You are on page 1of 9

KUZEY AFRİKA MİMARİSİ

AĞLEBİLER DÖNEMİ MİMARİSİ (800-909)

Libya, Tunus, Cezayir ve Sicilya topraklarında takriben bir asır kadar hüküm sürmüş
bir İslam hanedanlığıdır. Abbasiler’in İfrikiye vailiğine atanan Ağleb’in oğlu İbrahim
b. Ağleb tarafından oluşturulmuştur. Ağlebi emirliği Fatımiler tarafından 909 yılında
yıkılmıştır (Can & Gün, 2021, s. 112).

Ağlebiler kısa süren hanedanlıkları zamanında fazla sayıda mimari eserler ortaya
koymuşlardır (Can & Gün, 2021, s. 112). Tunus’ta merkezlerini kuran Ağlebiler’in
camileri, geniş iç avlu etrafında meydana gelen bir plana sahip çok katlı, köşeli
minareleri ve ağır başlı mimari tezyinatıyla dikkat çekmektedir (Beksaç, 2022, s. 314-
318). Ağlebi mimarisi Emevi ve Abbasi etkilerini Kuzey Afrika gelenekleri içerisinde
değerlendirmiştir. İlk defa Emeviler döneminde inşa edilmiş olan Kayravan Seydi
Ukba Camii/ Camiü’l Kebir (875-902) bu dönemde yenilenmiştir. Bu döneme ait diğer
eserler: Sus Camiü’l Kebir (850), Tunus Zeytune Camii/ Camiü’l Kebir (856-863),
Kayravan Üç Kapı Camii (866), Manastır (796) ve Sus (821) ribatları ile Kayravan
yakınlarındaki saray şehir Rakkada’da kurulmuş olan Ağlebi Havuz’udur. (Can &
Gün, 2021, s. 112-113).

SÛSE ULUCAMİİ (SUS CAMİÜ’L-KEBİR) (850)

Revakların üst bölümünde bütün avlu duvarlarını çevreleyen kufi kitabesine göre
Ağlebi hanedanının kurucusu olan İbrahim b. Ağlebi’nin oğlu Ebu’l Abbas
Muhammed tarafından 850-51 yılında yaptırılmış, zamanla ortaya çıkan ihtiyaç
sebebiyle X. ve XI. yüzyıl ortalarında caminin ibadet mekanı genişletilmiştir.
Osmanlılar döneminde avlunun kıble yönündeki revakların önüne Mehmet Bey
tarafından 1675 yılında ikinci bir revak eklenmiştir. 1810 yılında caminin kuzeydoğu
tarafına Hacı Hüseyin Habbaz’ın yazılı kaynaklara göre bir sebil ekletmiştir. Beden
duvarlarının üst bölümündeki dendanlar da son yıllarda yapıldığı bilinir (Pekbaş, 2022,
s. 574-576).
Cami, doğu cephesinin köşelerindeki masif kuleleri ve genel olarak düzgün kesme taş
malzeme ile yapılmış bir işçiliğe sahip yüksek duvarları sebebiyle dışarıdan kalevari
bir görünüme sahiptir. Caminin Ağlebiler zamanında ortaya konan ilk planı iki sıra
halinde dizilerin taşıdığı, üç kemer gözlü mihraba dik on üç neften oluşan enlemesine
planlı harimle üç yönden revaklarla çevrelenen avludan oluşur. Kuzeydoğu köşesinde
6,5 m. çapında bir minare bulunur. İlk harimde nefler kuzey-güney yönünde uzanan
beşik tonozlarla, geniş tutulan orta nefin mihrap önü bölümü ise kubbe ile örtülmüştür.
Neflerin üst kısmı dıştan düz dam şeklinde düzenlenmiştir. İbadet mekanı sonraki
dönemlerde kıble yönündeki doğu kenarında 11, batı kenarında yaklaşık 14 m
ölçülerinde genişletilmiştir. Dıştan düz çatı şeklindeki bu ilave kısmın üzeri çapraz
tonozlarla örtülmüştür. Mihrap önü bölümü burada da kubbeyle örtülmüştür. Ayrıca
caminin doğu duvarının güney köşesine bir kule eklenmiş ve bu ilave ile caminin doğu
cephesi 61 m, batı cehpesi 59 m ye ulaşmıştır. Üst örtüyü taşıyan 50 cm kalınlığındaki
bodur payeler at nalı kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Duvarlara fazla pencere
açılmayan caminin hariminde çatıyı taşıyan ayaklar kısa tutulduğu için avludan gelen
ışıktan faydalanılamamış, bu sebeple iç mekan yeterince aydınlatılamamış (Pekbaş,
2022, s. 574-576).

Mermerlerle döşenmiş dikdörtgen formdaki avluya altı kapıdan girilmektedir. Avlu üç


yönden revaklarla kuşatılmıştır. Revakları taşıyan T şeklindeki ayaklar at nalı
kemerlerle birbirlerine bağlanmış ve bu kemerlerde kufi karakterli yapım kitabesi tüm
avlu cephesini dolanmıştır. Caminin doğu ve batı cephelerinde duvarlarla çevrilerek
oluşturulan iki dış avlu son yıllarda ortadan kaldırılmıştır. Doğu cephesindeki avlu
kuzeye doğru genişletilmiştir (Pekbaş, 2022, s. 574-576).

Bu cami, Ağlebi mimarisinin günümüze fazla değişmeden gelen örneklerden biri


olması hasebiyle önem taşımaktadır. Enlemesine düzenlenen ibadet mekanının
kuzeyinde revakların çevrelediği bir avludan meydana gelen plan şeması, bu bölge de
daha evvel Kayrevan’da Sidi Ukbe ve Tunus’taki Zeytune camilerinde kullanılmıştır.
Ayrıca Kuzey Afrika’daki kare minarelerin tersine Suse Ribatı’nda görüldüğü gibi
minarenin gövdesi silindirik olup en üstte bir kubbe ile son bulmaktadır (Pekbaş, 2022,
s. 547-576).
ZEYTUNE CAMİİ (856-863)

Başkent Tunus’ta çarşıların ortasında yer alır ve şehrin büyük camisi olmasından
dolayı Camiu’l Kebir (Tunus Ulucami) de denir. İlk defa Emevi valilerinden Hassan
b. Numan’ın 80’de (699) tesis ettiği yapıyı İbnü’l Habhab 114-116 (732-734)
yıllarında yenilemiştir (Pektaş, 2022, s. 380-381).

Tunus’ta inşa edilen yapılardan olan bu cami, bu bölgedeki diğer camilerde olduğu
gibi çok destekli plan şeması uygulanmıştır. Ortadaki daha geniş, kıbleye dik uzanan
neflerin mihrap önünde enine bir nefle kesilmesinden meydana gelen plan, ilk inşa
tarihi 670 yılına kadar inen ve sonraki dönemlerde yapılan onarımlarla Sidi Ukbe
Camii’nde görülmektedir. Sonraki dönemlerde de Mağrib camilerinde uygulanmıştır
(Pektaş, 2022, s. 380-381).

Zeytune camii plan şeması, revaklı avlu düzenlemesi ve kare gövdeli yüksek
minaresinin yanı sıra mermer sütunların üzerindeki at nalı kemerleri, iki renki taş
kompozisyonları ve alçı süslemeleriyle Tunus’ta daha sonra meydana getirilen
camileri etkilemiştir (Pektaş, 2022, s. 380-381).

SUS RİBATI

Ağlebi Emiri Ziyadetüllah tarafından 821 yılında yaptırılan dikdörtgen şeklindeki


yapı, daire ve kare formunda kulelerle takviye edilmiş yüksek, kalın bir duvarla
çevrilidir. Ribatın kapısı güney cephededir. Odalar, kapıdan geniş bir merdivenle
inilen her kenarı 20 m. uzunluğundaki avluyu kuşatan revakların arkasında yer alır.
Avludan iki merdivenle birinci kata çıkılır ve burada revakların üst kısmı olan
taraçalara açılan penceresiz beşik tonozlu hücreler yer alır. Kapının bulunduğu güney
cephede, mihrabı dışarıdan tromplu bir kubbe ile belirtilen on bir sahınlı ve kemer
gözlü bir mescit vardır. Güneydoğu köşede yer alan kare şeklindeki kule üzerinde 15
m. yüksekliğinde yuvarlak gövdeli bir minare bulunur (Can & Gün, 2021, s. 113).
AĞLEBİ HAVUZU

Bu dönemde İfrikiya şehrinde artan nüfus, su tedariki için yeni tesisler inşa etmeyi
gerekli kılmış. Bunlar içerisindeki en önemlisi IX. Yüzyıldan kalma “Ağlebi
sarnıçları” olarak bilinen iki dairevi havuzdur. Derinlikleri 5’er m. olan havuzlardan
büyüğü 131 m., küçüğü ise 37 m çapında olup, duvarlar yarım daire payandalarla içten
ve dıştan güçlendirilmiştir. Sadece depo olarak değil, aynı zamanda arıtma amaçlı
olarak hizmet gören bu havuzlardan küçüğüne çevredeki bir nehirden bağlanan su,
burada tutulup arıtıldıktan sonra bir kanal vasıtası ile büyük havuza akıtılır.
Kaynaklara göre bu havuz eğlence içinde kullanılmış olabileceğini söyler (Can & Gün,
2021, s. 113-114).

TOLUNOĞULLARI (875-905) ve İHŞİDİLER (935-969) DÖNEMİ MİMARİSİ

Tolunoğulları Mısır’da 875-905 yılları arasında hüküm süren bir Müslüman Türk
devletidir. Devletin kurucusu Tolunoğlu Ahmet’dir. Otuz sene kadar hüküm süren
Tolunoğlu Devleti imar faaliyetlerine oldukça önem vermişlerdir. Fustat çevresinde,
el-Katai ismiyle bilinen ve Samarra’yı hatırlatan yeni bir şehir kurulmuştur. Sary,
darü’l imara, maris-tan/hastane ve Tolunoğlu Camii, Katai şehrini süsleyen önemli
yapılardır. Bu dönemden günümüze sadece Tolunoğlu Camii ve su kemeri ulaşmıştır
(Can & Gün, 2021, s. 114).

Tolunoğulları’ndan sonra Mısır topraklarında İhşidiler adında yeni bir Türk devleti
kurulmuştur. Bu devlette kısa sürede ayakta kalabilmiştir. Onlardan sonra Mısır’a
Fatımiler hakim olmuştur. İhşidiler mimari alanda yüksek seviyede eserler
bırakamamışlardır. Onlardan kalan en önemli yapı, 943 de inşa edilmiş, harabe
durumundaki Şerif Tabataba Meşhedi/Türbesidir (Can & Gün, 2021, s. 114-115).

TOLUNOĞLU AHMET CAMİİ (İBN TOLUN CAMİİ) (876-879)

Tolunoğlu Ahmet tarafından 876-879 yılları arasında Katai şehrinde inşa ettirilmiştir
(Can & Gün, 2021, s. 115). Tamamen tuğla ile inşa edilmiş olan bu cami, mimarisi ve
tezyinatının büyük bir kısmı ile Abbasi geleneğini ve özellikle Samerra üslubunu
devam ettirir (Behrens-Abouseif, 2022, s. 416-418).
Harimi, her biri on yedi kemer gözlü kıbleye paralel beş sahından oluşan caminin çifte
revaklı bir avlusu bulunmaktadır. Dıştan 122x140 m. ölçüsünde olan cami, kıble
duvarı dışında diğer üç yönden farklı amaçlarla yapılmış 19 m. genişliğindeki
ziyadelerle çevrilmiştir. Cami, tuğla yığma ayakların taşıdığı kemerlerin üzerindeki
ahşap kirişlere oturtulan düz bir damla örtülüdür. (Can & Gün, 2021). Caminin ahşap
tavan silmesi üzerinde sade bir kufi ile farklı ayetler yazılıdır. Kıble yönündeki harim
kısmında mihraba paralel beş nef, diğer üç yönde ise avluya paralel ikişer neften
meydana gelen revaklar vardır. Üzerleri ahşap tavanla örtülü olan revaklarda, köşeleri
taş örgülü sütunlarla yumuşatılmış dikdörtgen ayaklar sivri kemerlerle birbirlerine
bağlanmıştır. Sütunçelerin çan biçimli başlıkları farklı kompozisyonlara sahiptir.
Kemerlerin iç ve yan yüzeyleri çeşitli oyulmuş alçı süslemelerle zenginleştirilmiştir.
İçeride asıl mihrabın önü mukarnaslarla geçişi sağlanan onaltıgen kasnaklı ahşap
kubbe ile örtülmüştür. Tek nefi kesen bu kubbe Memlük Sultanı Laçin tarafından ilave
edilmiştir (Behrens-Abouseif, 2022).

Kıble yönünde dört kapısı bulunan cami doğu ve batıda yedişer, kuzeyde ise beş kapı
ile dış avluya, dış avlu da bir kapı ile kıble yönüne, doğu ve batıda altışar, kuzeyde
yedi kapı vasıtası ile dışa açılmaktadır. Pencerelerin duvardaki yerleşimlerinde
revaklar dikkate alınmadığından dolayı her kemerin ekseninde bir pencere
bulunmamaktadır. Revaklardaki kemerli pencereler, taşınan ağırlığı azaltmak ve ışık
sağlamak gibi iki görevi yerine getirir (Behrens-Abouseif, 2022).

Caminin minaresi kuzeybatı yönünde olup, mihrap eksenine göre biraz daha
doğudadır. İlk şekli bakımından Samarra Ulu Camii minaresini örnek alan minare,
1296 yılında alt kısmı taştan üst üste iki kare, üst kısmı ise silindirik olarak yeniden
inşa edilmişti. Yukarıya doğru daralarak yükselen 40 m. yüksekliğindeki minareye
gövdesini saran rampadan çıkılır (Can & Gün, 2021, s. 116).

Samarra Ulu Camii ile benzerlikler gösteren eserde inşa malzemesi olarak tuğla
kullanılmış ve yüzeyler dıştan alçı ile sıvanmıştır. Taşın bol bulunduğu Kahire’de inşa
malzemesi olarak tuğlanın kullanılması, Samarra geleneğine bağlılığının göstergesidir
(Can & Gün, 2021, s. 116).
FATIMİLER DÖNEMİ (909-1171) MİMARİSİ

Adını Hz. Muhammed’in kızı Fatma’dan alan Fatımiler, 909-1171 yılları arasında
hüküm süren bir Şii İslam devletidir. İlk merkezleri Tunus’ta bulunan Mehdiyye
şehridir. 973 yılında Mısır toraklarını ele geçirince Kahire’yi kurarak devletin
merkezini buraya taşımışlardır (Can & Gün, 2021, s. 116).

Fatımi Halifeleri, mimari alanda ortaya koydukları eserleri güç ve kudretlerinin


sembolü olarak düşünüp, ihtişam için gereken emek ve kaliteli malzeme
kullanımından kaçınmamışlardır. Fatımi mimarisi, belirli ölçüde Emevi, Abbasi
özellikle de Ağlebi ve Tolunoğlu mimari anlayışlarından etkilenmiş olsa da, asıl olarak
belirgin bir şekilde Kuzey Afrikalı, Berberi bir karaktere sahiptir. Fatımi mimarisi
tezyinat ağırlıklıdır. Yapıların gerek dış, gerekse iç süslemelerinde kendine özgü
Fatımi zevk ve anlayışın ortaya konulduğu görülür. Binaların dış tezyinatında görülen
niş şeklindeki içerlek tezyini unsurlar dikkat çekicidir. Fatımi yapılarında titiz bir taş
işçiliği vardır. Bitkisel ve geometrik motiflerle oluşturulmuş arabesk kompozisyonlar,
yapraklı kufi tarzında işlenen yazı, yivli nişler ve mukarnaslar, insan ve hayvan
figürleri Fatımilerin dekoratif programlarını oluşturan önemli unsurlardır. (Can &
Gün, 2021, s. 118).

El-EZHER CAMİİ (972)

Mısır’ın Fâtımîler’den itibaren bütün dönemlerine ait farklı mimari üslûplarını bir
arada sergiler hale gelen ilk bina, Halife Muiz-Lidînillâh’ın emriyle, Fustat’ı
zaptederek yakın yerine Kahire’yi kuran veziri ve kumandanı Cevher es-Sıkıllî (es-
Saklebî) tarafından şehrin cuma camii olarak yaptırılmıştır. İnşaata Cemâziyelevvel
359’da (Mart 970) başlanıp Ramazan 361’de (Haziran 972) bittiği ve ayın ilk cuma
namazıyla (7 Ramazan / 22 Haziran) ibadete açıldığı bilinmektedir. XX. yüzyılın
başlarında Makrizî’nin de metnini verdiği mihrap üstü kubbesinin kasnağında
bulunan kitâbesi kaybolmuştur. İlk devir kaynaklarına adı Musalla’l-Kāhire ve
Câmiu’l-Kāhire şeklinde geçen camiye daha sonraki yıllarda verilen “Ezher” (çok
parlak, çok güzel) adının Şiî Fâtımîler tarafından, bu kelimenin müennesi olan Hz.
Fâtıma’nın “Zehra” lakabından esinlenerek konulmuş olabileceği düşünülür. Yine
Fâtımîler döneminde camiye onun adıyla anılan bir de maksûre eklenmiş olması bu
fikri güçlendirdiği düşünülebilir (Uzun, 2022, s. 53-58)

972 yılında Muizzüddin zamanında tamamlatılan cami, Fatımilerin ilk dini yapısıdır.
Sonrasında medreseleri de bünyesine katmak suretiyle değişikliklere uğrayarak
gelişen cami, ilk hali itibariyle kıble duvarına paralel beş sahınlı harimle son cemaat
yeri revakından oluşur. Üçer kemer gözlü avlu yan revakları ise sonradan el-Aziz
tarafından yaptırılmıştır (Can & Gün, 2021, s. 119).

Kıbleye paralel sahınların kıbleye dikey daha geniş bir orta sahınla kesildiği harimde
mihrap önü, kıble duvarı köşeleri ve son cemaat yeri revakında iç kapının önü birer
kubbe ile örtülmüştür (Can & Gün, 2021).

Caminin son cemaat yerinin gemi teknesi biçimindeki kemerlerinin yukarısında,


küçük pencerelere benzeyen sağır nişlerin hepsi dekoratif mahiyette olup, üst kısımları
stilize istiridye yivleri şeklinde dekorlanmış iri gülbezekler vardır. Bunların üst
bölümlerinde ise sırasıyla altıgen ve yıldızlarla dolgulu bir firiz ve basamaklı mazgal
siperleri yer alır (Can & Gün, 2021).

DİA

Yeni inşa edildiğinde halen mevcut bulunandan daha küçük olan yapı, açık bir
avlunun çevresinde yer alan kıble yönündeki ana ibadet mekânı ile iki taraflı
revaklardan ibaretti ve yuvarlak revak kemerleri korint başlıklı devşirme sütunlar
tarafından taşınıyordu. İbadet mekânı kıble duvarına paralel beş nef ile onları dikine
keserek mihraba doğru uzanan ve biraz daha yüksekçe olan bir orta neften meydana
geliyordu. Biri mihrap üzerinde, diğer ikisi kıble duvarının köşelerinde olmak üzere
günümüzde hiçbir izi kalmayan üç kubbesi bulunmaktaydı. Avlunun iki yanındaki
revakların her biri de üç kubbe ile örtülmüştü ve bunları taşıyan kemerlerin içteki
ikisi mermer sütunlara, avluya bakan en dıştaki ise dikdörtgen kesitli kesme taş
pâyelere oturuyordu. Cami avlusunun ortasına açılan ana kapının üstüne oturtulmuş
tuğladan bir minaresi vardı. Bu ilk yapıdan sadece revaklarla mihrap ve mihrap
kemerinin üst kısmını çevreleyen alçı süslemelerin bir kısmı ve kuzey duvarındaki
birkaç pencere kafesi korunabilmiştir. 1933 yılına kadar Memlük devrine ait nakışlı
ahşap bir kaplamayla kapatılmış olan bu orijinal mihrabın alt kısmı renkli mermerden
yapılmış, üst kısmı Endülüs tarzında alçı kabartma motiflerle bezenmiştir. Özellikle
iki yanı sütunçeli mihrap nişinin iç ve dış yüzünde yer alan kûfî hatla yazılmış
âyetlerle bunları çevreleyen ve duvar sathını kaplayan bitkisel ve geometrik motifli
süslemeler, devrin karakteristik tezyinat anlayışının değerli örnekleri arasındadır. Bu
devirde camide, cuma günleri tekerlekleri üzerinde çekilerek mihrap yakınındaki
yerine getirilen ve namazdan sonra hücresinde muhafaza edilen ahşap bir minberin
kullanıldığından bahsedilmektedir (Muhammed el-Behî, s. 126).

Camideki kayda değer ilk tamirat üçüncü Fâtımî Halifesi Hâkim-Biemrillâh


tarafından yaptırılmıştır (1009). Halife minare ile birlikte yapının bazı bölümlerini
yeniletmiş, ayrıca camiye iki büyük şamdanla ramazan geceleri yakılmak üzere on
yedi gümüş kandil vakfetmiştir. Bu dönemden de geriye yalnızca halen Kahire’deki
Methafü’l-fenni’l-İslâmî’de korunan, üzerine kûfî hatla halifenin adı yazılmış 3,20
m. yüksekliğinde iki kanatlı ahşap kündekârî bir kapı kalmıştır. 519’da (1125)
yedinci halife Âmir-Biahkâmillâh’ın yaptırdığı seyyar ahşap mihrap da caminin ilk
dönemlerinden kalan eserler arasında özellik arzeden değerli bir mimari unsur olarak
yine Methafü’l-fenni’l-İslâmî’de saklanmaktadır. Birbirine geçme ahşap parçalardan
meydana gelen bu mihrap geometrik ve bitkisel desenli oymalarla tezyin edilmiş ve
üst kısmına da Bakara sûresinin 239. âyetiyle yaptıran için bir duayı ve 519 tarihini
ihtiva eden kûfî yazılar işlenmiştir.

Fâtımîler devrinde Ezher’de görülen en önemli inşa faaliyetlerinden biri, Hâfız-


Lidînillâh tarafından caminin batı kapısı yakınına günümüze ulaşmayan
Fâtımatüzzehrâ maksûresinin yaptırılmasıdır. Bundan daha önemlisi ise aynı halifenin
binaya, avluyu dört taraftan kuşatan yeni revaklarla orta nefin baş tarafına oturtulan ve
içinde kûfî hatla yazılmış çeşitli âyetlerin yer aldığı, devrin alçı işçiliğinin çok güzel
bir örneğini günümüze taşıyan nakışlarla süslü bir kubbe ilâve ettirmesi olmuştur.

Kaynakça
Behrens-Abouseif, D. (2022, 01 3). İbn Tolun Camii. Türkiye Diyanet Vakfı islam
Ansiklopedisi: http://islamansiklopedisi.org.tr/ibn-tolun-camii adresinden alındı
Beksaç, E. (2022, 01 3). Mağrib. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/magrib adresinden alındı

Can, Y., & Gün, R. (2021). Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği. İstanbul: Kayıhan.

Pekbaş, K. (2022, 1 3). Sûse Ulucamii. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/suse-ulucamii adresinden alındı

Pektaş, K. (2022, 01 3). Zeytûne Camii. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/zeytune-camii adresinden alındı

Uzun, M. İ. (2022, 01 3). Ezher. Türkiye Diyanet Vakfı İslsam Ansiklopedisi:


https://islamansiklopedisi.org.tr/ezher#1 adresinden alındı

You might also like