You are on page 1of 4

El-Metalibü’l-aliye, İslam düşünce tarihinde önemli bir yere sahip olan Razi'nin

eserlerinden biridir. Bu eserinde Razi, çeşitli yöntemlerle Tanrı'nın varlığını ispatlamaya


çalışırken farklı grupların delillerine de atıfta bulunur. Bu, Razi'nin kelamcılar, filozoflar ve
süfiler gibi farklı düşünce gruplarının yöntemlerini dikkate aldığı anlamına gelir.Razi'nin el-
Metalibü’l-aliye'sinde, kelam geleneği içerisinde yer alan kozmolojik, teolojik ve ontolojik
argümanlara atıflarda bulunulduğu görülür. Kozmolojik argümanlar, evrenin varoluşunu
açıklamaya çalışırken hareket ederken, teolojik argümanlar Tanrı'nın varlığını yaratılan
varlıkların özelliklerinden yola çıkarak ispatlamayı hedefler. Ontolojik argümanlar ise varlık ve
varoluşun kendisi üzerine düşünür ve Tanrı'nın varlığını bu temelde tartışır.Razi'nin yaklaşımı,
farklı düşünce gruplarının yöntemlerini bir araya getirerek kendi argümanlarını oluşturmayı
amaçlar. O, farklı düşünce geleneklerinin fikirlerini değerlendirirken, bu fikirleri eleştirel bir
şekilde değerlendirebilir ve kendi fikirlerini geliştirmek için bu tartışmalardan yararlanabilir.
Bu, Razi'nin entelektüel dürüstlük ve çok yönlülük anlamında dikkat çekici bir yaklaşım
sergilediği anlamına gelir.Razi'nin el-Metalibü’l-aliye'si, İslam düşünce tarihinde farklı
düşünce gruplarının argümanlarına atıfta bulunarak Tanrı'nın varlığını tartıştığı ve kendi
fikirlerini geliştirdiği bir eserdir. Bu, onun kelamcılar, filozoflar, süfiler ve diğer düşünce
grupları arasında köprü kurma ve farklı perspektifleri sentezleme çabasını yansıtan dikkate
değer bir yaklaşımdır.

Razi, el-Metalibü’l-aliye'sinde metafizik veya ilahiyat alanının konusu, yöntemi ve


değeri hakkında bir giriş yapar. Metafizik alanda kesin bir bilgiye ulaşmanın imkansız
olduğunu savunur ve bu alanda tercih edilebilecek görüşlerin ötesinde kesin bir şeyin
olmadığını ifade eder.Razi'ye göre, Tanrı'nın bilgisine ulaşmanın tek yolu, yaratılmış olan
varlıklardan yaratıcısına doğru gitmektir. Yaratılmış dünya ve evren, Tanrı'nın yaratıcılığı ve
iradesini yansıtan işaretler taşır. Dolayısıyla, Tanrı'nın bilgisine ulaşmak için yaratılmış olan
varlıkları incelemek ve bu işaretlerden yola çıkmak gerekmektedir.Razi, Tanrı'nın bilgisine
ulaşma konusunda bir ayrım yapmanın önemli olduğunu vurgular. Bu ayrım, Tanrı'nın
varlığının bilgisi ile mahiyetinin bilgisi arasındadır. Tanrı'nın varlığının bilgisi, evrende var olan
işaretler ve deliller üzerinden elde edilebilir. Ancak Tanrı'nın mahiyetinin bilgisi, insan akıl ve
idrakinin sınırlılıkları nedeniyle tam anlamıyla kavranması imkansızdır. Razi'ye göre, Tanrı'nın
mahiyetini tam anlamıyla bilemeyiz, ancak varlığının işaretlerini ve belirtilerini gözlemleyerek
ve tefekkür ederek onun varlığını kavramaya çalışabiliriz.Bu şekilde, Razi metafizik veya
ilahiyat alanında kesin bir bilgiye ulaşmanın mümkün olmadığını savunurken, Tanrı'nın
bilgisine ulaşmanın yolunu yaratılmış dünyanın işaretlerinden geçtiğini ifade eder. Ayrıca,
Tanrı'nın varlığı ile mahiyeti arasında bir ayrım yapmanın gerekliliğini vurgular, zira Tanrı'nın
mahiyetini tam olarak kavramak insan aklının sınırlarının ötesindedir.

Tanrı'nın varlığının bilgisi, Razi'nin el-Metalibü’l-aliye'sinin ana konularından biridir.


Razi, bu konuyu ele alırken öncelikle Tanrı'nın varlığının delillerine temel olacak öncülleri
sunar. Daha sonra ise farklı grupların delillerini bir araya getirerek kendine özgü bir tasnif
oluşturur. Razi, Tanrı'nın varlığına dair delilleri kesinlik ifade eden deliller ve ikna edici deliller
olmak üzere iki gruba ayırır. Kesinlik ifade eden deliller, mantıksal ve felsefi temellere
dayanan delillerdir. İknai deliller ise duyusal deneyimler ve gözlemlere dayanan delillerdir.
Kesinlik ifade eden delilleri ele alırken, Razi imkan ve hudüs temelinde zatların imkanı,
sıfatların imkanı, zatların hudüsu ve sıfatların hudüsu gibi başlıkları kullanır. Bu başlıklar
altında, Razi Tanrı'nın varlığına dair delilleri ayrıntılı bir şekilde tartışır. İkna edici deliller ise
Tanrı'nın varlığının duyusal deneyimler ve gözlemlerle anlaşılabileceği delillerdir.Razi'nin bu
tasnifi, farklı grupların delillerini bir araya getirerek kendi düşüncelerini ortaya koyması
açısından önemlidir. O, farklı grupların delillerini değerlendirirken kendi analizini yapar ve bu
delillerin mantıksal ve ikna edici yönlerini ele alır. Sonuç olarak, Razi el-Metalibü’l-aliye'sinde
Tanrı'nın varlığına dair delilleri kesinlik ifade eden deliller ve ikna edici deliller olarak tasnif
eder. Kesinlik ifade eden delilleri imkan ve hudüs temelinde tartışırken, ikna edici delilleri
duyusal deneyimler ve gözlemlere dayanarak inceler. Bu tasnif, Razi'nin farklı grupların
delillerini bir araya getirerek kendi düşüncelerini geliştirdiği bir yaklaşımı yansıtır.

Razi el-Metalibü’l-aliye'sinde Tanrı'nın varlığının delillerine temel olacak altı öncülü


zikreder. Bu öncüller, Tanrı-alem ilişkisi ve varlığın temel nitelikleriyle ilgili tartışmalara
dayanır. Razi, bu öncüllerin kabul edilmesi durumunda Tanrı'nın varlığının kaçınılmaz
olduğunu ifade eder. İşte bu öncüller:

1-Mümkün varlık varlığa çıkma veya çıkmama ihtimalinden birini diğerine ancak bir
müreccih ile tercih edebilir: Razi'ye göre, mümkün varlıkların var olma veya var olmama
durumları arasında bir seçim yapılması gerekmektedir. Bu seçimi yapacak olan bir müreccih
yani bir tercih edenin varlığı gereklidir.

2-Müreccihin var olması, hem varlığa geliş hem de varlığın devam etmesi için
gereklidir: Razi, varlığın sürekliliği ve değişiminin bir müreccihin varlığına dayandığını
savunur. Müreccih, varlığın başlangıcını ve devamını sağlamak için zorunludur.

3-Müreccihin var olması gerekir: Razi'ye göre, müreccihin var olması zorunludur. Eğer
bir müreccih yoksa, varlığın gelişimi ve devamı açıklanamaz.

4-Müreccihin eserin varlığa geliş anında var olması gerekir: Razi, bir şeyin varlığa
gelmesiyle birlikte müreccihin de var olması gerektiğini ileri sürer. Yani bir şeyin
yaratılmasıyla birlikte tercih eden de var olmalıdır.

5-Devir imkansızdır: Razi, varlığın devamlılığı için devirin yani sonsuz bir geriye doğru
gidişin imkansız olduğunu savunur. Eğer devir mümkün olsaydı, o zaman müreccihin varlığına
dair bir açıklama yapmak gerekecekti.

6-Teselsül imkansızdır: Razi'ye göre, varlıkların birleşerek sonsuz bir zincir oluşturması
imkansızdır. Varlıkların bir başlangıcı ve bir nihai noktası olmalıdır.

Bu öncüller, Razi'nin Tanrı'nın varlığını savunmak için kullandığı argümanların temelini


oluşturur.
Öncüllerle ilgili olarak Razi'nin sunmuş olduğu tartışmalara değinmek önemlidir. Bu
tartışmalar, filozoflar ile kelamcılar arasındaki farklılıkları ve isbat-ı vacib (zorunlu olanın
ispatı) ile alemin hudüs veya kıdem (varlığının başlangıcı veya ebediyeti) konularında farklı
ispat yöntemlerini temel alır. Filozoflar, öncüllerden bazılarını kabul etmekte zorlanırken,
kelamcılar bu öncülleri daha fazla benimsemiştir. Örneğin, öncüllerden biri olan "mümkün
varlık varlığa çıkma veya çıkmama ihtimalinden birini diğerine ancak bir müreccih ile tercih
edebilir" ifadesi, filozoflar arasında tartışmalı olmuştur. Filozoflar, mümkün varlıkların var
olma veya var olmama durumlarının bir tercihe bağlı olmadığını savunmuşlardır. Kelamcılar
ise bu öncülleri benimseyerek Tanrı'nın varlığını ispat etmek için kullanmışlardır. Razi, bu
öncüller üzerinden Tanrı'nın varlığının kaçınılmaz olduğunu savunurken, kelamcı geleneğe
bağlı kalarak isbat-ı vacib yöntemini kullanır. Bu yöntemde, zorunlu olanın varlığını akıl
yoluyla ispat etmeye çalışır. Ayrıca, alemin hudüs veya kıdem konusunda da farklı yaklaşımlar
vardır. Filozoflar, alemin hudüs veya kıdemini tartışırken genellikle felsefi argümanlarla
yaklaşırlar. Kelamcılar ise dini metinlerden ve akli delillerden yola çıkarak alemin hudüsünü
savunurlar. Bu farklılıklar, filozoflar ve kelamcılar arasında Tanrı'nın varlığını ispat etme
yöntemlerinde ve alemin hudüs veya kıdemini tartışmada farklılaşmalara neden olmuştur.
Razi'nin öncüller ve deliller üzerine yaptığı tartışmalar da bu farklılıkları yansıtır.

Doğru, öncüllerin kabul edilmesi durumunda ortaya çıkan tartışmalardan biri,


mümkün varlığın varlığa çıkma veya çıkmama ihtimalinin bir müreccih ile tercih edilmesinin
bedihi (açık-sezgisel) bir bilgi mi yoksa burhani (rasyonel) bir bilgi mi olduğudur. Bedihi olarak
bilinen bir bilgi, doğrudan deneyim veya sezgi yoluyla elde edilen, akıl yürütmeye
dayanmayan bir bilgidir. Bu şekilde düşünenler, insanların ve hatta hayvanların çevrelerinde
bir etkinlik veya olay olduğunda hemen bir sebep aradıklarını, bunun da bir müessirin
(etkenin) varlığını hissettiklerinin açık bir göstergesi olduğunu savunurlar. Yani, mümkün
varlıkların var olma veya var olmama ihtimalleri arasında tercih yaparken bir müreccihin
(tercih edenin) varlığına ihtiyaç duyduğumuz bedihi bir şekilde bilinen bir gerçektir. Ancak
Razi'ye göre kelamcılar, bu öncülün bedihi olarak bilindiğini kabul etmezler ve onun zayıf
olduğunu savunurlar. Onlara göre yukarıdaki örnekler, muhdes (yeni yaratılan) varlığın bir
müessire ihtiyaç duyduğu bilgisinin zorunlu olduğunu gösterse de, mümkün varlıkların
müessire ihtiyaç duyduğu bilgisinin zorunlu olduğunu göstermez. Kelamcılar, çoğunluğun asli
fıtrat (temel doğa) temelinde verilen hükümlerin her birinin hakikatle uyuşması gerektiğini
savunmazlar. Örneğin, insanların doğal olarak bir binanın banisiz olamayacağına inandığı gibi,
binanın onu önceleyen bir madde olmadan da meydana gelemeyeceğine inanması kelamcılar
tarafından reddedilen bir hükümdür. Bu tartışma, bedihi bilginin yetkinliği ve burhani bilginin
gerekliliği gibi felsefi ve epistemolojik konuları içermektedir. Kelamcılar, Tanrı'nın varlığını
ispatlamak için burhani (rasyonel) delillerin kullanılmasını tercih ederken, bedihi bilgilerin
yeterli olmadığını savunurlar.

Razi'ye göre İbn Sina, müreccihe olan ihtiyacın burhani (rasyonel) olarak bilindiğini
iddia ederken, aynı zamanda tartışmayı bedihi (açık-sezgisel) olduğu iddiasıyla sonlandırarak
tutarsız bir tavır sergilemiştir. İbn Sina, bu öncülü ispatlamak için deliller sunarken, aynı
zamanda bedihi olduğunu savunarak bu öncülün rasyonel temeli hakkında çelişkili bir tutum
sergilemiştir. Razi'ye göre, bu durum, İbn Sina'nın burhanilik (rasyonalizm) ile bedihilik
(sezgicilik) arasındaki ilişkiyi doğru bir şekilde kuramadığını ve bu nedenle tutarsız bir
argüman ortaya koyduğunu gösterir. Razi, müreccihe olan ihtiyacın burhani (rasyonel) olarak
bilindiğini savunur ve bu öncülün ispatı için birçok delil sunduğunu belirtir. Bu deliller,
varlığın nedenine dair rasyonel düşünceler, nedensellik prensipleri ve varlığın gerekli bir
sebep tarafından yaratılması gibi argümanları içerebilir. Razi'nin bu eleştirisi, İbn Sina ve Razi
gibi farklı düşünürler arasındaki felsefi anlayış ve yöntem farklılıklarını ortaya koymaktadır.
İbn Sina daha çok rasyonalist bir yaklaşımı benimserken, Razi daha çok burhani (rasyonel) ve
kelamcı yöntemlere dayanan bir argüman geliştirmiştir. Bu farklı yaklaşımlar, Tanrı'nın
varlığının ispatlanması konusunda farklı argümanlar ve delillerin kullanılmasına yol açmıştır.

Kelamcılar mümkünün müessire ihtiyaç duymadığını iddia ederken, Razi ise bu


iddianın geçersiz olduğunu savunmaktadır. Kelamcılar, mümkün varlığın bir müessire ihtiyaç
duyması durumunda, varlığı devam edenin de varlığın devamı halinde müessire ihtiyaç
duyması gerektiğini ileri sürerler. Ancak Razi'ye göre bu iddia yanlıştır.Razi, mümkün varlığın
bir müessire ihtiyaç duyduğu konusunda tartışmanın olmadığını kabul eder. Ona göre, varlığa
devam edenin müessire ihtiyaç duymadığı çünkü bunun gerçekleşmiş bir şeyi talep etmek
olduğu ve bu da mantıksal olarak imkansızdır. Yani, bir şeyin var olması onun bir sebebe
ihtiyaç duyması anlamına gelmez. Mümkün olan bir varlık, mevcut olduğu sürece müessire
ihtiyaç duymaz, çünkü onun var olması kendiliğinden gerçekleşmiştir. Razi'ye göre,
kelamcıların bu argümanı geçersizdir çünkü varlığa devam edenin müessire ihtiyaç duyması
gerektiği iddiası mantıksal olarak tutarsızdır. Bu nedenle, Razi, ikinci öncülün doğruluğunu
savunmaktadır ve mümkün varlığın bir müessire ihtiyaç duyduğunu ileri sürmektedir. Bu,
Tanrı'nın varlığının delillendirilmesi sürecinde önemli bir adımdır.

Razi, mümkünün müreccihe ihtiyaç duyduğu öncülünün burhani olarak bilindiğini


savunur ve bunun ispatı için deliller sunanların, müreccih illetin eserin varlığa geliş anında var
olması gerektiğini gösteren deliller ortaya koymaları durumunda isbat-ı vacibe katkı
sağlayabileceğini ifade eder.Razi'ye göre, eğer müreccih illetin eserin varlığa geliş anında var
olması gerekmeyen deliller sunulursa, o zaman her bir mümkünün kendisinden önceki bir
mümküne atfedilmesi yoluyla bir teselsülün mümkün olduğunu filozoflar savunabilirler.
Ancak bu durumda, mümkünlerin bir zorunlu varlıkta son bulması gerektiği iddiası ortaya
konamaz.Bu nedenle, İbn Sina'nın, zorunlu varlığı ispat ederken müreccih illetin eserin
varlığa geliş anında var olması gerektiğine dair deliller sunduğunu ifade eder. Bu, Razi'nin
gözlemlediği tutarlı bir tutumdur ve müreccih illetin varlığa geliş anında mevcut olması
gerektiğini vurgulamaktadır. Bu şekilde, müreccih illetin zorunlu bir varlığa işaret ettiği ve
Tanrı'nın varlığının ispat edilebileceği öne sürülür.

You might also like