You are on page 1of 100

#1

‫ا ﺸ ﻌﺎ ع ا ﺴﺎﺑ ﻊ‬ Yedinci Şua


‫ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ى‬ Âyet-ül Kübra
‫ﺗ ﺒﻴ ﻪ ﻣ ﻬ ﻢ و ﻳ ﻀﺎ ح‬ Mühim bir ihtar ve bir ifade-i
meram
َّ
،‫ﺷﺨﺺ‬ ‫ ﻻ ﻳ ﻔ ﻬ ﻢ‬،‫ا ﺮ ﻏ ﻢ ﻣ ﻦ أ ﻫ ﻤﻴ ﺔ ﻫ ﺬ ه ا ﺮ ﺳﺎ ﻟ ﺔ و ﻋ ﻈﻴ ﻢ ﺷ ﺄﻧ ﻬﺎ‬ Bu ehemmiyetli risalenin, herkes herbir mes'elesini
anlamaz.
.‫ﺴ ﺄ ﻟ ﺔ ﻣ ﻦ ﺴﺎﺋ ﻠ ﻬﺎ‬

.‫ وﻟ ﻦ ﻻ ﻳﺒ دون ﺣٍﻆ ﻣﻨﻬﺎ‬Fakat hissesiz de kalmaz.


َ
‫ ﻓﺤﺴﺒُﻪ ﻣﺎ ﻧﺎ‬،‫ﻴﻊ ﺛﻤﺎره‬ ‫ ﻓﺎ ي ﻳﺪﺧﻞ ﺴﺘﺎﻧﺎ ﻋﻈﻴﻤﺎ وﻻ ﺗﺼﻞ ﻳُﺪه إ‬Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün
meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği mikdar
‫ ﻣﻨﻬﺎ؛‬yeter.

‫ ﺑﻞ وي اﻷﻳﺪي اﻟﻄﻮ ﻠﺔ ﺣﺼﺘُﻬﻢ‬،‫ إذ اﻟ ﺴﺘﺎن ﻢ ّﺼﺺ وﺣﺪه‬O bahçe yalnız onun için değil, belki elleri uzun olanların
hisseleri de var.
.‫و ﺣ ﻈ ﻬ ﻢ ﻛ ﺬ ﻚ‬

:‫ وﻫﻨﺎك ﺴﺔ أﺳﺒﺎب ﺗﻌﻴﻖ ﻓﻬﻢ ﻫﺬه ا ﺮﺳﺎﻟﺔ‬Bu risalenin fehmini işkal eden beş sebeb var:

، ‫ ﻛﺘ ﺘُﻬﺎ ﻔ‬، ‫وﻓﻖ ﻓﻬ‬ ‫ أﻧ ﻛﺘﺒﺖ ﺸﺎﻫﺪا ﻛﻤﺎ ﺗﺮاءت‬:‫ أو ﺎ‬Birincisi: Ben kendi müşahedatımı kendi fehmime göre
ve kendim için yazdım.

‫ ﻓ ﻢ ﺗ ﺘﺐ ﺷﺄن ا ﺮﺳﺎﺋﻞ اﻷﺧﺮى ﺑﻤﺴﺘﻮى ﻓﻬﻢ اﻵﺧﺮ ﻦ وﻣﺪى‬Sair kitablar gibi başkalarının fehmine ve telakkisine göre
yazmadım.
.‫ﺗ ﻠ ﻘﻴ ﻬ ﻢ‬
ُ
‫ ﺑﻔﻴﺾ‬، ‫ أن ا ﻮﺣﻴﺪ ا ﻘﻴ ﻗﺪ ﻛﺘﺐ ﺻﻮرﺗﻪ اﻟﻌﻈ‬:‫ ﺛﺎﻧﻴﻬﺎ‬İkincisi: İsm-i A'zam cilvesiyle tevhid-i hakikî a'zamî bir
surette yazıldığından,
،« ‫»ا ﻻ ﺳ ﻢ ا ﻷ ﻋ ﻈ ﻢ‬
ً ً ُ
‫ وﻃﻮ ﻠﺔ ﺟﺪا؛ ا ﻻ‬،‫ وﻋﻤﻴﻘﺔ ﺟﺪا‬،‫ ﻓﺄﺻﺒﺤﺖ ﺴﺎﺋﻠﻪ واﺳﻌﺔ ﺟﺪا‬mes'eleleri hem gayet geniş, hem gayet derin ve bazan çok
uzun olduğundan, herkes birden ihata edemez.
.‫ﻳﺘ ﻤ ﻦ ﺷ ﺨ ﺺ أ ن ﻴ ﻂ ﺑ ﻬﺎ ﻣﺒﺎ ة و ﻷ و ل و ﻫ ﻠ ﺔ‬
#2
ٌ ّ
- ‫ﺴ ﺄ ﻟ ﺔ ﻣ ﻦ ﺴﺎﺋ ﻠ ﻬﺎ ﺪ ذا ﺗ ﻬﺎ ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻛ ى ﻃ ﻮ ﻠ ﺔ‬ ‫ أ ن‬:‫ﺛﺎ ﻬﺎ‬ Üçüncüsü: Herbir mes'ele büyük ve uzun bir hakikat
ُ olması sebebiyle, hakikatı parçalamamak için bazan bir
‫ ﻗ ﺪ ﺗ ﺼﺒ ﺢ ا ﺼ ﺤﻴ ﻔ ﺔ ا ﻮا ﺣ ﺪ ة‬- ‫و ﺣ ﻔﺎ ﻇﺎ و ﺣ ﺪ ة ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ و ﻋ ﺪ م ﺰﺋﺘ ﻬﺎ‬ sahife veya bir yaprak birtek cümle olur. Birtek delil
ً
.‫ ﻓﻬﻨﺎك ﻣﻘﺪﻣﺎت ﻛﺜ ة ﺗﻮَرد ﺑﻤﺜﺎﺑﺔ د ﻞ واﺣﺪ ﻓﻘﻂ‬،‫ﻠﺔ ﻣﻄﻮﻟﺔ واﺣﺪة‬ hükmünde çok mukaddemat bulunur.

‫ ﺎ‬- ‫ ﻣ ﻦ أ ﻏ ﻠ ﺐ ا ﺴﺎﺋ ﻞ ا ﻟ ﺗ ﻌﺎ ﻬﺎ ﻫ ﺬ ه ا ﺮ ﺳﺎ ﻟ ﺔ‬- ‫ﺴ ﺄ ﻟ ﺔ‬ ‫ أن‬:‫ راﺑﻌﻬﺎ‬Dördüncüsü: Ekser mes'elelerinin her birisinin pek çok
.،‫ وُﺣﺠﺠﻬﺎ ا ﻮﻓ ة‬،‫أد ﻬﺎ ا ﻜﺜ ة‬
delilleri ve hüccetleri bulunduğundan;

‫ ﻓﻌﻨﺪ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﻀﻢ ﻋ ة أدﻟﺔ أو ﻋ ﻦ أﺣﻴﺎﻧﺎ َﺴﻮﻗﻬﺎ ﺑﺮﻫﺎﻧﺎ واﺣﺪا‬bazan on, bazan yirmi delili birtek bürhan yapmak
‫ ﻻ ﺴﻌﻬﺎ ا ﺪارُك اﻟﻘﺼ ة‬،‫ﺗ ﻮن ا ﺴﺄﻟﺔ ﻃﻮ ﻠﺔ‬
cihetiyle mes'ele uzunlaşır; kısa fehimler kavramaz.

‫ﺖ ﻷﻧﻮار ﻫﺬه ا ﺮﺳﺎﻟﺔ ﺑﻔﻴﻮﺿﺎِت ﺷﻬﺮ ر ﻀﺎن‬ ُ ‫ ﻟﻘﺪ ﺗﻌّﺮﺿ‬:‫ﺧﺎ ﺴﻬﺎ‬ Beşincisi: Ben Ramazanın feyziyle bu risalenin nurlarına
ُ ّ mazhar olmaklığımla beraber, birkaç cihette halim perişan
‫ وا ﻛﺘ ﻔﻴ ﺖ ﺑﺎ ﺴ ﻮ د ة ا ﻷ و ؛‬،‫ إ ﻻ أ ﻧ ﻬﺎ ﻛﺘﺒ ﺖ ﻋ ﺠ ﻞ‬،‫ا ﺒﺎ ر ك و ﻧ ﻔ ﺤﺎ ﺗ ﻪ‬ ve birkaç hastalıkla vücudum sarsıldığı bir zamanda acele
،‫ﺐ ا ﻀﺎﻳ ﻘﺎ ت ﻣ ﻦ ﺘ ﻠ ﻒ ا ﻬﺎ ت‬ َ
ِ ‫ِﻤﺎ ﻛﻨﺖ أ ﻧﻴﻪ ﻣﻦ اﻷﺳﻘﺎم وﻣﺘﺎﻋ‬ yazılıp, birinci müsvedde ile iktifa edildi.
َ
،‫و ﻨﺖ أﺷﻌﺮ ﻋﻨﺪ ﻛﺘﺎﺑﺘﻬﺎ أﻧﻬﺎ ﺗِﺮد إ اﻟﻘﻠﺐ دون اﺧﺘﻴﺎر ﻣ وﻻ إرادة‬ Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarım ile olmadığını
hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeği
‫ء ﻣ ﻦ ا ﻨ ﻈﻴ ﻢ أ و اﻟ ﺸ ﺬﻳ ﺐ ﺣ ﺴ ﺐ‬ ‫ﻓﻠﻢ أَر ﻣﻦ ا ﻼﺋﻖ أن أ ﺴﻬﺎ‬ muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkal edecek bir
ُ ْ َ َ َ
.‫ا ﻟ ﻔ ﻬ ﻢ‬ ‫ﺗ ﻔ ﻜ ي؛ ا أ ﺧ ﺬ ت ا ﺮ ﺳﺎ ﻟ ﺔ ﻫ ﺬا ا ﺸ ا ي ﺴ ﺸ‬ vaziyet aldı.
ُ
‫ ﺑ ﻞ إ ن ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل‬. ‫ﻓ ﻀ ﻼ ﻋ ﻤﺎ أ د ر ج ﻓﻴ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ﻓ ﻘ ﺮا ت ﻋ ﺮ ﻴ ﺔ ﻛﺜ ة‬ Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hattâ Birinci Makam
baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil
.‫ﻼ‬ ‫ا ﺧ ﺮ ج ﻣﻨ ﻬﺎ و ﺘ ﺐ ﺴﺘ ﻘ ﻼ ﻜ ﻮﻧ ﻪ ﺑﺎ ﻠ ﻐ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﺮ ﻴ ﺔ‬ yazıldı.

‫ﻣﺪاُر اﻟﻘﺼﻮر واﻹﺷ ل‬ ‫ وﻟ ﻦ رﻏﻢ ﻫﺬه اﻷﺳﺒﺎب ا ﻤﺴﺔ اﻟ‬Medar-ı kusur ve işkal olan bu beş sebeble beraber, bu
risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki; İmam-ı Ali (R.A.)
.‫ ﻓﺎ ﺮﺳﺎﻟﺔ ذات أﻫﻤﻴﺔ ﻋﻈﻴﻤﺔ‬keramat-ı gaybiyesinde bu risaleye, "Âyet-i Kübra" ve
"Asâ-yı Musa" namlarını vermiş.
ٌ
،‫ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻣ ﻦ ﺣ ﻘﺎﺋ ﻖ »ا ﻵ ﻳ ﺔ ا ﻜ ى « و ﺗ ﻔ ﺴ ﺎ‬ ‫ ﻓﻬﺬه ا ﺮﺳﺎﻟﺔ اﻟ‬Risale-i Nur'un risaleleri içinde buna hususî bakıp, nazar-ı
dikkati celbetmiş {1} "El-Âyet-ül Kübra"nın bir hakikî
.« ‫ ا ﺸﻌﺎع ا ﺴﺎﺑﻊ وا ﺠﺔ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ اﻷو ﻣﻦ » ﻤﻮﻋﺔ ﻋﺼﺎ ﻮ‬tefsiri olan bu Âyet-ül Kübra Risalesi, Hazret-i İmam'ın
(R.A.) tabirince, "Asâ-yı Musa" namında "Yedinci Şua"
kitabıdır.
{1}: Evet İmam-ı Ali'nin (R.A) Âyet-ül Kübra hakkında
verdiği haberi, tam tamına Denizli hâdisesi tasdik etti.
Çünki bu risalenin gizli tab'ı hapsimize bir vesile oldu ve
onun kudsî ve çok kuvvetli hakikatının galebesi, beraet ve
necatımıza ehemmiyeti bir sebeb oldu. Ve İmam-ı Ali'nin
(R.A.) keramet-i gaybiyesini körlere de gösterdi ve
ُ ْ َ ْ َ
ْ َ َ ْ ‫ﻜ ْ َ ى ا َﻣ ّ ﻣَﻦ‬
hakkımızdaki ‫اﻟﻔﺠﺖ‬ ِ ِِ ‫و ﺑِﺎﻻﻳٰ ِﺔ اﻟ‬
duasının kabulünü isbat etti.

:‫ ﻣﻊ ﻣﻘﺪﻣﺔ ﺗﻮﺿﺢ أر ﻊ ﺴﺎﺋﻞ ﻣﻬﻤﺔ‬، ‫ ﻳﺘﻜﻮن ﻫﺬا ا ﺸﻌﺎع ﻣﻦ ﻣﻘﺎﻣ‬Bu "Yedinci Şua" bir mukaddime ve iki makamdır.
Mukaddimesi dört mes'ele-i mühimmeyi;

.‫ﺑﺎ ﻠ ﻐ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﺮ ﻴ ﺔ ﺗ ﻔ ﺴ ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ى‬ ‫ ﻳ‬:‫ ا ﻘﺎم اﻷول‬Birinci Makamı: Âyet-i Kübra'nın tefsirinden Arabî


kısmını beyan eder

.‫ﺑ ﺮا ﻫ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل و ﻮ ﺿ ﺤ ﻬﺎ و ﺒﺘ ﻬﺎ‬ ‫ ﻳ‬: ‫ وا ﻘﺎم ا ﺎ‬İkinci Makamı: onun bürhanlarını ve tercümesini ve


mealini beyan ederler.

، ‫ ن ﺑﺪون اﺧﺘﻴﺎر ﻣ‬،‫ وﺗﻮﺿﻴَﺤﻬﺎ ا ﺴﻬﺐ‬،‫ إن ﻃﻮل ا ﻘﺪﻣﺔ اﻵﺗﻴﺔ‬Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle
َ ُ beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur.
.‫ وﻗﺪ ﻳﺮى ا ﻌﺾ ﻃﻮ ﺎ ﻗﺼ ا‬،‫ّ ﻫﻜﺬا‬ ‫ ﻓﻬﻨﺎك إذن ﺣﺎﺟﺔ أن أ‬Demek ihtiyaç var ki, öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım
insanlar bu uzunu kısa görürler.

‫ ﺳﻌﻴﺪ ا ﻮر‬Said Nursî


#3

‫ا ﻘ ﺪﻣﺔ‬ Mukaddime
ْ ْ
‫ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ‬ ‫ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ‬
ْ ْ َْ ْ ُ َْ َ ََ ْ ْ َْ ْ ُ َْ َ ََ
(56:‫ﻻ َﺲ ِاﻻ ِ َﻌﺒُُﺪوِن )ا ار ﺎت‬ِ ‫و ﻣﺎ ﺧ ﻠ ﻘ ﺖ ا ِ ﻦ وا‬ ‫ﻻ َﺲ ِاﻻ ِ َﻌﺒُُﺪوِن‬ِ ‫و ﻣﺎ ﺧ ﻠ ﻘ ﺖ ا ِ ﻦ وا‬
:‫ ﻳُﻔﻬﻢ ﻣﻦ أ ار ﻫﺬه اﻵﻳﺔ ا ﻠﻴﻠﺔ‬Bu âyet-i uzmanın sırrıyla,
َ
،‫ أن ﺣﻜﻤﺔ ﻣ ء اﻹ ﺴﺎن إ ﻫﺬه ا ﻧﻴﺎ واﻟﻐﺎﻳﺔ ﻣﻨﻪ‬insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi;

ُ ُ
‫ واﻟﻘﻴﺎُم ﺑﻌﺒﺎدﺗﻪ‬،‫ واﻹﻳﻤﺎن ﺑﻪ‬،‫ﻣﻌﺮﻓﺔ ﺧﺎﻟﻖ ا ﻜﻮن ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬ Hâlık-ı Kâinat'ı tanımak ve ona iman edip ibadet etmektir.
ُ ُ
،‫ وا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن ﺑ ﻪ‬،‫ﻣ ﻌ ﺮ ﻓ ﺔ ا ﷲ‬ ،‫ وﻓﺮ ﻀﺔ ذﻣﺘﻪ‬،‫ ﻛﻤﺎ أن وﻇﻴﻔﺔ ﻓﻄﺮﺗﻪ‬Ve o insanın vazife-i fıtratı ve farîza-i zimmeti, marifetullah
ve iman-ı billahtır ve iz'an ve yakîn ile vücudunu ve
.‫ وا ﺼﺪﻳﻖ ﺑﻮﺟﻮده و ﻮﺣﺪاﻧ ﺘﻪ إذ ﻧﺎ و ﻘﻴﻨﺎ‬vahdetini tasdik etmektir.
َ ً
‫ ا ﻴﺎة ا اﺋﻤﺔ ا ﺎ ة‬-‫ﻓﻄﺮة‬- ‫ إن اﻹ ﺴﺎن ا ﻀﻌﻴﻒ ا ي ﻳَ ﺸﺪ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet fıtraten daimî bir hayat ve ebedî yaşamak isteyen ve
َ hadsiz emelleri ve nihayetsiz elemleri bulunan bîçare
،‫ وا ي آﻣﺎل ﺑﻼ ﺣﺪود وآﻻم ﺑﻼ ﻧﻬﺎﻳﺔ‬،‫ واﻟﻌ ﺶ اﻷﺑﺪي ا ﺮﻏﻴﺪ‬insana,
ً
‫ ﺑﻞ‬،‫ ﻻﺑﺪ أن ﺗ ﻮن ﻴُﻊ اﻷﺷﻴﺎء وا ﻜﻤﺎﻻت ﻫﺎﺑﻄﺔ ﺗﺎﻓﻬﺔ ﺑﺎﻟ ﺴﺒﺔ إ ﻪ‬elbette o hayat-ı ebediyenin üss-ül esası ve anahtarı olan
ُ ُ iman-ı billah ve marifetullah ve vesilelerinden başka olan
‫ وﻣﺎ ﻋﺪا‬،‫ ﻣﺎ ﻋﺪا اﻹﻳﻤﺎن ﺑﺎﷲ وﻣﻌﺮﻓﺘﻪ‬،‫ ﻟ ﺲ ﻷ ﻫﺎ أﻳﺔ ﻗﻴﻤﺔ ﺗﺬﻛﺮ‬şeyler ve kemalâtlar, o insana nisbeten aşağıdır. Belki,
‫ ا ﻮﺳﺎﺋﻞ اﻟ ﺗﺄﺧﺬ ﺑﻴﺪه إ ذ ﻚ اﻹﻳﻤﺎن ا ي ﻫﻮ أس اﻷﺳﺎس ﻠﻚ‬çoğunun kıymetleri yoktur.
.‫ا ﻴﺎة اﻷﺑﺪﻳﺔ وﻣﻔﺘﺎُﺣﻬﺎ‬
َ َ
‫ و ﺎ ﻧﺖ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ ﺑﻮﺿﻮح ﺗﺎم و اﻫ‬Risale-i Nur'da bu hakikat kuvvetli bürhanlarla isbat
edildiğinden, bu hakikatı Risale-i Nur'a havale ederek,
، ‫ ﻴ ﻞ إ ﻬﺎ‬،‫ﻗﺎ ﻃ ﻌ ﺔ‬

، ‫ﻫ ﺬا ا ﻟ ﻌ‬ ‫ ﻣﺒ ﻨ ﻫﻨﺎ ورﻃﺘ ﺗﺰﻋﺰ ن ذ ﻚ ا ﻘ َ اﻹﻳﻤﺎ‬yalnız o yakîn-i imanîyi bu asırda sarsan ve tereddüd


veren iki vartayı dört mes'ele içinde beyan ederiz.
: « ‫ و ذ ﻚ ﺿ ﻤ ﻦ » ﺴﺎﺋ ﻞ أ ر ﻊ‬،‫ة وا ﻟ د د‬ ‫وﺗ ﺆ دﻳﺎ ن إ ا‬

:‫ ا ﻮرﻃﺔ اﻷو وﺳ ﻴﻞ ا ﺠﺎة ﻣﻨﻬﺎ ﺴﺄ ﺎن‬Birinci vartadan çare-i necat: İki mes'eledir.
ُ
‫ ﻣﺜﻠﻤﺎ أﺛﺒﺖ »ا ﻠﻤﻌﺔ ا ﺎ ﺔ ﻋ ة« ﻣﻦ »ا ﻜﺘﻮب‬: ‫ ا ﺴﺄﻟﺔ اﻷو‬Birinci Mes'ele: Otuzbirinci Mektub'un Onüçüncü
Lem'asında tafsilen isbat edildiği gibi, umumî mes'elelerde
‫ا ﺴﺎﺋ ﻞ ا ﻟ ﻌﺎ ﻣ ﺔ أ ﻣﺎ م‬ ‫ »ﻻ ﻗﻴﻤﺔ ﻠﻨ‬:‫ ا ﺎدي وا ﻼﺛ « ﺑﺎ ﻔﺼﻴﻞ أﻧﻪ‬isbata karşı nefyin kıymeti yoktur ve kuvveti pek azdır.
.«‫ ﻓﺤﻜُﻤﻪ ﺿﻌﻴﻒ وﻫﺰ ﻞ‬،‫اﻹﺛﺒﺎت‬
َ
‫ إذا أﺛﺒﺖ ﺷﺎﻫﺪان ﻣﻦ ﻣﺔ ا ﺎس رؤ ﺔ ا ﻼل أول ﺷﻬﺮ‬:‫ ﻣﺜﺎل ذ ﻚ‬Meselâ: Ramazan-ı Şerif'in başında hilâli görmek
hususunda, iki âmi şahid hilâli isbat etseler
،‫ر ﻀﺎ ن‬
ٌ َ ََ
‫ ﻓﺈن‬.«‫ »إﻧﻨﺎ ﻢ ﻧَﺮ ا ﻼل‬: ‫ و ا ﺮؤ ﺔ آﻻف ﻣﻦ ا ﻮﺟﻬﺎء واﻟﻌﻠﻤﺎء ﻗﺎﺋﻠ‬ve binlerle eşraf ve âlimler "görmedik" deyip nefyetseler,
onların nefiyleri kıymetsiz ve kuvvetsizdir.
‫ﻧ ﻔﻴ ﻬ ﻢ ﻫ ﺬا ﻳﺒ ﻏ َ ذ ي ﻗﻴ ﻤ ﺔ أ و أ ﻫ ﻤﻴ ﺔ؛‬

.‫ ﻓﻔﻴﻪ ﺴﺎﻧﺪ واﺟﺘﻤﺎع‬،‫ ذ ﻚ ﻷن ﺑـ»اﻹﺛﺒﺎت« ﻳﺆازر ا ﻮاﺣُﺪ اﻵﺧَﺮ و ﻘﻮ ﻪ‬Çünki isbatta birbirine kuvvet verir, birbirine tesanüd ve
icma' var.

‫ ﺑ ﻨﻤﺎ »ا « ﻻ ﻓﺮق ﻓﻴﻪ أن ﻳ ﻮن ﺻﺎدرا ﻣﻦ ﺷﺨﺺ واﺣﺪ أو ﻣﻦ‬Nefiyde ise bir olsa bin olsa farkları yoktur; herkes kendi
ٌ başına kalır, infiradî olur.
. ‫أ ﻟ ﻒ ﺷ ﺨ ﺺ؛ إ ذ ا ﺎ ﻣﻨ ﻔ ﺮ د ﺑﺎ ﻋﺘﺒﺎ ر أﻧ ﻪ و ﺣ ﺪ ه ا ي ﻳﻨ‬

،‫ ذ ﻚ ﻷن ا ُﻤﺜِﺒﺖ ﻳﻨﻈﺮ إ اﻷ ﺮ ﻧﻔﺴﻪ ﺛﻢ ﻳُﺼِﺪر ﺣﻜَﻤﻪ‬Çünki isbat eden harice bakar ve nefs-ül emre göre
hükmeder.

‫ ﻫﻮ ذا ا ﻼل ا ﺴﻤﺎء؛ ﻓﺈن‬:‫ إذا ﻗﺎل أﺣﺪﻫﻢ‬،‫ ﻛﻤﺎ ﻫﻮ ا ﺎل ﻣﺜﺎ ﺎ‬Meselâ: Misalimizde olduğu gibi, biri dese: "Gökte ay
ّ vardır." Diğer arkadaşı parmağını oraya basar, ikisi birleşip
‫ ﻓ ﺸ ن ا ﻈﺮ إ‬،‫ اﻵﺧﺮ ﻳﺼﺪﻗﻪ و ﺆ ﺪه ﺸ ا إ ا ن ﻧﻔﺴﻪ‬kuvvetleşirler.
.‫ و َﻘَﻮى ﺣﻜُﻤﻬﻤﺎ و ﺮﺳﺦ‬،‫ ﻓﻴ ﺴﺎﻧﺪان‬،‫ا ن ﻧﻔﺴﻪ‬

، ‫وا ﻹ ﻧ ﺎ ر ﻓﺎ ﺎ ﻻ ﻳﻨ ﻈ ﺮ إ ا ﻷ ﺮ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ و ﻻ ﺴ ﻌ ﻪ ذ ﻚ‬ ‫ا‬ ‫ أﻣﺎ‬Nefy ve inkârda ise, nefs-ül emre bakmaz ve bakamaz.


#4

ُ
‫ﻏ ِ ا ﺎص وﻏ ِ ا ﺤﺪِد‬ ‫ » ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ إﺛﺒﺎ ت ا‬:‫ا أ ﺻﺒ ﺤ ﺖ ا ﻟ ﻘﺎ ﻋ ﺪ ة‬ Çünki, "hususî olmayan ve has bir yere bakmayan bir
ً ُ nefy isbat edilmez" meşhur bir düsturdur.
.‫ﻧﻪ« ﻗﺎﻋﺪة ﺸﻬﻮرة‬
َ
‫ وأﻧ ﺮ ت أﻧ ﺖ‬،‫ا ﻧﻴﺎ‬ ‫ء ﻣﻌ‬ ‫ إذا أﺛﺒﺖ ﻚ وﺟﻮد‬:‫ ﻣﺜﺎل ذ ﻚ‬Meselâ bir şeyi dünyada var diye ben isbat etsem, sen de
"dünyada yok" desen;
.‫و ﺟ ﻮ د ه ا ﻧﻴﺎ‬
‫أ ر ﺟﺎ ء ا ﻧﻴﺎ ﻓ ﺔ ُ ﺒ ﺖ‬ ‫ﻚ أ ن ﺗ ﻘ ﻮ م ﺑﺎ ﺤ ﺚ وا ﺤ ﺮ ي ﻋﻨ ﻪ‬ ‫ ﻓﻴ ﺒ‬benim bir işaretimle kolayca isbat edilebilen o şeyin sen
ُ
‫ ﻋﺪَم وﺟﻮد ذ ﻚ ا‬aramak ve taramak ve göstermek,
nefyini yani ademini isbat etmek için, bütün dünyayı
‫أ ن أﺛ ﺘ ﻪ ﺑ ﻤﻨﺘ ا ﺴ ﻬ ﻮﻟ ﺔ‬ ‫ء ا ي أﺗ ﻤ ﻦ ﺑﻨ ﻔ‬
‫و ﺈﻳ ﻤﺎ ء ة ﺴﻴ ﻄ ﺔ ﻣ إ ﻪ‬

، ‫أ ﻋ ﻤﺎ ق ا ﻷ ز ﻣﻨ ﺔ ا ﻟ ﻐﺎﺑ ﺮ ة‬ ‫ ﺑﻞ ﻋﻠﻴﻚ أن ﺗﻐﻮص أﻳﻀﺎ‬belki geçmiş zamanların her tarafını dahi görmek lâzım
geliyor.

.«!‫ ﻢ ﺪث ﺣﺎدﺛﺔ ﻛﻬﺬه‬...‫ »ﻻ ﻳﻮﺟﺪ ﻓﻌﻼ‬:‫ﺴﺘﻄﻴﻊ أن ﺗﻘﻮل‬ ‫ ﺣ‬Sonra "yoktur, vuku bulmamıştır" diyebilirsin.

،‫ﻜ ﺮ و ن ﻻ ﻳﻨ ﻈ ﺮ و ن إ ا ﻷ ﺮ ﺑ ﺬا ﺗ ﻪ‬
ِ ‫ و ﺎ ن ا ﺎﻓﻮن وا ﻨ‬Madem nefy ve inkâr edenler nefs-ül emre bakmazlar;

‫ ووﻓﻖ ﻋﻘﻮ ﻢ وﻧﻈﺮاﺗﻬﻢ؛ ا ﻻ‬،‫ و ﻧﻤﺎ ﻳُﺼﺪرون أﺣ ﻣﻬﻢ ﺣﺴﺐ أﻧﻔﺴﻬﻢ‬belki kendi nefislerine ve akıllarına ve gözlerine bakıp
‫ﻳﻤ ﻦ أن ﺴﺎﻧﺪ أﺣُﺪﻫﻢ اﻵﺧَﺮ وأن ﻳ ﻮن ﻇﻬ ا ؛‬
hükmediyorlar. Elbette birbirine kuvvet veremezler ve
zahîr olmazlar.

‫ واﻷﺳﺒﺎَب ا ﺎﻧﻌﺔ ﻠﻤﻌﺮﻓﺔ ﻣﺘﻨﻮﻋﺔ‬،‫ ذ ﻚ ﻷن ُﺣُﺠﺐ ا ﺮؤ ﺔ ﺘﻠﻔﺔ ﻳﻬﻢ‬Çünki görmeye ve bilmeye mani olan perdeler, sebebler
ayrı ayrıdırlar.
.‫ﻋﻨ ﺪ ﻫ ﻢ‬

‫ » و ﻋﻨ ﺪ ي‬..« ‫ء ا ﻟ ﻔ ﻼ‬ ‫ »إﻧ ﻻ أرى ا‬:‫ﺷﺨﺺ أن ﻳﻘﻮل‬ ‫ إذ ﺴﺘﻄﻴﻊ‬Herkes "Ben görmüyorum, benim yanımda ve itikadımda
yoktur." diyebilir.
..« ‫ » و ﺎ ﻋﺘ ﻘﺎ د ي أﻧ ﻪ ﻻ ﻳ ﻮ ﺟ ﺪ‬..« ‫ﻮ ﺟ ﻮ د‬ ‫أﻧ ﻪ ﻏ‬

.«‫ »إﻧﻪ ﻓﻌﻼ ﻻ ﻳﻮﺟﺪ‬:‫ و ﻜﻨﻪ ﻻ ﻳﻤﻜﻨﻪ أن ﻳﻘﻮل‬Yoksa "Vaki'de yoktur" diyemez.

‫ﺸ ﻤ ﻞ ا ﻜﻮ ن‬ ‫ا ﺴﺎﺋ ﻞ ا ﻹﻳ ﻤﺎﻧﻴ ﺔ ا ﻟ‬ ‫و ﺎ ﺻﺔ‬- ‫ و ذا ﻗﺎل ﺑﻬﺬا ا‬Eğer dese, hususan umum kâinata bakan iman
mes'elelerinde dünya kadar büyük bir yalan olur ki, doğru
‫ و ﻟ ﻦ‬،‫ا ﻧﻴﺎ‬ ‫ ﻓﺈ ن ﻣ ﻪ ﻳ ﻮ ن إ ﻓ ﻋ ﻈﻴ ﻤﺎ و ﺬﺑﺎ ﻛﺒ ا ﺑ‬- ‫ﻪ‬ diyemez ve doğrultulmaz.
ّ ُ
.‫ﻳ ﻮ ن ﺻ ﺪ ﻗﺎ ﻗ ﻂ و ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ أ ن ﺴﺘ ﺼ ﻮ ب أ و ﻳ ﻘ ﻮ م أﺑ ﺪا‬

،‫ وأن ﻓﻴﻪ ﺴﺎﻧﺪا‬،‫اﻹﺛﺒﺎت واﺣﺪة‬ ‫ أ ن ا ﻴ ﺠ ﺔ‬:‫ﻠ ﺺ ﺎ ﺗ ﻘ ﺪ م‬ Elhasıl: İsbatta netice birdir, vâhiddir, tesanüd olur.

ُ
» ..«‫ »ﻋﻨﺪي‬:‫ إذ اﻟﻘﻴﻮد‬،‫ أﻣﺎ ا ﻓﺎ ﻴﺠﺔ ﻟ ﺴﺖ واﺣﺪة ﺑﻞ ﻣﺘﻌﺪدة‬Nefiyde ise, bir değildir, müteaddiddir. Ya "yanımda ve
َ nazarımda" veya "itikadımda" gibi kayıdların herkese göre
‫ﺠ ﺐ ا ﺮؤ ﺔ‬ ‫ وأﻣﺜﺎ ﺎ ﻣﻦ اﻷﺳﺒﺎب اﻟ‬..«‫ »و ﺎﻋﺘﻘﺎدي‬..«‫ ﻧﻈﺮي‬taaddüdü ile neticeler dahi taaddüd eder,
‫ا ﺼ ﺤﻴ ﺤ ﺔ ﺗﺘ ﻌ ﺪ د و ﺘ ﻠ ﻒ ﺑﺎ ﺧﺘ ﻼ ف ا ﻷ ﺷ ﺨﺎ ص؛ ا ﺗ ﺄ ا ﺘﺎﺋ ﺞ ﻣﺘ ﻌ ﺪ د ة‬
،‫ و ﻣﺘ ﻔ ﺮ ﻗ ﺔ‬،‫أﻳ ﻀﺎ‬

.‫ ﻓﻼ ﺼﻞ اﻟ ﺴﺎﻧﺪ ﻣﻄﻠﻘﺎ‬daha tesanüd olmaz.

‫ ﻻ ﻗﻴﻤﺔ أو أﻫﻤﻴﺔ ﻠﻜ ة اﻟﻈﺎﻫﺮة‬:‫ اﻧﻄﻼﻗﺎ ﻣﻦ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ‬،‫ وﻫﻜﺬا‬İşte bu hakikat noktasında imana karşı gelen kâfirlerin ve
ّ münkirlerin kesretinin ve zahiren çokluğunun kıymeti
..‫ ﻠﻜﻔﺎر وا ﻨﻜﺮ ﻦ ا ﻳﻦ ﻳﺼﺪون ﻋﻦ اﻹﻳﻤﺎن‬yoktur.
ُ
‫ ا ﻮﻗﺖ ا ي ﻻ ﻳ ﺒ أن ﻳﺘﺄﺛﺮ ﻳﻘ ُ ا ﺆﻣﻦ وﻻ ُﺸﺎب إﻳﻤﺎﻧﻪ‬،‫ وﻟ ﻦ‬Ve mü'minin yakînine ve imanına hiç tereddüd vermemek
lâzım iken;
،‫ﺑ ﺄ ي ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ا ﺸ ﻚ وا ﻟ د د‬

‫ﻗﺪ‬ ‫ﻫ ﺬا ا ﻟ ﻌ‬ ‫ ﻧﺮى أن ﻣﺎ ﻳ ه ﻓﻼﺳﻔﺔ أورو ﺎ ﻣﻦ ﺷﺒﻬﺎت وﺟﺤﻮد‬bu asırda Avrupa feylesoflarının nefy ve inkârları, bir kısım
bedbaht meftunlarına tereddüd verip
،‫ﺟ ﻠ ﺐ ا ة إ ﺑ ﻌ ﺾ ا ﻨ ﻜ ﻮ ا ﻔﺘ ﻮﻧ ﺑ ﻬ ﻢ‬

‫ﺷ ﻘﺎ ء وﺗ ﻌﺎ ﺳ ﺔ؛‬ ‫ ﻓﺄزال ﻳﻘﻴﻨَﻬﻢ وأﺑﺎد ﺳﻌﺎدﺗﻬﻢ اﻷﺑﺪﻳﺔ وأوﻗﻌﻬﻢ‬yakînlerini izale ve saadet-i ebediyelerini mahvetmiş.

‫ ذ ﻚ ﻷن إﻧ ﺎرﻫﻢ ﻫﺬا ﺣّﻮل ﻣﻌ »ا ﻮت« ا ي ﻳﺼﻴﺐ ﻳﻮﻣﻴﺎ ﺛﻼﺛ‬Ve insandan her günde otuz bin adama isabet eden
ölümü, mevt ve eceli bir terhis manasından çıkarıp i'dam-ı
‫ أﻟﻔﺎ ﻣﻦ ا ﺎس ﻣﻦ ﻣﻌﻨﺎه ا ﻘﻴ ا ي ﻫﻮ إﻧﻬﺎء وﻇﻴﻔﺔ اﻹ ﺴﺎن‬ebedî suretine çevirmiş.
‫ إ ﺻ ﻮ ر ة ا ﻹ ﻋ ﺪا م ا ﻷﺑ ﺪ ي وا ﻟ ﻔﻨﺎ ء ا ﻬﺎ وا ﻬﺎ ﻳ ﺔ ا ﺮ ﻋﺒ ﺔ‬،‫ا ﻷ ر ض‬
.‫ا ﺨﻴ ﻔ ﺔ‬
ّ َ ُ
‫ﻜﺮ و ﻨﻐ ﺺ‬
ِ ‫ ﺴﻤﻢ اﺋﺬ ﺣﻴﺎِة ذ ﻚ ا ﻨ‬-‫ا ي ﻻ ﻳﻨﻐﻠﻖ ﺑﺎﺑﻪ‬- ‫ وأﺻﺒﺢ اﻟﻘ‬Kapısı kapanmayan kabir, daima i'damını o münkire ihtar
َ etmekle, lezzetli hayatını elîm elemlerle zehirliyor.
‫ﻋﻠﻴﻪ ﻋ ﺸﻪ ﺑﺂﻻم ﻣ ﺣﺔ ﻠّﻮﺣﺎ ﺑﺎﻟﻌﺪم ا ﺮﻫﻴﺐ داﺋﻤﺎ و ﺈﻋﺪاﻣﻪ‬
.‫ا ﻷﺑ ﺪ ي‬

‫ ﻣﺎ أﻋﻈَﻢ اﻹﻳﻤﺎن وﻣﺎ أﻋﻈﻢ ﻧﻌﻤﺘﻪ! واﻓﻬﻢ ﻛﻴﻒ أﻧﻪ‬:‫ ﻓﺎﻓﻬﻢ ﻣﻦ ﻫﺬا‬İşte, iman ne kadar büyük bir nimet ve hayatın hayatı
olduğunu anla!..
!‫» ﺣ ﻴﺎ ة « ﻠ ﺤ ﻴﺎ ة‬
َ
‫ ﻻ ﻳﺆﺧﺬ ﺑ ﻼِم َﻣـﻦ ﻫـﻢ ﺧﺎرج إﻃــﺎر ﻋﻠﻢ أو ﺻﻨﻌﺔ‬:‫ ا ﺴﺄﻟﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ‬İkinci Mes'ele: Bir fennin veya bir san'atın medar-ı
münakaşa olmuş bir mes'elesinde, o fennin ve o san'atın
، ‫ دا ر ت ﺣ ﻮ ﺎ ا ﻨﺎ ﻗ ﺸ ﺔ‬،‫ﺴ ـ ـ ﺄ ﻟ ﺔ ﻣ ﻦ ﺴ ـ ـﺎﺋ ﻠ ﻬ ﻤﺎ‬ haricindeki adamlar
#5

ّ
‫ وﻻ ﻳﺆﺧﺬ‬.‫َﻬﺮة اﺧﺘﺼﺎﺻﺎﺗﻬﻢ‬ ‫ ﺣ ﻮ ﻧﻮا ﻋﻈﻤﺎء وﻋﻠﻤﺎء وﺻﻨﺎ‬ne kadar büyük ve âlim ve san'atkâr da olsalar, sözleri
ً
‫ وﻻ ﻳﺪﺧﻠﻮن ﺿﻤﻦ إ ﺎع ﻋﻠﻤﺎء ذ ﻚ‬،‫ ُﺣﻜﻤﻬﻢ ﺣﺠﺔ ﺗﻠﻚ ا ﺴﺄﻟﺔ‬ülemasına dâhil sayılmazlar.
onda geçmez, hükümleri hüccet olmaz; o fennin icma-ı

.‫ب ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ‬ ‫ا‬

‫ﺸ ﺨﻴ ﺺ‬ ‫ ﻻ ي ﺣ ُﻢ ﻣﻬﻨﺪس ﻋﻈﻴﻢ ﻛﻮاﺣﺪ ﻣﻦ اﻷﻃﺒﺎء‬:‫ ﻓﻤﺜﻼ‬Meselâ; büyük bir mühendisin, bir hastalığın keşfinde ve
،‫ وﻻ ﻳُﻘﺎم ﺎ وزن‬.‫ﺮض ﻣﺎ أو ﻋﻼﺟﻪ‬
tedavisinde bir küçük tabib kadar hükmü geçmez.

‫ﺑ ﺼ ﺗ ﻪ وﺗ ﻌﺎ‬ ‫ا ﺎ دﻳﺎ ت ﻓ ﻄ ﻤ ﺲ‬ ‫ و ﺎﺻﺔ َﻣﻦ ﺗﻮﻏﻞ ﻣﻨﻬﻢ ﻛﺜ ا‬Ve bilhassa maddiyatta çok tevaggul eden ve gittikçe
maneviyattan tebaüd eden ve nura karşı gabileşen ve
،‫ ﻋﻦ ا ﻮر‬kabalaşan

‫ﻜ ﺮ ة ا ﺼﺎ د ر ة ﻣ ﻦ أ ﻋ ﻈ ﻢ ﻓﻴ ﻠ ﺴ ﻮ ف ﺑﻨ ﻈ ﺮ ا ﻻ ﻋﺘﺒﺎ ر‬ ِ ‫ ا ﻻ ﺗﺆﺧﺬ اﻷﻗﻮال ا ﻨ‬ve aklı gözüne inen en büyük bir feylesofun münkirane
ُ ّ
‫ ﻓﺘﺒ ذﻫﻨُﻪ ﻋﻦ ا ﻌﻨﻮ ﺎت وا ﺪر ﻋﻘﻠﻪ إ ﻋﻴ ﻴﻪ‬،‫ﻓﻴﻤﺎ ﺺ ا ﻌﻨﻮ ﺎت‬
sözü, maneviyatta nazara alınmaz ve kıymetsizdir.

‫ ﺗﺎ ﻫ ﻮا أ ﻣﺎ م‬.‫و ﺗ ﺮ د ى ﺣ أ ﺻﺒ ﺢ ﻻ ﻳ ﺮ ى ﻏ َ ا ﺎ د ة و ﻻ ﻳ ﻌ ﻘ ﻞ ﺷ ﺌﺎ د و ﻧ ﻬﺎ‬
،‫ﻫﺎ ﺸ ﺘﺎ و ﻏ ﺮ ﻗ ﻮا ﻓﻴ ﻬﺎ‬ ‫أ‬

‫ﺴﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ وا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن وا ﻌﻨ ﻮ ﺎ ت‬ ‫ُﻣﻬﻢ وأﻗﻮا ﻢ‬ ‫ و ﻢ ﺴﺎوي‬Acaba yerde iken arş-ı a'zamı temaşa eden, hârika bir
deha-yı kudsî sahibi olan ve doksan sene maneviyatta
‫ ا ﺴﺎﻣﻴﺔ اﻟ اﺗﻔﻘﺖ ﻋﻠﻴﻬﺎ ﻣﺌﺎت اﻵﻻف ﻣﻦ أﻫﻞ اﻟﻌﻠﻢ وا ﻘﻴﻘﺔ أﻣﺜﺎل‬terakki edip çalışan ve hakaik-i imaniyeyi ilmelyakîn,
‫ ا ﺸﻴﺦ ا ﻜﻴﻼ ﻗﺪس اﷲ ه ذي ا ﻫﺎء اﻟﻘﺪ وا ﺼ ة ا ﺎرﻗﺔ‬aynelyakîn hattâ hakkalyakîn suretinde keşfeden Şeyh-i
‫ وا ي ﺳ‬،‫ ا ي ن ﻳﻌﺎﻳﻦ اﻟﻌﺮش اﻷﻋﻈﻢ وﻫﻮ ﺑَﻌُﺪ اﻷرض‬tevhidî ve kudsî ve manevî mes'elelerde,
Geylanî (K.S.) gibi yüzbinler ehl-i hakikatın ittifak ettikleri,

‫ ﺣ ﻛ ﺸ ﻒ ا ﻘﺎﺋ ﻖ‬،‫ﺮ ﺗ ﻘﻴﺎ ﺮا ﺗ ﺐ ا ﻌﻨ ﻮ ﺎ ت ز ﻫﺎ ء ﺴ ﻌ ﺳﻨ ﺔ‬


‫ﻖا ﻘ ؟‬ ‫ا ﻹﻳ ﻤﺎﻧﻴ ﺔ ﺑ ﻌ ﻠ ﻢ ا ﻘ و ﻋ ا ﻘ ﺑ ﻞ ﺣ‬
ُ
،‫ ﻣﺎ ﻗﻴﻤﺔ أﻗﻮال ﻓﻼﺳﻔﺔ ذﻫﻠﻮا أﻣﺎم ﺗﻔﺮ ت أﺻﻐﺮ اﻷﺟﺰاء‬،‫ ﻓﻴﺎ ﺗﺮى‬maddiyatın en dağınık ve kesretin en cüz'î teferruatına
dalan ve sersemleşen ve boğulan feylesofların sözleri kaç
،‫ وﺗﺎﻫﻮا أﻣﺎم أ ﻫﺎ ﺸ ﺘﺎ وﻏﺮﻗﻮا ﻓﻴﻬﺎ‬para eder

‫ أﻻ ﻳ ﻮن إﻧ ﺎرﻫﻢ واﻋ اُﺿﻬﻢ ﺧﺎﻓﺘﺎ واﻫﻴﺎ أﺷﺒﻪ ﺑﻄﻨ ا ﻌﻮﺿﺔ أﻣﺎم‬ve inkârları ve itirazları, gök gürültüsüne karşı sivrisineğin
!‫ﻫﺪﻳﺮ ا ﺴﻤﺎء ودوّي رﻋﻮدﻫﺎ؟‬
sesi gibi sönük olmaz mı?

‫ إن ﻣﺎﻫﻴﺔ اﻟ ﻔﺮ ا ي ﻳُﻈﻬﺮ اﻟﻌﺪاء ﻠﺤﻘﺎﺋﻖ اﻹﺳﻼﻣﻴﺔ و ﺒﺎرزﻫﺎ إﻧﻤﺎ‬Hakaik-i İslâmiyeye zıddiyet gösterip mübareze eden
küfrün mahiyeti bir inkârdır, bir cehildir, bir nefiydir.
. ‫إﻧ ﺎ ر و ﺟ ﻬ ﻞ وﻧ‬

،‫ إﺛﺒﺎﺗﺎ و و ﺟ ﻮ دﻳﺎ‬- ‫ ﻇﺎ ﻫ ﺮ ﺎ‬- ‫ﻮ ﺑ ﺪ ت‬


‫وﺣ‬ Sureten isbat ve vücudî görülse de manası ademdir.
ّ
‫ ﻓﻬﻮ ﻋﻠٌﻢ ووﺟﻮدي و ﺛﺒﺎت‬:‫إﻻ أن ﻣﻌﻨﺎﻫﺎ ﻋﺪٌم وﻧ ٌ ؛ أﻣﺎ اﻹﻳﻤﺎن‬ İman ise ilimdir, vücudîdir, isbattır, hükümdür. Herbir
.‫ وﺣ ﺴﺎﺋﻠﻪ ا ﺴﻠﺒﻴﺔ ﻓ ﺳﺘﺎر ﻘﻴﻘﺔ إ ﺎﺑﻴﺔ وﻋﻨﻮان ﺎ‬.‫وُﺣ ﻢ‬
menfî mes'elesi dahi, bir müsbet hakikatın ünvanı ve
perdesidir.
ّ َ
‫ت‬ ‫ﺑ ﻤ ﺸ‬- ‫و ﻮ أ ن أ ﻫ ﻞ ا ﻟ ﻔ ﺮ ا ﻳ ﻦ ﻳ ﺼ ﺪ و ن ﻋ ﻦ ا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن ﺳ ﻌ ﻮا ﺒﺘ ﻮا‬ Eğer imana karşı mübareze eden ehl-i küfür, gayet
ً müşkilât ile menfî itikadlarını kabul-ü adem ve tasdik-i
‫ اﻋﺘﻘﺎداﺗِﻬﻢ ا ﻨﻜﺮة ا ﺴﻠﺒﻴﺔ و ﻌﻠﻮﻫﺎ ﻣﻘﺒﻮﻟﺔ ﺑﺼﻮرة »ﻗﺒﻮل‬-‫ﻋﻮ ﺼﺔ‬ adem suretinde isbat ve kabul etmeğe çalışsalar;
،«‫اﻟﻌﺪم« و»ﺗﺼﺪﻳﻖ اﻟﻌﺪم‬
ً ّ
‫ ﻋ ﻠ ﻤﺎ ﺧ ﻄ ﺄ و ﺣ ﻜ ﻤﺎ ﻏ‬- ‫ ﻣ ﻦ ﺟ ﻬ ﺔ‬- ‫ﻓﺈ ن ذ ﻚ ا ﻟ ﻔ ﺮ ﻳ ﻤ ﻦ أ ن ﻳ ﻌ ﺪ‬ o küfür, bir cihette yanlış bir ilim ve hata bir hüküm
sayılabilir.
.‫ﺻﺎﺋ ﺐ‬
ٌ ّ
«‫ و ﻻ ﻓﺈن ﻣﺎ ﻫﻮ ﺳﻬﻞ ارﺗ ﺎﺑﻪ ﻣﻦ ﺮد »ﻋﺪم اﻟﻘﺒﻮل« و»اﻹﻧ ﺎر‬Yoksa, irtikâbı çok kolay olan yalnız adem-i kabul ve inkâr
ّ
.«‫ و»ﻋﺪَم ﺣ ﻢ‬،‫و»ﻋﺪِم ا ﺼﺪﻳﻖ« ﻟ ﺲ إﻻ ﺟﻬﻼ ﻣﻄﻠﻘﺎ‬
ve adem-i tasdik ise cehl-i mutlaktır, hükümsüzlüktür.

:‫ اﻻﻋﺘﻘﺎد ﺑﺎﻟ ﻔﺮ ﻗﺴﻤﺎن‬:‫ وا ﻼﺻﺔ‬Elhasıl, itikad-ı küfriye iki kısımdır:

،‫ ﻓﻬﻮ ﺗﺼﺪﻳٌﻖ ﺧﻄﺄ‬.‫ ﻣﺎ ﻟ ﺲ ﻋﻼﻗﺔ ﺑﺎ ﻘﺎﺋﻖ اﻹﺳﻼﻣﻴﺔ‬:‫ أو ﻤﺎ‬Birisi: Hakaik-i İslâmiyeye bakmıyor. Kendine mahsus
ٌ
.‫ وﺣ ﻢ ﻇﺎ ﻢ ﺧﺎٌص ﺑﻪ‬،‫ وﻗﺒﻮل ﺧﻄﺄ‬،‫ واﻋﺘﻘﺎد ﺑﺎﻃﻞ‬zalim bir hükümdür.
yanlış bir tasdik ve bâtıl bir itikad ve hata bir kabuldür ve

.‫ ﻻ ﺷﺄن ﺎ ﺑﻪ وﻻ ﺷﺄن ﺑﻨﺎ‬،‫ ﻓﻬﺬا اﻟﻘﺴﻢ ﻣﻦ اﻟ ﻔﺮ ﺧﺎرج إﻃﺎر ﺜﻨﺎ‬Bu kısım bahsimizden hariçtir. O bize karışmaz, biz de ona
karışmayız.
#6

:‫ وﻫﺬا أﻳﻀﺎ ﻗﺴﻤﺎن‬،‫ ﻣﺎ ﻳﺒﺎرز ا ﻘﺎﺋﻖ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ و ﻌﺎرﺿﻬﺎ‬:‫ ﺛﺎﻧﻴﻬﻤﺎ‬İkincisi: Hakaik-i imaniyeye karşı çıkar, muaraza eder.
Bu dahi iki kısımdır:
ٌ
‫ وﻟ ﺲ‬،‫ وﻫﻮ ﺮد ﻋﺪم ﺗﺼﺪﻳﻖ اﻹﺛﺒﺎت‬،‫ وﻋﺪُم ﻗﺒﻮٍل‬،‫ ﻫﻮ رﻓﺾ‬:‫ اﻷول‬Birisi: Adem-i kabuldür. Yalnız isbatı tasdik etmemektir.
ٌ َ ّ ّ
‫ وﻫﻮ‬،‫ وﻫﻮ ﺳﻬﻞ ارﺗ ﺎﺑُﻪ‬،‫ و ﻻ َﻋﺪَم ُﺣ ٍﻢ‬،‫ ﻫﺬا اﻟ ﻔﺮ إﻻ ﺟﻬﻼ‬bahsimizden hariçtir.
Bu ise bir cehildir, bir hükümsüzlüktür ve kolaydır. Bu da

.‫ﺧﺎ ر ج ﻧ ﻄﺎ ق ﺜﻨﺎ أﻳ ﻀﺎ‬

‫ ﻓ ﻬ ﺬا ا ﻟ ﻘ ﺴ ﻢ ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻔ ﺮ‬،‫ﻠ ﻌ ﺪ م‬ ‫ وﺗﺼﺪﻳﻖ ﻗﻠ‬،‫ ﻫﻮ ﻗﺒﻮل ﻠﻌﺪم‬: ‫ ا ﺎ‬İkincisi: Kabul-ü ademdir. Kalben, ademini tasdik
etmektir. Bu kısım ise bir hükümdür,
.‫ﺑ ﺼﺎ ﺣﺒ ﻪ إ ا ﻻ ﻟ ا م‬ ‫ و ﻫ ﻮ ا ﻋﺘ ﻘﺎ د ﻳ ﻔ‬،‫ﻫ ﻮ ﺣ ﻢ‬

.‫ ﻓﻴﻀﻄﺮ إ إﺛﺒﺎت ﻧﻔﻴﻪ و ﻧ ﺎره‬bir itikaddır, bir iltizamdır. Hem iltizamı için nefyini isbat
etmeğe mecburdur.

:‫ﺑ ﺪ و ر ه ﻗ ﺴ ﻤﺎ ن‬ ‫ وا‬Nefiy dahi iki kısımdır:

‫ﻮ ﻗ ﻊ ﺧﺎ ص و ﺟ ﻬ ﺔ ﻣ ﻌﻴﻨ ﺔ‬ ‫ إﻧﻪ ﻻ ﻳﻮﺟﺪ‬: ‫ أن ﻳﻘﻮل ا ﺎ‬:‫ أو ﻤﺎ‬Birisi: "Has bir mevkide ve hususî bir cihette yoktur" der.
Bu kısım ise isbat edilebilir. Bu kısım da bahsimizden
‫ و ﻫ ﻮ أﻳ ﻀﺎ‬،‫ا ﻌ ﻳ ﻤ ﻦ إﺛﺒﺎﺗ ﻪ‬ ‫ وﻫﺬا اﻟﻘﺴﻢ ﻣﻦ ا‬. ‫ُء اﻟﻔﻼ‬ ‫ ا‬hariçtir.
.‫ﺧﺎ ر ج ﺜﻨﺎ‬

‫ ﻫﻮ ﻧ و ﻧ ﺎر ا ﺴﺎﺋﻞ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ واﻟﻘﺪﺳﻴﺔ واﻟﻌﺎﻣﺔ‬: ‫ اﻟﻘﺴﻢ ا ﺎ‬İkinci kısım ise: Dünyaya ve kâinata ve âhirete ve
،‫ وﺗﺘﻄﻠﻊ إ اﻵﺧﺮة‬،‫ و ﺸﻤﻞ ا ﻜﻮن‬،‫ وا ﺤﻴﻄﺔ اﻟ ﺗﺘﻮّﺟﻪ إ ا ﻧﻴﺎ‬mes'eleleri nefy ve inkâr etmektir.
asırlara bakan imanî ve kudsî ve âmm ve muhit olan

.‫وﺗ ﻀ ﻢ ا ﻟ ﻌ ﺼ ﻮ ر‬

‫ ﻷ ﻧ ﻪ‬،‫ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ إ ﺛﺒﺎ ﺗ ﻪ ﻣ ﻄ ﻠ ﻘﺎ‬- ‫ ﻛ ﻤﺎ أ ﺛ ﺘﻨﺎ ا ﺴ ﺄ ﻟ ﺔ ا ﻷ و‬- ‫و ﻫ ﺬا ا‬ Bu nefiy ise -birinci mes'elede beyan ettiğimiz gibi- hiç bir
cihetle isbat edilmez. Belki kâinatı ihata edecek ve âhireti
‫ ورؤ ﺔ ﺷﺎ ﻠﺔ ﻶﺧﺮة‬،‫ﻳﻠﺰم أن ﻳ ﻮن ﻫﻨﺎك ﻧﻈٌﺮ ﻴﻂ ﺑﺎ ﻜﻮن‬ görecek ve hadsiz zamanın her tarafını temaşa edecek bir
‫ ﺒ ﺖ ﻣﺜ ﻞ ﻫ ﺬا‬،‫و ﺸﺎ ﻫ ﺪ ة ﻧﺎ ﻓ ﺬ ة ا ﺰ ﻣﺎ ن ﻏ ا ﺤ ﺪ و د ﻤﻴ ﻊ ﺟ ﻬﺎ ﺗ ﻪ‬ nazar lâzımdır, tâ o gibi nefiyler isbat edilebilsin.
. ‫ا‬

:‫ﺴ ﺄ ﺎ ن أﻳ ﻀﺎ‬ ‫ و‬:‫ ا ﻮرﻃﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ وﺳ ﻴﻞ ا ﺠﺎة ﻣﻨﻬﺎ‬İkinci varta ve çare-i necat: Bu dahi iki mes'eledir:
‫ أن اﻟﻌﻘﻮل اﻟ ﺿﺎﻗﺖ أﻣﺎم اﻟﻌﻈﻤﺔ وا ﻜ ﺎء وا ﻄﻠﻖ ﻏ‬: ‫ اﻷو‬Birincisi: Azamet ve kibriya ve nihayetsizlik noktasında,
َ
‫ ا ﺘﻨﺎ وﻗ ُ ت ﻋﻦ إدراﻛﻬﺎ ﻧ ﻴﺠﺔ اﻟﻐﻔﻠﺔ أو ا ﻌﺼﻴﺔ أو اﻻﻧﻐﻤﺎس‬sebebiyle darlaşan akıllar,
ya gaflete veya masiyete veya maddiyata dalmak

‫ا ﺎ د ﻳﺎ ت وا ﻻ ﺴﻴﺎ ق و را ء ﻫﺎ‬
ّ
- ّ ‫ﺑﻐﺮوٍر ﻋﻠ‬- ‫ﻫﺬه اﻟﻌﻘﻮل ﺗﺰل إ اﻹﻧ ﺎر وﺗﻨ‬- ‫ ﻗﺪ أﺧﺬت‬- azametli mes'eleleri ihata edemediklerinden, bir gurur-u
َ ilmî ile inkâra saparlar ve nefyederler.
.‫ا ﺴﺎﺋ ﻞ ا ﺎﺋ ﻠ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﻈ ﻟ ﻌ ﺠ ﺰ ﻫﺎ ﻋ ﻦ ا ﻹ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﺑ ﻬﺎ‬

‫ إن ا ﻳﻦ ﻋﺠﺰوا ﻋﻦ اﺳ ﻴﻌﺎب ا ﺴﺎﺋﻞ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ ا ﺤﻴﻄﺔ ا ﻮاﺳﻌﺔ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet o manen sıkışmış ve kurumuş akıllarına ve bozulmuş
ve maneviyatta ölmüş olan kalblerine, çok geniş ve derin
‫ و ﻋ ﻦ أ ن ﻳ ﻘ ﺮ و ﻫﺎ‬، ً ‫ ﻋ ﻘ ﻮ ﻢ ا ﺼ ة ا ﻀﻴ ﻘ ﺔ ﻣ ﻌ‬،‫ﺟ ﺪا وا ﻟ ﻌ ﻤﻴ ﻘ ﺔ ﺟ ﺪا‬ ve ihatalı olan imanî mes'eleleri sığıştıramadıklarından,
‫ ﻳ ﻘ ﺬ ﻓ ﻮ ن ﺑ ﺄﻧ ﻔ ﺴ ﻬ ﻢ إ أ ﺣ ﻀﺎ ن‬- ‫ ﺎ ه ا ﻌﻨ ﻮ ﺎ ت‬- ‫ﻗ ﻠ ﻮ ﻬ ﻢ ا ﻟ ﻔﺎ ﺳ ﺪ ة ا ﻴﺘ ﺔ‬ kendilerini küfre ve dalalete atarlar, boğulurlar.

‫ ﻓﻴ ﻐ ﺮ ﻗ ﻮ ن‬،‫ا ﻟ ﻔ ﺮ وا ﻀ ﻼ ل‬
ُ
‫ﻔ ﺮ ﻫ ﻢ و ﻣﺎ ﻫﻴ ﺔ‬ ‫ﻛﻨ ﻪ‬ ‫ وﻟ ﻦ إذا ﻣﺎ ﺗﻤ ﻦ ﻫﺆﻻء ﻣﻦ إﻧﻌﺎم ا ﻈﺮ‬Eğer dikkatle kendi küfürlerinin iç yüzüne ve dalaletlerinin
mahiyetine bakabilseler, görecekler ki;
‫ ﺮ أ وا‬،‫ﺿ ﻼ ﻢ‬

‫ ﻳﻘﺎﺑﻠﻪ‬،‫ أن ﻣﺎ ﻫﻮ ﻣﻌﻘﻮل اﻹﻳﻤﺎن ﺎه اﻟﻌﻈﻤﺔ وﻻﺋﻖ ﺑﻬﺎ و وري ﺎ‬imanda bulunan makul ve lâyık ve lâzım olan azamete
karşı, yüz derece muhal ve imkânsızlık ve imtina o küfrün
.‫ ا ﺤﺎل ﺗﻠﻮ ا ﺤﺎل وﻏ ا ﻤ ﻦ وا ﻤﺘﻨﻊ ذ ﻚ اﻟ ﻔﺮ وﺿﻤﻨﻪ‬altında ve içindedir.

،‫ وﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ ﺑﻤﺌﺎت ا ﻮاز ﻦ وا ﻮازﻧﺎت‬Risale-i Nur yüzer mizan ve müvazenelerle, bu hakikatı
"iki kerre iki dört eder" derecesinde kat'î isbat etmiş.
.‫اﺛ ﺴﺎ و ي أ ر ﻌﺎ‬ ‫و ﻘ ﻄ ﻌﻴ ﺔ ﺗﺎ ﻣ ﺔ ﻛ ﻘ ﻄ ﻌﻴ ﺔ ﺣﺎ ﺻ ﻞ ب ا ﻻﺛ‬

‫ إن ا ي ﻳﻌﺠﺰ أن ﻳﻘﺒﻞ اﻹﻳﻤﺎن ﺑﻮﺟﻮب وﺟﻮده ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﺗﻌﺎ‬:‫ ﻓﻤﺜﻼ‬Meselâ; Cenab-ı Hakk'ın vücub-u vücudunu ve ezeliyetini
ve ihatalı sıfatlarını azametleri için kabul edemeyen adam,
،‫ ﻟ ﻌ ﻈ ﻤﺘ ﻪ ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ و ﻟ ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ ﺻ ﻔﺎﺗ ﻪ ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ‬،‫و ﺄ ز ﺘ ﻪ و ﺼ ﻔﺎﺗ ﻪ ا ﺤﻴ ﻄ ﺔ‬

‫ﻴﻊ‬ ‫ وﺻﻔﺎِت اﻷ ﻮﻫﻴﺔ إ‬،‫ وأز ﺘَﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬،‫ ﺳﻴﺤﻴﻞ وﺟﻮَب ا ﻮﺟﻮد‬ya hadsiz mevcudata, belki nihayetsiz zerrelere, o vücub-u
vücudu ve ezeliyetini ve uluhiyet sıfatlarını vermekle
‫ ﺘﻤ ﻦ ﻣﻦ‬،‫ ﺑﻞ إ ا رات ﻏ ا ﺘﻨﺎﻫﻴﺔ‬،‫ ا ﻮﺟﻮدات ﻏ ا ﺤﺪودة‬küfrünü itikad edebilir.
.‫ا ﻻ ﻋﺘ ﻘﺎ د ﺑ ﻔ ﺮ ه‬
َ
‫ا ﻤ ﺑﺈﻧ ﺎ ر ه و ﺟ ﻮ د‬ ‫ أو ﻋﻠﻴﻪ أن ﻳﺘﺨ ﻋﻦ اﻟﻌﻘﻞ ﺴﻮﻓﺴﻄﺎﺋ‬Veyahut ahmak Sofestaîler gibi, hem kendini, hem
kâinatın vücudunu inkâr ve nefyetmekle akıldan istifa
.‫ وﻧﻔﻴﻪ وﺟﻮد ا ﻜﻮن‬،‫ ﻧﻔﺴﻪ‬etmelidir.
#7
ُ
-‫ وﻫﻜﺬا ﺴﺘﻘﺮ ا ﻘﺎﺋُﻖ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ واﻹﺳﻼﻣﻴﺔ ﻬﺎ ﺑﺎﺳ ﻨﺎدﻫﺎ إ اﻟﻌﻈﻤﺔ‬İşte bunun gibi bütün hakaik-i imaniye ve İslâmiye,
kendilerinin şe'nlerini, muktezaları olan azamete istinad
- ‫ﻣ ﻦ ﺷ ﺄ ن ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻘﺎﺋ ﻖ و ﻣ ﻦ ﻣ ﻘﺘ ﻀﺎ ﻫﺎ‬ ‫ اﻟ‬ederek,
ً
‫ ﻣﻨﻘﺬة أﺻﺤﺎﺑَﻬﺎ ﺎ ﺎﺑﻬﻬﺎ ﻣﻦ اﻟ ﻔﺮ و ﺎﻻﺗﻪ ا ﺪﻫﺸﺔ وﺧﺮاﻓﺎﺗﻪ‬karşılarındaki küfrün dehşetli muhalatından ve vahşetli
hurafatından ve zulmetli cehalatından kurtarıp
.‫ا ﻮ ﺣ ﺸ ﺔ و ﺟ ﻬﺎ ﻻﺗ ﻪ ا ﻈ ﻠ ﻤ ﺔ‬

‫ ﺑ ﻤﺎ ل ا ﻹ ذ ن وا ﻟ ﺴ ﻠﻴ ﻢ‬،‫ا ﻟ ﻘ ﻠ ﻮ ب ا ﺼﺎ ﻓﻴ ﺔ وا ﻟ ﻌ ﻘ ﻮ ل ا ﺴ ﻠﻴ ﻤ ﺔ‬ ‫ وﺗ ﺒﺖ‬kemal-i iz'an ve teslimiyetle selim kalblerde ve müstakim


akıllarda yerleştirirler.
، ‫ا ﻄﻤ‬

‫و ر ﺎ ن ﻻﺑ ﺪ ﻣﻨ ﻬ ﻤﺎ؛ و ﺒ ذ ﻚ‬ ‫ إن اﻟﻌﻈﻤﺔ وا ﻜ ﺎء ﺳﺘﺎران‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet, ezan ve namaz gibi ekser şeair-i İslâmiyede kesretle
،‫ ا ﺼ ﻼ ة‬،‫ ا ﻷ ذا ن‬: ‫و ﻗ ﺖ‬ ‫ﻣ ﻦ إ ﻋ ﻼ ن ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ وا ﻜ ﺎ ء‬ ُ َ ْ َ‫اَ ُ اَ ْ َ ُ * اَ ُ اَ ْ َ ُ * اَ ُ اَ ْ َ ُ * اَ ُ ا‬
:‫و أﻏﻠﺐ ا ﺸﻌﺎﺋﺮ اﻹﺳﻼﻣﻴﺔ ﺑ دﻳِﺪ‬
azamet-i kibriyasını her vakit ilânı, hem
. ‫ ا ﷲ أ‬.. ‫ ا ﷲ أ‬.. ‫ ا ﷲ أ‬.. ‫اﷲ أ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ََْ َ َ ُ َ‬
‫‪:‬‬ ‫ا ﺪﻳ ﺚ اﻟ ﻘ ﺪ‬ ‫و ﺘ ﻀ ﺢ ذ ﻚ أﻳ ﻀﺎ‬ ‫ﻜ ْ ِ َﺎُء ِرد ِا‬
‫اﻟﻌﻈﻤﺔ ِازاِرى َو اﻟ ِ‬
‫‪» hadîs-i kudsînin fermanı,‬اﻟﻌﻈﻤﺔ إزاري وا ﻜ ﺎء ردا «‪.‬‬

‫ا ﻟ ﻌ ﻘ ﺪ ة ا ﺴﺎ د ﺳ ﺔ وا ﻤﺎ ﻧ ﻣ ﻦ ا ﻨﺎ ﺟﺎ ة ا ﻷ ﺪ ﻳ ﺔ ا ﻠﻴ ﻐ ﺔ‬ ‫‪ hem "Cevşen-ül Kebir" münacatının seksenaltıncı‬و ﻈﻬﺮ أﻳﻀﺎ‬


‫‪ukdesinde:‬‬
‫»ا ﻮﺷﻦ ا ﻜﺒ «‪:‬‬
‫ْ َ ُ‬ ‫َ ْ َ‬ ‫ْ َ ُ‬ ‫َ ْ َ‬
‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ُ ﻠﻚ ِاﻻ ُ ﻠﻜﻪ *‬ ‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ُ ﻠﻚ ِاﻻ ُ ﻠﻜﻪ *‬
‫ْ ُ َ َُ‬ ‫َ ُْ‬ ‫ْ ُ ََ َُ‬ ‫َ ُْ‬
‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ِ اﻟِﻌﺒَﺎد ﻨَﺎﺋﻪ *‬ ‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ِ اﻟِﻌﺒَﺎد ﻨﺎﺋﻪ *‬
‫َْ َ ُ َ َ‬
‫ﻼَُ‬ ‫َ َ ُ‬ ‫َْ َ ُ َ َ‬
‫ﻼَُ‬ ‫َ َ ُ‬
‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ﺗِﺼﻒ ا ﻼﺋِﻖ ﺟ‬ ‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ﺗِﺼﻒ ا ﻼﺋِﻖ ﺟ‬
‫َ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ ْ‬ ‫َ َ ُ ْ َ َ ُْ ُ‬
‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ﻨَﺎل اﻻْوﻫﺎُم ﻛﻨَﻬﻪ * ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ﻳُﺪِرُك اﻻﺑ َْﺼﺎُر ﻛَﻤﺎ ُ *‬ ‫َ َ ْ َ ََ ُ ْ َْ َ ُ َُُْ َ َ ْ َ ُْ ُ ْ َ‬
‫ﻻﺑ َْﺼﺎرُ‬ ‫ﻳﺎ ﻣﻦ ﻻ ﻨﺎل اﻻوﻫﺎم ﻛﻨﻬﻪ * ﻳﺎ ﻣﻦ ﻻ ﻳﺪِرك ا‬
‫َ َ‬
‫ﻛَﻤﺎ ُ *‬
‫َ َُ‬ ‫َ َ ُُ ْ َْ‬ ‫َ َُ‬ ‫َ َ ُُ ْ َْ‬
‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ﺒْﻠﻎ اﻻ َﻬﺎُم ِﺻﻔﺎﺗﻪ‬ ‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ﺒْﻠﻎ اﻻ َﻬﺎُم ِﺻﻔﺎﺗﻪ‬
‫َُ‬ ‫َ َ ُ ْ ََْ‬
‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ﻨَﺎل اﻻﻓ ُر ِﻛ ْ ِ َﺎﺋﻪ *‬ ‫َ َ ْ َ ََ ُ ْ ََْ ُ ْ َ َُ‬
‫ﻳﺎ ﻣﻦ ﻻ ﻨﺎل اﻻﻓ ر ِﻛ ِ ﺎﺋﻪ *‬
‫َ َ ْ َ ُْ ُ ْ ْ ُ ُ َُ‬ ‫َ َ ْ َ ُْ ُ ْ ْ ُ ُ َُ‬
‫ﻻ َﺴﺎن ُﻌﻮﺗﻪ *‬
‫ﻳﺎ ﻣﻦ ﻻ ِﺴﻦ ا ِ‬ ‫ﻻ َﺴﺎن ُﻌﻮﺗﻪ *‬ ‫ﻳﺎ ﻣﻦ ﻻ ِﺴﻦ ا ِ‬
‫ْ ُ َ َُ‬ ‫َ‬ ‫ْ ُ َ َ َُ‬ ‫َ‬
‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ﻳَُﺮد اﻟِﻌﺒَﺎد ﻗَﻀﺎﺋﻪ‬ ‫ﻳَﺎ َﻣْﻦ ﻻ ﻳَُﺮد اﻟِﻌﺒَﺎد ﻗﻀﺎﺋﻪ‬
‫َ َ ْ َ َ َ ُ ّ َْ ٰ ُ ُ‬
‫ٍء اﻳَﺎﺗﻪ *‬ ‫ﻳﺎ ﻣ ﻦ ﻇ ﻬ ﺮ ِ ِ‬ ‫َ َ ْ َ َ َ ُ ّ َْ ٰ َ ُ ُ‬
‫ٍء اﻳﺎﺗﻪ *‬ ‫ﻳﺎ ﻣ ﻦ ﻇ ﻬ ﺮ ِ ِ‬
‫ﻻ ا َ َ اﻻ ا َﻧ ْ َ‬
‫ﺖ‬
‫ُ ْ َ َ َ َ َ‬
‫ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻚ ﻳﺎ ِ ِ‬ ‫ﻻ ا َ َ اﻻ ا َﻧ ْﺖَ‬‫ُ ْ َ َ َ َ َ‬
‫ﺳ ﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻚ ﻳﺎ ِ ِ‬
‫ْ َ ُ ْ َ ُ َ‬ ‫ْ َ ُ ْ َ ُ َ‬
‫اﻻَﻣﺎن اﻻَﻣﺎن ِ ّﻨَﺎ ِﻣَﻦ ا ﺎِر‬ ‫اﻻَﻣﺎن اﻻَﻣﺎن ِ ّﻨَﺎ ِﻣَﻦ ا ﺎِر‬
‫)‪diye olan gayet ârifane münacat-ı Ahmediyenin (A.S.M.‬‬
‫‪beyanı gösteriyor ki; azamet ve kibriya lüzumlu bir‬‬
‫‪perdedir.‬‬
‫‪#8‬‬

‫ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ى‬ ‫‪Âyet-ül Kübra‬‬
‫ﺸﺎ ﻫ ﺪا ت ﺳﺎﺋ ﺢ ﺴ ﺄ ل ا ﻜ ﻮ ن ﻋ ﻦ ﺧﺎ ﻟ ﻘ ﻪ‬ ‫‪Kâinattan Hâlıkını Soran Bir Seyyahın Müşahedatıdır.‬‬

‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ‬ ‫ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ‬
‫ﻻْرُض َوَﻣْﻦ ﻴﻬﻦ َو اْن ﻣﻦْ‬ ‫ُْ َْ َ‬ ‫ََ ُ‬ ‫ُ‬ ‫َُ ُّ َ‬ ‫ﻻْرُض َوَﻣْﻦ ﻴﻬﻦ َو اْن ﻣﻦْ‬‫ُْ َْ َ‬ ‫ََ ُ‬ ‫ُ‬ ‫َُ ُّ َ‬
‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ﺴِﺒﺢ ا ﺴﻤﻮات ا ﺴﺒﻊ وا‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ﺴِﺒﺢ ا ﺴﻤﻮات ا ﺴﺒﻊ وا‬
‫َُ ُّ َْ ََ ْ َ ََُْ َ َْ َ ُ ْ ُ‬ ‫َْ‬ ‫َُ ُّ َْ ََ ْ َ ََُْ َ َْ َ ُ ْ ُ‬ ‫َْ‬
‫ٍء ِاﻻ ﺴِﺒﺢ ِ ﻤِﺪهِ وﻟ ِ ﻦ ﻻ ﻔﻘﻬﻮن ﺴ ِﻴﺤﻬﻢ ِاﻧﻪ‬ ‫ٍء ِاﻻ ﺴِﺒﺢ ِ ﻤِﺪهِ وﻟ ِ ﻦ ﻻ ﻔﻘﻬﻮن ﺴ ِﻴﺤﻬﻢ ِاﻧﻪ‬
‫َُ‬ ‫َ َ‬ ‫َُ‬ ‫َ َ‬
‫ن َﺣِﻠﻴًﻤﺎ ﻔﻮًرا )اﻹ اء‪(44:‬‬ ‫ن َﺣِﻠﻴًﻤﺎ ﻔﻮًرا‬
‫ا ﻮ ﻗ ﺖ ا ي ﻳ ﻔ ُ ﻫ ﺬ ه »ا ﻵ ﻳ ﺔ ا ﻜ ى « ﻳ ُ ُ ﻛ ﺬ ﻚ‬ ‫ﻫ ﺬا ا ﻘﺎ م ا ﺎ‬ [Bu İkinci Makam, bu âyet-i muazzamayı tefsir etmekle
beraber, tayyedilen Arabî Birinci Makamın bürhanlarını ve
‫ﺑ ﺮا ﻫ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل ا ي ﻢ ﻳ ﺪ ر ج ﻫﻨﺎ وا ي ﺟﺎ ء ﺑﺎ ﻠ ﻐ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﺮ ﻴ ﺔ‬ hüccetlerini ve tercümesini ve kısa bir mealini beyan
.‫و ﻮﺿﺢ ُﺣﺠﺠﻪ‬ eder.]

‫ ﺗ ﺬ ﻛ ﺮ‬- ‫أ ﻣﺜﺎ ل ﻫ ﺬ ه ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﻈ‬- ‫إ ن آﻳﺎ ت ﻛﺜ ة ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ‬ Şöyle ki: Bu âyet-i muazzama gibi pek çok âyât-ı
Kur'aniye, bu kâinat Hâlıkını bildirmek cihetinde, her vakit
‫أ ﺳ ﻄ ﻊ ﺻ ﺤﻴ ﻔ ﺔ‬ ‫ﻣﻘﺪﻣﺔ ﺗﻌﺮ ﻔﻬﺎ ﺎﻟﻖ ﻫﺬا ا ﻜﻮن »ا ﺴﻤﺎوات« اﻟ‬ ve herkesin en çok hayretle bakıp zevk ile mütalaa ettiği
ّ ٌ
‫ ﻴ ﺚ ﻣﺎ ﻳﺘ ﺄ ﻞ ﻓﻴ ﻬﺎ ﻣﺘ ﺄ ﻞ إ ﻻ وﺗ ﻐ ﻤ ﺮ ه ا ة و ﻐ ﺸﺎ ه‬،‫ﻠﺘ ﻮ ﺣﻴ ﺪ‬ en parlak bir sahife-i tevhid olan semavatı en başta
zikretmelerinden,
‫ ﻓ ﺴﺘ ﻤﺘ ﻊ ﺑ ﻤ ﻄﺎ ﻟ ﻌﺘ ﻬﺎ ﺑ ﻞ ذ و ق و ة؛‬،‫ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ب‬
َ
.‫ﻓﺎﻷو إذن أن ُﺴﺘﻬﻞ ﺑﻬﺎ‬ en başta ona başlamak muvafıktır.

،‫دا ر ﺿﻴﺎ ﻓﺘ ﻬﺎ‬ ‫ﻠ ﻜ ﺔ ﻫ ﺬ ه ا ﻧﻴﺎ و ﻞ‬ ‫ إن ﻣﻦ ﻳﺄ ﺿﻴﻔﺎ إ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen
herbir misafir, gözünü açıp baktıkça
‫ﻤﺎ ﻓﺘ ﺢ ﻋﻴ ﻴ ﻪ وﻧ ﻈ ﺮ‬

‫ﺐ‬ َ
ٍ ‫ و ﻣ ﻌ ﺴ ﻜ ﺮ ﺗ ﺪ ر‬،‫ﻳ ﺔ ا ﻹﺑ ﺪا ع‬ ‫ وﻣﻌﺮﺿﺎ‬،‫ﻳﺔ ا ﻜﺮم‬ ‫ رأى ﻀﻴﻔﺎ‬görür ki: Gayet keremkârane bir ziyafetgâh ve gayet
san'atkârane bir teşhirgâh ve gayet haşmetkârane bir
،‫ﻳ ﺔ ا ﻴﺒ ﺔ‬ ordugâh ve talimgâh

‫ﻳ ﺔ ا ﻹﺛﺎ ر ة ﻠ ﺸ ﻮ ق‬ ‫ و ﺸَﻬﺮا‬،‫ﻳﺔ ا ﺮوﻋﺔ‬ ‫ وﻣﺘﻨـّﺰﻫﺎ ﻴﻼ‬ve gayet hayretkârane ve şevk-engizane bir seyrangâh ve
temaşagâh ve gayet manidarane ve hikmet-perverane bir
.‫ﻳ ﺔ ا ﻼ ﻏ ﺔ وا ﻜ ﻤ ﺔ‬ ‫ و ﺘﺎﺑﺎ ﻣﻔﺘﻮﺣﺎ ذا ﻣﻌﺎن‬،‫ وا ﻬﺠﺔ‬mütalaagâh olan bu güzel misafirhanenin sahibini
َ
‫ﺻﺎ ﺣ ﺐ ﻫ ﺬ ه ا ﻀﻴﺎ ﻓ ﺔ‬ ‫ و ﻨﻤﺎ ﻳﻮﻟﻊ ا ﻀﻴﻒ ا ﺴﺎﺋﺢ أن ﻳﻌﻠﻢ و ﺘﻌﺮف‬ve bu kitab-ı kebirin müellifini ve bu muhteşem
ّ memleketin sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle
‫ﺳ ﻠ ﻄﺎ ن ﻫ ﺬ ه ا ﻤ ﻠ ﻜ ﺔ‬ ‫ و‬، ‫ﺆ ﻟ ﻒ ﻫ ﺬا ا ﻜﺘﺎ ب ا ﻜﺒ‬ ‫ و‬،‫ ا ﻜﺮ ﻤﺔ‬merak ederken;
،‫ا ﻬﻴﺒ ﺔ‬

:‫ إذا ﺑﻮﺟﻪ ا ﺴﻤﺎوات ا ﻤﻴﻞ ا ﺘﻸﻟﺊ ﺑﺎ ﺠﻮم ا ّ ة ﻳﻄﻞ ﻋﻠﻴﻪ ﻣﻨﺎدﻳﺎ‬en başta göklerin nur yaldızı ile yazılan güzel yüzü
görünür: "Bana bak, aradığını sana bildireceğim!" der.
.«‫ ﻓﺄﻧﺎ أﻋّﺮﻓﻚ ﺑﺎ ي ﺗﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪ‬، ّ ‫»اﻧﻈﺮ إ‬
#9

‫ ﻓﻴﻨﻈﺮ ا ﺴﺎﺋﺢ و ﺮى‬O da bakar görür ki:


ّ ً ً
‫رﻓﻌﻬﺎ ﻣﺌﺎِت اﻷ ﻮف ﻣﻦ اﻷﺟﺮام ا ﺴﻤﺎو ﺔ‬ ‫ أن ر ﻮ ﻴﺔ ﻇﺎﻫﺮة ﺗﺘﺠ‬Bir kısmı arzımızdan bin defa büyük ve o büyüklerden bir
‫ وﻣﺎ ﻫﻮ أ ع‬،‫ ﻣﻨﻬﺎ ﻣﺎ ﻫﻮ أ ﻣﻦ أرﺿﻨﺎ أﻟﻒ ﺮة‬،‫ ﺑﻼ ﻋَﻤﺪ وﻻ ﺳﻨَﺪ‬ecram-ı semaviyeyi direksiz düşürmeden durduran
kısmı top güllesinden yetmiş derece sür'atli yüzbinler

..‫اﻧ ﻄ ﻼ ﻗﺎ ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻘ ﺬﻳ ﻔ ﺔ ﺴﺒ ﻌ ﺮ ة‬

‫ﻋﺔ ﻓﺎﺋﻘﺔ ﺑﻼ ﺰا ﺔ وﻻ‬ ‫ و ﺴ ﻫﺎ وَﺟﺮ ﻬﺎ ﺗﻠﻚ اﻷﺟﺮاَم ﻣﻌﺎ‬ve birbirine çarpmadan fevkalhad çabuk ve beraber
gezdiren,
.. ‫ﺼﺎ د ﻣ ﺔ‬
َ
..‫ ﺑﻼ ز ﺖ وﻻ اﻧﻄﻔﺎء‬،‫ و إﻳﻘﺎدﻫﺎ ﺗﻠﻚ اﻟﻘﻨﺎدﻳﻞ ا ﺘﺪ ﺔ اﻟ ﻻ ﺗﻌﺪ‬yağsız söndürmeden mütemadiyen o hadsiz lâmbaları
yandıran
َ
‫ ﺑﻼ ﺿﻮﺿﺎء وﻻ ﺻﺨﺐ‬،‫ و إدارﺗﻬﺎ ﺗﻠﻚ ا ﻜﺘﻞ ا ﺎﺋﻠﺔ اﻟ ﻻ ﺣﺪ ﺎ‬ve hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkartmadan o nihayetsiz büyük
kütleleri idare eden
..‫و ﻻ ا ﺧﺘ ﻼ ل‬

َ
‫ ﺴﺨ ﻫﺎ ﺗﻠﻚ ا ﺨﻠﻮﻗﺎِت اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ ﻣﻬﺎم‬:‫ و ﺮى ﻠﻴﻬﺎ ﻛﺬ ﻚ‬ve Güneş ve Kamer'in vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden
o pek büyük mahlukları vazifelerle çalıştıran
..‫ﻣ ﻌﻴﻨ ﺔ ﺳ ﺴ ﻼ م ا ﺸ ﻤ ﺲ وا ﻟ ﻘ ﻤ ﺮ ﻷ دا ء و ﻇﺎﺋ ﻔ ﻬ ﻤﺎ د و ن إ ﺣ ﺠﺎ م أ و ﺗ ﻠ ﻜ ﺆ‬
َ
‫ و ﺗ ﻔﻬﺎ ﻫﺬا اﻟﻌﺪد ا ﺎﺋﻞ ا ي ﻻ ﺪه اﻷرﻗﺎم ﺿﻤﻦ ذ ﻚ ا ﻌﺪ‬ve iki kutbun dairesindeki hesab rakamlarına sıkışmayan
bir nihayetsiz uzaklık içinde,
‫ا ﺸﺎ ﺳ ﻊ ﻏ ِ ا ﺘﻨﺎ ﻣﺎ ﺑ داﺋ ﺮ ة ا ﻟ ﻘ ﻄﺒ‬
‫ﺗ ﻔﺎ ﺮي ا ﻮﻗﺖ ﻧﻔﺴﻪ‪ ،‬و ﺎﻟﻘﻮة ﻧﻔﺴﻬﺎ‪ ،‬و ﺎﻟﻄﺮاز ﻧﻔﺴﻪ‪ ،‬و ﺴﻜﺔ‬ ‫‪aynı zamanda, aynı kuvvet ve aynı tarz ve aynı sikke-i‬‬
‫‪fıtrat ve aynı surette, beraber, noksansız tasarruf eden‬‬
‫اﻟﻔﻄﺮة ﻧﻔﺴﻬﺎ‪ ،‬و ﺎ ﺼﻮرة ﻧﻔﺴﻬﺎ‪ ،‬و ﺘﻤﻌﺔ‪ ،‬دون أن ﺗﺼﺎب ﺑـﺄد ﻧﻘﺺ‬
‫أ و ﺧ ﻠ ﻞ‪.‬‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ‪ :‬إﺧﻀﺎﻋﻬﺎ ﺗﻠﻚ ا ﺴﻴﺎراِت ا ﻀﺨﻤﺔ‬ ‫و ﻫﺎ ﻣﺎ ﻳ ﺮ ى ﻣ ﻦ‬ ‫‪ve o pek büyük mütecaviz kuvvetleri taşıyanları, tecavüz‬‬
‫ً‬ ‫ً‬ ‫‪ettirmeden kanununa itaat ettiren‬‬
‫ا ﻟ ﺗ ﻤ ﻠ ﻚ ﻗ ﻮ ى ﻫﺎﺋ ﻠ ﺔ و ﻣﺘ ﺠﺎ و ز ة ﺪ و د ﻫﺎ‪ ،‬ﻣﻨ ﻘﺎ د ة ﻣ ﻄﻴ ﻌ ﺔ ﻟ ﻘﺎﻧ ﻮﻧ ﻬﺎ أ ن‬
‫ﺗﺘ ﺠﺎ و ز أ و ﺗﻨ ﺤ ﺮ ف‪..‬‬
‫ُ‬
‫‪ ve o nihayetsiz kalabalığın enkazları gibi göğün yüzünü‬و ﺟﻌﻠﻬﺎ وﺟﻪ ا ﺴﻤﺎء ﺻﺎﻓﻴﺎ ﻧﻘﻴﺎ ﻳ ﻨﻈﻒ ﻃﺎﻫﺮا ﺎ ﺗﻠﻮﺛﻪ أﻧﻘﺎض ﺗﻠﻚ‬
‫اﻷﺟﺮام ا ﺰد ﺔ دون أن ﻳُﺮى ﻋﻠﻴﻪ ﻗﺬًى وﻻ أذًى‪..‬‬
‫‪kirletecek süprüntülere meydan vermeden pek parlak ve‬‬
‫‪pek güzel temizlettiren‬‬

‫‪ ve bir muntazam ordu manevrası gibi manevra ile‬و َﺳﻮﻗﻬﺎ ﺗﻠﻚ اﻷﺟﺮاَم ﻛﺄﻧﻬﺎ ﻣﻨﺎورة ﻋﺴﻜﺮ ﺔ ﻣ ﺴﻘﺔ‪ ،‬وﻋﺮِﺿﻬﺎ أﻣﺎم‬
‫َ‬
‫ا ﺨﻠﻮﻗﺎت ا ﺸﺎﻫﺪﻳﻦ ﻛﺄﻧﻬﺎ َ ﺸﺎِﻫﺪ ﻓﻴﻠﻢ ﺳ ﻨﻤﺎ ‪ ،‬ﺑﺘﺪو ﺮ اﻷرض‬
‫‪gezdiren ve arzı döndürmesiyle,‬‬

‫ﺑﺎ ﻠﻴ ﻞ وا ﻬﺎ ر‪،‬‬

‫‪ o haşmetli manevranın başka bir surette hakikî ve hayalî‬و ﺪﻳﺪﻫﺎ أﻧﻤﺎط ا ﻨﺎﻇﺮ ا ﻘﻴﻘﻴﺔ ا ﻼﺑﺔ ا ﺜ ة ﻠﺨﻴﺎل ﻠﻚ ا ﻨﺎورة‬
‫‪tarzlarını her gece ve her sene sinema levhaları gibi seyirci‬‬
‫ﺳﻨ ﺔ‪.‬‬ ‫ﻠﺔ و‬ ‫‪ mahlukatına gösteren‬ا ﺮاﺋﻌﺔ و ﺑﺮازﻫﺎ‬

‫‪ bir tezahür-ü rububiyet ve o rububiyet faaliyeti içinde‬ﻓﻬﺬه ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﻠﻴﻠﺔ اﻟﻈﺎﻫﺮة وﻣﺎ ﺗﻈﻬﺮ ﺿﻤﻦ ﻓﻌﺎ ﺘﻬﺎ ﻣﻦ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺟﻠﻴﺔ‬
‫‪görünen teshir, tedbir, tedvir, tanzim, tanzif, tavziften‬‬
‫‪ mürekkeb bir hakikat,‬ﺮ ﺒﺔ ﻣﻦ »اﻟ ﺴﺨ ‪ ،‬وا ﺪﺑ ‪ ،‬واﻹدارة‪ ،‬وا ﻨﻈﻴﻢ‪ ،‬وا ﻨﻈﻴﻒ‪،‬‬
‫وا ﻮ ﻇﻴ ﻒ «‬

‫ﺸ ﻬ ﺪ و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ﺧﺎ ﻟ ﻖ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺴ ﻤﺎ وا ت و و ﺣ ﺪ ﺗ ﻪ‪ ،‬ﺑ ﻌ ﻈ ﻤﺘ ﻬﺎ‬ ‫‪bu azameti ve ihatatı ile o semavat Hâlıkının vücub-u‬‬


‫َ‬
‫ا ﻬﻴﺒ ﺔ ﻫ ﺬ ه و ﺈ ﺣﺎ ﻃﺘ ﻬﺎ ا ﻴ ﺔ ﻫ ﺬ ه‪ ،‬و ﺸ ﻬ ﺪ ‪ -‬ﻛ ﻤﺎ ﻫ ﻮ ُ ﺸﺎ ﻫ ﺪ ‪ -‬ﺑ ﺄ ن و ﺟ ﻮ د ه‬
‫‪vücuduna ve vahdetine ve mevcudiyeti semavatın‬‬
‫‪mevcudiyetinden daha zahir bulunduğuna bilmüşahede‬‬
‫ّ‬
‫ﺟ ﻞ و ﻋ ﻼ أ ﺟ ﻣ ﻦ و ﺟ ﻮ د ﻫﺎ ﺗﻴ ﻚ ا ﺴ ﻤﺎ وا ت‪.‬‬ ‫‪şehadet eder manasıyla‬‬

‫ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﻷ و ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل ﻵ ‪:‬‬ ‫‪ Birinci Makam'ın birinci basamağında:‬وﻗﺪ ذﻛﺮ ﻫﺬا ا ﻌ‬

‫ْ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ َْ ُ ْ‬
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ‬
‫َ َ‬
‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫َ ََ‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫ُ َْ ُ ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫َ ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ‬ ‫ََ ُ َ‬
‫ﻻ ِا ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟﺐ ا ﻮﺟﻮِد ا ِ ى دل وﺟﻮِب‬
‫ا ﺴﻤﻮات ِ ِﻤﻴِﻊ ﻣﺎ ِ ﻴﻬﺎ ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ْ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ اْﻟ ﺴِﺨ ِ وْ ا ﺪ ِ ِ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬
‫َ َ َ‬ ‫َ َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫َو ا ﺪِو ِﺮ َو ا ﻨِﻈﻴِﻢ َو ا ﻨِﻈﻴِﻒ َو ا ْﻮِﻇﻴِﻒ ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة‬ ‫ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ا ﺴَﻤَﻮات ِ َِﻤﻴِﻊ َﻣﺎ ِ ﻴَﻬﺎ ِﺸَﻬﺎدِة‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ اﻟ ْﺴِﺨ ِ َو ا ﺪ ِ ِ َو ا ﺪِو ِﺮ َو‬
‫ْ َ َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ا ﻨِﻈﻴِﻢ َو ا ﻨِﻈﻴِﻒ َو ا ْﻮِﻇﻴِﻒ ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ‬
‫ْ َ َ َ‬
‫ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة‬
‫‪denilmiştir.‬‬

‫َ‬
‫اﻟﻌﺠﺎﺋﺐ وَﻣﻌﺮض ا ﻮارق وا ﺴ‬ ‫‪ Sonra, dünyaya gelen o yolcu adama ve misafire, cevv-i‬ﺛﻢ إن اﻟﻔﻀﺎء ا ي ﻫﻮ‬
‫‪sema denilen ve mahşer-i acaib olan feza gürültü ile‬‬
‫‪ konuşarak bağırıyor:‬ﺑـ»ا ﻮ« ﻧﺎدى ﺑﺼﻮت ﻫﺎدر ذ ﻚ اﻟﻘﺎدم إ ا ﻧﻴﺎ‪ ..‬ذ ﻚ ا ﻀﻴﻒ ا ﺴﺎﺋﺢ‪:‬‬

‫‪» "Bana bak! Merakla aradığını ve seni buraya göndereni‬اﻧﻈﺮ إ ّ ﻷرﺷﺪك إ َﻣﻦ ﺗﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪ ﺸﻮق و ﻔﺔ‪ ،‬وأﻋّﺮﻓﻚ ﺑﺬاك ا ي‬
‫‪benimle bilebilir ve bulabilirsin." der.‬‬
‫أ ر ﺳ ﻠ ﻚ إ ﻫﻨﺎ «‪.‬‬
ً
‫ ﻓﻴﻨﻈﺮ إ وﺟﻪ اﻟﻔﻀﺎء ا ﻜﻔﻬﺮ وﻫﻮ ﻳﺘﻘﻄﺮ ر ﺔ! و ﺴﺘﻤﻊ إ دو ّﻪ‬O misafir, onun ekşi fakat merhametli yüzüne bakar;
müdhiş fakat müjdeli gürültüsünü dinler, görür ki:
:‫ا ﺨﻴﻒ ا ﺮﻫﺐ وﻫﻮ ﻤﻞ رﺣﻴﻖ اﻟ ى! ﻓ ى أن‬
#10
َ ّ
‫ »ا ﺴﺤﺎب« ا ي ُﻋﻠﻖ ﺑ ا ﺴﻤﺎء واﻷرض ﺴ روﺿﺔ اﻷرض ﺳﻘﻴﺎ‬Zemin ile âsuman ortasında muallakta durdurulan bulut,
ً
،‫ ﻳﺘﻔّﺠُﺮ ﺣﻜﻤﺔ ور ﺔ‬sular
gayet hakîmane ve rahîmane bir tarzda zemin bahçesini

‫أي ﺷﺪة‬- ‫ ﻠﻄﻔﺎ ﺑﻪ ﺷﺪة ا ﺮارة‬،‫ و ُﻤﺪ ﺳﻜﻨﺘَﻬﺎ ﺑﺎ ﺎء ا ﺎﻋﺚ ﻠﺤﻴﺎة‬ve zemin ahalisine âb-ı hayat getirir ve harareti (yani
yaşamak ateşinin şiddetini) ta'dil eder ve ihtiyaca göre her
.‫ و ﺪرك ﺗﻮا أﻳﻨﻤﺎ ﻧﺖ ا ﺎﺟﺔ‬-‫ام اﻟﻌ ﺶ‬ yerin imdadına yetişir.

،‫ وﻣﻊ أن ذ ﻚ ا ﺴﺤﺎب ا ﻘﻴﻞ ا ﻀﺨﻢ ﻳﻘﻮم ﺑﻮﻇﺎﺋﻒ ﻛﺜ ة أﻣﺜﺎل ﻫﺬه‬Ve bu vazifeler gibi çok vazifeleri görmekle beraber,
muntazam bir ordunun acele emirlere göre görünmesi ve
‫ ﻓﺘ ﺴﺤﺐ ﻴﻊ أﺟﺰاﺋﻪ‬.‫ ﻓﺈﻧﻪ ﺘ و ﺒﺪد ﻓﻮرا ﺑﻌﺪ أن ﻸ أرﺟﺎء ا ﻮ‬gizlenmesi gibi, birden cevvi dolduran o koca bulut dahi
‫ ﻓﻴﺘﻮارى ﻋﻦ اﻷﻧﻈﺎر دون أن ﻳ ك أﺛﺮا ﺑﻤﺜﻞ ﻇﻬﻮِر‬،‫ ﺨ إ ا ﺮاﺣﺔ‬gizlenir, bütün eczaları istirahata çekilir, hiçbir eseri
görülmez.
.‫واﺧﺘﻔﺎِء ا ﺶ ا ﻨﻈﻢ ﻃﺒﻘﺎ ﻷوا َﺮ ﻓﻮر ﺔ‬
ّ ّ
‫ وﻟ ﻦ ﻣﺎ إن ﻳ ﺴﻠﻢ أ َﺮ »ﻫﻴﺎ ﻹﻧﺰال ا ﻄﺮ« إﻻ و ﺘﻤﻊ و ﻤﻸ ا ﻮ‬Sonra "Yağmur başına arş!" emrini aldığı anda; bir saat,
belki birkaç dakika zarfında toplanıp cevvi doldurur, bir
!‫ﻨ ﺪ ي ا ﻨ ﺘ ﻈ ﺮ أ ﺮ ا ﻟ ﻘﺎ ﺋ ﺪ‬ ‫ و ﺘ ﻬﻴ ﺄ ﻣﺘ ﺄ ﻫﺒﺎ‬،‫د ﻗﺎﺋ ﻖ‬ ‫ ﺳﺎﻋﺔ ﺑﻞ ﻳﻐﻤﺮه‬kumandanın emrini bekler gibi durur.

‫ﻮ ل ا ﻮ ﻓ ى أ ن ا ﻮا ء‬ ‫ ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋﺢ إ »ا ﺮ ﺎح« اﻟ‬Sonra o yolcu, cevvdeki rüzgâra bakar görür ki: Hava o
‫ ﻣﻨﺘ ا ﻜﻤﺔ وا ﻜﺮم‬،‫ ُﺴﺘﺨﺪم وﻇﺎﺋﻒ ﻛﺜ ة‬istihdam olunur ki,
kadar çok vazifelerle gayet hakîmane ve kerimane

‫ﻻ ﺗﻤﻠ ﻚ‬‫و‬- ‫ اﺳﺘﺨﺪاﻣﺎ ﻛﺄن ذرة ﻣﻦ ذرات ذ ﻚ ا ﻮاء ا ﺎﻣﺪ‬güya o camid havanın şuursuz zerrelerinden herbir zerresi;
َ
‫ ﺴﻤﻊ وﺗ ﻣﺎ ﻳُﻠ إ ﻬﺎ ﻣﻦ اﻷوا ﺮ ا ﺼﺎدرة ﻣﻦ ﺳﻠﻄﺎن ﻫﺬا‬-‫ﺷﻌﻮرا‬
bu kâinat sultanından gelen emirleri dinler,

.‫ا ﻜ ﻮ ن‬
ّ
‫ ﻓﺘﺆدي ﺧﺪﻣﺎﺗﻬﺎ ﺑﻘﻮِة ذ ﻚ اﻵ ﺮ وﻫﻴﻤﻨﺘﻪ وﺗﻨﻔﺬﻫﺎ ﺑ ﻞ اﻧﺘﻈﺎم ودﻗﺔ‬ve hiçbirini geri bırakmayarak, o kumandanın kuvvetiyle
yapar ve intizamla yerine getirir bir vaziyetle;
‫ء ﻣﻨ ﻬﺎ‬ ‫د و ن أ ن ﺗﺘ ﻮا‬

‫ أو ﻧﻘﻞ‬،‫ ﻓﺘﺪﺧﻞ ﻫﺬه ا رات اﺳﺘ ﺸﺎق ﻴﻊ أﺣﻴﺎء اﻷرض ﻠﻬﻮاء‬zeminin bütün nüfuslarına nefes vermek ve zîhayata
lüzumu bulunan hararet ve ziya ve elektrik gibi maddeleri
،‫ اﻷﺻﻮات أو ا ﻮاد ا ور ﺔ وي ا ﻴﺎة ﺮارة وا ﻀﻮء وا ﻜﻬﺮ ﺎء‬ve sesleri nakletmek

‫ ﻓ‬،‫أ و ا ﻮ ﺳ ﻂ ﻠ ﻘﻴ ﺢ ا ﺒﺎﺗﺎ ت أ و ﻣﺎ ﺷﺎﺑ ﻬ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ا ﻮ ﻇﺎﺋ ﻒ ا ﻜﺜ ة‬ ve nebatatın telkîhine vasıta olmak gibi çok küllî
ُ
‫ﺴﺘﺨﺪم ﻤﻴﻊ ﻫﺬه ا ﺪﻣﺎت ﻣﻦ ِﻗﺒَﻞ ﻳٍﺪ ﻏﻴ ﻴﺔ اﺳﺘﺨﺪاﻣﺎ ﻣﻨﺘ‬
vazifelerde ve hizmetlerde, bir dest-i gaybî tarafından
gayet şuurkârane ve alîmane ve hayatperverane istihdam
.‫ وا ﻴﻮ ﺔ‬،‫ واﻟﻌﻠﻢ‬،‫ا ﺸﻌﻮر‬ olunuyor.

‫ ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ إ »ا ﻄﺮ« ﻓ ى أن ﺗﻠﻚ اﻟﻘﻄﺮات ا ﻠﻄﻴﻔﺔ اﻟ اﻗﺔ اﻟﻌﺬﺑﺔ اﻟ‬Sonra yağmura bakıyor, görür ki: O latif ve berrak ve tatlı
ُ ُ ve hiçten ve gaybî bir hazine-i rahmetten gönderilen
‫ ﺗﺰﺧﺮ ﺑﻬﺪاﻳﺎ ر ﺎﻧﻴﺔ‬،‫ أرﺳﻠﺖ وأﻏﺪﻗﺖ ﻣﻦ ﺧﺰ ﻨﺔ ا ﺮ ﺔ اﻟﻐﻴ ﻴﺔ‬katrelerde o kadar rahmanî hediyeler ve vazifeler var ki;
‫و و ﻇﺎﺋ ﻒ ﻏ ﺰ ﺮ ة‬
ً
‫ ﺣ ﻛﺄن ا ﺮ ﺔ ا ﻬﺪاة ﻗﺪ ّﺴﺪت ﻣﻨﺼّﺒﺔ ﻣﻦ ﻋﻴﻮن ا ﺰ ﻨﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ‬güya rahmet tecessüm ederek katreler suretinde hazine-i
ُ Rabbaniyeden akıyor manasında olduğundan, yağmura
‫ و ﺬا أ ﻃ ﻠ ﻖ ا ﻄ ﺮ ا ﺳ ﻢ‬..‫ﺻ ﻮ ر ة ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻘ ﻄ ﺮا ت ا ﺘ ﻬﺎ ﻃ ﻠ ﺔ‬ "rahmet" namı verilmiştir.
.«‫ و»ا ﺮ ﺔ‬..«‫»اﻟﻐﻴﺚ‬

‫أ ﻮر‬ ‫ ﻓ ى أﻧﻬﻤﺎ ﺴﺘﺨﺪﻣﺎن‬،«‫ ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ إ »اﻟ ق« و ﺼ إ »ا ﺮﻋﺪ‬Sonra şimşeğe bakar ve ra'dı (gök gürültüsü) dinler, görür
ki; pek acib ve garib hizmetlerde çalıştırılıyorlar.
.‫ﺑﺎ ﻟ ﻐ ﺔ ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ب وا ﻟ ﻐ ﺮاﺑ ﺔ‬

‫ إن ﻫﺬا ا ﺴﺤﺎب ا ﺎﻣﺪ‬:‫ و ﺎور ﻧﻔﺴﻪ ﻗﺎﺋﻼ‬،‫ ﻓ ﺟﻊ ﺑَ َ ُه إ ﻋﻘﻠﻪ‬Sonra gözünü çeker, aklına bakar, kendi kendine der ki:
"Atılmış pamuk gibi bu camid, şuursuz bulut elbette bizleri
،‫ ﻻﺷﻚ أﻧﻪ ﻬﻠﻨﺎ وﻻ ﻳﻌﺮﻓﻨﺎ‬،‫ وا ﻨﻔﻮش ﻟﻌﻬﻦ‬،‫ ا ﺎ ﻣﻦ ا ﺸﻌﻮر‬bilmez
ً ً
‫ وﻻ ﻳﻤ ﻦ‬،‫ وﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﺴ ﺑﻨﻔﺴﻪ ﻹﻣﺪادﻧﺎ رأﻓﺔ ﺑﻨﺎ ورﻗﺔ ﺎ ﺎ‬ve bize acıyıp imdadımıza kendi kendine koşmaz ve
،‫أن ﻳَﻈﻬﺮ ﺑﺎدﻳﺎ ا ﺴﻤﺎء و ﺘ ﻣﻨﻘﺸﻌﺎ ﺑﺪون أ ﺮ‬
emirsiz meydana çıkmaz ve gizlenmez;

،‫وﻇﻴﻔﺘﻪ وﻓﻖ أ ٍﺮ ﺻﺎدر ﻣﻦ آ ٍﺮ ﻗﺪﻳﺮ ﻣﻄﻠﻖ اﻟﻘﺪرة‬ ‫ ﺑﻞ ﻻﺑﺪ أﻧﻪ ﺴ‬belki gayet kadir ve rahîm bir kumandanın emriyle
ً ّ hareket eder ki, bir iz bırakmadan gizlenir ve def'aten
،‫ ﺛﻢ ﻳﻈﻬﺮ ﻓﺠﺄة‬،‫ ﺣﻴﺚ ﺘ دون أن ﻳﻌﻘﺐ‬.‫ ورﺣﻴﻢ ﻣﻄﻠِﻖ ا ﺮ ﺔ‬meydana çıkar, iş başına geçer
، ‫ﻣ ﺴ ﻠ ﻤﺎ ﻣ ﻬﺎ م ﻋ ﻤ ﻠ ﻪ‬
َ
‫ ﻓﻴﻤﻸ ﻢ ا ﻮ و ﻔﺮﻏﻪ ﺑ اﻟﻔﻴﻨﺔ واﻟﻔﻴﻨﺔ ﺗﻨﻔﻴﺬا ﻷ ﺮ ﺳﻠﻄﺎن ﺟﻠﻴﻞ‬ve gayet fa'al ve müteâl ve gayet cilveli ve haşmetli bir
،‫ﻣﺘﻌﺎل ﻓّﻌﺎل‬
sultanın fermanıyla ve kuvvetiyle vakit be-vakit cevv
âlemini doldurup boşaltır

‫ ِّﻮﻻ إﻳﺎﻫﺎ إ‬،‫ و ﻤﺤﻮ ﺑﺎﻹﻋﻔﺎء‬،‫ﻮﺣﺔ ا ﺴﻤﺎء دوﻣﺎ ﻜﻤﺔ‬ ‫ ﻓﻴﺨﻂ‬ve mütemadiyen hikmetle yazar ve paydos ile bozar
ّ tahtasına ve mahv ve isbat levhasına ve haşir ve kıyamet
.‫ » ﻮﺣﺔ ا ﺤﻮ واﻹﺛﺒﺎت« و ﺻﻮرة ﺼﻐﺮة ﻠﺤ واﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‬suretine çevirir
َ
‫ إذ ﻳﺮ ﺐ ا ﺴﺤﺎُب ﻣﺘﻮن ا ﺮ ﺎح ﺑﺄ ﺮ ﻣﻦ ﺣﺎ ﻢ ﻣﺪﺑّﺮ ذي أﻟﻄﺎف‬ve gayet lütufkâr ve ihsanperver ve gayet keremkâr ve
rububiyetperver bir hâkim-i müdebbirin tedbiriyle rüzgâra
،‫ و ﺣﺴﺎن وذي إﻛﺮام وﻋﻨﺎﻳﺔ‬biner
ً
‫ ﺣﺎ ﻼ ﺧﺰاﺋﻦ أﻣﻄﺎر واﺳﻌﺔ ﺳﻌﺔ ا ﺒﺎل وﺿﺨﺎﻣﺘﻬﺎ ﺴﻌﻔﺎ ﺑﻬﺎ ﻮاﺿﻊ‬ve dağlar gibi yağmur hazinelerini bindirir, muhtaç olan
yerlere yetişir.
،‫ﻣ ﻦ ا ﻷ ر ض ﺘﺎ ﺟ ﺔ إ ﻬﺎ‬
ّ
‫ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ﺑ ﺪ ﻮ ﻋ ﻪ و ﻄ ﻠ ﻘ ﻬﺎ ﺿﺎ ﺣ ﻜ ﺔ ﺑﺎ ﻷ زا ﻫ‬ ‫ ﻛﺄﻧﻪ ﻳﺮق ﺎ ﺎ ﻓﻴﺒ‬Güya onlara acıyıp ağlayarak göz yaşlarıyla onları
çiçeklerle güldürür, güneşin şiddet-i ateşini serinlendirir ve
‫ﺴﺎﺗ ا ﻷ ر ض‬ ‫ و ﻔﻒ ﻣﻦ ﺷﺪة ﻟﻔﺤﺔ ا ﺸﻤﺲ و ﺴ‬، ‫ وا ﺮ ﺎﺣ‬sünger gibi bahçelerine su serper ve zemin yüzünü yıkar,
‫ق ﺑﺎ ﺼ ﻔﺎ ء‬ ‫ و ُ ُﺮوﺟﻬﺎ و ﻐﺴﻞ وﺟﻬﻬﺎ وأدﻳﻤﻬﺎ و ﻄﻬﺮﻫﺎ ﻣﻦ اﻷﻗﺬار ﻟ‬temizler."
.‫وا ﺮ وا ء‬
#11

‫ إ ن ﻫ ﺬا ا ﻮا ء ا ﺎ ﻣ ﺪ ا ي‬: ‫ﺛ ﻢ ﺎ و ر ذ ﻚ ا ﺴﺎ ﻓ ﺮ ا ﺸ ﻐ ﻮ ف ﻋ ﻘ ﻠ ﻪ ﻗﺎﺋ ﻼ‬ Hem o meraklı yolcu kendi aklına der: Bu camid, hayatsız,
şuursuz, mütemadiyen çalkanan, kararsız, fırtınalı,
،‫ و ﻫ ﻮ ا ﺿ ﻄ ﺮا ب داﺋ ﻢ‬،‫ﻻ ﺣﻴﺎ ة و ﻻ ﺷ ﻌ ﻮ ر و ﻻ ﺛﺒﺎ ت و ﻻ ﻫ ﺪ ف‬ dağdağalı, sebatsız, hedefsiz şu havanın perdesiyle ve
‫ ﺗﺄ إ ا ﻮﺟﻮد‬،‫ وذو ﻋﻮاﺻﻒ وأ ﺻ ﻻ ﺗﻬﺪأ‬،‫وﻫﻴﺠﺎن ﻻ ﺴ ﻦ‬ zahirî suretiyle vücuda gelen yüzbinler hakîmane ve
ُ rahîmane ve san'atkârane işler ve ihsanlar ve imdadlar
‫ ﻣﺌﺎ ت ا ﻷ ﻮ ف ﻣ ﻦ ا ﻷ ﻋ ﻤﺎ ل وا ﻮ ﻇﺎﺋ ﻒ‬- ‫ و ﺼ ﻮ ر ﺗ ﻪ ا ﻟ ﻈﺎ ﻫ ﺮ ة‬- ‫و ﺗ ز ﺴ ﺒ ﻪ‬
،‫وا ِ ﻌ ﻢ وا ﻹ ﻣ ﺪا دا ت ا ﻟ ﻌﺎ ﺮ ة ﺑﺎ ﻜ ﻤ ﺔ وا ﺮ ﺔ وا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن‬
ٌ
‫ ﻓﻼ ﺗﺘﺤﺮك‬،‫ أﻧﻪ ﻟ ﺴﺖ ﺬه ا ﺮ ﺎح ا اﺋﺒﺔ ﺣﺮ ﺔ ذاﺗﻴﺔ‬:‫ﺎ ﻳُ ﺒﺖ ﺑﺪاﻫﺔ‬ bilbedahe isbat eder ki: Bu çalışkan rüzgârın ve bu cevval
hizmetkârın kendi başına hiçbir hareketi yok, belki gayet
‫ﺑﺬاﺗﻬﺎ أﺑﺪا و ﻧﻤﺎ ّﺮﻛﻬﺎ أ ٌﺮ ﺻﺎدر ﻣﻦ آ ٍﺮ ﻗﺪﻳﺮ ﻋﻠﻴﻢ ﻣﻄﻠﻖ وﺣﻜﻴﻢ‬ Kadîr ve Alîm ve gayet Hakîm ve Kerim bir âmirin emriyle
،‫ﻛ ﺮ ﻢ ﻣ ﻄ ﻠ ﻖ‬ hareket eder.

َ َ
‫أ ﺮ ﺻﺎ د ر‬ - ‫ﻨ ﺪ ي ا ﻄﻴ ﻊ‬
- ‫ و ﺄن ذرة ﻣﻦ ذراﺗﻬﺎ ﺗﻔﻬﻢ و ﺴﻤﻊ‬Güya herbir zerresi, herbir işi bilir ve o âmirin herbir
emrini anlar ve dinler bir nefer gibi, hava içinde cereyan
،‫ ﻣﻦ ن ذ ﻚ اﻵ ﺮ وﺗﺪر ﻪ ﻓﺘﻨﻘﺎد إ ﻪ‬eden herbir emr-i Rabbanîyi dinler, itaat eder ki;

‫ و ﺸﺎرك‬،‫ و ﻌﻞ اﻷﺣﻴﺎء ﻴَﻌﻬﺎ ﺗ ﻨﻔﺴﻬﺎ ﻟ ﺴﻬﻢ إداﻣﺔ ﺣﻴﺎﺗﻬﺎ‬bütün hayvanatın teneffüsüne ve yaşamasına ve nebatatın
telkîhine ve büyümesine ve hayatına lüzumlu maddelerin
،‫ وﺗﻌﺎون ﺳﻮق ا ﻮاد ا ور ﺔ ﻴﺎﺗﻬﺎ‬،‫ ﺗﻠﻘﻴﺢ ا ﺒﺎﺗﺎت وﻧﻤﻮﻫﺎ‬yetiştirilmesine

‫وﺳﻮق ا ﺴﺤﺐ و دارﺗﻬﺎ و ﺴ ا ﺴﻔﻦ اﻟ ﻻ وﻗﻮد ﺎ وﺟﻌِﻠﻬﺎ ﺗﻤﺨﺮ‬ ve bulutların sevk ü idaresine ve ateşsiz sefinelerin seyr ü
seyahatına ve bilhassa seslerin ve bilhassa telsiz telefon ve
‫ و ﺗﺘ ﻮ ﺳ ﻂ ﺧﺎ ﺻ ﺔ إ ﻳ ﺼﺎ ل ا ﻷ ﺻ ﻮا ت وا ﺎ ت‬،‫ا ﺤﺎ ر و ﺴﻴ ﺢ ﻓﻴ ﻬﺎ‬ telgraf ve radyo ile konuşmaların îsaline ve bu hizmetler
‫ و أ ﻣﺜﺎ ل ﻫ ﺬ ه‬،‫وا ﻻ ﺗ ﺼﺎ ﻻ ت ﻋ أ ﻮا ج ا ﻼ ﺳ ﻠ وا ﻟ ق وا ﺮا د ﻳ ﻮ‬ gibi umumî ve küllî hizmetlerden başka,
،‫ا ﺪ ﻣﺎ ت ا ﻟ ﻌﺎ ﻣ ﺔ ا ﻴ ﺔ‬

‫ﻓ ﻀ ﻼ ﻋ ﻦ أ ن ذ را ت ا ﻮا ء ﺮ ﺒ ﺔ ﻣ ﻦ ﻮا د ﺴﻴ ﻄ ﺔ ﻵ ز و ت و ﻮ‬ azot ve müvellidülhumuza (oksijen) gibi iki basit


maddeden ibaret olan havanın zerreleri birbirinin misli
.( ‫ا ﻤ ﻮ ﺿ ﺔ )ا ﻷ و ﺴ ﺠ‬ iken,
ُ ّ
‫وﻣﻊ ﺗﻤﺎﺛﻞ ﺑﻌﻀﻬﺎ ﻌﺾ ﻓﻼ أراﻫﺎ إﻻ أﻧﻬﺎ ﺴﺘﺨﺪم ﺑﻴٍﺪ ﺣﻜﻴﻤﺔ‬ zemin yüzünde yüzbinler tarzda bulunan Rabbanî
san'atlarda kemal-i intizam ile bir dest-i hikmet tarafından
.‫و ﺎﻧﺘ ﻈﺎ م ﻞ ﻣﺌﺎ ت ا ﻷ ﻮ ف ﻣ ﻦ أﻧ ﻤﺎ ط ا ﺼﻨ ﻮ ت ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ‬ çalıştırılıyor görüyorum.

:‫ ﺣﻘﺎ ﻣﺜﻠﻤﺎ ّ ﺣﺖ ﺑﻪ اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ‬:‫ ا ﺣ ﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻗﺎﺋﻼ‬Demek


َ ْ ْ ْ ْ َ
(164:‫َوﺗ ِ ِﻒ ا ِّﺮ َﺎِح َوا ﺴَﺤﺎِب ا ُﻤَﺴﺨِﺮ َ َ ا ﺴَﻤﺎِء َواﻻْرِض )ا ﻘﺮة‬ ‫ا ﺴَﻤﺎِء‬ َ ْ َ ‫َوﺗَ ْ ﻒ ا ّﺮ َﺎِح َوا ﺴَﺤﺎب ا ُْﻤَﺴﺨﺮ‬
ِ ِ ِ ِ ِ
َْ ْ َ
‫واﻻرِض‬
âyetinin tasrihiyle,
ُ
‫ﻓﺈن ا ي ﺮي أ َﺮه ا ﻮاء و ﺴﺘﻌﻤﻠﻪ ﺧﺪﻣﺎت ووﻇﺎﺋﻒ ر ﺎﻧﻴﺔ‬ rüzgârın tasrifiyle hadsiz Rabbanî hizmetlerde istimal ve
bulutların teshiriyle hadsiz Rahmanî işlerde istihdam
‫ ﺑ ﺴﺨ‬،‫ و أﻋﻤﺎل ر ﺎﻧﻴﺔ ﻏ ﺪودة‬،‫ ﺑﺘ ﻒ ا ﺮ ﺎح‬،‫ﻏ ﺪودة‬
،‫ا ﺴ ﺤﺎ ب‬
َ ‫ ﻟ ﺲ إّﻻ ر ﺎ واﺟ‬،‫و ﻮﺟﺪ ا ﻮاء ﺗﻠﻚ ا ﺼﻮرة‬
‫ ﻗﺎ د را‬،‫ﺐ ا ﻮ ﺟ ﻮ د‬ ve havayı o surette icad eden, ancak Vâcib-ül Vücud ve
ِ
Kadir-i Külli Şey
،‫ء‬

.‫ء ذا ﺟ ﻼ ل و ﻛ ﺮا م‬ ‫ و ﺎ ﺑ ﻞ‬ve Âlim-i Külli Şey, bir Rabb-i Zülcelali Ve-l İkram'dır der,
hükmeder.

‫ ﺛﻢ ﻳﺮﺟﻊ ﺑﻨﻈﺮه إ »اﻟﻐﻴﺚ« ﻓ ى أﻧﻪ ﻣﺜﻘﻞ ﺑﻤﻨﺎﻓﻊ ﺑﻌﺪد ﺷﺂﺑ ﺒﻪ و ﻤﻞ‬Sonra yağmura bakar, görür ki: Yağmurun taneleri
،‫ و ُﻈﻬﺮ ِﺣﻜﻤﺎ ﺑﻘﺪر رﺷﺤﺎﺗﻪ‬،‫ﻠﻴﺎت ر ﺎﻧﻴﺔ ﺑﻌﺪد زﺧﺎﺗﻪ‬
sayısınca menfaatler ve katreleri adedince rahmanî cilveler
ve reşhaları mikdarınca hikmetler içinde bulunuyor.
ُ
‫ﻳ ﺔ ا ﻻﻧﺘ ﻈﺎ م‬ ‫ و ﺮى أن ﺗﻠﻚ اﻟﻘﻄﺮات اﻟﻌﺬﺑﺔ ا ﻠﻄﻴﻔﺔ ا ﺒﺎر ﺔ ﻠﻖ‬Hem o şirin ve latif ve mübarek katreler o kadar
muntazam ve güzel halkediliyor ki,
‫ا ﻤﺎ ل وا ﻬﺎ ء‬ ‫و ﻣﻨﺘ‬

‫ ﺑﺎﻧﺘﻈﺎم وﻣ ان‬-‫و ﻨـﺰل ﺣ ﺻﻴﻔﺎ‬- ‫ و ﺎﺻﺔ اﻟ َ َ د ا ي ﻳُﺮَﺳﻞ‬hususan yaz mevsiminde gelen dolu o kadar mizan ve
intizam ile gönderiliyor ve iniyor ki;
ُ
‫اﻟ ﺗﻀﻄﺮب ﻣﻦ ﻫﻮ ﺎ ا ﻜﺘﻞ‬- ‫ ﻴﺚ إن اﻟﻌﻮاﺻﻒ وا ﺮ ﺎح اﻟﻌﺎﺗﻴﺔ‬fırtınalar ile çalkanan ve büyük şeyleri çarpıştıran şiddetli
ُ
،‫ ﻻ ﻞ ﻮا ز ﻧ ﺔ ذ ﻚ ا ﻟ َ َ د و ﻻ ا ﻧﺘ ﻈﺎ ﻣ ﻪ‬- ‫ا ﻀ ﺨ ﻤ ﺔ ا ﻜﺜﻴ ﻔ ﺔ‬
rüzgârlar, onların müvazene ve intizamlarını bozmuyor;

ُ
!‫ة ﻌﺎ ﺑ ﺣّﺒﺎﺗﻪ‬ ‫ وﻻ ﻌﻠﻪ ﻛﺘﻼ‬katreleri birbirine çarpıp, birleştirip, zararlı kütleler
yapmıyor.
#12

‫أ ﻣﺜﺎ ل ﻫ ﺬ ه‬ ‫ ُﺴﺘﺨﺪم‬،‫ ﻓﻬﺬا ا ﺎء ا ي ﻫﻮ ﺎد ﺴﻴﻂ ﻻ ﻳﻤﻠﻚ ﺷﻌﻮرا‬Ve bunlar gibi çok hakîmane işlerde ve bilhassa zîhayatta
çalıştırılan basit ve camid ve şuursuz müvellidülma' ve
،‫ و ﺎﺻﺔ اﺳﺘﺨﺪاﻣﻪ اﻹﺣﻴﺎء واﻟ و ﺔ‬،‫ اﻷﻋﻤﺎل ا ﻜﻴﻤﺔ‬müvellidülhumuza

‫ﻣ ﻦ ا ﺸ ﻌ ﻮ ر؛ ﻫ ﻤﺎ‬ ‫( وﻫﻮ ا ﺮ ﺐ ﻣﻦ ﻣﺎدﺗ ﺴﻴﻄﺘ ﺟﺎﻣﺪﺗ ﺧﺎ‬hidrojen-oksijen) gibi iki basit maddeden terekküb eden
ّ
‫ إﻻ أﻧﻪ ُﺴﺘﺨﺪم‬- ‫ا ﻴﺪروﺟ واﻷو ﺴﺠ‬- ‫ ﻮ ا ﺎء و ﻮ ا ﻤﻮﺿﺔ‬hizmetlerde ve san'atlarda istihdam ediliyor.
bu su, yüzbinlerle hikmetli ve şuurlu ve muhtelif

‫ﻣﺌﺎ ت ا ﻵ ﻻ ف ﻣ ﻦ ا ﺪ ﻣﺎ ت وا ﺼﻨﺎﺋ ﻊ ا ﺨﺘ ﻠ ﻔ ﺔ ا ﺸ ﺤ ﻮ ﻧ ﺔ ﺑﺎ ﻜ ﻤ ﺔ‬
.‫وا ﺸ ﻌ ﻮ ر‬
ّ ٌ ّ
‫ وﻻ ﻳﺘّﻢ ﺻﻨﻌﻪ إﻻ‬،‫ ﻓﻬﺬا اﻟﻐﻴﺚ إذن ﻣﺎ ﻫﻮ إﻻ ر ﺔ ﻣﺘﺠﺴﻤﺔ ﺑﻌﻴﻨﻬﺎ‬Demek bu tecessüm etmiş ayn-ı rahmet olan yağmur,
ancak bir Rahman-ı Rahîm'in hazine-i gaybiye-i
،«‫ ﺧﺰ ﻨﺔ اﻟﻐﻴﺐ ﺮ ﺔ »ا ﺮ ﻦ ا ﺮﺣﻴﻢ‬rahmetinden yapılıyor
َ
:‫ وﻫﻮ ﺑﻨـﺰو واﻧﺼﺒﺎﺑﻪ اﻷرض ﻳﻔ ﻋﻤﻠﻴﺎ و ﻮﺿﻮٍح اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ‬ve nüzulüyle
ََُْ َ ُ ُ ََْ ََُ َ َْْ َُُّ
َ‫ﺚ ﻣْﻦ َْﻌﺪ ﻣﺎ‬ ُ
ُ ْ ُْ ََ ْ َ َْْ ُ َُ ُ
.(28:‫ر ﺘﻪ َوﻫَﻮ ا ِ ى ِّ ل اﻟﻐﻴﺚ ِﻣْﻦ َﻌِﺪ َﻣﺎ ﻨُﻄﻮا َو َ ُ َر َﺘَﻪ )ا ﺸﻮرى‬ ‫ﻨ ﻄ ﻮا و‬ ِ ِ ‫َوﻫَﻮ ا ِ ى ِ ل اﻟﻐﻴ‬
âyetini maddeten tefsir ediyor.

‫ ﺛﻢ ﻳﺼ ذاﻫﻼ إ »ا ﺮﻋﺪ« و ﻨﻈﺮ ﻣﻨﺪﻫﺸﺎ إ »اﻟ ق« ﻓ ى أن ﻫﺎﺗ‬Sonra ra'dı dinler ve berke (şimşeğe) bakar, görür ki: Bu
iki hâdise-i acibe-i cevviye tamtamına
‫اﻟ ﻌ ﺠﻴ ﺘ‬ ‫ا ﻟ ﻈﺎ ﻫ ﺮﺗ ا ﻮ‬
ْ
: ‫ا ﻠﻴ ﻠﺘ‬ ‫ﺗ ﻔ ا ن ﺗ ﻤﺎ ﻣﺎ ا ﻵﻳ‬ ‫َو َُﺴ ِّﺒُﺢ ا ﺮﻋُﺪ ِ َْﻤِﺪِه‬
ْ
(13:‫﴿ َو َُﺴﺒُﺢ ا ﺮﻋُﺪ ِ َْﻤِﺪه ﴾ )ا ﺮﻋﺪ‬
ve
َ ْ َْ ُ َ َْ َْ َ َ ُ َ َ َ ْ ُ َ َْ َْ َ َ ُ َ َ
‫ﺐ ﺑِﺎﻻﺑ َْﺼﺎِر‬
.(43:‫﴿ ﻳ ﺎد ﺳﻨﺎ ﺑﺮﻗِﻪ ﻳﺬﻫﺐ ﺑِﺎﻻﺑﺼﺎِر ﴾ )ا ﻮر‬
‫ﻳ ﺎد ﺳﻨﺎ ﺑﺮِﻗِﻪ ﻳﺬﻫ‬
âyetlerini maddeten tefsir etmekle beraber,

.. ‫ا ن ا ﻌ ﻮ ز ﻦ ا ﻠ ﻬ ﻮ ﻓ‬ ‫ِ ا ن ﻛ ﺬ ﻚ ﻋ ﻦ ﻗ ﺪ و م اﻟ ﻐﻴ ﺚ ﻓﺘ‬ ‫ ﻓﺈﻧﻬﻤﺎ‬yağmurun gelmesini haber verip, muhtaçlara müjde


ediyorlar.

‫ و َ ﻞء‬،‫ إن إﻧﻄﺎق ا ﻮ ا ﻈﻠﻢ ﺑﻐﺘﺔ ﺑﺼﻴﺤﺔ ﻫﺎﺋﻠﺔ ﺗﺰ ﺮ و ﻠﺠﻞ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet hiçten, birden hârika bir gürültü ile cevvi
konuşturmak ve fevkalâde bir nur ve nar ile zulmetli cevvi
،‫ﻮ ﺟ ﻮ د‬ ‫ و ﻨﺎر ﺗﺮﻋﺐ‬،‫ اﻟﻈﻼم ا ا ﺲ ﺑﻨﻮر ﻳ ﺎد ﻳﺬﻫﺐ ﺑﺎﻷﺑﺼﺎر‬ışıkla doldurmak
َ
‫ ا ﺤّﻤﻠﺔ ﺑﺎﻟ َ َ د‬،‫ وا ﻨﻔﻮﺷﺔ ﻟﻌﻬﻦ‬،‫ و ﺷﻌﺎل ا ﺴﺤﺐ اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ ﺒﺎل‬ve dağvari pamuk-misal ve dolu ve kar ve su tulumbası
hükmünde olan bulutları ateşlendirmek
..‫وا ﻠ ﺞ وا ﺎ ء‬
َ َ
‫ وﻣﺎ ﺷﺎﺑﻬﻬﺎ ﻣﻦ ﻫﺬه اﻷوﺿﺎع ا ﻜﻴﻤﺔ اﻟﻐﺮ ﺒﺔ؛ ﺒﻪ اﻹ ﺴﺎن اﻟﻐﺎﻓﻞ‬gibi hikmetli ve garabetli vaziyetlerle başaşağı gafil insanın
:‫ وﺗﻠّﻮح ﺑﺎ ّرة رأﺳﻪ ا ﺨﻔﻮض ﻗﺎﺋﻠﺔ‬،‫وﺗﻮﻗﻈﻪ‬
başına tokmak gibi vuruyor:
‫" ﻳﺎ ﻫﺬا! ِارﻓﻊ رأﺳﻚ واﻧﻈﺮ إ ﻏﺮاﺋﺐ ا ﺼﻨﻌﺔ و ﺪاﺋﻊ ا ﻠﻘﺔ ﻠﻔﻌﺎل‬Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa'al ve kudretli
.‫اﻟﻘﺪﻳﺮ ا ي ﻳﺮ ﺪ أن ﻳُﻌّﺮف ﻧﻔﺴﻪ ﻟﻌﺒﺎده‬
bir zâtın hârika işlerine bak!

‫ ﻓ ﻠ ﻦ ﺗ ﻮ ن‬،‫ﻫ ﺬا ا ﻮ ﺟ ﻮ د‬ ‫ ﻓﻜﻤﺎ أﻧﻚ ﺴﺖ ﻃﻠﻴﻘﺎ ﺳﺎﺋﺒﺎ ﻣﻔﻠﺖ ا ﺰﻣﺎم‬Sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş
olamazlar.
،‫ﻫﺬه ا ﻮادث ﺳﺪًى وﻻ ﻋﺒﺜﺎ‬
ُ
‫ ﺑﻞ ﻣﻨﻬﺎ ﺴﺎق إ وﻇﺎﺋﻒ ﺣﻜﻴﻤﺔ ﻀﻮع واﺳ ﺴﻼم و ﻣﻨﻬﺎ‬Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar.
.‫ ﺴﺘﺨﺪم ﻣﻦ ن رٍب ﻣﺪﺑّﺮ ﺣﻜﻴﻢ‬diye ihtar ediyorlar.
Bir Müdebbir-i Hakîm tarafından istihdam olunuyorlar."

ً
‫وﻫﻜﺬا ﺴﻤﻊ ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﻮ ﻮع ﺷﻬﺎدة ﺳﺎﻣﻴﺔ ﺟﻠّﻴﺔ ﻘﻴﻘٍﺔ ﺮ ﺒﺔ ﻣﻦ‬ İşte bu meraklı yolcu, bu cevvde bulutu teshirden, rüzgârı
tasriften, yağmuru tenzilden ve hâdisat-ı cevviyeyi
‫ وﺗﺪﺑ اﻟﻈﻮاﻫﺮ‬،‫ و ﻧﺰال اﻟﻐﻴﺚ‬،‫ وﺗ ﻒ ا ﺮ ﺎح‬،‫ﺴﺨ ا ﺴﺤﺎب‬ tedbirden terekküb eden bir hakikatın yüksek ve aşikâr
.. ‫ آ ﻣﻨ ﺖ ﺑﺎ ﷲ‬: ‫ا ﻮ ﺔ ﻓﻴ ﻘ ﻮ ل‬ şehadetini işitir, "Âmentü billah" der.

#13

‫ وﻗﺪ أﻓﺎدت)*( ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول ﺸﺎﻫﺪاِت ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ‬Birinci Makam'ın ikinci mertebesinde:
َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ
: ‫ا ﻮ ﻵ‬ ‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬
ْ َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ ْ
‫َﻮ ِ َِﻤﻴِﻊ َﻣﺎ‬ ‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ا‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ
ْ ْ َ َ َ َ َ ‫ُوُﺟﻮِدِه ا ﻮ ِ ِﻤﻴِﻊ ﻣﺎ ِ ﻴِﻪ ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ‬
َ
‫ِ ِﻞ َو‬ ‫ِ ﻴِﻪ ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ اﻟ ْﺴِﺨ ِ َو ا ِ ِﻒ َو ا‬ ْ ْ ْ ْ
َ َ ْ َ َ ْ ْ ْ
‫ا ﺪ ِ ِ ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫَﺪِة‬ ‫اﻟ ْﺴِﺨ ِ َو ا ِ ِﻒ َو ا ِ ِﻞ َو ا ﺪ ِ ِ ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ‬
َ َ ْ َ َ ْ
‫ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫَﺪِة‬
fıkrası, bu yolcunun cevve dair mezkûr müşahedatını ifade
eder. (İhtar)

‫ ﻛﻨﺖ أر ﺪ أن أوﺿﺢ ا ﺮاﺗﺐ ا ﻼث وا ﻼﺛ ﻣﻦ ﺮاﺗﺐ‬:[‫( )*(]ﺗ ﺒﻴﻪ‬İhtar): Birinci Makam'da geçen otuzüç mertebe-i tevhidi
bir parça izah etmek isterdim. Fakat şimdiki vaziyetim ve
‫ا ﻮﻗ ﺖ‬ ‫ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ ا ﺬ ﻛ ﻮ ر ة »ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل « إ ﻻ أ ن ﻋ ﺪ م ﺳ ﻤﺎ ح و ﺿ‬ halimin müsaadesizliği cihetiyle, yalnız gayet muhtasar
‫ا ﺎ ﺟ ﻌ ﻠ ﻀ ﻄ ﺮا إ ا ﻻ ﻛﺘ ﻔﺎ ء ﺑ ا ﻫﻴﻨ ﻬﺎ ا ﺨﺘ ة ﺟ ﺪا و ﺗ ﺮ ﺔ‬ bürhanlarına ve mealinin tercümesine iktifaya mecbur
oldum. Risale-i Nur'un otuz, belki yüz risalelerinde bu
‫ و ﺣﻴ ﺚ إ ن ﺛ ﻼﺛ ر ﺳﺎ ﻟ ﺔ ﻣ ﻦ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر ﺑ ﻞ ﻣﺎﺋ ﺔ‬.‫ﻣ ﻌﺎﻧﻴ ﻬﺎ ﻓ ﺤ ﺴ ﺐ‬ otuzüç mertebe, delilleriyle, ayrı ayrı tarzlarda, herbir
‫ ﻗﺴﻤﺎ ﻣﻦ ﺗﻠﻚ ا ﺮاﺗﺐ ا ﻼث‬-‫ ﻣﻨﻬﺎ‬- ‫رﺳﺎﻟﺔ ﻣﻨﻬﺎ ﻗﺪ ﺑ ّﻨﺖ‬ risalede bir kısım mertebeler beyan edildiğinden, tafsili
onlara havale edilmiş.
.‫وا ﻼ ﺛ ﻣ ﻊ د ﻻﺋ ﻠ ﻬﺎ ﺑ ﺄ ﺳﺎ ﺐ ﺘ ﻠ ﻔ ﺔ؛ ا أ ﺣﻴ ﻠ ﺖ ا ﻔﺎ ﺻﻴ ﻞ إ ﻬﺎ‬
.( ‫)ا ﺆ ﻟ ﻒ‬

‫ ﻫﺘ ﻔ ﺖ ﺑ ﻪ‬،‫ا ﺴﻴﺎ ﺣ ﺔ ا ﻟ ﻔ ﻜ ﺮ ﺔ‬ ‫ ا ﺘﻌﻮد‬،‫ ﺛﻢ إن ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﺘﻔﻜﺮ‬Sonra o seyahat-ı fikriyeye alışan o mütefekkir misafire,
küre-i arz lisan-ı haliyle diyor ki:
:‫ ﻗﺎﺋﻠﺔ‬،‫»ﻛﺮة اﻷرض« ﺑﻠﺴﺎن ﺣﺎ ﺎ‬

‫" » َِﻢ ﻮل ا ﻮاء وﺗﺪور أرﺟﺎء ا ﺴﻤﺎء واﻟﻔﻀﺎء؟ ﻫﻠّﻢ إ ّ ﻷﻋّﺮﻓﻚ‬Gökte, fezada, havada ne geziyorsun? Gel, ben sana
aradığını tanıttıracağım. Gördüğüm vazifelerime bak ve
‫ واﻗﺮأ ﻣﺎ ﻫﻮ ﻜﺘﻮب‬،‫ ﺗﺄ ﻞ ﻓﻴﻤﺎ أزاول ﻣﻦ وﻇﺎﺋﻒ‬.‫ ﺑﺎ ي ﺗﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪ‬sahifelerimi oku!"
.« ‫ﺻ ﺤﺎﺋ‬

‫ ﻂ ﺮ ﺘﻴﻬﺎ‬-‫ ﻮ ﻮي اﻟﻌﺎﺷﻖ‬- ‫ أن اﻷرض‬:‫ ﻓ ى‬،‫ﻓﺄﺧﺬ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻳﻨﻈﺮ‬ O da bakar görür ki: Arz meczub bir mevlevî gibi iki
hareketiyle; günlerin, senelerin, mevsimlerin husulüne
‫ا ﻷ ﻋ ﻈ ﻢ داﺋ ﺮ ة ﺼ ﻞ ﺑ ﻬﺎ ا ﻷ ﻳﺎ م وا ﺴ‬ ‫أ ﻃ ﺮا ف ﻣﻴ ﺪا ن ا‬ medar olan bir daireyi, haşr-i a'zamın meydanı etrafında
.. ‫وا ﻟ ﻔ ﺼ ﻮ ل‬ çiziyor.
‫ﻣ ﻦ ﻣﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع‬ ‫ﻛ ﺴ ﻔﻴﻨ ﺔ ر ﺎﻧﻴ ﺔ ﻋ ﻈﻴ ﻤ ﺔ ﺣﺎ ﻠ ﺔ ﻷ‬ ‫ و‬Ve zîhayatın yüzbin enva'ını bütün erzak ve
levazımatlarıyla içine alıp feza denizinde kemal-i
‫ ﻓﺘﻤﺨﺮ ﻋﺒﺎب اﻟﻔﻀﺎء‬،‫ ذوي ا ﻴﺎة ﻣﻊ ﻴﻊ أرزاﻗﻬﺎ وﻣﺘﻄﻠﺒﺎﺗﻬﺎ ا ﻌﺎﺷﻴﺔ‬müvazene ve nizamla gezdiren ve güneş etrafında seyahat
‫ وﺗﻄﻮف رﺣﻠﺔ ﺳﻴﺎﺣﻴﺔ و ﻮال ﺣﻮل ا ﺸﻤﺲ ﺑ ﻤﺎل ا ﻮازﻧﺔ‬eden muhteşem ve müsahhar bir sefine-i Rabbaniyedir.
.‫وا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م ا ﻷ ﺗ ﻢ‬

‫ﺻﺤﻴﻔﺔ ﻣﻨﻬﺎ ﺗﻌّﺮف ر ﻬﺎ ﺑﺂﻻف‬ ‫ ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ إ ﺻﺤﺎﺋﻔﻬﺎ ﻓ ى أن‬Sonra sahifelerine bakar, görür ki: Bablarındaki herbir
sahifesi, binler âyâtıyla arzın Rabbini tanıttırıyor.
..‫آﻳﺎﺗ ﻬﺎ‬

‫ ﻓﻘﺪ اﻗﺘ‬،‫ وﻟ ﻦ ّﻤﺎ ﻢ ﺪ ﻣ ﺴﻌﺎ ﻣﻦ ا ﻮﻗﺖ ﻄﺎﻟﻌﺔ ا ﺼﺤﺎﺋﻒ ﻬﺎ‬Umumunu okumak için vakit bulamadığından, yalnız
‫ و ﺻﺤﻴﻔﺔ ّﺴﺪ إ ﺎد ذوي‬،‫ ﺑﺎ ﻈﺮ إ ﺻﺤﻴﻔﺔ واﺣﺪة ﻣﻨﻬﺎ ﻓﻘﻂ‬idaresine bakar, müşahede eder ki:
birtek sahife olan zîhayatın bahar faslında icad ve

.‫ا ﻴﺎ ة و دا ر ﺗ ﻬﺎ ﻓ ﺼ ﻞ ا ﺮ ﻴ ﻊ‬
َ
‫ ﻓﺸﺎﻫَﺪ أن أﻓﺮادا ﻏ ﺪودﻳﻦ ﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻣﻦ اﻷﻧﻮاع ﺗﻨﻔﺘﺢ ﺻﻮُرﻫﺎ‬Yüzbin enva'ın hadsiz efradlarının suretleri, basit bir
ّ ُ maddeden gayet muntazam açılıyor ve gayet rahîmane
،‫ وﺗﺮ ﺑﻤﻨﺘ ا ﺮ ﺔ‬،‫ وﺗﻨ ﺴﻂ ﻣﻦ ﻣﺎدة ﺴﻴﻄﺔ ﺑﻤﻨﺘ اﻻﻧﺘﻈﺎم‬terbiye ediliyor
ُ ُ ve gayet mu'cizane bir kısmının tohumlarına kanatçıklar
‫اﻷرﺟﺎء ﺑﻤﻨﺘ ا ﺴﻌﺔ وﺗﻤﻨﺢ ﺑﺬور ﻗﺴﻢ ﻣﻨﻬﺎ ُﺟﻨﻴﺤﺎت رﻗﻴﻘﺔ‬ ‫وﺗ‬
ّ ّ verip, onları uçurmak suretiyle neşrettiriliyor ve gayet
‫ و ﺗ ﻌ ﺶ و ﺗ ﻐ ﺬ ى‬، ‫ و أ ﻧ ﻬﺎ ﺗ ﺪا ر ﺑ ﻤﻨﺘ ا ﺪﺑ‬..‫ﻳ ﺔ ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ز‬ ‫ ﻠﻄ ان‬müdebbirane idare olunuyor ve gayet müşfikane iaşe ve
،‫ ﺑﻤﻨﺘ ا ﺸﻔﻘﺔ وا ﺮأﻓﺔ‬it'am ediliyor
ُ ُ
،‫ا ﺮ ﺔ وا ﻹ ر زا ق‬ ‫ وﺗﺆﻣﻦ أرزاﻗﻬﺎ ا ﻮﻓ ة ا ﺘﻨﻮﻋﺔ ا ﻳﺬة اﻟﻄﻴﺒﺔ ﺑﻤﻨﺘ‬ve gayet rahîmane ve rezzakane hadsiz ve çeşit çeşit ve
‫ﻓﺘُﻮا ﻣﻦ ﻏ‬
lezzetli ve tatlı rızıkları, hiçten ve kuru topraktan ve
،‫ وﻣﻦ ﺗﺮاب ﻳﺎ ﺲ‬،‫ء‬

‫ وﻣﻦ ﻗﻄﺮاِت ﻣﺎء‬،‫ وﻣﻦ ﺟﺬور ﺻﻠﺒﺔ ﻟﻌﻈﺎم وﻣﻦ ﺑﺬور ﻣﺘﻤﺎﺛﻠﺔ‬birbirinin misli ve farkları pek az ve kemik gibi köklerden,
çekirdeklerden, su katrelerinden yetiştiriliyor.
، ‫ﻣ ﺸﺎﺑ ﻬ ﺔ‬
ُ
‫ ﻛ ﺤ ﻤ ﻮ ﻟ ﺔ ﻗ ﻄﺎ ر‬- ‫ر ﻴ ﻊ‬
‫ وﺗﺒﻌﺚ ﻣﻦ ﺧﺰ ﻨﺔ اﻟﻐﻴﺐ إ ذوي ا ﻴﺎة‬Her bahara, bir vagon gibi, hazine-i gaybdan yüzbin nevi
ُ et'ime ve levazımat, kemal-i intizam ile yüklenip zîhayata
‫ ﻣﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻧﻮع وﻧﻮع ﻣﻦ اﻷﻃﻌﻤﺔ وا ﻠﻮازم ﺑ ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم‬-‫ ﺸﺤﻮن‬gönderiliyor.
.‫وا ﻻ ﺴﺎ ق‬

‫ و ﺎﺻﺔ إرﺳﺎل ا ﻠ ا ﺎ ﺺ ا ﻳﺬ ا ﻓﺎق ﻣﻦ ﻳﻨﺎﺑﻴﻊ أﺛﺪاء ا ﻮا ات‬Ve bilhassa o erzak paketleri içinde yavrulara gönderilen
süt konserveleri ve vâlidelerinin şefkatli sinelerinde asılan
..‫ ا ﺮؤوﻣﺎت ا ﻠﻔﻌﺎت ﺑﺎ ﺸﻔﻘﺔ وا ﺮ ﺔ وا ﻜﻤﺔ ﻫﺪاﻳﺎ ﻠﺼﻐﺎر واﻷﻃﻔﺎل‬şekerli süt tulumbacıklarını göndermek,

‫ا ﻟ ﻴ ﺔ وا ﺮ أ ﻓ ﺔ ﻣ ﻦ ﻠﻴﺎ ت ر ﺔ‬ ‫ﻣﻨﺘ‬ ‫ذ ﻚ ﻳ ﺒﺖ ﺑﺪاﻫﺔ أﻧﻪ ٍﻞ‬ o kadar şefkat ve merhamet ve hikmet içinde görünüyor
ki, bilbedahe bir Rahman-ı Rahîm'in gayet müşfikane ve
.‫ ا ﺮ ﻦ ا ﺮﺣﻴﻢ و ﺣﺴﺎﻧﻪ اﻟﻌﻤﻴﻢ‬mürebbiyane bir cilve-i rahmeti ve ihsanı olduğunu isbat
eder.
#14

‫ ﻟﻘﺪ ﻓﻬﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺑﻤﺸﺎﻫﺪة ﻫﺬه ا ﺼﺤﻴﻔﺔ ا ﻴﺎﺗﻴﺔ ﻠﺮ ﻴﻊ‬:‫ وا ﻼﺻﺔ‬Elhasıl: Bu sahife-i hayatiye-i bahariye, haşr-i a'zamın
yüzbin nümunelerini ve misallerini göstermekle
‫وا ﻟ ﺸ ﻮ ر ﺑ ﻤﺌﺎ ت ا ﻵ ﻻ ف ﻣ ﻦ ا ﻤﺎ ذ ج‬ ‫ أﻧ ﻬﺎ ﺻ ﻮ ر ة ﻣ ﻦ ﺻ ﻮ ر ا‬،‫ا ﻤﻴ ﻞ‬ َ ْ ُْ ََْ
َ ّ َ‫ﻻْرَض َْﻌﺪ‬ َ ْ َ َٰ َ ْ ُْ َ
: ‫ ﻓ ﺗ ﻔ ﻋ ﻤ ﻠﻴﺎ ﺗ ﻔ ﺴ ا ﺴ ﻮ ﺳﺎ راﺋ ﻌﺎ ا ﻵ ﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬،‫وا ﻈﺎﺋ ﺮ‬ ‫ﺖ ا ِ ﻛﻴ ﻒ ِ ا‬ ِ ‫ﻓﺎ ﻈﺮ ِا اﺛﺎِر ر‬
ْ َُ َ ٰ َْ ُْ ََْ
َ ‫ﻻْرَض َْﻌَﺪ َ ْﻮﺗ‬ َ ْ ‫﴿ ﻓَﺎ ُْﻈْﺮ ا ٰاﺛَﺎر َر‬ ْ
ٌ ‫ﺤ ا َْﻤْﻮ َ َوُﻫَﻮ َ َ ُ ّ َ ٍء ﻗَِﺪﻳ‬ ْ َُ َ َ َ ‫َ ْﻮﺗ‬
ِ ‫ﻤ‬ ‫ﻚ‬ ِ ‫ذ‬ ‫ن‬ ‫ا‬
ِ ‫ﺎ‬ ‫ﻬ‬ ِ ‫ا‬ ِ ‫ﻳ‬ ‫ﻒ‬ ‫ﻴ‬ ‫ﻛ‬ ِ ‫ا‬ ‫ﺖ‬
ِ ِ ِ
َْ ُ ٰ َ َ ُ َ ٰ ْ َ ْ
‫ﺮ‬ ِ ِ ‫ﻤ‬ ‫ﻚ‬ِ ‫ذ‬ ‫ن‬ ‫ا‬
ِ ‫ﺎ‬ ‫ﻬ‬ ِ
ٌ َ
.(50:‫ٍء ﻗﺪﻳﺮ ﴾ )ا ﺮوم‬ ‫ا ﻤﻮ وﻫﻮ‬
âyetini maddeten gayet parlak tefsir ettiği gibi;
َ
‫ وﻓِﻬﻢ‬..‫ واﻵﻳﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ ﺗﻔﻴﺪ ﺑﺈﻋﺠﺎز ﻴﻞ ا ﻌﺎ َ ا ﻮاردة ﻫﺬه ا ﺼﺤﻴﻔﺔ‬bu âyet dahi, bu sahifenin manalarını mu'cizane ifade
ُ eder. Ve arzın, bütün sahifeleriyle, büyüklüğü nisbetinde
‫ »ﻻ‬:‫ ﻣﺎ ﺗﺮدده ﻛﺮة اﻷرض ﻤﻴﻊ ﺻﺤﺎﺋﻔﻬﺎ و ﺴﺒﺔ ﺟﺴﺎﻣﺘﻬﺎ وﻗﻮﺗﻬﺎ ﻣﻦ‬ve kuvvetinde "Lâ ilahe illâ Hû" dediğini anladı.
ّ
. «‫َ إﻻ ﻫﻮ‬
‫ ﻮﺟﻪ واﺣﺪ ﻓﻘﻂ ﻣﻦ ﻋ ﻦ وﺟﻬﺎ‬،‫ وﻫﻜﺬا ﻷﺟﻞ ﺑﻴﺎن ﺷﻬﺎدة ﺘ ة‬İşte, küre-i arzın yirmiden ziyade büyük sahifelerinden
birtek sahifenin yirmi vechinden birtek vechinin muhtasar
‫ اﻟ‬،‫ ﻣﻦ وﺟﻮِه ﺻﺤﻴﻔﺔ واﺣﺪة ﻣﻦ ا ﺼﺤﺎﺋﻒ ا ﻮاﺳﻌﺔ ﻜﺮة اﻷرض‬şehadeti ile, o yolcunun sair vecihlerin sahifelerindeki
‫ وﻷﺟﻞ ﺑﻴﺎن ﻣﺎ أﻓﺎدﺗﻪ ﺸﺎﻫﺪات ذ ﻚ‬،‫ ﺗﺮ ﻮ ﻋ ﻦ ﺻﺤﻴﻔﺔ‬müşahedatı manasında olarak ve o müşahedatları ifade
ُ için, Birinci Makam'ın üçüncü mertebesinde böyle
‫ ذﻛﺮ ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺎ ﺔ ﻣﻦ ا ﻘﺎم‬..‫ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺳﺎﺋﺮ ا ﻮﺟﻮه وا ﺼﺤﺎﺋﻒ‬denilmiş:
:‫ا ﻷ و ل‬
َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب‬
ْ
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬
ْ ‫ﻻْرُض َﻤﻴﻊ َﻣﺎ ﻴَﻬﺎ َو َﻣﺎ َﻋﻠَﻴَْﻬﺎ َﺸَﻬﺎَدة َ َﻈَﻤﺔ اَﺣﺎَﻃﺔ َﺣﻘﻴَﻘﺔ اﻟ‬ َ ْ
‫ﺨ‬
ِ ‫ﺴ‬ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ‫ا‬
َ‫ﻻْرُض َﻤﻴﻊ َﻣﺎ ﻴَﻬﺎ َو َﻣﺎ َﻋﻠَﻴْﻬﺎ‬ َ ْ َ ْ َ
‫ُوُﺟﻮِدِه ِ وﺣﺪﺗِِﻪ ا‬
ِ ِ
ْ َ َ َ َ ُْ َ ُ ُْ َْ َ َ ْ َ
َ‫ﻻَداَرِة و‬ ْ َ َ
ِ ‫و ا ﺪ ِ ِ و اﻟ ِﻴِﺔ و اﻟﻔﺘﺎِﺣﻴِﺔ و ﺗﻮِز ِﻊ ا ﺬوِر و ا ﻤﺤﺎ ﻈِﺔ و ا‬
ْ َ ِ ِ ِ ِ
َ ْ ْ ْ َ
َ ْ َ َ َ َ
‫ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ اﻟ ْﺴِﺨ ِ َو ا ﺪ ِ ِ َو‬
ْ َ
‫ﻻ َ ﺷِﺔ ِ َِﻤﻴِﻊ ذِوى ا َﻴَﺎِة َو ا ﺮ َﺎ ِﻴِﺔ َو ا ﺮِﺣﻴِﻤﻴِﺔ اﻟَﻌﺎﻣِﺔ ا ﺸﺎ ِ ﻠِﺔ‬ ِ ‫ا‬
َ َ َ ْ َ َ ْ
‫ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة‬ ََ ْ ُ ْ َ َْ
‫اﻟ ْ ِﻴَِﺔ َو اﻟﻔﺘﺎِﺣﻴِﺔ َو ﺗْﻮِز ِﻊ ا ُﺬوِر َو ا ُﻤَﺤﺎ ﻈِﺔ َو‬
َ‫ا ْﻻَداَرِة َو ا ْﻻ َ َﺷِﺔ ِ َﻤﻴﻊ َذوى ا ْ َﻴَﺎِة َو ا ﺮ ْ َﺎ ِﻴِﺔ و‬
ِ ِ ِ ِ ِ
َ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ
‫ا ﺮِﺣﻴِﻤﻴِﺔ اﻟَﻌﺎﻣِﺔ ا ﺸﺎ ِ ﻠِﺔ ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة‬

ُ ً
‫ ﺛﻢ أﺻﺒﺢ ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ا ﺘﻔﻜﺮ ﻤﺎ ﻗﺮأ ﺻﺤﻴﻔﺔ ﻗﻮَي إﻳﻤﺎﻧﻪ ا ي ﻫﻮ‬Sonra o mütefekkir yolcu her sahifeyi okudukça saadet
‫ وزادت ﻣﻌﺮﻓﺘُﻪ ﺑﺎﷲ اﻟ‬،‫ﻣﻔﺘﺎح ا ﺴﻌﺎدة‬
anahtarı olan imanı kuvvetlenip ve manevî terakkiyatın
،‫ﻣ ﻔﺘﺎ ح ا ﺪا ر ج ا ﻌﻨ ﻮ ﺔ‬ miftahı olan marifeti ziyadeleşip

‫ واﻧ ﺸﻔﺖ ﺼ ﺗﻪ درﺟﺔ أﺧﺮى ﻣﻦ ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹﻳﻤﺎن ﺑﺎﷲ ا ي ﻫﻮ‬ve bütün kemalâtın esası ve madeni olan iman-ı billah
hakikatı bir derece daha inkişaf edip manevî çok zevkleri
‫ وﻣﻊ أﻧﻪ ﻗﺪ و‬.‫ اﻷﺳﺎس اﻟﻘﻮ ﻢ ﻤﻴﻊ ا ﻜﻤﺎﻻت وﻣﻨﺒﻌﻬﺎ اﻟ ّ اﻟﻌﺬب‬ve lezzetleri verdikçe onun merakını şiddetle tahrik
‫ ﺑﺎت ﻳﻄﻠﺐ ا ﺰ ﺪ؛‬،‫ دروﺳﺎ ﺑﻠﻴﻐﺔ وﺗﺎﻣﺔ ﻣﻦ ا ﺴﻤﺎء وا ﻮ واﻷرض‬ettiğinden;

،‫ و اﺋ ﺬ ر و ﺣﻴ ﺔ ﻛﺜ ة‬،‫ﻤﺎ ﻣﻨ ﺤﺘ ﻪ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺼ ﺤﺎﺋ ﻒ أ ذ وا ﻗﺎ ﻣ ﻌﻨ ﻮ ﺔ ﻟ ﻄﻴ ﻔ ﺔ‬ sema, cevv ve arzın mükemmel ve kat'î derslerini dinlediği


ََ ً َ ً halde "Hel min mezîd" deyip dururken,
،‫ ﻫ ﻞ ﻣ ﻦ ﺰ ﺪ‬:‫ ﻣﻨﺒ ﻬ ﺔ و ﻟ ﻌ ﻪ ﺸ ﺪ ة ﻗﺎﺋ ﻼ‬،‫ﻣﺜ ة ﺷ ﻐ ﻔ ﻪ‬

‫ و ذا ﺑﻪ ﺴﻤﻊ ﺻﺪى أذ ر »ا ﺤﺎر واﻷﻧﻬﺎر اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ« اﻟ ﺗﺘﺪﻓﻖ‬denizlerin ve büyük nehirlerin cezbekârane cûş u huruşla
zikirlerini ve hazîn ve leziz seslerini işitir.
،‫ ﻓﻴﻨﺼﺖ إ ﻫﻤﺲ أﺻﻮاﺗﻬﺎ ا ﺰ ﻨﺔ ا ﻳﺬة‬،‫ﺧﺸﻮ وﺷﻮﻗﺎ‬

‫ »أﻻ ﺗﻨﻈﺮ إ ﻨﺎ؟ أﻻ ﺗﻄﺎﻟﻌﻨﺎ؟« ﻓﻴﻨﻈﺮ‬:‫ و ﺗﻘﻮل ﺑﻠﺴﺎن ا ﺎل وا ﻘﺎل‬Lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile: "Bize de bak, bizi de oku!"
derler. O da bakar, görür ki:
: ‫ﺑ ﻠ ﻬ ﻔ ﺔ ﺣﺎﺋ ﺮ ة و ﺮ ى‬

‫ واﻟ ﻣﻦ ﺷﺄﻧﻬﺎ‬،‫ أن ا ﺤﺎر اﻟ ﺗﺘﻤﺎوج ﻴﻮ ﺔ وﺗﺘﻼﻃﻢ ﺸﺪة دوﻣﺎ‬Hayatdarane mütemadiyen çalkanan ve dağılmak ve
dökülmek ve istilâ etmek fıtratında olan denizler, arzı
،‫ ﻗﺪ أﺣﺎﻃﺖ ﺑ ﺮة اﻷرض‬،‫ اﻟ ﺸﺘﺖ واﻻ ﺴ ب واﻹﻏﺮاق‬kuşatıp,
ُ
‫ﺳﻨ ﺔ وا ﺣ ﺪ ة ﺿ ﻤ ﻦ داﺋ ﺮ ة‬ ‫ ﻓﻬﻤﺎ ﺴ ان ﻣﻌﺎ ﻣﻨﺘ ا ﻋﺔ و ﺮ ﺎن‬arz ile beraber gayet sür'atli bir surette bir senede yirmibeş
bin senelik bir dairede koşturulduğu halde;
.‫ﻣ ﻘ ﺪا ر ﻫﺎ ﺲ و ﻋ و ن أ ﻟ ﻒ ﺳﻨ ﺔ‬

‫ﻻ ﺗﺘ ﻔ ﺮ ق أﺑ ﺪا و ﻻ ﺗ ﺴ ﻜ ﺐ ﻣ ﻄ ﻠ ﻘﺎ و ﻻ‬ ‫ و ا ﺮﻏﻢ ﻣﻦ ﻫﺬا ﻓ‬ne dağılırlar, ne dökülürler ve ne de komşularındaki


toprağa tecavüz ederler.
، ‫ﺟﺎ رﺗ ﻬﺎ ا ﺎ ﺴ ﺔ‬ ‫ﺴﺘ ﻮ‬

،‫ ﻓﻼﺑﺪ ﻣﻦ أﻧﻬﺎ ﺴ ﻦ و ﺴ ّ و ﻔﻆ ﺑﺄ ِﺮ َﻣﻦ اﻟﻘﺪرة ا ﻄﻠﻘﺔ‬Demek gayet kudretli ve azametli bir zâtın emriyle ve
kuvvetiyle dururlar, gezerler, muhafaza olurlar.
.‫وا ﻟ ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ‬
#15

‫ﻳﺔ‬ ‫ﻵ ﻪ ا ﺸ ﻌ ﺔ اﻟ‬ ‫ﻋﻼوة‬- ‫ ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ إ ﺟﻮف ا ﺤﺮ ﻓ ى‬Sonra denizlerin içlerine bakar, görür ki: Gayet güzel ve
zînetli ve muntazam cevherlerinden başka,
- ‫ا ﻤﺎ ل وا ﺰ ﻨ ﺔ وا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م‬
‫ﻮا ﺪ ﻫﺎ و و ﻓﻴﺎ ﺗ ﻬﺎ‬ ‫ أن إ ﺷﺔ آﻻف ا ﻴﻮاﻧﺎت ا ﺘﻨﻮﻋﺔ و دارﺗﻬﺎ وﺗﻌﻴ‬binlerce çeşit hayvanatın iaşe ve idareleri ve tevellüdat ve
vefiyatları o kadar muntazamdır; basit bir kum ve acı bir
‫ و أ ن ﻣ ء أ ر زا ﻗ ﻬﺎ و ﺸ ﻮ ء أ ﻗ ﻮا ﺗ ﻬﺎ ﻣ ﻦ‬،‫ﺮ ي ﻣﻨﺘ ا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م وا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن‬ sudan verilen erzakları ve tayinatları o kadar
ٌ
‫ ﻣ ﺴﻮر و ﻞ‬،‫ ر ﻞ ﺴﻴﻂ وﻣﻦ ﻣﺎء أﺟﺎج‬mükemmeldir ki,
ّ
‫ و ﺷ ﺔ‬،‫ﻴ ﺚ ﻳ ﺒ ﺖ ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ أ ﻧ ﻪ ﻻ ﻳﺘ ﻢ إ ﻻ ﺑﺈ دا ر ة ا ﻟ ﻘ ﺪ ﻳ ﺮ ذ ي ا ﻼ ل‬ bilbedahe bir Kadîr-i Zülcelal'in, bir Rahîm-i Zülcemal'in
idare ve iaşesiyle olduğunu isbat eder.
.‫ا ﺮ ﺣﻴ ﻢ ذ ي ا ﻤﺎ ل‬

‫ ﺛﻢ ﻳﻨﻈﺮ ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ إ اﻷﻧﻬﺎر ﻓ ى أن ﻓﻴﻬﺎ ﻣﻦ ا ﻨﺎﻓﻊ وا ﺼﺎﻟﺢ و ﺎ‬Sonra o misafir, nehirlere bakar, görür ki: Menfaatleri ve
vazifeleri ve vâridat ve sarfiyatları o kadar hakîmane ve
‫ ﻣﻦ ا ﺪﻣﺎت وا ﻮﻇﺎﺋﻒ وﻣﺎ ﺗ ﺘﺠﻪ ﻣﻦ ﺼﺎر ﻒ وﻣﺎ ﺗﺮده ﻣﻦ ﻮارد‬rahîmanedir;
‫ و ﺮ ﺔ ﻋﻈﻴﻤﺔ‬،‫ﺴﻮٌب ﻜﻤﺔ واﺳﻌﺔ‬

‫ﻴ ﺚ ﺗ ﺒ ﺖ ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ أ ن ﻴ ﻊ ا ﺪا و ل وا ﻟ ع وا ﻨﺎﺑﻴ ﻊ وا ﺴﻴ ﻮ ل وا ﻷ ﻧ ﻬﺎ ر‬ bilbedahe isbat eder ki, bütün ırmaklar, pınarlar, çaylar,


büyük nehirler, bir Rahman-ı Zülcelali Ve-l İkram'ın
.‫ا ﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻤ ﺔ ﺗ ﺒ ﻊ و ﺮ ي ﻣ ﻦ ﺧ ﺰ ﻨ ﺔ ا ﺮ ﻦ ذ ي ا ﻼ ل وا ﻹ ﻛ ﺮا م‬ hazine-i rahmetinden çıkıyorlar ve akıyorlar.
َ ّ ُ
‫ ﻓﺘ ف و ﺮي ﺟﺮ ﺎ ﻓﻮق‬،‫ﺑﻞ إﻧﻬﺎ َﺰن وﺗﺪﺧﺮ ادﺧﺎرا ﺧﺎرﻗﺎ ﻠﻤﺄ ﻮف‬ Hattâ o kadar fevkalâde iddihar ve sarfediliyorlar ki, "Dört
nehir Cennet'ten geliyorlar." diye rivayet edilmiş.
‫ أ ن أ ﻧ ﻬﺎ را أ ر ﻌ ﺔ ﺮ ي‬: ‫ ﺣ و ر د ا ﺪ ﻳ ﺚ ا ﻒ ﻣﺎ ﻣ ﻌﻨﺎ ه‬،‫ا ﻌﺘﺎ د‬
.‫ﻣ ﻦ ا ﻨ ﺔ‬

‫ ﺑﻤﻌ أن ﺟﺮ ﺎن ﻫﺬه اﻷﻧﻬﺎر؛ ﻫﻮ ﻓﻮق ﺣﺴﺎﺑﺎت اﻷﺳﺒﺎب اﻟﻈﺎﻫﺮة‬Yani; zahirî esbabın pek fevkinde olduklarından, manevî
bir cennetin hazinesinden ve yalnız gaybî ve tükenmez bir
‫ ا ﻓ ﻻ ﺮي إﻻ ﻣﻦ ﺧﺰ ﻨِﺔ ﺟﻨﺔ ﻣﻌﻨﻮ ﺔ ﻻ ﻳﻨﻀﺐ وﻣﻦ‬، ‫ ﺑ ﺜ‬menbaın feyzinden akıyorlar demektir.
.‫ﻓﻴِﺾ ﻣﻨﺒﻊ ﻏﻴ ﻻ ﻳﻨﻔﺪ‬

،‫ا ﻟ ﻘﺎ ﺣ ﻠ ﺔ إ ﺟﻨ ﺔ ا ﻧﻴﺎ‬ ‫ ﻫﺬا ﻧﻬﺮ ا ﻴﻞ ا ي ﺣّﻮل ﺻﺤﺮاء‬:‫ ﻓﻤﺜﻼ‬Meselâ: Mısır'ın kumistanını bir cennete çeviren Nil-i
Mübarek; cenub tarafından, "Cebel-i Kamer" denilen bir
‫ﺮ ي ﻛﺒ ﺤ ﺮ ﺻ ﻐ د و ن ﻧ ﻔﺎ د‬ dağdan mütemadiyen küçük bir deniz gibi tükenmeden
akıyor.
،« ‫» ﺟﺒ ﻞ اﻟ ﻘ ﻤ ﺮ‬ ‫ا ﻨﻮ ب ﻳ ﺪ‬ ‫ و ﺒ ﻊ ﻣ ﻦ ﺟﺒ ﻞ وا ﻗ ﻊ‬،
ُ ُ ُ
‫ ﺼﻞ ﻣﺎ ﻫﻮ أﻋﻈﻢ ﻣﻦ ذ ﻚ‬،‫ﻓﻴﺎﺗﻪ ﺴﺘﺔ أﺷﻬﺮ و ّﺪت‬ ‫ ﻓﻠﻮ ّﻌﺖ‬Altı aydaki sarfiyatı dağ şeklinde toplansa ve buzlansa, o
dağdan daha büyük olur.
!‫ا ﺒﻞ‬
ُ
.‫ن ﻠﺨﺰن ﻻ ﻳﺒﻠﻎ ُﺳﺪس ذ ﻚ ا ﺒﻞ‬ ‫ وا ﺎل أن ﻣﺎ ﺧّﺼﺺ ﻣﻦ‬Halbuki o dağdan ona ayrılan yer ve mahzen, altı
kısmından bir kısım olmaz.

‫ ﺣﻴﺚ إن ﺷّﺤﺔ اﻷﻣﻄﺎر وﺷﺪة ﺣﺮارة ا ﻨﻄﻘﺔ‬،‫ أﻣﺎ وارداﺗﻪ ﻓﻘﻠﻴﻠﺔ ﺿﺌﻴﻠﺔ‬Vâridatı ise; o mıntıka-i harrede pek az gelen ve susamış
ّ
‫ وﻻ‬،‫ ذ ﻚ ﺘﻤﻌﺎ ﻻ ﻳﻔﺴﺢ ﺎﻻ ﻠﺨﺰن إﻻ ﻠﻘﻠﻴﻞ‬،‫وﺗﻌّﻄﺶ اﻷرض‬
toprak çabuk yuttuğu için mahzene az giden yağmur,
elbette o müvazene-i vasiayı muhafaza edemediğinden,
‫ﻓﻴﺎﺗ ﻪ؛‬ ‫ﻣ ا ن وا ر دا ﺗ ﻪ و‬ ‫ﺴ ﻤ ﺢ ﻠ ﻤ ﺤﺎ ﻓ ﻈ ﺔ‬

‫ ا ﻗﺪ روي أﻧﻪ ﺮي ﻣﻦ »ﺟﻨﺔ« ﻏﻴ ﻴﺔ ﻓﻮق اﻟﻘﻮاﻧ اﻷرﺿﻴﺔ‬o Nil-i Mübarek âdet-i arziye fevkinde bir gaybî cennetten
çıkıyor diye rivayeti, gayet manidar ve güzel bir hakikatı
.‫ ﻓﺄﻓﺎدت ﺗﻠﻚ ا ﺮواﻳﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻟﻄﻴﻔﺔ ذات ﻣﻐﺰى ﻋﻤﻴﻖ ﺟﺪا‬.‫ ا ﻌﺘﺎدة‬ifade ediyor.
ً
‫ ﻣﻦ آﻻف ا ﺸﻬﺎدات‬،‫ وﻫﻜﺬا رأى ا ﺴﺎﺋﺢ ﺷﻬﺎدة واﺣﺪة وﺣﻘﻴﻘﺔ واﺣﺪة‬İşte, deniz ve nehirlerin gibi hakikatlarının ve
şehadetlerinin binden birisini gördü. Ve umumu bil'icma'
‫ وﻓِﻬﻢ أن ﻴﻌﻬﺎ ﺗﺮدد ﻣﻌﺎ‬،‫واﺳﻌﺔ ﺳﻌﺔ ا ﺤﺎر ﻧﻔﺴﻬﺎ‬ ‫ وا ﻘﺎﺋﻖ اﻟ‬denizlerin büyüklüğü nisbetinde bir kuvvetle "Lâ ilahe
:‫ و ﻘﻮِة ﻋﻈﻤﺔ ا ﺤﺎر‬،‫ ﺑﺎﻹ ﺎع‬illâ Hû" der
ّ
.«‫»ﻻ إﻻ ﻫﻮ‬
ٌ
.‫ﺻ ﺪ ق ﻫ ﺬ ه ا ﺸ ﻬﺎ د ة‬ ‫ و ﺮز أﻣﺎﻣﻪ ﺷﻬﻮد ﺑﻌﺪد ﻠﻮﻗﺎت ا ﺤﺎر‬ve bu şehadete denizler mahlukatı adedince şahidler
gösterir diye anladı.

‫ أﻓﺎدت ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺮاﺑﻌﺔ ﻣﻦ ا ﻘﺎم‬،‫ و ﻴﺎن ﺷﻬﺎدات ا ﺤﺎر واﻷﻧﻬﺎر ﻴﻌﻬﺎ‬Ve denizlerin ve nehirlerin umum şehadetlerini irade
ederek ifade etmek manasında, Birinci Makam'ın
: ‫ اﻷول ﻣﺎ ﻳﺄ‬dördüncü mertebesinde:
َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب‬
ْ
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬
َ َ َ َ َ َْ ْ ْ َ
‫ِ ﻴِﻊ ا َِﺤﺎِر َو اﻻ َﻬﺎِر ِ َِﻤﻴِﻊ َﻣﺎ ِ ﻴَﻬﺎ ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ‬ َْ ْ ْ َ َ ْ
َ َ ْ َ ْ ْ ْ َ ْ َ َ ّ ْ َ َ َ َ ُْ َ
‫ﻻداَرِة ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫَﺪِة‬
ِ ‫ﻻِدﺧﺎِر و ا‬ِ ‫اﻟ ﺴِﺨ ِ و ا ﻤﺤﺎ ﻈِﺔ و ا‬
ْ ‫ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ ِ ﻴِﻊ ا َِﺤﺎِر َو اﻻ َﻬﺎِر ِ َِﻤﻴِﻊ َﻣﺎ ِ ﻴَﻬﺎ‬
ََ ْ َ َ َ َ َ
‫ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ اﻟ ْﺴِﺨ ِ َو ا ُﻤَﺤﺎ ﻈِﺔ َو‬
َ َ َ ْ َ ْ ْ ْ َ ْ َ َ ّ ْ
‫ﻻداَرِة ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة‬
ِ ‫ﻻِدﺧﺎِر و ا‬ِ ‫ا‬
denilmiş.
#16

ُ
‫ا ﺴﻴﺎ ﺣ ﺔ ا ﻟ ﻔ ﻜ ﺮ ﺔ‬ ‫ ﺛﻢ ﺗﺪﻋﻮ ا ﺒﺎل وا ﺼﺤﺎرى ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓَﺮ ا ﺴﺘﻐِﺮق‬Sonra dağlar ve sahralar, seyahat-ı fikriyede bulunan o
ً
..«‫ »أﻻ ﺗﻘﺮأ ﺻﺤﻴﻔﺘَﻨﺎ أﻳﻀﺎ؟‬:‫ﻗﺎﺋﻠﺔ‬
yolcuyu çağırıyorlar, "Sahifelerimizi de oku!" diyorlar.

‫ وﻓﻮاﺋﺪﻫﺎ اﻟﻌﺎﻣﺔ‬،‫ و ﺮى أن وﻇﺎﺋﻒ ا ﺒﺎل ا ﻴﺔ‬،‫ ﻓﻬﻮ ﺑﺪوره ﺪق ا ﻈﺮ‬O da bakar, görür ki: Dağların küllî vazifeleri ve umumî
ُ
.‫ﻣﻦ اﻟﻌﻈﻤﺔ وا ﻜﻤﺔ ﺎ ّ اﻟﻌﻘﻮل‬
hizmetleri o kadar azametli ve hikmetlidirler; akılları hayret
içinde bırakır.
َ ّ
‫ ﺑﺮوز ا ﺒﺎل واﻧﺪﻓﺎﻋﻬﺎ ﻣﻦ اﻷرض ﺑﺄ ٍﺮ ر ﺎ ﻳﻬﺪئ ﻫﻴﺠﺎن‬:‫ﻓﻤﺜﻼ‬ Meselâ: Dağların zeminden emr-i Rabbanî ile çıkmaları ve
ّ zeminin içinde, inkılabat-ı dâhiliyeden neş'et eden
‫ا ﻷ ر ض و ﻔ ﻒ ﻣ ﻦ ﻏ ﻀﺒ ﻬﺎ و ﺳ ﺨ ﻄ ﻬﺎ و ﺣ ﺪﺗ ﻬﺎ ا ﺎ ﺔ ﻣ ﻦ ﺗ ﻘ ﻠﺒﺎﺗ ﻬﺎ‬ heyecanını ve gazabını ve hiddetini, çıkmalarıyla teskin
،‫ا ﺎ ﻃﻨﻴ ﺔ‬ ederek;

،‫ و ﺪﻋﻬﺎ ﺗ ﻨﻔﺲ ﺴ ﺔ ﺑﻔﻮران ﺗﻠﻚ ا ﺒﺎل وﻣﻦ ﺧﻼل ﻣﻨﺎﻓﺬﻫﺎ‬zemin o dağların fışkırmasıyla ve menfeziyle teneffüs edip,
ّ
‫ ﻓﺘﺘﺨﻠﺺ ﺑﺬ ﻚ ﻣﻦ ا ﺰﻻزل ا ﻬﻠﻜﺔ وا ﺼﺪ ت ا ﺪ ّ ﺮة ﻓﻼ ﺗﻌﻮد‬vazife-i devriyesinde sekenesinin istirahatlarını bozmuyor.
zararlı olan sarsıntılardan ve zelzele-i muzırradan kurtulup,

.‫ﺴ ﻠ ﺐ را ﺣ ﺔ ا ﻵ ﻣﻨ ﻣ ﻦ ﺳ ﻜﻨﺘ ﻬﺎ‬

‫ﺗ ﻮا ز ﻧ ﻬﺎ و و ﻗﺎ ﻳﺘ ﻬﺎ‬ ‫ا ﺴ ﻔ ﻦ ا ﻷ ﻋ ﻤ ﺪ ة وا ﻷ و ﺗﺎ د ﺣ ﻔﺎ ﻇﺎ‬ ‫ و ﻤﺎ ﻳُﻨَﺼﺐ‬Demek nasılki sefineleri sarsıntıdan vikaye ve


müvazenelerini muhafaza için onların direkleri üstünde
،‫ ﻣﻦ اﻟ ﻋﺰع واﻟﻐﺮق‬kurulmuş;
ٌ
‫ ﺗ ﻘﻴ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ا ﺰ ﺰا ل‬، ‫أ و ﺗﺎ د ذا ت ﺧ ﺰاﺋ ﻦ ﺴ ﻔﻴﻨ ﺔ ا ﻷ ر ض‬ ‫ ﻛﺬ ﻚ ا ﺒﺎل‬öyle de dağlar, zemin sefinesine bu manada hazineli
ُ direkler olduklarını,
.‫و ﺗ ﺒﺘ ﻬﺎ و ﻔ ﻆ ﺗ ﻮا ز ﻧ ﻬﺎ‬

:‫آﻳﺎ ت ﻛﺜ ة ﻣﻨ ﻬﺎ‬ ‫ وﻗﺪ ﺑ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻫﺬا ا ﻌ‬Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan


ً َ َ َ ْ ً َ َ َ ْ
‫َو ا ِ ﺒَﺎل اْوﺗﺎدا‬ * ‫ﺒَﺎل اْوﺗﺎدا‬ ِ ‫وا‬
َ

َ ِ ‫َوا َﻟَْﻘﻴْﻨَﺎ ِ ﻴَﻬﺎ َرَوا‬ ََْ


* َ ِ ‫َواﻟﻘﻴْﻨَﺎ ِ ﻴَﻬﺎ َرَوا‬
َ َ ْ
‫َو ا ِ ﺒَﺎل اْرَﺳﻴَﻬﺎ‬ َ‫َو ا ْ ﺒَﺎَل ا َْرَﺳﻴﻬﺎ‬
ِ
gibi çok âyetlerle ferman ediyor.

‫ إ ن ﻣﺎ ﺟ ﻮ ف ا ﺒﺎ ل ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ا ﻨﺎﺑﻴ ﻊ وا ﻴﺎ ه وا ﻌﺎ د ن وا ﻮا د‬: ‫و ﻣﺜ ﻼ‬ Hem meselâ, dağların içinde zîhayata lâzım olan her nevi
ُ menba'lar, sular, madenler, maddeler, ilâçlar o kadar
،‫ ﻗ ﺪ أ د ﺧ ﺮ ت ﻜ ﻤ ﺔ‬،‫ﻣﻨ ﻬﺎ ذ و و ا ﻴﺎ ة‬ ‫ﺘﺎ ج إ‬ ‫وا ﻷ د و ﺔ ا ﻟ‬ hakîmane ve müdebbirane ve kerimane ve ihtiyatkârane
ُ ُ
، ‫ وﺧِﺰﻧﺖ ﺑﺘﺪﺑ‬،‫وأﺣ ت ﺑ ﺮم‬ iddihar ve ihzar ve istif edilmiş ki;

ّ ُ
‫ﻴﺚ ﺗ ﺒﺖ ﺑﺪاﻫﺔ أن ﻫﺬه ا ﺒﺎل ﺧﺰاﺋُﻦ و ﺴﺘﻮد ت ادﺧﺎٍر ﺖ‬ bilbedahe kudreti nihayetsiz bir Kadîr'in ve hikmeti
nihayetsiz bir Hakîm'in hazineleri ve anbarları ve
.‫ وا ﻜﻴِﻢ ا ي ﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ ﻜﻤﺘﻪ‬،‫أ ﺮ اﻟﻘﺪﻳﺮ ا ي ﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ ﻟﻘﺪرﺗﻪ‬ hizmetkârları olduklarını isbat ederler, diye anlar.
، ‫ﻓﻴ ﺪ ر ك ا ﺴﺎﺋ ﺢ ﻫ ﺬا‬
‫و ﻘ ﺲ ﻫﺎﺗ ا ﻮﻫﺮﺗ ﻣﺎ ﻳﻠﻴﻬﻤﺎ ﻣﻦ وﻇﺎﺋِﻒ ا ﺒﺎل وا ﺼﺤﺎرى‬ Ve sahra ve dağların dağ kadar vazife ve hikmetlerinden
َ bu iki cevhere sairlerini kıyas edip,
- ‫ﺑ ﻀ ﺨﺎ ﻣ ﺔ ا ﺒﺎ ل و ﺳ ﻌ ﺔ ا ﺼ ﺤﺎ ر ى‬ ‫اﻟ‬- ‫وِﺣﻜﻤﻬﻤﺎ‬
ّ
‫ﻓ ى أن ا ﺒﺎل وا ﺼﺤﺎرى ﺸﻬﺪان وﺗﻮﺣﺪان ﺑـ»ﻻ إﻻ ﻫﻮ« ﺑﻠﺴﺎن‬ dağların ve sahraların umum hikmetleriyle, hususan
َ ihtiyatî iddiharlar cihetiyle getirdikleri şehadeti ve
‫ﻴﻊ ِﺣﻜﻤﻬﻤﺎ و ﻠﻐﺔ ﻴﻊ وﻇﺎﺋﻔﻬﻤﺎ و ﺎﺻﺔ ادﺧﺎرﻫﻤﺎ اﻻﺣﺘﻴﺎ ﻣﻦ‬ söyledikleri "Lâ ilahe illâ Hû" tevhidini
،‫ا ﻮا د‬
ُ
، ‫ وأن ﺗﻠﻚ ا ﺸﻬﺎدة وا ﻮﺣﻴﺪ ﻫﻤﺎ ﻣﻦ اﻟﻘﻮة وا ﺮﺳﻮخ ﻣﺎ ﻠﺸّﻢ اﻟﻌﻮا‬, dağlar kuvvetinde ve sebatında ve sahralar genişliğinde
ve büyüklüğünde görür, "Âmentü Billah" der.
:‫ ﻓ دد ا ﻠﺴﺎن ﺸﻮٍع‬،‫وﻫﻤﺎ ﻣﻦ ا ﺸﻤﻮل وا ﺴﻌﺔ ﻣﺎ ﻠﻘﻔﺎر وا ﺼﺤﺎرى‬
.‫آﻣﻨﺖ ﺑﺎﷲ‬

: ‫ا ﺮ ﺗﺒ ﺔ ا ﺎ ﺴ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل ﻴﺎ ن ﻫ ﺬا ا ﻌ ﻣﺎ ﻳ ﺄ‬ ‫ وﻫﻜﺬا ذﻛﺮ‬İşte bu manayı ifade için Birinci Makam'ın beşinci


mertebesinde:
ْ َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب‬
َ
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ ﻴُﻊ ا ِ ﺒَﺎِل َو‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬
َ ّ ْ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ََْ َ َ َ َ َ َ َ
‫ﻻِدﺧﺎِر‬ ِ ‫ا ﺼﺤﺎرى ِ ِﻤﻴِﻊ ﻣﺎ ِ ﻴﻬﺎ و ﻋﻠﻴﻬﺎ ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا‬ َ ْ َ
ْ ْ ْ َ َ َ َ ُْ َ ُ ُْ َْ َ َ َ ْ َ
‫ﻻﺣِﺘﻴَﺎِﻃﻴِﺔ ا ﺮ ﺎ ِﻴِﺔ‬ِ ‫ﻻدارِة و ِ ا ﺬوِر و ا ﻤﺤﺎ ﻈِﺔ و ا ﺪ ِ ِ ا‬ ِ ‫وا‬ ‫ُوُﺟﻮِدِه ِ ﻴُﻊ ا ِ ﺒَﺎِل َو ا ﺼَﺤﺎَرى ِ َِﻤﻴِﻊ َﻣﺎ ِ ﻴَﻬﺎ َو َﻋﻠﻴَْﻬﺎ‬
َ َ ْ َ َ ْ َ ْ ْ ْ ْ
‫ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ اﻟَﻌﺎﻣِﺔ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫَﺪِة‬ َْ َ َ َ ْ َ َ ّ ْ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ
ِ ‫ﻻدارِة و‬ ِ ‫ﻻِدﺧﺎِر و ا‬ ِ ‫ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا‬
ْ ْ ْ َ َ َ َ ُْ َ ُ ُْ
‫ﻻﺣِﺘﻴَﺎِﻃﻴِﺔ ا ﺮ ﺎ ِﻴِﺔ‬ِ ‫ا ﺬوِر و ا ﻤﺤﺎ ﻈِﺔ و ا ﺪ ِ ِ ا‬
َ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ ْ ْ ْ
‫ا َﻮاِﺳَﻌِﺔ اﻟَﻌﺎﻣِﺔ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة‬
denilmiş.
#17

‫ اﻧﻔﺘﺢ أﻣﺎم‬،‫ و ﻨﻤﺎ ن ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ﻮل ﺑﻔﻜﺮه ا ﺒﺎل وا ﺼﺤﺎرى‬Sonra, o yolcu dağda ve sahrada fikriyle gezerken, eşcar
ve nebatat âleminin kapısı fikrine açıldı.
«‫ﻓﻜﺮه ﺑﺎب ﻢ »اﻷﺷﺠﺎر وا ﺒﺎﺗﺎت‬
ْ
‫ ﻓﺪﺧﻞ ورأى‬..«‫ »ﻫﻠَّﻢ إ ﻨﺎ وُﺟﻞ ر ﺎﺿﻨﺎ واﻗﺮأ ﺳﻄﻮرﻧﺎ‬:‫ ﻳﺪﻋﻮه ﻗﺎﺋﻼ‬Onu içeriye çağırdılar. "Gel dairemizde de gez, yazılarımızı
da oku!" dediler. O da girdi, gördü ki:

،‫ أن اﻷﺷﺠﺎر وا ﺒﺎﺗﺎت ﻗﺪ َﻋﻘﺪت ﻠﺴﺎ ﻓﺨﻤﺎ راﺋﻌﺎ ﻠﺘﻬﻠﻴﻞ وا ﻮﺣﻴﺪ‬Gayet muhteşem ve müzeyyen bir meclis-i tehlil ve tevhid

.‫ﻛ ﺮ وا ﺸ ﻜ ﺮ‬ ‫ وﺷ ﺖ ﺣﻠﻘﺔ ﻣﻬﻴﺒﺔ‬ve bir halka-i zikir ve şükür teşkil etmişler.


ّ
«‫إﻻ اﷲ‬ ‫ »ﻻ‬:‫ وﺗﺮدد ﺑﺎﻹ ﺎع‬،‫ ﻓﻬﻢ ﻣﻦ أ ﺴﻨﺔ أﺣﻮا ِ ﺎ ﻛﺄﻧﻬﺎ ﺗﻠﻬﺞ ﻣﻌﺎ‬Bütün eşcar ve nebatatın enva'ları bil'icma' beraber "Lâ
ilahe illallah" diyorlar gibi lisan-ı hallerinden anladı.

‫أ ن ﻴ ﻊ ا ﻷ ﺷ ﺠﺎ ر ا ﺜ ﻤ ﺮ ة‬ ‫ﺎ رأى ﻣﻦ ﺛﻼث ﺣﻘﺎﺋﻖ ﻛ ى ّﻴﺔ ﺗﺪل‬ Çünki bütün meyvedar ağaç ve nebatlar; mizanlı ve

‫و ﻴﻊ ا ﺒﺎﺗﺎت ا ﺰﻫﺮة ﺗﺆدي ﺷﻬﺎدﺗﻬﺎ ﺴّﺒﺤﺔ وﺗﻘﻮل ﻣﻌﺎ ﺑﺎﻷ ﺴﻨﺔ‬


fesahatlı yapraklarının dilleriyle ve süslü ve cezaletli
çiçeklerinin sözleriyle ve intizamlı ve belâgatlı
،‫ا ﻟ ﻔ ﺼﻴ ﺤ ﺔ ﻷ و را ﻗ ﻬﺎ ا ﻮ ز و ﻧ ﺔ‬ meyvelerinin kelimeleriyle beraber,

‫ و ﺎ ﻤﺎ ت ا ﻠﻴ ﻐ ﺔ ﻷﺛ ﻤﺎ ر ﻫﺎ ا ﻨﺘ ﻈ ﻤ ﺔ‬،‫م ا ﺰ ﻞ ﻷ ز ﻫﺎ ر ﻫﺎ ا ﻤﻴ ﻠ ﺔ‬ ‫ و ﺎ‬müsebbihane şehadet getirdiklerine ve "Lâ ilahe illâ Hû"


ّ dediklerine delalet ve şehadet eden üç büyük küllî hakikatı
:« ‫إ ﻻ ﻫﻮ‬ ‫ »ﻻ‬gördü:
َ ُ
‫ واﻹﺣﺴﺎن واﻻﻣﺘﻨﺎن‬،‫ ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹﻧﻌﺎم واﻹﻛﺮام ا ﻘﺼﻮدﻳﻦ‬:‫ أوﻻﻫﺎ‬Birincisi: Pek zahir bir surette kasdî bir in'am ve ikram ve
ihtiyarî bir ihsan ve imtinan manası ve hakikatı her
.‫ﻧﺒﺎ ت و ﺷ ﺠ ﺮ‬ ‫ﺲ ﻣ ﻌﻨﺎ ﻫﺎ إ ﺣ ﺴﺎ ﺳﺎ ﻇﺎ ﻫ ﺮا‬ ‫ اﻟ‬. ‫ اﻹرادﻳ‬birisinde hissedildiği gibi;

. ‫ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ وا ﺿ ﺤ ﺔ و ﺿ ﻮ ح ﺿ ﻮ ء ا ﺸ ﻤ ﺲ ا‬ ‫ ﻣﺜﻠﻤﺎ‬mecmuunda ise, güneşin zuhurundaki ziyası gibi


görünüyor.
‫َ‬ ‫ُ‬
‫‪ İkincisi: Tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkânı olmayan‬ﺛﺎﻧ ﺘﻬﺎ‪ :‬ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﻤﻴ وا ﻔﺮ ﻖ ا ﻘﺼﻮدﻳﻦ ﻜﻤﺔ‪ ،‬واﻟ ِ وا ﺼﻮ ﺮ‬
‫ً‬ ‫‪kasdî ve hakîmane bir temyiz ve tefrik, ihtiyarî ve‬‬
‫‪ rahîmane bir tezyin ve tasvir manası ve hakikatı,‬اﻹرادﻳ ﺑﺮ ﺔ‪ ،‬و واﺿﺤﺔ وﺿﻮح ا ﻬﺎر ‪-‬ﺣﻘﻴﻘﺔ وﻣﻌ ً ‪ -‬ﻓﺎ ﻤﻴ‬
‫ُ‬ ‫ٌ‬
‫ﺑ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﻧ ﻮا ع وا ﻷ ﻓ ﺮا د ﻏ ِ ا ﺤ ﺪ و د ة ﻏ ﺮ ض ﻣ ﻘ ﺼ ﻮ د‪ ،‬وا ﻻ ﺧﺘ ﻼ ف‬
‫وا ﺒﺎ ﻳ ﻦ ﺑ ﻨ ﻬﺎ ﺣ ﻜ ﻤ ﺔ ﻣ ﻄ ﻠ ﻮ ﺔ‪ ،‬و ﺴﺎ ت ا ﺠ ﻤﻴ ﻞ وا ﺤ ﺴ ر ﺔ ﺮا د ة‪،‬‬

‫‪ o hadsiz enva' ve efradda gündüz gibi aşikâre görünüyor‬وﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ واﺿﺤﺔ وﺿﻮح ا ﻬﺎر ﻻ ﻳﺪع ﺎﻻ ﻗﻂ ﻟ ﺴ ﺘﻬﺎ إ‬
‫‪ gösterir.‬ا ﺼﺎدﻓﺔ‪ ،‬ﺎ ﻳُﻈﻬﺮ ﻋﻴﺎﻧﺎ أﻧﻬﺎ آﺛﺎُر ا ﺼﺎﻧﻊ ا ﻜﻴﻢ وﻧﻘﻮﺷﻪ ا ﺪﻳﻌﺔ‪.‬‬
‫‪ve bir Sâni'-i Hakîm'in eserleri ve nakışları olduklarını‬‬

‫ُ‬
‫‪ Üçüncüsü: O hadsiz masnuatın yüzbin çeşit ve ayrı ayrı‬ﺛﺎ ﺘﻬﺎ‪ :‬ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻓﺘﺢ ﺻﻮر ا ﺼﻨﻮ ت ﻏ ا ﺤﺪودة‪ ،‬ﺑﻤﺌﺎت اﻵﻻف ﻣﻦ‬
‫‪tarz ve şekilde olan suretleri, gayet muntazam, mizanlı,‬‬
‫‪ zînetli olarak, mahdud ve madud ve birbirinin misli ve‬اﻷﻧﻤﺎط ا ﺨﺘﻠﻔﺔ واﻷﺷ ل ا ﺘﻨﻮﻋﺔ ﻓﺘﺤﺎ ﻣﻦ ﺣﺒﻮب ﻣﻌﺪودة ﻣ ﺸﺎﺑﻬﺔ‪،‬‬
‫ﻳ ﺔ ا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م وا ا ن و ﻤﻨﺘ‬ ‫‪ basit ve camid ve birbirinin aynı veya az farklı ve karışık‬وﻣﻦ ﻧﻮى ﺪودة ﻣﺘﻤﺎﺛﻠﺔ‪ ،‬واﺳ ﻨﺒﺎﺗﻬﺎ‬
‫‪olan çekirdeklerden, habbeciklerden‬‬
‫ا ﺰ ﻨ ﺔ وا ﻤﺎ ل‪ ،‬ر ﻏ ﻢ أ ﻧ ﻬﺎ ﺴﻴ ﻄ ﺔ ﺟﺎ ﻣ ﺪ ة و ﺘ ﻠ ﻄ ﺔ ﺑ ﻌ ﻀ ﻬﺎ ﺑﺒ ﻌ ﺾ‪.‬‬

‫ﻣﺎﺋ‬ ‫ﻓ ﺮ د ﻣ ﻦ أ ﻓ ﺮا د ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﻧ ﻮا ع ا ﺘﺒﺎ ﻳﻨ ﺔ ‪-‬ا ﻟ ﺗ ﺮ ﻮ‬ ‫‪ o ikiyüzbin nevilerin farikalı ve intizamlı, ayrı ayrı,‬ﻓﻔﺘﺢ ﺻﻮر‬
‫ٌ‬ ‫‪müvazeneli, hayatdar, hikmetli, yanlışsız, hatasız bir‬‬
‫ﻞ و ﻤ ﻮا ز ﻧ ﺔ ﺗﺎ ﻣ ﺔ و ﻴ ﻮ ﺔ و ﺣ ﻜ ﻤ ﺔ‬ ‫اﻧﻔﺮاٍد ﺑﺎﻧﺘﻈﺎم‬ ‫‪ vaziyette umum efradının suretlerinin fethi ve açılışı ise‬أﻟﻒ ﻧﻮع‪-‬‬
‫و ﺪو ن ﺧ ﻄﺄ ‪،‬‬

‫ﻮ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺳﺎﻃﻌﺔ ﺟﻠﻴﺔ أﺳﻄﻊ ﻣﻦ ا ﺸﻤﺲ‪ .‬ﻓﻔﻬَﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ أن ﻫﻨﺎك‬ ‫‪öyle bir hakikattır ki; güneşten daha parlaktır ve baharın‬‬
‫َ‬ ‫‪çiçekleri ve meyveleri ve yaprakları ve mevcudatı‬‬
‫ﺷﻬﻮدا ودﻻﺋﻞ إﺛﺒﺎٍت ﺗﻠﻚ ا ﻘﻴﻘﺔ ﺑﻌﺪد أزﻫﺎر ا ﺮ ﻴﻊ‪ ،‬و ﻌﺪد أﺛﻤﺎره‬ ‫‪sayısınca o hakikatı isbat eden şahidler var diye, bildi.‬‬
‫و ﻌﺪد أوراﻗﻪ و ﻮﺟﻮداﺗﻪ‪ ،‬ﻓﻌ ّ ﻋّﻤﺎ ﺟﺎش ﻗﻠﺒﻪ ﻣﻦ ﻣﻌﺎن ﻛﺮ ﻤﺔ‬ ‫‪"Elhamdülillahi alâ nimet-il iman" dedi.‬‬
‫ﻓ ﻘﺎ ل‪:‬‬
‫ﻧ ﻌ ﻤ ﺔ ا ﻹﻳ ﻤﺎ ن «‪.‬‬ ‫»ا ﻤﺪ ﷲ‬
‫ُ‬
‫ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺴﺎ د ﺳ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل‬ ‫‪ İşte bu mezkûr hakikatları ve şehadetleri ifade manasıyla,‬و ﻴﺎن ﻫﺬه ا ﻘﺎﺋﻖ وا ﺸﻬﺎدات ذﻛﺮ‬
‫‪Birinci Makam'ın altıncı mertebesinde:‬‬
‫اﻵ ‪:‬‬
‫َ َ‬ ‫ُ َْ ُ ْ‬ ‫َ َ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ َْ ُ ْ‬ ‫َ َ‬
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب‬
‫ْ‬
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬
‫ْ َ‬ ‫َْ َ ْ ْ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫ْ َ ْ‬ ‫ْ ُ َ َْ‬
‫ِا َﺎع ِ ﻴِﻊ اﻧَﻮاِع اﻻﺷَﺠﺎِر ا َِﺰ ﻼِت َو ا َﻤﺎِرﻫﺎ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤﺎِت ا َِﻠﻴﻐﺎِت‬ ‫ْ َ ْ‬ ‫ْ ُ َ َْ‬ ‫ْ‬
‫َ‬
‫ﻻﺣَﺴﺎِن َو ا ﺒَﺎﺗﺎِت‬
‫َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ْ َْ َ ْ َْ َ ْ ْ‬
‫ﻻﻛﺮاِم و ا ِ‬ ‫ﻻ ﻌﺎِم و ا ِ‬ ‫ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ِ‬ ‫ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ِا َﺎع ِ ﻴِﻊ اﻧَﻮاِع اﻻﺷَﺠﺎِر‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َْ َ ْ ْ َ‬ ‫ْ َ‬
‫ا َِﺰ ﻼِت َو ا َﻤﺎِرﻫﺎ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤﺎِت ا َِﻠﻴﻐﺎِت ِﺸَﻬﺎدِة‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ا ُﻤَﺴ ِّﺒَﺤﺎِت ا ﺎِﻃﻘﺎِت ﺑِ ِﻠَﻤﺎِت اْوَراِﻗﻬﺎ ا َﻤْﻮُزوﻧﺎِت اﻟﻔِﺼﻴَﺤﺎِت َو‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ ْ‬ ‫َ َ َ ْ‬
‫اْزﻫﺎِرﻫﺎ ا ُﻤَﺰ ﻨَﺎِت ﺑِﻘﺼٍﺪ َو َر ٍَﺔ َو َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ْﻤِﻴ ِ َو اﻟ ْ ِ ِ َو ا ﺼِﻮ ِﺮ‬ ‫َ َ َ َ َ َ َ ْ َْ َ ْ َْ َ ْ ْ‬
‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫َ َْ َ‬ ‫َ ََ‬ ‫َ‬
‫ﺑِﺎَِرادٍة َو ِﺣﻜَﻤٍﺔ َﻣَﻊ ْﻄِﻌﻴِﺔ دﻻﻟِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺘِﺢ ِ ﻴِﻊ ُﺻَﻮِرﻫﺎ ا َﻤْﻮُزوﻧﺎِت‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ﻻﺣَﺴﺎِن َو‬ ‫ﻻﻛﺮاِم و ا ِ‬ ‫ﻻ ﻌﺎِم و ا ِ‬ ‫ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ِ‬
‫َْ ْ ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ا ﺒَﺎﺗﺎِت ا ُﻤَﺴ ِّﺒَﺤﺎِت ا ﺎِﻃﻘﺎِت ﺑِ ِﻠَﻤﺎِت اْوَراﻗَِﻬﺎ‬
‫ُ َ‬
‫ا ُﻤَﺰ ﻨَﺎِت ا ُﻤﺘَﺒَﺎﻳِﻨَِﺔ ا ُﻤﺘَﻨَِّﻮَﻋِﺔ اﻟﻐ ْ ِ ا َﻤﺤُﺪودِة ِﻣْﻦ ﻧَﻮاﺗﺎٍت َو َﺣﺒﺎٍت‬
‫ْ َ‬ ‫َْ‬ ‫َ َ َ‬
‫ُﻣﺘََﻤﺎﺛِﻠٍﺔ ُﻣ ﺸﺎﺑَِﻬٍﺔ ُﺼﻮَرٍة َﻣﻌُﺪودٍة‬ ‫َ ْ‬ ‫َ َ َ ْ‬ ‫َْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا َﻤْﻮُزوﻧﺎِت اﻟﻔِﺼﻴَﺤﺎِت َو اْزﻫﺎِرﻫﺎ ا ُﻤَﺰ ﻨَﺎِت ﺑِﻘﺼٍﺪ َو‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫َر ٍَﺔ َو َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ْﻤِﻴ ِ َو اﻟ ْ ِ ِ َو ا ﺼِﻮ ِﺮ ﺑِﺎَِرادٍة َو‬
‫َ‬ ‫َ َْ َ‬ ‫َ ََ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ِﺣﻜَﻤٍﺔ َﻣَﻊ ْﻄِﻌﻴِﺔ دﻻﻟِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺘِﺢ ِ ﻴِﻊ ُﺻَﻮِرﻫﺎ‬
‫ا َْﻤْﻮُزوﻧَﺎت ا ُْﻤَﺰ ﻨَﺎت ا ُْﻤﺘَﺒَﺎﻳﻨَﺔ ا ُْﻤﺘَﻨَ ّﻮَﻋﺔ اﻟَْﻐ ْ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫ْ ْ َ‬
‫ا َﻤﺤُﺪودِة ِﻣْﻦ ﻧَﻮاﺗﺎٍت َو َﺣﺒﺎٍت ُﻣﺘََﻤﺎﺛِﻠٍﺔ ُﻣ ﺸﺎﺑَِﻬٍﺔ‬
‫ْ َ‬ ‫َْ‬
‫ُﺼﻮَرٍة َﻣﻌُﺪودٍة‬
‫‪denilmiş.‬‬
#18

‫ ﺋﺪا ﻣﻦ‬-‫ا ي ازداد ﺑﺎ ﺴﻤﻮ ذوﻗﺎ وﺷﻮﻗﺎ‬- ‫ و ﻨﻤﺎ ن ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﺸﻐﻮف‬Sonra, seyahat-ı fikriyede bulunan o meraklı ve terakki ile
zevki ve şevki artan dünya yolcusu,
‫ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ و ﻋﺜ ﻮ ر ه‬ ‫ﺗﻠﻚ ا ﺴﻴﺎﺣﺔ اﻟﻔﻜﺮ ﺔ ﻣﺒﺘﻬﺠﺎ ﺑ ِة وﻗﻮِﻓﻪ‬
،‫ﺟﻨﺎ ت ا ﻹﻳ ﻤﺎ ن‬

‫ﻣﻦ أزﻫﺎر ا ﻌﺮﻓﺔ‬- ‫ ﺣﺎ ﻼ ﺑﺎﻗﺔ ﻛﺒ ة واﺳﻌﺔ‬،‫ راﺟﻌﺎ ﻣﻦ ﺴﺘﺎن ا ﺮ ﻴﻊ‬bahar bahçesinden bir bahar kadar bir güldeste-i marifet
َ ve iman alıp gelirken; hayvanat ve tuyur âleminin kapısı
‫ إذا ﺑﺒﺎب ﻢ اﻟﻄﻴﻮر وا ﻴﻮاﻧﺎت ﻳﻨﻔﺘﺢ‬،‫ ﺳﻌﺔ ا ﺮ ﻴﻊ ﻧﻔﺴﻪ‬-‫ واﻹﻳﻤﺎن‬hakikat-bîn olan aklına ve marifet-aşina olan fikrine açıldı.
،‫إزاء ﻋﻘﻠﻪ ا ّﻮاق ﻠﺤﻘﻴﻘﺔ وﻓﻜﺮه ا ﺸﺘﺎق ﻠﻤﻌﺮﻓﺔ‬

‫ ﺗﺪﻋﻮه ﺗﻠﻚ اﻟﻄﻴﻮُر وا ﻴﻮاﻧﺎت ﺑﻤﺌﺎت اﻷ ﻮف ﻣﻦ اﻷﺻﻮات ا ﺘﺒﺎﻳﻨﺔ‬Yüzbin ayrı ayrı seslerle ve çeşit çeşit dillerle onu içeriye
çağırdılar, "Buyurun" dediler.
‫ و ﺗ ﺮ ﺣ ﺐ ﺑ ﻤ ﻘ ﺪ ﻣ ﻪ إ‬،‫ ﺧ ﻮ ل إ ذ ﻚ ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ ا ﻟ ﻔ ﺴﻴ ﺢ‬، ‫وا ﻷ ﺴﻨ ﺔ ا ﺨﺘ ﻠ ﻔ ﺔ‬
..‫ﻬﺎ‬

‫ ﻓﺪﺧﻠﻪ ورأى أن ﻴﻊ اﻟﻄﻴﻮر و ﻴﻊ ا ﻴﻮاﻧﺎت ﺑﺄﻧﻮاﻋﻬﺎ وﻃﻮاﺋﻔﻬﺎ وأ ﻬﺎ‬O da girdi ve gördü ki: Bütün hayvanat ve kuşların bütün
nevileri ve taifeleri ve milletleri, bil'ittifak lisan-ı kal ve
،‫إ ﻻ ﻫ ﻮ « ﺑ ﻠ ﺴﺎ ن ﺣﺎ ﺎ و ﻣ ﻘﺎ ﺎ‬ ‫ » ﻻ‬:‫ﻓ ﺔ ﺗ ﺬ ﻛ ﺮ ﻣﺘ ﻔ ﻘ ﺔ‬ lisan-ı halleriyle "Lâ ilahe illâ Hû" deyip,

..‫ و ﻤُﻊ ﺗﻬﻠﻴﻞ ﻋﻈﻴﻢ‬،‫ﻜﺄن ﺳﻄَﺢ اﻷرض ﻠﺲ ذﻛﺮ ﻣﻬﻴﺐ‬ ‫ ﺣ‬zemin yüzünü bir zikirhane ve muazzam bir meclis-i tehlil
suretine çevirmişler;

،‫ورأى أن ﻣﻨﻬﺎ ﺪ ذاﺗﻪ ﺑﻤﺜﺎﺑﺔ ﻗﺼﻴﺪٍة ر ﺎﻧﻴﺔ ﺗ ﻧﻢ ﺑﺂﻻء ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ‬ herbiri bizzât birer kaside-i Rabbanî, birer kelime-i
Sübhanî ve manidar birer harf-i Rahmanî hükmünde
‫ وﺣﺮٍف ر ﺎ ذي ﻣﻐﺰى ﻳﻨﻢ‬،‫و ﻤٍﺔ ﺳﺒﺤﺎﻧﻴﺔ ﻧﺎﻃﻘﺔ ﺑﺎ ﻘﺪ ﺲ ﺎرﺋﻬﺎ‬ Sâni'lerini tavsif edip hamd ü sena ediyorlar vaziyetinde
،‫ﻋﻦ ا ﺮ ﺔ اﻹ ﻴﺔ؛ ﻓﺎ ﻤﻴُﻊ ﻳُ ﻨﻮن ﺧﺎﻟﻘﻬﻢ و ﺼﻔﻮﻧﻪ ﺑﺎ ﻤﺪ وا ﻨﺎء‬ gördü.

‫ و ﺄن ﺣﻮاس ﺗﻠﻚ اﻟﻄﻴﻮر وا ﻴﻮاﻧﺎت و ﺸﺎﻋﺮﻫﺎ وأﻋﻀﺎءﻫﺎ وآﻻﺗﻬﺎ‬Güya o hayvanların ve kuşların duyguları ve kuvaları ve
ٌ cihazları ve a'zaları ve âletleri, manzum ve mevzun
..‫ و م ﻓﺼﻴﺢ ﺑﻠﻴﻎ‬،‫ ﻤﺎت ﻮزوﻧﺔ ﻣﻨﻈﻮﻣﺔ‬،‫ وأﺟﻬﺰﺗﻬﺎ وﻗﻮاﻫﺎ‬kelimelerdir ve muntazam ve mükemmel sözlerdir.
ً َ
‫ ﻓﺸﺎﻫَﺪ ا ﺴﺎﺋﺢ ذ ﻚ ﺛﻼث ﺣﻘﺎﺋَﻖ ﻋﻈﻴﻤﺔ ﻴﻄﺔ ﺗﺪل دﻻﻟﺔ ﺻﺎدﻗﺔ‬Onlar, bunlarla Hallak ve Rezzaklarına şükür ve
ّ vahdaniyetine şehadet getirdiklerine kat'î delalet eden üç
‫أن ﺗﻠﻚ اﻟﻄﻴﻮر وا ﻴﻮاﻧﺎت ﺗﺆدي ﺷﻜَﺮﻫﺎ ﺎه ﺧﻼﻗﻬﺎ ورزاﻗﻬﺎ‬ muazzam ve muhit hakikatları müşahede etti.
: ‫ و ﺸ ﻬ ﺪ و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ ﺑ ﺬ ﻚ ا م‬،‫ﺑﺘ ﻠ ﻚ ا ﻤﺎ ت‬
ُ
‫ أي ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹﺣﻴﺎء وﻣﻨﺢ‬،‫ ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹ ﺎد وا ﺼﻨﻊ واﻹﺑﺪاع‬:‫ أوﻻﻫﺎ‬Birincisi: Hiçbir cihetle serseri tesadüfe ve kör kuvvete ve
şuursuz tabiata havalesi mümkün olmayan hiçten
‫ اﻟ ﻻ ﻳﻤ ﻦ ﺴ ﺘﻬﺎ ﻣﻄﻠﻘﺎ إ ا ﺼﺎدﻓﺔ اﻟﻌﺸﻮاء واﻟﻘﻮة‬،‫ ا ﺮوح‬hakîmane icad ve san'at-perverane ibda'
ٌ ٌ
‫ و ﺑﺪاع‬،‫اﻟﻌﻤﻴﺎء واﻟﻄﺒﻴﻌﺔ ا ﺼﻤﺎء؛ إذ إ ﺎد ِﻣﻦ ﻋﺪم ﻳﻘﻊ ﻜﻤﺔ‬
،‫ﻣ ﻘ ﺮ و ن ﺑﺈﺗ ﻘﺎ ن‬
ُ
َ ‫ و ﺗ ﻈ ﻬ ﺮ ﻼ ء‬.‫ﻋ ﻠ ﻢ‬ ‫ و ﺸﺎٌء ﻣﺒ‬،‫ وﺧﻠٌﻖ ﺼﺤﻮب ﺑﺈرادة‬ve ihtiyarkârane ve alîmane halk ve inşa ve yirmi cihetle
ilim ve hikmet ve iradenin cilvesini gösteren ruhlandırmak
‫ و ﺑﺮﻫﺎن ﺑﺎﻫﺮ وﺟﻮب‬،‫ »اﻟﻌﻠﻢ وا ﻜﻤﺔ واﻹرادة« ﺑﻌ ﻦ وﺟﻬﺎ‬ve ihya etmek hakikatıdır ki;
« ‫و ﺟ ﻮ د »ا ﻟ ا ﻟ ﻘﻴ ﻮ م‬
ُ
‫و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ ﺟ ﻞ‬ ‫ﺻ ﻔﺎﺗ ﻪ ا ﺴﺒ ﻌ ﺔ ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ وآﻳ ﺔ ﺻ ﺪ ق‬ ‫ وﺷﺎﻫُﺪ ﺣﻖ‬zîruhlar adedince şahidleri bulunan bir bürhan-ı bahir
َ olarak, Zât-ı Hayy-ı Kayyum'un vücub-u vücuduna ve
‫ أي إن ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹﺣﻴﺎء ﺗﺪﻓﻊ إ ا ﻮﺟﻮد ﺷﻬﻮد إﺛﺒﺎت ﺑﻌﺪد ذوي‬.‫ وﻋﻼ‬sıfât-ı seb'asına ve vahdetine şehadet eder.
.‫ا ﻷ ر وا ح ﻬﺎ‬
ُ
‫وا ﺼ ﻮ ﺮ ا ﻟ ﺗﺘ ﻀ ﺢ ﻣ ﻦ ﺧ ﻼ ل ﺗ ﻠ ﻚ‬ ‫ ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﻤﻴ واﻟ‬:‫ ﺛﺎﻧ ﺘﻬﺎ‬İkincisi: O hadsiz masnu'larda birbirinden sîmaca farikalı
‫ﺘﻠﻒ ﺑﻌُﻀﻬﺎ ﻋﻦ ﺑﻌﺾ ﺑﻌﻼﻣﺎت ﻓﺎرﻗﺔ‬
ve şekilce zînetli ve mikdarca mizanlı ve suretçe intizamlı
‫ ا ﺼﻨﻮ ت ﻏ ِ ا ﺤﺪودة اﻟ‬bir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden
‫ و ﻤﻘﺎدﻳﺮ ﻮزوﻧﺔ‬،‫ و ﺄﺷ ل ﺰ ّﻨﺔ ﻴﻠﺔ ﻣﺘﺒﺎﻳﻨﺔ‬،‫ﻣﺘﻤ ة ا ﻮﺟﻮه‬
.‫ و ﺼﻮر ﻣﻨﺘﻈﻤﺔ ﻣ ّﺴﻘﺔ‬،‫دﻗﻴﻘﺔ ﺘﻠﻔﺔ‬
‫َ‬ ‫ٌ‬
‫ﻴ ﺚ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ أ ن ﻳ ﻤﺘ ﻠ ﻚ ﻫ ﺬا ا ﻟ ﻔ ﻌ ﻞ ا ﺤﻴ ﻂ‬ ‫ﻓ ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻗ ﻮ ﺔ ﻋ ﻈ‬ ‫‪öyle azametli ve kuvvetli bir hakikat görünür ki: Kadir-i‬‬
‫َ‬
‫ا ي ﻳُ ِ ز ‪-‬ﻋﻴﺎﻧﺎ‪ -‬أﻟﻔﺎ ﻣﻦ ا ِ ﻢ وا ﻮارق ﺳﻮى اﻟﻘﺎدِر‬
‫‪Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey'den başka hiçbir şey, bu her‬‬
‫ء‬ ‫‪cihetle binlerle hârikaları ve hikmetleri gösteren ihatalı fiile‬‬
‫واﻟﻌﺎ ِﻢ ﺑ ﻞ ء‪ ،‬وﻟ ﺲ ﻫﻨﺎك إ ن أو اﺣﺘﻤﺎل آﺧﺮ ﻗﻂ‪.‬‬ ‫‪sahib olamaz ve hiçbir imkân ve ihtimali yok.‬‬

‫‪#19‬‬
‫ُ‬
‫‪ Üçüncüsü: Birbirinin misli ve aynı veya az farklı ve‬ﺛﺎ ﺘﻬﺎ‪ :‬ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻓﺘﺢ ﺻﻮر ﺗﻠﻚ ا ﻴﻮاﻧﺎت ﻏ ا ﺤﺪودة ﺑﻤﺌﺎت اﻵﻻف‬
‫‪birbirine benzeyen mahsur ve mahdud yumurtalardan ve‬‬
‫‪ yumurtacıklardan ve nutfe denilen su katrelerinden‬ﻣﻦ اﻷﺷ ل واﻷﻧﻤﺎط‪ ،‬ﻣﻦ ﺑﻴﻮض و ﻮ ﻀﺎت ﻣﺘﻤﺎﺛﻠﺔ ﻣﻌﺪودة‪ ،‬وﻣﻦ‬
‫ﻗ ﻄ ﺮا ت ﺪ و د ة‪ ،‬ﻣ ﺸﺎﺑ ﻬ ﺔ أ و ﺘ ﻠ ﻔ ﺔ ﺑ ﻔﺎ ر ق ﻃ ﻔﻴ ﻒ ‪..‬‬
‫ُ‬
‫ﻞ‬ ‫ﺪ ذا ﺗ ﻬﺎ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة ا ﻜ ﻤ ﺔ ‪ -‬ﺑﺎ ﻧﺘ ﻈﺎ م‬ ‫ﻓﻔﺘُﺢ ﺗﻠﻚ ا ﺼﻮر ‪-‬اﻟ‬ ‫‪o hadsiz hayvanların yüzbinler çeşit tarzlarda ve birer‬‬
‫ٌ‬ ‫‪mu'cize-i hikmet mahiyetinde bulunan suretlerini, gayet‬‬
‫و ﻮازﻧٍﺔ ﺗﺎﻣﺔ دوﻧﻤﺎ ﺧﻄﺄ وﻻ ز ﺎدة أو ﻧﻘﺼﺎن‪ ،‬إﻧﻤﺎ ﻫﻮ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺳﺎﻃﻌﺔ‬ ‫‪muntazam ve müvazeneli ve hatasız bir heyette açmak ve‬‬
‫َ‬
‫ﺑﺎ ﻫ ﺮ ة ﺴﺘ ﻧ ﻮ ر ﻫﺎ ﻣ ﻦ د ﻻﺋ ﻞ و أ ﺳﺎ ﻧﻴ ﺪ ﺑ ﻌ ﺪ د ا ﻴ ﻮا ﻧﺎ ت ﻴ ﻌ ﻬﺎ‪.‬‬ ‫‪fethetmek‬‬

‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬


‫ﻼ ﻣﻦ‬ ‫ﻢ ا ﻟ ﻄﻴ ﻮ ر وا ﻴ ﻮا ﻧﺎ ت و ﺗ ﻠ د ر ﺳﺎ‬ ‫‪ öyle parlak bir hakikattır ki; hayvanlar adedince senedler,‬وﻫﻜﺬا ﺷﺎﻫﺪ ا ﺴﺎﺋُﺢ‬
‫‪deliller o hakikatı tenvir eder.‬‬
‫د ﻻ ﻟ ﺔ ﻫ ﺬ ه »ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﻼ ث « ا ﺘ ﻔ ﻘ ﺔ‪،‬‬
‫ً‬
‫إﻻ‬ ‫أ ن ﻴ ﻊ أ ﻧ ﻮا ع ا ﻴ ﻮا ﻧﺎ ت ﺸ ﻬ ﺪ ﻗﺎﺋ ﻠ ﺔ ﻣ ﻌﺎ ‪ » :‬ﻻ‬ ‫‪ İşte bu üç hakikatın ittifakıyla, hayvanların bütün enva'ı,‬دﻻﻟﺔ واﺿﺤﺔ‬
‫‪beraber öyle bir "Lâ ilahe illâ Hû" deyip şehadet‬‬
‫;‪ getiriyorlar ki‬ﻫﻮ«‪،‬‬

‫إ ﻻ ﻫ ﻮ« ﺑ ﺴﺒ ﺔ‬ ‫‪ güya zemin büyük bir insan gibi, büyüklüğü nisbetinde‬ﺣ ﻏﺪت اﻷرض ﻛﺄﻧﻬﺎ إ ﺴﺎن ﺿﺨﻢ ﺟﺪا‪ ،‬ﺗﺬﻛﺮ »ﻻ‬
‫َ‬ ‫‪"Lâ ilahe illâ Hû" diyerek semavat ehline işittiriyor‬‬
‫ﺴ ﻤ ﻌ ﻬﺎ‬ ‫‪ mahiyetinde gördü ve tam ders aldı.‬ﻛ ﻫﺎ وﺿﺨﺎﻣﺘﻬﺎ ﻓﺘﻤﻸ ‪-‬ﻣﻦ ﺷﺪﺗﻬﺎ وﻗﻮﺗﻬﺎ‪ -‬ﻗﺒﺔ ا ﺴﻤﺎء ﺣ‬
‫ُ‬
‫أ ﻫ ﻞ ا ﺴ ﻤﺎ وا ت‪.‬‬
‫ُ‬
‫ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺴﺎﺑ ﻌ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل ﻴﺎ ن ﻫ ﺬ ه ا ﻘﺎﺋ ﻖ ﻣﺎ ﻳ ﺄ ‪:‬‬ ‫‪ Birinci Makam'ın yedinci mertebesinde bu mezkûr‬وﻗﺪ ذﻛﺮ‬
‫‪hakikatları ifade manasıyla:‬‬
‫َ َ‬ ‫ُ َْ ُ ْ‬ ‫َ َ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ َْ ُ ْ‬ ‫َ َ‬
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب‬
‫ْ َ‬
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫َّ ُ َ َْ‬
‫ِاﺗِﻔﺎق ِ ﻴِﻊ اﻧَﻮاِع ا َﻴََﻮاﻧﺎِت َو اﻟﻄﻴُﻮِر ا َﺎِﻣَﺪاِت ا ﺸﺎِﻫَﺪاِت ﺑِ ِﻠَﻤﺎِت‬ ‫ْ َ‬ ‫َّ ُ َ َْ‬ ‫ْ‬
‫ْ ْ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬
‫َﺣَﻮا ِّﺳَﻬﺎ َو ﻗَﻮاﻫﺎ َو ِﺣ ِّﺴﻴﺎﺗَِﻬﺎ َو ﻟَﻄﺎﺋِِﻔَﻬﺎ ا َﻤْﻮُزوﻧﺎِت ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤﺎِت‬ ‫ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ِاﺗِﻔﺎق ِ ﻴِﻊ اﻧَﻮاِع ا َﻴََﻮاﻧﺎِت َو‬
‫ٰ َ‬ ‫َ ْ َ‬ ‫َ‬
‫اﻟﻔِﺼﻴَﺤﺎِت َو ﺑِ ِﻠَﻤﺎِت ِﺟَﻬﺎَزاﺗَِﻬﺎ َو َﺟَﻮاِرِﺣَﻬﺎ َو اﻋﻀﺎﺋَِﻬﺎ َواﻻﺗَِﻬﺎ‬
‫َْ‬ ‫اﻟﻄﻴُﻮر ا ْ َﺎِﻣَﺪات ا ﺸﺎِﻫَﺪات ﺑ َ ِﻠَﻤﺎت َﺣَﻮا ِّﺳَﻬﺎ وَ‬
‫ْ‬ ‫َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ‬ ‫ُْ َ َ ْ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫ﻻ َﺎِد َو ا ﺼﻨِﻊ َو‬ ‫ا ﻤﻜﻤﻠِﺔ ا َِﻠﻴﻐﺎِت ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ِ‬ ‫ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ َ‬
‫َ‬ ‫َْ ْ‬
‫ﻻَرادِة َو َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ْﻤِﻴ ِ َو اﻟ ْ ِ ِ ﺑِﺎﻟﻘﺼِﺪ َو َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ﻘِﺪﻳِﺮ َو‬
‫َ‬ ‫ْ َْ ِ ْ َ‬
‫ﻻﺑﺪاع ﺑِﺎ ِ‬ ‫ا ِ‬ ‫ﻗَﻮاﻫﺎ َو ِﺣ ِّﺴﻴﺎﺗَِﻬﺎ َو ﻟَﻄﺎﺋِِﻔَﻬﺎ ا َﻤْﻮُزوﻧﺎِت ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤﺎِت‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َْ‬
‫اﻟﻔِﺼﻴَﺤﺎِت َو ﺑِ ِﻠَﻤﺎِت ِﺟَﻬﺎَزاﺗَِﻬﺎ َو َﺟَﻮاِرِﺣَﻬﺎ َو‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا ﺼِﻮ ِﺮ ﺑِﺎ ِﻜَﻤِﺔ َﻣَﻊ ْﻄِﻌﻴِﺔ دﻻﻟِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺘِﺢ ِ ﻴِﻊ ُﺻَﻮِرﻫﺎ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َْْ ْ ْ‬ ‫ْ َ َ ْ َ‬
‫ا ُﻤﺘَﺨﺎِﻟﻔِﺔ ا ُﻤﺘَﻨِّﻮَﻋِﺔ اﻟﻐ ِ ا َﻤﺤُﺼﻮَرِة ِﻣْﻦ َﻴﻀﺎٍت َو َﻄَﺮاٍت ُﻣﺘََﻤﺎﺛِﻠٍﺔ‬ ‫ﻜﻤﻠَﺔ ا ْ َﻠﻴَﻐﺎت َﺸَﻬﺎَدة َ َﻈﻤﺔَ‬ ‫َ ْ َ َ َٰ َ َ ُْ َ‬
‫َْ َ‬
‫ُﻣ ﺸﺎﺑَِﻬٍﺔ ُﺼﻮَرٍة ُﺪودٍة‬
‫َْ‬ ‫َ َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫اﻋﻀﺎﺋِﻬﺎ واﻻﺗِﻬﺎ ا ﻤ‬
‫ْ َ ْ َْ ِ ْ َ‬ ‫ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴَﻘِﺔ ا َ َ‬
‫ﻻَرادِة َو‬ ‫ﻻﺑﺪاع ﺑِﺎ ِ‬ ‫ﻻ ﺎِد و ا ﺼﻨِﻊ و ا ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ْﻤِﻴ ِ َو اﻟ ْ ِ ِ ﺑِﺎﻟﻘﺼِﺪ َو َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ﻘِﺪﻳِﺮ َو‬
‫َ ََ َ َ َْ َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ ْ َ َ َ َ‬ ‫ْ‬
‫ا ﺼِﻮ ِﺮ ﺑِﺎ ِﻜﻤِﺔ ﻣﻊ ﻄِﻌﻴِﺔ دﻻﻟِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺘِﺢ ِ ﻴِﻊ‬
‫َْ ْ ْ‬ ‫ْ َ َ ْ‬ ‫َ ْ ْ َ‬
‫ُﺻَﻮِرﻫﺎ ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ ا ُﻤﺘَﺨﺎِﻟﻔِﺔ ا ُﻤﺘَﻨَِّﻮَﻋِﺔ اﻟﻐ ْ ِ ا َﻤﺤُﺼﻮَرِة‬
‫َْ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ‬
‫ِﻣْﻦ َﻴَْﻀﺎٍت َو َﻄَﺮاٍت ُﻣﺘََﻤﺎﺛِﻠٍﺔ ُﻣ ﺸﺎﺑَِﻬٍﺔ ُﺼﻮَرٍة‬
‫َْ َ‬
‫ُﺪودٍة‬
‫‪denilmiştir.‬‬
َ
‫ﻳﻤ‬ ‫ ﺛﻢ أراد ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﺘﺄ ﻞ أن ﻳﺪﺧﻞ ﻢ اﻹ ﺴﺎن ودﻧﻴﺎ اﻟ‬Sonra o mütefekkir yolcu, marifet-i İlahiyenin hadsiz
ً َ ‫ ﺻﻌﺪا ﺮاﺗ‬mertebelerinde ve nihayetsiz ezvakında ve envârında
‫ و ﺮ د ر ﺟ ﺔ أ‬،‫ﺐ ﻏ ِ ﺪ و د ة ﻠ ﻤ ﻌ ﺮ ﻓ ﺔ ا ﻹ ﻴ ﺔ‬ daha ileri gitmek için,
ً
.‫أ ﻧ ﻮا ر ﻫﺎ ﻏ ا ﺘﻨﺎ ﻫﻴ ﺔ‬ ‫ و ﻣﻨ ـ ﺰ ﻟ ﺔ أ ﺳ‬،‫أ ذ وا ﻗ ﻬﺎ‬
ُ
‫أ و ﻻ و ﻫ ﻢ » ا ﻷﻧ ﻴﺎ ء ﻋ ﻠﻴ ﻬ ﻢ‬ ‫ وﻋﻨﺪﻫﺎ دﻋﺘﻪ إ ا ﺧﻮل ﺻﻔﻮة اﻟ‬insanlar âlemine ve beşer dünyasına girmek isterken,
başta enbiyalar olarak onu içeriye davet ettiler; o da
‫ ﻓﺪﺧﻞ و‬،«‫ ا ﺴﻼم‬girdi.

«‫ء ﻓﺮأى أن ﻴﻊ »اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم‬ ‫ﺴ ﻏ ﻮ ر ا ﻷ ز ﻣﺎ ن ﻗﺒ ﻞ‬ En evvel geçmiş zamanın menziline baktı, gördü ki: Nev'-i
ُ ُ
‫ ﻳَﺬﻛﺮون ﺑﻠﺴﺎن واﺣﺪ‬-‫وﻫﻢ ﺧ ة ﻧﻮع اﻟ وأ ﻤﻠﻬﻢ ﻗﺎﻃﺒﺔ‬-
beşerin en nurani ve en mükemmeli olan umum
peygamberler (Aleyhimüsselâm) bil'icma' beraber "Lâ
ّ
،«‫ »ﻻ إﻻ ﻫﻮ‬:‫و ﺮددون ﻣﻌﺎ ﺑﺎﻹ ﺎع‬ ilahe illâ Hû" deyip zikrediyorlar

‫ وﻫﻢ ﻴﻌﺎ ﻳﺪﻋﻮن إ ا ﻮﺣﻴﺪ ا ﺎ ﺺ ﺑﻘﻮِة ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣﻦ ﻣﻌﺠﺰاﺗﻬﻢ‬ve parlak ve musaddak olan hadsiz mu'cizatlarının
kuvvetiyle, tevhidi iddia ediyorlar
،‫ا ﺎ ﻫ ﺮ ة ا ﺼ ﺪ ﻗ ﺔ ﻢ و ﻋ ﻮا ﻫ ﻢ‬
ْ
‫ﺔ إ ا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن ﺑﺎ ﷲ ﻹ ﺧ ﺮا ﺟ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ﺮ ﺗﺒ ﺔ‬ ‫ ورأى أﻧﻬﻢ ﻴﻌﺎ ﻳﺪﻋﻮن اﻟ‬ve beşeri, hayvaniyet mertebesinden melekiyet derecesine
َ
‫ ا ﻴﻮاﻧﻴﺔ ورﻓِﻌﻬﺎ إ درﺟﺔ ا َﻤﻠﻚ؛ ا ﻓﻘﺪ ﺟﺜﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ‬veriyorlar gördü. O da, o nurani medresede diz çöküp
çıkarmak için, onları iman-ı billaha davet ile ders
‫ر ﺒ ﻴ ﻪ ﺑﺄد ب‬
،‫ ﺟّﻢ وﺗﻮﻗ ﻋﻈﻴﻢ أروﻗﺔ ﺗﻠﻚ ا ﺪرﺳﺔ ا ﻮراﻧﻴﺔ‬derse oturdu.
#20

‫ﺔ‬ ‫ﻣ ﻦ أ و ﻚ ا ﻷﺋ ﻤ ﺔ ا ﺪا ة ا ﻷ ﻋ ﻼ م ﻠ‬ ‫ ورأى أن ﺑ ﻳَﺪي‬Gördü ki: Meşahir-i insaniyenin en yüksekleri ve


َ namdarları olan o üstadların herbirisinin elinde Hâlık-ı
..‫ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ‬ ‫ﻋﻼﺋُﻢ ﺗﺼﺪﻳٍﻖ ﻢ ﻣﻦ ن رب اﻟﻌﺎ‬ ‫ ﻣﻌﺠﺰاٍت وﺧﻮارق‬Kâinat tarafından verilmiş nişane-i tasdik olarak mu'cizeler
bulunduğundan,

‫د ﺧﻠ ﺖ‬ ‫ وأﻧﻪ ﻗﺪ ﺗ ﻮﻧﺖ ﻃﺎﺋﻔﺔ ﻋﻈﻴﻤﺔ وأﻣﺔ ﻏﻔ ة ﺼﺪﻗﺔ ﻣﻦ اﻟ‬herbirinin ihbarı ile beşerden bir taife-i azîme ve bir
ümmet tasdik edip imana geldiklerinden,
..‫ﺣﻈ ة اﻹﻳﻤﺎن ﺑ ﺒﻠﻴِﻎ ٍ ﻣﻨﻬﻢ‬
ّ
‫ ﺗﻠﻚ ا ﻘﻴﻘﺔ‬،‫ ا ﺗﻤ ﻦ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻣﻦ ﻗﻴﺎس ﻣﺪى ﻗﻮة ا ﻮﺣﻴﺪ ورﺻﺎﻧﺘﻪ‬o yüzbin ciddî ve doğru zâtların icma' ve ittifakla hüküm
ve tasdik ettikleri bir hakikat ne kadar kuvvetli ve kat'î
..‫ﻣﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ‬
‫ اﻟ اﺗﻔﻖ ﻋﻠﻴﻬﺎ أو ﻚ ا ﺼﺎدﻗﻮن ا ﻳﻦ ﻳﺮ ﻮن‬olduğunu kıyas edebildi.
ُ َ
‫ وﻓِﻬﻢ ﻛﺬ ﻚ ﻣﺪى ا ﻄﺄ ا ﺴﻴﻢ وا ﻨﺎﻳﺔ ا ﻜ ى اﻟ ﻳﺮﺗ ﺒﻬﺎ أﻫﻞ‬Ve bu kuvvette, bu kadar muhbir-i sadıkların hadsiz
َ mu'cizeleriyle imza ve isbat ettikleri bir hakikatı inkâr eden
‫ ا ﻀﻼﻟﺔ ا ﻨﻜﺮون ﻠﻚ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮاﺳﺨﺔ اﻟ ﺗﻤﻠﻚ ﻫﺬه اﻟﻘﻮة واﻟ‬ehl-i dalalet ne derece hadsiz bir hata, bir cinayet
ُ ّ
‫ ﺻﺪﻗﻬﺎ وأﻳّﺪﻫﺎ ﻫﺬا اﻟﻌﺪد ﻣﻦ ا ﺨ ِ ﻦ ا ﺼﺎدﻗ وأﺛ ﺘﻮﻫﺎ ﺑﻤﻌﺠﺰاﺗﻬﻢ‬ettiklerini ve ne kadar hadsiz bir azaba müstehak
ُ olduklarını anladı
.. ‫ و أ د ر ك ﻛ ﺬ ﻚ ﻣ ﺪ ى ﻣﺎ ﺴﺘ ﺤ ﻘ ﻮ ﻧ ﻪ ﻣ ﻦ ﻋ ﺬا ب أ ﻢ ﺧﺎ‬..‫ا ﻟ ﻻ ﺪ‬

‫ وﻋﺮف أﻳﻀﺎ ﻣﺪى ﺻﻮاِب وأﺣﻘﻴﺔ ا ﻳﻦ ﺻﺪﻗﻮﻫﻢ وآﻣﻨﻮا ﺑﻬﻢ ﻓﺪﺧﻠﻮا‬ve onları tasdik edip iman getirenler ne kadar haklı ve
ٌ hakikatlı olduklarını bildi; iman kudsiyetinin büyük bir
‫ ﻓﺒﺪت أﻣﺎﻣﻪ ﺑﺬ ﻚ ﺮﺗﺒﺔ ﻋﻈ ﻫﺎﺋﻠﺔ ﻟﻘﺪﺳﻴﺔ اﻹﻳﻤﺎن‬.‫ ﺣﻈ ة اﻹﻳﻤﺎن‬mertebesi daha ona göründü.
.‫و ﺳ ﻤ ﻮ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ‬

‫ﺎ ﺗﺼﺪﻳٌﻖ ﻓﻌ ﻣﻦ ن ا ﻖ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬ ‫ إن ا ﻌﺠﺰات اﻟ ﻻ ﺣ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet enbiyayı (Aleyhimüsselâm), Cenab-ı Hak


tarafından fiilen tasdik hükmünde olan hadsiz
.‫ وﺗﻌﺎ ﻸﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم‬mu'cizatlarından

‫ﻢ أﻇﻬﺮ ت‬ ‫ﻜ ﺮ ﻦ ا ﻌﺎ ر ﺿ‬
ِ ‫ وا ﺼﻔﻌﺎت ا ﺴﻤﺎو ﺔ اﻟ ﻧﺰﻟﺖ ﺑﺎ ﻨ‬ve hakkaniyetlerini gösteren muarızlarına gelen semavî
.‫أﺣﻘﻴﺘَﻬﻢ وﺗﺄﻳﻴﺪ اﷲ ﻢ‬
pek çok tokatlarından

ٌ
.‫ﺣ ﻖ أﺑ ﻠ ﺞ‬ ‫أﻧ ﻬ ﻢ‬ ‫ و ﻤﺎﻻﺗﻬﻢ ا ﺸﺨﺼﻴﺔ و رﺷﺎداﺗﻬﻢ ا ﺴﺪﻳﺪة داﻟﺔ‬ve hak olduklarına delalet eden şahsî kemalâtlarından

‫ﺻ ﺪﻗ ﻬ ﻢ‬ ‫ وﻗﻮة إﻳﻤﺎﻧﻬﻢ و ﻳﺔ ﺟﺪﻳﺘﻬﻢ وﻧﻬﺎﻳﺔ ﺮدﻫﻢ ﺸﻬﺪ ﻬﺎ‬ve hakikatlı talimatlarından ve doğru olduklarına şehadet
eden kuvvet-i imanlarından ve tam ciddiyetlerinden ve
،‫ وﺻﻮاب دﻋﻮﺗﻬﻢ‬fedakârlıklarından
، ‫أ ﻳ ﺪ ﻳ ﻬ ﻢ ﻣ ﻦ ا ﻜﺘ ﺐ وا ﺼ ﺤ ﻒ ا ﻘ ﺪ ﺳ ﺔ‬ ‫ وﻣﺎ‬ve ellerinde bulunan kudsî kitab ve suhuflarından

‫ وﺗﻼﻣﻴﺬﻫﻢ ﻏ ا ﺤﺪودﻳﻦ ا ﻳﻦ ﺑﻠﻐﻮا ا ﻘﻴﻘﺔ وارﺗﻘﻮا إ ا ﻜﻤﺎل‬ve onların yolları doğru ve hak olduğuna şehadet eden
ittiba'larıyla hakikata, kemalâta, nura vâsıl olan hadsiz
،‫ واﻫﺘﺪوا إ ا ﻮر ﺑﺎﺗﺒﺎﻋﻬﻢ ﻢ‬tilmizlerinden başka,

‫ﻫ ﺬا ﻓﺈ ن‬ ‫ وﻋﻼوة‬.‫ ﺷﻬﺪ ﻬﺎ أﺣﻘﻴﺔ ﺳ ﻴﻠﻬﻢ وﺻﻮاب ﻃﺮ ﻘﻬﻢ‬onların ve o pek ciddî muhbirlerin müsbet mes'elelerde
‫ا ﺴﺎﺋﻞ ا ﺜ َﺘﺔ‬
icmaı ve ittifakı ve tevatürü
‫إ ﺎ ع أ و ﻚ ا ﺒ ﻠ ﻐ ا ﺼﺎ د ﻗ‬
ٌ
‫ ﻴ ﺚ ﻻ‬،‫ﺻ ﺪ ق ا ﻹﻳ ﻤﺎ ن و ﻗ ﻮ ة ﻋ ﻈﻴ ﻤ ﺔ ﺗ ﻌ ﺰ ز ﺣ ﻘﻴ ﻘﺘ ﻪ‬‫ ﻮ ﺣﺠﺔ ﻗﺎﻃﻌﺔ‬ve isbatta tevafuku ve tesanüdü ve tetabuku öyle bir
ُ hüccettir ve öyle bir kuvvettir ki; dünyada hiçbir kuvvet
‫ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ دا ﻣ ﻐ ﺔ ﺗﻨ ﺤ‬ ‫ ﻓ‬.‫ ﺴﺘﻄﻴﻊ ﻗﻄﻌﺎ أﻳﺔ ﻗﻮة اﻟﻌﺎ ﻢ أن ﺗﺼﺎرﻋﻬﺎ‬karşısına çıkamaz ve hiçbir şübhe ve tereddüdü bırakmaz.
ُ
.‫أﻣﺎَﻣﻬﺎ ﺷﺒﻬﺔ أو ر ﺐ‬
ً َ
،‫ ﻓﻌِﻠﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺣﻜﻤﺔ ﻛﻮن ﺗﺼﺪﻳﻖ ا ﺮﺳﻞ ﻓﺔ ر ﻨﺎ ﻣﻦ أر ن اﻹﻳﻤﺎن‬Ve imanın erkânında umum enbiyayı (Aleyhimüsselâm)
tasdik dahi dâhil olması, o tasdik büyük bir kuvvet
‫ن ﻣﺎ اﻧ ﺐ‬ ‫ ﻓ‬،‫و ﻴﻒ أﻧﻪ ﻳ ﺒﻮع دﻓﺎق و ﺼﺪُر ﻗﻮة ﻋﻈﻴﻤﺔ ﻹﻳﻤﺎﻧﻪ‬ menbaı olduğunu anladı.
. ‫ﻳ ﻐ ف ﻣ ﻦ ﻫ ﺬا ا ﺒ ﻮ ع ا ﻟ‬
ُ
‫ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺎ ﻣﻨ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل ﻣﺎ ﻳ ﻔﻴ ﺪ ﻣ ﻌ ا ر س ا ﺬ ﻛ ﻮ ر‬ ‫ وﻗﺪ ذﻛﺮ‬Onların derslerinden çok feyz-i imanî aldı. İşte, bu
yolcunun mezkûr dersini ifade manasında Birinci
:‫ ﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ‬Makam'ın sekizinci mertebesinde:
َْ ْ َ ُ ْ َ ْ َ َ
‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ُ ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ ِا َﺎع ِ ﻴِﻊ اﻻﻧ ِﻴَﺎِء‬
َ َ
‫ﻪ‬ ‫ﺗ‬
َ ْ َ
‫ﺪ‬ ‫ﺣ‬ ‫و‬ ‫ه‬ ‫د‬ ‫ﻮ‬ ُ ‫َ َ اﻻ ا ُ ا ى َدل َ َ ُوُﺟﻮب ُو‬
‫ﺟ‬
َ
‫ﻻ ِا‬
َ ْ َ ّ ْ ْ ْ ُ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ
‫ﺑِﻘﻮِة ُﻣﻌِﺠَﺰاﺗِِﻬُﻢ ا َﺎِﻫَﺮِة ا ُﻤَﺼِﺪﻗِﺔ ا ُﻤَﺼﺪﻗِﺔ‬ ْ
َ ّ َ ُْ ْ ُ ُ َ َْ ْ َ ُ ْ
‫ِا َﺎع ِ ﻴِﻊ اﻻﻧ ِﻴﺎِء ﺑِﻘﻮِة ﻣﻌِﺠَﺰاﺗِِﻬُﻢ ا َﺎِﻫَﺮِة ا ﻤﺼِﺪﻗِﺔ‬
َ َ ُْ
‫ا ﻤﺼﺪﻗِﺔ‬
denilmiş.

‫ وﺣﻴﻨﻤﺎ ن ا ﺴﺎﺋﺢ اﻟﻄﺎﻟﺐ ا ي ﺗﺬّوق ﻣﺬاﻗﺎت ﺳﺎﻣﻴﺔ ﻣﻦ ﻗﻮة اﻹﻳﻤﺎن‬Sonra imanın kuvvetinden ulvî bir zevk-i hakikat alan o
seyyah-ı talib, Enbiya Aleyhimüsselâm'ın meclisinden
‫ ﻳﺮﺟﻊ ﻣﻦ ﻠﺲ »اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ‬،‫وﺗ ّﺴﻢ أ ﺴﺎم ا ﻴﺎة ﺻﺎﻓﻴﺔ ﺧﺎ ﺼﺔ‬ gelirken,
،« ‫ا ﺴ ﻼ م‬

‫ د ه أو ﻚ ا ﻳﻦ أﺛ ﺘﻮا د وى اﻷﻧ ﻴﺎء ﺑﻌﻠﻢ ا ﻘ وأﻗﺎ ﻮا ا ﺠﺞ‬ülemanın ilmelyakîn suretinde kat'î ve kuvvetli delillerle,
Enbiyaların (Aleyhimüsselâm) davalarını isbat eden ve
‫ﺻ ﺪ ﻗ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻌ ﻠ ﻤﺎ ء ا ﺤ ﻘ ﻘ وا ﺠﺘ ﻬ ﺪ ﻳ ﻦ ا ﺘﺒ ﺤ ﺮ ﻦ ا ﻳ ﻦ‬
‫ ا اﻣﻐﺔ‬asfiya ve sıddıkîn denilen mütebahhir, müçtehid
َ
‫ د ه أو ﻚ إ ﻣﺪارﺳﻬﻢ‬.«‫ »اﻷﺻﻔﻴﺎء وا ﺼﺪﻳﻘﻮن‬:‫ ﻳُﻄﻠﻖ ﻋﻠﻴﻬﻢ ﻴﻌﺎ‬muhakkikler, onu dershanelerine çağırdılar.
#21

‫ وﻣﺌﺎِت‬،‫ﻓﺪﺧﻞ ورأى ﻤﻌﺎ ﺣﺎﻓﻼ ﻳﻀﻢ أ ﻮﻓﺎ ﻣﻦ اﻟﻌﺒﺎﻗﺮة اﻷﻓﺬاذ‬ O da girdi, gördü ki: Binlerle dâhî ve yüzbinlerce
َ müdakkik ve yüksek ehl-i tahkik kıl kadar bir şübhe
‫ا ﻷ ﻮ ف ﻣ ﻦ ا ﺪ ﻗ ﻘ ﻣ ﻦ أ ﻫ ﻞ ا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ وا ﺤ ﻘﻴ ﻖ و ﻫ ﻢ ﻳ ﻘﻴ ﻤ ﻮ ن ا ﻻﺋ ﻞ‬ bırakmayan tedkikat-ı amikalarıyla, başta vücub-u vücud
‫ﺑﺘ ﺪ ﻗﻴ ﻘﺎﺗ ﻬ ﻢ ا ﻟ ﻌ ﻤﻴ ﻘ ﺔ ا ﻟ ﻻ ﺗ ﺪ ع أ د‬- ‫و ﻨ ﺼﺒ ﻮ ن ا ﻟ ا ﻫ و ﺒﺘ ﻮ ن‬ ve vahdet olarak müsbet mesail-i imaniyeyi isbat
َ
‫ و ﻣﻘﺪﻣﺘﻬﺎ وﺟﻮُب وﺟﻮد ا ﺎﻟﻖ‬،‫ ا ﺴﺎﺋﻞ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ ا ﺜ ﺘﺔ‬-‫ﺷﺒﻬﺔ‬
ediyorlar.

.‫ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ و و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ‬

‫ ﻣ ﻊ ﺗ ﻔﺎ و ت ا ﺳﺘ ﻌ ﺪا دا ﺗ ﻬ ﻢ و ﺗﺒﺎ ﻳ ﻦ‬- ‫ إ ن ا ﺗ ﻔﺎ ق أ و ﻚ ا ﻟ ﻌ ﻠ ﻤﺎ ء ا ﻟ ﻔ ﻄﺎ ﺣ ﻞ‬،‫ﻧ ﻌ ﻢ‬ Evet, istidadları ve meslekleri muhtelif olduğu halde usûl
ve erkân-ı imaniyede onların müttefikan ittifakları
،‫ أ ﺻ ﻮ ل ا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن و أ ر ﻧ ﻪ‬- ‫ﻮا ﻫﺒ ﻬ ﻢ ا ﻟ ﻔ ﻄ ﺮ ﺔ وا ﺧﺘ ﻼ ف ﺴﺎ ﻜ ﻬ ﻢ‬
ٌ
‫ ﻮ ﺣ ﺠ ﺔ ﻗﺎ ﻃ ﻌ ﺔ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ‬، ‫ﺴ ﻨ ﺪا ﻣﻨ ﻬ ﻢ ﻗ ﻮ ة ﺑ ﺮا ﻫﻴﻨ ﻪ و ﻘﻴﻨ ﻬﺎ‬ ve herbirisinin kuvvetli ve yakînî bürhanlarına istinadları
،‫ﻷﺣٍﺪ ﻣﻌﺎرﺿﺘُﻬﺎ أو دﺣﻀﻬﺎ أو ا ﻤﺎراة ﻓﻴﻬﺎ‬
öyle bir hüccettir ki;

ُ ّ
‫ و ن ﺑﺮﻫﺎﻧﻪ‬،‫إﻻ إذا ن ﻳﻤﻠﻚ ذ ًء أﺣﺪ وأر ﻣﻦ ذ ِء أو ﻚ اﻟﻔﺤﻮل‬ onların mecmuu kadar bir zekâvet ve dirayet sahibi olmak

.‫أﻗﻮى ﻣﻦ ﺑﺮاﻫ ا ﻤﻴﻊ وﺣﺠﺘُﻪ أﺑﻠﻎ ﻣﻦ ﺣﺠﺘﻬﻢ ﻴﻌﺎ! وﻫﺬا ﺎل‬


ve bürhanlarının umumu kadar bir bürhan bulmak
mümkün ise, karşılarına ancak öyle çıkılabilir.
ّ
‫ا ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ ﺎﺑ ﻬﺘ ﻬﺎ إ ﻻ ﺑﺎ ﻬ ﻞ وا ﺠﺎ ﻫ ﻞ وا ﻹ ﻧ ﺎ ر ﻓﻴ ﻤﺎ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ‬ Yoksa o münkirler, yalnız cehalet ve echeliyet ve inkâr ve
isbat olunmayan menfî mes'elelerde inad ve göz
.‫ أ و ﺑﺎ ﻟ ﻌﻨﺎ د و ﻏ ﻤﺎ ض ا ﻟ ﻌ إ زا ء ذ ﻚ ا ﻮ ر‬،‫إ ﺛﺒﺎ ﺗ ﻪ ﻣ ﻦ ا ﺴﺎﺋ ﻞ ا ﻨ ﻔﻴ ﺔ‬ kapatmak suretiyle karşılarına çıkabilirler. -Gözünü
.‫وا ﺎ ل أ ن ﻣ ﻦ ﻳ ﻐ ﻤ ﺾ ﻋﻴ ﻴ ﻪ ﻓ ﻘ ﺪ ﺟ ﻌ ﻞ ﻧ ﻬﺎ ر ه ﻼ‬ kapayan, yalnız kendine gündüzü gece yapar.-

‫ﻫﺎ ﻫ ﺆ ﻻ ء ا ﻷ ﺳﺎﺗ ﺬ ة ا ﺘﺒ ﺤ ﺮ و ن ﺬ ه‬ ‫ ﻓﻔﻬﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ أن اﻷﻧﻮار اﻟ‬Bu seyyah; bu muhteşem ve geniş dershanede, bu
muhterem ve mütebahhir üstadların neşrettikleri nurlar,
‫ ا ﺪرﺳﺔ ا ﺴﺎﻣﻴﺔ ا ﺸﺎﺳﻌﺔ ﻗﺪ أﺿﺎءت ﻧﺼﻒ ا ﻜﺮة اﻷرﺿﻴﺔ ﺧﻼل أﻟﻒ‬zeminin yarısını bin seneden ziyade ışıklandırdığını bildi.
. ‫ﻣﻦ ا ﺴ‬
ّ ‫ ووﺟﺪ ﻣﻦ ﻫﺬا ﻗﻮًة ﻣﻌﻨﻮ ﺔ ﻫﺎﺋﻠﺔ ﺗﻨﺼ‬Ve öyle bir kuvve-i maneviyeyi buldu ki, bütün ehl-i inkâr
‫ و ﺗ ﻤ ﻸ ﺟ ﻮا ﻪ ﻴ ﺚ‬،‫ﺐ ﻛﻴﺎ ﻧ ﻪ‬
ُ
‫ﻮ اﺟﺘﻤﻊ أﻫﻞ اﻹﻧ ﺎر وأر ﺎُب اﻟﻌﻨﺎد ﻴﻌﺎ ﻟﻦ ﻳﻘﺪروا زﻋﺰﻋﺘﻬﺎ‬
toplansa onu kıl kadar şaşırtmaz ve sarsmaz.
َ
.‫و ﻮ ﻗﻴَﺪ ﺷﻌﺮٍة‬
ُ
‫ وﻫﻜﺬا ذﻛﺮت إﺷﺎرة ﺘ ة ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺎﺳﻌﺔ ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول ﺎ‬İşte bu yolcunun bu dershaneden aldığı derse bir kısa
işaret olarak, Birinci Makam'ın dokuzuncu mertebesinde:
: ‫ا ﻗﺘ ﺴ ﻪ ا ﺴﺎﺋ ﺢ ﻫ ﺬ ه ا ﺪ ر ﺳ ﺔ ﻣ ﻦ د ر و س و ﻋ ﻛ ﻤﺎ ﻳ ﺄ‬
َ ُ َّ ْ َ َ
‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ُ ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ِاﺗِﻔﺎق ِ ﻴِﻊ‬
َ َ
‫ﻪ‬ ‫ﺗ‬ َ ‫ﻻ ا َ َ اﻻ ا ُ ا ى َدل َ َ ُوُﺟﻮب ُوُﺟﻮده َوْﺣ‬
‫ﺪ‬
َ
َ ْ َ ْ ُ َ ْ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ
‫اﻻْﺻِﻔﻴَﺎِء ﺑِﻘﻮِة ﺑََﺮاِﻫﻴِﻨِﻬُﻢ اﻟﻈﺎِﻫَﺮِة ا ُﻤَﺤﻘﻘِﺔ ا ُﻤﺘِﻔﻘِﺔ‬ َ ْ ُ ْ َ ْ َ ُ َّ
‫ِاﺗِﻔﺎق ِ ﻴِﻊ اﻻﺻِﻔﻴَﺎِء ﺑِﻘﻮِة ﺑََﺮاِﻫﻴِﻨِﻬُﻢ اﻟﻈﺎِﻫَﺮِة ا ُﻤَﺤﻘﻘِﺔ‬
َ ْ
‫ا ُﻤﺘِﻔﻘِﺔ‬
denilmiş.

‫ وﺣﻴﻨﻤﺎ ن ﻳﺆوب ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ا ﺘﺄ ﻞ ﻣﻦ ﻣﺪرﺳﺔ اﻟﻌﻠﻤﺎء أ ﻒ ﻋﻠﻴﻪ‬Sonra, imanın daha ziyade kuvvetlenmesinde ve
ٌ inkişafında ve ilmelyakîn derecesinden aynelyakîn
‫ ﺷﻮق ﻠﺢ إ ز ﺎدة اﻹﻳﻤﺎن واﻧ ﺸﺎﻓﻪ واﺳﺘﻮﻟﺖ ﻋﻠﻴﻪ رﻏﺒﺔ ﻋﻨﻴﻔﺔ إ‬mertebesine terakkisindeki envârı ve ezvakı görmeye çok
‫ﻃ ﺮ ﻖ ا ﻻ رﺗ ﻘﺎ ء ﻣ ﻦ د ر ﺟ ﺔ ﻋ ﻠ ﻢ ا ﻘ‬ ‫ رؤ ﺔ اﻷﻧﻮار واﻷذواق اﻟ‬müştak olan o mütefekkir yolcu, medreseden gelirken,
. ‫إ ﺮﺗﺒ ﺔ ﻋ ا ﻘ‬
‫»ا ﻷ و ﺎ ء ا ﺼﺎ « ا ﺮ ﺷ ﺪ ﻳ ﻦ ا ﺴﺎ ﻣ ا ﻳ ﻦ ﺳ ﻌ ﻮا‬ ُ ‫ﻓﺪ ه أ ﻮُف و ﻼﻳ‬ hadsiz küçük tekyelerin ve zaviyelerin telahukuyla tevessü'
َ eden gayet feyizli ve nurlu ve sahra genişliğinde bir tekye,
‫ﻖ ووﺻﻠﻮا ﺮﺗﺒﺔ ﻋ ا ﻘ ﺴﻤّﻮﻫﻢ وﻋﺮوﺟﻬﻢ‬ ‫إ ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ و ﻠ ﻐ ﻮا ا‬ bir hangâh, bir zikirhane, bir irşadgâhta ve cadde-i kübra-
‫ﺪ ي و أﺛ ﺮ ا ﺮ ﺳ ﻮ ل ﷺ ا ﺎ د ة ا ﺤ ﻤ ﺪﻳ ﺔ‬ ‫ﺖ ﻇ ﻞ ا ﻌ ﺮا ج ا ﻷ‬ yı Muhammedînin (A.S.M.) ve mi'rac-ı Ahmedînin
(A.S.M.) gölgesinde hakikata çalışan ve hakka erişen ve
،‫ وﻣﻘﺎِم إرﺷﺎد ﻗﻮ ﻢ ﻛﺮ ﻢ‬،‫ِﻞ ذﻛٍﺮ ﻋﻈﻴﻢ ﺑﻬﻴﺞ‬ ‫ د ه ﻫ ﺆ ﻻ ء إ‬.‫ا ﻜ ى‬ aynelyakîne yetişen binlerle ve milyonlarla kudsî mürşidler
‫ﺸﻊ ﻓﻴﻀﺎ وﻧﻮرا ﻳﻤﻸ اﻷرﺟﺎء ﻬﺎ و ﺘﺪﻓﻖ ﻧﺎﺑﻌﺎ ﻣﻦ ﺗﻼﺣِﻖ ﻣﺎ ﻻ ﺪ‬ onu dergâha çağırdılar.

.‫ﻣﻦ ﺗ ﺎﻳﺎﻫﻢ وزواﻳﺎﻫﻢ و ﺮاﺑﻄﻬﻢ‬

‫ﻓ ﺪ ﺧ ﻞ و ر أ ى أ ن أ ﻫ ﻞ ا ﻜ ﺸ ﻒ وا ﻜ ﺮا ﻣﺎ ت ﻫ ﺆ ﻻ ء ﻳ ﺮ د د و ن ﺑﺎ ﻻ ﺗ ﻔﺎ ق‬ O da girdi, gördü ki: O ehl-i keşf ve keramet mürşidler;


ّ
‫ »ﻻ إﻻ ﻫﻮ« ﻣﻌﻠﻨ ﺑﻪ وﺟﻮَب وﺟﻮد ا ﺮب ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﺗﻌﺎ‬:‫واﻹ ﺎع‬
keşfiyatlarına ve müşahedelerine ve kerametlerine
istinaden bil'icma' müttefikan "Lâ ilahe illâ Hû" diyerek,
.‫ ﺴ ﻨﺪﻳﻦ إ ﻛﺸﻔﻴﺎﺗﻬﻢ و ﺮاﻣﺎﺗﻬﻢ و ﺸﺎﻫﺪاﺗﻬﻢ‬،‫ووﺣﺪاﻧ ﺘَﻪ‬ vücub-u vücud ve vahdet-i Rabbaniyeyi kâinata ilân
ediyorlar.
#22

‫ا ﺸ ﻤ ﺲ ﺑ ﺄ ﻮا ن ﺿﻴﺎﺋ ﻬﺎ ا ﺴﺒ ﻌ ﺔ؛‬ ‫ ﻛﻤﺎ ُﺴﺘَﺪل‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Güneşin ziyasındaki yedi renk ile güneşi tanımak gibi

‫ ﻣﻦ اﻷ ﻮان‬، ‫ ﺑﻞ ﺑﻌﺪد أﺳﻤﺎء اﷲ ا ﺴ‬،‫ﻮﻧﺎ‬ ‫ ا ﻳﻦ اﺻﻄﺒﻐﻮا ﺴﺒﻌ‬yetmiş renk ile, belki esma-i hüsna adedince, Şems-i
Ezelî'nin ziyasından tecelli eden ayrı ayrı nurlu renkler ve
‫ا ﻟ ﻘ ﻠ ﻮ ب وا ﻵ ﻓﺎ ق‬ ‫ ا ﻨّﻮرة ا ﺘﺒﺎﻳﻨﺔ واﻷﻧﻮار ا ﻠﻮﻧﺔ ا ﺨﺘﻠﻔﺔ ا ﺘﺠﻠﻴﺔ‬çeşit çeşit ziyalı levnler
.‫ﻣ ﻦ ﻧ ﻮ ر ا ﻷﺑ ﺪ وا ﻷ ز ل‬

‫ﻓﺈ ن ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ ﻛ ﺬ ﻚ ﻳ ﺼ ﺪ ﻗ ﻬﺎ ﻫ ﺆ ﻻ ء ا ﻷ ﻓ ﺬا ذ ا ﻟ ﻌﺎ ر ﻓ ﻮ ن وا ﻬﺎﺑ ﺬ ة‬ ve başka başka hakikatlı tarîkatlar ve muhtelif doğru


َ meslekler ve mütenevvi haklı meşreblerde bulunan o
‫ و ﻫ ﻢ ﻳ ﻤﺜ ﻠ ﻮ ن أ ﻫ ﻞ ا ﻟ ﻄ ﺮ ق ا ﺘﻨ ﻮ ﻋ ﺔ ا ﺼﺎ د ﻗ ﺔ‬،‫ا ﻨ ﻮ ر و ن ﺑﺎ ﻹ ﺎ ع وا ﻻ ﺗ ﻔﺎ ق‬ kudsî dâhîlerin ve nurani âriflerin icma' ve ittifakla imza
‫وأﺻﺤﺎَب ا ﺴﺎ ﻚ ا ﺨﺘﻠﻔﺔ ا ﺼﺎﺋﺒﺔ وذوي ا ﺸﺎرب اﻟﻌﺪﻳﺪة ا ﻘﺔ‬ ettikleri bir hakikat,

. ‫َ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﺎ ﻫ ﺮ ة؛ ﺑ ﻌ ا ﻘ‬ ‫ وﻗﺪ ﺷﺎﻫﺪ ا ﺴﺎﺋُﺢ‬ne derece zahir ve bahir olduğunu aynelyakîn müşahede


etti

ُ ً
‫ و ﺘﻔﻖ‬،«‫ا رأى أن ﺣﻘﻴﻘﺔ ِﻤﻊ ﻋﻠﻴﻬﺎ »اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم‬ ve enbiyanın (Aleyhimüsselâm) icmaı ve asfiyanın ittifakı
ve evliyanın tevafuku ve bu üç icmaın birden ittifakı,
‫ و ﺘ ﻮا ﻓ ﻖ ﻣ ﻌ ﻬﺎ »ا ﻷ و ﺎ ء ا ﺼﺎ ﻮ ن « ﻟ‬،« ‫ﺻ ﺪ ﻗ ﻬﺎ »ا ﻟ ﻌ ﻠ ﻤﺎ ء ا ﻷ ﺻ ﻔﻴﺎ ء‬ güneşi gösteren gündüzün ziyasından daha parlak gördü.
ٌ
.‫ﺣﻘﻴﻘﺔ أﺳﻄُﻊ ﻣﻦ ﺿﻮء ا ﻬﺎر ا ال ا ﺸﻤﺲ‬
ٌ ُ
‫ة إ ﻣﺎ‬ ‫ وﻫﻜﺬا ذﻛﺮت ا ﺮﺗﺒﺔ اﻟﻌﺎ ة ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول إﺷﺎرة ﺘ‬İşte bu misafirin tekyeden aldığı feyze kısa bir işaret
olarak, Birinci Makam'ın onuncu mertebesinde:
: ‫أ ﺧ ﺬ ه ﻫ ﺬا ا ﺴﺎ ﻓ ﺮ ﻣ ﻦ ﻓﻴ ﺾ ا ﺮاﺑ ﻂ ا ﺼ ﻮ ﻓﻴ ﺔ و ز وا ﻳﺎ ﻫ ﻢ‬
َ ْ ُ ْ ْ َ َ
‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ُ ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ ِا َﺎع اﻻْو ِ َﺎِء‬
َ َ
َ ‫ﻻ ا َ َ اﻻ ا ُ ا ى َدل َ َ ُوُﺟﻮب ُوُﺟﻮده َوْﺣ‬
َ
َ ْ َ ْ َ ْ َ ‫ﻪ‬
ِِ ‫ﺗ‬ ‫ﺪ‬ ِ ِِ ِ ِ ِ ِ
‫ﺑِ ﺸِﻔﻴﺎﺗِِﻬْﻢ َو ﻛَﺮاَﻣﺎﺗِِﻬُﻢ اﻟﻈﺎِﻫَﺮِة ا ُﻤَﺤﻘﻘِﺔ ا ُﻤَﺼﺪﻗِﺔ‬
َ ُ َ ََ َ ْ ْ َ َ َْ ْ ُ َْ
‫ِا ﺎع اﻻو ِ ﺎِء ﺑِ ﺸِﻔﻴﺎﺗِِﻬﻢ و ﻛﺮاﻣﺎﺗِِﻬﻢ اﻟﻈﺎِﻫﺮِة‬
َ ْ َ ْ
‫ا ُﻤَﺤﻘﻘِﺔ ا ُﻤَﺼﺪﻗِﺔ‬
denilmiş.

َ َ َ
،‫ وا ﺘﻔّﺠﺮة ﻣﻦ ﻣﻌﺮﻓﺘﻪ‬،‫ﻟﻌﻠِﻤﻪ ﺑﺄن ﺒﺔ اﷲ ا ﺎﺷﺌﺔ ﻣﻦ اﻹﻳﻤﺎن ﺑﺎﷲ‬ Sonra kemalât-ı insaniyenin en mühimmi ve en büyüğü,
belki bilcümle kemalât-ı insaniyenin menbaı ve esası,
‫ ﺑﻞ ﻣﻨﺒﻊ ﻴﻊ ا ﻜﻤﺎﻻت‬،‫أﻋﻈﻢ ﻛﻤﺎٍل إ ﺴﺎ وأﻫﻤﻪ وأوﺳﻌﻪ‬ iman-ı billahtan ve marifetullahtan neş'et eden
‫و أ ﺳﺎ ﺳ ﻬﺎ؛‬ muhabbetullah olduğunu bilen o dünya seyyahı,

‫أراد ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺑ ﻞ ﻟﻄﺎﺋﻔﻪ وﻗﻮاه أن ﻳﺰداد رﻗّﻴﺎ وﺳﻤﻮا ﻗﻮة‬ bütün kuvvetiyle ve letaifiyle, imanın kuvvetinde ve
َ
‫ ا َرﻓﻊ رأَﺳﻪ ﻧﺎﻇﺮا ا ﺴﻤﺎوات‬،‫اﻹﻳﻤﺎن واﻧ ﺸﺎف ﻣﻌﺮﻓﺘﻪ ﷲ‬
marifetin inkişafında daha ziyade terakki etmesini istemek
fikriyle başını kaldırdı ve semavata baktı. Kendi aklına
َ
:‫و ﺧﺎ ﻃ ﺐ ﻋ ﻘ ﻠ ﻪ‬ dedi ki:
ً ُ
‫ وا ﻮ ﺟ ﻮ دا ت ﻬﺎ ﺴ ﺨ ﺮ ة‬،‫ا ﻜ ﻮ ن‬ ‫ء‬ ‫أ‬ ‫" ﻣﺎ داﻣﺖ ا ﻴﺎة‬Madem kâinatta en kıymetdar şey hayattır ve kâinatın
mevcudatı hayata müsahhardır
،‫ﻠ ﺤﻴﺎ ة‬

‫ وأر ذوي اﻷرواح ﻫﻢ ذوو‬،‫ وأن أﺛﻤﻦ ذوي ا ﻴﺎة ﻫﻢ ذوو ا ﺮوح‬ve madem zîhayatın en kıymetdarı zîruhtur ve zîruhun en
kıymetdarı zîşuurdur
‫ا ﺸﻌﻮر‬
ُ ُ
-‫ﻷﺟﻞ ﻫﺬه ا ﻨـﺰﻟﺔ ا ﺮﻓﻴﻌﺔ‬- ‫ وﻣﺎ داﻣﺖ ا ﻜﺮة اﻷرﺿﻴﺔ‬ve madem bu kıymetdarlık için küre-i zemin, zîhayatı
َ ُ mütemadiyen çoğaltmak için her asır, her sene dolar
.‫ ﺗ ﺜ ا و ي ا ﻴﺎ ة‬،‫ و ﺗ ﻤ ﻸ ﺑﺎ ﺳﺘ ﻤ ﺮا ر‬،‫ﺳﻨ ﺔ‬ ‫ ﻋ و‬boşalır.

‫ ﺳﻜﻨﺘُﻬﺎ‬،‫ أن ﺗ ﻮن ﺬه ا ﺴﻤﺎوات اﻟُﻌ ا ﺰ ّﻨِﺔ‬-‫وﻻ ﺎﻟﺔ‬- ‫ ﻓﻼﺑﺪ‬Elbette ve her halde, bu muhteşem ve müzeyyen olan
semavatın dahi kendisine münasib ahalisi ve sekenesi,
.‫ وأﻫﻠﻮﻫﺎ ا ﺘﻼﺋﻤﻮن ﻣﻌﻬﺎ ﻣﻦ ذوي ا ﻴﺎة وذوي اﻷرواح وذوي ا ﺸﺎﻋﺮ‬zîhayat ve zîruh ve zîşuurlardan vardır ki;
ٌ ُ
‫َﻢ ﻣﻌﻬﻢ ﻣﻨﺬ‬ ‫ ﺣ ﻧﻘﻠﺖ رواﻳﺎت ﻣﺘﻮاﺗﺮة ﺗﺆ ﺪ رؤ ﺔ »ا ﻼﺋ ﺔ« وا‬huzur-u Muhammedîde (A.S.M.) sahabelere görünen
Hazret-i Cebrail'in (A.S.) temessülü gibi melaikeleri
‫ﺻﻮرة إ ﺴﺎن وﻇﻬﻮِره أﻣﺎم‬ ‫ ﻛﺘﻤﺜﻞ ﺟ اﺋﻴﻞ ﻋﻠﻴﻪ ا ﺴﻼم‬،‫ اﻟﻘﺪﻳﻢ‬görmek ve onlarla konuşmak hâdiseleri, tevatür suretinde
.‫ﻠ ﺲ ا ﺮ ﺳ ـ ﻮ ل ﷺ‬ ‫ ا ﺼﺤﺎﺑﺔ‬eskiden beri nakl ve rivayet ediliyor.

‫أﻗ ﻒ‬ ‫ و‬،‫ِف رؤ ِﺔ أﻫﻞ ا ﺴﻤﺎوات‬ ‫أﺻﻞ إ‬ :‫ ﻓﻘﺎل ا ﺴﺎﺋﺢ‬Öyle ise keşki ben semavat ehli ile dahi görüşseydim,
َ onlar ne fikirde olduklarını bilseydim; çünki "Hâlık-ı Kâinat
‫ﺣﻖ‬ ‫ ﻷ ن أ ﻫ ﻢ ﺷ ﻬﺎ د ة‬.‫ﻣﺎ ﻋﻨ ﺪ ﻫ ﻢ ﺣ ﻮ ل ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن وا ﻮ ﺣﻴ ﺪ‬ hakkında en mühim söz onlarındır"
‫ﺧﺎ ﻟ ﻖ ا ﻜ ﻮ ن ﺷ ﻬﺎ دﺗ ﻬ ﻢ‬
َ ‫ »ﻣﺎ دﻣ‬:‫ و ﻢ ﻳ ﺪ ﻳﺘﻢ ﺣﺪﻳﺜﻪ ﺣ ﺳﻤﻊ ﻓﺠﺄة ﻛﺄن ﻫﺎﺗﻔﺎ ﺳﻤﺎو ﺎ ﻳﻘﻮل‬diye düşünürken, birden semavî şöyle bir sesi işitti:
‫ﺖ‬
،‫ﺗﺮ ﺪ أن ﺗﻠﺘ ﻣﻌﻨﺎ و ﺴﺘﻤَﻊ إ درﺳﻨﺎ‬
"Madem bizim ile görüşmek ve dersimizi dinlemek
istersin..
ُ
‫ﻴ ﻊ ا ﻷﻧ ﻴﺎ ء و‬ ‫ ﻓﺎﻋﻠﻢ أن ا ﺴﺎﺋﻞ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ اﻟ أﻧﺰﻟﺖ ﺑﻮﺳﺎﻃﺘﻨﺎ إ‬bil ki: Başta Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm
ve Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan olarak bütün peygamberlere
.‫ ﻗﺪ آﻣﻨﺎ ﺑﻬﺎ ﻦ أوﻻ‬،‫ ﻣﻘﺪﻣﺘﻬﻢ ﻤﺪ ﷺ ﺑﺎﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ‬vasıtamızla gelen mesail-i imaniyeye en evvel biz iman
etmişiz.
#23

‫ واﻋﻠْﻢ ﻛﺬ ﻚ أن ﻴﻊ اﻷرواح اﻟﻄﻴﺒﺔ ﻣﻨﺎ وا ﺘﻤﺜﻠﺔ ﻺ ﺴﺎن ﻗﺪ ﺷﻬﺪت‬Hem insanlara temessül edip görünen ve bizlerden olan
bütün ervah-ı tayyibe, bilâ-istisna ve bil'ittifak,
‫ﻬﺎ ﺑ ﻼ ا ﺳ ﺜﻨﺎ ء و ﺎ ﻻﺗ ﻔﺎ ق‬

.‫و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ﺧﺎ ﻟ ﻖ ا ﻜ ﻮ ن و و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ و ﺻ ﻔﺎ ﺗ ﻪ ا ﻟ ﻘ ﺪ ﺳﻴ ﺔ‬ bu kâinat hâlıkının vücub-u vücuduna ve vahdetine ve


ْ sıfât-ı kudsiyesine şehadet edip birbirine muvafık ve
‫ وأن ﻣﺎ أﺧ ت ﺑﻪ ﻣﻦ أﺧﺒﺎر ﻛﺜ ة ﻳﻮاﻓﻖ ﺑﻌﻀﻪ ﺑﻌﻀﺎ و ﻄﺎﺑﻘﻪ ﻣﻄﺎﺑﻘﺔ‬mutabık olarak ihbar etmişler.
.‫ﺗﺎ ﻣ ﺔ‬
َ ُ ُ
‫ ﻓﻮ‬.«‫ ﻓﺘَﻮاﻓﻖ ﻫﺬه اﻷﺧﺒﺎر ﻏ ا ﺤﺪودة وﺗﻄﺎﺑﻘﻬﺎ د ﻞ ﻚ ﺸﻤﺲ‬Bu hadsiz ihbaratın tevafuku ve tetabuku, güneş gibi sana
bir rehberdir." dediklerini bildi ve onun nur-u imanı
‫ وﺗﺄﻟﻖ ﻧﻮُر إﻳﻤﺎﻧﻪ وﺳﻄﻊ ﺣ ﻋﺮج ﺻﺎﻋﺪا إ‬،‫ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻣﺎ ﻳﻘﺼﺪوﻧﻪ‬parladı, zeminden göklere çıktı.
.‫ا ﺴ ﻤﺎ وا ت‬

‫ وﻫﻜﺬا ذﻛﺮت إﺷﺎرة ﻗﺼ ة ﺎ أﺧﺬه ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ﻣﻦ درس ا ﻼﺋ ﺔ‬İşte bu yolcunun melaikeden aldığı derse kısa bir işaret
olarak, Birinci Makam'ın onbirinci mertebesinde:
:‫ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺎ دﻳ ﺔ ﻋ ة ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل‬
ّ َ َ ْ ُ َْ ُ َ َ
‫و ﺣ ﺪﺗ ﻪ‬ ‫و ﺟﻮ ب و ﺟﻮده‬ ‫إ ﻻ ا ﷲ ا ﻮا ﺟ ﺐ ا ﻮ ﺟ ﻮ د ا ي د ل‬
ُ
‫]ﻻ‬ ‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬
، ‫ وا ﺘ ﻤ ﻣ ﻊ ﺧ ﻮا ص ا ﻟ‬،‫ا ﺗ ﻔﺎ ق ا ﻼﺋ ﺔ ا ﺘ ﻤﺜ ﻠ ﻷ ﻧ ﻈﺎ ر ا ﺎ س‬
ََْ ّ ْ َ َ ْ ُ َّ َ ْ
.[ ‫ﺑ ﺄ ﺧﺒﺎ ر ﻫ ﻢ ا ﺘ ﻄﺎﺑ ﻘ ﺔ ا ﺘ ﻮا ﻓ ﻘ ﺔ‬ ‫ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ ِاﺗِﻔﺎق ا َﻤﻠِﺌﻜِﺔ ا ُﻤﺘََﻤِﺜِﻠ َ ِﻻ ﻈﺎِر‬
ْ َ ْ ّ َ َّ ْ
‫ا ﺎِس َو ا ُﻤﺘَ ِِﻤ َ َﻣَﻊ ﺧَﻮاِص اﻟ َ ِ ﺑِﺎِﺧﺒَﺎَراﺗِِﻬُﻢ‬
َ ْ َ ْ
‫ا ُﻤﺘََﻄﺎﺑِﻘِﺔ ا ُﻤﺘََﻮاِﻓﻘِﺔ‬
denilmiştir.

‫ ﺑﺎ رس ا ي ﺗﻠﻘﺎه ﻣﻦ أ ﺴﻨﺔ‬،‫ ﺛﻢ إن ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ا ﺘﻠﻬﻒ ا ﺸﺘﺎق‬Sonra, pür-merak ve pür-iştiyak o misafir, âlem-i şehadet
َ ve cismanî ve maddî cihetinde ve mahsus taifelerin
‫ﻢ ا ﺸ ﻬﺎ د ة وا ﺎ ﻧ ﺐ ا ﺴ ﻤﺎ وا ﺎ د ي‬ ،‫ ﻃﻮاﺋﻒ ﻣﻌﻴﻨﺔ وﻣﻦ أﺣﻮا ﺎ‬dillerinden ve lisan-ı hallerinden ders aldığından,
،‫ﻣﻨ ﻪ‬

‫ اﺷﺘﺎق إ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﻤﺰ ﺪ ﻣﻦ ا ﺴﻴﺎﺣﺔ واﻷﺳﻔﺎر وا ﺤﺮي وا ﺤﺚ ﻋﻦ‬âlem-i gayb ve âlem-i berzahta dahi mütalaa ile bir
seyahat ve bir taharri-i hakikat arzu ederken,
.‫ﻢ ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ و ﻢ ا ﻟ ز خ أﻳ ﻀﺎ‬ ‫ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻓﺘ ﻘ ﺪ م إ ﻣ ﻄﺎ ﻟ ﻌ ﺔ ﻣﺎ‬

‫ﻢ ﻧ ﻮا ة ا ﻹ ﺴﺎ ن و ّ ﻪ و ﻔ ﻀ ﻠ ﻬ ﻤﺎ ا ﺳﺘ ﻄﺎ ع أ ن‬ ‫ ﻓﺎﻟﻌﻘﻞ واﻟﻘﻠﺐ ﻫﻤﺎ‬her taife-i insaniyede bulunan ve kâinatın meyvesi olan


insanın çekirdeği hükmünde bulunan ve küçüklüğü ile
‫ا ﻻ ﻧ ﺴﺎ ط وا ﻻ ﺴﺎ ع ﻣﺎ‬ ‫ و ﻤﻠ ن ﻣﻦ اﻟﻘﺪرة‬،‫ ﻳﺼﺒﺢ ﺛﻤﺮة ا ﻜﻮن‬beraber
.‫ﻳﻤﻜﻨﻬﻤﺎ أن ﻳﻄﻮ ﺎ اﻟﻌﺎ ﻢ ﻪ رﻏﻢ ﺻﻐﺮﻫﻤﺎ‬

‫ ﻓﺎﻧﻔﺘﺢ أﻣﺎﻣﻪ ﺑﺎب »اﻟﻌﻘﻮل ا ﺴﺘﻘﻴﻤﺔ ا ﻨﻮرة واﻟﻘﻠﻮب ا ﺴﻠﻴﻤﺔ‬manen kâinat kadar inbisat edebilen müstakim ve
münevver akılların, selim ve nurani kalblerin kapısı açıldı.
، ‫ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ « ا ﻠﺘ ﻻ ﻠ ﻮ ﻣﻨ ﻬ ﻤﺎ ﻃﺎﺋ ﻔ ﺔ ﻣ ﻦ ﻃ ﻮاﺋ ﻒ ا ﻟ‬

‫اﻟ ﻐﻴ ﺐ‬ ‫ﻟ‬ ‫ ﻓﺮأى ا ﺴﺎﺋﺢ أن اﻟﻘﻠﻮب واﻟﻌﻘﻮل ﺑﺮازخ إ ﺴﺎﻧﻴﺔ ﺑ‬Baktı ki; onlar, âlem-i gayb ve âlem-i şehadet ortasında
insanî berzahlardır
،‫وا ﺸ ﻬﺎ د ة‬

َ
‫ ﺮ ي‬- ‫ﺑﺎ ﻟ ﺴﺒ ﺔ ﻺ ﺴﺎ ن‬- ‫ ﻓﺎﻟﻌﻼﻗﺎت واﻟﻌﻼﻣﺎت ﺑ ذﻳﻨﻚ اﻟﻌﺎ‬ve iki âlemin birbiriyle temasları ve muameleleri, insana
nisbeten o noktalarda oluyor gördüğünden;
‫ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻘﺎ ط؛‬
َ
‫اﻟ ﻄ ﺮ ق ا ﻮ ﺻ ﻠ ﺔ إ‬ ‫ ﻓﺈن أﻗ‬،‫ »أﻗﺒﻼ‬:‫ ا ﺧﺎﻃﺐ ﻋﻘﻠﻪ وﻗﻠﺒﻪ ﻣﻌﺎ ﻗﺎﺋﻼ‬kendi akıl ve kalbine dedi ki: Gelin, bu emsalinizin
kapısından hakikate giden yol daha kısadır.
،‫ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻣ ﻦ ﺑﺎﺑـ ﻜ ﻤﺎ‬

‫ ﻓﻬﻴﺎ ﻟ ﺴﺘﻔﺪ ﺑﻤﻄﺎﻟﻌﺘﻨﺎ اﻟﻌﻘﻮل واﻟﻘﻠﻮب ا ﺘﺼﻔﺔ ﺑﺎﻹﻳﻤﺎن ودراﺳ ﻨﺎ‬Biz öteki yollardaki dillerden ders aldığımız gibi değil, belki
iman noktasındaki ittisaflarından ve keyfiyet ve
‫ ﻓﻬﺬا درس ﻻ ﻳﺆﺧﺬ ﻣﻦ اﻷ ﺴﻨﺔ ﻛﻤﺎ ﻫﻮ ا ﺎل‬،‫ ﻛﻴﻔﻴﺎﺗﻬﻤﺎ وأ ﻮاﻧﻬﻤﺎ‬renklerinden mütalaamız ile istifade etmeliyiz, dedi,
.« ‫ا ﻟ ﻄ ﺮ ق ا ﻷ ﺧ ﺮ ى‬

‫ﺻﻔﺤﺎت اﻟﻘﻠﻮب ﻌﻨﺎ ا ﻈَﺮ‬ ‫ﻓﺒﺎ ﻳ ﻘ ﻠ ﺐ ﺻ ﻔ ﺤﺎ ت ا ﻟ ﻌ ﻘ ﻮ ل و‬ mütalaaya başladı. Gördü ki: İstidadları gayet muhtelif ve
mezhebleri birbirinden uzak ve muhalif olan umum
‫ ﻓﺮأى أن ﻴﻊ اﻟﻌﻘﻮل ا ﺴﺘﻘﻴﻤﺔ ا ﻨّﻮرة ﺗﺘﻔﻖ اﻟﻌﻘﻴﺪة‬،‫ﻣﻄﻴﻼ اﻟﻔﻜَﺮ‬ istikametli ve nurlu akılların iman ve tevhiddeki
،‫ا ﺮا ﺳ ﺨ ﺔ ا ﻮا ﺿ ﺤ ﺔ ا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن وا ﻮ ﺣﻴ ﺪ‬ ittisafkârane ve râsihane itikadları tevafuk

، ‫ا ﻘ ا ﺎ ز م وا ﻻ ﻗﺘﻨﺎ ع ا ﻄ ﻤ‬ ‫ وﺗﺘﻄﺎﺑﻖ‬ve sebatkârane ve mutmainane kanaat ve yakînleri


tetabuk ediyor.
‫ أي‬.‫ رﻏﻢ ا ﺒﺎﻳﻦ ا ﻮاﺳﻊ اﺳﺘﻌﺪاداﺗﻬﺎ وا ﻌﺪ وا ﺨﺎﻟﻔﺔ ﺑ ﻣﺬاﻫﺒﻬﺎ‬Demek tebeddül etmeyen bir hakikata dayanıp
bağlanmışlar ve kökleri metin bir hakikata girmiş,
‫ ودﺧﻠﺖ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻋﺮ ﻘﺔ ﻻ‬،‫ إﻧﻬﺎ اﺳ ﻨﺪت وارﺗﺒﻄﺖ ﺑﻌﻘﻴﺪة ﻻ ﺗ ﺒﺪل‬kopmuyor.
‫ﺗﻨ ﻔ ﺼ ﻢ؛‬

‫ ا ﻓﺈن إ ﺎع ﻫﺬه اﻟﻌﻘﻮل اﻹﻳﻤﺎن وا ﻮﺟﻮب وا ﻮﺣﻴﺪ إﻧﻤﺎ ﻫﻮ‬Öyle ise bunların nokta-i imaniyede ve vücub ve tevhidde
ّ icma'ları, hiç kopmaz bir zincir-i nuranidir ve hakikata
.‫ وﻧﺎﻓﺬة واﺳﻌﺔ وﺿﺎءة ﻣﻄﻠﺔ ا ﻘﻴﻘﺔ‬،‫ ﺳﻠﺴﻠﺔ ﻧﻮراﻧﻴﺔ ﻻ ﺗﻨﻘﻄﻊ‬açılan ışıklı bir penceredir.
#24

‫ ورأى ﻛﺬ ﻚ أن ﻴﻊ اﻟﻘﻠﻮب ا ﺴﻠﻴﻤﺔ ا ﻮراﻧﻴﺔ ﺗﺘﻮاﻓﻖ ﻓﻴﻤﺎ ﺑ ﻨﻬﺎ‬Hem gördü ki: Meslekleri birbirinden uzak ve meşrebleri
birbirine mübayin olan o umum selim ve nurani kalblerin
- ‫ذا ت ا ﺗ ﻔﺎ ق وا ﻃ ﻤﺌﻨﺎ ن وا ﺬا ب‬
‫اﻟ‬- ‫ ﻛﺸﻔﻴﺎﺗﻬﺎ و ﺸﺎﻫﺪاﺗﻬﺎ‬erkân-ı imaniyedeki müttefikane ve itminankârane ve
‫ وﺗﺘﻄﺎﺑﻖ ا ﻮﺣﻴﺪ رﻏﻢ ﺗﺒﺎﻋﺪ ﺴﺎ ﻜﻬﺎ وﺗﺒﺎﻳﻦ‬،‫ أر ن اﻹﻳﻤﺎن‬müncezibane keşfiyat ve müşahedatları birbirine tevafuk
ve tevhidde birbirine mutabık çıkıyor.
.‫ﺸﺎ ر ﻬﺎ‬

‫ أي إن ﻗﻠﺐ ﻣﻦ ﻫﺬه اﻟﻘﻠﻮب ا ﻮراﻧﻴﺔ ﻋﺮش ﺻﻐ ﺟﺪا ﺴﺘﻮي‬Demek, hakikata mukabil ve vâsıl ve mütemessil bu
ُ küçücük birer arş-ı marifet-i Rabbaniye ve bu câmi' birer
‫ ﺑﻤﺎ‬،‫ و ﺮآة ﺟﺎﻣﻌﺔ ﻷﻧﻮار ا ﺠﻠﻴﺎت ا ﺼﻤﺪاﻧﻴﺔ‬،‫ ﻋﻠﻴﻪ ا ﻌﺮﻓﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ‬âyine-i Samedaniye olan nurani kalbler,
.‫ﻳ ﻘﺎﺑ ﻞ ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ و ﻮ ﺻ ﻞ إ ﻬﺎ و ﺘ ﻤﺜ ﻞ ﺑ ﻬﺎ‬

‫ أي إن ﻤﻮع ﻫﺬه اﻟﻘﻠﻮب‬.‫ ﻓ إذن ﻧﻮاﻓﺬ ﻣﻔﺘﻮﺣﺔ ﺎه ﺷﻤﺲ ا ﻘﻴﻘﺔ‬şems-i hakikata karşı açılan pencerelerdir ve umumu
ً birden güneşe âyinedarlık eden bir deniz gibi, bir âyine-i
.‫ ﺸ ﻣﻌﺎ ﺮآة ﻋﻈ واﺳﻌﺔ ﺤﺮ أﻣﺎم ﺗﻠﻚ ا ﺸﻤﺲ‬a'zamdır.

،‫ وأن اﺗﻔﺎق ﻫﺬه اﻟﻘﻠﻮب واﻟﻌﻘﻮل و ﺎَﻋﻬﺎ وﺟﻮب وﺟﻮده ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬Bunların vücub-u vücudda ve vahdette ittifakları ve
‫ و وﺣﺪاﻧ ﺘﻪ ﻮ د ﻞ أ ﻤﻞ و ﺮﺷﺪ أ ﻻ ﻳﺘﺤ وﻻ ّ ؛‬bir mürşid-i ekberdir.
icma'ları, hiç şaşırmaz ve şaşırtmaz bir rehber-i ekmel ve

َ
‫ أن ﺪع‬-‫ أﻳﺔ ﺟﻬﺔ ﻧﺖ‬- ‫ إذ ﻟ ﺲ ﻫﻨﺎك إ ن ﻗﻂ وﻻ اﺣﺘﻤﺎل ﻗﻄﻌﺎ‬Çünki hiçbir cihetle hiçbir imkân ve hiçbir ihtimal yok ki,
ٌ ّ ‫ وﻫٌﻢ ﻻ ﺣﻘﻴﻘﺔ وﻓﻜٌﺮ ﻻ ﻳﻤ‬hakikattan başka bir vehim ve hakikatsız bir fikir ve asılsız
‫ﺖ إ ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﺑ ﺼ ﻠ ﺔ و ﺻ ﻔ ﺔ ﻻ أ ﺻ ﻞ ﺎ‬ bir sıfat

‫ﻴَﻊ ﻫﺬه اﻟﻌﻴﻮن ا ﺼ ة ا ﺎﻓﺬة ا ﺎدة ﺬه ا ﻜ ة ا ﺛﺮة ﻣﻦ ذوي‬ bu kadar müstemirrane ve râsihane, bu pek büyük ve
ْ keskin gözlerin umumunu birden aldatsın, galat-ı hisse
‫ وأن ﺴﺘﻤﺮ ﻫﺬا ا ﺪاع ﻋ ﻗﺮون‬،‫ اﻟﻘﻠﻮب ا ﺼﺎﻓﻴﺔ واﻟﻌﻘﻮل ا ﺮز ﻨﺔ‬uğratsın.
.‫ﺷﺒﺎ ك ا ﻤ ﻮ ﻪ وا ﻟ ﻐ ﻔ ﻠ ﺔ‬ ‫ أو أن ﻳﻮﻗﻌﻬﻢ ﻴﻌﺎ‬،‫و ﺮﺳﻮخ ﺗﺎم‬

‫ ﻓﻬﻞ ﻫﻨﺎك ﻣﻦ ﺪ اﺣﺘﻤﺎﻻ ﻛﻬﺬا ﻏ ﻣﻦ ﻤﻞ ﻋﻘﻼ ﻓﺎﺳﺪا ﻋﻔﻨﺎ؟ ﺑﻞ‬Buna ihtimal veren bozulmuş ve çürümüş bir akla, bu
ّ kâinatı inkâr eden ahmak Sofestaîler dahi razı olmazlar,
‫ ﺣ ا ﺴﻮﻓﺴﻄﺎﺋﻴﻮن ا ﻤ ا ﻳﻦ ﻳﻨﻜﺮون ا ﻜﻮن ﻳﺮدوﻧﻪ وﻻ ﻳﺮﺿﻮن‬reddederler diye anladı.
!‫ﺑ ﻪ‬

.«‫ »آﻣﻨﺖ ﺑﺎﷲ‬:‫ ﻓﻘﺎل ﻣ ﺴﺠﻤﺎ ﻣﻊ ﻋﻘﻠﻪ وﻗﻠﺒﻪ‬،‫ ﻫﻜﺬا ﻓﻬﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ‬Kendi akıl ve kalbiyle beraber "Âmentü Billah" dediler.
ً
‫ و ﺷﺎرة إ ا ﻌﺮﻓﺔ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ ﺎ اﺳﺘﻔﺎد ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ﻣﻦ اﻟﻌﻘﻮل ا ﺴﺘﻘﻴﻤﺔ‬İşte bu yolcunun müstakim akıllardan ve münevver
kalblerden istifade ettiği marifet-i imaniyeye kısa bir işaret
: ‫ واﻟﻘﻠﻮب ا ﻨَّﻮرة ذﻛﺮ ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺎ ﺔ ﻋ ة ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول ﻣﺎ ﻳﺄ‬olarak Birinci Makam'ın onüçüncü mertebesinde
‫ّ‬ ‫َ َ‬ ‫ُ َْ ُ ْ‬ ‫َ َ‬
‫و ﺣ ﺪﺗ ﻪ‬ ‫و ﺟﻮ ب و ﺟﻮده‬ ‫]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ا ي دل‬
‫ُ‬ ‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا ِ ى دل َ ُوُﺟﻮِب‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬
‫إ ﺎع اﻟﻌﻘﻮل ا ﺴﺘﻘﻴﻤﺔ ا ﻨّﻮرة‪ ،‬ﺑﺎﻋﺘﻘﺎداﺗﻬﺎ ا ﺘﻮاﻓﻘﺔ و ﻘﻨﺎ ﺗﻬﺎ‪،‬‬ ‫ْ ُ ْ ُ‬
‫ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ‬
‫و ﻘﻴﻨﺎ ﺗ ﻬﺎ ا ﺘ ﻄﺎﺑ ﻘ ﺔ‪ ،‬ﻣ ﻊ ﺎ ﻟ ﻒ ا ﻻ ﺳﺘ ﻌ ﺪا دا ت وا ﺬا ﻫ ﺐ‪ ،‬و ﺬا د ل‬ ‫ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ ِا َﺎع اﻟُﻌﻘﻮِل ا ُﻤْﺴﺘَِﻘﻴَﻤِﺔ ا ُﻤﻨﻮَرِة‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ََ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ َ‬
‫ﺑِﺎِﻋِﺘﻘﺎداﺗَِﻬﺎ ا ُﻤﺘََﻮاِﻓﻘِﺔ َو ﺑِﻘﻨﺎ َ ﺗَِﻬﺎ َو ﻳَِﻘﻴﻨﺎﺗَِﻬﺎ ا ُﻤﺘََﻄﺎﺑِﻘِﺔ‬
‫ُ‬
‫و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ه و ﺣ ﺪ ﺗ ﻪ ا ﺗ ﻔﺎ ق ا ﻟ ﻘ ﻠ ﻮ ب ا ﺴ ﻠﻴ ﻤ ﺔ ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ‪ ،‬ﺑ ﺸ ﻔﻴﺎ ﺗ ﻬﺎ‬
‫ا ﺘ ﻄﺎﺑ ﻘ ﺔ و ﻤ ﺸﺎ ﻫ ﺪا ﺗ ﻬﺎ ا ﺘ ﻮا ﻓ ﻘ ﺔ‪ ،‬ﻣ ﻊ ﺗﺒﺎ ﻳ ﻦ ا ﺴﺎ ﻚ وا ﺸﺎ ر ب [‪.‬‬ ‫َ َ َ َ ََ‬ ‫َ َْ َ‬ ‫َ َ ََ ُ ْ ْ ْ َ َ‬
‫ﺐ و ﻛ ﺬا د ل‬ ‫ِ ِ‬ ‫ﻫ‬ ‫ا‬ ‫ﺬ‬ ‫ﻤ‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ت‬ ‫ﻻﺳِﺘﻌﺪا ِ‬
‫ا‬ ‫د‬ ‫ﻣﻊ ﺎﻟِﻒ ا ِ‬
‫ُوُﺟﻮب ُوُﺟﻮده َوْﺣَﺪﺗﻪ اﺗَّﻔﺎُق اﻟُْﻘﻠُﻮب ا ﺴﻠﻴﻤﺔَ‬
‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ ِِ‬ ‫ِِ ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ا ﻮَرا ِﻴِﺔ ﺑِ ﺸِﻔﻴﺎﺗَِﻬﺎ ا ُﻤﺘََﻄﺎﺑِﻘِﺔ َو ﺑُِﻤﺸﺎﻫﺪاﺗَِﻬﺎ‬
‫ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا ُﻤﺘََﻮاِﻓﻘِﺔ َﻣَﻊ ﺒَﺎﻳُِﻦ ا َﻤَﺴﺎ ِِﻚ َو ا َﻤﺸﺎِرِب‬
‫‪denilmiş.‬‬

‫َ‬ ‫ﻢ اﻟﻐﻴﺐ ﻣﻦ ﻗﺮ ﺐ و ّﻮل‬ ‫‪ Sonra, âlem-i gayba yakından bakan ve akıl ve kalbde‬ﺛﻢ إن ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋﺢ ا ي ﻧﻈﺮ إ‬
‫‪seyahat eden o yolcu, acaba âlem-i gayb ne diyor diye‬‬
‫‪ merakla o kapıyı da şöyle bir fikir ile çaldı.‬اﻟﻌﻘﻞ واﻟﻘﻠﺐ‪ ،‬أﺧﺬ ﻳﻄﺮق ﺑﺎب ذ ﻚ اﻟﻌﺎ ﻢ ﺑﻬﺬا ا ﻤﻂ ﻣﻦ ا ﻔﻜ ‪» :‬ﻳﺎ‬
‫َ‬
‫ﺗ ﺮ ى ﻣﺎ ذا ﻳ ﻘ ﻮ ل ﻢ ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ ؟ «‪.‬‬

‫ﻢ ا ﺸ ﻬﺎ د ة ا ﺴ ﻤﺎ ﻫ ﺬا أ ن ا ﺤﺘ ﺠ ﺐ و را ء ﺳﺘﺎ ر‬ ‫‪ Yani, madem bu cismanî âlem-i şehadette, bu kadar‬إذ ﻣﺎدﻣﻨﺎ ﻧﺮى‬


‫‪zînetli ve san'atlı hadsiz masnu'larıyla kendini tanıttırmak‬‬
‫‪ ve bu kadar tatlı ve süslü‬اﻟﻐﻴﺐ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻳﻌّﺮف ﻧﻔﺴﻪ ﺎ ﺑﻬﺬا اﻟﻘﺪر ا ﺎﺋﻞ ﻣﻦ ﺼﻨﻮ ﺗﻪ ا ﺰ ﻨﺔ‬
‫ا ﺘ ﻘﻨ ﺔ ‪،‬‬

‫ﻣ ﻦ ﻧ ﻌ ﻤ ﻪ ا ﻳ ﺬ ة اﻟ ﻄﻴﺒ ﺔ‪،‬‬ ‫‪ ve nihayetsiz nimetleriyle kendini sevdirmek ve bu kadar‬و ﺴﻮﻗﻨﺎ إ ﺒﺘﻪ ﺑﻬﺬا اﻟﻘﺪر ا ي ﻻ‬
‫‪mu'cizeli ve meharetli hesabsız eserleriyle gizli kemalâtını‬‬
‫‪ bildirmek,‬و ﻧﺎ ﻋﻦ ﻛﻤﺎﻻﺗﻪ ا ﻔﻴﺔ ﺑﻬﺬا اﻟﻘﺪر ا ﺰاﺧﺮ ﻣﻦ آﺛﺎره ا ﺎرﻗﺔ‬
‫ا ﺪﻳ ﻌ ﺔ‪..‬‬

‫‪ kavilden ve tekellümden daha zahir bir tarzda fiilen‬ﻧﻌﻢ‪ ،‬إن ا ي ﻳﻌّﺮف ﻧﻔﺴﻪ و ﺒﺒﻬﺎ ﻓﻌﻼ و ﻠﺴﺎن ا ﺎل ا ي ﻫﻮ أﺑ َ ُ ﻣﻦ‬
‫‪isteyen ve hal diliyle bildiren bir zât, perde-i gayb‬‬
‫ﻢ؛‬ ‫م وا‬ ‫‪ tarafında bulunduğu bilbedahe anlaşılıyor.‬ا‬
‫ً‬
‫‪ Elbette ve her halde, fiilen ve halen olduğu gibi, kavlen ve‬ﻻﺑﺪ أﻧﻪ ﺳ ﺘ ﻢ ﻗﻮﻻ وﺗ ﻠﻤﺎ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳﺘ ﻢ ﻓﻌﻼ وﺣﺎﻻ‪ ،‬ﻣﻌّﺮﻓﺎ ﻧﻔﺴﻪ‬
‫‪tekellümen dahi konuşur, kendini tanıttırır, sevdirir.‬‬
‫و ﺒﺒﺎ ذاﺗﻪ‪.‬‬
‫َ‬
‫‪ Öyle ise, âlem-i gayb cihetinde onu onun tezahüratından‬ا ﺧﺎﻃﺐ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻧﻔﺴﻪ ﻗﺎﺋﻼ‪» :‬ﻋﻠﻴﻨﺎ أن ﻧﻌﺮﻓﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻣﻦ ﻣﻈﺎﻫﺮ‬
‫;‪bilmeliyiz dedi‬‬
‫ﻢ ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ «‪.‬‬ ‫أ ﻮ ﻫﻴﺘ ﻪ و ر ﻮ ﺘ ﻪ‬
‫‪#25‬‬

‫‪ kalbi içeriye girdi, akıl gözüyle gördü ki: Gayet kuvvetli bir‬ﻓﻐﺎص ﻗﻠﺒُﻪ اﻷﻋﻤﺎق ورأى ﺑﻌ ﻋﻘﻠﻪ أن ﺣﻘﻴﻘﺔ »ا ﻮ اﻹﻟ «‬
‫‪tezahüratla vahiylerin hakikatı, âlem-i gaybın her tarafında‬‬
‫ﻳ ﺔ ا ﻟ ﻘ ﻮ ة وا ﻮ ﺿ ﻮ ح ‪ -‬أ ر ﺟﺎ ء ﻢ‬ ‫‪ her zamanda hükmediyor.‬ﻣﻬﻴﻤﻨﺔ ﺣ ‪-‬ﺑﻈﻮاﻫﺮ‬
‫ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ ﻓ ﺔ‪.‬‬

‫‪ Kâinatın ve mahlukatın şehadetlerinden çok kuvvetli bir‬ﻓﺘﺄ ا ﺸﻬﺎدة ﻮﺟﻮده وﺗﻮﺣﻴﺪه ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻣﻦ ن ﻋﻼم اﻟﻐﻴﻮب‪ .‬و‬
‫‪şehadet-i vücud ve tevhid, Allâm-ül Guyub'dan vahiy ve‬‬
‫‪ +‬ﻣ ﻦ ﺷ ﻬﺎ د ة ا ﺋﻨﺎ ت وا ﺨ ﻠ ﻮ ﻗﺎ ت؛‬ ‫وا ﻹ ﺎ م و‬
‫‪ ilham hakikatlarıyla geliyor.‬ﺷﻬﺎدة ا ﻮ‬

‫‪ Kendini ve vücud ve vahdetini, yalnız masnu'larının‬إذ ﻻ ﻳََﺪع ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺗﻌﺮ ﻒ ذاﺗﻪ وﻻ دﻻﺋﻞ وﺟﻮده ووﺣﺪاﻧ ﺘﻪ‪ ،‬ﺼﻮرا‬
‫‪şehadetlerine bırakmıyor. Kendisi, kendine lâyık bir‬‬
‫ﻣﺎ أ ز ﺎ ﻳ ﻠﻴ ﻖ ﺑ ﺬا ﺗ ﻪ ‪،‬‬ ‫ﺷ ﻬﺎ د ة ﻠ ﻮ ﻗﺎﺗ ﻪ و ﺣ ﺪ ﻫﺎ‪ ،‬ﺑ ﻞ ﻳﺘ ﻢ‬ ‫‪kelâm-ı ezelî ile konuşuyor.‬‬
‫ّ‬
‫ن‪.‬‬ ‫ِم َﻣﻦ ﻫﻮ ﺣﺎ وﻧﺎﻇﺮ ﺑﻘﺪرﺗﻪ وﻋﻠﻤﻪ‬ ‫‪ Her yerde ilim ve kudretiyle hazır ve nâzırın kelâmı dahi‬ﻓﻼ ﺣﺪ وﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ‬
‫ُﻣﻪ‪ ،‬ﻓﺈن ﺗ ﻠَﻤﻪ أﻳﻀﺎ ﻳﻌّﺮﻓﻪ ﺑﺼﻔﺘﻪ‪.‬‬ ‫‪ hadsizdir ve kelâmının manası onu bildirdiği gibi,‬وﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳﻌّﺮﻓﻪ ﻣﻌ ً‬
‫‪tekellümü dahi, onu sıfâtıyla bildiriyor.‬‬
َ
‫ﻴﻊ‬ ‫ إن ﺗﻮاﺗﺮ ﻣﺎﺋِﺔ أﻟﻒ ﻣﻦ »اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم« واﺗﻔﺎﻗﻬﻢ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet, yüzbin Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm)
tevatürleriyle ve ihbaratlarının vahy-i İlahîye mazhariyet
، ‫ إﺧﺒﺎراﺗﻬﻢ ا ﺼﺎدرة ﻣﻦ ا ﻮ اﻹﻟ‬noktasında ittifaklarıyla

‫اﻮ‬ ‫و د ﻻﺋ ﻞ و ﻣ ﻌ ﺠ ﺰا ت ا ﻜﺘ ﺐ ا ﻘ ﺪ ﺳ ﺔ وا ﺼ ﺤ ﻒ ا ﺴ ﻤﺎ و ﺔ ا ﻟ‬ ve nev'-i beşerden ekseriyet-i mutlakanın tasdikgerdesi ve


ُ ْ ّ rehberi ve muktedası ve vahyin semereleri ve vahy-i
، ‫ﺔ وا ﻗﺘ ﺪ ت ﺑ ﻬﺎ‬ ‫ وا ﻟ ﺻ ﺪ ﻗﺘ ﻬﺎ ا ﻷ ﺔ ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ ﻠ‬،‫ا ﺸ ﻬ ﻮ د و ﺛ ﻤﺎ ر ه‬ meşhud olan kütüb-ü mukaddese ve suhuf-u semaviyenin
ً
‫واﻫﺘﺪت ﺑﻬﺪﻳِﻬﺎ ﺟﻌﻞ ا ﺴﺎﺋَﺢ ﻳﻔﻬﻢ ﺑﺪاﻫﺔ أن ا ﻮ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺛﺎﺑﺘﺔ ﻻ ﺮاء‬ delail ve mu'cizatlarıyla, hakikat-ı vahyin tahakkuku ve
sübutu bedahet derecesine geldiğini bildi
.‫ﻓﻴ ﻬﺎ‬
َ
‫ﺗﻔﻴﺪ َﺲ ﺣﻘﺎﺋﻖ ﻗﺪﺳﻴﺔ وﺗﺆ ﺪﻫﺎ‬ ‫ وﻓِﻬﻢ ﻛﺬ ﻚ أن ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﻮ‬ve vahyin hakikatı beş hakikat-ı kudsiyeyi ifade ve ifaza
ediyor diye anladı:
:‫وﺗﻨ ﻮ ر ﻫﺎ‬
َ
‫و ﻤﺴﺘﻮى ﻋﻘﻠﻴﺘﻬﻢ ﻫﻮ ا ي ﻳُﻄﻠﻖ‬ ‫ﻢ و ﻓ ﻖ ﻣ ﻔﺎ ﻫﻴ ﻢ ا ﻟ‬ ‫ أن ا‬:‫ أوﻻﻫﺎ‬Birincisi:
‫ﻋ ﻠﻴ ﻪ‬ َ َْ ُُ َ ُ َ ْ ُ َ َ َ
ِ ‫ﻟ‬ ‫ا‬ ‫ل‬
ِ ‫ﻮ‬ ‫ﻘ‬ ‫ﻻ ِﻬﻴﺔ ِا‬
ِ ‫ا ﻻت ا‬
« ‫ »ا ﻨـﺰﻻت اﻹ ﻴﺔ إ ﻋﻘﻮل اﻟ‬denilen, beşerin akıllarına ve fehimlerine göre konuşmak
bir tenezzül-ü İlahîdir.
َ
،‫ إن ا ي أﻧﻄﻖ ﻴَﻊ ذوي اﻷرواح ﻣﻦ ﻠﻮﻗﺎﺗﻪ و ﻌﻠﻢ ﻣﺎ ﻳﺘ ﻤﻮﻧﻪ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet, bütün zîruh mahlukatını konuşturan ve
‫ﻠ أن‬ ‫ﻤﺎ ت ﻳﺘ‬ ‫ﻣﻪ ا ﻷز‬ ّ ‫ ﺗﻘﺘ ر ﻮ ﺘُﻪ أن ﻳﺼ‬konuşmalarını bilen, elbette kendisi dahi o konuşmalara
‫ﺐ ﻣ ﻌﺎ‬ konuşmasıyla müdahale etmesi, rububiyetin muktezasıdır.
.‫ﻣ ﻬ ﻢ‬ ‫ﻳﺘ ﻠ ﻮ ﻫﺎ ﺑ‬
ً
‫ و ﻸه ﺑﻤﻌﺠﺰاﺗﻪ ا ﺎﻫﺮة ُﻔﺼﺢ‬،‫ أن ا ي ﺑﺮأ ا ﻮﺟﻮد ﻣﻌﺠﺰة‬:‫ ﺛﺎﻧ ﺘﻬﺎ‬İkincisi: Kendini tanıttırmak için kâinatı, bu kadar hadsiz
masraflarla, baştan başa hârikalar içinde yaratan
،‫ﻋﻨ ﻪ‬
َ ً
‫ ﻻﺑﺪ أﻧﻪ ﺳﻴﻌّﺮف ذاﺗﻪ أﻳﻀﺎ ﺑ ﻼﻣﻪ‬،‫ وﺟﻌﻠﻬﺎ أ ﺴﻨﺔ ﻧﺎﻃﻘﺔ ﺑ ﻤﺎﻻﺗﻪ‬ve binler dillerle kemalâtını söylettiren, elbette kendi
sözleriyle dahi kendini tanıttıracak.
.‫ﻫﻮ‬
َ
‫ وﻫﻢ‬،‫ أن ا ي ﻳﻘﺎﺑﻞ ﻓﻌﻼ ﻣﻨﺎﺟﺎة ا ﺎس ا ﻘﻴﻘﻴ وﺷﻜَﺮﻫﻢ‬:‫ ﺛﺎ ﺘﻬﺎ‬Üçüncüsü: Mevcudatın en müntehabı ve en muhtacı ve
en nazenini ve en müştakı olan hakikî insanların
‫ ﺧﻼﺻﺔ ا ﻮﺟﻮدات وز ﺪﺗﻬﺎ وأ ﻫﻢ ﺣﺎﺟﺔ وأﺷﺪﻫﻢ ﺷﻮﻗﺎ وأرﻗﻬﻢ‬münacatlarına ve şükürlerine fiilen mukabele ettiği gibi,.
، ‫ﻟ ﻄ ﻔﺎ‬

‫ﻣ ﻦ ﺷﺄ ن‬ ‫ ﻓﺈن ﻣﻘﺎﺑﻠﺔ ﺗﻠﻚ ا ﻨﺎﺟﺎة وا ﺸﻜﺮ ﺑ ﻼﻣﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬kelâmıyla da mukabele etmek, hâlıkıyetin şe'nidir
.‫ا ﻼ ﻗﻴ ﺔ‬
َ ‫و ر ﺔ ﻻ ز ﻣ ﺔ و ﻇﺎ ﻫ ﺮ ة ﻀﻴﺌ ﺔ ﺼ ﻔ‬ ‫ﺔ اﻟ‬ ‫أن ﺻﻔﺔ ا‬:‫ راﺑﻌﺘﻬﺎ‬Dördüncüsü: İlim ile hayatın zarurî bir lâzımı ve ışıklı bir
tezahürü olan mükâleme sıfatı,
«‫»اﻟﻌﻠﻢ« و»ا ﻴﺎة‬

‫ﻣﺪﻳﺔ ﺧﺎ ة ﻋﻨﺪ َﻣﻦ ﻋﻠﻢ ﻴﻂ‬ ‫ ﻻﺑﺪ أﻧﻬﺎ ﺗﻮﺟﺪ ﺑﺼﻮرة ﻴﻄﺔ و‬elbette ihatalı bir ilmi ve sermedî bir hayatı taşıyan zâtta,
ihatalı ve sermedî bir surette bulunur.
.‫و ﺣﻴﺎ ة ﻣ ﺪﻳ ﺔ‬
#26

،‫ واﻟﻔﻘﺮ وا ﺎﺟﺔ‬،‫ أن ا ي ﻓﻄﺮ ﻠﻮﻗﺎﺗﻪ اﻟﻌﺠﺰ وا ﺸﻮق‬:‫ ﺧﺎ ﺴﺘﻬﺎ‬Beşincisi: En sevimli ve muhabbetli ve endişeli ve nokta-
َ
‫ وﻣﻨَﺤﻬﻢ ا ﺤﺒﺔ واﻟﻌﺒﻮدﻳﺔ ﺣ أﺻﺒﺤﻮا ﺴﻮن ﺣﺒﺎ‬،‫ واﻟﻘﻠﻖ ﻣﻦ اﻟﻌﺎﻗﺒﺔ‬müştak; hem fakir ve âciz bulunan mahlukatlarına acz ve
i istinada en muhtaç ve sahibini ve mâlikini bulmağa en

،‫ ﺷﺪﻳﺪا وﺷﻮﻗﺎ ﺮا ﻮ ﻣﻌﺮﻓﺔ ﻮﻻﻫﻢ ا ﻖ وﻣﺎ ِﻚ أ ﺮﻫﻢ‬iştiyakı, fakr ve ihtiyacı ve endişe-i istikbali

- ‫ و ﺸﻌﺮون ﺎﺟﺘﻬﻢ ا ﺎﺳﺔ إ ﻗﻮة ﺴ ﻨﺪون إ ﻬﺎ و ﺄوون إ ﻛﻨﻔﻬﺎ‬ve muhabbeti ve perestişi veren bir zât, elbette kendi
vücudunu onlara tekellümüyle iş'ar etmek, uluhiyetin
‫أ ﻮ ﻫﻴﺘ ﻪ‬ ‫ ﻓﻤﻦ ﻣﻘﺘ‬- ‫ وﻫﻢ ﻳﺘﻘﻠﺒﻮن ﻓﻘﺮ وﻋﺠﺰ وﺗﻮﺟﺲ ﻣﻦ اﻟﻌﻘ‬muktezasıdır.
.‫أن ُﺸﻌَﺮﻫﻢ ﺑﻮﺟﻮِده ﺑﺘ ﻤﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬
‫ وﻫﻜﺬا ﻓِﻬﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ أن ا ﻻﺋﻞ اﻟ ﺗﺪل ﺑﺎﻹ ﺎع وﺟﻮد واﺟﺐ‬İşte, tenezzül-ü İlahî ve taarrüf-ü Rabbanî ve mukabele-i
Rahmanî ve mükâleme-i Sübhanî ve iş'ar-ı Samedanî
‫ ووﺣﺪاﻧ ﺘﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ا ﻮ ا ﺴﻤﺎوي اﻟﻌﺎم ا ﺘﻀﻤﻦ ﻘﺎﺋﻖ‬،‫ ا ﻮﺟﻮد‬hakikatlarını tazammun eden, umumî semavî vahiylerin
‫ﺔ‬ ‫ »ا ﻨـﺰﻻت اﻹ ﻴﺔ« و»ا ﻌﺮف ا ﺮ ﺎ « و»ا ﻘﺎﺑﻠﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ« و»ا‬icma' ile Vâcib-ül Vücud'un vücuduna ve vahdetine
delaletleri
،‫ا ﺴﺒﺤﺎﻧﻴﺔ« و»اﻹﺷﻌﺎر ا ﺼﻤﺪا « ﺣﺠﺔ ﻛ ى‬

.‫راﺑﻌﺔ ا ﻬﺎر‬ ‫ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬ ‫أ ﻗ ﻮ ى ﻣ ﻦ ﺷ ﻬﺎ د ة ا ﺸ ﻤ ﺲ‬ ‫ ﺑﻞ‬öyle bir hüccettir ki; gündüzdeki güneşin şuaatının güneşe
şehadetinden daha kuvvetlidir diye anladı.

‫ ﺛﻢ ﻧﻈﺮ إ ﺣﻴﺚ »اﻹ ﺎﻣﺎت« ﻓﺮأى أن اﻹ ﺎﻣﺎت ا ﺼﺎدﻗﺔ ﻣﻊ أﻧﻬﺎ‬Sonra ilhamlar cihetine baktı, gördü ki: Sadık ilhamlar,
ّ gerçi bir cihette vahye benzerler ve bir nevi mükâleme-i
‫ إﻻ‬،‫ ﻣﻦ ﺣﻴﺚ إﻧﻬﺎ ﻧﻮع ﻣﻦ ا ﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ‬، ‫ ﻣﻊ ا ﻮ‬-‫ﻣﻦ ﺟﻬﺔ‬- ‫ ﺗ ﺸﺎﺑﻪ‬Rabbaniyedir, fakat iki fark vardır:
: ‫أ ن ﻫﻨﺎ ك ﻓ ﺮ ﻗ‬

‫ أن ﻣﻌﻈﻢ ا ﻮ ا ي ﻫﻮ أﺳ وأ ﻣﻦ اﻹ ﺎم ﺑ ﺜ إﻧﻤﺎ ﻳﺘﻢ‬:‫ أو ﻤﺎ‬Birincisi: İlhamdan çok yüksek olan vahyin ekseri
melaike vasıtasıyla ve ilhamın ekseri vasıtasız olmasıdır.
‫ و ﻹﻳ ﻀﺎ ح ذ ﻚ‬. ‫ ﺑ ﻨ ﻤﺎ أ ﻏ ﻠ ﺐ ا ﻹ ﺎ م ﻳﺘ ﻢ د و ن و ﺳﺎ ﻃ ﺔ‬،‫ﺑ ﻮ ﺳﺎ ﻃ ﺔ ا ﻼﺋ ﺔ‬
: ‫ﻧ ﻮ ر د ا ﺜﺎ ل ا ﻵ‬

‫ﻣ ﻦ ﺻ ﻮ ر ا ﺨﺎ ﻃ ﺐ و ﺻ ﺪا ر ا ﻷ وا ﺮ‬ ‫ ﻣﻦ ا ﻌﻠﻮم أن ﻫﻨﺎك ﺷ‬Meselâ: Nasılki bir padişahın iki suretle konuşması ve


emirleri var.
:‫ﻠ ﺴ ﻠ ﻄﺎ ن‬

‫ ﻓ ﺳ ﻞ‬.‫ا ﻤﻴ ﻊ‬ ‫ ﺑﺎﺳﻢ ا وﻟﺔ وﻋﻈﻤﺘﻬﺎ وﺣﺎﻛﻤﻴﺘﻬﺎ وﺳﻴﺎدﺗﻬﺎ‬:‫ اﻷول‬Birisi: Haşmet-i saltanat ve hâkimiyet-i umumiye
haysiyetiyle bir yaverini bir valiye gönderir.
، ‫أ ﺣ ﺪ ﻣﺒ ﻌ ﻮﺛﻴ ﻪ إ أ ﺣ ﺪ و ﻻﺗ ﻪ‬
ّ
‫ وذ ﻚ إﻇﻬﺎرا ﻟﻌﻈﻤﺔ ﺗﻠﻚ‬،‫ وﻣﻦ ﺛﻢ ﻳﺒﻠﻎ اﻷ ﺮ‬،‫ ﻣﻌﻪ‬-‫أﺣﻴﺎﻧﺎ‬- ‫ و ﺘﻤﻊ‬O hâkimiyetin ihtişamını ve emrin ehemmiyetini
göstermek için bazan vasıta ile beraber bir içtima yapar.
.‫ ا ﺎﻛﻤﻴﺔ وأﻫﻤﻴﺔ ذ ﻚ اﻷ ﺮ‬Sonra ferman tebliğ edilir.

، ‫ و ﻟ ﺲ ﺑﺎ ﺳ ﻢ ا ﺴ ﻠ ﻄﻨ ﺔ و ﻻ ﺑ ﻌﻨ ﻮا ن ا ﺴ ﻠ ﻄﺎ ن‬، ‫ ﺑﺎﺳﻤﻪ ا ﺸﺨ‬: ‫ ا ﺎ‬İkincisi: Sultanlık ünvanı ile ve padişah-ı umumî ismiyle
değil, belki kendi şahsı ile

،‫ و ﻣ ﻌﺎ ﻠ ﺔ ﺟ ﺰﺋﻴ ﺔ‬،‫أ ﺮ ﺧﺎ ص‬ ،‫ ﺑ ﻬﺎﺗ ﻔ ﻪ ا ﺎ ص‬،‫ﻣﺎ ﺧﺎ ﺻﺎ‬ ‫ ﻓﻴﺘ ﻢ‬hususî bir münasebeti ve cüz'î bir muamelesi bulunan has
bir hizmetçisi ile veya bir âmi raiyetiyle ve hususî telefonu
.‫ ﻣﻊ ﺧﺎدﻣﻪ ا ﺎص أو ﻣﻊ أﺣﺪ رﻋﻴﺘﻪ ﻣﻦ اﻟﻌﻮام‬ile hususî konuşmasıdır.

‫وا ﻹ ﺎ م‬ ‫م ﺑﺎ ﻮ‬ ‫م ﺳ ﻠ ﻄﺎ ن ا ﻷ ز ل ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ وﺗ ﻌﺎ ؛ ﻓ ﻠ ﻪ‬ ‫ و ﺬ ﻚ‬Öyle de Padişah-ı Ezelî'nin umum âlemlerin Rabbi ismiyle


ve kâinat hâlıkı ünvanı ile vahiy ile ve vahyin hizmetini
‫ و ﻌﻨ ﻮا ن‬، ‫ ﻳﺘ ﻢ ﺑﺎﺳﻢ رب اﻟﻌﺎ‬- ‫ا ي ﻳﻘﻮم ﺑﻮﻇﺎﺋِﻒ ا ﻮ‬- ‫ ا ﺸﺎ ﻞ‬gören şümullü ilhamlarıyla mükâlemesi olduğu gibi,
.‫ﺧﺎ ﻟ ﻖ ا ﻜ ﻮ ن‬

،‫ وﻣﻦ وراء ُﺣﺠﺐ وأﺳﺘﺎر‬،‫ و ﺸ ﺧﺎص‬،‫ و أﻳﻀﺎ ﻃﺮاز آﺧﺮ ﻣﻦ ا م‬her bir ferdin ve her bir zîhayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak
haysiyetiyle hususî bir surette fakat perdeler arkasında
‫ وذ ﻚ ﻜﻮﻧﻪ ر ﻬﻢ‬،‫ ﺣﺴﺐ ﻗﺎﺑﻠﻴﺎﺗﻬﻢ‬،‫ وﻣﻊ ذي ﺣﻴﺎة‬،‫ ﻣﻊ ﻓﺮد‬onların kabiliyetine göre bir tarzı mükâlemesi var.
َ
.‫و ﺧﺎ ﻟ ﻘ ﻬ ﻢ‬

‫ أﻣﺎ اﻹ ﺎم‬.‫ ﺧﺎص ﻠﺨﻮاص‬،‫ ودون ﻇﻞ‬،‫ أن ا ﻮ ﺻﺎف‬: ‫ اﻟﻔﺮق ا ﺎ‬İkinci fark: Vahiy gölgesizdir, safidir, havassa hastır.
İlham ise gölgelidir, renkler karışır, umumîdir.
‫ و ﻫ ﻮ م‬. ‫ﻓ ﻔﻴ ﻪ ﻇ ﻞ وا ﺧﺘ ﻼ ط أ ﻮا ن‬

‫ و أﺷ ل ﻣﺘﻨﻮﻋﺔ وﻣﺘﻔﺎوﺗﺔ ﺟﺪا؛ ﻛﺈ ﺎﻣﺎت ا ﻼﺋ ﺔ و ﺎﻣﺎت‬Melaike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları
gibi çeşit çeşit hem pekçok enva'larıyla denizlerin katreleri
‫ و ﺑﺄﻧﻮاﻋﻬﺎ ا ﺨﺘﻠﻔﺔ وأﺷ ﺎ ا ﺘﺒﺎﻳﻨﺔ‬.‫ اﻹ ﺴﺎن و ﺎﻣﺎت ا ﻴﻮاﻧﺎت‬kadar kelimat-ı Rabbaniyenin teksirine medar bir zemin
‫ ﺟﺪا ﺗ ﻣﺪى ﺳﻌﺔ ا ﻤﺎت ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ و ﺗﻬﺎ اﻟ ﺗﺰ ﺪ ﻋﺪد‬teşkil ediyor.
‫ﻗ ﻄ ﺮا ت ا ﺤﺎ ر‬
#27
ْ ْ َ َ َ ً َ ْ ْ َ َ َ ُْ
:‫ﻓﻔﻬَﻢ ا ﺴﺎﺋُﺢ ﻣﻦ ﻫﺬا وﺟﻬﺎ ﻣﻦ ﺗﻔﺴ اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ‬ ‫﴿ ﻗﻞ ْﻮ ن ا َﺤُﺮ ِﻣﺪادا ِﻟ َِﻤﺎِت َر ّﻲ َِﻔﺪ ا َﺤُﺮ‬
ُ َ ََْ ْ َ َ َ ْ ْ َ َ ً ْ ْ َ َ َ ُْ
‫﴿ ﻗﻞ ْﻮ ن ا َﺤُﺮ ِﻣَﺪادا ِﻟ َِﻤﺎِت َر ّﻲ َِﻔَﺪ ا َﺤُﺮ ﺒْﻞ ان ﻨﻔَﺪ َِﻤﺎت‬ ُ َ َ ََْ ْ َ َ َ
﴾ ‫ﺒْﻞ ان ﻨﻔﺪ َِﻤﺎت َر ّﻲ‬
(109:‫َر ّﻲ ﴾ )ا ﻜﻬﻒ‬
âyetinin bir vechini tefsir ediyor anladı.

،‫ ﺛﻢ ﻧﻈﺮ إ ﻣﺎﻫﻴﺔ اﻹ ﺎم ﺴ ﺒﻄﻦ ه و ﺘﻌﺮف ﺣﻜﻤﺘﻪ وﺷﻬﺎدﺗﻪ‬Sonra; ilhamın mahiyetine ve hikmetine ve şehadetine
baktı, gördü ki: Mahiyeti ile hikmeti ve neticesi dört
:‫ ﻓﺮأى أن ﻣﺎﻫﻴﺘﻪ وﺣﻜﻤﺘﻪ وﻧ ﻴﺠﺘﻪ ﺗ ﺐ ﻣﻦ أر ﻌﺔ أﻧﻮار‬nurdan terekküb ediyor.

‫ أﻧﻪ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳﺘﻮدد اﷲ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ إ ﻠﻮﻗﺎﺗﻪ ﻋﻦ ﻃﺮ ﻖ أﻓﻌﺎ‬:‫ ا ﻮر اﻷول‬Birincisi: Teveddüd-ü İlahî denilen, kendini mahlukatına
‫ ﻓﺈن ﻣﻦ ﻣﻘﺘﻀﻴﺎت ا ﻮدودﻳﺔ‬،« ‫ ا ي ﻳُﻌﺮف »ﺑﺎ ﻮدد اﻹﻟ‬،‫ ﻓﻴﻬﻢ‬sevdirmek, vedudiyetin ve rahmaniyetin muktezasıdır.
fiilen sevdirdiği gibi, kavlen ve huzuran ve sohbeten dahi

‫وا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ ) أ ي ﻛ ﻮ ﻧ ﻪ و د و دا و ر ﺎ ن ( أ ن ﻳﺘ ﺤﺒ ﺐ إ ﻬ ﻢ و ﺘ ﻮ د د ﻗ ﻮ ﻻ‬
.‫و ﺣ ﻀ ﻮ را و ﺻ ﺤﺒ ﺔ أ ﻳ ﻀﺎ‬

‫ ﻓﺈ ن ﻣ ﻦ‬، ‫ء ﻋﺒﺎ د ه ﺑ ﺄ ﻓ ﻌﺎ‬ ‫ أﻧﻪ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﺴﺘﺠﻴﺐ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬: ‫ ا ﻮر ا ﺎ‬İkincisi: İbadının dualarına fiilen cevab verdiği gibi,
kavlen dahi perdeler arkasında icabet etmesi, rahîmiyetin
.‫ ﺷﺄن ا ﺮﺣﻴﻤﻴﺔ إﺟﺎﺑﺘﻪ ﻢ ﻗﻮﻻ أﻳﻀﺎ ﻣﻦ وراء ا ﺠﺐ‬şe'nidir.
َ ّ
‫ أﻧﻪ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳُِﻤﺪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺑﺎﻷﻓﻌﺎل اﺳﺘﻤﺪاد ﻠﻮﻗﺎﺗﻪ ا ﺼﺎﺑ‬:‫ ا ﻮر ا ﺎﻟﺚ‬Üçüncüsü: Ağır beliyyelere ve şiddetli hallere düşen
،‫ ﺑﺎ ﻼﻳﺎ اﻟﻌﺴ ة وا ﻮاﺋﺐ ا ﺸﺪﻳﺪة واﺳﺘﻐﺎﺛﺘَﻬﻢ وﺗ ﻋﻬﻢ‬tazarruatlarına fiilen imdad ettiği gibi,
mahlukatlarının istimdadlarına ve feryadlarına ve

ّ ّ
‫ ﻓﻴﻤﺪﻫﻢ ﺑﺄﻗﻮاٍل‬،‫ ﻓﺈن ﻣﻦ ﻻزم ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ أن ﻳﺆ ﺴﻬﻢ و ﺒﺪد وﺣﺸﺘﻬﻢ‬bir nevi konuşması hükmünde olan ilhamî kaviller ile de
imdada yetişmesi, rububiyetin lâzımıdır.
.‫ﺣ ﻢ ﻧﻮع ﻣﻦ ﻣﻪ‬ ‫إ ﺎ ﻣﻴ ﺔ‬

‫ أﻧﻪ ﻣﺜﻠﻤﺎ ُﺸﻌﺮ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻓﻌﻼ ﺑﻮﺟﻮده وﺣﻀﻮره و ﺎﻳﺘﻪ‬:‫ ا ﻮر ا ﺮاﺑﻊ‬Dördüncüsü: Çok âciz ve çok zaîf ve çok fakir ve çok
ihtiyaçlı ve kendi mâlikini ve hâmisini ve müdebbirini ve
‫ و‬،‫ا ﻳﻦ ﻫﻢ ﻋﺠﺰ وﺿﻌﻒ ﺷﺪﻳﺪﻳﻦ‬- ‫ ﻷر ﺎب ا ﺸﻌﻮر ﻣﻦ ﺧﻠﻘﻪ‬hâfızını bulmağa pek çok muhtaç ve müştak olan zîşuur
‫ و أﺷﺪ ا ﺎﺟﺔ وا ﺸﻮق ﻌﺮﻓﺔ ﻣﺎ ﻜﻬﻢ وﺣﺎﻣﻴﻬﻢ‬،‫ ﻓﻘﺮ واﺿﻄﺮار ﻛﺒ ﻦ‬masnularına, vücudunu ve huzurunu ve himayetini fiilen
-‫وﻣﺪﺑّﺮﻫﻢ وﺣﻔﻴﻈﻬﻢ‬
ihsas ettiği gibi,

‫ أ ن‬،‫ و و ر ة ﻻ ز ﻣ ﺔ ﻤﺎ‬،‫ﻓﺈﻧ ﻪ ﻣ ﻦ ﻣ ﻘﺘ رأ ﻓ ﺔ ا ﻷ ﻮ ﻫﻴ ﺔ و ر ﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ‬ bir nevi mükâleme-i Rabbaniye hükmünde sayılan bir
،‫ ﺑﻮﺟﻪ ﺧﺎص‬، ‫ ﺨﻠﻮٍق ﻣﻌ‬،‫ُﺸﻌﺮ ﻛﺬ ﻚ ﻀﻮره وﻣﻌّﻴﺘﻪ ووﺟﻮده‬
kısım sadık ilhamlar perdesinde ve mahsus ve bir mahluka
bakan has ve bir vecihte, onun kabiliyetine göre onun
‫ ﻗ ﻮ ﻻ إ ﻫﺎﺗ ﻒ‬، ‫ ﺑ ﻮ ﺳﺎ ﻃ ﺔ ﻗ ﺴ ﻢ ﻣ ﻦ ا ﻹ ﺎ ﻣﺎ ت ا ﺼﺎ د ﻗ ﺔ‬،‫ﺣ ﺴ ﺐ ﻗﺎﺑ ﻠﻴﺘ ﻪ‬ kalb telefonuyla, kavlen dahi kendi huzurunu ve
ّ vücudunu ihsas etmesi, şefkat-i uluhiyetin ve rahmet-i
.‫ ﺎ ﻳ ﻌ ﺪ ﺣ ﻢ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ ا ﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ‬،‫ﻗ ﻠﺒ ﻪ‬ rububiyetin zarurî ve vâcib bir muktezasıdır diye anladı.

- ‫ﺛ ﻢ ﻧ ﻈ ﺮ إ ﺷ ﻬﺎ د ة ا ﻹ ﺎ م ﻓ ﺮأ ى أﻧ ﻪ ﻮ ﻧ ﺖ ﻠ ﺸ ﻤ ﺲ ﺣﻴﺎ ة و ﺷ ﻌ ﻮ ر‬ Sonra ilhamın şehadetine baktı, gördü: Nasılki güneşin -


،‫ ﺳﺒَﻊ ﺻﻔﺎت ﺎ‬-‫ﻓﺮﺿﺎ‬- ‫ﺿﻴﺎﺋﻬﺎ‬
faraza- şuuru ve hayatı olsaydı ve o halde ziyasındaki yedi
‫ و ﻧ ﺖ ا ﻷ ﻮا ن ا ﺴﺒ ﻌ ﺔ ا ﻟ‬- ‫ﻓ ﺮ ﺿﺎ‬ rengi yedi sıfatı olsaydı, o cihette ışığında bulunan şuaları
.‫ﺿﻴﺎﺋ ﻬﺎ‬ ‫ن ﺎ إذن ﻧﻤٌﻂ ﻣﻦ ا ﻢ ﺑﺄﺷﻌﺘﻬﺎ و ﻠﻴﺎﺗﻬﺎ اﻟ‬ ve cilveleri ile bir tarz konuşması bulunacaktı.

‫ا ﻷ ﺷﻴﺎ ء ا ﺸ ﻔﺎ ﻓ ﺔ؛‬ ‫ ﻓﺈن وﺟﻮد ﺻﻮرﺗِﻬﺎ واﻧﻌ ﺳﻬﺎ‬:‫ ﻓ ﻫﺬه ا ﺎﻟﺔ‬Ve bu vaziyette, misalinin ve aksinin şeffaf şeylerde
bulunması

‫ وﻣﻊ ِﻗﻄﻊ ا ﺰﺟﺎج‬،‫ء ﺎع‬ ‫ و ﻣ ﻊ‬،‫ﺮآ ة ﻛ ﺴ ﺔ‬ ‫ أي ﺗ ﻠﻤﻬﺎ ﻣﻊ‬ve her âyine ve her parlak şeyler ve cam parçaları ve
kabarcıklar ve katreler, hattâ şeffaf zerreler ile herbirinin
.‫ ﺣ ﻣﻊ ا رات ا ﺸﻔﺎﻓﺔ ﺣﺴﺐ ﻗﺎﺑﻠﻴﺔ ﻣﻨﻬﺎ‬،‫ وﺣﺒﺎبا ﺤﺮ وﻗﻄﺮاﺗﻪ‬kabiliyetine göre konuşması

‫و ﺟﻮد‬ ‫ذ ﻚ ﺳﻴﻜﻮن ﺷﺎﻫَﺪ ﺻﺪٍق‬ ..‫ﻣﻨ ﻬﺎ‬ ‫ واﺳﺘﺠﺎﺑﺘﻬﺎ ﺎﺟﺎت‬ve onların hacatına cevab vermesi ve bütün onlar güneşin
vücuduna şehadet etmesi
، ‫ا ﺸﻤ ﺲ‬

..‫ﻣ ﻬﺎ ﻵ ﺧ ﺮ‬ ‫م ﻣﻦ‬ ‫ و ﻋﺪم ﺎﻧﻌﺔ ﻓﻌﻞ ﻋﻦ ﻓﻌﻞ وﻻ ﺰا ﺔ‬ve hiçbir iş, bir işe mani olmaması ve bir konuşması, diğer
َ konuşmaya müzahamet etmemesi bilmüşahede görüleceği
،‫ ﻓﻤﺜﻠﻤﺎ ﺸﺎﻫﺪ ﻫﺬا ﺑﻮﺿﻮح‬gibi..
‫‪#28‬‬

‫ﺔ ﺳ ﻠ ﻄﺎ ن ا ﻷ ز ل وا ﻷﺑ ﺪ ذ ي ا ﻼ ل‪ ،‬و ﺧﺎ ﻟ ﻖ ﻴ ﻊ‬ ‫‪ aynen öyle de: Ezel ve ebedin zülcelal sultanı ve bütün‬ﻛﺬ ﻚ اﻷ ﺮ‬


‫ٌ‬
‫ﺔ ّﻴﺔ و ﻴﻄﺔ‪،‬‬
‫‪mevcudatın zülcemal hâlık-ı zîşanı olan Şems-i‬‬
‫‪ Sermedî'nin mükâlemesi dahi,‬ا ﻮﺟﻮدات ذي ا ﻤﺎل‪ ،‬ا ﻮر اﻷز ‪،‬‬
‫ّ‬
‫‪ onun ilmi ve kudreti gibi küllî ve muhit olarak her şeyin‬ﻛﻌﻠِﻤﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﻗﺪرﺗﻪ‪ .‬ا ﻳُﺪرك ﺑﺪاﻫﺔ ﻠﻴﻬﺎ ا ﻮاﺳﻊ ﺣﺴﺐ ﻗﺎﺑﻠﻴﺔ‬
‫;‪kabiliyetine göre tecelli etmesi‬‬
‫ء‪،‬‬
‫ٌ‬
‫‪ hiçbir sual bir suale, bir iş bir işe, bir hitab bir hitaba mani‬ﻣﻦ دون أن ﻳﺰاِﺣﻢ ﺳﺆال ﺳﺆاﻻ‪ ،‬وﻻ ﻳﻤﻨَﻊ ﻓﻌﻞ ﻓﻌﻼ‪ ،‬وﻻ ﺘﻠَﻂ ﺧﻄﺎب‬
‫‪olmaması ve karıştırmaması bilbedahe anlaşılıyor.‬‬
‫ﻄﺎ ب‪.‬‬

‫‪ Ve bütün o cilveler, o konuşmalar, o ilhamlar birer birer‬ﻓﻌﻠﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺑﻌﻠﻢ ﻳﻘﻴ أﻗﺮَب ﻣﺎ ﻳ ﻮن إ ﻋ ا ﻘ أن ﻴﻊ ﺗﻠﻚ‬
‫‪ve beraber bil'ittifak‬‬
‫ﻣﻨ ﻬﺎ و ﻤ ﺠ ﻤ ﻮ ﻋ ﻬﺎ‬ ‫ﺎ ت وا ﻹ ﺎ ﻣﺎ ت‬ ‫ا ﺠ ﻠﻴﺎ ت وا‬

‫و ﺟ ﻮ ب ذ ﻚ ا ﻨ ﻮ ر ا ﻷ ز ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ و‬ ‫‪ o Şems-i Ezelî'nin huzuruna ve vücub-u vücuduna ve‬ﺗﺪل و ﺸﻬﺪ ﺑﺎﻻﺗﻔﺎق‬


‫‪vahdetine ve ehadiyetine delalet ve şehadet ettiklerini‬‬
‫أ ﺣ ﺪﻳﺘ ﻪ‪.‬‬ ‫و ﺣ ﺪﺗ ﻪ و‬ ‫‪ aynelyakîne yakın bir ilmelyakîn ile bildi.‬ﺣﻀﻮره ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ و‬
‫ُ‬
‫ة إ ﻣﺎ ﺗ ﻠ ﻘﺎ ه ﻫ ﺬا ا ﺴﺎﺋ ﺢ ا ﺘ ﻠ ﻬ ﻒ ﻣ ﻦ د ر س‬ ‫‪ İşte, bu meraklı misafirin âlem-i gaybdan aldığı ders-i‬وﻫﻜﺬا ذﻛﺮت إﺷﺎرة ﺘ‬
‫‪marifetine kısa bir işaret olarak, Birinci Makam'ın‬‬
‫ا ﺮ ﺗﺒ ﺔ ا ﺮاﺑ ﻌ ﺔ ﻋ ة وا ﺎ ﺴ ﺔ ﻋ ة ﻣ ﻦ‬ ‫ﻢ اﻟ ﻐﻴ ﺐ‬
‫‪ ondördüncü ve onbeşinci mertebelerinde‬ا ﻌﺮﻓﺔ ﻣﻦ‬
‫ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل‪:‬‬
‫ّ‬ ‫ّ‬
‫ﺣُﺪ ا ى َدل ]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ا ي دل وﺟﻮب‬ ‫َْ ُ ُْ ُ ََْ ُ ْ َ‬
‫ﻻ َ‬ ‫ﻻ ا َ َ اﻻ ا ُ‬ ‫َ‬
‫ُ‬ ‫ِ‬ ‫ا ﻮاِﺟﺐ ا ﻮﺟﻮِد ا ﻮاِﺣﺪ ا‬ ‫ِ ِ‬
‫وﺟﻮده ﻓـﻲ وﺣﺪﺗﻪ إ ﺎع ﻴﻊ ا ﻮﺣﻴﺎت ا ﻘﺔ ا ﺘﻀﻤﻨﺔ ﻠﺘﻨـﺰﻻت‬ ‫ْ ْ‬ ‫ْ ُ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ا ﻹ ﻴ ﺔ‪ ،‬و ﻠ ﻤ ﺎ ت ا ﺴـﺒ ﺤﺎﻧﻴ ﺔ‪ ،‬و ﻠﺘ ﻌ ﺮ ﻓﺎ ت ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ‪ ،‬و ﻠ ﻤ ﻘﺎﺑ ﻼ ت‬ ‫َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ ِا َﺎع ِ ﻴِﻊ ا َﻮﺣﻴَﺎِت‬
‫ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ‪ ،‬ﻋﻨ ﺪ ﻣﻨﺎ ﺟﺎ ة ﻋﺒﺎ د ه‪ ،‬و ﻺ ﺷ ﻌﺎ را ت ا ﺼ ﻤ ﺪا ﻧﻴ ﺔ ﻮ ﺟ ﻮ د ه‬ ‫َ‬ ‫َ َ ْ َ َ ُْ َ َ‬ ‫َْ ْ ُ َ َ ّ َ‬
‫ُ‬ ‫ّ‬ ‫ﻻ ِﻬﻴِﺔ و ِﻠﻤ ﻤﺎِت‬ ‫ا ﻘِﺔ ا ﻤﺘﻀِﻤﻨِﺔ ِﻠﺘ ﻻِت ا ِ‬
‫ﺨﻠﻮﻗﺎﺗﻪ‪ ..‬و ﺬا دل ﻋﻠـﻰ وﺟﻮب وﺟﻮده وﺣﺪﺗﻪ اﺗﻔﺎق اﻹ ﺎﻣﺎت‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ َ‬ ‫َ‬
‫ا ﺼﺎ د ﻗ ﺔ ا ﺘ ﻀ ﻤﻨ ﺔ ﻠﺘ ﻮ د دا ت ا ﻹ ﻴ ﺔ‪ ،‬و ﻺ ﺟﺎﺑﺎ ت ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ ﻋ ﻮا ت‬ ‫ا ﺴﺒَْﺤﺎ ِﻴِﺔ َو ِﻠﺘَﻌﺮﻓﺎِت ا ﺮ ﺎ ِﻴِﺔ َو ِﻠُﻤﻘﺎﺑَﻼِت ا ﺮ َﺎ ِﻴِﺔ‬
‫ﻠ ﻮ ﻗﺎ ﺗ ﻪ‪ ،‬و ﻺ ﻣ ﺪا دا ت ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ ﻻ ﺳ ـﺘ ﻐﺎ ﺛﺎ ت ﻋﺒﺎ د ه‪ ،‬و ﻺ ﺣ ﺴﺎ ﺳﺎ ت‬ ‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ َْ ْ‬ ‫َْ َُ َ‬
‫ﻼ ﺷﻌﺎراِت ا ﺼﻤﺪا ِﻴِﺔ ِﻮﺟﻮِدِه‬ ‫ِﻋﻨﺪ ﻣﻨﺎﺟﺎِة ِﻋﺒﺎِدِه وِﻟ ِ‬
‫ا ﺴﺒ ﺤﺎﻧﻴ ﺔ ﻮ ﺟ ﻮ د ه ﺼﻨ ﻮ ﺗ ﻪ [‪.‬‬ ‫ْ َ‬ ‫َ َ َ َ‬ ‫ْ ُ َ‬
‫َِﻤﺨﻠﻮﻗﺎﺗِِﻪ َو ﻛﺬا دل َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدهِ ِ َوﺣﺪﺗِِﻪ‬
‫َ َ ْ َ‬ ‫اﺗَّﻔﺎُق ا ْﻻ َْﻬﺎَﻣﺎت ا ﺼﺎدﻗَﺔ ا ُْﻤﺘََﻀ ّﻤﻨَ‬
‫ﻻ ِﻬﻴِﺔ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ا‬ ‫ت‬ ‫ا‬ ‫د‬ ‫د‬ ‫ﻮ‬ ‫ﺘ‬ ‫ﻠ‬ ‫ﺔ‬
‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ‬
‫ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ ُ َ‬ ‫ْ‬ ‫َْ‬ ‫ْ‬
‫ﻼﻣَﺪاداِت‬ ‫َ ََ‬
‫ﻼﺟﺎﺑﺎِت ا ﺮ ﺎ ِﻴِﺔ ِ ﻋﻮاِت ﻠﻮﻗﺎﺗِِﻪ َو ِﻟ ِ‬
‫َو ﻟ َ َ‬
‫ِ ِ‬
‫َ َ ْ ْ‬ ‫ْ َ َ‬
‫ﻼﺣَﺴﺎَﺳﺎِت ا ﺴﺒَْﺤﺎ ِﻴِﺔ‬ ‫ﻻﺳِﺘﻐﺎﺛﺎِت ِﻋﺒﺎِدِه و ِﻟ ِ‬ ‫ا ﺮ ﺎ ِﻴِﺔ ِ ِ‬
‫ْ‬
‫ُِﻮُﺟﻮِدِه َِﻤﺼﻨُﻮ َ ﺗِِﻪ‬
‫‪denilmiştir.‬‬

‫ً‬
‫ﻼ‪ :‬ﻣﺎ د ﻣ ُ‬ ‫َ‬
‫ﺖ أ ﺚ ﻋ ﻦ ﻣﺎ‬ ‫‪ Sonra o dünya seyyahı, kendi aklına dedi ki: Madem bu‬ﺛﻢ ﺧﺎﻃﺐ ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋُﺢ ا ﻧﻴﺎ ﻋﻘﻠﻪ ﻗﺎﺋ‬
‫‪kâinatın mevcudatıyla mâlikimi ve hâlıkımı arıyorum.‬‬
‫و ﺧﺎ ﻟ ﺑﺎ ﺳ ﻨ ﻄﺎ ق ﻮ ﺟ ﻮ دا ت ا ﻜ ﻮ ن ﻫ ﺬا‪.‬‬
‫ُ‬
‫ا ﻮﺟﻮد‪ ،‬وأﻋﻈُﻢ ﻣﻦ ﻳﻘﻮد‬ ‫أن أزور َﻣﻦ ﻫﻮ أ ﻤﻞ إ ﺴﺎن‬ ‫‪ Elbette her şeyden evvel bu mevcudatın en meşhuru ve‬ﻓﻤﻦ اﻷو‬
‫‪a'dasının tasdikiyle dahi en mükemmeli ve en büyük‬‬
‫‪ -‬ﺣ ﺑﺘ ﺼ ﺪ ﻳ ﻖ أ ﻋ ﺪاﺋ ﻪ ‪-‬‬ ‫‪ kumandanı‬إ ا‬
‫ً‬ ‫ً‬ ‫ُ‬ ‫ً‬
‫‪ ve en namdar hâkimi ve sözce en yükseği ve akılca en‬وأﻋﻼﻫﻢ ﺻﻴﺘﺎ وأﺻﺪﻗﻬﻢ ﺣﺪﻳﺜﺎ وأﺳﻤﺎﻫﻢ ﻣﻨـﺰﻟﺔ وأﻧﻮُرﻫﻢ ﻋﻘﻼ‪،‬‬
‫‪parlağı‬‬
ً َ
‫ﻗ ﺮﻧﺎ ﻣ ﻦ‬ ‫ أﻻ وﻫﻮ ﻤﺪ ﷺ ا ي أﺿﺎء ﺑﻔﻀﺎﺋﻠﻪ و ﻘﺮآﻧﻪ أر ﻌﺔ ﻋ‬ve ondört asrı faziletiyle ve Kur'anıyla ışıklandıran
Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı
..‫ا ﺰ ﻣﺎ ن‬

ُ
‫ ﻳ ﺒ‬،‫ وﻷﺟﻞ أن أﺣﻈﻰ ﺑﺰ ﺎرﺗﻪ ا ﻜﺮ ﻤﺔ وأﺳﺘﻔ ُ ﻣﻨﻪ ﻋﻤﺎ أ ﺚ ﻋﻨﻪ‬ziyaret etmek ve aradığımı ondan sormak için Asr-ı
ً Saadete beraber gitmeliyiz diyerek, aklıyla beraber o asra
..‫ ﻋ ا ﺒﻮة‬..‫ أن ﻧﺬﻫﺐ ﻣﻌﺎإ ﺧ اﻟﻘﺮون إ ﻋ ا ﺴﻌﺎدة‬girdi.
َ ‫ﻗ ﺪ ﺻﺎ ر ﺑ ﻪ ﷺ ﻋ‬ ‫ﻓﺪﺧﻞ ﺑَﻌﻘﻠﻪ إ ذ ﻚ اﻟﻌ ﻓﺮأى أن ذ ﻚ اﻟﻌ‬ Gördü ki: O asır, hakikaten o zât (A.S.M.) ile, bir saadet-i
ً beşeriye asrı olmuş. Çünki en bedevi ve en ümmi bir
‫ ﻷﻧﻪ ﷺ ﻗﺪ ﺣّﻮل زﻣﻦ ﺴ ﺑﺎ ﻮر ا ي أ ﺑﻪ‬.‫ﺔ ﺣﻘﺎ‬ ‫ﺳﻌﺎدٍة ﻠ‬ kavmi, getirdiği nur vasıtasıyla, kısa bir zamanda dünyaya
َ َ ّ ّ ً
.‫ وأﻋﺮِق ﺑﺪاوٍة ﺣﻮ ﻢ إ أﺳﺎﺗﺬِة اﻟﻌﺎ ﻢ وﺳﺎدﺗِﻪ‬،‫أﺷﺪ أﻣﻴﺔ‬ ‫ﻗ ﻮ ﻣﺎ ر ﻗ‬ üstad ve hâkim eylemiş.

#29
ً ً َ
‫ء أ ن ﻧ ﻌ ﺮ ف ﺷ ﺌﺎ ﻋ ﻦ ﻋ ﻈ ﻤ ﺔ‬ ‫ »ﻋﻠﻴﻨﺎ ﻗﺒﻞ‬:‫ و ﺬا ﺧﺎﻃﺐ ﻋﻘﻠﻪ ﻗﺎﺋﻼ‬Hem kendi aklına dedi: Biz, en evvel bu fevkalâde zâtın
ّ (A.S.M.) bir derece kıymetini ve sözlerinin hakkaniyetini
‫ ﺛﻢ‬.‫ وِﺻﺪق أﺧﺒﺎره‬،‫ وذ ﻚ ﻣﻦ أﺣﻘﻴﺔ أﺣﺎدﻳِﺜﻪ‬،‫ ﻫﺬه ا ات ا ﻌﺠﺰة‬ve ihbaratının doğruluğunu bilmeliyiz, sonra hâlıkımızı
..« ‫ﻣﻨ ﻪ ﻋ ﻦ ﺧﺎ ﻟ ﻘﻨﺎ ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ‬ ‫ﺴﺘ ﻔ‬ ondan sormalıyız diyerek

‫ِﺻﺪق ﻧﺒﻮﺗﻪ ﻣﻦ اﻷدﻟﺔ اﻟﻘﺎﻃﻌﺔ ا ﺎﺑﺘﺔ ﻣﺎ ﻻ‬ ‫ ﻓﻮَﺟﺪ‬.‫ ﻓﺒﺎ ﺑﺎ ﺤﺚ‬taharriye başladı. Bulduğu hadsiz kat'î delillerden, burada,
ُ
‫ﻳُﻌﺪ وﻻ‬
yalnız dokuz külliyetine birer kısa işaret edilecek.
:‫ و ﻜﻨ ﻪ ﺧ ﻠ ﺺ إ ﺴ ﻊ ﻣﻨ ﻬﺎ‬،

ُ ّ
‫ ﺣ‬،‫ ﻫﻮ اﺗﺼﺎﻓﻪ ﷺ ﻤﻴﻊ ا ﺴﺠﺎﻳﺎ اﻟﻔﺎﺿﻠﺔ وا ﺼﺎل ا ﻤﻴﺪة‬:‫ أو ﺎ‬Birincisi: Bu zâtta (A.S.M.) -hattâ düşmanlarının
tasdikiyle dahi- bütün güzel huyların ve hasletlerin
..‫ ﺷﻬﺪ ﺑﺬ ﻚ ﻏﺮﻣﺎؤه‬bulunması ve

‫وﻇﻬﻮُر ﻣﺌﺎت ا ﻌﺠﺰات ﻣﻨﻪ؛ ﺸﻘﺎق اﻟﻘﻤﺮ ا ي ا ﺸّﻖ إ ﻧﺼﻔ‬ َ ‫ﺖ َوﻟَ ﻦ ا َ َر‬
َ ْ‫ﺖ اْذ َرَﻣﻴ‬
َ ََْ َ َ َْ َْ
َْ َْ ِ ِ ‫َو ا ﺸﻖ اﻟﻘﻤُﺮ * َوﻣﺎ رﻣﻴ‬
..(1:‫ ﴿ َوا ﺸﻖ اﻟﻘَﻤُﺮ ﴾ )اﻟﻘﻤﺮ‬:‫ﺑﺈﺷﺎرة ﻣﻦ إﺻﺒﻌﻪ ﻛﻤﺎ ﻧﺺ ﻋﻠﻴﻪ اﻟﻘﺮآن‬
ً َ
‫واﻧﻬﺰاُم ﺟ ﺶ اﻷﻋﺪاء ﺑﻤﺎ دﺧﻞ أﻋﻴُﻨﻬﻢ ﻴﻌﺎ ﻣﻦ اﻟ اب اﻟﻘﻠﻴﻞ ا ي‬
âyetlerinin sarahatıyla, bir parmağının işaretiyle Kamer iki
ْ َ ََْ ََ parça olması ve bir avucu ile, a'dasının ordusuna attığı az
‫ﺖ ِاذ‬ ‫ ﴿ و ﻣﺎ ر ﻣﻴ‬:‫ ﻛ ﻤﺎ ﻧ ﺼ ﺖ ﻋ ﻠﻴ ﻪ ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬،‫ر ﻣﺎ ه ﻋ ﻠﻴ ﻬ ﻢ ﺑ ﻘﺒ ﻀﺘ ﻪ‬ bir toprak, umum o ordunun gözlerine girmesiyle
ٰ َ ََْ
‫ وارﺗﻮاُء أﺻﺤﺎﺑﻪ ﻣﻦ ا ﺎء ا ﺎﺑﻊ‬..(17:‫ﺖ َوﻟ ِ ﻦ ا َ َر ٰ ﴾ )اﻷﻧﻔﺎل‬
kaçmaları ve susuz kalmış kendi ordusuna, beş
‫ر ﻣﻴ‬ parmağından kevser gibi akan suyu kifayet derecesinde
ُ ّ
..‫ﻜ ﻮﺛ ﺮ ﻣ ﻦ ﺑ أ ﺻﺎﺑ ﻌ ﻪ ا ﻤ ﺴ ﺔ ا ﺒﺎ ر ﺔ ﻋﻨ ﺪ ﻣﺎ ا ﺷﺘ ﺪ ﺑ ﻬ ﻢ ا ﻟ ﻌ ﻄ ﺶ‬ içirmesi gibi; nakl-i kat'î ile ve bir kısmı tevatür ile, yüzer
mu'cizatın onun elinde zahir olmasıdır.
ً
‫ وا ﻨﻘﻮﻟﺔ إ ﻨﺎ ﻧﻘﻼ‬،‫ وﻏ ُ ﻫﺎ ﻣﻦ ﻣﺌﺎت ا ﻌﺠﺰات اﻟ ﻇﻬﺮت ﺑ ﻳﺪﻳﻪ‬Bu mu'cizattan üçyüzden ziyade bir kısmı, Ondokuzuncu
َ ً ً ً Mektub olan Mu'cizat-ı Ahmediye (A.S.M.) namındaki
‫ ﻓﺎﺳﺘﻄﻠﻌﻬﺎ ا ﺴﺎﺋُﺢ إ »ا ﻜﺘﻮب ا ﺎﺳﻊ‬،‫ﺻﺤﻴﺤﺎ ﻗﺎﻃﻌﺎ أو ﻣﺘﻮاﺗﺮا‬ hârika ve kerametli bir risalede kat'î delilleriyle beraber
‫ﻋ « أ ي ر ﺳﺎ ﻟ ﺔ »ا ﻌ ﺠ ﺰا ت ا ﻷ ﺪ ﻳ ﺔ « ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺮ ﺳﺎ ﻟ ﺔ ا ﺎ ر ﻗ ﺔ ذا ت‬ beyan edildiğinden onları ona havale ederek dedi ki:
‫ا ﻜ ﺮا ﻣ ﺔ ا ﺘ ﻀ ﻤﻨ ﺔ ﻷ ﻣ ﻦ ﺛ ﻼ ﺛ ﻤﺎﺋ ﺔ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة ﻣ ﻦ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰا ﺗ ﻪ ﷺ ﺑ ﺪ ﻻﺋ ﻠ ﻬﺎ‬
.‫ا ﻟ ﻘﺎ ﻃ ﻌ ﺔ و أ ﺳﺎﻧﻴ ﺪ ﻫﺎ ا ﻮﺛ ﻮ ﻗ ﺔ‬
ً ّ
‫ »إن َﻣﻦ ن ذا »أﺧﻼق ﺣﺴﻨﺔ« ﺑﻬﺬا اﻟﻘﺪر‬:‫ ﺛﻢ ﺣﺪث ﻧﻔَﺴﻪ ﻗﺎﺋﻼ‬Bu kadar ahlâk-ı hasene ve kemalâtla beraber, bu kadar
mu'cizat-ı bahiresi bulunan bir zât (A.S.M.)
،‫ و»ﻣﻌﺠﺰات« ﺑﺎﻫﺮة ﺑﻬﺬه ا ﻜ ة‬،‫و»ﻓﻀﺎﺋﻞ« إ ﻫﺬا ا ﺪ‬
ً ُ ‫ ﻓﻼ ﺟﺮم أﻧﻪ ﺻﺎﺣ‬elbette en doğru sözlüdür. Ahlâksızların işi olan hileye,
- ‫ و ﺣﺎ ﺷﺎ ه‬- ‫ﺐ أ ﺻ ﺪ ق ﺣ ﺪ ﻳ ﺚ و ﻣ ﻦ ﺛ ﻢ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ أﺑ ﺪا‬
yalana, yanlışa tenezzül etmesi kabil değil.
.« ‫د أ ب ا ﻟ ﻔﺎ ﺳ ﺪﻳ ﻦ‬ ‫أ ن ﻳ ﻨﺎ ز ل إ ا ﻴ ﻠ ﺔ وا ﻜ ﺬ ب وا َ ﻤ ﻮ ﻪ ا ﻟ‬

ً ُ
‫ ذ ﻚ اﻷ ﺮ‬،‫ ﻛﻮن اﻟﻘﺮآن ا ي ﺑﻴﺪه ﷺ ﻣﻌِﺠﺰا ﻣﻦ ﺳﺒﻌﺔ أوﺟﻪ‬:‫ ﺛﺎﻧﻴﻬﺎ‬İkincisi: Elinde bu kâinat sahibinin bir fermanı
ُ ّ ّ bulunduğu ve o fermanı her asırda üçyüz milyondan
‫ ا ﺼﺎدر ﻣﻦ ﻣﺎ ﻚ ا ﻜﻮن ا ي ﺴﻠﻢ ﺑﻪ و ﺼﺪﻗﻪ أ ُ ﻣﻦ ﺛﻼﺛﻤﺎﺋﺔ‬ziyade insanların kabul ve tasdik ettikleri
‫ﻋ‬ ‫ﻠﻴﻮٍن ﻣﻦ اﻟ‬
«‫" و ﺎ ﻧﺖ »ا ﻤﺔ ا ﺎ ﺴﺔ واﻟﻌ ون« أي رﺳﺎﻟﺔ »ا ﻌﺠﺰات اﻟﻘﺮآﻧﻴﺔ‬Yirmibeşinci Söz, Mu'cizat-ı Kur'aniye" namlarındaki ve
Risale-i Nur'un bir güneşi olan meşhur bir risalede tafsilen
‫ و ﺷﻤﺲ »رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر« ﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ ﺑﺪﻻﺋﻞ ﻗﻮ ﺔ أن ﻫﺬا اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ‬beyan edilmesinden;
ً
، ‫ وأﻧﻪ م رب اﻟﻌﺎ‬،‫ﻣﻌِﺠٌﺰ ﻣﻦ أر ﻌ وﺟﻬﺎ‬

‫ا أﺣﺎل ا ﺴﺎﺋُﺢ ذ ﻚ إ ﺗﻠﻚ ا ﺮﺳﺎﻟﺔ ا ﺸﻬﻮرة ﻴﺎﻧﻬﺎ ا ﻔﺼﻞ‬ onu, ona havale ederek dedi: Böyle ayn-ı hak ve hakikat
bir fermanın tercümanı ve tebliğ edicisi bir zâtta (A.S.M.)
‫ وا ﺒﻠﻎ‬، ‫ وا ِﺟﻢ اﻟﻔﻌ‬،‫م اﷲ‬ ‫ إ ن ا ﻷ ﻣ‬: ‫ ﺛ ﻢ ﻗﺎ ل‬.‫ﻺ ﻋ ﺠﺎ ز‬ fermana cinayet ve ferman sahibine hıyanet hükmünde
‫ ﻻ‬،‫ وﻫﻮ ا ﻖ ﺑﻌﻴﻨﻪ وا ﻘﻴﻘﺔ ﺑﺬاﺗِﻬﺎ‬،‫ﺬا ا ﺒﺄ اﻟﻌﻈﻴﻢ إ ا ﺎس ﻓﺔ‬ olan yalan olamaz ve bulunamaz!..
ً ٌ ْ
.‫ وﻟﻦ ﻳ ﻮن ﻮﺿَﻊ ﺷﺒﻬﺔ أﺑﺪا‬،‫ﻳﻤ ﻦ أن ﻳﺼﺪر ﻣﻨﻪ ﻛﺬب ﻗﻂ‬
#30

،‫ و ﻌﺒﻮدﻳﺔ ﺧﺎ ﺼﺔ‬،‫ و ِﺪﻳٍﻦ ﻓﻄﺮي‬،‫ﻌٍﺔ ﻣﻄﻬﺮة‬ ‫ إﻧﻪ ﷺ ﻗﺪ ﺑﻌﺚ‬:‫ ﺛﺎ ﻬﺎ‬Üçüncüsü: O zât (A.S.M.), öyle bir şeriat ve bir İslâmiyet
ve bir ubudiyet ve bir dua ve bir davet ve bir iman ile
،‫ و ﺈﻳﻤﺎن راﺳﺦ‬،‫ و ﺪﻋﻮة ﺷﺎ ﻠﺔ‬،‫ و ﺪ ء ﺧﺎﺷﻊ‬meydana çıkmış ki,
ُ َ َ
.‫ أ ﻤﻞ ﻣﻨﻪ وﻟﻦ ﻳﻮﺟﺪ‬-‫وﻣﺎ ُوِﺟﺪ‬- ،‫ ﻻ ﻣﺜﻴﻞ َِﻤﺎ ﺑُﻌﺚ ﺑﻪ وﻟﻦ ﻳ ﻮن‬onların ne misli var ve ne de olur. Ve onlardan daha
mükemmel ne bulunmuş ve ne de bulunur.
ّ
‫ﺔ‬ ‫ﻠﺖ ﻣﻦ أ ّ ّ ﷺ وأدارت َﺲ اﻟ‬ ‫ﻷ ن »ا ﻌ ﺔ « ا ﻟ‬ Çünki ümmi bir zâtta (A.S.M.) zuhur eden o şeriat; ondört
ً ً asrı ve nev'-i beşerin humsunu, âdilane, hakkaniyet üzere,
‫ا ﺧﺘ ﻼ ﻓ ﻬﺎ ﻣﻨ ﺬ أ ر ﻌ ﺔ ﻋ ﻗ ﺮ ﻧﺎ إ دا ر ة ﻗﺎﺋ ﻤ ﺔ ا ﻖ وا ﻟ ﻌ ﺪ ل ﺑ ﻘ ﻮا ﻧ ﻨ ﻬﺎ‬ müdakkikane, hadsiz kanunlarıyla idare etmesi emsal
ً ً َ
.‫ ﻻ ﺗ ﻘﺒ ﻞ ﻣﺜﻴ ﻼ أﺑ ﺪا‬،‫ا ﻗﻴ ﻘ ﺔ ا ﻟ ﻐ ﺰ ﺮ ة‬ kabul etmez.

‫ و ﺬا »اﻹﺳﻼم« ا ي ﺻﺪر ﻣﻦ أﻓﻌﺎِل َﻣﻦ ﻫﻮ أ ّ ّ ﷺ وﻣﻦ أﻗﻮا وﻣﻦ‬Hem ümmi bir zâtın (A.S.M.) ef'al ve akval ve ahvalinden
çıkan İslâmiyet;
، ‫أ ﺣ ﻮا‬

، ‫ﻋ‬ ‫و ﺮِﺟُﻌﻬﻢ‬ ‫ ﻫﻮ راﺋُﺪ و ﺼﺪُر ﺛﻼﺛِﻤﺎﺋﺔ ﻠﻴﻮن ﻣﻦ اﻟ‬her asırda üçyüz milyon insanın rehberi ve mercii
ٌ ٌ
،‫ وﻣﻨﻮٌر ﻟﻘﻠﻮ ﻬﻢ وﻣﻬﺬب ﺎ‬،‫ وﻣﻌﻠٌﻢ ﻟﻌﻘﻮ ﻢ و ﺮﺷﺪ ﺎ‬ve akıllarının muallimi ve mürşidi ve kalblerinin münevviri
ve musaffisi
ٌ ّ ّ
‫ وَﻣﺪاٌر ﻻﻧ ﺸﺎف أرواﺣﻬﻢ وﻣﻌِﺪن‬،‫ و ﺮٍب ﻔﻮﺳﻬﻢ و ﺰٍك ﺎ‬ve nefislerinin mürebbisi ve müzekkisi ve ruhlarının
medar-ı inkişafatı ve maden-i terakkiyatı olması cihetiyle
.‫ ﻢ ﻳﺄت وﻟﻦ ﻳﺄ َ ﻣﺜﻴﻞ‬،‫ ﺴﻤﻮﻫﺎ‬misli olamaz ve olamamış.
ُ
‫ وﺗﻘﻮاه‬،‫ﻴﻊ أﻧﻮاع »اﻟﻌﺒﺎدات« اﻟ ﻳﺘﻀﻤﻨﻬﺎ دﻳﻨُﻪ‬ ‫ و ﺬا ﺗﻔﻮﻗﻪ ﷺ‬Hem dininde bulunan bütün ibadatın bütün enva'ında en
ileri olması ve herkesten ziyade takvada bulunması
،‫ﻣﻦ أي أﺣٍﺪ ن‬ ‫اﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻤ ﺔ أ‬
ّ ُ
‫وﺧﺸ ﺘُﻪ ا ﺸﺪﻳﺪة ﻣﻦ اﷲ و ﺎﻫﺪﺗﻪ ا ﺘﻮاﺻﻠﺔ ور ﻳﺘُﻪ اﻟﻔﺎﺋﻘﺔ ﻷدق‬ ve Allah'tan korkması ve fevkalâde daimî mücahedat ve
ّ
‫ وﻗﻴﺎُﻣﻪ ﷺ ﺑﺘﻠﻚ‬،‫أﺷﺪ اﻷﺣﻮال واﻟﻈﺮوف‬
dağdağalar içinde, tam tamına ubudiyetin en ince esrarına
‫أ ا ر اﻟ ﻌﺒ ﻮ دﻳ ﺔ ﺣ‬ kadar müraat etmesi ve hiç kimseyi taklid etmeyerek ve
ً ً ّ
،‫ د و ن أ ن ﻳ ﻘ أ ﺣ ﺪا و ﻞ ﻣ ﻌﺎ ﻧﻴ ﻬﺎ ﻣﺒﺘ ﺪﺋﺎ‬،‫ا ﻟ ﻌﺒ ﻮ د ﻳ ﺔ ا ﺎ ﺼ ﺔ‬ tam manasıyla ve mübtediyane

ً َ
‫ ﻻ ﺷﻚ ﻢ ﻳَُﺮ وﻟﻦ ﻳَُﺮى‬،‫ ﻮﺣﺪا اﻻﺑﺘﺪاء واﻻﻧﺘﻬﺎء‬،‫ و ﺄ ﻤﻞ ﺻﻮرة‬fakat en mükemmel olarak, hem ibtida ve intihayı
birleştirerek yapması; elbette misli görülmez ve
.‫ ﻣﺜﻴﻞ‬görülmemiş.
ٌ
‫ا ي ﻫﻮ واﺣﺪ ﻣﻦ آﻻف أدﻋﻴﺘﻪ‬- « ‫ »ﺑﺎ ﻮﺷﻦ ا ﻜﺒ‬،‫ و ﺬا ﻓﺈﻧﻪ ﻳﺼﻒ‬Hem binler dua ve münacatlarından Cevşen-ül Kebir ile,
öyle bir marifet-i Rabbaniye ile, öyle bir derecede Rabbini
‫ ﻳﺼﻒ ر ﻪ ﺑﻤﻌﺮﻓٍﺔ ر ﺎﻧﻴﺔ ﺳﺎﻣﻴﺔ‬-‫ وﻣﻨﺎﺟﺎﺗﻪ‬tavsif ediyor ki;
ً ُ
‫ وﻻ درﺟِﺔ ذ ﻚ‬،‫ ﻢ ﻳﺒﻠﻎ اﻟﻌﺎرﻓﻮن واﻷو ﺎء ﻴﻌﺎ ﺗﻠﻚ ا ﺮﺗﺒﺔ ﻣﻦ ا ﻌﺮﻓﺔ‬o zamandan beri gelen ehl-i marifet ve ehl-i velayet,
..‫ ا ﻮﺻﻒ ﻣﻨﺬ اﻟِﻘَﺪم ﻣﻊ ﺗﻼﺣﻖ اﻷﻓ ر‬de o derece-i tavsife yetişememeleri
telahuk-u efkâr ile beraber, ne o mertebe-i marifete ve ne

َ
.« ‫ء‬ ‫»ا‬ ‫ﺎ ﻳُﻈِﻬﺮ أﻧﻪ ﻻ ﻣﺜﻴﻞ‬ gösteriyor ki, duada dahi onun misli yoktur.
‫و ﻣ ﻦ ﻳﻨ ﻈ ﺮ إ ا ﻹ ﻳ ﻀﺎ ح ا ﺨﺘ ﻟ ﻔ ﻘ ﺮ ة وا ﺣ ﺪ ة ﻣ ﻦ ﺑ ﺴ ﻊ و ﺴ ﻌ ﻓ ﻘ ﺮ ة‬ Risale-i Münacat'ın başında, Cevşen-ül Kebir'in
ّ
‫ ﻻ َﺴُﻌﻪ إﻻ اﻟﻘﻮل‬-«‫وذ ﻚ ﺴﺘﻬﻞ رﺳﺎﻟﺔ »ا ﻨﺎﺟﺎة‬- ‫ﻠﺠﻮﺷﻦ ا ﻜﺒ‬
doksandokuz fıkrasından bir fıkrasının kısacık bir mealinin
beyan edildiği yere bakan adam, Cevşen'in dahi misli
ّ
.‫أ ﻧ ﻪ ﻻ ﻣﺜﻴ ﻞ ﺬا ا ء ا ﺮاﺋ ﻊ )ا ﻮ ﺷ ﻦ ( ا ي ﻳ ﻤﺜ ﻞ ﻗ ﻤ ﺔ ا ﻌ ﺮ ﻓ ﺔ ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ‬ yoktur diyecek.

‫ و ﺬا ﻓﺈن إﻇﻬﺎره »ﺗﺒﻠﻴﻎ ا ﺮﺳﺎﻟﺔ« و دﻋﻮﺗﻪ ا ﺎَس إ ا ﻖ ﻣﻦ‬Hem tebliğ-i risalette ve nâsı hakka davette o derece
ٌ
،‫ا ﺼ ﻼﺑ ﺔ وا ﺒﺎ ت وا ﺸ ﺠﺎ ﻋ ﺔ ﻣﺎ ﻻ ﻳ ﻘﺎ ر ُ ﻬﺎ أ ﺣ ﺪ‬
metanet ve sebat ve cesaret göstermiş ki;

ً ُ
‫ رﻏﻢ ﻣﻌﺎداة ا ول ا ﻜ ى واﻷدﻳﺎن اﻟﻌﻈ‬،‫ و ﻢ ﻳﻨَﻞ ا ﻮف ﻣﻨﻪ ﺷ ﺌﺎ‬büyük devletler ve büyük dinler, hattâ kavim ve kabilesi
-‫وﺣ ﻗﻮﻣﻪ وﻗﺒﻴﻠﺘﻪ وﻋﻤﻪ ﻧﺎَﺻﺒﻮه اﻟﻌﺪاء ا ﺸﺪﻳﺪ‬-
ve amcası ona şiddetli adavet ettikleri halde,

،‫ أي أﺛٍﺮ ﻠ دد وﻻ ﺳﺎَوَره اﻟﻘﻠُﻖ ﻗﻂ‬-‫و ﻮ ﺑﻤﻘﺪار ذرة‬- ‫ ﻓﻠﻢ ﻳُﺪاﺧﻠﻪ‬zerre mikdar bir eser-i tereddüd, bir telaş, bir korkaklık
göstermemesi
ّ
‫ه اﷲ وأﻋّﺰه ﻓ ﻞ ﻫﺎﻣﺔ ا ﻧﻴﺎ ﺑﺘﺎج‬ ‫ وﻧ‬،‫ ﻓﺘﺤﺪى وﺣﺪه ا ﻧﻴﺎ ﺑﺄ ﻫﺎ‬ve tek başıyla bütün dünyaya meydan okuması ve başa
da çıkarması ve İslâmiyeti dünyanın başına geçirmesi isbat
،‫ اﻹﺳﻼم‬eder ki;
ُ
..‫ ﻓَﻤﻦ ِﻣﺜﻞ ﻤﺪ ﷺ ﺗﺒﻠﻴﻎ رﺳﺎﻻت اﷲ؟‬tebliğ ve davette dahi misli olmamış ve olamaz.
ً ً ً ً ً ً ً ُ
‫ واﻧ ﺸﺎﻓﺎ ﻠﻔﻄﺮة‬،‫ و ﻘﻴﻨﺎ ﺟﺎزﻣﺎ ﺧﺎرﻗﺎ‬،‫ و ﺬا ﻠﻪ »إﻳﻤﺎﻧﺎ ﻗﻮ ﺎ راﺳﺨﺎ‬Hem imanda, öyle fevkalâde bir kuvvet ve hârika bir
ً َ ً ً ً yakîn ve mu'cizane bir inkişaf ve cihanı ışıklandıran bir
‫ واﻋﺘﻘﺎدا ﺳﺎﻣﻴﺎ ﻸ اﻟﻌﺎ ﻢ ﻧﻮرا‬،‫ ﻣﻌِﺠﺰا‬ulvî itikad taşımış ki;
ُ
‫ ﻓﻠﻢ ﺗﺘﻤ ﻦ أن ﺗﺆﺛﺮ ﻓﻴﻪ ﻴُﻊ اﻷﻓ ر واﻟﻌﻘﺎﺋﺪ وﺣﻜﻤﺔ ا ﻜﻤﺎء وﻋﻠﻮُم‬o zamanın hükümranı olan bütün efkârı ve akideleri ve
hükemanın hikmetleri ve ruhanî reislerin ilimleri ona
، ‫ ا ﺮؤﺳﺎء ا ﺮوﺣﺎﻧ ا ﺴﺎﺋﺪة ذ ﻚ اﻟﻌ‬muarız ve muhalif ve münkir oldukları halde;

‫ ﻢ ﺗﺘﻤ ﻦ أن ﺗﺆﺛَﺮ ﻻ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬.‫ أو ﺑﻮﺳﻮﺳﺔ‬،‫ أو ﺑﻀﻌﻒ‬،‫ أو ﺑ دد‬،‫ و ﻮ ﺸﺒﻬٍﺔ‬onun ne yakînine, ne itikadına, ne itimadına, ne
itminanına hiçbir şübhe, hiçbir tereddüd, hiçbir za'f, hiçbir
،‫ا ﻃ ﻤﺌﻨﺎﻧ ﻪ إ ﻪ‬ ‫ و ﻻ‬،‫ا ﷲ‬ ‫ا ﻋﺘ ﻤﺎ د ه‬ ‫ا ﻋﺘ ﻘﺎ د ه و ﻻ‬ ‫ و ﻻ‬،‫ﻳ ﻘﻴﻨ ﻪ‬ vesvese vermemesi
.‫ و ﻧ ﺎِرﻫﺎ ﻋﻠﻴﻪ‬،‫ﻣﻊ ﻣﻌﺎرﺿِﺘﻬﺎ و ﺎﻟﻔِﺘﻪ إﻳﺎه‬
#31
ّ
‫زد ﻫﺬا اﺳﺘﻠﻬﺎَم ﻴِﻊ ا ﻳﻦ ﺗﺮﻗﻮا ا ﻌﻨﻮ ﺎت وا ﺮاﺗﺐ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ‬ ve maneviyatta ve meratib-i imaniyede terakki eden başta
ّ sahabeler ve bütün ehl-i velayet, onun her vakit mertebe-i
‫ وا ﺳﺘ ﻔﺎ ﺿﺘ ﻬ ﻢ‬،‫ و ﻣ ﻘ ﺪ ﻣﺘ ﻬ ﻢ ا ﺼ ﺤﺎﺑ ﺔ ا ﻜ ﺮا م‬،‫ﻣ ﻦ أ ﻫ ﻞ ا ﻮ ﻻ ﻳ ﺔ وا ﺼ ﻼ ح‬ imanından feyz almaları ve onu en yüksek derecede
ً
.‫ و ر ؤ ﺘ ﻬ ﻢ أ ﻧ ﻪ أ ﺳ ا ر ﺟﺎ ت وا ﺮا ﺗ ﺐ‬،‫د و ﻣﺎ ﻣ ﻦ ﺮ ﺗ ﺘ ﻪ ا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ﻧﻴ ﺔ‬ bulmaları,

ً َ
.‫ أن إﻳﻤﺎﻧﻪ ﷺ ﻻ ﻣﺜﻴﻞ أﻳﻀﺎ‬-‫ﺑﺪاﻫﺔ‬- ‫ذ ﻚ ﻳُﻈﻬﺮ‬ bilbedahe gösterir ki; imanı dahi emsalsizdir.

َ ‫ وﺻّﺪق ﻋﻘﻠَﻪ أن َﻣﻦ ن ﺻﺎﺣ‬،‫ ﻓﻔﻬﻢ ا ﺴﺎﺋُﺢ‬İşte böyle emsalsiz bir şeriat ve misilsiz bir İslâmiyet ve
‫ﺐ ﻫ ﺬ ه ا ﻌ ﺔ ا ﺴ ﻤ ﺤﺎ ء‬
hârika bir ubudiyet ve fevkalâde bir dua
‫ واﻟﻌﺒﻮدﻳِﺔ ا ﺎ ﺼﺔ‬، ‫ واﻹﺳﻼِم ا ﻨﻴﻒ ا ي ﻻ ﺷ ﻴﻪ‬،‫اﻟ ﻻ ﻣﺜﻴﻞ ﺎ‬
،‫ِء ا ﺪﻳﻊ ا ﺮاﺋﻊ‬ ‫ وا‬،‫ا ﻟ ﻻ ﻧ ﻈ ﺎ‬
َ
‫ ﻟﻦ ﻳ ﻮن ﻋﻨﺪه ﻛﺬٌب‬،‫ واﻹﻳﻤﺎِن ا ﻌِﺠﺰ‬،‫ وا ﻋﻮى ا ﻜﻮﻧﻴﺔ ا ﺸﺎ ﻠﺔ‬ve cihanpesendane bir davet ve mu'cizane bir iman
ً ً sahibinde, elbette hiçbir cihetle yalan olamaz ve aldatmaz
.‫ وﻟﻦ ﻳ ﻮن ﺧﺎد أﺑﺪا‬،‫ ﻗﻂ‬diye anladı ve aklı dahi tasdik etti.

ُ ُ
‫ إ ﺎع اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم واﺗﻔﺎﻗﻬﻢ ا ﻘﺎﺋﻖ‬:‫ ا ﻞ ا ﺮاﺑﻊ‬Dördüncüsü: Enbiyaların (Aleyhimüsselâm) icma'ı,
ٌ nasılki vücud ve vahdaniyet-i İlahiyeye gayet kuvvetli bir
،‫ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ ﻧﻔِﺴﻬﺎ ﻫﻮ د ﻞ ﻗﺎﻃﻊ وﺟﻮد اﷲ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ و وﺣﺪاﻧ ﺘﻪ‬delildir;
ً ٌ
،‫ر ﺳﺎ ﻪ‬ ‫ﷺو‬ ‫ﺻﺪِق ﻫﺬا ا‬ ‫ وﻫﻮ ﺷﻬﺎدة ﺻﺎدﻗﺔ أﻳﻀﺎ‬öyle de, bu zâtın (A.S.M.) doğruluğuna ve risaletine gayet
sağlam bir şehadettir.
ّ
‫ و‬،‫ ذ ﻚ ﻷن ﻣﺎ ﻳﺪل ﺻﺪق ﻧﺒﻮة أو ﻚ اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم‬Çünki Enbiya Aleyhimüsselâm'ın doğruluklarına ve
،‫ وا ﻌﺠﺰاِت‬،‫ ﻣﺎ ﻫﻮ ﻣﺪاٌر ﺒﻮﺗﻬﻢ ﻣﻦ ا ﺼﻔﺎت اﻟﻘﺪﺳﻴﺔ‬ve mu'cizeler ve vazifeler varsa;
peygamber olmalarına medar olan ne kadar kudsî sıfatlar

َ ُ
‫ ﻛﻤﺎ ﻫﻮ‬،‫ وا ﻬﺎم اﻟ اﺿﻄﻠﻌﻮا ﺑﻬﺎ ﻳﻮﺟﺪ ﻣﺜﻠﻬﺎ و ﺄ ﻤﻞ ﻣﻨﻬﺎ ﻓﻴﻪ ﷺ‬o zâtta (A.S.M.) en ileride olduğu tarihçe musaddaktır.
ً
.‫ﺼ ﺪ ق ﺗﺎ ر ﺎ‬

‫أي ﺑﺎ ﻮراة‬- ‫ ﻓﺄو ﻚ اﻷﻧ ﻴﺎء ﻋﻠﻴﻬﻢ ا ﺴﻼم ﻗﺪ أﺧ وا ﺑﻠﺴﺎن ا ﻘﺎل‬Demek onlar, nasılki lisan-ı kal ile; Tevrat, İncil ve Zebur
ve suhuflarında bu zâtın (A.S.M.) geleceğini haber verip
‫ ﺑﻤ ء ﻫﺬه ا ات ا ﺒﺎر ﺔ‬-‫ واﻹ ﻴﻞ وا ﺰ ﻮر وا ﺼﺤﻒ اﻟ ﺑ أﻳﺪﻳﻬﻢ‬insanlara beşaret vermişler ki,
ّ
‫و وا ا ﺎ س ﺑ ﻘ ﺪ و ﻣ ﻪ ﷺ‬

‫ة‬ ‫ ﺣ إن أ ﻣﻦ ﻋ ﻦ إﺷﺎرة واﺿﺤﺔ ﻇﺎﻫﺮة ﻣﻦ اﻹﺷﺎرات ا‬kütüb-ü mukaddesenin o beşaretli işaratından yirmiden
ُ ً ً
‫ ﻠﻚ ا ﻜﺘﺐ ا ﻘﺪﺳﺔ ﻗﺪ ﺑُ ّﻨﺖ ﺑﻴﺎﻧﺎ ﺟﻠﻴﺎ وأﺛ ﺘﺖ رﺳﺎﻟﺔ ا ﻌﺠﺰات‬güzelce beyan ve isbat edilmiş.
fazla ve pek zahir bir kısmı, Ondokuzuncu Mektub'da

( ‫ا ﻷ ﺪﻳ ﺔ‬
ّ ّ
‫أي‬- ‫ ﻓﻜﻤﺎ أﻧﻬﻢ ﻗﺪ وا ﺑﻤﺠﻴﺌﻪ ﷺ ﻓﺈﻧﻬﻢ ﻳﺼﺪﻗﻮﻧﻪ ﷺ ﺑﻠﺴﺎن ﺣﺎ ﻢ‬Öyle de, lisan-ı halleriyle, yani nübüvvetleriyle ve
mu'cizeleriyle;
- ‫ﺑ ﺒ ﻮ ﺗ ﻬ ﻢ و ﻤ ﻌ ﺠ ﺰا ﺗ ﻬ ﻢ‬
ُ
‫ﻣ ﻬ ﻤﺔ ا ﺒﻮة‬ ‫ﺻﺪق دﻋﻮﺗِﻪ إذ ﻫﻮ ا ﺴﺎﺑُﻖ اﻷ ﻤﻞ‬ ‫ و ﺘﻤﻮن ﺑﺎ ﺄﻳﻴﺪ‬kendi mesleklerinde ve vazifelerinde en ileri ve en
mükemmel olan bu zâtı tasdik edip, davasını imza
.‫ وا ﻋﻮة إ اﷲ‬ediyorlar.
ّ
‫ ﺑﻠﺴﺎن ا ﻘﺎل‬-‫أي أو ﻚ اﻷﻧ ﻴﺎُء‬- ‫ ﻓﺄدرك ا ﺴﺎﺋُﺢ أﻧﻬﻢ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳﺪ ﻮن‬Ve lisan-ı kal ve icma' ile vahdaniyete delalet ettikleri gibi,
،‫وا ﻹ ﺎ ع ا ﻮ ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ‬

‫ﺻ ﺪ ق ﻫ ﺬا ا‬ -‫ﺑﻠﺴﺎن ا ﺎل و ﺎﻻﺗﻔﺎق ﻛﺬ ﻚ‬- ‫ ﻓﺈﻧﻬﻢ ﺸﻬﺪون‬lisan-ı hal ile ve ittifakla bu zâtın sadıkıyetine şehadet
ediyorlar diye anladı.
.‫ا ﻜ ﺮ ﻢ ﷺ‬
َ
‫ و ﻣﺎ ﻧﺎ ﻮا‬،‫ إ ن و ﺻ ﻮ ل آ ﻻ ف ا ﻷ و ﺎ ء إ ا ﻖ وا ﻘﻴ ﻘ ﺔ‬: ‫ﻞ ا ﺎ ﺲ‬ ‫ ا‬Beşincisi: Bu zâtın düsturlarıyla ve terbiyesi ve
tebaiyetiyle ve arkasından gitmeleriyle hakka, hakikata,
‫ ﻣﻦ ا ﻜﻤﺎﻻت وا ﻜﺮاﻣﺎت وﻣﺎ ﻓﺎزوا ﻣﻦ ا ﻜﺸﻔﻴﺎت وا ﺸﺎﻫﺪات ﻟ ﺲ‬kemalâta, keramata, keşfiyata, müşahedata yetişen
ّ ّ ّ
‫ وﺗﻌﻘﺐ‬،‫ و ﺎﺗﺒﺎﻋﻪ‬،‫ و ﺘﻪ‬،‫ إﻻ ﺑﺎﻻﻗﺘﺪاء ﺑَﻬﺪي دﺳﺎﺗ ﻫﺬا ا ﷺ‬binlerce evliya vahdaniyete delalet ettikleri gibi;
ً ّ َ
‫ ﻓ ﻤﺜ ﻠ ﻤﺎ أ ﻧ ﻬ ﻢ ﻳ ﺪ ﻮ ن ﻴ ﻌﺎ ا ﻮ ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ‬،‫أ ﺛ ﺮ ه‬

- ‫ا ﻜﺮ ﻢ ﷺ‬ ‫ ﻓﻬﻢ ﺸﻬﺪون ﺑﺎﻹ ﺎع واﻻﺗﻔﺎق ﺻﺪق ﻫﺬا ا‬üstadları olan bu zâtın sadıkıyetine ve risaletine, icma' ve
ّ ittifakla şehadet ediyorlar.
.‫ و أ ﺣ ﻘﻴ ﺔ ر ﺳﺎ ﻪ‬- ‫أ ﺳﺘﺎ ذ ﻫ ﻢ و ﻣﺎ ﻣ ﻬ ﻢ‬
ً
‫ﻢ اﻟ ﻐﻴ ﺐ‬ ‫ ﻓﺮأى ا ﺴﺎﺋُﺢ أن ﺸﺎﻫﺪة ﻫﺆﻻء ﻗﺴﻤﺎ ﺎ أﺧ َ ﺑﻪ ﷺ ﻣﻦ‬Ve âlem-i gaybdan verdiği haberlerin bir kısmını nur-u
velayetle müşahede etmeleri
‫ﺑﻨ ﻮ ر ا ﻮ ﻻﻳ ﺔ‬

‫إﻣﺎ ﺑﻌﻠﻢ‬- ‫ واﻋﺘﻘﺎدﻫﻢ ﺑﻪ وﺗﺼﺪﻳﻘﻬﻢ ﻤﻴﻊ ﻣﺎ أﺧ ﺑﻪ ﺑﻨﻮر اﻹﻳﻤﺎن‬ve umumunu nur-u imanla ya ilmelyakîn veya aynelyakîn
veya hakkalyakîn suretinde itikad ve tasdik etmeleri;
- ‫ا ﻘ أو ﺑﻌ ا ﻘ أو ﻖ ا ﻘ‬
َ َ ً ُ
‫ ﻣﺎ أﺻﺪق ﺮﺷﺪﻫﻢ اﻷﻋﻈﻢ وﻣﺎ أﺣﻖ‬:‫ إﻧﻤﺎ ﺗﻈﻬﺮ ﻇﻬﻮرا ﺸﻤﺲ‬üstadları olan bu zâtın derece-i hakkaniyet ve sadıkıyetini
َ güneş gibi gösterdiğini gördü.
.‫راﺋ ﺪ ﻫ ﻢ ا ﻷ ﷺ‬

‫ وا َﺤﻘﻘ‬،‫ إن ﻼﻳ َ اﻟﻌﻠﻤﺎء ا ُﻤﺪﻗﻘ اﻷﺻﻔﻴﺎء‬:‫ا ﻞ ا ﺴﺎدس‬ Altıncısı: Bu zâtın ümmiliğiyle beraber getirdiği hakaik-i
َ kudsiye ve ihtira ettiği ulûm-u âliye ve keşfettiği marifet-i
‫ ﻦ ﺑ ﻠ ﻐ ﻮا أ ا ﺮا ﺗ ﺐ ﺑ ﻔ ﻀ ﻞ ﻣﺎ‬، ‫ و د ﻫﺎ ة ا ﻜ ﻤﺎ ء ا ﺆ ﻣﻨ‬، ‫ا ﺼ ﺪ ﻳ ﻘ‬ İlahiyenin dersiyle ve talimiyle, mertebe-i ilmiyede en
ً
- ‫ ﻣ ﻊ ﻛ ﻮ ﻧ ﻪ أ ﻣﻴﺎ‬- ‫د ر ﺳ ﻮا و ﺗﺘ ﻠ ﻤ ﺬ وا ﻣﺎ ﺟﺎ ء ﺑ ﻪ ﻫ ﺬا ا ا ﻜ ﺮ ﻢ ﷺ‬ yüksek makama yetişen milyonlar asfiya-i müdakkikîn ve
ُ
‫ وﻣﺎ ﻛﺸﻔﺖ ﻋﻨﻪ‬،‫ وﻣﺎ ﻧﺒَﻊ ﻣﻨﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﻌﻠﻮم اﻟﻌﺎ ﺔ‬،‫ﻣﻦ ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟﻘﺪﺳﻴﺔ‬
sıddıkîn-i muhakkikîn ve dâhî-i hükema-i mü'minîn,

..‫ﻣ ﻦ ا ﻌ ﺮ ﻓ ﺔ ا ﻹ ﻴ ﺔ‬
ً
‫ا ﻷ ﺳﺎ س ﻋ ﻮﺗ ﻪ ﷺ‬ ‫ إن ﻫﺆﻻء ﻴﻌﺎ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳُ ﺒﺘﻮن ا ﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ اﻟ‬bu zâtın üss-ül esas davası olan vahdaniyeti, kuvvetli
ّ bürhanlarıyla bil'ittifak isbat ve tasdik ettikleri gibi;
‫و ﺼ ﺪ ﻗ ﻮﻧ ﻬﺎ ﻣﺘ ﻔ ﻘ ﺑ ا ﻫﻴﻨ ﻬ ﻢ ا ﻟ ﻘﺎ ﻃ ﻌ ﺔ‬

‫وﺻﻮاِب‬ ‫ﺻ ﺪ ق ﻫ ﺬا ا ﻌ ﻠ ﻢ ا ﻷ‬ ‫ ﻓﺈﻧﻬﻢ ﻳﺘﻔﻘﻮن ﻛﺬ ﻚ و ﺸﻬﺪون‬bu muallim-i ekberin ve bu üstad-ı a'zamın hakkaniyetine


ve sözlerinin hakikat olduğuna ittifakla şehadetleri,
.‫ﻣ ﻪ ﷺ‬ ‫أﺣﻘﻴِﺔ‬ ‫ﻫ ﺬا ا ﻷ ﺳﺘﺎ ذ ا ﻷ ﻋ ﻈ ﻢ و‬
ٌ ُ
،‫ ﻓﺸﻬﺎدﺗﻬﻢ ﻫﺬه ﺣﺠﺔ واﺿﺤﺔ ﻬﺎر ﺻﺪﻗﻪ وﺻﻮاب رﺳﺎ ﻪ‬gündüz gibi bir hüccet-i risaleti ve sadıkıyetidir.
ٌ ّ ً
‫ وﻣﺎ »رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر« ﺑﺄﺟﺰاﺋﻬﺎ اﻟ ﺗﺰ ﺪ ا ﺎﺋﺔ ﻣﺜﻼ إﻻ ﺑﺮﻫﺎن واﺣﺪ‬Meselâ: Risale-i Nur, yüz parçasıyla, bu zâtın sadakatının
bir tek bürhanıdır.
.‫ﻓ ﻘ ﻂ ﺻ ﺪ ق و ﺻ ﻮا ب ﻫ ﺬا ا ا ﺒﻴ ﺐ ﷺ‬
#32

(‫ إن ا ﻤَﻊ اﻟﻌﻈﻴﻢ ا ﻳﻦ ﻳُﻄﻠﻖ ﻋﻠﻴﻬﻢ )اﻵل واﻷﺻﺤﺎب‬:‫ا ﻞ ا ﺴﺎﺑﻊ‬ Yedincisi: Âl ve ashab namında ve nev'-i beşerin
ً ً enbiyadan sonra feraset ve dirayet ve kemalâtla en
‫ وأﺳﻤﺎﻫﻢ‬،‫ا ﻳﻦ ﻫﻢ أﺷﻬُﺮ ﺑ اﻟ ﺑﻌﺪ اﻷﻧ ﻴﺎء ﻓﺮاﺳﺔ وأ ُ ﻫﻢ دراﻳﺔ‬ meşhuru ve en muhterem ve en namdarı ve en dindar ve
ً ً ُ
،‫ وأﺷﺪﻫﻢ اﻋﺘﺼﺎﻣﺎ ﺑﺎ ﻳﻦ‬،‫ وأﻋﻼﻫﻢ ﺻﻴﺘﺎ‬،‫ﻛﻤﺎﻻٍت وأﻓﻀﻠﻬﻢ ﻣﻨـﺰﻟﺔ‬ en keskin nazarlı taife-i azîmesi;
ً
..‫و أ ﺣ ﺪ ﻫ ﻢ ﻧ ﻈ ﺮا‬
َ
‫ إن ﺮّي ﻫﺆﻻء وﺗﻔﺘ ﺸﻬﻢ وﺗﺪﻗﻴﻘﻬﻢ ﻤﻴﻊ ﻣﺎ ﺧ َ وﻣﺎ ﻇﻬَﺮ ﻣﻦ أﺣﻮال‬kemal-i merak ile ve gayet dikkat ve nihayet ciddiyetle, bu
ّ ً zâtın bütün gizli ve aşikâr hallerini ve fikirlerini ve
،‫ ﻫﺬا ا ا ﻜﺮ ﻢ ﷺ وأﻓ ِره وﺗ ﻓﺎﺗِﻪ ﺜﺎ ﺑ ﻤﺎل ا ﻠﻬﻔﺔ وا ﺸﻮق‬vaziyetlerini taharri ve teftiş ve tedkik etmeleri neticesinde;
ّ
،‫ و ﻤﻨﺘ ا ﺪﻳ ﺔ‬،‫و ﻐﺎﻳ ﺔ ا ﻗ ﺔ‬
ً ُ
،‫ﺛﻢ ﺗﺼﺪﻳﻘﻬﻢ ﺑﺎﻻﺗﻔﺎق واﻹ ﺎع أﻧﻪ ﷺ ﻫﻮ أﺻﺪق َﻣﻦ ا ﻧﻴﺎ ﺣﺪﻳﺜﺎ‬ bu zâtın dünyada en sadık ve en yüksek ve en haklı ve
ُ ً ً hakikatlı olduğuna ittifak ile ve icma' ile sarsılmaz tasdikleri
‫ ﻓﺘ ﺼ ﺪ ﻳ ﻘ ﻬ ﻢ ﻫ ﺬا ا ي‬.‫و أ ﺳ ﻤﺎ ﻫ ﻢ ﻧ ﺔ و أ ﺷ ﺪ ﻫ ﻢ ا ﻋﺘ ﺼﺎ ﻣﺎ ﺑﺎ ﻖ وا ﻘﻴ ﻘ ﺔ‬ ve kuvvetli imanları, güneşin ziyasına delalet eden gündüz
ٌ
‫ إﻧ ﻤﺎ ﻫ ﻮ د ﻞ ﺑﺎ ﻫ ﺮ ﻛ ﺪ ﻻ ﻟ ﺔ‬،‫ﻻ ﻳ ﻋ ﺰ ع ﻣ ﻊ ﻣﺎ ﻳ ﻤ ﻠ ﻜ ﻮ ن ﻣ ﻦ إﻳ ﻤﺎ ن ﻋ ﻤﻴ ﻖ‬ gibi bir delildir, diye anladı.
.‫ا ﻬﺎر ﺿﻴﺎء ا ﺸﻤﺲ‬

‫ و ﺼﻮره‬،‫ و ﺗِﺒﻪ‬،‫ إن ﻫﺬا ا ﻜﻮن ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻳﺪل ﺻﺎﻧِﻌﻪ‬:‫ا ﻞ ا ﺎﻣﻦ‬ Sekizincisi: Bu kâinat, nasılki kendini icad ve idare ve
ّ tertib eden ve tasvir ve takdir ve tedbir ile bir saray gibi,
‫ و ﺘ ف ﻓﻴ ﻪ ﺑﺎ ﺼ ﻮ ﺮ وا ﻘ ﺪ ﻳ ﺮ‬،‫ و ﺮ ﺗﺒ ﻪ‬،‫ وا ي ﻳ ﺪ ﻳ ﺮ ه‬،‫ا ي أ و ﺟ ﺪ ه‬ bir kitab gibi, bir sergi gibi, bir temaşagâh gibi tasarruf
ٌ ٌ
‫ أو‬،‫ أو ﻛﺄﻧﻪ َﻣﻌِﺮض ﺑﺪﻳﻊ‬، ‫ أو ﻛﺄﻧﻪ ﻛﺘﺎب ﻛﺒ‬،‫وا ﺪﺑ ﻛﺄﻧﻪ ﻗ ٌ ﺑﺎذخ‬ eden sâniine ve kâtibine ve nakkaşına delalet eder.

،‫ﻛ ﺄﻧ ﻪ ﺸ ﻬ ﺮ ﻋ ﻈﻴ ﻢ‬
َ
‫ ﻓﻬﻮ ﻛﺬ ﻚ ﺴﺘﺪ ﻻ ﺎﻟﺔ وﺟﻮد َﻣﻦ ﻳﻌ ّ ﻋﻤﺎ ﻫﺬا ا ﻜﺘﺎب ا ﻜﺒ‬Öyle de; kâinatın hilkatindeki makasıd-ı İlahiyeyi bilecek
ّ َ
‫ و ﻌﻠﻢ‬،‫ و ﻌﻠﻢ و ُﻌِﻠﻢ ا ﻘﺎﺻﺪ اﻹ ﻴﺔ ﻣﻦ وراء ﺧﻠﻖ ا ﻜﻮن‬،‫ ﻣﻦ ﻣﻌﺎٍن‬talim edecek ve
ve bildirecek ve tahavvülâtındaki Rabbanî hikmetlerini

، ‫ﻮ ﻻﺗ ﻪ وﺗﺒ ﺪ ﻻﺗ ﻪ‬ ‫ﻢ ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ‬ ‫ا‬


َ
‫ و ﻌﻠﻦ ﻗﻴﻤﺔ ﻣﺎﻫﻴﺘﻪ و ﻤﺎﻻت ﻣﺎ ﻓﻴﻪ ﻣﻦ‬،‫ و ﺪرس ﻧﺘﺎﺋﺞ ﺣﺮ ﺗﻪ ا ﻮﻇﻴﻔﻴﺔ‬vazifedarane harekâtındaki neticeleri ders verecek ve
mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın
.‫ ا ﻮﺟﻮدات‬kemalâtını ilân edecek
ً ً ً ً ً ً ً ً
. ‫ وﻣﻌﻠﻤﺎ ﺑﺎر‬،‫ وأﺳﺘﺎذا ﻘﻘﺎ‬،‫ وﻣﻨﺎدﻳﺎ ﺻﺎدﻗﺎ‬،‫ أي ﻳﻘﺘ داﻋﻴﺎ ﻋﻈﻴﻤﺎ‬ve o kitab-ı kebirin manalarını ifade edecek bir yüksek
dellâl, bir doğru keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sadık
‫ ﻳﺪل و ﺸﻬﺪ‬-‫ﻣﻦ ﺣﻴﺚ ﻫﺬا اﻻﻗﺘﻀﺎء‬- ‫ أن ا ﻜﻮن‬:‫ ﻓﺄدرك ا ﺴﺎﺋُﺢ‬muallim istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına
‫ا ﻜﺮ ﻢ ﷺ وﺻﻮاﺑِﻪ‬ ‫ ﺻﺪق ﻫﺬا ا‬delalet ettiği cihetiyle,
َ ُ
‫ﻛ ﻮﻧ ﻪ أ ﻓ ﻀ ﻞ‬ ‫ و‬،‫ ا ي ﻫﻮ أﻓﻀﻞ ﻣﻦ أﺗّﻢ ﻫﺬه ا ﻮﻇﺎﺋﻒ وا ﻬﻤﺎت‬elbette bu vazifeleri herkesten ziyade yapan bu zâtın
َ hakkaniyetine ve bu kâinat Hâlıkının en yüksek ve sadık
. ‫ وأﺻﺪق ﻣﺒﻌﻮث ﺮب اﻟﻌﺎ‬bir memuru olduğuna şehadet ettiğini bildi.

ً َ
‫ ﻣﺎ دام ﻫﻨﺎك وراء ا ﺠﺎب َﻣﻦ ُﺸﻬﺮ ﻛﻤﺎل ﻛﻮﻧﻪ ﺑﺪﻳﻌﺎ‬:‫ ا ﻞ ا ﺎﺳﻊ‬Dokuzuncusu: Madem bu san'atlı ve hikmetli
ً masnuatıyla kendi hünerlerini ve san'atkârlığının
..‫ ﺑﻤﺼﻨﻮ ﺗﻪ ﻫﺬه؛ ذات اﻹﺗﻘﺎن وا ﻜﻤﺔ‬،‫ ﻣﺘﻘﻨﺎ‬kemalâtını teşhir etmek
ُ
..‫ ﺑﻤﺨﻠﻮﻗﺎﺗﻪ ﻏ ا ﺤﺪودة ذات ا ﺰ ﻨﺔ وا ﻤﺎل‬،‫ و ﻌِّﺮف ﻧﻔَﺴﻪ و ﻮددﻫﺎ‬ve bu süslü, zînetli nihayetsiz mahlukatıyla kendini
tanıttırmak ve sevdirmek
ُ
..‫ذا ت ا ة وا ﻔﺎ ﺳ ﺔ‬ ‫ ﺑِﻨَﻌﻤﻪ اﻟ ﻻ‬، ‫ و ُﻮِﺟﺐ ا ﺸﻜَﺮ وا ﻤﺪ‬ve bu lezzetli ve kıymetli hesabsız nimetleriyle kendine
teşekkür ve hamd ettirmek
ّ
‫و ﺸّﻮق ا ﻠَﻖ إ اﻟﻌﺒﺎدة ﻮ ر ﻮ ﺘﻪ ﺑﻌﺒﻮدﻳﺔ ﺗ ﺴﻢ ﺑﺎ ﺐ واﻻﻣﺘﻨﺎن‬ ve bu şefkatli ve himayetli umumî terbiye ve iaşe ile, hattâ
ağızların en ince zevklerini ve iştihaların her nev'ini tatmin
‫ ذا ت ا ﺸ ﻔ ﻘ ﺔ وا ﻤﺎ ﻳ ﺔ ) ﺣ‬،‫ وا ﻹ ﺷ ﺔ ا ﻟ ﻌﺎ ﻣ ﺔ‬،‫وا ﺸ ﻜ ﺮ إ زا ء ﻫ ﺬ ه ا ﻟ ﻴ ﺔ‬ edecek bir surette ihzar edilen Rabbanî it'amlar ve
ُ
‫إﻧﻪ ﻳﻬﻴﺊ أﻃﻌﻤﺔ وﺿﻴﺎﻓﺎت ر ﺎﻧﻴﺔ َﻄﻤ ِ أدق أذواق اﻷﻓﻮاه و ﻴﻊ أﻧﻮاع‬ ziyafetlerle, kendi rububiyetine karşı minnetdarane ve
müteşekkirane ve perestişkârane ibadet ettirmek
...( ‫ا ﻻ ﺷﺘ ﻬﺎ ء‬

‫و ُﺪﻳﻦ ا ﻠَﻖ إ اﻹﻳﻤﺎن واﻟ ﺴﻠﻴﻢ واﻻﻧﻘﻴﺎد واﻟﻄﺎﻋﺔ ﻮ أ ﻮﻫﻴﺘﻪ اﻟ‬ ve mevsimlerin tebdili ve gece gündüzün tahvili ve ihtilafı
‫ وأﻣﺜﺎ ﺎ‬،‫ واﺧﺘﻼﻓﻬﻤﺎ‬،‫ وﺗ ﻮ ﺮ ا ﻠﻴﻞ ا ﻬﺎر‬،‫ﻳُﻈﻬﺮﻫﺎ ﺑ ﺒﺪﻳﻞ ا ﻮاﺳﻢ‬
gibi, azametli ve haşmetli tasarrufat ve icraat ve dehşetli ve
hikmetli faaliyet ve hallakıyet ile, kendi uluhiyetini izhar
‫ وا ﻟ ﻔ ﻌﺎ ﺔ ا ﺪ ﻫ ﺸ ﺔ‬،‫ وا ﻹ ﺟ ﺮا ءا ت ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ‬،‫ﻓﺎ ت ا ﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻤ ﺔ‬ ‫ﻣﻦ ا‬ ederek, o uluhiyetine karşı iman ve teslim ve inkıyad ve
itaat ettirmek
...‫وا ﻼ ﻗﻴ ﺔ ا ﻜﻴ ﻤ ﺔ‬
ً
‫ و ُﻈﻬﺮ ﻋﺪا َﻪ واﻧﺘﺼﺎﻓﻪ ﻤﺎﻳﺘﻪ دوﻣﺎ اﻟ واﻷﺑﺮار و زا ﻪ ا‬ve her vakit iyiliği ve iyileri himaye, fenalığı ve fenaları
َ izale ve semavî tokatlar ile zalimleri ve yalancıları imha
.‫ واﻷ ار و ِﻘﻪ اﻟﻈﺎ وا ﻜﺬﺑ و ﻫﻼِﻛﻬﻢ ﺑﻨﻮازل ﺳﻤﺎو ﺔ‬etmek cihetiyle, hakkaniyet ve adaletini göstermek isteyen
perde arkasında birisi var.

#33
َ
‫ وأﺻﺪق ﻋﺒٍﺪ ﻫﻮ‬،‫ أن أﺣﺐ ﻠﻮٍق ى ذ ﻚ ا ﺴ ﺑﺎﻟﻐﻴﺐ‬،‫ ﻓﻼ ﺟﺮم‬Elbette ve herhalde, o gaybî zâtın yanında en sevgili
ً ً ً
،‫ َﻣﻦ ن ﻼ ﺧﺎ ﺼﺎ ﻘﺎﺻﺪه ا ﺬﻛﻮرة آﻧﻔﺎ‬tam hizmet ederek,
mahluku ve en doğru abdi ve onun mezkûr maksadlarına

َ ّ
،‫ﺸﻒ ﻟﻐَﺰه‬ ‫ﺧﻠ ﻖ ا ﻜﻮ ن و‬ ‫ا ﻷﻋﻈﻢ‬ ‫ وَﻣﻦ ُﻞ ا‬hilkat-i kâinatın tılsımını ve muammasını hall ve keşfeden
ve daima o Hâlıkının namına hareket eden
ً
‫ وﻣﻦ ﺴ دوﻣﺎ ﺑﺎﺳﻢ ﺧﺎﻟﻘﻪ و ﺴﺘﻤﺪ اﻟﻘﻮة ﻣﻨﻪ و ﺴﺘﻌ ﺑﻪ وﺣﺪه‬ve ondan istimdad eden ve muvaffakıyet isteyen ve onun
َ
‫ وﻣﻦ ذا ﻳ ﻮن ﻫﺬا ﻏ ُ ﻤﺪ‬.‫ء ﻓﻴﻨﺎل ا َﻤﺪد وا ﻮﻓﻴﻖ ﻣﻨﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬
tarafından imdada ve tevfike mazhar olan ve Muhammed-
i Kureyşî denilen bu zât olacak. (A.S.M.)
.‫ﻋ ﻠﻴ ﻪ ا ﺼ ﻼ ة وا ﺴ ﻼ م‬ ‫اﻟ ﻘ ﺮ‬
َ
:‫ ﺛﻢ ﺧﺎﻃﺐ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻋﻘﻠﻪ‬Hem aklına dedi:
َ َ
‫ا ﻜﺮ ﻢ‬ ‫ﺻ ﺪ ق ﻫ ﺬا ا‬ ‫ » ّﻤﺎ ﻧﺖ ﻫﺬه ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟ ﺴﻊ ﺷﺎﻫﺪة إﺛﺒﺎت‬Madem bu mezkûr dokuz hakikatlar bu zâtın sıdkına
şehadet ederler;
.‫ﷺ‬

،‫ وﻣﺪاُر اﻓﺘﺨﺎر اﻟﻌﺎ ﻢ‬،‫ﺔ‬ ‫َ ف اﻟ‬ ُ ‫ أﻧﻪ ﻗُﻄ‬:‫ ﻓﻼ ر ﺐ إذن‬elbette bu âdem, benî-âdem'in medar-ı şerefi ve bu
‫ﺐ‬
âlemin medar-ı iftiharıdır.
َ ُ
. ‫ وﺗﻠﻘﻴﺒُﻪ ﺑﻔﺨﺮ اﻟﻌﺎ‬،‫ف ﺑ آدم‬ ‫ وأﻧﻪ َﺣﺮّي وﻻﺋﻖ ﺴﻤﻴﺘُﻪ‬Ve ona "Fahr-i Âlem" ve "Şeref-i Benî-Âdem" denilmesi
pek lâyıktır
ُ
‫ﻳﺪه ﻣﻦ أ ﺮ ا ﺮ ﻦ وﻫﻮ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ا ﻬﻴﻤُﻦ ﺟﻼل ﺳﻠﻄﺎﻧﻪ‬ ‫ وأن ﻣﺎ‬ve onun elinde bulunan ferman-ı Rahman olan Kur'an-ı
Mu'ciz-ül Beyan'ın haşmet-i saltanat-ı maneviyesinin nısf-ı
‫ﻧ ﺼ ﻒ ا ﻷ ر ض ﻣ ﻊ ﻣﺎ ﻳ ﻤ ﻠ ﻚ ﻣ ﻦ ﻛ ﻤﺎ ﻻﺗ ﻪ ا ﺸ ﺨ ﺼﻴ ﺔ و ﺧ ﺼﺎ‬ ‫ ا ﻌﻨﻮي‬arzı istilası ve şahsî kemalâtı ve yüksek hasletleri gösteriyor
‫ ا ﺴﺎﻣﻴﺔ ﻳﻈﻬﺮان‬ki;

،‫ أن أﻋﻈﻢ إ ﺴﺎن ا ﻮﺟﻮد ﻫﻮ ﻫﺬا ا اﻟﻌﻈﻴﻢ‬bu âlemde en mühim zât budur,


ُ ُ
.«‫ ﻓﺎﻟﻘﻮل اﻟﻔﺼﻞ إذن ﻖ ﺧﺎﻟﻘﻨﺎ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻫﻮ ﻗﻮ ﷺ‬0,,Hâlıkımız hakkında en mühim söz onundur.

،‫ا ﻜﺮ ﻢ ﷺ‬ ‫ إن أﺳﺎس ﻴﻊ د وى ﻫﺬا ا‬:‫ﻓﺘﻌﺎل ﻳﺎ ﻋﻘ وﺗﺄ ﻞ‬ İşte gel bak! Bu hârika zâtın yüzer zahir ve bahir kat'î
ً َ mu'cizelerinin kuvvetine ve dinindeki binler âlî ve esaslı
‫ ا ﺳ ﻨﺎ دا إ ﻣﺎ د ﻳﻨ ﻪ ﻣ ﻦ أ ﻮ ف ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﺮا ﺳ ﺨ ﺔ‬،‫و ﻳ ﺔ ﺣﻴﺎ ﺗ ﻪ ﻬﺎ‬ hakikatlarına istinaden, bütün davalarının esası ve bütün
‫اﻷﺳﺎس و ﻗﻮة ﻣﺎ أﻇﻬﺮه اﷲ ﻳﺪه ﻣﻦ ﻣﺌﺎٍت ﻣﻦ ﻣﻌﺠﺰاﺗﻪ اﻟﻘﺎﻃﻌﺔ‬ hayatının gayesi,
‫ا ﺎﻫ ﺮة‬

،‫ وا ﻻﻟﺔ وﺣﺪاﻧ ﺘﻪ‬،‫ إﻧﻤﺎ ا ﺸﻬﺎدة وﺟﻮد واﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد‬Vâcib-ül Vücud'un vücuduna ve vahdetine ve sıfâtına
ve esmasına delalet ve şehadet ve o Vâcib-ül Vücud'u
،‫ و ﺛﺒﺎت ذ ﻚ‬، ‫ و ﻇﻬﺎر أﺳﻤﺎﺋﻪ ا ﺴ‬،‫ و ﻴﺎن ﺻﻔﺎﺗﻪ ا ﻠﻴﻠﺔ‬isbat ve ilân ve i'lam etmektir.
‫ و ﻋ ﻼ ﻣ ﻪ؛‬،‫و ﻋ ﻼﻧ ﻪ‬

‫و ﺟﻮد‬ ّ ‫ أي إن ا ﺸﻤﺲ ا ﻌﻨﻮ ﺔ اﻟ ﺗ ء ﻫﺬا ا ﻜﻮن واﻟ ﻫﺎَن ا‬Demek bu kâinatın manevî güneşi ve Hâlıkımızın en
ّ parlak bir bürhanı bu Habibullah denilen zâttır ki;
‫ إ ﻧ ﻤﺎ ﻫ ﻮ ﻫ ﺬا ا ا ﻜ ﺮ ﻢ ا ﻠ ﻘ ﺐ ﺑ ـ » ﺣﺒﻴ ﺐ‬،‫ﺧﺎ ﻟ ﻘﻨﺎ ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ و و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ‬
.‫ا ﷲ « ﷺ‬

‫ ﺗﺆ ﺪ‬،‫ ﻓﻬﻨﺎ ﻚ ﺛﻼﺛﺔ أﻧﻮاع ﻣﻦ اﻹ ﺎع ﻋﻈﻴﻤﺔ ﻻ ﺪع وﻻ ﺗﻨﺨﺪع‬onun şehadetini teyid ve tasdik ve imza eden aldanmaz ve
ّ aldatmaz üç büyük icma' var:
:‫ﺷ ﻬﺎ دﺗ ﻪ وﺗ ﺼ ﺪ ﻗ ﻬﺎ‬
ُ
‫ و ﺗ ﻤ وا ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ ﺑﺎ ﺳ ﻢ )آ ل ﻤ ﺪ‬،‫ إ ﺎ ع ا ﻳ ﻦ ا ﺷﺘ ﻬ ﺮ وا‬: ‫ا ﻹ ﺎ ع ا ﻷ و ل‬ Birincisi: "Eğer perde-i gayb açılsa yakînim
‫ﷺ( ﺗﻠﻚ ا ﻤﺎﻋﺔ ا ﻮراﻧﻴﺔ اﻟ ﻳﺘﻘﺪﻣﻬﺎ اﻹﻣﺎُم ر اﷲ ﻋﻨﻪ ا ي‬
ziyadeleşmeyecek" diyen İmam-ı Ali (Radıyallahü Anh) ve
yerde iken arş-ı a'zamı ve İsrafil'in azamet-i heykelini
َ ً ُ
‫ وﺧﻠﻔﻪ آﻻف اﻷو ﺎء اﻟﻌﻈﺎم ﻣﻦ‬،«‫ » ﻮ ُرﻓﻊ ا ﺠﺎب ﻣﺎ ازددت ﻳﻘﻴﻨﺎ‬:‫ﻗﺎل‬ temaşa eden Gavs-ı A'zam (K.S.) gibi keskin nazar ve
gaybbîn gözleri bulunan binler aktab ve evliya-i azîmeyi
‫ذ و ي ا ﺼﺎﺋ ﺮ ا ﺎ د ة وا ﻈ ﺮ ا ﻷ ﻧ ﺲ ﻠ ﻐﻴ ﺐ ﻣ ﻦ أ ﻣﺜﺎ ل ا ﺸﻴ ﺦ ا ﻜﻴ ﻼ‬ câmi' ve Âl-i Muhammed namıyla şöhretşiar-ı âlem olan
ُ
‫) ﻗ ﺪ س ه ( ا ي ن ﻳﻨ ﻈ ﺮ ﺑﺒ ﺼ ﺗ ﻪ ا ﺎ ﻓ ﺬ ة إ اﻟ ﻌ ﺮ ش ا ﻷ ﻋ ﻈ ﻢ‬ cemaat-ı nuraniyenin icma' ile tasdikleridir.
َ
.‫و اﻓﻴﻞ ﺑﻌﻈﻤﺘﻪ وﻫﻮ ﺑﻌُﺪ اﻷرض‬
‫ً‬ ‫ً‬
‫ﻴﻂ أ ّ ٍ ﺧﺎٍل ﻣﻦ‬ ‫‪ İkincisi: Bedevi bir kavim ve ümmi bir muhitte, hayat-ı‬اﻹ ﺎع ا ﺎ ‪ :‬ﻫﻢ ا ﻳﻦ ﻧﻮا ﻗﻮﻣﺎ ﺑﺪوا ﻳﻘﻄﻨﻮن‬
‫‪ fetret asrının karanlıklarında bulunan ve pek az bir‬ﻣﻈﺎﻫﺮ ا ﻴﺎة اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﻴﺔ واﻷﻓ ر ا ﺴﻴﺎﺳﻴﺔ‪ ،‬ﻟ ﺲ ﻢ ﻫﺪى وﻻ ﻛﺘﺎٌب‬
‫‪içtimaiyeden ve efkâr-ı siyasiyeden hâlî ve kitabsız ve‬‬

‫زﻣ ﻦ ﺴ‬ ‫»ا ﻟ ﻔ ة «‪ ،‬ﻓ ﺼﺎ ر وا‬


‫‪ zamanda en medenî ve malûmatlı ve hayat-ı içtimaiyede‬ﻣﻨ ‪ .‬و ﻧﻮا ﻣﻐﻤﻮر ﻦ ﻇﻠﻤﺔ ﻋ‬
‫ً‬ ‫ً‬ ‫ً‬ ‫‪ve siyasiyede en ileri olan milletlere ve hükûmetlere üstad‬‬
‫‪ ve rehber ve diplomat ve hâkim-i âdil olarak,‬أﺳﺎﺗﺬة ﺮﺷﺪﻳﻦ وﺳﻴﺎﺳ وﺣ ﻣﺎ دﻟ ﻷر اﻷ ﻢ ﺣﻀﺎرة وﻋﻠﻤﺎ‬
‫ً‬ ‫ً‬
‫وا ﺟﺘ ﻤﺎ و ﺳﻴﺎ ﺳ ﺔ‪،‬‬
‫ً‬ ‫ً‬ ‫ُ‬ ‫ً‬ ‫ً‬
‫ﻗﺎ و ﻏ ﺮ ﺎ و ر ﻓ ﺮ ﻓ ﺖ را ﻳﺎ ت ﻋ ﺪا ﻬ ﻢ ﺑ ﺮا و ﺮا‪ .‬إ ﺎ ع‬ ‫‪ şarktan garba kadar cihanpesendane idare eden ve‬ﻓﺤﻜﻤﻮا اﻟﻌﺎ ﻢ‬
‫‪"Sahabe" namıyla dünyada namdar olan cemaat-ı‬‬
‫ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ ر ﺿ ﻮا ن ا ﷲ‬‫‪ meşhurenin ittifakla can ve mallarını, peder ve aşiretlerini‬ﺗﻠﻚ ا ﻤﺎﻋﺔ ا ﻌﺮوﻓﺔ ﺑﺎ ﺼﺤﺎﺑﺔ ا ﻜﺮام ا ﺸﻬﻮر ﻦ‬
‫ُ‬
‫‪ feda ettiren bir kuvvetli imanla tasdikleridir.‬ﺗﻌﺎ ﻋﻠﻴﻬﻢ أ ﻌ وﺗﺼﺪﻳﻘﻬﻢ ﺑﺎﻻﺗﻔﺎق و ﺈﻳﻤﺎن راﺳﺦ ﻗﻮي ﺬا ا‬
‫ا ﻜ ﺮ ﻢ‪ ،‬ﺣ ﺳﺎ ﻗ ﻬ ﻢ ذ ﻚ إ ا ﻀ ﺤﻴ ﺔ وا ﻟ ﻔ ﺪا ء ﺑ ﺄ ر وا ﺣ ﻬ ﻢ و أ ﻮا ﻢ‬
‫وآﺑﺎﺋ ﻬ ﻢ و ﻋ ﺸ ﺗ ﻬ ﻢ‪،‬‬
‫‪#34‬‬

‫ا ﻹ ﺎ ع ا ﺎ ﻟ ﺚ‪ :‬ﻫ ﻮ ﺗ ﺼ ﺪﻳ ﻖ ا ﻤﺎ ﻋ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻤ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻌ ﻠ ﻤﺎ ء ا ﻷ ﺟ ﻼ ء ا ﻳ ﻦ‬ ‫‪Üçüncüsü: Her asırda binlerle efradı bulunan ve her‬‬


‫ُ‬
‫ﻻ ﻳُﻌﺪون وﻻ َﺼﻮن‪ ،‬ا ﺘﺒﺤﺮ ﻦ ﻋﻠﻮﻣﻬﻢ وا ﺤﻘﻘ ا ﺪﻗﻘ ا ﻳﻦ‬
‫‪fende dâhiyane ileri giden ve muhtelif mesleklerde‬‬
‫‪çalışan, ümmetinde yetişen hadsiz muhakkik ve‬‬
‫ٌ‬
‫ﻋ آﻻ ف ﻣﻦ‬ ‫ﺸ ﺄ وا أ ﻣﺘ ﻪ و ﺳ ﻠ ﻜ ﻮا ﺴﺎ ﻚ ﺷ ‪ ،‬و ﻢ‬ ‫‪mütebahhir ülemasının cemaat-ı uzmasının tevafukla ve‬‬
‫ً‬
‫ﻋﻠﻢ‪ .‬ﻓﺘﺼﺪﻳُﻖ ﻫﺆﻻء ﻴﻌﺎ‬
‫‪ilmelyakîn derecesinde tasdikleridir.‬‬
‫ا ﺎﺋ ﺰ ﻦ ﻗ ﺼ ﺐ ا ﺴﺒ ﻖ ‪-‬ﺑ ﺪ ﻫﺎﺋ ﻬ ﻢ ‪-‬‬
‫ٌ‬
‫ﺑﺎ ﻻ ﺗ ﻔﺎ ق و ﺪ ر ﺟ ﺔ ﻋ ﻠ ﻢ ا ﻘ إ ﺎ ع أ ي إ ﺎ ع!‪.‬‬
‫َ‬
‫ا ﻮ ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ ﻟ ﺴ ﺖ‬ ‫اﻷ ﷺ‬ ‫‪ Demek bu zâtın vahdaniyete şehadeti şahsî ve cüz'î değil,‬ﻓَﺤ ﻢ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺑﺄن ﺷﻬﺎدة ﻫﺬا ا‬
‫ً‬
‫ﺷ ﻬﺎ د ة ﺷ ﺨ ﺼﻴ ﺔ و ﺟ ﺰﺋﻴ ﺔ‪،‬‬
‫ّ ٌ‬ ‫ٌ‬
‫‪ belki umumî ve küllî ve sarsılmaz‬و ﻧﻤﺎ ﺷﻬﺎدة ﻣﺔ و ﻴﺔ راﺳﺨﺔ ﻻ ﺗ ﻋﺰع‪،‬‬

‫‪ ve bütün şeytanlar toplansa karşısına hiçbir cihetle‬وﻟﻦ ﺴﺘﻄﻴﻊ أن ﺎﺑﻬﻬﺎ ا ﺸﻴﺎﻃ ُ ﻓﺔ أﻳﺔ ﺟﻬﺔ و ﻮ اﺟﺘﻤﻌﻮا ﻋﻠﻴﻬﺎ‪.‬‬
‫‪çıkamaz bir şehadettir diye hükmetti.‬‬
‫ّ‬ ‫ٌ‬ ‫ُ ْ‬
‫ة ﺎ ﺗ ﻠ ﻘﺎ ه ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋ ﺢ ا ي ﺟﺎ ل ﺑ ﻌ ﻘ ﻠ ﻪ‬ ‫‪ İşte Asr-ı Saadette aklıyla beraber seyahat eden dünya‬وﻫﻜﺬا ذﻛﺮت إﺷﺎرة ﺘ‬
‫ﺐ ا ﻴﺎ ة ﻣ ﻦ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺪ ر ﺳ ﺔ ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ »ا ﺮ ﺗﺒ ﺔ‬ ‫‪ misafiri ve hayat yolcusunun, o medrese-i nuraniyeden‬ﻋ ا ﺴﻌﺎدة ﺟﻮاﻧ َ‬
‫‪aldığı derse kısa bir işaret olarak, Birinci Makam'ın‬‬
‫‪ onaltıncı mertebesinde böyle:‬ا ﺴﺎدﺳﺔ ﻋ ة ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول« ﻵ ‪:‬‬
‫ّ‬
‫ﺣُﺪ ا ى َدل ]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ا ﻮاﺣُﺪ اﻷﺣُﺪ ا ي دل وﺟﻮب‬
‫ّ‬
‫ﻻ َ‬‫ُ َْ ُ ُْ ُ ََْ ُ ْ َ‬ ‫ﻻا ََ‬‫َ‬
‫ِ‬ ‫ا‬ ‫ﺪ‬ ‫ﺣ‬
‫ِ‬ ‫ا‬ ‫ﻮ‬ ‫ا‬ ‫د‬
‫ِ‬ ‫ﻮ‬ ‫ﺟ‬ ‫ﻮ‬ ‫ا‬ ‫ﺐ‬ ‫ﺟ‬‫ِ‬ ‫ا‬ ‫ﻮ‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ﻻ‬ ‫ا‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫وﺟﻮده وﺣﺪﺗﻪ ‪ :‬ﻓﺨُﺮ ﻢ و ف ﻧﻮع ﺑ آدم ‪ ،‬ﺑﻌﻈﻤﺔ ﺳﻠﻄﻨِﺔ ﻗﺮآﻧﻪ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ع‬ ‫ِ‬ ‫ﺨُﺮ اﻟَﻌﺎ ﻢ َو َ َ ف ﻧَ ْ‬
‫ﻮ‬
‫ْ‬ ‫َ‬
‫ﻓ‬ ‫ﻪ‬ ‫ﺗ‬ ‫َ َ ُوُﺟﻮب ُوُﺟﻮده َوْﺣ َ‬
‫ﺪ‬
‫ّ‬
‫‪ ،‬وﺣﺸﻤِﺔ وﺳﻌِﺔ دﻳﻨِﻪ ‪ ،‬و ِة ﻛﻤﺎﻻﺗﻪ ‪ ،‬وﻋﻠﻮ ﺔ أﺧﻼﻗﻪ ‪ ،‬ﺣ ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫ٰ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َٰ‬
‫ﺑَ ِ ادَم ﺑَِﻌﻈَﻤِﺔ َﺳﻠَﻄﻨَِﺔ ﻗْﺮاﻧِِﻪ َو َﺣﺸَﻤِﺔ ُوْﺳَﻌِﺔ ِدﻳِﻨِﻪ َو‬
‫َ‬
‫أﻋﺪاﺋِﻪ ‪ .‬و ﺬا ﺷﻬﺪ و ﺮﻫﻦ ﺑﻘﻮِة ﻣﺌﺎت ا ﻌﺠﺰات اﻟﻈﺎﻫﺮات ا ﺎﻫﺮات‬
‫ا ﺼﺪﻗِﺔ ‪ ،‬و ﻘﻮة آﻻف ﺣﻘﺎﺋﻖ دﻳﻨﻪ ا ﺴﺎﻃﻌﺔ اﻟﻘﺎﻃﻌﺔ ‪ ،‬ﺑﺈ ﺎع آ ذوي‬
‫ﻼِﻗِﻪ َﺣ ﺑﺘَْﺼِﺪﻳﻖ ا َْﻋَﺪاﺋِِﻪ َ‬ ‫َ َْ َ َ َ َ ُ ْ َ ْ َ‬
‫َُ‬
‫اﻷﻧﻮار ‪ ،‬و ﺎﺗﻔﺎق أﺻﺤﺎﺑﻪ ذوي اﻷﺑﺼﺎر ‪ ،‬و ﺘﻮاﻓﻖ ِﻘ أﻣﺘِﻪ ذوي‬ ‫و‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ﻛ ِة ﻛﻤﺎﻻﺗِِﻪ و ﻋﻠِﻮ ِﺔ اﺧ‬
‫ﻫَﺮِة اﻟ اﻫ وا ﺼﺎﺋﺮ ا ّّﻮارة[ ‪.‬‬ ‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫َ‬ ‫َ ُ ْ‬ ‫َ َ َ َ َ َْ َ َ ُ‬
‫ِ‬ ‫ﺎ‬ ‫ا‬ ‫ة‬
‫ِ‬ ‫ﺮ‬ ‫ﻫ‬ ‫ِ‬ ‫ﺎ‬ ‫ﻈ‬ ‫ﻟ‬ ‫ا‬ ‫ﻪ‬
‫ِِ‬ ‫ﺗ‬ ‫ا‬ ‫ﺰ‬ ‫ﺠ‬‫ِ‬ ‫ﻌ‬ ‫ﻣ‬ ‫ِ‬ ‫ت‬ ‫ِ‬ ‫ﺎ‬ ‫ﻣ‬‫ِ‬ ‫ة‬
‫ِ‬ ‫ﻮ‬ ‫ﻘ‬ ‫ِ‬‫ﻛ ﺬا ﺷ ﻬ ﺪ و ﺑ ﺮ ﻫ ﻦ ﺑ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُ ٰ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ ّ َ‬
‫ا ُﻤَﺼِﺪﻗِﺔ ا ُﻤَﺼﺪﻗِﺔ َو ﺑِﻘﻮِة اﻻِف َﺣﻘﺎﺋِِﻖ ِدﻳِﻨِﻪ ا ﺴﺎِﻃَﻌِﺔ‬
‫َّ َ‬ ‫ْ َْ‬ ‫ٰ َ‬ ‫ْ‬ ‫َْ‬
‫اﻟﻘﺎِﻃَﻌِﺔ ﺑِﺎِ َﺎِع ا ِ ِ ذِوى اﻻﻧَﻮاِر َو ﺑِﺎِﺗِﻔﺎِق اْﺻَﺤﺎﺑِِﻪ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ُ َُّ ُ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ‬
‫ذِوى اﻻﺑ َْﺼﺎِر َو ﺑِﺘََﻮاﻓِﻖ ِﻘ ِ اﻣِﺘِﻪ ذِوى اﻟ َ َ اِﻫ ِ َو‬
‫ا ْ ََﺼﺎﺋﺮ ا ﻮارةَ‬
‫ِ‬ ‫ِِ‬
‫‪denilmiştir.‬‬
‫ ﺛﻢ إن ا ﺴﺎﺋﺢ ا ي ﻻ ﻳﻨﺎ ﺗﻌﺐ وﻻ ﺷﺒﻊ وا ي ﻋﻠﻢ أن ﻳﺔ ا ﻴﺎة‬Sonra, bu dünyada hayatın gayesi ve hayatın hayatı
iman olduğunu bilen bu yorulmaz ve tok olmaz yolcu,
:‫ ﺣﺎور ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ﻗﻠﺒﻪ ﻗﺎﺋﻼ‬،‫ ﻫﺬه ا ﻧﻴﺎ ﺑﻞ ﺣﻴﺎة ا ﻴﺎة إﻧﻤﺎ ﻫﻮ اﻹﻳﻤﺎن‬kendi kalbine dedi ki:

،‫" إن م ﻣﻦ ﻧﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪ ﻫﻮ أﺷﻬﺮ م ﻫﺬا ا ﻮﺟﻮد وأﺻﺪﻗﻪ وأﺣﻜﻤﻪ‬Aradığımız zâtın sözü ve kelâmı denilen bu dünyada en
meşhur ve en parlak ve en hâkim ve ona teslim olmayan
‫ ذ ﻚ ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ ذ و ا ﻴﺎ ن‬،‫ﻋ ﻣ ﻦ ﻻ ﻳﻨ ﻘﺎ د إ ﻪ‬ ‫ وﻗﺪ ﺪى‬herkese, her asırda meydan okuyan Kur'an-ı Mu'ciz-ül
،‫ ﻓﻠ اﺟﻊ إذن ﻫﺬا ا ﻜﺘﺎب ا ﻜﺮ ﻢ‬..‫ ا ﻌﺠﺰ‬Beyan namındaki kitaba müracaat edip,

..‫ و ﻔﻬﻢ ﻣﺎذا ﻳﻘﻮل‬o ne diyor, bilelim.

‫ وﻟ ﻦ ﻘﻒ ﻈﺔ ﻗﺒﻞ دﺧﻮ ﺎ ﻫﺬا اﻟﻌﺎ ﻢ ا ﻤﻴﻞ ﺒﺤﺚ ﻋﻤﺎ ﻌﻠﻨﺎ‬Fakat en evvel, bu kitab bizim hâlıkımızın kitabı olduğunu
isbat etmek lâzımdır, diye taharriye başladı.
.‫ و ﻫ ﻜ ﺬا ﺑﺎ ﺑﺎ ﺪ ﻗﻴ ﻖ وا ﺤ ﺚ‬..‫ﺴ ﻴ ﻘ ﻦ أ ﻧ ﻪ ﻛﺘﺎ ب ﺧﺎ ﻟ ﻘﻨﺎ ﻦ‬
#35

‫ وﺣﻴﺚ إن ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ﻣﻦ ا ﻌﺎ ﻦ ﻓﻘﺪ ﻧﻈﺮ أوﻻ إ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر اﻟ‬Bu seyyah bu zamanda bulunduğu münasebetiyle en
evvel manevî i'caz-ı Kur'aniyenin lem'aları olan Risale-i
،‫ﻌﺎ ت ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ز ا ﻌﻨ ﻮ ي ﻠ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ‬ Nur'a baktı

‫ ﻓﺮأى أن ﻫﺬه ا ﺮﺳﺎﺋﻞ ا ﺎﻟﻐﺔ ﻣﺎﺋﺔ وﺛﻼﺛ رﺳﺎﻟﺔ ﺑﺬاﺗﻬﺎ ﺗﻔﺴ ﻗّﻴﻢ‬ve onun yüzotuz risaleleri, âyât-ı Furkaniyenin nükteleri ve
ışıkları ve esaslı tefsirleri olduğunu gördü.
.‫ﻶ ﻳﺎ ت ا ﻟ ﻔ ﺮ ﻗﺎ ﻧﻴ ﺔ إ ذ إ ﻧ ﻬﺎ ﺗ ﺸ ﻒ ﻋ ﻦ ﻧ ﺎ ﺗ ﻬﺎ ا ﻗﻴ ﻘ ﺔ و أ ﻧ ﻮا ر ﻫﺎ ا ﺰا ﻫﻴ ﺔ‬
َ
‫ ورﻏﻢ أن رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻗﺪ ت ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟﻘﺮآﻧﻴﺔ ﻬﺎد ﻣﺘﻮاﺻﻞ إ‬Ve Risale-i Nur, bu kadar muannid ve mülhid bir asırda
her tarafa hakaik-i Kur'aniyeyi mücahidane neşrettiği
‫ ﻢ ﺴﺘﻄﻊ أﺣﺪ أن ﻳﻌﺎرﺿﻬﺎ أو‬،‫ ﻫﺬا اﻟﻌ اﻟﻌﻨﻴﺪ ا ﻠﺤﺪ‬،‫ اﻵﻓﺎق ﻓﺔ‬halde, karşısına kimse çıkamadığından isbat eder ki;
،‫ﻳﻨ ﻘ ﺪ ﻫﺎ‬

‫ﺎ ﻳ ﺒ ﺖ أ ن ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ ا ي ﻫ ﻮ راﺋ ﺪ ﻫﺎ و ﻣﻨﺒ ﻌ ﻬﺎ و ﺮ ﺟ ﻌ ﻬﺎ و ﺷ ﻤ ﺴ ﻬﺎ‬ onun üstadı ve menbaı ve mercii ve güneşi olan Kur'an
semavîdir, beşer kelâmı değildir.
. ‫ وﻟ ﺲ ﺑ ﻼ م‬، ‫م ا ﷲ ر ب ا ﻟ ﻌﺎ‬ ‫إﻧ ﻤﺎ ﻫ ﻮ ﺳ ﻤﺎ و ي ﻣ ﻦ‬

« ‫ ﺣ إن »ا ﻤﺔ ا ﺎ ﺴﺔ واﻟﻌ ﻦ« وﺧﺘﺎم »ا ﻜﺘﻮب ا ﺎﺳﻊ ﻋ‬Hattâ Resail-in Nur'un yüzer hüccetlerinden birtek hüccet-
i Kur'aniyesi olan Yirmibeşinci Söz ile Ondokuzuncu
،‫ وﻫﻤﺎ ﺣﺠﺔ واﺣﺪة ﻣﻦ ﺑ ﻣﺌﺎت ا ﺠﺞ‬Mektub'un âhiri,
ُ
،‫ ﻓﺘ ﺒﺘﻪ ﺑﺄر ﻌ وﺟﻬﺎ‬،‫ ﺗﻘﻴﻤﻬﺎ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻴﺎن إﻋﺠﺎز اﻟﻘﺮآن‬Kur'anın kırk vecihle mu'cize olduğunu öyle isbat etmiş ki;
ّ ّ ‫ إﺛﺒﺎﺗﺎ ﺣ‬kim görmüşse değil tenkid ve itiraz etmek, belki isbatlarına
‫ﻧﺎ ﻫﻴ ﻚ ﻋ ﻦ أﻧ ﻬ ﻢ ﻢ‬- ‫ ﻓ ﻘ ﺪ ر ﻫﺎ وأ ﻋ ﺠ ﺐ ﺑ ﻬﺎ‬،‫ﻣ ﻦ ﻧ ﻈ ﺮ إ ﻬﺎ‬
hayran olmuş, takdir ederek çok sena etmiş.
.‫ ﺑ ﻞ أ ﺛﻨ ﻮا ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ﻛﺜ ا‬- ‫ﻳﻨ ﻘ ﺪ و ﻫﺎ و ﻢ ﻳ ﻌ ﺿ ﻮا ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ﻗ ﻂ‬

‫م‬ ‫ و أ ﻧ ﻪ‬،‫ﻫ ﺬا و ﻗ ﺪ أ ﺣﺎ ل ا ﺴﺎﺋ ﺢ إ ﺛﺒﺎ ت و ﺟ ﻪ ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ز ﻠ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ‬ Kur'anın vech-i i'cazını ve hak Kelâmullah olduğunu isbat
ّ etmek cihetini Risalet-ün Nur'a havale ederek yalnız bir
‫ا ﷲ ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ ﺣ ﻘﺎ إ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر إ ﻻ أﻧ ﻪ أﻧ ﻌ ﻢ ا ﻈ ﺮ ﺑ ﻀ ﻊ ﻧ ﻘﺎ ط ﺗ‬ kısa işaretle büyüklüğünü gösteren birkaç noktaya dikkat
:‫ﺑﺈ ﺷﺎ ر ة ﺘ ة ﻋ ﻈ ﻤ ﺔ ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ‬ etti.

‫ ﻣﺜﻠﻤﺎ إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﺑ ﻞ ﻣﻌﺠﺰاﺗﻪ وﺣﻘﺎﺋﻘﻪ ا اﻟﺔ‬: ‫ ا ﻘﻄﺔ اﻷو‬Birinci Nokta: Nasılki Kur'an bütün mu'cizatıyla ve
hakkaniyetine delil olan bütün hakaikıyla, Muhammed
،‫أﺣﻘﻴﺘﻪ ﻫﻮ ﻣﻌﺠﺰة ﺤﻤﺪ ﷺ‬ Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bir mu'cizesidir.

‫ ﻓﺈن ﻤﺪا ﺑ ﻞ ﻣﻌﺠﺰاﺗﻪ ودﻻﺋﻞ ﻧﺒﻮﺗﻪ و ﻤﺎﻻﺗﻪ اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‬Öyle de Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm da, bütün
mu'cizatıyla ve delail-i nübüvvetiyle ve kemalât-ı
ilmiyesiyle

‫م اﷲ‬ ‫أ ن اﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ‬ ‫ ﻣﻌﺠﺰة ﻠﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ وﺣﺠﺔ ﻗﺎﻃﻌﺔ‬Kur'anın bir mu'cizesidir ve Kur'an kelâmullah olduğuna
bir hüccet-i katıasıdır.
. ‫ر ب ا ﻟ ﻌﺎ‬
ّ
‫ إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻗﺪ ﺑﺪل ا ﻴﺎة اﻻﺟﺘﻤﺎﻋﻴﺔ ﺗﺒﺪﻳﻼ‬:‫ ا ﻘﻄﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ‬İkinci Nokta: Kur'an, bu dünyada öyle nuranî ve
saadetli ve hakikatlı bir surette bir tebdil-i hayat-ı içtimaiye
،‫ﻫﺎﺋﻼ ﻧّﻮر اﻵﻓﺎق و ﻸﻫﺎ ﺑﺎ ﺴﻌﺎدة وا ﻘﺎﺋﻖ‬ ile beraber,
‫ أو أرواﺣﻬﻢ‬،‫ وأﺣﺪث اﻧﻘﻼﺑﺎ ﻋﻈﻴﻤﺎ ﺳﻮاء ﻧﻔﻮس اﻟ وﻗﻠﻮ ﻬﻢ‬insanların hem nefislerinde, hem kalblerinde, hem
ruhlarında, hem akıllarında, hem hayat-ı şahsiyelerinde,
‫ وأدام ﻫﺬا‬،‫ أو ﺣﻴﺎﺗﻬﻢ ا ﺸﺨﺼﻴﺔ واﻻﺟﺘﻤﺎﻋﻴﺔ وا ﺴﻴﺎﺳﻴﺔ‬،‫ وﻋﻘﻮ ﻢ‬hem hayat-ı içtimaiyelerinde, hem hayat-ı siyasiyelerinde
،‫ اﻻﻧﻘﻼب وأداره‬öyle bir inkılab yapmış ve idame etmiş ve idare etmiş ki;
ُ
‫آﻳ ﺔ ﺗﺘ ﻣﻨ ﺬ‬ ‫ﻴ ﺚ إ ن آﻳﺎﺗ ﻪ ا ﺎ ﻟ ﻐ ﺔ ﺳﺘ ﺔ آ ﻻ ف و ﺳﺘ ﻤﺎﺋ ﺔ و ﺳﺘﺎ و ﺳ‬ ondört asır müddetinde, her dakikada, altıbin altıyüz
altmışaltı âyetleri, kemal-i ihtiramla, hiç olmazsa yüz
‫ا ﻷﻗ ﻞ‬ ‫ﻣ ﻦ ﻣﺎﺋ ﺔ ﻠﻴ ﻮ ن ﺷ ﺨ ﺺ‬ ‫آ ن ﺑ ﺄ ﺴﻨ ﺔ أ‬ ‫أ ر ﻌ ﺔ ﻋ ﻗ ﺮﻧﺎ‬ milyondan ziyade insanların dilleriyle okunuyor
،‫ﺑ ﻞ إ ﺟ ﻼ ل وا ﺣ ا م‬

،‫ و ﺼ ﻗ ﻠ ﻮ ﻬ ﻢ‬،‫ا ﺎ س و ﺰ ﻧ ﻔ ﻮ ﺳ ﻬ ﻢ‬ ‫ ﻓ‬ve insanları terbiye ve nefislerini tezkiye ve kalblerini


tasfiye ediyor.
ً
‫ وا ﻴﺎة ﺣﻴﺎة‬،‫ واﻟﻌﻘﻮل اﺳﺘﻘﺎﻣﺔ وﻧﻮرا‬،‫ ﻳﻤﻨﺢ اﻷرواح اﻧ ﺸﺎﻓﺎ ورﻗﻴﺎ‬Ruhlara inkişaf ve terakki ve akıllara istikamet ve nur ve
hayata hayat ve saadet veriyor.
.‫و ﺳ ﻌﺎ د ة‬

،‫ ﻓ ﻬ ﻮ ﺧﺎ ر ق‬.‫ﺜ ﻞ ﻫ ﺬا ا ﻜﺘﺎ ب و ﻻ ﺷ ﻴ ﻪ و ﻻ ﻣﺜﻴ ﻞ‬ ‫ ﻓﻼ ﺷﻚ أﻧﻪ ﻻ ﻧﻈ‬Elbette böyle bir kitabın misli yoktur, hârikadır,
fevkalâdedir, mu'cizedir.
.‫و ﻫ ﻮ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة‬

‫ ﻣﻨﺬ ذ ﻚ‬،‫ إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻗﺪ أﻇﻬﺮ ﺑﻼﻏﺔ أﻳﻤﺎ ﺑﻼﻏﺔ‬:‫ ا ﻘﻄﺔ ا ﺎ ﺔ‬Üçüncü Nokta: Kur'an, o asırdan tâ şimdiye kadar öyle
bir belâgat göstermiş ki,
، ‫إ ز ﻣﺎ ﻧﻨﺎ ﻫ ﺬا‬ ‫اﻟ ﻌ‬

‫ﻗﺼﺎﺋﺪ أﺑﻠِﻎ‬ ‫ﺣ إﻧﻪ ﺣّﻂ ﻣﻦ ﻗﻴﻤﺔ »ا ﻌﻠﻘﺎت ا ﺴﺒﻊ« ا ﺸﻬﻮرة و‬ Kâ'be'nin duvarında altun ile yazılan en meşhur ediblerin
ّ ُ
،‫ ﻛﺘﺒﺖ ﺑﺎ ﻫﺐ وُﻋﻠﻘﺖ ﺟﺪران ا ﻜﻌﺒﺔ‬،‫ا ﺸﻌﺮاء‬
"Muallakat-ı Seb'a" namıyla şöhretşiar kasidelerini o
dereceye indirdi ki,
َ
‫ »أﻣﺎ‬:‫ﺣ إن اﺑﻨﺔ » ﻴﺪ« أﻧﺰﻟﺖ ﻗﺼﻴﺪة أﺑﻴﻬﺎ ِﻣﻦ ﺟﺪار ا ﻜﻌﺒﺔ ﻗﺎﺋﻠﺔ‬ Lebid'in kızı, babasının kasidesini Kâ'be'den indirirken
demiş: "Âyâta karşı bunun kıymeti kalmadı."
.« ‫و ﻗ ﺪ ﺟﺎ ء ت ا ﻵﻳﺎ ت ﻓ ﻠ ﺲ ﺜ ﻠ ﻚ ﻫﻨﺎ ﻣ ﻘﺎ م‬
#36
َ ٌ ‫ و ﺬا ﻋﻨﺪﻣﺎ ﺳﻤﻊ أﻋﺮا ّ أدﻳ‬Hem bedevi bir edib:
:‫ﺐ ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬
ُ ْ َ َ
ُْ ْ َ
(94:‫﴿ ﻓﺎْﺻَﺪع ﺑَِﻤﺎ ﺗﺆ َ ُﺮ ﴾ )ا ﺠﺮ‬ ‫ﻓﺎْﺻﺪع ﺑَِﻤﺎ ﺗﻮْء َ ُﺮ‬
.‫ ﺧّﺮ ﺳﺎﺟﺪا‬âyeti okunurken işittiği vakit secdeye kapanmış.
َ ‫ أأﺳﻠﻤ‬: ‫ ﻓﻘﻴﻞ‬Ona demişler: "Sen müslüman mı oldun?" O demiş:
.‫ ﺑﻞ ﺳﺠﺪت ﻼﻏﺔ ﻫﺬه اﻵﻳﺔ‬،‫ ﻻ‬:‫ﺖ؟ ﻗﺎل‬
"Hâyır, ben bu âyetin belâgatına secde ettim."

‫ ﻓﺈن آﻻﻓﺎ ﻣﻦ أﺋﻤﺔ ا ﻼﻏﺔ وﻓﺤﻮل اﻷدب أﻣﺜﺎل ﻋﺒﺪ اﻟﻘﺎﻫﺮ‬،‫ و ﺬا‬Hem ilm-i belâgatın dâhîlerinden Abdülkahir-i Cürcanî ve
Sekkakî ve Zemahşerî gibi binlerle dâhî imamlar ve
‫ي‬ ‫ ا ﺮﺟﺎ وا ﺴ وا ﺰ‬mütefennin edibler

‫وﻻ‬ ‫ ﻗﺪ أﻗّﺮوا ﺑﺎﻹ ﺎع واﻻﺗﻔﺎق أن ﺑﻼﻏﺔ اﻟﻘﺮآن ﻓﻮق ﻃﺎﻗﺔ اﻟ‬icma' ve ittifakla karar vermişler ki: "Kur'anın belâgatı,
ُ tâkat-ı beşerin fevkindedir, yetişilmez."
.‫ﻳﻤ ﻦ أن ﺗﺪرك‬

‫ﻣﻐﺮور‬ ‫ ﻳﺘﺤﺪى‬-‫وﻣﺎ زال‬- ‫ ﻓﺎن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻣﻨﺬ ﻧﺰو‬،‫ و ﺬا‬Hem o zamandan beri mütemadiyen meydan-ı
muarazaya davet edip, mağrur ve enaniyetli ediblerin ve
،‫ و ﻨﺎل ﻣﻦ ﻋﺘﻮﻫﻢ وﺗﻌﺎ ﻬﻢ‬،‫ وﻣﺘﻌﻨﺖ ﻣﻦ اﻷدﺑﺎء وا ﻠﻐﺎء‬beliglerin damarlarına dokundurup, gururlarını kıracak bir
tarzda der:
َ
‫ا ﻧﻴﺎ‬ ‫ أو أن ﻳَﺮﺿﻮا ﺑﺎ ﻼك وا ل‬..‫ﺪاﻫﻢ ﺑﺄن ﻳﺄﺗﻮا ﺴﻮرة ﻣﻦ ﻣﺜﻠﻪ‬ "Ya birtek surenin mislini getiriniz veyahut dünyada ve
âhirette helâket ve zilleti kabul ediniz."
.‫وا ﻵ ﺧ ﺮ ة‬
ّ
‫ إذا ﺑﺒﻠﻐﺎء ذ ﻚ اﻟﻌ اﻟﻌﻨﻴﺪﻳﻦ ﻗﺪ‬،‫ و ﻨﻤﺎ ﻳﻌﻠﻦ اﻟﻘﺮآن ﺪﻳﻪ ﻫﺬا‬diye ilân ettiği halde o asrın muannid beligleri birtek
surenin mislini getirmekle kısa bir yol olan muarazayı
‫ ﺗﺮ ﻮا ا ﺴ ﻴﻞ اﻟﻘﺼ ة و ا ﻀﺎﻫﺎة وا ﻌﺎرﺿﺔ واﻹﺗﻴﺎن ﺴﻮرة ﻣﻦ‬bırakıp,
،‫ﻣﺜ ﻠ ﻪ‬
َ
‫ ﺳ ﻴﻞ ا ﺮب اﻟ ﺗﺄ ﺑﺎ ﻮ ﻞ وا ﻣﺎر‬،‫ ﺳﺎ ﻜ ا ﺴ ﻴﻞ اﻟﻄﻮ ﻠﺔ‬uzun olan, can ve mallarını tehlikeye atan muharebe
‫ ﺎ ﻳُ ﺒﺖ اﺧﺘﻴﺎُرﻫﻢ ﻫﺬا أﻧﻪ ﻻ ﻳﻤ ﻦ ا ﺴ‬،‫ اﻷرواح واﻷ ﻮال‬mümkün değildir.
yolunu ihtiyar etmeleri isbat eder ki, o kısa yolda gitmek
‫ﺗﻠ ﻚ‬
.‫ا ﺴ ﻴ ﻞ ا ﻟ ﻘ ﺼ ة‬

‫ ﻓ ﻣﺘﻨﺎول اﻷﻳﺪي ﻼﻳ ا ﻜﺘﺐ اﻟﻌﺮ ﻴﺔ اﻟ ﻛﺘﺒﻬﺎ أو ﺎء‬،‫ و ﺬا‬Hem Kur'anın dostları, Kur'ana benzemek ve taklid etmek
şevkiyle ve düşmanları dahi Kur'ana mukabele ve tenkid
‫ أو ﻛﺘﺒﻬﺎ أﻋﺪاؤه ﻷﺟﻞ‬،‫ اﻟﻘﺮآن ﺸﻐﻒ اﻗﺘﺒﺎس أﺳﻠﻮ ﻪ وﺗﻘﻠﻴﺪه‬etmek sevkiyle
،‫ﻣ ﻌﺎ ر ﺿﺘ ﻪ وﻧ ﻘ ﺪ ه‬
ُ
‫ا ﻷ ﺳﻠﻮ ب ا ﺎ ﺷ ﺊ ﻣ ﻦ‬ ‫ ﻣﻊ ا ﻘﺪم وا ﺮ‬،‫ ﻓ ﻣﺎ ﻛِﺘﺐ و ُ ﺘﺐ‬o vakitten beri yazdıkları ve yazılan ve telahuk-u efkâr ile
terakki eden milyonlarla Arabî kitablar ortada geziyor.
‫ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ أ ن ﻳ ﻀﺎ أ و‬- ‫ و ﻣﻨ ﺬ ذ ﻚ ا ﻮ ﻗ ﺖ و ا ﻵ ن‬- ‫ﺗ ﻼ ﺣ ﻖ ا ﻷ ﻓ ر‬
،‫ﻳﺪا أي ﻣﻨﻬﺎ أﺳﻠﻮَب اﻟﻘﺮآن‬

:‫ﺎ ﻳُﺘ ﻣﻦ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻻﺿﻄﺮ إ اﻟﻘﻮل‬ ‫ﻮ ا ﺳﺘ ﻤ ﻊ ر ﺟ ﻞ‬ ‫ ﺣ‬Hiçbirisinin ona yetişemediğini, hattâ en adî adam dahi
dinlese, elbette diyecek:

‫" إن ﻫﺬا اﻟﻘﺮآن ﻻ ﺸﺒﻪ أﻳﺎ ﻣﻦ ﻫﺬه ا ﻜﺘﺐ؛ ﻓﺈﻣﺎ أن ﻳ ﻮن أﺳﻔﻞ ا ﻤﻴﻊ‬Bu Kur'an, bunlara benzemez ve onların mertebesinde
değil." Ya onların altında veya umumunun fevkinde
.‫ و ﻣﺎ أن ﻳ ﻮن ﻓﻮق ا ﻤﻴﻊ‬olacak.

‫ إﻧﻬﺎ أﺳﻔﻞ‬:‫ وﻻ ﻓﺮ وﻻ أ ﻖ أن ﻳﻘﻮل‬،‫ وﻟﻦ ﺴﺘﻄﻴﻊ إ ﺴﺎن ﺋﻨﺎ ﻣﻦ ن‬Umumunun altında olduğunu dünyada hiçbir ferd, hiçbir
kâfir, hattâ hiçbir ahmak diyemez. Demek mertebe-i
.‫ ﻓﻼﺑﺪ إذن أن ﺮﺗﺒﺔ ﺑﻼﻏﺘﻪ ﻓﻮق ا ﻤﻴﻊ‬،‫ ا ﻤﻴﻊ‬belâgatı umumun fevkindedir.

:‫ ﺣ ﻗﺪ ﺗﻼ أﺣﺪﻫﻢ اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ‬Hattâ bir adam


َ ْ َ
‫ا ﺴَﻤَﻮاِت َواﻻْرِض‬ َ َ
َْ
(1:‫﴿ َﺳﺒَﺢ ِ ِ َﻣﺎ ِ ا ﺴٰﻤَﻮاِت َواﻻْرِض ﴾ )ا ﺪﻳﺪ‬ ِ ‫ﺳ ﺒ ﺢ ِ ِ ﻣﺎ‬
âyetini okudu.

‫ﺑ ﻼ ﻏ ﺔ ﻫ ﺬه ا ﻵﻳ ﺔ‬ ‫ »إ ﻻ أرى ا ﻮﺟﻪ ا ﻌﺠﺰ ا ي ﺗﺮوﻧﻪ‬:‫ ﺛﻢ ﻗﺎل‬Dedi ki: "Bu âyetin hârika telakki edilen belâgatını
göremiyorum."
.« ‫ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬

ْ
‫وا ﺳﺘ ﻤ ﻊ إ ﻬﺎ‬ ‫ إ ذ ﻚ اﻟﻌ‬-‫ﻛﻬﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ‬- ‫ »ُﻋﺪ ﻴﺎ ﻚ‬: ‫ ﻓﻘﻴﻞ‬Ona denildi: "Sen dahi bu seyyah gibi o zamana git,
orada dinle."
.« ‫ﻫﻨﺎ ك‬

‫ إذا ﺑﻪ ﻳﺮى‬،‫ و ﻨﻤﺎ ﻫﻮ ﻳﺘﺨﻴﻞ ﻧﻔﺴﻪ ﻫﻨﺎك ﻓﻴﻤﺎ ﻗﺒﻞ ﻧﺰول اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ‬O da kendini Kur'andan evvel orada tahayyül ederken
gördü ki:

‫ دﻧﻴﺎ ﻓﺎﻧﻴﺔ‬،‫ أن ﻮﺟﻮدات اﻟﻌﺎ ﻢ ﻠﻘﺎة ﻓﻀﺎء ﺧﺎٍل ﺷﺎﺳﻊ دون ﺣﺪود‬Mevcudat-ı âlem perişan, karanlık camid ve şuursuz ve
vazifesiz olarak hâlî, hadsiz, hududsuz bir fezada; kararsız,
‫ و ﺟﺎ ﻣ ﺪ ة‬،‫ﺣﺎ ﻟ ﺔ ﻳﺎ ﺴ ﺔ ﻀ ﻄ ﺮ ﺔ ﺗﺘ ﺨﺒ ﻂ ﻇ ﻠ ﻤ ﺔ ﻗﺎﺗ ﻤ ﺔ‬ ‫ و‬،‫ زاﺋﻠﺔ‬fâni bir dünyada bulunuyorlar.
.‫ و ﻃ ﻠ ﺔ د و ن و ﻇﻴ ﻔ ﺔ و ﻣ ﻬﺎ م‬،‫د و ن ﺣﻴﺎ ة و ﺷ ﻌ ﻮ ر‬

‫ وﻟ ﻦ ﺣﺎ ﺎ أﻧﺼﺖ إ ﻫﺬه اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ وﺗﺪﺑﺮ ﻓﻴﻬﺎ إذا ﺑﻪ ﻳﺮى أن‬Birden Kur'anın lisanından bu âyeti dinlerken gördü: Bu
َ
‫ ﻫﺬه اﻵﻳﺔ ﻗﺪ ﻛﺸﻔﺖ ﺣﺠﺎﺑﺎ ُ ﺴﺪﻻ ﻋﻦ وﺟﻪ ا ﻜﻮن وﻋﻦ وﺟﻪ اﻟﻌﺎ ﻢ‬açtı ve ışıklandırdı ki,
âyet, kâinat üstünde, dünyanın yüzünde öyle bir perde

، ‫ﻗﺎ ﺳﺎ ﻃ ﻌﺎ‬ ‫ﻪ ﺣ ﺑﺎ ن ذ ﻚ ا ﻮ ﺟ ﻪ‬

‫ﻴ ﻊ أ ر ﺎ ب ا ﺸﺎ ﻋ ﺮ‬ ‫ﻣ ﺪ ي د ر ﺳﺎ‬ ‫م ا ﻷ ز وا ﻷ ﺮ ا‬ ‫ ﻓﺄﻟ ﻫﺬا ا‬bu ezelî nutuk ve bu sermedî ferman asırlar sıralarında
dizilen zîşuurlara ders verip gösteriyor ki;
‫ا ﺼ ﻄ ﻔ ﺣ ﺴ ﺐ ا ﻟ ﻌ ﺼ ﻮ ر ﻬﺎ‬
- ‫ وأن ﻴﻊ ا ﺨﻠﻮﻗﺎت‬، ‫ِﻢ ﺴﺠﺪ ﻛﺒ‬ ‫و ﻣ ﻈ ﻬ ﺮا ﻢ أ ن ﻫ ﺬا ا ﻜ ﻮ ن‬ bu kâinat bir câmi-i kebir hükmünde, başta semavat ve
arz olarak umum mahlukatı hayatdarane zikir ve tesbihte
‫ ﻣﻨ ﻬ ﻤ ﻜ ﺔ ذ ﻛ ﺮ و ﺗ ﻬ ﻠﻴ ﻞ و ﺴ ﻴ ﺢ ﻳ ﺒ ﺾ‬- ‫و ﻻ ﺳﻴ ﻤﺎ ا ﺴ ﻤﺎ وا ت وا ﻷ ر ض‬ ve vazife başında cûş u huruşla mes'udane ve
َ
‫ و ﻫ ﻢ ﻳﻨ ﺠ ﺰ وﻧ ﻬﺎ‬، ‫ و ﻗ ﺪ ﺴﻨ ﻢ ا و ﻇﺎﺋ ﻔ ﻬ ﻢ ﺑ ﻞ ﺷ ﻮ ق و ﺸ ﻮ ة‬.‫ﺑﺎ ﻴ ﻮ ﺔ‬ memnunane bir vaziyette bulunduruyor,
.‫ﺑ ﻞ ﺳ ﻌﺎ د ة وا ﻣﺘﻨﺎ ن‬
#37

‫ ﻓﺘ ﺬ و ق‬،‫ا ﻜ ﻮ ن‬ ‫ ﻫﻜﺬا ﺷﺎﻫﺪ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺎن ﻣﻔﻌﻮل ﻫﺬه اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ‬diye müşahede etti ve bu âyetin derece-i belâgatını
zevkederek sair âyetleri buna kıyasla
،‫ و ﻗﺎ س ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ﺳﺎﺋ ﺮ ا ﻵﻳﺎ ت ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬،‫ﻣ ﺪ ى ﺳ ﻤ ﻮ ﺑ ﻼ ﻏﺘ ﻬﺎ‬

‫ﻫﻴ ﻤﻨ ﺔ ﺑ ﻼ ﻏ ﺔ اﻟ ﻘ ﺮآ ن اﻟ ﻔ ﺮ ﺪ ة ﺼ ﻒ ا ﻷ ر ض و ﺲ‬ ‫ﻓﺄدَرك ا‬ Kur'anın zemzeme-i belâgatı arzın nısfını ve nev'-i beşerin


ً
‫ وَﻋِﻠﻢ ﺣﻜﻤﺔ واﺣﺪة ﻣﻦ آﻻف ا ِ ﻢ ﻳﻤﻮﻣﺔ ﺟﻼل ﺳﻠﻄﺎن‬،‫ﺔ‬
humsunu istilâ ederek haşmet-i saltanatı kemal-i ihtiramla
‫اﻟ‬ ondört asır bilâfasıla idame ettiğinin binler hikmetlerinden
‫ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ ﺑ ﻞ ﺗ ﻮ ﻗ وﺗ ﻌ ﻈﻴ ﻢ ﻣ ﺪ ى أ ر ﻌ ﺔ ﻋ ﻗ ﺮﻧﺎ ﻣ ﻦ‬ bir hikmetini anladı.
.‫ا ﺰ ﻣﺎ ن د و ن اﻧ ﻘ ﻄﺎ ع‬

‫ إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻗﺪ أﻇﻬﺮ ﻋﺬو ﺔ وﺣﻼوة ذات أﺻﺎﻟﺔ‬:‫ ا ﻘﻄﺔ ا ﺮاﺑﻌﺔ‬Dördüncü Nokta: Kur'an, öyle hakikatlı bir halâvet
göstermiş ki, en tatlı birşeyden dahi usandıran çok tekrar,
‫ا ﺴﺒ ﺐ ﻠ ﺴ ﺂ ﻣ ﺔ ﺣ ﻣ ﻦ أ ﻃﻴ ﺐ‬- ‫و ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻴ ﺚ إ ن ا ﻜ ﺮا ر ا ﻜﺜ‬
- ‫ا ﻷ ﺷﻴﺎ ء‬

‫ ﺑﻞ ﻳﺰ ﺪ ﺗ ﺮار‬،‫ ﻻ ﻳﻮرث ا ﻼل ﻋﻨﺪ ﻣﻦ ﻢ ﻳﻔﺴﺪ ﻗﻠﺒﻪ و ﺒ ذوﻗﻪ‬Kur'anı tilavet edenler için değil usandırmak, belki kalbi
ّ çürümemiş ve zevki bozulmamış adamlara tekrar-ı tilaveti
‫ وﻫﺬا أ ﺮ ﺴﻠﻢ ﺑﻪ ﻋﻨﺪ ا ﻤﻴﻊ ﻣﻨﺬ ذ ﻚ‬.‫ ﺗﻼوﺗﻪ ﻣﻦ ﻋﺬو ﺘﻪ وﺣﻼوﺗﻪ‬halâvetini ziyadeleştirdiği, eski zamandan beri herkesçe
.‫ب ا ﻷ ﻣﺜﺎ ل‬ ‫ ﺣ ﻏ ﺪا‬، ‫ اﻟﻌ‬müsellem olup darb-ı mesel hükmüne geçmiş.
ّ
‫ و ﺬا ﻓﻘﺪ أﻇﻬﺮ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻣﻦ اﻟﻄﺮاوة واﻟﻔﺘﻮة وا ﻀﺎرة وا ﺪة‬Hem öyle bir tazelik ve gençlik ve şebabet ve garabet
göstermiş ki,

‫ﻗ ﺮﻧﺎ ﻣ ﻦ‬ ‫ ر ﻏ ﻢ ﺮ و ر أ ر ﻌ ﺔ ﻋ‬،‫ﻴ ﺚ ﺘ ﻔ ﻆ ﺑ ﻬﺎ و ﺄﻧ ﻪ ﻗ ﺪ ﻧ ﺰ ل ا ﻵ ن‬ ondört asır yaşadığı ve herkesin eline kolayca girdiği


halde, şimdi nâzil olmuş gibi tazeliğini muhafaza ediyor.
.‫ و ر ﻏ ﻢ ﺗ ا ﺼ ﻮ ل ﻋ ﻠﻴ ﻪ ﻠ ﺠ ﻤﻴ ﻊ‬،‫ا ﺰ ﻣﺎ ن ﻋ ﻠﻴ ﻪ‬

.‫ا و ﺄﻧﻪ ﺎﻃﺒﻪ‬ ‫ﻗ ﺪ ﺗ ﻠ ﻘﺎ ه ﺷﺎﺑﺎ ﻧ‬ ‫ﻋ‬ ‫ ﻓ‬Her asır, kendine hitab ediyor gibi bir gençlikte görmüş.

‫ﻣﺘﻨﺎ و ل أﻳ ﺪﻳ ﻬ ﻢ و ﻨ ﻬ ﻠ ﻮ ن ﻣﻨ ﻪ‬ ‫ و ﻃﺎﺋﻔﺔ ﻋﻠﻤﻴﺔ ﻣﻊ أﻧﻬﻢ ﺪوﻧﻪ‬Her taife-i ilmiye ondan her vakit istifade etmek için
kesretle ve mebzuliyetle yanlarında bulundurdukları
‫ﺣ‬

‫ا ﺪ ة ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬ ‫ ﻳﺮوﻧﻪ ﺎﻓﻈﺎ داﺋﻤﺎ‬،‫ و ﻘﺘﻔﻮن أﺛﺮ أﺳﻠﻮب ﺑﻴﺎﻧﻪ‬ve üslûb-u ifadesine ittiba ve iktida ettikleri halde, o
üslûbundaki ve tarz-ı beyanındaki garabetini aynen
.‫ أﺳﻠﻮ ﻪ واﻟﻔﺘﻮة ﻋﻴﻨﻬﺎ ﻃﺮز ﺑﻴﺎﻧﻪ‬muhafaza ediyor.

‫ إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻗﺪ ﺴﻂ أﺣﺪ ﺟﻨﺎﺣﻴﻪ ﻮ ا ﺎ‬:‫ ا ﻘﻄﺔ ا ﺎ ﺴﺔ‬Beşincisi: Kur'anın bir cenahı mazide, bir cenahı
müstakbelde, kökü ve bir kanadı eski Peygamberlerin
‫ ﻓﺎ ﻘﻴﻘﺔ اﻟ اﺗﻔﻖ ﻋﻠﻴﻬﺎ اﻷﻧ ﻴﺎء ا ﺴﺎﺑﻘﻮن‬،‫ واﻵﺧَﺮ ﻮ ا ﺴﺘﻘﺒﻞ‬ittifaklı hakikatları olduğu
، ‫ﺟ ﺬ ر ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن وأ ﺣ ﺪ ﺟﻨﺎ ﺣﻴ ﻪ‬
ّ
‫ وﻫﻢ ﺑﺪورﻫﻢ ﻳﺆ ﺪوﻧﻪ و ﺼﺪﻗﻮﻧﻪ ﺑﻠﺴﺎن ﺣﺎل‬،‫ ﻓﻬﻮ ﻳﺼﺪﻗﻬﻢ و ﺆ ﺪﻫﻢ‬ve bu onları tasdik ve teyid ettiği ve onlar dahi tevafukun
lisan-ı haliyle bunu tasdik ettikleri gibi,
.‫ا ﻮا ﻓ ﻖ‬

‫وا ﻟ ﻌ ﻠ ﻤﺎ ء ا ﻷ ﺻ ﻔﻴﺎ ء ﻫ ﻢ ﺛ ﻤﺎ ر ا ﺳﺘ ﻤ ﺪ ت‬ ‫و ﺬ ﻚ ﻓﺈ ن ا ﻷ و ﺎ ء ا ﺼﺎ‬ öyle de: Evliya ve asfiya gibi ondan hayat alan semereleri
ُ ve hayatdar tekemmülleriyle, şecere-i mübarekelerinin
‫ ﻓﺘ ﻠ ﻬ ﻢ ا ﻴ ﻮ ي ﻳ ﺪ ل أ ن ﺷ ﺠ ﺮﺗ ﻬ ﻢ‬.‫ا ﻴﺎ ة ﻣ ﻦ ﺷ ﺠ ﺮ ة ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ‬ hayatdar, feyizdar ve hakikat-medar olduğuna delalet
.‫ا ﺒﺎ ر ﺔ ذا ت ﺣﻴﺎ ة و ﻋ ﻄﺎ ء و ذا ت ﻓﻴ ﺾ داﺋ ﻢ و ذا ت ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ و أ ﺻﺎ ﻟ ﺔ‬ eden ve ikinci kanadının himayesi altında yetişen ve
yaşayan velayetin bütün hak tarîkatları ve İslâmiyetin
‫ و ﺷ ﻮا ﻇ ﻼ ﻣ ﻦ أ ﺻ ﺤﺎ ب‬، ‫ﻓﺎ ﻳ ﻦ ا ﻧ ﻀ ﻮ وا ﺖ ﺎ ﻳ ﺔ ﺟﻨﺎ ﺣ ﻪ ا ﺎ‬ bütün hakikatlı ilimleri,
‫ﻴﻊ اﻟﻄﺮق ا ﻘﺔ ﻠﻮﻻﻳﺔ وأر ﺎِب ﻴﻊ اﻟﻌﻠﻮم ا ﻘﺔ ﻺﺳﻼم‬
‫ وﻻ ﻣﺜﻴﻞ‬،‫ ﺸﻬﺪون أن اﻟﻘﺮآن ﻫﻮ ﻋ ا ﻖ و ﻤﻊ ا ﻘﺎﺋﻖ‬Kur'anın ayn-ı hak ve mecma-i hakaik ve câmiiyette
misilsiz bir hârika olduğuna şehadet eder.
.‫ ﻓ ﻬ ﻮ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة ﺑﺎ ﻫ ﺮ ة‬،‫ﺟﺎ ﻣ ﻌﻴﺘ ﻪ و ﺷ ﻤ ﻮ ﺘ ﻪ‬

‫ ﺎ‬،‫ إن ا ﻬﺎت ا ﺴﺖ ﻠﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻣﻨﻮرة ﻀﻴﺌﺔ‬:‫ ا ﻘﻄﺔ ا ﺴﺎدﺳﺔ‬Altıncısı: Kur'anın altı ciheti nuranidir, sıdk ve
. ‫ﻳ ُ ّ ﺻ ﺪﻗ ﻪ و ﻋ ﺪ‬
hakkaniyetini gösterir.

،‫ وﻋﻠﻴﻪ ﺗﺘﺄﻟﻖ ﺳﻜﺔ اﻹﻋﺠﺎز‬، ‫ ﻓِﻤﻦ ﺘﻪ أﻋﻤﺪة ا ﺠﺞ واﻟ اﻫ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet altında hüccet ve bürhan direkleri, üstünde sikke-i
i'caz lem'aları,

(‫ وﻣﻦ ﺧﻠﻔﻪ )أي ﻧﻘﻄﺔ اﺳ ﻨﺎده‬،‫ و ﻳﺪﻳﻪ )ﻫﺪﻓﻪ( ﻫﺪاﻳﺎ ﺳﻌﺎدة ا ار ﻦ‬önünde ve hedefinde saadet-i dâreyn hediyeleri,
arkasında nokta-i istinadı vahy-i semavî hakikatları,
،‫ﺣ ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﻮ ا ﺴ ﻤﺎ و ي‬

‫ وﻋﻦ ﺴﺎره‬،‫ وﻋﻦ ﻳﻤﻴﻨﻪ ﺗﺼﺪﻳُﻖ ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣﻦ أدﻟﺔ اﻟﻌﻘﻮل ا ﺴﺘﻘﻴﻤﺔ‬sağında hadsiz ukûl-ü müstakimenin delillerle tasdikleri,
solunda selim kalblerin ve temiz vicdanların ciddî
‫ اﻻﻃﻤﺌﻨﺎن ا ﺎد واﻻ ﺬاب ا ﺎ ﺺ واﻻﺳ ﺴﻼم ا ﺎم ﻠﻘﻠﻮب ا ﺴﻠﻴﻤﺔ‬itminanları ve samimî incizabları ve teslimleri;
.‫وا ﻀ ﻤﺎﺋ ﺮ ا ﻟ ﻄﺎ ﻫ ﺮ ة‬

‫ أن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﺣﺼﻦ ﺣﺼ‬-‫ﺗﻠﻚ ا ﻬﺎت ا ﺴﺖ‬- ‫ و ذ ﺗ ﺒﺖ‬Kur'anın fevkalâde, hârika, metin ve hücum edilmez bir
kal'a-i semaviye-i arziye olduğunu isbat ettikleri gibi,
،‫ﺧ ﺮ ﻗ ﻪ ﺧﺎ ر ق و ﻻ ﻳﻨ ﻔ ﺬ ﻣ ﻦ ﺟ ﺪا ر ه ﻧﺎ ﻓ ﺬ‬ ‫ا ﻷر ض ﻻ ﻳﻘﻮ ى‬ ‫ﺳ ﻤﺎ و ي‬
#38

‫ ﻫﻨﺎك أﻳﻀﺎ ﺳﺘﺔ »ﻣﻘﺎﻣﺎت« ﺗﺆ ﺪ أﻧﻪ ا ﺼﺪق ﺑﺬاﺗﻪ وا ﻖ ﺑﻌﻴﻨﻪ وأﻧﻪ ﻟ ﺲ‬altı makamdan dahi onun ayn-ı hak ve sadık olduğuna ve
beşerin kelâmı olmadığına, hem yanlış olmadığına imza
.‫ﻗ ﻂ و أﻧ ﻪ ﻻ ﻳ ﺄﺗﻴ ﻪ ا ﺎ ﻃ ﻞ ﻣ ﻦ ﺑ ﻳ ﺪﻳ ﻪ و ﻻ ﻣ ﻦ ﺧ ﻠ ﻔ ﻪ‬ ‫ ﺑ ﻼم‬eden,

‫ وأول ﺗﻠﻚ ا ﻘﺎﻣﺎت ﺗﺄﻳﻴُﺪ‬başta bu kâinatta daima güzelliği izhar, iyiliği ve


‫ ا ي ا ﺬ‬، ‫ّ ف ﻫﺬا ا ﻜﻮن وﻣﺪﺑّﺮه‬
ًّ doğruluğu himaye ve sahtekârları ve müfterileri imha ve
‫ إﻇﻬﺎر ا ﻤﻴﻞ و ﺎﻳﺔ اﻟ ّ وا ﺼﺪق و ﻖ ا ﺪاﻋ و زاﻟﺔ ا ﻔ ﻦ ﺳﻨﺔ‬izale etmek âdetini bir düstur-u faaliyet ittihaz eden bu
،‫ ﺟﺎر ﺔ ﻟﻔﻌﺎ ﺘﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬kâinatın mutasarrıfı,

َ
‫ ﻓ ﻳﺪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﺻﺪق ﻫﺬا اﻟﻘﺮآن ﺑﻤﺎ ﻣﻨﺤﻪ ﻣﻦ ﻣﻘﺎم اﺣ ام وﺗﻌﻈﻴﻢ‬o Kur'ana âlemde en makbul, en yüksek, en hâkimane bir
makam-ı hürmet ve bir mertebe-i muvaffakıyet vermesiyle
‫ﺮﺗﺒ ﺔ وأ ﻋ ﻈ ﻢ ﻫﻴ ﻤﻨ ﺔ‬ ‫ﻗﺒ ﻮ ﻻ وأ‬ ‫ وأوﻻه ﻣﻦ ﺮﺗﺒﺔ ﺗﻮﻓﻴﻖ وﻓﻼح ﻫﻮ أ‬onu tasdik ve imza ettiği gibi,
.‫ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ‬

‫ و ﺬا ﻓﺈن اﻻﻋﺘﻘﺎد ا ﺮاﺳﺦ وا ﻮﻗ ا ﻼﺋﻖ ﻣﻦ ا ات ا ﺒﺎر ﺔ ﷺ ﻮ‬İslâmiyetin menbaı ve Kur'anın tercümanı olan zâtın
(Aleyhissalâtü Vesselâm) herkesten ziyade ona itikad ve
،‫ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻳﻔﻮق ا ﻤﻴﻊ وﻫﻮ ﻣﻨﺒﻊ اﻹﺳﻼم وﺗﺮ ﺎن اﻟﻘﺮآن‬ihtiramı

‫ و ﻮﻧﻪ ﺑ ا ﻘﻈﺔ وا ﻮم ﺣﻴﻨﻤﺎ ﻳ ﻨـﺰل ﻋﻠﻴﻪ ا ﻮ ﻓﻴ ﻨـﺰل ﻋﻠﻴﻪ دون‬ve nüzulü zamanında uyku gibi bir vaziyet-i naimanede
bulunması ve sair kelâmları ona yetişememesi ve bir
‫ ﺑﻞ ﻋﺪم ﺸﺎﺑﻬﺘﻪ رﻏﻢ أﻧﻪ‬،‫ وﻋﺪم ﺑﻠﻮغ ﺳﺎﺋﺮ ﻣﻪ ﺷﺄوه‬،‫ إرادﺗﻪ‬derece benzememesi
،‫أ ﻓ ﺼ ﺢ ا ﺎ س‬

‫ﻣ ﻦ ا ﻮا د ث ا ﻜ ﻮ ﻧﻴ ﺔ ا ﻮا ﻗ ﻌ ﺔ‬ ‫ ﺑﻴﺎﻧﺎ ﻏﻴ ﻴﺎ ِﺎ‬-‫ﺑﻬﺬا اﻟﻘﺮآن‬- ‫ و ﻴﺎﻧﻪ‬ve ümmiyetiyle beraber gitmiş ve gelecek hakikî hâdisat-ı
kevniyeyi, gaybiyane Kur'an ile tereddüdsüz ve itminan ile
،‫ﻞ ا ﻃ ﻤﺌﻨﺎ ن‬ ‫ و ِﺎ ﺳﺘﺄ ﻣﻨﻬﺎ ﻣﻊ أﻣﻴﺘﻪ ﻣﻦ دون ﺗﺮدد و‬beyan etmesi

‫ وﻋﺪم ﻇﻬﻮر أﻳﺔ ﺣﻴﻠﺔ أو ﺧﻄﺄ أو ﻣﺎ ﺷﺎﺑﻬﻬﺎ ﻣﻦ اﻷوﺿﺎع ﻣﻨﻪ ﻣﻬﻤﺎ‬ve çok dikkatli gözlerin nazarı altında hiçbir hile, hiçbir
yanlış vaziyeti görülmeyen o tercümanın, bütün kuvvetiyle
‫ ﻓﺈ ﻳ ﻤﺎ ن ﻫ ﺬا‬..‫ﻓﺎ ﺗ ﻪ‬‫ ﺻﻐﺮت رﻏﻢ أﻧﻪ ﺑ أﻧﻈﺎر أﺷﺪ ا ﺎس إﻧﻌﺎﻣﺎ‬Kur'anın herbir hükmüne iman edip tasdik etmesi ve
‫ﺣ ﻢ‬ ‫ اﻟ ﺎن ا ﻜﺮ ﻢ وا ﺒﻠﻎ اﻟﻌﻈﻴﻢ ﷺ وﺗﺼﺪﻳﻘﻪ ﺑ ﻞ ﻗﻮﺗﻪ‬hiçbir şey onu sarsmaması;
‫ء ﻣ ﻬ ﻤﺎ ﻋ ﻈ ﻢ‬ ‫ و ﻋ ﺪ م ز ﻋ ﺰ ﻋ ﺔ أ ي‬،‫ﻣ ﻦ أ ﺣ م اﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ‬

‫ ﻳﺆ ﺪ و ﺆ ﺪ أن اﻟﻘﺮآن ﺳﻤﺎوي و ﻪ ﺻﺪق وﻋﺪل و م ﻣﺒﺎرك ﻠﺮب‬Kur'an semavî, hakkaniyetli ve kendi Hâlık-ı Rahîminin
mübarek kelâmı olduğunu imza ediyor.
.‫ا ﺮ ﺣﻴ ﻢ‬
‫ ﺑ ﻞ ا ﺸ ﻄ ﺮ ا ﻷ ﻋ ﻈ ﻢ ﻣﻨ ﻬ ﻢ ﺑ ﺬ ﻚ اﻟ ﻘ ﺮآ ن‬،‫ﺔ‬ ‫ و ﺬا ﻓﺈن ارﺗﺒﺎط ﺲ اﻟ‬Hem nev'-i insanın humsu, belki kısm-ı a'zamı, göz
َ
‫ واﺳﺘﻤﺎَﻋﻬﻢ إ ﻪ ﺪ‬،‫ ا ﻜﺮ ﻢ ا ﺸﺎﻫﺪ أﻣﺎﻣﻬﻢ ارﺗﺒﺎَط ا ﺬاٍب وﺗﺪﻳٍﻦ‬hakikatperestane ve müştakane kulak vermesi
önünde ona müncezibane ve dindarane irtibatı ve

،‫و ﺷ ﻮ ق و ﻔ ﺔ‬
َ
‫إ ﻪ وا ﻔﺎ ﻓ ﻬ ﻢ ﺣ ﻮ ﻋﻨ ﺪ ﺗ ﻼ و ﺗ ﻪ‬
‫ وﺗﻮاﻓﺪ ا ﻦ وا ﻠﻚ وا ﺮوﺣﺎﻧ‬ve çok emarelerin ve vakıaların ve keşfiyatın şehadetiyle,
َ cinn ve melek ve ruhanîlerin dahi, tilaveti vaktinde
‫ ا ﻔﺎف اﻟﻔﺮاﺷﺔ اﻟﻌﺎﺷﻘﺔ ﻠﻨﻮر ﺸﻬﺎدة أﻣﺎرات ووﻗﺎﺋﻊ و ﺸﻔﻴﺎت ﺻﺎدﻗﺔ‬pervane gibi hakperestane etrafında toplanması,
..‫ﻛﺜ ة‬

‫ وأ ن‬،‫ا ﻜ ﻮ ن و ﻋ ﺠﺎﺑ ﻪ‬ ‫ذ ﻚ ﺗ ﺼ ﺪ ﻳ ﻖ ﺑ ﺄ ن ﻫ ﺬا ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ﻫ ﻮ ﻞ ر‬ Kur'anın kâinatça makbuliyetine ve en yüksek bir


makamda bulunduğuna bir imzadır.
.‫ﻣﻘﺎم وأﻋﻼه‬ ‫ﻓﻴ ﻪ أ ﺳ‬

‫اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ اﻟﻐ ا ﺸﺪﻳﺪ‬- ‫ و ﺬا ﻓﺈن أﺧﺬ ﻃﺒﻘﺔ ﻣﻦ ﻃﺒﻘﺎت اﻟ‬Hem nev'-i beşerin umum tabakaları, en gabi ve âmiden
‫ ﻧﺼﻴﺒَﻬﺎ ﻠﺔ ﻣﻦ ا روس‬-‫ اﻟﻐﺒﺎء واﻟﻌﺎ إ ا ا ﺎد ا ء واﻟﻌﺎ ﻢ‬tam hisse almaları ve en derin hakikatları fehmetmeleri
tut, tâ en zeki ve âlime kadar herbirisi, Kur'anın dersinden
ّ
،‫ وﺗﻔﻬَﻤﻬﻢ ﻣﻨﻪ أﻋﻤﻖ ا ﻘﺎﺋﻖ‬،‫اﻟ ﻳﻠﻘﻴﻬﺎ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ‬

،‫ واﺳ ﻨﺒﺎط ﻴﻊ اﻟﻄﻮاﺋﻒ ﻣﻦ ﻋﻠﻤﺎء ﻣﺌﺎت اﻟﻌﻠﻮم واﻟﻔﻨﻮن اﻹﺳﻼﻣﻴﺔ‬ve yüzlerle fen ve ulûm-u İslâmiyenin ve bilhassa şeriat-ı
kübranın büyük müçtehidleri ve usûl-üd din ve ilm-i
‫ و ﺎﺻﺔ ﺘﻬﺪي ا ﻌﺔ ا ﺴﻤﺤﺔ و ﻘ أﺻﻮل ا ﻳﻦ وﻋﺒﺎﻗﺮة ﻋﻠﻢ‬Kelâm'ın dâhî muhakkikleri gibi, her taife
،‫م وأ ﻣﺜﺎ ﻢ‬ ‫ا‬

‫ﺺ‬ ‫ واﺳﺘﺨﺮاﺟﻬﻢ اﻷﺟﻮ ﺔ ا ﺸﺎﻓﻴﺔ ﺎ ﺘﺎﺟﻮﻧﻪ ﻣﻦ ا ﺴﺎﺋﻞ اﻟ‬kendi ilimlerine ait bütün hacatını ve cevablarını
Kur'andan istihraç etmeleri, Kur'an menba-ı hak ve
‫ إﻧﻤﺎ ﻫﻮ ﺗﺼﺪﻳﻖ ﺑﺄن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻫﻮ‬..‫ ﻋﻠﻮﻣﻬﻢ ﻣﻦ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ‬maden-i hakikat olduğuna bir imzadır.
.‫ﻣﻨﺒ ﻊ ا ﻖ و ﻣ ﻌ ﺪ ن ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ‬
#39

‫ا ﻷد ب‬ ‫ا ﻘ ﺪﻣﺔ‬ ‫ و ﺬا ﻓﺈن ﻋﺪم ﻣﻌﺎرﺿﺔ أدﺑﺎء اﻟﻌﺮب ا ﻳﻦ ﻫﻢ‬Hem edebiyatça en ileri bulunan Arab edibleri, -İslâmiyete
girmeyenler- şimdiye kadar muarazaya pekçok muhtaç
- ‫ا ﻌﺎ ر ﺿ ﺔ‬ ‫ﻣﻊ رﻏﺒﺘﻬﻢ ا ﻠﺤﺔ‬- ‫ وﻻﺳﻴﻤﺎ ا ﻳﻦ ﻢ ﻳﺪﺧﻠﻮا اﻹﺳﻼم‬oldukları halde

‫ ﻣﻦ ﺑ‬- ‫وﻫﻮ ا ﻮﺟﻪ ا ﻼ‬- ‫ وﻋﺠَﺰﻫﻢ ﻋﺠﺰا ﺗﺎﻣﺎ أﻣﺎم وﺟﻪ واﺣﺪ‬Kur'anın i'cazından yedi büyük vechi varken, yalnız birtek
vechi olan belâgatının, (tek bir surenin) mislini getirmekten
،‫ وﺟﻮه إﻋﺠﺎز اﻟﻘﺮآن ا ﺴﺒﻌﺔ ا ﻜ ى‬istinkâfları

،‫ وﻋﺠﺰﻫﻢ ﻋﻦ اﻹﺗﻴﺎن ﺴﻮرة واﺣﺪة ﻓﻘﻂ ﻣﻦ ﺳﻮر اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ‬ve şimdiye kadar gelen ve muaraza ile şöhret kazanmak
isteyen meşhur beliglerin ve dâhî âlimlerin onun hiçbir
‫ وﻋﺪم ﻣﻌﺎرﺿﺘﻪ ﻦ أ ﻣﻦ ﺸﺎﻫ ا ﻠﻐﺎء‬،‫ وﺻﺪودﻫﻢ ﻋﻦ ذ ﻚ‬vech-i i'cazına karşı çıkamamaları ve âcizane sükût
‫ﻣﻊ رﻏﺒﺘﻬﻢ‬- ‫ وﻋﺒﺎﻗﺮة اﻟﻌﻠﻤﺎء ﺪ اﻵن ﻷي وﺟﻪ ﻣﻦ وﺟﻮه اﻹﻋﺠﺎز‬etmeleri;
،‫ و ﺳ ﻜ ﻮﺗ ﻬ ﻢ ﺟ ﺰ ﻦ ﻋ ﻦ ذ ﻚ‬- ‫ذﻳ ﻮ ع ﺻﻴﺘ ﻬ ﻢ ﺑﺎ ﻌﺎ ر ﺿ ﺔ‬

. ‫أ ن ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة و ﻓ ﻮ ق ﻃﺎ ﻗ ﺔ ا ﻟ‬ ‫ﻮ ﺣ ﺠ ﺔ ﻗﺎ ﻃ ﻌ ﺔ‬ Kur'an mu'cize ve tâkat-ı beşerin fevkinde olduğuna bir


imzadır.

‫ »َﻣﻦ ﻗﺎ ؟ و ﻦ‬:‫ﺑﻴﺎن‬
‫ إن ﻗﻴﻤﺔ ا م وﻋﻠﻮه و ﻼﻏﺘﻪ ﺗﺘﻮﺿﺢ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet bir kelâm "Kimden gelmiş ve kime gelmiş ve ne için?"
denilmesiyle kıymeti ve ulviyeti ve belâgatı tezahür etmesi
- ‫وﻟﻦ ﻳﺄ‬- ‫ و ﻨﺎًء ﻫﺬا ﻓﺈن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻢ ﻳﺄت‬.«‫ ﻗﺎ ؟ و َِﻢ ﻗﺎ ؟‬noktasından, Kur'anın misli olamaz ve ona yetişilemez.
ُ
‫ﻣﺜ ﻠ ﻪ و ﻟ ﻦ ﻳ ﺪا ﻧﻴ ﻪ ء ﻗ ﻂ؛‬

‫ ؛ ذ ﻚ ﻷن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ إﻧﻤﺎ ﻫﻮ ﺧﻄﺎب ﻣﻦ رب اﻟﻌﻮا ﻢ ﻴﻌﺎ و م‬Çünki Kur'an, bütün âlemlerin Rabbi ve Hâlıkının hitabı
ve konuşması ve hiçbir cihette taklidi ve tasannuu ihsas
- ‫ﺑ ﺄ ي ﺟﺎ ﻧ ﺐ ﻣ ﻦ ا ﻮا ﻧ ﺐ‬- ‫ﺔ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ ﺗ ﻘ ﻠﻴ ﺪ ﻫﺎ‬ ‫ وﻫﻮ‬،‫ ﻣﻦ ﺧﺎﻟﻘﻬﺎ‬edecek bir emare bulunmayan bir mükâlemesi
.‫و ﻟ ﺲ ﻓﻴ ﻪ أ ﻣﺎ ر ة ﺗ ﻮ ﻣ ﺊ ﺑﺎ ﺼﻨ ﻊ‬

‫ ﺑ ﻞ ﺑﺎ ﺳ ﻢ ا ﺨ ﻠ ﻮ ﻗﺎ ت‬،‫ﺔ ﻗﺎ ﻃﺒ ﺔ‬ ‫ ﺛﻢ إن ا ﺨﺎﻃﺐ ﻫﻮ ﻣﺒﻌﻮث ﺑﺎﺳﻢ اﻟ‬ve bütün insanların belki bütün mahlukatın namına
meb'us ve nev'-i beşerin en meşhur ve namdar muhatabı
، ‫ و ﻫ ﻮ أ ﺮ م ﻣ ﻦ أ ﺻﺒ ﺢ ﺎ ﻃﺒﺎ و أ ر ﻓ ﻌ ﻬ ﻢ ذ ﻛ ﺮا‬،‫ﻴ ﻌﺎ‬ bulunan
‫ ﺣ ﻋﺮج ﺑﻪ إ‬،‫ وﻫﻮ ا ي ﺗﺮﺷﺢ اﻹﺳﻼُم اﻟﻌﻈﻴﻢ ﻣﻦ ﻗﻮة إﻳﻤﺎﻧﻪ وﺳﻌﺘﻪ‬ve o muhatabın kuvvet ve vüs'at-i imanı, koca İslâmiyeti
tereşşuh edip sahibini Kab-ı Kavseyn makamına çıkararak
.‫ ﻗﺎب ﻗﻮﺳ أو أد ﻓﻨـﺰل ﻼ ﺑﺎ ﺨﺎﻃﺒﺔ ا ﺼﻤﺪاﻧﻴﺔ‬muhatab-ı Samedaniyeye mazhariyetle nüzul eden

‫ ووﺿﺢ‬،‫ ﺛﻢ إن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ا ﻌﺠﺰ ا ﻴﺎن ﻗﺪ ﺑ ّ ﺳ ﻴﻞ ﺳﻌﺎدة ا ار ﻦ‬ve saadet-i dâreyne dair ve hilkat-ı kâinatın neticelerine ve
ondaki Rabbanî maksadlara ait mesaili
‫ و ﻣﺎ ﻓﻴ ﻪ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ ﺻ ﺪ ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ‬،‫ﻳﺎ ت ﺧ ﻠ ﻖ ا ﻜ ﻮ ن‬

‫ ﻮﺿﺤﺎ ﻣﺎ ﻤﻠﻪ ذ ﻚ ا ﺨﺎﻃﺐ ا ﻜﺮ ﻢ ﻣﻦ اﻹﻳﻤﺎن ا ﺴﺎ ا ﻮاﺳﻊ ا ي‬ve o muhatabın bütün hakaik-i İslâmiyeyi taşıyan en
yüksek ve en geniş olan imanını beyan ve izah eden
‫ﻳ ﻀ ﻢ ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﻹ ﺳ ﻼ ﻣﻴ ﺔ ﻬﺎ‬

‫ر ﺿﺎ ﻧﺎ ﺣﻴ ﺔ ﻣ ﻦ ﻧ ﻮا ﻫ ﺬا ا ﻜ ﻮ ن ا ﺎﺋ ﻞ و ﻣ ﻘ ﻠﺒﺎ إ ﻳﺎ ه ﻛ ﻤ ﻦ ﻳ ﻘ ﻠ ﺐ‬ ve koca kâinatın bir harita, bir saat, bir hane gibi her
َ ّ
‫ ﻣﻌﻠﻤﺎ اﻹ ﺴﺎن ﺻﺎﻧَﻌﻪ ا ﺎﻟَﻖ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻣﻦ ﺧﻼل‬.‫ﺧﺎرﻃﺔ أو ﺳﺎﻋﺔ أﻣﺎﻣﻪ‬
tarafını gösterip çevirip, onları yapan san'atkârı tavrıyla
ifade ve talim eden
.‫أﻃﻮار ا ﻜﻮن وﺗﻘﻠﺒﺎﺗﻪ‬

‫ وﻻ ﻳﻤ ﻦ‬،‫ ﻓﻼ ر ﺐ وﻻﺑﺪ أﻧﻪ ﻻ ﻳﻤ ﻦ اﻹﺗﻴﺎن ﺑﻤﺜﻞ ﻫﺬا اﻟﻘﺮآن أﺑﺪا‬Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın elbette mislini getirmek
ُ ُ mümkün değildir ve derece-i i'cazına yetişilmez.
.‫ﻣ ﻄ ﻠ ﻘﺎ أ ن ﺗﻨﺎ ل د ر ﺟ ﺔ إ ﻋ ﺠﺎ ز ه‬

‫ و ﺬا ﻓﺈن اﻵﻻف ﻣﻦ اﻟﻌﻠﻤﺎء اﻷﻓﺬاذ ا ﻳﻦ ﻗﺎم ﻣﻨﻬﻢ ﺑ ﺘﺎﺑﺔ ﺗﻔﺴ‬Hem, Kur'anı tefsir eden ve bir kısmı otuz-kırk hattâ
yetmiş cild olarak birer tefsir yazan yüksek zekâlı
‫ا ﺑﻞ‬ ‫ا ت ﺑ ﻠ ﻎ ﻗ ﺴ ﻢ ﻣﻨ ﻬﺎ ﺛ ﻼﺛ أ و أ ر ﻌ‬ ‫ ﻠﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ‬müdakkik binlerle mütefennin ülemanın,
،‫ا‬ ‫ﺳﺒ ﻌ‬

‫ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ ﺎ ﻻ ﺪ ﻣ ﻦ ا ﺰا ﻳﺎ‬ ‫ و ﻴﺎﻧﻬﻢ ﺑﺄﺳﺎﻧﻴﺪﻫﻢ ودﻻﺋﻠﻬﻢ ﺎ‬senedleri ve delilleriyle beyan ettikleri Kur'andaki hadsiz
meziyetleri ve nükteleri ve hâsiyetleri ve sırları ve âlî
‫ ا ﺴﺎﻣﻴﺔ وا ت ا ﻠﻴﻐﺔ وا ﻮاص ا ﻗﻴﻘﺔ واﻷ ار ا ﻠﻄﻴﻔﺔ وا ﻌﺎ‬manaları ve umûr-u gaybiyenin her nev'inden kesretli
‫ و ﻇﻬﺎر‬،‫ ا ﺮﻓﻴﻌﺔ واﻹﺧﺒﺎرات اﻟﻐﻴ ﻴﺔ ا ﻜﺜ ة ﺑﺄﻧﻮاﻋﻬﺎ ا ﺨﺘﻠﻔﺔ‬gaybî ihbarları izhar ve isbat etmeleri
..‫ﻫ ﺆ ﻻ ء ﻠ ﻚ ا ﺰا ﻳﺎ و ﺛﺒﺎ ﺗ ﻬ ﻢ ﺎ‬

‫ د ﻞ ﻗﺎﻃﻊ أن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻣﻌﺠﺰة إ ﻴﺔ ﺧﺎرﻗﺔ و ﺎﺻﺔ إﺛﺒﺎت‬ve bilhassa Risale-i Nur'un yüzotuz kitabının herbiri
Kur'anın bir meziyetini, bir nüktesini kat'î bürhanlarla isbat
‫ ﻛﺘﺎب ﻣﻦ ﻛﺘﺐ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ا ﺎﻟﻐﺔ ﻣﺎﺋﺔ وﺛﻼﺛ ﻛﺘﺎﺑﺎ ﺰ ﺔ ﻣﻦ ﺰاﻳﺎ‬etmesi
‫ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ و ﻜﺘ ﺔ ﻣ ﻦ ﻧ ﺎﺗ ﻪ ا ﺪﻳ ﻌ ﺔ إﺛﺒﺎﺗﺎ ﻗﺎ ﻃ ﻌﺎ ﺑﺎ ﻟ ا ﻫ‬
،‫ا ا ﻣ ﻐ ﺔ‬

«‫ﻦ‬ ‫ وﻻﺳﻴﻤﺎ رﺳﺎﻟﺔ »ا ﻌﺠﺰات اﻟﻘﺮآﻧﻴﺔ« و»ا ﻘﺎم ا ﺎ ﻣﻦ ا ﻤﺔ اﻟﻌ‬ve bilhassa Mu'cizat-ı Kur'aniye Risalesi; şimendifer ve
tayyare gibi medeniyetin hârikalarından çok şeyleri
‫ ا ي ﺴﺘﺨﺮج ﻛﺜ ا ﻣﻦ ﺧﻮارق ا ﻀﺎرة ﻣﻦ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ أﻣﺜﺎل‬Kur'andan istihrac eden Yirminci Söz'ün İkinci Makamı
.‫اﻟﻘﻄﺎر واﻟﻄﺎﺋﺮة‬

‫إﺷﺎراِت آﻳﺎٍت‬ ‫ و»ا ﺸﻌﺎع اﻷول« ا ﺴ ﺑـ»اﻹﺷﺎرات اﻟﻘﺮآﻧﻴﺔ« ا ي ﻳ‬ve Risale-i Nur'a ve elektriğe işaret eden âyetlerin işaratını
bildiren İşarat-ı Kur'aniye namındaki Birinci Şua
، ‫إ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر و ا ﻜ ﻬ ﺮ ﺎ ء‬

‫ﻣﺪ ى‬ ‫ وا ﺮﺳﺎﺋﻞ ا ﺼﻐ ة ا ﻤﺎﻧﻴﺔ ا ﺴﻤﺎة ﺑـ»ا ﺮ ﻮز ا ﻤﺎﻧﻴﺔ« اﻟ ﺗ‬ve huruf-u Kur'aniye ne kadar muntazam, esrarlı ve
manalı olduğunu gösteren Rumuzat-ı Semaniye
‫ذا ت أ ا ر و ﻣ ﻌﺎ ن‬ ‫ﺣ ﺮ و ف اﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ و ﻢ‬ ‫ اﻻﻧﺘﻈﺎم ا ﻗﻴﻖ‬namındaki sekiz küçük risaleler
،‫ﻏ ﺰ ﺮ ة‬

‫ﺧ ﻮا ﺗﻴ ﻢ ﺳ ﻮ ر ة ا ﻟ ﻔﺘ ﺢ و ﺗ ﺒ ﺖ إ ﻋ ﺠﺎ ز ﻫﺎ ﻤ ﺴ ﺔ‬ ‫ وا ﺮﺳﺎﻟﺔ ا ﺼﻐ ة اﻟ ﺗ‬ve Sure-i Feth'in âhirki âyeti beş vecihle ihbar-ı gaybî
cihetinde mu'cizeliğini isbat eden küçük bir risale gibi
..‫ وأﻣﺜﺎ ﺎ ﻣﻦ ا ﺮﺳﺎﺋﻞ‬، ‫ وﺟﻮه ﻣﻦ ﺣﻴﺚ اﻹﺧﺒﺎر اﻟﻐﻴ‬Risale-i Nur'un herbir cüz'ü, Kur'anın bir hakikatını, bir
nurunu izhar etmesi;
#40
‫ ﻓﺈن إﻇﻬﺎر ﺟﺰء ﻣﻦ أﺟﺰاء رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻘﻴﻘﺔ ﻣﻦ ﺣﻘﺎﺋﻖ اﻟﻘﺮآن‬Kur'anın misli olmadığına ve mu'cize ve hârika olduğuna
ve bu âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı ve bir Allâm-ül
‫ ا ﻜﺮ ﻢ و ﻮر ﻣﻦ أﻧﻮاره ذ ﻚ ﺗﺼﺪﻳﻖ وﺗﺄ ﻴﺪ ﺑﺄن اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ‬Guyub'un kelâmı bulunduğuna bir imzadır.
‫ﻢ ا ﺸ ﻬﺎ د ة‬ ‫ وأﻧ ﻪ ﺴﺎ ن ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ‬،‫ وأﻧ ﻪ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة و ﺧﺎ ر ﻗ ﺔ‬،‫ﻟ ﺲ ﻣﺜﻴ ﻞ‬
.‫م ﻋ ﻼ م ا ﻟ ﻐﻴ ﻮ ب‬ ‫ و أ ﻧ ﻪ‬،‫ﻫ ﺬا‬

‫ ﻷﺟﻞ ﻫﺬه ا ﺰاﻳﺎ وا ﻮاص ﻠﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ اﻟ أﺷ إ ﻬﺎ‬،‫ وﻫﻜﺬا‬İşte altı noktada ve altı cihette ve altı makamda işaret
edilen, Kur'anın mezkûr meziyetleri ve hâsiyetleri içindir
،‫ و ﺳﺘﺔ ﻣﻘﺎﻣﺎت‬،‫ و ﺳﺖ ﺟﻬﺎت‬،‫ ﺳﺖ ﻧﻘﺎط‬ki;

‫ ﺑ ﻤﺎل‬،‫ داﻣﺖ ﺣﺎﻛﻤﻴﺘﻪ ا ﻮراﻧﻴﺔ ا ﻠﻴﻠﺔ وﺳﻠﻄﺎﻧﻪ ا ﻘﺪس ا ﻌﻈﻢ‬haşmetli hâkimiyet-i nuraniyesi ve azametli saltanat-ı
َ ً kudsiyesi, asırların yüzlerini ışıklandırarak zemin yüzünü
‫ ﻃﻮال‬،‫ ا ﻮﻗﺎر واﻻﺣ ام ﻀﻴﺌﺔ وﺟﻮَه اﻟﻌﺼﻮر وﻣﻨﻮرة وﺟﻪ اﻷرض أﻳﻀﺎ‬dahi bin üçyüz sene tenvir ederek kemal-i ihtiramla
.‫ أﻟﻒ وﺛﻼﺛﻤﺎﺋﺔ ﺳﻨﺔ‬devam etmesi,

‫ وﻷﺟﻞ ﺗﻠﻚ ا ﻮاص أﻳﻀﺎ ﻧﺎل اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ﻣ ات ﻗﺪﺳﻴﺔ ﺣﻴﺚ إن‬hem o hâsiyetleri içindir ki, Kur'anın herbir harfi, hiç
olmazsa on sevabı ve on hasenesi olması ve on meyve-i
‫ و ﻋ ﺛ ﻤﺎ ر‬،‫ﺣ ﺮ ف ﻣ ﻦ ﺣ ﺮ و ﻓ ﻪ ﻋ ة أﺛ ﻮ ﺔ و ﻋ ﺣ ﺴﻨﺎ ت ا ﻷ ﻗ ﻞ‬ bâki vermesi,
، ‫ﺧﺎ ة‬

‫ﺣ ﺮ ف ﻣ ﻦ ﺣ ﺮ و ف ﻗ ﺴ ﻢ ﻣ ﻦ ا ﻵ ﻳﺎ ت وا ﺴ ﻮ ر ﻳﺜ ﻤ ﺮ ﻣﺎﺋ ﺔ أ و أ ﻟ ﻔﺎ‬ ‫ ﺑﻞ إن‬hattâ bir kısım âyâtın ve surelerin herbir harfi, yüz ve bin
ve daha ziyade meyve vermesi ve mübarek vakitlerde her
‫ﺣ ﺮ ف و ﺛ ﻮاﺑ ﻪ و ﻗﻴ ﻤﺘ ﻪ‬ ‫ و ﺘﺼﺎﻋﺪ ﻧﻮر‬،‫ ﻣﻦ ﺛﻤﺎر اﻵﺧﺮة‬، ‫ أو أ‬harfin nuru ve sevabı ve kıymeti ondan yüzlere çıkması
..‫ اﻷوﻗﺎت ا ﺒﺎر ﺔ ﻣﻦ ﻋ ة إ ا ﺌﺎت‬gibi kudsî imtiyazları kazanmış,

:‫ ﻓﺨﺎﻃﺐ ﻗﻠﺒﻪ ﻗﺎﺋﻼ‬،‫ وأﻣﺜﺎ ﺎ ﻣﻦ ا ﺰاﻳﺎ اﻟﻘﺪﺳﻴﺔ ﻗﺪ ﻓﻬﻤﻬﺎ ﺳﺎﺋﺢ اﻟﻌﺎ ﻢ‬diye dünya seyyahı anladı ve kalbine dedi:

‫ﻧﺎ ﺣﻴ ﺔ ﻣ ﻦ ﻧ ﻮا ﺣﻴ ﻪ ﻗ ﺪ ﺷ ﻬ ﺪ‬ ‫ ﺣﻘﺎ إن ﻫﺬا اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ا ﻌﺠﺰ‬İşte böyle her cihetle mu'cizatlı bu Kur'an; surelerinin
icmaıyla ve âyâtının ittifakıyla ve esrar u envârının
‫ و ﺘﻄﺎﺑﻖ ﺛﻤﺎره‬،‫ و ﺘﻮاﻓﻖ أ اره وأﻧﻮاره‬،‫ ﺑﺈ ﺎع ﺳﻮره و ﺎﺗﻔﺎق آﻳﺎﺗﻪ‬tevafukuyla ve semerat ve âsârının tetabukuyla
،‫وآﺛﺎ ر ه‬
ً
،‫و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ‬ ‫ و‬،‫و ﺟ ﻮ د وا ﺟ ﺐ ا ﻮ ﺟ ﻮ د‬ ‫ ﻫﺎدة ﺛﺎﺑﺘﺔ ﺑﺎ ﻻﺋﻞ‬birtek Vâcib-ül Vücud'un vücuduna ve vahdetine ve sıfât
ve esmasına deliller ile isbat suretinde öyle şehadet etmiş
‫ ﺣ ﺗﺮﺷﺤﺖ ا ﺸﻬﺎدات ﻏ‬، ‫ و أﺳﻤﺎﺋﻪ ا ﺴ‬،‫ و ﺻﻔﺎﺗﻪ ا ﻠﻴﻠﺔ‬ki, bütün ehl-i imanın hadsiz şehadetleri, onun
.‫ ا ﺤﺪودة ﻤﻴﻊ أﻫﻞ اﻹﻳﻤﺎن ﻣﻦ ﺗﻠﻚ ا ﺸﻬﺎدة‬şehadetinden tereşşuh etmişler.
ٌ ُ
‫ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺴﺎﺑ ﻌ ﺔ ﻋ ة ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل إ ﺷﺎ ر ة‬ ‫ ﻓﻘﺪ ذﻛﺮت‬،‫ وﻫﻜﺬا‬İşte bu yolcunun Kur'andan aldığı ders-i tevhid ve imana
kısa bir işaret olarak Birinci Makam'ın onyedinci
:‫ ﻣﻦ درس ا ﻮﺣﻴﺪ واﻹﻳﻤﺎن ﻣﻦ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ‬،‫ ﻗﺼ ة ﺎ ﺗﻠﻘﺎه ا ﺴﺎﺋﺢ‬mertebesinde böyle:
‫ّ‬ ‫ّ‬
‫َ‬ ‫ْ َ‬ ‫َْ‬ ‫ُ َْ ُ ْ‬ ‫َ َ‬
‫]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ا ي دل وﺟﻮب‬
‫ُ‬ ‫ُ‬
‫ﺐ ا ُﻮُﺟﻮِد ا َﻮاِﺣُﺪ اﻻَﺣُﺪ ا ِ ى دل‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟ‬
‫وﺟﻮده وﺣﺪﺗِﻪ اﻟﻘﺮآن ا ﻌﺠﺰ ا ﻴﺎِن‪ ،‬ا ﻘﺒﻮل ا ﺮﻏﻮُب ﻷﺟﻨﺎس‬ ‫ْ‬ ‫ُْ ٰ ُ ْ ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫د ﻗﻴ ﻘ ﺔ ﺑ ﻤﺎ ل ا ﻻ ﺣ ا م‪،‬‬
‫َ‬
‫ا َﻤﻠﻚ واﻹ ﺲ وا ﺎن‪ ،‬ا ﻘﺮوُء آﻳﺎﺗﻪ‬ ‫َ ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ِ َوﺣَﺪﺗِِﻪ اﻟﻘْﺮان ا ُﻤﻌِﺠُﺰ ا َﻴَﺎِن‬
‫ﺑﺄ ﺴﻨﺔ ﻣﺌﺎت ا ﻼﻳ ﻣﻦ ﻧﻮع اﻹ ﺴﺎن‪ ،‬ا اﺋُﻢ ﺳﻠﻄﻨﺘُﻪ اﻟﻘﺪﺳﻴﺔ‬ ‫ْ َ َ َ ْ ْ َ َْ ّ‬ ‫ََْ ْ ُ ُ َْ ْ ُ ُ َ ْ َ‬
‫ﻻ ِﺲ و ا ﺎِن‬ ‫ا ﻤﻘﺒﻮل ا ﻤﺮﻏﻮب ِﻻﺟﻨﺎِس ا ﻤﻠِﻚ و ا ِ‬
‫أ ﻗ ﻄﺎ ر ا ﻷ ر ض وا ﻷ ﻮا ن‪ ،‬و و ﺟ ﻮ ه ا ﻷ ﻋ ﺼﺎ ر وا ﺰ ﻣﺎ ن‪ ،‬وا ﺎ ر ي‬ ‫َْ َ‬ ‫َ َ ْ ْ‬ ‫ُّ َ َ‬ ‫ا َ َْﻤْﻘُﺮوُء ُ ٰاﻳَ‬
‫أر ﻌﺔ‬
‫ُ‬
‫ﺣﺎ ﻛ ﻤﻴﺘ ﻪ ا ﻌﻨ ﻮ ﺔ ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ ﻧ ﺼ ﻒ ا ﻷ ر ض و ﺲ ا ﻟ‬ ‫ﻻﺣ ِ َ اِم ﺑِﺎ ِﺴﻨِﺔ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ا‬ ‫ل‬ ‫ﺎ‬ ‫ﻤ‬ ‫ِ‬ ‫ﺑ‬ ‫ﺔ‬
‫ٍ‬ ‫ﻘ‬ ‫ﻴ‬ ‫ِ‬ ‫د‬ ‫ِِ ِ ِ‬ ‫ﻪ‬ ‫ﺗ‬ ‫ﺎ‬
‫َ َ‬ ‫ُ َ َ ََُ ُ ْ ُ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬
‫ﻋ ﻋ ا ﺑ ﻤﺎل اﻻﺣ ﺸﺎم‪ ..‬و ﺬا ﺷﻬﺪ و ﺮﻫﻦ ﺑﺈ ﺎع ﺳﻮرِه‬ ‫ﻻ ﺴﺎِن ا اﺋِﻢ ﺳﻠﻄﻨﺘﻪ اﻟﻘﺪِﺳﻴﺔ‬ ‫ِ‬
‫ِﻣﺎِت ِ ﻠﻴﻮٍن ِﻣﻦ ﻧﻮع ا ِ‬
‫ا ﻟ ﻘ ﺪ ﺳﻴ ﺔ ا ﺴ ﻤﺎ و ﺔ‪ ،‬و ﺎ ﺗ ﻔﺎ ق آ ﻳﺎ ﺗ ﻪ ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ ا ﻹ ﻴ ﺔ‪ ،‬و ﺘ ﻮا ﻓ ﻖ أ ا ر ه‬ ‫ْ َ ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ َ ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ َْ‬
‫و أ ﻧ ﻮا ر ه و ﺘ ﻄﺎﺑ ﻖ ﺣ ﻘﺎﺋ ﻘ ﻪ و ﺛ ﻤ ﺮا ﺗ ﻪ وآ ﺛﺎ ر ه ﺑﺎ ﺸﺎ ﻫ ﺪ ة وا ﻟ ﻌﻴﺎ ن [‪.‬‬ ‫َ ا َﻄﺎِر اﻻْرِض َو اﻻ َﻮاِن َو َ ُوُﺟﻮهِ اﻻﻋَﺼﺎِر َو‬
‫َ ُ ََ‬ ‫ُ ْ َْ ُ‬ ‫ْ‬
‫ا ﺰَﻣﺎِن َو ا َﺎِرى َﺣﺎِﻛِﻤﻴﺘُﻪ ا َﻤﻌﻨِﻮ ﺔ ا ﻮرا ِﻴﺔ‬
‫ا َْر ََﻌَﺔ َﻋ َ َ َﻋ ْ اً‬ ‫َْ َ‬ ‫ُ‬ ‫َ ُ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫ْ‬
‫ﻧِﺼِﻒ اﻻرِض و ِﺲ اﻟ ِ ِ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ َ‬ ‫َ َ ْ ْ َ‬
‫ﻻﺣ ِﺸﺎِم ‪َ ..‬و ﻛﺬا ﺷِﻬَﺪ َو ﺑَْﺮﻫَﻦ ﺑِﺎِ َﺎِع ُﺳَﻮِرِه‬ ‫ﺑِ ﻤﺎِل ا ِ‬
‫ْ َ‬ ‫اﻟُْﻘْﺪﺳﻴﺔ ا ﺴَﻤﺎو ﺔ َو ﺑﺎﺗَّﻔﺎق ٰاﻳَﺎﺗﻪ ا ﻮ َ‬
‫ﻻ ِﻬﻴِﺔ َو‬ ‫ا‬
‫ِ ِ ِ‬ ‫ﺔ‬ ‫ﻴ‬ ‫ا‬ ‫ر‬ ‫ِ ِ ِِِ ِ ِِ‬ ‫ِ ِ‬
‫َ‬ ‫َ‬ ‫َْ‬ ‫ُ َْ‬
‫ﺑِﺘََﻮاﻓِﻖ ا َ اِرِه َو اﻧَﻮاِرِه َو ﺑِﺘََﻄﺎﺑُِﻖ َﺣﻘﺎﺋِِﻘِﻪ َو َﻤَﺮاﺗِِﻪ َو‬
‫ْ‬ ‫ْ َ َ َ‬ ‫َٰ‬
‫اﺛﺎِرهِ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة َو اﻟَﻌﻴَﺎِن‬
‫‪denilmiştir.‬‬

‫‪ Sonra, bir fakir insana değil fâni ve muvakkat bir tarlayı,‬ﺛﻢ إن ا ﺴﺎﺋﺢ وا ﺴﺎﻓﺮ ا ﺬﻛﻮر ﻗﺪ ﻋﻠﻢ ﻳﻘﻴﻨﺎ أن اﻹﻳﻤﺎن ا ي ﺗﻮﺻﻞ إ ﻪ‬
‫ً‬ ‫ُ‬
‫‪ bâkiyi kazandıran‬ﻫﻮ أﻋﻈُﻢ رأس ﻣﺎل اﻹ ﺴﺎن؛ إذ ﻻ َﻤﻠﻜﻪ ‪-‬وﻫﻮ اﻟﻔﻘ ‪ -‬ﺰرﻋﺔ ﻓﺎﻧﻴﺔ‬
‫‪bir haneyi, belki koca kâinatı ve dünya kadar bir mülk-ü‬‬
‫َ‬ ‫ّ‬
‫و ﺴ ﻜﻨﺎ ﺆ ﻗﺘﺎ‪ ،‬ﺑ ﻞ ﻳ ﻤ ﻠ ﻜ ﻪ ا ﻜ ﻮ ن ا ﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻢ‪ ،‬و ﻌ ﻠ ﻪ ﻻﺋ ﻘﺎ ﻈ ﻔ ﺮ ﺑ ﻤ ﻠ ﻚ‬
‫واﺳﻊ ﺑﺎٍق أوﺳَﻊ ﻣﻦ ا ﻧﻴﺎ‪،‬‬
#41

‫ ﻮازم ﺣﻴﺎة أﺑﺪﻳﺔ ﺧﺎ ة؛‬- ‫وﻫﻮ اﻹ ﺴﺎن اﻟﻔﺎ‬- ‫ و ﻮِﺟﺪ‬ve bir fâni adama ebedî bir hayatın levazımatını bulduran

‫ ﻣﻦ ا ﻬﺎﻳﺔ ا ﺮﻋﺒﺔ‬-‫وﻫﻮ ا ﺴﻜ ا ﻨﺘﻈﺮ ﺸﻨﻘﺔ اﻷَﺟﻞ‬- ‫ﻓﻴﻨﻘﺬه‬ ve ecelin darağacını bekleyen bir bîçareyi i'dam-ı
ebedîden kurtaran ve saadet-i sermediyenin hazinesini
‫ ا ﺧﺎ ﻃ ﺐ ا ﺴﺎﺋ ﺢ‬.‫ ﻓﺎ ﺎ ﺧ ﺰاﺋ ﻦ ا ﺴ ﻌﺎ د ة ا ﻣ ﺪ ﻳ ﺔ‬،‫وا ﻹ ﻋ ﺪا م ا ﻷﺑ ﺪ ي‬ açan en kıymetdar sermaye-i insaniyenin iman olduğunu
:‫ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ ﻗﺎﺋ ﻼ‬ bilen mezkûr misafir ve hayat yolcusu, kendi nefsine dedi
ki:

‫ﻫﺎ‬ ‫ ﻔﺰ ﺑﻤﺮﺗﺒٍﺔ أﺧﺮى ﻣﻦ ﺮاﺗﺐ اﻹﻳﻤﺎن اﻟ ﻻ‬، ‫ ﺗﻘﺪ‬،‫" »ﻫﻴﺎ‬Haydi, ileri! İmanın hadsiz mertebelerinden bir mertebe
ْ ‫ و ﻨ ﺼ‬،‫ﻤ ﻮ ع ا ﻜ ﻮ ن‬
‫ ﻓﻠﻨّﻄﻠﻊ‬..‫ ﺣﺪ‬müracaat edip, o da ne diyor, dinlemeliyiz;
daha kazanmak için kâinatın heyet-i mecmuasına
‫ﺖ إ ﻪ ﻟ ى ﻣﺎ ذا ﻳ ﻘ ﻮ ل ﻫ ﻮ‬
،‫أﻳ ﻀﺎ‬

‫ﺗ ﻠ ﻚ ا ر و س ا ﻟ ﺗ ﻠ ﻘﻴﻨﺎ ﻫﺎ ﻣ ﻦ أ ر ن ا ﻜ ﻮ ن‬ ‫ﻧ ﻀ ﻧ ﻮ را‬ erkânından ve eczasından aldığımız dersleri tekmil ve


tenvir etmeliyiz." diye,
.« ‫و أ ﺟ ﺰاﺋ ﻪ‬

‫ﻤ ﻮ ع ا ﻜ ﻮ ن ﺑ ﻤﻨ ﻈﺎ ر وا ﺳ ﻊ ﻴ ﻂ ﻗ ﺪ ا ﺳﺘ ﻌﺎ ر ه ﻣ ﻦ‬ ‫ ﻓﻨﻈﺮ ا ﺴﺎﺋﺢ إ‬Kur'andan aldığı geniş ve ihatalı bir dûrbîn ile baktı,
gördü:
،‫اﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ‬

،‫ّ ﺔ و ﻓ ة‬ ‫ و ﻣﻨ ﻄ ﻮ ﻣ ﻌﺎ‬،‫ﻓ ﺮ أ ى أ ن ﻫ ﺬا ا ﻜ ﻮ ن ﻣﻨ ﻈ ﻢ ﺗﻨ ﻈﻴ ﻤﺎ ﺑ ﺪ ﻳ ﻌﺎ‬ Bu kâinat, o kadar manidar ve muntazamdır ki;


mücessem bir kitab-ı Sübhanî ve cismanî bir Kur'an-ı
‫ أ و‬، ‫ أ و ﻗ ﺮآ ن ر ﺎ ﺟ ﺴ ﻤﺎ‬،‫ﻴ ﺚ ﻳﺒ ﺪ و ﺻ ﻮ ر ة ﻛﺘﺎ ب ﺳﺒ ﺤﺎ ﺴ ﻢ‬ Rabbanî ve müzeyyen bir saray-ı Samedanî ve muntazam
‫ أ و ﺑ ﻣﻨﺘ ﻈ ﻢ ر ﺎ ؛‬، ‫ﺰ ﻦ ﺻ ﻤ ﺪا‬ ‫ﻗ‬ bir şehr-i Rahmanî suretinde görünüyor.

، ‫ ﺑﻞ ﺣﺮوﻓﻪ وأﺑﻮاﺑﻪ وﻓﺼﻮ‬،‫ إذ إن ﻴﻊ ﺳﻮر ذ ﻚ ا ﻜﺘﺎب وآﻳﺎﺗﻪ و ﻤﺎﺗﻪ‬O kitabın bütün sureleri, âyetleri ve kelimatları, hattâ
harfleri ve babları ve fasılları ve sayfaları ve satırları.
،‫و ﺻ ﺤﺎﺋ ﻔ ﻪ و ﺳ ﻄ ﻮ ر ه‬

‫ وﻣﻦ‬،‫ وﻣﺎ ﺮي ا ﻤﻴﻊ ﻣﻦ »ا ﺤﻮ واﻹﺛﺒﺎت« ذي ا ﻌ ا ﻠﻄﻴﻒ‬umumunun, her vakit manidarane mahv u isbatları ve
hakîmane tağyir ve tahvilleri;
..‫ا ﺤ ﻮ ﻞ وا ﻐﻴ ذ ي ا ﻜ ﻤ ﺔ وا ﻹﺑ ﺪا ع‬
َ
‫ ﻗ ﺪ ﻳ ﺮ‬،‫ذ ﻚ ﺑﺎ ﻹ ﺎ ع ﻳ ﻔﻴ ﺪ ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ و ﺟ ﻮ د ﻋ ﻠﻴ ﻢ ﺑ ﻞ ء‬ icma' ile, bir Alîm-i Külli Şey'in ve bir Kadîr-i Külli Şey'in
‫ ﻳﺮى‬،‫ و ﺼّﻮر ذي ﻛﻤﺎل‬،‫ئ ذي ﺟﻼل‬ ّ ve bir musannıfın, herşeyde herşeyi gören ve herşeyin
ٍ ‫ و ﻌ ﻋ ﻦ و ﺟ ﻮ د ﺑﺎ ر‬.‫ء‬ herşeyi ile münasebetini bilen, riayet eden bir Nakkaş-ı
.‫ ﻓ ا ﻋﻴ ﻪ‬،‫ء‬ ‫ءﺑ ﻞ‬ ‫ و ﻌﻠﻢ ﻋﻼﻗﺔ‬،‫ء‬ ‫ء‬ Zülcelal'in ve bir Kâtib-i Zülkemal'in vücudunu ve
mevcudiyetini bilbedahe ifade ettikleri gibi,

،‫ وﺟﺰﺋﻴﺎﺗﻪ‬،‫ وأﺟﺰاﺋﻪ‬،‫ وأﻧﻮاﻋﻪ‬،‫ ﻓﺈن ﻴﻊ ﻣﺎ ا ﻜﻮن ﺑﺄر ﻧﻪ‬،‫ وﻫﻜﺬا‬bütün erkân ve enva'ıyla ve ecza ve cüz'iyatıyla ve
sekeneleri ve müştemilâtıyla ve vâridat ve masarıfatıyla ve
،‫ وﺗﺒﺪﻳﻼﺗﻪ ذاِت ا ﺼﻠﺤﺔ‬،‫ و ﺼﺎر ﻔﻪ‬،‫ ووارداﺗﻪ‬،‫ و ﺸﺘﻤﻼﺗﻪ‬،‫ وﺳﺎﻛﻨﻴﻪ‬onlarda maslahatkârane tebdilleriyle ve hikmetperverane
،‫ و ﺪﻳﺪاﺗﻪ ذات ا ﻜﻤﺔ‬tecdidleriyle,
َ
‫ وﺻﺎﻧﻊ‬،‫ ﻳﻔﻴﺪ و ﻔّﻬﻢ ﺑﺎﻻﺗﻔﺎق وﺟﻮد ووﺣﺪاﻧﻴِﺔ ﺧﺎﻟٍﻖ رﻓﻴﻊ ا رﺟﺎت‬bil'ittifak hadsiz bir kudret ve nihayetsiz bir hikmetle iş
gören âlî bir ustanın ve misilsiz bir Sâniin mevcudiyetini
.‫ و ﻜﻤﺔ ﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ ﺎ‬،‫ ﻳﻌﻤﻞ ﺑﻘﺪرة ﻻ ﺣﺪ ﺎ‬،‫ ﻟ ﺲ ﻛﻤﺜﻠﻪ ء‬ve vahdetini bildiriyorlar.
َ ُ
‫ وﺗ ﺒﺖ ﺷﻬﺎدة ا ﻜﻮن اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ ﻫﺬه وﺟﻮد ا ﺎﻟﻖ ووﺣﺪاﻧ ﺘﻪ‬Ve kâinatın azametine münasib iki büyük ve geniş
hakikatın şehadetleri, kâinatın bu büyük şehadetini isbat
:‫ وﻫﻤﺎ‬،‫ ﺣﻘﻴﻘﺘﺎن ﻋﻈﻴﻤﺘﺎن واﺳﻌﺘﺎن ﻣﺘﻨﺎﺳ ﺘﺎن ﻣﻊ ﺳﻌﺔ ا ﻜﻮن وﻋﻈﻤﺘﻪ‬ediyorlar.

‫ن« اﻟ رآﻫﺎ ﺣﻜﻤﺎء‬ ‫» ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﺪ و ث وا ﻹ‬ ‫ و‬: ‫ ا ﻘﻴﻘﺔ اﻷو‬Birinci Hakikat: Usûl-üd din ve ilm-i Kelâm'ın dâhî
ülemasının ve hükema-i İslâmiyenin gördükleri ve hadsiz
‫ وأﺛ ﺘ ﻮ ﻫﺎ ﺑ ا ﻫ‬،‫م‬ ‫ اﻹﺳﻼم واﻟﻌﻠﻤﺎُء ا ﻫﺎة ﻷﺻﻮل ا ﻳﻦ وﻋﻠﻢ ا‬bürhanlarla isbat ettikleri "hudûs" ve "imkân"
.‫ داﻣﻐﺔ‬hakikatlarıdır.

‫ ﻓﺈﻧﻪ ﻓﺎٍن وﺣﺎدث‬،‫ء ﺗﻐ ّ ٌ وﺗﺒﺪل‬ ‫ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ و‬ ‫ » ﺎ ن‬:‫ ﻓﻘﺪ ﻗﺎ ﻮا‬Onlar demişler ki: "Madem âlemde ve herşeyde tegayyür
ve tebeddül var; elbette fânidir, hâdistir, kadim olamaz.
.‫و ﻻ ﻳ ﻮ ن ﻗ ﺪﻳ ﻤﺎ‬
ُ ٌ
‫ا ﺴ ﻮا ء إ ن‬ ‫ء‬ ‫ و ﺎ ن‬.‫ وﻷﻧﻪ ﺣﺎدث ﻓﻼﺑﺪ ﻣﻦ ﺻﺎﻧﻊ ِﺪث‬Madem hâdistir, elbette onu ihdas eden bir Sâni' var. Ve
madem herşeyin zâtında vücudu ve ademi, bir sebeb
.« ..‫ذا ﺗ ﻪ ﺳﺒ ﺐ و ﺟ ﻮ د ي و ﻋ ﺪ ﻓ ﻠ ﻦ ﻳ ﻮ ن وا ﺟﺒﺎ و ﻻ أ ز ﺎ‬ ‫ﻢﻳ ﻦ‬ bulunmazsa müsavidir; elbette vâcib ve ezelî olamaz.
ُ
‫و ﻗ ﺪ أﺛﺒ ﺖ أﻳ ﻀﺎ ﺑ ا ﻫ ﻗﺎ ﻃ ﻌ ﺔ أﻧ ﻪ ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ إ ﺎ د ا ﻷ ﺷﻴﺎ ء ﺑ ﻌ ﻀ ﻬﺎ‬ Ve madem muhal ve bâtıl olan devir ve teselsül ile
birbirini icad etmek mümkün olmadığı kat'î bürhanlarla
.‫ﻠﺒ ﻌ ﺾ ا ﻵ ﺧ ﺮ ﺑﺎ و ر وا ﻟ ﺴ ﻠ ﺴ ﻞ ا ي ﻫ ﻮ ﺑﺎ ﻃ ﻞ و ﺎ ل‬ isbat edilmiş;
ُ ُ
‫ﻣﺎ ﻋ ﺪا ه‬ ،‫ و ﺎل ﻣﺜﻴﻠﻪ‬،‫ ﻳﻤﺘﻨﻊ ﻧﻈ ُ ه‬،‫ ﻓﻴﻠﺰم إذن وﺟﻮد واﺟﺐ ﻠﻮﺟﻮد‬elbette öyle bir Vâcib-ül Vücud'un mevcudiyeti lâzımdır ki,
naziri mümteni', misli muhal ve bütün maadası mümkün
.‫ و ﻣﺎ ﺳﻮاه ﻠﻮق‬،‫ٌﻦ‬ ve masivası mahluku olacak."
#42

، ‫ﻫﺎ‬ ‫ ﻓﺎ ﻟ ﻌ ﺗ ﺮ ى أ‬،‫ا ﻜ ﻮ ن‬ ‫ إن »ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﺪوث« ﻗﺪ اﺳﺘﻮﻟﺖ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet hudûs hakikatı kâinatı istilâ etmiş. Çoğunu göz
görüyor, diğer kısmını akıl görüyor.
‫وا ﻟ ﻌ ﻘ ﻞ ﻳ ﺮ ى ا ﻟ ﻘ ﺴ ﻢ ا ﻵ ﺧ ﺮ ﻣﻨ ﻬﺎ؛‬
َ
‫ﻢ ﻋ ﻈﻴ ﻢ‬ ‫ﺳﻨ ﺔ ﻳ ﻤ ﻮ ت‬ ‫ ذ ﻚ ﻷﻧﻨﺎ ﺸﺎﻫﺪ أﻧﻪ ﻣﻊ ﺣﻠﻮل ا ﺮ ﻒ‬Çünki gözümüzün önünde her sene güz mevsiminde öyle
bir âlem vefat eder ki; herbirisinin hadsiz efradı bulunan
‫ﺪ و د ة ﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ ا ﺒﺎﺗﺎ ت‬ ‫ ﻓﺘﻤﻮت ﻣﻌﻪ أﻓﺮاد ﻏ‬،‫ ﺟﺪا‬ve herbiri zîhayat bir kâinat hükmünde olan yüzbin nevi
.‫ﻢ ﻛﻮٍن ذي ﺣﻴﺎة‬ ‫ ﻧﻮع ﻣﻨﻪ‬،‫ وا ﻴﻮاﻧﺎت ا ﺼﻐ ة‬nebatat ve küçücük hayvanat, o âlem ile beraber vefat
ederler.
ُ ُ
‫ ﻴﺚ ﺗﻮِدع ﺗﻠﻚ اﻷﻓﺮاد‬،‫ﻳﺔ اﻻﻧﺘﻈﺎم‬ ‫ وﻟ ﻦ ذ ﻚ ا ﻮت ﺮي‬Fakat o kadar intizam ile bir vefattır ki; haşir ve neşirlerine
medar olan ve rahmet ve hikmetin mu'cizeleri, kudret ve
‫ وا ﻟ‬،‫ﻫﺎ و ﺸ ﻮ ر ﻫﺎ‬ ‫اﻟ ﺗﺼﺒﺢ ﻣﺪارا‬- ‫ ﺑﺬوَرﻫﺎ وﻧﻮاﻫﺎ و ﻮ ﻀﺎﺗﻬﺎ‬ilmin hârikaları bulunan çekirdekleri ve tohumları ve
- ‫ﺑ ﺬا ﺗ ﻬﺎ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰا ت ا ﺮ ﺔ وا ﻜ ﻤ ﺔ و ﺧ ﻮا ر ق ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة وا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ‬ yumurtacıkları baharda yerlerinde bırakıp,

ً ُ
،‫ و ﺖ ر ﻳﺘﻪ و ﺎﻳﺘﻪ‬،‫ ﺗﻮدﻋﻬﺎ أﻣﺎﻧﺔ ى ﺣﻜﻤﺔ ا ﻔﻴﻆ ذي ا ﻼل‬defter-i a'mallerini ve gördükleri vazifelerin proğramlarını
ً
‫ و ﻌﺪ‬،‫ و ﺮاﻣﺞ ﻣﺎ ﻗﺪﻣﺖ ﻣﻦ وﻇﺎﺋﻒ‬،‫ﺴﻠﻤﺔ إ أﻳﺪﻳﻬﺎ ﺻُﺤﻒ أﻋﻤﺎ ﺎ‬
onların ellerine vererek, Hafîz-i Zülcelal'in himayesi
altında, hikmetine emanet eder; sonra vefat ederler.
..‫ذ ﻚ ﺗ ﻤ ﻮ ت‬

ُ
‫ و ﻠﻮل ﻮﺳﻢ ا ﺮ ﻴﻊ ﺗﺒﻌﺚ ﺑﺄﻋﻴﺎﻧﻬﺎ ﺗﻠﻚ اﻟ ﺗﻮﻓﻴﺖ ﻣﻦ اﻷﺷﺠﺎر‬Ve bahar mevsiminde, haşr-i a'zamın yüzbin misali ve
ُ ُ nümune ve delilleri hükmünde olarak o vefat eden
‫ و ﻴﺎ و ﻠﻖ أﻣﺜﺎل و ﺸﺎﺑﻬﺎت ﻗﺴﻢ آﺧﺮ‬.‫ واﻷﺻﻮل وا ﻴﻮاﻧﺎت ا ﺼﻐ ة‬ağaçlar ve kökler ve bir kısım hayvancıklar, aynen ihya ve
‫ا ﻷﻋﻈﻢ‬ ‫ ﻓﺘﻤﺜﻞ ﺑﺬ ﻚ ﻣﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻣﺜﺎل وﻧﻤﻮذج ﻠﺤ‬.‫ ﻣﻨﻬﺎ أﻣﺎﻛﻨﻬﺎ‬diriliyorlar. Ve bir kısmının dahi, kendi yerlerinde emsalleri
ve aynen onlara benzeyenleri icad ve ihya olunuyor.
.‫و ﻣﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ د ﻞ ﻋ ﻠﻴ ﻪ‬
َ
‫ وﻣﺎ‬،‫ ﻓﻤﻮﺟﻮدات ا ﺮ ﻴﻊ ا ﺎ ﺑ ﻫﺎ ﺼﺤﺎﺋﻒ ﻣﺎ ﻗﺎﻣﺖ ﺑﻪ ﻣﻦ أﻋﻤﺎل‬Ve geçen baharın mevcudatı, işledikleri amellerin ve
vazifelerin sahifelerini ilânat gibi neşredip,
‫ ﺗ ﻈ ﻬ ﺮ‬،‫ و ﻋ ﻼ ﻧ ﻬﺎ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺼ ﺤﺎﺋ ﻒ ﻫ ﺬا ا ﺮ ﻴ ﻊ‬،‫أ د ت ﻣ ﻦ و ﻇﺎﺋ ﻒ‬
ْ ُ ُ َ
ْ ُ ُ َ
.(10:‫ ﴿ َوِاذا ا ﺼُﺤﻒ ِ َ ت ﴾ )ا ﻜﻮ ﺮ‬:‫ﺑﻮﺿﻮح ﻣﺜﺎﻻ ﻶﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ‬ ‫وِاذا ا ﺼُﺤﻒ ِ َ ت‬
âyetinin bir misalini gösteriyorlar.
َ
‫ﻢ‬ ‫ر ﻴ ﻊ ﻳ ﻤﻮ ت‬ ‫ﺧﺮ ﻒ و‬ ‫ و ﺬا ﻣﻦ ﺟﺎﻧﺐ ا ﻜﻮن ﻛ ؛ ﻓ‬Hem heyet-i mecmua cihetinde, her güzde ve her
baharda büyük bir âlem vefat eder ve taze bir âlem
،‫ و ﺄ إ ا ﻮﺟﻮد ﻢ ﺟﺪﻳﺪ‬، ‫ ﻛﺒ‬vücuda gelir.

‫ﻣ ﻦ ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء ﺮ ي‬ ‫ وﻣﺎ ﻓﻴﻬﻤﺎ ﻣﻦ ا ﻮﻓﻴﺎت وا ﻮا ﺪ ﻷﻧﻮاع ﻻ‬Ve o vefat ve hudûs, o kadar muntazam cereyan ediyor
ve o vefat ve hudûsta, gayet intizam ve mizanla o kadar
،‫ﻳ ﺔ ا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م وا ا ن‬ nevilerin vefiyatları ve hudûsları oluyor ki;

‫ ﻓﺘﺄﺗﻴﻬﺎ‬،‫ ُﺴﺘﻀﺎف ﻓﻴﻪ ا ﺋﻨﺎت ا ﻴﺔ‬،‫ ﺣ ﻛﺄن ا ﻧﻴﺎ ﻂ وﻣﻨـﺰل‬güya dünya öyle bir misafirhanedir ki, zîhayat kâinatlar
َ ُ
.‫ ﺛﻢ ﺗﺮﺣﻞ ﻋﻨﻬﺎ وﺗﻐﺎدرﻫﺎ‬،‫ ﻋﻮا ﻢ ﺳّﻴﺎﺣﺔ ود ً ﺳﻴﺎرة ﺗﺆدي ﻓﻴﻬﺎ وﻇﺎﺋﻔﻬﺎ‬ona gelirler, vazifelerini görürler, giderler.
ona misafir olurlar ve seyyah âlemler ve seyyar dünyalar
َ
‫ﻫ ﺬه‬ ‫ و ﺎد ﺋﻨﺎٍت ﻮﻇﻔﺔ‬،‫ وﻫﻜﺬا ﻓﺈن إﺣﺪاث ﻋﻮا َﻢ ذاِت ﺣﻴﺎة‬İşte, bu dünyada böyle hayatdar dünyaları ve vazifedar
kâinatları kemal-i ilim ve hikmet ve mizanla ve müvazene
‫ واﻧﺘﻈﺎٍم‬،‫ وﻣ اٍن و ﻮازﻧﺔ‬،‫ إﺣﺪاﺛﺎ و ﺎدا ﺑ ﻞ ﻋﻠﻢ وﺣﻜﻤﺔ‬،‫ ا ﻧﻴﺎ‬ve intizam ve nizamla ihdas ve icad edip
،‫وﻧ ﻈﺎ م‬
َ
‫ و اﻟﻐﺎﻳﺎت‬،‫ واﺳﺘﺨﺪاَﻣﻬﺎ ﺑﺮ ﺔ ا ﻘﺎﺻﺪ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ‬،‫واﺳﺘﻌﻤﺎ ﺎ ﺑﻘﺪرة‬ Rabbanî maksadlarda ve İlahî gayelerde ve Rahmanî
hizmetlerde kadîrane istimal ve rahîmane istihdam eden
‫ ﻳﺪل ﺑﺎ ﺪاﻫﺔ وﺟﻮب وﺟﻮِد ذاٍت‬،‫ و ا ﺪﻣﺎت ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ‬،‫اﻹ ﻴﺔ‬ bir Zât-ı Zülcelal'in vücub-u vücudu ve hadsiz kudreti ve
ّ
‫ و ﻈ ﻬ ﺮ ﻫﺎ ﻠ ﻌ ﻘ ﻮ ل‬،‫ و ﻻ ﻧ ﻬﺎﻳ ﺔ ﻜ ﻤﺘ ﻬﺎ‬،‫ﻣ ﻘ ﺪ ﺳ ﺔ ﺟ ﻠﻴ ﻠ ﺔ ﻻ ﺣ ﺪ ﻟ ﻘ ﺪ رﺗ ﻬﺎ‬ nihayetsiz hikmeti, bilbedahe güneş gibi, akıllara
görünüyor.
.‫واﺿﺤﺔ ﺸﻤﺲ‬

‫ﺐ ﻋ ﻠ ﻤﺎ ء‬
ِ ‫" ﻧﻐﻠﻖ ﺑﺎب » ﺴﺎﺋﻞ ا ﺪوث« و ﻴﻠﻬﺎ إ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر و ﺘ‬Hudûs" mesailini Risale-i Nur'a ve muhakkikîn-i
Kelâmiyenin kitablarına havale ile o bahsi kapatıyoruz.
.‫م‬ ‫ا‬
#43

‫ إ ذ‬،‫ا ﻜ ﻮ ن وأ ﺣﺎ ط ﺑ ﻪ‬ ‫ن« ﻓﻬﻮ اﻵﺧﺮ ﻗﺪ اﺳﺘﻮ‬ ‫ أﻣﺎ ﺟﻬﺔ »اﻹ‬Amma "imkân" ciheti ise; o da kâinatı istilâ ve ihata
َ etmiş. Çünki görüyoruz ki; herşey, küllî ve cüz'î bulunsun,
‫ و‬، ‫ء ﺳ ﻮا ء أ ﺎ ن ﻴﺎ أ م ﺟ ﺰﺋﻴﺎ ﻛﺒ ا أ م ﺻ ﻐ ا‬ ‫ﺸﺎ ﻫ ﺪ أ ن‬ büyük ve küçük olsun arştan ferşe, zerrattan seyyarata
- ‫ ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻌ ﺮ ش إ ا ﻟ ﻔ ﺮ ش و ﻣ ﻦ ا را ت إ ا ﺴﻴﺎ را ت‬- ‫ﻮ ﺟ ﻮ د‬ kadar her mevcud;

‫ إﻧﻤﺎ ﻳُﺮَﺳﻞ إ ا ﻧﻴﺎ ﺑﺬاﺗﻴٍﺔ ﺧﺎﺻﺔ و ﺼﻮرة ﻣﻌﻴﻨﺔ و ﺸﺨﺼﻴﺔ ﻣﺘﻤ ة‬mahsus bir zât ve muayyen bir suret ve mümtaz bir
şahsiyet ve has sıfatlar ve hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı
.‫ و ﺼﻔﺎت ﺧﺎﺻﺔ و ﻴﻔﻴﺎت ﺣﻜﻴﻤﺔ و ﺄﺟﻬﺰة ذات ﺼﺎﻟﺢ وﻓﻮاﺋﺪ‬cihazlar ile dünyaya gönderiliyor.

،‫ ﻠﻚ ا ات ا ﺎﺻﺔ و ﻠﻚ ا ﺎﻫﻴﺔ‬،‫ وا ﺎل أن إﻋﻄﺎء ﺗﻠﻚ ا ﺼﻮﺻﻴﺔ‬Halbuki o mahsus zâta ve o mahiyete, hadsiz imkânat
içinde o hususiyeti vermek.
..‫ﺪ و د ة‬ ‫ﻧﺎ ت ﻏ‬ ‫ﻣﻦ ﺑ إ‬

‫ و ﺬا إﻛﺴﺎُء ﺗﻠﻚ ا ﺼﻮرة ا ﻌﻴﻨﺔ ذات ا ﻘﻮش واﻟﻌﻼﻣﺎت اﻟﻔﺎرﻗﺔ‬hem suretler adedince imkânlar ve ihtimaller içinde o
nakışlı ve farikalı ve münasib o muayyen sureti giydirmek.
..‫ﻧﺎ ت وا ﺣﺘ ﻤﺎ ﻻ ت ﻋ ﺪ ﻳ ﺪ ة ﺑ ﻌ ﺪ د ا ﺼ ﻮ ر‬ ‫ ﻣ ﻦ ﺑ إ‬،‫ا ﺘﻨﺎ ﺳﺒ ﺔ‬

‫ﻚ ا ﻮ ﺟﻮد‬ ‫ و ﺬا ﺼﻴُﺺ ﺗﻠﻚ ا ﺸﺨﺼﻴﺔ ا ﻼﺋﻘﺔ ﺑﺎﻧﺘﻘﺎء ﻣﺘﻤ‬hem cinsinden olan eşhasın mikdarınca imkânlar içinde
çalkanan o mevcuda, o lâyık şahsiyeti imtiyazla tahsis
.. ‫ﻧﺎ ت ﺑ ﻘ ﺪ ر أ ﺷ ﺨﺎ ص ﺑ ﺟ ﺴ ﻪ‬
‫ ا ﻀﻄﺮب ﺑ إ‬etmek.

‫ و ﺬا ﺗﻤﻜ ُ ﺻﻔﺎت ﺧﺎﺻﺔ ﻼﺋﻤﺔ ذات ﺼﺎﻟﺢ ذ ﻚ ا ﺼﻨﻮع ا ي‬hem sıfatların nevileri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve
ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddid bulunan o
‫ ﻟ ﺲ ﺷ وا دد ﺿﻤﻦ إ ﻧﺎت واﺣﺘﻤﺎﻻت ﺑﻌﺪد أﻧﻮاع ا ﺼﻔﺎت‬masnua, o has ve muvafık, maslahatlı sıfatları
..‫ و ﺮاﺗﺒﻬﺎ‬yerleştirmek.

‫ وﺗﻘﻠﻴُﺪه ﺑﺘﻠﻚ‬،‫و ﺬا ﻬ ُ ذ ﻚ ا ﺨﻠﻮق ﺑﺘﻠﻚ ا ﻜﻴﻔﻴﺎت ذات ا ﻜﻤﺔ‬ hem hadsiz yollar ve tarzlarda bulunması mümkün olması
noktasında hadsiz imkânat ve ihtimalat içinde mütehayyir,
‫ا ﻷ ﺟ ﻬ ﺰ ة ذا ت ا ﻟ ﻌﻨﺎ ﻳ ﺔ ا ﻟ ﻣ ﻦ ا ﻤ ﻦ أ ن ﺗ ﻮ ن ﻃ ﺮ ق ﺷ و ﻃ ﺮ ز‬ sergerdan, hedefsiz o mahluka, o hikmetli keyfiyetleri ve
‫ ﺿ ﻤ ﻦ ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣ ﻦ‬،‫ و ﻫ ﻮ ا ﺘ ﺤ ا ﺴﺎﺋ ﺐ ﺑ ﻼ ﻫ ﺪ ف‬،‫ﻏ ﺪ و د ة‬ inayetli cihazları takmak ve teçhiz etmek;
..‫ا ﻹ ﻧﺎ ت وا ﻻ ﺣﺘ ﻤﺎ ﻻ ت‬

‫ ا ﺼﺎدرة ﻣﻦ ﺣﻘﻴﻘﺔ‬،‫ إن ﻴﻊ ﻫﺬه اﻹﺷﺎرات وا ﻻﻻت وا ﺸﻬﺎدات‬elbette küllî ve cüz'î bütün mümkinat adedince ve her
ّ mümkünün mezkûr mahiyet ve hüviyet, heyet ve suret,
‫ »اﻹ ن« ﺸ ﺑﻼ ﺷﻚ أﺣﺪ ﺟﻨﺎ ﻫﺬه ا ﺸﻬﺎدة اﻟﻌﻈ ﻠﻜﻮن؛ ﻷﻧﻪ‬sıfat ve vaziyetinin imkânatı adedince tahsis edici,
‫ ﺎ‬-‫ﻦ‬ ‫ و ﻌ ﺪ د إ ﻧﺎ ت‬،‫ﺑ ﻌ ﺪ د ﻴ ﻊ ا ﻤ ﻜﻨﺎ ت ا ﻴ ﺔ وا ﺰﺋﻴ ﺔ‬
ُ
،‫ ﻣ ﻦ ﻣﺎ ﻫﻴ ﺔ و ﻫ ﻮ ﺔ‬- ‫ذ ﻛ ﺮ‬
ٌ
‫ ﻫﻨﺎك إﺷﺎرات‬،‫ وﻣﺎ ﻳﺘﻤ ﺑﻪ ﻣﻦ ﺻﻔﺔ ووﺿﻌﻴﺔ‬،‫ وﻣﺎ ﻣﻦ ﻫﻴﺌﺔ وﺻﻮرة‬tercih edici, tayin edici, ihdas edici bir Vâcib-ül
‫ ا ي ّﺼﺺ‬،‫ ودﻻﻻت وﺷﻬﺎدات وﺟﻮد واﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬nihayetsiz hikmetine
Vücud'un vücub-u vücuduna ve hadsiz kudretine ve
ُ
‫ وﻻ ﺣﺪ ﻟﻘﺪرﺗﻪ وﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ ﻜﻤﺘﻪ‬،‫و ُﺮّﺟﺢ و ﻌ ّ و ِﺪث‬
.‫ء‬ ‫ء و ﻻ ﻳ ﻌ ﺰ ب ﻋﻨ ﻪ‬ ‫ء و ﻻ ﺷﺄ ن و ﻻ ﻳﻌ ﺠ ﺰه‬ ‫ﻋ ﻠﻴ ﻪ‬ ‫ وﻻ‬ve hiçbir şey ve hiç bir şe'n ondan gizlenmediğine ve
hiçbir şey ona ağır gelmediğine

‫إ ﺎد ر ﻴﻊ ﺑ ُ ِ إ ﺎِد‬ ‫ وﻫﻮ اﻟﻘﺎدر‬،‫ء ﻋﻨﺪه ﺴ ٌ ﻛﺄﺻﻐﺮه‬ ُ ‫ ﻓﺄ‬ve en büyük bir şey en küçük bir şey gibi ona kolay
geldiğine ve bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir
.‫إ ﺎد ﺷﺠﺮة ﺴﻬﻮﻟِﺔ إ ﺎد ﺑﺬرة‬ ‫ و‬،‫ ﺷﺠﺮة‬çekirdek kadar sühuletle icad edebildiğine işaretler ve
delaletler ve şehadetler

،‫و ﺎﺻﺔ ا ﻤﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ واﻟﻌ ون‬- ‫ و ﺎ ﻧﺖ أﺟﺰاء رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر‬imkân hakikatından çıkıp kâinatın bu büyük şehadetinin
bir kanadını teşkil ederler. Kâinatın şehadetini, her iki
‫ ﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ‬-‫ وا ﻜﺘﻮب اﻟﻌ ون وا ﺎﻟﺚ وا ﻼﺛﻮن‬،‫ وا ﺎﻧﻴﺔ وا ﻼﺛﻮن‬kanadı ve iki hakikatıyla Risale-i Nur eczaları ve bilhassa
َ
‫ وأوﺿﺤﺖ إﻳﻀﺎﺣﺎ ﺗﺎﻣﺎ ﺷﻬﺎدة ا ﻜﻮن ﺑ ﻼ ﺟﻨﺎﺣﻴﻬﺎ‬،‫ إﺛﺒﺎﺗﺎ ﻼ‬Yirmiikinci ve Otuzikinci Sözler ve Yirminci ve
Otuzüçüncü Mektublar tamamıyla isbat ve izah
‫ ا ﺘ ﻢ ﻫ ﺬ ه ا ﺴ ﺄ ﻟ ﺔ ا ﻟ ﻄ ﻮ ﻠ ﺔ ﺟ ﺪا ﺑﺈ ﺣﺎ ﻬﺎ إ ﺗ ﻠ ﻚ‬،‫ﻠﺘﺎ ﺣ ﻘﻴ ﻘﺘﻴ ﻬﺎ‬ ‫ و‬ettiklerinden onlara havale ederek bu pek uzun kıssayı
.‫ ا ﺮﺳﺎﺋﻞ‬kısa kestik.

:‫ﻠ ﺸ ﻬﺎ د ة ا ﻜ ى ا ﻴ ﺔ ا ﺼﺎ د ر ة ﻣ ﻦ ﻤ ﻮ ع ا ﻜ ﻮ ن ﻓ ﻬ ﻮ‬ ‫ أﻣﺎ ا ﻨﺎح ا ﺎ‬Kâinatın heyet-i mecmuasından gelen büyük ve küllî


şehadetin ikinci kanadını isbat eden
:‫ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ‬İkinci Hakikat:
َ
‫ إن ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﻌﺎون ﺸﺎﻫﺪ ﻓﻴﻤﺎ ﻫﻮ ﺧﺎرٌج ﻋﻦ ﻃﻮق ا ﺨﻠﻮﻗﺎت ا ﺴﺎﻋﻴﺔ‬Bu mütemadiyen çalkanan inkılablar ve tahavvülâtlar
içinde vücudunu ve hizmetini ve zîhayat ise hayatını
‫ و ﻳﻔﺎِء‬-‫إن ﻧﺖ ذات ﺣﻴﺎة‬- ‫ وﺻﻴﺎﻧِﺔ ﺣﻴﺎﺗﻬﺎ‬،‫ﻔﻆ وﺟﻮِدﻫﺎ وﻣﻬﺎﻣﻬﺎ‬ muhafazaya ve vazifesini yerine getirmeğe çalışan
‫ وﻇﻴﻔﺘﻬﺎ ﺿﻤﻦ ﻫﺬه اﻻﻧﻘﻼﺑﺎت ا ﻀﻄﺮ ﺔ ا ﺴﺘﻤﺮة وا ﺤﻮﻻت‬mahlukatta, kuvvetlerinin bütün bütün haricinde bir
teavün hakikatı görünüyor.
.‫ا ﺘ ﻼ ﻃ ﻤ ﺔ ا اﺋ ﻤ ﺔ‬
#44

ّ
،‫ و ﺎ ﺻ ﺔ ﻣ ﺪ ا ﺴ ﺤﺎ ب ﻠﻨﺒﺎ ﺗﺎ ت‬،‫ﻹ ﻣ ﺪا د ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء‬ ‫ إن ﺳ اﻟﻌﻨﺎ‬:‫ ﻓﻤﺜﻼ‬Meselâ: Unsurları zîhayatın imdadına, hususan bulutları
nebatatın mededine ve nebatatı dahi hayvanatın
،‫ وﻣﻌﺎوﻧﺔ ا ﻴﻮاﻧﺎت ﻺ ﺴﺎن‬،‫ و ﺴﺎﻋﺪة ا ﺒﺎﺗﺎت ﺑﺪورﻫﺎ ﻠﺤﻴﻮاﻧﺎت‬yardımına ve hayvanat ise insanların muavenetine

‫ و ﺴﻠﻴﻢ ﺣﺎﺟﺎت‬،‫ وا ﻠ ا ﺴﺎﺋﻎ اﻷﺛﺪاء وا ﺘﺪﻓﻖ ﻹﻃﻌﺎم ا ﺼﻐﺎر‬ve memelerin kevser gibi sütleri, yavruların
beslenmelerine ve zîhayatların iktidarları haricindeki pek
‫ اﻷﺣﻴﺎء وأرزاﻗﻬﺎ ا ﻜﺜ ة ﺟﺪا وا ﺎرﺟﺔ ﻋﻦ ﻃﺎﻗﺘﻬﺎ وﻃﻮﻗﻬﺎ إ أﻳﺪﻳﻬﺎ‬çok hacetleri ve erzakları, umulmadık yerlerden onların
،‫ ﻣﻦ ﺣﻴﺚ ﻻ ﺴﺐ‬ellerine verilmesi,

‫ وﻣﺎ ﺷﺎﺑﻬﻬﺎ ﻣﻦ اﻷﻣﺜﻠﺔ‬..‫ وﺟﺮي ا رات اﻟﻐﺬاﺋﻴﺔ ﻨﺎء ﺧﻼﻳﺎ ا ﺪن‬hattâ zerrat-ı taamiye dahi hüceyrat-ı bedeniyenin
tamirine koşmaları gibi teshir-i Rabbanî ile ve istihdam-ı
، ‫ اﻟﻐﺰ ﺮة ﻘﻴﻘﺔ ا ﻌﺎون ا ﺎر ﺔ ﺑﺎﻟ ﺴﺨ ا ﺮ ﺎ و ﺎﻻﺳﺘﺨﺪام ا ﺮ ﺎ‬Rahmanî ile,
َ ُ
‫ ﺗﻈِﻬﺮ ﻼء ر ﻮ ﻴﺔ رب اﻟﻌﺎ اﻟﻌﺎﻣﺔ ا ﺤﻴﻄﺔ ورﺣﻴﻤﻴﺘﻪ ا ﻮاﺳﻌﺔ‬hakikat-ı teavünün pek çok misalleri doğrudan doğruya,
bütün kâinatı bir saray gibi idare eden bir Rabb-ül
.‫ ا ﺸﺎ ﻠﺔ وا ي ﻳﺪﻳﺮ ا ﻜﻮن ا ﻮاﺳﻊ ﺑﺮﻣﺘﻪ ﺴﻬﻮﻟﺔ إدارة ﻗ ﺴﻴﻂ‬Âlemîn'in umumî ve rahîmane rububiyetini gösteriyorlar.

-‫و ﺟﺎﻣﺪة و ﻼ ﺷﻌﻮر وﻻ ﺷﻔﻘﺔ‬- ‫ إن إﻇﻬﺎر اﻷﺷﻴﺎء ا ﺘﻌﺎوﻧﺔ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet camid ve şuursuz ve şefkatsiz olan ve birbirine
şefkatkârane, şuurdarane vaziyet gösteren muavenetçiler,
‫أ و ﺿﺎ ﺗﻨ ﻢ ﻋ ﻦ ا ﺸ ﻔ ﻘ ﺔ وﺗ ﺴ ﻢ ﺑﺎ ﺸ ﻌ ﻮ ر ﻓﻴ ﻤﺎ ﺑ ﻨ ﻬﺎ‬
َ ُ
‫ د ﻞ وأّي د ﻞ أﻧﻬﺎ ﺗﺪﻓﻊ دﻓﻌﺎ ﻺﻣﺪاد وا ﻌﺎوﻧﺔ ﻓﺘﺠﺮي ﺑﻘﻮِة رب‬elbette gayet Rahîm ve Hakîm bir Rabb-i Zülcelal'in
kuvvetiyle, rahmetiyle, emriyle yardıma koşturuluyorlar.
.‫ و ﺄ ِﺮ ﺣﻜﻴﻢ ﻣﻄﻠﻖ ا ﻜﻤﺔ‬،‫ و ﺮ ِﺔ رﺣﻴﻢ ﻣﻄﻠِﻖ ا ﺮ ﺔ‬،‫ذي ﺟﻼل‬
َ
‫وﻫﻜﺬا ﻓﺈن »ا ﻌﺎون« اﻟﻌﺎم ا ﺎري ا ﻜﻮن و»ا ﻮازﻧﺔ« اﻟﻌﺎﻣﺔ ا ﺴﺎر ﺔ‬ İşte kâinatta câri olan teavün-ü umumî, seyyarattan ta
َ zîhayatın a'za ve cihazat ve zerrat-ı bedeniyesine kadar
‫ اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ا ﺠﺮات وا ﺴﻴﺎرات‬،‫ و»ا ﺤﺎﻓﻈﺔ« ا ﺸﺎ ﻠﺔ‬،‫ﺑ ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم‬ kemal-i intizamla cereyan eden müvazene-i âmme ve
،‫إ أ ﺟ ﻬ ﺰ ة ا ﺋ ﻦ ا ﻟ و أ ﻋ ﻀﺎﺋ ﻪ ا ﻗﻴ ﻘ ﺔ ﺑ ﻞ إ ذ را ت ﺟ ﺴ ﻤ ﻪ‬ muhafaza-i şamile

‫« ا ﺎري ﻗﻠُﻤﻪ ﻣﻦ وﺟﻪ ا ﺴﻤﺎوات ا ﺘﻸﻟﺊ إ وﺟﻪ اﻷرض‬ ‫ و»اﻟ‬ve semavatın yaldızlı yüzünden ve zeminin zînetli
yüzünden tâ çiçeklerin süslü yüzlerine kadar kalem
،‫ ﺑﻞ إ وﺟﻪ اﻷزﻫﺎر ا ﻤﻴﻠﺔ‬،‫ ا ﻬﻴﺞ‬gezdiren tezyin
‫‪ ve Kehkeşan'dan ve manzume-i şemsiyeden tâ mısır ve‬و»ا ﻨﻈﻴَﻢ« ا ﺎ ﻢ اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ درب ا ﺒﺎﻧﺔ إ ا ﻨﻈﻮﻣﺔ ا ﺸﻤﺴﻴﺔ و‬
‫ُ‬ ‫‪nar gibi meyvelere kadar hükmeden tanzim‬‬
‫ﺛ ﻤﺎ ر ا ر ة وا ﺮ ﻣﺎ ن و أ ﻣﺜﺎ ﻤﺎ‪،‬‬

‫وا ﺴ ﺤ ﺐ إ‬ ‫‪ ve Güneş ve Kamer'den ve unsurlardan ve bulutlardan tâ‬و»ا ﻮﻇﻴﻒ« اﻟﻘﺎﺋﻢ اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ا ﺸﻤﺲ واﻟﻘﻤﺮ واﻟﻌﻨﺎ‬
‫‪bal arılarına kadar memuriyet veren tavzif‬‬
‫ا ﺤ ﻞ وا ﻤ ﻞ‪..‬‬
‫َ‬
‫‪ gibi pek büyük hakikatların büyüklükleri nisbetindeki‬وأﻣﺜﺎ ﺎ ﻣﻦ ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ ﺟﺪا‪ ،‬وا ﺸﺎﻫﺪة ﺷﻬﺎدة ﻣﺘﻨﺎﺳﺒﺔ ﻣﻊ‬
‫ّ‬ ‫‪şehadetleri, kâinatın şehadetinin ikinci kanadını isbat ve‬‬
‫‪ teşkil ederler.‬ﻋﻈﻤﺘﻬﺎ‪ ،‬ﺸ ا ﻨﺎح ا ﺎ ﺸﻬﺎدة ا ﻜﻮن وﺟﻮده ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬
‫و و ﺣ ﺪا ﻧ ﺘ ﻪ و ﺗ ﺒﺘ ﻬﺎ‪.‬‬

‫و ّﻨﺘﻬﺎ‪ ،‬ا‬ ‫‪ Madem Risale-i Nur bu büyük şehadeti isbat ve izah‬ﻓﻤﺎ داﻣﺖ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ ﻫﺬه ا ﺸﻬﺎدة اﻟﻌﻈ‬
‫‪etmiş, biz burada bu kısacık işaretle iktifa ederiz.‬‬
‫ﻧ ﺘ ﻫﻨﺎ ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﻹ ﺷﺎ ر ة ا ﻟ ﻘ ﺼ ة ﺟ ﺪا‪.‬‬
‫ُ‬
‫ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺎ ﻣﻨ ﺔ ﻋ ة ﻣ ﻦ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل إ ﺷﺎ ر ة ﻗ ﺼ ة ﺎ‬ ‫‪ İşte dünya seyyahının kâinattan aldığı ders-i imanîye kısa‬وﻫﻜﺬا ذﻛﺮت‬
‫‪bir işaret olarak Birinci Makam'ın onsekizinci‬‬
‫‪ mertebesinde böyle:‬ﺗﻠﻘﺎه ﺳﺎﺋﺢ ا ﻧﻴﺎ ﻣﻦ درس اﻹﻳﻤﺎن ﻣﻦ ا ﻜﻮن‪:‬‬
‫ّ‬
‫ﻦ ]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد‪ ،‬ا ﻤﺘﻨُﻊ ﻧﻈ ُ ه‪ ،‬ا ﻤ ُﻦ ﻣﺎ ﺳـﻮاه‪،‬‬ ‫ﺐ ا ُْﻮُﺟﻮِد ا ُْﻤْﻤﺘَﻨُﻊ ﻧَﻈ ُ ُه ا َ ُْﻤْﻤ ُ‬‫ﻻ ا َ َ اﻻ ا ُ ا َْﻮاﺟ ُ‬
‫َ‬
‫ُ‬ ‫ّ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫ا ﻮا ﺣ ﺪ ا ﻷ ﺣ ﺪ‪ ،‬ا ي د ل و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ه و ﺣ ﺪ ﺗ ﻪ ﻫ ﺬ ه ا ﺋﻨﺎ ت‪،‬‬
‫ﻻَﺣُﺪ ا ى َدل َ َ ُوُﺟﻮب ُو ُ‬ ‫ُ َ َ ُ َْ ُ ْ َ‬
‫ّ‬
‫ا ﻜﺘﺎ ب ا ﻜﺒ ا ﺠ ﺴ ﻢ‪ ،‬وا ﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﺴ ﻤﺎ ا ﻌ ﻈ ﻢ‪ ،‬وا ﻟ ﻘ ا ﺰ ﻦ‬ ‫ه‬
‫ِ‬ ‫د‬
‫ِ‬ ‫ﻮ‬ ‫ﺟ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ﻣﺎِﺳﻮاه ا ﻮاِﺣﺪ ا‬
‫ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫َ ْ َ َ َْ َ ُ ْ‬
‫ا ﻨﻈﻢ‪ ،‬وا ا ﺤ ﺸﻢ ا ﻨﺘﻈﻢ‪ ،‬ﺑﺈ ﺎع ﺳـﻮرِه وآﻳﺎﺗﻪ و ﻤﺎﺗِﻪ وﺣﺮوﻓِﻪ‬ ‫ﻜﺘَﺎُب اﻟﻜِﺒ ُ ا ُﻤَﺠﺴُﻢ َو‬ ‫ِ وﺣﺪﺗِِﻪ ﻫِﺬِه اﻟ ﺋِﻨﺎت اﻟ ِ‬
‫وأﺑﻮاﺑﻪ وﻓﺼﻮ ِ وﺻﺤﻔِﻪ وﺳﻄﻮرِه‪ ،‬واﺗﻔﺎِق أر ﻧﻪ وأﻧﻮاﻋﻪ وأﺟﺰاﺋِﻪ‬
‫اﻟُْﻘْﺮٰاُن ا ْ ْﺴَﻤﺎ ا ُْﻤَﻌﻈُﻢ َو اﻟَْﻘ ْ ُ ا ُْﻤَﺰ ُﻦ ا ُْﻤﻨَﻈُﻢ وَ‬
‫وﺟﺰﺋﻴﺎﺗِﻪ وﺳﻜﻨﺘِﻪ و ﺸﺘﻤﻼﺗِﻪ ووارداﺗِﻪ و ﺼﺎرﻓِﻪ‪ ،‬ﺸﻬﺎدة ﻋﻈﻤِﺔ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫ٰ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ ْ ْ َ َ‬
‫إﺣﺎﻃِﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﺪوث وا ﻐ واﻹ ن‪ ،‬ﺑﺈ ﺎع ﻴﻊ ﻋﻠﻤﺎء ﻋﻠﻢ‬ ‫ا َ ُ ا ُﻤﺤ ﺸُﻢ ا ُﻤﻨﺘَﻈُﻢ ﺑِﺎِ َﺎِع ُﺳَﻮِرِه َو اﻳَﺎﺗِِﻪ َو َِﻤﺎﺗِِﻪ َو‬
‫م‪ ،‬و ﺸﻬﺎدة ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺗﺒﺪﻳﻞ ﺻـﻮرﺗـِﻪ و ﺸﺘﻤﻼﺗﻪ ﺑﺎ ﻜﻤﺔ واﻻﻧﺘﻈﺎم‪،‬‬ ‫ا‬ ‫َّ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫و ﺪﻳِﺪ ﺣﺮوﻓِﻪ و ﻤﺎﺗِﻪ ﺑﺎ ﻈﺎم وا ان‪ .‬و ﺸﻬﺎدة ﻋﻈﻤﺔ إﺣﺎﻃِﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ‪:‬‬ ‫ُﺣُﺮوِﻓِﻪ َو اﺑ َْﻮاﺑِِﻪ و ﻓُﺼﻮ ِ ِ َو ُﺻُﺤِﻔِﻪ َو ُﺳُﻄﻮِرِه َو ِاﺗِﻔﺎِق‬
‫ََ‬ ‫َ ْ‬ ‫َْ‬ ‫َ َ‬
‫ا ﻌﺎ و ن‪ ،‬وا ﺠﺎ و ب‪ ،‬وا ﻟ ﺴﺎ ﻧ ﺪ‪ ،‬وا ﺪا ﺧ ﻞ‪ ،‬وا ﻮا ز ﻧ ﺔ‪ ،‬وا ﺤﺎ ﻓ ﻈ ﺔ‪،‬‬ ‫اْر ﻧِِﻪ َو اﻧَﻮاِﻋِﻪ َو اﺟَﺰاﺋِِﻪ َو ُﺟْﺰ ِﻴﺎﺗِِﻪ َو َﺳﻜﻨِﺘِﻪ َو‬
‫ﻮ ﺟ ﻮ دا ﺗ ﻪ ﺑﺎ ﺸ ـﺎ ﻫ ﺪ ة وا ﻟ ﻌﻴﺎ ن [‪.‬‬ ‫َ َ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ُ ﺸﺘَِﻤﻼﺗِِﻪ َو َواِرداﺗِِﻪ َو َ َﺼﺎِرِﻓِﻪ ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ﻻﻣ ِن ﺑِﺎِ َﺎِع ِ ﻴِﻊ ُﻋﻠَﻤﺎِء‬
‫ْ‬ ‫َ َ َ ْ ْ َ‬
‫ا‬ ‫و‬ ‫ﻐ‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ث‬ ‫و‬ ‫َﺣﻘﻴَﻘﺔ ا ْ ُ ُ‬
‫ﺪ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬
‫َ َ‬ ‫َ َ‬ ‫ْ َْ َ‬
‫ِﻋﻠِﻢ اﻟ ِم َو ِﺸَﻬﺎدِة َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺒِْﺪﻳِﻞ ُﺻﻮَرﺗِِﻪ َو‬
‫ْ‬ ‫ْ ْ َ َ ْ‬
‫ﻻﻧ ِْﺘَﻈﺎِم َو َ ِﺪﻳِﺪ ُﺣُﺮوِﻓِﻪ وَ‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ﺔ‬
‫ِ‬ ‫ﻤ‬ ‫ﻜ‬ ‫ِ‬ ‫ﺎ‬ ‫ﺑ‬ ‫ﻪ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ﺗ‬
‫ُ ْ َ َ‬
‫ﻼ‬ ‫ﺸﺘِﻤ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ َ َ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫َِﻤﺎﺗِِﻪ ﺑِﺎ ِّﻈﺎِم َو ا ِﻤ َ اِن َو ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ‬
‫ُ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا َﻌﺎُوِن َو ا َﺠﺎُوِب َو اﻟ َﺴﺎﻧِﺪ َو ا َﺪاﺧِﻞ َو‬
‫ْ‬ ‫ْ َ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ ََ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا ُﻤَﻮاَزﻧِﺔ َو ا ُﻤَﺤﺎ ﻈِﺔ ِ َ ْﻮُﺟﻮداﺗِِﻪ ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫَﺪِة َو اﻟَﻌﻴَﺎِن‬
‫‪denilmiştir.‬‬
‫‪#45‬‬

‫ﺛ ﻤﺎ‬ ‫‪ Sonra, dünyaya gelen ve dünyanın yaratanını arayan ve‬ﺛﻢ إن ا ﺴﺎﺋﺢ ا ي أ إ ا ﻧﻴﺎ و ﺚ ﻋﻦ ﺧﺎﻟﻘﻬﺎ وﺻﻌﺪ‬
‫‪onsekiz aded mertebelerden çıkan‬‬
‫ﻋ ة ﺮﺗﺒ ﺔ‬
‫ ارﺗ ﻣﻦ ﻣﻘﺎم ا ﻌﺮﻓﺔ اﻟﻐﻴﺎﺑﻴﺔ إ‬، ‫ ﺑﻠﻎ ﻋﺮش ا ﻘﻴﻘﺔ ﺑﻤﻌﺮاج إﻳﻤﺎ‬ve arş-ı hakikate yetişen bir mi'rac-ı imanî ile gaibane
ُ
:‫ ﻓﺨﺎﻃﺐ ﻫﺬا ا ﻮ ﻮع ا ﺸﺘﺎق روَﺣﻪ ﻗﺎﺋﻼ‬.‫ﻣﻘﺎم ا ﻀﻮر وا ﺨﺎﻃﺒﺔ‬
marifetten hazırane ve muhatabane bir makama terakki
eden meraklı ve müştak yolcu adam, kendi ruhuna dedi
ki:

َ ‫ اﻳﺎ‬kelimesine kadar
‫ إن ا ﻤﺪ وا ﻨﺎء اﻟﻐﻴﺎﺑ ﻣﻦ ﺑﺪء ﺳﻮرة اﻟﻔﺎ ﺔ إ ﻤﺔ »إﻳﺎَك« ﻳﻮرﺛﺎن‬Fatiha-i Şerife'de başından tâ ‫ك‬
ِ
«‫ﻃﻤﺄﻧ ﻨﺔ ﺗﺼﻌﺪ ﺑﺎﻹ ﺴﺎن وﺗﺮﻗﻴﻪ إ ﺮﺗﺒﺔ ا ﺨﺎﻃﺒﺔ ﺑـ»إﻳﺎَك‬
َ
gaibane medh ü sena ile bir huzur gelip ‫ ِاﻳﺎك‬hitabına
çıkılması gibi,
ََ
‫ وﻧﺪع ا ﺤﺚ اﻟﻐﻴﺎ‬،‫ ﻣﻨﻪ ﻣﺒﺎ ة‬،‫ ﻓﻌﻠﻴﻨﺎ إذن أن ﺴﺄل َﻣﻦ ﻧﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪ‬biz dahi doğrudan doğruya gaibane aramayı bırakıp,
aradığımızı aradığımızdan sormalıyız;
،‫ﻋﻨ ﻪ‬

،‫ ﻣ ﻦ ا ﺸ ﻤ ﺲ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬- ‫ء‬ ‫اﻟ ﺗﻨّﻮر‬- ‫ إذ ﻳ ﺒ ا ﺴﺆال ﻋﻦ ا ﺸﻤﺲ‬herşeyi gösteren güneşi, güneşten sormak gerektir. Evet
َ ُ ُ
‫ء و ﻮﺿﺤﻪ ﻻﺷﻚ أﻧﻪ ﻳُﻈﻬﺮ ﻧﻔﺴﻪ أ ﻣﻦ‬
herşeyi gösteren, kendini herşeyden ziyade gösterir.
‫ﻷ ن ا ي ﻳﻈﻬﺮ‬
‫ء؛‬

،‫ ا ﻓﻜﻤﺎ ﻳﻤﻜﻨﻨﺎ أن ﻧﺮى ا ﺸﻤﺲ وﻧﺘﻌﺮف ﻋﻠﻴﻬﺎ ﻣﻦ أﺷﻌﺘﻬﺎ وﺿﻴﺎﺋﻬﺎ‬Öyle ise şemsin şuaatı ile onu görmek ve tanımak gibi,
Hâlıkımızın esma-i hüsnasıyla ve sıfât-ı kudsiyesiyle onu
‫ ا ﻌﺮف ﺧﺎﻟﻘﻨﺎ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬-‫ﺣﺴﺐ ﻗﺎﺑﻠﻴ ﻨﺎ‬- ‫ ﻳﻤﻜﻨﻨﺎ أﻳﻀﺎ أن ﺴ‬kabiliyetimizin nisbetinde tanımaya çalışabiliriz.
.‫و ﺗ ﻌﺎ ﻣ ﻦ ﻠﻴﺎ ت أ ﺳ ﻤﺎﺋ ﻪ ا ﺴ و ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ر ﺻ ﻔﺎ ﺗ ﻪ ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ‬

‫ا ﺣ ﻘﻴ ﻘﺘ ﻓ ﻘ ﻂ ﻣ ﻦ ﺑ‬ ‫ﻫ ﺬ ه ا ﺮ ﺳﺎ ﻟ ﺔ ﺑﻴﺎﻧﺎ ﻤ ﻼ و ﺘ‬ ‫ وﺳ ﺒ‬Bu maksadın hadsiz yollarından iki yolu ve o iki yolun


hadsiz mertebelerinden iki mertebeyi ve o iki mertebenin
‫ ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟﻐﺰ ﺮة وا ﻔﺼﻴﻼت ا ﺴﻬﺒﺔ ﺮﺗ ﺘ ﻣﻦ ا ﺮاﺗﺐ ﻏ ا ﺘﻨﺎﻫﻴﺔ‬pek çok hakikatlarından ve pek çok uzun tafsilâtından
:‫ ﻟﻄﺮ ﻘ ﻣﻦ اﻟﻄﺮق ا ﻜﺜ ة ﺬا ا ﻘﺼﺪ‬yalnız iki hakikatı icmal ve ihtisar ile bu risalede beyan
edeceğiz.

‫ ﺗﻠﻚ اﻟﻔﻌﺎ ﺔ ا ﻬﻴﻤﻨﺔ‬.‫ ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻟﻔﻌﺎ ﺔ ا ﺴﺘﻮ ﺔ‬: ‫ا ﻘﻴﻘﺔ اﻷو‬ Birinci Hakikat: Bilmüşahede gözümüzle görünen ve
َ
‫ ﻴَﻊ‬،‫ و ﺪد‬،‫ وﺗﺒﺪل‬،‫ و اﻟ ﺗﺪﻳﺮ‬.‫ وا ﺸﺎﻫﺪة أﻣﺎم أﻋﻴ ﻨﺎ‬،‫ا ﻜﻮن‬
muhit ve daimî ve muntazam ve dehşetli ve semavî ve arzî
olan bütün mevcudatı çeviren ve tebdil ve tecdid eden ve
.‫ا ﻮ ﺟ ﻮ دا ت ا ﺤﻴ ﻄ ﺔ وا اﺋ ﻤ ﺔ وا ﻨﺘ ﻈ ﻤ ﺔ وا ﺎﺋ ﻠ ﺔ وا ﺴ ﻤﺎ و ﺔ وا ﻷ ر ﺿﻴ ﺔ‬ kâinatı kaplayan faaliyet-i müstevliye hakikatı görünmesi

َ
‫ ﺿﻤﻦ ﺣﻘﻴﻘﺔ‬،‫ واﻟ ﺗﻔ إ ا ﺸﻌﻮر ﻘﻴﻘِﺔ ﺗﻈﺎﻫﺮ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ﺑﺪاﻫﺔ‬ve o her cihetle hikmet-medar faaliyet hakikatının içinde
tezahür-ü rububiyet hakikatının bilbedahe hissedilmesi
.‫ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻔ ﻌﺎ ﺔ ا ﻜﻴ ﻤ ﺔ ﻤﻴ ﻊ ﺟ ﻬﺎﺗ ﻬﺎ‬
َ
‫ورة ﺿﻤﻦ ﺣﻘﻴﻘِﺔ‬ ‫ وﻫﺬا ا ﺸﻌﻮر ﺴﻮق إ إدراِك ﺗﺒﺎُرز اﻷ ﻮﻫﻴﺔ ﺑﺎ‬ve o her cihetle rahmet-feşan tezahür-ü rububiyet
ُ hakikatının içinde, tebarüz-ü uluhiyet hakikatı bizzarure
.‫ ﺗﻈﺎﻫﺮ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﺸﻌﺔ ﺑﺎ ﺮ ﺔ ﻤﻴﻊ ﺟﻬﺎﺗﻬﺎ‬bilinmiş olmasıdır.
ُ
‫ ﻣﻦ ﻫﺬه اﻟﻔﻌﺎ ﺔ‬،‫ أﻓﻌﺎل ﻓﺎﻋٍﻞ ﻗﺪﻳﺮ وﻋﻠﻴﻢ‬-‫ﻛﺄﻧﻪ ﻳُﺮى‬- ‫ أي ُﺴ ﺸﻌﺮ‬İşte bu hâkimane ve hakîmane faaliyet-i daimeden ve
perdesinin arkasında bir Fâil-i Kadîr ve Alîm'in ef'ali,
.‫ ا ﻜﻴﻤﺔ ا ﻬﻴﻤﻨﺔ ا اﺋﻤﺔ وﻣﻦ وراء ﺳﺘﺎرﻫﺎ‬görünür gibi hissedilir.
ً َ
‫ اﻷﺳﻤﺎُء اﻹ ﻴﺔ ا ﺴ ا ﺘﺠﻠﻴﺔ‬-‫إ درﺟﺔ اﻹﺣﺴﺎس‬- ‫ و ُﻌﻠﻢ ﺑﺪاﻫﺔ‬Ve bu mürebbiyane ve müdebbirane ef'al-i Rabbaniyeden
ve perdesinin arkasından, herşeyde cilveleri bulunan
‫ ﻣﻦ ﻫﺬه اﻷﻓﻌﺎل ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ ذات ا ﺪﺑ واﻟ ﻴﺔ وﻣﻦ وراء‬،‫ء‬ esma-i İlahiye, hissedilir derecesinde bedahetle bilinir.
،‫ﺳﺘﺎ ر ﻫﺎ‬
ُ
‫ ﺑﻞ ﻖ ا ﻘ وﺟﻮد ا ﺼﻔﺎت‬، ‫ ﺑﻞ ﺑﻌ ا ﻘ‬، ‫ و ُﻌﺮف ﺑﻌﻠﻢ ا ﻘ‬Ve bu celaldarane ve cemalperverane cilvelenen esma-i
hüsnadan ve perdesinin arkasında sıfât-ı seb'a-i
‫ ا ﺴﺒﻌﺔ اﻟﻘﺪﺳﻴﺔ و ﻘﻘﻬﺎ ﻣﻦ ﻫﺬه اﻷﺳﻤﺎء ا ﺴ ا ﺘﺠﻠﻴﺔ ﺑﺎ ﻼل‬kudsiyenin ilmelyakîn, belki aynelyakîn, belki hakkalyakîn
.‫ وا ﻤﺎل وﻣﻦ وراء ﺳﺘﺎرﻫﺎ‬derecesinde vücudları ve tahakkukları anlaşılır.
‫ و ُﻌﻠﻢ ﻛﺬ ﻚ ﺑﻌﻠﻢ ﻗﺎﻃﻊ و ﺎ ﺪاﻫﺔ وا ورة و ﻌﻠﻢ ا ﻘ و ﺸﻬﺎدة‬Ve bu yedi kudsî sıfatın dahi, bütün masnuatın şehadetiyle
hem hayatdarane, hem kadîrane, hem alîmane, hem
‫ ﻣ ﻦ ا ﺠ ﻠﻴﺎ ت ﻏ ا ﺘﻨﺎ ﻫﻴ ﺔ ﺬ ه ا ﺼ ﻔﺎ ت ا ﺴﺒ ﻌ ﺔ‬،‫ﻴ ﻊ ا ﺼﻨ ﻮ ت‬ semîane, hem basîrane, hem mürîdane, hem
،‫م‬ ‫وا ﻹ را د ة وا‬ ‫ ذاِت ا ﻴﻮ ﺔ واﻟﻘﺪرة واﻟﻌﻠﻢ وا ﺴﻤﻊ وا‬،‫ اﻟﻘﺪﺳﻴﺔ‬mütekellimane nihayetsiz bir surette tecellileri ile
ُ
.‫ وﻓﺎﻋٍﻞ ﻓﺮد ﺻﻤﺪ‬،‫ و ﺴ ً واﺣﺪ أﺣﺪ‬،‫وﺟﻮد ﻮﺻﻮٍف واﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد‬ bilbedahe ve bizzarure ve biilmelyakîn bir Mevsuf-u
ُ Vâcib-ül Vücud'un ve bir Müsemma-i Vâhid-i Ehad'in ve
،‫ﻓﻴﻜﻮن وﺟﻮده ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻠﺒﺼ ة أﻇﻬَﺮ ﻣﻦ ا ﺸﻤﺲ ﻠﺒ وأﺳﻄﻊ ﻣﻨﻬﺎ‬ bir Fâil-i Ferd-i Samed'in mevcudiyeti, güneşten daha
‫ﻓﺘُﺪر ﻪ ﺣ ﻛﺄﻧﻬﺎ ﺗﺮاه؛‬ zahir, daha parlak bir tarzda kalbdeki iman gözüne
görünür gibi kat'î bilinir.
#46

،‫ وا ﻨﺎء ا ﻨﺘﻈﻢ ا ﺘﻘﻦ‬،‫ ذ ﻚ ﻷن ا ﻜﺘﺎب ا ﻤﻴﻞ ذا ا ﻌ ا ﻠﻄﻴﻒ‬Çünki güzel ve manidar bir kitab ve muntazam bir hane,
َْ ً bedahetle yazmak ve yapmak fiillerini
،‫ﺴﺘﺪﻋﻴﺎن ﺑﺪاﻫﺔ ِﻓﻌ ا ﻜﺘﺎﺑﺔ وا ﻨﺎء‬
َ ‫ وﻓﻌﻼ ا ﻜﺘﺎﺑﺔ ا ﻤﻴﻠﺔ وا ﻨﺎء ا ﻨﺘﻈﻢ ﺴﺘﺪﻋﻴﺎن أﻳﻀﺎ ﺑﺪاﻫًﺔ اﺳ‬ve güzel yazmak ve intizamlı yapmak fiilleri dahi
ّ bedahetle yazıcı ve dülger namlarını,
، ‫ا ﺗ ﺐ وا ﻨﺎ ء‬
َ ً ّ
‫ واﺳﻤﺎ ا ﺗﺐ وا ﻨﺎء ﺴﺘﺪﻋﻴﺎن أﻳﻀﺎ ﺑﺪاﻫﺔ ﺻﻨﻌﺔ ا ﻜﺘﺎﺑﺔ وا ﻨﺎء‬yazıcı ve dülger ünvanları ise bedahetle kitabet ve
dülgerlik san'atlarını ve sıfatlarını
،‫و ﺻ ﻔﺘﻴ ﻬ ﻤﺎ‬

،‫ وﻫﺬه ا ﺼﻨﻌﺔ وا ﺼﻔﺎت ﺴﺘﻠﺰﻣﺎن ﺑﺪاﻫﺔ ذاﺗﺎ ﺗ ﻮن ﻮﺻﻮﻓﺔ وﺻﺎﻧﻌﺔ‬ve bu san'at ve sıfatlar bedahetle herhalde bir zâtı istilzam
eder ki, mevsuf ve sâni' ve müsemma ve fâil olsun.
، ‫ و ﻓﺎ ﻋ ﻠ ﺔ‬، ً ‫و ﺴ‬

‫ وﻻ اﺳﻢ دون‬،‫ إذ ﻛﻤﺎ ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ ﻮن ﻫﻨﺎك ﻓﻌﻞ دون ﻓﺎﻋﻞ‬Fâilsiz bir fiil ve müsemmasız bir isim mümkün olmadığı
gibi;
، ‫ﺴ‬
ٌ
.‫ وﻻ ﺻﻨﻌﺔ دون ﺻﺎﻧﻊ‬،‫ ﻛﺬ ﻚ ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﺗ ﻮن ﺻﻔﺔ دون ﻮﺻﻮف‬mevsufsuz bir sıfat, san'atkârsız bir san'at dahi mümkün
değildir.
ّ
- ‫ وﻫﻜﺬا ﻳﺘﻘﺮر ﺑﻨﺎًء ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ واﻟﻘﺎﻋﺪة أن ﻫﺬا ا ﻜﻮن‬İşte bu hakikat ve kaideye binaen, bu kâinat bütün
ُ ُ
‫ و ُ ﺑﻤﻄﺮﻗﺔ اﻟﻘﺪرة؛ ﻓﻜﺘﺐ ﻓﻴﻪ‬،‫ ﻗﺪ ﻛﺘﺐ ﺑﻘﻠﻢ اﻟﻘﺪر‬-‫ ﺑﻤﻮﺟﻮداﺗﻪ ﻓﺔ‬çekiciyle yapılmış manidar hadsiz kitablar, mektublar,
mevcudatıyla beraber kaderin kalemiyle yazılmış, kudretin
ُ
،‫ﻢ ا ﻜﺘ ﺐ وا ﺮ ﺳﺎﺋ ﻞ ذا ت ا ﻌﺎ ا ﻠ ﻄﻴ ﻔ ﺔ‬ ‫ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﺎ ﻫ ﻮ‬

‫وا ﺣ ﺪ ة ﻣﻨ ﻬﺎ‬ ‫ ﻓ ﺸ‬.‫ و ﻓﻴﻪ ﻣﺎ ﻻ ﻳ ﺘ ﺎ ﻫﻮ ﺑﻤﺜﺎﺑﺔ ﺑﻨﺎﻳﺎت وﻗﺼﻮر‬nihayetsiz binalar ve saraylar hükmünde -herbiri binler
ّ vecihle ve beraber hadsiz vücuh ile-
،‫إﺷﺎراٍت ﻻ ﺣﺪ ﺎ ﺑﺂﻻف اﻷوﺟﻪ‬

‫وﺟﻮب وﺟﻮِد‬ ‫ﺪودة ﺷﻬﺎداٍت ﻻ ﻧﻬﺎﻳﺔ ﺎ‬ ‫ و ﺸﻬﺪ ﻣﻌﺎ ﺑﻮﺟﻮه ﻏ‬Rabbanî ve Rahmanî nihayetsiz fiilleri ve o fiillerin
menşe'leri olan binbir esma-i İlahiyenin hadsiz cilveleriyle
،‫ووﺣﺪاﻧﻴﺔ ذاٍت ﺟﻠﻴﻠﺔ أز ﺔ أﺑﺪﻳﺔ‬
ُ
‫ﻮ ﺻ ﻮ ف ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺼ ﻔﺎ ت ا ﺴﺒ ﻌ ﺔ ا ﺤﻴ ﻄ ﺔ ا ﻟ ﻘ ﺪ ﺳﻴ ﺔ و ﻣ ﻌ ﺪﻧ ﻬﺎ؛ ﺑﺎ ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل‬ ve o güzel isimlerin menbaı olan yedi sıfât-ı Sübhaniyenin
nihayetsiz tecellileriyle,
،‫ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ وا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ ﻏ ا ﺘﻨﺎ ﻫﻴ ﺔ‬

‫ و ﻠﻮاٍت ﻏ ﺪودة ﻷﻟﻒ اﺳﻢ واﺳﻢ ﻣﻦ اﻷﺳﻤﺎء ا ﺴ اﻟ‬o yedi muhit ve kudsî sıfatların madeni ve mevsufu olan
ezelî ve ebedî bir Zât-ı Zülcelal'in vücub-u vücuduna ve
‫ و ﺎ ﺠﻠﻴﺎت ﻏ ا ﺘﻨﺎﻫﻴﺔ ﻠﺼﻔﺎت ا ﺴﺒﻌﺔ‬،‫ ﻣ ﺸﺄ ﺗﻠﻚ اﻷﻓﻌﺎل‬vahdetine hadsiz işaretler ve nihayetsiz şehadetler ettikleri
.. ‫ﻣﻨﺒ ﻊ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﺳ ﻤﺎ ء ا ﺴ‬ ‫ ا ﺴﺒﺤﺎﻧﻴﺔ اﻟ‬gibi;

‫ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻮ ﺟ ﻮ دا ت ﻬﺎ ﻣ ﻦ ﻴ ﻊ أ و ﺟ ﻪ ا ﺴ ﻦ وا ﻤﺎ ل‬ ‫ و ﺬا ﻓﺈن ﻣﺎ‬bütün o mevcudatta bulunan bütün hüsünler, cemaller,


kıymetler, kemaller dahi,
،‫و أ ﻧ ﻤﺎ ط ا ﻔﺎ ﺳ ﺔ وا ﻜ ﻤﺎ ل‬
‫ وﻣﻦ ﺎل ﻗﺪ ﻳﻠﻴﻖ ﺑﺘﻠﻚ اﻷﻓﻌﺎل ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ واﻷﺳﻤﺎء اﻹ ﻴﺔ وا ﺼﻔﺎت‬ef'al-i Rabbaniyenin ve esma-i İlahiyenin ve sıfât-ı
ٌ Samedaniyenin ve şuunat-ı Sübhaniyenin kendilerine
‫ ﺸﻬﺪ‬-‫ ﺪ ذاﺗﻪ‬- ‫ ﻣﻨﻪ‬،‫ ا ﺼﻤﺪاﻧﻴﺔ وا ﺸﺆون ا ﺴﺒﺤﺎﻧﻴﺔ و ﻮاﻓﻘﻬﺎ‬lâyık ve muvafık kudsî cemallerine ve kemallerine ve hepsi
‫ا ﻤﺎ ل ا ﻘ ﺪ س وا ﻜ ﻤﺎ ل ا ﻘ ﺪ س ا ﺗ ﻪ‬ ‫ و ﻤﺠﻤﻮﻋﻪ ﺸﻬﺪ ﺑﺪاﻫﺔ‬birden Zât-ı Akdes'in kudsî cemaline ve kemaline
bedahetle şehadet ederler.
. ‫ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ وﺗ ﻌﺎ‬
َ
‫ وﻫﻜﺬا ﻓﺈن ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﺘﻈﺎﻫﺮة ﺿﻤﻦ ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻟﻔﻌﺎ ﺔ ا ﺴﺘﻮ ﺔ‬İşte faaliyet hakikatı içinde tezahür eden rububiyet
‫ﺗﻌّﺮف ﻧﻔَﺴﻬﺎ وﺗ ّﻴﻨﻬﺎ ﺸﺆوﻧﻬﺎ وﺗ ّ ِﻓﻬﺎ ا ﻠﻖ واﻹ ﺎد وا ﺼﻨﻊ‬
hakikatı; ilim ve hikmetle halk ve icad ve sun' ve ibda',

،‫وا ﻹﺑ ﺪا ع ا ﻟ ﺗﺘ ﻢ ﺑﺎ ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ وا ﻜ ﻤ ﺔ‬

‫ا ﻘ ﺪ ﻳ ﺮ وا ﺼ ﻮ ﺮ وا ﺪﺑ وا ﻹ دا ر ة ا ﻟ ﺗ ﺴ ﻢ ﺑﺎ ﻈﺎ م‬ ‫ وﺗﻈﻬﺮﻫﺎ‬nizam ve mizan ile takdir ve tasvir ve tedbir ve tedvir,


،‫وا ا ن‬

‫ وﺗ ز ا ﺤﻮ ﻞ وا ﺒﺪﻳﻞ وا ﻨـﺰ ﻞ وا ﻜﻤﻴﻞ اﻟ ﺗﻨﺠﺰ ﺑﺎﻟﻘﺼﺪ‬kasd ve irade ile tahvil ve tebdil ve tenzil ve tekmil,
،‫وا ﻹ را د ة‬
ُ
‫و ﺗ ﻮ ﺿ ﺤ ﻬﺎ ا ﻹ ﻃ ﻌﺎ م وا ﻹ ﻧ ﻌﺎ م وا ﻹ ﻛ ﺮا م وا ﻹ ﺣ ﺴﺎ ن ا ﻟ ﺗ ﻌ ﻄ ﻰ ﺑﺎ ﺸ ﻔ ﻘ ﺔ‬ şefkat ve rahmetle it'am ve in'am ve ikram ve ihsan gibi
şuunatıyla ve tasarrufatıyla kendini gösterir ve tanıttırır.
.‫وا ﺮ ﺔ‬
ُ َ َ
‫َّﺲ وﺗﻮﺟﺪ ﺑﺪاﻫﺔ ﺿﻤﻦ ﺣﻘﻴﻘِﺔ‬ ‫و ن ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺗﺒﺎُرز اﻷ ﻮﻫﻴﺔ أﻳﻀﺎ اﻟ‬ Ve tezahür-ü rububiyet hakikatı içinde bedahetle
ُ َ hissedilen ve bulunan uluhiyetin tebarüz hakikatı dahi;
‫ﺗ ﻈﺎ ﻫ ﺮ ا ﺮ ﻮ ﻴ ﺔ‬

‫ ﺗﻌّﺮف ﻧﻔﺴﻬﺎ وﺗﻔّﻬﻤﻬﺎ أﻳﻀﺎ ﺑﺘﺠﻠﻴﺎت اﻷﺳﻤﺎء ا ﺴ ذات ا ﺮ ﺔ‬esma-i hüsnanın rahîmane ve kerimane cilveleriyle ve
yedi sıfât-ı sübutiye olan Hayat, İlim, Kudret, İrade,
‫ و ﺎ ﺠﻠﻴﺎت ا ﻼ ﺔ وا ﻤﺎ ﺔ ﻠﺼﻔﺎت ا ﺒﻮﺗﻴﺔ ا ﺴﺒﻌﺔ اﻟ‬،‫ وا ﻜﺮم‬Sem', Basar ve Kelâm sıfatlarının celalli ve cemalli
.‫وا م‬ ‫ ا ﻴﺎ ة وا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ وا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة وا ﻹ را د ة وا ﺴ ﻤ ﻊ وا‬: tecellileriyle kendini tanıttırır, bildirir.

#47

‫م« ﺗﻌّﺮف ا ات اﻷﻗﺪس ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﺗﻌﺎ‬ ‫ ﻓﻜﻤﺎ أن ﺻﻔﺔ »ا‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet nasılki kelâm sıfatı, vahiyler ve ilhamlar ile Zât-ı
Akdes'i tanıttırır,
،‫وا ﻹ ﺎ ﻣﺎ ت‬ ‫ﺑﺎ ﻮ‬

‫ ﻓﺈن ﺻﻔﺔ »اﻟﻘﺪرة« ﻛﺬ ﻚ ﺗﻌّﺮف ذاﺗﻪ ﺟﻞ وﻋﻼ ﺑﺂﺛﺎرﻫﺎ ا ﺪﻳﻌﺔ اﻟ‬öyle de; kudret sıfatı dahi, mücessem kelimeleri
‫ﺑﻤﺜﺎﺑﺔ ﻤﺎﺗﻬﺎ ا ﺠّﺴﻤﺔ‬
hükmünde olan san'atlı eserleriyle o Zât-ı Akdes'i bildirir

‫ وﺗﻌّﺮﻓﻪ ﺑﺈﻇﻬﺎرﻫﺎ ا ﻜﻮن ﻣﻦ أﻗﺼﺎه إ أﻗﺼﺎه‬،‫ اﻟ ﺗﺼﻒ ﻗﺪﻳﺮا ذا ﺟﻼل‬ve kâinatı baştan başa bir Furkan-ı Cismanî mahiyetinde
gösterip, bir Kadîr-i Zülcelal'i tavsif ve tarif eder.
. ‫ﺑ ﻤﺎ ﻫﻴ ﺔ ﻓ ﺮ ﻗﺎ ن ﺟ ﺴ ﻤﺎ‬

‫ ﺑﻘﺪر ﻴﻊ‬،‫أن ﺻﻔﺔ »اﻟﻌﻠﻢ« أﻳﻀﺎ ﺗﻌّﺮف ذات ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ا ﻮﺻﻮف‬ Ve ilim sıfatı dahi; hikmetli, intizamlı, mizanlı olan bütün
ُ masnuat mikdarınca ve ilim ile idare ve tedbir ve tezyin ve
‫ و ﻌ ﺪ د ﻴ ﻊ ا ﺨ ﻠ ﻮ ﻗﺎ ت ا ﻟ ﺗ ﺪا ر‬،‫ا ﺼﻨ ﻮ ت ا ﻜﻴ ﻤ ﺔ ا ﻨﺘ ﻈ ﻤ ﺔ ا ﻮ ز و ﻧ ﺔ‬ temyiz edilen bütün mahlukat adedince, mevsufları olan
ُ ُ
.‫وﺗﺪﺑّﺮ وﺗﺰ ّﻦ وﺗّﻤ ﺑﺎﻟﻌﻠﻢ‬ birtek Zât-ı Akdes'i bildirir.

‫»اﻟﻘﺪرة« وا ﺼﻮر واﻷﺣﻮال‬ ‫ أﻣﺎ ﺻﻔﺔ »ا ﻴﺎة« ﻓﺈن ﻴﻊ اﻵﺛﺎر ا اﻟﺔ‬Ve hayat sıfatı ise; kudreti bildiren bütün eserler ve
ilmin vücudunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve
«‫ اﻟ ﺗ ﺒﺊ ﻋﻦ وﺟﻮد »اﻟﻌﻠﻢ‬،‫ ذات اﻻﻧﺘﻈﺎم وا ﻜﻤﺔ وا ان وا ﺰ ﻨﺔ‬mizanlı ve zînetli suretler, haller ve sair sıfatları bildiren
‫ ﻣ ﻊ د ﻻﺋ ﻞ ﺻ ﻔﺎ ت‬،‫ﻋ ﻦ ﺑ ﻘﻴ ﺔ ا ﺼ ﻔﺎ ت ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ‬ ‫ و ﻴﻊ ا ﻻﺋﻞ اﻟ‬bütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber, hayat
sıfatının tahakkukuna delalet ettikleri gibi;
.«‫ﻘﻖ ﺻﻔﺔ »ا ﻴﺎة‬ ‫»ا ﻴﺎة« ﻧﻔﺴﻬﺎ ﺗﺪل‬

‫ وا ﻴﺎة ﻧﻔﺴﻬﺎ ﻛﺬ ﻚ ﻣﻊ ﻴﻊ أد ﻬﺎ ﺗﻠﻚ ﺗ ز ﻴﻊ ذوي ا ﻴﺎة اﻟ‬hayat dahi, bütün o delilleriyle, âyineleri olan bütün
zîhayatları şahid göstererek Zât-ı Hayy-ı Kayyum'u bildirir.
، ‫ﻢ ﺮا ﻳﺎ ﻫﺎ‬
‫ و ّﻮل ا ﻜﻮن ﺑﺮﻣﺘﻪ إ ﺻﻮرة ﺮآة ﻛﺒ ة ﺟﺪا ﻣﺘﻜﻮﻧﺔ ﻣﻦ ﺮاﻳﺎ ﻏ‬Ve kâinatı, serbeser her vakit taze taze ve ayrı ayrı cilveleri
ve nakışları göstermek için daima değişen ve tazelenen ve
‫ﺪ و د ة ﻣﺘﺒ ﺪ ﻟ ﺔ داﺋ ﻤﺎ و ﻣﺘ ﺠ ﺪ د ة ﺑﺎ ﺳﺘ ﻤ ﺮا ر ﻷ ﺟ ﻞ إ ﻇ ﻬﺎ ر ا ﺠ ﻠﻴﺎ ت ا ﺪ ﻳ ﻌ ﺔ‬ hadsiz âyinelerden terekküb eden bir âyine-i ekber
. ‫ﺣ‬ ‫ وا ﻘﻮش ا ﺮاﺋﻌﺔ ا ﺘﻨﻮﻋﺔ ﺟﺪﻳﺪة ﻓﺘﻴﺔ‬suretine çevirir.
ٌ
«‫م‬ ‫« و»ا ﺴﻤﻊ« و»اﻹرادة« و»ا‬ ‫ﻫ ﺬا ﻓﺈ ن ﺻ ﻔﺎ ت » ا‬ ‫ وﻗﻴﺎﺳﺎ‬Ve bu kıyasla görmek ve işitmek, ihtiyar etmek ve
ّ konuşmak sıfatları dahi; herbiri birer kâinat kadar Zât-ı
.‫ ﻣﻨﻬﺎ ﺗﻌّﺮف ا ات اﻷﻗﺪس ﺗﻌﺮ ﻔﺎ واﺳﻌﺎ ﺟﺪا ﺴﻌﺔ ا ﻜﻮن وﺗﻔﻬﻤﻬﺎ‬Akdes'i bildirir, tanıttırır.

‫ ﻓ ﺗﺪل‬،‫ و ن ﺗﻠﻚ ا ﺼﻔﺎت ﻣﺜﻠﻤﺎ أﻧﻬﺎ ﺗﺪل وﺟﻮد ذاﺗﻪ ﺟﻞ وﻋﻼ‬Hem o sıfatlar, Zât-ı Zülcelal'in vücuduna delalet ettikleri
gibi, hayatın vücuduna ve tahakkukuna ve o zâtın
‫ و أﻧﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﺗﻌﺎ » «؛‬،‫ ﻛﺬ ﻚ ﺑﺪاﻫﺔ وﺟﻮد ا ﻴﺎة و ﻘﻘﻬﺎ‬hayatdar ve diri olduğuna dahi bedahetle delalet ederler.
ُ ُ
‫َ ّﺺ‬ ‫ وا‬،‫ وا ﺴﻤﻊ أﻣﺎرة ا ﻴﻮ ﺔ‬،‫ ذ ﻚ ﻷن اﻟﻌﻠﻢ ﻋﻼﻣﺔ ا ﻴﺎة‬Çünki bilmek hayatın alâmeti, işitmek dirilik emaresi,
görmek dirilere mahsus, irade hayat ile olabilir,
،‫ وا ﻹ را د ة ﺗ ﻮ ن ﻣ ﻊ ا ﻴﺎ ة‬،‫ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء‬

‫ﻢ ﻓ ﻬ ﻮ ﺷ ﺄ ن ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء‬ ‫ أ ﻣﺎ ا‬،‫ذ و ي ا ﻴﺎ ة‬ ‫ واﻟﻘﺪرة اﻻﺧﺘﻴﺎر ﺔ ﺗﻮﺟﺪ‬ihtiyarî iktidar zîhayatlarda bulunur, tekellüm ise bilen
. ‫ا ُﻤﺪر‬
dirilerin işidir.

‫ أن ﺼﻔﺔ »ا ﻴﺎة« أدﻟﺔ و ﺮاﻫ ﺗﺒﻠﻎ ﺳﺒﻌﺔ‬:‫ وﻫﻜﺬا ﻳُﻔﻬﻢ ﻣﻦ ﻫﺬه ا ﻘﺎط‬İşte bu noktalardan anlaşılır ki; hayat sıfatının yedi defa
kâinat kadar delilleri ve kendi vücudunu ve mevsufun
،‫ أﺿﻌﺎف ﺳﻌﺔ ا ﻜﻮن‬vücudunu bildiren bürhanları vardır ki,
َ
‫ ﺗﻌّﺮف وﺟﻮدﻫﺎ ووﺟﻮد ﻮﺻﻮﻓﻬﺎ »اﻟ « ﺣ أﺻﺒﺤﺖ »ا ﻴﺎة« أﺳﺎس‬bütün sıfatların esası ve menbaı ve ism-i a'zamın masdarı
ve medarı olmuştur. Risale-i Nur, bu birinci hakikatı
‫ و ﺣﻴ ﺚ إ ن‬..‫ و ﺼ ﺪ ر ا ﻻ ﺳ ﻢ ا ﻷ ﻋ ﻈ ﻢ و ﻣ ﺪا ر ه‬،‫ﻴ ﻊ ا ﺼ ﻔﺎ ت و ﻣﻨﺒ ﻌ ﻬﺎ‬ kuvvetli bürhanlar ile isbat ve bir derece izah ettiğinden,
‫ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻗﺪ أوﺿﺤﺖ ﺷ ﺌﺎ ﻣﻦ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ اﻷو وأﺛ ﺘﺘﻬﺎ ﺑ اﻫ‬bu denizden bu mezkûr katre ile şimdilik iktifa ediyoruz.
.‫ ﻧ ﺘ ﺣﺎ ﺎ ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﻟ ﻘ ﻄ ﺮ ة ا ﺬ ﻛ ﻮ ر ة ﻣ ﻦ ﻫ ﺬا ا ﺤ ﺮ‬،‫دا ﻣ ﻐ ﺔ‬

#48

‫م‬ ‫ا ﺼﺎ د ر ﻣ ﻦ ﺻ ﻔ ﺔ ا‬ ‫ﻢ ا ﻹﻟ‬ ‫ا‬ :‫ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ‬İkinci Hakikat: Sıfat-ı kelâmdan gelen tekellüm-ü
İlahîdir.

:‫ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬‫ و ذ ﻚ‬، ‫إ ن ا م ا ﻹ ﻟ ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ ﻻ ﻧ ﻬﺎﻳ ﺔ‬ َّ ْ


ْ َ َ َ َْ
َ َ ‫ﺤُﺮ ﻣَﺪاًدا ﻟ‬
ِ ‫ر‬ ‫ت‬ ‫ﺎ‬ ‫ﻤ‬
ِ ِ ِ ِ ‫ﻮ نا‬
َ ً ْ ْ َ َ َ ْ ُ
.(109:‫ ﴿ ﻗﻞ ْﻮ ن ا َﺤُﺮ ِﻣَﺪادا ِﻟ َِﻤﺎِت َر ّﻲ ﴾ )ا ﻜﻬﻒ‬.âyetinin sırrıyla: Kelâm-ı İlahî, nihayetsizdir

‫ﻢ‬ ‫ أ ي إ ن ﻫ ﺬ ه ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا‬، ‫ﻣ ﻌ ﺮ ﻓ ﺔ و ﺟ ﻮ د ا ﺘ ﻢ‬ ‫م أﻇﻬُﺮ د ﻞ‬ ‫ ﻓﺎ‬Bir zâtın vücudunu bildiren en zahir alâmet,


konuşmasıdır. Demek bu hakikat, nihayetsiz bir surette
‫و ﺟ ﻮ د ا ﺘ ﻢ ا ﻷ ز ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ‬ ‫ اﻹﻟ ﺸﻬﺪ ﺷﻬﺎدات ﻏ ﻣﺘﻨﺎﻫﻴﺔ‬Mütekellim-i Ezelî'nin mevcudiyetine ve vahdetine şehadet
.‫ و وﺣﺪاﻧ ﺘﻪ‬eder.
ُّ
‫ا ﺮ ﺗ ﺘ ا ﺮاﺑ ﻌ ﺔ‬ ‫ وﻟﻘﺪ ﺟﺎءت ﺷﻬﺎدﺗﺎن ﻗﻮ ﺘﺎن ﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ ﺑﻤﺎ‬Bu hakikatın iki kuvvetli şehadeti, bu risalenin
ondördüncü ve onbeşinci mertebelerinde beyan edilen
.‫ ﻋ ة وا ﺎ ﺴﺔ ﻋ ة ﻣﻦ ﻫﺬه ا ﺮﺳﺎﻟﺔ ﻣﻦ ﺣﻴﺚ ا ﻮ واﻹ ﺎم‬vahiyler ve ilhamlar cihetiyle

‫ وﺟﺎءت ﺷﻬﺎدة أﺧﺮى واﺳﻌﺔ ا ﺮﺗﺒﺔ اﻟﻌﺎ ة ﻣﻨﻬﺎ ﺣﻴﺚ أﺷ إ‬ve geniş bir şehadeti dahi, onuncu mertebesinde işaret
edilen kütüb-ü mukaddese-i semaviye cihetiyle
،‫ا ﻜﺘ ﺐ ا ﻘ ﺪ ﺳ ﺔ ا ﺴ ﻤﺎ و ﺔ‬

‫ا ﺮﺗﺒ ﺔ ا ﺴﺎﺑ ﻌ ﺔ ﻋ ة‬ ‫ وﻫﻨﺎك ﺷﻬﺎدة أﺧﺮى ﺳﺎﻃﻌﺔ و ﺎﻫﺮة وﺟﺎﻣﻌﺔ‬ve çok parlak ve câmi' bir diğer şehadeti dahi, onyedinci
mertebesinde Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan cihetiyle
‫ ﺣﻴﺚ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ ا ﻌﺠﺰ‬geldiğinden,

‫ ﻓﻨﺤﻴﻞ ﺑﻴﺎن ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ وﺷﻬﺎدﺗﻬﺎ إ ﺗﻠﻚ ا ﺮاﺗﺐ‬bu hakikatın beyan ve şehadetini o mertebelere havale
edip
‫‪ o hakikatı mu'cizane ilân eden ve şehadetini sair‬وﻫﻜﺬا ﻓﻘﺪ ﻧﺖ أﻧﻮاُر وأ ار اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ‪:‬‬
‫‪hakikatların şehadetleriyle beraber ifade eden‬‬
‫ﻜُﺔ َوا ُو ُﻮا اﻟْﻌﻠْﻢ ﻗَٓﺎﺋًﻤﺎ ﺑﺎﻟْﻘْﺴﻂ َٓﻻ ا ٰ َ‬
‫ُ َ َ َْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ ُ َ ُ َٓ ٰ‬
‫ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ‬ ‫﴿ ﺷِﻬﺪ ا اﻧﻪ ﻻ ِا ِاﻻ ﻫﻮ وا ﻤﻠِﺌ‬
‫ﺎ‬ ‫ﻜُﺔ َوا ُو ُﻮ اﻟْﻌﻠْﻢ ﻗَﺎﺋ ً‬
‫ﻤ‬
‫ُ َ َ َْ َ َ‬
‫ﺌ‬ ‫ﻠ‬ ‫ﻤ‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ﻮ‬ ‫ﻫ‬ ‫ﻻ‬ ‫ا‬ ‫ﻻا ََ‬
‫ُ َ ُ َ‬ ‫َ َ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬
‫ِاﻻ ﻫَﻮ اﻟﻌﺰﻳُﺰ ا َﻜﻴُﻢ ﴾ آل ﻋﻤﺮان)‪(18‬‬ ‫ِ ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫اﻧ ﻪ ِ ِ‬ ‫ﺷِﻬﺪ ا‬
‫ﻻ ِا َ َ ِاﻻ ُﻫَﻮ اﻟَْﻌﺰ ُﺰ ا ْ َِ‬
‫ﻜﻴﻢُ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ﺑِﺎﻟِﻘﺴِﻂ‬
‫ا ﻟ أ ﻋ ﻠﻨ ﺖ ﻫ ﺬ ه ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ إ ﻋ ﻼ ﻧﺎ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰا‪ ،‬و أ ﻓﺎ د ت ﺷ ﻬﺎ د ﺗ ﻬﺎ ﻣ ﻊ ﺷ ﻬﺎ د ة ﺑ ﻘﻴ ﺔ‬ ‫ِ‬
‫‪ âyet-i muazzamanın envârı ve esrarı, bizim bu yolcuya‬ا ﻘﺎﺋﻖ‪ ،‬ﻧﺖ ﻓﻴﺔ وواﻓﻴﺔ ﺼﺎﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺣ إﻧﻪ ﻢ ﺴﺘﻄﻊ أن‬
‫‪ kâfi ve vâfi gelmiş ki, daha ileri gidememiş.‬ﻳﺘﺠﺎوزﻫﺎ‪.‬‬
‫ُ‬
‫ة ﺎ‬ ‫‪ İşte bu yolcunun, bu makam-ı kudsîden aldığı dersin kısa‬ﻓﺬﻛﺮت ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺎﺳﻌﺔ ﻋ ة ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول إﺷﺎرة ِﻌﺎٍن ﺘ‬
‫‪bir mealine bir işaret olarak, Birinci Makam'ın‬‬
‫‪ ondokuzuncu mertebesinde:‬ﺗﻠﻘﺎه ﻫﺬا ا ﺴﺎﻓﺮ ﻣﻦ درس ﻫﺬا ا ﻘﺎم اﻟﻘﺪ ‪:‬‬
‫ّ‬
‫ﺳَﻤﺎُء ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ‪ ،‬اﻷﺳﻤﺎء ا ﺴ ‪ ،‬و‬ ‫ﻻ ْ‬‫ُ َْ ُ ُْ ُ َْ ُ ْ َ َ ُ َُ ْ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ‬
‫ّ‬ ‫ﻻ ِا ِاﻻ ا ا ﻮاِﺟﺐ ا ﻮﺟﻮِد ا ﻮاِﺣﺪ اﻻﺣﺪ ا‬
‫ا ﺼ ﻔﺎ ت ا ﻟ ﻌ ﻠﻴﺎ‪ ،‬و ا ﺜ ﻞ ا ﻷ ‪ ،‬ا ي د ل و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ه و ﺣ ﺪﺗ ﻪ‬
‫َ‬ ‫ُْ ْ َ َ َ ُ ّ َ ُ ْ ُ ْ َ َ َ ُ ْ َ َ ُ ْ َ ْ َ َ‬
‫ا ِ ى دل ا ات ا ﻮاﺟﺐ ا ﻮﺟﻮد‪ ،‬ﺑﺈ ﺎع ﻴﻊ ﺻﻔﺎﺗِِﻪ اﻟﻘﺪﺳﻴِﺔ ا ﺤﻴﻄﺔ‪ ،‬و ﻴﻊ‬ ‫ا ﺴ و ا ِﺼﻔﺎت اﻟﻌﻠﻴﺎ و ا ﻤﺜﻞ اﻻ‬
‫ّ‬ ‫ُ‬

‫ﺟﻮد أﺳﻤﺎﺋﻪ ا ﺴ ا ﺘﺠﻠﻴﺔ‪ ،‬و ﺎﺗﻔﺎق ﻴﻊ ﺷﺆوﻧﺎﺗﻪ وأﻓﻌﺎ ا ﺘ ﻓِﺔ‪،‬‬ ‫ﺐ ا ُْﻮ ُ‬‫َ َ ُوُﺟﻮب ُوُﺟﻮده َوْﺣَﺪﺗﻪ ا َ اُت ا َْﻮاﺟ ُ‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِِ ِ‬ ‫ِ‬
‫ﺸﻬﺎدِة ﻋﻈﻤِﺔ ﺣﻘﻴﻘِﺔ ﺗﺒﺎُرِز اﻷ ﻮﻫﻴﺔ ﺗﻈﺎﻫﺮ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ‪ ،‬دوام اﻟﻔﻌﺎ ﺔ‬ ‫َ َْ‬ ‫ْ‬ ‫ُ ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا ﺴﺘﻮ ﺔ‪ ،‬ﺑﻔﻌﻞ اﻹ ﺎد وا ﻠﻖ وا ﺼﻨﻊ واﻹﺑﺪاع ﺑﺈرادة وﻗﺪرٍة‪ ،‬و ﻔﻌِﻞ‬ ‫ﺑِﺎِ َﺎِع ِ ﻴِﻊ ِﺻﻔﺎﺗِِﻪ اﻟﻘﺪِﺳﻴِﺔ ا ُﻤِﺤﻴَﻄِﺔ َو ِ ﻴِﻊ اﺳَﻤﺎﺋِِﻪ‬
‫َْ َ‬ ‫ُ َ‬ ‫َّ َ‬ ‫ْ ْ َُْ َ َ ّ‬
‫ﻒ وا ﻨ ﻈﻴ ﻢ‬ ‫ا ﻘﺪﻳﺮ وا ﺪﺑ وا ﺪو ﺮ ﺑﺎﺧﺘﻴﺎر وﺣﻜﻤٍﺔ‪ ،‬و ﻔﻌﻞ ا‬ ‫ا ُﺴ َ ا ﻤﺘﺠِﻠﻴِﺔ ﺑِﺎِﺗِﻔﺎِق ِ ﻴِﻊ ﺷﻮُءﻧﺎﺗِِﻪ َو ا ﻌﺎ ِ ِ‬
‫وا ﺤﺎﻓﻈﺔ واﻹدارة واﻹ ﺷﺔ ﺑﻘﺼٍﺪ ور ٍﺔ‪ ،‬و ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم‬ ‫َُْ َ ّ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ََ ُ ْ ُُ‬
‫َ‬ ‫َ َ ُ َ ُ َٓ ٰ‬
‫وا ﻮازﻧِﺔ‪ .‬و ﺸﻬﺎدِة ﻋﻈﻤِﺔ إﺣﺎﻃِﺔ ﺣﻘﻴﻘِﺔ أ ار‪ ﴿ :‬ﺷِﻬﺪ ا اﻧﻪ ﻻ ِا ِاﻻ‬ ‫ا ﻤﺘ ِ ﻓِﺔ ِﺸﻬﺎدِة ﻈﻤِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺒﺎرِز اﻻ ِ ِ ِ‬
‫ﺔ‬ ‫ﻴ‬ ‫ﻫ‬ ‫ﻮ‬
‫ْ‬ ‫ُ ْ‬ ‫َٓ ٰ‬ ‫ْ‬ ‫ُ ْ َ ُ ُ ُ ْ ْ َٓ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ َْ‬ ‫ََ ُ‬
‫ﻫَﻮ َوا َﻤﻠِﺌﻜﺔ َواو ﻮا اﻟِﻌﻠِﻢ ﻗﺎﺋًِﻤﺎ ﺑِﺎﻟِﻘْﺴِﻂ ﻻ ِا َ ِاﻻ ﻫَﻮ اﻟَﻌﺰﻳُﺰ ا َﻜﻴُﻢ ﴾‬ ‫ﻈﺎﻫِﺮ ا ﺮ ُﻮ ِﻴِﺔ ِ دواِم اﻟﻔﻌﺎ ِ ِﺔ ا ﻤﺴﺘﻮ ِ ِﺔ ﺑِِﻔﻌِﻞ‬
‫َ‬
‫َ ُْ‬
‫ﻻﺑ ْﺪاِع ﺑِﺎَِرادٍة َو ﻗﺪَرٍة َو‬
‫ْ َ ْ َ‬ ‫اْ َ َ ْ َ ْ َ‬
‫ﻻ ﺎِد و ا ﻠِﻖ و ا ﺼﻨِﻊ و ا ِ‬ ‫ِ‬
‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ﺑِِﻔﻌِﻞ ا ﻘِﺪﻳِﺮ َو ا ﺼِﻮ ِﺮ َو ا ﺪ ِ ِ َو ا ﺪِو ِﺮ ﺑِﺎِﺧِﺘﻴَﺎٍر َو‬
‫ْ ََ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫ِﺣﻜَﻤٍﺔ َو ﺑِِﻔﻌِﻞ ا ِ ِﻒ َو ا ﻨِﻈﻴِﻢ َو ا ُﻤَﺤﺎ ﻈِﺔ َو‬
‫ْ َ َ َ ْ َ َ َ ْ َ َ َْ َ َ َ ْ ْ َ‬
‫ﻻﻧِﺘﻈﺎِم َو‬ ‫ﻻ ﺷِﺔ ﺑِﻘﺼٍﺪ و ر ٍﺔ و ﺑِ ﻤﺎِل ا ِ‬ ‫ﻻدارِة و ا ِ‬ ‫ا ِ‬
‫َ‬ ‫َ َْ‬ ‫َ َ َ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا ُﻤَﻮاَزﻧِﺔ َو ِﺸَﻬﺎدِة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا َ اِر )ﺷِﻬَﺪ‬
‫ْ َ َُ ُ ُ ْ ْ َ‬ ‫ُ‬ ‫َ ُ َ َ‬
‫ا ُ اﻧﻪ ﻻ ِا َ ِاﻻ ﻫَﻮ َو ا َﻤﻠِﺌﻜﺔ َو او ﻮا اﻟِﻌﻠِﻢ ﻗﺎﺋًِﻤﺎ‬
‫ْ‬ ‫ُ َْ‬ ‫َ ََ‬ ‫ْ ْ‬
‫ﻜﻴُﻢ‬‫ﺑِﺎﻟِﻘﺴِﻂ ﻻ ِا ِاﻻ ﻫَﻮ اﻟﻌِﺰ ُﺰ ا َ ِ‬
‫‪denilmiştir.‬‬
‫‪#49‬‬

‫ﺗ ﺒﻴ ﻪ‬ ‫‪İHTAR‬‬
‫َ‬
‫ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﺸﺎ ﻫ ﺪ ة ﻟ ﺴ ﻊ ﻋ ة ﺮ ﺗﺒ ﺔ ﻣ ﻦ ﺮا ﺗ ﺐ ا ﺎ ب‬ ‫‪ Geçen İkinci Makam'ın Birinci Bab'ındaki ondokuz aded‬إن‬
‫‪mertebelerin şehadet eden hakikatlarının herbirisi,‬‬
‫ا ﻷ و ل ﻠ ﻤ ﻘﺎ م ا ﺎ ا ﺬ ﻛ ﻮ ر آﻧ ﻔﺎ ‪،‬‬

‫ﻣﺎ ﺗ ﺪ ل و ﺟ ﻮ ب ا ﻮ ﺟ ﻮ د ﺑﺘ ﺤ ﻘ ﻘ ﻬﺎ و و ﺟ ﻮ د ﻫﺎ‪ ،‬ﻛ ﺬ ﻚ ﺗ ﺪ ل ﺑﺈ ﺣﺎ ﻃﺘ ﻬﺎ‬ ‫‪tahakkuklarıyla ve vücudlarıyla vücub-u vücuda delalet‬‬


‫‪ettikleri gibi; ihataları ile dahi vahdete ve ehadiyete delalet‬‬
‫ا ﻮ ﺣ ﺪ ة وا ﻷ ﺣ ﺪ ﻳ ﺔ‪.‬‬ ‫‪ederler.‬‬
‫َ‬ ‫ً‬ ‫َ‬ ‫ّ‬ ‫ّ‬
‫إﻻ أﻧﻬﺎ ُﻋﺪت »دﻻﺋﻞ وﺟﻮب ا ﻮﺟﻮد« ﺣﻴﺚ أﺛ ﺘﺖ ‪ -‬اﺣﺔ‪ -‬ا ﻮﺟﻮد‬ ‫‪Fakat başta sarihan vücudu isbat ettikleri cihetle, vücub-u‬‬
‫‪vücudun delilleri sayılmış.‬‬
‫ﻣ ﻘ ﺪ ﻣﺎ‪.‬‬
،‫ أوﻻ‬-‫ اﺣﺔ‬- ‫ أﻣﺎ ا ﺎب ا ﺎ ﻠﻤﻘﺎم ا ﺎ ﻓﻠﻘﻴﺎﻣﻪ ﺑﺈﺛﺒﺎت ا ﻮﺣﻴﺪ‬İkinci Makam'ın İkinci Bab'ı ise; başta ve sarahatla vahdeti
ّ ُ ve içinde vücudu isbat ettiği haysiyetiyle, tevhid
‫ و ﻻ ﻓ ﻫﻤﺎ‬.«‫ ﻓﻘﺪ أﻃﻠﻖ ﻋﻠﻴﻪ »ﺑﺮاﻫ ا ﻮﺣﻴﺪ‬،‫ و ﺛﺒﺎت ا ﻮﺟﻮد ﺿﻤﻨﻪ‬bürhanları denilir. Yoksa her ikisi, her ikisini isbat eder.
،‫ ﻳ ﺒﺘﺎ ن ا ﻮ ﺟ ﻮ د وا ﻮ ﺣﻴ ﺪ ﻣ ﻌﺎ‬- ‫ أ ي ا ﺎ ب ا ﻷ و ل وا ﺎ‬-

‫ وﻟ ﻦ ﻷﺟﻞ ا ﻤﻴ ﺑ ﻨﻬﻤﺎ ﻳ ﺮر ا ﺎب اﻷول ﻓﻘﺮة » ﺸﻬﺎدة ﻋﻈﻤﺔ‬Farklarına işaret için Birinci Bab'da ‫ب َِﺷَﻬﺎَدة َ َﻈَﻤﺔ‬
ِ ِ
،«‫ و ا ﺎب ا ﺎ ﻓﻘﺮة »ﺑﻤﺸﺎﻫﺪة ﻋﻈﻤﺔ إﺣﺎﻃﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ‬،«‫َ إﺣﺎﻃﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ‬
َ َ َ
.‫ و ﺄﻧﻬﺎ ﺸﺎﻫﺪة‬،‫ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ إﺷﺎرة ﻠﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ اﻟﻈﺎﻫﺮة ا ﻠﻴﺔ‬İkinci Bab'da vahdet görünür gibi
َ
َ َ ‫ِ ﺑُﻤَﺸﺎَﻫَﺪة َ َﻈَﻤﺔ اَﺣﺎَﻃﺔ‬
zuhuruna işareten ‫ﺣِﻘﻴﻘﺔ‬ ِ ِ ِ ِ ِ
fıkraları tekrar ediliyor.

‫ا ﺎب‬ ُ ‫ وﻟﻘﺪ ﻋﺰﻣ‬Gelecek İkinci Bab'ın mertebelerini Birinci Bab gibi izah
‫ ﻛ ﻤﺎ ﻫ ﻮ‬، ‫ﺖ ﺗ ﻮ ﺿﻴ ﺢ ﺮا ﺗ ﺐ ا ﺎ ب ا ﺎ ا ﻟ ﻘﺎﺑ ﻞ‬
‫ وﻟ ﻦ ﻮاﻧَﻊ ﺑﻌﺾ اﻷﺣﻮال اﺿﻄﺮﺗ إ اﻻﺧﺘﺼﺎر واﻹ ﺎل؛‬،‫ اﻷول‬ihtisara ve icmale mecburum.
etmeye niyet etmiştim. Fakat bazı hallerin mümanaatıyla,

ّ
.‫ا ﻴ ﻞ إ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر ﻻ ﺳ ﻴ ﻔﺎ ء ﺣ ﻘ ﻪ ﻣ ﻦ ا ﻴﺎ ن وا ﻮ ﺿ ﻮ ح‬ Hakkıyla beyan etmeyi Risale-i Nur'a havale ediyoruz.

#50

‫ا ﺎب ا ﺎ‬ İkinci Bab
‫( ﺑﺮاﻫ ا ﻮﺣﻴﺪ‬Berahin-i Tevhidiyeye Dairdir.)
ُ
‫ وا ي ﻗـﺎم‬،‫ إن ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ا ي أرﺳﻞ إ ا ﻧﻴﺎ ﻷﺟﻞ اﻹﻳﻤﺎن‬Dünyaya iman için gönderilen ve bütün kâinatta fikren
seyahat eden ve herşeyden Hâlıkını soran
،‫ء‬ ‫ﻢ ا ﺋﻨﺎ ت ﻼ ﺳـﺘ ﻔ ﺴﺎ ر ﻋ ﻦ ﺧﺎ ﻟ ﻘ ﻪ ﻣ ﻦ‬ ‫ﺴـﻴﺎ ﺣ ﺔ ﻓ ﻜ ﺮ ﺔ‬
ُ َ
‫ وﺗﺮَّﺳﺦ إﻳﻤﺎﻧﻪ ﺑـﺪرﺟﺔ ﺣﻖ ا ﻘ‬،‫ن‬ ‫ وا ﺤﺚ ﻋﻦ ر ﻪ‬ve her yerde Rabbini arayan ve hakkalyakîn derecesinde
İlahını vücub-u vücud noktasında bulan dünya misafiri,
،‫ﺑ ﻮ ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د إ ﻪ ا ي ﻳﺒ ﺤ ﺚ ﻋﻨ ﻪ‬

‫ ﻫﻠّﻢ ﺨﺮج ﻣﻌﺎ ﺳﻴﺎﺣﺔ أﺧﺮى‬:‫ ﺧﺎﻃﺐ ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋُﺢ ﻋﻘﻠﻪ ﻗﺎﺋﻼ‬kendi aklına dedi ki: Gel, Vâcib-ül Vücud Hâlıkımızın
َ vahdet bürhanlarını temaşa için yine beraber bir seyahata
‫ ﺟﺪﻳﺪة ﻟ ى ﻣﻦ ﺧﻼ ﺎ ﺑﺮاﻫﻴـَﻦ ﺗﻘﻮدﻧﺎ إ وﺣﺪاﻧﻴﺔ ﺧﺎﻟﻘﻨﺎ ا ﻠﻴﻞ‬gideceğiz.
. ‫ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ وﺗ ﻌﺎ‬

‫ا ل ا ﻷو ل‬ Birinci Menzil
‫ ﻓ ﻮ ﺟ ﺪا‬،‫ﺮ ﻋ ﻦ »ﺑ ﺮا ﻫ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ « ﻫ ﺬ ه‬ ‫ وﻃﻔﻘﺎ ﻳﺒﺤﺜﺎن ﻣﻌﺎ ﺸﻮق‬Beraber gittiler. Birinci menzilde gördüler ki: Kâinatı istila
eden dört hakikat-ı kudsiye, vahdeti bedahet derecesinde
،‫ا ﺋﻨﺎ ت‬ ‫ أو ا ﻨﺎزل أن ﻫﻨﺎك أر ﻊ ﺣﻘﺎﺋﻖ ﻗﺪﺳﻴﺔ ﺴﺘﺤﻮذ‬istilzam edip isterler.
َ
.‫و ﺴﺘ ﻠ ﺰ م ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ ﺑ ﺪ ر ﺟ ﺔ ا ﺪا ﻫ ﺔ‬

. ‫ اﻷ ﻮﻫﻴﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ‬: ‫ ا ﻘﻴﻘﺔ اﻷو‬Birinci Hakikat:"Uluhiyet-i mutlaka"dır.

‫ﺔ ﺑﻨ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ا ﻟ ﻌﺒﺎ د ة‬ ‫ إن اﻧﻬﻤﺎك ِ ﻃﺎﺋﻔﺔ ﻣﻦ ﻃﻮاﺋﻒ اﻟ‬Evet nev'-i beşerin her taifesi birer nevi ibadet ile fıtrî gibi
meşgul olması
.‫وا ﺸ ﻐﺎ ﻢ ﺑ ﻪ ا ﺸ ﻐﺎ ﻻ ﻛ ﺄ ﻧ ﻪ ﻓ ﻄ ﺮ ي‬

‫ وﻗﻴﺎَم ﺳﺎﺋﺮ ذوي ا ﻴﺎة ﺑﻞ ﺣ ا ﻤﺎدات ﺪﻣﺎﺗﻬﺎ ووﻇﺎﺋﻔﻬﺎ اﻟﻔﻄﺮ ﺔ‬ve sair zîhayatın, belki cemadatın dahi fıtrî hizmetleri birer
nevi ibadet hükmünde bulunması
.‫ﻢ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ا ﻟ ﻌﺒﺎ د ة‬ ‫اﻟ‬
َ ّ َ
‫ و ﻮن ٍ ﻣﻦ ا ﻌﻢ واﻵﻻء ا ﺎدﻳﺔ وا ﻌﻨﻮ ﺔ اﻟ ﺗﻐﻤﺮ ا ﺋﻨﺎت وﺳﻴﻠﺔ‬ve kâinatta maddî ve manevî bütün nimetlerin ve
ّ ُ ihsanların herbiri, bir mabudiyet tarafından, hamd ve
‫ ﻋﺒﺎدٍة وﺷﻜﺮ ﻌﺒﻮدﻳٍﺔ ﺗﻤﺪﻫﻢ ﺴﺒﻞ اﻟﻌﺒﺎدة وا ﻤﺪ‬ibadeti yaptıran perestişe ve şükre birer vesile olmaları
َ َ
‫ ﺑ ﻤ ﻌﺒ ﻮ دﻳ ﺔ‬،‫ﻣ ﻌﻨ ﻮ ﺎ ﻣ ﻦ اﻟ ﻐﻴ ﺐ‬ ‫وا ﻹ ﺎ م ﻣﺎ ﺗ ﺮ ﺷ ﺢ و ﻣﺎ‬ ‫ و ﻋﻼن ا ﻮ‬ve vahy ve ilhamlar gibi bütün tereşşuhat-ı gaybiye ve
tezahürat-ı maneviyenin birtek İlahın mabudiyetini ilân
.‫ اﻹ ا ﻮاﺣﺪ‬etmeleri;

.‫ﻫﺬا ﻳ ﺒﺖ ﺑﺎ ﺪاﻫﺔ ﻘَﻖ اﻷ ﻮﻫﻴﺔ ا ﻮاﺣﺪة ا ﻄﻠﻘﺔ وﻫﻴﻤﻨﺘَﻬﺎ‬ elbette ve bedahetle bir uluhiyet-i mutlakanın
tahakkukunu ve hükümferma olduğunu isbat ederler.
َ َ ً
‫ ﻓﻠﻦ ﺗﻘﺒَﻞ إذن ا ﺸﺎر ﺔ‬،‫ ﻓﻤﺎ داﻣﺖ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻫﺬه اﻷ ﻮﻫﻴﺔ ﺋﻨﺔ و ﻮﺟﻮدة‬Madem böyle bir uluhiyet hakikatı var, elbette iştiraki
kabul edemez.
‫ﻣ ﻌ ﻬﺎ‬
َ
‫ ﻷن ا ﻳﻦ ﻳﻘﺎﺑِﻠﻮن ﺗﻠﻚ اﻷ ﻮﻫﻴﺔ )أي ا ﻌﺒﻮدﻳﺔ( ﺑﺎ ﺸﻜﺮ واﻟﻌﺒﺎدة ﻫﻢ‬Çünki uluhiyete yani mabudiyete karşı şükür ve ibadetle
ٌ mukabele edenler, kâinat ağacının en nihayetlerinde
،‫ ﺛﻤﺮات ذات ﺸﺎﻋﺮ ﻗﻤﺔ ﺷﺠﺮة ا ﺋﻨﺎت‬bulunan zîşuur meyveleridir
ّ
‫ و ﺬﺑﻮﻧﻬﻢ‬،‫ ا ﻓﺈن إ ن وﺟﻮِد آﺧﺮ ﻦ ﺸﺪون اﻧ ﺒﺎه أو ﻚ ا ﺸﺎﻋﺮ ﻦ‬ve başkaların o zîşuurları memnun ve minnetdar edip
َ ّ
‫ ﺎوﻟ ﺗ ﺴ ﺘَﻬﻢ ﻣﻌﺒﻮدﻫﻢ ا ﻖ‬،‫ﻢ وﺷﺎﻛﺮ ﻦ‬
yüzlerini kendilerine çevirmesi ve görünmediğinden çabuk
‫ و ﻌﻠﻮﻧﻬﻢ ﺘ‬،‫ إ ﻬﻢ‬unutturulabilen hakikî mabudlarını onlara unutturması,
ّ
‫ﻋ ﺔ ﻟ ﻐﻴﺎﺑ ﻪ ﻋ ﻦ ا ﺮ ؤ ﺔ و ﻻ ﺣﺘ ﺠﺎﺑ ﻪ ﻋ ﻦ‬ ‫ا ي ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ‬- uluhiyetin mahiyetine ve kudsî maksadlarına öyle bir
ٌ zıddiyettir ki, hiçbir cihetle müsaade etmez.
‫ ﻣﻨﺎ ﻗ ﺾ ﺎ ﻫﻴ ﺔ ا ﻷ ﻮ ﻫﻴ ﺔ و ﻣﻨﺎ ف ﻘﺎ ﺻ ﺪ ﻫﺎ ا ﻟ ﻘ ﺪ ﺳﻴ ﺔ و ﻻ ﻳ ﻤ ﻦ‬- ‫ا ﻷﻧ ﻈﺎ ر‬
.‫ﻗﺒ ﻮ إ ﻃ ﻼ ﻗﺎ‬
ّ ّ
‫ وﻫﺪد ا‬،‫ك ﺸﺪة‬ ‫رﻓ ﺾ ا‬ ‫ وﻣﻦ ﻫﻨﺎ أﻓﺎض اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ‬Kur'an'ın çok tekrar ile ve şiddetle şirki red ve müşrikleri
Cehennem ile tehdid etmesi, bu cihettendir.
.‫ﺑ ﻌ ﺬا ب ﺟ ﻬﻨ ﻢ‬
#51

.‫ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ‬:‫ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ‬İkinci Hakikat:"Rububiyet-i mutlaka"dır.

‫و ﺎﺻﺔ‬- ‫ﻴﻊ ا ﺋﻨﺎت‬ ‫ف اﻟﻌﺎم ا ﺸﺎ ﻞ ﻣﻦ ن ﻳٍﺪ ﻏﻴ ﻴﺔ‬ ‫ إن ا‬Evet bütün kâinatta hususan zîhayatlarda ve bilhassa
terbiye ve iaşelerinde her tarafta aynı tarzda ve
‫ ﺗﺮ ﺘﻬﺎ و إ ﺷﺘﻬﺎ ا ﻠﺘ ﺗﺘﻤﺎن ﻣﻌﺎ‬،‫ ﻜﻤﺔ ور ﺔ‬-‫ اﻷﺣﻴﺎء ﻣﻨﻬﺎ‬umulmadık bir surette beraber ve birbiri içinde hakîmane,
، ‫ و ﺼ ﻮ ر ة ﻏ ﻣ ﺄ ﻮ ﻟ ﺔ و ﻣﺘ ﻮ ﻗ ﻌ ﺔ‬،‫ﺟ ﻬ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻬﺎ ت‬ ،‫ ﺑﺎﻟﻄﺮ ﻘﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ‬rahîmane bir dest-i gaybî tarafından olan bir tasarruf-u
âmm
،‫ﻣ ﻊ ا ﻛﺘﻨﺎ ف ﺑ ﻌ ﻀ ﻬﺎ ا ﻌ ﺾ ا ﻵ ﺧ ﺮ‬
ٌ
‫ا ﺮ ﻮ ﻴ ﺔ ا ﻮا ﺣ ﺪ ة ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ؛ ﺑ ﻞ ﻫ ﻮ ﺑ ﺮ ﻫﺎ ن‬ ‫ إﻧﻤﺎ ﻫﻮ رﺷﺤﺎت وﺿﻴﺎء ﻳﺪل‬elbette bir rububiyet-i mutlakanın tereşşuhudur ve
ziyasıdır ve tahakkukuna bir bürhan-ı kat'îdir.
.‫ﻘﻘﻬﺎ‬ ‫ﻗﺎ ﻃ ﻊ‬
َ
‫ وﻻ‬،‫َك‬ ‫ ﻓﻤﺎ داﻣﺖ ﻫﻨﺎك ر ﻮ ﻴﺔ واﺣﺪة ﻣﻄﻠﻘﺔ ﻓﻠﻦ ﺗﻘﺒﻞ إذن ا‬Madem bir rububiyet-i mutlaka vardır, elbette şirk ve
iştiraki kabul etmez.
‫ا ﺸﺎ ر ﺔ ﻗ ﻄ ﻌﺎ؛‬

‫ ذ ﻚ ﻷن أﻫﻢ ﻳﺎت ﺗﻠﻚ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ وأﻗ ﻣﻘﺎﺻﺪﻫﺎ ﻫﻮ إﻇﻬﺎُر ﺎ ﺎ‬Çünki o rububiyetin kendi cemalini izhar ve kemalâtını
ُ
،‫ و ﻋﻼن ﻛﻤﺎ ﺎ وﻋﺮض ﺻﻨﺎﺋﻌﻬﺎ ا ﻔ ﺴﺔ و ﺑﺮاز ﺑﺪاﺋﻌﻬﺎ اﻟﻘّﻴﻤﺔ‬göstermek gibi en mühim maksad ve gayeleri
ilân ve kıymetli san'atlarını teşhir ve gizli hünerlerini

‫ا ﺰﺋﻴﺎ ت؛‬ ‫ذ ي رو ح ﺑ ﻞ ﺣ‬ ‫ وﻗﺪ ﻤﻌﺖ ﻫﺬه ا ﻘﺎﺻﺪ ﻴﻌﻬﺎ‬cüz'iyatta ve zîhayatta temerküz ve içtima' ettiğinden,
ُ ُ ُ َ
‫ء‬ ‫َك وﻻ ا‬ ‫ ا ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﺗﻘﺒﻞ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﻮاﺣﺪة ا ﻄﻠﻘﺔ ا‬en cüz'î bir şeye ve en küçük bir zîhayata kendi başı ile
müdahale eden bir şirk, o gayeleri bozar ve o maksadları
- ‫ إذ إن ﺗﺪﺧﻼ ﻋﺸﻮاﺋﻴﺎ ﻠ ك أي ﻮﺟﻮد ﻣﻦ ا ﻮﺟﻮدات‬،‫ إﻃﻼﻗﺎ‬harab eder.
‫ ﻳ ﻔ ﺴ ﺪ‬- ‫ ﻣ ﻬ ﻤﺎ ن ﺴﻴ ﻄﺎ أ و ﺻ ﻐ ا‬- ‫ و أ ي ﺋ ﻦ‬- ‫ﻣ ﻬ ﻤﺎ ن ﺟ ﺰﺋﻴﺎ‬
،‫ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻐﺎﻳﺎ ت و ﺒ ﻄ ﻞ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻘﺎ ﺻ ﺪ‬
َ َ
‫ و ف اﻷذﻫﺎن ﻋﻦ ﺗﻠﻚ اﻟﻐﺎﻳﺎت وﻋﻤﻦ أرادﻫﺎ وﻗَﺼﺪﻫﺎ و ﺴﻨﺪﻫﺎ إ‬Ve zîşuurun yüzlerini o gayelerden ve o gayeleri irade
edenden çevirip esbaba saldığından
.‫ا ﻷ ﺳﺒﺎ ب‬
َ
‫ ﻓﻼﺑﺪ إذن أن‬.‫ وﻫﺬا ﻣﺎ ﺎﻟﻒ ﻣﺎﻫﻴﺔ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ ﺗﻤﺎﻣﺎ و ﻌﺎدﻳﻬﺎ‬ve bu vaziyet rububiyetin mahiyetine bütün bütün muhalif
ُ ُ ُ
‫َك وﺻَﻮَره ﺑﺄي ﺷ ﻣﻦ‬
ve adavet olduğundan, elbette böyle bir rububiyet-i
‫ ﺗﻤﻨﻊ ﻫﺬه ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﻮاﺣﺪة ا ﻄﻠﻘﺔ ا‬mutlaka, hiç bir cihetle şirke müsaade etmez.
.‫ا ﻷ ﺷ ل‬
ُ
‫ ﻓﺈرﺷﺎدات اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ اﻟﻐﺰ ﺮة ا ﺴﺘﻤﺮة إ ا ﻮﺣﻴﺪ و ا ﻘﺪ ﺲ‬Kur'anın kesretli takdisatı ve tesbihatı ve âyâtı ve kelimatı,
belki hurufatı ve hey'atıyla mütemadiyen tevhide irşadatı
‫ﺣ ﺮوﻓ ﻪ‬ ‫ آﻳﺎﺗﻪ ا ﻜﺮ ﻤﺔ و ﻤﺎﺗﻪ وﺣ‬،‫ وا ﻨـﺰ ﻪ واﻟ ﺴ ﻴﺢ‬bu büyük sırdan ileri gelmiştir.
ٌ
.‫ ﻧﺎﺑﻌﺔ ﻣﻦ ﻫﺬا ا اﻷﻋﻈﻢ‬،‫وﻫﻴﺌﺎﺗﻪ‬

.‫ ا ﻜﻤﺎﻻت‬:‫ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺎ ﺔ‬Üçüncü Hakikat:"Kemalât"tır.


َ
‫ إن ﻴﻊ ﻣﺎ ا ﻜﻮن ﻣﻦ ِﺣ ﻢ ﺳﺎﻣﻴﺔ وﻣﻦ ﺎل ﺧﺎرق وﻣﻦ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet bu kâinatın bütün ulvî hikmetleri, hârika güzellikleri,
‫ إﻧﻤﺎ ﺗﺪل ﺑﺎ ﺪاﻫﺔ وﺟﻮِد ﺣﻘﻴﻘِﺔ‬،‫ ﻗﻮاﻧ َ دﻟٍﺔ وﻣﻦ ﻳﺎت ﺣﻜﻴﻤﺔ‬vücuduna bedahetle delalet eder
âdilane kanunları, hakîmane gayeleri, hakikat-ı kemalâtın

.‫ا ﻜ ﻤﺎ ﻻ ت‬
َ ٌ
‫ﻛ ﻤﺎ ل ا ﺎ ﻟ ﻖ ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ ا ي أ و ﺟ ﺪ ﻫ ﺬا ا ﻜ ﻮ ن ﻣ ﻦ‬ ‫ و ﺷﻬﺎدة ﻇﺎﻫﺮة‬ve bilhassa bu kâinatı hiçten icad edip her cihetle
ً
‫ و ﺪﺑّﺮ أ َﺮه‬،‫ اﻟﻌﺪم‬kemalâtına
mu'cizatlı ve cemalli bir surette idare eden Hâlıkın
،‫ إدارة ﻣﻌﺠﺰة ﺟﺬاﺑﺔ ﻴﻠﺔ‬،‫ﺟﻬﺔ وﻧﺎﺣﻴﺔ‬

‫ﻛ ﻤﺎ ل ا ﻹ ﺴﺎ ن ا ي ﻫ ﻮ ا ﺮآ ة ا ﺸﺎ ﻋ ﺮ ة‬ ‫ ﻓﻀﻼ ﻋﻦ أﻧﻬﺎ دﻻﻟﺔ واﺿﺤﺔ‬ve o Hâlıkın âyine-i zîşuuru olan insanın kemalâtına
şehadeti pek zahirdir.
.‫ا ﻟ ﻌﺎ ﻛ ﺴ ﺔ ﺠ ﻠﻴﺎ ت ا ﺎ ﻟ ﻖ ﺟ ﻞ و ﻋ ﻼ‬
ُ
‫ وﻣﺎدام ﻛﻤﺎل ا ﺎﻟﻖ ا ي أوﺟﺪ‬،‫ ﻓﻤﺎ داﻣﺖ ﻫﻨﺎك ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﻜﻤﺎﻻت‬Madem kemalât hakikatı vardır. Ve madem kâinatı
kemalât içinde icad eden Hâlıkın kemalâtı muhakkaktır.
،‫ا ﻜ ﻤﺎ ل ﻫ ﻮ ﺛﺎﺑ ﺖ و ﻘ ﻖ‬ ‫ا ﻜﻮ ن‬
ُ
‫ وﻣﺎدام ﻛﻤﺎل اﻹ ﺴﺎن ا ي ﻫﻮ أﻓﻀﻞ ﺛﻤﺮة ﻠﻜﻮن وﺧﻠﻴﻔﺔ اﷲ‬Ve madem kâinatın en mühim meyvesi ve arzın halifesi ve
ً Hâlıkın en ehemmiyetli masnuu ve sevgilisi olan insanın
‫ اﻷرض وأ ﺮم ﺼﻨﻮع وأﺣﺐ ﻠﻮق ﻠﺨﺎﻟﻖ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ وﺗﻌﺎ ﺣﻘﻴﻘﺔ‬kemalâtı haktır ve hakikatlıdır.
،‫ﺛﺎﺑﺘ ﺔ ﻘ ﻘ ﺔ أﻳ ﻀﺎ‬

َ
‫ ذا ت ا ﻜ ﻤﺎ ل وا ﻜ ﻤ ﺔ‬- ‫ك ا ي ﻮ ل ﺻ ﻮ ر ة ا ﻜ ﻮ ن‬ ‫ ﻓﻼﺑﺪ أن ا‬Elbette bu gözümüz ile gördüğümüz kemalli ve hikmetli
kâinatı, fena ve zevalde yuvarlanan
‫ا ﻟ ﻈﺎ ﻫ ﺮ ة‬
ُ
‫ﺰ ر ة ﻇﺎ ﺔ‬ ‫ و‬،‫ٍﻮ ﺗﻌﺒﺚ ﺑﻪ اﻟﻄﺒﻴﻌﺔ‬ ‫ و‬،‫ إ أﻟﻌﻮ ﺔ ﺑﻴﺪ ا ﺼﺎدﻓﺔ‬ve neticesiz olarak tesadüfün oyuncağı, tabiatın
mel'abegâhı, zîhayatın zalimane mezbahası, zîşuurun
‫ و ﻣﺄﺗﻢ ﻣﻈﻠﻢ ﻴﻒ وي ا ﺸﻌﻮر‬،‫ رﻫﻴﺒﺔ وي ا ﻴﺎة‬dehşetli hüzüngâhı suretine çeviren
َ ُ َ َ
‫ وا ي ﻳُﺮدي اﻹ ﺴﺎن ا ﻮاﺿﺤﺔ ﻛﻤﺎﻻﺗﻪ ﻣﻦ آﺛﺎره إ أﺳﻔِﻞ دَرك ﻣﻦ‬ve âsârı ile kemalâtı görünen insanı, en bîçare ve en
perişan ve en aşağı bir hayvan derekesine indiren
، ‫د ر ت ا ﻴ ﻮا ن ﻛ ﺄ ﺗ ﻌ ﺲ ﻠ ﻮ ق و أ ذ‬

‫ﻴﻊ‬ ‫ و‬- ‫ﺮا ﻳﺎ ﻠﻴﺎ ت ﻛ ﻤﺎ ل ا ﺎ ﻟ ﻖ ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ‬ ‫ وا ي ﺴﺪل ا ﺴﺘﺎر‬ve Hâlıkın âyine-i kemalâtı olan bütün mevcudatın
şehadetiyle nihayetsiz kemalât-ı kudsiyesi bulunan o
‫ا ﻜ ﻤﺎ ل ا ﻘ ﺪ س ا ﻄ ﻠ ﻖ ﻠ ﺨﺎ ﻟ ﻖ ا ﻜ ﺮ ﻢ‬
‫ ا ﻮﺟﻮدات ا ﺸﺎﻫﺪة‬Hâlıkın kemalâtını setredip perde çekerek
ّ َ
‫ وﺧﻼﻗﻴﺘﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ!! ﻓﻼ ﻳﻤ ﻦ أن‬،‫ ُﻣﺒﻄﻼ ﺑﺬ ﻚ ﻧ ﻴﺠﺔ ﻓﻌﺎ ﺘﻪ‬- netice-i faaliyetini ve hallakıyetini ibtal eden şirk, elbette
‫ وﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ ﻮن ﻮﺟﻮدا‬،‫ُك ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻣﺎ ﻣﻄﻠﻘﺎ‬
olamaz ve hakikatsızdır.
‫ﺴ ﻨ ﺪ ﻫ ﺬا ا‬
.‫ا ﻜ ﻮ ن أﺑ ﺪا‬
#52

‫ك ﻠ ﻜ ﻤﺎ ﻻ ت ا ﻹ ﻴ ﺔ وا ﻹ ﺴﺎ ﻧﻴ ﺔ وا ﻜ ﻮ ﻧﻴ ﺔ و ﻣ ﻌﺎ دا ﺗ ﻪ‬ ‫ﻫ ﺬا و ن ﺗ ﺼ ﺪ ي ا‬ Şirkin bu kemalât-ı İlahiyeye ve insaniye ve kevniyeye


َ karşı zıddiyeti ve o kemalâtları bozduğu,
‫ﺎ و ﻓ ﺴﺎ د ه ﻓﻴ ﻬﺎ‬
ُ َ ُ
‫ﻗ ﺪ ِ ﺚ و أ ﺛﺒ ﺖ ﻣ ﻔ ﺼ ﻼ »ا ﺸ ﻌﺎ ع ا ﺎ « ا ي ﻳ ﺛ ﻼ ث ﺛ ﻤ ﺮا ت‬ "İkinci Şua" risalesinin üç meyve-i tevhide dair "Birinci
Makam"ında kuvvetli ve kat'î deliller ile isbat ve izah
‫ ﻓﻨ ﺤﻴ ﻞ إ‬،‫ﻠﺘ ﻮ ﺣﻴ ﺪ و ﺎ ﻷ ﺧ ﺺ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل ﻣﻨ ﻪ ﻣ ﻊ د ﻻﺋ ﻞ ﻗ ﻮ ﺔ ﻗﺎ ﻃ ﻌ ﺔ‬ edildiğinden, ona havale edip burada kısa kesiyoruz.
.‫ذ ﻚ‬

.‫ ا ﺎﻛﻤﻴﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ‬:‫ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮاﺑﻌﺔ‬Dördüncü Hakikat:"Hâkimiyet"tir.

‫ ﻳﺮى أﻧﻪ ﺑﻤﺜﺎﺑﺔ ﻠﻜٍﺔ‬،‫ إن ﻣﻦ ﻳﻨﻈﺮ ﻧﻈﺮة واﺳﻌﺔ ﻓﺎﺣﺼﺔ إ ا ﻜﻮن‬،‫ﻧﻌﻢ‬ Evet bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet
َ haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idaresi
‫ و ﺗ ﻈ ﻬ ﺮ ﻛ ﺄ ﻧ ﻪ ﻣ ﺪ ﻳﻨ ﺔ ﻋ ﻈﻴ ﻤ ﺔ ﺗﺘ ﻢ‬،‫ﻳ ﺔ ا ﻟ ﻔ ﻌﺎ ﺔ وا ﻟ ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ‬ ‫ﻣ ﻬﻴﺒ ﺔ ﺟ ﺪا؛‬ gayet hikmetli ve hâkimiyeti gayet kuvvetli bir şehir
ً
.‫ و ذا ت ﺳ ﻠ ﻄﻨ ﺔ و ﺣﺎ ﻛ ﻤﻴ ﺔ ﻣﻨﺘ ا ﻟ ﻘ ﻮ ة وا ﻴﺒ ﺔ‬،‫إ دا ر ﺗ ﻬﺎ إ دا ر ة ﺣ ﻜﻴ ﻤ ﺔ‬ hükmünde görür,

ّ ٌ
.‫ء و ﻧ ﻮ ع ﻣﻨ ﻬ ﻤ ﻚ و ﺴ ﺨ ﺮ ﻮ ﻇﻴ ﻔ ﺔ ﻣ ﻌﻴﻨ ﺔ‬ ‫ و ﺪ أن‬her şeyi ve her nev'i birer vazife ile müsahharane meşgul
bulur.
َْ َ ْ ُ
‫َو ِ ِ ُﺟﻨُﻮد ا ﺴَﻤَﻮاِت َواﻻْرِض‬
ُ
(7:‫ ﴿ َو ِ ِ ُﺟﻨُﻮد ا ﺴٰﻤَﻮاِت َواﻻْرِض ﴾ )اﻟﻔﺘﺢ‬:‫ﻓﺎﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ‬
ُ
‫ ﺸﻌﺮ ﺑﻤﻌﺎ ا ﻨﺪﻳﺔ ا ﻮﺟﻮدات‬âyetinin askerlik manasını ihsas eden temsiline göre:

‫ اﻟ ﺗﺘﻤﺜﻞ اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ﺟﻴﻮش ا رات وِﻓَﺮق ا ﺒﺎﺗﺎت وأﻓﻮاج ا ﻴﻮاﻧﺎت‬Zerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat
ّ taburlarından, tâ yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u
،‫ أو ﻚ ﺟﻨﻮد ر ﺎﻧﻴﺔ ﻨﺪة ﷲ‬.‫ إ ﺟﻴﻮش ا ﺠﻮم‬Rabbaniyeden,
‫ﻴ ﻊ ﻫ ﺆ ﻻء ا ﻨﻮد‬ ‫ﻴﻊ أو ﻚ ا ﻮﻇﻔ ا ﺼﻐﺎِر ﺟﺪا و‬ ‫ ﻓﻨﺠﺪ‬o küçücük memurlarda ve bu pek büyük askerlerde
َ َ hâkimane tekvinî emirlerin, âmirane hükümlerin, şâhane
‫ ا ﻌﻈﻤﺔ ﺟﺪا َ ﺎن اﻷوا ﺮ ا ﻜﻮ ﻴﺔ ا ﻬﻴﻤﻨﺔ وﺟﺮ ﺎن اﻷﺣ م ا ﺎﻓﺬة‬kanunların cereyanları,
،‫و ﻗ ﻮا ﻧ َ ا ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻘ ﺪ و س‬

،‫و ﺟ ﻮ د ا ﺎ ﻛ ﻤﻴ ﺔ ا ﻮا ﺣ ﺪ ة ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ‬ ‫ ﺎ ﻳﺪل دﻻﻟﺔ ﻋﻤﻴﻘﺔ ﺑﺎ ﺪاﻫﺔ‬bedahetle bir hâkimiyet-i mutlakanın ve bir âmiriyet-i
külliyenin vücuduna delalet ederler.
.‫وا ﻵ ﺮ ﺔ ا ﻮا ﺣ ﺪ ة ا ﻴ ﺔ‬
ً
‫ ﻓﻼﺑﺪ‬،‫ﻮﺟﻮدة‬ ‫ و‬،‫ ﻓﻤﺎداﻣﺖ ا ﺎﻛﻤﻴﺔ ا ﻮاﺣﺪة ا ﻄﻠﻘﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﺋﻨﺔ‬Madem bir hâkimiyet-i mutlaka hakikatı vardır, elbette
şirkin hakikatı olamaz.
‫ك‬ ‫أن ا‬
. ‫ﻻ ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ‬

:‫ح ﺑ ﻬﺎ ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬ ‫ ذ ﻚ ﻷن ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺎزﻣﺔ اﻟ ﺗ‬Çünki


َ َ ََ ٌ ٰ َ َ َ
َ ََ ٌ ٰ َ َ َ
(22:‫﴿ ْﻮ ن ﻓﻴِﻬ َٓﻤﺎ ا َِﻬﺔ ِاﻻ ا ُ ﻟﻔَﺴَﺪﺗﺎ ﴾ )اﻷﻧ ﻴﺎء‬ ‫ْﻮ ن ِ ﻴِﻬَﻤﺎ ا َِﻬﺔ ِاﻻ ا ُ ﻟﻔَﺴﺪﺗﺎ‬
âyetinin hakikat-ı katıasıyla;

، ‫ﺴ ﺄﻟ ﺔ ﻣ ﻌﻴﻨ ﺔ و ن ﺎ ا ﻔ ﻮ ذ‬ ‫ ﻓﻴﺪ ﺑﺄﻧﻪ ﻮ ﺗﺪﺧﻠﺖ أﻳٍﺪ ﻣﺘﻌﺪدة‬müteaddid eller müstebidane bir işe karışsalar, karıştırırlar.
‫ﻻ ﺧﺘ ﻠ ﻄ ﺖ ا ﺴ ﺄ ﻟ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ؛‬
ّ
‫ ﻓﺈ ن‬،‫ﻧﺎ ﺣﻴ ﺔ ﻣﺎ ﺴ ﺆ و ﻻ ن‬ ‫ﻮ ن‬ ‫ أ و ﺣ‬، ‫ﻠ ﻜ ﺔ ﻣﺎ ﺣﺎ ﻛ ﻤﺎ ن‬ ‫ ﻓﻠﻮ ن‬Bir memlekette iki padişah, hattâ bir nahiyede iki müdür
bulunsa; intizam bozulur ve idare herc ü merc olur.
.‫ا ﻈﺎ م ﻳ ﻔ ﺴ ﺪ و ﺘ ﻞ و ﺗﺘ ﺤ ﻮ ل ا ﻹ دا ر ة إ ﻫ ﺮ ج و ﺮ ج‬

‫ي اﺑﺘ ﺪا ء ﻣ ﻦ ﺟﻨﺎ ح ا ﻌ ﻮ ﺿ ﺔ إ‬ ،‫ وا ﺎل أن ﻫﻨﺎك ﻧﻈﺎﻣﺎ راﺋﻌﺎ ﺟﺪا‬Halbuki sinek kanadından tâ semavat kandillerine kadar
ve hüceyrat-ı bedeniyeden tâ seyyaratın burçlarına kadar
‫ ﺎ‬،‫ وﻣﻦ ا ﻼﻳﺎ ا ﺴﻤﻴﺔ إ أﺑﺮاج ا ﻜﻮاﻛﺐ وا ﺴﻴﺎرات‬،‫ ﻗﻨﺎدﻳﻞ ا ﺴﻤﺎء‬öyle bir intizam var ki; zerre kadar şirkin müdahalesi
.‫ ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ ﻮن ﻠ ك ﻓﻴﻪ أّي ﺗﺪﺧﻞ و ﻮ ن ﺑﻤﻘﺪار ذرة‬olamaz.
#53

‫ ﻓﻠﻦ ﻳﻘﺒﻞ ﻫﺬا ا ﻘﺎُم ﻣﻨﺎﻓﺴﺎ‬،‫ﻣﻘﺎم ﻠﻌﺰة‬ ‫ و ﺬا ا ﺎﻛﻤﻴﺔ ﻧﻔُﺴﻬﺎ إﻧﻤﺎ‬Hem hâkimiyet bir makam-ı izzettir; rakib kabul etmek, o
hâkimiyetin izzetini kırar.
.‫ٍ ﻟ ﻌ ﺰﺗ ﻪ‬ ‫ ﺎ ﻓﻴ ﻪ ﻣ ﻦ ﺎ و ز ﻴ ﺘ ﻪ و‬،‫و ﺧ ﺼﻴ ﻤﺎ‬

- ‫ ﻀ ﻌ ﻔ ﻪ و ﻋ ﺠ ﺰ ه‬- ‫ إ ن إ ﻗ ﺪا م ا ﻹ ﺴﺎ ن ا ﺤﺘﺎ ج د و ﻣﺎ إ ﻣ ﻦ ﻳ ﻌﺎ و ﻧ ﻪ‬،‫ﻧ ﻌ ﻢ‬ Evet aczi için çok yardımcılara muhtaç olan insanın, cüz'î
ve zahirî ve muvakkat bir hâkimiyeti için kardeşini ve
‫ ﻷ ﺟ ﻞ ﺣﺎ ﻛ ﻤﻴ ﺔ ﻇﺎ ﻫ ﺮ ﺔ ﺆ ﻗﺘ ﺔ ﺟ ﺰﺋﻴ ﺔ؛ ﻳ ﺪ ل‬- ‫ ﻇ ﻠ ﻤﺎ‬- ‫ﻗﺘ ﻞ أ ﺧﻴ ﻪ أ و ﺑ ﻴ ﻪ‬ evlâdını zalimane öldürmesi gösteriyor ki; hâkimiyet rakib
َ
.‫أ ن ا ﺎ ﻛ ﻤﻴ ﺔ ﻻ ﺗ ﻘﺒ ﻞ ا ﻨﺎ ﻓ ﺴ ﺔ أﺑ ﺪا‬ kabul etmez.

ُْ
‫ ﻘ ﺪ م ﻣﺜ ﻞ ﻫ ﺬا ا ﻟ ﻔ ﻌ ﻞ ﻷ ﺟ ﻞ‬- ‫ و ﻫ ﻮ ا ﻟ ﻌﺎ ﺟ ﺰ‬- ‫ن ا ﻹ ﺴﺎ ن‬ ‫ ﻓﻠ‬Böyle bir âciz, böyle cüz'î bir hâkimiyet için böyle yaparsa;
‫ ﻓﻼ ﻳﻤ ﻦ ﺎل ﻣﻦ اﻷﺣﻮال َﻣﻦ ﻫﻮ اﻟﻘﺪﻳُﺮ ا ﻄﻠﻖ‬،‫ﺣﺎﻛﻤﻴﺔ ﺟﺰﺋﻴﺔ‬
elbette bütün kâinatın mâliki olan bir Kadîr-i Mutlak'ın

‫ﻣ ﻦ أ ﺣ ﺪ ﺣﺎ ﻛ ﻤﻴﺘ ﻪ‬ ‫ ا ي ﻳﻤﻠﻚ ا ﻜﻮن ﻪ أن ﻳَﺮ ﺗﺪﺧﻼ أو‬hakikî ve küllî rububiyetine ve uluhiyetine medar olan
kendi hâkimiyet-i kudsiyesine baş kasını teşrik etmesi ve
‫ﻮ ر ر ﻮ ﺘ ﻪ ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ وأ ﻮ ﻫﻴﺘ ﻪ ا ﻘﻴ ﻘﻴ ﺔ ا ﻴ ﺔ‬ ‫ ا اﺗﻴﺔ ا ﻘﺪﺳﺔ اﻟ‬şerike müsaade etmesi hiçbir cihetle mümkün olamaz.

‫ وﻧﻈﺮا ﻹﺛﺒﺎت ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺸﻌﺔ ﺑﺪﻻﺋﻞ ﻗﻮ ﺔ »ا ﻘﺎم ا ﺎ ﻣﻦ‬Bu hakikat, İkinci Şua'ın İkinci Makam'ında ve Risale-i
Nur'un birçok yerlerinde kuvvetli deliller ile isbat
.‫ ا ﺸﻌﺎع ا ﺎ « و ﻮاﺿﻊ ﻋﺪة ﻣﻦ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻓﺈﻧﻨﺎ ﻴﻞ إ ﻬﺎ‬edildiğinden, onlara havale ediyoruz.

‫و ﻫ ﻜ ﺬا ﻓﺈ ن ﺻﺎ ﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎ ﻓ ﺮ ﺑ ﻌ ﺪ أ ن ﺷ ﻬ ﺪ ﻫ ﺬ ه ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﻷ ر ﻊ ﻘ ﻘ ﺖ‬ İşte yolcumuz bu dört hakikatı müşahede etmekle,


vahdaniyet-i İlahiyeyi şuhud derecesinde bildi, imanı
‫ ﻓﻨ ﻤﺎ إ ﻳ ﻤﺎ ﻧ ﻪ وا ر ﺗ‬،‫ﻳ ﻪ و ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ ا ﷲ ﺳﺒ ﺤﺎ ﻧ ﻪ ﺑ ﺪ ر ﺟ ﺔ ا ﺸ ﻬ ﻮ د‬ parladı.
ّ
‫ و ﺷﺎرة ﺎ ﺗﻠﻘﺎه ﻣﻦ‬.« ‫ »ﻻ إﻻ اﷲ وﺣﺪه ﻻ ﻚ‬:‫و ﺪأ ﻳﺮدد ﺑﻘﻮة‬ Bütün kuvvetiyle "Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerike leh"
ُ dedi. Ve bu menzilden aldığı derse bir kısa işaret olarak
: ‫د ر س ﻫ ﺬا ا ﻨ ـ ﺰ ل ﻓ ﻘ ﺪ ذ ﻛ ﺮ ا ﻘﺎ م ا ﻷ و ل ﻣ ﻦ ا ﺎ ب ا ﺎ‬ Birinci Makam'ın ikinci babında:
‫ّ‬
‫َ َ ْ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ‬
‫]ﻻ َ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ا ي دل وﺣﺪاﻧ ﺘﻪ ووﺟﻮب وﺟـﻮده‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ُ ا َﻮاِﺣُﺪ اﻻَﺣُﺪ ا ِ ى دل َ َوﺣﺪاﻧِ ِﺘِﻪ َو‬
‫ﺸﺎﻫﺪة ﻋﻈﻤِﺔ ﺣﻘﻴﻘِﺔ ﺗﺒﺎُرز اﻷ ﻮﻫﻴﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ‪ ،‬و ﺬا ﺸﺎﻫﺪة ﻋﻈﻤـﺔ‬ ‫ْ ُُ‬ ‫َ َ‬ ‫َ َ َُ َ َ‬
‫ُ‬
‫إ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﺗ ﻈﺎ ﻫ ﺮ ا ﺮ ﻮ ﻴ ﺔ ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ ا ﻘﺘ ﻀﻴ ﺔ ﻠ ﻮ ﺣ ﺪ ة‪ .‬و ﺬا ﺸﺎ ﻫ ﺪ ة‬ ‫ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ُ ﺸﺎﻫﺪة ﻈَﻤِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﺒَﺎُرِز اﻻ ﻮِﻫﻴِﺔ‬
‫َ ََ ُ‬ ‫َ َ َ َ َُ َ َ‬ ‫ْ ََ‬
‫ﻋ ﻈ ﻤ ﺔ إ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﻜ ﻤﺎ ﻻ ت ا ﺎ ﺷﺌ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻮ ﺣ ﺪ ة و ﺬا ﺸﺎ ﻫ ﺪ ة ﻋ ﻈ ﻤ ﺔ‬ ‫ا ُﻤْﻄﻠﻘِﺔ َو ﻛﺬا ُ ﺸﺎﻫﺪة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﻈﺎﻫِﺮ‬
‫ﺔ [‪.‬‬ ‫إ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﺎ ﻛ ﻤﻴ ﺔ ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ ا ﺎ ﻧ ﻌ ﺔ وا ﻨﺎ ﻓﻴ ﺔ ﻠ‬ ‫َ َ َُ‬ ‫َ َ‬ ‫ْ ْ َ‬ ‫ْ ََ ْ ْ‬
‫ا ﺮ ُﻮ ِﻴِﺔ ا ُﻤْﻄﻠﻘِﺔ ا ُﻤﻘﺘَِﻀﻴِﺔ ِﻠَﻮﺣﺪِة َو ﻛﺬا ‪ ُ ...‬ﺸﺎﻫﺪة‬
‫َ َ َْ ْ َ‬ ‫َ َ َ َ َ َ َ ْ َ َ َ‬
‫ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ اﻟﻜﻤﺎﻻِت ا ﺎِﺷﻴِﺔ ِﻣﻦ ا ﻮﺣﺪِة ‪..‬‬
‫ُْ ْ ََ‬ ‫َ‬ ‫َ َ َ ُ َ َ َُ َ َ َ َ َ َ َ ْ‬
‫و ﻛﺬا ﺸﺎﻫﺪة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ﺎِﻛِﻤﻴِﺔ ا ﻤﻄﻠﻘِﺔ‬
‫ْ َ َ َ ْ ُ َ َ ّْ َ‬
‫ا ﻤﺎﻧِﻌِﺔ و ا ﻤﻨﺎ ِ ﻴِﺔ ِﻠ ِ ﻛِﺔ ‪.‬‬

‫‪denilmiştir.‬‬

‫ا لا ﺎ‬ ‫‪İkinci Menzil‬‬
‫‪ Sonra o sükûnetsiz misafir kendi kalbine dedi: Ehl-i‬ﺛﻢ إن ذ ﻚ ا ﺴﺎﻓﺮ ا ي ﻻ ﺴ ﻦ وﻻ ﻳﻬﺪأ ﺧﺎَﻃﺐ ﻗﻠﺒَﻪ ﻗﺎﺋﻼ‪ :‬إن‬
‫ّ‬ ‫‪imanın, hususan ehl-i tarîkatın her vakit tekrarla "Lâ ilahe‬‬
‫;‪ illâ Hû" demeleri, tevhidi yâd ve ilân etmeleri gösterir ki‬ﺗ ﺮار أﻫﻞ اﻹﻳﻤﺎن »ﻻ إﻻ ﻫﻮ« ﺑﺎﺳﺘﻤﺮاٍر و ﺎﺻﺔ ا ﺘﺼﻮﻓﺔ ﻣﻨﻬﻢ‪،‬‬
‫َ‬
‫و ﻋ ﻼ ﻧ ﻬ ﻢ ﻧ ﺪا ء ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ‪،‬‬

‫ﺎ أ ن ﻫﻨﺎ ك ﺮا ﺗ ﺐ ﻛﺜ ة ﺟ ﺪا ﻠﺘ ﻮ ﺣﻴ ﺪ‪ .‬و أ ن‬ ‫‪ tevhidin pek çok mertebeleri bulunuyor. Hem tevhid, en‬وﺗﺬﻛ َ ﻫﻢ ﺑﻪ ﻳ‬
‫‪ehemmiyetli ve en halâvetli ve en yüksek bir vazife-i‬‬
‫ﻋﺒﺎ د ة‬ ‫‪ kudsiye ve bir fariza-i fıtriye ve bir ibadet-i imaniyedir.‬ا ﻮﺣﻴﺪ ﻫﻮ أﻫﻢ وﻇﻴﻔﺔ ﻗﺪﺳﻴﺔ وأﺣ ﻓﺮ ﻀﺔ ﻓﻄﺮ ﺔ وأﺳ‬
‫إﻳ ﻤﺎﻧﻴ ﺔ‪.‬‬

‫‪ Öyle ise gel bir mertebeyi daha bulmak için, bu‬ﻓﻤﺎ دام اﻷ ﺮ ﻫﻜﺬا‪ ،‬ﻓﺘﻌﺎل ﻳﺎ ﻗﻠﺐ ﻔﺘﺢ ﺑﺎﺑﺎ ﻨـﺰٍل آﺧﺮ ﻣﻦ ﻣﻨﺎزل دار‬
‫‪ibrethanenin diğer bir menzilinin kapısını daha açmalıyız.‬‬
‫ﺮ ﺗﺒ ﺔ أ ﺧ ﺮ ى ﻣ ﻦ ﺮا ﺗ ﺐ‬ ‫اﻟﻌ ة واﻻﻣﺘﺤﺎن ﻫﺬه‪ ،‬ﺘﻌّﺮف ﻣﻦ ﺧﻼ‬
‫ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ؛‬
‫َ‬
‫ﻣﻌﺮﻓٍﺔ‬ ‫‪ Çünki aradığımız hakikî tevhid, yalnız tasavvurdan ibaret‬ﻷن ا ﻮﺣﻴﺪ ا ﻘﻴ ا ي ﻇﻠﻠﻨﺎ ﻧﺒﺤﺚ ﻋﻨﻪ ﻟ ﺲ ﻣﻘﺼﻮرا‬
‫‪bir marifet değildir.‬‬
‫ﻧﺎﺑﻌﺔ ﻣﻦ ﺗﺼّﻮر‬

‫‪ Belki ilm-i Mantık'ta tasavvura mukabil ve marifet-i‬ﺑﻞ ﻫﻮ أﻳﻀﺎ ﻣﺎ ﻳﻘﺎﺑﻞ ا ﺼﻮر ﻋﻠﻢ ا ﻨﻄﻖ ﻣﻦ ا ﺼﺪﻳﻖ ا ي ﻫﻮ ِﻋﻠﻢ‪،‬‬
‫‪tasavvuriyeden çok kıymettar ve bürhanın neticesi olan ve‬‬
‫‪ ilim denilen tasdiktir.‬وﻫﻮ ﻧ ﻴﺠﺔ ﻧﺎﺑﻌﺔ ﻣﻦ اﻟ ﻫﺎن‪ ،‬وﻫﻮ أﺳ ﻣﻦ ﺮد ا ﻌﺮﻓﺔ ا ﺼﻮر ﺔ‬
‫ﺑ ﺜ ‪.‬‬
‫‪#54‬‬

‫‪ Ve tevhid-i hakikî öyle bir hüküm ve tasdik ve iz'an ve‬ﻓﺎ ﻮﺣﻴﺪ ا ﻘﻴ إﻧﻤﺎ ﻫﻮ ُﺣ ﻢ وﺗﺼﺪﻳﻖ و ذ ن وﻗﺒﻮل‪ ،‬ﻴﺚ‬
‫ّ‬ ‫‪kabuldür ki; her bir şeyle Rabbini bulabilir‬‬
‫ء‪.‬‬ ‫ﻳ ﻤ ﻦ ا ﺮ ء ﻣ ﻦ أ ن ﻳ ﻬﺘ ﺪ ي إ ر ﻪ ﻣ ﻦ ﺧ ﻼ ل‬
‫َ‬ ‫ّ‬
‫ء ا ﺴ ﻴ ﻞ ا ﻨ ﻮ ر ة ا ﻟ ﺗ ﻮ ﺻ ﻠ ﻪ إ ﺧﺎ ﻟ ﻘ ﻪ‬ ‫‪ ve her şeyde Hâlıkına giden bir yolu görür ve hiç bir şey‬و ﻤﻜﻨﻪ ﻣﻦ أن ﻳﺮى‬
‫‪huzuruna mani olmaz.‬‬
‫ا ﻜ ﺮ ﻢ‪ ،‬ﻓ ﻼ ﻳ ﻤﻨ ﻌ ﻪ ء ﻗ ﻂ ﻋ ﻦ ﺳ ﻜﻴﻨ ﺔ ﻗ ﻠﺒ ﻪ وا ﻃ ﻤﺌﻨﺎ ﻧ ﻪ وا ﺳﺘ ﺤ ﻀﺎ ر ه‬
‫ﺮا ﻗﺒ ﺔ ر ّ ﻪ‪.‬‬

‫‪ Yoksa Rabbini bulmak için her vakit kâinat perdesini‬ﻓﻠﻮ ﻢ ﻳ ﻦ اﻷ ﺮ ﻫﻜﺬا‪ ،‬ﻻﺿﻄﺮ ا ﺮُء إ أن ﻳﻤﺰق ﺣﺠﺎب ا ﺋﻨﺎت‬
‫و ﺮ ﻗ ﻪ ‪ -‬ﺮ ة ‪ -‬ﻳ ﺘ ﻤ ﻦ ﻣ ﻦ ا ﻌ ﺮ ف ر ّ ﻪ!‬
‫‪yırtmak, açmak lâzımgelir.‬‬

‫‪ "Öyle ise haydi ileri!" diyerek, kibriya ve azamet kapısını‬ا ﻧﺎدى ا ﺴﺎﻓﺮ ﻗﺎﺋﻼ‪ :‬ﻫﻴﺎ ﺑﻨﺎ إذن ﻄﺮق ﺑﺎب »ا ﻜ ﺎء واﻟﻌﻈﻤﺔ«‬
‫‪çaldı. Ef'al ve âsâr menziline ve icad ve ibda' âlemine‬‬
‫‪ girdi,‬و ﺪﺧﻞ ﻣﻨـﺰل »اﻵﺛﺎر واﻷﻓﻌﺎل« و ﻢ »اﻹ ﺎد واﻹﺑﺪاع«‪.‬‬
«‫ ﻓﻤﺎ إن وﻟﺞ ﻫﺬا ا ﻨـﺰل ﺣ رأى أن ﻫﻨﺎ ﻚ » ﺲ ﺣﻘﺎﺋﻖ ﻴﻄﺔ‬gördü ki: Kâinatı istila etmiş beş hakikat-ı muhita
ُ hükmediyorlar, bedahetle tevhidi isbat ederler.
.‫ﺴﺘ ﺤ ﻮ ذ ا ﻜ ﻮ ن و ﺗ ﺒ ﺖ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ و ﺴﺘ ﻠ ﺰ ﻣ ﻪ ﺑﺎ ﺪا ﻫ ﺔ‬

‫ ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻟﻌﻈﻤﺔ وا ﻜ ﺎء‬: ‫ ا ﻘﻴﻘﺔ اﻷو‬Birincisi: Kibriya ve azamet hakikatıdır.

« ‫»ا ﻘﺎ م ا ﺎ ﻣ ﻦ ا ﺸ ﻌﺎ ع ا ﺎ‬ َ ‫ ﻧﻈﺮا ﻮﺿﻴﺢ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ ﺑ اﻫ‬Bu hakikat, İkinci Şua'ın İkinci Makam'ında ve Risale-i
Nur'un müteaddid yerlerinde bürhanlarla izah
: ‫ و ﻋﺪة ﻮاﺿﻊ ﻣﻦ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻧ ﺘ ﻫﻨﺎ ﺑﻤﺎ ﻳﺄ‬edildiğinden burada bu kadar deriz ki:

‫ إن ا ي أوﺟﺪ ا ﺠﻮم اﻟ ﻳﺒﻌﺪ ﺑﻌُﻀﻬﺎ ﻋﻦ ا ﻌﺾ اﻵﺧﺮ آﻻف‬Binlerle sene birbirlerinden uzak bir mesafede bulunan
yıldızları, aynı anda aynı tarzda icad edip tasarruf eden
.‫ﻧ ﻤ ﻂ وا ﺣ ﺪ‬ ‫آ ن وا ﺣ ﺪ و‬ ‫ وا ي ﻳﺘ ّ ف ﻓﻴ ﻬﺎ‬، ‫اﺴ‬

‫ق أو‬ ‫ا‬‫ وا ي ﻠﻖ أﻓﺮادا ﻏ ﻣﻌﺪودة ﻮع واﺣﺪ ﻣﻦ زﻫﺮة ﻧﺎﺑﺘﺔ‬ve zeminin şark ve garb ve cenub ve şimalinde bulunan
aynı çiçeğin hadsiz efradını, bir zamanda ve bir surette
‫ و ﺼّﻮرﻫﺎ وﻗﺖ واﺣﺪ و‬،‫ اﻟﻐﺮب أو ا ﺸﻤﺎل أو ا ﻨﻮب ﻣﻦ اﻷرض‬halkedip tasvir eden. hem
،‫ﻫﻴﺌ ﺔ وا ﺣ ﺪ ة و ﺻ ﻮ ر ة وا ﺣ ﺪ ة‬
َ َ َ َ َْ ُ
: ‫ﻗ ﻮ ﺗ ﻌﺎ‬
‫وا ي ﻧﺎ ﻋ ﻦ أ ﻋ ﺠ ﺐ ﺣﺎ د ﺛ ﺔ ﻣﺎ ﺿﻴ ﺔ و ﻏﻴ ﻴ ﺔ‬ ‫ﻫَﻮ ا ِ ى ﺧﻠَﻖ ا ﺴَﻤَﻮاِت َواﻻْرض ِ ِﺳﺘِﺔ اﻳﺎم‬
ُ َ َ َْ َ َ ُ
(4:‫ ﴿ ﻫَﻮ ا ي ﺧﻠَﻖ ا ﺴٰﻤَﻮاِت َواﻻْرض ﻓﻲ ِﺳﺘِﺔ اﻳﺎٍم ﻢ ﴾ )ا ﺪﻳﺪ‬yani gökleri ve zemini altı günde yaratmak gibi geçmiş ve
،‫ ﻣﺜ ِﺘﺎ ﺗﻠﻚ ا ﺎدﺛﺔ ﻛﺄﻧﻬﺎ ﺪث أﻣﺎﻣﻨﺎ‬gaybî ve çok acib bir hâdiseyi, hazır ve göz önünde bir
hâdise ile isbat etmek
َ
‫ و ﺎ ﺻ ﺔ ﻋﻨ ﺪ ﺣ ﻠ ﻮ ل‬، ‫و ﺟ ﻪ ا ﻷ ر ض‬ ‫ ﺑﻤﺎ ﻠﻖ ﻣﻦ ﻣﺜﻴﻼﺗﻬﺎ وﻧﻈﺎﺋﺮﻫﺎ‬ve onun gibi acib bir tanzir olarak zeminin yüzünde bahar
mevsiminde haşr-i a'zamın yüzbinden ziyade misallerini
‫ا‬ ‫ﻣﻦ ﻣﺎﺋﺔ أﻟِﻒ ﻣﺜﺎٍل‬ ‫ﻮ ﺳ ﻢ ا ﺮ ﻴ ﻊ ا ي ﺪ ﻓﻴ ﻪ ﻋﻴﺎﻧﺎ أ‬ gösterir gibi,
‫ا ﻷﻋﻈﻢ‬

‫ﻣ ﻦ ﻣﺎﺋ أ ﻟ ﻒ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ ﻃ ﻮاﺋ ﻒ ا ﺒﺎ ﺗﺎ ت و أ ﻢ ا ﻴ ﻮا ﻧﺎ ت ا ﻟ‬ ‫ ﻷ‬ikiyüz binden ziyade nebatat taifelerini ve hayvanat


kabilelerini beş-altı haftada inşa edip
..‫ﺑ ﻀ ﻌ ﺔ أ ﺳﺎﺑﻴ ﻊ ﻓ ﻘ ﻂ‬ ‫ﻠ ﻖ وﺗ ﺸﺄ‬

،‫ وﺗﺮ ﺘﻪ و ﺷﺘﻪ‬،‫ ﻓﻼ ر ﺐ أن َﻣﻦ ﺑﻴﺪه إدارة ﻫﺬا ا ﺸﺪ ا ﺎﺋﻞ ﺘﻤﻌﺎ‬kemal-i intizam ve mizan ile iltibassız, noksansız, yanlışsız,
beraber, birbiri içinde idare, terbiye, iaşe, temyiz ve tezyin
،‫ وﺗﺰ ﻨﻪ ﺑ ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم وا ان‬،‫ وﺗﻤﻴ ﺑﻌﻀﻪ ﻋﻦ ا ﻌﺾ اﻵﺧﺮ‬eden. hem
‫ و ﻫ ﻮ ا ي ﺑﻴ ﺪ ه‬،‫د و ن ﻟ ﺲ أ و ﻧ ﻘ ﺺ أ و ﺧ ﻄ ﺄ و د و ن ﺗ ﺄ ﺧ أ و إ ﻫ ﻤﺎ ل‬
‫د و را ن ا ﻷ ر ض و ﺣ ﺼ ﻮ ل ﻇﺎ ﻫ ﺮ ة ا ﻠﻴ ﻞ وا ﻬﺎ ر ﺑﺎ ﻧﺘ ﻈﺎ م ﺑ ﺪ ﻳ ﻊ ﻛ ﻤﺎ ﺣ ﺖ‬
:‫ﺑ ﻪ ا ﻵﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬
َ َ
(29:‫﴿ ﻳُﻮِﻟُﺞ ا ْﻞ ِ ا َﻬﺎِر َو ُﻮِﻟُﺞ ا َﻬﺎَر ِ ا ِْﻞ ﴾ )ﻟﻘﻤﺎن‬ ‫ﻳُﻮِﻟُﺞ ا ْﻞ ِ ا َﻬﺎِر َو ُﻮِﻟُﺞ ا َﻬﺎَر ِ ا ِْﻞ‬
- ‫ ﺑ ﻬ ﺬا ا و را ن‬- ‫ﺴ ﺠ ﻼ و ﺤﻴﺎ‬ âyetinin sarahatıyla zemini döndürüp,
َ
‫ وﻫﻮ ا ي ﻳﻌﻠﻢ‬،‫ﺻﺤﻴﻔﺔ ا ﻠﻴﻞ وا ﻬﺎر‬ ‫ ا ﻮادث ا ﻮﻣﻴﺔ وﺗﺒﺪﻻﺗﻬﺎ‬gece-gündüz sahifelerini yapan ve çeviren, yevmiye
hâdisatıyla yazan değiştiren aynı zât,

،‫ ﺧﺒﺎﻳﺎ ا ﺼﺪور وﺧﻠﺠﺎت اﻟﻘﻠﻮب‬-‫ ا ﻮﻗﺖ ﻧﻔﺴﻪ و ا ﻠﺤﻈﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ‬- aynı anda, en gizli, en cüz'î olan kalblerin hatıratlarını dahi
bilir ve iradesiyle idare eder.
.‫ﻓﻴ ﺪ ﻳ ﺮ ﻫﺎ ﺑﺈ را د ﺗ ﻪ‬
ٌ ُ
‫ﻣﻨ ﻬﺎ ﻓ ﻌ ﻞ وا ﺣ ﺪ ﻣﻨ ﻔ ﺮ د‬ ‫ﻓﺎﻋﻞ ﻫﺬه اﻷﻓﻌﺎل اﻟ‬- ‫ ﻳ ﺒ أن ﻳ ﻮن‬Ve mezkûr fiillerin herbiri birtek fiil olduğundan, zarurî
‫ ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ وا ﻜ ﺎ ء‬،‫ﺐ ﺟ ﻼ ل‬َ ‫ واﺣﺪا أﺣﺪا ﻗﺎدرا ﺻﺎﺣ‬-‫ ﺧﺎص‬olarak, onların fâili dahi birtek vâhid ve kadir olan fâil-i
zülcelallerinin, bedahetle öyle bir kibriya ve azameti var ki:
ً
‫ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ‬
َ
‫ك و ﻤ ﺤ ﻮ ﻴ ﻊ آ ﺛﺎ ر ه وا ﺣﺘ ﻤﺎ ﻻ ﺗ ﻪ ﻣ ﻬ ﻤﺎ ن‬ ‫ﺟﺬور ا‬ ‫ ﻣﺎ ﻳﻘﺘﻠﻊ‬Hiçbir yerde, hiçbir şeyde, hiçbir cihetle, hiçbir şirkin
hiçbir imkânını, hiçbir ihtimalini bırakmıyor, köküyle
.‫ن ن‬ ‫ و أ ي‬،‫ء ن‬ ‫ و أي‬،‫ ﻧﻮﻋﻬﺎ و ﺄﻳﺔ ﺟﻬﺔ ﻧﺖ‬kesiyor.
#55

‫ وﻣﺎ داﻣﺖ‬، ‫ ﻓﻤﺎ داﻣﺖ ﻫﺬه ا ﻜ ﺎء وﻫﺬه اﻟﻘﺪرة اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ ﻮﺟﻮدﺗ‬Madem böyle bir kibriya ve azamet-i kudret var ve
madem o kibriya nihayet kemaldedir ve ihata ediyor.
،‫ا ﻜ ﻤﺎ ل وا ﻹ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ا ﺎ ﻣ ﺔ‬ ‫ﻣﻨﺘ‬ ‫ﺻﻔﺔ ا ﻜ ﺎء ﻫ ﺬه‬

‫ك‬ ‫ﻓ ﻼ ﻳ ﻤ ﻦ أ ن ﺴ ﻤ ﺤﺎ ﻣ ﻄ ﻠ ﻘﺎ ﻷ ي ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ا ك؛ ﻷ ن ا‬ Elbette o kudrete acz veya ihtiyaç ve o kibriyaya kusur ve


َ َ o kemale noksaniyet ve o ihataya kayd ve o
‫ و ﺼﺎ ق ا ﻟ ﻘ ﺼ ﻮ ر‬،‫ﻳ ﻌ إ ﺳﻨﺎ د ا ﻟ ﻌ ﺠ ﺰ وا ﺎ ﺟ ﺔ إ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ‬ nihayetsizliğe nihayet veren bir şirke meydan vermesi ve
‫ و ﺪﻳَﺪ ﺗﻠﻚ اﻹﺣﺎﻃﺔ‬،‫ وﻋﺰَو ا ﻘﺺ ﺑﺬ ﻚ ا ﻜﻤﺎل‬،‫ﺑﺘﻠﻚ ا ﻜ ﺎء‬ müsaade etmesi, hiçbir vecihle mümkün değildir.
.‫ و ﻧﻬﺎَء ﻏ ا ﺘﻨﺎ ا ﻄﻠﻖ‬،‫ﺑﺎﻟﻘﻴﺪ‬
ُ
‫ و ﻣ ﻦ ﻓ ﻄ ﺮ ة‬،‫ﻣ ﻦ ﻋ ﻘ ﻞ و ﺷ ﻌ ﻮ ر‬ ‫ ﻓﻼ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳﻘﺒﻞ ذ ﻚ‬Fıtratını bozmayan hiçbir akıl kabul etmez.
.‫ﺳﻠﻴﻤﺔ ﻢ ﺗﺘﻔﺴﺦ‬
ٌ ّ
‫ وﺗﻄﺎول ﻋﺰة ذي‬،‫ وﻫﻜﺬا ﻓﺎ ك ﻣﻦ ﺣﻴﺚ ﻫﻮ ٍﺪ ﻠﻚ ا ﻜ ﺎء‬İşte şirk, kibriyaya dokunması ve celalin izzetine
ٌ ٌ dokundurması ve azametine ilişmesi cihetiyle öyle bir
‫ ﺟﺮ ﻤﺔ ﻧ ﺮاء ﻻ ﺗﺪع ﺎﻻ ﻠﻌﻔﻮ وا ﺼﻔﺢ‬،‫ و ﺸﺎر ﺔ ﻠﻌﻈﻤﺔ‬،‫ ا ﻼل‬cinayettir ki;
.‫وا ﻐ ﻔ ﺮ ة‬

‫ ﻳﻌ ّ ﻋﻦ ﻫﺬا و ّﻴﻨﻪ و ﺸﻔﻌﻪ ﺑﺬ ﻚ‬-‫ذا ا ﻴﺎن ا ﻌﺠﺰ‬- ‫ و ن اﻟﻘﺮآن‬hiç kabil-i afv olmadığını, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan azîm
ْ َْ َْ َ
‫ ِان ا َ ﻻ ﻐِﻔُﺮ ان ُ َ َك‬: ‫ا ﻬﺪﻳﺪ ا ﺼﺎرخ وا ﻮﻋﻴﺪ ا ﺮﻫﻴﺐ ﺑﻘﻮ ﺗﻌﺎ‬
tehdid ile
َ َ َ ُ ْ ْ َْ َْ َ
َٓ َ ٰ َ ُ ْ
.(48:‫ﺑِﻪ َو َﻐِﻔُﺮ َﻣﺎ دون ذ ِﻚ َِﻤْﻦ َﺸﺎُء )اﻟ ﺴﺎء‬ ‫ِان ا َ ﻻ ﻐِﻔُﺮ ان ُ َ َك ﺑِِﻪ َو َﻐِﻔُﺮ َﻣﺎ دون ذ ِﻚ‬
ferman ediyor.

‫اﻟ‬ ‫ ﻇ ﻬ ﻮ ر ا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ ﻇ ﻬ ﻮ را ﻣ ﻄ ﻠ ﻘﺎ و ﻴ ﻄﺎ و‬: ‫ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﺎ ﻧﻴ ﺔ‬ İkinci Hakikat: Kâinatta tasarrufları görünen ef'al-i


َ ُ َ Rabbaniyenin ıtlak ve ihata ve nihayetsiz bir surette
،‫ﺸﺎ ﻫ ﺪ ﺗ ّ ﻓ ﻬﺎ ا ﻜ ﻮ ن ﻗﺎ ﻃﺒ ﺔ و ﺗ ﻈ ﻬ ﺮ ﻇ ﻬ ﻮ را ﻣ ﻄ ﻠ ﻘﺎ ﻴ ﻄﺎ‬ zuhurlarıdır.
ُ ُ ّ َ
‫و ﻻ ﺪ د ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل إ ﻻ ا ﻜ ﻤ ﺔ ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ وا ﻹ را د ة ا ﻹ ﻴ ﺔ و ﻗﺎﺑ ﻠﻴﺎ ت‬ Ve o fiilleri takyid ve tahdid eden, yalnız hikmet ve
iradedir ve mazharların kabiliyetleridir.
.‫ا ﻈﺎ ﻫ ﺮ‬
ُ
‫ ﻓﺎ ﺼﺎدﻓﺔ اﻟﻌﺸﻮاء واﻟﻄﺒﻴﻌﺔ ا ﺼﻤﺎء واﻟﻘﻮة اﻟﻌﻤﻴﺎء واﻷﺳﺒﺎب ا ﺎﻣﺪة‬Ve serseri tesadüf ve şuursuz tabiat ve kör kuvvet ve
camid esbab ve kayıdsız ve her yere dağılan ve karıştıran
، ‫ا ﺒﻌ ة‬ ‫ واﻟﻌﻨﺎ‬unsurlar,

‫ﻣﻨﺘ ا ﻗ ﺔ‬ ‫ﻟﻦ ﺗﻤﺘﺪ ﻳُﺪﻫﺎ أو ﺗﺘﺪﺧﻞ ﺗﻠﻚ اﻷﻓﻌﺎل اﻟ‬ o gayet mizanlı ve hikmetli ve basîrane ve hayatdarane ve
ُ
.‫ واﻟ ﺗﻨَﺠﺰ ﺑ ﻞ ﺑﺼ ة وﺣﻴﻮ ﺔ واﻧﺘﻈﺎم و ﺣ م‬،‫وا ان وا ﻜﻤﺔ‬
muntazam ve muhkem olan fiillere karışamazlar,

ُ ّ
‫ ﺴﺘ ﺨ ﺪ ﻣ ﻬﺎ ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﻟ ﻔﺎ ﻋ ﻠ ﺔ‬،‫و ﻟ ﺴ ﺖ ا ﻷ ﺳﺒﺎ ب إ ﻻ ﺣ ﺠﺎﺑﺎ ﻇﺎ ﻫ ﺮ ﺎ ﻓ ﺤ ﺴ ﺐ‬ belki Fâil-i Zülcelal'in emriyle ve iradesiyle ve kuvvetiyle
ّ zahirî bir perde-i kudret olarak istimal olunuyorlar.
.‫ي ا ﻼ ل وا ﻟ ﻌ ﺰ ة و ﺴ ﺨ ﺮ ﻫﺎ و ﻓ ﻖ أ ﺮ ه و را د ﺗ ﻪ و ﻗ ﻮ ﺗ ﻪ‬
ّ
‫ ﺎ‬-‫ﻣﻦ ﺑ اﻵﻻف ﻣﻨﻬﺎ‬- ‫ ﻧﻮد ﻫﻨﺎ ﺑﻴﺎن ﺛﻼﺛﺔ أﻣﺜﻠﺔ ﻋﻦ اﻷﻓﻌﺎل ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ‬Hadsiz misallerinden üç misali: Sure-i Nahl'in bir
sahifesinde birbirine muttasıl üç âyetin işaret ettikleri üç
‫ وﻣﻊ‬.‫ ﺸ إ ﻬﺎ اﻵﻳﺎت ا ﻼث ا ﺘﺼﻠﺔ ﺑﻌﻀﻬﺎ ﺑﺒﻌﺾ ﺳﻮرة ا ﺤﻞ‬fiilin hadsiz nüktelerinden üç nüktesini beyan ederiz.
ّ
‫ﺎ إ ﻻ أﻧﻨﺎ ﻧ ﺬ ﻛ ﺮ ﻣﻨ ﻬﺎ ﻫﻨﺎ‬ ‫أ ن ﻓ ﻌ ﻞ ﻣﻨ ﻬﺎ ﺘ ﻮ ي ﻧ ﺎ ت ﻻ ﺣ‬
.‫ﺛ ﻼﺛﺎ ﻓ ﻘ ﻂ‬

: ‫ اﻵﻳﺔ اﻷو‬Birincisi:
ً ُُ َْ َ ْ َ َ َ َ
‫َو اْو َر ﻚ ِا ا ﺤِﻞ اِن ا ِ ِﺬى ِﻣَﻦ ا‬
ً ْ َ ْ َ َ َ ٰ ََْ
.(68:‫ِ ﺒَﺎِل ُﻴُﻮﺗﺎ ﴾ )ا ﺤﻞ‬ َ
‫﴿ واو ر ﻚ ِا ا ﺤِﻞ اِن ا ِ ﺬي ِﻣﻦ ا‬ ‫ِ ﺒﺎِل ﻴﻮﺗﺎ‬
ً ً ُ
‫ و ﺎ ﺎ ﻣﻦ ﻣﻌﺠﺰة‬،‫ إن ا ﺤﻠﺔ ﻣﻌﺠﺰة اﻟﻘﺪرة ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ ﻓﻄﺮة ووﻇﻴﻔﺔ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet balarısı fıtratça ve vazifece öyle bir mu'cize-i kudrettir
ٌ
!‫ﻋﻈﻴﻤﺔ ﺣ ُﺳّﻤﻴﺖ ﺑﺎﺳﻤﻬﺎ ﺳﻮرة ﺟﻠﻴﻠﺔ اﻟﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ؟‬
ki; koca Sure-i Nahl, onun ismiyle tesmiye edilmiş.

#56
َ
‫رأٍس ﺻﻐ ﺟﺪا‬ ‫ﻠ ﺔ ﻮ ﻇﻴ ﻔﺘ ﻬﺎ ا ﺴﻴ ﻤ ﺔ‬ ‫ ذ ﻚ ﻷن ﺴﺠﻴﻞ اﻟ اﻣﺞ ا‬Çünki o küçücük bal makinesinin zerrecik başında, onun
ehemmiyetli vazifesinin mükemmel proğramını yazmak
،‫ِﺎﻛﻨِﺔ ﻋﺴٍﻞ ﺻﻐ ة‬
ّ ْ
،‫ﺟ ﻮ ﻓ ﻬﺎ ا ﺼ ﻐ و ﻃﺒ ﺨ ﻬﺎ ﻓﻴ ﻪ‬ ‫ ووﺿَﻊ أﻃﻴﺐ اﻷﻃﻌﻤﺔ وأ ﻫﺎ‬ve küçücük karnında taamların en tatlısını koymak ve
pişirmek

‫ر ﻣﻴ ﺤﺘ ﻪ‬ ‫ واﺧﺘﻴﺎَر ا ن ا ﻨﺎﺳﺐ ﻮﺿﻊ ﺳّﻢ ﻗﺎﺗﻞ ﻣﻬﺪم ﻷﻋﻀﺎء ﺣﻴﺔ‬ve süngücüğünde zîhayat a'zaları tahrib etmek ve
öldürmek hâsiyetinde bulunan zehiri o uzuvcuğuna ve
‫ دون أن ﻳﺆﺛﺮ اﻷﻋﻀﺎء اﻷﺧﺮى ﻠﺠﺴﻢ‬cismine zarar vermeden yerleştirmek;

‫ا ﻜ ﻤﺔ‬ ‫ا ﻗ ﺔ وا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ و ﻤﻨﺘ‬ ‫ إﻻ ﺑﻤﻨﺘ‬-‫ ﻫﺬا‬- ‫ ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳﺘﻢ‬nihayet dikkat ve ilim ile ve gayet hikmet ve irade ile ve
tam bir intizam ve müvazene ile olduğundan,
‫واﻹرادة و ﻳِﺔ ا ﻮازﻧﺔ واﻻﻧﺘﻈﺎم؛‬

‫ا ﻟﻦ ﻳﺘﺪﺧﻞ ﻣﻄﻠﻘﺎ ﻣﺎ ﻻ ﺷﻌﻮَر وﻻ ﻧﻈﺎم وﻻ ﻣ ان ﻣﻦ أﻣﺜﺎل‬ şuursuz, intizamsız, mizansız olan tabiat ve tesadüf gibi
şeyler elbette müdahale edemezler ve karışamazlar.
.‫ﻣﺜ ﻞ ﻫ ﺬ ه ا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل ا ﺪﻳ ﻌ ﺔ‬ ‫ا ﻟ ﻄﺒﻴ ﻌ ﺔ ا ﺼ ﻤﺎ ء أ و ا ﺼﺎ د ﻓ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﻤﻴﺎ ء‬

‫ و ﺸﺎ ﻫ ﺪ ﻇ ﻬ ﻮ ر ﻫ ﺬا‬،‫ﻫ ﺬ ه ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ ا ﻹ ﻴ ﺔ‬ ‫وﻫﻜﺬا ﻧﺮى ﺛﻼث ﻣﻌﺠﺰاٍت‬ İşte bu üç cihetle mu'cizeli bu san'at-ı İlahiyenin ve bu fiil-i
Rabbaniyenin, bütün zemin yüzünde hadsiz arılarda, aynı
‫ ﻓ و ز‬.‫ا ﻟ ﻔ ﻌ ﻞ ا ﺮ ﺎ أﻳ ﻀﺎ ﻓﻴ ﻤﺎ ﻻ ﺪ ﻣ ﻦ ا ﺤ ﻞ أ ر ﺟﺎ ء ا ﻌ ﻤ ﻮ ر ة ﻓ ﺔ‬ hikmetle, aynı dikkatle, aynı mizanda, aynı anda, aynı
،‫ وا ﻗ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬،‫ و ﺎ ﻜ ﻤ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬،‫ﻫ ﺬا ا ﻟ ﻔ ﻌ ﻞ ا ﺮ ﺎ و ﺣﺎ ﻃﺘ ﻪ ﺑﺎ ﻤﻴ ﻊ‬ tarzda zuhuru ve ihatası, bedahetle vahdeti isbat eder.

‫ا ﻮ ﺣ ﺪ ة ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ‬ ‫ ﻳﺪل‬،‫ و ﺎ ﻤﻂ ﻋﻴﻨﻪ‬،‫ و ا ﻮﻗﺖ ﻋﻴﻨﻪ‬،‫وا ان ﻧﻔﺴﻪ‬


.‫و ﺒ ﺖ ا ﻮ ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ‬

:‫ اﻵﻳﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ‬İkinci âyet:


ُ ُ ً َ َْ ْ ُ َ
َ ْ ُ
‫ْﺴﻘﻴ ْﻢ ِ ﻤﺎ ﻓﻲ ُُﻄﻮﻧِﻪ ِﻣْﻦ َ ِ ﻓْﺮٍث‬
ُ ً َ َْْ ُ َ ْ ُُ
‫ِ ﻄﻮﻧِِﻪ ِﻣﻦ ﴿ َوِان ﻟ ْﻢ ِ اﻻ َﻌﺎِم ﻟِﻌ ْ َ ة‬ ‫َوِان ﻟ ْﻢ ِ اﻻ َﻌﺎِم ﻟِﻌ ْ َ ة ْﺴِﻘﻴ ْﻢ ِ ﻤﺎ‬
ً َ َ َ ً َ ً َ ًََ َ َ ْ َ َْ
.(66:‫َ ﴾ )ا ﺤﻞ‬ ‫َودٍم َﻨًﺎ ﺧﺎ ًِﺼﺎ َٓﺳﺎﺋِﻐﺎ ِﻠﺸﺎِر‬ َ ‫ر‬
ِِ ‫ﺎ‬ ‫ﺸ‬ ‫ﻠ‬ِ ‫ﺎ‬ ‫ﻐ‬ِ‫ِ ﻓﺮٍث ودٍم ﻨﺎ ﺧﺎ ِﺼﺎ ﺳﺎﺋ‬
َ
.‫ﺘﻘّﻄﺮ ِﻋ َ ا ودروﺳﺎ‬ ‫ إن ﻫﺬا اﻷ ﺮ اﻹﻟ‬âyeti, ibret-feşan bir fermandır.

،‫ ا ﻐﺬي ا ﻳﺬ‬، ‫ ا ﻈﻴﻒ ا ﺼﺎ‬،‫ إن إﺳﻘﺎء ا ﻠ اﻷﺑﻴﺾ ا ﺎ ﺺ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet başta inek ve deve ve keçi ve koyun olarak süt
fabrikaları olan vâlidelerin memelerinde, kan ve fışkı
‫ و ﻣﻘﺪﻣﺘﻬﺎ ا ﻘﺮة‬،‫ ﻣﻦ ﺼﺎﻧﻊ ا ﻠﻴﺐ ا ﻐﺮوزة أﺛﺪاء ا ﻮا ات‬içinde bulaştırmadan ve bulandırmadan ve onlara bütün
‫ ا ي ﻳﺘﺪﻓﻖ ﺴﺨﺎء ﻣﻦ ﺑ ﻓﺮٍث ودم دون أن‬،‫ وا ﺎﻗﺔ وا ﻌﺰ وا ﻌﺠﺔ‬bütün muhalif olarak hâlis, temiz, safi, mugaddi, hoş,
beyaz bir sütü koymak;
.. ‫ﺘ ﻠ ﻂ ﺑ ﻬ ﻤﺎ أ و ﻳﺘ ﻌ ﻜ ﺮ‬

‫ أ ﻓﺌ ﺪ ة ﺗ ﻠ ﻚ‬،‫ﺐ وأﺛ ﻤ ﻦ‬ ُ ‫ و ّن ﻏﺮس ﻣﺎ ﻫﻮ أ ّ ﻣﻦ ا ﻠ وأﺣ ﻣﻨﻪ وأﻃﻴ‬ve yavrularına karşı o sütten daha ziyade hoş, şirin, tatlı,
kıymetli ve fedakârane bir şefkati kalblerine bırakmak;
.. ‫ا ﻮا ا ت و ﻫ ﻮ ا ﻨﺎ ن وا ﺸ ﻔ ﻘ ﺔ ا ﻟ ﺗ ﺼ ﻞ ﺣ ﺪ ا ﻟ ﻔ ﺪا ء وا ﻹ ﻳﺜﺎ ر‬

‫ﺮ ﺗﺒ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﺮ ﺔ وا ﻜ ﻤ ﺔ وا ﻟ ﻌ ﻠ ﻢ وا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة وا ﻻ ﺧﺘﻴﺎ ر‬ ‫ﺘﺎ ج ﺣﺘ ﻤﺎ إ‬ elbette o derece bir rahmet, bir hikmet, bir ilim, bir kudret
ve bir ihtiyar ve dikkat ister ki;
‫وا ﻗ ﺔ‬

‫ا ﺎﺋ ﻬ ﺔ‬ ‫ ﺎ ﻻ ﻳ ﻮن ﻗﻄﻌﺎ ﻣﻦ ﻓﻌﻞ ا ﺼﺎدﻓﺎت اﻟﻌﺸﻮاﺋﻴﺔ واﻟﻌﻨﺎ‬fırtınalı tesadüflerin ve karıştırıcı unsurların ve kör


kuvvetlerin hiçbir cihetle işleri olamaz.
، ‫وا ﻟ ﻘ ﻮ ى ا ﻟ ﻌ ﻤﻴﺎ ء‬
َ ّ
‫ و ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﻫ ﺬا ا ﻟ ﻔ ﻌ ﻞ ا ﻹ ﻟ‬،‫ف ﻫ ﺬ ه ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ‬ ‫ا ﻓﺈ ن ﺗ‬ İşte böyle gayet mu'cizeli ve hikmetli bu san'at-ı
Rabbaniyenin ve bu fiil-i İlahînin,
‫و ﻠﻴَﻬﺎ ا ﻜﻤﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ وا ﻗِﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ واﻹﻋﺠﺎز ﻧﻔﺴﻪ و آن واﺣﺪ‬ umum rûy-i zeminde, yüzbinlerle nevilerin, hadsiz
vâlidelerinin kalblerinde ve memelerinde aynı anda, aynı
‫و ﻃ ﺮا ز وا ﺣ ﺪ أ ﻓﺌ ﺪ ة ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻵ ﻻ ف ا ﺆ ﻟ ﻔ ﺔ ﻣ ﻦ أ ا ب ا ﻮا ا ت و‬ tarzda, aynı hikmet ve aynı dikkat ile tecellisi ve tasarrufu
‫ ﻳ ُ ﺒ ﺖ ا ﻮ ﺣ ﺪ ة ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ و ﺪ ل‬،‫أ ﺛ ﺪاﺋ ﻬﺎ و و ﺟ ﻪ ا ﻷ ر ض ﻓ ﺔ‬ ve yapması ve ihatası, bedahetle vahdeti isbat eder.
.‫ا ﻮ ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ‬
#57

:‫ اﻵﻳﺔ ا ﺎ ﺔ‬Üçüncü âyet:


َ َ ُْ َ ُ َ َْ َ ْ َ
ً َ َ ًْ َ ًَ َ ُْ َ ُ َ َْ َْ َ َ َ
‫﴿ وِﻣﻦ ﻤﺮاِت ا ﺨﻴِﻞ واﻻ ﻨﺎِب ﺘِﺨﺬون ِﻣﻨﻪ ﺳﻜﺮا وِرزﻗﺎ ﺣﺴﻨﺎ ِان‬
ٰ
َ ْ َ
‫ا‬ ً
‫ﺮ‬ ‫ﻜ‬ ‫ﺘِﺨﺬون ِﻣﻨﻪ ﺳ‬ ‫َوِﻣْﻦ َﻤَﺮاِت ا ِﺨﻴِﻞ َواﻻ ﻨﺎِب‬
ُ
َ َْ َ ً َ ٰ
.(67:‫ﻓﻲ ذ ِﻚ ﻻﻳَﺔ ِﻟﻘْﻮٍم ﻌِﻘﻠﻮن ﴾ )ا ﺤﻞ‬
َ
َ ُ َْ َْ ً َ َ ً ً
‫َوِرْزﻗﺎ َﺣَﺴﻨﺎ ِان ِ ذ ِﻚ َﻻﻳٰ َﺔ ِﻟﻘﻮٍم ﻌِﻘﻠﻮن‬
َ
‫ ﻓﺘ ّﺒﻪ‬،‫ ﺗـﻠﻔـﺖ ﻫﺬه اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ ا ﻈـَﺮ واﻻﻧ ﺒﺎه إ ا ﺨﻴﻞ واﻷﻋﻨﺎب‬Bu âyet, nazar-ı dikkati hurma ve üzüme celbedip der ki:
"Aklı bulunanlara, bu iki meyvede tevhid için büyük bir
‫ وﺣﺠﺔ‬،‫ اﻹ ﺴﺎن إ أن ﻫﺎﺗ ا ﻤﺮﺗ آﻳﺔ ﻋﻈﻴﻤﺔ ﻷو اﻷ ﺎب‬âyet, bir delil ve bir hüccet vardır."
.‫ﺑﺎ ﻫ ﺮ ة ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ‬
ُ
‫ وﺛﻤﺮة وﻓﺎﻛﻬﺔ‬،‫ إن ا ﻤﺮﺗ ا ﺬﻛﻮرﺗ ﺗﻌﺘَ َ ان ﻏﺬاًء وﻗﻮﺗﺎ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet bu iki meyve, hem gıda ve kut, hem fakihe ve yemiş,
hem çok lezzetli taamların menşe'leri olmakla beraber,
،‫ و ﻫ ﻤﺎ ﻣ ﺸ ﺄ ﻛﺜ ٍ ﻣ ﻦ ا ﻮا د ا ﻟ ﻐ ﺬاﺋﻴ ﺔ ا ﻳ ﺬ ة‬،‫ا ﻮ ﻗ ﺖ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ‬

.‫أرض ﻗﺎﺣﻠﺔ‬ ‫ وﺗ ﻋﺮع‬،‫ رﻏﻢ أن ﺷﺠﺮة ٍ ﻣﻨﻬﻤﺎ ﺗﻨﻤﻮ ﺗﺮاب ﺟﺎﻣﺪ‬susuz bir kumda ve kuru bir toprakta duran bu ağaçlar, o
ٌ ٌ derece bir mu'cize-i kudret ve bir hârika-i hikmettir
‫ و ﺧﺎ ر ﻗ ﺔ ﻣ ﻦ ﺧ ﻮا ر ق‬،‫ﻓ ﻣﻨ ﻬ ﻤﺎ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰ ة ﻣ ﻦ ﻣ ﻌ ﺠ ﺰا ت ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﻹ ﻴ ﺔ‬
.‫ا ﻜ ﻤ ﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ‬
ُ
‫ وﺻﻨﺎﺋُﻊ ذات‬،‫اب ﻣﻌّﺴﻞ‬ ‫ وﻣﻌﺎ ﻞ‬،‫ و ﻣﻨﻬﻤﺎ ﺼﺎﻧُﻊ ُﺳﻜٍﺮ وﺣﻠﻮ ﺎت‬ve öyle bir helvalı şeker fabrikası ve ballı bir şurub
makinesi ve o kadar hassas bir mizan ve mükemmel bir
،‫ و ﺗ ﻘﺎ ن ﺗﺎ م‬،‫ و ﻣ ﻬﺎ ر ة ﺣ ﻜﻴ ﻤ ﺔ‬،‫ﻞ‬ ‫ ﻣ اٍن دﻗﻴﻖ ﺣﺴﺎس واﻧﺘﻈﺎم‬intizam ve hikmetli ve dikkatli bir san'attırlar ki;

‫ »إ ن‬: ‫ﻴ ﺚ إ ن ا ي ﻳ ﻤ ﻠ ﻚ ﻣ ﻘ ﺪ ا ر ذ ر ة ﻣ ﻦ ﻋ ﻘ ﻞ و ﺼ ة ﻳ ﻀ ﻄ ﺮ إ ا ﻟ ﻘ ﻮ ل‬ zerre kadar aklı bulunan bir adam, "Bunları böyle yapan,
elbette bu kâinatı yaratan zât olabilir." demeğe
‫ ﻫ ﻮ ا ي أ و ﺟ ﺪ ا ﺋﻨﺎ ت ﻗﺎ ﻃﺒ ﺔ «؛‬،‫ا ي ﺧ ﻠ ﻖ ﻫ ﺬ ه ا ﻷ ﺷﻴﺎ ء ﻫ ﻜ ﺬا‬ mecburdur.

‫ﻦ ﻋﻨ ﻘ ﻮ دا ﻣ ﻦ‬ ‫ ﻣﻦ ﺗﺪ ﻣﺎ ﻳﻘﺎرب ﻋ‬-‫ﻣﺜﻼ‬- ‫ ﻷن ﻣﺎ ﻧﺮاه أﻣﺎم أﻋﻴ ﻨﺎ‬Çünki meselâ bu gözümüz önünde bir parmak kadar
asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var ve her
‫ﻋﻨ ﻘ ﻮ د ﻣﻨ ﻪ ﻤ ﻞ ﻣﺎ ﻳ ﻘﺎ ر ب‬ ،‫ ﻣﻦ ﻫﺬا اﻟﻐﺼﻦ ا ﺼﻐ ا ﺤﻴﻒ‬،‫ اﻟﻌﻨﺐ‬salkımda şekerli şurub tulumbacıklarından yüzer tane var.
، ‫ا ﺎﺋ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﺒﺎ ت ا ﻠ ﻄﻴ ﻔ ﺔ وا ﻠﺒﺎ ب ا ﻌ ﺴ ﻠ ﺔ‬
ٌ
،‫ و ﺣﺒﺔ ﻣﻦ ﺗﻠﻚ ا ﺒﺎت ﻣﻐﻠﻔﺔ ﺑﻐﻼف رﻗﻴﻖ ﻟﻄﻴﻒ ﻠّﻮن زاٍه‬Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latif ve renkli
bir mahfazayı giydirmek
ً
..‫ﺟ ﻮ ﻓ ﻬﺎ ا ﺎ ﻋ ﻢ ﻧ ﻮ ى ﺻ ة ﺣﺎ ﻠ ﺔ ﻮا ر ﺦ ا ﻴﺎ ة و ﻣﻨ ﻬﺎ ﺟ ﻬﺎ‬ ‫ وﺗﻀﻢ‬ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve
proğramı ve tarihçe-i hayatı hükmünde olan sert kabuklu,
ceviz içli çekirdekleri koymak

‫ﻴ ﻊ ا ﻟ ﻌﻨ ﺐ وأ ﻣﺜﺎ‬ ‫ﻫ ﺬا و ﻏ ه‬ ‫ إن ﺧﻠﻖ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬ve karnında cennet helvası gibi bir tatlıyı ve âb-ı kevser
gibi bir balı yapmak

،‫ ﺑﺎ ﻗ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬،‫ و ﺟ ﻪ ا ﻟ ﺴﻴ ﻄ ﺔ ﻓ ﺔ‬- ‫و ﻻ ﺗﻌﺪ وﻻ‬- ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı dikkat,
aynı hikmet, aynı hârika-i san'atı, aynı zamanda, aynı
‫ و ﺎد ﺗﻠﻚ ا ﺼﻨﻌﺔ ا ﺎرﻗﺔ ا ﻌﺠﺰة ﺑﺄﻋﺪادﻫﺎ ا ﺎﺋﻠﺔ‬،‫ وا ﻜﻤﺔ ﻋﻴﻨﻬﺎ‬tarzda yaratmak,
، ‫ﻧ ﻤ ﻂ وا ﺣ ﺪ‬ ‫ و‬،‫وﻗﺖ واﺣﺪ‬

ّ ْ ُ ‫ َ ُ ﺒ‬elbette bedahetle gösterir ki; bu işi yapan bütün kâinatın


‫ﺖ ﺑﺎ ﺪا ﻫ ﺔ أ ن ا ي ﻳ ﻘ ﻮ م ﺑ ﻬ ﺬا ا ﻟ ﻔ ﻌ ﻞ إ ن ﻫ ﻮ إ ﻻ ﺧﺎ ﻟ ﻖ ﻴ ﻊ‬ ِ
Hâlıkıdır ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz bir hikmeti
‫ وأن ﻫﺬا اﻟﻔﻌﻞ ا ي اﻗﺘ ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة ا ﻄﻠﻘﺔ وا ﻜﻤﺔ‬،‫ ا ﺋﻨﺎت‬iktiza eden şu fiil, ancak onun fiilidir.
ّ
.‫ ﻟ ﺲ إﻻ ﻣﻦ ﻓﻌﻞ ذ ﻚ ا ﺎﻟﻖ ا ﻠﻴﻞ‬،‫ا ﺎﻟﻐﺔ‬
‫ ﻻ‬،‫ إن اﻟﻘﻮى اﻟﻌﻤﻴﺎء واﻟﻄﺒﻴﻌﺔ ا ﺼﻤﺎء واﻷﺳﺒﺎب ا ﺎﺋﻬﺔ ا ﺸ ﺘﺔ‬،‫ﻧﻌﻢ‬ Evet bu çok hassas mizana ve çok meharetli san'ata ve
ّ çok hikmetli intizama, kör ve serseri ve intizamsız ve
،‫ﻳ ﻤ ﻦ ﺎ أ ن ﺗ ﻤ ﺪ أﻳ ﺪﻳ ﻬﺎ وﺗﺘ ﺪ ﺧ ﻞ ذ ﻚ ا ا ن ا ﻗﻴ ﻖ ا ﺴﺎ س‬ şuursuz ve hedefsiz ve istilacı ve karıştırıcı olan kuvvetler
ّ ُ
‫ ﺑ ﻞ ﺴﺘ ﺨ ﺪ م و ﺴ ﺨ ﺮ‬،‫ وا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م ا ﻜﻴ ﻢ ﻠ ﻚ ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ‬،‫ﺑﺎ ﻬﺎ ر ة ا ﺎ ﻟ ﻐ ﺔ‬ ve tabiatlar ve sebebler karışamazlar, ellerini
uzatamazlar.
،‫ ﻓ ذا ت ﻣ ﻔ ﻌ ﻮ ﺔ و ﻗﺒ ﻮ ل‬،‫ا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ‬ ‫ﺑﺄ ﺮ ر ﺎ‬
ً ّ
.‫ﺑﻞ ﻟ ﺴﺖ إﻻ ﺳﺘﺎﺋَﺮ وﺣﺠﺒﺎ ﺴﺨﺮة ﺑﻴﺪه ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬ Yalnız, mef'uliyette ve kabulde ve perdedarlıkta, emr-i
Rabbanî ile istihdam olunuyorlar.
ّ ُ
‫ﻣﻨ ﻬﺎ‬ ‫ وﺗﺪل‬،‫ ﻓﻜﻤﺎ ﺸ ﻫﺬه اﻵﻳﺎت ا ﻼث إ ﺣﻘﺎﺋﻖ ﺛﻼث‬،‫ وﻫﻜﺬا‬İşte bu üç âyetin işaret ettikleri üç hakikatın tevhide delalet
eden üç nüktesi gibi,
،‫ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ ﺑﺜ ﻼ ث ﻧ ﺎ ت‬
ُ ّ ُ
‫ﻓﺎ ت‬ ‫ ﻓﻬﻨﺎك ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣﻦ اﻷﻓﻌﺎل ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ وﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣﻦ ﻠﻴﺎت ا‬hadsiz ef'al-i Rabbaniyenin hadsiz cilveleri ve tasarrufları,
ً ittifakla birtek vâhid-i ehad, bir Zât-ı Zülcelal'in vahdetine
‫ذا ت‬ ‫ ﺗﺪل ﻣﺘﻔﻘﺔ ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ و ﺸﻬﺪ ﺷﻬﺎدة ﺻﺎدﻗﺔ‬،‫ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ‬şehadet ederler.
.‫ا ﻮا ﺣ ﺪ ا ﻷ ﺣ ﺪ ذ ي ا ﻼ ل وا ﻹ ﻛ ﺮا م‬

‫و ﺎﺻﺔ‬- ‫ ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹ ﺎد واﻹﺑﺪاع أي إ ﺎد ا ﻮﺟﻮدات‬:‫ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺎ ﺔ‬Üçüncü Hakikat: Mevcudatın ve bilhassa nebatat ve
hayvanatın, sür'at-i mutlaka içinde kesret-i mutlaka ve
‫ ﻣ ﻊ اﻧﺘ ﻈﺎ م‬،‫ﻋ ﺔ ﻣ ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ‬ ،‫ة ﻣ ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ‬ ‫ ﺑ‬-‫ ا ﺒﺎﺗﺎت وا ﻴﻮاﻧﺎت‬intizam-ı mutlak ile
..‫ﻣ ﻄ ﻠ ﻖ‬

‫ﻳ ﺔ ا ﺴ ﻦ وا ﻤﺎ ل ﻣ ﻊ ا ﻬﺎ ر ة‬ ،‫وﺧﻠُﻖ ا ﺨﻠﻮﻗﺎت ﺴﻬﻮﻟﺔ ﻣﻄﻠﻘﺔ‬ ve sühulet-i mutlaka içinde gayet hüsn-ü san'at ve
ُ meharet ve ittikan ve intizam ile ve mebzuliyet-i mutlaka
‫ﻳ ﺔ ا ﻔﺎ ﺳ ﺔ وا ﻮ د ة‬ ‫ و ﺑ ﺪا ع ا ﺼﻨ ﻮ ت‬..‫ا ﺘ ﻘﻨ ﺔ وا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م ا ﻞ‬ ve ihtilat-ı mutlak içinde gayet kıymetdarlık ve tam imtiyaz
.‫وا ﻤﻴ ا ﻮا ﺿ ﺢ ﻣ ﻊ ﻣﻨﺘ ا ﻮ ﻓ ﺮ ة و ﻳ ﺔ ا ﻻ ﺧﺘ ﻼ ط وا ﻻ ﻣ ا ج‬ ile icadlarıdır.

‫ و ﻣﻨﺘ‬،‫ إن إ ﺎد اﻷﺷﻴﺎء ﻣﻨﺘ ا ﻜ ة ﺑﻤﻨﺘ ا ﻋﺔ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet gayet çokluk ile gayet çabukluk, hem gayet
san'atkârane ve mahirane ve dikkat ve intizam ile gayet
،‫ ا ﺴﻬﻮﻟﺔ واﻟ ﺑﻤﻨﺘ اﻹﺗﻘﺎن وا ﻬﺎرة و ﺎ ﻗﺔ واﻻﻧﺘﻈﺎم‬kolay ve rahatça,

‫و ﻣﻨﺘ ا ﻮ د ة و ﻏ ﻼ ء ا ﻟ ﻘﻴ ﻤ ﺔ وا ﻤ ﻣ ﻊ ﻣﻨﺘ ا ﻮ ﻓ ﺮ ة وا ﺒ ﺬ و ﺔ د و ن‬ hem gayet mebzuliyet ve karışıklık içinde gayet kıymetli ve


farikalı olarak bulaşmadan ve bulaştırmadan ve
..‫ﺧ ﻠ ﻂ أ و ﻟ ﺲ أ و ا ﺧﺘ ﻼ ل ر ﻏ ﻢ ﻛﺜﺎ ﻓ ﺔ ا ﻟ ﻔ ﺮ و ق وا ﺒﺎ ﻳﻨﺎ ت‬ bulandırmadan yapmak,
ّ
‫ إﻻ ﺑﻘﺪرِة ﻗﺎدر واﺣﺪ أﺣﺪ ﻻ‬-‫وﻟﻦ ﻳﺘﻢ‬- ‫ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳﺘﻢ ﻫﺬا اﻹ ﺎد‬ ancak ve ancak birtek vâhid zâtın öyle bir kudretiyle
olabilir ki; o kudrete hiçbir şey ağır gelmez.
.‫ﻳ ﺆ و د ه ء و ﻻ ﻳ ﺼ ﻌ ﺐ ﻗ ﺪ رﺗ ﻪ ء‬
#58

‫ و ﻧﺪرك ﻣﺎ ﻧﺮاه و ﺸﺎﻫﺪه ﺑﺄﻋﻴ ﻨﺎ ﻳ ﺒ أن ﺗ ﻮن ا ﺠﻮم‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Ve o kudrete nisbeten, yıldızlar zerreler kadar ve en büyük
en küçük kadar ve efradı hadsiz bir nevi, birtek ferd kadar
،‫ وأ ُ اﻷﺷﻴﺎء ﻛﺄﺻﻐﺮﻫﺎ‬،‫ وا رات ﺣﺪ ﺳﻮاء أﻣﺎم ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة‬ve azametli ve muhit bir küll, has ve az bir cüz' kadar
‫ وا ا ﺤﻴ ﻂ ا ﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻢ‬،‫وا ﻷ ﻓ ﺮا د ﻏ ا ﺤ ﺪ و د ة ﻠﻨ ﻮ ع ﻟ ﻔ ﺮ د ا ﻮا ﺣ ﺪ ﻣﻨ ﻪ‬
،‫ﺰ ء ا ﺼ ﻐ ا ﺎ ص‬

‫ و ﺸﺎء ا ﺸﺠﺮة ا ﺸﺎﻫﻘﺔ‬،‫ و ﺣﻴﺎء اﻷرض ا ﺎﺋﻠﺔ ﻛﺈﺣﻴﺎء ﺷﺠﺮة واﺣﺪة‬ve koca zeminin ihyası ve diriltilmesi, bir ağaç kadar ve
dağ gibi bir ağacın inşası, tırnak gibi bir çekirdek kadar
.‫ا ﺼﻐﺮ‬ ‫ ﻛﺈ ﺎد ﺑﺬرة ﻣﺘﻨﺎﻫﻴﺔ‬kolay ve rahatça ve sühuletli olmak gerektir. Tâ ki,
gözümüzün önünde yapılan bu işleri yapabilsin.

،‫ و ﻬﺬا ا ا ﻬﻢ ﻤﺔ ا ﻮﺣﻴﺪ اﻟ ﺗﺘﻀﻤﻨﻪ ﻫﺬه ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﻮﺣﻴﺪﻳﺔ‬İşte bu mertebe-i tevhidin ve bu üçüncü hakikatın ve
kelime-i tevhidin bu ehemmiyetli sırrını,
،‫و ﻫ ﺬ ه ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﺎ ﺔ‬

‫» « ﻛ ﺄ ﺻ ﻐ ﺮ » ﺟ ﺰ ء « أ ﻣﺎ م ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ د و ن أ ن ﻳ ﻮ ن‬ ‫ أي ﻛﻮن أ‬yani en büyük bir küll, en küçük bir cüz'î gibi olması ve en
çok ve en az farkı bulunmaması;
،‫أ د ﻓ ﺮ ق ﺑ ا ﻜﺜ وا ﻟ ﻘ ﻠﻴ ﻞ‬
‫ و ﻴﺎن وﺗﻮﺿﻴﺢ ﻫﺬه‬.‫ﺗﻨﻜﺸﻒ اﻷ اُر ا ﻗﻴﻘﺔ ا ﻔﻴﺔ ﻠﻘﺮآن ا ﻜﺮ ﻢ‬ hem bu hayretli hikmetini ve bu azametli tılsımını ve tavr-ı
aklın haricindeki bu muammasını ve İslâmiyetin en
‫ ﻣ ﻊ أ ﻧ ﻪ أ ﻫ ﻢ‬- ‫ا ﻜ ﻤ ﺔ ا ﺤ ة وا ﻠ ﻐ ﺰ ا ﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻢ ا ي ﻫ ﻮ ﺧﺎ ر ج ﻃ ﻮ ر ا ﻟ ﻌ ﻘ ﻞ‬ mühim esasını ve imanın en derin bir medarını ve
-‫أﺳﺎس ﻺﺳﻼم وأﻋﻤُﻖ ﻣﺪار ﻺﻳﻤﺎن وا ﻠﺒﻨﺔ ا ﻜ ى ﻠﺘﻮﺣﻴﺪ‬ tevhidin en büyük bir temelini

‫ ﻳُﺪَرك أﺧ اﻷ ار ا ﺠﻬﻮﻟﺔ ﻘﻴﻘﺔ ﺧﻠﻖ ا ﻜﻮن اﻟ ﻋﺠﺰت اﻟﻔﻠﺴﻔﺔ‬beyan ve hall ve keşf ve isbat etmekle Kur'anın tılsımı açılır
ve hilkat-ı kâinatın en gizli ve bilinmez ve felsefeyi
.‫ ﻋﻦ إدراﻛﻬﺎ‬idrakinden âciz bırakan muamması bilinir.

‫ وأﻟﻒ ٍﺪ وﺛﻨﺎء ﺎﻟ ِ ا ﺮﺣﻴﻢ أرﻓﻌﻪ ﺑﻌﺪد ﺣﺮوف‬،‫ ﻓﺄﻟﻒ ﺷﻜﺮ وﺷﻜﺮ‬Hâlık-ı Rahîmime yüzbin defa Risalet-ün Nur'un hurufatı
adedince şükr ve hamdolsun ki,
،‫ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر‬
ّ ْ ‫ أن ﺗﻤﻜﻨ‬Risalet-ün Nur bu acib tılsımı ve bu garib muammayı hall
‫ و ﺸ ﻔ ﺖ ﻫ ﺬا ا ي‬،‫ﺖ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر ﺣ ﻞ ﻫ ﺬا ا ا ﻟ ﻌ ﺠﻴ ﺐ‬
ve keşf ve isbat etmiş.
.‫ ﺑ ﻞ أﺛ ﺘﺘ ﻪ ﺑ ا ﻫ ﻗﺎ ﻃ ﻌ ﺔ‬،‫ﻳ ﻈﻨ ﻪ ا ﺎ ﻫ ﻞ ﻏ ﻤ ﻮ ﺿﺎ ﻏ ﺮ ﺒﺎ‬

‫ء ﻗﺪﻳﺮ« ا ﻮﺟﻮِد ﻧﻬﺎﻳﺔ »ا ﻜﺘﻮب‬ ‫ﺚ »وﻫﻮ‬


ِ ‫ و ﺎﺻﺔ‬Ve bilhassa Yirminci Mektub'un âhirlerinde ُّ ََ َ ُ َ
ِ ‫وﻫﻮ‬
«‫ »اﻟﻔﺎﻋﻞ ﻣﻘﺘﺪر« ﻣﻦ »ا ﻤﺔ ا ﺎﺳﻌﺔ واﻟﻌ ﻦ‬:‫ﺚ‬
ِ ‫اﻟ ﻌ ﻦ« و‬ َ َْ
‫ٍء ﻗِﺪﻳٌﺮ‬ bahsinde ve haşre dair Yirmidokuzuncu
Söz'ün "Fâil muktedirdir" bahsinde,
َ
‫ﻓﺄﺛ ﺘﺖ ﺳﻌﺔ اﻟﻘﺪرة اﻹ ﻴﺔ وﻃﻼﻗﺘَﻬﺎ ﺑﺎﻟ اﻫ اﻟﻘﺎﻃﻌﺔ ﺑﺪرﺟﺔ ﺣﺎﺻﻞ‬ Yirmidokuzuncu Lem'a-i Arabiye'nin "Allahü Ekber"
mertebelerinden kudret-i İlahiyenin isbatında, kat'î
‫ وذ ﻚ ﺮاﺗﺐ »اﷲ أ « ﻣﻦ‬،‫اﺛ ﺴﺎوي أر ﻌﺎ‬ ‫ب ا ﻻﺛ‬ bürhanlarla -iki kerre iki dört eder derecesinde- isbat
ُّ
..‫»ا ﻠ ﻤ ﻌ ﺔ ا ﺎ ﺳ ﻌ ﺔ وا ﻟ ﻌ ﻦ « ا ﻟ أ ﻟ ﻔ ﺖ ﺑﺎ ﻠ ﻐ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﺮ ﻴ ﺔ‬ edilmiş.

ُ
،‫ ﻓﻤﻊ إﺣﺎﻟﺔ اﻹﻳﻀﺎح وا ﻔﺼﻴﻞ إ ﻫﻨﺎك أردت أن أﺑ ﻫﻨﺎ ﺑﻴﺎﻧﺎ ﻤﻼ‬Onun için, izahı onlara havale etmekle beraber, bir fihriste
hükmünde bu sırrı açan esasları ve delilleri icmalen beyan
‫ﻛﻔﻬﺮﺳﺖ ﺘ ﺗﻠﻚ اﻷﺳَﺲ واﻷدﻟﺔ اﻟ ﺗﻌﺎﻟﺞ ﻫﺬا ا وﺗ ﺸﻔﻪ‬ ve onüç basamak olarak onüç sırra işaret etmek istedim.
،‫ا ﺑﺜ ﻼ ث ﻋ ة ﺮﺗﺒ ﺔ‬ ‫ ﺛ ﻢ ا ﻹ ﺷﺎ ر ة إ ﺛ ﻼﺛ ﺔ ﻋ‬،‫وﺗ ﻮ ﺿ ﺤ ﻪ‬
ُ
‫ وﻟ ﻦ ﻣﺎﻧَﻌ ﻗﻮ ﻣﺎدﻳ‬، ‫ و ﺪأت ﺑ ﺘﺎﺑﺔ ا اﻷول وا ﺎ‬Birinci ve ikinci sırları yazdım. Fakat maatteessüf hem
maddî, hem manevî iki kuvvetli mani', beni şimdilik
‫ ﺑ و ﻛﺘﺎﺑﺔ ﺑﻘﻴﺔ اﻷ ار ا ﻮﻗﺖ‬-‫ﻣﻊ اﻷﺳﻒ‬- ‫ وﻣﻌﻨﻮ ﺣﺎﻻ‬mütebâkisinden vazgeçirdiler.
. ‫ا ﺎ‬
#59

‫ ﻷﻧﻪ‬، ‫ ﻓﻼ ﻳ ﻮن ﺿﺪه رﺿﺎ‬،‫ إذا ن ا ء ذاﺗﻴﺎ‬:‫ ا اﻷول‬Birinci Sır: Bir şey zâtî olsa, onun zıddı o zâta ârız
olamaz. Çünki içtima-üz zıddeyn olur, o da muhaldir.
.‫ا ﺟﺘ ﻤﺎ ع ا ﻀ ﺪﻳ ﻦ و ﻫ ﻮ ﺎ ل‬
ُ
‫ورة ا ﻼزﻣﺔ‬ ‫ ﻣﺎداﻣﺖ اﻟﻘﺪرة اﻹ ﻴﺔ ذاﺗﻴﺔ و‬: ‫ ﻓﺒﻨﺎًء ﻫﺬا ا‬İşte bu sırra binaen, madem kudret-i İlahiye zâtiyedir ve
‫ا‬
Zât-ı Akdes'in lâzım-ı zarurîsidir. Elbette o kudretin zıddı
‫ ﻓﻼ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ ﻮن اﻟﻌﺠُﺰ ا ي ﻫﻮ ﺿﺪ ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة‬،‫ات ا ﻘﺪﺳﺔ‬ olan acz, o Zât-ı Kadir'e ârız olması mümkün olmaz.
.‫ر ﺿﺎ ا ت ا ﻟ ﻘﺎ د ر ة‬
ُ
‫ء ا ﻮا ﺣ ﺪ ﻳ ﻮ ن ﺑﺘ ﺪا ﺧ ﻞ ﺿ ﺪ ه‬ ‫ا‬ ‫ وﻣﺎ دام وﺟﻮد ا ﺮاﺗﺐ‬Ve madem bir şeyde mertebelerin bulunması, o şeyin
içinde zıddının tedahülü iledir.
ُ ُ ‫ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﺗﺘﻜﻮن ﺮاﺗ‬Meselâ: Ziyanın kavî ve zaîf gibi mertebeleri, zulmetin
‫ و د ر ﺟﺎ ت‬،‫ﺐ ﻗ ﻮ ة ا ﻀﻴﺎ ء و ﺿ ﻌ ﻔ ﻪ ﺑ ﻤ ﺪا ﺧ ﻠ ﺔ ا ﻟ ﻈ ﻠ ﻤ ﺔ‬
müdahalesi ile ve hararetin ziyade ve aşağı dereceleri,
‫ وﻣﻘﺎدﻳﺮ ﺷﺪة اﻟﻘﻮة وﺿﻌﻔﻬﺎ‬،‫ ارﺗﻔﺎع ا ﺮارة وﻫﺒﻮﻃﻬﺎ ﺑﺘﺪاﺧﻞ اﻟ ودة‬soğuğun karışması ile ve kuvvetin şiddet ve noksan
-‫ ﺑﻤﻘﺎﺑﻠﺔ ا ﻘﺎوﻣﺔ و ﺎﻧﻌﺘﻬﺎ ﺎ‬mikdarları, mukavemetin karşılaması ve mümanaatıyladır.

َ ُ
‫ﻠﻖ‬ ‫ ﻓ‬..‫ﺮا ﺗ ﺐ‬ ‫ ﻓﻼ ﻳﻤ ﻦ أن ﺘﻮى ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة ا اﺗﻴﺔ‬Elbette o kudret-i zâtiyede mertebeler bulunmaz. Bütün
eşyayı, bir tek şey gibi icad eder.
.‫ء ا ﻮاﺣﺪ‬ ‫اﻷﺷﻴﺎَء وﺗﻮِﺟﺪﻫﺎ‬
‫ ﻓﻤﺎداﻣﺖ ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة ا اﺗﻴﺔ ﻣﺘﺠﺮدة ﻣﻦ ا ﺮاﺗﺐ وﻣﻦ ا ﻀﻌﻒ وﻣﻦ‬Ve madem o kudret-i zâtiyede mertebeler bulunmaz ve
.‫ ﻓﻼ ﺟﺮم أن ﻻ ﻳﻘﻒ أﻣﺎَﻣﻬﺎ ﻣﺎﻧﻊ وﻻ ﻳﺼﻌﺐ ﻋﻠﻴﻬﺎ إ ﺎد‬،‫ ا ﻘﺺ‬karşılayamaz ve hiçbir icad ona ağır gelmez.
za'f ve noksan olamaz, elbette hiçbir mani' onu

ُ
‫و ﻣﺎ دا ﻣ ﺖ ﻻ ﺸ ﻖ ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ ء ﻓ ﻼﺑ ﺪ أ ن ﻳ ﻮ ن ﻳ ﻬﺎ إ ﺎ د ا‬ Ve madem hiçbir şey ona ağır gelmez, elbette haşr-i
ُ a'zamı bir bahar kadar kolay ve bir baharı bir ağaç kadar
‫ و ﺎد ا ﺮ ﻴﻊ ﻛ ﺴﺎﻃﺔ إ ﺎد ﺷﺠﺮة‬،‫اﻷﻋﻈﻢ ﻛﺴﻬﻮﻟِﺔ إ ﺎد ا ﺮ ﻴﻊ‬ sühuletli ve bir ağacı bir çiçek kadar zahmetsiz icad ettiği
‫ و أ ﻧ ﻬﺎ ﺗ ﻘ ﻮ م ﺑﺎ ﻹ ﺎ د‬،‫ و ﺎ د ا ﺸ ﺠ ﺮ ة ﻛ ُ إ ﺎ د ز ﻫ ﺮ ة وا ﺣ ﺪ ة‬،‫وا ﺣ ﺪ ة‬ gibi;
.‫ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ وا ﻟ ﻛ ﻤﺎ ﺗ ﻘ ﻮ م ﺑ ﻬﺎ أ د ق ﻣﺎ ﺗ ﻮ ن ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ وا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن‬

‫ و ﻠﻖ‬،‫ ﻓ ى أﻧﻬﺎ ﻠﻖ ا ﺰﻫﺮة ﺑﺈﺗﻘﺎن ا ﺸﺠﺮة و ﺄﻫﻤﻴﺘﻬﺎ وﻗﻴﻤﺘﻬﺎ‬bir çiçeği bir ağaç kadar san'atlı, bir ağacı bir bahar kadar
mu'cizatlı ve bir baharı bir haşir gibi cem'iyetli ve hârikalı
‫ و ﻠﻖ ا ﺮ ﻴﻊ ﺸﻤﻮ ﺔ ا‬،‫ ا ﺸﺠﺮة ﺑﺈﻋﺠﺎِز ﺻﻨِﻊ ا ﺮ ﻴﻊ ا ﺎﺋﻞ‬halkeder ve gözümüzün önünde halkediyor.
.‫ وﻫﻜﺬا ﺸﺎﻫﺪ ﺧﻠﻘﻬﺎ أﻣﺎم أﻋﻴ ﻨﺎ‬،‫ ﻫﻜﺬا ﻠﻖ‬،‫وﺟﺎﻣﻌﻴﺘﻪ و ﻋﺠﺎزه‬

‫ وﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﺑ اﻫ ﻛﺜ ة ﻗﺎﻃﻌﺔ ﻗﻮ ﺔ أﻧﻪ إن ﻢ ُﺴﻨَﺪ ا ﻠُﻖ‬Risale-i Nur'da kat'î ve kuvvetli çok bürhanlar ile isbat
‫ إ ا ﻮﺣﺪة وا ﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ ﻳﺼﺒﺢ ﺧﻠُﻖ زﻫﺮة واﺣﺪة ﺻﻌﺒﺎ ﻛﺼﻌﻮ ﺔ ﺧﻠِﻖ‬ağaç kadar, belki daha müşkilatlı
edilmiş ki: Eğer vahdet ve tevhid olmazsa, bir çiçek, bir

، ‫ﺷ ﺠ ﺮة ﺑ ﻞ أ ﺻﻌ ﺐ‬

‫ وﻓﻮق ذ ﻚ ﺳ ﺴﻘﻂ ﻴُﻌﻬﺎ‬.‫ و ﺼﺒﺢ ﺧﻠُﻖ ا ﺸﺠﺮة أﻋﻘﺪ ﻣﻦ ﺧﻠﻖ ا ﺮ ﻴﻊ‬ve bir ağaç, bir bahar kadar, belki daha suubetli olmakla
beraber; kıymet ve san'atça bütün bütün sukut
،‫ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ‬ ‫ ﻣﻦ ﺣﻴﺚ اﻟﻘﻴﻤﺔ واﻹﺗﻘﺎن‬edeceklerdi.
ُ
‫ ﺑ ﻞ ﺴﺘ ﺤﻴ ﻞ ﺻﻨ ﻌ ﻪ‬،‫ﺳﻨ ﺔ‬ ‫ ﻓﺎ ﺋﻦ ا ي ﻠﻖ دﻗﻴﻘﺔ واﺣﺪة ﺳﻴُﺼﻨﻊ‬Ve şimdi bir dakikada yapılan bir zîhayat, bir senede
ancak yapılacaktı, belki de hiç yapılmayacaktı.
.‫ﺑﺎ ﺮة‬

‫ ﻓﺈ ن ﻴ ﻊ ا ﻷ ﺛ ﻤﺎ ر وا ﻷ ز ﻫﺎ ر وا ﻷ ﺷ ﺠﺎ ر وا ﻷ ﺣﻴﺎ ء‬: ‫ﻫ ﺬا ا‬ ‫ ﻓﺒﻨﺎًء‬İşte bu mezkûr sırra binaendir ki: Gayet mebzuliyet ve


çoklukla beraber gayet kıymetdar ve gayet çabuk ve
‫ﻳ ﺔ ا ﻮ ﻓ ﺮ ة وا ﻜ ة ﻣ ﻊ أ ﻧ ﻬﺎ‬ ‫ ﺮج إ ا ﻮﺟﻮد‬،‫ ا ﻗﻴﻘﺔ ا ﺮﺗﺒﻄﺔ ﺑﻬﺎ‬kolaylıkla beraber gayet san'atlı olan bu meyveler, bu
،‫ ﻣﻨﺘ ا ﻮدة وا ﻔﺎﺳﺔ‬çiçekler, bu ağaçlar ve hayvancıklar

،‫ﻳ ﺔ ا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن وا ﺼﻨ ﻌ ﺔ‬ ‫ﻣ ﻊ أﻧ ﻬﺎ‬ ‫ﻋ ﺔ وا ﻟ‬ ‫ا‬ ‫ وﺗﻈﻬﺮ ﻣﻨﺘ‬muntazaman meydana çıkıyorlar ve vazife başına


geçiyorlar
َ ً
‫ و ﻮ ﺔ ﺑﺬوَرﻫﺎ‬،‫ ﺆدﻳﺔ وﻇﺎﺋﻔﻬﺎ و ﺴ ﻴﺤﺎﺗﻬﺎ‬،‫ ﻓﺘﺨﺮج إ ا ﻮﺟﻮد ﺑﺎﻧﺘﻈﺎم‬ve tesbihatlarını yapıp, bitirip, tohumlarını yerlerinde
ً tevkil ederek gidiyorlar.
.‫ﺳ ﻴﻠﻬﺎ‬ ‫ ﻣﺎ ﺿﻴ ﺔ‬،‫ﺑ ﺪﻳ ﻠ ﺔ ﻋﻨ ﻬﺎ‬

‫ ﺑﺘﺠٍﻞ ﻣﻦ‬،‫ﺮآة واﺣﺪة‬ ‫ ﻛﻤﺎ أن ﺷﻤﺴﺎ واﺣﺪة ﺸّﻊ ﺿﻴﺎًء إ‬: ‫ا ﺎ‬ ‫ ا‬İkinci Sır: Nasılki nuraniyet ve şeffafiyet ve itaat sırrıyla
ve kudret-i zâtiyenin bir cilvesiyle birtek güneş, birtek
‫ ﻓﺈ ﻧ ﻬﺎ‬،‫ا ﻮ را ﻧﻴ ﺔ وا ﺸ ﻔﺎ ﻓﻴ ﺔ وا ﻟ ﻄﺎ ﻋ ﺔ‬ ‫ اﻟﻘﺪرة ا اﺗﻴﺔ واﺳ ﻨﺎدا إ‬âyineye ziyalı aks verdiği gibi;
‫ﺗﻨ ﻌ ﻜ ﺲ ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ ﺑﺎ ﺼ ﻮ ر ة ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬

‫ ﺑﺎﻟﻔﻌﺎ ﺔ ا ﻮاﺳﻌﺔ ﻟﻘﺪرﺗﻬﺎ ﻏ ا ﺤﺪدة ﺑﺄ ﺮ‬-‫ذات ا ﻀﻴﺎء وا ﺮارة‬- hadsiz âyinelere ve parlak şeylere ve katrelere o kayıdsız
kudretinin geniş faaliyetinden ziyalı ve hararetli olan ayn-ı
.‫ إ ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣﻦ ا ﺮاﻳﺎ وا ﻮاد ا ﻠﻤﺎﻋﺔ واﻟﻘﻄﺮات‬، ‫ إﻟ‬aksini emr-i İlahî ile kolayca verebilir. Az ve çok birdir,
farkı yoktur.
#60

ْ ُ
‫ ﻓﺈن ﻫﺬه ا ﻤﺔ ﺗﺪﺧﻞ ﺴﻬﻮﻟﺔ ﺗﺎﻣﺔ إ أذن‬،‫ و ذا ﻧﻄﻘﺖ ﺑ ﻠﻤﺔ واﺣﺪة‬Hem birtek kelime söylense, nihayetsiz hallakıyetin
nihayetsiz vüs'atinden, o birtek kelime birtek adamın
-‫اﺳ ﻨﺎدا إ ا ﺴﻌﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ ﻠﺨﻼﻗﻴﺔ‬- ‫ ﺷﺨﺺ‬kulağına zahmetsiz girdiği gibi,
َ
، ‫ وﺗﺪﺧﻞ أذﻫﺎن ﻼﻳ ِ اﻷﺷﺨﺎص وآذاﻧﻬﻢ ﺑ ﺴﺎﻃﺔ و ﺑﺎﻷ ﺮ ا ﺮ ﺎ‬bir milyon kulakların kafalarına da izn-i Rabbanî ile
.‫ ﻓﺄﻣﺎﻣﻬﺎ آﻻف ا ﺴﺘﻤﻌ وا ﺴﺘﻤُﻊ ا ﻮاﺣﺪ ﺳﻮاء وﻻ ﻓﺮق ﺑ ﻨﻬﻤﺎ‬müsavidir, fark etmez.
zahmetsiz girer. Binlerle dinleyen ile birtek dinleyen

‫ ﻓﺈ ن‬،‫ﻠ ﺔ‬ ‫ن وا ﺣ ﺪ وآ ﻻ ف ا ﻷ ﻜﻨ ﺔ ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ‬ ‫ وﻣﺜﻠﻤﺎ ﺗﻨﻈﺮ اﻟﻌ إ‬Hem göz gibi birtek nur veya Cebrail gibi nuranî birtek
ruhanî; tecelli-i rahmet içinde olan faaliyet-i Rabbaniyenin
‫ﻛﺠ ﻞ ﻋﻠﻴﻪ ا ﺴﻼم‬- ‫ ﻧﻮرا أو ﻧﻮراﻧﻴﺎ روﺣﺎﻧﻴﺎ‬kemal-i vüs'atinden
َ
- ‫ن وا ﺣ ﺪ ﺑ ﻞ ﺳ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ‬ ‫ ا ﻮﻗﺖ ا ي ﺸﺎﻫﺪ و ﺬﻫﺐ و‬- birtek yere sühuletle baktığı ve gittiği ve birtek yerde
sühuletle bulunduğu gibi,
-‫ا ﺮ ﺔ‬ ‫ا ﺳ ﻨﺎ دا إ ﻛ ﻤﺎ ل ﺳ ﻌ ﺔ ا ﻟ ﻔ ﻌﺎ ﺔ ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ‬

‫ ﺑﺎ ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬- ‫ﺑﺎ ﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﻹ ﻴ ﺔ‬- ‫ ﻓﻬﻮ ﻛﺬ ﻚ ﺸﺎﻫﺪ و ﺬﻫﺐ و‬binler yerlerde de, kudret-i İlahiye ile sühuletle bulunur,
bakar, girer. az, çok farkı yoktur.
.‫ ﻓﻼ ﻓﺮق ﻫﻨﺎ ﺑ اﻟﻘﻠﺔ وا ﻜ ة‬.‫آﻻف اﻷﻣﺎ ﻦ‬
ْٰ َْ َُ ْ
‫ ﻓﻠﻜﻮﻧﻬﺎ‬.- ﴾ ‫ ﴿ َو ِ ِ ا َﻤﺜﻞ اﻻ‬- ‫ وﻫﻜﺬا اﻟﻘﺪرة ا اﺗﻴﺔ اﻷز ﺔ‬Aynen öyle de: Kudret-i zâtiye-i ezeliye, en latif, en has bir
َ nur ve bütün nurların nuru olduğundan
،‫أﻟﻄﻒ ﻧﻮٍر وأﺧﺼﻪ ﺑﻞ ﻧﻮُر اﻷﻧﻮار ﻬﺎ‬

‫ و ﻜﻮن ﻣﺎﻫﻴﺔ اﻷﺷﻴﺎء وﺣﻘﺎﺋﻘﻬﺎ وأوﺟﻪ ا ﻠﻜﻮﺗﻴﺔ ﻓﻴﻬﺎ ﺷﻔﺎﻓﺔ ّﻤﺎﻋﺔ‬ve eşyanın mahiyetleri ve hakikatları ve melekûtiyet
vecihleri şeffaf ve âyine gibi parlak olduğundan
، ‫ﺮا ﻳﺎ‬

‫اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ا رات إ ا ﺒﺎﺗﺎت و أﻧﻮاع اﻷﺣﻴﺎء ﻗﺎﻃﺒﺔ‬- ‫ء‬ ‫ وﻷن‬ve zerrattan ve nebatattan ve zîhayattan tâ yıldızlara ve
güneşlere ve aylara kadar herşey,
- ‫و ا ﺠ ﻮ م وا ﺸ ﻤ ﻮ س وا ﻷ ﻗ ﻤﺎ ر‬
ّ
‫ ﺗﺎﺑٌﻊ وﻣﻨﻘﺎد وﻣﻄﻴﻊ‬o kudret-i zâtiyenin hükmüne gayet derecede itaatli,
‫أﺗ ﻢ و ﺟ ﻪ ُ ﻢ ﺗ ﻠ ﻚ اﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا اﺗﻴ ﺔ و ﺴ ﺨ ﺮ‬
ّ inkıyadlı ve o kudret-i ezeliyenin emirlerine nihayet
‫ و ﻨﺪ وﺧﺎﺿﻊ ﺧﻀﻮ ﻣﻄﻠﻘﺎ ﻷوا ﺮ ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة اﻷز ﺔ‬derecede muti' ve müsahhar bulunduğundan,
ُ
، ‫ء ا ﻮا ﺣ ﺪ‬ ‫ ﻓﻼ ر ﺐ أﻧﻬﺎ ﺗ ﺸﺊ اﻷﺷﻴﺎَء ﻏ ا ﺤﺪودة و ﻠﻘﻬﺎ‬elbette hadsiz eşyayı birtek şey gibi icad eder ve
َ yanlarında bulunur.
.‫ن‬ ‫آن و‬ ‫ء‬ ‫ﻋﻨ ﺪ‬ ‫و‬

، ‫ وا ﺰء وا‬،‫ وا ﻜﺜ واﻟﻘﻠﻴﻞ‬، ‫ ﻓﺎ ﻜﺒ وا ﺼﻐ‬،‫ء ﺷ ﺌﺎ‬ ‫ ﻓﻼ ﻳﻤﻨﻊ‬Bir iş bir işe mani olmaz. Büyük ve küçük, çok ve az, cüz'î
ve küllî birdir. Hiçbiri ona ağır gelmez.
.‫ء‬ ‫ء و ﻻ ﻳ ﺼ ﻌ ﺐ ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ‬ ‫ﺳ ﻮا ء ﻋﻨ ﺪ ﻫﺎ؛ ﻻ ﺗ ﻌ ﺠ ﺰ ﻋ ﻦ‬

‫ واﻟﻄﺎﻋﺔ ﻸﺣ م‬،‫ واﺳ ﻨﺎدا إ أ ار اﻻﻧﺘﻈﺎم وا ﻮازﻧﺔ واﻣﺘﺜﺎل اﻷوا ﺮ‬Hem nasılki Onuncu ve Yirmidokuzuncu Sözlerde
denildiği gibi intizam ve müvazene ve hükme itaat ve
- «‫ﻦ‬ ‫»ا ﻤﺔ اﻟﻌﺎ ة« و»ا ﺎﺳﻌﺔ واﻟﻌ‬
‫ﻛﻤﺎ ذﻛﺮت‬- emirleri imtisal sırlarıyla,
ُ ً
‫ ﻓﺈن ﺳﻔﻴﻨﺔ ﺿﺨﻤﺔ ﺟﺪا ﻳﻤ ﻦ أن ﺗﺪار و ﺴ ﺴﻬﻮﻟِﺔ إدارِة ﻃﻔٍﻞ ﻣﻴﺘﻪ‬yüz hane kadar bir büyük sefineyi bir çocuğun parmağıyla
oyuncağını çevirdiği gibi döndürür, gezdirir.
.. ‫ﺑﺈ ﺻﺒ ﻌ ﻪ‬

‫ ﻓﺈﻧﻪ ﺑﺎﻷ ﺮ ﻧﻔﺴﻪ‬،«‫ »ﻫﺠﻮم‬:‫ و ن ﻗﺎﺋﺪا ﻣﺜﻠﻤﺎ ﺴﻮق ﺟﻨﺪﻳﺎ واﺣﺪا ﺑﺄ ﺮه‬Hem bir âmir, bir arş emriyle birtek neferi hücum ettirdiği
gibi, muntazam ve muti' bir orduyu dahi, o tek emriyle
..‫ إ ا ﺮ ب‬،‫ﺴ ﻮ ق ﺟ ﺸﺎ ﻣﻨﺘ ﻈ ﻤﺎ ﻣ ﻄﻴ ﻌﺎ‬ hücuma sevkeder.

‫ﻃ ﺮ ﻣ ا ن ﻋ ﻈﻴ ﻢ ﺣ ﺴﺎ س‬ ‫ﺣﺎ ﻟ ﺔ ﻮا ز ﻧ ﺔ‬ ‫ و ذا ن ﻫﻨﺎك ﺟﺒﻼن‬Hem pek büyük bir hassas mizanın iki gözünde, iki dağ
müvazene vaziyetinde bulunsalar,
‫ﺟ ﺪا‬
ٌ ُ
،‫ﻣ ﻌﺎ د ﻟ ﺔ ﺗﺎ ﻣ ﺔ‬
‫ٍ ﻣ ﻦ ﻛ ﻔﺘﻴ ﻪ ﺑﻴ ﻀ ﺔ‬ ‫ ﺛﻢ أو ﺑﻤ ان آﺧﺮ وُوﺿﻊ‬iki kefesinde iki yumurta bulunan diğer mizanın, bir tek
ceviz, bir kefesini yukarıya kaldırması, birini aşağı
‫ ﻓﻤﺜﻠﻤﺎ ﻳﻤ ﻦ ﻮزة واﺣﺪة أن ﺗﺮﻓﻊ إﺣﺪى ا ﻜﻔﺘ إ اﻷ‬indirmesi gibi;
، ‫وا ﻷ ﺧ ﺮ ى إ ا ﻷ ﺳ ﻔ ﻞ‬

‫ أن ﺗﺮﻓﻊ إﺣﺪى‬-‫ﺑﻘﺎﻧﻮن ا ﻜﻤﺔ‬- ‫ ﻛﺬ ﻚ ﺴﺘﻄﻴﻊ ﺗﻠﻚ ا ﻮزة ﻧﻔﺴﻬﺎ‬o tek ceviz, bir kanun-u hikmetle öteki büyük mizanın bir
ُ gözünü dağ ile beraber dağın başına ve öbür dağı,
‫ ﻛﻔ ا ان اﻟﻌﻈﻴﻢ ا ﺎ ِﻞ ﻠﺠﺒﻞ إ ﻗﻤﺔ ﺟﺒﻞ وﺗﻨـﺰل اﻷﺧﺮى إ‬derelerin dibine indirebilir.
.‫ﻗﻌﺮ ا ﻮادي‬

‫ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ ﺣﻴ ﺚ إﻧ ﻬﺎ ﻣ ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ‬ ‫ ﻛﺬ ﻚ اﻷ ﺮ‬،‫ ﻓﻜﻤﺎ أن اﻷ ﺮ ﻫﻜﺬا‬Aynen öyle de: Kayıdsız, nihayetsiz, nuranî, zâtî, sermedî
olan kudret-i Rabbaniyede ve beraberinde
،‫ﻣ ﺪﻳ ﺔ‬ ‫ذا ﺗﻴ ﺔ و‬ ‫ و‬،‫ﻧ ﻮ را ﻧﻴ ﺔ‬ ‫ و‬،‫ﻏ ﻣﺘﻨﺎ ﻫﻴ ﺔ‬

‫ وﺗﻮﺟﺪ ﻣﻌﻬﺎ ا ﻜﻤﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ واﻟﻌﺪاﻟﺔ ا ﺎﻣﺔ ا ﻠﺘﺎن ﻫﻤﺎ ﻣ ﺸﺄ ﻴﻊ‬bütün intizamatın ve nizamların ve müvazenelerin menşei,
،‫اﻻﻧﺘﻈﺎم واﻷﻧﻈﻤﺔ وا ﻮازﻧﺔ وﻣﻨﺒُﻌﻬﺎ وﻣﺪارﻫﺎ و ﺼﺪرﻫﺎ‬
menbaı, medarı, masdarı olan nihayetsiz bir hikmet ve
gayet hassas bir adalet-i İlahiye bulunduğundan
‫ء ﺴ ﺨﺮ‬ ‫ء ن وﻣ ﻦ‬ ‫ ﻓﺎ ﺰ وا وا ﻜﺒ وا ﺼﻐ ﻣﻦ أي‬ve cüz'î ve küllî ve büyük ve küçük herşey ve bütün eşya,
o kudretin hükmüne müsahhar ve tasarrufuna münkad
‫ ا‬.‫ﻓ ﻬﺎ‬ ‫ُ ﻢ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة و ﻣﻨ ﻘﺎ د‬ olduğundan,

‫ ﻓﺈن ﺗﻠﻚ اﻟﻘﺪرة ﺴ ا ﺠﻮَم وا ﺴﻴﺎرات ﺴﻬﻮﻟِﺔ إدارِة ا رات‬elbette zerreleri kolayca tedvir ve tahrik ettiği gibi, yıldızları
dahi nizam-ı hikmet sırrıyla kolayca döndürür, çevirir.
.‫ﻧ ﻈﺎ م ا ﻜ ﻤ ﺔ‬ ‫ﻬﺎ؛ و ذ ﻚ‬ ‫و ﺮ‬
#61

‫ات‬ ‫ ﺴ ﻮ ق ﻴ ﻊ ﻃ ﻮاﺋ ﻒ ا‬،‫ا ﺑﺎﺑ ﺔ ا ﺮ ﻴ ﻊ ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ‬ ‫ و ﻤﺎ أﻧﻬﺎ‬Ve baharda, bir emir ile sühuletle bir sineği ihya ettiği gibi;
bütün sineklerin taifelerini ve bütün nebatatı ve
‫ وا ﺒﺎﺗﺎت وا ﻴﻮاﻧﺎت إ ﻣﻴﺪان ا ﻴﺎة‬hayvancıkların ordularını,

‫ و ﺎ ﻜﻤﺔ ا ﺘﻀﻤﻨﺔ ﻓﻴﻬﺎ و‬،‫ و ﻴﻴﻬﺎ ﺑﺎ ﺴﻬﻮﻟﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ و ﺎﻷ ﺮ ﻧﻔﺴﻪ‬kudretindeki hikmet ve mizanın sırrıyla, aynı emirle, aynı
kolaylıkla diriltip meydan-ı hayata sevk eder.
.‫ا ا ن‬

‫ﻋ ﺔ ﻓﺎﺋ ﻘ ﺔ ﻓﺘﻨ ﻔ ﺦ ا ﻴﺎ ة ﺟ ﺬ و ر ﻫﺎ‬ ‫ و ﻤﺎ أﻧﻬﺎ ﺗ ﺒﺖ ﺷﺠﺮة ا ﺮ ﻴﻊ‬Ve bir ağacı baharda çabuk diriltmek ve kemiklerine hayat
vermek gibi, o hikmetli adaletli kudret-i mutlaka ile
‫ﺑﺘ ﻠ ﻚ اﻟ ﻘ ﺪ ر ة ا ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ ا ﻜﻴ ﻤ ﺔ‬ ‫ ﻓ‬،‫ﻟﻌﻈﺎم‬ ‫و ﺟ ﺬ و ﻋ ﻬﺎ ا ﻟ‬
‫ا ﻟ ﻌﺎ د ﻟ ﺔ و ﺎ ﻷ ﺮ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ‬
َ َ
‫ ﻣﺜ ﻠ ﻤﺎ أ ﺣﻴ ﺖ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺸ ﺠ ﺮ ة‬،‫ﻛ ﺠﻨﺎ ز ة ﺿ ﺨ ﻤ ﺔ‬ ‫ ﻫﺬه اﻷرض ا ﺎﺋﻠﺔ اﻟ‬koca arzı ve zemin cenazesini, baharda o ağaç gibi
ً kolayca ihya edip yüzbin çeşit haşirlerin misallerini icad
‫ ﻮِﺟﺪة ﻣﺌﺎِت اﻵﻻف ﻣﻦ أﻧﻮاع اﻷﻣﺜﻠﺔ وا ﻤﺎذج‬،‫ا ﺮ ﻴﻊ ﺑ ﺴﺎﻃﺔ‬ eder.
.‫وا ﻟ ﺸ ﻮ ر‬ ّ
‫ا اﻟ ﺔ ا‬

:‫ا ﻷ ر ض ﺑ ﺄ ﺮ ﺗ ﻮ ﻓﺈﻧ ﻪ ﺑ ﻤ ﻀ ﻤ ﻮ ن ا ﻵﻳﺎ ت ا ﻠﻴ ﻠ ﺔ ا ﻵﺗﻴ ﺔ‬ Ve bir emr-i tekvinî ile arzı dirilttiği gibi,

َ ُْ َْ َ َ ُ َ َ ً َ ً ْ ْ َ َ ْ
.(53:‫ن ﴿ ِان ﻧﺖ ِاﻻ َﺻﻴَﺤﺔ َواِﺣﺪة ﻓﺎِذا ﻫْﻢ ﻴٌﻊ َ ﻨﺎ َ ُ ون ﴾ ) ﺲ‬ َ ُ َ ُْ َ ْ ََ ٌ َ ْ ُ َ َ ً َ َ ً َ ْ َ ْ َ‫َ ﻧ‬ ْ
‫و‬ ‫ﺖ ِاﻻ ﺻﻴﺤﺔ واِﺣﺪة ﻓﺎِذاﻫﻢ ِ ﻴﻊ ﻨﺎ‬ ‫ِان‬
fermanıyla yani: "Bütün ins ve cinn, birtek sayha ve emr
ile yanımızda meydan-ı haşre hazır olurlar." Hem
َْ ُ َ ْ ََْ َْ
.(77:‫﴿ َو َٓﻣﺎ ا ُﺮ ا ﺴﺎَﻋِﺔ ِاﻻ ﻤِﺢ ا َ َ ِ اْو ﻫَﻮ اﻗَﺮُب ﴾ )ا ﺤﻞ‬ ُ‫َوَﻣﺎ ا َ ْ ُﺮ ا ﺴﺎَﻋﺔ اﻻ َ َْﻤﺢ ا ْ َ َ ا َْو ُﻫَﻮ ا َﻗَْﺮب‬
ِ ِ ِ ِ
ferman etmesiyle,

yani: "Kıyamet ve haşrin işi ve yapılması gözünü kapayıp,


hemen açmak kadardır; belki daha yakındır." der. Hem
ََْ ُ ُْ َ ُ ُْ َ َ ََْ ُ ُْ َ ُ ُْ َ
‫َﻣﺎ ﺧﻠﻘ ْﻢ َوﻻ َﻌﺜ ْﻢ ِاﻻ ﻛﻨﻔٍﺲ َواِﺣﺪٍة‬
َ
.(28:‫﴿ َﻣﺎ ﺧﻠﻘ ْﻢ َوﻻ َﻌﺜ ْﻢ ِاﻻ ﻛﻨﻔٍﺲ َواِﺣﺪٍة ﴾ )ﻟﻘﻤﺎن‬

âyetiyle, yani: "Ey insanlar! Sizin icad ve ihyanız ve haşr ü


neşriniz, birtek nefsin ihyası gibi kolaydır. Kudretime ağır
gelmez" mealinde bulunan

‫ ﻳﺄ ﺑﻬﻢ‬،‫ ﻳﺄ ﻤﻴﻊ اﻹ ﺲ وا ﻦ وﻣﺎ ﻫﻮ ﺣﻴﻮا وروﺣﺎ و ﻼﺋ ﻲ‬şu üç âyetin sırrıyla, aynı emir ile, aynı kolaylıkla bütün
ins ve cinleri ve hayvanı ve ruhanî ve melekleri haşr-i
‫ا ﻷ وأ ﻣﺎ م‬ ‫ﻴ ﻌﺎ ﺑﺎ ﻷ ﺮ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ ﺑﺎ ﺴ ﻬ ﻮ ﻟ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ إ ﻣﻴ ﺪا ن ا‬ ekberin meydanına ve mizan-ı a'zamın önüne getirir. Bir iş
.‫ ﻓﻼ ﻳﻤﻨﻊ ﻓﻌﻞ ﻓﻌﻼ ﻗﻂ‬،‫ ا ان اﻷﻋﻈﻢ‬bir işe mani olmaz.

‫ا ﺎﻟ ﺚ إ ا ﺎﻟ ﺚ ﻋ‬ ْ ‫ ﻫﺬا وﻗﺪ أُ ّﺟﻠ‬Üçüncü ve dördüncüden tâ onüçüncü sırra kadar, arzuma


‫ﺖ ﻛﺘﺎﺑ ﺔ ﺑ ﻘﻴ ﺔ ا ﻷ ا ر ﻣ ﻦ ا‬ ِ
َ muhalif olarak başka vakte talik edildi.
.‫ﺧ ﻼ ف ر ﻏﺒ إ و ﻗ ﺖ آ ﺧ ﺮ ﺑ ﻤ ﺸ ﺌ ﺔ ا ﷲ‬
#62

ّ
‫ ّﻴﺔ ا ﻮﺟﻮدات وﻇﻬﻮرﻫﺎ ﻣﻌﺎ‬:‫ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮاﺑﻌﺔ‬Dördüncü Hakikat: Mevcudatın vücudları ve zuhurları,
َ ً
‫ إن وﺟﻮد ا ﻮﺟﻮدات وﻇﻬﻮرﻫﺎ ﻣﻌﺎ ﻣﺘﺪاﺧﻠﺔ ﺸﺎﺑﻬﺎ ﺑﻌُﻀﻬﺎ ا ﻌﺾ‬beraberlik ve birbiri içinde birlik ve birbirine benzemeklik
،‫ا ﻵ ﺧ ﺮ‬
َ َ
‫ و ﻮ ن ﻗ ﺴ ﻢ ﻣﻨ ﻬﺎ‬، ‫ و ﻮن ﺑﻌﻀﻬﺎ ﻣﺜﺎﻻ ﺼﻐﺮا ﻶﺧﺮ أو ﻧﻤﻮذﺟﺎ أ‬ve birbirinin misal-i musaggarı ve nümune-i ekberi ve bir
ّ
،‫و ّﻴﺎ و ﻘﻴِﺔ اﻷﻗﺴﺎم أﺟﺰاَءه وأﻓﺮاده‬
kısım küll ve küllî ve diğer kısım onun cüz'leri ve ferdleri
‫ﻧ ﻘ ﺶ ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ‬ ‫ وا ﻟ ﻌ ﻼ ﻗ ﺔ ا ﻮ ﺛﻴ ﻘ ﺔ‬،‫ﺧﺘ ﻢ ا ﻟ ﻔ ﻄ ﺮ ة و ﺳ ﻜﺘ ﻬﺎ‬ ‫ ﻣﻊ اﻟ ﺸﺎﺑﻪ‬ve birbirine sikke-i fıtratta müşabehet ve nakş-ı san'atta
münasebet
،‫وا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن‬

‫ وأﻣﺜﺎل‬..‫ و ﻛﻤﺎل ٍ ﻣﻨﻬﺎ وﻇﻴﻔﺔ اﻵﺧﺮ اﻟﻔﻄﺮ ﺔ‬،‫ وا ﻌﺎون ﻓﻴﻤﺎ ﺑ ﻨﻬﺎ‬ve birbirine yardım etmek ve birbirinin vazife-i fıtriyesini
tekmil etmek gibi, çok cihet-ül vahdet noktalarında;
‫ ﺗﻌﻠﻦ‬،‫ ﻫﺬه ﻣﻦ ا ﻘﺎط اﻟﻌﺪﻳﺪة ﻬﺔ ا ﻮﺣﺪة ا ﻜﺜ ة ا ﻮﺟﻮدات‬bedahet derecesinde tevhidi ilân
،‫ا ﻮﺣﻴَﺪ ﺑﺪاﻫﺔ‬
ُ
‫ أن‬-‫ﻣﻦ ﺟﻬﺔ ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ ا ﻬﻴﻤﻨﺔ‬- ‫ وﺗﻈﻬﺮ‬،‫ وﺗ ﺒﺖ أن ﺻﺎﻧﻌﻬﺎ واﺣﺪ أﺣﺪ‬ve sâni'lerinin vâhid olduğunu isbat etmek ve kâinatın
rububiyet cihetinde, tecezzi ve inkısam kabul etmez bir
. ‫ﻢ ا وا‬ ‫ ﻓ‬.‫ ا ﺋﻨﺎت ﻗﺎﻃﺒﺔ ﻻ ﺗﻘﺒﻞ ا ﺠﺰﺋﺔ واﻻﻧﻘﺴﺎم‬küll ve küllî hükmünde bulunduğunu izhar etmektir.

‫ﻫﺎ ا ﻟ ﻌ ﺪ ﻷ ر ﻌ ﻤﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع‬ ‫ أن إ ﺎد أﻓﺮاد ﻻ‬:‫ ﻣﺜﺎل ذ ﻚ‬Evet meselâ her baharda nebatattan ve hayvanattan dört
yüzbin nev'in hadsiz efradlarını,
،‫ا ﺮ ﻴ ﻊ‬ ‫ا ﺒﺎ ﺗﺎ ت وا ﻴ ﻮا ﻧﺎ ت‬
َ
‫ رﻏﻢ ﺗﺪاﺧﻞ ﺑﻌﻀﻬﺎ‬،‫ و ﻧﻤﻂ واﺣﺪ‬،‫ و دارﺗﻬﺎ ﻣﻌﺎ آن واﺣﺪ‬beraber ve birbiri içinde, bir anda ve bir tarzda, yanlışsız,
‫ و ﺷﺘَﻬﺎ ﺑ ﻤﺎل ا ﻜﻤﺔ وﺣﺴﻦ‬،‫ ﻣﻦ دون ﺧﻄﺄ أو ﺧﻠﻞ‬،‫ ا ﻌﺾ اﻵﺧﺮ‬idare ve iaşe etmek.
hatasız, kemal-i hikmet ve hüsn-ü san'atla icad etmek ve

..‫ا ﺼﻨ ﻌ ﺔ وا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن‬

‫ﺪودة ﻷﻧﻮاع اﻟﻄﻴﻮر اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ﻣﺜﺎ ﺎ ا ﺼﻐﺮ‬ ‫ و ﺬا ﺧﻠُﻖ أﻓﺮاد ﻏ‬hem kuşların misal-i musaggarları olan sineklerden tâ
nümune-i ekberleri olan kartallara kadar hadsiz efradlarını
(‫)ا ﺼﻘﻮر‬ ‫ات( إ ﻣﺜﺎ ﺎ اﻷ‬ ‫ )ا‬yaratmak
َ
‫ و ﻬ ُ ﻫﺎ ﺑ ﺄ ﺟ ﻬ ﺰ ة‬،‫ا ﻮ‬ ‫ وﻣﻨُﺤﻬﺎ اﻟﻘﺪرة ا ﺴﻴﺎﺣﺔ وا ﺠﻮال‬ve hava âleminde, seyahat ve yaşamalarına yardım eden
cihazatı verip gezdirmek ve havayı şenlendirmekle
،‫ ﺴﺎﻋﺪﻫﺎ ا ﻌ ﺸﺔ وا ﺮ ﺔ وا ﻨـّﺰه وﻧ ِ ا ﻬﺠﺔ ا ﻮ‬beraber,

‫ﺐ ﺧﺘ ﻢ ا ﻜ ﻤ ﺔ‬ُ ‫ وﺗﺮ ﻴ‬،‫ ووﺿُﻊ ﺳﻜﺔ ا ﺼﻨﻌﺔ ا ﻌﺠﺰة وﺧﺘﻤﻬﺎ وﺟﻮﻫﻬﺎ‬yüzlerinde mu'cizane birer sikke-i san'at ve cisimlerinde
ِ
ُ müdebbirane birer hâtem-i hikmet ve mahiyetlerinde
‫ و ﻳ ﺪا ع ﻃ ﻐ ﺮا ء ا ﻷ ﺣ ﺪ ﻳ ﺔ ﻣﺎ ﻫﻴﺘ ﻬﺎ ﺑ ﻞ‬، ‫أ ﺟ ﺴﺎ ﻣ ﻬﺎ ﺑ ﻞ ﺗ ﺪﺑ‬ mürebbiyane birer turra-i ehadiyet koymak.
..‫ا ﻋﺘﻨﺎ ء وﺗ ﺮ ﻴ ﺔ‬
ُ
،‫ و ﻣﺪاد ا ﻴﻮاﻧﺎت ﺑﺎ ﺒﺎﺗﺎت‬،‫ و ﺬا إﻣﺪاد ﺧﻼﻳﺎ ا ﺴﻢ ﺑﺬرات اﻟﻄﻌﺎم‬hem zerrat-ı taamiyeyi hüceyrat-ı bedeniyenin imdadına
ve nebatatı hayvanatın imdadına ve hayvanatı insanların
‫ و ﻣﺪاد ا ﺼﻐﺎر اﻟﻌﺎﺟﺰ ﻦ ﻨﺎن ا ﻮا ات‬،‫ و ﻣﺪاد اﻹ ﺴﺎن ﺑﺎ ﻴﻮاﻧﺎت‬yardımına ve umum vâlideleri iktidarsız yavruların
ُ
‫ وﺟﻌﻞ ﻫﺬا ا ﺴ واﻹﻣﺪاد وا ﻌﺎوﻧﺔ ﺗﺘﻢ إﻃﺎِر ﺣﻜﻤﺔ ﺗﺎﻣﺔ‬،‫ ور ﻳﺘﻬﻦ‬muavenetine hakîmane, rahîmane koşturmak,
göndermek.
..‫وﺿﻤَﻦ ر ﺔ ﻠﺔ‬
ُ
‫ف ﺑﺎ ﻈﺎم ﻧﻔﺴﻪ واﻹﺑﺪاِع ﻧﻔﺴﻪ و ﺎﻟﻔﻌﻞ ﻧﻔﺴﻪ وا ﻜﻤﺔ‬ ‫ و ﺬا ا‬hem daire-i Kehkeşan'dan ve manzume-i şemsiyeden ve
anasır-ı arziyeden, tâ göz hadekasının perdelerine
‫ إ‬-‫ﻣﻦ ا واﺋﺮ ا ﻜﻮﻧﻴﺔ ا ﺎﺋﻠﺔ‬- ‫ اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ ﺮة درب ا ﺒﺎﻧﺔ‬،‫ﻧﻔﺴﻬﺎ‬
‫ و ا ﻟ ﻌﻨﺎ ا ﻷ ر ﺿﻴ ﺔ ﺑ ﻞ ﺣ إ ﺣ ﺪ ﻗ ﺔ ا ﻟ ﻌ‬،‫ا ﻨ ﻈ ﻮ ﻣ ﺔ ا ﺸ ﻤ ﺴﻴ ﺔ‬
ُ
‫ وأوراق ﺑﺮاﻋﻢ اﻷوراد وأﻏﻠﻔﺔ ﻋﺮاﻧ ﺲ ا رة‬ve gül goncasının yapraklarına ve mısır sünbülünün
gömleklerine

- ‫ ﻣﺜ ﻼ‬- ‫ا ﻄﻴ ﺦ‬ ‫ وا ﺬور ا ﻣﻨﺔ‬ve kavunun çekirdeklerine kadar

.. ‫ﻢ ا ﺰ وا‬ ‫ا ﻌ ﺾ ا ﻵ ﺧﺮ و‬ ‫ ﻛﺄﻧﻬﺎ دواﺋﺮ ﻣﺘﺪاﺧﻠﺔ ﺑﻌﻀﻬﺎ‬mütedâhil daireler gibi cüz'î ve küllî hükmünde aynı
intizam ve hüsn-ü san'at ve aynı fiil ve kemal-i hikmetle
tasarruf etmek, elbette bedahet derecesinde isbat eder ki:
ً َ
، ‫ذ ﻚ ُ ﺒ ﺖ ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ أ ن ا ي ﻳ ﻘ ﻮ م ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل إ ﻧ ﻤﺎ ﻫ ﻮ وا ﺣ ﺪ أ ﺣ ﺪ‬ Bu işleri yapan hem vâhiddir, birdir, her şeyde sikkesi var.
‫ وﺿَﻊ ﺳﻜﺘﻪ وﺧﺘَﻤﻪ ﻧﺎﺻﻴﺔ‬hazırdır.
Hem de hiçbir mekânda olmadığı gibi her mekânda
،‫ء ا ﻮ ﺟ ﻮ د‬
ّ
‫ء رﻏﻢ‬ ‫ و ﻫ ﻮ ﻗ ﺮ ﺐ إ‬،‫ن‬ ‫ و ﻤﺎ ﻻ ﺪه ن ﻓﻬﻮ ﺣﺎ‬Hem güneş gibi; her şey ondan uzak, o ise her şeye
ٌ yakındır.
.‫ ﺸﻤﺲ‬،‫ء ﺑﻌﻴﺪ ﻋﻨﻪ‬ ‫أن‬
‫ ﻛﻤﺎ ﺴﻬﻞ ﻋﻠﻴﻪ أﺻﻌﺐ أ ﻮر ا واﺋﺮ ا ﻜﻮﻧﻴﺔ اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ وا ﻨﻈﻮﻣﺔ‬Hem daire-i Kehkeşan ve manzume-i şemsiye gibi en
büyük şeyler ona ağır gelmediği gibi,
،‫ا ﺸ ﻤ ﺴﻴ ﺔ‬

.‫ وأدق ا ﻮاﻃﺮ اﻟﻘﻠﺒﻴﺔ‬،‫ﻋﻠﻴﻪ أﻳﻀﺎ أﺻﻐﺮ أ ﻮر ا ﻜﺮ ﺎت ا م‬ ‫ ﻻ‬kandaki küreyvat, kalbdeki hatırat ondan gizlenmez;
‫ء ﻳﺒ ﺧﺎرَج إدارﺗﻪ وداﺋﺮة ﺗ ﻓﻪ‬
tasarrufundan hariç kalmaz.
‫ﻻ‬

‫ء‬ ‫ء ﻛﺒ ا أ و ﻛﺜ ا ﻓ ﻬ ﻮ ﺳ ﻬ ﻞ و ﺴ ﻋ ﻠﻴ ﻪ ﻛ ﺄ ﺻ ﻐ ﺮ‬ ‫ وﻣﻬﻤﺎ ن ا‬. Hem her şey ne kadar büyük ve çok olursa olsun, en
küçük, en az bir şey gibi ona kolaydır ki;
،‫وأ ﻗ ﻠ ﻪ‬
َ َ َ
‫ﻣﺎ ﻫﻴ ﺔ‬ ‫ و ﻠ ﻖ ا ﺰ ﻫ ﺮ ة‬،‫ﻧ ﻈﺎ م ا ﺼ ﻘ ﺮ و ﺗ ﻘﺎﻧ ﻪ‬ ‫ة ا ﺼﻐ ة‬ ‫ ﻓﻴَﺨﻠﻖ ا‬sineği kartal sisteminde ve çekirdeği ağacın mahiyetinde
،‫ا ﺸ ﺠ ﺮ ة وا ﻧﺘ ﻈﺎ ﻣ ﻬﺎ‬
‫رو ﻋﺔ‬ ‫ و ﻠﻖ ا ﺪﻳﻘﺔ‬،‫ و ﻠﻖ ا ﺸﺠﺮة ﺻﻮرة ا ﺪﻳﻘﺔ و ﺑﺪاﻋﻬﺎ‬ve bir ağacı bir bahçe suretinde ve bir bahçeyi bir bahar
san'atında ve bir baharı bir haşir vaziyetinde sühuletle icad
.‫و ﻫﻴ ﺘ ﻪ‬ ‫ و ﻠﻖ ا ﺮ ﻴﻊ ﻋﻈﻤﺔ ا‬،‫ ا ﺮ ﻴﻊ وزﻫﻮه‬eder.
#63

ّ
‫ وﻫﻮ ﻳﻘﺪم إ ﻨﺎ أ اﻷﺷﻴﺎء إﺗﻘﺎﻧﺎ وأﻏﻼﻫﺎ ﺛﻤﻨﺎ ﺴﻌٍﺮ ﺲ زﻫﻴﺪ ﺑﻞ‬Ve san'atça çok kıymetdar şeyleri, bize çok ucuz verir,
ّ ُ ihsan eder. İstediği fiyat ise, bir "Bismillah" ve bir
«‫ » ﺴﻢ اﷲ« و»ا ﻤﺪ ﷲ‬:‫ ﺛﻢ ﻻ ﻳﻄﻠﺐ ﻣﻨﺎ إﻻ‬،‫ﺴﻨﻪ إ ﻨﺎ إﺣﺴﺎﻧﺎ‬ "Elhamdülillah"tır.
ّ
‫ ﻫﻮ » ﺴﻢ اﷲ ا ﺮ ﻦ ا ﺮﺣﻴﻢ« اﺑﺘﺪاًء‬،‫ أي إن ا ﻤﻦ ا ﻘﺪر ﻠﻚ ا ﻌﻢ‬Yani, o çok kıymetdar nimetlerin makbul fiyatları, başta
"Bismillahirrahmanirrahîm" ve âhirinde "Elhamdülillah"
.‫ و»ا ﻤﺪ ﷲ« ﺧﺘﺎﻣﺎ‬demektir.
ً
‫ ﻧ ﺘ ﺑﻬﺬا اﻟﻘﺪر ﻧﻈﺮا ﻟﻘﻴﺎم رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﺑﺈﻳﻀﺎح ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮاﺑﻌﺔ‬Bu "Dördüncü Hakikat" dahi Risale-i Nur'da izah ve isbat
edildiğinden, bu kısacık işaretle iktifa ediyoruz.
. ‫و ﺛﺒﺎﺗ ﻬﺎ ﺑﺘ ﻔ ﺼﻴ ﻞ أ‬

: ‫ا ﻨـ ﺰ ل ا ﺎ‬ ‫ ورأى ﺻﺎﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ‬Bizim seyyahın ikinci menzilde gördüğü


Beşinci Hakikat:
‫ ا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ م ا ﻷ ﻤ ﻞ و و ﺣ ﺪ ة ا ﻮا د‬: ‫ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﺎ ﺴ ﺔ‬

‫ﻤ ﻮ ع ا ﻜ ﻮ ن و أ ر ﻧ ﻪ و أ ﺟ ﺰاﺋ ﻪ ﺑ ﻞ‬ ‫ أي وﺣﺪة اﻻﻧﺘﻈﺎم اﻷ ﻤﻞ‬Kâinatın mecmuunda ve erkânında ve eczasında ve her


mevcudunda bir intizam-ı ekmelin bulunması
،‫ﻮ ﺟ ﻮ د ﻓﻴ ﻪ‬

‫ ووﺣﺪة ﻮﻇ و ﻮاد ا ﻜـﻮن ا ﻮاﺳﻊ اﻟ ﻫـﻲ ﻮر إدارﺗﻪ وﻣﺘﻌﻠﻘﺔ‬ve o memleket-i vasianın tedvir ve idaresine medar olan
ve heyet-i umumiyesine taalluk eden maddeler ve
.‫ ﺑﻬﻴ ﺘﻪ اﻟﻌﺎﻣﺔ‬vazifedarlar birer vâhid olması

‫ﻓ ﺔ ﻠ ﻚ ا ﺪ ﻳﻨ ﺔ ا ﻟ ﻌ ﻈﻴ ﻤ ﺔ وا ﺤ‬ ‫و ﻮ ن ا ﻷ ﺳ ﻤﺎ ء وا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل ا‬ ve o haşmetli şehir ve meşherde tasarruf eden isimler ve


ً fiiller, birbiri içinde ve birer ve bir mahiyet ve vâhid ve
‫ ﻓﺎ ﻻ ﺳ ﻢ ﻫ ﻮ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ وا ﻟ ﻔ ﻌ ﻞ ﻫ ﻮ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ‬،‫ء‬ ‫ا ﻟ ﻌ ﺠﻴ ﺐ ﻴ ﻄ ﺔ و ﺷﺎ ﻠ ﺔ‬ heryerde aynı isim ve aynı fiil olmakla beraber, her şeyi
،‫ ر ﻏ ﻢ ﺗ ﺪا ﺧ ﻞ ﺑ ﻌ ﻀ ﻪ ا ﻌ ﺾ ا ﻵ ﺧ ﺮ‬،‫ن‬ ‫وا ﺎ ﻫﻴ ﺔ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬ veya ekser eşyayı ihataları ve şümulleri.

‫اﻟ ﻔ ﺨ ﻢ و‬ ‫ﺑﻨﺎ ء ذ ﻚ ا ﻟ ﻘ‬ ‫ا ﻷ ﺳﺎ س‬ ‫ و ﻮن اﻟﻌﻨﺎ واﻷﻧﻮاع اﻟ‬ve o zînetli sarayın tedbirine ve şenlenmesine ve binasına
medar olan unsurlar ve neviler,
،‫إ دا ر ﺗ ﻪ و إ ﺿ ﻔﺎ ء ا ﻬ ﺠ ﺔ ﻋ ﻠﻴ ﻪ‬
ً
،‫ ﻣ ﻊ ﺑ ﻘﺎ ء ا ﻟ ﻌﻨ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ‬،‫ﻴ ﻄ ﺔ ﺴ ﻄ ﺢ ا ﻷ ر ض ﺑﺎﻧ ﺸﺎ ر ﻫﺎ أ ﺑ ﻘﺎ ﻋ ﻬﺎ‬ birbiri içinde ve birer ve bir mahiyet-i vâhide ve her yerde
aynı unsur ve aynı nevi bulunmakla beraber zeminin
‫ن ر ﻏ ﻢ ﺗ ﺪا ﺧ ﻞ ﺑ ﻌ ﻀ ﻪ‬ ‫ وذا ﻣﺎﻫﻴﺔ واﺣﺪة‬،‫ وا ﻮع ﻧﻔﺴﻪ واﺣﺪا‬yüzünü ve ekserisini intişar ile ihata etmeleri.
..‫ا ﻌ ﺾ ا ﻵ ﺧ ﺮ‬

‫ورة و ُﺸﻬﺪ و ُﺮي‬ ‫ و ﺪ ل‬،‫ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ‬ ‫ذ ﻚ ﻳ ﻘﺘ‬ elbette bedahetle ve zaruretle iktiza eder ve delalet eder ve
şehadet eder ve gösterir ki;
‫ وأن‬،‫ وأن ﺳﻠﻄﺎن ﻫﺬه ا ﻤﻠﻜﺔ و ﺮ ﻴﻬﺎ‬،‫ أن ﺻﺎﻧﻊ ﻫﺬا ا ﻜﻮن وﻣﺪﺑَّﺮه‬bu kâinatın sânii ve müdebbiri ve bu memleketin sultanı
ٌ ve mürebbisi ve bu sarayın sahibi ve bânisi birdir; tektir,
،‫ واﺣﺪ أﺣﺪ ﻓﺮد‬،‫ ﺻﺎﺣﺐ ﻫﺬا اﻟﻘ و ﺎﻧﻴﻪ‬vâhiddir, ehaddir.
ّ
‫ ﻣﻨـّﺰٌه ﻋﻦ‬،‫ﻚ وﻻ ﻧﺪ‬ ‫ ﻻ‬، ‫ ﻻ و ز ﺮ و ﻻ ﻣ ﻌ‬،‫ء‬ ‫ ﻟ ﺲ ﻛﻤﺜﻠﻪ‬Misli ve naziri olamaz ve veziri ve muini yoktur. Şeriki ve
zıddı olamaz, aczi ve kusuru yoktur.
.‫ ﻣﺘﻌﺎٍل ﻋﻦ اﻟﻘﺼﻮر‬،‫اﻟﻌﺠﺰ‬

‫ﻣﻨ ﻈ ﻤﺎ‬ ‫ا ﻮ ﺣ ﺪ ة؛ إ ذ ﺴﺘ ﺪ‬ ‫ إن اﻻﻧﺘﻈﺎم ا ﺎم إﻧﻤﺎ ﻫﻮ د ﻞ ﺑﺬاﺗﻪ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet intizam tam bir vahdettir, birtek nazzamı ister.
Münakaşaya medar olan şirki kaldırmaz.
.‫ك ا ي ﻫ ﻮ ﻮ ر ا ﺠﺎ د ﻟ ﺔ وا ﺸﺎ ﻛ ﺴ ﺔ‬ ‫ ﻓ ﻼ ﺴ ﻌ ﻪ ا‬،‫وا ﺣ ﺪا‬

‫ء أم‬ ‫ ﻴﺎ ن ا‬- ‫ا ﻜ ﻮ ن ﻪ‬ ‫ ﻓﻤﺎ دام ﻫﻨﺎك اﻧﺘﻈﺎم ﺣﻜﻴﻢ ودﻗﻴﻖ‬Madem bu kâinatın heyet-i mecmuasından, arzın yevmî
ve senevî deveranından tâ insanın sîmasına
،‫ اﺑﺘﺪاًء ﻣﻦ دوران اﻷرض ا ﻮ وا ﺴﻨﻮي‬-‫ﺟﺰﺋﻴﺎ‬

‫ و دوران ا ﻜﺮ ﺎت ا ﻤﺮ‬،‫ و ﻣﻨﻈﻮﻣﺔ ﺷﻌﻮره‬،‫ إ ﺳﻴﻤﺎء اﻹ ﺴﺎن‬ve başının duygular manzumesine ve kandaki beyaz ve
kırmızı küreyvatın deveranına ve cereyanına kadar, küllî
،‫ وا ﻴﺾ وﺟﺮ ﺎﻧﻬﻤﺎ ا م‬olsun cüz'î olsun herbir şeyde hikmetli ve dikkatli bir
intizam var.
ّ
‫ء أ ن ﻳ ﻤ ﺪ ﻳ ﺪ ه و ﺘ ﺪ ﺧ ﻞ ﻗ ﺼ ﺪا و ﺎ دا ﺳ ﻮ ى ا ﻟ ﻘﺎ د ر‬ ‫ﻓ ﻼ ﻳﻤ ﻦ‬ Elbette bir Kadîr-i Mutlak'tan ve bir Hakîm-i
Mutlak'tan başka hiçbir şey, kasd ve icad suretiyle elini
، ‫ا ﻄ ﻠ ﻖ وا ﻜﻴ ﻢ ا ﻄ ﻠ ﻖ‬ hiçbir şeye uzatamaz ve karışamazlar.
ّ
.‫ء ﺳﻮاه ﻣﻨﻔﻌﻼ وﻣﺘﻠﻘﻴﺎ وَﻣﻈﻬﺮا ﻠﻘﺒﻮل ﻟ ﺲ إﻻ‬ ‫ﺑ ﻞ ﻳﺒ‬ Belki yalnız kabul ederler, mazhar ve münfail olurlar.

ّ
‫ وﻣﺎ دام اﻟﻘﻴﺎم ﺑﺎ ﻨﻈﻴﻢ وﻣﻨُﺢ ا ﻈﺎم و ﺎﺻﺔ ﺗﻌﻘﺐ اﻟﻐﺎﻳﺎت وﺗ ﺒﻌﻬﺎ‬Ve madem tanzim etmek ve bilhassa gayeleri takib etmek
ّ ّ ve maslahatları gözeterek bir intizam vermek, yalnız ilim
‫ و ﻻ ﺑﺎﻹرادة‬،‫ ﻻ ﻳ ﻮن إﻻ ﺑﺎﻟﻌﻠﻢ وا ﻜﻤﺔ‬،‫ وﺗﻨﻈﻴﻤﻬﺎ ﺑﺈﺑﺮاز ا ﺼﺎﻟﺢ‬ve hikmetle olur ve irade ve ihtiyar ile yapılır.
،‫ا ﺎ ﻓ ﺬ ة وا ﻻ ﺧﺘﻴﺎ ر‬
#64

‫ وﻫﺬه اﻷﻧﻮاع ا ﺘﻨﻮﻋﺔ‬،‫ ﻓﻼﺑﺪ أن ﻫﺬا اﻻﻧﺘﻈﺎم ا ي ﻳﺪور ﻣﻊ ا ﻜﻤﺔ‬elbette ve her halde, bu hikmetperverane intizam ve bu
gözümüz önündeki maslahatkârane çeşit çeşit hadsiz
‫ا ﺨ ﻠ ﻮ ﻗﺎ ت ﻏ ا ﺤ ﺪ و د ة ا ﻟ ﺗ ا ء ى أ ﻣﺎ م أﻧ ﻈﺎ رﻧﺎ‬ ‫ ﻣﻦ اﻻﻧﺘﻈﺎم‬intizamat-ı mahlukat,
،‫وا اﺋ ﺮ ة ﺣ ﻮ ل ا ﺼﺎ ﻟ ﺢ‬

‫ ﻳﺪل ﺑﺪاﻫﺔ و ﺸﻬﺪ ﺑ ﻞ ﺣﺎل أن ﺧﺎﻟﻖ ﻫﺬه ا ﻮﺟﻮدات وﻣﺪﺑّﺮﻫﺎ‬bedahet derecesinde delalet ve şehadet eder ki; bu
mevcudatın hâlıkı ve müdebbiri birdir, fâildir, muhtardır.
، ‫ و ﻫ ﻮ ا ي ﺑﻴ ﺪ ه ا ﻻ ﺧﺘﻴﺎ ر‬،‫ و ﻫ ﻮ ا ﻟ ﻔﺎ ﻋ ﻞ‬،‫وا ﺣ ﺪ‬

‫ و ﺄ ﺧ ﺬ و ﺿ ﻌﺎ ﺧﺎ ﺻﺎ‬،‫ء ﺮ ج إ ا ﻮ ﺟ ﻮ د إﻧ ﻤﺎ ﺮ ج ﺑ ﻘ ﺪ رﺗ ﻪ ﻫ ﻮ‬ ‫ ﻓ‬Her şey onun kudretiyle vücuda gelir, onun iradesiyle


birer vaziyet-i mahsusa alır ve onun ihtiyarıyla bir suret-i
.‫ و ﺘﺨﺬ ﺻﻮرة ﻣﻨﺘﻈﻤﺔ ﺑﺎﺧﺘﻴﺎره ﻫﻮ‬،‫ ﺑﺈرادﺗﻪ ﻫﻮ‬muntazama giyer.
َ
‫ وأن ﻗﻨﺪﻳﻠﻬﺎ ا ﺘﺪ‬،‫ وﻣﺎدام ا اُج ا ﻮﻫﺎج ﺬه ا ﻧﻴﺎ ا َﻤﻀﻴِﻒ واﺣﺪا‬Hem madem bu misafirhane-i dünyanın sobalı lâmbası
َ ّ birdir ve ruznameli kandili birdir ve rahmetli süngeri birdir
،‫ و أ ن ﻣ ﻌ ا ﺗ ﻬﺎ ذا ت ا ﺮ ﺔ وا ﺣ ﺪ ة‬،‫ﻟ ﻌ ﺪ ا ﻷ ﻳﺎ م وا ﺣ ﺪ‬

،‫ وأن اﺑﻬﺎ ا ي ﻳﺒﻌﺚ ا ﻴﺎة واﺣﺪ‬،‫ وأن ﻣﻄﺒﺨﻬﺎ ذا ا ﻮﻗﺪ واﺣﺪ‬ve ateşli aşçısı birdir ve hayatlı şurubu birdir ve himayetli
tarlası birdir... Bir.. bir.. bir.. tâ binbirler kadar...
،‫ واﺣﺪ إ أﻟٍﻒ وواﺣٍﺪ‬..‫ واﺣﺪ‬..‫ واﺣﺪ‬..‫وأن ﺰرﻋﺘﻬﺎ ا ﺤﻤﻴﺔ واﺣﺪة‬
ً
‫ ﻓﻼﺑﺪ أن ﻫﺬه اﻵﺣﺎد ا ﻮاﺣﺪة ﺸﻬﺪ ﺑﺪاﻫﺔ أن ﺻﺎﻧﻊ ﻫﺬا ا َﻤﻀﻴﻒ‬Elbette bu bir birler bedahetle şehadet eder ki; bu
،‫ واﺣﺪ‬،‫وﺻﺎﺣﺒَﻪ‬
misafirhanenin sâni'i ve sahibi birdir.

ّ
‫ وﻫﻮ ﻛﺮ ﻢ ﻀﻴﻮﻓﻪ ﻣﻨﺘ ا ﻜﺮم وا ﺴﺨﺎء ﺣ إﻧﻪ ُﺴِﺨﺮ ﻛﺒﺎَر‬Hem gayet kerim ve misafirperverdir ki; bu yüksek ve
َ büyük memurlarını, zîhayat yolcularına hizmetkâr edip
.‫ ﻮﻇﻔﻴﻪ ﻫﺆﻻء و ﻌﻠﻬﻢ ﺧﺪﻣﺎ ﻃﺎﺋﻌ ﻀﻤﺎِن راﺣﺔ ﺿﻴﻮﻓﻪ اﻷﺣﻴﺎء‬istirahatlarına çalıştırıyor.
ً
‫ وﻣﺎ داﻣﺖ واﺣﺪة ﺗﻠﻚ اﻷﺳﻤﺎُء ا ﺴ وا ﺸﺆون اﻹ ﻴﺔ واﻷﻓﻌﺎل‬Hem madem dünyanın her tarafında tasarruf eden ve
ُ َ nakışları ve cilveleri görünen "Hakîm, Rahîm,
‫ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ اﻟ ﺗ ّ ف أ ﻮر ا ﻜﻮن واﻟ ﺗﻈﻬﺮ ﻠﻴﺎﺗﻬﺎ وﻧﻘﻮﺷﻬﺎ وآﺛﺎرﻫﺎ‬Musavvir, Müdebbir, Muhyî, Mürebbi" gibi isimler
، ‫ ا ﺤ‬،‫ ا ﺪﺑﺮ‬،‫ ا ﺼﻮر‬،‫ »ا ﻜﻴﻢ‬: ‫ ﻓﺎﻷﺳﻤﺎء ا ﺴ‬..‫أ ﺎء اﻟﻌﺎ ﻢ‬
ُ
..‫ن‬ ‫ا ﺮ « وأ ﻣﺜﺎ ﺎ ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬

..‫ن‬ ‫ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬ ‫ وﺷﺆون »ا ﻜﻤﺔ وا ﺮ ﺔ واﻟﻌﻨﺎﻳﺔ« وأﻣﺜﺎ ﺎ‬ve "hikmet ve rahmet ve inayet" gibi şe'nler ve "tasvir ve
tedvir ve terbiye" gibi fiiller birdirler.
..‫ن‬ ‫ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ‬ ‫و أ ﻓ ﻌﺎ ل »ا ﺼ ﻮ ﺮ وا ﻹ دا ر ة وا ﻟ ﻴ ﺔ « و أ ﻣﺜﺎ ﺎ‬
ٌ
‫ﺮﺗﺒٍﺔ‬ ‫أﺳ‬ ‫ و ﻣﻨ ﻬﺎ‬،‫ا ﻌ ﺾ ا ﻵ ﺧ ﺮ‬ ‫ و ﻣﻨﻬﺎ ﻣﺘﺪاﺧﻞ ﺑﻌُﻀﻪ‬Her yerde aynı isim, aynı fiil birbiri içinde, hem nihayet
mertebede, hem ihatalıdırlar.
،‫وأوﺳِﻊ إﺣﺎﻃﺔ وﻫﻴﻤﻨﺔ‬
َ
‫ﻜ ﺄ ن ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﺳ ﻤﺎ ء وا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل‬ ‫ﻣﻨ ﻬﺎ ﻳ ﻤ ﻞ ﻧ ﻘ ﺶ ا ﻵ ﺧ ﺮ ﺣ‬ ‫ ﻛﻤﺎ أن‬Hem birbirinin nakşını öyle tekmil ederler ki; güya o
isimler ve o fiiller ittihad edip,
،‫ﺗﺘ ﺤ ﺪ ﻣ ﻊ ﺑ ﻌ ﻀ ﻬﺎ ا ﺎ دا‬
ُ ُ ُ
‫ وﺗﺼﺒﺢ ا ﻜﻤﺔ ﻋ َ اﻟﻌﻨﺎﻳﺔ‬،‫ ﺗﺼﺒﺢ اﻟﻘﺪرة ﻋ َ ا ﻜﻤﺔ وا ﺮ ﺔ‬kudret ayn-ı hikmet ve rahmet ve hikmet ayn-ı inayet ve
hayat oluyor.
.‫وا ﻴﺎ ة‬
ُ
‫ ﻳ ﻈ ﻬ ﺮ ﺗ ّ ف‬،‫ء ﻣﺎ‬ « ‫ف اﺳِﻢ »ا ﺤ‬ ‫ ﺗ‬-‫ﻣﺜﻼ‬- ‫ ﻓﻌﻨﺪﻣﺎ ﻳﻈﻬﺮ‬Meselâ, hayat verici ismin bir şeyde tasarrufu göründüğü
anda, yaratıcı ve tasvir edici ve rızk verici gibi çok
‫ا ﻮﻗ ﺖ‬ ‫ اﺳﻢ »ا ﺎﻟﻖ وا ﺼﻮر وا ﺮزاق« وأﺳﻤﺎٍء أﺧﺮى ﻛﺜ ٍة ﻛﺬ ﻚ‬isimlerin aynı anda, her yerde, aynı sistemde tasarrufatları
.‫ن و ﺎ ﻈﺎ م ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ‬ ،‫ ﻧﻔﺴﻪ‬görünüyor.

‫أ ن ﺴ ّ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﺳ ﻤﺎ ء‬ ‫ ﻓﻼﺑﺪ وﻻ ﺎﻟﺔ أن ذ ﻚ ﺸﻬﺪ ﺑﺪاﻫﺔ‬Elbette ve elbette ve bedahetle şehadet eder ki; o ihatalı
َ isimlerin müsemması ve her yerde aynı tarzda görünen
‫ن ﺑﺎ ﻟ ﻄ ﺮا ز‬ ‫ وﻓﺎﻋﻞ ﺗﻠﻚ اﻷﻓﻌﺎل ا ﺸﺎ ﻠﺔ واﻟﻈﺎﻫﺮة‬،‫ ا ﺤﻴﻄﺔ‬şümullü fiillerin fâili birdir; tektir, vâhiddir, ehaddir.
..‫ إﻧﻤﺎ ﻫﻮ ﻓﺎﻋﻞ واﺣﺪ أﺣﺪ ﻓﺮد‬،‫ﻧﻔﺴﻪ‬
ّ
!‫ آﻣﻨـﺎ وﺻﺪﻗﻨﺎ‬Âmennâ ve saddaknâ!

،‫ﻜّﻮﻧﺎت ا ﺼﻨﻮ ت وﺟﻮاﻫﺮﻫﺎ وأﺳﺴﻬﺎ‬ ‫اﻟ‬ ‫ وﻣﺎداﻣﺖ اﻟﻌﻨﺎ‬Hem madem masnuatın maddeleri ve mayeleri olan
unsurlar zemini ihata ederler.
،‫ﻴ ﻂ ﺳ ﻄ ﺢ ا ﻷ ر ض وﺗﺘ ﻮ ز ع ﻋ ﻠﻴ ﻪ‬

-‫ا ﺎ ﻠﺔ ﻷﺧﺘﺎم ﺘﻠﻔﺔ ﺗﻈﻬﺮ ا ﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ‬- ‫ و ﻧﻮع ﻣﻦ أﻧﻮاع ا ﺨﻠﻮﻗﺎت‬Ve mahlukattan, vahdeti gösteren çeşit çeşit sikkeleri
taşıyan nevilerin herbiri bir iken rûy-i zeminde intişar edip
،‫ ر ﻏ ﻢ ﻛ ﻮ ﻧ ﻪ ﻧ ﻮ وا ﺣ ﺪا‬،‫ﻇ ﻬ ﺮ ا ﻷ ر ض وا ﺳﺘ ﻮ ﻋ ﻠﻴ ﻪ‬ ‫ ﻗﺪ اﻧ‬istila ederler.

‫ إ ﻧ ﻤﺎ‬،‫ و ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﻧ ﻮا ع ﺑ ﺄ ﻓ ﺮا د ﻫﺎ‬،‫ﺑ ﻤ ﺸﺘ ﻤ ﻼ ﺗ ﻬﺎ‬ ‫ ﻓﻼﺑﺪ أن ﺗﻠﻚ اﻟﻌﻨﺎ‬Elbette bedahetle isbat eder ki; o unsurlar müştemilatıyla
ve o neviler efradıyla birtek zâtın malıdır, mülküdür.
،‫ﻠ ﻚ ﻮا ﺣ ﺪ‬
ٌ ٌ
‫و ﺼﻨﻮ ت ﻣﺄ ﻮرة ى ذ ﻚ ا ﻮاﺣﺪ اﻟﻘﺎدر ا ي َﺴﺘﺨِﺪم ﺑﻘﺪرﺗﻪ‬ Ve öyle bir Vâhid-i Kadîr'in masnuları ve hizmetkârlarıdır
َ
‫ و ﺴﺨﺮ‬،‫ا ﻄﻠﻘﺔ ﺗﻠﻚ اﻟﻌﻨﺎ َ ا ﻀﺨﻤﺔ ا ﺴﺘﻮ ﺔ ﻛﺄﻧﻬﺎ ﺧَﺪﻣﺔ ﻃﺎﺋﻌﺎت‬
ki; o koca istilacı unsurları, gayet itaatli bir hizmetçi ve o
zeminin her tarafına dağılan nevileri gayet intizamlı bir
َ
.‫ﺟ ﻬ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻷ ر ض ﻛ ﺄﻧ ﻬﺎ ﺟﻨ ﻮ د ﻧ ﻈﺎ ﻣﻴ ﻮ ن‬ ‫ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﻧ ﻮا ع ا ﺘ ﻔ ﺮ ﻗ ﺔ‬ nefer hükmünde istihdam eder.

ْ
‫ﻋ ﻠﻴ ﻬﺎ‬ ‫ ﻧﻘﺘ‬،‫ وﺣﻴﺚ إن رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻗﺪ أﺛ ﺘﺖ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ وأوﺿﺤﺘﻬﺎ‬Bu hakikat dahi Risalet-ün Nur'da isbat ve izah
edildiğinden, burada bu kısa işaretle iktifa ediyoruz.
.‫ﺑﻬﺬه اﻹﺷﺎرة اﻟﻘﺼ ة‬
#65

‫ ﻓﻠﻘﺪ أﺣّﺲ ﺻﺎﺣﺒُﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﺴﺎﻓﺮ ﺑ ﺸﻮة إﻳﻤﺎﻧﻴﺔ ﺑﻌﺪ أن اﻛ ﺴﺐ‬Bizim yolcu, bu beş hakikatten aldığı feyz-i imanî ve zevk-i
tevhidî neş'esiyle müşahedatını hülâsa ve hissiyatını
،‫ اﻟﻔﻴﺾ اﻹﻳﻤﺎ وا ﺬوق ا ﻮﺣﻴﺪي ﻣﻦ ﻓﻬﻤﻪ ﺬه ا ﻘﺎﺋﻖ ا ﻤﺲ‬tercüme ederek, kalbine diyor:
:‫ﻓﺄ ﺸﺄ ﻳ ﺟﻢ ﻠﺨﺼﺎ اﻧﻄﺒﺎ ﺗِﻪ و ﺸﺎﻫﺪاﺗﻪ ﺎِﻃﺒﺎ ﻗﻠﺒَﻪ‬

.‫ اﻧﻈﺮ إ ا ﺼﺤﻴﻔﺔ ا ﻠﻮﻧﺔ ا ﺰاﻫﻴﺔ ﻜﺘﺎب ا ﻜﻮن ا ﻮﺳﻴﻊ‬Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine!
..‫ ﻛﻴﻒ ﺟﺮى ﻗﻠُﻢ اﻟﻘﺪرة وﺻّﻮر ا ﺪﻳﻊ‬Hâme-i zerrin-i kudret, gör ne tasvir eylemiş.

..‫ﻢ ﺗﺒ ﻖ ﻧ ﻘ ﻄ ﺔ ﻣ ﻈ ﻠ ﻤ ﺔ ﻷ ر ﺎ ب ا ﺸ ﻌ ﻮ ر‬ Kalmamış bir nokta-yı muzlim çeşm-i dil erbabına,

.‫ﻜﺄن ا ﺮب ﻗﺪ ﺣّﺮر آﻳﺎﺗِﻪ ﺑﺎ ﻮر‬ Sanki âyâtın Huda, nur ile tahrir eylemiş.

‫ﻫﺬه اﻷﺑﻌﺎد ﻏ ا ﺤﺪودة ﺻﺤﺎﺋﻒ ﻛﺘﺎب اﻟﻌﺎ ﻢ‬:‫ واﻋﻠﻢ أﻳﻀﺎ ﺑﺄن‬Hem bil ki: Kitab-ı âlemin evrakıdır eb'ad-ı nâmahdud,

‫ وﻫﺬه اﻵﺛﺎر ﻏ ا ﻌﺪودة ﺳﻄﻮر ﺣﺎدﺛﺎت ا ﻫﺮ‬Sütur-u hâdisat-ı dehrdir âsâr-ı nâma'dud.

:‫ﻮ ح ا ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﺤ ﻔ ﻮ ظ‬ ‫ ﻗﺪ ُﺳّﻄﺮ‬Yazılmış destgâh-ı levh-i mahfuz-u hakikatta

‫ ﻟ ﻔ ﻆ ﺴ ﻢ ﺣ ﻜﻴ ﻢ‬،‫ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ‬ ‫ﻮ ﺟﻮد‬ Mücessem lafz-ı manidardır, âlemde her mevcud.

:‫ وأﻧﺼﺖ ﻛﺬ ﻚ‬Hem dinle:


َْ َ َ ْ َ َ ْ َ َ ُ ْ َ َ َ َْ ْ َ ْ َ َ ْ َ َ َ ُ َ َ
َ‫َدَﻣﺎَدْم ُﺟﻮ ََﺪﻧ ْﺪ ﻳ‬ َْ ْ َ ْ َ َ َ َ
‫ﭼﻮ ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ﺑﺮاﺑﺮ ِﻣ ﻨﺪ ﻫﺮ دﻣﺎدم ﺟﻮ ﺪﻧﺪ ﻳﺎ ﺣﻖ ا‬
َْ َ ْ َ َ
ُ ‫ﺎ‬ ‫ﻨﺪ ﻫﺮ‬ ‫ﭼﻮ ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ُ ﺑََﺮاﺑَْﺮ ِﻣ‬
ُ
‫ُﮔﻮ ﺪﻧﺪ ﻳﺎ‬ ْ
َ َ ََْ َْ َ َ ْ َ
‫ُﮔﻮ ﺪﻧﺪ ﻳﺎ‬ ‫ﺣﻖ ا‬
ٌ ُ َ َ َ ٌ ٰ َ َْ ّ ُ َ ْ َ َ
‫ٍء ُ اﻳَﺔ ﺗُﺪل َ اﻧﻪ َواِﺣﺪ‬ ِ ِ ‫ﻌﻢ و‬
ٌ َ ُ َ َ َ ُ َ ٌ َ ٰ ُ َ َْ ّ ُ َ ْ َ َ
‫ٍء اﻳﺔ ﺗﺪل اﻧﻪ واِﺣﺪ‬ ِ ِ ‫ﻌﻢ و‬
ُ ‫ وﻫﻜﺬا ﺻّﺪق ﻗﻠ‬diyerek, kalbiyle beraber nefsi dahi tasdik ederek "Evet,
.‫ ﻧﻌﻢ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬:‫ وﻗﺎﻻ ﻣﻌﺎ‬،‫ﺐ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻧﻔَﺴﻪ‬
evet" dediler.
ٌ
‫ ﻫﺬا وﻗﺪ ﺟﺎءت ا ﻨـﺰل ا ﺎ ﻣﻦ ا ﺎب ا ﺎ ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول إﺷﺎرة‬İşte dünya misafiri ve kâinat seyyahının ikinci menzilde
müşahede ettiği beş hakikat-ı tevhidiyeye kısa bir işaret
‫ ﻗﺼ ة إ ﻣﺎ ﺷﺎﻫﺪه ﺳﺎﺋﺢ ا ﻜﻮن وا ﻀﻴﻒ ﻓﻴﻪ ﻣﻦ ا ﻘﺎﺋﻖ ا ﻮﺣﻴﺪﻳﺔ‬olarak, Birinci Makam'ın ikinci babında, ikinci menzile ait
: ‫ و‬،‫ ا ﻤﺲ‬böyle denilmiş:
‫ّ‬ ‫ّ‬
‫َ ََ ْ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ‬
‫ُ‬
‫]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ا ي دل وﺣﺪﺗﻪ وﺟﻮب وﺟﻮده‬
‫ُ‬ ‫َوﺣﺪﺗِ ِِ‬
‫ﻪ‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ُ ا َﻮاِﺣُﺪ اﻻَﺣُﺪ ا ِ ى دل‬
‫ﺸﺎﻫﺪة ﺣﻘﻴﻘِﺔ ا ﻜ ﺎء واﻟﻌﻈﻤﺔ ا ﻜﻤﺎل واﻹﺣﺎﻃﺔ‪ .‬و ﺬا ﺸﺎﻫﺪة‬
‫ّ‬ ‫ﺔ‬ ‫ﻤ‬ ‫ُوُﺟﻮب ُوُﺟﻮده ُ َﺸﺎَﻫَﺪُة َﺣﻘﻴَﻘﺔ اﻟْﻜ ْ َﺎِء َو اﻟَْﻌَﻈ َ‬
‫ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ﻇ ﻬ ﻮ ر ا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل ﺑﺎ ﻹ ﻃ ﻼ ق و ﻋ ﺪ م ا ﻬﺎ ﻳ ﺔ‪ ،‬ﻻ ﺗ ﻘﻴ ﺪ ﻫﺎ إ ﻻ ا ﻹ را د ة‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ ِ ِ ِ‬ ‫ِِ‬ ‫ِ‬
‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ َُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ َ َ‬
‫ﻻَﺣﺎَﻃِﺔ ‪َ ..‬و ﻛﺬا ُ ﺸﺎﻫﺪة َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ﻇُﻬﻮِر‬
‫ُ‬
‫وا ﻜﻤﺔ‪ .‬و ﺬا ﺸـﺎﻫﺪة ﺣﻘﻴﻘِﺔ إ ﺎد ا ﻮﺟﻮدات ﺑﺎ ﻜ ة ا ﻄﻠﻘﺔ ﻓـﻲ‬
‫اﻟﻜﻤﺎِل و ا ِ‬
‫ا ﻋﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ‪ ،‬وﺧﻠِﻖ ا ﺨﻠﻮﻗﺎت ﺑﺎ ﺴﻬﻮﻟﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ اﻹﺗﻘﺎن ا ﻄﻠﻖ‪،‬‬ ‫ْ َُ‬ ‫ْ ََْ ْ ْ َ َ َ َ ُ َّ َ ََُ ُ َ‬
‫ُ‬
‫و ﺑﺪاع ا ﺼﻨﻮ ت ﺑﺎ ﺒﺬو ﺔ ا ﻄﻠﻘﺔ ﻓـﻲ ﻳﺔ ﺣﺴﻦ ا ﺼﻨﻌﺔ وﻏﻠﻮ‬ ‫ﻻَرادة‬ ‫ِ‬ ‫ا‬ ‫ﻻ‬ ‫ا‬
‫ﻻﻃﻼِق و ﻋﺪم ا ِﻬﺎﻳِﺔ ﻻ ﻘ ِﻴﺪ ِ‬
‫ﺎ‬ ‫ﻫ‬ ‫اﻻ ﻌﺎِل ﺑِﺎ ِ‬
‫وا ﻴ ﺔ‬ ‫اﻟﻘﻴﻤﺔ‪ .‬و ﺬا ﺸﺎﻫﺪة ﺣﻘﻴﻘِﺔ وﺟﻮد ا ﻮﺟﻮدات وﺟﻪ ا‬ ‫َ ْ ْ َ ُ َ َ َ ُ َ َ َ ُ َ َ َ َْ ْ ُ َ‬
‫ُ‬
‫و ا ِﻜﻤﺔ ‪ ..‬و ﻛﺬا ﺸﺎﻫﺪة ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ِا ﺎِد ا ﻤﻮﺟﻮداِت‬
‫وا ﻌﻴ ﺔ وا ﺎ ﻣ ﻌﻴ ﺔ وا ﺪا ﺧ ﻞ وا ﻨﺎ ﺳﺒ ﺔ‪ .‬و ـ ﺬا ﺸﺎ ﻫ ﺪ ة ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ‬ ‫َ ْ‬ ‫ْ ََ‬ ‫ْ َ ْ ْ ََ‬
‫ُ‬
‫ا ﻻ ﻧﺘ ﻈﺎ ﻣﺎ ت ا ﻟ ﻌﺎ ﻣ ﺔ ا ﻨﺎ ﻓﻴ ﺔ ﻠ ﺔ‪ .‬و ﺬا ﺸﺎ ﻫ ﺪ ة و ﺣ ﺪ ة ﻣ ﺪا را ت ﺗ ﺪاﺑ‬ ‫ﺑِﺎﻟﻜ َ ِة ا ُﻤْﻄﻠﻘِﺔ ِ ا ْ َﻋِﺔ ا ُﻤْﻄﻠﻘِﺔ َو ﺧﻠُﻖ‬
‫ْ َ‬ ‫ْ َْ‬ ‫ُ َ ُْ ْ ََ‬ ‫َْ ْ ُ َ‬
‫ﻻ ﻘﺎِن ا ُﻤْﻄﻠِﻖ َو‬
‫ُ‬
‫ا ﺋﻨﺎت ا اﻟﺔ ﻋﻠـﻰ وﺣﺪة ﺻﺎﻧﻌﻬﺎ ﺑﺎ ﺪاﻫﺔ‪ .‬و ﺬا وﺣﺪة اﻷﺳﻤﺎء‬ ‫ا‬
‫ِ ِ ِ‬ ‫ﺔ‬ ‫ﻘ‬ ‫ﻠ‬ ‫ﻄ‬ ‫ﻤ‬ ‫ا‬ ‫ﺔ‬
‫ِ‬ ‫ﻟ‬ ‫ﻮ‬ ‫ﻬ‬ ‫ﺴ‬ ‫ﺎ‬ ‫ا ﻤ ﺨﻠﻮﻗ ِ ِ‬
‫ﺑ‬ ‫ت‬ ‫ﺎ‬
‫وا ﻷ ﻓ ﻌﺎ ل ا ﺘ ﻓ ﺔ ا ﺤﻴ ﻄ ﺔ‪ ،‬و ـ ﺬا و ﺣ ﺪ ة ا ﻟ ﻌﻨﺎ وا ﻷ ﻧ ﻮا ع ا ﻨ ة‬ ‫ْ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫ُْ ْ ََ‬ ‫َْ ْ ُ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬ ‫َْ ُ َْ ْ‬
‫و ﺟ ﻪ ا ﻷ ر ض [‪.‬‬ ‫ا ﺴﺘ ﻮ ﺔ‬ ‫ِاﺑﺪاع ا ﻤﺼﻨﻮ ِت ﺑِﺎ ﻤﺒﺬو ِ ِﺔ ا ﻤﻄﻠﻘِﺔ ِ ﻳِﺔ ﺣﺴِﻦ‬
‫َ‬ ‫َ َ َ َ َُ‬ ‫ُُ ْ‬ ‫ْ‬
‫ا ﺼﻨَﻌِﺔ َو ﻏﻠِّﻮ اﻟِﻘﻴَْﻤِﺔ َو ﻛﺬا ُ ﺸﺎﻫﺪة َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ُوُﺟﻮِد‬
‫ْ‬ ‫ْ ُّ‬ ‫َ ْ ْ ُّ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا َﻤْﻮُﺟﻮداِت َ َوﺟِﻪ اﻟ ِ َو اﻟ ِﻴِﺔ َو ا َﻤِﻌﻴِﺔ َو‬
‫َ َ ُ َ َُْ َ َ َ َ َ ُ َ َ َ ُ َ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ا ﺎِﻣِﻌﻴِﺔ و ا ﺪاﺧِﻞ و ا ﻤﻨﺎﺳﺒِﺔ و ﻛﺬا ﺸﺎﻫﺪة ﺣِﻘﻴﻘِﺔ‬
‫َ َ َ َ َُ‬ ‫ّْ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ ْ َ‬
‫ﻻﻧِﺘﻈﺎَﻣﺎِت اﻟَﻌﺎﻣِﺔ ا ُﻤﻨﺎ ِ ﻴَِﺔ ِﻠ ِ ﻛِﺔ َو ﻛﺬا ُ ﺸﺎﻫﺪة‬ ‫ا ِ‬
‫َ ْ َ‬ ‫َْ َ‬ ‫ََ‬ ‫ْ َ َ‬
‫َوﺣﺪِة َﻣﺪاَراِت ﺗﺪا ِ ِ اﻟ ﺋِﻨﺎِت ا اﻟِﺔ َ َوﺣﺪِة‬
‫َ‬ ‫َ َ َْ َ َ َ َ َ َ ْ َ ُ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ‬
‫ﺻﺎﻧِِﻌﻬﺎ ﺑِﺎ ﺪاﻫِﺔ و ﻛﺬا وﺣﺪة اﻻﺳﻤﺎِء و اﻻ ﻌﺎِل‬
‫ْ َْ‬ ‫َ َ ْ َُ ْ َ‬ ‫َ ْ‬ ‫ْ‬
‫ا ُﻤﺘَ َ ِّ ﻓِﺔ ا ُﻤِﺤﻴَﻄِﺔ َو ﻛﺬا َوﺣﺪة اﻟَﻌﻨﺎ ِ ِ َو اﻻﻧَﻮاِع‬
‫َ ْ ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َْ‬
‫ا ُﻤﻨ ِ َ ِة ا ُﻤْﺴﺘَْﻮ ِ َِﺔ َ َوﺟِﻪ اﻻْرِض‬

‫‪#66‬‬

‫ا ل ا ﺎﻟ ﺚ‬ ‫‪Üçüncü Menzil‬‬
‫َ ّ‬ ‫َ‬
‫‪ Sonra, o seyyah-ı âlem asırlarda gezerken, müceddid-i elf-‬وﺣﻴﻨﻤﺎ ن ذ ﻚ ا ﺴﺎﺋﺢ اﻟﻌﺎ ﻢ ﻮل اﻟﻌﺼﻮر ﺻﺎدف ﻣﺪرﺳﺔ ﺪِد‬
‫‪i sâni, İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî'nin medresesine‬‬
‫‪ rast geldi, girdi; Onu dinledi.‬اﻷﻟﻒ ا ﺎ اﻹﻣﺎِم ا ﺮ ﺎ أ ﺪ اﻟﻔﺎرو ﻓﺪﺧﻠﻬﺎ و ﺪأ ﻳﺼ إ ﻪ‪.‬‬

‫ن ا ﻹ ﻣﺎ م ﻳ ﻘ ﻮ ل ﺛﻨﺎﻳﺎ د ر ﺳ ﻪ‪:‬‬ ‫‪O İmam, ders verirken diyordu:‬‬

‫اﻧ ﺸﺎ ف ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﻹﻳ ﻤﺎﻧﻴ ﺔ‬ ‫‪» "Bütün tarîkatların en mühim neticesi, hakaik-i imaniyenin‬إن أﻫﻢ ﻧ ﻴﺠﺔ ﻠﻄﺮق ا ﺼﻮﻓﻴﺔ ﻓﺔ‬
‫‪inkişafıdır.‬‬
‫وا ﻼ ؤ ﻫﺎ ‪،‬‬
‫َ‬
‫‪ " ve "Birtek mes'ele-i imaniyenin vuzuh ile inkişafı, bin‬و ن وﺿﻮح ﺴﺄﻟﺔ واﺣﺪة واﻧ ﺸﺎﻓﻬﺎ ﻮ أرﺟﺢ ﻣﻦ أﻟٍﻒ ﻣﻦ‬
‫"‪keramata ve ezvaka müreccahtır.‬‬
‫ا ﻜ ﺮا ﻣﺎ ت «‪.‬‬

‫‪ Hem diyordu: "Eski zamanda, büyük zâtlar demişler ki:‬و ن ﻳﻘﻮل أﻳﻀﺎ‪» :‬ﻟﻘﺪ ﻗﺎل ﺑﻌﺾ اﻟﻌﻈﻤﺎء ا ﺴﺎﺑﻖ‪ :‬إﻧﻪ ﺳﻴﺄ أﺣﺪ ﻣﻦ‬
‫‪"Mütekellimînden ve ilm-i Kelâm ülemasından birisi‬‬
‫‪ gelecek,‬ا ﺘ ﻤ وﻣﻦ ﻋﻠﻤﺎء ﻋﻠﻢ ا م‬

‫‪ bütün hakaik-i imaniye ve İslâmiyeyi delail-i akliye ile‬وﺳ ﺜﺒﺖ ﺑﺪﻻﺋﻞ ﻋﻘﻠﻴﺔ إﺛﺒﺎﺗﺎ واﺿﺤﺎ ﻴَﻊ ا ﻘﺎﺋﻖ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ‬
‫‪kemal-i vuzuh ile isbat edecek." Ben istiyorum ki, ben o‬‬
‫أﻧﺎ ذ ﻚ ا ﺸ ﺨ ﺺ‪ ،‬ﺑ ﻞ ر ﻤﺎ ﻫ ﻮ أﻧﺎ؛ ) ﺣﺎ ﺷﻴ ﺔ (‬ ‫‪ olsam, belki (Haşiye) o adamım diye,‬واﻹﺳﻼﻣﻴﺔ‪ ،‬و ﺎ‬
‫ ﻟ ﻘ ﺪ أ ﺛﺒ ﺖ ا ﺰ ﻣ ﻦ أ ن ذ ﻚ ا ﺸ ﺨ ﺺ ﻟ ﺲ ﺷ ﺨ ﺼﺎ و ﻻ ر ﺟ ﻼ‬: ( ‫)ا ﺎ ﺷﻴ ﺔ‬ (Haşiye): Zaman isbat etti ki: O adam, adam değil, Risale-
َ i Nur'dur. Belki ehl-i keşif, Risale-i Nur'u ehemmiyetsiz
‫ و ر ﻤﺎ ﺷﺎ ﻫ ﺪ أ ﻫ ﻞ ا ﻜ ﺸ ﻒ ﻛ ﺸ ﻔﻴﺎﺗ ﻬ ﻢ ر ﺳﺎﺋ ﻞ‬.‫و ﻧ ﻤﺎ ﻫ ﻮ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر‬ olan tercümanı ve naşiri suretinde -keşiflerinde- müşahede
ّ
‫ إﻧﻪ‬:‫ ﻓﻘﺎ ﻮا‬،‫ا ﻮر ﺷﺨِﺺ ﻣ ﻬﺎ وﻣﺒﻠﻐﻬﺎ ا ي ﻻ ﻗﻴﻤﺔ وﻻ أﻫﻤﻴﺔ‬ etmişler; "bir adam" demişler.
.( ‫ )ا ﺆ ﻟ ﻒ‬.‫ﺷ ﺨ ﺺ‬

‫ ﺣﻴﺚ إن اﻹﻳﻤﺎن وا ﻮﺣﻴﺪ ﻫﻤﺎ أﺳﺎس ﻴﻊ ا ﻜﻤﺎﻻت اﻹ ﺴﺎﻧﻴﺔ‬iman ve tevhid bütün kemalât-ı insaniyenin esası, mayesi,
nuru, hayatı olduğunu ve
،‫و ﺟ ﻮ ﻫ ﺮ ﻫﺎ وﻧ ﻮ ر ﻫﺎ و ﺣﻴﺎﺗ ﻬﺎ‬

َ َ َ ََ
«‫ »ﺗﻔﻜﺮ ﺳﺎﻋﺔ ﺧ ﻣﻦ ﻋﺒﺎدة ﺳﻨﺔ‬:‫وأن دﺳﺘﻮَر‬ ‫ﻔﻜُﺮ َﺳﺎَﻋٍﺔ ﺧ ْ ٌ ِﻣْﻦ ِﻋﺒَﺎدِة َﺳﻨٍﺔ‬
، ‫ﺺ ا ﻔ ﻜ ﺮ ا ﻹﻳ ﻤﺎ‬ düsturu, tefekkürat-ı imaniyeye ait bulunması
ّ
‫ا ﻟ ﻄ ﺮ ﻘ ﺔ ا ﻘ ﺸ ﻨ ﺪ ﻳ ﺔ و أ ﻫ ﻤﻴﺘ ﻪ إ ﻻ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ع ﻫ ﺬا‬ ‫ وﻣﺎ ا ﻛﺮ ا‬ve Nakşî tarîkatında hafî zikrin ehemmiyeti ise, bu çok
ّ kıymetdar tefekkürün bir nevi olmasıdır." diye talim
،‫ ﻫﻜﺬا ن اﻹﻣﺎم ﻳﻌﻠﻢ‬.« ‫ ا ﻔﻜﺮ ا ﺴﺎ‬ederdi.

‫ ﺎ‬:‫ ﺛﻢ رﺟﻊ إ ﻧﻔﺴﻪ وﺧﺎﻃﺒﻬﺎ‬.‫ وا ﺴﺎﺋﺢ ﻳﻨﺼﺖ و ﺼ ﺑ ﻞ اﻫﺘﻤﺎم‬Seyyah tamamıyla işitti. Döndü nefsine dedi ki: Madem
bu kahraman imam böyle diyor
،‫ن ﻫ ﺬا ا ﻹ ﻣﺎ م ا ﻤﺎ م ﻳ ﻘ ﻮ ل ﻛ ﺬا‬

‫ وأن ازدﻳﺎد ﻗﻮة اﻹﻳﻤﺎن و ﻮ ﺑﻤﻘﺪار ذرة ﻫﻮ أﺛﻤﻦ ﻣﻦ أﻃﻨﺎن ﻣﻦ ﻛﺴﺐ‬ve madem bir zerre kuvvet-i imaniyenin ziyadeleşmesi, bir
َ batman marifet ve kemalâttan daha kıymetlidir ve yüz
‫ ﺑﻞ ﻫﻮ أ وأﻃﻴﺐ ﻣﺎﺋﺔ ﺮة ﻣﻦ ﺣﻼوة اﻷذواق‬،‫ ا ﻌﺎرف وا ﻜﻤﺎﻻت‬ezvakın balından daha tatlıdır.
.‫وا ﻮ ﺟ ﺪ‬

- ‫ وﺣﻴﺚ إن اﻻﻋ اﺿﺎت وا ﺸﺒﻬﺎت ا اﻛﻤﺔ ﺣﻮل اﻹﻳﻤﺎن واﻟﻘﺮآن‬Ve madem bin seneden beri iman ve Kur'an aleyhinde
teraküm eden Avrupa feylesoflarının itirazları ve şübheleri
‫ ﻗﺪ وﺟﺪت ﺳ ﻴﻠﻬﺎ إ ﻗﻠﻮب‬-‫ اﻟ ﺗ ﻫﺎ ﻓﻼﺳﻔﺔ أورو ﺎ ﻣﻨﺬ أﻟﻒ ﺳﻨﺔ‬yol bulup ehl-i imana hücum ediyor.
،‫ ﻓﻴ ﻬﺎ ﻮ ن ﺑ ﻬﺎ أ ﻫ ﻞ ا ﻹﻳ ﻤﺎ ن‬، ‫ا ﺆ ﻣﻨ‬

‫أ ﺳﺎ س ا ﺴ ﻌﺎ د ة‬ ‫ و ﺎو ﻮن ﺑﺬ ﻚ زﻋﺰﻋﺔ اﻷر ن اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ اﻟ‬Ve bir saadet-i ebediyenin ve bir hayat-ı bâkiyenin ve bir
Cennet-i daimenin anahtarı, medarı, esası olan erkân-ı
،‫ اﻷﺑﺪﻳﺔ وﻣﺪار ا ﻴﺎة ا ﺎﻗﻴﺔ وﻣﻔﺘﺎح ا ﻨﺔ ا ﺎ ة‬imaniyeyi sarsmak istiyorlar.
ً
‫ أن ﻧﺰ ﺪ إﻳﻤﺎﻧﻨﺎ ﻗﻮة و ّﻮ ﻣﻦ إﻳﻤﺎن‬-‫ء‬ ‫وﻗﺒﻞ‬- ‫ ﻓﻼﺑﺪ إذن‬Elbette her şeyden evvel imanımızı taklidden tahkike
çevirip kuvvetlendirmeliyiz.
. ‫ﺗ ﻘ ﻠﻴ ﺪ ي إ إﻳ ﻤﺎ ن ﻘﻴ‬
ُ
‫ ﻓﻬﻴﺎ ﺑﻨﺎ أﻳﺘﻬﺎ ا ﻔﺲ ﻟ ْ ﻗُﺪﻣﺎ ﻣﻊ ﻫﺬه ا ﺮاﺗﺐ اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ اﻟ ﺴﻊ‬Öyle ise, haydi ileri! Gel, bulduğumuz birer dağ
kuvvetindeki bu yirmidokuz mertebe-i imaniyeyi namazın
،‫ﻣﻨ ﻬﺎ را ﺳ ﺨ ﺔ ر ﺳ ﻮ خ ا ﺒ ﻞ ا ﻷ ﺷ ﻢ‬ ‫ واﻟ‬،‫ واﻟﻌ ﻦ اﻟ وﺟﺪﻧﺎﻫﺎ‬mübarek tesbihatının mübarek adedi olan otuzüç
‫ ﻗﺎﺻﺪﻳﻦ إﻳﺼﺎ ﺎ إ ﻋﺪد اﻷذ ر واﻟ ﺴ ﻴﺤﺎت ا ﺒﺎر ت ﻠﺼﻼة و‬mertebesine iblağ etmek fikriyle,
.‫ا ﻼ ث وا ﻼ ﺛ ﻮ ن‬

‫ﻢ ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء ا ي ﻳ ﻗ ﺮ ق‬ ‫ﻓ ﻠﻨ ﻄ ﺮ ق ﺑﺎ ب ا ﻹ دا ر ة وا ﻹ ﺷ ﺔ ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ‬ bu ibretgâhın bir Üçüncü menzilini daha görmek için


ْٰ Bismillahirrahmanirrahîm'in anahtarı ile zîhayat
‫ وﻧﻔﺘﺤﻪ ﺑﻤﻔﺘﺎِح ا ِ ا ﺮ ِﻦ ا ﺮﺣﻴِﻢ ﻧﺮى ا ﻨـﺰل‬،‫ِﻋ ا وﻋﻈﺎت‬ âlemindeki idare ve iaşe-i rabbaniyenin kapısını çalmalıyız
.‫ا ﺎ ﻟ ﺚ و ﺸﺎ ﻫ ﺪ ﻣﺎ ﻓﻴ ﻪ‬ ve açmalıyız

‫ا ﻟ ﻌ ﺠﺎﺋ ﺐ و ﻤ ﻊ‬ ‫ ﻓﻄﺮق ا ﺴﺎﺋﺢ ﺑﺎب ا ﻨـﺰل ا ﺎﻟﺚ ا ي ﻫﻮ‬diyerek, mahşer-i acaib ve mecma-i garaib olan bu
َ üçüncü menzilin kapısını istirhamla çaldı, Bismillahilfettah
‫ وﻣﻦ ﺛﻢ ﻓﺘﺤﻪ ﺑـ» ﺴﻢ اﷲ‬،‫ ﻃﺮﻗﻪ ﺑ ﻞ اﺳ ﺣﺎم ورﻓﻖ وﻟﻄﻒ‬،‫ اﻟﻐﺮاﺋﺐ‬ile açtı.
،«‫اﻟﻔّﺘﺎح‬
#67

‫ ووﺟﺪ أن ﻫﻨﺎك أر ﻊ ﺣﻘﺎﺋﻖ ﻋﻈ‬،‫ ﻓﺒﺪا ا ﻨـﺰل ا ﺎﻟﺚ ودﺧﻞ ﻓﻴﻪ‬Üçüncü menzil göründü. Girdi, gördü ki: Dört hakikat-ı
muazzama ve muhita o menzili ışıklandırıyorlar ve güneş
.‫ﻴ ﻄ ﺔ ﺗ ذ ﻚ ا ﻨ ـ ﺰ ل وﺗ ﺸ ﻒ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ وﺗ ﻴﻨ ﻬﺎ ﺸ ﻤ ﺲ ا ﺴﺎ ﻃ ﻌ ﺔ‬ gibi tevhidi gösteriyorlar.
« ‫ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ »ا ﻟ ﻔﺘﺎ ﺣﻴ ﺔ‬ ‫ و‬: ‫ ا ﻘﻴﻘﺔ اﻷو‬Birinci Hakikat:"Fettahiyet" hakikatıdır.

‫ أي اﻧﻔﺘﺎح ﻣﺎ ﻻ ﺪ ﻣﻦ ا ﺼﻮر ا ﻨﺘﻈﻤﺔ ا ﺘﻨﻮﻋﺔ ا ﺨﺘﻠﻔﺔ ﺑﺘﺠ اﺳﻢ‬Yani: Fettah isminin tecellisiyle basit bir maddeden ayrı
ayrı, çeşit çeşit, hadsiz muntazam suretlerin, beraber, her
‫ﻃﺮ ف ﻣ ﻦ أ ﺎء‬ ‫ واﻧ ﺸﺎﻓﻬﺎ ﻣﻌﺎ‬،‫ ﻣﻦ ﻣﺎدة ﺴﻴﻄﺔ ﺟﺪا‬،«‫ »اﻟﻔﺘﺎح‬tarafta bir anda, bir fiil ile açılmasıdır.
.‫ و ﻔ ﻌ ﻞ وا ﺣ ﺪ‬،‫ و آ ن وا ﺣ ﺪ‬،‫ا ﻟ ﻌﺎ ﻢ‬

‫ ﻛﻤﺎ أن اﻟﻘﺪرة اﻟﻔﺎﻃﺮة ﻗﺪ ﻓﺘﺤﺖ ا ﻮﺟﻮداِت ا ﺨﺘﻠﻔﺔ ﻏ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet nasılki umum kâinatın bağistanında ayrı ayrı hadsiz
mevcudatı;
، ‫ا ﺤ ﺪودة‬

‫ﻣﻨ ﻬﺎ‬ «‫ر ﺎض ا ﺋﻨﺎت ﻛﺘﻔﺘﺢ اﻷزﻫﺎر؛ ﻓﺄﻋﻄﺖ ﺑﺎﺳﻢ »اﻟﻔﺘﺎح‬ çiçekler misillü, Fettah ismiyle her birisine münasib bir
ً
.‫ وﺷﺨﺼﻴﺔ ﻣﻨﻔﺮدة ﺗﻤ ّ ه‬،‫ ﻃﺮزا ﻣﻨﺘﻈﻤﺎ ﻳﻨﺎﺳﺒﻪ‬açmış, vermiş.
tarz-ı muntazam ve bir şahsiyet-i mümtaze kudret-i fâtıra

ً
،‫ ﺰ ﻨﺔ‬،‫ ﺻﻮرة ﻮزوﻧﺔ‬-‫ ﺸ أ إﻋﺠﺎزا‬- ‫ ﻓﻘﺪ ﻣﻨﺤﺖ ﻛﺬ ﻚ‬Aynen öyle de, fakat daha mu'cizatlı olarak; zemin
bahçesinde dörtyüz bin enva'-ı zîhayata dahi, her birisine
‫ ذي ﺣﻴﺎة ﻣﻦ أر ﻌﻤﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻧﻮع ﻣﻦ أﻧﻮاع اﻷﺣﻴﺎء‬،‫ وﻣﺘﻤ ة‬gayet san'atlı ve hikmetli bir suret-i mevzune ve
..‫ﻳ ﺔ ا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن وا ﻜ ﻤ ﺔ‬ ‫ و‬،‫ ﺣﺪﻳﻘﺔ اﻷرض‬müzeyyene ve mümtaze vermiş.

‫ﺚ‬
َٰ َُ ُ ْ َ ْ َ ْ ًْ َ ْ ُ َ ُ ُُ
ٍ ‫﴿ ﻠﻘ ﻢ ﻓﻲ ﻄﻮِن ا ﻬﺎﺗِ ﻢ ﺧﻠﻘﺎ ِﻣﻦ ﻌِﺪ ﺧﻠٍﻖ ﻓﻲ ﻇﻠﻤﺎٍت ﺛﻠ‬
ْ ُ ُ ُ َْ ْ َ ْ َ ْ ًْ َ ْ ُ َ ُ ُ ُ ْ ُ ُ ُ َْ
َ ُ ْ ُ ََ ُ ٰ َٓ ُ ْ ْ َ ُ َ ُ ُ ُ ٰ ِ ‫ﻬﺎﺗِ ﻢ ﺧﻠﻘﺎ ِﻣﻦ ﻌِﺪ ﺧﻠٍﻖ‬ ‫ﻠﻘ ﻢ ِ ﻄﻮِن ا‬
.(6:‫ْﻢ ُ ا ُﻤﻠﻚ ﻻ ِا َ ِاﻻ ﻫَﻮ ﻓﺎ ﺗ َ ﻓﻮن ﴾ )ا ﺰ ﺮ‬ ‫ذِﻟ ﻢ ا ر‬ َ َ ُ ْ ْ َ ُ َ ُ ُ ُ َ َ َ ُ ُ
‫ْﻢ ُ ا ُﻤﻠﻚ ﻻ ِا َ ِاﻻ‬ ‫ﻇﻠَﻤﺎٍت ﺛﻼٍث ذِﻟ ﻢ ا ر‬
َ ُ ْ ُ ََ ُ
* ‫ﻫَﻮ ﻓﺎﻧﺎ ﺗ َ ﻓﻮن‬
ُ َ َْ
‫ ﴾ ﻫَﻮ ا ي‬5 ﴿ ‫ٌء ِ اﻻْرِض َوﻻ ِ ا ﺴ َٓﻤﺎِء‬
َْ ْ َ َ ٰ َْ
‫ﻋﻠﻴِﻪ‬
َ
‫﴿ ِان ا َ ﻻ‬ َ َ َ ْ َ ْ ٌ َْ ْ َ َ َ َْ َ َ
ُ ْ ُ َْ َُ َ ٰ َٓ ُ َٓ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ ْ ُ ُ َ ُ
* ‫ﻋﻠﻴِﻪ ء ِ اﻻرِض وﻻ ِ ا ﺴﻤﺎِء‬ ‫ِان ا ﻻ‬
َ
‫اﻻرﺣﺎِم ﻛﻴﻒ ﺸﺎء ﻻ ِا ِاﻻ ﻫﻮ اﻟﻌﺰﻳﺰ ا ﻜﻴﻢ ﴾ )آل‬ ِ ‫ﻳ ﺼﻮر ﻢ‬ َ َ َ َ َ َ ْ ُ ُ
.(6-5:‫ﻋﻤﺮان‬ ‫ﻫَﻮ ا ِ ى ﻳَُﺼِّﻮُر ْﻢ ِ اﻻْرَﺣﺎِم ﻛﻴْﻒ َﺸﺎُء ﻻ ِا َ ِاﻻ‬
ُ‫ﻜﻴﻢ‬ َِ ْ ‫ُﻫَﻮ اﻟَْﻌﺰ ُﺰ ا‬
ِ
ُ ‫ وأ ﻋ ﺠ‬،‫ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ‬
‫ﺐ ﻣﻌ ﺠ ﺰة‬ ‫ إن ﻓﺘَﺢ ا ﺼﻮر ﻫﺬا أﻗﻮى د ﻞ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬âyetlerin ifadesiyle tevhidin en kuvvetli delili ve kudretin
en hayretli mu'cizesi, suretleri açmasıdır.
‫ ﺣ ﺴ ﺐ ﻣﺎ ا ﻓﺎ دﺗ ﻪ ا ﻵﻳﺎ ت ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬،‫ﻠ ﻘ ﺪ ر ة ا ﻹ ﻴ ﺔ‬

‫ وﻧﻈﺮا ﻹﻓﺎﺿﺔ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﺑﻴﺎن ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻓﺘﺢ‬،‫ ﻓﺒﻨﺎًء ﻫﺬه ا ﻜﻤﺔ‬Bu hikmete binaen, feth-i suver hakikatı tekrar ile -birkaç
suretlerde- Risalet-ün Nur'da ve bilhassa bu risalenin İkinci
‫ ا ﺼﻮر ﺑﺼﻮرة ﻣﺘﻨﻮﻋﺔ )و ﺎﺻﺔ ا ﺮﺗﺒﺔ ا ﺴﺎدﺳﺔ وا ﺴﺎﺑﻌﺔ ﻣﻦ ا ﺎب‬Makamı'nın Birinci Babında altıncı ve yedinci
.(‫ اﻷول ﻣﻦ ﻫﺬه ا ﺮﺳﺎﻟﺔ‬mertebelerinde isbat ve beyan edilmesinden

:‫ ﻓﻨﺤﻦ ﻴﻞ إ ﻬﺎ وﻧ ﺘ ﻫﻨﺎ ﺑﺎﻟﻘﻮل‬onlara havale edip, burada bu kadar deriz ki:


#68
َ
‫ ﻟﻘﺪ ﻇﻬﺮت ﻧ ﻴﺠﺔ ا راﺳﺎت ا ﺘﻮاﺻﻠﺔ وا ﺤﻮث ا ﻗﻴﻘﺔ ﻟﻌﻠ َ ا ﺒﺎت‬Fenn-i nebatat ve fenn-i hayvanatın şehadetiyle ve
tedkikat-ı amîkasıyla, bu feth-i suverde öyle bir ihata ve
‫ أن ﻓﺘﺢ ا ﺼﻮر ﻫﺬا ﻣﻦ اﻹﺣﺎﻃﺔ وا ﺸﻤﻮل‬،‫ وا ﻴﻮان و ﺸﻬﺎدﺗﻬﻤﺎ‬şümul ve san'at var ki;
‫وا ﻹ ﺗ ﻘﺎ ن‬

‫ ﻣﺎ ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳﻤﻠﻚ ﻫﺬا اﻟﻔﻌﻞ ا ﺎﻣﻊ ا ﺤﻴﻂ ﺳﻮى ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ‬birtek Vâhid-i Ehad'den ve herşeyde herşeyi görebilecek
ve yapabilecek bir Kadîr-i Mutlak'tan başka hiçbir şey bu
‫ و ﺼﻨﻌﻪ؛‬،‫ء‬ ‫ اﻟﻘﺎدر ا ﻄﻠﻖ ا ي ﻳﺮى‬cem'iyetli ve ihatalı fiile sahib olamaz.

‫ و ﻣﻨﺘ‬،‫ا ﻜ ﻤ ﺔ‬ ‫ ذ ﻚ ﻷن ﻓﻌﻞ ﻓﺘﺢ ا ﺼﻮر ﻫﺬا ﺘﺎج إ وﺟﻮد ﻣﻨﺘ‬Çünki bu feth-i suver fiili ise, her yerde ve her anda
bulunan, nihayetsiz bir kudretin içinde nihayet derecede
‫نو‬ ‫ا ﻹ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﺿ ﻤ ﻦ ﻗ ﺪ ر ة ﻣ ﻄ ﻠ ﻘ ﺔ ﺗ ﻬﻴ ﻤ ﻦ‬ ‫ وﻣﻨﺘ‬،‫ ا ﻗﺔ‬bir hikmet, bir dikkat, bir ihata ister.
.‫آن‬
ّ ٌ
‫ ﻓﻘﺪرة ﻛﻬﺬه ﻻ ﻳﻤﻠﻜﻬﺎ إﻻ ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ا ي ﺑﻴﺪه ﻣﻘﺎ ﺪ اﻷرض‬Ve böyle bir kudret ise, ancak bütün kâinatı idare eden
birtek zâtta bulunabilir.
.‫وا ﺴ ﻤﺎ وا ت‬
َٰ َُ ُ
‫ﺚ ﴾ ﻓﺈ ن‬
ٍ ‫ ﻓﻜﻤﺎ ﺟﺎء اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ ا ﺬﻛﻮرة ﴿ ﻓﻲ ﻇﻠﻤﺎٍت ﺛﻠ‬،‫ﻧﻌﻢ‬ Evet meselâ mezkûr âyetlerin ferman ettikleri gibi; üç
ً ً karanlık içinde bütün vâlidelerin erhamında insanların
‫ أرﺣﺎم ا ﻮا ات ﺑﻤ ان‬،‫ واﺣﺪة واﺣﺪة‬،‫ وﻓﺘﺢ ﺻﻮره‬،‫ﺧﻠﻖ اﻹ ﺴﺎن‬ suretlerini ayrı ayrı, mizanlı, imtiyazlı, zînetli ve intizamlı
، ّ ‫ و ﺎﻧﺘ ﻈﺎ م وﺗ ﻤ‬،‫و ز ﻨ ﺔ‬ olarak

‫ د ﻞ ﻗﺎﻃﻊ‬،‫ ﻣﻦ ﻣﺎدة ﺴﻴﻄﺔ‬،‫ أو ﺧﻄﺄ أو ﻧﻘﺺ‬،‫دون ﺧﻠﻂ أو اﺧﺘﻼط‬ , hem şaşırmadan, yanlış etmeden, karıştırmadan basit bir
ُ maddeden açmak ve yaratmak olan fettahiyet
-‫ﻓﺘُﺢ ا ﺼﻮر‬- ‫ وﻣﻦ ﺛﻢ إﺣﺎﻃﺔ ﻫﺬه ا ﻘﻴﻘﺔ‬.‫ا ﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ‬
ُ
،‫ ﻠﻨﺎس ﻓﺔ‬،‫ وا ﺼﻨﻌﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ‬،‫ وا ﻜﻤﺔ ﻧﻔﺴﻬﺎ‬،‫وﺷﻤﻮ ﺎ ﺑﺎﻟﻘﺪرة ﻧﻔﺴﻬﺎ‬ ve umum rûy-i zeminde aynı kudret, aynı hikmet, aynı
san'atla umum insanları ve hayvanları ve nebatları ihata
‫ ﻟ أ ﻗ ﻮ ى‬،‫ أ ر ﺟﺎ ء ا ﻷ ر ض ﻓ ﺔ‬،‫ و ﻠﻨﺒﺎ ﺗﺎ ت ﻓ ﺔ‬،‫و ﻠ ﺤﻴ ﻮا ﻧﺎ ت ﻓ ﺔ‬ eden bu feth-i suver hakikatı; vahdaniyetin en kuvvetli bir
‫ا ﻮ ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ؛‬ ‫ﺑ ﺮ ﻫﺎ ن‬ bürhanıdır.

ٌ َ
.‫ ذ ﻚ ﻷن ﻓﻌﻞ اﻹﺣﺎﻃﺔ ﻫﻮ ﺑﺬاﺗﻪ وﺣﺪة واﺣﺪة ﻻ ﻳ ك ﺎﻻ ﻠ ك‬Çünki ihata etmek bir vahdettir, şirke yer bırakmaz.

(‫ وﻣﺜﻠﻤﺎ إن ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟ ﺴﻊ ﻋ ة ا ﺎب اﻷول ﻗﺪ ﺷﻬﺪت )ﺑﻮﺟﻮدﻫﺎ‬Ve Birinci Bab'da vücub-u vücuda şehadet eden ondokuz
hakikat nasılki vücudlarıyla Hâlık'ın vücuduna delalet
( ‫ ﻓ ﺸ ﻬ ﺪ ﻛ ﺬ ﻚ )ﺑﺈ ﺣﺎ ﻃﺘ ﻬﺎ‬،‫و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ا ﺎ ﻟ ﻖ ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ‬ ederler; öyle de, ihatalarıyla da vahdete şehadet ederler.
..‫ا ﻮ ﺣ ﺪ ة وا ﻮ ﺣ ﺪا ﻧﻴ ﺔ‬

: ‫ وا ﻘﻴﻘﺔ اﻟ رآﻫﺎ ﺻﺎﺣﺒُﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﻨـﺰل ا ﺎﻟﺚ‬Bizim yolcunun üçüncü menzilde gördüğü

« ‫ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ »ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ‬ ‫ و‬:‫ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺎﻧﻴﺔ‬İkinci Hakikat:"Rahmaniyet" hakikatıdır.


ٌ
- ‫ﻇﺎ ﻫ ﺮ ة أ ﻣﺎ م أ ﻋﻴ ﻨﺎ‬ ‫ﻛﻤﺎ‬- ‫ و ﺗﻌ أن ﻫﻨﺎك واﺣﺪا ﺟﻌﻞ ﺎ اﻷرض‬Yani: Gözümüzle görüyoruz, birisi var ki, bize zemin
،‫ وﻏﻤﺮ وﺟَﻬﻬﺎ ﺑﺂﻻف ﻫﺪاﻳﺎ ا ﺮ ﺔ‬،‫ﻀﻴﻔﺎ راﺋﻌﺎ‬
yüzünü rahmetin binlerle hediyeleri ile doldurmuş, bir
ziyafetgâh yapmış

ً
‫ وﻓﺮش ﺎ ﺑﺘﻠﻚ ا ﺮ ﺔ ﻣﺄدﺑﺔ ﻮي ﻣﺌﺎت اﻵﻻف ﻣﻦ ﺘﻠﻒ اﻷﻃﻌﻤﺔ‬ve Rahmaniyetin yüzbinlerle ayrı ayrı lezzetli taamları
ّ içinde dizilmiş bir sofra etmiş
،‫ا ﻳ ﺬ ة ا ﻌ ﺪ ة ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺎﺋ ﺪ ة‬
ً ً
‫ ﺰﻧﺎ ﻋﻈﻴﻤﺎ ﺟﺎﻣﻌﺎ ﻵﻻف‬-‫ﺑﺮ ﺘﻪ وﺣﻜﻤﺘﻪ‬- ‫ وﺟﻌﻞ ﺎ ﺟﻮف اﻷرض‬ve zemin içini Rahîmiyet ve Hakîmiyetin binlerle
kıymetdar ihsanlarını câmi' bir mahzen yapmış.
.‫إ ﺣ ﺴﺎﻧﺎﺗ ﻪ وآ ﻻﺋ ﻪ ا ﻟ ﻘﻴ ﻤ ﺔ‬
ً
‫ ﺑﺘﺤﻤﻴﻠﻪ اﻷرض ﻣﻦ ﻢ اﻟﻐﻴﺐ‬،‫ و ﻘﻮم ﺑ ﺘﻨﺎ ﺗﺮ ﻴﺔ ﻣﻨﺘ ا ﺮ ﺔ‬Ve zemini devr-i senevîsinde bir ticaret gemisi hükmünde
her sene âlem-i gaybdan levazımat-ı insaniye ve
‫ ﺑ ﻤﺌﺎ ت ا ﻵ ﻻ ف ﻣ ﻦ أ ﺟ ﻮ د أ ﻧ ﻮا ع‬- ‫ ﻛ ﺄ ﻧ ﻬﺎ ﺑﺎ ﺧ ﺮ ة ﺎ ر ﺔ‬- ‫د و ر ﺗ ﻬﺎ ا ﺴﻨ ﻮ ﺔ‬ hayatiyenin yüzbin çeşitlerinden en güzellerini içine alarak
‫ﺳﻨ ﺔ ﻛ ﺄﻧ ﻬﺎ‬ ‫ و ﺮﺳﻠﻬﺎ‬،‫ ﺻﻨﻮف ا ﻠﻮازم اﻻ ﺴﺎﻧﻴﺔ وا ﻴﺎﺗﻴﺔ وأ ﻠﻬﺎ‬yüklenmiş bir nevi sefine veya şimendifer gibi
،‫ﺳ ﻔﻴﻨ ﺔ ﺸ ﺤ ﻮﻧ ﺔ أ و ﻗ ﻄﺎ ر ﻣ ﻌﺒ ﺄ‬
َ ّ
.‫ر ﻴ ﻊ ﻓﻴ ﻬﺎ ﺑ ﻤﺜﺎﺑ ﺔ ﻗ ﻄﺎ ر ﺗ ﻘ ﻞ أ ر زا ﻗﻨﺎ و ﻼ ﺴﻨﺎ‬ ‫ ﻓ‬ve her baharı ise, erzak ve elbisemizi taşıyan bir vagon
hükmünde olarak bizlere gönderir. Bizi gayet rahîmane
beslettirir.

‫ وﻷﺟﻞ أن ﻧ ﺘﻔﻊ ﻣﻦ ﺗﻠﻚ ا ﺪاﻳﺎ وا ﻌﻢ ﻬﺎ ﻓﻘﺪ وﻫﺒﻨﺎ ا ﺌﺎت ﺑﻞ‬Ve bütün o hediyelerden, o nimetlerden istifade etmemiz
için bize de yüzlerle ve binlerle iştihalar, ihtiyaçlar,
..‫ وا ﻮاس‬،‫ اﻵﻻف ﻣﻦ اﻻﺷﺘﻬﺎء وا ﺎﺟﺎت وا ﺮﻏﺒﺎت وا ﺸﺎﻋﺮ‬duygular, hissiyatlar, hisler vermiş.

‫ ﴿ َﺣْﺴ ُﻨَﺎ‬:‫ح اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ‬ ‫ ﻟﻘﺪ وﺿﺢ »ا ﺸﻌﺎع ا ﺮاﺑﻊ« ا ي‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet âyet-i hasbiyeye dair olan Dördüncü Şua'da izah ve
ُ ُ ْ ْ
‫ وأﺛﺒﺖ ﻫﻨﺎك أﻧﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻗﺪ وﻫﺒﻨﺎ‬،(173:‫ ا ُ َوﻧِﻌَﻢ ا َﻮ ﻴﻞ ﴾ )آل ﻋﻤﺮان‬taamlardan lezzet alır.
isbat edildiği gibi, bize öyle bir mide vermiş ki, hadsiz
ً
.‫ﻣ ﻌ ﺪ ة ﻴ ﺚ ﺴﺘ ﻄﻴ ﻊ ﺑ ﻬﺎ ﻫ ﻀ ﻢ أ ﻃ ﻌ ﻤ ﺔ ﻏ ﺪ و د ة وا ذ ﺑ ﻬﺎ‬
ً
‫ وأﺣﺴﻦ إ ﻨﺎ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺣﻴﺎة ﻴﺚ ﺴﺘﻔﻴﺪ ﻮاﺳﻬﺎ ﻧﻌﻤﺎ ﻏ ﺪودة‬Ve öyle bir hayat ihsan etmiş ki, duyguları ile -bir sofra-i
.‫ ﻣﺒﺜﻮﺛﺔ أرﺟﺎء ﻫﺬا اﻟﻌﺎ ﻢ ا ﺸﻬﻮد ا ﻜﺒ و ﺄﻧﻪ ُﺳﻔﺮة ﻣﻔﺮوﺷﺔ ﻠﻨﻌﻢ‬istifade eder.
nimet gibi- koca cismanî âlemde hadsiz nimetlerinden

#69

‫ ﻟﻌﻘﻞ‬- ‫ وأ ﺮﻣﻨﺎ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺑﺈ ﺴﺎﻧﻴﺔ ﻴﺚ ﻧﺘﺬوق ﺑﺂﻻﺗﻬﺎ اﻟﻌﺪﻳﺪة‬Ve öyle bir insaniyet bize lütfetmiş ki, akıl ve kalb gibi çok
âletleri ile hem maddî hem manevî âlemin nihayetsiz
.‫ ﻣﻦ ﻫﺪاﻳﺎ ﻏ ﻣﺘﻨﺎﻫﻴﺔ ﻟﻌﺎ ﻢ ا ﺎدة وﻟﻌﺎ ﻢ ا ﻌ ﻣﺎ ﻧﺘﺬوق‬-‫ واﻟﻘﻠﺐ‬hediyelerinden zevk alır.
ّ
‫ وﻋﻠﻤﻨﺎ إﺳﻼﻣﺎ ﻴﺚ ﻳﺄﺧﺬ ا ﻮر ﻣﻦ ﺧﺰاﺋﻦ ﻏ ﻣﺘﻨﺎﻫﻴﺔ ﻟﻌﺎ ﻢ اﻟﻐﻴﺐ‬Ve öyle bir İslâmiyet bize bildirmiş ki; âlem-i gayb ve
âlem-i şehadetin nihayetsiz hazinelerinden nur alır.
.‫و ﻟ ﻌﺎ ﻢ ا ﺸ ﻬﺎ د ة‬
ُ
‫ﻣ ﻦ أ ﻧ ﻮا ر ﻋ ﻮا ﻢ‬ ‫ وﻫﺪاﻧﺎ إ إﻳﻤﺎٍن ﻴﺚ ﺴﺘﻔﻴﺪ ﺑﻪ وﻧ ﻨﻮر ﺑﻤﺎ ﻻ‬Ve öyle bir iman hidayet etmiş ki, dünya ve âhiret
âlemlerinin hasra gelmez envârından ve hediyelerinden
.‫ ا ﻧﻴﺎ واﻵﺧﺮة وﻫﺪاﻳﺎﻫﻤﺎ‬tenevvür edip müstefid eder.

‫ﺮ ﻣﻨﻴ ﻒ ﻗ ﺪ ز ّ ﻦ ﻣ ﻦ ن ا ﺮ ﺔ ا ﻮا ﺳ ﻌ ﺔ‬ ‫ ﻓﻜﺄن ﻫﺬه ا ﺋﻨﺎت ﻗ‬Güya rahmet tarafından bu kâinat hadsiz antika ve acib ve
kıymetli şeylerle tezyin edilmiş bir saraydır.
،‫ﺑ ﺄ ﻧ ﻔ ﺲ ا ﻷ ﺷﻴﺎ ء وا ﻮ ﺟ ﻮ دا ت‬
ّ
، ‫ وَﺳﻠﻤﺖ ﺑﻴﺪ اﻹ ﺴﺎن ﻣﻔﺎﺗﻴﺢ ﺧﺰاﺋﻨﻪ وﻣﻨﺎز اﻟ ﻻ ﺗﻌﺪ وﻻ‬Ve bütün o saraydaki hadsiz sandıkları ve menzilleri
açacak anahtarlar insanın ellerine verilmiş ve bütün
‫ﻓ ﻄ ﺮ ﺗ ﻪ ﻴ ﻊ ا ﻻ ﺣﺘﻴﺎ ﺟﺎ ت وا ﺸﺎ ﻋ ﺮ ا ﻼ ز ﻣ ﺔ ﻼ ﺳﺘ ﻔﺎ د ة ﻣ ﻦ‬ ‫ وأودﻋﺖ‬onlardan istifade ettirecek olan ihtiyaçlar, hissiyatlar
. ‫ﻣﺎ ا ﻟ ﻘ‬ insanın fıtratına verilmiş.

ٌ
‫ ﻻﺑ ﺪ أﻧ ﻬﺎ‬. ‫ء‬ ‫ﻞ‬ ‫ و‬،‫ﻴ ﻂ ﺑﺎ ﻧﻴﺎ و ﺎ ﻵ ﺧ ﺮ ة ﻣ ﻌﺎ‬ ‫ ﻓﺮ ﺔ ﻛﻬﺬه اﻟ‬İşte böyle dünyayı ve âhireti ve herşeyi kaplamış bir
rahmet, elbette o rahmet, vâhidiyet içinde bir ehadiyetin
.«‫ٍﻞ ﻣﻦ ﻠﻴﺎت »اﻷﺣﺪﻳﺔ« ﺗﻠﻚ »ا ﻮاﺣﺪﻳﺔ‬ cilvesidir.
َ
‫ﻴَﻊ اﻷﺷﻴﺎء ا ﻘﺎﺑﻠﺔ ﺎ ﻣﺜﺎل‬ ‫ أي ﻛﻤﺎ أن إﺣﺎﻃﺔ ﺿﻴﺎء ا ﺸﻤﺲ وﺷﻤﻮ‬Yani nasılki güneşin ziyası, mukabilindeki umum eşyayı
ihata etmesi ile vâhidiyete bir misal olduğu gibi,
« ‫»ا ﻮا ﺣ ﺪ ﻳ ﺔ‬ ‫ﺑﺎ ر ز‬

‫ء ﺷﻔﺎف و ﺎع ﺣﺴﺐ ﻗﺎﺑﻠﻴﺘﻪ ﺿﻴﺎَء ا ﺸﻤﺲ وﺣﺮارﺗﻬﺎ‬ ‫ ﻓﺈن أﺧﺬ‬parlak ve şeffaf her bir şey dahi kabiliyetine göre güneşin
hem ziyasını, hem hararetini hem ziyasındaki yedi rengini,
.« ‫»ا ﻷ ﺣ ﺪ ﻳ ﺔ‬ ‫ ﻣﺜﺎل‬،‫ واﻷ ﻮان ا ﺴﺒﻌﺔ اﻟ ﻓﻴﻬﺎ واﻧﻌ ﺳﺎﺗﻬﺎ‬hem aks-i misalini almakla ehadiyete bir misal
olduğundan;

‫ﻢ ﺑﺄ ن ﺷ ﻤ ﺲ‬ ‫ا ﻓﺈ ن ا ي ﻳ ﺮ ى ﺿﻴﺎ ء ا ﺸ ﻤ ﺲ ا ﺤﻴ ﻂ ﻠ ﻌﺎ ﻢ‬ elbette o ihatalı ziyayı gören adam, arzın güneşi vâhiddir,


bir tektir diye hükmeder.
،‫ا ﻷ ر ض وا ﺣ ﺪ ة‬

،‫ء ﺑَﺮاق‬ ‫ وأﻧﻪ ﺑﻤﺸﺎﻫﺪﺗﻪ اﻧﻌ س ﺿﻴﺎء ا ﺸﻤﺲ ذي ا ﺮارة ﻣﻦ‬Ve her parlak şeyde hattâ katrelerde güneşin ışıklı,
hararetli aksini müşahede eden o adam,
،‫ﺣ ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻘ ﻄ ﺮا ت‬

،‫ء ﺑ ﺼ ﻔﺎﺗ ﻬﺎ‬ ‫ أي أﻧﻬﺎ ﻗﺮ ﺒﺔ ﻣﻦ‬،‫ ﻳﺘﻤ ﻦ أن ﻳﻘﻮل ﺑﺄﺣﺪﻳﺔ ا ﺸﻤﺲ‬güneşin ehadiyetini, yani bizzât güneşi sıfatları ile her
şeyin yanındadır ve her şeyin âyine-i kalbindedir diyebilir.
.‫ء‬ ‫ﺮآ ة ﻗ ﻠ ﺐ‬ ‫ﻓ‬
ْٰ َْ َُ ْ
‫ ﻓﺈن إﺣﺎﻃﺔ‬- ﴾ ‫ ﴿ َو ِ ِ ا َﻤﺜﻞ اﻻ‬- ‫ ﻓﻜﻤﺎ أن اﻷ ﺮ ا ﺜﺎل ﻫﻜﺬا‬Aynen öyle de: Rahman-ı Zülcemal'in geniş rahmeti dahi
َ ُ ziya gibi umum eşyayı ihatası o Rahman'ın vâhidiyetini ve
‫ ﺗﻈﻬﺮ واﺣﺪﻳﺔ ذ ﻚ‬،‫ ﻀﻴﺎء‬،‫ ر ﺔ ا ﺮ ﻦ ذي ا ﻤﺎل إﺣﺎﻃﺔ ﺷﺎ ﻠﺔ‬hiç bir cihette şeriki bulunmadığını gösterdiği gibi,
،‫أﻳ ﺔ ﺟ ﻬ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻬﺎ ت‬ ‫ا ﺮ ﻦ وﻋﺪَم وﺟﻮد ﻚ‬

‫ وﻧﻮ ﻣﻦ ٍﻞ اﺗﻪ‬،‫ و ن وﺟﻮد ﻠﻴﺎت أﻧﻮار أ أﺳﻤﺎء ذ ﻚ ا ﺮ ﻦ‬her şeyde hususan her bir zîhayatta ve bilhassa insanda o
cem'iyetli rahmetin perdesi altında o Rahman'ın ekser
‫ ﺑ ﻤﺎ‬- ‫ و ﺎ ﺻ ﺔ ا ﻹ ﺴﺎ ن‬،‫ذ ي ﺣﻴﺎ ة‬ ‫ و ﻻ ﺳﻴ ﻤﺎ‬،‫ء‬ ‫ ا ﻘﺪﺳﺔ‬isimlerinin ışıkları ve bir nevi cilve-i zâtiyesi bulunarak,
‫ﻣﻨ ﺤ ﻪ ا ﺮ ﻦ ﺖ ﺳﺘﺎ ر ر ﺘ ﻪ ا ﻮا ﺳ ﻌ ﺔ ا ﺎ ﻣ ﻌ ﺔ‬

‫ ﻴﺚ ﺗﻤﻜﻨﻪ ﻣﻦ أن ﻳﺘﻮﺟﻪ ﺑﻬﺎ إ ا ﺋﻨﺎت‬،‫ ﻣﻦ ﺣﻴﺎة ﺟﺎﻣﻌﺔ ﻓﺮد‬her ferde bütün kâinata baktıracak ve münasebetdarlık
verecek bir cem'iyet-i hayatiye vermesi dahi
- ‫ﻓ ﺔ و ﺴ ﺞ ﻋ ﻼ ﻗﺎ ت و ر واﺑ ﻂ ﻣ ﻌ ﻬﺎ‬
«‫ وأﻧ ﻪ » ﻫ ﻮ‬، ‫ء‬ ‫ وﺣﻀﻮره ى‬،‫ ﻳ ﺒﺖ أﺣﺪﻳﺔ ذ ﻚ ا ﺮ ﻦ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬o Rahman'ın ehadiyetini ve herşeyin yanında hazır ve
herşeyin herşeyini yapan (O) olduğunu isbat eder.
.‫ء ﻷ ي ء ن‬ ‫ا ي ﻳﻌﻤ ﻞ‬
َ
‫ ﻛﻤﺎ أن ذ ﻚ ا ﺮ ﻦ ﺑﻮاﺣﺪﻳﺔ ﺗﻠﻚ ا ﺮ ﺔ و ﺈﺣﺎﻃﺘﻬﺎ ﻳﻈﻬﺮ ﻫﻴﺒﺔ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet nasılki o Rahman, o rahmetin vâhidiyetiyle ve
ihatasıyla, kâinatın mecmuunda ve zeminin yüzünde
، ‫ا ﻷ ر ض ﻬﺎ‬ ،‫ا ﻜ ﻮ ن ﻪ‬ ‫ ﺟﻼ و ﻬﺎﺋﻪ‬celalinin haşmetini gösteriyor.

‫ و ﻤ ﻌ ﻪ ﻴ ﻊ‬،‫ و ﺎ ﺻ ﺔ ا ﻹ ﺴﺎ ن‬،‫ذ ي ﺣﻴﺎ ة‬ ‫ ﻓﺈﻧﻪ ﺑﺘﺠ أﺣﺪﻳﺘﻪ‬Öyle de, ehadiyetin cilvesiyle herbir zîhayatta, hususan
insanda bütün nimetlerin nümunelerini o ferdde toplayıp,
، ‫ﻧ ﻤﺎ ذ ج ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻌ ﻢ و ﻏ ﺮ ز ﻫﺎ أ ﻋ ﻀﺎ ء ذ ﻚ ا ﺋ ﻦ ا ﻟ‬

-‫ﻣﻦ ﺟﻬﺔ‬- ‫ و ﻌﻠﻪ ذ ﻚ اﻟﻔﺮد ا ﻮاﺣﺪ ﻳﺘﺨﺬ‬،‫ و أﺟﻬﺰﺗﻪ وﺗﻨﻈﻴﻤﻬﺎ‬o zîhayatın âlât u cihazatına geçirip tanzim ederek,
mecmu-u kâinatı (parçalanmadan) o tek ferde, bir cihette
، ‫ ﻛﺄﻧﻪ ﻳﻌﻠﻦ رأﻓﺔ ﺎ‬،‫ ا ﺋﻨﺎت ﻓﺔ دون ﺸﺘﺖ ﺴﻜﻨﻪ وﻣﺄواه‬aynı hanesi gibi verdirmesiyle dahi, cemalinin hususî
şefkatini ilân eder

.‫ا ﻹ ﺴﺎ ن‬ ‫ و ﻌّﺮف ﺗﻤﺮ ﺰ أﻧﻮاع إﺣﺴﺎﻧﻪ‬ve insanda enva'-ı ihsanatının temerküzünü bildirir.
#70

.‫ﺑ ﺬ ر ة ﻣ ﻦ ﺑ ﺬ و ر ه ﻳ ﻮ ﺟ ﺪ ا ﻄﻴ ﺦ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ‬ ‫ ﻓﺈن‬،‫ ﻓﻠﻮ أﺧﺬﻧﺎ ا ﻄﻴﺦ ﻣﺜﺎﻻ‬Hem nasılki bir kavunun (meselâ) her bir çekirdeğinde, o
kavun temerküz ediyor. Ve o çekirdeği yapan zât elbette
.‫ ﻓﺨﺎﻟﻖ ﺗﻠﻚ ا ﺬرة ا ﻮاﺣﺪة ﻻﺑﺪ أﻧﻪ ﻫﻮ ﺧﺎﻟﻖ ذ ﻚ ا ﻄﻴﺦ‬odur ki; o kavunu yapar,

‫ إذ ﺴﺘﺪّر ﺗﻠﻚ ا ﻮاة ﻣﻨﻪ و ﻤﻌﻬﺎ و ﻌﻠﻬﺎ ﺗﺘﺠﺴﻢ ﺑﻤﻮاز ﻦ ﻋﻠﻤﻪ‬sonra ilminin hususî mizanıyla ve hikmetinin ona mahsus
kanunuyla o çekirdeği ondan sağar, toplar, tecessüm
.‫ﺼ ﻪ‬ ‫ ا ﺎﺻﺔ و ﻘﻮاﻧ ﺣﻜﻤﺘﻪ اﻟ‬ettirir.

‫ء ﻗ ﻂ ﺴﺘ ﻄﻴ ﻊ أ ن ﻳ ﺼﻨ ﻊ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻮا ة ﺳ ﻮ ى ا ﺪ ﻳ ﻊ ا ﻮا ﺣ ﺪ‬ ‫ ﻓﻠ ﺲ ﻫﻨﺎك‬Ve o tek kavunun tek ve vâhid ustasından başka hiçbir


şey, o çekirdeği yapamaz ve yapması muhaldir.
.‫ﺎ ل أ ﺻ ﻼ‬ ‫ ﺑﻞ إن إ ﺎد ﻏ ه‬،‫ﻚ ا ﻄﻴﺦ‬

‫ ﺑ ﻤﺜﺎﺑ ﺔ ﺷ ﺠ ﺮ ة‬- ‫ﺑﺘ ﺠ ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ‬- ‫ﻫ ﺬا ﻓ ﻘ ﺪ أ ﺻﺒ ﺢ ا ﻜ ﻮ ن‬ ‫ و ﻨﺎًء‬Aynen öyle de, rahmaniyetin tecellisiyle kâinat bir ağaç,
bir bostan ve zemin bir meyve, bir kavun
،‫ﻤ ﺮ ة و ﻄﻴ ﺦ‬ ‫ و ﻏ ﺪ ت ا ﻷ ر ض‬،‫و ﺴﺘﺎ ن‬

‫ ا ﻳ ﺒ أن ﻳ ﻮن ﺧﺎﻟُﻖ أﺻﻐﺮ‬،‫ﺬرة‬ ‫ وﺻﺎر ذوو ا ﻴﺎة واﻹ ﺴﺎن‬ve zîhayat ve insan bir çekirdek hükmünde olduğundan;
elbette en küçük bir zîhayatın hâlıkı ve rabbi, bütün
.‫ ورب أدق اﻷﺣﻴﺎء ﻫﻮ رب ا ﻜﻮن ﻪ‬،‫ اﻷﺣﻴﺎء ﻫﻮ ﺧﺎﻟﻖ اﻷرض ﻗﺎﻃﺒﺔ‬zeminin ve kâinatın hâlıkı olmak lâzım gelir.
َ
‫ أن إ ﺎد ﻴﻊ ا ﺼﻮر ا ﻨﺘﻈﻤﺔ ﻤﻴﻊ ا ﻮﺟﻮدات وﻓﺘَﺤﻬﺎ‬:‫ ﺼﻞ ﺎ ﺳﺒﻖ‬Elhasıl: Nasılki ihatalı olan fettahiyet hakikatıyla bütün
..‫ ﻳ ُ ﺒ ﺖ ا ﻮ ﺣ ﺪ ة ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ‬- ‫ﻴ ﻄ ﺔ‬
mevcudatın muntazam suretlerini basit maddeden
‫ ﻘﻴﻘﺔ اﻟﻔﺘﺎﺣﻴﺔ اﻟ‬- ‫ ﻣﻦ ﻣﺎدة ﺴﻴﻄﺔ‬yapmak ve açmak, vahdeti bedahetle isbat eder.

‫ وأن ﺗﺮ ﻴﺔ ﻴﻊ اﻷﺣﻴﺎء ﻛﺬ ﻚ اﻟ أﺗﺖ إ ا ﻮﺟﻮد ودﺧﻠﺖ ا ﻴﺎة‬Öyle de herşeyi ihata eden "rahmaniyet" hakikatı dahi,
vücuda gelen ve dünya hayatına giren bütün zîhayatları
‫ﻴﻂ ﺑ ﻞ‬ ‫ ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ اﻟ‬- ‫ ا ﻧﻴﺎ و ﺎﺻﺔ اﻟﻘﺎدﻣ ا ﺪد‬ve bilhassa yeni gelenleri kemal-i intizamla beslemesi
ً
،‫ﻳ ﺔ ا ﻻﻧﺘ ﻈﺎ م‬ ‫ ﺗﺮ ﻴﺔ‬-‫ء‬
َ َ
‫ وﺷﻤﻮل ا ﺮ ﺔ‬،‫و ﻳﺼﺎل ﻮازم ﺣﻴﺎﺗﻬﺎ وﺗﻮﻓ ﻫﺎ ﺎ دون ﺴﻴﺎِن أﺣٍﺪ‬ ve levazımatını yetiştirmesi ve hiçbirini unutmaması ve
ُ aynı rahmet, her yerde, her anda ve her ferde yetişmesiyle
،‫ ﺗﻈﻬُﺮ ا ﻮﺣﺪة ﺑﺪاﻫﺔ‬،‫آن‬ ‫نو‬ ‫ﻓﺮد‬ ‫ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ و و ﺻ ﻮ ﺎ إ‬ bedahetle hem vahdeti, hem vahdet içinde ehadiyeti
ُ
.‫وﺗ ﺮ ي ا ﻷ ﺣ ﺪﻳ ﺔ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻮ ﺣ ﺪ ة ﻛ ﺬ ﻚ‬ gösterir.

‫وﺣﻴﺚ إن رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻣﻦ ﻣﻈﺎﻫﺮ اﺳ َ »ا ﻜﻴﻢ« و»ا ﺮﺣﻴﻢ« ﻣﻦ‬ Risale-i Nur ism-i Hakîm ve ism-i Rahîm'in mazharı
olduğundan, Risale-i Nur'un birçok yerlerinde, hakikat-ı
‫ا ﻷ ﺳ ﻤﺎ ء ا ﺴ وأ ن إﻳ ﻀﺎ ح ﻟ ﻄﺎﺋ ﻒ » ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ ا ﺮ ﺔ « و ﻠﻴﺎﺗ ﻬﺎ ﻣ ﻊ‬ rahmetin nükteleri ve cilveleri izah ve isbat edildiğinden,
َ
‫ ا ا ﻗﺘ ﻧﺎ ﻫﻨﺎ ا ﻹ ﺷﺎ ر ة‬.‫إ ﺛﺒﺎ ﺗ ﻬﺎ ﻗ ﺪ و ر د ﻮا ﺿ ﻊ ﻋ ﺪ ة ﻣ ﻦ ا ﺮ ﺳﺎﺋ ﻞ‬ burada bu katre ile o bahre işaret edip o pek uzun kıssayı
kısa kesiyoruz.
.‫إ ﻬﺎ ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﻟ ﻘ ﻄ ﺮ ة ﻣ ﻦ ذ ﻚ ا ﺤ ﺮ ا ﻮا ﺳ ﻊ‬

:‫ا ﻨـ ﺰ ل ا ﺎﻟ ﺚ ﻫﻮ‬ ‫ وﻣﺎ رآه ﺻﺎﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ وﺷﺎﻫﺪه‬Seyyahımızın üçüncü menzilde müşahede ettiği
« ‫ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ »ا ﺪﺑ وا ﻹ دا ر ة‬ ‫ و‬:‫ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺎ ﺔ‬Üçüncü Hakikat:"Müdebbiriyet ve idare hakikatı"dır.

،‫ﻋ ﺔ وا ﻀ ﺨﺎ ﻣ ﺔ‬ ‫ا‬ ‫ﻣﻨﺘ‬ ‫ أي ﺣﻘﻴﻘﺔ إدارة اﻹﺟﺮام ا ﺴﻤﺎو ﺔ و‬Yani, gayet dehşetli ve sür'atli ecram-ı semaviyeyi ve
gayet istilacı ve karıştırıcı unsurları ve gayet ihtiyaçlı,
‫ و دارِة ا ﺨﻠﻮﻗﺎت‬،‫اﻻﺧﺘﻼط واﻟ ﺸﺎﺑﻚ‬ ‫ﻣﻨﺘ‬ ‫و‬ ‫ و دارِة اﻟﻌﻨﺎ‬za'fiyetli mahlukat-ı arziyeyi kemal-i intizam ve müvazene
،‫ا ﺎ ﺟ ﺔ وا ﻀ ﻌ ﻒ‬ ‫ﻣﻨﺘ‬ ‫ اﻷرﺿﻴﺔ و‬ile idare etmek,
ً
‫إدارة ﺗ ﺴﻢ ﺑ ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم وا ﻮازﻧﺔ و ﺴ ﺑﻌُﻀﻬﺎ ﻌﺎوﻧﺔ ا ﻌﺾ‬ birbirlerine muavenetdar yapmak ve imtizackârane idare
etmek ve tedbirlerini görmek
.‫ رﻏﻢ اﺧﺘﻼﻃﻬﺎ واﻣ اﺟﻬﺎ ﺑﺒﻌﺾ‬،‫اﻵﺧﺮ‬
ْ ُ
‫أي ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﻈﺮ إدارة أ ﻮرﻫﺎ ﻴﻌﺎ وَﺟﻌﻞ ﻫﺬا اﻟﻌﺎ ﻢ اﻟﻌﻈﻴﻢ‬ ve bu koca âlemi bir mükemmel memleket, bir muhteşem
şehir, bir müzeyyen saray gibi yapmak hakikatıdır.
.‫ وﻗ ﻣﻨﻴﻒ ﺰ ﻦ‬،‫ وﻣﺪﻳﻨﺔ راﺋﻌﺔ ﺿﺨﻤﺔ‬،‫ﻛﺄﻧﻪ ﻠﻜﺔ ﻠﺔ‬
ً
.‫ﺗ ﻠ ﻚ ا واﺋ ﺮ ا ﺒﺎ ر ة وا ﺼ ﺤﺎﺋ ﻒ ا ﻮا ﺳ ﻌ ﺔ ا ﻟ ﺗﺘ ﻘ ﻄ ﺮ ر ﺔ‬ ‫ ﺗﺎر‬İşte bu cebbarane ve rahmanane idarenin büyük
dairelerini bırakıp,
ً
‫ﺎﻧ ﻬﺎ‬ ‫ ﺳﻨﺄﺧﺬ ﻫﻨﺎ ﺻﻮرة واﺣﺪة ﻣﻘﺘﻀﺒﺔ ﺮ ﺎن ﺗﻠﻚ اﻹدارة و‬yalnız baharda zemin yüzünde cereyan eden o idarenin
birtek sahife ve safhasını,
‫ﺻ ﻔ ﺤ ﺔ وا ﺣ ﺪ ة ﻣ ﻦ ﺳ ﻄ ﺢ ا ﻷ ر ض و ﺻ ﺤﻴ ﻔ ﺔ وا ﺣ ﺪ ة ا ﺮ ﻴ ﻊ‬
ُ
‫ ﻧﻈﺮا ﻷﻧﻬﺎ ﻗﺪ وﺿﺤﺖ وأﺛ ﺘﺖ رﺳﺎﺋﻞ ﻣﻬﻤﺔ ﻣﻦ رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر‬Risalet-ün Nur Onuncu Söz gibi mühim risalelerinde izah
ve isbat etmesine binaen, kısa bir suretini bir temsil ile
: ‫ ﻛـ»ا ﻤﺔ اﻟﻌﺎ ة« وﺳ ﺒ ﻨﻬﺎ ﺑﻤﺜﺎل ا ﺤﻮ اﻵ‬göstereceğiz; şöyle ki:

‫ إذا ﻗﺎم ﺷﺨﺺ ﻋﻈﻴﻢ ﺧﺎرق ﺑ ﺸﻜﻴﻞ ﺟ ﺶ ﻣﻦ أر ﻌﻤﺎﺋﺔ أﻟﻒ أﻣٍﺔ‬Meselâ ve faraza; hârika ve cihangir bir zât, dörtyüz bin
ayrı ayrı milletlerden, taifelerden bir ordu teşkil etse,
، ‫و ﻃﺎﺋ ﻔ ﺔ ﺘ ﻠ ﻔ ﺔ‬

ّ
‫ﺟﻨ ﺪ ي ﻣ ﻦ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻷ ﻢ وا ﻟ ﻄ ﻮاﺋ ﻒ ا ﺨﺘ ﻠ ﻔ ﺔ ﻣ ﻦ‬ ‫ ووﻓﺮ ﻣﺎ ﺺ‬her milletin ve her taifenin neferlerine ait elbiselerini, hem
silâhlarını, hem yemeklerini, hem talimat hem
‫ ا ﻼ ﺲ واﻷﺳﻠﺤﺔ واﻷرزاق وا ﻌﻠﻴﻤﺎت واﻹﻋﻔﺎءات وا ﺪﻣﺎت‬terhisatlarını, hem hidematlarını, birbirinden ayrı ayrı,
،‫ ا ﺨﺘﻠﻔﺔ ا ﺘﻨﻮﻋﺔ ﺟﺪا‬hem çeşit çeşit olarak

‫ وزّودﻫﻢ‬،‫ وﺟّﻬﺰﻫﻢ ﺑﺎﻷﺟﻬﺰة ا ﺨﺘﻠﻔﺔ دون أد ﻧﻘﺺ أو ﻗﺼﻮر أو ﺧﻄﺄ‬bütün o muhtelif cihazatı noksansız, kusursuz, yanlışsız,
hatasız, vakti vaktine, gecikmeden, karıştırmadan kemal-i
،‫ﻤﺎ ل ا ﻻﻧﺘ ﻈﺎ م‬ ‫أ وا ﻧ ﻪ د و ن أ د ﺗ ﺄ ﺧ أ و ﺧ ﻠ ﻂ و‬ ‫ ﺑﻬﺎ‬intizamla ve gayet mükemmel bir tarzda o mu'cizatlı
kumandan verse;

‫ﻣﻨﺘ ا ﺴ ﻌ ﺔ وا ﻻ ﺧﺘ ﻼ ط وا ﻗ ﺔ‬ ‫و‬- ‫ ﻓﻼﺑﺪ أن ﺗﻠﻚ اﻹدارة‬elbette o gayet geniş ve karışık ve ince ve müvazeneli ve
ّ kesretli ve adaletli idareye, o hârika kumandanın
‫ ﻟ ﺲ إﻻ ِﻣﻦ ﻗﺪرٍة ﺧﺎرﻗﺔ ﻚ اﻟﻘﺎﺋﺪ‬-‫ وا ﻮازﻧﺔ وا ﻜ ة واﻟﻌﺪاﻟﺔ‬fevkalâde kudretinden başka hiçbir sebeb elini uzatamaz.
ّ
،‫ ﻓﻼ ﻳﻤ ﻦ ﻷي ﺳﺒﺐ أن ﻳﻤﺪ ﻳَﺪه إ ﻬﺎ‬،‫ا ﺎرق‬
#71

ّ
.‫ إذ ﻮ ﻣﺪ ﻷﻓﺴﺪ ﺗﻠﻚ ا ﻮازﻧﺔ وﻻﺧﺘﻠﻂ اﻷ ﺮ‬Eğer uzatsa, müvazeneyi bozar ve karıştırır.

‫ ﻓﻜﻤﺎ أن اﻷ ﺮ ﻫﺬا ا ﺜﺎل ﻫﻜﺬا؛ ﻓﺈﻧﻨﺎ ﺸﺎﻫﺪ ﺑﺄﻋﻴ ﻨﺎ ﻛﺬ ﻚ أن ﻳﺪا‬Aynen öyle de, gözümüzle görüyoruz ki; bir dest-i gaybî
her baharda dörtyüz bin muhtelif nevilerden mürekkeb bir
‫ر ﻴ ﻊ وﺗ ﺪﻳ ﺮ ﺟ ﺸﺎ ﻣ ﻬﻴﺒﺎ ﺮ ﺒﺎ ﻣ ﻦ أ ر ﻌ ﻤﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻣ ﻦ‬ ‫ ﻏﻴ ﻴﺔ ﺗ ﺸﺊ‬muhteşem orduyu icad edip idare ediyor.
.‫ﺘ ﻠ ﻒ ا ﻷ ﻧ ﻮا ع ﻣ ﻦ ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء‬
ُ
‫ ﺗﻌ ﺛﻼﺛﻤﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻣﻦ‬-‫ا ي ﻫﻮ ﻧﻤﻮذج اﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‬- ‫ ﺛﻢ ﻮﺳﻢ ا ﺮ ﻒ‬Kıyamete nümune olan güz mevsiminde, o dörtyüz binden
üçyüz bin nebatî ve hayvanî nevilerini vefatlar suretinde
.‫ﻤ ﻮ ع ا ﻷ ر ﻌ ﻤﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻧ ﻮ ع ﻣ ﻦ و ﻇﺎﺋ ﻔ ﻬﺎ ﺑ ﺼ ﻮ ر ا ﻮ ﻓﺎ ة و ﺎ ﺳ ﻢ ا ﻮ ت‬ ve mevtler namında terhis edip vazifelerinden paydos
ediyor.

َ
‫ ﺗ ﺸ ﺊ ﺛ ﻼ ﺛ ﻤﺎﺋ ﺔ أ ﻟ ﻒ ﻧ ﻤ ﻮ ذ ج‬- ‫وا ﻟ ﺸ ﻮ ر‬ ‫ا ي ﻫﻮ ﻣﺜﺎل ا‬- ‫ و ا ﺮ ﻴﻊ‬Ve haşr ü neşre nümune olan baharda haşr-i a'zamın
üçyüz bin misalini -birkaç hafta zarfında- kemal-i intizamla
.‫ﺑ ﻀ ﻌ ﺔ أ ﺳﺎﺑﻴ ﻊ ﺑ ﻤﺎ ل ا ﻻﻧﺘ ﻈﺎ م‬ ‫ا ﻷﻋﻈﻢ‬ ‫ﻠﺤ‬ inşa edip,

‫ ﺣ إﻧﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺑﻌﺪ أن ﻳﺮ ﻨﺎ ا ﺸﺠﺮة ا ﻮاﺣﺪة أر ﻌﺔ أﻧﻮاع ﻣﻦ ا‬hattâ birtek ağaçta dört küçük haşirleri, yani kendini ve
َ yapraklarını ve çiçeklerini ve meyvelerini,
‫ا ﺼ ﻐ ﺮ ﺑ ه ا ﺸ ﺠ ﺮ ة ﻧ ﻔ ﺴ ﻬﺎ و أ و را ﻗ ﻬﺎ و أ ز ﻫﺎ ر ﻫﺎ و أ ﺛ ﻤﺎ ر ﻫﺎ‬

َ
‫ ﻓﺈﻧﻪ ﻳُﻈﻬﺮ ﺎ وذ ﻚ ﺑﻤﻨﺤﻪ ﻧﻮع و‬،- ‫ا ﺮ ﻴﻊ ا ﺎ‬ ‫ ﻛ ﻤﺎ‬- gitmiş baharın aynı gibi neşirlerini gözümüze gösterdikten
‫ ﻣﺎ‬،‫ﻃﺎﺋﻔﺔ ﻣﻦ ذ ﻚ ا ﺶ ا ﺴﺒﺤﺎ ا ﺎﻟﻎ أﻧﻮاُﻋﻪ أر ﻌﻤﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻧﻮع‬
sonra, o dörtyüz bin enva'a baliğ olan orduyu Sübhanînin
her nev'e, her taifeye mahsus ve münasib ayrı ayrı
،‫ﺼ ﻪ ﻣ ﻦ أ ر زا ﻗ ﻪ ا ﺨﺘ ﻠ ﻔ ﺔ‬ rızıklarını

‫ وﻣﺎ ﻳﻨﺎﺳﺒﻪ ﻣﻦ أﻟ ﺴﺘﻪ‬،‫ وﻣﺎ ﺘﺎﺟﻪ ﻣﻦ أﺳﻠﺤﺘﻪ ا ﻓﺎﻋﻴﺔ ا ﺘﻨﻮﻋﺔ‬ve çeşit çeşit müdafaa silâhlarını ve ayrı ayrı libaslarını ve
ayrı ayrı talimlerini ve terhislerini ve ayrı ayrı bütün cihazat
‫ وﻣﺎ‬،‫ وﻣﺎ ﻳﻼﺋﻤﻪ ﻣﻦ ﺗﻌﻠﻴﻤﺎﺗﻪ ا ﺘﻔﺎوﺗﺔ و ﻋﻔﺎءاﺗﻪ ا ﺨﺘﻠﻔﺔ‬،‫ ا ﺘﺒﺎﻳﻨﺔ‬ve levazımatlarını,
ّ
.‫ﻳ ﻮا ﻓ ﻘ ﻪ ﻣ ﻦ ﻴ ﻊ ﻣ ﻌ ﺪا ﺗ ﻪ و ﻮا ز ﻣ ﻪ‬

‫ ﻓﻴﻤﻨﺢ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ذ ﻚ ﺑ ﻤﺎل اﻻﻧﺘﻈﺎم وا ان دون أد ﺳﻬﻮ أو ﺧﻄﺄ‬kemal-i intizamla, sehivsiz, hatasız, karıştırmadan ve
َ hiçbirini unutmadan, umulmadık yerlerden vakti-vaktine
،‫ ودون ﺧﻠﻂ أو ﺴﻴﺎن‬vermekle

‫ ﻓﺈﻧﻪ ﻳُﻈﻬﺮ ﺎ و ﺒﺖ وﺣﺪاﻧ ﺘﻪ وأﺣﺪﻳﺘﻪ وﻓﺮدﻳﺘﻪ واﻗﺘﺪاره ا ﻄﻠﻖ‬kemal-i rububiyet ve hâkimiyet ve hikmet içinde
vahdaniyetini ve ehadiyetini ve ferdiyetini ve nihayetsiz
،‫ ور ﺘﻪ ا ﻮاﺳﻌﺔ ﺿﻤﻦ ﻛﻤﺎل ا ﺮ ﻮ ﻴﺔ وا ﺎﻛﻤﻴﺔ وا ﻜﻤﺔ‬iktidarını ve hadsiz rahmetini isbat ederek,
َ
‫ ﻓﻴﻜﺘﺐ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ أ ﺮ ا ﻮﺣﻴﺪ ﻫﺬا ﺑﻘﻠﻢ اﻟﻘﺪر ﺻﺤﻴﻔﺔ ر ﻴﻊ‬bu tevhid fermanını zemin yüzünde, her bahar
sahifesinde, kalem-i kader ile yazar.
،‫و ﺟ ﻪ ا ﻷ ر ض‬

‫ و ﻌﺪ أن ﻃﺎﻟﻊ ﺻﺎﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ ﺻﺤﻴﻔﺔ واﺣﺪة ﻓﻘﻂ ر ﻴﻊ واﺣﺪ ﻓﻘﻂ‬Bizim seyyah, yalnız bir baharda bu fermanın birtek
sahifesini okuduktan sonra, nefsine dedi ki:
: ‫و ﺷﺎ ﻫ ﺪ ﻓﻴ ﻬﺎ أ ﺮ ا ﻮ ﺣﻴ ﺪ ﻼ ء و و ﺿ ﻮ ح ﺧﺎ ﻃ ﺐ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ ﻗﺎﺋ ﻼ‬

،‫ا ﻷ ﻮ ف‬ ‫ اﻟ ﺗﺮ ﻮ‬،‫ر ﻴﻊ‬ ‫ إن ا ي أ ﺸﺄ ﻫﺬه اﻷﻧﻮاع ﻣﻦ ا‬Böyle her baharda haşr-i ekberden daha garib binlerle
haşirleri inşa eden,
#72
ً
‫ وﺗﻔﻮق ﻏﺮاﺑﺔ ا َ اﻷ ﻫﻮ ا ي وﻋﺪ أﻧ ﻴﺎءه ﻓﺔ ﺑﺂﻻف ا ﻮﻋﻮد‬mükâfat ve mücazat için kudretine nisbeten bir bahardan
daha kolay olan haşri yapacağını ve kıyameti getireceğini
‫ و ﻫ ﻮ أ ﻫ ﻮ ن‬،‫وا ﻟ ﻘﻴﺎ ﻣ ﺔ ﻠﺜ ﻮا ب وا ﻟ ﻌ ﻘﺎ ب‬ ‫ واﻟﻌﻬﻮد أن ﺳﻴﺄ ﺑﺎ‬umum enbiyasına binlerle defa va'd ve ahdeden
،‫ﻗ ﺪ رﺗ ﻪ ﻣ ﻦ ا ﺮ ﻴ ﻊ ﻧ ﻔ ﺴ ﻪ‬

،‫اﻟ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ‬ ‫ وﺿﻤﻦ آﻻف اﻹﺷﺎرات ﺣﻮل ا‬ve Kur'anda haşrin vukuuna binlerle işaretle beraber,

‫و ﻋ ﻮ د ه ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ‬ ‫أ ﻟ ﻒ ﻣ ﻦ آﻳﺎﺗ ﻪ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬ ‫ا ﺣﺔ‬ ‫ ا ي ﻳﻘﺮر‬bin aded âyetlerinde sarahaten tehdid ve taahhüd eden
bir Kadîr-i Cebbar'ın,
..‫و و ﻋﻴ ﺪ ه‬
‫ ﻓﻼ ﺷﻚ أن ﻋﺬاب ﺟﻬﻨﻢ ﻮ ﻋ ُ اﻟﻌﺪاﻟﺔ ﻖ ﻣﻦ ﻳﺮﺗ ﺐ ﺟﺤﻮد‬bir Kahhar-ı Zülcelal'in o kadar va'dlerini tekzib ve
kudretini inkâr hükmünde olan inkâr-ı haşr hatasını irtikâb
..‫أ ﻣﺎ م ذ ﻚ ا ﻟ ﻘ ﺪ ﻳ ﺮ ا ﺒﺎ ر وا ﻟ ﻘ ﻬﺎ ر ذ ي ا ﻼ ل‬ ‫ ا‬edenlere Cehennem azabı ayn-ı adalettir diye hükmetti,
ْ
:‫أﻳ ﻀﺎ‬ ‫ ﻫﻜﺬا ﺣ ﻢ ﺻﺎﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ واﻃﻤﺄﻧﺖ ﻧﻔﺴﻪ إ ﻪ ﻓﺮددت‬nefsi dahi "Âmennâ" dedi.
ّ
.‫آﻣﻨﺎ‬

:‫ا ﻨـ ﺰ ل ا ﺎﻟ ﺚ ﻫﻮ‬ ‫ وﻣﺎ ﺷﺎﻫﺪه ﺳﺎﺋﺢ اﻟﻌﺎ ﻢ‬Dünya yolcusunun üçüncü menzilde müşahede ettiği

‫ﺣ ﻘﻴ ﻘ ﺔ‬ ‫ ﺗ ﻠ ﻚ‬،‫ا ﺮ ﺗﺒ ﺔ ا ﺎ ﺔ وا ﻼ ﺛ ﻮ ن‬ ‫ و‬:‫ ا ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮاﺑﻌﺔ‬Dördüncü Hakikat olan Otuzüçüncü


Mertebe:"Rahîmiyet ve rezzakıyet hakikatı"dır.
« ‫»ا ﺮ ﺣﻴ ﻤﻴ ﺔ وا ﺮ زا ﻗﻴ ﺔ‬

‫و ﺟﻪ ا ﻷر ض ﻓﺔ و‬ ‫ﻴ ﻊ ذ و ي ا ﻴﺎ ة‬ ‫ أي ﺣﻘﻴﻘﺔ إﻋﻄﺎء ا ﺮزق إ‬Yani umum zemin yüzünde ve içinde ve havasında ve


denizinde bütün zîhayatın ve
، ‫ﺮ ﻫﺎ‬ ‫ﺟ ﻮ ﻓ ﻬﺎ و ﺟ ﻮ ﻫﺎ و‬

‫ و ﺎﺻﺔ ذوي اﻷرواح و ﺎﺻﺔ اﻟﻌﺎﺟﺰ ﻦ وا ﻀﻌﻔﺎء و ﺎﺻﺔ اﻷﻃﻔﺎل‬bilhassa zîruhun ve bilhassa âciz ve zaîflerin ve bilhassa
‫ﺳﻮاء ا ﺎدﻳﺔ ا َﻤِﻌﺪﻳﺔ ﻣﻨﻬﺎ أو ا ﻌﻨﻮ ﺔ‬- ‫ وا ﺼﻐﺎر إﻋﻄﺎءﻫﻢ أرزاﻗﻬﻢ ﻓﺔ‬rızıklarını,
yavruların; hem maddî ve midevî, hem manevî bütün

- ‫اﻟ ﻘ ﻠﺒﻴ ﺔ‬

‫ وذ ﻚ ﻣﻦ اﻷﻃﻌﻤﺔ ا ﻌﻤﻮﻟﺔ ﻣﻦ ﺗﺮاب ﺴﻴﻂ ﻳﺎ ﺲ‬،‫ ﺑ ﻞ ﺷﻔﻘﺔ ورأﻓﺔ‬şefkatkârane, kuru ve basit bir topraktan ve camid ve
ْ
،‫وﻣﻦ ﻗَِﻄﻊ ﺧﺸﺐ ﺟﺎﻓﺔ ﺟﺎﻣﺪة ﻟَﻌﻈﻢ‬
kemik gibi kuru odun parçalarından yapılan

‫ و ﺎﺻﺔ إﺧﺮاج أﻟﻄﻒ ﺗﻠﻚ اﻷﻃﻌﻤﺔ ﻣﻦ ﺑ ﻓﺮث ودم و ﺧﺮاج ﻛﻤﻴﺎت‬ve bilhassa en latifi kan ve fışkı ortasından gelen ve bir
dirhem kemik gibi bir tek çekirdekten yapılan binlerle okka
.. ‫ﻻ ﺗ ﺰ ن د ر ﻫ ﻤﺎ‬ ‫ ﻫﺎﺋﻠﺔ ﻣﻦ اﻷﻃﻌﻤﺔ ﻣﻦ ﺑﺬرة واﺣﺪة ﺻ ة ﻟﻌﻈﻢ و‬taamların,

‫ ﻓﺈﺧﺮاج ذ ﻚ وﻗﺘﻪ ا ﻨﺎﺳﺐ وأﻣﺎم أﻧﻈﺎرﻧﺎ إﺧﺮاﺟﺎ ﻣﻘﻨﻨﺎ دون‬vakti-vaktine mukannen bir surette hiç birini unutmayarak
ve şaşırmayarak gözümüz önünde -bir dest-i gaybî
.‫ ﺴﻴﺎن أﺣﺪ أو ا ﺒﺎس أو ﺧﻄﺄ ﻮ ﺣﻘﻴﻘﺔ اﻹرزاق ﻣﻦ ن ﻳﺪ ﻏﻴ ﻴﺔ‬tarafından- verilmesi hakikatıdır.

:‫ إن اﻵﻳﺔ ا ﻜﺮ ﻤﺔ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet


ْ ُْ ُ ُ ُ
(58:‫﴿ ِان ا َ ﻫَﻮ ا ﺮزاق ذو اﻟﻘﻮِة ا َﻤﺘ ُ ﴾ )ا ار ﺎت‬
ُ ‫ان ا َ ُﻫَﻮ ا ﺮزاُق ُذو اﻟُْﻘﻮة ا َْﻤﺘ‬
ِ ِ ِ
. ‫ا ﻖ ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ وﺗ ﻌﺎ‬ ‫ﻫﺎ‬ ‫ﺼ ﺺ ا ﻹ ﺷ ﺔ وا ﻹ ﻧ ﻔﺎ ق و‬ ‫ اﻟ‬âyeti, iaşeyi ve infakı Cenab-ı Hakk'a tahsis edip hasrettiği
gibi,
َْ ُ َ َ ْ َ
: ‫و ﺬا ا ﻵ ﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬ ‫َوَﻣﺎ ِﻣْﻦ داﺑٍﺔ ِ اﻻْرِض ِاﻻ َ ا ِ ِرْز َﻬﺎ َو َﻌﻠُﻢ‬
َ َ َْ ُ َ َْ َٓ
‫﴿ َوَﻣﺎ ِﻣْﻦ داﺑٍﺔ ِ اﻻْرِض ِاﻻ َ ا ِ ِرْز َﻬﺎ َو َﻌﻠُﻢ ُ ْﺴﺘَﻘﺮﻫﺎ‬ ُ ‫ﻛﺘَﺎب‬ ُ َ َ ََْ ْ َُ َ ََ ْ ُ
ُ َ َ ‫ﺒ‬
ٍ ِ ٍ ‫ﻣ‬ ِ ِ ‫ﺴ ﺘ ﻘ ﺮ ﻫﺎ و ﺴ ﺘ ﻮ د ﻬﺎ‬
(6:‫َو ُ ْﺴﺘَْﻮد َﻬﺎ ﻓﻲ ِﻛﺘَﺎٍب ُﻣﺒ ٍ ﴾ )ﻫﻮد‬
âyeti dahi,

‫ اﻟ ﺗﺄﺧﺬ أرزاق ا ﺎس وا ﻴﻮان ﻴﻌﻬﺎ ﺖ ﺗﻌﻬﺪ ا ﺮب ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬bütün insanların ve hayvanların rızıklarını taahhüd ve
tekeffül-ü Rabbanî altına aldığı; hem
.‫و ﻔﺎ ﻪ‬
ْ َ
: ‫و ﺬا ا ﻵ ﻳ ﺔ ا ﻜ ﺮ ﻤ ﺔ‬ َ‫ﻻ َ ِﻤُﻞ رْز َ َﻬﺎ ا َ ُ ﻳَْﺮُز ُ َﻬﺎ َوِاﻳﺎ ُ ْﻢ و‬ ‫ﺔ‬
ٍ ‫ﺑ‬ ‫ا‬
َ ْ ْ َََّ
‫د‬ ‫و ﻳِﻦ ِﻣﻦ‬
َ َ ُ ْ َ َ َٓ ََ ِ
ُ ُ ُ
‫﴿ َو ْﻦ ِﻣْﻦ داﺑٍﺔ ﻻ ِﻤﻞ ِرْز َﻬﺎ ا ُ ﻳَْﺮُز َﻬﺎ َوِاﻳﺎ ْﻢ َوﻫَﻮ ا ﺴﻤﻴُﻊ‬ ْ ُ
ْ ‫ﻫَﻮ ا ﺴِﻤﻴُﻊ اﻟَﻌِﻠﻴُﻢ‬
(60:‫اﻟَﻌﻠﻴُﻢ ﴾ )اﻟﻌﻨﻜﺒﻮت‬
âyeti de,
َ
-‫ﻛﻤﺎ ﻫﻮ ُ ﺸﺎﻫﺪ‬- ‫ اﻟ ﺗ ﺒﺖ وﺗﻌﻠﻦ ﺑﺄن اﷲ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻫﻮ ا ي ﻳﺘﻜﻔﻞ‬rızkı tedarik edemeyen, âciz ve iktidarsız olan zaîf
bîçarelerin rızıklarını umulmadık yerden,
‫ﺑ ﺄ ر زا ق ا ﺴﺎ ﻛ وا ﻀ ﻌ ﻔﺎ ء وا ﻟ ﻌﺎ ﺟ ﺰ ﻦ و أ ﻣﺜﺎ ﻢ ﻦ ﻻ ﺴﺘ ﻄﻴ ﻌ ﻮ ن أ ن‬
، ‫ﺴﺒ ﻮا‬
‫ ﻓ ﺳ ﻠ ﻬﺎ إ ﻬ ﻢ ﻣ ﻦ ﺣﻴ ﺚ ﻢ‬،‫ﻳﺘ ﺪا ر ﻮ ﻫﺎ‬
َ
،‫ء‬ ‫ ﺑﻞ ﻣﻦ ﻏ‬،‫ ﺑﻞ ﻣﻦ اﻟﻐﻴﺐ‬،‫ وﻣﻦ ﺼﺎدَر ﻻ ﻄﺮ ﻢ ﺑﺎل‬belki gaybdan, belki hiçten, meselâ denizin dibindeki
böceklere hiçten ve bütün yavrulara umulmadık yerlerden
.‫ء‬ ‫ا ت ا ﻮ ﺟ ﻮ د ة أ ﻋ ﻤﺎ ق ا ﺤﺎ ر ا ﻟ ﺗﺘ ﻐ ﺬ ى ﻏ‬ ‫ﻛ ﺄ ﻣﺜﺎ ل ا‬
،‫ﺴ ﺐ‬ ‫و ﻴ ﻊ ا ﺼ ﻐﺎ ر ا ﻟ ﻳ ﺄﺗﻴ ﻬﺎ ر ز ﻗ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ﺣﻴ ﺚ ﻻ‬

‫ و ﻨﻔﻖ ﻋﻠﻴﻬﺎ ﻓﻌﻼ‬،‫ و ﻴﻊ ا ﻴﻮاﻧﺎت اﻟ ﻗﺪ ﺗ ﻔﻞ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﺑﺄرزاﻗﻬﺎ‬ve bütün hayvanlara her baharda âdeta sırf gaybdan
َ infaklarını bilfiil tekeffül ederek bilmüşahede vermekle;
- ‫ر ﻴﻊ‬ ‫ ﻛ ﻤﺎ ﻫ ﻮ ﺸﺎ ﻫ ﺪ‬- ‫ﻣ ﻦ ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ ﻣﺒﺎ ة‬

‫ ﺣ إﻧﻪ ﻫﻮ ا ي ﻳﺮﺳﻞ أرزاق أو ﻚ ا ﻔﺘﻮﻧ ﺑﺎﻷﺳﺒﺎب ﺖ ﺳﺘﺎر‬esbabperest insanlara dahi, esbab perdesi altında yine o
veriyor diye isbat ve ilân ettiği gibi;
.‫ ﻓ ﻼ ﻳ ﺮ ز ﻗ ﻬ ﻢ ﺳ ﻮا ه‬،‫ا ﻷ ﺳﺒﺎ ب‬
ُ َ
‫ ﻓﻜﻤﺎ أن ﺗﻠﻚ اﻵﻳﺎت ا ﻜﺮ ﻤﺔ واﻟﻈﻮاﻫﺮ ا ﺸﺎﻫﺪة ﺗﺮي ا ﺮزاﻗﻴﺔ وﺗ ﺒﺘﻬﺎ‬pek çok âyât-ı Kur'aniye ve hadsiz şevahid-i kevniye,
ُ ٌ ٌ
‫ ﻛﺬ ﻚ ﺗ آﻳﺎت ﻗﺮآﻧﻴﺔ ﻛﺜ ة وﺷﻮاﻫُﺪ ﻛﻮﻧﻴﺔ ﻻ ﺪ‬،‫ وﺗﻌﻠﻨﻬﺎ ﻫﻜﺬا‬rahîmiyeti ile beslendiklerini gösteriyorlar.
bil'ittifak herbir zîhayatın birtek Rezzak-ı Zülcelal'in
ََ ً
‫ﻣﺘﻔﻘﺔ أن ذي ﺣﻴﺎة ﻳُﺮ ﺖ ﻛﻨِﻒ رﺣﻴﻤﻴِﺔ رزاٍق واﺣٍﺪ أﺣﺪ ذي‬
.‫ﺟ ﻼ ل‬
#73
َ
‫ دون أن‬-‫و ا ﺤﺘﺎﺟﺔ ﻠﺮزق‬- ‫ إن ﺴﺎُرع أرزاق اﻷﺷﺠﺎر إ ﻬﺎ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬Evet, bir nevi rızk isteyen ağaçlar iktidarsız ve ihtiyarsız
ً olduklarından, onlar yerlerinde mütevekkilane dururken
‫ ﻳ ﻮن ﺎ اﻗﺘﺪار وﻻ اﺧﺘﻴﺎر وﻻ إرادة و ﺳﺎﻛﻨﺔ أﻣﺎﻛﻨﻬﺎ ﻣﺘﻮ ﺔ‬rızıkları onlara koşup gelmesi
..‫ا ﷲ‬
َ
‫ و ﺬا ﺳﻴﻼن ا ﻠﻴﺐ ا ﺼ ﻣﻦ ﺗﻠﻚ ا ﻀﺨﺎت اﻟﻌﺠﻴﺒﺔ إ أﻓﻮاه‬ve âciz yavruların nafakaları hayret-nümun
ً ُ tulumbacıklardan ağızlarına akması ve o yavrulara bir
‫ واﻧﻘﻄﺎع ﺗﻠﻚ ا ﻔﻘﺔ ﻣﺒﺎ ة ﻋﻨﻬﻢ ﺑﻌﺪ اﻛ ﺴﺎﺑﻬﻢ‬،‫ ا ﺼﻐﺎر اﻟﻌﺎﺟﺰ ﻦ‬parça iktidar ve azıcık bir ihtiyar gelmesiyle süt kesilmesi,
‫ ﻣﻊ اﺳﺘﻤﺮار ﺗﻠﻚ‬،‫ ﺟﺰءا ﻣﻦ اﻻﻗﺘﺪار وﺷ ﺌﺎ ﻣﻦ اﻻﺧﺘﻴﺎر واﻹرادة‬hususan insan yavrularına analarının şefkatleri yardımcı
verilmesi,
..‫ا ﺸ ﻔ ﻘ ﺔ ا ﻮ ﻫ ﻮ ﺔ ﻸ ﻣ ﻬﺎ ت‬
ً ُ ‫ذ ﻚ؛ َ ﺒ‬
‫ﺖ ﺑ ﺪا ﻫ ﺔ أ ن ا ﺮ ز ق ا ﻼ ل ﻻ ﻳ ﺄ ﻣﺘﻨﺎ ﺳﺒﺎ ﻣ ﻊ ا ﻟ ﻘ ﺪ ر ة‬ bedahetle isbat eder ki; helâl rızk, iktidar ve ihtiyar ile
mütenasiben değildir.. belki, tevekkül veren za'f ve acze
. ‫ واﻹرادة و ﻧﻤﺎ ﻳﺄ ﻣﺘﻨﺎﺳﺒﺎ ﻣﻊ ا ﻀﻌﻒ واﻟﻌﺠﺰ ا ﻳﻦ ﻳﻤﻨﺤﺎن ا ﻮ‬nisbeten geliyor.

‫ا ﺜ ﻠﺤﺮص اﻟﻘﺎﺋﺪ‬- ‫ وﻟﻘﺪ ﺳﺎق وﺟﻮد ﻗﻮة اﻻﻗﺘﺪار واﻻﺧﺘﻴﺎر وا ء‬Ekseriyetçe sebeb-i hüsran olan hırsı tahrik eden iktidar
ve ihtiyar ve zekâvet, bir kısım büyük ediblerde o edibleri
‫ إ‬،‫ أو ﻚ اﻷدﺑﺎَء ا ﻳﻦ ﺴ ﺸﻌﺮون ﺑﻬﺎ‬-‫ إ ا ﺮﻣﺎن اﻷﻏﻠﺐ‬bir nevi dilenciliğe kadar sevkettiği gibi;
،‫ا ﺬ ﻞ و ﻣﺎ ﺸﺒﻪ اﻟ ﺴّﻮل‬
َ ‫ ﺑ ﻨﻤﺎ أوﺻﻞ ﻋﺪُم اﻻﻗﺘﺪار ا ُﻞ ﺑﺎ ﻮ أﻏﻠ‬zekâvetsiz, kaba çok âmi adamların tevekkülvari
‫ﺐ ا ﻟ ﻌ ﻮا م ا ُ ﻠ ﻪ إ ا ﻟ ا ء‬
iktidarsızlıkları dahi onları zenginliğe îsal etmesi ve
، ‫وا ﻟ ﻐ‬
ََْ ُ َ ْ َْ َ َ َ ْ َ
:‫ﺣ ﺳﺎ ر ﻣﺜ ﻼ‬ ‫ﺖ َﻣﺬاِﻫﺒُﻪ َو َﺟﺎِﻫٍﻞ َﺟﺎِﻫٍﻞ ﺗﻠﻘﺎُه‬ ‫ﻢ ٍِﻢ ٍِﻢ ا ﻴ‬
ْ ‫ﻢ أ ﻋﻴ‬
‫ﺖ ﻣﺬاﻫﺒُﻪ وﺟﺎﻫٍﻞ ﺟﺎﻫٍﻞ ﺗﻠﻘﺎُه ﺮزوﻗﺎ‬ ً
‫َ ْﺮُزوﻗﺎ‬
ٍ ‫ٍِﻢ‬ ‫ﻢ‬

darb-ı mesel olması isbat eder ki:


ُ
‫ﺎ ﻳ ﺒ ﺖ أ ن ا ﺮ ز ق ا ﻼ ل ﻻ ﺼ ﻞ ﻋ ﻠﻴ ﻪ ا ﺨ ﻠ ﻮ ق و ﻻ ﺪ ه ﺑ ﻘ ﻮ ة‬ Rızk-ı helâl iktidar ve ihtiyar kuvvetiyle kazanılmaz,
َ
،‫ و ﻧﻤﺎ ﻳُﻌَﻄﻰ ﻣﻦ ن ﺮ ٍﺔ ﻗﺪ ﻗِﺒﻠﺖ ﻛﺪه وﺳﻌﻴَﻪ‬،‫اﻻﻗﺘﺪار واﻻﺧﺘﻴﺎر‬
buldurulmaz. Belki çalışmasını ve sa'yini kabul eden bir
merhamet tarafından verilir ve ihtiyacına acıyan bir şefkat
ّ ُ
،‫و َﺴﻦ إ ﻪ ﻣﻦ ﻋﻨﺪ ﺷﻔﻘﺔ ورأﻓﺔ رﻗﺖ اﺣﺘﻴﺎﺟﻪ واﻓﺘﻘﺎره‬ canibinden ihsan edilir.

:‫ ﻏ أن ا ﺮزق ﻧﻮ ن‬Fakat, rızk ikidir:

، ‫ ا ي ﻫﻮ ﺖ ا ﻌﻬﺪ ا ﺮ ﺎ‬،‫ ا ﺮزق ا ﻘﻴ واﻟﻔﻄﺮي ﻠﻤﻌ ﺸﺔ‬:‫ اﻷول‬Biri: Yaşamak için hakikî ve fıtrî rızıktır ki; taahhüd-ü
ّ Rabbanî altındadır. Hattâ o kadar muntazamdır ki;
‫وﻫﻮ ﻣﻘ ﺪر ﻴ ﺚ‬
ّ َ ّ
‫ إن ا ﺪﺧﺮ ﻣﻨﻪ ا ﺴﻢ ﺑﺼﻮرة دﻫﻮن أو ﺑﺼﻮر أﺧﺮى ﻳﻤﻜﻨﻪ أن ﻳﻌ ﺶ‬bedende yağ ve saire suretinde iddihar olunan fıtrî rızık,
َ َ hiç olmazsa yirmi günden ziyade bir şey yemeden yaşatır,
.‫ اﻹ ﺴﺎن و ﺪﻳﻢ ﺣﻴﺎﺗﻪ أ ﻣﻦ ﻋ ﻦ ﻳﻮﻣﺎ دون أن ﻳﺬوق ﻃﻌﺎﻣﺎ‬hayatını idame eder.

‫ﻦ أ و ﺛ ﻼﺛ ﻳ ﻮ ﻣﺎ ﻣ ﻦ د و ن أ ن‬ ‫ا ﻟ ﻈﺎ ﻫ ﺮ ﻗﺒ ﻞ ﻋ‬ ‫ ﻓﺎ ﻳﻦ ﻳﻤﻮﺗﻮن ﺟﻮ‬Demek yirmi-otuz günden evvel ve bedende müddehar


ُ ُ olan fıtrî rızkı bitmeden zahiren açlıktan vefat edenler
،‫ ﻳﻨﻔﺪ رزﻗﻬﻢ اﻟﻔﻄﺮي ﻻ ﻳ ﺸﺄ ﻮﺗﻬﻢ ﻣﻦ اﻧﻌﺪام ا ﺮزق‬rızıksızlıktan değil,

.‫ ﺑﻞ ﻣﻦ ﺮض ﻧﺎﺷﺊ ﻣﻦ ﺳﻮء ا ﻌﻮد وﻣﻦ ﺗﺮك اﻟﻌﺎدة‬belki sû'-i itiyaddan ve terk-i âdetten neş'et eden bir
hastalıktan vefat ederler.

‫ ﻫﻮ ا ﺮزق ا ﺠﺎزي واﻻﺻﻄﻨﺎ ا ي ﻳ ﻮن‬:‫ واﻟﻘﺴﻢ ا ﺎ ﻣﻦ ا ﺮزق‬İkinci kısım rızk: İtiyad, israf ve sû'-i istimalat ile tiryaki
olup zaruret hükmüne geçen mecazî ve sun'î rızıktır.
‫ﻢ ا و ر ي ﺑ ﻌ ﺪ أ ن ﻳ ﺪ ﻣ ﻦ ا ﻹ ﺴﺎ ن ﻋ ﻠﻴ ﻪ ﺑﺎ ﻌ ﻮ د وا ﻹ ا ف و ﺳ ﻮ ء‬
.‫ا ﻻ ﺳﺘ ﻌ ﻤﺎ ل‬

‫ وﻫﺬا اﻟﻘﺴﻢ ﻟ ﺲ ﺿﻤﻦ ا ﻌﻬﺪ ا ﺮ ﺎ وﺗ ﻔﻠﻪ ﺑﻞ ﻫﻮ ﺗﺎﺑﻊ إ إﺣﺴﺎﻧﻪ‬Bu kısım ise; taahhüd-ü Rabbanî altında değil, belki
ihsana tabidir. Kâh verir, kâh vermez.
.‫ ﻓﺈﻣﺎ إن ﻳﻤﻨﺤﻪ أو ﻳﻤﻨﻌﻪ‬.‫ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬

‫ ﻫﻮ ﻣﻦ ﻳﻌﻠﻢ أن ا ﺴ‬،‫ وا ﺤﻈﻮظ ﻓﻴﻪ‬- ‫ ﻫﺬا ا ﺮزق ا ﺎ‬- ‫ ﻓﺎ ﺴﻌﻴﺪ‬Bu ikinci rızıkta, bahtiyar odur ki; medar-ı saadet ve lezzet
olan iktisad ve kanaatla sa'y-i helâli,
- ‫ و ﻫ ﻤﺎ ﻣ ﺪا را ا ﺴ ﻌﺎ د ة وا ة‬- ‫ا ﻼ ل ﺑﺎ ﻻ ﻗﺘ ﺼﺎ د وا ﻟ ﻘﻨﺎ ﻋ ﺔ‬

‫ ا ﻳﻘﺒﻞ ﻫﺬا ا ﺴﻌﻴﺪ‬،‫ وﻫﻮ د ء ﻓﻌ ﻜﺴﺐ ا ﺮزق‬،‫ ﻫﻮ ﻧﻮع ﻣﻦ اﻟﻌﺒﺎدة‬bir nevi ibadet ve rızk için bir fiilî dua bilerek
müteşekkirane ve minnetdarane o ihsanı kabul edip
.‫ﺣﻴﺎﺗﻪ ﺑﻬﻨﺎء‬ ‫ ذ ﻚ اﻹﺣﺴﺎن ﺷﺎﻛﺮا ﺘﻨﺎ و ﻘ‬hayatını saadetkârane geçirir.

‫ وا ﺸ ا ﻌﺲ ﻫﺬا ا ﺮزق ﻫﻮ ﻣﻦ ﻳﺘﺨ ﻋﻦ ا ﺴ ا ﻼل ﺑﺎﻹ اف‬Ve bedbaht odur ki; medar-ı şekavet ve hasaret ve elem
olan israf ve hırs ile sa'y-i helâli bırakarak,
- ‫ و ﻫ ﻤﺎ ﺳﺒ ﺐ ا ﺸ ﻘﺎ ء وا ﺴﺎ ر ة وا ﻷ ﻢ‬- ‫وا ﺮ ص‬

. ‫ﺣﻴﺎﺗﻪ ﺑﻞ ﻳﻬﻠﻜﻬﺎ ﺑَﻄﺮق ِ ﺑﺎب ﺑﺎ ﻜﺴﻞ وا ﻈﻠﻢ واﻟ ﺸ‬ ‫ ﻓﻴﻘ‬her kapıya başvurup, tenbelkârane ve zalimane ve
müştekiyane hayatını geçirir, belki öldürür.

‫ ﻓﺎ ﻟ ﻘ ﻠ ﺐ وا ﺮ و ح وا ﻟ ﻌ ﻘ ﻞ وا ﻟ ﻌ وا ﻷ ذ ن‬،‫ﻓ ﻜ ﻤﺎ أ ن ا ﻌ ﺪ ة ﺗ ﻄ ﻠ ﺐ ر ز ﻗﺎ‬ Nasılki mide bir rızık ister; öyle de, kalb ve ruh ve akıl ve
ُ göz ve kulak ve ağız gibi insanın latifeleri ve duyguları
‫وا ﻟ ﻔ ﻢ و أ ﻣﺜﺎ ﺎ ﻣ ﻦ ﻟ ﻄﺎﺋ ﻒ ا ﻹ ﺴﺎ ن و ﺸﺎ ﻋ ﺮ ه ا ﻷ ﺧ ﺮ ى ﺗ ﻄ ﻠ ﺐ ر ز ﻗ ﻬﺎ‬ dahi Rezzak-ı Rahîm'den rızıklarını isterler ve
.‫ و ﺗ ﺄ ﺧ ﺬ ه ﻣﻨ ﻪ ﺑ ﻞ ﺷ ﻜ ﺮ وا ﻣﺘﻨﺎ ن‬،‫ﻣ ﻦ ا ﺮ زا ق ا ﺮ ﺣﻴ ﻢ‬ müteşekkirane alırlar.

#74
َ
‫ﺑﻪ‬ ‫ٍ ﻣﻨ ﻬﺎ ﻣ ﻦ ﺧ ﺰاﺋ ﻦ ر ﺘ ﻪ ر ز ﻗ ﻬﺎ ا ي ﻳﻨﺎ ﺳﺒ ﻬﺎ و ﺗ ﺮ‬ ‫ ﻓﻴﻬﺐ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬Her birisine ayrı ayrı ve onlara lâyık ve onları memnun ve
mütelezziz eden rızıkları, hazine-i rahmetten ihsan edilir.
.‫وﺗ ﻠﺘ ﺬ‬
َ
‫ﺑ ﻞ إ ن ا ﺮ زا ق ا ﺮ ﺣﻴ ﻢ ﻗ ﺪ ﺧ ﻠ ﻖ ﻣ ﻦ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻠ ﻄﺎﺋ ﻒ ﻟ ﻌ وا ﻷ ذ ن‬ Belki Rezzak-ı Rahîm, onlara daha geniş rızık vermek için
göz ve kulak, kalb ve hayal ve akıl gibi o latifelerin her
‫وا ﻟ ﻘ ﻠ ﺐ وا ﻴﺎ ل وا ﻟ ﻌ ﻘ ﻞ و أ ﻣﺜﺎ ﺎ ﺑ ﻤﺜﺎﺑ ﺔ ﻣ ﻔﺘﺎ ح ﺰ ﻨ ﺔ ر ﺘ ﻪ ﻳ ﻐ ﻤ ﺮ ﻫﺎ‬ birisini, hazine-i rahmetinin birer anahtarı hükmünde
.‫ﺑﺎ ﺮزق ا ﻮاﺳﻊ‬ yaratmış.
ٌ
‫ ﻓﻤﺜﻠﻤﺎ اﻟﻌ ﻣﻔﺘﺎح ﺰاﺋﻦ ا ﻮاﻫﺮ اﻟﻘﻴﻤﺔ ﻣﻦ ا ﺴﻦ وا ﻤﺎل ا ﻨ ﺴﻂ‬Meselâ: Göz, kâinat yüzündeki hüsün ve cemal gibi
kıymetdar cevher hazinelerinin bir anahtarı olduğu misillü,
،‫و ﺟ ﻪ ا ﺋﻨﺎ ت‬

‫ ﺴﺘ ﻔﻴ ﺪ‬، ‫وا ﺣ ﺪ ة ﻣﻨ ﻬﺎ ﻣ ﻔﺘﺎ ح ﻟ ﻌﺎ ﻢ ﻣ ﻌ‬ ‫ ﻓﺎ ﻠﻄﺎﺋﻒ اﻷﺧﺮى ﻛﺬ ﻚ‬ötekiler dahi (herbiri) birer âlemin anahtarı olur; iman ile
istifade eder. Yine sadedimize dönüyoruz.
.‫ﺣﺎ ل ﻓ ﻠ ﺟ ﻊ إ أ ﺻ ﻞ ا ﻮ ﺿ ﻮ ع‬ ‫ و‬..‫ﻣﻨ ﻪ ﺑﺎ ﻹﻳ ﻤﺎ ن‬

‫ ﻓﻜﻤﺎ أن ا ﺎﻟﻖ اﻟﻘﺪﻳﺮ ا ﻜﻴﻢ ﻗﺪ ﺧﻠﻖ ا ﻴﺎة ﺧﻼﺻﺔ ﺟﺎﻣﻌﺔ‬Bu kâinatı yaratan Zât-ı Kadîr-i Hakîm, nasılki kâinattan
َ
‫ﺴﺘﺨﻠﺼﺔ ﻣﻦ ا ﺋﻨﺎت ﺸﺪ ﻓﻴﻬﺎ ﻣﻘﺎﺻَﺪه اﻟﻌﺎﻣﺔ و ﻠﻴﺎِت أﺳﻤﺎﺋﻪ‬
hayatı bir hülâsa-i câmia olarak halkedip,

‫ا ﺴ ؛‬

،‫ﻢ ا ﻴﺎ ة ﺮ ﺰا ﺟﺎ ﻣ ﻌﺎ ﻠ ﺸ ﺆ و ن ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ‬ ‫ ﻛﺬ ﻚ ﺟﻌﻞ ا ﺮزق‬umum maksadlarını ve isimlerinin cilvelerini onda


temerküz ettiriyor.

‫ ﻔ ﺴ ﺢ ﺑ ﺬ ﻚ‬،‫ذ و ي ا ﻴﺎ ة ﻏ ﺮ ﺰ ة ا ﻻ ﺷﺘ ﻬﺎ ء وﺗ ﺬ و ق ا ﺮ ز ق‬ ‫ ﺧﺎﻟﻘﺎ‬Öyle de, hayat âleminde dahi, rızkı bir cem'iyetli merkez-i
şuunat yaparak, iştiha ihtiyacını ve zevk-i rızkîyi zîhayatta
‫ ا ﺠﺎل ﻷﻫِﻢ ﻳﺔ ﻠﻖ ا ﺋﻨﺎت وﺣﻜﻤﺘﻬﺎ‬halkederek;

‫داﺋ ﻤ و ﻴ ﻳﺘ ﻤﺎ ن ﺑ ﻞ ﺧ ﻀ ﻮ ع‬ ‫ و ﺟﻌﻞ ا ﻘﺎﺑﻞ ﺷﻜﺮ ور‬hilkat-ı kâinatın en ehemmiyetli bir gayesi ve bir hikmeti
ّ olan daimî ve küllî bir teşekkür ve minnetdarlık ve
.‫ وﻋﺒﻮدﻳﺔ ﺎه ر ﻮ ﺘﻪ وﺗﻮدده ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬perestişlik ile rububiyetine ve sevdirmesine karşı mukabele
ettiriyor.

‫ﻃ ﺮ ف ﻣ ﻦ أ ﻃ ﺮا ف ا ﻤ ﻠ ﻜ ﺔ ا ﺮ ﺎ ﻧﻴ ﺔ‬ ‫ إﻧﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻗﺪ ﻋّﻤﺮ‬:‫ ﻓﻤﺜﻼ‬Meselâ: Çok geniş olan memleket-i Rabbaniyenin her
tarafını, hususan melaike ve ruhanîler ile semavatı ve
‫ﻢ‬ ‫ وﻋﻤﺮ‬، ‫ ا ﻮاﺳﻌﺔ ﺟﺪا؛ ﻓﻌﻤﺮ ا ﺴﻤﺎوات ﺑﺎ ﻼﺋ ﺔ وا ﺮوﺣﺎﻧ‬ervah ile âlem-i gaybı şenlendirdiği gibi;
،‫ا ﻟ ﻐﻴ ﺐ ﺑﺎ ﻷ ر وا ح‬

‫ ﻜﻤﺔ ﺑﺚ ا ﺮوح و ﺿﻔﺎء ا ﻬﺠﺔ ﻓﻴﻪ و ﺎﺻﺔ‬- ‫ ﻛﻤﺎ ﻋﻤﺮ اﻟﻌﺎ ﻢ ا ﺎدي‬maddî âlemi dahi, hususan hava ve arzı, her vakit ve her
tarafını zîruhun, hususan kuşların ve kuşçukların
‫ ﺑ ﻮ ﺟ ﻮ د‬- ‫و ﻗ ﺖ و أ وا ن‬ ‫ﺟ ﻬ ﺔ ﻣﻨ ﻪ و‬ ‫ ﺑ ﻞ‬،‫ﻢ ا ﻮا ء وا ﻷ ر ض‬ vücudlarıyla
.‫ا ت‬ ‫ا ﻷ ﺣﻴﺎ ء و ﺎ ﺻ ﺔ ا ﻟ ﻄﻴ ﻮ ر وا ﻟ ﻄ ﻮ ﺮا ت وا‬

‫ﻜ ﻤ ﺔ ﺑ ﺚ ا ﺮ و ح و ﺿ ﻔﺎ ء ا ﻬ ﺠ ﺔ ﻓﻴ ﻪ‬ şenlendirmek ve ruhlandırmak hikmetiyle

‫ﻓﻐﺮز اﻻﺣﺘﻴﺎج ﻠﺮزق وﺗﺬّوﻗﻪ ا ﻴﻮاﻧﺎت واﻹ ﺴﺎن؛ وﺟﻌﻠﻬﻢ ﺴﻌﻮن‬ ihtiyac-ı rızkî ve rızkın zevki pek kuvvetli bir kamçı olarak
hayvanları ve insanları rızık peşinde koşturmakla tahrik
‫ و ﺄن ذ ﻚ اﻻﺣﺘﻴﺎج ﺳﻮُط ﺸﻮ ٍﻖ ﻢ ﺴﻮﻗﻬﻢ‬.‫دوﻣﺎ وراء رزﻗﻬﻢ‬ ederek
ُ
‫و ﺮ ﻬ ﻢ و ﺮ ﻬ ﻢ و را ء ا ﺮ ز ق‬
ّ
‫ و ﻣﺎ ذ ﻚ إ ﻻ ﺣ ﻜ ﻤ ﺔ ﻣ ﻦ ﺣ ﻢ‬،‫ﻣﻨ ﺸ ﻼ إ ﻳﺎ ﻫ ﻢ ﻣ ﻦ ا ﻜ ﺴ ﻞ وا ﻟ ﻌ ﻄﺎ ﻟ ﺔ‬ tenbellikten ve ataletten kurtarıp gezdirmesi, şuunat-ı
rububiyetin bir hikmetidir.
.‫ا ﺸ ﺆ و ن ا ﺮ ﺎﻧﻴ ﺔ‬

‫ﻢ ا ﻬ ﻤﺔ‬ ‫ و ﻮﻻ أﻣﺜﺎل ﻫﺬه ا ﻜﻤﺔ ﻣﻦ ا‬Eğer bu hikmet gibi mühim hikmetler olmasa idi,

‫ن ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ ﻌﻞ ا ﻌﻴ ﻨﺎت ا ﻘﻨﻨﺔ ﻠﺤﻴﻮاﻧﺎت ﺴ إ ﻬﺎ دون ﻛٍﺪ‬ ağaçların erzakını onlara koşturduğu gibi, hayvanların da
mukannen olan tayinatlarını onlara zahmetsiz bir surette
.‫ وﻋﻨﺎء و ﺎﺟﺔ ﻓﻄﺮ ﺔ ﻛﻤﺎ ﺟﻌﻞ أرزاق ا ﺒﺎﺗﺎت ﺴ إ ﻬﺎ ﻫﻜﺬا‬fıtrî hacetlerini koşturacaktı.

‫ و ﻮ وﺟﺪت ﻋ ﺴﺘﻄﻴﻊ رؤ ﺔ أﻧﻮاع ا ﻤﺎل ﻻﺳﻢ »ا ﺮﺣﻴﻢ« وأوﺟِﻪ‬İsm-i Rahîm ve Rezzak'ın cemallerini ve vahdaniyete
ً şehadetlerini tam görmek için zemin yüzünü birden ihata
‫ ا ﺴﻦ ﻻﺳﻢ »ا ﺮزاق« وﺷﻬﺎدﺗِﻬﻤﺎ ﻠﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ رؤ ﺔ ﺗﺎﻣﺔ ﻴﺚ ﺗﺘﻤ ﻦ‬edip müşahede edecek bir göz bulunsa,
،‫ﻣ ﻦ ا ﻹ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﻴﺎ ﺴ ﻄ ﺢ ا ﻷ ر ض و ﺸﺎ ﻫ ﺪ ﺗ ﻪ آ ن وا ﺣ ﺪ‬

َ
‫دت‬ ‫ وﺷﺎﻫﺪت إﻣﺪادا ﻏﻴ ﻴﺎ و ﺣﺴﺎﻧﺎ ر ﺎﻧﻴﺎ ﻟﻘﻮاﻓﻞ ا ﻴﻮاﻧﺎت اﻟ‬kış âhirinde erzakları bitmek üzere olan hayvanat
ُ kafilelerine, imdad-ı gaybî ve ihsan-ı Rahmanî olarak
، ‫ﺗﻨ ﻔ ﺪ أ ر زا ﻗ ﻬﺎ أ وا ﺧ ﺮ ا ﺸﺘﺎ ء‬
‫ا ﻨﻮع ﻮِدﻋﺔ إﻳﺎﻫﺎ‬ ‫ا ﻜ ة و ﻣﻨﺘ‬ ‫ا ة و ﻣﻨﺘ‬ ‫ﻣﻨﺘ‬‫ﺑﺄﻃﻌﻤﺔ وﻧِﻌٍﻢ‬ nebatatın ellerine verilen ve ağaçların başlarına konulan
ve vâlidelerin sinelerine takılan ve sırf hazine-i gaybiye-i
‫أ ﻳ ﺪ ي ا ﺒﺎ ﺗﺎ ت و ﻮ ﺿ ﻮ ﻋ ﺔ ﻫﺎ ﻣﺎ ت ا ﻷ ﺷ ﺠﺎ ر و ﻣ ﻌ ﻠ ﻘ ﺔ أ ﺛ ﺪا ء‬ rahmetten gayet leziz ve gayet çok ve gayet mütenevvi
.‫ا ﻮا ات و ﺮِﺳﻠﺔ ﺎ ﻣﻦ ﺧﺰاﺋﻦ ر ﺔ ﻏﻴ ﻴﺔ ﻓﺔ‬ taamları ve nimetleri gönderen

‫ﺷ ﻔ ﻘ ﺔ »ا ﺮ زا ق‬ ‫ﻧ ﺖ ﺗ ﺮ ى ﻣ ﺪ ى ﻣﺘ ﻌ ﺔ ا ﻤﺎ ل و ﻣ ﺪ ى ة ا ﺴ ﻦ‬ Rezzak-ı Rahîm'in bu cilve-i şefkatinde ne kadar şirin bir


güzellik, ne kadar tatlı bir cemal bulunduğunu görecek
‫ا ﺮِﺣﻴﻢ« ورأﻓﺘِﻪ‬
#75

‫ وﻋﻨﺪ ذ ﻚ ﺗﺪرك‬ve ondan bilecek ki;

‫ ُﻣﻨﻌﻤﺎ ﺑﻬﺎ‬،‫ و ﻬﺒﻬﺎ رزﻗﺎ ﺣﻘﻴﻘﻴﺎ‬-‫ﻣﺜﻼ‬- ‫ ﺑﺄن ا ي ﻳﺼﻨﻊ ﺗﻔﺎﺣﺔ واﺣﺪة‬birtek elmayı yapıp bir adama hakikî bir rızk olarak
mün'imane veren,
،‫ﺷ ﺨ ﺺ‬
ّ
‫ ﻻ ﻳﻤ ﻦ أن ﻳ ﻮن إﻻ ا ي ﻳﺪﻳﺮ ا ﻮاﺳﻢ وا ﻠﻴﺎ واﻷﻳﺎم‬yalnız öyle bir zât yapar verir ki; mevsimleri, gece ve
gündüzleri çevirir

‫ و ﻌﻞ ا ﻜﺮة اﻷرﺿﻴﺔ ﻛﺴﻔﻴﻨﺔ ﺎر ﺔ ﻳﺒﺤﺮ ﺑﻬﺎ و ﺴ ّ ﻫﺎ ﺴﺘﺤﺼﻼ ﺑﻬﺎ‬ve küre-i arzı bir sefine-i tüccariye gibi gezdirerek
mevsimlerin mahsulâtlarını onunla zemindeki muhtaç
،‫ا ﻷ ر ض‬ ‫ﺎ ﺻﻴ ﻞ ا ﻮا ﺳ ﻢ ﻓﻴ ﺄ ﺑ ﻬﺎ إ ﺿﻴ ﻮ ﻓ ﻪ ا ﻌ ﻮ ز ﻦ‬ misafirlerine getirir.

‫ ذ ﻚ ﻷن ﺳﻜﺔ اﻟﻔﻄﺮة وﺧﺘﻢ ا ﻜﻤﺔ وﻃﻐﺮاء ا ﺼﻤﺪﻳﺔ وﺧﺘﻢ ا ﺮ ﺔ‬Çünki o elmanın yüzünde bulunan sikke-i fıtrat ve hâtem-i
hikmet ve turra-i samediyet ve mühr-ü rahmet,
،‫ﺟﺒ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻔﺎ ﺣ ﺔ ا ﻮا ﺣ ﺪ ة‬ ‫ا ﻮ ﺟﻮدة‬
ٌ
‫ﺳﺎﺋ ﺮ ا ﻷ ﺛ ﻤﺎ ر وا ﻟ ﻔ ﻮا ﻛ ﻪ‬ ‫ﺟﺒ ﺗ ﻔﺎ ح ا ﻷ ر ض ﻬﺎ و‬ ‫ﻮ ﺟﻮدة ﻛ ﺬ ﻚ‬ bütün elmalarda ve sair meyvelerde ve bütün nebatat ve
hayvanatta bulunduğundan
.‫ا ﺒﺎ ﺗﺎ ت وا ﻴ ﻮا ﻧﺎ ت ﻴ ﻌ ﻬﺎ‬ ‫و‬

‫ا ﻓﺈ ن ﻣﺎ ﻚ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﻔﺎ ﺣ ﺔ ا ﻮا ﺣ ﺪ ة و ﺻﺎ ﻧ ﻌ ﻬﺎ ا ﻘﻴ‬ o tek elmanın hakikî mâliki ve sânii, elbette ve herhalde

ُ
،‫ ﻫﻮ ﻣﺎ ﻚ وﺻﺎﻧُﻊ أﻣﺜﺎ ِ ﺎ وأﺷﺒﺎِه ﺟ ﺴﻬﺎ ﻣﻦ ﺳﻜﻨﺔ اﻷرض‬o elmanın emsali ve hemcinsi ve kardeşleri olan bütün
sekene-i arzın
ُ
‫ وﻫﻮ ﺑﺎرئ ﺷﺠﺮة‬،‫ﺣﺪﻳﻘﺘﻬﺎ‬ ‫ وﻫﻮ ﻣﺎ ﻚ وﺻﺎﻧُﻊ اﻷرض ا ﻀﺨﻤﺔ اﻟ‬ve onun bahçesi olan koca zeminin ve onun fabrikası olan
ağacının
.‫ﺼﻨﻌﻬﺎ‬ ‫ا ﺋﻨﺎ ت ا ﻟ‬

‫ وﻫﻮ ﻮِﺟﺪ ﻮﺳﻤﻬﺎ ا ي‬.‫ﺼﻨﻌﻬﺎ‬ ‫ وﻫﻮ ﺑﺎرئ ﺷﺠﺮة ا ﺋﻨﺎت اﻟ‬ve onun tezgâhı olan mevsiminin ve onun terbiyegâhı
olan bahar ve yazın Mâlik-i Zülcelal'i ve Hâlık-ı
‫ وﻫﻮ ﺑﺎﻋﺚ ا ﺮ ﻴﻊ وا ﺼﻴﻒ ا ﻳﻦ ﻫﻤﺎ ﻣﻴﺪان ﺗﺮ ﺘﻬﺎ‬،‫ ﻫﻮ ﻣﻌﻤﻠﻬﺎ‬Zülcemal'i olacak, başka olamaz.
‫ ﻻ ﻚ وﻻ‬.‫ ذﻟ ﻢ ا ﺎ ﻚ ذو ا ﻼل وا ﺎﻟُﻖ ذو ا ﻤﺎل‬،‫وﻧﻤﻮﻫﺎ‬
.‫ﻏ ه‬

‫ﺐ وﺻﺎﻧَﻊ‬
َ ‫ ﻴﺚ ﻳﻌﺮف ﺗ‬،‫ ﻓ ﺛﻤﺮة إذن ﺧﺘﻢ راﺋﻊ واﺿﺢ ﻠﻮﺣﺪة‬Demek herbir meyve öyle bir mühr-ü vahdettir ki; onun
ağacı olan arzın ve onun bahçesi olan kâinat kitabının
‫ و ﻌّﺮف ﺗﺐ وﺧﺎﻟﻖ ﺣﺪﻳﻘﺘﻬﺎ و ﻛﺘﺎب‬،‫ ﺷﺠﺮﺗِﻬﺎ و اﻷرض‬kâtibini ve sâni'ini bildirir
،‫ا ﻜ ﻮ ن‬
ُ
‫ و ﺸ إ أن أ ﺮ ا ﻮﺣﺪاﻧﻴﺔ ﻗﺪ ﺧﺘﻢ ﺑﺄﺧﺘﺎِم‬،‫ و ز وﺣﺪﺗﻪ ﺳﺒﺤﺎﻧﻪ‬ve vahdetini gösterir ve meyveler adedince vahdaniyet
fermanının mühürlendiğine işaret eder.
.‫ﺗﺼﺪﻳٍﻖ ﻋﺪﻳﺪة ﺑﻌﺪد اﻷﺛﻤﺎر‬

‫ و ﻜﻮن رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر َﻣﻈﻬﺮا ﻷﺳ َ »ا ﺮﺣﻴﻢ وا ﻜﻴﻢ« ﻣﻦ اﻷﺳﻤﺎء‬Risalet-ün Nur İsm-i Rahîm ve İsm-i Hakîm'in mazharı
olduğundan,
‫ا ﺴ‬

‫ﻋ ﺪة‬ ‫ و ﻴﺎن و ﺛﺒﺎت ﻌﺎت ﻛﺜ ة ﻘﻴﻘﺔ ا ﺮﺣﻴﻤﻴﺔ وأ ارﻫﺎ اﻟﻐﺰ ﺮة‬bu rahîmiyet hakikatının çok lem'alarını ve çok sırlarını
Risalet-ün Nur çok eczalarında beyan ve isbat ettiğinden,
،‫أ ﺟ ﺰا ء ﻣ ﻦ أ ﺟ ﺰا ء ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر‬
‫ و ﻗ ﺪ أ ﺘ ﺑ ﻬ ﺬ ه ا ﻹ ﺷﺎ ر ة ا ﻟ ﻘ ﺼ ة إ ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺰ ﻨ ﺔ ا ﻟ ﻐﻨﻴ ﺔ‬.‫ﻴ ﻞ إ ﻬﺎ‬ ona havale ile bu pek büyük hazineden halimin
müsaadesizliği cihetiyle bu kısa işaretle iktifa edildi.
.‫ا ﻜﺒ ة ﻧ ﻈ ﺮا ﺎ ﻟ ﻏ ا ﻼﺋ ﻤ ﺔ‬

‫ ا ﻤﺪ ﷲ ا ي وﻓﻘ ﻷﺳﻤَﻊ ا ﻘﺎﺋَﻖ‬:‫وﻫﻜﺬا ﻓﺼﺎﺣﺒﻨﺎ ا ﺴﺎﺋﺢ ﻳﻘﻮل‬ İşte bizim seyyah diyor ki: Elhamdülillah her yerde
aradığım ve her şeyden sorduğum hâlıkımın ve mâlikimin
‫ا ﻼ ث وا ﻼ ﺛ ا ﻟ ﺸ ﻬ ﺪ و ﺟ ﻮ ب و ﺟ ﻮ د ﺧﺎ ﻟ و ﻣﺎ و‬ vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet eden otuzüç
.‫ء‬ ‫ن وأ ﺳ ﺄ ل ﻋﻨ ﻪ‬ ُ ‫ وا ي ﻇ ﻠ ﻠ‬،‫و ﺣ ﺪ ﺗ ﻪ‬
‫ﺖ أ ﺚ ﻋﻨ ﻪ‬ hakikatı gördüm ve dinledim.

‫ و‬، ‫ﻇ ﻼم‬ ‫ﻗ ﺔ ﺗﺒ ﺪ د‬ ‫ﻣﻨ ﻬﺎ ﻋﺒﺎ ر ة ﻋ ﻦ ﺷ ﻤ ﺲ‬ ‫ ﺗﻠﻚ ا ﻘﺎﺋﻖ اﻟ‬Herbir hakikat, güneş gibi parlak, karanlık bırakmaz; dağ
gibi kuvvetli ve sarsılmaz.
،‫ﻣﻨ ﻬﺎ ﺑ ﻘ ﻮ ة ا ﺒ ﻞ ا ﺮا ﺳ ﺦ ا ﺴﺘ ﻘ ﺮ‬

‫و ﺟ ﻮ د ه ﺳﺒ ﺤﺎﻧ ﻪ وﺗ ﺪ ل‬ ‫ﻳ ﺔ اﻟ ﻘ ﻄ ﻌﻴ ﺔ‬ ‫ و ﻣﻨﻬﺎ ﺑﺘﺤﻘﻴﻘﺎﺗﻬﺎ ﺸﻬﺪ‬Ve herbiri tahakkukuyla vücuduna gayet kat'î şehadet
eder ve ihatasıyla vahdetine gayet zahir delalet eder.
،‫و ﺣ ﺪﺗ ﻪ‬ ‫ﻳﺔ ا ﻼء‬ ‫ﺑﺈ ﺣﺎ ﻃﺘ ﻬﺎ‬
ُ
‫ وأن إ ﺎع ﻤﻮع‬.‫ وﺗ ﺒﺖ ﺧﻼ ﺎ ﺳﺎﺋﺮ اﻷر ن اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ إﺛﺒﺎﺗﺎ ﻗﻮ ﺎ‬Ve sair erkân-ı imaniyeyi dahi içinde kuvvetli isbat
etmekle beraber mecmu' hakikatların icma'ı ve ittifakı,
،‫ا ﻘﺎﺋ ﻖ وا ﺗ ﻔﺎ ﻗ ﻬﺎ ﻗ ﺪ ﺣ ﻮ ﻟ ﺖ إ ﻳ ﻤﺎ ﻧﻨﺎ ﻣ ﻦ ا ﻘ ﻠﻴ ﺪ إ ا ﺤ ﻘﻴ ﻖ‬

‫ وﻣﻦ ا ﺤﻘﻴﻖ إ ﻋﻠﻢ ا ﻘ‬imanımızı taklidden tahkike ve tahkikten ilmelyakîne

، ‫ وﻣﻦ ﻋ ا ﻘ إ ﺣﻖ ا ﻘ‬، ‫ وﻣﻦ ﻋﻠﻢ ا ﻘ إ ﻋ ا ﻘ‬ve ilmelyakînden aynelyakîne ve aynelyakînden


hakkalyakîne iblağ ediyor.
#76

. ‫ ﻫ ﺬا ﻣ ﻦ ﻓ ﻀ ﻞ ر‬..‫ﻓﺎ ﻤ ﺪ ﷲ‬ َّ ْ َ ْ َ َ
‫ر‬ ‫ﻞ‬ ‫ﻀ‬ ‫ﻓ‬ ‫ﻦ‬ ‫ﻣ‬ ‫ا‬ ‫ﺬ‬ ‫ﻫ‬ ُ ‫ا َ ْ َْﻤ‬
‫ﺪ‬
ِ ِ ِ ِ ِ

ُ ‫﴿ َوﻗَﺎ ُﻮا ا ْ َْﻤُﺪ ا ي َﻫٰﺪﻳﻨَﺎ ٰﻬَﺬا َوَﻣﺎ ُﻛﻨﺎ َْﻬﺘَﺪَي َْﻮ َٓﻻ ا َْن َﻫٰﺪﻳﻨَﺎ ا‬ َْ َ َ ْ ُ َ َ َ َ ْ َ
ِ ِ ِ
ّ َْ َ
ِ ِ
ُ ْ َٓ ْ َ َ ‫ا َْﻤُﺪ ِ ِ ا ِ ى ﻫﺪﻳﻨﺎ َِﻬﺬا َوَﻣﺎ ﻛﻨﺎ ِ َﻬﺘَِﺪَى ْﻮﻻ ان‬
(43:‫ﺟﺎَءت ُرُﺳﻞ ر ﻨﺎ ﺑِﺎ ﻖِ ﴾ )اﻷﻋﺮاف‬
َ ‫ﻟﻘ ﺪ‬ ْ َ ُ ْ ْ ََ َ َ َ
‫ﻫﺪﻳﻨﺎ ا ُ ﻟﻘﺪ َﺟﺎَءت ُرُﺳﻞ َر ِّﻨﺎ ﺑِﺎ َ ِّﻖ‬
‫ ﻫﺬا وﻗﺪ ﺟﺎءت ا ﺎب ا ﺎ ﻣﻦ ا ﻘﺎم اﻷول إﺷﺎرة ﻗﺼ ة ﺟﺪا إ‬İşte bu pürmerak seyyahın, bu üçüncü menzilde
müşahede ettiği dört muazzam hakikatlardan aldığı envâr-
‫ اﻷﻧﻮار اﻹﻳﻤﺎﻧﻴﺔ اﻟ اﻛ ﺴﺒﻬﺎ ﻫﺬا ا ﺴﺎﺋﺢ ا ﺎﺣﺚ ا ﺸﺘﺎق‬ı imaniyeye gayet kısa bir işaret olarak Birinci Makam'ın
:‫ا ﻨـ ﺰ ل ا ﺎ ﻟ ﺚ ﻣ ﻦ ا ﻘﺎﺋ ﻖ ا ﻷ ر ﻌ ﺔ ا ﻌ ﻈ ﻤ ﺔ‬ ‫ﺸﺎ ﻫ ﺪا ﺗ ﻪ‬ ikinci babında üçüncü menzilin hakikatlarına dair şöyle
denilmiş:
‫ّ‬ ‫ّ‬ ‫َ ََ ْ َ‬ ‫ْ َ‬ ‫ْ‬ ‫َ َ‬
‫وﺣﺪﺗﻪ ﻓـﻲ‬ ‫]ﻻ إﻻ اﷲ ا ﻮاﺣﺪ اﻷﺣﺪ ا ي دل‬ ‫َوﺣﺪﺗِ ِِ‬
‫ﻪ‬ ‫ﻻ ِا َ ِاﻻ ا ُ ا َﻮاِﺣُﺪ اﻻَﺣُﺪ ا ِ ى دل‬
‫ُ‬ ‫َ َْ‬ ‫َ َ َُ َ َ‬
‫وﺟﻮب وﺟﻮده ﺸﺎﻫﺪة ﻋﻈﻤِﺔ إﺣﺎﻃِﺔ ﺣﻘﻴﻘِﺔ‬ ‫ُوُﺟﻮِب ُوُﺟﻮِدِه ُ ﺸﺎﻫﺪة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ اﻟﻔﺘﺎِﺣﻴِﺔ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َْ َ‬ ‫َ‬ ‫َْ‬
‫اﻟﻔﺘﺎﺣﻴﺔ‪ ،‬ﺑﻔﺘﺢ ا ﺼﻮر ﻷر ﻌﻤﺎﺋﺔ أﻟﻒ ﻧﻮع ﻣـﻦ ذوي‬ ‫ﺑِﻔﺘِﺢ ا ﺼَﻮِر ِﻻْر َِﻊ ِﻣﺎِة اﻟِﻒ ﻧْﻮٍع ِﻣْﻦ ذِوى ا ﻴﺎِة‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫ْ‬ ‫َ َ َ‬ ‫ْ َ َ َ ُ‬
‫ا ُﻤﻜﻤﻠِﺔ ﺑِﻼ ﻗُﺼﻮٍر ِﺸَﻬﺎدِة ﻓ ِ ّﻦ ا ﺒَﺎِت َو ا َﻴََﻮاِن ‪َ ..‬و ا ﻴﺎة ا ﻜﻤﻠﺔ ﺑﻼ ﻗﺼﻮر‪ ،‬ﺸﻬﺎدة ﻓِﻦ ا ﺒﺎت وا ﻴﻮان‪..‬‬
‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ َ َ َ َُ َ َ‬
‫ﻛﺬا ُ ﺸﺎﻫﺪة ﻈَﻤِﺔ ِاَﺣﺎَﻃِﺔ َﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ﺮ َﺎ ِﻴِﺔ ا ﻮاِﺳﻌِﺔ و ﺬا ﺸﺎﻫﺪة ﻋﻈﻤﺔ إﺣﺎﻃﺔ ﺣﻘﻴﻘﺔ ا ﺮ ﺎﻧﻴﺔ ا ﻮاﺳﻌﺔ‬
‫َ‬ ‫َ‬
‫َ َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ َ َ َ‬ ‫َ ُْ‬ ‫ْ ْ َ‬
‫ا ﻨ ﺘ ﻈ ﻤ ﺔ ﺑ ﻼ ﻧ ﻘ ﺼ ﺎ ن ﺑ ﺎ ﺸ ﺎ ﻫ ﺪ ة وا ﻟ ﻌ ﻴ ﺎ ن‪ ..‬و ﺬا ﺸ ﺎ ﻫ ﺪ ة‬ ‫ا ُﻤﻨﺘَﻈَﻤِﺔ ﺑِﻼ ﻘَﺼﺎٍن ﺑِﺎ ُﻤﺸﺎﻫﺪِة َو اﻟَﻌﻴَﺎِن ‪َ ..‬و ﻛﺬا‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُ َ َ َُ َ َ َ َ َ ْ َ‬
‫ﻋ ﻈ ﻤ ﺔ ﺣ ﻘ ﻴ ﻘ ﺔ ا ﻹ دا ر ة ا ﺤ ﻴ ﻄ ﺔ ﻤ ﻴ ﻊ ذ و ي ا ﻴﺎ ة‬ ‫ﻻداَرِة ا ُﻤِﺤﻴَﻄِﺔ ِ َِﻤﻴِﻊ ذِوى‬ ‫ﺸﺎﻫﺪة ﻈﻤِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ِ‬
‫َ َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ َ َ َ ُْ‬ ‫َ‬ ‫َْ َ َ ْ ُ ْ َ َ‬
‫وا ﻨ ﺘ ﻈ ﻤ ﺔ ﺑ ﻼ ﺧ ﻄ ﺄ و ﻻ ﻧ ﻘ ﺼ ﺎ ن‪ ..‬و ﺬا ﺸ ﺎ ﻫ ﺪ ة ﻋ ﻈ ﻤ ﺔ‬ ‫ا ﻴﺎِة و ا ﻤﻨﺘﻈﻤِﺔ ﺑِﻼ ﺧﻄﺎٍء و ﻻ ﻘﺼﺎٍن ‪ ..‬و ﻛﺬا‬
‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫ُ َ َ َُ َ َ َ َ َ َ َ‬
‫إ ﺣﺎ ﻃ ﺔ ﺣ ﻘ ﻴ ﻘ ﺔ ا ﺮ ﺣ ﻴ ﻤ ﻴ ﺔ وا ﻹ ﺷ ﺔ ا ﺸﺎ ﻠ ﺔ‬ ‫ﻻ َ ﺷِﺔ‬ ‫ﺸﺎﻫﺪة ﻈﻤِﺔ ِاﺣﺎﻃِﺔ ﺣِﻘﻴﻘِﺔ ا ﺮِﺣﻴِﻤﻴِﺔ و ا ِ‬
‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ُّ َ ْ‬ ‫َ ُّ ُْ َْ َ ُْ َ َ‬
‫ﺖ ا َﺎَﺟِﺔ ﺑِﻼ ا ﺮﺗﺰﻗ ا ﻘﻨﻨﺔ ﻓـﻲ وﻗﺖ ا ﺎﺟﺔ ﺑﻼ ﺳﻬﻮ وﻻ‬ ‫ِ‬ ‫ﻗ‬ ‫و‬ ‫ا ﺸﺎ ِ ﻠِﺔ ِﻟ ِ ا ﻤﺮﺗِﺰ ِ ا ﻤﻘﻨﻨ ِ ِ ِ‬
‫ﺔ‬
‫ُ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َُ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬
‫ﺴﻴﺎن ﺟﻞ ﺟﻼل َرزاِﻗﻬﺎ ا ﺮ ِﻦ ا ﺮﺣﻴِﻢ ا ﻨـﺎن ا ﻨﺎن‬ ‫َﺳﻬٍﻮ َو ﻻ ِْﺴﻴَﺎٍن َﺟﻞ َﺟﻼل َرزا َﻬﺎ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ‬
‫ّ‬ ‫َ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ ُ َ َ ْ ُُ َ َ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫و ﻢ ﻧﻮا ُ وﺷِﻤﻞ إﺣﺴﺎﻧﻪ وﻻ إﻻ ﻫﻮ[‪.‬‬ ‫ا َﻨﺎِن ا َﻤﻨﺎِن َو ﻢ ﻧَﻮا ُ َو ﺷِﻤﻞ ِاﺣَﺴﺎﻧﻪ َو ﻻ ِا َ ِاﻻ‬
‫ُ‬
‫ﻫَﻮ‬
‫َ َ ْ ََ َ َْ َ ْ‬ ‫َ َ َ ْ َ‬ ‫َ َ ْ ََ َ َْ َ ْ‬ ‫َ َ َ ْ َ‬
‫ﺖ اﻟَﻌﻠﻴُﻢ‬ ‫﴿ ُﺳﺒَْﺤﺎﻧﻚ ﻻ ِﻋﻠَﻢ َٓﺎ ِاﻻ ﻣﺎ ﻋﻠﻤﺘﻨﺎ ِاﻧﻚ اﻧ‬ ‫ﺖ اﻟَﻌِﻠﻴُﻢ‬ ‫ُﺳﺒَْﺤﺎﻧﻚ ﻻ ِﻋﻠَﻢ َﺎ ِاﻻ ﻣﺎ ﻋﻠﻤﺘﻨﺎ ِاﻧﻚ اﻧ‬
‫ْ‬ ‫ا ْ َِ‬
‫ا َﻜﻴُﻢ ﴾‬ ‫ﻜﻴُﻢ‬
‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ّ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫ّ‬
‫ﻳَﺎ َرِب ِ َ ِّﻖ ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ ﻳَﺎ ا ُ ﻳَﺎ َر َُﻦ ﻳَﺎ‬ ‫ﻳَﺎ َرِب ِ َ ِّﻖ ا ِ ا ﺮ َِﻦ ا ﺮِﺣﻴِﻢ ﻳَﺎ ا ُ ﻳَﺎ َر َُﻦ ﻳَﺎ‬
‫َ ٰ َ‬ ‫َ َُ‬ ‫ّ َ‬ ‫ّ‬ ‫َ ٰ َ‬ ‫َ َُ‬ ‫ّ َ‬ ‫ّ‬
‫َرِﺣﻴُﻢ َﺻِﻞ َو َﺳِﻠْﻢ َ َﺳ ِّﻴِﺪﻧﺎ ﻤٍﺪ َو َ ا ِ ِ َواْﺻَﺤﺎﺑِِﻪ‬ ‫َرِﺣﻴُﻢ َﺻِﻞ َو َﺳِﻠْﻢ َ َﺳ ِّﻴِﺪﻧﺎ ﻤٍﺪ َو َ ا ِ ِ َواْﺻَﺤﺎﺑِِﻪ‬
‫ْ ْ‬ ‫َ‬ ‫َْ‬ ‫ْ ْ‬ ‫َ‬ ‫َْ‬
‫ا َِﻌ َ ﺑَِﻌَﺪِد ِ ﻴِﻊ ُﺣُﺮوِف َرَﺳﺎﺋِِﻞ ا ﻮِر ا َﻤ ُ وِب‬ ‫ا َِﻌ َ ﺑَِﻌَﺪِد ِ ﻴِﻊ ُﺣُﺮوِف َرَﺳﺎﺋِِﻞ ا ﻮِر ا َﻤ ُ وِب‬
‫ْ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ََ‬ ‫ْ َ ْ ُ‬ ‫ْ‬ ‫ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ََ‬ ‫ْ َ ْ ُ‬
‫ﺗِﻠﻚ ا ُُﺮوف ِ َ ِ َ اِت دﻗﺎﺋِِﻖ ِ ﻴِﻊ ْﻤِﺮﻧﺎ ِ ا ﻴَﺎ ﺗِﻠﻚ ا ُُﺮوف ِ َ ِ َ اِت دﻗﺎﺋِِﻖ ِ ﻴِﻊ ْﻤِﺮﻧﺎ ِ ا ﻴَﺎ‬
‫َ‬ ‫َْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َْ‬ ‫ْ‬ ‫ْ‬
‫َواﻻ ِٰﺧَﺮِة َﻣَﻊ َ ِب ُﻤﻮِﻋَﻬﺎ ِ ذراِت ُوُﺟﻮِدى ِ ُﻣﺪِة‬ ‫َواﻻ ِٰﺧَﺮِة َﻣَﻊ َ ِب ُﻤﻮِﻋَﻬﺎ ِ ذراِت ُوُﺟﻮِدى ِ ُﻣﺪِة‬
‫َْ‬ ‫ََ َ ْ ْ َ َ ْ ُ ُ‬ ‫َ ْ َر َ‬ ‫ََ َ ْ ْ َ َ ْ ُ ُ‬
‫ِ َرَﺳﺎﺋِِﻞ ا ﻮِر‬ ‫ِ ِ‬ ‫ﻴ‬ ‫ﻌ‬
‫ِ‬ ‫ﻳ‬ ‫ﻦ‬ ‫ﻤ‬ ‫ِ‬ ‫و‬ ‫ِ‬ ‫ﺮ‬ ‫ﻔ‬ ‫ِ‬ ‫ﻏ‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ِ‬ ‫ﺎ‬ ‫ﻴ‬ ‫ﺣ‬ ‫ر‬‫ِ‬ ‫ﻮ‬ ‫ا‬ ‫ﻞ‬‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ﺋ‬ ‫ﺎ‬ ‫ﺳ‬ ‫ِ‬ ‫ﺣﻴﺎ ِ واﻏِﻔﺮ ِ و ِﻤﻦ ﻳِﻌﻴ ِ ِ‬
‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫ُّ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ‬ ‫ُّ‬ ‫َ‬
‫َو ِﺘَﺎﺑَِﺘَﻬﺎ ﺑَِﺼَﺪاﻗٍﺔ ﺑِ ِﻞ َﺻﻼٍة ِﻣﻨَﻬﺎ َو ِﻻﺑٰ َﺎﺋِﻨَﺎ َو َِﺴﺎداﺗِﻨَﺎ َو ِﺘَﺎﺑَِﺘَﻬﺎ ﺑَِﺼَﺪاﻗٍﺔ ﺑِ ِﻞ َﺻﻼٍة ِﻣﻨَﻬﺎ َو ِﻻﺑٰ َﺎﺋِﻨَﺎ َو َِﺴﺎداﺗِﻨَﺎ‬
‫َ ُ ُ َ َ َ َ َ َ َ ْ َ َ َ َ ََ َ َ‬ ‫َ ُ ُ َ َ َ َ َ َ َ ْ َ َ َ َ ََ َ َ‬
‫و ﺷﻴﻮِﺧﻨﺎ و ِﻻﺧﻮاﺗِﻨﺎ وِاﺧﻮاﻧِﻨﺎ وِﻟﻄﻠﺒِﺔ ِرﺳﺎﻟِﺔ ا ﻮِر‬ ‫و ﺷﻴﻮِﺧﻨﺎ و ِﻻﺧﻮاﺗِﻨﺎ وِاﺧﻮاﻧِﻨﺎ وِﻟﻄﻠﺒِﺔ ِرﺳﺎﻟِﺔ ا ﻮِر‬
‫َ ْ َ ُْ ُ ََْ َْ ُ َ‬ ‫َ‬ ‫ْ‬ ‫َ‬ ‫َ‬ ‫َ ْ َ ُْ ُ ََْ َْ ُ َ‬ ‫َ‬ ‫َ َ ْ‬
‫ا ﺼﺎِد ِ و ِﺎ ﺎﺻِﺔ ِﻤﻦ ﻳ ﺘﺐ و ﺴﺘ ِﺴﺦ ﻫِﺬِه‬ ‫ا ﺼﺎِد ِ و ِﺎ ﺎﺻِﺔ ِﻤﻦ ﻳ ﺘﺐ و ﺴﺘ ِﺴﺦ ﻫِﺬِه‬
‫ﻚ ﻳَﺎ ا َْرَﺣَﻢ ا ﺮا ِ َ ٰاﻣ َ‬ ‫ّ َ ََ َ َْ َ‬
‫ﺘ‬ ‫ﺮ‬ ‫ﺑ‬ ‫ﺔ‬ ‫ﻟ‬ ‫ﺎ‬ ‫ﺳ‬ ‫ﺮ‬ ‫ا‬ ‫ﻚ ﻳَﺎ ا َْرَﺣَﻢ ا ﺮا ِ َ ٰاﻣ َ‬ ‫ّ َ ََ َ َْ َ‬
‫ا ِﺮﺳﺎﻟﺔ ﺑِﺮ ِﺘ‬
‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬

‫َر ّب اﻟَْﻌﺎ َﻤ َ‬ ‫َو ٰاﺧُﺮ َدْﻋَﻮ ُﻬْﻢ ا َن ا ْ َْﻤ ُ‬


‫ﺪ‬ ‫َر ّب اﻟَْﻌﺎ َﻤ َ‬ ‫َو ٰاﺧُﺮ َدْﻋَﻮ ُﻬْﻢ ا َن ا ْ َْﻤ ُ‬
‫ﺪ‬
‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
#77

İHTAR
Bu risalenin mahall-i zuhuru olan şu memleket muhitinde
Risalet-ün Nur'un sair risaleleri bulunmadığından
ve ihtiyarsız olarak burada te'lif edildiğinden, Âyet-ül
Kübra gibi risalelerde, zahirî bir tekrar suretinde başka
Sözlerin ve Lem'aların bir kısım mühim mes'eleleri
zikredilmiş
ve buralardaki şakirdlere nisbeten herbiri birer küçük
Risalet-ün Nur hükmüne geçmek hikmetiyle böyle
yazdırılmış.
Bu müsveddenin birinci tebyizi bir mübarek zât tarafından
oldu.

O zâtın tevafuktan haberi yokken yazdığı nüshada, kayda


lâyık şöyle latif ve manidar bir tevafuk gördük ki:
O nüshanın satırları başında "Elif"ler altıyüz altmışaltı
olarak yazılmıştır.

Bu hal ise, Hazret-i İmam-ı Ali (Radıyallahü Anh)


tarafından bu hususî risaleye verilen Âyet-ül Kübra
namının cifrî ve ebcedî makamı olan altıyüz altmışaltı
adedine tam tamına muvafakatı ve mutabakatı ile, bu
risalenin bu nâma liyakatını gösterir.

Hem âyât-ı Kur'aniyenin adedi olan altıbin altıyüz


altmışaltının dört mertebesinden üç mertebesine tevafuku
dahi, bu risalenin, âyâtın bir lem'ası olduğuna bir işarettir
diye telakki ettik.
Said Nursî
#78

‫ﺎ و ر ة ﻣ ﻌﻨ ﻮ ﺔ ﺴ ﺆا ل و ﺟ ﻮا ب‬ Manevî Bir Muhaverede Bir Sual Ve


Cevab
‫ أﺑ ﻟ ﻢ‬،‫ اﺳﺘﻤﻌﺖ ﻫﺬه اﻷﻳﺎم ﺿﻤﻦ ﺎورة ﻣﻌﻨﻮ ﺔ ﺴﺆال وﺟﻮاب‬Bugünlerde, Manevî Bir Muhaverede Bir Sual Ve Cevabı
Dinledim. Size, Bir Hülâsasını Beyan Edeyim:
:‫ﺧ ﻼ ﺻ ﺔ ﻣﻨ ﻬ ﻤﺎ‬
ّ
‫ إن ا ﺤﺸﻴﺪات اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ ﺮﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر و ﺴﻠﺤﻬﺎ‬:‫ "ﻗﺎل أﺣﺪﻫﻢ‬Biri dedi: Risale-i Nur'un iman ve tevhid için büyük
tahşidatları ve küllî teçhizatları gittikçe çoğalıyor.
.‫ وﺟﻬﺎدﻫﺎ ﻷﺟﻞ اﻹﻳﻤﺎن وا ﻮﺣﻴﺪ ﺗﺰداد ﺑﺎﻃﺮاد‬،‫ﺑﺘﺠﻬ ات ﻴﺔ‬
ُ
‫ ﻓِﻠَﻢ ﺗﻮا ﺑﻬﺬه‬،‫ و ا ﺮﻏﻢ ﻣﻦ أن واﺣﺪة ﻣﻨﻬﺎ ﻓﻴﺔ ﻹ ﺰاِم أﻋ ﻋﻨﻴٍﺪ‬Ve en muannid bir dinsizi susturmak için yüzde birisi kâfi
iken, neden bu derece hararetle daha yeni tahşidat
‫ ا رﺟﺔ ﻣﻦ ا ﺮارة واﻟﻔﻌﺎ ﺔ ﺸﻴﺪاٍت ﺟﺪﻳﺪة ﻚ"؟‬yapıyor?

‫ وﻻ ﺗﺮ ﻢ ﺑ ﺘﺎ‬،‫ "إن رﺳﺎﺋﻞ ا ﻮر ﻻ ﺗﺮ ﻢ ﺮ ﺒﺎت ﺟﺰﺋﻴﺔ‬: ‫ ﻗﺎ ﻮا ﺟﻮاﺑﺎ‬Ona cevaben dediler: "Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î
tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor.
،‫ﺻ ﻐ ا ﻣ ﻬ ﺪ ﻣﺎ و ﺣ ﺪ ه‬

‫ﺻﺨﻮرﻫﺎ‬- ‫ وﺗﺮ ﻢ ﻗﻠﻌﺔ ﻴﻄﺔ ﻋﻈﻴﻤﺔ‬،‫ ل ﺗﻌّﻤﺮ أﻳﻀﺎ ﺮ ﺒﺎت ﻣﺔ ﻴﺔ‬Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar
büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal'ayı tamir
.‫ ﺘ ﻀ ﻦ ا ﻹ ﺳ ﻼ م و ﻴ ﻂ ﺑ ﻪ‬- ‫ﺒﺎ ل‬ ediyor.

، ‫ﺐ ﺧﺎ ص و و ﺟ ﺪا ن ﻣ ﻌ و ﺣ ﺪ ه‬
ٍ ‫ﻻ ﺴ ﻹ ﺻ ﻼ ح ﻗﻠ‬ ‫ و‬Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha
çalışmıyor,
‫ وﺿﻤﺎد‬،‫ ﺪاواة اﻟﻘﻠﺐ اﻟﻌﺎم‬-‫و ﻴﺪﻫﺎ إﻋﺠﺎز اﻟﻘﺮآن‬- ‫ ل ﺴ أﻳﻀﺎ‬belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid
ُ
‫ اﻷﻓ ر اﻟﻌﺎﻣﺔ ا ﻮﻣﺔ ﺑﺎ ﻮﺳﺎﺋﻞ ا ﻔﺴﺪة اﻟ ﻫﻴﺌَﺖ ﺎ وﺣﺸﺪت‬âmmeyi
âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı
ً
،‫ﻣ ا ﻛ ﻤ ﺔ ﻣﻨ ﺬ أﻟ ﻒ ﺳﻨ ﺔ‬
َ
‫ وﺗ ﺸﻂ ﺪاواة ا ﻮﺟﺪان اﻟﻌﺎم ا ي ﺗﻮﺟﻪ ﻮ اﻟﻔﺴﺎد ﻧ ﻴﺠﺔ ﻄﻢ‬ve umumun ve bahusus avam-ı mü'minînin istinadgâhları
‫ا ﺴ ﻨَﺪ اﻟﻌﻈﻴﻢ ﻠﺠﻤﻴﻊ‬
olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeairlerin kırılması
‫ اﻷﺳﺲ اﻹﺳﻼﻣﻴﺔ وﺗﻴﺎراﺗﻪ وﺷﻌﺎﺋﺮه اﻟ‬ile bozulmağa yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur'an'ın
‫ﺪا وا ة ﺗ ﻠ ﻚ ا ﺮ و ح ا ﻮا ﺳ ﻌ ﺔ‬ ‫ إﻧﻬﺎ ﺴ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬. ‫ و ﺎﺻﺔ ﻋﻮام ا ﺆﻣﻨ‬i'cazıyla ve geniş yaralarını Kur'anın ve imanın ilâçları ile
tedavi etmeğe çalışıyor.
.‫ا ﻟ ﻐﺎﺋ ﺮ ة ﺑ ﺄ د و ﺔ إ ﻋ ﺠﺎ ز ا ﻟ ﻘ ﺮآ ن وا ﻹ ﻳ ﻤﺎ ن‬

،‫ ﻓﺄﻣﺎم ﻫﺬه ا ﺨﺮ ﺒﺎت ا ﻴﺔ ا ﺮﻫﻴﺒﺔ وا ﺸﻘﻮق ا ﻮاﺳﻌﺔ وا ﺮوح اﻟﻐﺎﺋﺮة‬Elbette böyle küllî ve dehşetli tahribata ve rahnelere ve
‫ ﻳ ﺒ وﺟﻮد ﺣﺠﺞ داﻣﻐﺔ وأﻋﺘﺪة ّﻬﺰة ﺑﺪرﺟِﺔ ﺣﻖ ا ﻘ و ﻘﻮة ا ﺒﺎل‬hüccetler, cihazlar
yaralara, hakkalyakîn derecesinde, dağlar kuvvetinde

،‫و ر ﺳ ﻮ ﺧ ﻬﺎ‬
ُ
‫ ووﺟﻮد أدو ﺔ ّﺮ ﺔ ﺎ ﻣﻦ ا ﻮاص ﻣﺎ ﻳﻔﻮق أﻟﻒ ﺗﺮ ﺎق وﺗﺮ ﺎق و ﺎ ﻣﻦ‬ve bin tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar ve hadsiz
ّ edviyeler bulunmak gerektir ki;
.‫ا ﺰا ﻳﺎ ﻣﺎ ﻳ ﻀﺎ ﻋ ﻼ ﺟﺎ ت ﻻ ﺣ ﺪ ﺎ‬
ُ
، ‫ﻣ ﻬ ﻤ ﺔ ر ﺳﺎﺋ ﻞ ا ﻮ ر ا ﺎﺑ ﻌ ﺔ ﻣ ﻦ ا ﻹ ﻋ ﺠﺎ ز ا ﻌﻨ ﻮ ي ﻠ ﻘ ﺮآ ن ا ﻜ ﺮ ﻢ‬ ‫ ﻫﺬه‬bu zamanda Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın i'caz-ı
manevîsinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle
beraber,

‫ﻈ ﻰ ﺑ ﻮﻧ ﻬﺎ‬ ‫ ﻓ‬،‫ا ﻮ ﻗ ﺖ ا ي ﺗ ﻘ ﻮ م ﺑ ﻬﺎ ﻫ ﺬا ا ﺰ ﻣﺎ ن أ ﺗ ﻢ ﻗﻴﺎ م‬ imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata


‫ﻣ ﺪا ر ﺟ ﻪ‬ ‫ﺐ ﻏ ﺪودة ﻺﻳﻤﺎن و ﺼﺪَر ر‬ َ ‫ ﻣﺪار اﻧ ﺸﺎف ﺮاﺗ‬medardır." diye uzun bir mükâleme cereyan etti.
.‫ﺔ ﻃ ﻮ ﻠ ﺔ‬ ‫ﻫ ﺬا ا ﻨ ﻮا ل ﺟ ﺮ ت‬ ‫ و‬. "‫ا ﺴ ﺎ ﻣ ﻴ ﺔ ﻏ ا ﺘ ﻨ ﺎ ﻫ ﻴ ﺔ‬

.‫ أ ﻠﺘﻬﺎ ﻟ ﻢ‬،‫ﻛﺜ ا‬ ‫ و ﺷ ﻜ ﺮ ت ا‬،‫ﻠ ﺔ‬ ‫ ﻓﺴﻤﻌﺘﻬﺎ‬Ben de tamamen işittim, hadsiz şükrettim. Kısa kesiyorum.

‫ ﺳﻌﻴﺪ ا ﻮر‬Said Nursî

You might also like