You are on page 1of 2

Emperyalizm, tehdit ve terör

5 Ekim 2023

Barış Doster yazdı…

Tehdit; uluslararası ilişkilerde, dış politikada, savunma ve güvenlikte çok


kullanılan bir kavramdır. Sözlük anlamı, gözdağı vermek, korkutmaktır.
Savunma ve güvenlik bağlamında ise potansiyel olarak, ihtimal olarak risk
kabul edilenin, harekete geçmesi, aktif hale gelmesi anlamında kullanılır. Riskin
varlığı kabul edilir ve yönetilmeye çalışılır. Tehdit söz konusu olduğunda ise
ona karşı mücadele zorunludur. Örneğin, Afganistan’daki istikrarsızlık, kargaşa,
düzensizlik, Türkiye için güvenlik bağlamında risktir. Afganistan’dan Türkiye’ye
gelen insan kaçakçıları, uyuşturucu kaçakçıları, teröristler ise tehdittir.

Bu tanımla yazıya başlamamızın nedeni, ABD’nin hem doğrudan hem de ABD


emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtı olan NATO aracılığıyla, müttefikleri başta
olmak üzere tüm dünyaya neyin risk, neyin tehdit olup olmadığını dayatmasıdır.
Böyle bir dayatma söz konusu olunca, tehdit, devletlerin kendi tanımladığı,
kendi saptadığı tehdit olmaz. ABD’nin tehdit tanımı, başka ülkeler tarafından da
kabul edilir ve garip bir durum oluşur. Tehdit algısı devreye girer. İthal tehdit
söz konusu olur.

İthal tehdit; bir ülkenin kendi siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel yapısının,
koşullarının ürünü olmayan tehdittir. Ki bir ülkenin, tehditten başka, tehdit
algısını ithal etmesi de mümkündür. Sık rastlanır. Çünkü genelde gelişmiş,
merkez, kapitalist, emperyalist ülkeler, gelişmemiş veya gelişmekte olan
ülkelere, kendi tehdit tanımlarını ve tehdit algılarını pazarlar, dayatırlar.

Avrupa üzerinden bir örnek verelim hemen. Avrupa Birliği ülkeleri, insan
kaçakçılığını, göçü, mültecileri, sığınmacıları ithal tehdit olarak tanımlarlar.
Çünkü kendi bünyelerinin üretmediği, kendilerinden kaynaklanmayan
sorunlardır bunlar. Avrupalılara göre; başka ülkelerde, başka kıtalarda doğan
bu sorunu Avrupa ithal etmektedir. ABD emperyalizminin saldırdığı, işgal ettiği,
talan ettiği Irak’ta, Suriye’de yaşananların Türkiye’ye de yansıması, Türkiye’yi
de etkilemesi, Türkiye için ithal tehdittir.

Üzerinde durulması gereken şudur. Emperyalist devletlerle orta ölçekli ve


küçük ölçekli devletler, zalimlerle mazlumlar, güçlülerle zayıfların tehdit
tanımları da tehdit algıları da aynı olamaz. Bir üçüncü dünya ülkesinin, büyük
önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımıyla bir mazlum milletin,
kendisine göre tanımladığı en büyük tehdit emperyalist, sömürücü, işgalci
güçtür. Gerçek buyken, onun önüne, tehdit olarak onun komşusu olan bir
ülkeyi, kendisi gibi mazlum olan, kendisiyle aynı kaderi paylaşan bir milleti
koymak, onun belleğini sakatlamaktır. Ona tehdit tanımı ve tehdit algısı ihraç
etmektir. Onun ulusal güvenlik politikasını çökertmektir.

ABD; yıllardır gördüğümüz üzere, kendi tanımladığı tehditleri, tehdit algılarını


başka ülkelere ihraç ederken, dayatırken, NATO’yu hayli etkili biçimde kullanır.
Çünkü NATO’nun patronu olarak, öncelikleri, hedefleri, çıkarları, stratejileri,
tehditleri, beklentileri ABD tanımlar, ABD sıralar. Şu kavramlar, ABD’nin
üniversiteleri, düşünce kuruluşları, medyası tarafından dünya ölçeğinde
dolaşıma sokulmuşlardır: Önleyici vuruş, denetlenebilir istikrarsızlık,
özgürleştirici işgal, yapay devlet, başarısız devlet, başıbozuk devlet, ulus
inşası, devlet inşası, barış inşası, barışı koruma harekâtı, asimetrik savaş… Bu
liste çok daha uzundur elbette.

Sözün özü, ülkemize, milletimize yönelik başta terör olmak üzere her türlü
tehdide karşı mücadele verirken, öncelikle emperyalizme ve onun zihinlerde
kurduğu tahakküme karşı da mücadele etmek gerekir.

You might also like