You are on page 1of 54

MÜZİKTE ÇOKSESLİLİĞİN

BAŞLANGICI VE GELİŞİMİ
&
DİZEKLİ NOTA YAZISININ
GELİŞİMİ
GOTİK DÖNEM (12.YY-14.YY SONU)

• Go#k çağ aynı zamanda bir mimari dönem ve s#le de adını vermiş#r. Sivri
kuleler, geniş tabanlı ve vitray süslemeleri olan büyük katedraller gibi büyük
alanlarla anılan Go#k Çağ 1140-1440 dönemleri arasında gösterilir.

• hEps://decombo.com/go#k-mimari-ornekleri/


• 11. ve 13. yüzyıllar Ba/ Avrupa'da değişimlerin başladığı dönemlerdi. 1000 ile 1200 arasında ?caret
ve zanaat hızla gelişmeye başladı.
• Artan nüfusların hareketliliği, yeni ve daha büyük şehirlerin kurulmasıydı.
• Eski Orta çağ̆ kentlerine oranla daha büyük ve karmaşık yapı ya sahip olan bu yeni kentler gelişen
?care?n ve zanaa/n ana merkezleri oldu.
• Bu merkezlerde demircilik, marangozluk, çömlekçilik gibi zanaatlar hızla gelişirken, yeni bir ik?sadi
ve mimari anlayışın ortaya çıkması da kaçınılmazdı.
• Büyük kentler daha fazla maddi kaynak gerek?riyordu. Bu kaynaklar da ancak daha büyük ?caret
yollarıyla elde edilebilirdi.
• Büyük kentler arasında yoğun bir ?caret başladı. Karayollarının yanı sıra Akdeniz'deki denizyolları
da bu ?caret için tercih ediliyordu.
• Doğu ülkeleriyle yapılan ?caret görece daha zahmetliydi, fakat bu uzak ülkelerden gelen baharat
ve değerli egzo?k eşyalar 11. yüzyıl Avrupa kentlerinin gitgide zenginleşmesini sağlıyordu.
• Doğu ülkeleriyle büyük ölçekli ?caret yapan kentler arasında Hamburg, Amalfi ve Venedik vardı.
Özellikle Venedik'in Doğu ile kurduğu ?cari ilişkilerin, tarih boyunca ken?n ik?sadi, toplumsal ve
kültürel özelliklerini çok büyük ölçüde etkilediği görülecek?r.
• 11. yüzyıl Avrupa'sı bir yandan 5cari ve kültürel hareketlilik içindeyken, bir yandan da toprak
ele geçirme nedeniyle ça@şmalar ve savaşlarla sarsılıyordu.
• Fransa'nın kuzey bölgelerini işgal eden Normanlar şimdi de Manş Denizini geçerek gözlerini
İngiliz topraklarına dikmiş5.
• Güneyde ise İspanya, yüzyıllardır devam eden Arap egemenliğinden kurtulma yollarını
arıyordu.
• Ba@ ve Doğu Kiliseleri arasındaki rekabet de kızışıyordu.
• 1054'te Normanlar İtalya'da Bizanslıların dene5minde olan toprakları ele geçirdiklerinde,
Doğu ve Ba@ kiliseleri arasındaki kriz bunalım noktasına ulaş@ ve Papalık Konstan5nopolis
Patriğini afaroz eQ.
• Bu dönemde, Ba@ kiliseleri güçleniyor, Hıris5yanlık da böylece siyasal ağırlık kazanmaya
başlıyordu. Bizans'ın zayıf düşmesi Papalığın işine geliyordu, çünkü Papalık bu imparatorluğu
hegemonyası al@na alarak Hıris5yanlığın tek ruhani lideri olabilecek5.
• Bu dönemde Avrupa'da -içinde edebiyat, güzel sanatlar ve müziği de barındıran- bir kültürel hareketlenme
oluşmaya başladı;
• Yunanca ve Arapça meDnler LaDnceye çevriliyor, bu çeviriler Yunan müzik kuramlarının yeniden
canlanmasına des tek oluyordu.
• Paris, Oxford ve Bologna gibi kültür kentlerinde -sonraki yüzyıllarda üniversiteye dönüşecek olan- güçlü
eğiDm merkezleri kurulmaya başlandı.
• Roma bazilikaları büyük kentlerin içinde yükselirken, Gregoryen ezgileri de HırisDyan litür jisi içinde yerini
iyice sağlamlaşOrdı, hızla gelişirken değişime de yöneldi.

• Avrupa kentlerinin zenginleş#ği, hareketlendiği ve Papalığın iyice güçlendiği bu


dönem, aynı zamanda, kilise müziğinde çoksesliliğin başlangıcına tanık oldu.
• 11. yüzyıldan i-baren, birlikte söylenen sesler farklı par-lerde devinim göstermeye başladı. Çoksesliliğe doğru a@lan bu adımlar
gelişimini yavaş ve uzun vadede sürdürdü.
• Ezgilerin birbirine paralel hareketle söylenmesiyle başla@lan çokseslilik düşüncesi Ba@ müziği tarihinin de ilk adımı olacak@.
İLK ÇOKSESLİ MÜZİK BİÇİMİ: ORGANUM
• Müzisyenler on birinci yüzyıl ve sonrasında doğaçlama yapmaya devam ettiler ve yeni
bestelenen çok sesli müziğin birçok üslup detayı doğaçlama pratiklerinden doğdu.
• Ortaçağ müziğinde çoksesli uygulamaların kilise dışı müziklerde de kullanıldığı tahmin
edilmekle birlikte, kayda geçmiş resmi çoksesliliğin dini müzik alanında başladığı gerçeğini ka-
bul etmek gerekir.
• Çokseslilikle ilgili ilk yazılı kayıt 9. yüzyılda Musica Enchiriadis (Müzik Elkitabı) adlı kitapta
yer alır.
• On dokuz bölümden oluşur; ilk dokuzu notasyon, modlar ve tek sesli plainchant'a ayrılmıştır.
• 10-18. Bölümler çok sesli müzikle ilgilidir. Yazar burada consonant* (uyumlu) aralıkların organum olarak adlandırılan erken ortaçağ çok
sesli müzik türünü bestelemek veya doğaçlamak için nasıl kullanılması gerektiğini gösterir; bu, tezde birkaç örneği bulunan notaya karşı
nota çok sesliliğinin erken bir tarzıdır.
• Musica enchiriadis'in son, on dokuzuncu bölümü Orpheus efsanesini anlatır.
• *Müzikte, konsonans ve dissonans eşzamanlı veya ardışık seslerin kategorize edilmesidir. Batı geleneğinde, bazı dinleyiciler konsonansı
tatlılık, hoşluk ve kabul edilebilirlikle, dissonansı ise sertlik, tatsızlık veya kabul edilemezlikle ilişkilendirir, ancak bunun aşinalık ve
müzikal uzmanlığa da bağlı olduğu geniş bir kabul görmektedir.
• Kitap ses ve çalgı müziğini üç bölümde/harekette ele alır:

• 1- Önce yalın ezgi,


• 2- sonra ezginin bir oktav (sekizli) aralığında ikinci bir sesle çiftlenmesi;
• 3- sonra da üç, dört ve beşli aralıklarda bir başka sesin koşut çizgilerle katılması.

• Bu hareketler erken organumun yapısını belirtiyor.


• Kitapta, organum olarak adlandırılan birlikte söyleme tekniği anlatılmaktadır.
• Paralel organum adı da verilen bu ilk uygulama;

• Bir Gregoryen ezgisinin 4'lü veya 5'li aralık


aşağısından söylenen ve asıl ezgiyle paralel
hareket eden ikinci bir ezginin eklenmesiyle
oluşmaktaydı. Böylece birbirinden 4 veya 5
seslik uzaklıkta iki paralel ezginin birlikte
devinimi sağlanmış oluyordu. Bu durumda,
üstteki Gregoryen ezgiye vox principalis (asıl
ses), eklenen sese vox organalis (organum
sesi) adı veriliyordu.
• Paralel organumda eklenen sesler 4 sese kadar
çoğaltılabiliyordu.
• Kültürel canlanmanın başka bir sonucu: kilisede çok sesliliğin artmasıdır.
• Bu dönemde polifoni ile, seslerin birlikte veya oktavlar halinde değil, farklı parçalar halinde birlikte
şarkı söylediği müziği kastediyoruz.
• On birinci yüzyılda, belirli kurallara göre doğaçlama yapan şarkıcılar, bu parçalara biraz bağımsızlık vermek
için basit paralel hareketten ayrıldıklarında, Batı müziğinin sonraki dokuz yüz yıllık tarihini hazırladılar.
• Parçalar daha karmaşık şekillerde birleştirildiğinden, notasyondaki iyileştirmeler müziğin tekrar tekrar
yazılmasına ve çalınmasına izin verdi. Notanın da gelişimiyle yazılı beste, artık müzik eserleri yaratmanın bir
yolu olarak doğaçlamanın yerini alabilir ve notasyon, onları korumanın bir aracı olarak hafızanın yerini
alabilir.
• 10. yüzyılda Hucbald adlı bir keşiş, kitabında «Diaphonie» adını verdiği bir çokseslilikten söz
ediyordu.
• John Cotton, 12. yüzyılda diaphonie'yi şöyle tanımlıyordu: "Diaphonie, en az iki şarkıcı tarafından söylenen iki ayrı ses
arasındaki uyumdur. Birinci ses baş melodiyi söylerken, ikinci ses, diğer seslerle onu kuşatır. İki ses cümle sonunda
ünisonla ya da oktavla birbirine ulaşır. Bu tarz şarkı söylemeye organum denir"
• Müzik daha bilinçli bir şekilde yapılandırıldı ve sekiz mod teorisi ve ritmi ve ahengi yöneten kurallar
gibi belirli ilkeleri takip etmek için yapıldı.
• Bu tür kurallar dönemde yayınlanan yazılar ve kitaplarda da yer aldı.
• melodinin şekillendiğini ve ritmin yapılaştığını görebiliyoruz.
• Bu değişiklikler yavaş yavaş meydana geldi; geçmişle ani, keskin bir kopuş olmadı. Tekseslilik, hem
performansın hem de yeni kompozisyonun ana aracı olarak kaldı.
• Gerçekten de, antifonlar, ilahiler ve sekanslar da dahil olmak üzere en iyi tek sesli ilahilerden bazıları
on üçüncü yüzyıla kadar üretildi.

• 1250'de Fransa'da iki tür polifonik kompozisyon güvenli bir yer edindi: organum ve kondüktus ve
üçüncü bir tür olan motet, çok sesli türlerin repertuarını çok geçmeden genişletti.
• Erken Organum ilahiyi mecaz yapma pratiğinden doğmuştur.
• Erken Organum Ahmet Say’ın kitabında “çoksesliliğin en ilkel hali” olarak tanımlanıyor.

• Kiliselerde kadın-erkeğin koro halinde ama teksesli olarak söyledikleri Gregor ezgileri giderek yerini
parallel dörtlü ve beşlilerden oluşan ve “organum” diye adlandırılan basit bir çoksesliliğe bırakır.
• Organum çoksesliliğin ilk halidir diyebiliriz. Diğer anlamıyla organum, seslerin birbirlerine
uygunluklarına göre düzenlenmiş olmasıdır.
• Organum yöntemiyle birden fazla ses anlayışı gelişmeye başlar. Önce 2 paralel ezgiden oluşuyordu.
Yani sesler, cantus firmus (temel ses) olarak adlandırılan Gregorius Ezgisi'ne eşlik eder. Yani, bir
gregorius ezgisine dörtlü, beşli ve oktav aralıklarından yapılmış ikinci bir sesin ka/lmasıyla
gerçekleş?rildirdi.
• 11 . yüzyıl organum uygulamasının gelişim süreci içinde ortaya çıkan ikinci
organum biçimine serbest organum adı verildi.
• Organumun bu çeşidinde eklenen sesin Gregoryen ezgisine ters yönde
hareket etmesi birbirinden bağımsız, iki parC oluşturuyordu.
• İlk çokses örneklerinde (Organum) iki ses vardır:
• Üstte baş ses-ana ezgi (“vox principals”);
• altta, ek sesler (“vox organalis”).

• Baş ses denilen Gregor melodisinin altında yer alan


ek sesleri başlangıçta sadece koro seslendirirken, 7.
yüzyıldan başlayarak Org, daha sonra çeşitli çalgılar
da seslendirebilmiştir.
• Org, Bizans İmparatorlarının isteği ve dini otoritelerin
izniyle 7. yüzyılda koroyu desteklemek amacıyla kiliseye
girmiştir.

• Ek ses, baş sesi, noktaya karşı nokta prensibi ile


paralel olarak izler:
• Point Contre Point. (Kontrpuan)
MELİSMATİK ORGANUM
• 12. yüzyılın başlarında Fransa'nın Akitanya bölgesinde yeni bir organum s5li geliş5. Bu yeni
s5lde Gregoryen ezginin sesleri uza@lırken, uzayan seslerin üzerinde melisma5k süslemeler
yapan bir üst par5 ekleniyordu. Böylece aşağıda tutan uzun ve yalın sesler üzerinde, uzun
ve melisma5k bir ezgi yer aldığından, kısa bir Gregoryen ezgi bile uzun ve süslü bir
organum'a dönüşebiliyordu. Bu yeni organum üslubuna da melisma'k organum adı
verildi. Melisma5k organumun alt par5sinde uzun sesler tutan Gregoryen ezgiye "tenor"
adı veriliyordu. Tenor terimi, 11. yüzyıldan i5 baren 250 yıl boyunca çoksesli dokunun en
alt par5sini adlandır mak için kullanıldı. Tenor teriminin günümüzdeki kullanımı ise ancak
Rönesans'ın ilerleyen yıllarında gündeme geldi.
• Tenor kelimesi La5ncede tutmak anlamına gelen tenere fiilinden türemiş5r. Terimin ilk
kullanım biçimi Fransızcada tutan anlamına gelen teneur (okunuşu tönör) şeklindeydi,
zaman içinde değişime uğradı, günümüzdeki kullanım tenor biçimini aldı.
• Organumların yazıya aktarılması ancak 12. yüzyılın ikinci yarısında başladı. Amaç,
Organumları yalnızca yazıya dökmek değil, par5ler arasındaki birliktelik zorluklarını çözmek5.

• Süre kalıplarının gelişmesi çoksesliliği olumlu yönde etkilemiş5r. 13. yüzyılda süreli yazıya
bağımlı olan tüm çoksesli biçimlere DİSCANTUS adı verilmiş5r.
DİSKANTUS
• Organum, Kontrpuan’ın ilk biçimidir ve gelecekte bütün çokses tekniğini doğuracak
olan hücredir.
• Organumla başlayan çok ses anlayışının gelişmesiyle Discantus doğdu.
Çokseslilikteki gelişim 12.ci yüzyılda Fransa’da “discantus” ile en yüksek düzeye
ulaşır.
• Discant veya descant (descant), (Latince: discantus, "ayrı şarkı söylemek" anlamına
gelir), Notre Dame polifoni okulunun gelişimiyle ilişkili olarak, Orta Çağ'da bir
ayinsel ortam tarzı olarak ortaya çıkmıştır.
• Dechant, besteci tarafından yazılan ezginin yani ek seslerin üst partiye geçtiği bir
çeşit organumdur.
• Organum'un baş sesi Cantus Firmus'tu, yani Gregor ezgisiydi. Dechant tekniğinde
Gregor ezgisi alt partiye iniyordu. dini partiye bundan böyle, temel niteliğinden
dolayı tutan anlamında teneur (Tenör) denecekti. Teneur partisi çoğunlukla bir
çalgıya verilirdi.
DİSKANTUS

• Kökeninde, ya bir düz ilahi tenor kısmı içeren (genellikle ilahide bir melisma üzerinde)
ya da iletimde düz bir temel olmaksızın kullanılan, her iki durumda da "notaya karşı
nota" üst ses ile hareket eden bir organum stilidir. ters hareket. Müzikal bir form değil,
bir tekniktir. Terim, modern zamanlara kadar değişen anlamlarla kullanılmaya devam etti,
ilk önce genel olarak çok seslilik için, daha sonra çok sesliliğin bir alt kategorisini ayırt
etmek için (organumun aksine veya yazılı çok seslilikten farklı olarak doğaçlama için).
Uzantı olarak, tenorun üzerine eklenen bir parçanın adı oldu ve daha sonra çok sesli bir
ortamda en yüksek parçanın adı ("cantus", "superius" ve "soprano"nun eşdeğeri) oldu. Son
olarak, kayıt cihazları, kornetler, viyoller ve org stopları gibi enstrümanların en yüksek
sicilinin adı olarak kabul edilmiştir.
• İlk organum çalışmalarından bir üst seviyeye geçiş de gotik dönemin başarısı çerçevesindedir.

• Çokseslilik gelişim süreci;

• 12. yüzyılda dünya estetik ölçülerine Fransızlar egemendiler.


• Paris'te yapımına başlanan ünlü Notre Dame Katedrali daha tamamlanmadan etrafında bir doktrin topluluğu yaratılmış,
bilgin ve sanatçıların çalışmaları hızlanmıştı. Bu çalışmalar ciddi eserlerin yaratılması ile sonuçlandı.

• Notre-Dame Ekolünde birbirinin devamı sayabileceğimiz iki sanat hareketi vardır:


• Ars Antiqua (Ars antik/eski sanat)
• Ars Nova (Yeni sanat)
• Ars antique organumdan sonraki çokseslilik gelişiminin devamı, ancak ars nova çalışmaları yapılınca bu dönemde
çalışan üretenler, bir önceki dönemi ars antik olarak nitelendirdiler.

• Ars nova adlandırmasını Philippe de Vitry önerdi.

• Ars Antiqua, Léonin(12.yy), Pérotin (1180- 1236) ve Adam de la Halle'in (1220-1287) çalışmalarını kapsıyordu.
• Ars Nova ise Philippe de Vitry (1291- 1361) ve Guillaume de Machaut' (1300-1377)nun çalışmalarında biçimleniyordu.
NOTRE-DAME EKOLÜ

• Kilise 12.yy’da ilk defa çok sesli müziği kabul etmiştir. Dinsel müzikte çok seslilik Paris’teki
Notre Dame Katedrali’nde başlar. 1160-1250 yılları arasında bu kilisenin etrafında toplanan
müzikçilerden iki önemli besteci Leonin (1160-1193) ve Perotin (1160-1240) yetişir. Gotik
dönemde çok sesliliğin ortaya çıktığı bu dönem Notre Dame Dönemi olarak adlandırılır.
• Notre-Dame Okulu(Ekolü): 12. yüzyılın’ın ortasından 14. Yüzyılın 2. yarısına kadar
egemen olan doktrinci müzik çalışmaları ve birbirini tamamlayan bir seri uygulamadır.
NOTRE-DAME EKOLÜ: PARİS

• 11. yüzyıldaki ticari ve iktisadi gelişimler Fransa'da krallığı yeniden


güçlendirirken 12. yüzyıla doğru, uzun süre parçalı bir yapısı olan Fransa'da
bütünleşme girişimleri başladı. Bu, hem toprak, hem de siyasal bütünleşme
anlamına geliyordu. Böylece krallık bütün ülkeyi kontrolü altında tutabilecekti.
Çok parçalı yapısının yanı sıra güney ve kuzey olmak üzere ikiye ayrılmış olan
ülkeyi birleştirme çabaları uzun yüzyıllar sürecekti.
• Fakat 12. yüzyılın ortalarında, Krallığa da ev sahipliği yapan Paris, Kuzey
Fransa'nın en önemli ticaret ve kültür kentiydi. Bunun etkileri bu kentin gün
geçtikçe daha da zenginleşmesine yol açıyordu. Böylece Paris siyaset, felsefe,
eğitim ve Gotik sanatın geliştiği bir kent halini aldı.
• 1163'te, Kral VII. Louis hükümdarlığı döneminde, Paris'e yeni bir katedral inşa
edilmeye başlandı. Bu yapı ünlü Notre-Dame Katedraliydi. Yapımı yaklaşık bir
asır sürerek 1250'de tamamlanan bu görkemli katedral, Ortaçağ Fransası'nın
Hıristiyanlık dinine bağlılığını bütün Avrupa'ya kanıtlamakla kalmayıp 12.
yüzyılın en önemli müzik ekollerinden birinin de merkezi oldu.
NOTRE-DAME EKOLÜ
• Notre-Dame ekolü, kilisede gelişen çoksesliliğin en verimli döneminde büyük
değişimlerin ve atılımların yapıldığı bir merkez olarak müzik tarihi içinde büyük önem
taşımaktadır.
• Kilise 12. yüzyılda ilk kez polifonik müziği koşullu olarak kabul etmiştir: Çoksesle
gelen süslemeler, dini ayindeki ciddiyeti incitmemelidir.
• Dini müzikte çokseslilik Paris’teki Notre-Dame Katedralinde başlar. Notre-Dame, aynı
zamanda tüm Avrupa müzik devriminin ilk kalesidir. 1140-1250 yılları arasında bu
kilisenin çevresine toplanan müzikçiler, iki önemli besteci yetiştirir: Léonin (1135-1201)
ve onun öğrencisi olan Pérotin (-1160 -1205).
• Gotik Çağ’da çoksesliliğin ilk gelişme gösterdiği bu dönem, Notre-Dame Dönemi olarak
adlandırılır.
• Notre-Dame ekolünün temsilcileri arasında iki isim ön plana çıkmaktadır. Bunlardan biri
Leoninus (1135-1201) (Fr. Leonin), diğeri Perotinus'tur (1180-1207) (Fr. Perotin).
Leonin Magnus Liber Organi'nin (Büyük Organum
Kitabı) yazarıydı. Bu kitapta, Leoninus'un iki sesli
organumları yer alıyordu. Leoninus'un organumları
ezginin solistler tarafından söylenen kesitleri için
yazılmıştı. Böylece koroyla solistler arasında kar-
şılıklı olarak hem teksesli hem çoksesli doku
değiştokuşu gerçekleşiyordu.
• Notre-Dame ekolünün Ortaçağ dini müziğine getirdiği ye niliklerin
başında ritmik modların kullanılması geliyordu. 12. yüzyıl bestecileri
tarafından geliştirilen ritmik mod sistemi modern nota yazımından çok
farklı bir anlayışla oluşturulmuştu. Bu ritmik yapılar ligatura adı verilen
nota gruplarıyla ifade ediliyordu.
• Yaklaşık olarak 1250'ye gelindiğinde, ri7m kalıpları al: temel ritmik
moda ayrılmış:. Bu şablonlar, özünde, Fransızca ve La7nce kelimelerin
kısa ve uzun hecelerinin oluşturduğu doğal ritmik yapısından türe7len
kalıplardı.

• Notre-Dame ekolünün geliş7rdiği ritmik modlarla, eski gelenekteki melisma'k organumla ritmik organum s7lleri içiçe girmiş7
ar:k.
• Örneğin bir alleluia bölümü geleneksel melisma7k organum tarzında başlayıp orta yerinde ritmik modlarla bezenmiş bir
kesit içerebiliyor, ardından tekrar geleneksel melisma7k organum üslubuna dönerek sona erebiliyordu.
• Bu uygulama Notre-Dame ekolü bestecileri taraNndan çok benimsenmiş7. Öyle ki, bölüm içindeki ritmik kesi7n belirgin bir
başlangıcı ve sonu vardı.
• Bu ritmik kesit organumun içine yerleş7rilmiş kapalı bir kutu gibiydi. Bu nedenle, Notre-Dame bestecilerinin elinde
geliş7rilen bu yeni biçime "kapalı" kökünden gelen clausula adı verildi.
• Clausula terimi La7ncede kapalı anlamına gelen clausus'tan türemiş7r. Asıl anlamı grama7kal bi7ş, yani cümle sonu
anlamına gelmekle birlikte, yazıda cümle arasına giren ara cümle anlamında da kullanılmaktadır.
• Fransızcada clos ve İngilizcede close kelimeleri aynı kökü içermektedir.

• Leoninus dönemi bestecileri ritmik clausula'larla melisma7k organum'ları birlikte kullanmayı seviyordu, fakat kısa süre içinde,
eski tarz organum s7li terk edildi ve clausula bağımsız bir biçim halini aldı. İlerleyen dönemler içinde, clausula dönüşüme
uğrayarak motet adı verilen yeni bir biçimin gelişmesine yol açacak:.
• Leoninus'dan bir kuşak sonra yaşamış olan Pero?nus, 27 yıllık kısa haya/ süresince,
kendisinden önceki kuşaktan miras aldığı organum geleneğini geliş?rerek, bu biçimi önce üç, ar-
dından da dört sesli hale ge?rdi.
• Bunun yanı sıra Pero?nus ve çağdaşlarının döneminde, organumların üst par?lerindeki me-
lismalar eskiye nazaran çok daha uzun ve süslü hale gelmiş?.
• En alt par?de yer alan ve hiç değişmeden çoksesli yapının temelini oluşturan Gregoryen ezginin
üzerine eklenen
• vox organalis ar/k duplum (ikinci) adını almış/.
• Buna bağlı olarak, duplum'un üzerine eklenen üçüncü par3 triplum, dördüncüsü de
quadruplum adını alıyordu.
• Bu terimler yalnızca par?lerin isimleri için değil organumların karakterlerini belirlemek için de
kullanılıyordu:
• Üç sesli organum’a; organum triplum deniyordu.
• Pero?nus'un yaşadığı dönemde strandart hale gelen üç sesli organum -yani organum
triplum- bir yüzyıla yakın süre boyunca en çok ilgi gören biçim olarak varlığını sürdürdü.
ESKİ SANAT DÖNEMİ (ARS
ANTİQUA):
• Bu dönem, 12. yüzyılın ortasından 13. yüzyılın ortasına dek uzanır. Sonraki çağın yenilikçi aydınları tara>ndan bu
çağa Eski Sanat adı verilmişCr.
• 13. yüzyılın en önemli vokal müzik biçimi motet, bu dönemde ortaya çıkar.
• Dünyasal müzik besteleyen troubadour’lar da dinsel örnekler verirler. Örneğin: Adam de la Halle (-1250-1290) her
iki alanda çoksesliliğe öncülük edip ilk motet örneklerini sunmuştur.

• Ars AnCqua; (ortaçağ Latincesinde “Eski Sanat”),


• müzik tarihinde, 13. yüzyıl Fransa’sında gittikçe daha karmaşıklaşan kontrpuan tekniğiyle ayırt edilen
müziksel etkinlik dönemidir.
• Bu dönemde riCm öğesi belli bir düzene oturtulur ve ölçülü riCm için yeni bir notalama dizgesi oluşur.
• Eşzamanlı ses partilerini bir araya getirme sanatı anlamına gelen kontrpuanın egemen olduğu bu dönem,
14. yüzyılın Ars Nova’sında görülen yeniliklere yol açtı.
• Ars Antiqua terimi aslında Ars Nova kuramcılarından türedi; bu kuramcıların bazısı Ars Antiqua’dan
övgüyle, bazısı ise küçümsemeyle söz ettiler. Bununla birlikte hepsi de iki üslup arasında belirgin bir ayrım
bulunduğunda birleşmişlerdi. Bu fark öncelikle Ars Nova’nın önemli ritim yenilikleri getirmesinden
kaynaklanıyordu. Bu kuramcılar Ars Antiqua’yi 13. yüzyılın ikinci yarısıyla sınırlarken, çağdaş müzik
tarihçileri terimi bütün 13. yüzyılı kapsayacak biçimde genişletmişlerdir.
• Ars Antiqua müziğinin çoğu yazarı anonimdir. Gene de bu genel belirsizlik arasında üç önemli
kişilik göze çarpar:
• Paris Notre-Dame Katedrali’nde ünlü Léonin’in ardılı olan ve dört ses için bilinen en eski
müziği besteleyen Pérotin (ü. 12. yy sonları);
• Ars cantus mensurabilis (Ölçülü Şarkı Sanatı) adlı yapıtı, yeni oluşturulmuş mensürel
notalama sistemini (çağdaş notalamanın doğrudan kaynağını oluşturan daha duyarlı bir ritmik
notalama sistemi) düzenlemeye ve bir sisteme bağlamaya hizmet etmiş bir kuramcı olan
Köln’lü Franco (13. yy ortası) ve
• yapıtlarındaki ritmik akıcılıkla Ars Nova üslubunun habercisi Pierre de la Croix (ü. 13. yy ikinci
yarısı).
• Ars Antiqua’da doğan en önemli biçim, popülerliğini yüzyıllar boyu korumuş olan motettir. Bu
biçimin özünü, birden fazla müzik sözünün aynı anda seslendirilmesi oluşturur. Motet, büyük bir
olasılıkla dinsel bir çoksesli kompozisyonun tiz ses(ler)ine yeni bir metnin eklenmesiyle
başlamıştır; burada pes ses özgün metni okumaktadır. Özgün metin gibi Latince olarak
yazılmış olan ek metin, önceleri temel sözcüklerin anlamını tamamlıyor ya da güçlendiriyordu;
daha sonraları ise ek metnin dili Fransızca olmuş, duygular da daha dünyasal olmaya
başlamıştır. Bu süreç, tiz ses(ler)deki bir ya da birden çok dindışı Fransızca metnin pes ses
tarafından okunan dinsel Latince metne eşlik ettiği kompozisyonların yazılmasıyla
sonuçlanmıştır.
CONDUCTUS

• Bu dönemde 12. Yy’ın ortalarında orataya çıkan önemli türler: organum, Conductus
• Conductus: https://www.youtube.com/watch?v=4tYQDqEKtGo

• Kondüktus (çoğul: Conducti), Orta Çağ'da şiiri ve müziği yeni bestelenen bir Latince şarkıydı. Ortaçağ müzik tarihinin ars
antik döneminin başlıca vokal kompozisyon türlerinden biriydi.
• içinde hiç Gregorius Ezgisi olmayan ve dindışı metinlerden oluşan ilk özgür biçimlerden birisi.
• Fransa’da gelişti
• tipik olarak bir, iki veya üç ses içerir. az bir kısmı dört ses içindir.
• Biçimsel olarak, iletken bir tür diskanttır (yani, notaya karşı nota polifonisi).
• Bu tür, on ikinci yüzyılın başlarından on üçüncü yüzyılın ortalarına kadar gelişti.
• Motetin aksine, “önceden var olan malzemeye dayalı değildir”[2] Genel yapıyı besteci yazar.
CLAUSULA'NIN TÜREVİ: MOTET
Clausula, organum geleneği içinde geliş3rilmiş ve zamanla bağımsızlaşmış bir tür olarak karşımıza çıkmaktadır.
Clausula 13. yüzyılın ikinci yarısında yeniden değişime uğradı.
• Genellikle üç sesli olarak bestelenen clausula türünün alt par3sinde, Ortaçağ geleneğinin değişmez kuralı olarak
Gregoryen ezgisi ve sözler yer alıyordu. Zaman içinde, clausula kilise dışına çıkEktan sonra, bu Gregoryen
ezgisinin üzerinde bulunan ikinci ve üçüncü par3lere Fransızcaya da La3nce sözler eklenmeye başlandı. Bu sözler
dini konuları içeren me3nler olmayabiliyordu. Bunun da ötesinde Gregoryen ezgisinin üzerindeki iki par3nin her
birine ayrı bir me3n de eklenebiliyordu. Bu durumda üç sesli bir clausula'da üç ayrı me3n aynı anda
söyleniyordu.
• İşte bu yeni türe, 13. yüzyıl bestecileri Fransızcada "kelime" anlamına gelen mot'tan türe3lmiş bir isim olarak
motet adını verdiler.
• Bütün bu dönüşümlere karşın, motetlerde ve clausula'larda değişmeyen önemli bir ortak nokta vardı: tenor
par3sindeki - yani en alt par3deki- Gregoryen ezgi.
• Çoksesli müziğin temelini oluşturan bu ezgiler, Ortaçağ müzik geleneğinin değişmez kuralı olduğu kadar,
ilerleyen yüzyıllar boyunca da besteciler için önemli bir malzeme kaynağı olmayı sürdürdü. Mote3n gelişim
süreci içinde tek bir notasının bile değiş3rilmediği bu Gregoryen ezginin bulunduğu alt par3 cantus firmus
olarak adlandırılmaya başlandı. Gregoryen ezgiler bütün bestecilere açık bir malzeme oluşturduğundan aynı
cantus firmus üzerine değişik motetler besteleniyordu. Clausula'da olduğu gibi, 13. yüzyıl motetlerinde üç sesli
doku tercih ediliyordu.
Müzik 12. ve 13. yüzyıllarda kilise, üniversite, ve şato sınırlarında gelişmeye devam edecek?r.
Müzik dışında özellikle görsel sanatlarda derinlik ve perspek?f konularının ortaya çıkması aynı
durumu müzikte de yaratmak adına organum yönteminin daha da gelişmesiyle ve çalgı ile birlikte
insan sesinin aynı ezgiyi seslendirdiği heterephony de çok sesliliğe adım oluştururken Rönesansla
birlikte polyphony de ortaya çıkacak/r.

İşte bu dönemlerde ortaya çıkan motetler bir çok anlamda önemlidir.


• hcps://www.youtube.com/watch?v=GuSvKLrWXR4
• Adam de la Halle - motet örneği

Ortaçağın ka/ ve bağnaz kuralları yavaş yavaş yok olmasına rağmen etkisini göstermekle
birlikte motetler öncelikle bu ka/ bağnazlığın çözülmesini simgeler.

Motetler üç ayrı ses ile söylenen şarkı biçimidir. Bir yerde çok sesliliğin en önemli biçimidir.

Üç ayrı ses üst üste /nlarken bu üç ses üç ayrı dilde sözlerle biçimlendirilmiş?r. La?nce sözler
mutlaka kiliseye övgüyü içinde barındırırken, yerel dilde söylenen diğer sözler Kiliseyi yerebilir.
Aynı zamanda dinsel me?n ile din dışı me?nler aynı anda ifade edilebilir.
• Motet, kilise bağlamından iyice uzaklaşmış -ve gün geç5kçe de uzaklaşan- bir biçim
olduğundan, cantus firmus par5sindeki Gregoryen ezgisindeki dini içerikli sözleri
söylemenin de bir anlamı kalmamış@.
• Bu nedenle, 13. yüzyılın sonlarında, motetlerin dindışı sözler içeren yalnız üst par5leri
vokal olarak seslendiriliyor, cantus firmus par5si ise ar@k çalgı eşliğiyle icra ediliyordu.
Bu, gerçekten önemli bir değişimdi, çünkü Ortaçağ tarihinde belki de Gregoryen ezgiye
yönelik ilk kez bir değişim söz konusuydu.
• Bu nedenle motet -kilisede yeşeren çoksesli müzik biçiminin halka ve dindışı alana yayılan en önemli temsilcisi olarak- tarihin
ilerleyen dönemlerinde, yaklaşık 300 yıl boyunca gelişip varlığını sürdürdü.

• 13. yüzyıldan 14. yüzyıla geçerken bu tür köklü değişimler haya@n bütün alanlarında
boy göstermeye başlıyordu.
• Her alanda, haaa dinde bile yeni arayışlara, yeni açılımlara yöneliyordu insanlık. Bu
değişim uzun ve zahmetli bir süreç olacak@. An5k Yunan düşüncesinin odak noktası olan
insan olgusunun yeniden canlanmaya başlamasıyla 14. yüzyıl, Rönesans devrinin
habercisi oldu.
ARS NOVA
• 13. yüzyıl ortasından 15. yüzyıl ortasına kadar uzanan dönem Yeni Sanat dönemidir.
• Ars Nova; (ortaçağ Latincesinde “Yeni Sanat”), müzik tarihinde, 14. yüzyılda, özellikle
Fransa’da müziğin büyük bir gelişme gösterdiği dönemdir. 13. yüzyıl Fransa’sındaki Ars
An?qua‘nın karşıtı olan Ars Nova terimi, yaklaşık 1320’de besteci Philippe de Vitry
tarafından yazılan bir incelemenin başlığıydı. Ars Nova’nın en coşkulu savunucusu olan
Philippe, bu incelemesinde yeni müziğin karakteristik özelliği olan ritmik notalama
alanında yapılan yenilikleri gösteriyordu.
• 14. yüzyılda arFk kilisenin tutuculuğuna dayanamayan besteciler geçimlerini sağlamak için
saraya sığınmaya başlarlar. Böylece Fransa’da 14. yüzyılda gelişen müzik, dindışı özellikler
taşır.
• Bir önceki dönemde görülen ve üçlü ölçüye dayanan ritmik modların dışına çıkılması ve
daha küçük nota değerlerinin kullanılmasının artmasıyla dikkati çeker.
• Teknik açıdan armonik düzen belli bir tonal merkez oluşturmaya; ritmik çeşitlenmeler de
zenginleşmeye başlar.
• Motet, arFk iyiden iyiye güncel konuları içeren bir biçim olmuştur. Siyasal tarFşmalar ve çeşitli
törenlerde etkindir.
• Bu arada yeni biçimler de ortaya çıkar:
• Ballade, rondeau, virelai, caccia, madrigale (16. yüzyılın vokal madrigaliyle karış7rılmamalı), üst iki devingen sese karşı yavaş adımlı
bir alt, tenor sesten oluşan biçimlerdir.
• Caccia (şas okunur). Sesdeş bir kanondur.
• Yani seslerin birbirini eşit ses yüksekliğinden ve eşit tondan izlemesi.
• Burada 2 ses en az 4 ölçülük bir aralıklar birbirini izler ve çember gibi sürer gider melodi.
• Kanonun farklı bir şekli. Fransa ve İtalya’da farklı s3llerle ortaya çıkıyor. Fransız şeklinde
par3syonlar biribiri ardına kanon şeklinde devam ediyor. İtalyan s3li de aynı şekilde ancak
bas gibi kullanılan uzun sesler de kullanılır.

• CHACE FRANSIZ. İlk olarak Fransa’dan çıkıyor.


• Se Je Chant (Canon for the Hunt)
h^ps://www.youtube.com/watch?v=h_Yn9y0BjR8

• CACCIA: İTALYAN
h^ps://www.youtube.com/watch?v=U76oTIQIgK8&t=6s
• Fransızlarla aynı yapıdadır ancak bunda bir bas gibi kullanılan uzun sesler de vardır.

• h^ps://classicalmusings.com/2017/09/18/caccia-music-about-the-hunt-%E2%94%82-
classical-musings/
• Yeni Sanat Dönemi’ne özgü bir ri5m kalıbı doğar:
• İzori%m: Notalar değişse de aynı ritmik hücrenin yinelenmesidir. Günümüzde minimal
yöntem olarak adlandırılan ritmik tekdüzeliğin/tekrarın temeli, 14. yüzyılın bu gözde yapısı
olan izoritmik kalıplardır.
• Guillaume Dufay, Philippe de Vitry ve Guillaume de Machaut, melodik çizgiye aldırmaksızın,
parçaya bütünlük kazandırmak amacıyla bu ritmik düzeni kullanırlar.
• haps://www.youtube.com/watch?v=9RykBsNVks izori5m örneği

• haps://www.youtube.com/watch?v=cu7-RV7XB9k Guillaume de Machaut, izoritmik motet


örneği
• Bu arada kanon, çoksesliliğin gelişmesinde bir başka teknik araç olarak doğar: İkinci sesin ilk
sesi yankılamasıdır. 14. yüzyıl İtalyan müziğinde önemli bir yer tutar.
• Ars nova terimi genellikle, hemen önceki çağın müziğine a@na bulunan ve genellikle Notre
Dame polifonisi dönemine (yaklaşık 1170'den 1320'ye) kadar uzanan başka bir terim olan
ars an5qua ile yan yana kullanılır. O halde kabaca ars an5qua on üçüncü yüzyılın müziğine ve
ars nova on dördüncü yüzyılın müziğine a@na bulunur; birçok müzik tarihi, terimleri bu daha
genel anlamda kullanır.
• Machaut'un ölümünden (1377) ars subtilior'un ritmik yenilikleri de dahil olmak üzere on beşinci
yüzyılın başlarına kadar olan dönem, bazen ars nova'nın sonu veya geç, bazen de müzikte bağımsız
bir dönem olarak kabul edilir. Diğer müzik dönemleri ve tarzları çeşitli zamanlarda "yeni sanat"
olarak adlandırılmıştır. (Tinctoris bu terimi Dunstaple'ı tanımlamak için kullanmıştır); ancak
modern tarihçilik kullanımında tamamen yukarıda açıklanan dönemle sınırlıdır.

• Yeni Sanat Dönemi’nin en önemli iki bestecisi Philippe de Vitry (1291-1361) ve Guillaume de
Machaut (giyom dö maşo)’dur (-1300-1377). Guillaume de Machaut hem Ortaçağ'ın şövalyelik
ruhuna uygun hem de 15. yüzyılın Rönesans yeniliklerine açılan besteler yapmıştır. Dinsel
yapıtlarının başında Notre-Dame Missası gelir. Dindışı pek çok moteti, yüzün üstünde Fransızca
şarkısı vardır. Machaut’nun müziği tıpkı Giotto (1266-1337)’nun resimleri gibi dinsel simgecilikten
insancıl sıcaklığa uzanan bir adımdır.

• İngiltere’de Ars Nova’nın önemli bestecisi John Dunstable (~ 1 390-1453)’dır. Ortaçağ değerleriyle,
Rönesans sanatını birleştiren köprü bestecilerden birisidir. İtalyan müzikleriyle kaynaşmış,
zamana göre karmaşık bir teknikte lirik ezgiler kullanmıştır.
• MOTET, Ortaçağ daki ka2 bağnazlığın çözülmeye başlamasının simgesidir: Üç ayrı sesin üst üste üç ayrı dilde şarkı
söylemesi, bir yerde mutlak bağlı olunması gereken Gregorius Ezgisi'nin tenor bölümünün yok olmasına, öte
yanda ritmik kalıpların aşılmasına yol açar. Motet ile birlikte müzikçiler de eski sanata (ars anCqua) sırt çevirip,
yeni sanata (ars nova) bakmaya başlarlar. Motet’/'n içindeki LaEnce ses, Kiliseye övgü olsa da, yerel dilde
söylenen ikinci ses Kilise'yi yerebilir. Aynı motet'/n içinde dinsel meEnle dindışı meEn, bir arada okunabilir.
Çoksesli, eşliksiz koroy la (a cappella) söylenen motet'in yapısı, Dante (1265-1321)'nin İlahi Komedya 'sına
benzeElir. Dış çerçevede dinsel Ortaçağ biçimi, içerikte dinsel ve dindışı yaşamın kesitleri bir arada yer almaktadır.

• 14. yüzyılda motet, diğer çoksesli biçimlerle birlikte yapısal gelişme gösterir. 15. ve 16. yüzyılda dinsel yönü
ağırlıklı bir biçim olarak gelişir. J. S. Bach'ın motet'leriyle bu vokal biçim, doruğa varır.

• Philip de Vitry Motet hZps://www.youtube.com/watch?v=Y2-mJPdCLNk

• hZps://www.youtube.com/watch?v=b0RjsGNenr8


• Philippe de Vitry (Bkz: Rönesans) Paris’te Sorbonne’da çalışılmış birkaç Fransız kralına danışmanlık yapmış̧, bir
asker gibi savaşmış, bir diplomat olarak Avrupa saraylarında gezmiş ve Yeni Sanat Dönemi’yle özdeşleşmiş bir
bestecidir.
• Fauvel, Philippe de Vitry’nin yazdığı bir taşlamadır. Kral 4. Philippe ve 5. Philippe’in yaşamlarını ve Avignon’daki
yüce Papa sarayının çöküşünü alaya alır. Paris’te 1310-1316 arasında yazılan Fauvel'in yazarları, saray görevlileridir.
Harflerin her biri toplumun bir başka kötü̈ alışkanlığını simgelemektedir: Dalkavukluk, nekeslik, döneklik, kötülük,
kıskançlık, korkaklık ve şeytanlık sözcüklerinin baş harfleriyle türe3len isim, kargaşalar içindeki toplumun simgesel
kahramanı olarak yücel3lir, sözde saygı duyulan bir yaraEk haline ge3rilir.
• Yeni Sanat Dönemi, bağnazlıktan Rönesans’ın yaşam coşkusuna doğru bir geçiş3r. Bu dönemde pek çok yapıt,
doğaya ilişkin (pastoral), önceki dönemlere göre daha hafif karakterde ve şiire dayalıdır.
• Caccia (kovalama, avlanma) Epkı kanon gibi üst seslerin birbirini yansıfğı bir türdür. Genelde üçüncü bir ses, bu
kovalamada yer almaksızın kendi bölümünü yavaşça sürdürür. Dinsel parçalardaki en alt sesin önemi, dindışı
parçalarda en üst sese geçmiş3r. Floransa’da Francesco Landini (-1325-1397), başta org olmak üzere birkaç̧
çalgıdaki ustalığı, güzel şarkı söylemesi ve şiirleriyle bu dönemin en bilge sanatçısı olarak değerlendirilmiş3r.
Sayıları 100’ü aşan ballade biçiminde 2 ve 3 sesli çalışmalarında dans adımlarının coşkusunu ve neşeli ezgilerini
duyurur. Jacopo da Bologne (1340-1360) Fenice Fun adlı ünlü madrigaliyle İtalya’daki Ars Nova akımının
öncülerindendir.
• İngiltere’de Yeni Sanat’ın en önemli bestecisi John Dunstable (~ 1 390-1453)’dır. Orta çağ değerleriyle Rönesans
sanaEnı birleş3ren köprü̈ bestecilerden biridir. Fransız ve İtalyan müzikleriyle kaynaşmış̧, zamana göre karmaşık bir
teknikte lirik ezgiler kullanmışEr.
• Yaklaşık olarak 1250'ye gelindiğinde, ri3m kalıpları alE temel ritmik moda ayrılmışE. Bu şablonlar, özünde,
Fransızca ve La 3nce kelimelerin kısa ve uzun hecelerinin oluşturduğu doğal ritmik yapısından türe3len kalıplardı.
• Notre-Dame ekolünün geliş3rdiği ritmik modlarla, eski gelenekteki melisma3k organumla ritmik organum s3lleri
iç̧ içe girmiş3 arEk. Örneğin bir alleluia bolümü geleneksel melisma3k organum tarzında başlayıp orta yerinde
ritmik modlarla bezen miş bir kesit içerebiliyor, ardından tekrar geleneksel melisma3k organum üslubuna
dönerek sona erebiliyordu. Bu uygulama Notre-Dame ekolü bestecileri taranndan çok benimsenmiş3. Öyle ki,
bölüm içindeki ritmik kesi3n belirgin bir başlangıcı ve sonu vardı. Bu ritmik kesit organumun içine yerleş3rilmiş̧
kapalı bir kutu gibiydi adeta. Bu nedenle, Notre-Dame bestecilerinin elinde geliş3rilen bu yeni bicime "kapalı"
kökünden gelen clausula adı verildi.
• Leoninus dönemi bestecileri ritmik clausula'larla melisma3k organum'ları birlikte kullanmayı seviyordu, fakat kısa
süre içinde, eski tarz organum s3li terk edildi ve clausula bağımsız bir biçim halini aldı. İlerleyen dönemler içinde,
clausula dönüşüme uğrayarak motet adı verilen yeni bir biçimin gelişmesine yol açacakE.
• Leoninus'dan bir kuşak sonra yaşamış̧ olan Pero3nus, 27 yıllık kısa hayaE süresince, kendisinden önceki kuşaktan
miras aldığı organum geleneğini geliş3rerek, bu biçimi önce üç̧, ardından da dört sesli hale ge3rdi. Bunun yanı
sıra Pero3nus ve çağdaşlarının döneminde, organumların üst par3lerindeki melismalar eskiye nazaran çok daha
uzun ve süslü̈ hale gelmiş3. En alt par3de yer alan ve hiç̧ değişmeden çoksesli yapının temelini oluşturan
Gregoryen ezginin üzerine eklenen vox organalis arEk duplum (ikinci) adını almışE. Buna bağlı olarak, duplum'un
üzerine eklenen üçüncü par3 triplum, dördüncüsü de quadruplum adını alıyordu. Bu terimler yalnızca par3lerin
isimleri için değil organumların karakterlerini belirlemek için de kullanılıyordu. Örneğin üç̧ sesli organum'a
organum triplum deniyordu. Pero3nus'un yaşadığı dönemde standart hale gelen üç̧ sesli organum -yani organum
triplum- bir yüzyıla yakın süre boyunca en çok ilgi gören biçim olarak varlığını sürdürdü.

DİZEKLİ NOTA YAZISININ GELİŞİMİ

• Neume işaretlerimin çizgiler üzerine yazılmaya başlaması 11.yüzyıla rastlar.


• Bu dönemde, açkılı dizek yazısı temellerini ilk kez Guido’d Arezzo (okumayi kolaylaştırmak amaciyla) renkli çizgiler
kullanarak ortaya çıkarmıştır.
• Önce "Fa" çizgisi için kırmızı, "Do" çizgisi için san renkler kullanılmış, daha sonra iki çizgi daha eklenerek, neume işaretleri 4
çizgi-3 aralıktan oluşan bir şekil üzerine yazılmaya başlanmış ve bugün kullanılan portenin ilk halinin de temelleri atılmıştır.
Zamanla kullanılan çizgilerin renkleri değişmiş ancak Fa çizgisinin kırmızı olarak kullanılması giderek yaygınlaşmıştır.
• Aralık belirtmek için kullanılan bu tür yöntemler zamanla yerini dizekli neume yazısına bırakmış:r. Dizekli neume yazısının
kullanılmaya başlanmasıyla neumelar ses yüksekliklerini belirten işaretler haline gelmiş§ ve böylece çizgi ya da çizgi aralanna
gelen kısımlar belirginleş7rilmeye başlamış:r. Bu süreç, bugün kullanılan "Avrupa porteli nota yazısı" uygulamasındaki nota
§ekli i9inde hazırlık dönemini oluşturur. Farklı kültür ve coğrafyalara göre değişkenlik gösteren yazı s7llerine göre veya
bi9imindeki şekillerle kuyruklar ayni işare7 temsil eden ayrı parçalar halinde kullanılmış:r. Bu şekilde "Virga» kuyruklu bir göz,
"Punctum" kuyruksuz bir göz, diğer neumelar ise birbirine yakın kare gozler ya da kalın çizgilerle (ligatur) gösterilmeye
başlanmış:r.
• 13. yüzyılın başında, ses sürelerinin uzun ve kısa ayrımını ifade eden modem tar:m kalıplarının (Modus) kullanımı, nota
değerlerinin belir7lmesinin ilk aşaması olarak kabul edilmiş7r. Al: farklı birleşimle oluşturulmuş§ Modus tar:m kalıpları, An7k
Yunan şiirinin tar:m kalıplarından "alınmış ve Longa (L) uzun, Brevis (B) kısa süre ifadeleri için kullanılmış:r.
• Modus tar:m kalıpları ile ortaya çıkan "Longa" ve "Brevis" terimleri (ve işaretleri) 13. yüzyılın ilk yarısında benimsenmeye
başlanmış ve böylece süreli müzik yazısı dönemine, süre belirtmeyen düz şarki yazısında (koro notasyonu) kuyruklu kare
işare7nin "Longa", kuyruksuz kare işare7nin ise "Brevis" olarak adlandırılmasıyla geçilmiş7r. Bu sürelerin karşılıkları olarak
kullanılan sus işaretleri ise, iki çizgi aralığı boyunca çekilen uzun dikey bir çizgi ile iki çizgi arasına çekilen kısa dikey bir çizgi
olarak ifade edilmiş7r. "Longa" ve "Brevis" uzun ve kısa hece belirten dörtlük ve sekizlik değerlerin karşılığı olarak
kullanılmış:r. Fakat bu ifade şekli ilk iki modus tar:m kalıbının dışında örneğin; üçüncü ve dördüncü tar:m kalıplarının
oluşumunda 3 zaman birimlik ve 2 zaman birimlik değerleri ifade etmek için yetersiz kalmış:r. Bu yetersizliğin sonucunda
"istenilen süreyi ifade edememe" problemi ile karşılaşılmış ve yeni süre ifadelerine ih7yaç duyulmuştur. Böylece 1250'li
yıllarda şeklindeki "Sembrevis" ve günümüzde kullanılan birlik sus işare7ne benzeyen sus işare7 kullanılmaya başlanmış:r.
Aynı zamanda "Longa" ikilik, "Brevis" dörtlük, "Semibrevis" ise sekizlik olarak kullanılmaya başlanmış:r.
• C- Dizekli Nota Yazisi (Mensural Notasyon) Donemi Süre gosterilmesi konusunda 13.yuzyilm başindan itibaren başlayan
gelişmeler, Ars Cantus Mensurabilis (Franco of Cologne"; 1280) adlı kaynakla önemli bir aşamaya ulaşmıştır. Eserde, melodik
yapının yanı sıra ritmik yapinin da belirtilebilecegine ilişkin yaklaşimlar kismen benimsenmiş ve yaklaşık 16. yüzyila kadar
kullanılmıştır.
• 14. yüzyılda "Brevis" ifadesi besteciler için kısıtlı kalmiş, istedikleri daha kisa süreleri ifade etmeye yeterli
gelmemeye başlamiş7r.
• Bunun sonucunda Pierre de la Croix (Petrus de la Cruce); Brevis’i dörde ve daha sonra da dokuza bölmüştür.
Boylece henüz "Semibrevis" kullanimdayken daha küçük değerlere, (Minima)dogru bir adım a7lmiş7r.
• Ronesans’ın başlarında nota birimleri üçe
bolundüğünden dolayı, olçü 3 vuruşludur.
Müziksel ifadelerin dinsel inançlarla
açıklanmasını sağladığı düşünüldüğü için,
bu bölünme Hris3yanlik kapsaminda
Teslis(Kutsal Ruh-Baba- Ogul)anlayışına
dayanmaktadır:
• üçerli bolunme"Perfect"(eksiksiz),
ikişerli bölunme ise "Imperfect" (eksik)
olarak nitelendirilmi§3r.
• Zamanla din dışı müziğin yaygınlaşması ile
ikişerli bölünme anlayışı da kullanılmaya
başlanmışEr.
• Muzigin yazi ile ifadesinde yapilan bu
önemli degi§iklik sayesinde küçük
değerler daha küçük ve farklı şekillerde
uygulanmışEr.
• Bu yeni biçimin öncülerinden Philippe de Vitry, 24 bolümden oluşan Ars Nova
adli eserinin son 10 bölümünde teori ve notasyon ile ilgili yorumlarını
belirtmiş#r.
• 14. yüzyılın kendinden önceki "Ars An#qua" adli döneme alterna#f olarak
"Ars Nova" donemi denilmesi bu kuram kitabıyla gerçekleşmiş#r.
• Bu donemde de birim zaman «Brevis» olarak kabul edilmiş#r. Kabul edilen
teorik kurallara göre, bir müzik parçasının başına yazılan daire her Brevis’in 3
Sembrevis’e, yarim daire ise her Brevis’in 2 Sembrevis’e bölünecegini ifade
etmektedir.
• Söz konusu tam ya da yarım dairelerin içerisine eklenen nokta işaretleri ile
ayrıca varyasyonları elde edilmiş ve bu iki ana §ekil farklı ri#m düzenlemeleri
ile ifade edilmiş#r. Terminolojik degişim ile ilgili olarak; Vitry, Ars Nova
döneminden önce var olan ve ölçüsel oluşumları ifade eden tempus ve
modus gibi terimlere "prola.o" kelimesini eklemiş#r.
• Bu bölünme sistemini bugün sebare kullanılan işaretin temelleri olarak da
düşünebiliriz.
• 15. yüzyılda, içleri dolu olarak yazılan notaların yaninda içleri boş olarak ifade edilen notaların
yazımına da başlanmış/r.
• Bu değişimle mensural notasyonun ikinci devresi olarak kabul edilen "Beyaz Mensural Notasyon"
devresine geçilmiş ve döneminin başladığı 15. yüzyıldan bu devreye kadar olan dönem ise "Siyah
Mensural Notasyon" devresi olarak adlandırılmış/r. Donemin en önemli yaklaşımlarından
biri,"semiminima"dan daha küçük nota değerlerini ifade etmek için kullanılan"Fusa» ve "Semifusa»
terimlerinin ortaya çıkmasıdır.
• Fakat 1430 yıllarına rastlayan "Beyaz Mensural Notasyon" doneminde henüz yayginlaşmayan
"Semiminima, Fusa" ve "Semifusa" ile ifade edilen notalar, bir süre daha içi dolu yazılmış/r. İçleri boş
olarak yazılmaya başlandığında ise, değerler arasında anlam karışıklığı olmaması için,"Semiminima"
ya çengel takılmış/r. Dolayısıyla,"Fusa" ve "Semifusa"nın da çengel sayiları artmiş ve bugün
kullanılan otuz ikilik, altmiş dörtlük gibi nota değerlerine ulaşılmış/r.
• Mensural nota yazısının gelişmesi ile seslerin arasındaki zaman farklarının gösterilmesine rağmen,
birim sürenin değeri ifade edilememiş3r. Franchino Gafori'nin 1496 yılında Sembrevis'in
"dinlenmiş bir adamın nabzı" değerinde olduğunu belirtmesi ile(MM 60-80)birim sürenin
uzunluğu ilk kez saptanmışEr.
• Birim sürenin saptanmasından sonraki en önemli gelişme Guido Arezzo'nun bugün "Do" hecesi ile
ifade evğimiz perde için Ut hecesini kullanması olmuştur. Fransizların halen kullandigi Ut hecesini
"Do" olarak ilk kez kabul eden, Giovanni Maria Bononcini (1642-1678) olmuştur.
Toplamda 169 parça müzik içerir. Fauvel parçalarının
çoğunluğu tek sesli olup, rondeaux, ballad, chanson ve
çeşitli plainsong şiirsel nazım biçimlerinin ayarlarını
içerir. Bununla birlikte, el yazması otuz dört adet çok
sesli motet de içerir. Erken dönem polifoninin bu
başyapıtları, izoritm adı verilen müzikal birleştirici bir
aygıtın ilk örneklerini sunar.
Bu olağanüstü müzik koleksiyonu bize on üçüncü ve on
dördüncü yüzyılın başlarına ait mükemmel bir müzik
antolojisi sunmaktadır. El yazmasının bir tiyatro
gösterisi olarak tasarlanmış olabileceği de öne
sürülmektedir.

You might also like