻓ ﻖ أ ا ر ه ْ َ ْ َ ْ َ ْ ْ َ َ َْ
و أ ﻧ ﻮا ر ه و ﺘ ﻄﺎﺑ ﻖ ﺣ ﻘﺎﺋ ﻘ ﻪ و ﺛ ﻤ ﺮا ﺗ ﻪ وآ ﺛﺎ ر ه ﺑﺎ ﺸﺎ ﻫ ﺪ ة وا ﻟ ﻌﻴﺎ ن [. َ ا َﻄﺎِر اﻻْرِض َو اﻻ َﻮاِن َو َ ُوُﺟﻮهِ اﻻﻋَﺼﺎِر َو
َ ُ ََ ُ ْ َْ ُ ْ
ا ﺰَﻣﺎِن َو ا َﺎِرى َﺣﺎِﻛِﻤﻴﺘُﻪ ا َﻤﻌﻨِﻮ ﺔ ا ﻮرا ِﻴﺔ
ا َْر ََﻌَﺔ َﻋ َ َ َﻋ ْ اً َْ َ ُ َ ُ ْ ْ َ ْ
ﻧِﺼِﻒ اﻻرِض و ِﺲ اﻟ ِ ِ
ْ َ َ َ َ َ َ ْ ْ َ
ﻻﺣ ِﺸﺎِم َ ..و ﻛﺬا ﺷِﻬَﺪ َو ﺑَْﺮﻫَﻦ ﺑِﺎِ َﺎِع ُﺳَﻮِرِه ﺑِ ﻤﺎِل ا ِ
ْ َ اﻟُْﻘْﺪﺳﻴﺔ ا ﺴَﻤﺎو ﺔ َو ﺑﺎﺗَّﻔﺎق ٰاﻳَﺎﺗﻪ ا ﻮ َ
ﻻ ِﻬﻴِﺔ َو ا
ِ ِ ِ ﺔ ﻴ ا ر ِ ِ ِِِ ِ ِِ ِ ِ
َ َ َْ ُ َْ
ﺑِﺘََﻮاﻓِﻖ ا َ اِرِه َو اﻧَﻮاِرِه َو ﺑِﺘََﻄﺎﺑُِﻖ َﺣﻘﺎﺋِِﻘِﻪ َو َﻤَﺮاﺗِِﻪ َو
ْ ْ َ َ َ َٰ
اﺛﺎِرهِ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة َو اﻟَﻌﻴَﺎِن
denilmiştir.
Sonra, bir fakir insana değil fâni ve muvakkat bir tarlayı,ﺛﻢ إن ا ﺴﺎﺋﺢ وا ﺴﺎﻓﺮ ا ﺬﻛﻮر ﻗﺪ ﻋﻠﻢ ﻳﻘﻴﻨﺎ أن اﻹﻳﻤﺎن ا ي ﺗﻮﺻﻞ إ ﻪ
ً ُ
bâkiyi kazandıranﻫﻮ أﻋﻈُﻢ رأس ﻣﺎل اﻹ ﺴﺎن؛ إذ ﻻ َﻤﻠﻜﻪ -وﻫﻮ اﻟﻔﻘ -ﺰرﻋﺔ ﻓﺎﻧﻴﺔ
bir haneyi, belki koca kâinatı ve dünya kadar bir mülk-ü
َ ّ
و ﺴ ﻜﻨﺎ ﺆ ﻗﺘﺎ ،ﺑ ﻞ ﻳ ﻤ ﻠ ﻜ ﻪ ا ﻜ ﻮ ن ا ﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻢ ،و ﻌ ﻠ ﻪ ﻻﺋ ﻘﺎ ﻈ ﻔ ﺮ ﺑ ﻤ ﻠ ﻚ
واﺳﻊ ﺑﺎٍق أوﺳَﻊ ﻣﻦ ا ﻧﻴﺎ،
#41
ﻮازم ﺣﻴﺎة أﺑﺪﻳﺔ ﺧﺎ ة؛- وﻫﻮ اﻹ ﺴﺎن اﻟﻔﺎ- و ﻮِﺟﺪve bir fâni adama ebedî bir hayatın levazımatını bulduran
ﻣﻦ ا ﻬﺎﻳﺔ ا ﺮﻋﺒﺔ-وﻫﻮ ا ﺴﻜ ا ﻨﺘﻈﺮ ﺸﻨﻘﺔ اﻷَﺟﻞ- ﻓﻴﻨﻘﺬه ve ecelin darağacını bekleyen bir bîçareyi i'dam-ı
ebedîden kurtaran ve saadet-i sermediyenin hazinesini
ا ﺧﺎ ﻃ ﺐ ا ﺴﺎﺋ ﺢ. ﻓﺎ ﺎ ﺧ ﺰاﺋ ﻦ ا ﺴ ﻌﺎ د ة ا ﻣ ﺪ ﻳ ﺔ،وا ﻹ ﻋ ﺪا م ا ﻷﺑ ﺪ ي açan en kıymetdar sermaye-i insaniyenin iman olduğunu
:ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ ﻗﺎﺋ ﻼ bilen mezkûr misafir ve hayat yolcusu, kendi nefsine dedi
ki:
ﻫﺎ ﻔﺰ ﺑﻤﺮﺗﺒٍﺔ أﺧﺮى ﻣﻦ ﺮاﺗﺐ اﻹﻳﻤﺎن اﻟ ﻻ، ﺗﻘﺪ،" »ﻫﻴﺎHaydi, ileri! İmanın hadsiz mertebelerinden bir mertebe
ْ و ﻨ ﺼ،ﻤ ﻮ ع ا ﻜ ﻮ ن
ﻓﻠﻨّﻄﻠﻊ.. ﺣﺪmüracaat edip, o da ne diyor, dinlemeliyiz;
daha kazanmak için kâinatın heyet-i mecmuasına
ﺖ إ ﻪ ﻟ ى ﻣﺎ ذا ﻳ ﻘ ﻮ ل ﻫ ﻮ
،أﻳ ﻀﺎ
ﻤ ﻮ ع ا ﻜ ﻮ ن ﺑ ﻤﻨ ﻈﺎ ر وا ﺳ ﻊ ﻴ ﻂ ﻗ ﺪ ا ﺳﺘ ﻌﺎ ر ه ﻣ ﻦ ﻓﻨﻈﺮ ا ﺴﺎﺋﺢ إKur'andan aldığı geniş ve ihatalı bir dûrbîn ile baktı,
gördü:
،اﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ
، ﺑﻞ ﺣﺮوﻓﻪ وأﺑﻮاﺑﻪ وﻓﺼﻮ، إذ إن ﻴﻊ ﺳﻮر ذ ﻚ ا ﻜﺘﺎب وآﻳﺎﺗﻪ و ﻤﺎﺗﻪO kitabın bütün sureleri, âyetleri ve kelimatları, hattâ
harfleri ve babları ve fasılları ve sayfaları ve satırları.
،و ﺻ ﺤﺎﺋ ﻔ ﻪ و ﺳ ﻄ ﻮ ر ه
وﻣﻦ، وﻣﺎ ﺮي ا ﻤﻴﻊ ﻣﻦ »ا ﺤﻮ واﻹﺛﺒﺎت« ذي ا ﻌ ا ﻠﻄﻴﻒumumunun, her vakit manidarane mahv u isbatları ve
hakîmane tağyir ve tahvilleri;
..ا ﺤ ﻮ ﻞ وا ﻐﻴ ذ ي ا ﻜ ﻤ ﺔ وا ﻹﺑ ﺪا ع
َ
ﻗ ﺪ ﻳ ﺮ،ذ ﻚ ﺑﺎ ﻹ ﺎ ع ﻳ ﻔﻴ ﺪ ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ و ﺟ ﻮ د ﻋ ﻠﻴ ﻢ ﺑ ﻞ ء icma' ile, bir Alîm-i Külli Şey'in ve bir Kadîr-i Külli Şey'in
ﻳﺮى، و ﺼّﻮر ذي ﻛﻤﺎل،ئ ذي ﺟﻼل ّ ve bir musannıfın, herşeyde herşeyi gören ve herşeyin
ٍ و ﻌ ﻋ ﻦ و ﺟ ﻮ د ﺑﺎ ر.ء herşeyi ile münasebetini bilen, riayet eden bir Nakkaş-ı
. ﻓ ا ﻋﻴ ﻪ،ء ءﺑ ﻞ و ﻌﻠﻢ ﻋﻼﻗﺔ،ء ء Zülcelal'in ve bir Kâtib-i Zülkemal'in vücudunu ve
mevcudiyetini bilbedahe ifade ettikleri gibi,
، وﺟﺰﺋﻴﺎﺗﻪ، وأﺟﺰاﺋﻪ، وأﻧﻮاﻋﻪ، ﻓﺈن ﻴﻊ ﻣﺎ ا ﻜﻮن ﺑﺄر ﻧﻪ، وﻫﻜﺬاbütün erkân ve enva'ıyla ve ecza ve cüz'iyatıyla ve
sekeneleri ve müştemilâtıyla ve vâridat ve masarıfatıyla ve
، وﺗﺒﺪﻳﻼﺗﻪ ذاِت ا ﺼﻠﺤﺔ، و ﺼﺎر ﻔﻪ، ووارداﺗﻪ، و ﺸﺘﻤﻼﺗﻪ، وﺳﺎﻛﻨﻴﻪonlarda maslahatkârane tebdilleriyle ve hikmetperverane
، و ﺪﻳﺪاﺗﻪ ذات ا ﻜﻤﺔtecdidleriyle,
َ
وﺻﺎﻧﻊ، ﻳﻔﻴﺪ و ﻔّﻬﻢ ﺑﺎﻻﺗﻔﺎق وﺟﻮد ووﺣﺪاﻧﻴِﺔ ﺧﺎﻟٍﻖ رﻓﻴﻊ ا رﺟﺎتbil'ittifak hadsiz bir kudret ve nihayetsiz bir hikmetle iş
gören âlî bir ustanın ve misilsiz bir Sâniin mevcudiyetini
. و ﻜﻤﺔ ﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ ﺎ، ﻳﻌﻤﻞ ﺑﻘﺪرة ﻻ ﺣﺪ ﺎ، ﻟ ﺲ ﻛﻤﺜﻠﻪ ءve vahdetini bildiriyorlar.
َ ُ
وﺗ ﺒﺖ ﺷﻬﺎدة ا ﻜﻮن اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ ﻫﺬه وﺟﻮد ا ﺎﻟﻖ ووﺣﺪاﻧ ﺘﻪVe kâinatın azametine münasib iki büyük ve geniş
hakikatın şehadetleri, kâinatın bu büyük şehadetini isbat
: وﻫﻤﺎ، ﺣﻘﻴﻘﺘﺎن ﻋﻈﻴﻤﺘﺎن واﺳﻌﺘﺎن ﻣﺘﻨﺎﺳ ﺘﺎن ﻣﻊ ﺳﻌﺔ ا ﻜﻮن وﻋﻈﻤﺘﻪediyorlar.
ن« اﻟ رآﻫﺎ ﺣﻜﻤﺎء » ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﺪ و ث وا ﻹ و: ا ﻘﻴﻘﺔ اﻷوBirinci Hakikat: Usûl-üd din ve ilm-i Kelâm'ın dâhî
ülemasının ve hükema-i İslâmiyenin gördükleri ve hadsiz
وأﺛ ﺘ ﻮ ﻫﺎ ﺑ ا ﻫ،م اﻹﺳﻼم واﻟﻌﻠﻤﺎُء ا ﻫﺎة ﻷﺻﻮل ا ﻳﻦ وﻋﻠﻢ اbürhanlarla isbat ettikleri "hudûs" ve "imkân"
. داﻣﻐﺔhakikatlarıdır.
ﻓﺈﻧﻪ ﻓﺎٍن وﺣﺎدث،ء ﺗﻐ ّ ٌ وﺗﺒﺪل ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ و » ﺎ ن: ﻓﻘﺪ ﻗﺎ ﻮاOnlar demişler ki: "Madem âlemde ve herşeyde tegayyür
ve tebeddül var; elbette fânidir, hâdistir, kadim olamaz.
.و ﻻ ﻳ ﻮ ن ﻗ ﺪﻳ ﻤﺎ
ُ ٌ
ا ﺴ ﻮا ء إ ن ء و ﺎ ن. وﻷﻧﻪ ﺣﺎدث ﻓﻼﺑﺪ ﻣﻦ ﺻﺎﻧﻊ ِﺪثMadem hâdistir, elbette onu ihdas eden bir Sâni' var. Ve
madem herşeyin zâtında vücudu ve ademi, bir sebeb
.« ..ذا ﺗ ﻪ ﺳﺒ ﺐ و ﺟ ﻮ د ي و ﻋ ﺪ ﻓ ﻠ ﻦ ﻳ ﻮ ن وا ﺟﺒﺎ و ﻻ أ ز ﺎ ﻢﻳ ﻦ bulunmazsa müsavidir; elbette vâcib ve ezelî olamaz.
ُ
و ﻗ ﺪ أﺛﺒ ﺖ أﻳ ﻀﺎ ﺑ ا ﻫ ﻗﺎ ﻃ ﻌ ﺔ أﻧ ﻪ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ إ ﺎ د ا ﻷ ﺷﻴﺎ ء ﺑ ﻌ ﻀ ﻬﺎ Ve madem muhal ve bâtıl olan devir ve teselsül ile
birbirini icad etmek mümkün olmadığı kat'î bürhanlarla
.ﻠﺒ ﻌ ﺾ ا ﻵ ﺧ ﺮ ﺑﺎ و ر وا ﻟ ﺴ ﻠ ﺴ ﻞ ا ي ﻫ ﻮ ﺑﺎ ﻃ ﻞ و ﺎ ل isbat edilmiş;
ُ ُ
ﻣﺎ ﻋ ﺪا ه ، و ﺎل ﻣﺜﻴﻠﻪ، ﻳﻤﺘﻨﻊ ﻧﻈ ُ ه، ﻓﻴﻠﺰم إذن وﺟﻮد واﺟﺐ ﻠﻮﺟﻮدelbette öyle bir Vâcib-ül Vücud'un mevcudiyeti lâzımdır ki,
naziri mümteni', misli muhal ve bütün maadası mümkün
. و ﻣﺎ ﺳﻮاه ﻠﻮق،ٌﻦ ve masivası mahluku olacak."
#42
، ﻫﺎ ﻓﺎ ﻟ ﻌ ﺗ ﺮ ى أ،ا ﻜ ﻮ ن إن »ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﺪوث« ﻗﺪ اﺳﺘﻮﻟﺖ، ﻧﻌﻢEvet hudûs hakikatı kâinatı istilâ etmiş. Çoğunu göz
görüyor, diğer kısmını akıl görüyor.
وا ﻟ ﻌ ﻘ ﻞ ﻳ ﺮ ى ا ﻟ ﻘ ﺴ ﻢ ا ﻵ ﺧ ﺮ ﻣﻨ ﻬﺎ؛
َ
ﻢ ﻋ ﻈﻴ ﻢ ﺳﻨ ﺔ ﻳ ﻤ ﻮ ت ذ ﻚ ﻷﻧﻨﺎ ﺸﺎﻫﺪ أﻧﻪ ﻣﻊ ﺣﻠﻮل ا ﺮ ﻒÇünki gözümüzün önünde her sene güz mevsiminde öyle
bir âlem vefat eder ki; herbirisinin hadsiz efradı bulunan
ﺪ و د ة ﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ ا ﺒﺎﺗﺎ ت ﻓﺘﻤﻮت ﻣﻌﻪ أﻓﺮاد ﻏ، ﺟﺪاve herbiri zîhayat bir kâinat hükmünde olan yüzbin nevi
.ﻢ ﻛﻮٍن ذي ﺣﻴﺎة ﻧﻮع ﻣﻨﻪ، وا ﻴﻮاﻧﺎت ا ﺼﻐ ةnebatat ve küçücük hayvanat, o âlem ile beraber vefat
ederler.
ُ ُ
ﻴﺚ ﺗﻮِدع ﺗﻠﻚ اﻷﻓﺮاد،ﻳﺔ اﻻﻧﺘﻈﺎم وﻟ ﻦ ذ ﻚ ا ﻮت ﺮيFakat o kadar intizam ile bir vefattır ki; haşir ve neşirlerine
medar olan ve rahmet ve hikmetin mu'cizeleri, kudret ve
وا ﻟ،ﻫﺎ و ﺸ ﻮ ر ﻫﺎ اﻟ ﺗﺼﺒﺢ ﻣﺪارا- ﺑﺬوَرﻫﺎ وﻧﻮاﻫﺎ و ﻮ ﻀﺎﺗﻬﺎilmin hârikaları bulunan çekirdekleri ve tohumları ve
- ﺑ ﺬا ﺗ ﻬﺎ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰا ت ا ﺮ ﺔ وا ﻜ ﻤ ﺔ و ﺧ ﻮا ر ق ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة وا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ yumurtacıkları baharda yerlerinde bırakıp,
ً ُ
، و ﺖ ر ﻳﺘﻪ و ﺎﻳﺘﻪ، ﺗﻮدﻋﻬﺎ أﻣﺎﻧﺔ ى ﺣﻜﻤﺔ ا ﻔﻴﻆ ذي ا ﻼلdefter-i a'mallerini ve gördükleri vazifelerin proğramlarını
ً
و ﻌﺪ، و ﺮاﻣﺞ ﻣﺎ ﻗﺪﻣﺖ ﻣﻦ وﻇﺎﺋﻒ،ﺴﻠﻤﺔ إ أﻳﺪﻳﻬﺎ ﺻُﺤﻒ أﻋﻤﺎ ﺎ
onların ellerine vererek, Hafîz-i Zülcelal'in himayesi
altında, hikmetine emanet eder; sonra vefat ederler.
..ذ ﻚ ﺗ ﻤ ﻮ ت
ُ
و ﻠﻮل ﻮﺳﻢ ا ﺮ ﻴﻊ ﺗﺒﻌﺚ ﺑﺄﻋﻴﺎﻧﻬﺎ ﺗﻠﻚ اﻟ ﺗﻮﻓﻴﺖ ﻣﻦ اﻷﺷﺠﺎرVe bahar mevsiminde, haşr-i a'zamın yüzbin misali ve
ُ ُ nümune ve delilleri hükmünde olarak o vefat eden
و ﻴﺎ و ﻠﻖ أﻣﺜﺎل و ﺸﺎﺑﻬﺎت ﻗﺴﻢ آﺧﺮ. واﻷﺻﻮل وا ﻴﻮاﻧﺎت ا ﺼﻐ ةağaçlar ve kökler ve bir kısım hayvancıklar, aynen ihya ve
ا ﻷﻋﻈﻢ ﻓﺘﻤﺜﻞ ﺑﺬ ﻚ ﻣﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻣﺜﺎل وﻧﻤﻮذج ﻠﺤ. ﻣﻨﻬﺎ أﻣﺎﻛﻨﻬﺎdiriliyorlar. Ve bir kısmının dahi, kendi yerlerinde emsalleri
ve aynen onlara benzeyenleri icad ve ihya olunuyor.
.و ﻣﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ د ﻞ ﻋ ﻠﻴ ﻪ
َ
وﻣﺎ، ﻓﻤﻮﺟﻮدات ا ﺮ ﻴﻊ ا ﺎ ﺑ ﻫﺎ ﺼﺤﺎﺋﻒ ﻣﺎ ﻗﺎﻣﺖ ﺑﻪ ﻣﻦ أﻋﻤﺎلVe geçen baharın mevcudatı, işledikleri amellerin ve
vazifelerin sahifelerini ilânat gibi neşredip,
ﺗ ﻈ ﻬ ﺮ، و ﻋ ﻼ ﻧ ﻬﺎ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺼ ﺤﺎﺋ ﻒ ﻫ ﺬا ا ﺮ ﻴ ﻊ،أ د ت ﻣ ﻦ و ﻇﺎﺋ ﻒ
ْ ُ ُ َ
ْ ُ ُ َ
.(10: ﴿ َوِاذا ا ﺼُﺤﻒ ِ َ ت ﴾ )ا ﻜﻮ ﺮ:ﺑﻮﺿﻮح ﻣﺜﺎﻻ ﻶﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ وِاذا ا ﺼُﺤﻒ ِ َ ت
âyetinin bir misalini gösteriyorlar.
َ
ﻢ ر ﻴ ﻊ ﻳ ﻤﻮ ت ﺧﺮ ﻒ و و ﺬا ﻣﻦ ﺟﺎﻧﺐ ا ﻜﻮن ﻛ ؛ ﻓHem heyet-i mecmua cihetinde, her güzde ve her
baharda büyük bir âlem vefat eder ve taze bir âlem
، و ﺄ إ ا ﻮﺟﻮد ﻢ ﺟﺪﻳﺪ، ﻛﺒvücuda gelir.
ﻣ ﻦ ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء ﺮ ي وﻣﺎ ﻓﻴﻬﻤﺎ ﻣﻦ ا ﻮﻓﻴﺎت وا ﻮا ﺪ ﻷﻧﻮاع ﻻVe o vefat ve hudûs, o kadar muntazam cereyan ediyor
ve o vefat ve hudûsta, gayet intizam ve mizanla o kadar
،ﻳ ﺔ ا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م وا ا ن nevilerin vefiyatları ve hudûsları oluyor ki;
ﻓﺘﺄﺗﻴﻬﺎ، ُﺴﺘﻀﺎف ﻓﻴﻪ ا ﺋﻨﺎت ا ﻴﺔ، ﺣ ﻛﺄن ا ﻧﻴﺎ ﻂ وﻣﻨـﺰلgüya dünya öyle bir misafirhanedir ki, zîhayat kâinatlar
َ ُ
. ﺛﻢ ﺗﺮﺣﻞ ﻋﻨﻬﺎ وﺗﻐﺎدرﻫﺎ، ﻋﻮا ﻢ ﺳّﻴﺎﺣﺔ ود ً ﺳﻴﺎرة ﺗﺆدي ﻓﻴﻬﺎ وﻇﺎﺋﻔﻬﺎona gelirler, vazifelerini görürler, giderler.
ona misafir olurlar ve seyyah âlemler ve seyyar dünyalar
َ
ﻫ ﺬه و ﺎد ﺋﻨﺎٍت ﻮﻇﻔﺔ، وﻫﻜﺬا ﻓﺈن إﺣﺪاث ﻋﻮا َﻢ ذاِت ﺣﻴﺎةİşte, bu dünyada böyle hayatdar dünyaları ve vazifedar
kâinatları kemal-i ilim ve hikmet ve mizanla ve müvazene
واﻧﺘﻈﺎٍم، وﻣ اٍن و ﻮازﻧﺔ، إﺣﺪاﺛﺎ و ﺎدا ﺑ ﻞ ﻋﻠﻢ وﺣﻜﻤﺔ، ا ﻧﻴﺎve intizam ve nizamla ihdas ve icad edip
،وﻧ ﻈﺎ م
َ
و اﻟﻐﺎﻳﺎت، واﺳﺘﺨﺪاَﻣﻬﺎ ﺑﺮ ﺔ ا ﻘﺎﺻﺪ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ،واﺳﺘﻌﻤﺎ ﺎ ﺑﻘﺪرة Rabbanî maksadlarda ve İlahî gayelerde ve Rahmanî
hizmetlerde kadîrane istimal ve rahîmane istihdam eden
ﻳﺪل ﺑﺎ ﺪاﻫﺔ وﺟﻮب وﺟﻮِد ذاٍت، و ا ﺪﻣﺎت ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ،اﻹ ﻴﺔ bir Zât-ı Zülcelal'in vücub-u vücudu ve hadsiz kudreti ve
ّ
و ﻈ ﻬ ﺮ ﻫﺎ ﻠ ﻌ ﻘ ﻮ ل، و ﻻ ﻧ ﻬﺎﻳ ﺔ ﻜ ﻤﺘ ﻬﺎ،ﻣ ﻘ ﺪ ﺳ ﺔ ﺟ ﻠﻴ ﻠ ﺔ ﻻ ﺣ ﺪ ﻟ ﻘ ﺪ رﺗ ﻬﺎ nihayetsiz hikmeti, bilbedahe güneş gibi, akıllara
görünüyor.
.واﺿﺤﺔ ﺸﻤﺲ
ﺐ ﻋ ﻠ ﻤﺎ ء
ِ " ﻧﻐﻠﻖ ﺑﺎب » ﺴﺎﺋﻞ ا ﺪوث« و ﻴﻠﻬﺎ إ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر و ﺘHudûs" mesailini Risale-i Nur'a ve muhakkikîn-i
Kelâmiyenin kitablarına havale ile o bahsi kapatıyoruz.
.م ا
#43
إ ذ،ا ﻜ ﻮ ن وأ ﺣﺎ ط ﺑ ﻪ ن« ﻓﻬﻮ اﻵﺧﺮ ﻗﺪ اﺳﺘﻮ أﻣﺎ ﺟﻬﺔ »اﻹAmma "imkân" ciheti ise; o da kâinatı istilâ ve ihata
َ etmiş. Çünki görüyoruz ki; herşey, küllî ve cüz'î bulunsun,
و، ء ﺳ ﻮا ء أ ﺎ ن ﻴﺎ أ م ﺟ ﺰﺋﻴﺎ ﻛﺒ ا أ م ﺻ ﻐ ا ﺸﺎ ﻫ ﺪ أ ن büyük ve küçük olsun arştan ferşe, zerrattan seyyarata
- ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻌ ﺮ ش إ ا ﻟ ﻔ ﺮ ش و ﻣ ﻦ ا را ت إ ا ﺴﻴﺎ را ت- ﻮ ﺟ ﻮ د kadar her mevcud;
إﻧﻤﺎ ﻳُﺮَﺳﻞ إ ا ﻧﻴﺎ ﺑﺬاﺗﻴٍﺔ ﺧﺎﺻﺔ و ﺼﻮرة ﻣﻌﻴﻨﺔ و ﺸﺨﺼﻴﺔ ﻣﺘﻤ ةmahsus bir zât ve muayyen bir suret ve mümtaz bir
şahsiyet ve has sıfatlar ve hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı
. و ﺼﻔﺎت ﺧﺎﺻﺔ و ﻴﻔﻴﺎت ﺣﻜﻴﻤﺔ و ﺄﺟﻬﺰة ذات ﺼﺎﻟﺢ وﻓﻮاﺋﺪcihazlar ile dünyaya gönderiliyor.
، ﻠﻚ ا ات ا ﺎﺻﺔ و ﻠﻚ ا ﺎﻫﻴﺔ، وا ﺎل أن إﻋﻄﺎء ﺗﻠﻚ ا ﺼﻮﺻﻴﺔHalbuki o mahsus zâta ve o mahiyete, hadsiz imkânat
içinde o hususiyeti vermek.
..ﺪ و د ة ﻧﺎ ت ﻏ ﻣﻦ ﺑ إ
و ﺬا إﻛﺴﺎُء ﺗﻠﻚ ا ﺼﻮرة ا ﻌﻴﻨﺔ ذات ا ﻘﻮش واﻟﻌﻼﻣﺎت اﻟﻔﺎرﻗﺔhem suretler adedince imkânlar ve ihtimaller içinde o
nakışlı ve farikalı ve münasib o muayyen sureti giydirmek.
..ﻧﺎ ت وا ﺣﺘ ﻤﺎ ﻻ ت ﻋ ﺪ ﻳ ﺪ ة ﺑ ﻌ ﺪ د ا ﺼ ﻮ ر ﻣ ﻦ ﺑ إ،ا ﺘﻨﺎ ﺳﺒ ﺔ
ﻚ ا ﻮ ﺟﻮد و ﺬا ﺼﻴُﺺ ﺗﻠﻚ ا ﺸﺨﺼﻴﺔ ا ﻼﺋﻘﺔ ﺑﺎﻧﺘﻘﺎء ﻣﺘﻤhem cinsinden olan eşhasın mikdarınca imkânlar içinde
çalkanan o mevcuda, o lâyık şahsiyeti imtiyazla tahsis
.. ﻧﺎ ت ﺑ ﻘ ﺪ ر أ ﺷ ﺨﺎ ص ﺑ ﺟ ﺴ ﻪ
ا ﻀﻄﺮب ﺑ إetmek.
و ﺬا ﺗﻤﻜ ُ ﺻﻔﺎت ﺧﺎﺻﺔ ﻼﺋﻤﺔ ذات ﺼﺎﻟﺢ ذ ﻚ ا ﺼﻨﻮع ا يhem sıfatların nevileri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve
ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddid bulunan o
ﻟ ﺲ ﺷ وا دد ﺿﻤﻦ إ ﻧﺎت واﺣﺘﻤﺎﻻت ﺑﻌﺪد أﻧﻮاع ا ﺼﻔﺎتmasnua, o has ve muvafık, maslahatlı sıfatları
.. و ﺮاﺗﺒﻬﺎyerleştirmek.
وﺗﻘﻠﻴُﺪه ﺑﺘﻠﻚ،و ﺬا ﻬ ُ ذ ﻚ ا ﺨﻠﻮق ﺑﺘﻠﻚ ا ﻜﻴﻔﻴﺎت ذات ا ﻜﻤﺔ hem hadsiz yollar ve tarzlarda bulunması mümkün olması
noktasında hadsiz imkânat ve ihtimalat içinde mütehayyir,
ا ﻷ ﺟ ﻬ ﺰ ة ذا ت ا ﻟ ﻌﻨﺎ ﻳ ﺔ ا ﻟ ﻣ ﻦ ا ﻤ ﻦ أ ن ﺗ ﻮ ن ﻃ ﺮ ق ﺷ و ﻃ ﺮ ز sergerdan, hedefsiz o mahluka, o hikmetli keyfiyetleri ve
ﺿ ﻤ ﻦ ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣ ﻦ، و ﻫ ﻮ ا ﺘ ﺤ ا ﺴﺎﺋ ﺐ ﺑ ﻼ ﻫ ﺪ ف،ﻏ ﺪ و د ة inayetli cihazları takmak ve teçhiz etmek;
..ا ﻹ ﻧﺎ ت وا ﻻ ﺣﺘ ﻤﺎ ﻻ ت
ا ﺼﺎدرة ﻣﻦ ﺣﻘﻴﻘﺔ، إن ﻴﻊ ﻫﺬه اﻹﺷﺎرات وا ﻻﻻت وا ﺸﻬﺎداتelbette küllî ve cüz'î bütün mümkinat adedince ve her
ّ mümkünün mezkûr mahiyet ve hüviyet, heyet ve suret,
»اﻹ ن« ﺸ ﺑﻼ ﺷﻚ أﺣﺪ ﺟﻨﺎ ﻫﺬه ا ﺸﻬﺎدة اﻟﻌﻈ ﻠﻜﻮن؛ ﻷﻧﻪsıfat ve vaziyetinin imkânatı adedince tahsis edici,
ﺎ-ﻦ و ﻌ ﺪ د إ ﻧﺎ ت،ﺑ ﻌ ﺪ د ﻴ ﻊ ا ﻤ ﻜﻨﺎ ت ا ﻴ ﺔ وا ﺰﺋﻴ ﺔ
ُ
، ﻣ ﻦ ﻣﺎ ﻫﻴ ﺔ و ﻫ ﻮ ﺔ- ذ ﻛ ﺮ
ٌ
ﻫﻨﺎك إﺷﺎرات، وﻣﺎ ﻳﺘﻤ ﺑﻪ ﻣﻦ ﺻﻔﺔ ووﺿﻌﻴﺔ، وﻣﺎ ﻣﻦ ﻫﻴﺌﺔ وﺻﻮرةtercih edici, tayin edici, ihdas edici bir Vâcib-ül
ا ي ّﺼﺺ، ودﻻﻻت وﺷﻬﺎدات وﺟﻮد واﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ﺳﺒﺤﺎﻧﻪnihayetsiz hikmetine
Vücud'un vücub-u vücuduna ve hadsiz kudretine ve
ُ
وﻻ ﺣﺪ ﻟﻘﺪرﺗﻪ وﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ ﻜﻤﺘﻪ،و ُﺮّﺟﺢ و ﻌ ّ و ِﺪث
.ء ء و ﻻ ﻳ ﻌ ﺰ ب ﻋﻨ ﻪ ء و ﻻ ﺷﺄ ن و ﻻ ﻳﻌ ﺠ ﺰه ﻋ ﻠﻴ ﻪ وﻻve hiçbir şey ve hiç bir şe'n ondan gizlenmediğine ve
hiçbir şey ona ağır gelmediğine
إ ﺎد ر ﻴﻊ ﺑ ُ ِ إ ﺎِد وﻫﻮ اﻟﻘﺎدر،ء ﻋﻨﺪه ﺴ ٌ ﻛﺄﺻﻐﺮه ُ ﻓﺄve en büyük bir şey en küçük bir şey gibi ona kolay
geldiğine ve bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir
.إ ﺎد ﺷﺠﺮة ﺴﻬﻮﻟِﺔ إ ﺎد ﺑﺬرة و، ﺷﺠﺮةçekirdek kadar sühuletle icad edebildiğine işaretler ve
delaletler ve şehadetler
،و ﺎﺻﺔ ا ﻤﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ واﻟﻌ ون- و ﺎ ﻧﺖ أﺟﺰاء رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮرimkân hakikatından çıkıp kâinatın bu büyük şehadetinin
bir kanadını teşkil ederler. Kâinatın şehadetini, her iki
ﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ- وا ﻜﺘﻮب اﻟﻌ ون وا ﺎﻟﺚ وا ﻼﺛﻮن، وا ﺎﻧﻴﺔ وا ﻼﺛﻮنkanadı ve iki hakikatıyla Risale-i Nur eczaları ve bilhassa
َ
وأوﺿﺤﺖ إﻳﻀﺎﺣﺎ ﺗﺎﻣﺎ ﺷﻬﺎدة ا ﻜﻮن ﺑ ﻼ ﺟﻨﺎﺣﻴﻬﺎ، إﺛﺒﺎﺗﺎ ﻼYirmiikinci ve Otuzikinci Sözler ve Yirminci ve
Otuzüçüncü Mektublar tamamıyla isbat ve izah
ا ﺘ ﻢ ﻫ ﺬ ه ا ﺴ ﺄ ﻟ ﺔ ا ﻟ ﻄ ﻮ ﻠ ﺔ ﺟ ﺪا ﺑﺈ ﺣﺎ ﻬﺎ إ ﺗ ﻠ ﻚ،ﻠﺘﺎ ﺣ ﻘﻴ ﻘﺘﻴ ﻬﺎ وettiklerinden onlara havale ederek bu pek uzun kıssayı
. ا ﺮﺳﺎﺋﻞkısa kestik.
ّ
، و ﺎ ﺻ ﺔ ﻣ ﺪ ا ﺴ ﺤﺎ ب ﻠﻨﺒﺎ ﺗﺎ ت،ﻹ ﻣ ﺪا د ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء إن ﺳ اﻟﻌﻨﺎ: ﻓﻤﺜﻼMeselâ: Unsurları zîhayatın imdadına, hususan bulutları
nebatatın mededine ve nebatatı dahi hayvanatın
، وﻣﻌﺎوﻧﺔ ا ﻴﻮاﻧﺎت ﻺ ﺴﺎن، و ﺴﺎﻋﺪة ا ﺒﺎﺗﺎت ﺑﺪورﻫﺎ ﻠﺤﻴﻮاﻧﺎتyardımına ve hayvanat ise insanların muavenetine
و ﺴﻠﻴﻢ ﺣﺎﺟﺎت، وا ﻠ ا ﺴﺎﺋﻎ اﻷﺛﺪاء وا ﺘﺪﻓﻖ ﻹﻃﻌﺎم ا ﺼﻐﺎرve memelerin kevser gibi sütleri, yavruların
beslenmelerine ve zîhayatların iktidarları haricindeki pek
اﻷﺣﻴﺎء وأرزاﻗﻬﺎ ا ﻜﺜ ة ﺟﺪا وا ﺎرﺟﺔ ﻋﻦ ﻃﺎﻗﺘﻬﺎ وﻃﻮﻗﻬﺎ إ أﻳﺪﻳﻬﺎçok hacetleri ve erzakları, umulmadık yerlerden onların
، ﻣﻦ ﺣﻴﺚ ﻻ ﺴﺐellerine verilmesi,
وﻣﺎ ﺷﺎﺑﻬﻬﺎ ﻣﻦ اﻷﻣﺜﻠﺔ.. وﺟﺮي ا رات اﻟﻐﺬاﺋﻴﺔ ﻨﺎء ﺧﻼﻳﺎ ا ﺪنhattâ zerrat-ı taamiye dahi hüceyrat-ı bedeniyenin
tamirine koşmaları gibi teshir-i Rabbanî ile ve istihdam-ı
، اﻟﻐﺰ ﺮة ﻘﻴﻘﺔ ا ﻌﺎون ا ﺎر ﺔ ﺑﺎﻟ ﺴﺨ ا ﺮ ﺎ و ﺎﻻﺳﺘﺨﺪام ا ﺮ ﺎRahmanî ile,
َ ُ
ﺗﻈِﻬﺮ ﻼء ر ﻮ ﻴﺔ رب اﻟﻌﺎ اﻟﻌﺎﻣﺔ ا ﺤﻴﻄﺔ ورﺣﻴﻤﻴﺘﻪ ا ﻮاﺳﻌﺔhakikat-ı teavünün pek çok misalleri doğrudan doğruya,
bütün kâinatı bir saray gibi idare eden bir Rabb-ül
. ا ﺸﺎ ﻠﺔ وا ي ﻳﺪﻳﺮ ا ﻜﻮن ا ﻮاﺳﻊ ﺑﺮﻣﺘﻪ ﺴﻬﻮﻟﺔ إدارة ﻗ ﺴﻴﻂÂlemîn'in umumî ve rahîmane rububiyetini gösteriyorlar.
-و ﺟﺎﻣﺪة و ﻼ ﺷﻌﻮر وﻻ ﺷﻔﻘﺔ- إن إﻇﻬﺎر اﻷﺷﻴﺎء ا ﺘﻌﺎوﻧﺔ، ﻧﻌﻢEvet camid ve şuursuz ve şefkatsiz olan ve birbirine
şefkatkârane, şuurdarane vaziyet gösteren muavenetçiler,
أ و ﺿﺎ ﺗﻨ ﻢ ﻋ ﻦ ا ﺸ ﻔ ﻘ ﺔ وﺗ ﺴ ﻢ ﺑﺎ ﺸ ﻌ ﻮ ر ﻓﻴ ﻤﺎ ﺑ ﻨ ﻬﺎ
َ ُ
د ﻞ وأّي د ﻞ أﻧﻬﺎ ﺗﺪﻓﻊ دﻓﻌﺎ ﻺﻣﺪاد وا ﻌﺎوﻧﺔ ﻓﺘﺠﺮي ﺑﻘﻮِة ربelbette gayet Rahîm ve Hakîm bir Rabb-i Zülcelal'in
kuvvetiyle, rahmetiyle, emriyle yardıma koşturuluyorlar.
. و ﺄ ِﺮ ﺣﻜﻴﻢ ﻣﻄﻠﻖ ا ﻜﻤﺔ، و ﺮ ِﺔ رﺣﻴﻢ ﻣﻄﻠِﻖ ا ﺮ ﺔ،ذي ﺟﻼل
َ
وﻫﻜﺬا ﻓﺈن »ا ﻌﺎون« اﻟﻌﺎم ا ﺎري ا ﻜﻮن و»ا ﻮازﻧﺔ« اﻟﻌﺎﻣﺔ ا ﺴﺎر ﺔ İşte kâinatta câri olan teavün-ü umumî, seyyarattan ta
َ zîhayatın a'za ve cihazat ve zerrat-ı bedeniyesine kadar
اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ا ﺠﺮات وا ﺴﻴﺎرات، و»ا ﺤﺎﻓﻈﺔ« ا ﺸﺎ ﻠﺔ،ﺑ ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم kemal-i intizamla cereyan eden müvazene-i âmme ve
،إ أ ﺟ ﻬ ﺰ ة ا ﺋ ﻦ ا ﻟ و أ ﻋ ﻀﺎﺋ ﻪ ا ﻗﻴ ﻘ ﺔ ﺑ ﻞ إ ذ را ت ﺟ ﺴ ﻤ ﻪ muhafaza-i şamile
« ا ﺎري ﻗﻠُﻤﻪ ﻣﻦ وﺟﻪ ا ﺴﻤﺎوات ا ﺘﻸﻟﺊ إ وﺟﻪ اﻷرض و»اﻟve semavatın yaldızlı yüzünden ve zeminin zînetli
yüzünden tâ çiçeklerin süslü yüzlerine kadar kalem
، ﺑﻞ إ وﺟﻪ اﻷزﻫﺎر ا ﻤﻴﻠﺔ، ا ﻬﻴﺞgezdiren tezyin
ve Kehkeşan'dan ve manzume-i şemsiyeden tâ mısır veو»ا ﻨﻈﻴَﻢ« ا ﺎ ﻢ اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ درب ا ﺒﺎﻧﺔ إ ا ﻨﻈﻮﻣﺔ ا ﺸﻤﺴﻴﺔ و
ُ nar gibi meyvelere kadar hükmeden tanzim
ﺛ ﻤﺎ ر ا ر ة وا ﺮ ﻣﺎ ن و أ ﻣﺜﺎ ﻤﺎ،
وا ﺴ ﺤ ﺐ إ ve Güneş ve Kamer'den ve unsurlardan ve bulutlardan tâو»ا ﻮﻇﻴﻒ« اﻟﻘﺎﺋﻢ اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ا ﺸﻤﺲ واﻟﻘﻤﺮ واﻟﻌﻨﺎ
bal arılarına kadar memuriyet veren tavzif
ا ﺤ ﻞ وا ﻤ ﻞ..
َ
gibi pek büyük hakikatların büyüklükleri nisbetindekiوأﻣﺜﺎ ﺎ ﻣﻦ ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ ﺟﺪا ،وا ﺸﺎﻫﺪة ﺷﻬﺎدة ﻣﺘﻨﺎﺳﺒﺔ ﻣﻊ
ّ şehadetleri, kâinatın şehadetinin ikinci kanadını isbat ve
teşkil ederler.ﻋﻈﻤﺘﻬﺎ ،ﺸ ا ﻨﺎح ا ﺎ ﺸﻬﺎدة ا ﻜﻮن وﺟﻮده ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ
و و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ و ﺗ ﺒﺘ ﻬﺎ.
و ّﻨﺘﻬﺎ ،ا Madem Risale-i Nur bu büyük şehadeti isbat ve izahﻓﻤﺎ داﻣﺖ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ ﻫﺬه ا ﺸﻬﺎدة اﻟﻌﻈ
etmiş, biz burada bu kısacık işaretle iktifa ederiz.
ﻧ ﺘ ﻫﻨﺎ ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﻹ ﺷﺎ ر ة ا ﻟ ﻘ ﺼ ة ﺟ ﺪا.
ُ
ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺎ ﻣﻨ ﺔ ﻋ ة ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل إ ﺷﺎ ر ة ﻗ ﺼ ة ﺎ İşte dünya seyyahının kâinattan aldığı ders-i imanîye kısaوﻫﻜﺬا ذﻛﺮت
bir işaret olarak Birinci Makam'ın onsekizinci
mertebesinde böyle:ﺗﻠﻘﺎه ﺳﺎﺋﺢ ا ﻧﻴﺎ ﻣﻦ درس اﻹﻳﻤﺎن ﻣﻦ ا ﻜﻮن:
ّ
ﻦ ]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ،ا ﻤﺘﻨُﻊ ﻧﻈ ُ ه ،ا ﻤ ُﻦ ﻣﺎ ﺳـﻮاه، ﺐ ا ُْﻮُﺟﻮِد ا ُْﻤْﻤﺘَﻨُﻊ ﻧَﻈ ُ ُه ا َ ُْﻤْﻤ ُﻻ ا َ َ اﻻ ا ُ ا َْﻮاﺟ ُ
َ
ُ ّ ِ ِ ِ ِ ِ ِ
ا ﻮا ﺣ ﺪ ا ﻷ ﺣ ﺪ ،ا ي د ل و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ه و ﺣ ﺪ ﺗ ﻪ ﻫ ﺬ ه ا ﺋﻨﺎ ت،
ﻻَﺣُﺪ ا ى َدل َ َ ُوُﺟﻮب ُو ُ ُ َ َ ُ َْ ُ ْ َ
ّ
ا ﻜﺘﺎ ب ا ﻜﺒ ا ﺠ ﺴ ﻢ ،وا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﺴ ﻤﺎ ا ﻌ ﻈ ﻢ ،وا ﻟ ﻘ ا ﺰ ﻦ ه
ِ د
ِ ﻮ ﺟ ِ ِ ﻣﺎِﺳﻮاه ا ﻮاِﺣﺪ ا
ْ ْ َ َ ْ َ َ َْ َ ُ ْ
ا ﻨﻈﻢ ،وا ا ﺤ ﺸﻢ ا ﻨﺘﻈﻢ ،ﺑﺈ ﺎع ﺳـﻮرِه وآﻳﺎﺗﻪ و ﻤﺎﺗِﻪ وﺣﺮوﻓِﻪ ﻜﺘَﺎُب اﻟﻜِﺒ ُ ا ُﻤَﺠﺴُﻢ َو ِ وﺣﺪﺗِِﻪ ﻫِﺬِه اﻟ ﺋِﻨﺎت اﻟ ِ
وأﺑﻮاﺑﻪ وﻓﺼﻮ ِ وﺻﺤﻔِﻪ وﺳﻄﻮرِه ،واﺗﻔﺎِق أر ﻧﻪ وأﻧﻮاﻋﻪ وأﺟﺰاﺋِﻪ
اﻟُْﻘْﺮٰاُن ا ْ ْﺴَﻤﺎ ا ُْﻤَﻌﻈُﻢ َو اﻟَْﻘ ْ ُ ا ُْﻤَﺰ ُﻦ ا ُْﻤﻨَﻈُﻢ وَ
وﺟﺰﺋﻴﺎﺗِﻪ وﺳﻜﻨﺘِﻪ و ﺸﺘﻤﻼﺗِﻪ ووارداﺗِﻪ و ﺼﺎرﻓِﻪ ،ﺸﻬﺎدة ﻋﻈﻤِﺔ ِ ِ
َ ٰ ْ ْ َ ْ ْ َ ْ ْ َ َ
إﺣﺎﻃِﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﺪوث وا ﻐ واﻹ ن ،ﺑﺈ ﺎع ﻴﻊ ﻋﻠﻤﺎء ﻋﻠﻢ ا َ ُ ا ُﻤﺤ ﺸُﻢ ا ُﻤﻨﺘَﻈُﻢ ﺑِﺎِ َﺎِع ُﺳَﻮِرِه َو اﻳَﺎﺗِِﻪ َو َِﻤﺎﺗِِﻪ َو
م ،و ﺸﻬﺎدة ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺗﺒﺪﻳﻞ ﺻـﻮرﺗـِﻪ و ﺸﺘﻤﻼﺗﻪ ﺑﺎ ﻜﻤﺔ واﻻﻧﺘﻈﺎم، ا َّ ُ َ
و ﺪﻳِﺪ ﺣﺮوﻓِﻪ و ﻤﺎﺗِﻪ ﺑﺎ ﻈﺎم وا ان .و ﺸﻬﺎدة ﻋﻈﻤﺔ إﺣﺎﻃِﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ: ُﺣُﺮوِﻓِﻪ َو اﺑ َْﻮاﺑِِﻪ و ﻓُﺼﻮ ِ ِ َو ُﺻُﺤِﻔِﻪ َو ُﺳُﻄﻮِرِه َو ِاﺗِﻔﺎِق
ََ َ ْ َْ َ َ
ا ﻌﺎ و ن ،وا ﺠﺎ و ب ،وا ﻟ ﺴﺎ ﻧ ﺪ ،وا ﺪا ﺧ ﻞ ،وا ﻮا ز ﻧ ﺔ ،وا ﺤﺎ ﻓ ﻈ ﺔ، اْر ﻧِِﻪ َو اﻧَﻮاِﻋِﻪ َو اﺟَﺰاﺋِِﻪ َو ُﺟْﺰ ِﻴﺎﺗِِﻪ َو َﺳﻜﻨِﺘِﻪ َو
ﻮ ﺟ ﻮ دا ﺗ ﻪ ﺑﺎ ﺸ ـﺎ ﻫ ﺪ ة وا ﻟ ﻌﻴﺎ ن [. َ َ َ َ َ َ ْ
ُ ﺸﺘَِﻤﻼﺗِِﻪ َو َواِرداﺗِِﻪ َو َ َﺼﺎِرِﻓِﻪ ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ
َ َ
ﻻﻣ ِن ﺑِﺎِ َﺎِع ِ ﻴِﻊ ُﻋﻠَﻤﺎِء
ْ َ َ َ ْ ْ َ
ا و ﻐ ا و ث و َﺣﻘﻴَﻘﺔ ا ْ ُ ُ
ﺪ
ِ ِ ِ ِ ِ
َ َ َ َ ْ َْ َ
ِﻋﻠِﻢ اﻟ ِم َو ِﺸَﻬﺎدِة َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺒِْﺪﻳِﻞ ُﺻﻮَرﺗِِﻪ َو
ْ ْ ْ َ َ ْ
ﻻﻧ ِْﺘَﻈﺎِم َو َ ِﺪﻳِﺪ ُﺣُﺮوِﻓِﻪ وَ ا و ﺔ
ِ ﻤ ﻜ ِ ﺎ ﺑ ﻪ
ِ ِ ﺗ
ُ ْ َ َ
ﻼ ﺸﺘِﻤ
ِ ِ
َ َ َ َ ْ َ َ
َِﻤﺎﺗِِﻪ ﺑِﺎ ِّﻈﺎِم َو ا ِﻤ َ اِن َو ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ
ُ ُ َ
َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا َﻌﺎُوِن َو ا َﺠﺎُوِب َو اﻟ َﺴﺎﻧِﺪ َو ا َﺪاﺧِﻞ َو
ْ ْ َ َ َ ْ ََ َ ْ
ا ُﻤَﻮاَزﻧِﺔ َو ا ُﻤَﺤﺎ ﻈِﺔ ِ َ ْﻮُﺟﻮداﺗِِﻪ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫَﺪِة َو اﻟَﻌﻴَﺎِن
denilmiştir.
#45
ﺛ ﻤﺎ Sonra, dünyaya gelen ve dünyanın yaratanını arayan veﺛﻢ إن ا ﺴﺎﺋﺢ ا ي أ إ ا ﻧﻴﺎ و ﺚ ﻋﻦ ﺧﺎﻟﻘﻬﺎ وﺻﻌﺪ
onsekiz aded mertebelerden çıkan
ﻋ ة ﺮﺗﺒ ﺔ
ارﺗ ﻣﻦ ﻣﻘﺎم ا ﻌﺮﻓﺔ اﻟﻐﻴﺎﺑﻴﺔ إ، ﺑﻠﻎ ﻋﺮش ا ﻘﻴﻘﺔ ﺑﻤﻌﺮاج إﻳﻤﺎve arş-ı hakikate yetişen bir mi'rac-ı imanî ile gaibane
ُ
: ﻓﺨﺎﻃﺐ ﻫﺬا ا ﻮ ﻮع ا ﺸﺘﺎق روَﺣﻪ ﻗﺎﺋﻼ.ﻣﻘﺎم ا ﻀﻮر وا ﺨﺎﻃﺒﺔ
marifetten hazırane ve muhatabane bir makama terakki
eden meraklı ve müştak yolcu adam, kendi ruhuna dedi
ki:
َ اﻳﺎkelimesine kadar
إن ا ﻤﺪ وا ﻨﺎء اﻟﻐﻴﺎﺑ ﻣﻦ ﺑﺪء ﺳﻮرة اﻟﻔﺎ ﺔ إ ﻤﺔ »إﻳﺎَك« ﻳﻮرﺛﺎنFatiha-i Şerife'de başından tâ ك
ِ
«ﻃﻤﺄﻧ ﻨﺔ ﺗﺼﻌﺪ ﺑﺎﻹ ﺴﺎن وﺗﺮﻗﻴﻪ إ ﺮﺗﺒﺔ ا ﺨﺎﻃﺒﺔ ﺑـ»إﻳﺎَك
َ
gaibane medh ü sena ile bir huzur gelip ِاﻳﺎكhitabına
çıkılması gibi,
ََ
وﻧﺪع ا ﺤﺚ اﻟﻐﻴﺎ، ﻣﻨﻪ ﻣﺒﺎ ة، ﻓﻌﻠﻴﻨﺎ إذن أن ﺴﺄل َﻣﻦ ﻧﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪbiz dahi doğrudan doğruya gaibane aramayı bırakıp,
aradığımızı aradığımızdan sormalıyız;
،ﻋﻨ ﻪ
، ﻣ ﻦ ا ﺸ ﻤ ﺲ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ- ء اﻟ ﺗﻨّﻮر- إذ ﻳ ﺒ ا ﺴﺆال ﻋﻦ ا ﺸﻤﺲherşeyi gösteren güneşi, güneşten sormak gerektir. Evet
َ ُ ُ
ء و ﻮﺿﺤﻪ ﻻﺷﻚ أﻧﻪ ﻳُﻈﻬﺮ ﻧﻔﺴﻪ أ ﻣﻦ
herşeyi gösteren, kendini herşeyden ziyade gösterir.
ﻷ ن ا ي ﻳﻈﻬﺮ
ء؛
، ا ﻓﻜﻤﺎ ﻳﻤﻜﻨﻨﺎ أن ﻧﺮى ا ﺸﻤﺲ وﻧﺘﻌﺮف ﻋﻠﻴﻬﺎ ﻣﻦ أﺷﻌﺘﻬﺎ وﺿﻴﺎﺋﻬﺎÖyle ise şemsin şuaatı ile onu görmek ve tanımak gibi,
Hâlıkımızın esma-i hüsnasıyla ve sıfât-ı kudsiyesiyle onu
ا ﻌﺮف ﺧﺎﻟﻘﻨﺎ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ-ﺣﺴﺐ ﻗﺎﺑﻠﻴ ﻨﺎ- ﻳﻤﻜﻨﻨﺎ أﻳﻀﺎ أن ﺴkabiliyetimizin nisbetinde tanımaya çalışabiliriz.
.و ﺗ ﻌﺎ ﻣ ﻦ ﻠﻴﺎ ت أ ﺳ ﻤﺎﺋ ﻪ ا ﺴ و ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ر ﺻ ﻔﺎ ﺗ ﻪ ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ
ﺗﻠﻚ اﻟﻔﻌﺎ ﺔ ا ﻬﻴﻤﻨﺔ. ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻟﻔﻌﺎ ﺔ ا ﺴﺘﻮ ﺔ: ا ﻘﻴﻘﺔ اﻷو Birinci Hakikat: Bilmüşahede gözümüzle görünen ve
َ
ﻴَﻊ، و ﺪد، وﺗﺒﺪل، و اﻟ ﺗﺪﻳﺮ. وا ﺸﺎﻫﺪة أﻣﺎم أﻋﻴ ﻨﺎ،ا ﻜﻮن
muhit ve daimî ve muntazam ve dehşetli ve semavî ve arzî
olan bütün mevcudatı çeviren ve tebdil ve tecdid eden ve
.ا ﻮ ﺟ ﻮ دا ت ا ﺤﻴ ﻄ ﺔ وا اﺋ ﻤ ﺔ وا ﻨﺘ ﻈ ﻤ ﺔ وا ﺎﺋ ﻠ ﺔ وا ﺴ ﻤﺎ و ﺔ وا ﻷ ر ﺿﻴ ﺔ kâinatı kaplayan faaliyet-i müstevliye hakikatı görünmesi
َ
ﺿﻤﻦ ﺣﻘﻴﻘﺔ، واﻟ ﺗﻔ إ ا ﺸﻌﻮر ﻘﻴﻘِﺔ ﺗﻈﺎﻫﺮ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ﺑﺪاﻫﺔve o her cihetle hikmet-medar faaliyet hakikatının içinde
tezahür-ü rububiyet hakikatının bilbedahe hissedilmesi
.ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻔ ﻌﺎ ﺔ ا ﻜﻴ ﻤ ﺔ ﻤﻴ ﻊ ﺟ ﻬﺎﺗ ﻬﺎ
َ
ورة ﺿﻤﻦ ﺣﻘﻴﻘِﺔ وﻫﺬا ا ﺸﻌﻮر ﺴﻮق إ إدراِك ﺗﺒﺎُرز اﻷ ﻮﻫﻴﺔ ﺑﺎve o her cihetle rahmet-feşan tezahür-ü rububiyet
ُ hakikatının içinde, tebarüz-ü uluhiyet hakikatı bizzarure
. ﺗﻈﺎﻫﺮ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﺸﻌﺔ ﺑﺎ ﺮ ﺔ ﻤﻴﻊ ﺟﻬﺎﺗﻬﺎbilinmiş olmasıdır.
ُ
ﻣﻦ ﻫﺬه اﻟﻔﻌﺎ ﺔ، أﻓﻌﺎل ﻓﺎﻋٍﻞ ﻗﺪﻳﺮ وﻋﻠﻴﻢ-ﻛﺄﻧﻪ ﻳُﺮى- أي ُﺴ ﺸﻌﺮİşte bu hâkimane ve hakîmane faaliyet-i daimeden ve
perdesinin arkasında bir Fâil-i Kadîr ve Alîm'in ef'ali,
. ا ﻜﻴﻤﺔ ا ﻬﻴﻤﻨﺔ ا اﺋﻤﺔ وﻣﻦ وراء ﺳﺘﺎرﻫﺎgörünür gibi hissedilir.
ً َ
اﻷﺳﻤﺎُء اﻹ ﻴﺔ ا ﺴ ا ﺘﺠﻠﻴﺔ-إ درﺟﺔ اﻹﺣﺴﺎس- و ُﻌﻠﻢ ﺑﺪاﻫﺔVe bu mürebbiyane ve müdebbirane ef'al-i Rabbaniyeden
ve perdesinin arkasından, herşeyde cilveleri bulunan
ﻣﻦ ﻫﺬه اﻷﻓﻌﺎل ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ ذات ا ﺪﺑ واﻟ ﻴﺔ وﻣﻦ وراء،ء esma-i İlahiye, hissedilir derecesinde bedahetle bilinir.
،ﺳﺘﺎ ر ﻫﺎ
ُ
ﺑﻞ ﻖ ا ﻘ وﺟﻮد ا ﺼﻔﺎت، ﺑﻞ ﺑﻌ ا ﻘ، و ُﻌﺮف ﺑﻌﻠﻢ ا ﻘVe bu celaldarane ve cemalperverane cilvelenen esma-i
hüsnadan ve perdesinin arkasında sıfât-ı seb'a-i
ا ﺴﺒﻌﺔ اﻟﻘﺪﺳﻴﺔ و ﻘﻘﻬﺎ ﻣﻦ ﻫﺬه اﻷﺳﻤﺎء ا ﺴ ا ﺘﺠﻠﻴﺔ ﺑﺎ ﻼلkudsiyenin ilmelyakîn, belki aynelyakîn, belki hakkalyakîn
. وا ﻤﺎل وﻣﻦ وراء ﺳﺘﺎرﻫﺎderecesinde vücudları ve tahakkukları anlaşılır.
و ُﻌﻠﻢ ﻛﺬ ﻚ ﺑﻌﻠﻢ ﻗﺎﻃﻊ و ﺎ ﺪاﻫﺔ وا ورة و ﻌﻠﻢ ا ﻘ و ﺸﻬﺎدةVe bu yedi kudsî sıfatın dahi, bütün masnuatın şehadetiyle
hem hayatdarane, hem kadîrane, hem alîmane, hem
ﻣ ﻦ ا ﺠ ﻠﻴﺎ ت ﻏ ا ﺘﻨﺎ ﻫﻴ ﺔ ﺬ ه ا ﺼ ﻔﺎ ت ا ﺴﺒ ﻌ ﺔ،ﻴ ﻊ ا ﺼﻨ ﻮ ت semîane, hem basîrane, hem mürîdane, hem
،م وا ﻹ را د ة وا ذاِت ا ﻴﻮ ﺔ واﻟﻘﺪرة واﻟﻌﻠﻢ وا ﺴﻤﻊ وا، اﻟﻘﺪﺳﻴﺔmütekellimane nihayetsiz bir surette tecellileri ile
ُ
. وﻓﺎﻋٍﻞ ﻓﺮد ﺻﻤﺪ، و ﺴ ً واﺣﺪ أﺣﺪ،وﺟﻮد ﻮﺻﻮٍف واﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد bilbedahe ve bizzarure ve biilmelyakîn bir Mevsuf-u
ُ Vâcib-ül Vücud'un ve bir Müsemma-i Vâhid-i Ehad'in ve
،ﻓﻴﻜﻮن وﺟﻮده ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻠﺒﺼ ة أﻇﻬَﺮ ﻣﻦ ا ﺸﻤﺲ ﻠﺒ وأﺳﻄﻊ ﻣﻨﻬﺎ bir Fâil-i Ferd-i Samed'in mevcudiyeti, güneşten daha
ﻓﺘُﺪر ﻪ ﺣ ﻛﺄﻧﻬﺎ ﺗﺮاه؛ zahir, daha parlak bir tarzda kalbdeki iman gözüne
görünür gibi kat'î bilinir.
#46
، وا ﻨﺎء ا ﻨﺘﻈﻢ ا ﺘﻘﻦ، ذ ﻚ ﻷن ا ﻜﺘﺎب ا ﻤﻴﻞ ذا ا ﻌ ا ﻠﻄﻴﻒÇünki güzel ve manidar bir kitab ve muntazam bir hane,
َْ ً bedahetle yazmak ve yapmak fiillerini
،ﺴﺘﺪﻋﻴﺎن ﺑﺪاﻫﺔ ِﻓﻌ ا ﻜﺘﺎﺑﺔ وا ﻨﺎء
َ وﻓﻌﻼ ا ﻜﺘﺎﺑﺔ ا ﻤﻴﻠﺔ وا ﻨﺎء ا ﻨﺘﻈﻢ ﺴﺘﺪﻋﻴﺎن أﻳﻀﺎ ﺑﺪاﻫًﺔ اﺳve güzel yazmak ve intizamlı yapmak fiilleri dahi
ّ bedahetle yazıcı ve dülger namlarını,
، ا ﺗ ﺐ وا ﻨﺎ ء
َ ً ّ
واﺳﻤﺎ ا ﺗﺐ وا ﻨﺎء ﺴﺘﺪﻋﻴﺎن أﻳﻀﺎ ﺑﺪاﻫﺔ ﺻﻨﻌﺔ ا ﻜﺘﺎﺑﺔ وا ﻨﺎءyazıcı ve dülger ünvanları ise bedahetle kitabet ve
dülgerlik san'atlarını ve sıfatlarını
،و ﺻ ﻔﺘﻴ ﻬ ﻤﺎ
، وﻫﺬه ا ﺼﻨﻌﺔ وا ﺼﻔﺎت ﺴﺘﻠﺰﻣﺎن ﺑﺪاﻫﺔ ذاﺗﺎ ﺗ ﻮن ﻮﺻﻮﻓﺔ وﺻﺎﻧﻌﺔve bu san'at ve sıfatlar bedahetle herhalde bir zâtı istilzam
eder ki, mevsuf ve sâni' ve müsemma ve fâil olsun.
، و ﻓﺎ ﻋ ﻠ ﺔ، ً و ﺴ
وﻻ اﺳﻢ دون، إذ ﻛﻤﺎ ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ ﻮن ﻫﻨﺎك ﻓﻌﻞ دون ﻓﺎﻋﻞFâilsiz bir fiil ve müsemmasız bir isim mümkün olmadığı
gibi;
، ﺴ
ٌ
. وﻻ ﺻﻨﻌﺔ دون ﺻﺎﻧﻊ، ﻛﺬ ﻚ ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﺗ ﻮن ﺻﻔﺔ دون ﻮﺻﻮفmevsufsuz bir sıfat, san'atkârsız bir san'at dahi mümkün
değildir.
ّ
- وﻫﻜﺬا ﻳﺘﻘﺮر ﺑﻨﺎًء ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ واﻟﻘﺎﻋﺪة أن ﻫﺬا ا ﻜﻮنİşte bu hakikat ve kaideye binaen, bu kâinat bütün
ُ ُ
و ُ ﺑﻤﻄﺮﻗﺔ اﻟﻘﺪرة؛ ﻓﻜﺘﺐ ﻓﻴﻪ، ﻗﺪ ﻛﺘﺐ ﺑﻘﻠﻢ اﻟﻘﺪر- ﺑﻤﻮﺟﻮداﺗﻪ ﻓﺔçekiciyle yapılmış manidar hadsiz kitablar, mektublar,
mevcudatıyla beraber kaderin kalemiyle yazılmış, kudretin
ُ
،ﻢ ا ﻜﺘ ﺐ وا ﺮ ﺳﺎﺋ ﻞ ذا ت ا ﻌﺎ ا ﻠ ﻄﻴ ﻔ ﺔ ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﺎ ﻫ ﻮ
وا ﺣ ﺪ ة ﻣﻨ ﻬﺎ ﻓ ﺸ. و ﻓﻴﻪ ﻣﺎ ﻻ ﻳ ﺘ ﺎ ﻫﻮ ﺑﻤﺜﺎﺑﺔ ﺑﻨﺎﻳﺎت وﻗﺼﻮرnihayetsiz binalar ve saraylar hükmünde -herbiri binler
ّ vecihle ve beraber hadsiz vücuh ile-
،إﺷﺎراٍت ﻻ ﺣﺪ ﺎ ﺑﺂﻻف اﻷوﺟﻪ
وﺟﻮب وﺟﻮِد ﺪودة ﺷﻬﺎداٍت ﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ ﺎ و ﺸﻬﺪ ﻣﻌﺎ ﺑﻮﺟﻮه ﻏRabbanî ve Rahmanî nihayetsiz fiilleri ve o fiillerin
menşe'leri olan binbir esma-i İlahiyenin hadsiz cilveleriyle
،ووﺣﺪاﻧﻴﺔ ذاٍت ﺟﻠﻴﻠﺔ أز ﺔ أﺑﺪﻳﺔ
ُ
ﻮ ﺻ ﻮ ف ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺼ ﻔﺎ ت ا ﺴﺒ ﻌ ﺔ ا ﺤﻴ ﻄ ﺔ ا ﻟ ﻘ ﺪ ﺳﻴ ﺔ و ﻣ ﻌ ﺪﻧ ﻬﺎ؛ ﺑﺎ ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل ve o güzel isimlerin menbaı olan yedi sıfât-ı Sübhaniyenin
nihayetsiz tecellileriyle,
،ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ وا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ ﻏ ا ﺘﻨﺎ ﻫﻴ ﺔ
و ﻠﻮاٍت ﻏ ﺪودة ﻷﻟﻒ اﺳﻢ واﺳﻢ ﻣﻦ اﻷﺳﻤﺎء ا ﺴ اﻟo yedi muhit ve kudsî sıfatların madeni ve mevsufu olan
ezelî ve ebedî bir Zât-ı Zülcelal'in vücub-u vücuduna ve
و ﺎ ﺠﻠﻴﺎت ﻏ ا ﺘﻨﺎﻫﻴﺔ ﻠﺼﻔﺎت ا ﺴﺒﻌﺔ، ﻣ ﺸﺄ ﺗﻠﻚ اﻷﻓﻌﺎلvahdetine hadsiz işaretler ve nihayetsiz şehadetler ettikleri
.. ﻣﻨﺒ ﻊ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﺳ ﻤﺎ ء ا ﺴ ا ﺴﺒﺤﺎﻧﻴﺔ اﻟgibi;
،وا ﻹﺑ ﺪا ع ا ﻟ ﺗﺘ ﻢ ﺑﺎ ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ وا ﻜ ﻤ ﺔ
وﺗ ز ا ﺤﻮ ﻞ وا ﺒﺪﻳﻞ وا ﻨـﺰ ﻞ وا ﻜﻤﻴﻞ اﻟ ﺗﻨﺠﺰ ﺑﺎﻟﻘﺼﺪkasd ve irade ile tahvil ve tebdil ve tenzil ve tekmil,
،وا ﻹ را د ة
ُ
و ﺗ ﻮ ﺿ ﺤ ﻬﺎ ا ﻹ ﻃ ﻌﺎ م وا ﻹ ﻧ ﻌﺎ م وا ﻹ ﻛ ﺮا م وا ﻹ ﺣ ﺴﺎ ن ا ﻟ ﺗ ﻌ ﻄ ﻰ ﺑﺎ ﺸ ﻔ ﻘ ﺔ şefkat ve rahmetle it'am ve in'am ve ikram ve ihsan gibi
şuunatıyla ve tasarrufatıyla kendini gösterir ve tanıttırır.
.وا ﺮ ﺔ
ُ َ َ
َّﺲ وﺗﻮﺟﺪ ﺑﺪاﻫﺔ ﺿﻤﻦ ﺣﻘﻴﻘِﺔ و ن ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺗﺒﺎُرز اﻷ ﻮﻫﻴﺔ أﻳﻀﺎ اﻟ Ve tezahür-ü rububiyet hakikatı içinde bedahetle
ُ َ hissedilen ve bulunan uluhiyetin tebarüz hakikatı dahi;
ﺗ ﻈﺎ ﻫ ﺮ ا ﺮ ﻮ ﻴ ﺔ
ﺗﻌّﺮف ﻧﻔﺴﻬﺎ وﺗﻔّﻬﻤﻬﺎ أﻳﻀﺎ ﺑﺘﺠﻠﻴﺎت اﻷﺳﻤﺎء ا ﺴ ذات ا ﺮ ﺔesma-i hüsnanın rahîmane ve kerimane cilveleriyle ve
yedi sıfât-ı sübutiye olan Hayat, İlim, Kudret, İrade,
و ﺎ ﺠﻠﻴﺎت ا ﻼ ﺔ وا ﻤﺎ ﺔ ﻠﺼﻔﺎت ا ﺒﻮﺗﻴﺔ ا ﺴﺒﻌﺔ اﻟ، وا ﻜﺮمSem', Basar ve Kelâm sıfatlarının celalli ve cemalli
.وا م ا ﻴﺎ ة وا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ وا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة وا ﻹ را د ة وا ﺴ ﻤ ﻊ وا: tecellileriyle kendini tanıttırır, bildirir.
#47
م« ﺗﻌّﺮف ا ات اﻷﻗﺪس ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﺗﻌﺎ ﻓﻜﻤﺎ أن ﺻﻔﺔ »ا، ﻧﻌﻢEvet nasılki kelâm sıfatı, vahiyler ve ilhamlar ile Zât-ı
Akdes'i tanıttırır,
،وا ﻹ ﺎ ﻣﺎ ت ﺑﺎ ﻮ
ﻓﺈن ﺻﻔﺔ »اﻟﻘﺪرة« ﻛﺬ ﻚ ﺗﻌّﺮف ذاﺗﻪ ﺟﻞ وﻋﻼ ﺑﺂﺛﺎرﻫﺎ ا ﺪﻳﻌﺔ اﻟöyle de; kudret sıfatı dahi, mücessem kelimeleri
ﺑﻤﺜﺎﺑﺔ ﻤﺎﺗﻬﺎ ا ﺠّﺴﻤﺔ
hükmünde olan san'atlı eserleriyle o Zât-ı Akdes'i bildirir
وﺗﻌّﺮﻓﻪ ﺑﺈﻇﻬﺎرﻫﺎ ا ﻜﻮن ﻣﻦ أﻗﺼﺎه إ أﻗﺼﺎه، اﻟ ﺗﺼﻒ ﻗﺪﻳﺮا ذا ﺟﻼلve kâinatı baştan başa bir Furkan-ı Cismanî mahiyetinde
gösterip, bir Kadîr-i Zülcelal'i tavsif ve tarif eder.
. ﺑ ﻤﺎ ﻫﻴ ﺔ ﻓ ﺮ ﻗﺎ ن ﺟ ﺴ ﻤﺎ
ﺑﻘﺪر ﻴﻊ،أن ﺻﻔﺔ »اﻟﻌﻠﻢ« أﻳﻀﺎ ﺗﻌّﺮف ذات ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ا ﻮﺻﻮف Ve ilim sıfatı dahi; hikmetli, intizamlı, mizanlı olan bütün
ُ masnuat mikdarınca ve ilim ile idare ve tedbir ve tezyin ve
و ﻌ ﺪ د ﻴ ﻊ ا ﺨ ﻠ ﻮ ﻗﺎ ت ا ﻟ ﺗ ﺪا ر،ا ﺼﻨ ﻮ ت ا ﻜﻴ ﻤ ﺔ ا ﻨﺘ ﻈ ﻤ ﺔ ا ﻮ ز و ﻧ ﺔ temyiz edilen bütün mahlukat adedince, mevsufları olan
ُ ُ
.وﺗﺪﺑّﺮ وﺗﺰ ّﻦ وﺗّﻤ ﺑﺎﻟﻌﻠﻢ birtek Zât-ı Akdes'i bildirir.
»اﻟﻘﺪرة« وا ﺼﻮر واﻷﺣﻮال أﻣﺎ ﺻﻔﺔ »ا ﻴﺎة« ﻓﺈن ﻴﻊ اﻵﺛﺎر ا اﻟﺔVe hayat sıfatı ise; kudreti bildiren bütün eserler ve
ilmin vücudunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve
« اﻟ ﺗ ﺒﺊ ﻋﻦ وﺟﻮد »اﻟﻌﻠﻢ، ذات اﻻﻧﺘﻈﺎم وا ﻜﻤﺔ وا ان وا ﺰ ﻨﺔmizanlı ve zînetli suretler, haller ve sair sıfatları bildiren
ﻣ ﻊ د ﻻﺋ ﻞ ﺻ ﻔﺎ ت،ﻋ ﻦ ﺑ ﻘﻴ ﺔ ا ﺼ ﻔﺎ ت ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ و ﻴﻊ ا ﻻﺋﻞ اﻟbütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber, hayat
sıfatının tahakkukuna delalet ettikleri gibi;
.«ﻘﻖ ﺻﻔﺔ »ا ﻴﺎة »ا ﻴﺎة« ﻧﻔﺴﻬﺎ ﺗﺪل
وا ﻴﺎة ﻧﻔﺴﻬﺎ ﻛﺬ ﻚ ﻣﻊ ﻴﻊ أد ﻬﺎ ﺗﻠﻚ ﺗ ز ﻴﻊ ذوي ا ﻴﺎة اﻟhayat dahi, bütün o delilleriyle, âyineleri olan bütün
zîhayatları şahid göstererek Zât-ı Hayy-ı Kayyum'u bildirir.
، ﻢ ﺮا ﻳﺎ ﻫﺎ
و ّﻮل ا ﻜﻮن ﺑﺮﻣﺘﻪ إ ﺻﻮرة ﺮآة ﻛﺒ ة ﺟﺪا ﻣﺘﻜﻮﻧﺔ ﻣﻦ ﺮاﻳﺎ ﻏVe kâinatı, serbeser her vakit taze taze ve ayrı ayrı cilveleri
ve nakışları göstermek için daima değişen ve tazelenen ve
ﺪ و د ة ﻣﺘﺒ ﺪ ﻟ ﺔ داﺋ ﻤﺎ و ﻣﺘ ﺠ ﺪ د ة ﺑﺎ ﺳﺘ ﻤ ﺮا ر ﻷ ﺟ ﻞ إ ﻇ ﻬﺎ ر ا ﺠ ﻠﻴﺎ ت ا ﺪ ﻳ ﻌ ﺔ hadsiz âyinelerden terekküb eden bir âyine-i ekber
. ﺣ وا ﻘﻮش ا ﺮاﺋﻌﺔ ا ﺘﻨﻮﻋﺔ ﺟﺪﻳﺪة ﻓﺘﻴﺔsuretine çevirir.
ٌ
«م « و»ا ﺴﻤﻊ« و»اﻹرادة« و»ا ﻫ ﺬا ﻓﺈ ن ﺻ ﻔﺎ ت » ا وﻗﻴﺎﺳﺎVe bu kıyasla görmek ve işitmek, ihtiyar etmek ve
ّ konuşmak sıfatları dahi; herbiri birer kâinat kadar Zât-ı
. ﻣﻨﻬﺎ ﺗﻌّﺮف ا ات اﻷﻗﺪس ﺗﻌﺮ ﻔﺎ واﺳﻌﺎ ﺟﺪا ﺴﻌﺔ ا ﻜﻮن وﺗﻔﻬﻤﻬﺎAkdes'i bildirir, tanıttırır.
ﻓ ﺗﺪل، و ن ﺗﻠﻚ ا ﺼﻔﺎت ﻣﺜﻠﻤﺎ أﻧﻬﺎ ﺗﺪل وﺟﻮد ذاﺗﻪ ﺟﻞ وﻋﻼHem o sıfatlar, Zât-ı Zülcelal'in vücuduna delalet ettikleri
gibi, hayatın vücuduna ve tahakkukuna ve o zâtın
و أﻧﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﺗﻌﺎ » «؛، ﻛﺬ ﻚ ﺑﺪاﻫﺔ وﺟﻮد ا ﻴﺎة و ﻘﻘﻬﺎhayatdar ve diri olduğuna dahi bedahetle delalet ederler.
ُ ُ
َ ّﺺ وا، وا ﺴﻤﻊ أﻣﺎرة ا ﻴﻮ ﺔ، ذ ﻚ ﻷن اﻟﻌﻠﻢ ﻋﻼﻣﺔ ا ﻴﺎةÇünki bilmek hayatın alâmeti, işitmek dirilik emaresi,
görmek dirilere mahsus, irade hayat ile olabilir,
، وا ﻹ را د ة ﺗ ﻮ ن ﻣ ﻊ ا ﻴﺎ ة،ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء
ﻢ ﻓ ﻬ ﻮ ﺷ ﺄ ن ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء أ ﻣﺎ ا،ذ و ي ا ﻴﺎ ة واﻟﻘﺪرة اﻻﺧﺘﻴﺎر ﺔ ﺗﻮﺟﺪihtiyarî iktidar zîhayatlarda bulunur, tekellüm ise bilen
. ا ُﻤﺪر
dirilerin işidir.
أن ﺼﻔﺔ »ا ﻴﺎة« أدﻟﺔ و ﺮاﻫ ﺗﺒﻠﻎ ﺳﺒﻌﺔ: وﻫﻜﺬا ﻳُﻔﻬﻢ ﻣﻦ ﻫﺬه ا ﻘﺎطİşte bu noktalardan anlaşılır ki; hayat sıfatının yedi defa
kâinat kadar delilleri ve kendi vücudunu ve mevsufun
، أﺿﻌﺎف ﺳﻌﺔ ا ﻜﻮنvücudunu bildiren bürhanları vardır ki,
َ
ﺗﻌّﺮف وﺟﻮدﻫﺎ ووﺟﻮد ﻮﺻﻮﻓﻬﺎ »اﻟ « ﺣ أﺻﺒﺤﺖ »ا ﻴﺎة« أﺳﺎسbütün sıfatların esası ve menbaı ve ism-i a'zamın masdarı
ve medarı olmuştur. Risale-i Nur, bu birinci hakikatı
و ﺣﻴ ﺚ إ ن.. و ﺼ ﺪ ر ا ﻻ ﺳ ﻢ ا ﻷ ﻋ ﻈ ﻢ و ﻣ ﺪا ر ه،ﻴ ﻊ ا ﺼ ﻔﺎ ت و ﻣﻨﺒ ﻌ ﻬﺎ kuvvetli bürhanlar ile isbat ve bir derece izah ettiğinden,
رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻗﺪ أوﺿﺤﺖ ﺷ ﺌﺎ ﻣﻦ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ اﻷو وأﺛ ﺘﺘﻬﺎ ﺑ اﻫbu denizden bu mezkûr katre ile şimdilik iktifa ediyoruz.
. ﻧ ﺘ ﺣﺎ ﺎ ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﻟ ﻘ ﻄ ﺮ ة ا ﺬ ﻛ ﻮ ر ة ﻣ ﻦ ﻫ ﺬا ا ﺤ ﺮ،دا ﻣ ﻐ ﺔ
#48
م ا ﺼﺎ د ر ﻣ ﻦ ﺻ ﻔ ﺔ ا ﻢ ا ﻹﻟ ا : ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺎﻧﻴﺔİkinci Hakikat: Sıfat-ı kelâmdan gelen tekellüm-ü
İlahîdir.
وﺟﺎءت ﺷﻬﺎدة أﺧﺮى واﺳﻌﺔ ا ﺮﺗﺒﺔ اﻟﻌﺎ ة ﻣﻨﻬﺎ ﺣﻴﺚ أﺷ إve geniş bir şehadeti dahi, onuncu mertebesinde işaret
edilen kütüb-ü mukaddese-i semaviye cihetiyle
،ا ﻜﺘ ﺐ ا ﻘ ﺪ ﺳ ﺔ ا ﺴ ﻤﺎ و ﺔ
ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺴﺎﺑ ﻌ ﺔ ﻋ ة وﻫﻨﺎك ﺷﻬﺎدة أﺧﺮى ﺳﺎﻃﻌﺔ و ﺎﻫﺮة وﺟﺎﻣﻌﺔve çok parlak ve câmi' bir diğer şehadeti dahi, onyedinci
mertebesinde Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan cihetiyle
ﺣﻴﺚ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ا ﻌﺠﺰgeldiğinden,
ﻓﻨﺤﻴﻞ ﺑﻴﺎن ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ وﺷﻬﺎدﺗﻬﺎ إ ﺗﻠﻚ ا ﺮاﺗﺐbu hakikatın beyan ve şehadetini o mertebelere havale
edip
o hakikatı mu'cizane ilân eden ve şehadetini sairوﻫﻜﺬا ﻓﻘﺪ ﻧﺖ أﻧﻮاُر وأ ار اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ:
hakikatların şehadetleriyle beraber ifade eden
ﻜُﺔ َوا ُو ُﻮا اﻟْﻌﻠْﻢ ﻗَٓﺎﺋًﻤﺎ ﺑﺎﻟْﻘْﺴﻂ َٓﻻ ا ٰ َ
ُ َ َ َْ َ َ َ َ ُ َ ُ َٓ ٰ
ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ﴿ ﺷِﻬﺪ ا اﻧﻪ ﻻ ِا ِاﻻ ﻫﻮ وا ﻤﻠِﺌ
ﺎ ﻜُﺔ َوا ُو ُﻮ اﻟْﻌﻠْﻢ ﻗَﺎﺋ ً
ﻤ
ُ َ َ َْ َ َ
ﺌ ﻠ ﻤ ا و ﻮ ﻫ ﻻ ا ﻻا ََ
ُ َ ُ َ َ َ
ْ َ ْ ُ
ِاﻻ ﻫَﻮ اﻟﻌﺰﻳُﺰ ا َﻜﻴُﻢ ﴾ آل ﻋﻤﺮان)(18 ِ ِ ِ ِ اﻧ ﻪ ِ ِ ﺷِﻬﺪ ا
ﻻ ِا َ َ ِاﻻ ُﻫَﻮ اﻟَْﻌﺰ ُﺰ ا ْ َِ
ﻜﻴﻢُ َ ْ ْ
ﺑِﺎﻟِﻘﺴِﻂ
ا ﻟ أ ﻋ ﻠﻨ ﺖ ﻫ ﺬ ه ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ إ ﻋ ﻼ ﻧﺎ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰا ،و أ ﻓﺎ د ت ﺷ ﻬﺎ د ﺗ ﻬﺎ ﻣ ﻊ ﺷ ﻬﺎ د ة ﺑ ﻘﻴ ﺔ ِ
âyet-i muazzamanın envârı ve esrarı, bizim bu yolcuyaا ﻘﺎﺋﻖ ،ﻧﺖ ﻓﻴﺔ وواﻓﻴﺔ ﺼﺎﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺣ إﻧﻪ ﻢ ﺴﺘﻄﻊ أن
kâfi ve vâfi gelmiş ki, daha ileri gidememiş.ﻳﺘﺠﺎوزﻫﺎ.
ُ
ة ﺎ İşte bu yolcunun, bu makam-ı kudsîden aldığı dersin kısaﻓﺬﻛﺮت ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺎﺳﻌﺔ ﻋ ة ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول إﺷﺎرة ِﻌﺎٍن ﺘ
bir mealine bir işaret olarak, Birinci Makam'ın
ondokuzuncu mertebesinde:ﺗﻠﻘﺎه ﻫﺬا ا ﺴﺎﻓﺮ ﻣﻦ درس ﻫﺬا ا ﻘﺎم اﻟﻘﺪ :
ّ
ﺳَﻤﺎُء ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ،اﻷﺳﻤﺎء ا ﺴ ،و ﻻ ُْ َْ ُ ُْ ُ َْ ُ ْ َ َ ُ َُ ْ َ َ َ َ
ّ ﻻ ِا ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟﺐ ا ﻮﺟﻮِد ا ﻮاِﺣﺪ اﻻﺣﺪ ا
ا ﺼ ﻔﺎ ت ا ﻟ ﻌ ﻠﻴﺎ ،و ا ﺜ ﻞ ا ﻷ ،ا ي د ل و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ه و ﺣ ﺪﺗ ﻪ
َ ُْ ْ َ َ َ ُ ّ َ ُ ْ ُ ْ َ َ َ ُ ْ َ َ ُ ْ َ ْ َ َ
ا ِ ى دل ا ات ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ،ﺑﺈ ﺎع ﻴﻊ ﺻﻔﺎﺗِِﻪ اﻟﻘﺪﺳﻴِﺔ ا ﺤﻴﻄﺔ ،و ﻴﻊ ا ﺴ و ا ِﺼﻔﺎت اﻟﻌﻠﻴﺎ و ا ﻤﺜﻞ اﻻ
ّ ُ
ﺟﻮد أﺳﻤﺎﺋﻪ ا ﺴ ا ﺘﺠﻠﻴﺔ ،و ﺎﺗﻔﺎق ﻴﻊ ﺷﺆوﻧﺎﺗﻪ وأﻓﻌﺎ ا ﺘ ﻓِﺔ، ﺐ ا ُْﻮ َُ َ ُوُﺟﻮب ُوُﺟﻮده َوْﺣَﺪﺗﻪ ا َ اُت ا َْﻮاﺟ ُ
ُ َ ِ ِ ِِ ِِ ِ ِ
ﺸﻬﺎدِة ﻋﻈﻤِﺔ ﺣﻘﻴﻘِﺔ ﺗﺒﺎُرِز اﻷ ﻮﻫﻴﺔ ﺗﻈﺎﻫﺮ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ،دوام اﻟﻔﻌﺎ ﺔ َ َْ ْ ُ ْ ْ َ َ ْ
ا ﺴﺘﻮ ﺔ ،ﺑﻔﻌﻞ اﻹ ﺎد وا ﻠﻖ وا ﺼﻨﻊ واﻹﺑﺪاع ﺑﺈرادة وﻗﺪرٍة ،و ﻔﻌِﻞ ﺑِﺎِ َﺎِع ِ ﻴِﻊ ِﺻﻔﺎﺗِِﻪ اﻟﻘﺪِﺳﻴِﺔ ا ُﻤِﺤﻴَﻄِﺔ َو ِ ﻴِﻊ اﺳَﻤﺎﺋِِﻪ
َْ َ ُ َ َّ َ ْ ْ َُْ َ َ ّ
ﻒ وا ﻨ ﻈﻴ ﻢ ا ﻘﺪﻳﺮ وا ﺪﺑ وا ﺪو ﺮ ﺑﺎﺧﺘﻴﺎر وﺣﻜﻤٍﺔ ،و ﻔﻌﻞ ا ا ُﺴ َ ا ﻤﺘﺠِﻠﻴِﺔ ﺑِﺎِﺗِﻔﺎِق ِ ﻴِﻊ ﺷﻮُءﻧﺎﺗِِﻪ َو ا ﻌﺎ ِ ِ
وا ﺤﺎﻓﻈﺔ واﻹدارة واﻹ ﺷﺔ ﺑﻘﺼٍﺪ ور ٍﺔ ،و ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم َُْ َ ّ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ََ ُ ْ ُُ
َ َ َ ُ َ ُ َٓ ٰ
وا ﻮازﻧِﺔ .و ﺸﻬﺎدِة ﻋﻈﻤِﺔ إﺣﺎﻃِﺔ ﺣﻘﻴﻘِﺔ أ ار ﴿ :ﺷِﻬﺪ ا اﻧﻪ ﻻ ِا ِاﻻ ا ﻤﺘ ِ ﻓِﺔ ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺒﺎرِز اﻻ ِ ِ ِ
ﺔ ﻴ ﻫ ﻮ
ْ ُ ْ َٓ ٰ ْ ُ ْ َ ُ ُ ُ ْ ْ َٓ ْ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َْ ََ ُ
ﻫَﻮ َوا َﻤﻠِﺌﻜﺔ َواو ﻮا اﻟِﻌﻠِﻢ ﻗﺎﺋًِﻤﺎ ﺑِﺎﻟِﻘْﺴِﻂ ﻻ ِا َ ِاﻻ ﻫَﻮ اﻟَﻌﺰﻳُﺰ ا َﻜﻴُﻢ ﴾ ﻈﺎﻫِﺮ ا ﺮ ُﻮ ِﻴِﺔ ِ دواِم اﻟﻔﻌﺎ ِ ِﺔ ا ﻤﺴﺘﻮ ِ ِﺔ ﺑِِﻔﻌِﻞ
َ
َ ُْ
ﻻﺑ ْﺪاِع ﺑِﺎَِرادٍة َو ﻗﺪَرٍة َو
ْ َ ْ َ اْ َ َ ْ َ ْ َ
ﻻ ﺎِد و ا ﻠِﻖ و ا ﺼﻨِﻊ و ا ِ ِ
ْ ْ ْ ْ ْ ْ
ﺑِِﻔﻌِﻞ ا ﻘِﺪﻳِﺮ َو ا ﺼِﻮ ِﺮ َو ا ﺪ ِ ِ َو ا ﺪِو ِﺮ ﺑِﺎِﺧِﺘﻴَﺎٍر َو
ْ ََ ْ ْ ْ ْ
ِﺣﻜَﻤٍﺔ َو ﺑِِﻔﻌِﻞ ا ِ ِﻒ َو ا ﻨِﻈﻴِﻢ َو ا ُﻤَﺤﺎ ﻈِﺔ َو
ْ َ َ َ ْ َ َ َ ْ َ َ َْ َ َ َ ْ ْ َ
ﻻﻧِﺘﻈﺎِم َو ﻻ ﺷِﺔ ﺑِﻘﺼٍﺪ و ر ٍﺔ و ﺑِ ﻤﺎِل ا ِ ﻻدارِة و ا ِ ا ِ
َ َ َْ َ َ َ َ َ ْ
ا ُﻤَﻮاَزﻧِﺔ َو ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا َ اِر )ﺷِﻬَﺪ
ْ َ َُ ُ ُ ْ ْ َ ُ َ ُ َ َ
ا ُ اﻧﻪ ﻻ ِا َ ِاﻻ ﻫَﻮ َو ا َﻤﻠِﺌﻜﺔ َو او ﻮا اﻟِﻌﻠِﻢ ﻗﺎﺋًِﻤﺎ
ْ ُ َْ َ ََ ْ ْ
ﻜﻴُﻢﺑِﺎﻟِﻘﺴِﻂ ﻻ ِا ِاﻻ ﻫَﻮ اﻟﻌِﺰ ُﺰ ا َ ِ
denilmiştir.
#49
ﺗ ﺒﻴ ﻪ İHTAR
َ
ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﺸﺎ ﻫ ﺪ ة ﻟ ﺴ ﻊ ﻋ ة ﺮ ﺗﺒ ﺔ ﻣ ﻦ ﺮا ﺗ ﺐ ا ﺎ ب Geçen İkinci Makam'ın Birinci Bab'ındaki ondokuz adedإن
mertebelerin şehadet eden hakikatlarının herbirisi,
ا ﻷ و ل ﻠ ﻤ ﻘﺎ م ا ﺎ ا ﺬ ﻛ ﻮ ر آﻧ ﻔﺎ ،
وﻟ ﻦ ﻷﺟﻞ ا ﻤﻴ ﺑ ﻨﻬﻤﺎ ﻳ ﺮر ا ﺎب اﻷول ﻓﻘﺮة » ﺸﻬﺎدة ﻋﻈﻤﺔFarklarına işaret için Birinci Bab'da ب َِﺷَﻬﺎَدة َ َﻈَﻤﺔ
ِ ِ
،« و ا ﺎب ا ﺎ ﻓﻘﺮة »ﺑﻤﺸﺎﻫﺪة ﻋﻈﻤﺔ إﺣﺎﻃﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ،«َ إﺣﺎﻃﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ
َ َ َ
. و ﺄﻧﻬﺎ ﺸﺎﻫﺪة، ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ إﺷﺎرة ﻠﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ اﻟﻈﺎﻫﺮة ا ﻠﻴﺔİkinci Bab'da vahdet görünür gibi
َ
َ َ ِ ﺑُﻤَﺸﺎَﻫَﺪة َ َﻈَﻤﺔ اَﺣﺎَﻃﺔ
zuhuruna işareten ﺣِﻘﻴﻘﺔ ِ ِ ِ ِ ِ
fıkraları tekrar ediliyor.
ا ﺎب ُ وﻟﻘﺪ ﻋﺰﻣGelecek İkinci Bab'ın mertebelerini Birinci Bab gibi izah
ﻛ ﻤﺎ ﻫ ﻮ، ﺖ ﺗ ﻮ ﺿﻴ ﺢ ﺮا ﺗ ﺐ ا ﺎ ب ا ﺎ ا ﻟ ﻘﺎﺑ ﻞ
وﻟ ﻦ ﻮاﻧَﻊ ﺑﻌﺾ اﻷﺣﻮال اﺿﻄﺮﺗ إ اﻻﺧﺘﺼﺎر واﻹ ﺎل؛، اﻷولihtisara ve icmale mecburum.
etmeye niyet etmiştim. Fakat bazı hallerin mümanaatıyla,
ّ
.ا ﻴ ﻞ إ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر ﻻ ﺳ ﻴ ﻔﺎ ء ﺣ ﻘ ﻪ ﻣ ﻦ ا ﻴﺎ ن وا ﻮ ﺿ ﻮ ح Hakkıyla beyan etmeyi Risale-i Nur'a havale ediyoruz.
#50
ا ﺎب ا ﺎ İkinci Bab
( ﺑﺮاﻫ ا ﻮﺣﻴﺪBerahin-i Tevhidiyeye Dairdir.)
ُ
وا ي ﻗـﺎم، إن ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ا ي أرﺳﻞ إ ا ﻧﻴﺎ ﻷﺟﻞ اﻹﻳﻤﺎنDünyaya iman için gönderilen ve bütün kâinatta fikren
seyahat eden ve herşeyden Hâlıkını soran
،ء ﻢ ا ﺋﻨﺎ ت ﻼ ﺳـﺘ ﻔ ﺴﺎ ر ﻋ ﻦ ﺧﺎ ﻟ ﻘ ﻪ ﻣ ﻦ ﺴـﻴﺎ ﺣ ﺔ ﻓ ﻜ ﺮ ﺔ
ُ َ
وﺗﺮَّﺳﺦ إﻳﻤﺎﻧﻪ ﺑـﺪرﺟﺔ ﺣﻖ ا ﻘ،ن وا ﺤﺚ ﻋﻦ ر ﻪve her yerde Rabbini arayan ve hakkalyakîn derecesinde
İlahını vücub-u vücud noktasında bulan dünya misafiri,
،ﺑ ﻮ ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د إ ﻪ ا ي ﻳﺒ ﺤ ﺚ ﻋﻨ ﻪ
ﻫﻠّﻢ ﺨﺮج ﻣﻌﺎ ﺳﻴﺎﺣﺔ أﺧﺮى: ﺧﺎﻃﺐ ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋُﺢ ﻋﻘﻠﻪ ﻗﺎﺋﻼkendi aklına dedi ki: Gel, Vâcib-ül Vücud Hâlıkımızın
َ vahdet bürhanlarını temaşa için yine beraber bir seyahata
ﺟﺪﻳﺪة ﻟ ى ﻣﻦ ﺧﻼ ﺎ ﺑﺮاﻫﻴـَﻦ ﺗﻘﻮدﻧﺎ إ وﺣﺪاﻧﻴﺔ ﺧﺎﻟﻘﻨﺎ ا ﻠﻴﻞgideceğiz.
. ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ وﺗ ﻌﺎ
ا ل ا ﻷو ل Birinci Menzil
ﻓ ﻮ ﺟ ﺪا،ﺮ ﻋ ﻦ »ﺑ ﺮا ﻫ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ « ﻫ ﺬ ه وﻃﻔﻘﺎ ﻳﺒﺤﺜﺎن ﻣﻌﺎ ﺸﻮقBeraber gittiler. Birinci menzilde gördüler ki: Kâinatı istila
eden dört hakikat-ı kudsiye, vahdeti bedahet derecesinde
،ا ﺋﻨﺎ ت أو ا ﻨﺎزل أن ﻫﻨﺎك أر ﻊ ﺣﻘﺎﺋﻖ ﻗﺪﺳﻴﺔ ﺴﺘﺤﻮذistilzam edip isterler.
َ
.و ﺴﺘ ﻠ ﺰ م ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ ﺑ ﺪ ر ﺟ ﺔ ا ﺪا ﻫ ﺔ
ﺔ ﺑﻨ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ا ﻟ ﻌﺒﺎ د ة إن اﻧﻬﻤﺎك ِ ﻃﺎﺋﻔﺔ ﻣﻦ ﻃﻮاﺋﻒ اﻟEvet nev'-i beşerin her taifesi birer nevi ibadet ile fıtrî gibi
meşgul olması
.وا ﺸ ﻐﺎ ﻢ ﺑ ﻪ ا ﺸ ﻐﺎ ﻻ ﻛ ﺄ ﻧ ﻪ ﻓ ﻄ ﺮ ي
وﻗﻴﺎَم ﺳﺎﺋﺮ ذوي ا ﻴﺎة ﺑﻞ ﺣ ا ﻤﺎدات ﺪﻣﺎﺗﻬﺎ ووﻇﺎﺋﻔﻬﺎ اﻟﻔﻄﺮ ﺔve sair zîhayatın, belki cemadatın dahi fıtrî hizmetleri birer
nevi ibadet hükmünde bulunması
.ﻢ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ا ﻟ ﻌﺒﺎ د ة اﻟ
َ ّ َ
و ﻮن ٍ ﻣﻦ ا ﻌﻢ واﻵﻻء ا ﺎدﻳﺔ وا ﻌﻨﻮ ﺔ اﻟ ﺗﻐﻤﺮ ا ﺋﻨﺎت وﺳﻴﻠﺔve kâinatta maddî ve manevî bütün nimetlerin ve
ّ ُ ihsanların herbiri, bir mabudiyet tarafından, hamd ve
ﻋﺒﺎدٍة وﺷﻜﺮ ﻌﺒﻮدﻳٍﺔ ﺗﻤﺪﻫﻢ ﺴﺒﻞ اﻟﻌﺒﺎدة وا ﻤﺪibadeti yaptıran perestişe ve şükre birer vesile olmaları
َ َ
ﺑ ﻤ ﻌﺒ ﻮ دﻳ ﺔ،ﻣ ﻌﻨ ﻮ ﺎ ﻣ ﻦ اﻟ ﻐﻴ ﺐ وا ﻹ ﺎ م ﻣﺎ ﺗ ﺮ ﺷ ﺢ و ﻣﺎ و ﻋﻼن ا ﻮve vahy ve ilhamlar gibi bütün tereşşuhat-ı gaybiye ve
tezahürat-ı maneviyenin birtek İlahın mabudiyetini ilân
. اﻹ ا ﻮاﺣﺪetmeleri;
.ﻫﺬا ﻳ ﺒﺖ ﺑﺎ ﺪاﻫﺔ ﻘَﻖ اﻷ ﻮﻫﻴﺔ ا ﻮاﺣﺪة ا ﻄﻠﻘﺔ وﻫﻴﻤﻨﺘَﻬﺎ elbette ve bedahetle bir uluhiyet-i mutlakanın
tahakkukunu ve hükümferma olduğunu isbat ederler.
َ َ ً
ﻓﻠﻦ ﺗﻘﺒَﻞ إذن ا ﺸﺎر ﺔ، ﻓﻤﺎ داﻣﺖ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻫﺬه اﻷ ﻮﻫﻴﺔ ﺋﻨﺔ و ﻮﺟﻮدةMadem böyle bir uluhiyet hakikatı var, elbette iştiraki
kabul edemez.
ﻣ ﻌ ﻬﺎ
َ
ﻷن ا ﻳﻦ ﻳﻘﺎﺑِﻠﻮن ﺗﻠﻚ اﻷ ﻮﻫﻴﺔ )أي ا ﻌﺒﻮدﻳﺔ( ﺑﺎ ﺸﻜﺮ واﻟﻌﺒﺎدة ﻫﻢÇünki uluhiyete yani mabudiyete karşı şükür ve ibadetle
ٌ mukabele edenler, kâinat ağacının en nihayetlerinde
، ﺛﻤﺮات ذات ﺸﺎﻋﺮ ﻗﻤﺔ ﺷﺠﺮة ا ﺋﻨﺎتbulunan zîşuur meyveleridir
ّ
و ﺬﺑﻮﻧﻬﻢ، ا ﻓﺈن إ ن وﺟﻮِد آﺧﺮ ﻦ ﺸﺪون اﻧ ﺒﺎه أو ﻚ ا ﺸﺎﻋﺮ ﻦve başkaların o zîşuurları memnun ve minnetdar edip
َ ّ
ﺎوﻟ ﺗ ﺴ ﺘَﻬﻢ ﻣﻌﺒﻮدﻫﻢ ا ﻖ،ﻢ وﺷﺎﻛﺮ ﻦ
yüzlerini kendilerine çevirmesi ve görünmediğinden çabuk
و ﻌﻠﻮﻧﻬﻢ ﺘ، إ ﻬﻢunutturulabilen hakikî mabudlarını onlara unutturması,
ّ
ﻋ ﺔ ﻟ ﻐﻴﺎﺑ ﻪ ﻋ ﻦ ا ﺮ ؤ ﺔ و ﻻ ﺣﺘ ﺠﺎﺑ ﻪ ﻋ ﻦ ا ي ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ- uluhiyetin mahiyetine ve kudsî maksadlarına öyle bir
ٌ zıddiyettir ki, hiçbir cihetle müsaade etmez.
ﻣﻨﺎ ﻗ ﺾ ﺎ ﻫﻴ ﺔ ا ﻷ ﻮ ﻫﻴ ﺔ و ﻣﻨﺎ ف ﻘﺎ ﺻ ﺪ ﻫﺎ ا ﻟ ﻘ ﺪ ﺳﻴ ﺔ و ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ- ا ﻷﻧ ﻈﺎ ر
.ﻗﺒ ﻮ إ ﻃ ﻼ ﻗﺎ
ّ ّ
وﻫﺪد ا،ك ﺸﺪة رﻓ ﺾ ا وﻣﻦ ﻫﻨﺎ أﻓﺎض اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢKur'an'ın çok tekrar ile ve şiddetle şirki red ve müşrikleri
Cehennem ile tehdid etmesi, bu cihettendir.
.ﺑ ﻌ ﺬا ب ﺟ ﻬﻨ ﻢ
#51
و ﺎﺻﺔ- ﻴﻊ ا ﺋﻨﺎت ف اﻟﻌﺎم ا ﺸﺎ ﻞ ﻣﻦ ن ﻳٍﺪ ﻏﻴ ﻴﺔ إن اEvet bütün kâinatta hususan zîhayatlarda ve bilhassa
terbiye ve iaşelerinde her tarafta aynı tarzda ve
ﺗﺮ ﺘﻬﺎ و إ ﺷﺘﻬﺎ ا ﻠﺘ ﺗﺘﻤﺎن ﻣﻌﺎ، ﻜﻤﺔ ور ﺔ- اﻷﺣﻴﺎء ﻣﻨﻬﺎumulmadık bir surette beraber ve birbiri içinde hakîmane,
، و ﺼ ﻮ ر ة ﻏ ﻣ ﺄ ﻮ ﻟ ﺔ و ﻣﺘ ﻮ ﻗ ﻌ ﺔ،ﺟ ﻬ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻬﺎ ت ، ﺑﺎﻟﻄﺮ ﻘﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎrahîmane bir dest-i gaybî tarafından olan bir tasarruf-u
âmm
،ﻣ ﻊ ا ﻛﺘﻨﺎ ف ﺑ ﻌ ﻀ ﻬﺎ ا ﻌ ﺾ ا ﻵ ﺧ ﺮ
ٌ
ا ﺮ ﻮ ﻴ ﺔ ا ﻮا ﺣ ﺪ ة ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ؛ ﺑ ﻞ ﻫ ﻮ ﺑ ﺮ ﻫﺎ ن إﻧﻤﺎ ﻫﻮ رﺷﺤﺎت وﺿﻴﺎء ﻳﺪلelbette bir rububiyet-i mutlakanın tereşşuhudur ve
ziyasıdır ve tahakkukuna bir bürhan-ı kat'îdir.
.ﻘﻘﻬﺎ ﻗﺎ ﻃ ﻊ
َ
وﻻ،َك ﻓﻤﺎ داﻣﺖ ﻫﻨﺎك ر ﻮ ﻴﺔ واﺣﺪة ﻣﻄﻠﻘﺔ ﻓﻠﻦ ﺗﻘﺒﻞ إذن اMadem bir rububiyet-i mutlaka vardır, elbette şirk ve
iştiraki kabul etmez.
ا ﺸﺎ ر ﺔ ﻗ ﻄ ﻌﺎ؛
ذ ﻚ ﻷن أﻫﻢ ﻳﺎت ﺗﻠﻚ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ وأﻗ ﻣﻘﺎﺻﺪﻫﺎ ﻫﻮ إﻇﻬﺎُر ﺎ ﺎÇünki o rububiyetin kendi cemalini izhar ve kemalâtını
ُ
، و ﻋﻼن ﻛﻤﺎ ﺎ وﻋﺮض ﺻﻨﺎﺋﻌﻬﺎ ا ﻔ ﺴﺔ و ﺑﺮاز ﺑﺪاﺋﻌﻬﺎ اﻟﻘّﻴﻤﺔgöstermek gibi en mühim maksad ve gayeleri
ilân ve kıymetli san'atlarını teşhir ve gizli hünerlerini
ا ﺰﺋﻴﺎ ت؛ ذ ي رو ح ﺑ ﻞ ﺣ وﻗﺪ ﻤﻌﺖ ﻫﺬه ا ﻘﺎﺻﺪ ﻴﻌﻬﺎcüz'iyatta ve zîhayatta temerküz ve içtima' ettiğinden,
ُ ُ ُ َ
ء َك وﻻ ا ا ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﺗﻘﺒﻞ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﻮاﺣﺪة ا ﻄﻠﻘﺔ اen cüz'î bir şeye ve en küçük bir zîhayata kendi başı ile
müdahale eden bir şirk, o gayeleri bozar ve o maksadları
- إذ إن ﺗﺪﺧﻼ ﻋﺸﻮاﺋﻴﺎ ﻠ ك أي ﻮﺟﻮد ﻣﻦ ا ﻮﺟﻮدات، إﻃﻼﻗﺎharab eder.
ﻳ ﻔ ﺴ ﺪ- ﻣ ﻬ ﻤﺎ ن ﺴﻴ ﻄﺎ أ و ﺻ ﻐ ا- و أ ي ﺋ ﻦ- ﻣ ﻬ ﻤﺎ ن ﺟ ﺰﺋﻴﺎ
،ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻐﺎﻳﺎ ت و ﺒ ﻄ ﻞ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻘﺎ ﺻ ﺪ
َ َ
و ف اﻷذﻫﺎن ﻋﻦ ﺗﻠﻚ اﻟﻐﺎﻳﺎت وﻋﻤﻦ أرادﻫﺎ وﻗَﺼﺪﻫﺎ و ﺴﻨﺪﻫﺎ إVe zîşuurun yüzlerini o gayelerden ve o gayeleri irade
edenden çevirip esbaba saldığından
.ا ﻷ ﺳﺒﺎ ب
َ
ﻓﻼﺑﺪ إذن أن. وﻫﺬا ﻣﺎ ﺎﻟﻒ ﻣﺎﻫﻴﺔ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ ﺗﻤﺎﻣﺎ و ﻌﺎدﻳﻬﺎve bu vaziyet rububiyetin mahiyetine bütün bütün muhalif
ُ ُ ُ
َك وﺻَﻮَره ﺑﺄي ﺷ ﻣﻦ
ve adavet olduğundan, elbette böyle bir rububiyet-i
ﺗﻤﻨﻊ ﻫﺬه ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﻮاﺣﺪة ا ﻄﻠﻘﺔ اmutlaka, hiç bir cihetle şirke müsaade etmez.
.ا ﻷ ﺷ ل
ُ
ﻓﺈرﺷﺎدات اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ اﻟﻐﺰ ﺮة ا ﺴﺘﻤﺮة إ ا ﻮﺣﻴﺪ و ا ﻘﺪ ﺲKur'anın kesretli takdisatı ve tesbihatı ve âyâtı ve kelimatı,
belki hurufatı ve hey'atıyla mütemadiyen tevhide irşadatı
ﺣ ﺮوﻓ ﻪ آﻳﺎﺗﻪ ا ﻜﺮ ﻤﺔ و ﻤﺎﺗﻪ وﺣ، وا ﻨـﺰ ﻪ واﻟ ﺴ ﻴﺢbu büyük sırdan ileri gelmiştir.
ٌ
. ﻧﺎﺑﻌﺔ ﻣﻦ ﻫﺬا ا اﻷﻋﻈﻢ،وﻫﻴﺌﺎﺗﻪ
.ا ﻜ ﻤﺎ ﻻ ت
َ ٌ
ﻛ ﻤﺎ ل ا ﺎ ﻟ ﻖ ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ ا ي أ و ﺟ ﺪ ﻫ ﺬا ا ﻜ ﻮ ن ﻣ ﻦ و ﺷﻬﺎدة ﻇﺎﻫﺮةve bilhassa bu kâinatı hiçten icad edip her cihetle
ً
و ﺪﺑّﺮ أ َﺮه، اﻟﻌﺪمkemalâtına
mu'cizatlı ve cemalli bir surette idare eden Hâlıkın
، إدارة ﻣﻌﺠﺰة ﺟﺬاﺑﺔ ﻴﻠﺔ،ﺟﻬﺔ وﻧﺎﺣﻴﺔ
ﻛ ﻤﺎ ل ا ﻹ ﺴﺎ ن ا ي ﻫ ﻮ ا ﺮآ ة ا ﺸﺎ ﻋ ﺮ ة ﻓﻀﻼ ﻋﻦ أﻧﻬﺎ دﻻﻟﺔ واﺿﺤﺔve o Hâlıkın âyine-i zîşuuru olan insanın kemalâtına
şehadeti pek zahirdir.
.ا ﻟ ﻌﺎ ﻛ ﺴ ﺔ ﺠ ﻠﻴﺎ ت ا ﺎ ﻟ ﻖ ﺟ ﻞ و ﻋ ﻼ
ُ
وﻣﺎدام ﻛﻤﺎل ا ﺎﻟﻖ ا ي أوﺟﺪ، ﻓﻤﺎ داﻣﺖ ﻫﻨﺎك ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﻜﻤﺎﻻتMadem kemalât hakikatı vardır. Ve madem kâinatı
kemalât içinde icad eden Hâlıkın kemalâtı muhakkaktır.
،ا ﻜ ﻤﺎ ل ﻫ ﻮ ﺛﺎﺑ ﺖ و ﻘ ﻖ ا ﻜﻮ ن
ُ
وﻣﺎدام ﻛﻤﺎل اﻹ ﺴﺎن ا ي ﻫﻮ أﻓﻀﻞ ﺛﻤﺮة ﻠﻜﻮن وﺧﻠﻴﻔﺔ اﷲVe madem kâinatın en mühim meyvesi ve arzın halifesi ve
ً Hâlıkın en ehemmiyetli masnuu ve sevgilisi olan insanın
اﻷرض وأ ﺮم ﺼﻨﻮع وأﺣﺐ ﻠﻮق ﻠﺨﺎﻟﻖ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﺗﻌﺎ ﺣﻘﻴﻘﺔkemalâtı haktır ve hakikatlıdır.
،ﺛﺎﺑﺘ ﺔ ﻘ ﻘ ﺔ أﻳ ﻀﺎ
َ
ذا ت ا ﻜ ﻤﺎ ل وا ﻜ ﻤ ﺔ- ك ا ي ﻮ ل ﺻ ﻮ ر ة ا ﻜ ﻮ ن ﻓﻼﺑﺪ أن اElbette bu gözümüz ile gördüğümüz kemalli ve hikmetli
kâinatı, fena ve zevalde yuvarlanan
ا ﻟ ﻈﺎ ﻫ ﺮ ة
ُ
ﺰ ر ة ﻇﺎ ﺔ و،ٍﻮ ﺗﻌﺒﺚ ﺑﻪ اﻟﻄﺒﻴﻌﺔ و، إ أﻟﻌﻮ ﺔ ﺑﻴﺪ ا ﺼﺎدﻓﺔve neticesiz olarak tesadüfün oyuncağı, tabiatın
mel'abegâhı, zîhayatın zalimane mezbahası, zîşuurun
و ﻣﺄﺗﻢ ﻣﻈﻠﻢ ﻴﻒ وي ا ﺸﻌﻮر، رﻫﻴﺒﺔ وي ا ﻴﺎةdehşetli hüzüngâhı suretine çeviren
َ ُ َ َ
وا ي ﻳُﺮدي اﻹ ﺴﺎن ا ﻮاﺿﺤﺔ ﻛﻤﺎﻻﺗﻪ ﻣﻦ آﺛﺎره إ أﺳﻔِﻞ دَرك ﻣﻦve âsârı ile kemalâtı görünen insanı, en bîçare ve en
perişan ve en aşağı bir hayvan derekesine indiren
، د ر ت ا ﻴ ﻮا ن ﻛ ﺄ ﺗ ﻌ ﺲ ﻠ ﻮ ق و أ ذ
ﻴﻊ و- ﺮا ﻳﺎ ﻠﻴﺎ ت ﻛ ﻤﺎ ل ا ﺎ ﻟ ﻖ ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ وا ي ﺴﺪل ا ﺴﺘﺎرve Hâlıkın âyine-i kemalâtı olan bütün mevcudatın
şehadetiyle nihayetsiz kemalât-ı kudsiyesi bulunan o
ا ﻜ ﻤﺎ ل ا ﻘ ﺪ س ا ﻄ ﻠ ﻖ ﻠ ﺨﺎ ﻟ ﻖ ا ﻜ ﺮ ﻢ
ا ﻮﺟﻮدات ا ﺸﺎﻫﺪةHâlıkın kemalâtını setredip perde çekerek
ّ َ
وﺧﻼﻗﻴﺘﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ!! ﻓﻼ ﻳﻤ ﻦ أن، ُﻣﺒﻄﻼ ﺑﺬ ﻚ ﻧ ﻴﺠﺔ ﻓﻌﺎ ﺘﻪ- netice-i faaliyetini ve hallakıyetini ibtal eden şirk, elbette
وﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ ﻮن ﻮﺟﻮدا،ُك ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻣﺎ ﻣﻄﻠﻘﺎ
olamaz ve hakikatsızdır.
ﺴ ﻨ ﺪ ﻫ ﺬا ا
.ا ﻜ ﻮ ن أﺑ ﺪا
#52
ﻳﺮى أﻧﻪ ﺑﻤﺜﺎﺑﺔ ﻠﻜٍﺔ، إن ﻣﻦ ﻳﻨﻈﺮ ﻧﻈﺮة واﺳﻌﺔ ﻓﺎﺣﺼﺔ إ ا ﻜﻮن،ﻧﻌﻢ Evet bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet
َ haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idaresi
و ﺗ ﻈ ﻬ ﺮ ﻛ ﺄ ﻧ ﻪ ﻣ ﺪ ﻳﻨ ﺔ ﻋ ﻈﻴ ﻤ ﺔ ﺗﺘ ﻢ،ﻳ ﺔ ا ﻟ ﻔ ﻌﺎ ﺔ وا ﻟ ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ ﻣ ﻬﻴﺒ ﺔ ﺟ ﺪا؛ gayet hikmetli ve hâkimiyeti gayet kuvvetli bir şehir
ً
. و ذا ت ﺳ ﻠ ﻄﻨ ﺔ و ﺣﺎ ﻛ ﻤﻴ ﺔ ﻣﻨﺘ ا ﻟ ﻘ ﻮ ة وا ﻴﺒ ﺔ،إ دا ر ﺗ ﻬﺎ إ دا ر ة ﺣ ﻜﻴ ﻤ ﺔ hükmünde görür,
ّ ٌ
.ء و ﻧ ﻮ ع ﻣﻨ ﻬ ﻤ ﻚ و ﺴ ﺨ ﺮ ﻮ ﻇﻴ ﻔ ﺔ ﻣ ﻌﻴﻨ ﺔ و ﺪ أنher şeyi ve her nev'i birer vazife ile müsahharane meşgul
bulur.
َْ َ ْ ُ
َو ِ ِ ُﺟﻨُﻮد ا ﺴَﻤَﻮاِت َواﻻْرِض
ُ
(7: ﴿ َو ِ ِ ُﺟﻨُﻮد ا ﺴٰﻤَﻮاِت َواﻻْرِض ﴾ )اﻟﻔﺘﺢ:ﻓﺎﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ
ُ
ﺸﻌﺮ ﺑﻤﻌﺎ ا ﻨﺪﻳﺔ ا ﻮﺟﻮداتâyetinin askerlik manasını ihsas eden temsiline göre:
اﻟ ﺗﺘﻤﺜﻞ اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ﺟﻴﻮش ا رات وِﻓَﺮق ا ﺒﺎﺗﺎت وأﻓﻮاج ا ﻴﻮاﻧﺎتZerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat
ّ taburlarından, tâ yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u
، أو ﻚ ﺟﻨﻮد ر ﺎﻧﻴﺔ ﻨﺪة ﷲ. إ ﺟﻴﻮش ا ﺠﻮمRabbaniyeden,
ﻴ ﻊ ﻫ ﺆ ﻻء ا ﻨﻮد ﻴﻊ أو ﻚ ا ﻮﻇﻔ ا ﺼﻐﺎِر ﺟﺪا و ﻓﻨﺠﺪo küçücük memurlarda ve bu pek büyük askerlerde
َ َ hâkimane tekvinî emirlerin, âmirane hükümlerin, şâhane
ا ﻌﻈﻤﺔ ﺟﺪا َ ﺎن اﻷوا ﺮ ا ﻜﻮ ﻴﺔ ا ﻬﻴﻤﻨﺔ وﺟﺮ ﺎن اﻷﺣ م ا ﺎﻓﺬةkanunların cereyanları,
،و ﻗ ﻮا ﻧ َ ا ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻘ ﺪ و س
،و ﺟ ﻮ د ا ﺎ ﻛ ﻤﻴ ﺔ ا ﻮا ﺣ ﺪ ة ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ ﺎ ﻳﺪل دﻻﻟﺔ ﻋﻤﻴﻘﺔ ﺑﺎ ﺪاﻫﺔbedahetle bir hâkimiyet-i mutlakanın ve bir âmiriyet-i
külliyenin vücuduna delalet ederler.
.وا ﻵ ﺮ ﺔ ا ﻮا ﺣ ﺪ ة ا ﻴ ﺔ
ً
ﻓﻼﺑﺪ،ﻮﺟﻮدة و، ﻓﻤﺎداﻣﺖ ا ﺎﻛﻤﻴﺔ ا ﻮاﺣﺪة ا ﻄﻠﻘﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺋﻨﺔMadem bir hâkimiyet-i mutlaka hakikatı vardır, elbette
şirkin hakikatı olamaz.
ك أن ا
. ﻻ ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ
، ﺴ ﺄﻟ ﺔ ﻣ ﻌﻴﻨ ﺔ و ن ﺎ ا ﻔ ﻮ ذ ﻓﻴﺪ ﺑﺄﻧﻪ ﻮ ﺗﺪﺧﻠﺖ أﻳٍﺪ ﻣﺘﻌﺪدةmüteaddid eller müstebidane bir işe karışsalar, karıştırırlar.
ﻻ ﺧﺘ ﻠ ﻄ ﺖ ا ﺴ ﺄ ﻟ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ؛
ّ
ﻓﺈ ن،ﻧﺎ ﺣﻴ ﺔ ﻣﺎ ﺴ ﺆ و ﻻ ن ﻮ ن أ و ﺣ، ﻠ ﻜ ﺔ ﻣﺎ ﺣﺎ ﻛ ﻤﺎ ن ﻓﻠﻮ نBir memlekette iki padişah, hattâ bir nahiyede iki müdür
bulunsa; intizam bozulur ve idare herc ü merc olur.
.ا ﻈﺎ م ﻳ ﻔ ﺴ ﺪ و ﺘ ﻞ و ﺗﺘ ﺤ ﻮ ل ا ﻹ دا ر ة إ ﻫ ﺮ ج و ﺮ ج
ي اﺑﺘ ﺪا ء ﻣ ﻦ ﺟﻨﺎ ح ا ﻌ ﻮ ﺿ ﺔ إ ، وا ﺎل أن ﻫﻨﺎك ﻧﻈﺎﻣﺎ راﺋﻌﺎ ﺟﺪاHalbuki sinek kanadından tâ semavat kandillerine kadar
ve hüceyrat-ı bedeniyeden tâ seyyaratın burçlarına kadar
ﺎ، وﻣﻦ ا ﻼﻳﺎ ا ﺴﻤﻴﺔ إ أﺑﺮاج ا ﻜﻮاﻛﺐ وا ﺴﻴﺎرات، ﻗﻨﺎدﻳﻞ ا ﺴﻤﺎءöyle bir intizam var ki; zerre kadar şirkin müdahalesi
. ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ ﻮن ﻠ ك ﻓﻴﻪ أّي ﺗﺪﺧﻞ و ﻮ ن ﺑﻤﻘﺪار ذرةolamaz.
#53
ﻓﻠﻦ ﻳﻘﺒﻞ ﻫﺬا ا ﻘﺎُم ﻣﻨﺎﻓﺴﺎ،ﻣﻘﺎم ﻠﻌﺰة و ﺬا ا ﺎﻛﻤﻴﺔ ﻧﻔُﺴﻬﺎ إﻧﻤﺎHem hâkimiyet bir makam-ı izzettir; rakib kabul etmek, o
hâkimiyetin izzetini kırar.
.ٍ ﻟ ﻌ ﺰﺗ ﻪ ﺎ ﻓﻴ ﻪ ﻣ ﻦ ﺎ و ز ﻴ ﺘ ﻪ و،و ﺧ ﺼﻴ ﻤﺎ
- ﻀ ﻌ ﻔ ﻪ و ﻋ ﺠ ﺰ ه- إ ن إ ﻗ ﺪا م ا ﻹ ﺴﺎ ن ا ﺤﺘﺎ ج د و ﻣﺎ إ ﻣ ﻦ ﻳ ﻌﺎ و ﻧ ﻪ،ﻧ ﻌ ﻢ Evet aczi için çok yardımcılara muhtaç olan insanın, cüz'î
ve zahirî ve muvakkat bir hâkimiyeti için kardeşini ve
ﻷ ﺟ ﻞ ﺣﺎ ﻛ ﻤﻴ ﺔ ﻇﺎ ﻫ ﺮ ﺔ ﺆ ﻗﺘ ﺔ ﺟ ﺰﺋﻴ ﺔ؛ ﻳ ﺪ ل- ﻇ ﻠ ﻤﺎ- ﻗﺘ ﻞ أ ﺧﻴ ﻪ أ و ﺑ ﻴ ﻪ evlâdını zalimane öldürmesi gösteriyor ki; hâkimiyet rakib
َ
.أ ن ا ﺎ ﻛ ﻤﻴ ﺔ ﻻ ﺗ ﻘﺒ ﻞ ا ﻨﺎ ﻓ ﺴ ﺔ أﺑ ﺪا kabul etmez.
ُْ
ﻘ ﺪ م ﻣﺜ ﻞ ﻫ ﺬا ا ﻟ ﻔ ﻌ ﻞ ﻷ ﺟ ﻞ- و ﻫ ﻮ ا ﻟ ﻌﺎ ﺟ ﺰ- ن ا ﻹ ﺴﺎ ن ﻓﻠBöyle bir âciz, böyle cüz'î bir hâkimiyet için böyle yaparsa;
ﻓﻼ ﻳﻤ ﻦ ﺎل ﻣﻦ اﻷﺣﻮال َﻣﻦ ﻫﻮ اﻟﻘﺪﻳُﺮ ا ﻄﻠﻖ،ﺣﺎﻛﻤﻴﺔ ﺟﺰﺋﻴﺔ
elbette bütün kâinatın mâliki olan bir Kadîr-i Mutlak'ın
ﻣ ﻦ أ ﺣ ﺪ ﺣﺎ ﻛ ﻤﻴﺘ ﻪ ا ي ﻳﻤﻠﻚ ا ﻜﻮن ﻪ أن ﻳَﺮ ﺗﺪﺧﻼ أوhakikî ve küllî rububiyetine ve uluhiyetine medar olan
kendi hâkimiyet-i kudsiyesine baş kasını teşrik etmesi ve
ﻮ ر ر ﻮ ﺘ ﻪ ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ وأ ﻮ ﻫﻴﺘ ﻪ ا ﻘﻴ ﻘﻴ ﺔ ا ﻴ ﺔ ا اﺗﻴﺔ ا ﻘﺪﺳﺔ اﻟşerike müsaade etmesi hiçbir cihetle mümkün olamaz.
وﻧﻈﺮا ﻹﺛﺒﺎت ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺸﻌﺔ ﺑﺪﻻﺋﻞ ﻗﻮ ﺔ »ا ﻘﺎم ا ﺎ ﻣﻦBu hakikat, İkinci Şua'ın İkinci Makam'ında ve Risale-i
Nur'un birçok yerlerinde kuvvetli deliller ile isbat
. ا ﺸﻌﺎع ا ﺎ « و ﻮاﺿﻊ ﻋﺪة ﻣﻦ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻓﺈﻧﻨﺎ ﻴﻞ إ ﻬﺎedildiğinden, onlara havale ediyoruz.
denilmiştir.
ا لا ﺎ İkinci Menzil
Sonra o sükûnetsiz misafir kendi kalbine dedi: Ehl-iﺛﻢ إن ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ا ي ﻻ ﺴ ﻦ وﻻ ﻳﻬﺪأ ﺧﺎَﻃﺐ ﻗﻠﺒَﻪ ﻗﺎﺋﻼ :إن
ّ imanın, hususan ehl-i tarîkatın her vakit tekrarla "Lâ ilahe
; illâ Hû" demeleri, tevhidi yâd ve ilân etmeleri gösterir kiﺗ ﺮار أﻫﻞ اﻹﻳﻤﺎن »ﻻ إﻻ ﻫﻮ« ﺑﺎﺳﺘﻤﺮاٍر و ﺎﺻﺔ ا ﺘﺼﻮﻓﺔ ﻣﻨﻬﻢ،
َ
و ﻋ ﻼ ﻧ ﻬ ﻢ ﻧ ﺪا ء ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ،
ﺎ أ ن ﻫﻨﺎ ك ﺮا ﺗ ﺐ ﻛﺜ ة ﺟ ﺪا ﻠﺘ ﻮ ﺣﻴ ﺪ .و أ ن tevhidin pek çok mertebeleri bulunuyor. Hem tevhid, enوﺗﺬﻛ َ ﻫﻢ ﺑﻪ ﻳ
ehemmiyetli ve en halâvetli ve en yüksek bir vazife-i
ﻋﺒﺎ د ة kudsiye ve bir fariza-i fıtriye ve bir ibadet-i imaniyedir.ا ﻮﺣﻴﺪ ﻫﻮ أﻫﻢ وﻇﻴﻔﺔ ﻗﺪﺳﻴﺔ وأﺣ ﻓﺮ ﻀﺔ ﻓﻄﺮ ﺔ وأﺳ
إﻳ ﻤﺎﻧﻴ ﺔ.
Öyle ise gel bir mertebeyi daha bulmak için, buﻓﻤﺎ دام اﻷ ﺮ ﻫﻜﺬا ،ﻓﺘﻌﺎل ﻳﺎ ﻗﻠﺐ ﻔﺘﺢ ﺑﺎﺑﺎ ﻨـﺰٍل آﺧﺮ ﻣﻦ ﻣﻨﺎزل دار
ibrethanenin diğer bir menzilinin kapısını daha açmalıyız.
ﺮ ﺗﺒ ﺔ أ ﺧ ﺮ ى ﻣ ﻦ ﺮا ﺗ ﺐ اﻟﻌ ة واﻻﻣﺘﺤﺎن ﻫﺬه ،ﺘﻌّﺮف ﻣﻦ ﺧﻼ
ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ؛
َ
ﻣﻌﺮﻓٍﺔ Çünki aradığımız hakikî tevhid, yalnız tasavvurdan ibaretﻷن ا ﻮﺣﻴﺪ ا ﻘﻴ ا ي ﻇﻠﻠﻨﺎ ﻧﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪ ﻟ ﺲ ﻣﻘﺼﻮرا
bir marifet değildir.
ﻧﺎﺑﻌﺔ ﻣﻦ ﺗﺼّﻮر
Belki ilm-i Mantık'ta tasavvura mukabil ve marifet-iﺑﻞ ﻫﻮ أﻳﻀﺎ ﻣﺎ ﻳﻘﺎﺑﻞ ا ﺼﻮر ﻋﻠﻢ ا ﻨﻄﻖ ﻣﻦ ا ﺼﺪﻳﻖ ا ي ﻫﻮ ِﻋﻠﻢ،
tasavvuriyeden çok kıymettar ve bürhanın neticesi olan ve
ilim denilen tasdiktir.وﻫﻮ ﻧ ﻴﺠﺔ ﻧﺎﺑﻌﺔ ﻣﻦ اﻟ ﻫﺎن ،وﻫﻮ أﺳ ﻣﻦ ﺮد ا ﻌﺮﻓﺔ ا ﺼﻮر ﺔ
ﺑ ﺜ .
#54
Ve tevhid-i hakikî öyle bir hüküm ve tasdik ve iz'an veﻓﺎ ﻮﺣﻴﺪ ا ﻘﻴ إﻧﻤﺎ ﻫﻮ ُﺣ ﻢ وﺗﺼﺪﻳﻖ و ذ ن وﻗﺒﻮل ،ﻴﺚ
ّ kabuldür ki; her bir şeyle Rabbini bulabilir
ء. ﻳ ﻤ ﻦ ا ﺮ ء ﻣ ﻦ أ ن ﻳ ﻬﺘ ﺪ ي إ ر ﻪ ﻣ ﻦ ﺧ ﻼ ل
َ ّ
ء ا ﺴ ﻴ ﻞ ا ﻨ ﻮ ر ة ا ﻟ ﺗ ﻮ ﺻ ﻠ ﻪ إ ﺧﺎ ﻟ ﻘ ﻪ ve her şeyde Hâlıkına giden bir yolu görür ve hiç bir şeyو ﻤﻜﻨﻪ ﻣﻦ أن ﻳﺮى
huzuruna mani olmaz.
ا ﻜ ﺮ ﻢ ،ﻓ ﻼ ﻳ ﻤﻨ ﻌ ﻪ ء ﻗ ﻂ ﻋ ﻦ ﺳ ﻜﻴﻨ ﺔ ﻗ ﻠﺒ ﻪ وا ﻃ ﻤﺌﻨﺎ ﻧ ﻪ وا ﺳﺘ ﺤ ﻀﺎ ر ه
ﺮا ﻗﺒ ﺔ ر ّ ﻪ.
Yoksa Rabbini bulmak için her vakit kâinat perdesiniﻓﻠﻮ ﻢ ﻳ ﻦ اﻷ ﺮ ﻫﻜﺬا ،ﻻﺿﻄﺮ ا ﺮُء إ أن ﻳﻤﺰق ﺣﺠﺎب ا ﺋﻨﺎت
و ﺮ ﻗ ﻪ -ﺮ ة -ﻳ ﺘ ﻤ ﻦ ﻣ ﻦ ا ﻌ ﺮ ف ر ّ ﻪ!
yırtmak, açmak lâzımgelir.
"Öyle ise haydi ileri!" diyerek, kibriya ve azamet kapısınıا ﻧﺎدى ا ﺴﺎﻓﺮ ﻗﺎﺋﻼ :ﻫﻴﺎ ﺑﻨﺎ إذن ﻄﺮق ﺑﺎب »ا ﻜ ﺎء واﻟﻌﻈﻤﺔ«
çaldı. Ef'al ve âsâr menziline ve icad ve ibda' âlemine
girdi,و ﺪﺧﻞ ﻣﻨـﺰل »اﻵﺛﺎر واﻷﻓﻌﺎل« و ﻢ »اﻹ ﺎد واﻹﺑﺪاع«.
« ﻓﻤﺎ إن وﻟﺞ ﻫﺬا ا ﻨـﺰل ﺣ رأى أن ﻫﻨﺎ ﻚ » ﺲ ﺣﻘﺎﺋﻖ ﻴﻄﺔgördü ki: Kâinatı istila etmiş beş hakikat-ı muhita
ُ hükmediyorlar, bedahetle tevhidi isbat ederler.
.ﺴﺘ ﺤ ﻮ ذ ا ﻜ ﻮ ن و ﺗ ﺒ ﺖ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ و ﺴﺘ ﻠ ﺰ ﻣ ﻪ ﺑﺎ ﺪا ﻫ ﺔ
« »ا ﻘﺎ م ا ﺎ ﻣ ﻦ ا ﺸ ﻌﺎ ع ا ﺎ َ ﻧﻈﺮا ﻮﺿﻴﺢ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ ﺑ اﻫBu hakikat, İkinci Şua'ın İkinci Makam'ında ve Risale-i
Nur'un müteaddid yerlerinde bürhanlarla izah
: و ﻋﺪة ﻮاﺿﻊ ﻣﻦ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻧ ﺘ ﻫﻨﺎ ﺑﻤﺎ ﻳﺄedildiğinden burada bu kadar deriz ki:
إن ا ي أوﺟﺪ ا ﺠﻮم اﻟ ﻳﺒﻌﺪ ﺑﻌُﻀﻬﺎ ﻋﻦ ا ﻌﺾ اﻵﺧﺮ آﻻفBinlerle sene birbirlerinden uzak bir mesafede bulunan
yıldızları, aynı anda aynı tarzda icad edip tasarruf eden
.ﻧ ﻤ ﻂ وا ﺣ ﺪ آ ن وا ﺣ ﺪ و وا ي ﻳﺘ ّ ف ﻓﻴ ﻬﺎ، اﺴ
ق أو ا وا ي ﻠﻖ أﻓﺮادا ﻏ ﻣﻌﺪودة ﻮع واﺣﺪ ﻣﻦ زﻫﺮة ﻧﺎﺑﺘﺔve zeminin şark ve garb ve cenub ve şimalinde bulunan
aynı çiçeğin hadsiz efradını, bir zamanda ve bir surette
و ﺼّﻮرﻫﺎ وﻗﺖ واﺣﺪ و، اﻟﻐﺮب أو ا ﺸﻤﺎل أو ا ﻨﻮب ﻣﻦ اﻷرضhalkedip tasvir eden. hem
،ﻫﻴﺌ ﺔ وا ﺣ ﺪ ة و ﺻ ﻮ ر ة وا ﺣ ﺪ ة
َ َ َ َ َْ ُ
: ﻗ ﻮ ﺗ ﻌﺎ
وا ي ﻧﺎ ﻋ ﻦ أ ﻋ ﺠ ﺐ ﺣﺎ د ﺛ ﺔ ﻣﺎ ﺿﻴ ﺔ و ﻏﻴ ﻴ ﺔ ﻫَﻮ ا ِ ى ﺧﻠَﻖ ا ﺴَﻤَﻮاِت َواﻻْرض ِ ِﺳﺘِﺔ اﻳﺎم
ُ َ َ َْ َ َ ُ
(4: ﴿ ﻫَﻮ ا ي ﺧﻠَﻖ ا ﺴٰﻤَﻮاِت َواﻻْرض ﻓﻲ ِﺳﺘِﺔ اﻳﺎٍم ﻢ ﴾ )ا ﺪﻳﺪyani gökleri ve zemini altı günde yaratmak gibi geçmiş ve
، ﻣﺜ ِﺘﺎ ﺗﻠﻚ ا ﺎدﺛﺔ ﻛﺄﻧﻬﺎ ﺪث أﻣﺎﻣﻨﺎgaybî ve çok acib bir hâdiseyi, hazır ve göz önünde bir
hâdise ile isbat etmek
َ
و ﺎ ﺻ ﺔ ﻋﻨ ﺪ ﺣ ﻠ ﻮ ل، و ﺟ ﻪ ا ﻷ ر ض ﺑﻤﺎ ﻠﻖ ﻣﻦ ﻣﺜﻴﻼﺗﻬﺎ وﻧﻈﺎﺋﺮﻫﺎve onun gibi acib bir tanzir olarak zeminin yüzünde bahar
mevsiminde haşr-i a'zamın yüzbinden ziyade misallerini
ا ﻣﻦ ﻣﺎﺋﺔ أﻟِﻒ ﻣﺜﺎٍل ﻮ ﺳ ﻢ ا ﺮ ﻴ ﻊ ا ي ﺪ ﻓﻴ ﻪ ﻋﻴﺎﻧﺎ أ gösterir gibi,
ا ﻷﻋﻈﻢ
، وﺗﺮ ﺘﻪ و ﺷﺘﻪ، ﻓﻼ ر ﺐ أن َﻣﻦ ﺑﻴﺪه إدارة ﻫﺬا ا ﺸﺪ ا ﺎﺋﻞ ﺘﻤﻌﺎkemal-i intizam ve mizan ile iltibassız, noksansız, yanlışsız,
beraber, birbiri içinde idare, terbiye, iaşe, temyiz ve tezyin
، وﺗﺰ ﻨﻪ ﺑ ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم وا ان، وﺗﻤﻴ ﺑﻌﻀﻪ ﻋﻦ ا ﻌﺾ اﻵﺧﺮeden. hem
و ﻫ ﻮ ا ي ﺑﻴ ﺪ ه،د و ن ﻟ ﺲ أ و ﻧ ﻘ ﺺ أ و ﺧ ﻄ ﺄ و د و ن ﺗ ﺄ ﺧ أ و إ ﻫ ﻤﺎ ل
د و را ن ا ﻷ ر ض و ﺣ ﺼ ﻮ ل ﻇﺎ ﻫ ﺮ ة ا ﻠﻴ ﻞ وا ﻬﺎ ر ﺑﺎ ﻧﺘ ﻈﺎ م ﺑ ﺪ ﻳ ﻊ ﻛ ﻤﺎ ﺣ ﺖ
:ﺑ ﻪ ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ
َ َ
(29:﴿ ﻳُﻮِﻟُﺞ ا ْﻞ ِ ا َﻬﺎِر َو ُﻮِﻟُﺞ ا َﻬﺎَر ِ ا ِْﻞ ﴾ )ﻟﻘﻤﺎن ﻳُﻮِﻟُﺞ ا ْﻞ ِ ا َﻬﺎِر َو ُﻮِﻟُﺞ ا َﻬﺎَر ِ ا ِْﻞ
- ﺑ ﻬ ﺬا ا و را ن- ﺴ ﺠ ﻼ و ﺤﻴﺎ âyetinin sarahatıyla zemini döndürüp,
َ
وﻫﻮ ا ي ﻳﻌﻠﻢ،ﺻﺤﻴﻔﺔ ا ﻠﻴﻞ وا ﻬﺎر ا ﻮادث ا ﻮﻣﻴﺔ وﺗﺒﺪﻻﺗﻬﺎgece-gündüz sahifelerini yapan ve çeviren, yevmiye
hâdisatıyla yazan değiştiren aynı zât,
، ﺧﺒﺎﻳﺎ ا ﺼﺪور وﺧﻠﺠﺎت اﻟﻘﻠﻮب- ا ﻮﻗﺖ ﻧﻔﺴﻪ و ا ﻠﺤﻈﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ- aynı anda, en gizli, en cüz'î olan kalblerin hatıratlarını dahi
bilir ve iradesiyle idare eder.
.ﻓﻴ ﺪ ﻳ ﺮ ﻫﺎ ﺑﺈ را د ﺗ ﻪ
ٌ ُ
ﻣﻨ ﻬﺎ ﻓ ﻌ ﻞ وا ﺣ ﺪ ﻣﻨ ﻔ ﺮ د ﻓﺎﻋﻞ ﻫﺬه اﻷﻓﻌﺎل اﻟ- ﻳ ﺒ أن ﻳ ﻮنVe mezkûr fiillerin herbiri birtek fiil olduğundan, zarurî
ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ وا ﻜ ﺎ ء،ﺐ ﺟ ﻼ لَ واﺣﺪا أﺣﺪا ﻗﺎدرا ﺻﺎﺣ- ﺧﺎصolarak, onların fâili dahi birtek vâhid ve kadir olan fâil-i
zülcelallerinin, bedahetle öyle bir kibriya ve azameti var ki:
ً
ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ
َ
ك و ﻤ ﺤ ﻮ ﻴ ﻊ آ ﺛﺎ ر ه وا ﺣﺘ ﻤﺎ ﻻ ﺗ ﻪ ﻣ ﻬ ﻤﺎ ن ﺟﺬور ا ﻣﺎ ﻳﻘﺘﻠﻊHiçbir yerde, hiçbir şeyde, hiçbir cihetle, hiçbir şirkin
hiçbir imkânını, hiçbir ihtimalini bırakmıyor, köküyle
.ن ن و أ ي،ء ن و أي، ﻧﻮﻋﻬﺎ و ﺄﻳﺔ ﺟﻬﺔ ﻧﺖkesiyor.
#55
وﻣﺎ داﻣﺖ، ﻓﻤﺎ داﻣﺖ ﻫﺬه ا ﻜ ﺎء وﻫﺬه اﻟﻘﺪرة اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ ﻮﺟﻮدﺗMadem böyle bir kibriya ve azamet-i kudret var ve
madem o kibriya nihayet kemaldedir ve ihata ediyor.
،ا ﻜ ﻤﺎ ل وا ﻹ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ا ﺎ ﻣ ﺔ ﻣﻨﺘ ﺻﻔﺔ ا ﻜ ﺎء ﻫ ﺬه
ﻳﻌ ّ ﻋﻦ ﻫﺬا و ّﻴﻨﻪ و ﺸﻔﻌﻪ ﺑﺬ ﻚ-ذا ا ﻴﺎن ا ﻌﺠﺰ- و ن اﻟﻘﺮآنhiç kabil-i afv olmadığını, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan azîm
ْ َْ َْ َ
ِان ا َ ﻻ ﻐِﻔُﺮ ان ُ َ َك: ا ﻬﺪﻳﺪ ا ﺼﺎرخ وا ﻮﻋﻴﺪ ا ﺮﻫﻴﺐ ﺑﻘﻮ ﺗﻌﺎ
tehdid ile
َ َ َ ُ ْ ْ َْ َْ َ
َٓ َ ٰ َ ُ ْ
.(48:ﺑِﻪ َو َﻐِﻔُﺮ َﻣﺎ دون ذ ِﻚ َِﻤْﻦ َﺸﺎُء )اﻟ ﺴﺎء ِان ا َ ﻻ ﻐِﻔُﺮ ان ُ َ َك ﺑِِﻪ َو َﻐِﻔُﺮ َﻣﺎ دون ذ ِﻚ
ferman ediyor.
ﻣﻨﺘ ا ﻗ ﺔ ﻟﻦ ﺗﻤﺘﺪ ﻳُﺪﻫﺎ أو ﺗﺘﺪﺧﻞ ﺗﻠﻚ اﻷﻓﻌﺎل اﻟ o gayet mizanlı ve hikmetli ve basîrane ve hayatdarane ve
ُ
. واﻟ ﺗﻨَﺠﺰ ﺑ ﻞ ﺑﺼ ة وﺣﻴﻮ ﺔ واﻧﺘﻈﺎم و ﺣ م،وا ان وا ﻜﻤﺔ
muntazam ve muhkem olan fiillere karışamazlar,
ُ ّ
ﺴﺘ ﺨ ﺪ ﻣ ﻬﺎ ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﻟ ﻔﺎ ﻋ ﻠ ﺔ،و ﻟ ﺴ ﺖ ا ﻷ ﺳﺒﺎ ب إ ﻻ ﺣ ﺠﺎﺑﺎ ﻇﺎ ﻫ ﺮ ﺎ ﻓ ﺤ ﺴ ﺐ belki Fâil-i Zülcelal'in emriyle ve iradesiyle ve kuvvetiyle
ّ zahirî bir perde-i kudret olarak istimal olunuyorlar.
.ي ا ﻼ ل وا ﻟ ﻌ ﺰ ة و ﺴ ﺨ ﺮ ﻫﺎ و ﻓ ﻖ أ ﺮ ه و را د ﺗ ﻪ و ﻗ ﻮ ﺗ ﻪ
ّ
ﺎ-ﻣﻦ ﺑ اﻵﻻف ﻣﻨﻬﺎ- ﻧﻮد ﻫﻨﺎ ﺑﻴﺎن ﺛﻼﺛﺔ أﻣﺜﻠﺔ ﻋﻦ اﻷﻓﻌﺎل ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔHadsiz misallerinden üç misali: Sure-i Nahl'in bir
sahifesinde birbirine muttasıl üç âyetin işaret ettikleri üç
وﻣﻊ. ﺸ إ ﻬﺎ اﻵﻳﺎت ا ﻼث ا ﺘﺼﻠﺔ ﺑﻌﻀﻬﺎ ﺑﺒﻌﺾ ﺳﻮرة ا ﺤﻞfiilin hadsiz nüktelerinden üç nüktesini beyan ederiz.
ّ
ﺎ إ ﻻ أﻧﻨﺎ ﻧ ﺬ ﻛ ﺮ ﻣﻨ ﻬﺎ ﻫﻨﺎ أ ن ﻓ ﻌ ﻞ ﻣﻨ ﻬﺎ ﺘ ﻮ ي ﻧ ﺎ ت ﻻ ﺣ
.ﺛ ﻼﺛﺎ ﻓ ﻘ ﻂ
: اﻵﻳﺔ اﻷوBirincisi:
ً ُُ َْ َ ْ َ َ َ َ
َو اْو َر ﻚ ِا ا ﺤِﻞ اِن ا ِ ِﺬى ِﻣَﻦ ا
ً ْ َ ْ َ َ َ ٰ ََْ
.(68:ِ ﺒَﺎِل ُﻴُﻮﺗﺎ ﴾ )ا ﺤﻞ َ
﴿ واو ر ﻚ ِا ا ﺤِﻞ اِن ا ِ ﺬي ِﻣﻦ ا ِ ﺒﺎِل ﻴﻮﺗﺎ
ً ً ُ
و ﺎ ﺎ ﻣﻦ ﻣﻌﺠﺰة، إن ا ﺤﻠﺔ ﻣﻌﺠﺰة اﻟﻘﺪرة ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ ﻓﻄﺮة ووﻇﻴﻔﺔ، ﻧﻌﻢEvet balarısı fıtratça ve vazifece öyle bir mu'cize-i kudrettir
ٌ
!ﻋﻈﻴﻤﺔ ﺣ ُﺳّﻤﻴﺖ ﺑﺎﺳﻤﻬﺎ ﺳﻮرة ﺟﻠﻴﻠﺔ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ؟
ki; koca Sure-i Nahl, onun ismiyle tesmiye edilmiş.
#56
َ
رأٍس ﺻﻐ ﺟﺪا ﻠ ﺔ ﻮ ﻇﻴ ﻔﺘ ﻬﺎ ا ﺴﻴ ﻤ ﺔ ذ ﻚ ﻷن ﺴﺠﻴﻞ اﻟ اﻣﺞ اÇünki o küçücük bal makinesinin zerrecik başında, onun
ehemmiyetli vazifesinin mükemmel proğramını yazmak
،ِﺎﻛﻨِﺔ ﻋﺴٍﻞ ﺻﻐ ة
ّ ْ
،ﺟ ﻮ ﻓ ﻬﺎ ا ﺼ ﻐ و ﻃﺒ ﺨ ﻬﺎ ﻓﻴ ﻪ ووﺿَﻊ أﻃﻴﺐ اﻷﻃﻌﻤﺔ وأ ﻫﺎve küçücük karnında taamların en tatlısını koymak ve
pişirmek
ر ﻣﻴ ﺤﺘ ﻪ واﺧﺘﻴﺎَر ا ن ا ﻨﺎﺳﺐ ﻮﺿﻊ ﺳّﻢ ﻗﺎﺗﻞ ﻣﻬﺪم ﻷﻋﻀﺎء ﺣﻴﺔve süngücüğünde zîhayat a'zaları tahrib etmek ve
öldürmek hâsiyetinde bulunan zehiri o uzuvcuğuna ve
دون أن ﻳﺆﺛﺮ اﻷﻋﻀﺎء اﻷﺧﺮى ﻠﺠﺴﻢcismine zarar vermeden yerleştirmek;
ا ﻜ ﻤﺔ ا ﻗ ﺔ وا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ و ﻤﻨﺘ إﻻ ﺑﻤﻨﺘ- ﻫﺬا- ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳﺘﻢnihayet dikkat ve ilim ile ve gayet hikmet ve irade ile ve
tam bir intizam ve müvazene ile olduğundan,
واﻹرادة و ﻳِﺔ ا ﻮازﻧﺔ واﻻﻧﺘﻈﺎم؛
ا ﻟﻦ ﻳﺘﺪﺧﻞ ﻣﻄﻠﻘﺎ ﻣﺎ ﻻ ﺷﻌﻮَر وﻻ ﻧﻈﺎم وﻻ ﻣ ان ﻣﻦ أﻣﺜﺎل şuursuz, intizamsız, mizansız olan tabiat ve tesadüf gibi
şeyler elbette müdahale edemezler ve karışamazlar.
.ﻣﺜ ﻞ ﻫ ﺬ ه ا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل ا ﺪﻳ ﻌ ﺔ ا ﻟ ﻄﺒﻴ ﻌ ﺔ ا ﺼ ﻤﺎ ء أ و ا ﺼﺎ د ﻓ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﻤﻴﺎ ء
و ﺸﺎ ﻫ ﺪ ﻇ ﻬ ﻮ ر ﻫ ﺬا،ﻫ ﺬ ه ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ ا ﻹ ﻴ ﺔ وﻫﻜﺬا ﻧﺮى ﺛﻼث ﻣﻌﺠﺰاٍت İşte bu üç cihetle mu'cizeli bu san'at-ı İlahiyenin ve bu fiil-i
Rabbaniyenin, bütün zemin yüzünde hadsiz arılarda, aynı
ﻓ و ز.ا ﻟ ﻔ ﻌ ﻞ ا ﺮ ﺎ أﻳ ﻀﺎ ﻓﻴ ﻤﺎ ﻻ ﺪ ﻣ ﻦ ا ﺤ ﻞ أ ر ﺟﺎ ء ا ﻌ ﻤ ﻮ ر ة ﻓ ﺔ hikmetle, aynı dikkatle, aynı mizanda, aynı anda, aynı
، وا ﻗ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ، و ﺎ ﻜ ﻤ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ،ﻫ ﺬا ا ﻟ ﻔ ﻌ ﻞ ا ﺮ ﺎ و ﺣﺎ ﻃﺘ ﻪ ﺑﺎ ﻤﻴ ﻊ tarzda zuhuru ve ihatası, bedahetle vahdeti isbat eder.
، ا ﻐﺬي ا ﻳﺬ، ا ﻈﻴﻒ ا ﺼﺎ، إن إﺳﻘﺎء ا ﻠ اﻷﺑﻴﺾ ا ﺎ ﺺ، ﻧﻌﻢEvet başta inek ve deve ve keçi ve koyun olarak süt
fabrikaları olan vâlidelerin memelerinde, kan ve fışkı
و ﻣﻘﺪﻣﺘﻬﺎ ا ﻘﺮة، ﻣﻦ ﺼﺎﻧﻊ ا ﻠﻴﺐ ا ﻐﺮوزة أﺛﺪاء ا ﻮا اتiçinde bulaştırmadan ve bulandırmadan ve onlara bütün
ا ي ﻳﺘﺪﻓﻖ ﺴﺨﺎء ﻣﻦ ﺑ ﻓﺮٍث ودم دون أن، وا ﺎﻗﺔ وا ﻌﺰ وا ﻌﺠﺔbütün muhalif olarak hâlis, temiz, safi, mugaddi, hoş,
beyaz bir sütü koymak;
.. ﺘ ﻠ ﻂ ﺑ ﻬ ﻤﺎ أ و ﻳﺘ ﻌ ﻜ ﺮ
أ ﻓﺌ ﺪ ة ﺗ ﻠ ﻚ،ﺐ وأﺛ ﻤ ﻦ ُ و ّن ﻏﺮس ﻣﺎ ﻫﻮ أ ّ ﻣﻦ ا ﻠ وأﺣ ﻣﻨﻪ وأﻃﻴve yavrularına karşı o sütten daha ziyade hoş, şirin, tatlı,
kıymetli ve fedakârane bir şefkati kalblerine bırakmak;
.. ا ﻮا ا ت و ﻫ ﻮ ا ﻨﺎ ن وا ﺸ ﻔ ﻘ ﺔ ا ﻟ ﺗ ﺼ ﻞ ﺣ ﺪ ا ﻟ ﻔ ﺪا ء وا ﻹ ﻳﺜﺎ ر
ﺮ ﺗﺒ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﺮ ﺔ وا ﻜ ﻤ ﺔ وا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ وا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة وا ﻻ ﺧﺘﻴﺎ ر ﺘﺎ ج ﺣﺘ ﻤﺎ إ elbette o derece bir rahmet, bir hikmet, bir ilim, bir kudret
ve bir ihtiyar ve dikkat ister ki;
وا ﻗ ﺔ
.أرض ﻗﺎﺣﻠﺔ وﺗ ﻋﺮع، رﻏﻢ أن ﺷﺠﺮة ٍ ﻣﻨﻬﻤﺎ ﺗﻨﻤﻮ ﺗﺮاب ﺟﺎﻣﺪsusuz bir kumda ve kuru bir toprakta duran bu ağaçlar, o
ٌ ٌ derece bir mu'cize-i kudret ve bir hârika-i hikmettir
و ﺧﺎ ر ﻗ ﺔ ﻣ ﻦ ﺧ ﻮا ر ق،ﻓ ﻣﻨ ﻬ ﻤﺎ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة ﻣ ﻦ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰا ت ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﻹ ﻴ ﺔ
.ا ﻜ ﻤ ﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ
ُ
وﺻﻨﺎﺋُﻊ ذات،اب ﻣﻌّﺴﻞ وﻣﻌﺎ ﻞ، و ﻣﻨﻬﻤﺎ ﺼﺎﻧُﻊ ُﺳﻜٍﺮ وﺣﻠﻮ ﺎتve öyle bir helvalı şeker fabrikası ve ballı bir şurub
makinesi ve o kadar hassas bir mizan ve mükemmel bir
، و ﺗ ﻘﺎ ن ﺗﺎ م، و ﻣ ﻬﺎ ر ة ﺣ ﻜﻴ ﻤ ﺔ،ﻞ ﻣ اٍن دﻗﻴﻖ ﺣﺴﺎس واﻧﺘﻈﺎمintizam ve hikmetli ve dikkatli bir san'attırlar ki;
»إ ن: ﻴ ﺚ إ ن ا ي ﻳ ﻤ ﻠ ﻚ ﻣ ﻘ ﺪ ا ر ذ ر ة ﻣ ﻦ ﻋ ﻘ ﻞ و ﺼ ة ﻳ ﻀ ﻄ ﺮ إ ا ﻟ ﻘ ﻮ ل zerre kadar aklı bulunan bir adam, "Bunları böyle yapan,
elbette bu kâinatı yaratan zât olabilir." demeğe
ﻫ ﻮ ا ي أ و ﺟ ﺪ ا ﺋﻨﺎ ت ﻗﺎ ﻃﺒ ﺔ «؛،ا ي ﺧ ﻠ ﻖ ﻫ ﺬ ه ا ﻷ ﺷﻴﺎ ء ﻫ ﻜ ﺬا mecburdur.
ﻦ ﻋﻨ ﻘ ﻮ دا ﻣ ﻦ ﻣﻦ ﺗﺪ ﻣﺎ ﻳﻘﺎرب ﻋ-ﻣﺜﻼ- ﻷن ﻣﺎ ﻧﺮاه أﻣﺎم أﻋﻴ ﻨﺎÇünki meselâ bu gözümüz önünde bir parmak kadar
asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var ve her
ﻋﻨ ﻘ ﻮ د ﻣﻨ ﻪ ﻤ ﻞ ﻣﺎ ﻳ ﻘﺎ ر ب ، ﻣﻦ ﻫﺬا اﻟﻐﺼﻦ ا ﺼﻐ ا ﺤﻴﻒ، اﻟﻌﻨﺐsalkımda şekerli şurub tulumbacıklarından yüzer tane var.
، ا ﺎﺋ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﺒﺎ ت ا ﻠ ﻄﻴ ﻔ ﺔ وا ﻠﺒﺎ ب ا ﻌ ﺴ ﻠ ﺔ
ٌ
، و ﺣﺒﺔ ﻣﻦ ﺗﻠﻚ ا ﺒﺎت ﻣﻐﻠﻔﺔ ﺑﻐﻼف رﻗﻴﻖ ﻟﻄﻴﻒ ﻠّﻮن زاٍهVe her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latif ve renkli
bir mahfazayı giydirmek
ً
..ﺟ ﻮ ﻓ ﻬﺎ ا ﺎ ﻋ ﻢ ﻧ ﻮ ى ﺻ ة ﺣﺎ ﻠ ﺔ ﻮا ر ﺦ ا ﻴﺎ ة و ﻣﻨ ﻬﺎ ﺟ ﻬﺎ وﺗﻀﻢve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve
proğramı ve tarihçe-i hayatı hükmünde olan sert kabuklu,
ceviz içli çekirdekleri koymak
ﻴ ﻊ ا ﻟ ﻌﻨ ﺐ وأ ﻣﺜﺎ ﻫ ﺬا و ﻏ ه إن ﺧﻠﻖ، ﻧﻌﻢve karnında cennet helvası gibi bir tatlıyı ve âb-ı kevser
gibi bir balı yapmak
، ﺑﺎ ﻗ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ، و ﺟ ﻪ ا ﻟ ﺴﻴ ﻄ ﺔ ﻓ ﺔ- و ﻻ ﺗﻌﺪ وﻻ- ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı dikkat,
aynı hikmet, aynı hârika-i san'atı, aynı zamanda, aynı
و ﺎد ﺗﻠﻚ ا ﺼﻨﻌﺔ ا ﺎرﻗﺔ ا ﻌﺠﺰة ﺑﺄﻋﺪادﻫﺎ ا ﺎﺋﻠﺔ، وا ﻜﻤﺔ ﻋﻴﻨﻬﺎtarzda yaratmak,
، ﻧ ﻤ ﻂ وا ﺣ ﺪ و،وﻗﺖ واﺣﺪ
و ﺎﺻﺔ- ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹ ﺎد واﻹﺑﺪاع أي إ ﺎد ا ﻮﺟﻮدات: ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺎ ﺔÜçüncü Hakikat: Mevcudatın ve bilhassa nebatat ve
hayvanatın, sür'at-i mutlaka içinde kesret-i mutlaka ve
ﻣ ﻊ اﻧﺘ ﻈﺎ م،ﻋ ﺔ ﻣ ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ ،ة ﻣ ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ ﺑ- ا ﺒﺎﺗﺎت وا ﻴﻮاﻧﺎتintizam-ı mutlak ile
..ﻣ ﻄ ﻠ ﻖ
ﻳ ﺔ ا ﺴ ﻦ وا ﻤﺎ ل ﻣ ﻊ ا ﻬﺎ ر ة ،وﺧﻠُﻖ ا ﺨﻠﻮﻗﺎت ﺴﻬﻮﻟﺔ ﻣﻄﻠﻘﺔ ve sühulet-i mutlaka içinde gayet hüsn-ü san'at ve
ُ meharet ve ittikan ve intizam ile ve mebzuliyet-i mutlaka
ﻳ ﺔ ا ﻔﺎ ﺳ ﺔ وا ﻮ د ة و ﺑ ﺪا ع ا ﺼﻨ ﻮ ت..ا ﺘ ﻘﻨ ﺔ وا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م ا ﻞ ve ihtilat-ı mutlak içinde gayet kıymetdarlık ve tam imtiyaz
.وا ﻤﻴ ا ﻮا ﺿ ﺢ ﻣ ﻊ ﻣﻨﺘ ا ﻮ ﻓ ﺮ ة و ﻳ ﺔ ا ﻻ ﺧﺘ ﻼ ط وا ﻻ ﻣ ا ج ile icadlarıdır.
و ﻣﻨﺘ، إن إ ﺎد اﻷﺷﻴﺎء ﻣﻨﺘ ا ﻜ ة ﺑﻤﻨﺘ ا ﻋﺔ، ﻧﻌﻢEvet gayet çokluk ile gayet çabukluk, hem gayet
san'atkârane ve mahirane ve dikkat ve intizam ile gayet
، ا ﺴﻬﻮﻟﺔ واﻟ ﺑﻤﻨﺘ اﻹﺗﻘﺎن وا ﻬﺎرة و ﺎ ﻗﺔ واﻻﻧﺘﻈﺎمkolay ve rahatça,
و ﻧﺪرك ﻣﺎ ﻧﺮاه و ﺸﺎﻫﺪه ﺑﺄﻋﻴ ﻨﺎ ﻳ ﺒ أن ﺗ ﻮن ا ﺠﻮم، ﻧﻌﻢVe o kudrete nisbeten, yıldızlar zerreler kadar ve en büyük
en küçük kadar ve efradı hadsiz bir nevi, birtek ferd kadar
، وأ ُ اﻷﺷﻴﺎء ﻛﺄﺻﻐﺮﻫﺎ، وا رات ﺣﺪ ﺳﻮاء أﻣﺎم ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرةve azametli ve muhit bir küll, has ve az bir cüz' kadar
وا ا ﺤﻴ ﻂ ا ﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻢ،وا ﻷ ﻓ ﺮا د ﻏ ا ﺤ ﺪ و د ة ﻠﻨ ﻮ ع ﻟ ﻔ ﺮ د ا ﻮا ﺣ ﺪ ﻣﻨ ﻪ
،ﺰ ء ا ﺼ ﻐ ا ﺎ ص
و ﺸﺎء ا ﺸﺠﺮة ا ﺸﺎﻫﻘﺔ، و ﺣﻴﺎء اﻷرض ا ﺎﺋﻠﺔ ﻛﺈﺣﻴﺎء ﺷﺠﺮة واﺣﺪةve koca zeminin ihyası ve diriltilmesi, bir ağaç kadar ve
dağ gibi bir ağacın inşası, tırnak gibi bir çekirdek kadar
.ا ﺼﻐﺮ ﻛﺈ ﺎد ﺑﺬرة ﻣﺘﻨﺎﻫﻴﺔkolay ve rahatça ve sühuletli olmak gerektir. Tâ ki,
gözümüzün önünde yapılan bu işleri yapabilsin.
، و ﻬﺬا ا ا ﻬﻢ ﻤﺔ ا ﻮﺣﻴﺪ اﻟ ﺗﺘﻀﻤﻨﻪ ﻫﺬه ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﻮﺣﻴﺪﻳﺔİşte bu mertebe-i tevhidin ve bu üçüncü hakikatın ve
kelime-i tevhidin bu ehemmiyetli sırrını,
،و ﻫ ﺬ ه ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﺎ ﺔ
» « ﻛ ﺄ ﺻ ﻐ ﺮ » ﺟ ﺰ ء « أ ﻣﺎ م ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ د و ن أ ن ﻳ ﻮ ن أي ﻛﻮن أyani en büyük bir küll, en küçük bir cüz'î gibi olması ve en
çok ve en az farkı bulunmaması;
،أ د ﻓ ﺮ ق ﺑ ا ﻜﺜ وا ﻟ ﻘ ﻠﻴ ﻞ
و ﻴﺎن وﺗﻮﺿﻴﺢ ﻫﺬه.ﺗﻨﻜﺸﻒ اﻷ اُر ا ﻗﻴﻘﺔ ا ﻔﻴﺔ ﻠﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ hem bu hayretli hikmetini ve bu azametli tılsımını ve tavr-ı
aklın haricindeki bu muammasını ve İslâmiyetin en
ﻣ ﻊ أ ﻧ ﻪ أ ﻫ ﻢ- ا ﻜ ﻤ ﺔ ا ﺤ ة وا ﻠ ﻐ ﺰ ا ﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻢ ا ي ﻫ ﻮ ﺧﺎ ر ج ﻃ ﻮ ر ا ﻟ ﻌ ﻘ ﻞ mühim esasını ve imanın en derin bir medarını ve
-أﺳﺎس ﻺﺳﻼم وأﻋﻤُﻖ ﻣﺪار ﻺﻳﻤﺎن وا ﻠﺒﻨﺔ ا ﻜ ى ﻠﺘﻮﺣﻴﺪ tevhidin en büyük bir temelini
ﻳُﺪَرك أﺧ اﻷ ار ا ﺠﻬﻮﻟﺔ ﻘﻴﻘﺔ ﺧﻠﻖ ا ﻜﻮن اﻟ ﻋﺠﺰت اﻟﻔﻠﺴﻔﺔbeyan ve hall ve keşf ve isbat etmekle Kur'anın tılsımı açılır
ve hilkat-ı kâinatın en gizli ve bilinmez ve felsefeyi
. ﻋﻦ إدراﻛﻬﺎidrakinden âciz bırakan muamması bilinir.
وأﻟﻒ ٍﺪ وﺛﻨﺎء ﺎﻟ ِ ا ﺮﺣﻴﻢ أرﻓﻌﻪ ﺑﻌﺪد ﺣﺮوف، ﻓﺄﻟﻒ ﺷﻜﺮ وﺷﻜﺮHâlık-ı Rahîmime yüzbin defa Risalet-ün Nur'un hurufatı
adedince şükr ve hamdolsun ki,
،ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر
ّ ْ أن ﺗﻤﻜﻨRisalet-ün Nur bu acib tılsımı ve bu garib muammayı hall
و ﺸ ﻔ ﺖ ﻫ ﺬا ا ي،ﺖ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر ﺣ ﻞ ﻫ ﺬا ا ا ﻟ ﻌ ﺠﻴ ﺐ
ve keşf ve isbat etmiş.
. ﺑ ﻞ أﺛ ﺘﺘ ﻪ ﺑ ا ﻫ ﻗﺎ ﻃ ﻌ ﺔ،ﻳ ﻈﻨ ﻪ ا ﺎ ﻫ ﻞ ﻏ ﻤ ﻮ ﺿﺎ ﻏ ﺮ ﺒﺎ
ُ
، ﻓﻤﻊ إﺣﺎﻟﺔ اﻹﻳﻀﺎح وا ﻔﺼﻴﻞ إ ﻫﻨﺎك أردت أن أﺑ ﻫﻨﺎ ﺑﻴﺎﻧﺎ ﻤﻼOnun için, izahı onlara havale etmekle beraber, bir fihriste
hükmünde bu sırrı açan esasları ve delilleri icmalen beyan
ﻛﻔﻬﺮﺳﺖ ﺘ ﺗﻠﻚ اﻷﺳَﺲ واﻷدﻟﺔ اﻟ ﺗﻌﺎﻟﺞ ﻫﺬا ا وﺗ ﺸﻔﻪ ve onüç basamak olarak onüç sırra işaret etmek istedim.
،ا ﺑﺜ ﻼ ث ﻋ ة ﺮﺗﺒ ﺔ ﺛ ﻢ ا ﻹ ﺷﺎ ر ة إ ﺛ ﻼﺛ ﺔ ﻋ،وﺗ ﻮ ﺿ ﺤ ﻪ
ُ
وﻟ ﻦ ﻣﺎﻧَﻌ ﻗﻮ ﻣﺎدﻳ، و ﺪأت ﺑ ﺘﺎﺑﺔ ا اﻷول وا ﺎBirinci ve ikinci sırları yazdım. Fakat maatteessüf hem
maddî, hem manevî iki kuvvetli mani', beni şimdilik
ﺑ و ﻛﺘﺎﺑﺔ ﺑﻘﻴﺔ اﻷ ار ا ﻮﻗﺖ-ﻣﻊ اﻷﺳﻒ- وﻣﻌﻨﻮ ﺣﺎﻻmütebâkisinden vazgeçirdiler.
. ا ﺎ
#59
ﻷﻧﻪ، ﻓﻼ ﻳ ﻮن ﺿﺪه رﺿﺎ، إذا ن ا ء ذاﺗﻴﺎ: ا اﻷولBirinci Sır: Bir şey zâtî olsa, onun zıddı o zâta ârız
olamaz. Çünki içtima-üz zıddeyn olur, o da muhaldir.
.ا ﺟﺘ ﻤﺎ ع ا ﻀ ﺪﻳ ﻦ و ﻫ ﻮ ﺎ ل
ُ
ورة ا ﻼزﻣﺔ ﻣﺎداﻣﺖ اﻟﻘﺪرة اﻹ ﻴﺔ ذاﺗﻴﺔ و: ﻓﺒﻨﺎًء ﻫﺬا اİşte bu sırra binaen, madem kudret-i İlahiye zâtiyedir ve
ا
Zât-ı Akdes'in lâzım-ı zarurîsidir. Elbette o kudretin zıddı
ﻓﻼ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ ﻮن اﻟﻌﺠُﺰ ا ي ﻫﻮ ﺿﺪ ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة،ات ا ﻘﺪﺳﺔ olan acz, o Zât-ı Kadir'e ârız olması mümkün olmaz.
.ر ﺿﺎ ا ت ا ﻟ ﻘﺎ د ر ة
ُ
ء ا ﻮا ﺣ ﺪ ﻳ ﻮ ن ﺑﺘ ﺪا ﺧ ﻞ ﺿ ﺪ ه ا وﻣﺎ دام وﺟﻮد ا ﺮاﺗﺐVe madem bir şeyde mertebelerin bulunması, o şeyin
içinde zıddının tedahülü iledir.
ُ ُ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﺗﺘﻜﻮن ﺮاﺗMeselâ: Ziyanın kavî ve zaîf gibi mertebeleri, zulmetin
و د ر ﺟﺎ ت،ﺐ ﻗ ﻮ ة ا ﻀﻴﺎ ء و ﺿ ﻌ ﻔ ﻪ ﺑ ﻤ ﺪا ﺧ ﻠ ﺔ ا ﻟ ﻈ ﻠ ﻤ ﺔ
müdahalesi ile ve hararetin ziyade ve aşağı dereceleri,
وﻣﻘﺎدﻳﺮ ﺷﺪة اﻟﻘﻮة وﺿﻌﻔﻬﺎ، ارﺗﻔﺎع ا ﺮارة وﻫﺒﻮﻃﻬﺎ ﺑﺘﺪاﺧﻞ اﻟ ودةsoğuğun karışması ile ve kuvvetin şiddet ve noksan
- ﺑﻤﻘﺎﺑﻠﺔ ا ﻘﺎوﻣﺔ و ﺎﻧﻌﺘﻬﺎ ﺎmikdarları, mukavemetin karşılaması ve mümanaatıyladır.
َ ُ
ﻠﻖ ﻓ..ﺮا ﺗ ﺐ ﻓﻼ ﻳﻤ ﻦ أن ﺘﻮى ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة ا اﺗﻴﺔElbette o kudret-i zâtiyede mertebeler bulunmaz. Bütün
eşyayı, bir tek şey gibi icad eder.
.ء ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺷﻴﺎَء وﺗﻮِﺟﺪﻫﺎ
ﻓﻤﺎداﻣﺖ ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة ا اﺗﻴﺔ ﻣﺘﺠﺮدة ﻣﻦ ا ﺮاﺗﺐ وﻣﻦ ا ﻀﻌﻒ وﻣﻦVe madem o kudret-i zâtiyede mertebeler bulunmaz ve
. ﻓﻼ ﺟﺮم أن ﻻ ﻳﻘﻒ أﻣﺎَﻣﻬﺎ ﻣﺎﻧﻊ وﻻ ﻳﺼﻌﺐ ﻋﻠﻴﻬﺎ إ ﺎد، ا ﻘﺺkarşılayamaz ve hiçbir icad ona ağır gelmez.
za'f ve noksan olamaz, elbette hiçbir mani' onu
ُ
و ﻣﺎ دا ﻣ ﺖ ﻻ ﺸ ﻖ ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ء ﻓ ﻼﺑ ﺪ أ ن ﻳ ﻮ ن ﻳ ﻬﺎ إ ﺎ د ا Ve madem hiçbir şey ona ağır gelmez, elbette haşr-i
ُ a'zamı bir bahar kadar kolay ve bir baharı bir ağaç kadar
و ﺎد ا ﺮ ﻴﻊ ﻛ ﺴﺎﻃﺔ إ ﺎد ﺷﺠﺮة،اﻷﻋﻈﻢ ﻛﺴﻬﻮﻟِﺔ إ ﺎد ا ﺮ ﻴﻊ sühuletli ve bir ağacı bir çiçek kadar zahmetsiz icad ettiği
و أ ﻧ ﻬﺎ ﺗ ﻘ ﻮ م ﺑﺎ ﻹ ﺎ د، و ﺎ د ا ﺸ ﺠ ﺮ ة ﻛ ُ إ ﺎ د ز ﻫ ﺮ ة وا ﺣ ﺪ ة،وا ﺣ ﺪ ة gibi;
.ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ وا ﻟ ﻛ ﻤﺎ ﺗ ﻘ ﻮ م ﺑ ﻬﺎ أ د ق ﻣﺎ ﺗ ﻮ ن ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ وا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن
و ﻠﻖ، ﻓ ى أﻧﻬﺎ ﻠﻖ ا ﺰﻫﺮة ﺑﺈﺗﻘﺎن ا ﺸﺠﺮة و ﺄﻫﻤﻴﺘﻬﺎ وﻗﻴﻤﺘﻬﺎbir çiçeği bir ağaç kadar san'atlı, bir ağacı bir bahar kadar
mu'cizatlı ve bir baharı bir haşir gibi cem'iyetli ve hârikalı
و ﻠﻖ ا ﺮ ﻴﻊ ﺸﻤﻮ ﺔ ا، ا ﺸﺠﺮة ﺑﺈﻋﺠﺎِز ﺻﻨِﻊ ا ﺮ ﻴﻊ ا ﺎﺋﻞhalkeder ve gözümüzün önünde halkediyor.
. وﻫﻜﺬا ﺸﺎﻫﺪ ﺧﻠﻘﻬﺎ أﻣﺎم أﻋﻴ ﻨﺎ، ﻫﻜﺬا ﻠﻖ،وﺟﺎﻣﻌﻴﺘﻪ و ﻋﺠﺎزه
وﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﺑ اﻫ ﻛﺜ ة ﻗﺎﻃﻌﺔ ﻗﻮ ﺔ أﻧﻪ إن ﻢ ُﺴﻨَﺪ ا ﻠُﻖRisale-i Nur'da kat'î ve kuvvetli çok bürhanlar ile isbat
إ ا ﻮﺣﺪة وا ﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ ﻳﺼﺒﺢ ﺧﻠُﻖ زﻫﺮة واﺣﺪة ﺻﻌﺒﺎ ﻛﺼﻌﻮ ﺔ ﺧﻠِﻖağaç kadar, belki daha müşkilatlı
edilmiş ki: Eğer vahdet ve tevhid olmazsa, bir çiçek, bir
، ﺷ ﺠ ﺮة ﺑ ﻞ أ ﺻﻌ ﺐ
وﻓﻮق ذ ﻚ ﺳ ﺴﻘﻂ ﻴُﻌﻬﺎ. و ﺼﺒﺢ ﺧﻠُﻖ ا ﺸﺠﺮة أﻋﻘﺪ ﻣﻦ ﺧﻠﻖ ا ﺮ ﻴﻊve bir ağaç, bir bahar kadar, belki daha suubetli olmakla
beraber; kıymet ve san'atça bütün bütün sukut
،ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ ﻣﻦ ﺣﻴﺚ اﻟﻘﻴﻤﺔ واﻹﺗﻘﺎنedeceklerdi.
ُ
ﺑ ﻞ ﺴﺘ ﺤﻴ ﻞ ﺻﻨ ﻌ ﻪ،ﺳﻨ ﺔ ﻓﺎ ﺋﻦ ا ي ﻠﻖ دﻗﻴﻘﺔ واﺣﺪة ﺳﻴُﺼﻨﻊVe şimdi bir dakikada yapılan bir zîhayat, bir senede
ancak yapılacaktı, belki de hiç yapılmayacaktı.
.ﺑﺎ ﺮة
ﺑﺘﺠٍﻞ ﻣﻦ،ﺮآة واﺣﺪة ﻛﻤﺎ أن ﺷﻤﺴﺎ واﺣﺪة ﺸّﻊ ﺿﻴﺎًء إ: ا ﺎ اİkinci Sır: Nasılki nuraniyet ve şeffafiyet ve itaat sırrıyla
ve kudret-i zâtiyenin bir cilvesiyle birtek güneş, birtek
ﻓﺈ ﻧ ﻬﺎ،ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ وا ﺸ ﻔﺎ ﻓﻴ ﺔ وا ﻟ ﻄﺎ ﻋ ﺔ اﻟﻘﺪرة ا اﺗﻴﺔ واﺳ ﻨﺎدا إâyineye ziyalı aks verdiği gibi;
ﺗﻨ ﻌ ﻜ ﺲ ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ ﺑﺎ ﺼ ﻮ ر ة ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ
ﺑﺎﻟﻔﻌﺎ ﺔ ا ﻮاﺳﻌﺔ ﻟﻘﺪرﺗﻬﺎ ﻏ ا ﺤﺪدة ﺑﺄ ﺮ-ذات ا ﻀﻴﺎء وا ﺮارة- hadsiz âyinelere ve parlak şeylere ve katrelere o kayıdsız
kudretinin geniş faaliyetinden ziyalı ve hararetli olan ayn-ı
. إ ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣﻦ ا ﺮاﻳﺎ وا ﻮاد ا ﻠﻤﺎﻋﺔ واﻟﻘﻄﺮات، إﻟaksini emr-i İlahî ile kolayca verebilir. Az ve çok birdir,
farkı yoktur.
#60
ْ ُ
ﻓﺈن ﻫﺬه ا ﻤﺔ ﺗﺪﺧﻞ ﺴﻬﻮﻟﺔ ﺗﺎﻣﺔ إ أذن، و ذا ﻧﻄﻘﺖ ﺑ ﻠﻤﺔ واﺣﺪةHem birtek kelime söylense, nihayetsiz hallakıyetin
nihayetsiz vüs'atinden, o birtek kelime birtek adamın
-اﺳ ﻨﺎدا إ ا ﺴﻌﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ ﻠﺨﻼﻗﻴﺔ- ﺷﺨﺺkulağına zahmetsiz girdiği gibi,
َ
، وﺗﺪﺧﻞ أذﻫﺎن ﻼﻳ ِ اﻷﺷﺨﺎص وآذاﻧﻬﻢ ﺑ ﺴﺎﻃﺔ و ﺑﺎﻷ ﺮ ا ﺮ ﺎbir milyon kulakların kafalarına da izn-i Rabbanî ile
. ﻓﺄﻣﺎﻣﻬﺎ آﻻف ا ﺴﺘﻤﻌ وا ﺴﺘﻤُﻊ ا ﻮاﺣﺪ ﺳﻮاء وﻻ ﻓﺮق ﺑ ﻨﻬﻤﺎmüsavidir, fark etmez.
zahmetsiz girer. Binlerle dinleyen ile birtek dinleyen
ﻓﺈ ن،ﻠ ﺔ ن وا ﺣ ﺪ وآ ﻻ ف ا ﻷ ﻜﻨ ﺔ ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ وﻣﺜﻠﻤﺎ ﺗﻨﻈﺮ اﻟﻌ إHem göz gibi birtek nur veya Cebrail gibi nuranî birtek
ruhanî; tecelli-i rahmet içinde olan faaliyet-i Rabbaniyenin
ﻛﺠ ﻞ ﻋﻠﻴﻪ ا ﺴﻼم- ﻧﻮرا أو ﻧﻮراﻧﻴﺎ روﺣﺎﻧﻴﺎkemal-i vüs'atinden
َ
- ن وا ﺣ ﺪ ﺑ ﻞ ﺳ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ ا ﻮﻗﺖ ا ي ﺸﺎﻫﺪ و ﺬﻫﺐ و- birtek yere sühuletle baktığı ve gittiği ve birtek yerde
sühuletle bulunduğu gibi,
-ا ﺮ ﺔ ا ﺳ ﻨﺎ دا إ ﻛ ﻤﺎ ل ﺳ ﻌ ﺔ ا ﻟ ﻔ ﻌﺎ ﺔ ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ
ﺑﺎ ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ- ﺑﺎ ﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﻹ ﻴ ﺔ- ﻓﻬﻮ ﻛﺬ ﻚ ﺸﺎﻫﺪ و ﺬﻫﺐ وbinler yerlerde de, kudret-i İlahiye ile sühuletle bulunur,
bakar, girer. az, çok farkı yoktur.
. ﻓﻼ ﻓﺮق ﻫﻨﺎ ﺑ اﻟﻘﻠﺔ وا ﻜ ة.آﻻف اﻷﻣﺎ ﻦ
ْٰ َْ َُ ْ
ﻓﻠﻜﻮﻧﻬﺎ.- ﴾ ﴿ َو ِ ِ ا َﻤﺜﻞ اﻻ- وﻫﻜﺬا اﻟﻘﺪرة ا اﺗﻴﺔ اﻷز ﺔAynen öyle de: Kudret-i zâtiye-i ezeliye, en latif, en has bir
َ nur ve bütün nurların nuru olduğundan
،أﻟﻄﻒ ﻧﻮٍر وأﺧﺼﻪ ﺑﻞ ﻧﻮُر اﻷﻧﻮار ﻬﺎ
و ﻜﻮن ﻣﺎﻫﻴﺔ اﻷﺷﻴﺎء وﺣﻘﺎﺋﻘﻬﺎ وأوﺟﻪ ا ﻠﻜﻮﺗﻴﺔ ﻓﻴﻬﺎ ﺷﻔﺎﻓﺔ ّﻤﺎﻋﺔve eşyanın mahiyetleri ve hakikatları ve melekûtiyet
vecihleri şeffaf ve âyine gibi parlak olduğundan
، ﺮا ﻳﺎ
اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ا رات إ ا ﺒﺎﺗﺎت و أﻧﻮاع اﻷﺣﻴﺎء ﻗﺎﻃﺒﺔ- ء وﻷنve zerrattan ve nebatattan ve zîhayattan tâ yıldızlara ve
güneşlere ve aylara kadar herşey,
- و ا ﺠ ﻮ م وا ﺸ ﻤ ﻮ س وا ﻷ ﻗ ﻤﺎ ر
ّ
ﺗﺎﺑٌﻊ وﻣﻨﻘﺎد وﻣﻄﻴﻊo kudret-i zâtiyenin hükmüne gayet derecede itaatli,
أﺗ ﻢ و ﺟ ﻪ ُ ﻢ ﺗ ﻠ ﻚ اﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا اﺗﻴ ﺔ و ﺴ ﺨ ﺮ
ّ inkıyadlı ve o kudret-i ezeliyenin emirlerine nihayet
و ﻨﺪ وﺧﺎﺿﻊ ﺧﻀﻮ ﻣﻄﻠﻘﺎ ﻷوا ﺮ ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة اﻷز ﺔderecede muti' ve müsahhar bulunduğundan,
ُ
، ء ا ﻮا ﺣ ﺪ ﻓﻼ ر ﺐ أﻧﻬﺎ ﺗ ﺸﺊ اﻷﺷﻴﺎَء ﻏ ا ﺤﺪودة و ﻠﻘﻬﺎelbette hadsiz eşyayı birtek şey gibi icad eder ve
َ yanlarında bulunur.
.ن آن و ء ﻋﻨ ﺪ و
، وا ﺰء وا، وا ﻜﺜ واﻟﻘﻠﻴﻞ، ﻓﺎ ﻜﺒ وا ﺼﻐ،ء ﺷ ﺌﺎ ﻓﻼ ﻳﻤﻨﻊBir iş bir işe mani olmaz. Büyük ve küçük, çok ve az, cüz'î
ve küllî birdir. Hiçbiri ona ağır gelmez.
.ء ء و ﻻ ﻳ ﺼ ﻌ ﺐ ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ﺳ ﻮا ء ﻋﻨ ﺪ ﻫﺎ؛ ﻻ ﺗ ﻌ ﺠ ﺰ ﻋ ﻦ
واﻟﻄﺎﻋﺔ ﻸﺣ م، واﺳ ﻨﺎدا إ أ ار اﻻﻧﺘﻈﺎم وا ﻮازﻧﺔ واﻣﺘﺜﺎل اﻷوا ﺮHem nasılki Onuncu ve Yirmidokuzuncu Sözlerde
denildiği gibi intizam ve müvazene ve hükme itaat ve
- «ﻦ »ا ﻤﺔ اﻟﻌﺎ ة« و»ا ﺎﺳﻌﺔ واﻟﻌ
ﻛﻤﺎ ذﻛﺮت- emirleri imtisal sırlarıyla,
ُ ً
ﻓﺈن ﺳﻔﻴﻨﺔ ﺿﺨﻤﺔ ﺟﺪا ﻳﻤ ﻦ أن ﺗﺪار و ﺴ ﺴﻬﻮﻟِﺔ إدارِة ﻃﻔٍﻞ ﻣﻴﺘﻪyüz hane kadar bir büyük sefineyi bir çocuğun parmağıyla
oyuncağını çevirdiği gibi döndürür, gezdirir.
.. ﺑﺈ ﺻﺒ ﻌ ﻪ
ﻓﺈﻧﻪ ﺑﺎﻷ ﺮ ﻧﻔﺴﻪ،« »ﻫﺠﻮم: و ن ﻗﺎﺋﺪا ﻣﺜﻠﻤﺎ ﺴﻮق ﺟﻨﺪﻳﺎ واﺣﺪا ﺑﺄ ﺮهHem bir âmir, bir arş emriyle birtek neferi hücum ettirdiği
gibi, muntazam ve muti' bir orduyu dahi, o tek emriyle
.. إ ا ﺮ ب،ﺴ ﻮ ق ﺟ ﺸﺎ ﻣﻨﺘ ﻈ ﻤﺎ ﻣ ﻄﻴ ﻌﺎ hücuma sevkeder.
ﻃ ﺮ ﻣ ا ن ﻋ ﻈﻴ ﻢ ﺣ ﺴﺎ س ﺣﺎ ﻟ ﺔ ﻮا ز ﻧ ﺔ و ذا ن ﻫﻨﺎك ﺟﺒﻼنHem pek büyük bir hassas mizanın iki gözünde, iki dağ
müvazene vaziyetinde bulunsalar,
ﺟ ﺪا
ٌ ُ
،ﻣ ﻌﺎ د ﻟ ﺔ ﺗﺎ ﻣ ﺔ
ٍ ﻣ ﻦ ﻛ ﻔﺘﻴ ﻪ ﺑﻴ ﻀ ﺔ ﺛﻢ أو ﺑﻤ ان آﺧﺮ وُوﺿﻊiki kefesinde iki yumurta bulunan diğer mizanın, bir tek
ceviz, bir kefesini yukarıya kaldırması, birini aşağı
ﻓﻤﺜﻠﻤﺎ ﻳﻤ ﻦ ﻮزة واﺣﺪة أن ﺗﺮﻓﻊ إﺣﺪى ا ﻜﻔﺘ إ اﻷindirmesi gibi;
، وا ﻷ ﺧ ﺮ ى إ ا ﻷ ﺳ ﻔ ﻞ
أن ﺗﺮﻓﻊ إﺣﺪى-ﺑﻘﺎﻧﻮن ا ﻜﻤﺔ- ﻛﺬ ﻚ ﺴﺘﻄﻴﻊ ﺗﻠﻚ ا ﻮزة ﻧﻔﺴﻬﺎo tek ceviz, bir kanun-u hikmetle öteki büyük mizanın bir
ُ gözünü dağ ile beraber dağın başına ve öbür dağı,
ﻛﻔ ا ان اﻟﻌﻈﻴﻢ ا ﺎ ِﻞ ﻠﺠﺒﻞ إ ﻗﻤﺔ ﺟﺒﻞ وﺗﻨـﺰل اﻷﺧﺮى إderelerin dibine indirebilir.
.ﻗﻌﺮ ا ﻮادي
ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ ﺣﻴ ﺚ إﻧ ﻬﺎ ﻣ ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ ﻛﺬ ﻚ اﻷ ﺮ، ﻓﻜﻤﺎ أن اﻷ ﺮ ﻫﻜﺬاAynen öyle de: Kayıdsız, nihayetsiz, nuranî, zâtî, sermedî
olan kudret-i Rabbaniyede ve beraberinde
،ﻣ ﺪﻳ ﺔ ذا ﺗﻴ ﺔ و و،ﻧ ﻮ را ﻧﻴ ﺔ و،ﻏ ﻣﺘﻨﺎ ﻫﻴ ﺔ
وﺗﻮﺟﺪ ﻣﻌﻬﺎ ا ﻜﻤﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ واﻟﻌﺪاﻟﺔ ا ﺎﻣﺔ ا ﻠﺘﺎن ﻫﻤﺎ ﻣ ﺸﺄ ﻴﻊbütün intizamatın ve nizamların ve müvazenelerin menşei,
،اﻻﻧﺘﻈﺎم واﻷﻧﻈﻤﺔ وا ﻮازﻧﺔ وﻣﻨﺒُﻌﻬﺎ وﻣﺪارﻫﺎ و ﺼﺪرﻫﺎ
menbaı, medarı, masdarı olan nihayetsiz bir hikmet ve
gayet hassas bir adalet-i İlahiye bulunduğundan
ء ﺴ ﺨﺮ ء ن وﻣ ﻦ ﻓﺎ ﺰ وا وا ﻜﺒ وا ﺼﻐ ﻣﻦ أيve cüz'î ve küllî ve büyük ve küçük herşey ve bütün eşya,
o kudretin hükmüne müsahhar ve tasarrufuna münkad
ا.ﻓ ﻬﺎ ُ ﻢ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة و ﻣﻨ ﻘﺎ د olduğundan,
ﻓﺈن ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة ﺴ ا ﺠﻮَم وا ﺴﻴﺎرات ﺴﻬﻮﻟِﺔ إدارِة ا راتelbette zerreleri kolayca tedvir ve tahrik ettiği gibi, yıldızları
dahi nizam-ı hikmet sırrıyla kolayca döndürür, çevirir.
.ﻧ ﻈﺎ م ا ﻜ ﻤ ﺔ ﻬﺎ؛ و ذ ﻚ و ﺮ
#61
ات ﺴ ﻮ ق ﻴ ﻊ ﻃ ﻮاﺋ ﻒ ا،ا ﺑﺎﺑ ﺔ ا ﺮ ﻴ ﻊ ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ و ﻤﺎ أﻧﻬﺎVe baharda, bir emir ile sühuletle bir sineği ihya ettiği gibi;
bütün sineklerin taifelerini ve bütün nebatatı ve
وا ﺒﺎﺗﺎت وا ﻴﻮاﻧﺎت إ ﻣﻴﺪان ا ﻴﺎةhayvancıkların ordularını,
و ﺎ ﻜﻤﺔ ا ﺘﻀﻤﻨﺔ ﻓﻴﻬﺎ و، و ﻴﻴﻬﺎ ﺑﺎ ﺴﻬﻮﻟﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ و ﺎﻷ ﺮ ﻧﻔﺴﻪkudretindeki hikmet ve mizanın sırrıyla, aynı emirle, aynı
kolaylıkla diriltip meydan-ı hayata sevk eder.
.ا ا ن
ﻋ ﺔ ﻓﺎﺋ ﻘ ﺔ ﻓﺘﻨ ﻔ ﺦ ا ﻴﺎ ة ﺟ ﺬ و ر ﻫﺎ و ﻤﺎ أﻧﻬﺎ ﺗ ﺒﺖ ﺷﺠﺮة ا ﺮ ﻴﻊVe bir ağacı baharda çabuk diriltmek ve kemiklerine hayat
vermek gibi, o hikmetli adaletli kudret-i mutlaka ile
ﺑﺘ ﻠ ﻚ اﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ ا ﻜﻴ ﻤ ﺔ ﻓ،ﻟﻌﻈﺎم و ﺟ ﺬ و ﻋ ﻬﺎ ا ﻟ
ا ﻟ ﻌﺎ د ﻟ ﺔ و ﺎ ﻷ ﺮ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ
َ َ
ﻣﺜ ﻠ ﻤﺎ أ ﺣﻴ ﺖ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺸ ﺠ ﺮ ة،ﻛ ﺠﻨﺎ ز ة ﺿ ﺨ ﻤ ﺔ ﻫﺬه اﻷرض ا ﺎﺋﻠﺔ اﻟkoca arzı ve zemin cenazesini, baharda o ağaç gibi
ً kolayca ihya edip yüzbin çeşit haşirlerin misallerini icad
ﻮِﺟﺪة ﻣﺌﺎِت اﻵﻻف ﻣﻦ أﻧﻮاع اﻷﻣﺜﻠﺔ وا ﻤﺎذج،ا ﺮ ﻴﻊ ﺑ ﺴﺎﻃﺔ eder.
.وا ﻟ ﺸ ﻮ ر ّ
ا اﻟ ﺔ ا
:ا ﻷ ر ض ﺑ ﺄ ﺮ ﺗ ﻮ ﻓﺈﻧ ﻪ ﺑ ﻤ ﻀ ﻤ ﻮ ن ا ﻵﻳﺎ ت ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ ا ﻵﺗﻴ ﺔ Ve bir emr-i tekvinî ile arzı dirilttiği gibi,
َ ُْ َْ َ َ ُ َ َ ً َ ً ْ ْ َ َ ْ
.(53:ن ﴿ ِان ﻧﺖ ِاﻻ َﺻﻴَﺤﺔ َواِﺣﺪة ﻓﺎِذا ﻫْﻢ ﻴٌﻊ َ ﻨﺎ َ ُ ون ﴾ ) ﺲ َ ُ َ ُْ َ ْ ََ ٌ َ ْ ُ َ َ ً َ َ ً َ ْ َ ْ ََ ﻧ ْ
و ﺖ ِاﻻ ﺻﻴﺤﺔ واِﺣﺪة ﻓﺎِذاﻫﻢ ِ ﻴﻊ ﻨﺎ ِان
fermanıyla yani: "Bütün ins ve cinn, birtek sayha ve emr
ile yanımızda meydan-ı haşre hazır olurlar." Hem
َْ ُ َ ْ ََْ َْ
.(77:﴿ َو َٓﻣﺎ ا ُﺮ ا ﺴﺎَﻋِﺔ ِاﻻ ﻤِﺢ ا َ َ ِ اْو ﻫَﻮ اﻗَﺮُب ﴾ )ا ﺤﻞ َُوَﻣﺎ ا َ ْ ُﺮ ا ﺴﺎَﻋﺔ اﻻ َ َْﻤﺢ ا ْ َ َ ا َْو ُﻫَﻮ ا َﻗَْﺮب
ِ ِ ِ ِ
ferman etmesiyle,
ﻳﺄ ﺑﻬﻢ، ﻳﺄ ﻤﻴﻊ اﻹ ﺲ وا ﻦ وﻣﺎ ﻫﻮ ﺣﻴﻮا وروﺣﺎ و ﻼﺋ ﻲşu üç âyetin sırrıyla, aynı emir ile, aynı kolaylıkla bütün
ins ve cinleri ve hayvanı ve ruhanî ve melekleri haşr-i
ا ﻷ وأ ﻣﺎ م ﻴ ﻌﺎ ﺑﺎ ﻷ ﺮ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ ﺑﺎ ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ إ ﻣﻴ ﺪا ن ا ekberin meydanına ve mizan-ı a'zamın önüne getirir. Bir iş
. ﻓﻼ ﻳﻤﻨﻊ ﻓﻌﻞ ﻓﻌﻼ ﻗﻂ، ا ان اﻷﻋﻈﻢbir işe mani olmaz.
ّ
ّﻴﺔ ا ﻮﺟﻮدات وﻇﻬﻮرﻫﺎ ﻣﻌﺎ: ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮاﺑﻌﺔDördüncü Hakikat: Mevcudatın vücudları ve zuhurları,
َ ً
إن وﺟﻮد ا ﻮﺟﻮدات وﻇﻬﻮرﻫﺎ ﻣﻌﺎ ﻣﺘﺪاﺧﻠﺔ ﺸﺎﺑﻬﺎ ﺑﻌُﻀﻬﺎ ا ﻌﺾberaberlik ve birbiri içinde birlik ve birbirine benzemeklik
،ا ﻵ ﺧ ﺮ
َ َ
و ﻮ ن ﻗ ﺴ ﻢ ﻣﻨ ﻬﺎ، و ﻮن ﺑﻌﻀﻬﺎ ﻣﺜﺎﻻ ﺼﻐﺮا ﻶﺧﺮ أو ﻧﻤﻮذﺟﺎ أve birbirinin misal-i musaggarı ve nümune-i ekberi ve bir
ّ
،و ّﻴﺎ و ﻘﻴِﺔ اﻷﻗﺴﺎم أﺟﺰاَءه وأﻓﺮاده
kısım küll ve küllî ve diğer kısım onun cüz'leri ve ferdleri
ﻧ ﻘ ﺶ ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ وا ﻟ ﻌ ﻼ ﻗ ﺔ ا ﻮ ﺛﻴ ﻘ ﺔ،ﺧﺘ ﻢ ا ﻟ ﻔ ﻄ ﺮ ة و ﺳ ﻜﺘ ﻬﺎ ﻣﻊ اﻟ ﺸﺎﺑﻪve birbirine sikke-i fıtratta müşabehet ve nakş-ı san'atta
münasebet
،وا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن
وأﻣﺜﺎل.. و ﻛﻤﺎل ٍ ﻣﻨﻬﺎ وﻇﻴﻔﺔ اﻵﺧﺮ اﻟﻔﻄﺮ ﺔ، وا ﻌﺎون ﻓﻴﻤﺎ ﺑ ﻨﻬﺎve birbirine yardım etmek ve birbirinin vazife-i fıtriyesini
tekmil etmek gibi, çok cihet-ül vahdet noktalarında;
ﺗﻌﻠﻦ، ﻫﺬه ﻣﻦ ا ﻘﺎط اﻟﻌﺪﻳﺪة ﻬﺔ ا ﻮﺣﺪة ا ﻜﺜ ة ا ﻮﺟﻮداتbedahet derecesinde tevhidi ilân
،ا ﻮﺣﻴَﺪ ﺑﺪاﻫﺔ
ُ
أن-ﻣﻦ ﺟﻬﺔ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﻬﻴﻤﻨﺔ- وﺗﻈﻬﺮ، وﺗ ﺒﺖ أن ﺻﺎﻧﻌﻬﺎ واﺣﺪ أﺣﺪve sâni'lerinin vâhid olduğunu isbat etmek ve kâinatın
rububiyet cihetinde, tecezzi ve inkısam kabul etmez bir
. ﻢ ا وا ﻓ. ا ﺋﻨﺎت ﻗﺎﻃﺒﺔ ﻻ ﺗﻘﺒﻞ ا ﺠﺰﺋﺔ واﻻﻧﻘﺴﺎمküll ve küllî hükmünde bulunduğunu izhar etmektir.
ﻫﺎ ا ﻟ ﻌ ﺪ ﻷ ر ﻌ ﻤﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع أن إ ﺎد أﻓﺮاد ﻻ: ﻣﺜﺎل ذ ﻚEvet meselâ her baharda nebatattan ve hayvanattan dört
yüzbin nev'in hadsiz efradlarını,
،ا ﺮ ﻴ ﻊ ا ﺒﺎ ﺗﺎ ت وا ﻴ ﻮا ﻧﺎ ت
َ
رﻏﻢ ﺗﺪاﺧﻞ ﺑﻌﻀﻬﺎ، و ﻧﻤﻂ واﺣﺪ، و دارﺗﻬﺎ ﻣﻌﺎ آن واﺣﺪberaber ve birbiri içinde, bir anda ve bir tarzda, yanlışsız,
و ﺷﺘَﻬﺎ ﺑ ﻤﺎل ا ﻜﻤﺔ وﺣﺴﻦ، ﻣﻦ دون ﺧﻄﺄ أو ﺧﻠﻞ، ا ﻌﺾ اﻵﺧﺮidare ve iaşe etmek.
hatasız, kemal-i hikmet ve hüsn-ü san'atla icad etmek ve
..ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ وا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن
ﺪودة ﻷﻧﻮاع اﻟﻄﻴﻮر اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ﻣﺜﺎ ﺎ ا ﺼﻐﺮ و ﺬا ﺧﻠُﻖ أﻓﺮاد ﻏhem kuşların misal-i musaggarları olan sineklerden tâ
nümune-i ekberleri olan kartallara kadar hadsiz efradlarını
()ا ﺼﻘﻮر ات( إ ﻣﺜﺎ ﺎ اﻷ )اyaratmak
َ
و ﻬ ُ ﻫﺎ ﺑ ﺄ ﺟ ﻬ ﺰ ة،ا ﻮ وﻣﻨُﺤﻬﺎ اﻟﻘﺪرة ا ﺴﻴﺎﺣﺔ وا ﺠﻮالve hava âleminde, seyahat ve yaşamalarına yardım eden
cihazatı verip gezdirmek ve havayı şenlendirmekle
، ﺴﺎﻋﺪﻫﺎ ا ﻌ ﺸﺔ وا ﺮ ﺔ وا ﻨـّﺰه وﻧ ِ ا ﻬﺠﺔ ا ﻮberaber,
ﺐ ﺧﺘ ﻢ ا ﻜ ﻤ ﺔُ وﺗﺮ ﻴ، ووﺿُﻊ ﺳﻜﺔ ا ﺼﻨﻌﺔ ا ﻌﺠﺰة وﺧﺘﻤﻬﺎ وﺟﻮﻫﻬﺎyüzlerinde mu'cizane birer sikke-i san'at ve cisimlerinde
ِ
ُ müdebbirane birer hâtem-i hikmet ve mahiyetlerinde
و ﻳ ﺪا ع ﻃ ﻐ ﺮا ء ا ﻷ ﺣ ﺪ ﻳ ﺔ ﻣﺎ ﻫﻴﺘ ﻬﺎ ﺑ ﻞ، أ ﺟ ﺴﺎ ﻣ ﻬﺎ ﺑ ﻞ ﺗ ﺪﺑ mürebbiyane birer turra-i ehadiyet koymak.
..ا ﻋﺘﻨﺎ ء وﺗ ﺮ ﻴ ﺔ
ُ
، و ﻣﺪاد ا ﻴﻮاﻧﺎت ﺑﺎ ﺒﺎﺗﺎت، و ﺬا إﻣﺪاد ﺧﻼﻳﺎ ا ﺴﻢ ﺑﺬرات اﻟﻄﻌﺎمhem zerrat-ı taamiyeyi hüceyrat-ı bedeniyenin imdadına
ve nebatatı hayvanatın imdadına ve hayvanatı insanların
و ﻣﺪاد ا ﺼﻐﺎر اﻟﻌﺎﺟﺰ ﻦ ﻨﺎن ا ﻮا ات، و ﻣﺪاد اﻹ ﺴﺎن ﺑﺎ ﻴﻮاﻧﺎتyardımına ve umum vâlideleri iktidarsız yavruların
ُ
وﺟﻌﻞ ﻫﺬا ا ﺴ واﻹﻣﺪاد وا ﻌﺎوﻧﺔ ﺗﺘﻢ إﻃﺎِر ﺣﻜﻤﺔ ﺗﺎﻣﺔ، ور ﻳﺘﻬﻦmuavenetine hakîmane, rahîmane koşturmak,
göndermek.
..وﺿﻤَﻦ ر ﺔ ﻠﺔ
ُ
ف ﺑﺎ ﻈﺎم ﻧﻔﺴﻪ واﻹﺑﺪاِع ﻧﻔﺴﻪ و ﺎﻟﻔﻌﻞ ﻧﻔﺴﻪ وا ﻜﻤﺔ و ﺬا اhem daire-i Kehkeşan'dan ve manzume-i şemsiyeden ve
anasır-ı arziyeden, tâ göz hadekasının perdelerine
إ-ﻣﻦ ا واﺋﺮ ا ﻜﻮﻧﻴﺔ ا ﺎﺋﻠﺔ- اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ﺮة درب ا ﺒﺎﻧﺔ،ﻧﻔﺴﻬﺎ
و ا ﻟ ﻌﻨﺎ ا ﻷ ر ﺿﻴ ﺔ ﺑ ﻞ ﺣ إ ﺣ ﺪ ﻗ ﺔ ا ﻟ ﻌ،ا ﻨ ﻈ ﻮ ﻣ ﺔ ا ﺸ ﻤ ﺴﻴ ﺔ
ُ
وأوراق ﺑﺮاﻋﻢ اﻷوراد وأﻏﻠﻔﺔ ﻋﺮاﻧ ﺲ ا رةve gül goncasının yapraklarına ve mısır sünbülünün
gömleklerine
.. ﻢ ا ﺰ وا ا ﻌ ﺾ ا ﻵ ﺧﺮ و ﻛﺄﻧﻬﺎ دواﺋﺮ ﻣﺘﺪاﺧﻠﺔ ﺑﻌﻀﻬﺎmütedâhil daireler gibi cüz'î ve küllî hükmünde aynı
intizam ve hüsn-ü san'at ve aynı fiil ve kemal-i hikmetle
tasarruf etmek, elbette bedahet derecesinde isbat eder ki:
ً َ
، ذ ﻚ ُ ﺒ ﺖ ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ أ ن ا ي ﻳ ﻘ ﻮ م ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل إ ﻧ ﻤﺎ ﻫ ﻮ وا ﺣ ﺪ أ ﺣ ﺪ Bu işleri yapan hem vâhiddir, birdir, her şeyde sikkesi var.
وﺿَﻊ ﺳﻜﺘﻪ وﺧﺘَﻤﻪ ﻧﺎﺻﻴﺔhazırdır.
Hem de hiçbir mekânda olmadığı gibi her mekânda
،ء ا ﻮ ﺟ ﻮ د
ّ
ء رﻏﻢ و ﻫ ﻮ ﻗ ﺮ ﺐ إ،ن و ﻤﺎ ﻻ ﺪه ن ﻓﻬﻮ ﺣﺎHem güneş gibi; her şey ondan uzak, o ise her şeye
ٌ yakındır.
. ﺸﻤﺲ،ء ﺑﻌﻴﺪ ﻋﻨﻪ أن
ﻛﻤﺎ ﺴﻬﻞ ﻋﻠﻴﻪ أﺻﻌﺐ أ ﻮر ا واﺋﺮ ا ﻜﻮﻧﻴﺔ اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ وا ﻨﻈﻮﻣﺔHem daire-i Kehkeşan ve manzume-i şemsiye gibi en
büyük şeyler ona ağır gelmediği gibi,
،ا ﺸ ﻤ ﺴﻴ ﺔ
. وأدق ا ﻮاﻃﺮ اﻟﻘﻠﺒﻴﺔ،ﻋﻠﻴﻪ أﻳﻀﺎ أﺻﻐﺮ أ ﻮر ا ﻜﺮ ﺎت ا م ﻻkandaki küreyvat, kalbdeki hatırat ondan gizlenmez;
ء ﻳﺒ ﺧﺎرَج إدارﺗﻪ وداﺋﺮة ﺗ ﻓﻪ
tasarrufundan hariç kalmaz.
ﻻ
ء ء ﻛﺒ ا أ و ﻛﺜ ا ﻓ ﻬ ﻮ ﺳ ﻬ ﻞ و ﺴ ﻋ ﻠﻴ ﻪ ﻛ ﺄ ﺻ ﻐ ﺮ وﻣﻬﻤﺎ ن ا. Hem her şey ne kadar büyük ve çok olursa olsun, en
küçük, en az bir şey gibi ona kolaydır ki;
،وأ ﻗ ﻠ ﻪ
َ َ َ
ﻣﺎ ﻫﻴ ﺔ و ﻠ ﻖ ا ﺰ ﻫ ﺮ ة،ﻧ ﻈﺎ م ا ﺼ ﻘ ﺮ و ﺗ ﻘﺎﻧ ﻪ ة ا ﺼﻐ ة ﻓﻴَﺨﻠﻖ اsineği kartal sisteminde ve çekirdeği ağacın mahiyetinde
،ا ﺸ ﺠ ﺮ ة وا ﻧﺘ ﻈﺎ ﻣ ﻬﺎ
رو ﻋﺔ و ﻠﻖ ا ﺪﻳﻘﺔ، و ﻠﻖ ا ﺸﺠﺮة ﺻﻮرة ا ﺪﻳﻘﺔ و ﺑﺪاﻋﻬﺎve bir ağacı bir bahçe suretinde ve bir bahçeyi bir bahar
san'atında ve bir baharı bir haşir vaziyetinde sühuletle icad
.و ﻫﻴ ﺘ ﻪ و ﻠﻖ ا ﺮ ﻴﻊ ﻋﻈﻤﺔ ا، ا ﺮ ﻴﻊ وزﻫﻮهeder.
#63
ّ
وﻫﻮ ﻳﻘﺪم إ ﻨﺎ أ اﻷﺷﻴﺎء إﺗﻘﺎﻧﺎ وأﻏﻼﻫﺎ ﺛﻤﻨﺎ ﺴﻌٍﺮ ﺲ زﻫﻴﺪ ﺑﻞVe san'atça çok kıymetdar şeyleri, bize çok ucuz verir,
ّ ُ ihsan eder. İstediği fiyat ise, bir "Bismillah" ve bir
« » ﺴﻢ اﷲ« و»ا ﻤﺪ ﷲ: ﺛﻢ ﻻ ﻳﻄﻠﺐ ﻣﻨﺎ إﻻ،ﺴﻨﻪ إ ﻨﺎ إﺣﺴﺎﻧﺎ "Elhamdülillah"tır.
ّ
ﻫﻮ » ﺴﻢ اﷲ ا ﺮ ﻦ ا ﺮﺣﻴﻢ« اﺑﺘﺪاًء، أي إن ا ﻤﻦ ا ﻘﺪر ﻠﻚ ا ﻌﻢYani, o çok kıymetdar nimetlerin makbul fiyatları, başta
"Bismillahirrahmanirrahîm" ve âhirinde "Elhamdülillah"
. و»ا ﻤﺪ ﷲ« ﺧﺘﺎﻣﺎdemektir.
ً
ﻧ ﺘ ﺑﻬﺬا اﻟﻘﺪر ﻧﻈﺮا ﻟﻘﻴﺎم رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﺑﺈﻳﻀﺎح ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮاﺑﻌﺔBu "Dördüncü Hakikat" dahi Risale-i Nur'da izah ve isbat
edildiğinden, bu kısacık işaretle iktifa ediyoruz.
. و ﺛﺒﺎﺗ ﻬﺎ ﺑﺘ ﻔ ﺼﻴ ﻞ أ
ووﺣﺪة ﻮﻇ و ﻮاد ا ﻜـﻮن ا ﻮاﺳﻊ اﻟ ﻫـﻲ ﻮر إدارﺗﻪ وﻣﺘﻌﻠﻘﺔve o memleket-i vasianın tedvir ve idaresine medar olan
ve heyet-i umumiyesine taalluk eden maddeler ve
. ﺑﻬﻴ ﺘﻪ اﻟﻌﺎﻣﺔvazifedarlar birer vâhid olması
اﻟ ﻔ ﺨ ﻢ و ﺑﻨﺎ ء ذ ﻚ ا ﻟ ﻘ ا ﻷ ﺳﺎ س و ﻮن اﻟﻌﻨﺎ واﻷﻧﻮاع اﻟve o zînetli sarayın tedbirine ve şenlenmesine ve binasına
medar olan unsurlar ve neviler,
،إ دا ر ﺗ ﻪ و إ ﺿ ﻔﺎ ء ا ﻬ ﺠ ﺔ ﻋ ﻠﻴ ﻪ
ً
، ﻣ ﻊ ﺑ ﻘﺎ ء ا ﻟ ﻌﻨ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ،ﻴ ﻄ ﺔ ﺴ ﻄ ﺢ ا ﻷ ر ض ﺑﺎﻧ ﺸﺎ ر ﻫﺎ أ ﺑ ﻘﺎ ﻋ ﻬﺎ birbiri içinde ve birer ve bir mahiyet-i vâhide ve her yerde
aynı unsur ve aynı nevi bulunmakla beraber zeminin
ن ر ﻏ ﻢ ﺗ ﺪا ﺧ ﻞ ﺑ ﻌ ﻀ ﻪ وذا ﻣﺎﻫﻴﺔ واﺣﺪة، وا ﻮع ﻧﻔﺴﻪ واﺣﺪاyüzünü ve ekserisini intişar ile ihata etmeleri.
..ا ﻌ ﺾ ا ﻵ ﺧ ﺮ
ورة و ُﺸﻬﺪ و ُﺮي و ﺪ ل،ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ ذ ﻚ ﻳ ﻘﺘ elbette bedahetle ve zaruretle iktiza eder ve delalet eder ve
şehadet eder ve gösterir ki;
وأن، وأن ﺳﻠﻄﺎن ﻫﺬه ا ﻤﻠﻜﺔ و ﺮ ﻴﻬﺎ، أن ﺻﺎﻧﻊ ﻫﺬا ا ﻜﻮن وﻣﺪﺑَّﺮهbu kâinatın sânii ve müdebbiri ve bu memleketin sultanı
ٌ ve mürebbisi ve bu sarayın sahibi ve bânisi birdir; tektir,
، واﺣﺪ أﺣﺪ ﻓﺮد، ﺻﺎﺣﺐ ﻫﺬا اﻟﻘ و ﺎﻧﻴﻪvâhiddir, ehaddir.
ّ
ﻣﻨـّﺰٌه ﻋﻦ،ﻚ وﻻ ﻧﺪ ﻻ، ﻻ و ز ﺮ و ﻻ ﻣ ﻌ،ء ﻟ ﺲ ﻛﻤﺜﻠﻪMisli ve naziri olamaz ve veziri ve muini yoktur. Şeriki ve
zıddı olamaz, aczi ve kusuru yoktur.
. ﻣﺘﻌﺎٍل ﻋﻦ اﻟﻘﺼﻮر،اﻟﻌﺠﺰ
ﻣﻨ ﻈ ﻤﺎ ا ﻮ ﺣ ﺪ ة؛ إ ذ ﺴﺘ ﺪ إن اﻻﻧﺘﻈﺎم ا ﺎم إﻧﻤﺎ ﻫﻮ د ﻞ ﺑﺬاﺗﻪ، ﻧﻌﻢEvet intizam tam bir vahdettir, birtek nazzamı ister.
Münakaşaya medar olan şirki kaldırmaz.
.ك ا ي ﻫ ﻮ ﻮ ر ا ﺠﺎ د ﻟ ﺔ وا ﺸﺎ ﻛ ﺴ ﺔ ﻓ ﻼ ﺴ ﻌ ﻪ ا،وا ﺣ ﺪا
ء أم ﻴﺎ ن ا- ا ﻜ ﻮ ن ﻪ ﻓﻤﺎ دام ﻫﻨﺎك اﻧﺘﻈﺎم ﺣﻜﻴﻢ ودﻗﻴﻖMadem bu kâinatın heyet-i mecmuasından, arzın yevmî
ve senevî deveranından tâ insanın sîmasına
، اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ دوران اﻷرض ا ﻮ وا ﺴﻨﻮي-ﺟﺰﺋﻴﺎ
و دوران ا ﻜﺮ ﺎت ا ﻤﺮ، و ﻣﻨﻈﻮﻣﺔ ﺷﻌﻮره، إ ﺳﻴﻤﺎء اﻹ ﺴﺎنve başının duygular manzumesine ve kandaki beyaz ve
kırmızı küreyvatın deveranına ve cereyanına kadar, küllî
، وا ﻴﺾ وﺟﺮ ﺎﻧﻬﻤﺎ ا مolsun cüz'î olsun herbir şeyde hikmetli ve dikkatli bir
intizam var.
ّ
ء أ ن ﻳ ﻤ ﺪ ﻳ ﺪ ه و ﺘ ﺪ ﺧ ﻞ ﻗ ﺼ ﺪا و ﺎ دا ﺳ ﻮ ى ا ﻟ ﻘﺎ د ر ﻓ ﻼ ﻳﻤ ﻦ Elbette bir Kadîr-i Mutlak'tan ve bir Hakîm-i
Mutlak'tan başka hiçbir şey, kasd ve icad suretiyle elini
، ا ﻄ ﻠ ﻖ وا ﻜﻴ ﻢ ا ﻄ ﻠ ﻖ hiçbir şeye uzatamaz ve karışamazlar.
ّ
.ء ﺳﻮاه ﻣﻨﻔﻌﻼ وﻣﺘﻠﻘﻴﺎ وَﻣﻈﻬﺮا ﻠﻘﺒﻮل ﻟ ﺲ إﻻ ﺑ ﻞ ﻳﺒ Belki yalnız kabul ederler, mazhar ve münfail olurlar.
ّ
وﻣﺎ دام اﻟﻘﻴﺎم ﺑﺎ ﻨﻈﻴﻢ وﻣﻨُﺢ ا ﻈﺎم و ﺎﺻﺔ ﺗﻌﻘﺐ اﻟﻐﺎﻳﺎت وﺗ ﺒﻌﻬﺎVe madem tanzim etmek ve bilhassa gayeleri takib etmek
ّ ّ ve maslahatları gözeterek bir intizam vermek, yalnız ilim
و ﻻ ﺑﺎﻹرادة، ﻻ ﻳ ﻮن إﻻ ﺑﺎﻟﻌﻠﻢ وا ﻜﻤﺔ، وﺗﻨﻈﻴﻤﻬﺎ ﺑﺈﺑﺮاز ا ﺼﺎﻟﺢve hikmetle olur ve irade ve ihtiyar ile yapılır.
،ا ﺎ ﻓ ﺬ ة وا ﻻ ﺧﺘﻴﺎ ر
#64
وﻫﺬه اﻷﻧﻮاع ا ﺘﻨﻮﻋﺔ، ﻓﻼﺑﺪ أن ﻫﺬا اﻻﻧﺘﻈﺎم ا ي ﻳﺪور ﻣﻊ ا ﻜﻤﺔelbette ve her halde, bu hikmetperverane intizam ve bu
gözümüz önündeki maslahatkârane çeşit çeşit hadsiz
ا ﺨ ﻠ ﻮ ﻗﺎ ت ﻏ ا ﺤ ﺪ و د ة ا ﻟ ﺗ ا ء ى أ ﻣﺎ م أﻧ ﻈﺎ رﻧﺎ ﻣﻦ اﻻﻧﺘﻈﺎمintizamat-ı mahlukat,
،وا اﺋ ﺮ ة ﺣ ﻮ ل ا ﺼﺎ ﻟ ﺢ
ﻳﺪل ﺑﺪاﻫﺔ و ﺸﻬﺪ ﺑ ﻞ ﺣﺎل أن ﺧﺎﻟﻖ ﻫﺬه ا ﻮﺟﻮدات وﻣﺪﺑّﺮﻫﺎbedahet derecesinde delalet ve şehadet eder ki; bu
mevcudatın hâlıkı ve müdebbiri birdir, fâildir, muhtardır.
، و ﻫ ﻮ ا ي ﺑﻴ ﺪ ه ا ﻻ ﺧﺘﻴﺎ ر، و ﻫ ﻮ ا ﻟ ﻔﺎ ﻋ ﻞ،وا ﺣ ﺪ
، وأن اﺑﻬﺎ ا ي ﻳﺒﻌﺚ ا ﻴﺎة واﺣﺪ، وأن ﻣﻄﺒﺨﻬﺎ ذا ا ﻮﻗﺪ واﺣﺪve ateşli aşçısı birdir ve hayatlı şurubu birdir ve himayetli
tarlası birdir... Bir.. bir.. bir.. tâ binbirler kadar...
، واﺣﺪ إ أﻟٍﻒ وواﺣٍﺪ.. واﺣﺪ.. واﺣﺪ..وأن ﺰرﻋﺘﻬﺎ ا ﺤﻤﻴﺔ واﺣﺪة
ً
ﻓﻼﺑﺪ أن ﻫﺬه اﻵﺣﺎد ا ﻮاﺣﺪة ﺸﻬﺪ ﺑﺪاﻫﺔ أن ﺻﺎﻧﻊ ﻫﺬا ا َﻤﻀﻴﻒElbette bu bir birler bedahetle şehadet eder ki; bu
، واﺣﺪ،وﺻﺎﺣﺒَﻪ
misafirhanenin sâni'i ve sahibi birdir.
ّ
وﻫﻮ ﻛﺮ ﻢ ﻀﻴﻮﻓﻪ ﻣﻨﺘ ا ﻜﺮم وا ﺴﺨﺎء ﺣ إﻧﻪ ُﺴِﺨﺮ ﻛﺒﺎَرHem gayet kerim ve misafirperverdir ki; bu yüksek ve
َ büyük memurlarını, zîhayat yolcularına hizmetkâr edip
. ﻮﻇﻔﻴﻪ ﻫﺆﻻء و ﻌﻠﻬﻢ ﺧﺪﻣﺎ ﻃﺎﺋﻌ ﻀﻤﺎِن راﺣﺔ ﺿﻴﻮﻓﻪ اﻷﺣﻴﺎءistirahatlarına çalıştırıyor.
ً
وﻣﺎ داﻣﺖ واﺣﺪة ﺗﻠﻚ اﻷﺳﻤﺎُء ا ﺴ وا ﺸﺆون اﻹ ﻴﺔ واﻷﻓﻌﺎلHem madem dünyanın her tarafında tasarruf eden ve
ُ َ nakışları ve cilveleri görünen "Hakîm, Rahîm,
ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ اﻟ ﺗ ّ ف أ ﻮر ا ﻜﻮن واﻟ ﺗﻈﻬﺮ ﻠﻴﺎﺗﻬﺎ وﻧﻘﻮﺷﻬﺎ وآﺛﺎرﻫﺎMusavvir, Müdebbir, Muhyî, Mürebbi" gibi isimler
، ا ﺤ، ا ﺪﺑﺮ، ا ﺼﻮر، »ا ﻜﻴﻢ: ﻓﺎﻷﺳﻤﺎء ا ﺴ..أ ﺎء اﻟﻌﺎ ﻢ
ُ
..ن ا ﺮ « وأ ﻣﺜﺎ ﺎ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ
..ن ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ وﺷﺆون »ا ﻜﻤﺔ وا ﺮ ﺔ واﻟﻌﻨﺎﻳﺔ« وأﻣﺜﺎ ﺎve "hikmet ve rahmet ve inayet" gibi şe'nler ve "tasvir ve
tedvir ve terbiye" gibi fiiller birdirler.
..ن ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ و أ ﻓ ﻌﺎ ل »ا ﺼ ﻮ ﺮ وا ﻹ دا ر ة وا ﻟ ﻴ ﺔ « و أ ﻣﺜﺎ ﺎ
ٌ
ﺮﺗﺒٍﺔ أﺳ و ﻣﻨ ﻬﺎ،ا ﻌ ﺾ ا ﻵ ﺧ ﺮ و ﻣﻨﻬﺎ ﻣﺘﺪاﺧﻞ ﺑﻌُﻀﻪHer yerde aynı isim, aynı fiil birbiri içinde, hem nihayet
mertebede, hem ihatalıdırlar.
،وأوﺳِﻊ إﺣﺎﻃﺔ وﻫﻴﻤﻨﺔ
َ
ﻜ ﺄ ن ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﺳ ﻤﺎ ء وا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل ﻣﻨ ﻬﺎ ﻳ ﻤ ﻞ ﻧ ﻘ ﺶ ا ﻵ ﺧ ﺮ ﺣ ﻛﻤﺎ أنHem birbirinin nakşını öyle tekmil ederler ki; güya o
isimler ve o fiiller ittihad edip,
،ﺗﺘ ﺤ ﺪ ﻣ ﻊ ﺑ ﻌ ﻀ ﻬﺎ ا ﺎ دا
ُ ُ ُ
وﺗﺼﺒﺢ ا ﻜﻤﺔ ﻋ َ اﻟﻌﻨﺎﻳﺔ، ﺗﺼﺒﺢ اﻟﻘﺪرة ﻋ َ ا ﻜﻤﺔ وا ﺮ ﺔkudret ayn-ı hikmet ve rahmet ve hikmet ayn-ı inayet ve
hayat oluyor.
.وا ﻴﺎ ة
ُ
ﻳ ﻈ ﻬ ﺮ ﺗ ّ ف،ء ﻣﺎ « ف اﺳِﻢ »ا ﺤ ﺗ-ﻣﺜﻼ- ﻓﻌﻨﺪﻣﺎ ﻳﻈﻬﺮMeselâ, hayat verici ismin bir şeyde tasarrufu göründüğü
anda, yaratıcı ve tasvir edici ve rızk verici gibi çok
ا ﻮﻗ ﺖ اﺳﻢ »ا ﺎﻟﻖ وا ﺼﻮر وا ﺮزاق« وأﺳﻤﺎٍء أﺧﺮى ﻛﺜ ٍة ﻛﺬ ﻚisimlerin aynı anda, her yerde, aynı sistemde tasarrufatları
.ن و ﺎ ﻈﺎ م ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ ، ﻧﻔﺴﻪgörünüyor.
أ ن ﺴ ّ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﺳ ﻤﺎ ء ﻓﻼﺑﺪ وﻻ ﺎﻟﺔ أن ذ ﻚ ﺸﻬﺪ ﺑﺪاﻫﺔElbette ve elbette ve bedahetle şehadet eder ki; o ihatalı
َ isimlerin müsemması ve her yerde aynı tarzda görünen
ن ﺑﺎ ﻟ ﻄ ﺮا ز وﻓﺎﻋﻞ ﺗﻠﻚ اﻷﻓﻌﺎل ا ﺸﺎ ﻠﺔ واﻟﻈﺎﻫﺮة، ا ﺤﻴﻄﺔşümullü fiillerin fâili birdir; tektir, vâhiddir, ehaddir.
.. إﻧﻤﺎ ﻫﻮ ﻓﺎﻋﻞ واﺣﺪ أﺣﺪ ﻓﺮد،ﻧﻔﺴﻪ
ّ
! آﻣﻨـﺎ وﺻﺪﻗﻨﺎÂmennâ ve saddaknâ!
،ﻜّﻮﻧﺎت ا ﺼﻨﻮ ت وﺟﻮاﻫﺮﻫﺎ وأﺳﺴﻬﺎ اﻟ وﻣﺎداﻣﺖ اﻟﻌﻨﺎHem madem masnuatın maddeleri ve mayeleri olan
unsurlar zemini ihata ederler.
،ﻴ ﻂ ﺳ ﻄ ﺢ ا ﻷ ر ض وﺗﺘ ﻮ ز ع ﻋ ﻠﻴ ﻪ
-ا ﺎ ﻠﺔ ﻷﺧﺘﺎم ﺘﻠﻔﺔ ﺗﻈﻬﺮ ا ﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ- و ﻧﻮع ﻣﻦ أﻧﻮاع ا ﺨﻠﻮﻗﺎتVe mahlukattan, vahdeti gösteren çeşit çeşit sikkeleri
taşıyan nevilerin herbiri bir iken rûy-i zeminde intişar edip
، ر ﻏ ﻢ ﻛ ﻮ ﻧ ﻪ ﻧ ﻮ وا ﺣ ﺪا،ﻇ ﻬ ﺮ ا ﻷ ر ض وا ﺳﺘ ﻮ ﻋ ﻠﻴ ﻪ ﻗﺪ اﻧistila ederler.
إ ﻧ ﻤﺎ، و ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﻧ ﻮا ع ﺑ ﺄ ﻓ ﺮا د ﻫﺎ،ﺑ ﻤ ﺸﺘ ﻤ ﻼ ﺗ ﻬﺎ ﻓﻼﺑﺪ أن ﺗﻠﻚ اﻟﻌﻨﺎElbette bedahetle isbat eder ki; o unsurlar müştemilatıyla
ve o neviler efradıyla birtek zâtın malıdır, mülküdür.
،ﻠ ﻚ ﻮا ﺣ ﺪ
ٌ ٌ
و ﺼﻨﻮ ت ﻣﺄ ﻮرة ى ذ ﻚ ا ﻮاﺣﺪ اﻟﻘﺎدر ا ي َﺴﺘﺨِﺪم ﺑﻘﺪرﺗﻪ Ve öyle bir Vâhid-i Kadîr'in masnuları ve hizmetkârlarıdır
َ
و ﺴﺨﺮ،ا ﻄﻠﻘﺔ ﺗﻠﻚ اﻟﻌﻨﺎ َ ا ﻀﺨﻤﺔ ا ﺴﺘﻮ ﺔ ﻛﺄﻧﻬﺎ ﺧَﺪﻣﺔ ﻃﺎﺋﻌﺎت
ki; o koca istilacı unsurları, gayet itaatli bir hizmetçi ve o
zeminin her tarafına dağılan nevileri gayet intizamlı bir
َ
.ﺟ ﻬ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻷ ر ض ﻛ ﺄﻧ ﻬﺎ ﺟﻨ ﻮ د ﻧ ﻈﺎ ﻣﻴ ﻮ ن ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﻧ ﻮا ع ا ﺘ ﻔ ﺮ ﻗ ﺔ nefer hükmünde istihdam eder.
ْ
ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ﻧﻘﺘ، وﺣﻴﺚ إن رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ وأوﺿﺤﺘﻬﺎBu hakikat dahi Risalet-ün Nur'da isbat ve izah
edildiğinden, burada bu kısa işaretle iktifa ediyoruz.
.ﺑﻬﺬه اﻹﺷﺎرة اﻟﻘﺼ ة
#65
ﻓﻠﻘﺪ أﺣّﺲ ﺻﺎﺣﺒُﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﺴﺎﻓﺮ ﺑ ﺸﻮة إﻳﻤﺎﻧﻴﺔ ﺑﻌﺪ أن اﻛ ﺴﺐBizim yolcu, bu beş hakikatten aldığı feyz-i imanî ve zevk-i
tevhidî neş'esiyle müşahedatını hülâsa ve hissiyatını
، اﻟﻔﻴﺾ اﻹﻳﻤﺎ وا ﺬوق ا ﻮﺣﻴﺪي ﻣﻦ ﻓﻬﻤﻪ ﺬه ا ﻘﺎﺋﻖ ا ﻤﺲtercüme ederek, kalbine diyor:
:ﻓﺄ ﺸﺄ ﻳ ﺟﻢ ﻠﺨﺼﺎ اﻧﻄﺒﺎ ﺗِﻪ و ﺸﺎﻫﺪاﺗﻪ ﺎِﻃﺒﺎ ﻗﻠﺒَﻪ
. اﻧﻈﺮ إ ا ﺼﺤﻴﻔﺔ ا ﻠﻮﻧﺔ ا ﺰاﻫﻴﺔ ﻜﺘﺎب ا ﻜﻮن ا ﻮﺳﻴﻊBak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine!
.. ﻛﻴﻒ ﺟﺮى ﻗﻠُﻢ اﻟﻘﺪرة وﺻّﻮر ا ﺪﻳﻊHâme-i zerrin-i kudret, gör ne tasvir eylemiş.
.ﻜﺄن ا ﺮب ﻗﺪ ﺣّﺮر آﻳﺎﺗِﻪ ﺑﺎ ﻮر Sanki âyâtın Huda, nur ile tahrir eylemiş.
ﻫﺬه اﻷﺑﻌﺎد ﻏ ا ﺤﺪودة ﺻﺤﺎﺋﻒ ﻛﺘﺎب اﻟﻌﺎ ﻢ: واﻋﻠﻢ أﻳﻀﺎ ﺑﺄنHem bil ki: Kitab-ı âlemin evrakıdır eb'ad-ı nâmahdud,
وﻫﺬه اﻵﺛﺎر ﻏ ا ﻌﺪودة ﺳﻄﻮر ﺣﺎدﺛﺎت ا ﻫﺮSütur-u hâdisat-ı dehrdir âsâr-ı nâma'dud.
#66
ا ل ا ﺎﻟ ﺚ Üçüncü Menzil
َ ّ َ
Sonra, o seyyah-ı âlem asırlarda gezerken, müceddid-i elf-وﺣﻴﻨﻤﺎ ن ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋﺢ اﻟﻌﺎ ﻢ ﻮل اﻟﻌﺼﻮر ﺻﺎدف ﻣﺪرﺳﺔ ﺪِد
i sâni, İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî'nin medresesine
rast geldi, girdi; Onu dinledi.اﻷﻟﻒ ا ﺎ اﻹﻣﺎِم ا ﺮ ﺎ أ ﺪ اﻟﻔﺎرو ﻓﺪﺧﻠﻬﺎ و ﺪأ ﻳﺼ إ ﻪ.
اﻧ ﺸﺎ ف ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﻹﻳ ﻤﺎﻧﻴ ﺔ » "Bütün tarîkatların en mühim neticesi, hakaik-i imaniyeninإن أﻫﻢ ﻧ ﻴﺠﺔ ﻠﻄﺮق ا ﺼﻮﻓﻴﺔ ﻓﺔ
inkişafıdır.
وا ﻼ ؤ ﻫﺎ ،
َ
" ve "Birtek mes'ele-i imaniyenin vuzuh ile inkişafı, binو ن وﺿﻮح ﺴﺄﻟﺔ واﺣﺪة واﻧ ﺸﺎﻓﻬﺎ ﻮ أرﺟﺢ ﻣﻦ أﻟٍﻒ ﻣﻦ
"keramata ve ezvaka müreccahtır.
ا ﻜ ﺮا ﻣﺎ ت «.
Hem diyordu: "Eski zamanda, büyük zâtlar demişler ki:و ن ﻳﻘﻮل أﻳﻀﺎ» :ﻟﻘﺪ ﻗﺎل ﺑﻌﺾ اﻟﻌﻈﻤﺎء ا ﺴﺎﺑﻖ :إﻧﻪ ﺳﻴﺄ أﺣﺪ ﻣﻦ
"Mütekellimînden ve ilm-i Kelâm ülemasından birisi
gelecek,ا ﺘ ﻤ وﻣﻦ ﻋﻠﻤﺎء ﻋﻠﻢ ا م
bütün hakaik-i imaniye ve İslâmiyeyi delail-i akliye ileوﺳ ﺜﺒﺖ ﺑﺪﻻﺋﻞ ﻋﻘﻠﻴﺔ إﺛﺒﺎﺗﺎ واﺿﺤﺎ ﻴَﻊ ا ﻘﺎﺋﻖ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ
kemal-i vuzuh ile isbat edecek." Ben istiyorum ki, ben o
أﻧﺎ ذ ﻚ ا ﺸ ﺨ ﺺ ،ﺑ ﻞ ر ﻤﺎ ﻫ ﻮ أﻧﺎ؛ ) ﺣﺎ ﺷﻴ ﺔ ( olsam, belki (Haşiye) o adamım diye,واﻹﺳﻼﻣﻴﺔ ،و ﺎ
ﻟ ﻘ ﺪ أ ﺛﺒ ﺖ ا ﺰ ﻣ ﻦ أ ن ذ ﻚ ا ﺸ ﺨ ﺺ ﻟ ﺲ ﺷ ﺨ ﺼﺎ و ﻻ ر ﺟ ﻼ: ( )ا ﺎ ﺷﻴ ﺔ (Haşiye): Zaman isbat etti ki: O adam, adam değil, Risale-
َ i Nur'dur. Belki ehl-i keşif, Risale-i Nur'u ehemmiyetsiz
و ر ﻤﺎ ﺷﺎ ﻫ ﺪ أ ﻫ ﻞ ا ﻜ ﺸ ﻒ ﻛ ﺸ ﻔﻴﺎﺗ ﻬ ﻢ ر ﺳﺎﺋ ﻞ.و ﻧ ﻤﺎ ﻫ ﻮ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر olan tercümanı ve naşiri suretinde -keşiflerinde- müşahede
ّ
إﻧﻪ: ﻓﻘﺎ ﻮا،ا ﻮر ﺷﺨِﺺ ﻣ ﻬﺎ وﻣﺒﻠﻐﻬﺎ ا ي ﻻ ﻗﻴﻤﺔ وﻻ أﻫﻤﻴﺔ etmişler; "bir adam" demişler.
.( )ا ﺆ ﻟ ﻒ.ﺷ ﺨ ﺺ
ﺣﻴﺚ إن اﻹﻳﻤﺎن وا ﻮﺣﻴﺪ ﻫﻤﺎ أﺳﺎس ﻴﻊ ا ﻜﻤﺎﻻت اﻹ ﺴﺎﻧﻴﺔiman ve tevhid bütün kemalât-ı insaniyenin esası, mayesi,
nuru, hayatı olduğunu ve
،و ﺟ ﻮ ﻫ ﺮ ﻫﺎ وﻧ ﻮ ر ﻫﺎ و ﺣﻴﺎﺗ ﻬﺎ
َ َ َ ََ
« »ﺗﻔﻜﺮ ﺳﺎﻋﺔ ﺧ ﻣﻦ ﻋﺒﺎدة ﺳﻨﺔ:وأن دﺳﺘﻮَر ﻔﻜُﺮ َﺳﺎَﻋٍﺔ ﺧ ْ ٌ ِﻣْﻦ ِﻋﺒَﺎدِة َﺳﻨٍﺔ
، ﺺ ا ﻔ ﻜ ﺮ ا ﻹﻳ ﻤﺎ düsturu, tefekkürat-ı imaniyeye ait bulunması
ّ
ا ﻟ ﻄ ﺮ ﻘ ﺔ ا ﻘ ﺸ ﻨ ﺪ ﻳ ﺔ و أ ﻫ ﻤﻴﺘ ﻪ إ ﻻ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ﻫ ﺬا وﻣﺎ ا ﻛﺮ اve Nakşî tarîkatında hafî zikrin ehemmiyeti ise, bu çok
ّ kıymetdar tefekkürün bir nevi olmasıdır." diye talim
، ﻫﻜﺬا ن اﻹﻣﺎم ﻳﻌﻠﻢ.« ا ﻔﻜﺮ ا ﺴﺎederdi.
ﺎ: ﺛﻢ رﺟﻊ إ ﻧﻔﺴﻪ وﺧﺎﻃﺒﻬﺎ. وا ﺴﺎﺋﺢ ﻳﻨﺼﺖ و ﺼ ﺑ ﻞ اﻫﺘﻤﺎمSeyyah tamamıyla işitti. Döndü nefsine dedi ki: Madem
bu kahraman imam böyle diyor
،ن ﻫ ﺬا ا ﻹ ﻣﺎ م ا ﻤﺎ م ﻳ ﻘ ﻮ ل ﻛ ﺬا
وأن ازدﻳﺎد ﻗﻮة اﻹﻳﻤﺎن و ﻮ ﺑﻤﻘﺪار ذرة ﻫﻮ أﺛﻤﻦ ﻣﻦ أﻃﻨﺎن ﻣﻦ ﻛﺴﺐve madem bir zerre kuvvet-i imaniyenin ziyadeleşmesi, bir
َ batman marifet ve kemalâttan daha kıymetlidir ve yüz
ﺑﻞ ﻫﻮ أ وأﻃﻴﺐ ﻣﺎﺋﺔ ﺮة ﻣﻦ ﺣﻼوة اﻷذواق، ا ﻌﺎرف وا ﻜﻤﺎﻻتezvakın balından daha tatlıdır.
.وا ﻮ ﺟ ﺪ
- وﺣﻴﺚ إن اﻻﻋ اﺿﺎت وا ﺸﺒﻬﺎت ا اﻛﻤﺔ ﺣﻮل اﻹﻳﻤﺎن واﻟﻘﺮآنVe madem bin seneden beri iman ve Kur'an aleyhinde
teraküm eden Avrupa feylesoflarının itirazları ve şübheleri
ﻗﺪ وﺟﺪت ﺳ ﻴﻠﻬﺎ إ ﻗﻠﻮب- اﻟ ﺗ ﻫﺎ ﻓﻼﺳﻔﺔ أورو ﺎ ﻣﻨﺬ أﻟﻒ ﺳﻨﺔyol bulup ehl-i imana hücum ediyor.
، ﻓﻴ ﻬﺎ ﻮ ن ﺑ ﻬﺎ أ ﻫ ﻞ ا ﻹﻳ ﻤﺎ ن، ا ﺆ ﻣﻨ
أ ﺳﺎ س ا ﺴ ﻌﺎ د ة و ﺎو ﻮن ﺑﺬ ﻚ زﻋﺰﻋﺔ اﻷر ن اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ اﻟVe bir saadet-i ebediyenin ve bir hayat-ı bâkiyenin ve bir
Cennet-i daimenin anahtarı, medarı, esası olan erkân-ı
، اﻷﺑﺪﻳﺔ وﻣﺪار ا ﻴﺎة ا ﺎﻗﻴﺔ وﻣﻔﺘﺎح ا ﻨﺔ ا ﺎ ةimaniyeyi sarsmak istiyorlar.
ً
أن ﻧﺰ ﺪ إﻳﻤﺎﻧﻨﺎ ﻗﻮة و ّﻮ ﻣﻦ إﻳﻤﺎن-ء وﻗﺒﻞ- ﻓﻼﺑﺪ إذنElbette her şeyden evvel imanımızı taklidden tahkike
çevirip kuvvetlendirmeliyiz.
. ﺗ ﻘ ﻠﻴ ﺪ ي إ إﻳ ﻤﺎ ن ﻘﻴ
ُ
ﻓﻬﻴﺎ ﺑﻨﺎ أﻳﺘﻬﺎ ا ﻔﺲ ﻟ ْ ﻗُﺪﻣﺎ ﻣﻊ ﻫﺬه ا ﺮاﺗﺐ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ اﻟ ﺴﻊÖyle ise, haydi ileri! Gel, bulduğumuz birer dağ
kuvvetindeki bu yirmidokuz mertebe-i imaniyeyi namazın
،ﻣﻨ ﻬﺎ را ﺳ ﺨ ﺔ ر ﺳ ﻮ خ ا ﺒ ﻞ ا ﻷ ﺷ ﻢ واﻟ، واﻟﻌ ﻦ اﻟ وﺟﺪﻧﺎﻫﺎmübarek tesbihatının mübarek adedi olan otuzüç
ﻗﺎﺻﺪﻳﻦ إﻳﺼﺎ ﺎ إ ﻋﺪد اﻷذ ر واﻟ ﺴ ﻴﺤﺎت ا ﺒﺎر ت ﻠﺼﻼة وmertebesine iblağ etmek fikriyle,
.ا ﻼ ث وا ﻼ ﺛ ﻮ ن
ا ﻟ ﻌ ﺠﺎﺋ ﺐ و ﻤ ﻊ ﻓﻄﺮق ا ﺴﺎﺋﺢ ﺑﺎب ا ﻨـﺰل ا ﺎﻟﺚ ا ي ﻫﻮdiyerek, mahşer-i acaib ve mecma-i garaib olan bu
َ üçüncü menzilin kapısını istirhamla çaldı, Bismillahilfettah
وﻣﻦ ﺛﻢ ﻓﺘﺤﻪ ﺑـ» ﺴﻢ اﷲ، ﻃﺮﻗﻪ ﺑ ﻞ اﺳ ﺣﺎم ورﻓﻖ وﻟﻄﻒ، اﻟﻐﺮاﺋﺐile açtı.
،«اﻟﻔّﺘﺎح
#67
ووﺟﺪ أن ﻫﻨﺎك أر ﻊ ﺣﻘﺎﺋﻖ ﻋﻈ، ﻓﺒﺪا ا ﻨـﺰل ا ﺎﻟﺚ ودﺧﻞ ﻓﻴﻪÜçüncü menzil göründü. Girdi, gördü ki: Dört hakikat-ı
muazzama ve muhita o menzili ışıklandırıyorlar ve güneş
.ﻴ ﻄ ﺔ ﺗ ذ ﻚ ا ﻨ ـ ﺰ ل وﺗ ﺸ ﻒ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ وﺗ ﻴﻨ ﻬﺎ ﺸ ﻤ ﺲ ا ﺴﺎ ﻃ ﻌ ﺔ gibi tevhidi gösteriyorlar.
« ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ »ا ﻟ ﻔﺘﺎ ﺣﻴ ﺔ و: ا ﻘﻴﻘﺔ اﻷوBirinci Hakikat:"Fettahiyet" hakikatıdır.
أي اﻧﻔﺘﺎح ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣﻦ ا ﺼﻮر ا ﻨﺘﻈﻤﺔ ا ﺘﻨﻮﻋﺔ ا ﺨﺘﻠﻔﺔ ﺑﺘﺠ اﺳﻢYani: Fettah isminin tecellisiyle basit bir maddeden ayrı
ayrı, çeşit çeşit, hadsiz muntazam suretlerin, beraber, her
ﻃﺮ ف ﻣ ﻦ أ ﺎء واﻧ ﺸﺎﻓﻬﺎ ﻣﻌﺎ، ﻣﻦ ﻣﺎدة ﺴﻴﻄﺔ ﺟﺪا،« »اﻟﻔﺘﺎحtarafta bir anda, bir fiil ile açılmasıdır.
. و ﻔ ﻌ ﻞ وا ﺣ ﺪ، و آ ن وا ﺣ ﺪ،ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ
ﻛﻤﺎ أن اﻟﻘﺪرة اﻟﻔﺎﻃﺮة ﻗﺪ ﻓﺘﺤﺖ ا ﻮﺟﻮداِت ا ﺨﺘﻠﻔﺔ ﻏ، ﻧﻌﻢEvet nasılki umum kâinatın bağistanında ayrı ayrı hadsiz
mevcudatı;
، ا ﺤ ﺪودة
ﻣﻨ ﻬﺎ «ر ﺎض ا ﺋﻨﺎت ﻛﺘﻔﺘﺢ اﻷزﻫﺎر؛ ﻓﺄﻋﻄﺖ ﺑﺎﺳﻢ »اﻟﻔﺘﺎح çiçekler misillü, Fettah ismiyle her birisine münasib bir
ً
. وﺷﺨﺼﻴﺔ ﻣﻨﻔﺮدة ﺗﻤ ّ ه، ﻃﺮزا ﻣﻨﺘﻈﻤﺎ ﻳﻨﺎﺳﺒﻪaçmış, vermiş.
tarz-ı muntazam ve bir şahsiyet-i mümtaze kudret-i fâtıra
ً
، ﺰ ﻨﺔ، ﺻﻮرة ﻮزوﻧﺔ- ﺸ أ إﻋﺠﺎزا- ﻓﻘﺪ ﻣﻨﺤﺖ ﻛﺬ ﻚAynen öyle de, fakat daha mu'cizatlı olarak; zemin
bahçesinde dörtyüz bin enva'-ı zîhayata dahi, her birisine
ذي ﺣﻴﺎة ﻣﻦ أر ﻌﻤﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻧﻮع ﻣﻦ أﻧﻮاع اﻷﺣﻴﺎء، وﻣﺘﻤ ةgayet san'atlı ve hikmetli bir suret-i mevzune ve
..ﻳ ﺔ ا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن وا ﻜ ﻤ ﺔ و، ﺣﺪﻳﻘﺔ اﻷرضmüzeyyene ve mümtaze vermiş.
ﺚ
َٰ َُ ُ ْ َ ْ َ ْ ًْ َ ْ ُ َ ُ ُُ
ٍ ﴿ ﻠﻘ ﻢ ﻓﻲ ﻄﻮِن ا ﻬﺎﺗِ ﻢ ﺧﻠﻘﺎ ِﻣﻦ ﻌِﺪ ﺧﻠٍﻖ ﻓﻲ ﻇﻠﻤﺎٍت ﺛﻠ
ْ ُ ُ ُ َْ ْ َ ْ َ ْ ًْ َ ْ ُ َ ُ ُ ُ ْ ُ ُ ُ َْ
َ ُ ْ ُ ََ ُ ٰ َٓ ُ ْ ْ َ ُ َ ُ ُ ُ ٰ ِ ﻬﺎﺗِ ﻢ ﺧﻠﻘﺎ ِﻣﻦ ﻌِﺪ ﺧﻠٍﻖ ﻠﻘ ﻢ ِ ﻄﻮِن ا
.(6:ْﻢ ُ ا ُﻤﻠﻚ ﻻ ِا َ ِاﻻ ﻫَﻮ ﻓﺎ ﺗ َ ﻓﻮن ﴾ )ا ﺰ ﺮ ذِﻟ ﻢ ا ر َ َ ُ ْ ْ َ ُ َ ُ ُ ُ َ َ َ ُ ُ
ْﻢ ُ ا ُﻤﻠﻚ ﻻ ِا َ ِاﻻ ﻇﻠَﻤﺎٍت ﺛﻼٍث ذِﻟ ﻢ ا ر
َ ُ ْ ُ ََ ُ
* ﻫَﻮ ﻓﺎﻧﺎ ﺗ َ ﻓﻮن
ُ َ َْ
﴾ ﻫَﻮ ا ي5 ﴿ ٌء ِ اﻻْرِض َوﻻ ِ ا ﺴ َٓﻤﺎِء
َْ ْ َ َ ٰ َْ
ﻋﻠﻴِﻪ
َ
﴿ ِان ا َ ﻻ َ َ َ ْ َ ْ ٌ َْ ْ َ َ َ َْ َ َ
ُ ْ ُ َْ َُ َ ٰ َٓ ُ َٓ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ ْ ُ ُ َ ُ
* ﻋﻠﻴِﻪ ء ِ اﻻرِض وﻻ ِ ا ﺴﻤﺎِء ِان ا ﻻ
َ
اﻻرﺣﺎِم ﻛﻴﻒ ﺸﺎء ﻻ ِا ِاﻻ ﻫﻮ اﻟﻌﺰﻳﺰ ا ﻜﻴﻢ ﴾ )آل ِ ﻳ ﺼﻮر ﻢ َ َ َ َ َ َ ْ ُ ُ
.(6-5:ﻋﻤﺮان ﻫَﻮ ا ِ ى ﻳَُﺼِّﻮُر ْﻢ ِ اﻻْرَﺣﺎِم ﻛﻴْﻒ َﺸﺎُء ﻻ ِا َ ِاﻻ
ُﻜﻴﻢ َِ ْ ُﻫَﻮ اﻟَْﻌﺰ ُﺰ ا
ِ
ُ وأ ﻋ ﺠ،ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ
ﺐ ﻣﻌ ﺠ ﺰة إن ﻓﺘَﺢ ا ﺼﻮر ﻫﺬا أﻗﻮى د ﻞ، ﻧﻌﻢâyetlerin ifadesiyle tevhidin en kuvvetli delili ve kudretin
en hayretli mu'cizesi, suretleri açmasıdır.
ﺣ ﺴ ﺐ ﻣﺎ ا ﻓﺎ دﺗ ﻪ ا ﻵﻳﺎ ت ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ،ﻠ ﻘ ﺪ ر ة ا ﻹ ﻴ ﺔ
وﻧﻈﺮا ﻹﻓﺎﺿﺔ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﺑﻴﺎن ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻓﺘﺢ، ﻓﺒﻨﺎًء ﻫﺬه ا ﻜﻤﺔBu hikmete binaen, feth-i suver hakikatı tekrar ile -birkaç
suretlerde- Risalet-ün Nur'da ve bilhassa bu risalenin İkinci
ا ﺼﻮر ﺑﺼﻮرة ﻣﺘﻨﻮﻋﺔ )و ﺎﺻﺔ ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺴﺎدﺳﺔ وا ﺴﺎﺑﻌﺔ ﻣﻦ ا ﺎبMakamı'nın Birinci Babında altıncı ve yedinci
.( اﻷول ﻣﻦ ﻫﺬه ا ﺮﺳﺎﻟﺔmertebelerinde isbat ve beyan edilmesinden
ﻣﺎ ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳﻤﻠﻚ ﻫﺬا اﻟﻔﻌﻞ ا ﺎﻣﻊ ا ﺤﻴﻂ ﺳﻮى ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪbirtek Vâhid-i Ehad'den ve herşeyde herşeyi görebilecek
ve yapabilecek bir Kadîr-i Mutlak'tan başka hiçbir şey bu
و ﺼﻨﻌﻪ؛،ء اﻟﻘﺎدر ا ﻄﻠﻖ ا ي ﻳﺮىcem'iyetli ve ihatalı fiile sahib olamaz.
و ﻣﻨﺘ،ا ﻜ ﻤ ﺔ ذ ﻚ ﻷن ﻓﻌﻞ ﻓﺘﺢ ا ﺼﻮر ﻫﺬا ﺘﺎج إ وﺟﻮد ﻣﻨﺘÇünki bu feth-i suver fiili ise, her yerde ve her anda
bulunan, nihayetsiz bir kudretin içinde nihayet derecede
نو ا ﻹ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﺿ ﻤ ﻦ ﻗ ﺪ ر ة ﻣ ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ ﺗ ﻬﻴ ﻤ ﻦ وﻣﻨﺘ، ا ﻗﺔbir hikmet, bir dikkat, bir ihata ister.
.آن
ّ ٌ
ﻓﻘﺪرة ﻛﻬﺬه ﻻ ﻳﻤﻠﻜﻬﺎ إﻻ ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ا ي ﺑﻴﺪه ﻣﻘﺎ ﺪ اﻷرضVe böyle bir kudret ise, ancak bütün kâinatı idare eden
birtek zâtta bulunabilir.
.وا ﺴ ﻤﺎ وا ت
َٰ َُ ُ
ﺚ ﴾ ﻓﺈ ن
ٍ ﻓﻜﻤﺎ ﺟﺎء اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ ا ﺬﻛﻮرة ﴿ ﻓﻲ ﻇﻠﻤﺎٍت ﺛﻠ،ﻧﻌﻢ Evet meselâ mezkûr âyetlerin ferman ettikleri gibi; üç
ً ً karanlık içinde bütün vâlidelerin erhamında insanların
أرﺣﺎم ا ﻮا ات ﺑﻤ ان، واﺣﺪة واﺣﺪة، وﻓﺘﺢ ﺻﻮره،ﺧﻠﻖ اﻹ ﺴﺎن suretlerini ayrı ayrı, mizanlı, imtiyazlı, zînetli ve intizamlı
، ّ و ﺎﻧﺘ ﻈﺎ م وﺗ ﻤ،و ز ﻨ ﺔ olarak
د ﻞ ﻗﺎﻃﻊ، ﻣﻦ ﻣﺎدة ﺴﻴﻄﺔ، أو ﺧﻄﺄ أو ﻧﻘﺺ،دون ﺧﻠﻂ أو اﺧﺘﻼط , hem şaşırmadan, yanlış etmeden, karıştırmadan basit bir
ُ maddeden açmak ve yaratmak olan fettahiyet
-ﻓﺘُﺢ ا ﺼﻮر- وﻣﻦ ﺛﻢ إﺣﺎﻃﺔ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ.ا ﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ
ُ
، ﻠﻨﺎس ﻓﺔ، وا ﺼﻨﻌﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ، وا ﻜﻤﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ،وﺷﻤﻮ ﺎ ﺑﺎﻟﻘﺪرة ﻧﻔﺴﻬﺎ ve umum rûy-i zeminde aynı kudret, aynı hikmet, aynı
san'atla umum insanları ve hayvanları ve nebatları ihata
ﻟ أ ﻗ ﻮ ى، أ ر ﺟﺎ ء ا ﻷ ر ض ﻓ ﺔ، و ﻠﻨﺒﺎ ﺗﺎ ت ﻓ ﺔ،و ﻠ ﺤﻴ ﻮا ﻧﺎ ت ﻓ ﺔ eden bu feth-i suver hakikatı; vahdaniyetin en kuvvetli bir
ا ﻮ ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ؛ ﺑ ﺮ ﻫﺎ ن bürhanıdır.
ٌ َ
. ذ ﻚ ﻷن ﻓﻌﻞ اﻹﺣﺎﻃﺔ ﻫﻮ ﺑﺬاﺗﻪ وﺣﺪة واﺣﺪة ﻻ ﻳ ك ﺎﻻ ﻠ كÇünki ihata etmek bir vahdettir, şirke yer bırakmaz.
( وﻣﺜﻠﻤﺎ إن ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟ ﺴﻊ ﻋ ة ا ﺎب اﻷول ﻗﺪ ﺷﻬﺪت )ﺑﻮﺟﻮدﻫﺎVe Birinci Bab'da vücub-u vücuda şehadet eden ondokuz
hakikat nasılki vücudlarıyla Hâlık'ın vücuduna delalet
( ﻓ ﺸ ﻬ ﺪ ﻛ ﺬ ﻚ )ﺑﺈ ﺣﺎ ﻃﺘ ﻬﺎ،و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ا ﺎ ﻟ ﻖ ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ ederler; öyle de, ihatalarıyla da vahdete şehadet ederler.
..ا ﻮ ﺣ ﺪ ة وا ﻮ ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ
: وا ﻘﻴﻘﺔ اﻟ رآﻫﺎ ﺻﺎﺣﺒُﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﻨـﺰل ا ﺎﻟﺚBizim yolcunun üçüncü menzilde gördüğü
ً
وﻓﺮش ﺎ ﺑﺘﻠﻚ ا ﺮ ﺔ ﻣﺄدﺑﺔ ﻮي ﻣﺌﺎت اﻵﻻف ﻣﻦ ﺘﻠﻒ اﻷﻃﻌﻤﺔve Rahmaniyetin yüzbinlerle ayrı ayrı lezzetli taamları
ّ içinde dizilmiş bir sofra etmiş
،ا ﻳ ﺬ ة ا ﻌ ﺪ ة ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺎﺋ ﺪ ة
ً ً
ﺰﻧﺎ ﻋﻈﻴﻤﺎ ﺟﺎﻣﻌﺎ ﻵﻻف-ﺑﺮ ﺘﻪ وﺣﻜﻤﺘﻪ- وﺟﻌﻞ ﺎ ﺟﻮف اﻷرضve zemin içini Rahîmiyet ve Hakîmiyetin binlerle
kıymetdar ihsanlarını câmi' bir mahzen yapmış.
.إ ﺣ ﺴﺎﻧﺎﺗ ﻪ وآ ﻻﺋ ﻪ ا ﻟ ﻘﻴ ﻤ ﺔ
ً
ﺑﺘﺤﻤﻴﻠﻪ اﻷرض ﻣﻦ ﻢ اﻟﻐﻴﺐ، و ﻘﻮم ﺑ ﺘﻨﺎ ﺗﺮ ﻴﺔ ﻣﻨﺘ ا ﺮ ﺔVe zemini devr-i senevîsinde bir ticaret gemisi hükmünde
her sene âlem-i gaybdan levazımat-ı insaniye ve
ﺑ ﻤﺌﺎ ت ا ﻵ ﻻ ف ﻣ ﻦ أ ﺟ ﻮ د أ ﻧ ﻮا ع- ﻛ ﺄ ﻧ ﻬﺎ ﺑﺎ ﺧ ﺮ ة ﺎ ر ﺔ- د و ر ﺗ ﻬﺎ ا ﺴﻨ ﻮ ﺔ hayatiyenin yüzbin çeşitlerinden en güzellerini içine alarak
ﺳﻨ ﺔ ﻛ ﺄﻧ ﻬﺎ و ﺮﺳﻠﻬﺎ، ﺻﻨﻮف ا ﻠﻮازم اﻻ ﺴﺎﻧﻴﺔ وا ﻴﺎﺗﻴﺔ وأ ﻠﻬﺎyüklenmiş bir nevi sefine veya şimendifer gibi
،ﺳ ﻔﻴﻨ ﺔ ﺸ ﺤ ﻮﻧ ﺔ أ و ﻗ ﻄﺎ ر ﻣ ﻌﺒ ﺄ
َ ّ
.ر ﻴ ﻊ ﻓﻴ ﻬﺎ ﺑ ﻤﺜﺎﺑ ﺔ ﻗ ﻄﺎ ر ﺗ ﻘ ﻞ أ ر زا ﻗﻨﺎ و ﻼ ﺴﻨﺎ ﻓve her baharı ise, erzak ve elbisemizi taşıyan bir vagon
hükmünde olarak bizlere gönderir. Bizi gayet rahîmane
beslettirir.
وﻷﺟﻞ أن ﻧ ﺘﻔﻊ ﻣﻦ ﺗﻠﻚ ا ﺪاﻳﺎ وا ﻌﻢ ﻬﺎ ﻓﻘﺪ وﻫﺒﻨﺎ ا ﺌﺎت ﺑﻞVe bütün o hediyelerden, o nimetlerden istifade etmemiz
için bize de yüzlerle ve binlerle iştihalar, ihtiyaçlar,
.. وا ﻮاس، اﻵﻻف ﻣﻦ اﻻﺷﺘﻬﺎء وا ﺎﺟﺎت وا ﺮﻏﺒﺎت وا ﺸﺎﻋﺮduygular, hissiyatlar, hisler vermiş.
﴿ َﺣْﺴ ُﻨَﺎ:ح اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ ﻟﻘﺪ وﺿﺢ »ا ﺸﻌﺎع ا ﺮاﺑﻊ« ا ي، ﻧﻌﻢEvet âyet-i hasbiyeye dair olan Dördüncü Şua'da izah ve
ُ ُ ْ ْ
وأﺛﺒﺖ ﻫﻨﺎك أﻧﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻗﺪ وﻫﺒﻨﺎ،(173: ا ُ َوﻧِﻌَﻢ ا َﻮ ﻴﻞ ﴾ )آل ﻋﻤﺮانtaamlardan lezzet alır.
isbat edildiği gibi, bize öyle bir mide vermiş ki, hadsiz
ً
.ﻣ ﻌ ﺪ ة ﻴ ﺚ ﺴﺘ ﻄﻴ ﻊ ﺑ ﻬﺎ ﻫ ﻀ ﻢ أ ﻃ ﻌ ﻤ ﺔ ﻏ ﺪ و د ة وا ذ ﺑ ﻬﺎ
ً
وأﺣﺴﻦ إ ﻨﺎ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺣﻴﺎة ﻴﺚ ﺴﺘﻔﻴﺪ ﻮاﺳﻬﺎ ﻧﻌﻤﺎ ﻏ ﺪودةVe öyle bir hayat ihsan etmiş ki, duyguları ile -bir sofra-i
. ﻣﺒﺜﻮﺛﺔ أرﺟﺎء ﻫﺬا اﻟﻌﺎ ﻢ ا ﺸﻬﻮد ا ﻜﺒ و ﺄﻧﻪ ُﺳﻔﺮة ﻣﻔﺮوﺷﺔ ﻠﻨﻌﻢistifade eder.
nimet gibi- koca cismanî âlemde hadsiz nimetlerinden
#69
ﻟﻌﻘﻞ- وأ ﺮﻣﻨﺎ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺑﺈ ﺴﺎﻧﻴﺔ ﻴﺚ ﻧﺘﺬوق ﺑﺂﻻﺗﻬﺎ اﻟﻌﺪﻳﺪةVe öyle bir insaniyet bize lütfetmiş ki, akıl ve kalb gibi çok
âletleri ile hem maddî hem manevî âlemin nihayetsiz
. ﻣﻦ ﻫﺪاﻳﺎ ﻏ ﻣﺘﻨﺎﻫﻴﺔ ﻟﻌﺎ ﻢ ا ﺎدة وﻟﻌﺎ ﻢ ا ﻌ ﻣﺎ ﻧﺘﺬوق- واﻟﻘﻠﺐhediyelerinden zevk alır.
ّ
وﻋﻠﻤﻨﺎ إﺳﻼﻣﺎ ﻴﺚ ﻳﺄﺧﺬ ا ﻮر ﻣﻦ ﺧﺰاﺋﻦ ﻏ ﻣﺘﻨﺎﻫﻴﺔ ﻟﻌﺎ ﻢ اﻟﻐﻴﺐVe öyle bir İslâmiyet bize bildirmiş ki; âlem-i gayb ve
âlem-i şehadetin nihayetsiz hazinelerinden nur alır.
.و ﻟ ﻌﺎ ﻢ ا ﺸ ﻬﺎ د ة
ُ
ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ر ﻋ ﻮا ﻢ وﻫﺪاﻧﺎ إ إﻳﻤﺎٍن ﻴﺚ ﺴﺘﻔﻴﺪ ﺑﻪ وﻧ ﻨﻮر ﺑﻤﺎ ﻻVe öyle bir iman hidayet etmiş ki, dünya ve âhiret
âlemlerinin hasra gelmez envârından ve hediyelerinden
. ا ﻧﻴﺎ واﻵﺧﺮة وﻫﺪاﻳﺎﻫﻤﺎtenevvür edip müstefid eder.
ﺮ ﻣﻨﻴ ﻒ ﻗ ﺪ ز ّ ﻦ ﻣ ﻦ ن ا ﺮ ﺔ ا ﻮا ﺳ ﻌ ﺔ ﻓﻜﺄن ﻫﺬه ا ﺋﻨﺎت ﻗGüya rahmet tarafından bu kâinat hadsiz antika ve acib ve
kıymetli şeylerle tezyin edilmiş bir saraydır.
،ﺑ ﺄ ﻧ ﻔ ﺲ ا ﻷ ﺷﻴﺎ ء وا ﻮ ﺟ ﻮ دا ت
ّ
، وَﺳﻠﻤﺖ ﺑﻴﺪ اﻹ ﺴﺎن ﻣﻔﺎﺗﻴﺢ ﺧﺰاﺋﻨﻪ وﻣﻨﺎز اﻟ ﻻ ﺗﻌﺪ وﻻVe bütün o saraydaki hadsiz sandıkları ve menzilleri
açacak anahtarlar insanın ellerine verilmiş ve bütün
ﻓ ﻄ ﺮ ﺗ ﻪ ﻴ ﻊ ا ﻻ ﺣﺘﻴﺎ ﺟﺎ ت وا ﺸﺎ ﻋ ﺮ ا ﻼ ز ﻣ ﺔ ﻼ ﺳﺘ ﻔﺎ د ة ﻣ ﻦ وأودﻋﺖonlardan istifade ettirecek olan ihtiyaçlar, hissiyatlar
. ﻣﺎ ا ﻟ ﻘ insanın fıtratına verilmiş.
ٌ
ﻻﺑ ﺪ أﻧ ﻬﺎ. ء ﻞ و،ﻴ ﻂ ﺑﺎ ﻧﻴﺎ و ﺎ ﻵ ﺧ ﺮ ة ﻣ ﻌﺎ ﻓﺮ ﺔ ﻛﻬﺬه اﻟİşte böyle dünyayı ve âhireti ve herşeyi kaplamış bir
rahmet, elbette o rahmet, vâhidiyet içinde bir ehadiyetin
.«ٍﻞ ﻣﻦ ﻠﻴﺎت »اﻷﺣﺪﻳﺔ« ﺗﻠﻚ »ا ﻮاﺣﺪﻳﺔ cilvesidir.
َ
ﻴَﻊ اﻷﺷﻴﺎء ا ﻘﺎﺑﻠﺔ ﺎ ﻣﺜﺎل أي ﻛﻤﺎ أن إﺣﺎﻃﺔ ﺿﻴﺎء ا ﺸﻤﺲ وﺷﻤﻮYani nasılki güneşin ziyası, mukabilindeki umum eşyayı
ihata etmesi ile vâhidiyete bir misal olduğu gibi,
« »ا ﻮا ﺣ ﺪ ﻳ ﺔ ﺑﺎ ر ز
ء ﺷﻔﺎف و ﺎع ﺣﺴﺐ ﻗﺎﺑﻠﻴﺘﻪ ﺿﻴﺎَء ا ﺸﻤﺲ وﺣﺮارﺗﻬﺎ ﻓﺈن أﺧﺬparlak ve şeffaf her bir şey dahi kabiliyetine göre güneşin
hem ziyasını, hem hararetini hem ziyasındaki yedi rengini,
.« »ا ﻷ ﺣ ﺪ ﻳ ﺔ ﻣﺜﺎل، واﻷ ﻮان ا ﺴﺒﻌﺔ اﻟ ﻓﻴﻬﺎ واﻧﻌ ﺳﺎﺗﻬﺎhem aks-i misalini almakla ehadiyete bir misal
olduğundan;
،ء ﺑَﺮاق وأﻧﻪ ﺑﻤﺸﺎﻫﺪﺗﻪ اﻧﻌ س ﺿﻴﺎء ا ﺸﻤﺲ ذي ا ﺮارة ﻣﻦVe her parlak şeyde hattâ katrelerde güneşin ışıklı,
hararetli aksini müşahede eden o adam,
،ﺣ ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻘ ﻄ ﺮا ت
،ء ﺑ ﺼ ﻔﺎﺗ ﻬﺎ أي أﻧﻬﺎ ﻗﺮ ﺒﺔ ﻣﻦ، ﻳﺘﻤ ﻦ أن ﻳﻘﻮل ﺑﺄﺣﺪﻳﺔ ا ﺸﻤﺲgüneşin ehadiyetini, yani bizzât güneşi sıfatları ile her
şeyin yanındadır ve her şeyin âyine-i kalbindedir diyebilir.
.ء ﺮآ ة ﻗ ﻠ ﺐ ﻓ
ْٰ َْ َُ ْ
ﻓﺈن إﺣﺎﻃﺔ- ﴾ ﴿ َو ِ ِ ا َﻤﺜﻞ اﻻ- ﻓﻜﻤﺎ أن اﻷ ﺮ ا ﺜﺎل ﻫﻜﺬاAynen öyle de: Rahman-ı Zülcemal'in geniş rahmeti dahi
َ ُ ziya gibi umum eşyayı ihatası o Rahman'ın vâhidiyetini ve
ﺗﻈﻬﺮ واﺣﺪﻳﺔ ذ ﻚ، ﻀﻴﺎء، ر ﺔ ا ﺮ ﻦ ذي ا ﻤﺎل إﺣﺎﻃﺔ ﺷﺎ ﻠﺔhiç bir cihette şeriki bulunmadığını gösterdiği gibi,
،أﻳ ﺔ ﺟ ﻬ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻬﺎ ت ا ﺮ ﻦ وﻋﺪَم وﺟﻮد ﻚ
وﻧﻮ ﻣﻦ ٍﻞ اﺗﻪ، و ن وﺟﻮد ﻠﻴﺎت أﻧﻮار أ أﺳﻤﺎء ذ ﻚ ا ﺮ ﻦher şeyde hususan her bir zîhayatta ve bilhassa insanda o
cem'iyetli rahmetin perdesi altında o Rahman'ın ekser
ﺑ ﻤﺎ- و ﺎ ﺻ ﺔ ا ﻹ ﺴﺎ ن،ذ ي ﺣﻴﺎ ة و ﻻ ﺳﻴ ﻤﺎ،ء ا ﻘﺪﺳﺔisimlerinin ışıkları ve bir nevi cilve-i zâtiyesi bulunarak,
ﻣﻨ ﺤ ﻪ ا ﺮ ﻦ ﺖ ﺳﺘﺎ ر ر ﺘ ﻪ ا ﻮا ﺳ ﻌ ﺔ ا ﺎ ﻣ ﻌ ﺔ
ﻴﺚ ﺗﻤﻜﻨﻪ ﻣﻦ أن ﻳﺘﻮﺟﻪ ﺑﻬﺎ إ ا ﺋﻨﺎت، ﻣﻦ ﺣﻴﺎة ﺟﺎﻣﻌﺔ ﻓﺮدher ferde bütün kâinata baktıracak ve münasebetdarlık
verecek bir cem'iyet-i hayatiye vermesi dahi
- ﻓ ﺔ و ﺴ ﺞ ﻋ ﻼ ﻗﺎ ت و ر واﺑ ﻂ ﻣ ﻌ ﻬﺎ
« وأﻧ ﻪ » ﻫ ﻮ، ء وﺣﻀﻮره ى، ﻳ ﺒﺖ أﺣﺪﻳﺔ ذ ﻚ ا ﺮ ﻦ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪo Rahman'ın ehadiyetini ve herşeyin yanında hazır ve
herşeyin herşeyini yapan (O) olduğunu isbat eder.
.ء ﻷ ي ء ن ا ي ﻳﻌﻤ ﻞ
َ
ﻛﻤﺎ أن ذ ﻚ ا ﺮ ﻦ ﺑﻮاﺣﺪﻳﺔ ﺗﻠﻚ ا ﺮ ﺔ و ﺈﺣﺎﻃﺘﻬﺎ ﻳﻈﻬﺮ ﻫﻴﺒﺔ، ﻧﻌﻢEvet nasılki o Rahman, o rahmetin vâhidiyetiyle ve
ihatasıyla, kâinatın mecmuunda ve zeminin yüzünde
، ا ﻷ ر ض ﻬﺎ ،ا ﻜ ﻮ ن ﻪ ﺟﻼ و ﻬﺎﺋﻪcelalinin haşmetini gösteriyor.
و ﻤ ﻌ ﻪ ﻴ ﻊ، و ﺎ ﺻ ﺔ ا ﻹ ﺴﺎ ن،ذ ي ﺣﻴﺎ ة ﻓﺈﻧﻪ ﺑﺘﺠ أﺣﺪﻳﺘﻪÖyle de, ehadiyetin cilvesiyle herbir zîhayatta, hususan
insanda bütün nimetlerin nümunelerini o ferdde toplayıp,
، ﻧ ﻤﺎ ذ ج ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻌ ﻢ و ﻏ ﺮ ز ﻫﺎ أ ﻋ ﻀﺎ ء ذ ﻚ ا ﺋ ﻦ ا ﻟ
-ﻣﻦ ﺟﻬﺔ- و ﻌﻠﻪ ذ ﻚ اﻟﻔﺮد ا ﻮاﺣﺪ ﻳﺘﺨﺬ، و أﺟﻬﺰﺗﻪ وﺗﻨﻈﻴﻤﻬﺎo zîhayatın âlât u cihazatına geçirip tanzim ederek,
mecmu-u kâinatı (parçalanmadan) o tek ferde, bir cihette
، ﻛﺄﻧﻪ ﻳﻌﻠﻦ رأﻓﺔ ﺎ، ا ﺋﻨﺎت ﻓﺔ دون ﺸﺘﺖ ﺴﻜﻨﻪ وﻣﺄواهaynı hanesi gibi verdirmesiyle dahi, cemalinin hususî
şefkatini ilân eder
.ا ﻹ ﺴﺎ ن و ﻌّﺮف ﺗﻤﺮ ﺰ أﻧﻮاع إﺣﺴﺎﻧﻪve insanda enva'-ı ihsanatının temerküzünü bildirir.
#70
.ﺑ ﺬ ر ة ﻣ ﻦ ﺑ ﺬ و ر ه ﻳ ﻮ ﺟ ﺪ ا ﻄﻴ ﺦ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ ﻓﺈن، ﻓﻠﻮ أﺧﺬﻧﺎ ا ﻄﻴﺦ ﻣﺜﺎﻻHem nasılki bir kavunun (meselâ) her bir çekirdeğinde, o
kavun temerküz ediyor. Ve o çekirdeği yapan zât elbette
. ﻓﺨﺎﻟﻖ ﺗﻠﻚ ا ﺬرة ا ﻮاﺣﺪة ﻻﺑﺪ أﻧﻪ ﻫﻮ ﺧﺎﻟﻖ ذ ﻚ ا ﻄﻴﺦodur ki; o kavunu yapar,
إذ ﺴﺘﺪّر ﺗﻠﻚ ا ﻮاة ﻣﻨﻪ و ﻤﻌﻬﺎ و ﻌﻠﻬﺎ ﺗﺘﺠﺴﻢ ﺑﻤﻮاز ﻦ ﻋﻠﻤﻪsonra ilminin hususî mizanıyla ve hikmetinin ona mahsus
kanunuyla o çekirdeği ondan sağar, toplar, tecessüm
.ﺼ ﻪ ا ﺎﺻﺔ و ﻘﻮاﻧ ﺣﻜﻤﺘﻪ اﻟettirir.
ﺑ ﻤﺜﺎﺑ ﺔ ﺷ ﺠ ﺮ ة- ﺑﺘ ﺠ ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ- ﻫ ﺬا ﻓ ﻘ ﺪ أ ﺻﺒ ﺢ ا ﻜ ﻮ ن و ﻨﺎًءAynen öyle de, rahmaniyetin tecellisiyle kâinat bir ağaç,
bir bostan ve zemin bir meyve, bir kavun
،ﻤ ﺮ ة و ﻄﻴ ﺦ و ﻏ ﺪ ت ا ﻷ ر ض،و ﺴﺘﺎ ن
ا ﻳ ﺒ أن ﻳ ﻮن ﺧﺎﻟُﻖ أﺻﻐﺮ،ﺬرة وﺻﺎر ذوو ا ﻴﺎة واﻹ ﺴﺎنve zîhayat ve insan bir çekirdek hükmünde olduğundan;
elbette en küçük bir zîhayatın hâlıkı ve rabbi, bütün
. ورب أدق اﻷﺣﻴﺎء ﻫﻮ رب ا ﻜﻮن ﻪ، اﻷﺣﻴﺎء ﻫﻮ ﺧﺎﻟﻖ اﻷرض ﻗﺎﻃﺒﺔzeminin ve kâinatın hâlıkı olmak lâzım gelir.
َ
أن إ ﺎد ﻴﻊ ا ﺼﻮر ا ﻨﺘﻈﻤﺔ ﻤﻴﻊ ا ﻮﺟﻮدات وﻓﺘَﺤﻬﺎ: ﺼﻞ ﺎ ﺳﺒﻖElhasıl: Nasılki ihatalı olan fettahiyet hakikatıyla bütün
.. ﻳ ُ ﺒ ﺖ ا ﻮ ﺣ ﺪ ة ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ- ﻴ ﻄ ﺔ
mevcudatın muntazam suretlerini basit maddeden
ﻘﻴﻘﺔ اﻟﻔﺘﺎﺣﻴﺔ اﻟ- ﻣﻦ ﻣﺎدة ﺴﻴﻄﺔyapmak ve açmak, vahdeti bedahetle isbat eder.
وأن ﺗﺮ ﻴﺔ ﻴﻊ اﻷﺣﻴﺎء ﻛﺬ ﻚ اﻟ أﺗﺖ إ ا ﻮﺟﻮد ودﺧﻠﺖ ا ﻴﺎةÖyle de herşeyi ihata eden "rahmaniyet" hakikatı dahi,
vücuda gelen ve dünya hayatına giren bütün zîhayatları
ﻴﻂ ﺑ ﻞ ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ اﻟ- ا ﻧﻴﺎ و ﺎﺻﺔ اﻟﻘﺎدﻣ ا ﺪدve bilhassa yeni gelenleri kemal-i intizamla beslemesi
ً
،ﻳ ﺔ ا ﻻﻧﺘ ﻈﺎ م ﺗﺮ ﻴﺔ-ء
َ َ
وﺷﻤﻮل ا ﺮ ﺔ،و ﻳﺼﺎل ﻮازم ﺣﻴﺎﺗﻬﺎ وﺗﻮﻓ ﻫﺎ ﺎ دون ﺴﻴﺎِن أﺣٍﺪ ve levazımatını yetiştirmesi ve hiçbirini unutmaması ve
ُ aynı rahmet, her yerde, her anda ve her ferde yetişmesiyle
، ﺗﻈﻬُﺮ ا ﻮﺣﺪة ﺑﺪاﻫﺔ،آن نو ﻓﺮد ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ و و ﺻ ﻮ ﺎ إ bedahetle hem vahdeti, hem vahdet içinde ehadiyeti
ُ
.وﺗ ﺮ ي ا ﻷ ﺣ ﺪﻳ ﺔ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻮ ﺣ ﺪ ة ﻛ ﺬ ﻚ gösterir.
وﺣﻴﺚ إن رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻣﻦ ﻣﻈﺎﻫﺮ اﺳ َ »ا ﻜﻴﻢ« و»ا ﺮﺣﻴﻢ« ﻣﻦ Risale-i Nur ism-i Hakîm ve ism-i Rahîm'in mazharı
olduğundan, Risale-i Nur'un birçok yerlerinde, hakikat-ı
ا ﻷ ﺳ ﻤﺎ ء ا ﺴ وأ ن إﻳ ﻀﺎ ح ﻟ ﻄﺎﺋ ﻒ » ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﺮ ﺔ « و ﻠﻴﺎﺗ ﻬﺎ ﻣ ﻊ rahmetin nükteleri ve cilveleri izah ve isbat edildiğinden,
َ
ا ا ﻗﺘ ﻧﺎ ﻫﻨﺎ ا ﻹ ﺷﺎ ر ة.إ ﺛﺒﺎ ﺗ ﻬﺎ ﻗ ﺪ و ر د ﻮا ﺿ ﻊ ﻋ ﺪ ة ﻣ ﻦ ا ﺮ ﺳﺎﺋ ﻞ burada bu katre ile o bahre işaret edip o pek uzun kıssayı
kısa kesiyoruz.
.إ ﻬﺎ ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﻟ ﻘ ﻄ ﺮ ة ﻣ ﻦ ذ ﻚ ا ﺤ ﺮ ا ﻮا ﺳ ﻊ
:ا ﻨـ ﺰ ل ا ﺎﻟ ﺚ ﻫﻮ وﻣﺎ رآه ﺻﺎﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ وﺷﺎﻫﺪهSeyyahımızın üçüncü menzilde müşahede ettiği
« ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ »ا ﺪﺑ وا ﻹ دا ر ة و: ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺎ ﺔÜçüncü Hakikat:"Müdebbiriyet ve idare hakikatı"dır.
،ﻋ ﺔ وا ﻀ ﺨﺎ ﻣ ﺔ ا ﻣﻨﺘ أي ﺣﻘﻴﻘﺔ إدارة اﻹﺟﺮام ا ﺴﻤﺎو ﺔ وYani, gayet dehşetli ve sür'atli ecram-ı semaviyeyi ve
gayet istilacı ve karıştırıcı unsurları ve gayet ihtiyaçlı,
و دارِة ا ﺨﻠﻮﻗﺎت،اﻻﺧﺘﻼط واﻟ ﺸﺎﺑﻚ ﻣﻨﺘ و و دارِة اﻟﻌﻨﺎza'fiyetli mahlukat-ı arziyeyi kemal-i intizam ve müvazene
،ا ﺎ ﺟ ﺔ وا ﻀ ﻌ ﻒ ﻣﻨﺘ اﻷرﺿﻴﺔ وile idare etmek,
ً
إدارة ﺗ ﺴﻢ ﺑ ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم وا ﻮازﻧﺔ و ﺴ ﺑﻌُﻀﻬﺎ ﻌﺎوﻧﺔ ا ﻌﺾ birbirlerine muavenetdar yapmak ve imtizackârane idare
etmek ve tedbirlerini görmek
. رﻏﻢ اﺧﺘﻼﻃﻬﺎ واﻣ اﺟﻬﺎ ﺑﺒﻌﺾ،اﻵﺧﺮ
ْ ُ
أي ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﻈﺮ إدارة أ ﻮرﻫﺎ ﻴﻌﺎ وَﺟﻌﻞ ﻫﺬا اﻟﻌﺎ ﻢ اﻟﻌﻈﻴﻢ ve bu koca âlemi bir mükemmel memleket, bir muhteşem
şehir, bir müzeyyen saray gibi yapmak hakikatıdır.
. وﻗ ﻣﻨﻴﻒ ﺰ ﻦ، وﻣﺪﻳﻨﺔ راﺋﻌﺔ ﺿﺨﻤﺔ،ﻛﺄﻧﻪ ﻠﻜﺔ ﻠﺔ
ً
.ﺗ ﻠ ﻚ ا واﺋ ﺮ ا ﺒﺎ ر ة وا ﺼ ﺤﺎﺋ ﻒ ا ﻮا ﺳ ﻌ ﺔ ا ﻟ ﺗﺘ ﻘ ﻄ ﺮ ر ﺔ ﺗﺎرİşte bu cebbarane ve rahmanane idarenin büyük
dairelerini bırakıp,
ً
ﺎﻧ ﻬﺎ ﺳﻨﺄﺧﺬ ﻫﻨﺎ ﺻﻮرة واﺣﺪة ﻣﻘﺘﻀﺒﺔ ﺮ ﺎن ﺗﻠﻚ اﻹدارة وyalnız baharda zemin yüzünde cereyan eden o idarenin
birtek sahife ve safhasını,
ﺻ ﻔ ﺤ ﺔ وا ﺣ ﺪ ة ﻣ ﻦ ﺳ ﻄ ﺢ ا ﻷ ر ض و ﺻ ﺤﻴ ﻔ ﺔ وا ﺣ ﺪ ة ا ﺮ ﻴ ﻊ
ُ
ﻧﻈﺮا ﻷﻧﻬﺎ ﻗﺪ وﺿﺤﺖ وأﺛ ﺘﺖ رﺳﺎﺋﻞ ﻣﻬﻤﺔ ﻣﻦ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮرRisalet-ün Nur Onuncu Söz gibi mühim risalelerinde izah
ve isbat etmesine binaen, kısa bir suretini bir temsil ile
: ﻛـ»ا ﻤﺔ اﻟﻌﺎ ة« وﺳ ﺒ ﻨﻬﺎ ﺑﻤﺜﺎل ا ﺤﻮ اﻵgöstereceğiz; şöyle ki:
إذا ﻗﺎم ﺷﺨﺺ ﻋﻈﻴﻢ ﺧﺎرق ﺑ ﺸﻜﻴﻞ ﺟ ﺶ ﻣﻦ أر ﻌﻤﺎﺋﺔ أﻟﻒ أﻣٍﺔMeselâ ve faraza; hârika ve cihangir bir zât, dörtyüz bin
ayrı ayrı milletlerden, taifelerden bir ordu teşkil etse,
، و ﻃﺎﺋ ﻔ ﺔ ﺘ ﻠ ﻔ ﺔ
ّ
ﺟﻨ ﺪ ي ﻣ ﻦ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﻢ وا ﻟ ﻄ ﻮاﺋ ﻒ ا ﺨﺘ ﻠ ﻔ ﺔ ﻣ ﻦ ووﻓﺮ ﻣﺎ ﺺher milletin ve her taifenin neferlerine ait elbiselerini, hem
silâhlarını, hem yemeklerini, hem talimat hem
ا ﻼ ﺲ واﻷﺳﻠﺤﺔ واﻷرزاق وا ﻌﻠﻴﻤﺎت واﻹﻋﻔﺎءات وا ﺪﻣﺎتterhisatlarını, hem hidematlarını, birbirinden ayrı ayrı,
، ا ﺨﺘﻠﻔﺔ ا ﺘﻨﻮﻋﺔ ﺟﺪاhem çeşit çeşit olarak
وزّودﻫﻢ، وﺟّﻬﺰﻫﻢ ﺑﺎﻷﺟﻬﺰة ا ﺨﺘﻠﻔﺔ دون أد ﻧﻘﺺ أو ﻗﺼﻮر أو ﺧﻄﺄbütün o muhtelif cihazatı noksansız, kusursuz, yanlışsız,
hatasız, vakti vaktine, gecikmeden, karıştırmadan kemal-i
،ﻤﺎ ل ا ﻻﻧﺘ ﻈﺎ م أ وا ﻧ ﻪ د و ن أ د ﺗ ﺄ ﺧ أ و ﺧ ﻠ ﻂ و ﺑﻬﺎintizamla ve gayet mükemmel bir tarzda o mu'cizatlı
kumandan verse;
ﻣﻨﺘ ا ﺴ ﻌ ﺔ وا ﻻ ﺧﺘ ﻼ ط وا ﻗ ﺔ و- ﻓﻼﺑﺪ أن ﺗﻠﻚ اﻹدارةelbette o gayet geniş ve karışık ve ince ve müvazeneli ve
ّ kesretli ve adaletli idareye, o hârika kumandanın
ﻟ ﺲ إﻻ ِﻣﻦ ﻗﺪرٍة ﺧﺎرﻗﺔ ﻚ اﻟﻘﺎﺋﺪ- وا ﻮازﻧﺔ وا ﻜ ة واﻟﻌﺪاﻟﺔfevkalâde kudretinden başka hiçbir sebeb elini uzatamaz.
ّ
، ﻓﻼ ﻳﻤ ﻦ ﻷي ﺳﺒﺐ أن ﻳﻤﺪ ﻳَﺪه إ ﻬﺎ،ا ﺎرق
#71
ّ
. إذ ﻮ ﻣﺪ ﻷﻓﺴﺪ ﺗﻠﻚ ا ﻮازﻧﺔ وﻻﺧﺘﻠﻂ اﻷ ﺮEğer uzatsa, müvazeneyi bozar ve karıştırır.
ﻓﻜﻤﺎ أن اﻷ ﺮ ﻫﺬا ا ﺜﺎل ﻫﻜﺬا؛ ﻓﺈﻧﻨﺎ ﺸﺎﻫﺪ ﺑﺄﻋﻴ ﻨﺎ ﻛﺬ ﻚ أن ﻳﺪاAynen öyle de, gözümüzle görüyoruz ki; bir dest-i gaybî
her baharda dörtyüz bin muhtelif nevilerden mürekkeb bir
ر ﻴ ﻊ وﺗ ﺪﻳ ﺮ ﺟ ﺸﺎ ﻣ ﻬﻴﺒﺎ ﺮ ﺒﺎ ﻣ ﻦ أ ر ﻌ ﻤﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻣ ﻦ ﻏﻴ ﻴﺔ ﺗ ﺸﺊmuhteşem orduyu icad edip idare ediyor.
.ﺘ ﻠ ﻒ ا ﻷ ﻧ ﻮا ع ﻣ ﻦ ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء
ُ
ﺗﻌ ﺛﻼﺛﻤﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻣﻦ-ا ي ﻫﻮ ﻧﻤﻮذج اﻟﻘﻴﺎﻣﺔ- ﺛﻢ ﻮﺳﻢ ا ﺮ ﻒKıyamete nümune olan güz mevsiminde, o dörtyüz binden
üçyüz bin nebatî ve hayvanî nevilerini vefatlar suretinde
.ﻤ ﻮ ع ا ﻷ ر ﻌ ﻤﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ و ﻇﺎﺋ ﻔ ﻬﺎ ﺑ ﺼ ﻮ ر ا ﻮ ﻓﺎ ة و ﺎ ﺳ ﻢ ا ﻮ ت ve mevtler namında terhis edip vazifelerinden paydos
ediyor.
َ
ﺗ ﺸ ﺊ ﺛ ﻼ ﺛ ﻤﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻧ ﻤ ﻮ ذ ج- وا ﻟ ﺸ ﻮ ر ا ي ﻫﻮ ﻣﺜﺎل ا- و ا ﺮ ﻴﻊVe haşr ü neşre nümune olan baharda haşr-i a'zamın
üçyüz bin misalini -birkaç hafta zarfında- kemal-i intizamla
.ﺑ ﻀ ﻌ ﺔ أ ﺳﺎﺑﻴ ﻊ ﺑ ﻤﺎ ل ا ﻻﻧﺘ ﻈﺎ م ا ﻷﻋﻈﻢ ﻠﺤ inşa edip,
ﺣ إﻧﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺑﻌﺪ أن ﻳﺮ ﻨﺎ ا ﺸﺠﺮة ا ﻮاﺣﺪة أر ﻌﺔ أﻧﻮاع ﻣﻦ اhattâ birtek ağaçta dört küçük haşirleri, yani kendini ve
َ yapraklarını ve çiçeklerini ve meyvelerini,
ا ﺼ ﻐ ﺮ ﺑ ه ا ﺸ ﺠ ﺮ ة ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ و أ و را ﻗ ﻬﺎ و أ ز ﻫﺎ ر ﻫﺎ و أ ﺛ ﻤﺎ ر ﻫﺎ
َ
ﻓﺈﻧﻪ ﻳُﻈﻬﺮ ﺎ وذ ﻚ ﺑﻤﻨﺤﻪ ﻧﻮع و،- ا ﺮ ﻴﻊ ا ﺎ ﻛ ﻤﺎ- gitmiş baharın aynı gibi neşirlerini gözümüze gösterdikten
ﻣﺎ،ﻃﺎﺋﻔﺔ ﻣﻦ ذ ﻚ ا ﺶ ا ﺴﺒﺤﺎ ا ﺎﻟﻎ أﻧﻮاُﻋﻪ أر ﻌﻤﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻧﻮع
sonra, o dörtyüz bin enva'a baliğ olan orduyu Sübhanînin
her nev'e, her taifeye mahsus ve münasib ayrı ayrı
،ﺼ ﻪ ﻣ ﻦ أ ر زا ﻗ ﻪ ا ﺨﺘ ﻠ ﻔ ﺔ rızıklarını
وﻣﺎ ﻳﻨﺎﺳﺒﻪ ﻣﻦ أﻟ ﺴﺘﻪ، وﻣﺎ ﺘﺎﺟﻪ ﻣﻦ أﺳﻠﺤﺘﻪ ا ﻓﺎﻋﻴﺔ ا ﺘﻨﻮﻋﺔve çeşit çeşit müdafaa silâhlarını ve ayrı ayrı libaslarını ve
ayrı ayrı talimlerini ve terhislerini ve ayrı ayrı bütün cihazat
وﻣﺎ، وﻣﺎ ﻳﻼﺋﻤﻪ ﻣﻦ ﺗﻌﻠﻴﻤﺎﺗﻪ ا ﺘﻔﺎوﺗﺔ و ﻋﻔﺎءاﺗﻪ ا ﺨﺘﻠﻔﺔ، ا ﺘﺒﺎﻳﻨﺔve levazımatlarını,
ّ
.ﻳ ﻮا ﻓ ﻘ ﻪ ﻣ ﻦ ﻴ ﻊ ﻣ ﻌ ﺪا ﺗ ﻪ و ﻮا ز ﻣ ﻪ
ﻓﻴﻤﻨﺢ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ذ ﻚ ﺑ ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم وا ان دون أد ﺳﻬﻮ أو ﺧﻄﺄkemal-i intizamla, sehivsiz, hatasız, karıştırmadan ve
َ hiçbirini unutmadan, umulmadık yerlerden vakti-vaktine
، ودون ﺧﻠﻂ أو ﺴﻴﺎنvermekle
ﻓﺈﻧﻪ ﻳُﻈﻬﺮ ﺎ و ﺒﺖ وﺣﺪاﻧ ﺘﻪ وأﺣﺪﻳﺘﻪ وﻓﺮدﻳﺘﻪ واﻗﺘﺪاره ا ﻄﻠﻖkemal-i rububiyet ve hâkimiyet ve hikmet içinde
vahdaniyetini ve ehadiyetini ve ferdiyetini ve nihayetsiz
، ور ﺘﻪ ا ﻮاﺳﻌﺔ ﺿﻤﻦ ﻛﻤﺎل ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ وا ﺎﻛﻤﻴﺔ وا ﻜﻤﺔiktidarını ve hadsiz rahmetini isbat ederek,
َ
ﻓﻴﻜﺘﺐ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ أ ﺮ ا ﻮﺣﻴﺪ ﻫﺬا ﺑﻘﻠﻢ اﻟﻘﺪر ﺻﺤﻴﻔﺔ ر ﻴﻊbu tevhid fermanını zemin yüzünde, her bahar
sahifesinde, kalem-i kader ile yazar.
،و ﺟ ﻪ ا ﻷ ر ض
و ﻌﺪ أن ﻃﺎﻟﻊ ﺻﺎﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺻﺤﻴﻔﺔ واﺣﺪة ﻓﻘﻂ ر ﻴﻊ واﺣﺪ ﻓﻘﻂBizim seyyah, yalnız bir baharda bu fermanın birtek
sahifesini okuduktan sonra, nefsine dedi ki:
: و ﺷﺎ ﻫ ﺪ ﻓﻴ ﻬﺎ أ ﺮ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ ﻼ ء و و ﺿ ﻮ ح ﺧﺎ ﻃ ﺐ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ ﻗﺎﺋ ﻼ
،ا ﻷ ﻮ ف اﻟ ﺗﺮ ﻮ،ر ﻴﻊ إن ا ي أ ﺸﺄ ﻫﺬه اﻷﻧﻮاع ﻣﻦ اBöyle her baharda haşr-i ekberden daha garib binlerle
haşirleri inşa eden,
#72
ً
وﺗﻔﻮق ﻏﺮاﺑﺔ ا َ اﻷ ﻫﻮ ا ي وﻋﺪ أﻧ ﻴﺎءه ﻓﺔ ﺑﺂﻻف ا ﻮﻋﻮدmükâfat ve mücazat için kudretine nisbeten bir bahardan
daha kolay olan haşri yapacağını ve kıyameti getireceğini
و ﻫ ﻮ أ ﻫ ﻮ ن،وا ﻟ ﻘﻴﺎ ﻣ ﺔ ﻠﺜ ﻮا ب وا ﻟ ﻌ ﻘﺎ ب واﻟﻌﻬﻮد أن ﺳﻴﺄ ﺑﺎumum enbiyasına binlerle defa va'd ve ahdeden
،ﻗ ﺪ رﺗ ﻪ ﻣ ﻦ ا ﺮ ﻴ ﻊ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ
،اﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ وﺿﻤﻦ آﻻف اﻹﺷﺎرات ﺣﻮل اve Kur'anda haşrin vukuuna binlerle işaretle beraber,
و ﻋ ﻮ د ه ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ أ ﻟ ﻒ ﻣ ﻦ آﻳﺎﺗ ﻪ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ ا ﺣﺔ ا ي ﻳﻘﺮرbin aded âyetlerinde sarahaten tehdid ve taahhüd eden
bir Kadîr-i Cebbar'ın,
..و و ﻋﻴ ﺪ ه
ﻓﻼ ﺷﻚ أن ﻋﺬاب ﺟﻬﻨﻢ ﻮ ﻋ ُ اﻟﻌﺪاﻟﺔ ﻖ ﻣﻦ ﻳﺮﺗ ﺐ ﺟﺤﻮدbir Kahhar-ı Zülcelal'in o kadar va'dlerini tekzib ve
kudretini inkâr hükmünde olan inkâr-ı haşr hatasını irtikâb
..أ ﻣﺎ م ذ ﻚ ا ﻟ ﻘ ﺪ ﻳ ﺮ ا ﺒﺎ ر وا ﻟ ﻘ ﻬﺎ ر ذ ي ا ﻼ ل اedenlere Cehennem azabı ayn-ı adalettir diye hükmetti,
ْ
:أﻳ ﻀﺎ ﻫﻜﺬا ﺣ ﻢ ﺻﺎﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ واﻃﻤﺄﻧﺖ ﻧﻔﺴﻪ إ ﻪ ﻓﺮددتnefsi dahi "Âmennâ" dedi.
ّ
.آﻣﻨﺎ
:ا ﻨـ ﺰ ل ا ﺎﻟ ﺚ ﻫﻮ وﻣﺎ ﺷﺎﻫﺪه ﺳﺎﺋﺢ اﻟﻌﺎ ﻢDünya yolcusunun üçüncü menzilde müşahede ettiği
و ﺎﺻﺔ ذوي اﻷرواح و ﺎﺻﺔ اﻟﻌﺎﺟﺰ ﻦ وا ﻀﻌﻔﺎء و ﺎﺻﺔ اﻷﻃﻔﺎلbilhassa zîruhun ve bilhassa âciz ve zaîflerin ve bilhassa
ﺳﻮاء ا ﺎدﻳﺔ ا َﻤِﻌﺪﻳﺔ ﻣﻨﻬﺎ أو ا ﻌﻨﻮ ﺔ- وا ﺼﻐﺎر إﻋﻄﺎءﻫﻢ أرزاﻗﻬﻢ ﻓﺔrızıklarını,
yavruların; hem maddî ve midevî, hem manevî bütün
- اﻟ ﻘ ﻠﺒﻴ ﺔ
وذ ﻚ ﻣﻦ اﻷﻃﻌﻤﺔ ا ﻌﻤﻮﻟﺔ ﻣﻦ ﺗﺮاب ﺴﻴﻂ ﻳﺎ ﺲ، ﺑ ﻞ ﺷﻔﻘﺔ ورأﻓﺔşefkatkârane, kuru ve basit bir topraktan ve camid ve
ْ
،وﻣﻦ ﻗَِﻄﻊ ﺧﺸﺐ ﺟﺎﻓﺔ ﺟﺎﻣﺪة ﻟَﻌﻈﻢ
kemik gibi kuru odun parçalarından yapılan
و ﺎﺻﺔ إﺧﺮاج أﻟﻄﻒ ﺗﻠﻚ اﻷﻃﻌﻤﺔ ﻣﻦ ﺑ ﻓﺮث ودم و ﺧﺮاج ﻛﻤﻴﺎتve bilhassa en latifi kan ve fışkı ortasından gelen ve bir
dirhem kemik gibi bir tek çekirdekten yapılan binlerle okka
.. ﻻ ﺗ ﺰ ن د ر ﻫ ﻤﺎ ﻫﺎﺋﻠﺔ ﻣﻦ اﻷﻃﻌﻤﺔ ﻣﻦ ﺑﺬرة واﺣﺪة ﺻ ة ﻟﻌﻈﻢ وtaamların,
ﻓﺈﺧﺮاج ذ ﻚ وﻗﺘﻪ ا ﻨﺎﺳﺐ وأﻣﺎم أﻧﻈﺎرﻧﺎ إﺧﺮاﺟﺎ ﻣﻘﻨﻨﺎ دونvakti-vaktine mukannen bir surette hiç birini unutmayarak
ve şaşırmayarak gözümüz önünde -bir dest-i gaybî
. ﺴﻴﺎن أﺣﺪ أو ا ﺒﺎس أو ﺧﻄﺄ ﻮ ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹرزاق ﻣﻦ ن ﻳﺪ ﻏﻴ ﻴﺔtarafından- verilmesi hakikatıdır.
اﻟ ﺗﺄﺧﺬ أرزاق ا ﺎس وا ﻴﻮان ﻴﻌﻬﺎ ﺖ ﺗﻌﻬﺪ ا ﺮب ﺳﺒﺤﺎﻧﻪbütün insanların ve hayvanların rızıklarını taahhüd ve
tekeffül-ü Rabbanî altına aldığı; hem
.و ﻔﺎ ﻪ
ْ َ
: و ﺬا ا ﻵ ﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ َﻻ َ ِﻤُﻞ رْز َ َﻬﺎ ا َ ُ ﻳَْﺮُز ُ َﻬﺎ َوِاﻳﺎ ُ ْﻢ و ﺔ
ٍ ﺑ ا
َ ْ ْ َََّ
د و ﻳِﻦ ِﻣﻦ
َ َ ُ ْ َ َ َٓ ََ ِ
ُ ُ ُ
﴿ َو ْﻦ ِﻣْﻦ داﺑٍﺔ ﻻ ِﻤﻞ ِرْز َﻬﺎ ا ُ ﻳَْﺮُز َﻬﺎ َوِاﻳﺎ ْﻢ َوﻫَﻮ ا ﺴﻤﻴُﻊ ْ ُ
ْ ﻫَﻮ ا ﺴِﻤﻴُﻊ اﻟَﻌِﻠﻴُﻢ
(60:اﻟَﻌﻠﻴُﻢ ﴾ )اﻟﻌﻨﻜﺒﻮت
âyeti de,
َ
-ﻛﻤﺎ ﻫﻮ ُ ﺸﺎﻫﺪ- اﻟ ﺗ ﺒﺖ وﺗﻌﻠﻦ ﺑﺄن اﷲ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻫﻮ ا ي ﻳﺘﻜﻔﻞrızkı tedarik edemeyen, âciz ve iktidarsız olan zaîf
bîçarelerin rızıklarını umulmadık yerden,
ﺑ ﺄ ر زا ق ا ﺴﺎ ﻛ وا ﻀ ﻌ ﻔﺎ ء وا ﻟ ﻌﺎ ﺟ ﺰ ﻦ و أ ﻣﺜﺎ ﻢ ﻦ ﻻ ﺴﺘ ﻄﻴ ﻌ ﻮ ن أ ن
، ﺴﺒ ﻮا
ﻓ ﺳ ﻠ ﻬﺎ إ ﻬ ﻢ ﻣ ﻦ ﺣﻴ ﺚ ﻢ،ﻳﺘ ﺪا ر ﻮ ﻫﺎ
َ
،ء ﺑﻞ ﻣﻦ ﻏ، ﺑﻞ ﻣﻦ اﻟﻐﻴﺐ، وﻣﻦ ﺼﺎدَر ﻻ ﻄﺮ ﻢ ﺑﺎلbelki gaybdan, belki hiçten, meselâ denizin dibindeki
böceklere hiçten ve bütün yavrulara umulmadık yerlerden
.ء ا ت ا ﻮ ﺟ ﻮ د ة أ ﻋ ﻤﺎ ق ا ﺤﺎ ر ا ﻟ ﺗﺘ ﻐ ﺬ ى ﻏ ﻛ ﺄ ﻣﺜﺎ ل ا
،ﺴ ﺐ و ﻴ ﻊ ا ﺼ ﻐﺎ ر ا ﻟ ﻳ ﺄﺗﻴ ﻬﺎ ر ز ﻗ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ﺣﻴ ﺚ ﻻ
و ﻨﻔﻖ ﻋﻠﻴﻬﺎ ﻓﻌﻼ، و ﻴﻊ ا ﻴﻮاﻧﺎت اﻟ ﻗﺪ ﺗ ﻔﻞ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺑﺄرزاﻗﻬﺎve bütün hayvanlara her baharda âdeta sırf gaybdan
َ infaklarını bilfiil tekeffül ederek bilmüşahede vermekle;
- ر ﻴﻊ ﻛ ﻤﺎ ﻫ ﻮ ﺸﺎ ﻫ ﺪ- ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ ﻣﺒﺎ ة
ﺣ إﻧﻪ ﻫﻮ ا ي ﻳﺮﺳﻞ أرزاق أو ﻚ ا ﻔﺘﻮﻧ ﺑﺎﻷﺳﺒﺎب ﺖ ﺳﺘﺎرesbabperest insanlara dahi, esbab perdesi altında yine o
veriyor diye isbat ve ilân ettiği gibi;
. ﻓ ﻼ ﻳ ﺮ ز ﻗ ﻬ ﻢ ﺳ ﻮا ه،ا ﻷ ﺳﺒﺎ ب
ُ َ
ﻓﻜﻤﺎ أن ﺗﻠﻚ اﻵﻳﺎت ا ﻜﺮ ﻤﺔ واﻟﻈﻮاﻫﺮ ا ﺸﺎﻫﺪة ﺗﺮي ا ﺮزاﻗﻴﺔ وﺗ ﺒﺘﻬﺎpek çok âyât-ı Kur'aniye ve hadsiz şevahid-i kevniye,
ُ ٌ ٌ
ﻛﺬ ﻚ ﺗ آﻳﺎت ﻗﺮآﻧﻴﺔ ﻛﺜ ة وﺷﻮاﻫُﺪ ﻛﻮﻧﻴﺔ ﻻ ﺪ، وﺗﻌﻠﻨﻬﺎ ﻫﻜﺬاrahîmiyeti ile beslendiklerini gösteriyorlar.
bil'ittifak herbir zîhayatın birtek Rezzak-ı Zülcelal'in
ََ ً
ﻣﺘﻔﻘﺔ أن ذي ﺣﻴﺎة ﻳُﺮ ﺖ ﻛﻨِﻒ رﺣﻴﻤﻴِﺔ رزاٍق واﺣٍﺪ أﺣﺪ ذي
.ﺟ ﻼ ل
#73
َ
دون أن-و ا ﺤﺘﺎﺟﺔ ﻠﺮزق- إن ﺴﺎُرع أرزاق اﻷﺷﺠﺎر إ ﻬﺎ، ﻧﻌﻢEvet, bir nevi rızk isteyen ağaçlar iktidarsız ve ihtiyarsız
ً olduklarından, onlar yerlerinde mütevekkilane dururken
ﻳ ﻮن ﺎ اﻗﺘﺪار وﻻ اﺧﺘﻴﺎر وﻻ إرادة و ﺳﺎﻛﻨﺔ أﻣﺎﻛﻨﻬﺎ ﻣﺘﻮ ﺔrızıkları onlara koşup gelmesi
..ا ﷲ
َ
و ﺬا ﺳﻴﻼن ا ﻠﻴﺐ ا ﺼ ﻣﻦ ﺗﻠﻚ ا ﻀﺨﺎت اﻟﻌﺠﻴﺒﺔ إ أﻓﻮاهve âciz yavruların nafakaları hayret-nümun
ً ُ tulumbacıklardan ağızlarına akması ve o yavrulara bir
واﻧﻘﻄﺎع ﺗﻠﻚ ا ﻔﻘﺔ ﻣﺒﺎ ة ﻋﻨﻬﻢ ﺑﻌﺪ اﻛ ﺴﺎﺑﻬﻢ، ا ﺼﻐﺎر اﻟﻌﺎﺟﺰ ﻦparça iktidar ve azıcık bir ihtiyar gelmesiyle süt kesilmesi,
ﻣﻊ اﺳﺘﻤﺮار ﺗﻠﻚ، ﺟﺰءا ﻣﻦ اﻻﻗﺘﺪار وﺷ ﺌﺎ ﻣﻦ اﻻﺧﺘﻴﺎر واﻹرادةhususan insan yavrularına analarının şefkatleri yardımcı
verilmesi,
..ا ﺸ ﻔ ﻘ ﺔ ا ﻮ ﻫ ﻮ ﺔ ﻸ ﻣ ﻬﺎ ت
ً ُ ذ ﻚ؛ َ ﺒ
ﺖ ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ أ ن ا ﺮ ز ق ا ﻼ ل ﻻ ﻳ ﺄ ﻣﺘﻨﺎ ﺳﺒﺎ ﻣ ﻊ ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة bedahetle isbat eder ki; helâl rızk, iktidar ve ihtiyar ile
mütenasiben değildir.. belki, tevekkül veren za'f ve acze
. واﻹرادة و ﻧﻤﺎ ﻳﺄ ﻣﺘﻨﺎﺳﺒﺎ ﻣﻊ ا ﻀﻌﻒ واﻟﻌﺠﺰ ا ﻳﻦ ﻳﻤﻨﺤﺎن ا ﻮnisbeten geliyor.
ا ﺜ ﻠﺤﺮص اﻟﻘﺎﺋﺪ- وﻟﻘﺪ ﺳﺎق وﺟﻮد ﻗﻮة اﻻﻗﺘﺪار واﻻﺧﺘﻴﺎر وا ءEkseriyetçe sebeb-i hüsran olan hırsı tahrik eden iktidar
ve ihtiyar ve zekâvet, bir kısım büyük ediblerde o edibleri
إ، أو ﻚ اﻷدﺑﺎَء ا ﻳﻦ ﺴ ﺸﻌﺮون ﺑﻬﺎ- إ ا ﺮﻣﺎن اﻷﻏﻠﺐbir nevi dilenciliğe kadar sevkettiği gibi;
،ا ﺬ ﻞ و ﻣﺎ ﺸﺒﻪ اﻟ ﺴّﻮل
َ ﺑ ﻨﻤﺎ أوﺻﻞ ﻋﺪُم اﻻﻗﺘﺪار ا ُﻞ ﺑﺎ ﻮ أﻏﻠzekâvetsiz, kaba çok âmi adamların tevekkülvari
ﺐ ا ﻟ ﻌ ﻮا م ا ُ ﻠ ﻪ إ ا ﻟ ا ء
iktidarsızlıkları dahi onları zenginliğe îsal etmesi ve
، وا ﻟ ﻐ
ََْ ُ َ ْ َْ َ َ َ ْ َ
:ﺣ ﺳﺎ ر ﻣﺜ ﻼ ﺖ َﻣﺬاِﻫﺒُﻪ َو َﺟﺎِﻫٍﻞ َﺟﺎِﻫٍﻞ ﺗﻠﻘﺎُه ﻢ ٍِﻢ ٍِﻢ ا ﻴ
ْ ﻢ أ ﻋﻴ
ﺖ ﻣﺬاﻫﺒُﻪ وﺟﺎﻫٍﻞ ﺟﺎﻫٍﻞ ﺗﻠﻘﺎُه ﺮزوﻗﺎ ً
َ ْﺮُزوﻗﺎ
ٍ ٍِﻢ ﻢ
، ا ي ﻫﻮ ﺖ ا ﻌﻬﺪ ا ﺮ ﺎ، ا ﺮزق ا ﻘﻴ واﻟﻔﻄﺮي ﻠﻤﻌ ﺸﺔ: اﻷولBiri: Yaşamak için hakikî ve fıtrî rızıktır ki; taahhüd-ü
ّ Rabbanî altındadır. Hattâ o kadar muntazamdır ki;
وﻫﻮ ﻣﻘ ﺪر ﻴ ﺚ
ّ َ ّ
إن ا ﺪﺧﺮ ﻣﻨﻪ ا ﺴﻢ ﺑﺼﻮرة دﻫﻮن أو ﺑﺼﻮر أﺧﺮى ﻳﻤﻜﻨﻪ أن ﻳﻌ ﺶbedende yağ ve saire suretinde iddihar olunan fıtrî rızık,
َ َ hiç olmazsa yirmi günden ziyade bir şey yemeden yaşatır,
. اﻹ ﺴﺎن و ﺪﻳﻢ ﺣﻴﺎﺗﻪ أ ﻣﻦ ﻋ ﻦ ﻳﻮﻣﺎ دون أن ﻳﺬوق ﻃﻌﺎﻣﺎhayatını idame eder.
. ﺑﻞ ﻣﻦ ﺮض ﻧﺎﺷﺊ ﻣﻦ ﺳﻮء ا ﻌﻮد وﻣﻦ ﺗﺮك اﻟﻌﺎدةbelki sû'-i itiyaddan ve terk-i âdetten neş'et eden bir
hastalıktan vefat ederler.
ﻫﻮ ا ﺮزق ا ﺠﺎزي واﻻﺻﻄﻨﺎ ا ي ﻳ ﻮن: واﻟﻘﺴﻢ ا ﺎ ﻣﻦ ا ﺮزقİkinci kısım rızk: İtiyad, israf ve sû'-i istimalat ile tiryaki
olup zaruret hükmüne geçen mecazî ve sun'î rızıktır.
ﻢ ا و ر ي ﺑ ﻌ ﺪ أ ن ﻳ ﺪ ﻣ ﻦ ا ﻹ ﺴﺎ ن ﻋ ﻠﻴ ﻪ ﺑﺎ ﻌ ﻮ د وا ﻹ ا ف و ﺳ ﻮ ء
.ا ﻻ ﺳﺘ ﻌ ﻤﺎ ل
وﻫﺬا اﻟﻘﺴﻢ ﻟ ﺲ ﺿﻤﻦ ا ﻌﻬﺪ ا ﺮ ﺎ وﺗ ﻔﻠﻪ ﺑﻞ ﻫﻮ ﺗﺎﺑﻊ إ إﺣﺴﺎﻧﻪBu kısım ise; taahhüd-ü Rabbanî altında değil, belki
ihsana tabidir. Kâh verir, kâh vermez.
. ﻓﺈﻣﺎ إن ﻳﻤﻨﺤﻪ أو ﻳﻤﻨﻌﻪ.ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ
ﻫﻮ ﻣﻦ ﻳﻌﻠﻢ أن ا ﺴ، وا ﺤﻈﻮظ ﻓﻴﻪ- ﻫﺬا ا ﺮزق ا ﺎ- ﻓﺎ ﺴﻌﻴﺪBu ikinci rızıkta, bahtiyar odur ki; medar-ı saadet ve lezzet
olan iktisad ve kanaatla sa'y-i helâli,
- و ﻫ ﻤﺎ ﻣ ﺪا را ا ﺴ ﻌﺎ د ة وا ة- ا ﻼ ل ﺑﺎ ﻻ ﻗﺘ ﺼﺎ د وا ﻟ ﻘﻨﺎ ﻋ ﺔ
ا ﻳﻘﺒﻞ ﻫﺬا ا ﺴﻌﻴﺪ، وﻫﻮ د ء ﻓﻌ ﻜﺴﺐ ا ﺮزق، ﻫﻮ ﻧﻮع ﻣﻦ اﻟﻌﺒﺎدةbir nevi ibadet ve rızk için bir fiilî dua bilerek
müteşekkirane ve minnetdarane o ihsanı kabul edip
.ﺣﻴﺎﺗﻪ ﺑﻬﻨﺎء ذ ﻚ اﻹﺣﺴﺎن ﺷﺎﻛﺮا ﺘﻨﺎ و ﻘhayatını saadetkârane geçirir.
وا ﺸ ا ﻌﺲ ﻫﺬا ا ﺮزق ﻫﻮ ﻣﻦ ﻳﺘﺨ ﻋﻦ ا ﺴ ا ﻼل ﺑﺎﻹ افVe bedbaht odur ki; medar-ı şekavet ve hasaret ve elem
olan israf ve hırs ile sa'y-i helâli bırakarak,
- و ﻫ ﻤﺎ ﺳﺒ ﺐ ا ﺸ ﻘﺎ ء وا ﺴﺎ ر ة وا ﻷ ﻢ- وا ﺮ ص
. ﺣﻴﺎﺗﻪ ﺑﻞ ﻳﻬﻠﻜﻬﺎ ﺑَﻄﺮق ِ ﺑﺎب ﺑﺎ ﻜﺴﻞ وا ﻈﻠﻢ واﻟ ﺸ ﻓﻴﻘher kapıya başvurup, tenbelkârane ve zalimane ve
müştekiyane hayatını geçirir, belki öldürür.
ﻓﺎ ﻟ ﻘ ﻠ ﺐ وا ﺮ و ح وا ﻟ ﻌ ﻘ ﻞ وا ﻟ ﻌ وا ﻷ ذ ن،ﻓ ﻜ ﻤﺎ أ ن ا ﻌ ﺪ ة ﺗ ﻄ ﻠ ﺐ ر ز ﻗﺎ Nasılki mide bir rızık ister; öyle de, kalb ve ruh ve akıl ve
ُ göz ve kulak ve ağız gibi insanın latifeleri ve duyguları
وا ﻟ ﻔ ﻢ و أ ﻣﺜﺎ ﺎ ﻣ ﻦ ﻟ ﻄﺎﺋ ﻒ ا ﻹ ﺴﺎ ن و ﺸﺎ ﻋ ﺮ ه ا ﻷ ﺧ ﺮ ى ﺗ ﻄ ﻠ ﺐ ر ز ﻗ ﻬﺎ dahi Rezzak-ı Rahîm'den rızıklarını isterler ve
. و ﺗ ﺄ ﺧ ﺬ ه ﻣﻨ ﻪ ﺑ ﻞ ﺷ ﻜ ﺮ وا ﻣﺘﻨﺎ ن،ﻣ ﻦ ا ﺮ زا ق ا ﺮ ﺣﻴ ﻢ müteşekkirane alırlar.
#74
َ
ﺑﻪ ٍ ﻣﻨ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ﺧ ﺰاﺋ ﻦ ر ﺘ ﻪ ر ز ﻗ ﻬﺎ ا ي ﻳﻨﺎ ﺳﺒ ﻬﺎ و ﺗ ﺮ ﻓﻴﻬﺐ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪHer birisine ayrı ayrı ve onlara lâyık ve onları memnun ve
mütelezziz eden rızıkları, hazine-i rahmetten ihsan edilir.
.وﺗ ﻠﺘ ﺬ
َ
ﺑ ﻞ إ ن ا ﺮ زا ق ا ﺮ ﺣﻴ ﻢ ﻗ ﺪ ﺧ ﻠ ﻖ ﻣ ﻦ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻠ ﻄﺎﺋ ﻒ ﻟ ﻌ وا ﻷ ذ ن Belki Rezzak-ı Rahîm, onlara daha geniş rızık vermek için
göz ve kulak, kalb ve hayal ve akıl gibi o latifelerin her
وا ﻟ ﻘ ﻠ ﺐ وا ﻴﺎ ل وا ﻟ ﻌ ﻘ ﻞ و أ ﻣﺜﺎ ﺎ ﺑ ﻤﺜﺎﺑ ﺔ ﻣ ﻔﺘﺎ ح ﺰ ﻨ ﺔ ر ﺘ ﻪ ﻳ ﻐ ﻤ ﺮ ﻫﺎ birisini, hazine-i rahmetinin birer anahtarı hükmünde
.ﺑﺎ ﺮزق ا ﻮاﺳﻊ yaratmış.
ٌ
ﻓﻤﺜﻠﻤﺎ اﻟﻌ ﻣﻔﺘﺎح ﺰاﺋﻦ ا ﻮاﻫﺮ اﻟﻘﻴﻤﺔ ﻣﻦ ا ﺴﻦ وا ﻤﺎل ا ﻨ ﺴﻂMeselâ: Göz, kâinat yüzündeki hüsün ve cemal gibi
kıymetdar cevher hazinelerinin bir anahtarı olduğu misillü,
،و ﺟ ﻪ ا ﺋﻨﺎ ت
ﺴﺘ ﻔﻴ ﺪ، وا ﺣ ﺪ ة ﻣﻨ ﻬﺎ ﻣ ﻔﺘﺎ ح ﻟ ﻌﺎ ﻢ ﻣ ﻌ ﻓﺎ ﻠﻄﺎﺋﻒ اﻷﺧﺮى ﻛﺬ ﻚötekiler dahi (herbiri) birer âlemin anahtarı olur; iman ile
istifade eder. Yine sadedimize dönüyoruz.
.ﺣﺎ ل ﻓ ﻠ ﺟ ﻊ إ أ ﺻ ﻞ ا ﻮ ﺿ ﻮ ع و..ﻣﻨ ﻪ ﺑﺎ ﻹﻳ ﻤﺎ ن
ﻓﻜﻤﺎ أن ا ﺎﻟﻖ اﻟﻘﺪﻳﺮ ا ﻜﻴﻢ ﻗﺪ ﺧﻠﻖ ا ﻴﺎة ﺧﻼﺻﺔ ﺟﺎﻣﻌﺔBu kâinatı yaratan Zât-ı Kadîr-i Hakîm, nasılki kâinattan
َ
ﺴﺘﺨﻠﺼﺔ ﻣﻦ ا ﺋﻨﺎت ﺸﺪ ﻓﻴﻬﺎ ﻣﻘﺎﺻَﺪه اﻟﻌﺎﻣﺔ و ﻠﻴﺎِت أﺳﻤﺎﺋﻪ
hayatı bir hülâsa-i câmia olarak halkedip,
ا ﺴ ؛
ﻔ ﺴ ﺢ ﺑ ﺬ ﻚ،ذ و ي ا ﻴﺎ ة ﻏ ﺮ ﺰ ة ا ﻻ ﺷﺘ ﻬﺎ ء وﺗ ﺬ و ق ا ﺮ ز ق ﺧﺎﻟﻘﺎÖyle de, hayat âleminde dahi, rızkı bir cem'iyetli merkez-i
şuunat yaparak, iştiha ihtiyacını ve zevk-i rızkîyi zîhayatta
ا ﺠﺎل ﻷﻫِﻢ ﻳﺔ ﻠﻖ ا ﺋﻨﺎت وﺣﻜﻤﺘﻬﺎhalkederek;
داﺋ ﻤ و ﻴ ﻳﺘ ﻤﺎ ن ﺑ ﻞ ﺧ ﻀ ﻮ ع و ﺟﻌﻞ ا ﻘﺎﺑﻞ ﺷﻜﺮ ورhilkat-ı kâinatın en ehemmiyetli bir gayesi ve bir hikmeti
ّ olan daimî ve küllî bir teşekkür ve minnetdarlık ve
. وﻋﺒﻮدﻳﺔ ﺎه ر ﻮ ﺘﻪ وﺗﻮدده ﺳﺒﺤﺎﻧﻪperestişlik ile rububiyetine ve sevdirmesine karşı mukabele
ettiriyor.
ﻃ ﺮ ف ﻣ ﻦ أ ﻃ ﺮا ف ا ﻤ ﻠ ﻜ ﺔ ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ إﻧﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻗﺪ ﻋّﻤﺮ: ﻓﻤﺜﻼMeselâ: Çok geniş olan memleket-i Rabbaniyenin her
tarafını, hususan melaike ve ruhanîler ile semavatı ve
ﻢ وﻋﻤﺮ، ا ﻮاﺳﻌﺔ ﺟﺪا؛ ﻓﻌﻤﺮ ا ﺴﻤﺎوات ﺑﺎ ﻼﺋ ﺔ وا ﺮوﺣﺎﻧervah ile âlem-i gaybı şenlendirdiği gibi;
،ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ ﺑﺎ ﻷ ر وا ح
ﻜﻤﺔ ﺑﺚ ا ﺮوح و ﺿﻔﺎء ا ﻬﺠﺔ ﻓﻴﻪ و ﺎﺻﺔ- ﻛﻤﺎ ﻋﻤﺮ اﻟﻌﺎ ﻢ ا ﺎديmaddî âlemi dahi, hususan hava ve arzı, her vakit ve her
tarafını zîruhun, hususan kuşların ve kuşçukların
ﺑ ﻮ ﺟ ﻮ د- و ﻗ ﺖ و أ وا ن ﺟ ﻬ ﺔ ﻣﻨ ﻪ و ﺑ ﻞ،ﻢ ا ﻮا ء وا ﻷ ر ض vücudlarıyla
.ا ت ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء و ﺎ ﺻ ﺔ ا ﻟ ﻄﻴ ﻮ ر وا ﻟ ﻄ ﻮ ﺮا ت وا
ﻓﻐﺮز اﻻﺣﺘﻴﺎج ﻠﺮزق وﺗﺬّوﻗﻪ ا ﻴﻮاﻧﺎت واﻹ ﺴﺎن؛ وﺟﻌﻠﻬﻢ ﺴﻌﻮن ihtiyac-ı rızkî ve rızkın zevki pek kuvvetli bir kamçı olarak
hayvanları ve insanları rızık peşinde koşturmakla tahrik
و ﺄن ذ ﻚ اﻻﺣﺘﻴﺎج ﺳﻮُط ﺸﻮ ٍﻖ ﻢ ﺴﻮﻗﻬﻢ.دوﻣﺎ وراء رزﻗﻬﻢ ederek
ُ
و ﺮ ﻬ ﻢ و ﺮ ﻬ ﻢ و را ء ا ﺮ ز ق
ّ
و ﻣﺎ ذ ﻚ إ ﻻ ﺣ ﻜ ﻤ ﺔ ﻣ ﻦ ﺣ ﻢ،ﻣﻨ ﺸ ﻼ إ ﻳﺎ ﻫ ﻢ ﻣ ﻦ ا ﻜ ﺴ ﻞ وا ﻟ ﻌ ﻄﺎ ﻟ ﺔ tenbellikten ve ataletten kurtarıp gezdirmesi, şuunat-ı
rububiyetin bir hikmetidir.
.ا ﺸ ﺆ و ن ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ
ﻢ ا ﻬ ﻤﺔ و ﻮﻻ أﻣﺜﺎل ﻫﺬه ا ﻜﻤﺔ ﻣﻦ اEğer bu hikmet gibi mühim hikmetler olmasa idi,
ن ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻌﻞ ا ﻌﻴ ﻨﺎت ا ﻘﻨﻨﺔ ﻠﺤﻴﻮاﻧﺎت ﺴ إ ﻬﺎ دون ﻛٍﺪ ağaçların erzakını onlara koşturduğu gibi, hayvanların da
mukannen olan tayinatlarını onlara zahmetsiz bir surette
. وﻋﻨﺎء و ﺎﺟﺔ ﻓﻄﺮ ﺔ ﻛﻤﺎ ﺟﻌﻞ أرزاق ا ﺒﺎﺗﺎت ﺴ إ ﻬﺎ ﻫﻜﺬاfıtrî hacetlerini koşturacaktı.
و ﻮ وﺟﺪت ﻋ ﺴﺘﻄﻴﻊ رؤ ﺔ أﻧﻮاع ا ﻤﺎل ﻻﺳﻢ »ا ﺮﺣﻴﻢ« وأوﺟِﻪİsm-i Rahîm ve Rezzak'ın cemallerini ve vahdaniyete
ً şehadetlerini tam görmek için zemin yüzünü birden ihata
ا ﺴﻦ ﻻﺳﻢ »ا ﺮزاق« وﺷﻬﺎدﺗِﻬﻤﺎ ﻠﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ رؤ ﺔ ﺗﺎﻣﺔ ﻴﺚ ﺗﺘﻤ ﻦedip müşahede edecek bir göz bulunsa,
،ﻣ ﻦ ا ﻹ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﻴﺎ ﺴ ﻄ ﺢ ا ﻷ ر ض و ﺸﺎ ﻫ ﺪ ﺗ ﻪ آ ن وا ﺣ ﺪ
َ
دت وﺷﺎﻫﺪت إﻣﺪادا ﻏﻴ ﻴﺎ و ﺣﺴﺎﻧﺎ ر ﺎﻧﻴﺎ ﻟﻘﻮاﻓﻞ ا ﻴﻮاﻧﺎت اﻟkış âhirinde erzakları bitmek üzere olan hayvanat
ُ kafilelerine, imdad-ı gaybî ve ihsan-ı Rahmanî olarak
، ﺗﻨ ﻔ ﺪ أ ر زا ﻗ ﻬﺎ أ وا ﺧ ﺮ ا ﺸﺘﺎ ء
ا ﻨﻮع ﻮِدﻋﺔ إﻳﺎﻫﺎ ا ﻜ ة و ﻣﻨﺘ ا ة و ﻣﻨﺘ ﻣﻨﺘﺑﺄﻃﻌﻤﺔ وﻧِﻌٍﻢ nebatatın ellerine verilen ve ağaçların başlarına konulan
ve vâlidelerin sinelerine takılan ve sırf hazine-i gaybiye-i
أ ﻳ ﺪ ي ا ﺒﺎ ﺗﺎ ت و ﻮ ﺿ ﻮ ﻋ ﺔ ﻫﺎ ﻣﺎ ت ا ﻷ ﺷ ﺠﺎ ر و ﻣ ﻌ ﻠ ﻘ ﺔ أ ﺛ ﺪا ء rahmetten gayet leziz ve gayet çok ve gayet mütenevvi
.ا ﻮا ات و ﺮِﺳﻠﺔ ﺎ ﻣﻦ ﺧﺰاﺋﻦ ر ﺔ ﻏﻴ ﻴﺔ ﻓﺔ taamları ve nimetleri gönderen
ُﻣﻨﻌﻤﺎ ﺑﻬﺎ، و ﻬﺒﻬﺎ رزﻗﺎ ﺣﻘﻴﻘﻴﺎ-ﻣﺜﻼ- ﺑﺄن ا ي ﻳﺼﻨﻊ ﺗﻔﺎﺣﺔ واﺣﺪةbirtek elmayı yapıp bir adama hakikî bir rızk olarak
mün'imane veren,
،ﺷ ﺨ ﺺ
ّ
ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ ﻮن إﻻ ا ي ﻳﺪﻳﺮ ا ﻮاﺳﻢ وا ﻠﻴﺎ واﻷﻳﺎمyalnız öyle bir zât yapar verir ki; mevsimleri, gece ve
gündüzleri çevirir
و ﻌﻞ ا ﻜﺮة اﻷرﺿﻴﺔ ﻛﺴﻔﻴﻨﺔ ﺎر ﺔ ﻳﺒﺤﺮ ﺑﻬﺎ و ﺴ ّ ﻫﺎ ﺴﺘﺤﺼﻼ ﺑﻬﺎve küre-i arzı bir sefine-i tüccariye gibi gezdirerek
mevsimlerin mahsulâtlarını onunla zemindeki muhtaç
،ا ﻷ ر ض ﺎ ﺻﻴ ﻞ ا ﻮا ﺳ ﻢ ﻓﻴ ﺄ ﺑ ﻬﺎ إ ﺿﻴ ﻮ ﻓ ﻪ ا ﻌ ﻮ ز ﻦ misafirlerine getirir.
ذ ﻚ ﻷن ﺳﻜﺔ اﻟﻔﻄﺮة وﺧﺘﻢ ا ﻜﻤﺔ وﻃﻐﺮاء ا ﺼﻤﺪﻳﺔ وﺧﺘﻢ ا ﺮ ﺔÇünki o elmanın yüzünde bulunan sikke-i fıtrat ve hâtem-i
hikmet ve turra-i samediyet ve mühr-ü rahmet,
،ﺟﺒ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻔﺎ ﺣ ﺔ ا ﻮا ﺣ ﺪ ة ا ﻮ ﺟﻮدة
ٌ
ﺳﺎﺋ ﺮ ا ﻷ ﺛ ﻤﺎ ر وا ﻟ ﻔ ﻮا ﻛ ﻪ ﺟﺒ ﺗ ﻔﺎ ح ا ﻷ ر ض ﻬﺎ و ﻮ ﺟﻮدة ﻛ ﺬ ﻚ bütün elmalarda ve sair meyvelerde ve bütün nebatat ve
hayvanatta bulunduğundan
.ا ﺒﺎ ﺗﺎ ت وا ﻴ ﻮا ﻧﺎ ت ﻴ ﻌ ﻬﺎ و
ُ
، ﻫﻮ ﻣﺎ ﻚ وﺻﺎﻧُﻊ أﻣﺜﺎ ِ ﺎ وأﺷﺒﺎِه ﺟ ﺴﻬﺎ ﻣﻦ ﺳﻜﻨﺔ اﻷرضo elmanın emsali ve hemcinsi ve kardeşleri olan bütün
sekene-i arzın
ُ
وﻫﻮ ﺑﺎرئ ﺷﺠﺮة،ﺣﺪﻳﻘﺘﻬﺎ وﻫﻮ ﻣﺎ ﻚ وﺻﺎﻧُﻊ اﻷرض ا ﻀﺨﻤﺔ اﻟve onun bahçesi olan koca zeminin ve onun fabrikası olan
ağacının
.ﺼﻨﻌﻬﺎ ا ﺋﻨﺎ ت ا ﻟ
وﻫﻮ ﻮِﺟﺪ ﻮﺳﻤﻬﺎ ا ي.ﺼﻨﻌﻬﺎ وﻫﻮ ﺑﺎرئ ﺷﺠﺮة ا ﺋﻨﺎت اﻟve onun tezgâhı olan mevsiminin ve onun terbiyegâhı
olan bahar ve yazın Mâlik-i Zülcelal'i ve Hâlık-ı
وﻫﻮ ﺑﺎﻋﺚ ا ﺮ ﻴﻊ وا ﺼﻴﻒ ا ﻳﻦ ﻫﻤﺎ ﻣﻴﺪان ﺗﺮ ﺘﻬﺎ، ﻫﻮ ﻣﻌﻤﻠﻬﺎZülcemal'i olacak, başka olamaz.
ﻻ ﻚ وﻻ. ذﻟ ﻢ ا ﺎ ﻚ ذو ا ﻼل وا ﺎﻟُﻖ ذو ا ﻤﺎل،وﻧﻤﻮﻫﺎ
.ﻏ ه
ﺐ وﺻﺎﻧَﻊ
َ ﻴﺚ ﻳﻌﺮف ﺗ، ﻓ ﺛﻤﺮة إذن ﺧﺘﻢ راﺋﻊ واﺿﺢ ﻠﻮﺣﺪةDemek herbir meyve öyle bir mühr-ü vahdettir ki; onun
ağacı olan arzın ve onun bahçesi olan kâinat kitabının
و ﻌّﺮف ﺗﺐ وﺧﺎﻟﻖ ﺣﺪﻳﻘﺘﻬﺎ و ﻛﺘﺎب، ﺷﺠﺮﺗِﻬﺎ و اﻷرضkâtibini ve sâni'ini bildirir
،ا ﻜ ﻮ ن
ُ
و ﺸ إ أن أ ﺮ ا ﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ ﻗﺪ ﺧﺘﻢ ﺑﺄﺧﺘﺎِم، و ز وﺣﺪﺗﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪve vahdetini gösterir ve meyveler adedince vahdaniyet
fermanının mühürlendiğine işaret eder.
.ﺗﺼﺪﻳٍﻖ ﻋﺪﻳﺪة ﺑﻌﺪد اﻷﺛﻤﺎر
و ﻜﻮن رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر َﻣﻈﻬﺮا ﻷﺳ َ »ا ﺮﺣﻴﻢ وا ﻜﻴﻢ« ﻣﻦ اﻷﺳﻤﺎءRisalet-ün Nur İsm-i Rahîm ve İsm-i Hakîm'in mazharı
olduğundan,
ا ﺴ
ﻋ ﺪة و ﻴﺎن و ﺛﺒﺎت ﻌﺎت ﻛﺜ ة ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮﺣﻴﻤﻴﺔ وأ ارﻫﺎ اﻟﻐﺰ ﺮةbu rahîmiyet hakikatının çok lem'alarını ve çok sırlarını
Risalet-ün Nur çok eczalarında beyan ve isbat ettiğinden,
،أ ﺟ ﺰا ء ﻣ ﻦ أ ﺟ ﺰا ء ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر
و ﻗ ﺪ أ ﺘ ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﻹ ﺷﺎ ر ة ا ﻟ ﻘ ﺼ ة إ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺰ ﻨ ﺔ ا ﻟ ﻐﻨﻴ ﺔ.ﻴ ﻞ إ ﻬﺎ ona havale ile bu pek büyük hazineden halimin
müsaadesizliği cihetiyle bu kısa işaretle iktifa edildi.
.ا ﻜﺒ ة ﻧ ﻈ ﺮا ﺎ ﻟ ﻏ ا ﻼﺋ ﻤ ﺔ
ا ﻤﺪ ﷲ ا ي وﻓﻘ ﻷﺳﻤَﻊ ا ﻘﺎﺋَﻖ:وﻫﻜﺬا ﻓﺼﺎﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻳﻘﻮل İşte bizim seyyah diyor ki: Elhamdülillah her yerde
aradığım ve her şeyden sorduğum hâlıkımın ve mâlikimin
ا ﻼ ث وا ﻼ ﺛ ا ﻟ ﺸ ﻬ ﺪ و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ﺧﺎ ﻟ و ﻣﺎ و vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet eden otuzüç
.ء ن وأ ﺳ ﺄ ل ﻋﻨ ﻪ ُ وا ي ﻇ ﻠ ﻠ،و ﺣ ﺪ ﺗ ﻪ
ﺖ أ ﺚ ﻋﻨ ﻪ hakikatı gördüm ve dinledim.
و، ﻇ ﻼم ﻗ ﺔ ﺗﺒ ﺪ د ﻣﻨ ﻬﺎ ﻋﺒﺎ ر ة ﻋ ﻦ ﺷ ﻤ ﺲ ﺗﻠﻚ ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟHerbir hakikat, güneş gibi parlak, karanlık bırakmaz; dağ
gibi kuvvetli ve sarsılmaz.
،ﻣﻨ ﻬﺎ ﺑ ﻘ ﻮ ة ا ﺒ ﻞ ا ﺮا ﺳ ﺦ ا ﺴﺘ ﻘ ﺮ
و ﺟ ﻮ د ه ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ وﺗ ﺪ ل ﻳ ﺔ اﻟ ﻘ ﻄ ﻌﻴ ﺔ و ﻣﻨﻬﺎ ﺑﺘﺤﻘﻴﻘﺎﺗﻬﺎ ﺸﻬﺪVe herbiri tahakkukuyla vücuduna gayet kat'î şehadet
eder ve ihatasıyla vahdetine gayet zahir delalet eder.
،و ﺣ ﺪﺗ ﻪ ﻳﺔ ا ﻼء ﺑﺈ ﺣﺎ ﻃﺘ ﻬﺎ
ُ
وأن إ ﺎع ﻤﻮع. وﺗ ﺒﺖ ﺧﻼ ﺎ ﺳﺎﺋﺮ اﻷر ن اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ إﺛﺒﺎﺗﺎ ﻗﻮ ﺎVe sair erkân-ı imaniyeyi dahi içinde kuvvetli isbat
etmekle beraber mecmu' hakikatların icma'ı ve ittifakı,
،ا ﻘﺎﺋ ﻖ وا ﺗ ﻔﺎ ﻗ ﻬﺎ ﻗ ﺪ ﺣ ﻮ ﻟ ﺖ إ ﻳ ﻤﺎ ﻧﻨﺎ ﻣ ﻦ ا ﻘ ﻠﻴ ﺪ إ ا ﺤ ﻘﻴ ﻖ
. ﻫ ﺬا ﻣ ﻦ ﻓ ﻀ ﻞ ر..ﻓﺎ ﻤ ﺪ ﷲ َّ ْ َ ْ َ َ
ر ﻞ ﻀ ﻓ ﻦ ﻣ ا ﺬ ﻫ ُ ا َ ْ َْﻤ
ﺪ
ِ ِ ِ ِ ِ
ُ ﴿ َوﻗَﺎ ُﻮا ا ْ َْﻤُﺪ ا ي َﻫٰﺪﻳﻨَﺎ ٰﻬَﺬا َوَﻣﺎ ُﻛﻨﺎ َْﻬﺘَﺪَي َْﻮ َٓﻻ ا َْن َﻫٰﺪﻳﻨَﺎ ا َْ َ َ ْ ُ َ َ َ َ ْ َ
ِ ِ ِ
ّ َْ َ
ِ ِ
ُ ْ َٓ ْ َ َ ا َْﻤُﺪ ِ ِ ا ِ ى ﻫﺪﻳﻨﺎ َِﻬﺬا َوَﻣﺎ ﻛﻨﺎ ِ َﻬﺘَِﺪَى ْﻮﻻ ان
(43:ﺟﺎَءت ُرُﺳﻞ ر ﻨﺎ ﺑِﺎ ﻖِ ﴾ )اﻷﻋﺮاف
َ ﻟﻘ ﺪ ْ َ ُ ْ ْ ََ َ َ َ
ﻫﺪﻳﻨﺎ ا ُ ﻟﻘﺪ َﺟﺎَءت ُرُﺳﻞ َر ِّﻨﺎ ﺑِﺎ َ ِّﻖ
ﻫﺬا وﻗﺪ ﺟﺎءت ا ﺎب ا ﺎ ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول إﺷﺎرة ﻗﺼ ة ﺟﺪا إİşte bu pürmerak seyyahın, bu üçüncü menzilde
müşahede ettiği dört muazzam hakikatlardan aldığı envâr-
اﻷﻧﻮار اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ اﻟ اﻛ ﺴﺒﻬﺎ ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﺎﺣﺚ ا ﺸﺘﺎقı imaniyeye gayet kısa bir işaret olarak Birinci Makam'ın
:ا ﻨـ ﺰ ل ا ﺎ ﻟ ﺚ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﻷ ر ﻌ ﺔ ا ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ ﺸﺎ ﻫ ﺪا ﺗ ﻪ ikinci babında üçüncü menzilin hakikatlarına dair şöyle
denilmiş:
ّ ّ َ ََ ْ َ ْ َ ْ َ َ
وﺣﺪﺗﻪ ﻓـﻲ ]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ا ي دل َوﺣﺪﺗِ ِِ
ﻪ ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ُ ا َﻮاِﺣُﺪ اﻻَﺣُﺪ ا ِ ى دل
ُ َ َْ َ َ َُ َ َ
وﺟﻮب وﺟﻮده ﺸﺎﻫﺪة ﻋﻈﻤِﺔ إﺣﺎﻃِﺔ ﺣﻘﻴﻘِﺔ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ُ ﺸﺎﻫﺪة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ اﻟﻔﺘﺎِﺣﻴِﺔ
ْ َ َ َْ َ َ َْ
اﻟﻔﺘﺎﺣﻴﺔ ،ﺑﻔﺘﺢ ا ﺼﻮر ﻷر ﻌﻤﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻧﻮع ﻣـﻦ ذوي ﺑِﻔﺘِﺢ ا ﺼَﻮِر ِﻻْر َِﻊ ِﻣﺎِة اﻟِﻒ ﻧْﻮٍع ِﻣْﻦ ذِوى ا ﻴﺎِة
َ َ
ْ َ َ َ ْ َ َ َ ُ
ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﻼ ﻗُﺼﻮٍر ِﺸَﻬﺎدِة ﻓ ِ ّﻦ ا ﺒَﺎِت َو ا َﻴََﻮاِن َ ..و ا ﻴﺎة ا ﻜﻤﻠﺔ ﺑﻼ ﻗﺼﻮر ،ﺸﻬﺎدة ﻓِﻦ ا ﺒﺎت وا ﻴﻮان..
ُ ْ ْ َ َ َ َ َ َُ َ َ
ﻛﺬا ُ ﺸﺎﻫﺪة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ﺮ َﺎ ِﻴِﺔ ا ﻮاِﺳﻌِﺔ و ﺬا ﺸﺎﻫﺪة ﻋﻈﻤﺔ إﺣﺎﻃﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ ا ﻮاﺳﻌﺔ
َ َ
َ َ ْ ْ َ َ َ َ ُْ ْ ْ َ
ا ﻨ ﺘ ﻈ ﻤ ﺔ ﺑ ﻼ ﻧ ﻘ ﺼ ﺎ ن ﺑ ﺎ ﺸ ﺎ ﻫ ﺪ ة وا ﻟ ﻌ ﻴ ﺎ ن ..و ﺬا ﺸ ﺎ ﻫ ﺪ ة ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ ﺑِﻼ ﻘَﺼﺎٍن ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة َو اﻟَﻌﻴَﺎِن َ ..و ﻛﺬا
َ ْ ُ َ َ َُ َ َ َ َ َ ْ َ
ﻋ ﻈ ﻤ ﺔ ﺣ ﻘ ﻴ ﻘ ﺔ ا ﻹ دا ر ة ا ﺤ ﻴ ﻄ ﺔ ﻤ ﻴ ﻊ ذ و ي ا ﻴﺎ ة ﻻداَرِة ا ُﻤِﺤﻴَﻄِﺔ ِ َِﻤﻴِﻊ ذِوى ﺸﺎﻫﺪة ﻈﻤِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ِ
َ َ َ َ َ َ َ َ َ ُْ َ َْ َ َ ْ ُ ْ َ َ
وا ﻨ ﺘ ﻈ ﻤ ﺔ ﺑ ﻼ ﺧ ﻄ ﺄ و ﻻ ﻧ ﻘ ﺼ ﺎ ن ..و ﺬا ﺸ ﺎ ﻫ ﺪ ة ﻋ ﻈ ﻤ ﺔ ا ﻴﺎِة و ا ﻤﻨﺘﻈﻤِﺔ ﺑِﻼ ﺧﻄﺎٍء و ﻻ ﻘﺼﺎٍن ..و ﻛﺬا
َ َ ْ ُ َ َ َُ َ َ َ َ َ َ َ
إ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﺣ ﻘ ﻴ ﻘ ﺔ ا ﺮ ﺣ ﻴ ﻤ ﻴ ﺔ وا ﻹ ﺷ ﺔ ا ﺸﺎ ﻠ ﺔ ﻻ َ ﺷِﺔ ﺸﺎﻫﺪة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ﺮِﺣﻴِﻤﻴِﺔ و ا ِ
َ ْ ُّ َ ْ َ ُّ ُْ َْ َ ُْ َ َ
ﺖ ا َﺎَﺟِﺔ ﺑِﻼ ا ﺮﺗﺰﻗ ا ﻘﻨﻨﺔ ﻓـﻲ وﻗﺖ ا ﺎﺟﺔ ﺑﻼ ﺳﻬﻮ وﻻ ِ ﻗ و ا ﺸﺎ ِ ﻠِﺔ ِﻟ ِ ا ﻤﺮﺗِﺰ ِ ا ﻤﻘﻨﻨ ِ ِ ِ
ﺔ
ُ ْ َ َُ َ ْ
ﺴﻴﺎن ﺟﻞ ﺟﻼل َرزاِﻗﻬﺎ ا ﺮ ِﻦ ا ﺮﺣﻴِﻢ ا ﻨـﺎن ا ﻨﺎن َﺳﻬٍﻮ َو ﻻ ِْﺴﻴَﺎٍن َﺟﻞ َﺟﻼل َرزا َﻬﺎ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ
ّ َ َ َ َ َ ُ َ َ ْ ُُ َ َ ْ ْ
و ﻢ ﻧﻮا ُ وﺷِﻤﻞ إﺣﺴﺎﻧﻪ وﻻ إﻻ ﻫﻮ[. ا َﻨﺎِن ا َﻤﻨﺎِن َو ﻢ ﻧَﻮا ُ َو ﺷِﻤﻞ ِاﺣَﺴﺎﻧﻪ َو ﻻ ِا َ ِاﻻ
ُ
ﻫَﻮ
َ َ ْ ََ َ َْ َ ْ َ َ َ ْ َ َ َ ْ ََ َ َْ َ ْ َ َ َ ْ َ
ﺖ اﻟَﻌﻠﻴُﻢ ﴿ ُﺳﺒَْﺤﺎﻧﻚ ﻻ ِﻋﻠَﻢ َٓﺎ ِاﻻ ﻣﺎ ﻋﻠﻤﺘﻨﺎ ِاﻧﻚ اﻧ ﺖ اﻟَﻌِﻠﻴُﻢ ُﺳﺒَْﺤﺎﻧﻚ ﻻ ِﻋﻠَﻢ َﺎ ِاﻻ ﻣﺎ ﻋﻠﻤﺘﻨﺎ ِاﻧﻚ اﻧ
ْ ا ْ َِ
ا َﻜﻴُﻢ ﴾ ﻜﻴُﻢ
ْ َ ْ ّ ْ َ ْ ّ
ﻳَﺎ َرِب ِ َ ِّﻖ ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ ﻳَﺎ ا ُ ﻳَﺎ َر َُﻦ ﻳَﺎ ﻳَﺎ َرِب ِ َ ِّﻖ ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ ﻳَﺎ ا ُ ﻳَﺎ َر َُﻦ ﻳَﺎ
َ ٰ َ َ َُ ّ َ ّ َ ٰ َ َ َُ ّ َ ّ
َرِﺣﻴُﻢ َﺻِﻞ َو َﺳِﻠْﻢ َ َﺳ ِّﻴِﺪﻧﺎ ﻤٍﺪ َو َ ا ِ ِ َواْﺻَﺤﺎﺑِِﻪ َرِﺣﻴُﻢ َﺻِﻞ َو َﺳِﻠْﻢ َ َﺳ ِّﻴِﺪﻧﺎ ﻤٍﺪ َو َ ا ِ ِ َواْﺻَﺤﺎﺑِِﻪ
ْ ْ َ َْ ْ ْ َ َْ
ا َِﻌ َ ﺑَِﻌَﺪِد ِ ﻴِﻊ ُﺣُﺮوِف َرَﺳﺎﺋِِﻞ ا ﻮِر ا َﻤ ُ وِب ا َِﻌ َ ﺑَِﻌَﺪِد ِ ﻴِﻊ ُﺣُﺮوِف َرَﺳﺎﺋِِﻞ ا ﻮِر ا َﻤ ُ وِب
ْ ُ َ َ ََ ْ َ ْ ُ ْ ُ َ َ ََ ْ َ ْ ُ
ﺗِﻠﻚ ا ُُﺮوف ِ َ ِ َ اِت دﻗﺎﺋِِﻖ ِ ﻴِﻊ ْﻤِﺮﻧﺎ ِ ا ﻴَﺎ ﺗِﻠﻚ ا ُُﺮوف ِ َ ِ َ اِت دﻗﺎﺋِِﻖ ِ ﻴِﻊ ْﻤِﺮﻧﺎ ِ ا ﻴَﺎ
َ َْ ْ ْ َ َْ ْ ْ
َواﻻ ِٰﺧَﺮِة َﻣَﻊ َ ِب ُﻤﻮِﻋَﻬﺎ ِ ذراِت ُوُﺟﻮِدى ِ ُﻣﺪِة َواﻻ ِٰﺧَﺮِة َﻣَﻊ َ ِب ُﻤﻮِﻋَﻬﺎ ِ ذراِت ُوُﺟﻮِدى ِ ُﻣﺪِة
َْ ََ َ ْ ْ َ َ ْ ُ ُ َ ْ َر َ ََ َ ْ ْ َ َ ْ ُ ُ
ِ َرَﺳﺎﺋِِﻞ ا ﻮِر ِ ِ ﻴ ﻌ
ِ ﻳ ﻦ ﻤ ِ و ِ ﺮ ﻔ ِ ﻏ ا و ِ ﺎ ﻴ ﺣ رِ ﻮ ا ﻞِ ِ ﺋ ﺎ ﺳ ِ ﺣﻴﺎ ِ واﻏِﻔﺮ ِ و ِﻤﻦ ﻳِﻌﻴ ِ ِ
َ َ ْ ُّ َ َ َ ْ ُّ َ
َو ِﺘَﺎﺑَِﺘَﻬﺎ ﺑَِﺼَﺪاﻗٍﺔ ﺑِ ِﻞ َﺻﻼٍة ِﻣﻨَﻬﺎ َو ِﻻﺑٰ َﺎﺋِﻨَﺎ َو َِﺴﺎداﺗِﻨَﺎ َو ِﺘَﺎﺑَِﺘَﻬﺎ ﺑَِﺼَﺪاﻗٍﺔ ﺑِ ِﻞ َﺻﻼٍة ِﻣﻨَﻬﺎ َو ِﻻﺑٰ َﺎﺋِﻨَﺎ َو َِﺴﺎداﺗِﻨَﺎ
َ ُ ُ َ َ َ َ َ َ َ ْ َ َ َ َ ََ َ َ َ ُ ُ َ َ َ َ َ َ َ ْ َ َ َ َ ََ َ َ
و ﺷﻴﻮِﺧﻨﺎ و ِﻻﺧﻮاﺗِﻨﺎ وِاﺧﻮاﻧِﻨﺎ وِﻟﻄﻠﺒِﺔ ِرﺳﺎﻟِﺔ ا ﻮِر و ﺷﻴﻮِﺧﻨﺎ و ِﻻﺧﻮاﺗِﻨﺎ وِاﺧﻮاﻧِﻨﺎ وِﻟﻄﻠﺒِﺔ ِرﺳﺎﻟِﺔ ا ﻮِر
َ ْ َ ُْ ُ ََْ َْ ُ َ َ ْ َ َ َ ْ َ ُْ ُ ََْ َْ ُ َ َ َ َ ْ
ا ﺼﺎِد ِ و ِﺎ ﺎﺻِﺔ ِﻤﻦ ﻳ ﺘﺐ و ﺴﺘ ِﺴﺦ ﻫِﺬِه ا ﺼﺎِد ِ و ِﺎ ﺎﺻِﺔ ِﻤﻦ ﻳ ﺘﺐ و ﺴﺘ ِﺴﺦ ﻫِﺬِه
ﻚ ﻳَﺎ ا َْرَﺣَﻢ ا ﺮا ِ َ ٰاﻣ َ ّ َ ََ َ َْ َ
ﺘ ﺮ ﺑ ﺔ ﻟ ﺎ ﺳ ﺮ ا ﻚ ﻳَﺎ ا َْرَﺣَﻢ ا ﺮا ِ َ ٰاﻣ َ ّ َ ََ َ َْ َ
ا ِﺮﺳﺎﻟﺔ ﺑِﺮ ِﺘ
ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ
İHTAR
Bu risalenin mahall-i zuhuru olan şu memleket muhitinde
Risalet-ün Nur'un sair risaleleri bulunmadığından
ve ihtiyarsız olarak burada te'lif edildiğinden, Âyet-ül
Kübra gibi risalelerde, zahirî bir tekrar suretinde başka
Sözlerin ve Lem'aların bir kısım mühim mes'eleleri
zikredilmiş
ve buralardaki şakirdlere nisbeten herbiri birer küçük
Risalet-ün Nur hükmüne geçmek hikmetiyle böyle
yazdırılmış.
Bu müsveddenin birinci tebyizi bir mübarek zât tarafından
oldu.
وﻻ ﺗﺮ ﻢ ﺑ ﺘﺎ، "إن رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻻ ﺗﺮ ﻢ ﺮ ﺒﺎت ﺟﺰﺋﻴﺔ: ﻗﺎ ﻮا ﺟﻮاﺑﺎOna cevaben dediler: "Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î
tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor.
،ﺻ ﻐ ا ﻣ ﻬ ﺪ ﻣﺎ و ﺣ ﺪ ه
ﺻﺨﻮرﻫﺎ- وﺗﺮ ﻢ ﻗﻠﻌﺔ ﻴﻄﺔ ﻋﻈﻴﻤﺔ، ل ﺗﻌّﻤﺮ أﻳﻀﺎ ﺮ ﺒﺎت ﻣﺔ ﻴﺔBelki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar
büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal'ayı tamir
. ﺘ ﻀ ﻦ ا ﻹ ﺳ ﻼ م و ﻴ ﻂ ﺑ ﻪ- ﺒﺎ ل ediyor.
، ﺐ ﺧﺎ ص و و ﺟ ﺪا ن ﻣ ﻌ و ﺣ ﺪ ه
ٍ ﻻ ﺴ ﻹ ﺻ ﻼ ح ﻗﻠ وVe yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha
çalışmıyor,
وﺿﻤﺎد، ﺪاواة اﻟﻘﻠﺐ اﻟﻌﺎم-و ﻴﺪﻫﺎ إﻋﺠﺎز اﻟﻘﺮآن- ل ﺴ أﻳﻀﺎbelki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid
ُ
اﻷﻓ ر اﻟﻌﺎﻣﺔ ا ﻮﻣﺔ ﺑﺎ ﻮﺳﺎﺋﻞ ا ﻔﺴﺪة اﻟ ﻫﻴﺌَﺖ ﺎ وﺣﺸﺪتâmmeyi
âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı
ً
،ﻣ ا ﻛ ﻤ ﺔ ﻣﻨ ﺬ أﻟ ﻒ ﺳﻨ ﺔ
َ
وﺗ ﺸﻂ ﺪاواة ا ﻮﺟﺪان اﻟﻌﺎم ا ي ﺗﻮﺟﻪ ﻮ اﻟﻔﺴﺎد ﻧ ﻴﺠﺔ ﻄﻢve umumun ve bahusus avam-ı mü'minînin istinadgâhları
ا ﺴ ﻨَﺪ اﻟﻌﻈﻴﻢ ﻠﺠﻤﻴﻊ
olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeairlerin kırılması
اﻷﺳﺲ اﻹﺳﻼﻣﻴﺔ وﺗﻴﺎراﺗﻪ وﺷﻌﺎﺋﺮه اﻟile bozulmağa yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur'an'ın
ﺪا وا ة ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺮ و ح ا ﻮا ﺳ ﻌ ﺔ إﻧﻬﺎ ﺴ، ﻧﻌﻢ. و ﺎﺻﺔ ﻋﻮام ا ﺆﻣﻨi'cazıyla ve geniş yaralarını Kur'anın ve imanın ilâçları ile
tedavi etmeğe çalışıyor.
.ا ﻟ ﻐﺎﺋ ﺮ ة ﺑ ﺄ د و ﺔ إ ﻋ ﺠﺎ ز ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن وا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن
، ﻓﺄﻣﺎم ﻫﺬه ا ﺨﺮ ﺒﺎت ا ﻴﺔ ا ﺮﻫﻴﺒﺔ وا ﺸﻘﻮق ا ﻮاﺳﻌﺔ وا ﺮوح اﻟﻐﺎﺋﺮةElbette böyle küllî ve dehşetli tahribata ve rahnelere ve
ﻳ ﺒ وﺟﻮد ﺣﺠﺞ داﻣﻐﺔ وأﻋﺘﺪة ّﻬﺰة ﺑﺪرﺟِﺔ ﺣﻖ ا ﻘ و ﻘﻮة ا ﺒﺎلhüccetler, cihazlar
yaralara, hakkalyakîn derecesinde, dağlar kuvvetinde
،و ر ﺳ ﻮ ﺧ ﻬﺎ
ُ
ووﺟﻮد أدو ﺔ ّﺮ ﺔ ﺎ ﻣﻦ ا ﻮاص ﻣﺎ ﻳﻔﻮق أﻟﻒ ﺗﺮ ﺎق وﺗﺮ ﺎق و ﺎ ﻣﻦve bin tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar ve hadsiz
ّ edviyeler bulunmak gerektir ki;
.ا ﺰا ﻳﺎ ﻣﺎ ﻳ ﻀﺎ ﻋ ﻼ ﺟﺎ ت ﻻ ﺣ ﺪ ﺎ
ُ
، ﻣ ﻬ ﻤ ﺔ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر ا ﺎﺑ ﻌ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ز ا ﻌﻨ ﻮ ي ﻠ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ ﻫﺬهbu zamanda Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın i'caz-ı
manevîsinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle
beraber,
. أ ﻠﺘﻬﺎ ﻟ ﻢ،ﻛﺜ ا و ﺷ ﻜ ﺮ ت ا،ﻠ ﺔ ﻓﺴﻤﻌﺘﻬﺎBen de tamamen işittim, hadsiz şükrettim. Kısa kesiyorum.