Professional Documents
Culture Documents
Hakk’ın herhang b r hususta halka tecellî ett ğ her b r m sal [138b], ancak
Hakk’ın vech- has le tecellîs d r. Hak bu kula o meselen n târ f n murat
eder; böylel kle kul farketm ş, ît bar etm ş ve b lm ş olur. Zîra kul vech- has
le gelen m sâl gözden kaçırır. Keş f ehl olan k mse, bu fasıldak bu husûsa
5 özell kle d kkat ets n. Çünkü bu mesele gerçekten helâk ed c b r mesele-
d r ve mahlûkāttan pek çoğu da bu meselede helâk olmuşlardır. Müell f de
onlardandır. Müell f n bu fasılda z krett kler n n çoğu doğru değ ld r. Zîra
o, cehennem n tabakaları ve cehennem n tafsîlâtını kend s ne göre “yılan”
sûret nde olduğu hâl yle vasfetmekted r. Aynı şek lde b r başkası ç n cehen-
10 nem “ nek” sûret nde ve “ejderhâ” sûret nde olsaydı, o şahıs cehennem ne-
ğ n hakîkat n n kend s ne verd ğ vası ar le vasfedecekt . B r başka şek lde de
başka b r şek lde olacaktı. İş n hakîkat çoğu vec hler ît bâr yle buna muhâ-
l ft r. Eğer kend s n gördüğü hazret b lm ş olsaydı, “yılan” sûret nde olduğu
yönünde kat’î b r fâde kullanmazdı ve b l rd k herhang b r sebeple Hak ce-
15 hennem bu sûrette kend s ne temessülen gösterm şt r ve temsîl de “mümes-
sel”den almıştır. N tek m Sıddîk-ı Ekber böyle davranmıştır. [Rüyânın] tâbîr
husûsunda -k o bunun hakîkat olmadığını tems l ed len b r şey olduğunu
b l yordu- ona den lm şt r k : “M sal” le kasted len şey n bâzı vec hler ît bâ-
r yle sâbet ett n, bâzı vec hler ît bâr yle de hatâya düştün. Şu halde, mesele-
20 n n hakîkat n n aslında bu m sâl n aynı olduğu husûsunu müell f nasıl dd a
edeb l r ve bunun b r “m sal” olduğu gözünden nasıl kaçar? Allah cümlem z
rşad eyles n. Aklî değ l de şer’î olarak b zden stenen şey konusunda b zler
perdelemes n. Bu ş n velîs O’dur ve O bu ş yapmaya kād rd r.
Daha sonra müell f cehennem n tabakalarından ve Allah’ın orada hazır-
25 ladığı şeylerden, bu m sâl n bütün yönler yle kend s ne verd ğ şey le -yân
meselen n hakîkat n n aslında öyle olduğu kabûlü le- açık, anlaşılır, şerhe
ht yaç duymayacak fâdelerle söz etmeye başladı. Ancak sözler doğrular
ve yanlışlar çermekted r. [139a] Bu hususta konuşmayı terkett k; çünkü
b z müell f n cehenneme n spet ett ğ her konuda kat yetle böyle söyled ğ
30 husûsunda em n değ l z. Başkaca b r şey değ l, b z sâdece şerhetmektey z,
böyle b r durumda konuşacak olursak olmayan şey var gösterm ş g b olu-
ruz. Bu yüzden de bu konu üzer nde konuşmayı terkett k. Zîra müell f,
atf-ı nazar edecek olan k msen n meselen n açıklanmasına ht yaç duyacağı
nce, rûhânî b r mesele tevdî etmem şt r. Ayrıca F rdevs yyât’a kadar olan
35 bölümde müell f n sözler n açıkladığı şeyler de detaylandırmayı terkett k.
ا ح 593
ِِ
َوا َ ٰ ِ ُ َ ْ ِ يَ ٍ ِ َ َ َ ٩و َ ِ ٰذ ِ َכَ ْ َ َ ،א ا ْ َ َ َم َ َ ِ ]١٣٩أ[ ِ َ א
َْ ُ ْ َ ْ
ِ ُ ِإ َ א َ ِ َِ ِْ ِ ِ
ّ ِ َ א َ ْ ُ ِإ َ ْ َ א ُ َ ،א َ ْ َ ُح َ َ ْ َءُ ُ َ َ ،ن َ َ ُ ُ
١٠
ُ ُ ْ َْ
ُ َ ِّ ُ َ ِ ا ْ َ َ ِم ِא ْ ُ ُ ِد ُ ْ َ َ َ ،ا ْ َ َ َم َ َ ْ ِ ؛ ِ َ ُ َ א أَ ْو َد َ ُ َ ْ َ َ ً ُرو َ א ِ ً َ א ِ َ ً
אت. אج ا א ِ ِإ َ א ِ אَ ْ َ ،א ا ْ َ َ ِ َ َ ِ ِ َ ١١א َ ِإ َ ا ْ ِ دو ِ ِ
ْ َْ َ َ َ ُ ْ ََ َ ََ ُ َ َْ ُ
ي. ٩ش: . رة ش - :و ٥ ش :أ א. ١
. ١٠ش :א א. ش ،ج: ٦ أ ،ج - :أو ف. ٢
ا. ١١ش :א . ج :و ٧ . ش: ٣
ش :ا م. ٨ رة. א أ: و ٤
594 ALTINCI CÜZ - Hal‘u’n-Na‘leyn Şerh
5
[Şerh]
Müell f F rdevs yyâtı mensup oldukları şeye mahsus [Süryânîl ğe
n spet ed len] b lg ler olarak n telem şt r. Süryânîn n dışında olan -İbrânî,
Nabatî, Arabî ve benzer - bu n spet n verd ğ şey n dışında başka b r şey le
F rdevs yyât ç nde vasfed lmemel d r. Ancak müell f “F rdevs yyâtın tamâ-
mı Süryân yyâttır.” sözünde şâret ett ğ şey le tenâkuz çer s nded r. Şöyle
10 k müell f Hz. Peygamber’ F rdevs yyâtın sek z kapısından b r olarak say-
mıştır. Halbuk Hz. Peygamber cem’ ve beyan [Arapça] l sânına sâh pt r.
[Metin]
Firdevsiyyât nûrânî yükseliş merdivenleridir (meâric).
[Şerh]
İll yyîne varan dereceler de bu yüksel ş merd venler ne (meâr c) dâ-
h ld r. Müell f F rdevs yyâtın nûrânî olduğunu fâde etm şt r. Nûrânî le
15 kalıplarda ve latîfelerde tecellî eden mânâları kastetmekted r.
[Metin]
Bil ki cennetin sekiz kapısı vardır, bu da sekiz peygamberin
nurlarının hakîkatidir: Âdem, Nûh, İbrâhîm, Mûsâ, Dâvûd, Süleymân,
Îsâ, Muhammed. [139b]
[Şerh]
Eğer müell f, cennet le b z m b ld ğ m z cennet kasted yorsa,
20 Kur’ân’da z kred len ve sah h haberlerde b ld r len cennet kasted yorsa, se-
k z kapının peygamberler n ve cennet n nurlarının hakîkat olduğuna dâ r
söyled kler sâbetl değ ld r. Eğer cennet le kend s ne temessülen göster len
cennet kasted yorsa, z krett ğ peygamberler n hakîkatler n n cennet n ka-
pısında kend s ne temessülen göster lmes mümkündür. Daha sonra müell f
25 Hz. Peygamber’ o kapılardan b r olarak vasfederek onu F rdevs yyâta dâ-
h l etm şt r. Ancak F rdevs yyâtın tamâmı Süryân yyât olunca bu durumda
Hz. Muhammed tâb olmuş oldu. Fakat Hz. Peygamber buyurmuştur k :
ا ح 595
ِ َ ُ ا אَِ ُ َا ْ ِ ْ َد ْو ِ ُ
אتَ :و ِ َ ا
َ َ ِ َ َ ،אل: ِ ُ ْ ِ ٰ ِ ِه ا ِ َ ِ ِ ِ
َُ َ ُ ْ َ ا ْ ْ َد ْو ُس :ا ْ ُ ْ َא ُنَ ْ َ ،
אت« َ َ َ َ َ ،א َ َ אرِ َف َ ْ ُ َ ً ِ َ א َ َ َ א ٌ אِ אت ُ َ אُ »و ِ ِه ١ا ْ ِ دو ِ
َ َ ْ ُ ْ َْ َ ٰ
ِ ا אِ ِ ِ ٣ ِ ِ٢ ِ ِ ِ َ ِ
َ َْ ّ َ ْ ُ ٰ َا ا َ ِإ َ ْ َ ْ َ َ َ ،أ ْن َ ْ َ َ َ א َ ْ ًא א ُ ْ
אر ِإ َ ِ ِ ْ أَن ٰ ِ ِه א أَ ا ْ ِ ا ِ ِ َوا ِ ِ َ ٤وا ْ َ ِ ِ َو َ ِ ٰذ ِ َכِ ،إ أَ א
ُ َ َ َ َ َ َ ْ
٥
ْ َ ّ َ ّ َْ ّ
ِ ِ אت ُ َ א ُ ْ َא ِ ٌ ا ْ ِ دو ِ ِ
אتَ ،و َ ْ َ َ َ ُ َ ً ا َ -ا ُ َ َ ْ َو َ َ ْ - ْ َْ
»و َ َ אرِ ُج ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ َ
ُ ْ َ أ ْ َ ا ِ َ א ا َ א َ ،و ُ َ َ א ُ َ אن ا ْ َ ْ ِ َوا ْ َ َ אنَ َ ُ ،אلَ :
אت ُ ِ ،أَ א א ِ אت ِإ َ ِ ِّ ِ ،و َ א َ را ِ ٍ אت« ِ א ِ א ِ ا ر ِ ِ
َ َ َ ُ ّ َ َ َ َ َ َ َ َ ُ َرا ٌ َ َ َ
אت ِ َ َ ا ِ َ َو َ َא ِ َ . ُ َ َ ِّ َ ٌ
ِ ِ ِ »وا ْ َ أَن ا ْ َ َ َ َ א ِ ُ أَ ْ َ ٍ
اب َ َ ،א ُ أَ ْ َ ارِ ا َ א َ ا ُ ِ َ :
آد ُم َو ُ ُح
َ َ َ َ ْ
אل: ١٠
“Eğer Mûsâ hayatta olsaydı, bana tâb olmaktan başka b r şey yapmazdı.”
ve y ne Hz. Îsâ hakkında da “O tekrar nüzul ett ğ nde b z m şerîatımızla
hükmedecekt r.” buyurmuştur. Hz. Peygamber b r makāma ancak ve ancak
“tâb ” olarak değ l “metbû” olarak, “mahkûm” olarak değ l “hâk m” olarak
5 dâh l ed leb l r. Özell kle de âh rette böyled r. Çünkü Hz. Peygamber sey-
y dd r (üstün, efend ). Hz. Âdem’ n dünyâda mukaddem olması g b Hz.
Peygamber de âh rette mukaddemd r. Bu yüzden Hz. Peygamber h çb r
açıdan tâb olamaz. Ancak müell f “F rdevs yyâtın tamâmı Süryân yyât-
tır.” demek sûret yle Hz. Peygamber’ bu konuda tâb yapmıştır. [Cümlede
10 geçen] “tamâmı [ ُ ]” kaydı hâta ve umum fâde eder. Ancak “tamâmı
[ ُ ]” fâdes n bu umûm yetten çıkaracak b r hâl n varlığı müstesnâdır.
Hz. Peygamber’ n bu grupta olması dolayısıyla müell f “F rdevs yyâtın
tamâmı Arab yyâttır.” dem ş olsa d daha evlâ olacaktı. Fakat bütün bu
söyled kler gerek b l nen cennet gerekse kend s ne temessülen göster len
15 cennet ît bâr yle yanlıştır. Dolayısıyla ne bunda ne de onda sâbet etm ş-
t r. B r başkası se cennet n sek z kapısının Âdem, Yahyâ, İbrâhîm, Hârûn,
Yûsuf, İdrîs, Mûsâ, Îsâ’nın hakîkat olduğunu z kretm şt r. Onun bu söy-
led ğ hakîkate İbn Kasî’n nk nden daha yakındır. [140a] Ayrıca o k m-
seye göre Hz. Yahyâ bâzı vak tlerde bu kapılardan k s nde zuhur eder.
20 Bu sözün sâh b n n, F rdevs yyâtı Süryân yyâta n spet etmes daha uygun
olur. Çünkü o Hz. Muhammed, Şuayb, Sâl h ve Hûd’u o gruba dâh l et-
mem şt r. Şu halde bu görüşü kabul etmek daha doğrudur. Kend s ne hâs
olan cennetler ona keşfolunmuş ve o [bu doğrultuda] meselen n hakîkat
hakkında değ l kend hâl hakkında konuşmaktadır. [Hakîkat ît bâr yle]
25 yân herhang b r k msen n hâl n nazar-ı ît bâra almamak sûret yle na-
sıl Rıdvân cennet n bekç s se, y ne herhang b r k msey nazar-ı ît bâra
almamak kaydıyla hakîkatte (nefsü’l-emr) Mâl k de cehennem n bekç s -
d r. Hz. Peygamber oruçluların cennete g receğ kapıyı “Reyyân” kapısı
olarak s mlend rm ş ve cennet n kapılarından b r s n n peygamberler n
30 hakîkatler nden b r s olduğu husûsunda da h çb r şey z kretmem şt r.
ا ح 597
ج :و אن. ٦ » :وا אن٣٤٨/١ ، ا ا ١
ج - :ن. ٧ إ أن م א א ا
אن
ش + :و א . ٨ «.
ج :ا . ٩ . ش :أ إذا ل ٢
ش ،ج :ا اب. ١٠ ا ا אن ،אب ول ٣
א و د؛ ج: و ي ،أ ،ش :و ١١ ، و ا א א ًא
دا؛ و ر א א א אو אو و .١١٧/١
ا אه. ل. ج :وا ٤
ج + :אزن. ١٢ ج :ن. ٥
598 ALTINCI CÜZ - Hal‘u’n-Na‘leyn Şerh
Allah, k ş n n kend nefs hakkında ît bar ett ğ şey daha y b l r. Akıllı olan
b r k mseye halkın ç dünyâları le uğraşmak yakışık almaz, b lak s akıllı k mse,
meseleler hakîkat ît bâr yle ne se öyle açıklamaya g r ş r. İşte bu zevk ehl râ-
s h âl mler n ve başkalarının hazzıdır. Zîra bu, herkese faydası olan ve herkes n
5 b ld ğ b r durumdur. İnd r lm ş k taplar ve peygamberler de onu get rm şt r.
[Metin]
Hazretü’l-kuds’ün kapıları, sekiz kapıdır, bu sekiz kapı ise
sekiz hamelenin -selâm onlara olsun- nurlarının hakîkatidir.
[Şerh]
Müell f nezd nde “sek z hamele” sek z peygamber n hakîkat olduğu
g b Hazretü’l-kudsün kapıları da cennet n kapılarının hakîkat d r. Müell f
10 Hazretü’l-kuds’ün kapılarını sek z cennet n kapıları, cennet n sek z kapı-
sının hakîkat n de sek z peygamber n nûrunun hakîkat ve hazret n ka-
pılarını hamelen n nurlarının hakîkatler olarak kabul etmekted r. [140b]
İbn Kasî’n n dışında, kend s nden bu yolda daha büyük olan İbn Meserre
el-Cebelî -k o hal ve l m yönünden İbn Kasî’den daha büyüktür ve lm-
15 hurûf ve d ğer konularda sözü az md r– “sek z hamele” hakkında şöyle de-
m şt r: Onlar, Âdem, İbrâhîm, Muhammed, İsrâf l, Mîkâ l, Cebrâ l, Mâl k
ve Rıdvân’dır. İbn Meserre, arşı “taht” değ l de “mülk” olarak tanımlamış-
tır. Ardından da “mülk”ü tam b r taks m le ayrıma tâb tutarak, Âdem ve
İsrâf l’ n “sûretler” ç n, Cebrâ l ve Muhammed’ n “ruhlar” ç n, Mîkâ l ve
20 İbrâhîm’ n “rızıklar” ç n, Mâl k ve Rıdvân’ın “va’d ve vaîd (korkutma)” ç n
tahs s olunduklarını söylem şt r. Allah’ın mülkü dışında her ne varsa onlar
buna zâ t mertebelerd r. Âdem, İbrâhîm ve Muhammed “sek z hamele”den
olunca, hem “hamele” olup hem de b rer peygamber olarak kend nef s-
ler n n hakîkat nasıl olab l rler? Zîra herhang b r şey kend nefs ne zâfe
25 olunamaz. Dolayısıyla burada İbn Meserre’n n görüşünü kabul etmek daha
evlâdır. Çünkü o daha münâs p b r görüştür. İbn Meserre, nefsü’l-emrde
mesele ne se [yân naslara uygun olan ne se] o m nvalde konuşmaktadır.
ا ح 599
ِ أَ ْن ْ َ ِ َ ِ َ ِ
ال ِّ َ ْ ِ ِ ْ ِ ِ ْ َ ،א ِ َ א أَ َ ِ א ا ه ِ ٰذ ِ َכ ِ
ْ َ َ َ َ َ َ ُ ْ ُ َ ْ ََ َ ُ
ُر َ َ ِ ِ ١أَ ْ ُ ِ َ א، ِ ِ
َ َ אن َ א َ ا ْ ُ ُ
ْ ع ِ
َ َ ُ ا ْ َ ْ ِ ِ ُ ُ ِ ِ ْ َ ،و ِإ َ א ا ْ َ א ِ ُ
ْ
ِ َ ِ ِ אء ا ا ِ ِ اْ َ ِ
ٌ َ ُ اْ َ َ َ ْ ُ ُ ِ ا ْوق َو َ ْ ِ ْ ُ ِ َ ،أ ْ َ أَ ْ ُ َ ٰ َا َ
ُ ُ א ْ ُ َ َ ُ َوا ُ ُ .
ُ َوا ْ ُ ُ ُف َ َ ْ ِ َ ،و ِ ٰ َ ا َ َאء ِت ا ْ
َِ ِ َ اب َ ْ ِة ا ْ ُ ْ ِس َ َ א ِ ُ ٢أَ ْ َ ٍ َ
اب َ َ א ُ أ ْ َ ارِ ا ْ َ َ َ َ »وإِن أ ْ َ َ ُ َ َאلَ : ٥
ِ َ ِ ِ
ا َ ِ ِ أ ْ َ ُ ْ ُ َ ،و ُ َ ا ْ ُ ]َ َ َ [ ١٤٠ة ا ْ َ َ )ت ٣١٩ـ٩٣١/م(َ ،و ُ َ
ب
١٠
ِ ِ אل وا ْ ِ ْ ِ ،و َ ا ِّ א ُن ا ْ ِ ِ ِ ِ ِ َ
ا ْ ُ ُ وف َو َ ْ ِ َ א َ -ر َ ُ َ ُ َ ُ َ أ ْ َ ُ ْ ُ اْ َ َ
آد ُم َو ِإ ْ َ ا ِ ُ َو ُ َ ٌ َو ِإ ْ َ ا ِ ُ َو ِ َ א ِ ُ ِ ِ ِ
ا ُ َ َ َ -אل ا ْ َ َ َ ا َ א َ ِ :إ ُ ْ َ
ِ
אر ًة َ ِ ا ْ ُ ْ ِכ ِ َ َ ،ا ِ ِ ، ِ ِ ِ
َو َ ْ َ ا ُ َو َ א ٌכ َورِ ْ َ ا ُنَ ،و َ َ َ ا ْ َ ْ َش َ َ
َ رِ َ ،و ِ ْ ِ ُ َو ُ َ ٌ آد ُم َو ِإ ْ َ ا ِ ُ ُ َ َ ا ْ ُ ْ َכ ْ َ َ َ ْ ٍ َ َ َ ،אلَ :
ِ
ِ ْ َْر َز ِاقَ ،و َ א ِ ٌכ َورِ ْ َ ا ُن ِ ْ َ ْ ِ َوا ْ َ ِ ِ ، ِ َرواح ،٦و ِ א ِ و ِإ ا ِ
ْ ْ َ ِ َ َ ُ َ َْ ُ
١٥
ا ،و ِإذا אن آدم و ِإ ا ِ زا ِ ة َو َ א ِ ِ َ ى ُ ْ ِכ ا ِ ٧א
َ َ َ َ ْ ََ ٌ َ َ ٌ َ َ ٰ َ َ َ َ َ َ ُ َ ْ َ ُ
ِء و ن َ ِ اْ َ ِ ا אِ ِ ِ
َو ُ َ ٌ ُ ِ ْ َ َ -ا َ ُم ْ ُ ْ -
َ َ َ َْ َ َ ُ ُ ٰ ُ َ َ ُ ُ َ َ
אف ِإ َ َ ْ ِ ِ ، ا ْ َ َ َ ُ َ َ א ِ َ ِ َ ْ ُ ِ ِ ْ ِ ْ َ ْ ُ أَ ُ ْ ُر ُ ٌ َ ،وا ْ ُء َ ُ َ ُ
َوا ُ ُع ِإ َ ا ْ ِ َ َ َة أَ ْو َ ؛ ِ َ ُ أَ ْو َ ُ َ َ َ َ َ ٨ ُ ِ َ ،א ُ َ ا ْ َ ْ ِ َ ْ ِ ِ ،
ُ َ
ش :ا رواح. ٦ א. ج: ١
ى א ى ا ؛ ج :و א א ي ،أ :و א ٧ س َא . ةا ج - :أ اب ٢
א א ى כا ؛و ر ا ؛ ش :و א ش - :وإن. ٣
أ אه. ج :ر . ٤
٨ش. : ش :إ . ٥
600 ALTINCI CÜZ - Hal‘u’n-Na‘leyn Şerh
20
[Metin]
Cennetin, sekiz cennet üzere sekiz suru vardır ve kapılarda
surların kapıları vardır ve cennetlerin de cennetleri vardır.
[Şerh]
Müell f n bu düşünceler tahk k yoluyla değ l ît bar ve kıyas yoluy-
ladır. Çünkü bu cümles n n peş sıra şunu söylemekted r:
[Metin]
Nasıl ki şerîatlarda şerîatlar, peygamberlerde (nebeviyyât)
25 peygamberler vardır.
[Şerh]
Yân sonra gelen şerîatlar önce gelen şerîatların hükümler -
n muhâfaza ett kler zaman, bu durum aslında ameller n ve hüküm-
ler n heps n n b rb r le l şk l olduğuna şâret eder. Mâlûmdur k
ا ح 603
ِכ ا ْ ِ ْذ ُن ا ْ ِ ٰ ِ
َ َ ْ َכ ِإ َذا َ َ ْ َ ُ َو َ ْ َ ْ َ ِ ْن َ َ َ َ َ ِ أَ َ َ َ ى ا ْ َ َ َ َ
ان َ ْ َ ْ
١
şerîatlar b rb rler yle ç çed r. Buna kıyâsen müell f cennetler de aynı şe-
k lde değerlend rm şt r. Ancak mesele böyle değ ld r. Müell f kes nl kle
cennet n tertîb n b lmemekted r ve fakat zevk ehl nezd nde de h ç şüphe
taşımayan hâl s b r l m le cennet nîmetler n n sûret n b lmekted r. Men-
5 z ller ve dereceler n tertîb konusuna gel nce, bu konuda da müell f n h çb r
b lg s yoktur. Müell f n ît bar ve kıyas l sânı le konuştuğunu sana göste-
recek olan se onun aşağıda gelecek olan cümleler ve faslın sonuna kadar
söyled kler d r:
Cennete ilk girecek kimse için hakîkî bir rüyet vardır, bu
[Metin]
rüyet talebi muttali olan bir kerîmin lütfudur. Rüyet talebi irâde
hükmünce alâkayı sürdürmektir.
25 Evvelâ b l k lâhî edep mahall ve hakîkatler ç n keş f d yârı olan bu
[Şerh]
Fasıl
25
[Metin]
Bil ki bu dünyâda gayretin (kıskançlık) yok olması ve ağyâr
arasında hasedin ortadan kalkması husûsunda işittiğin bu şey, ancak
felekler ve ufuklar îtibâriyle gerçekleşen şeydir.
1 Ahzâb, 33/4.
2 Nahl, 16/9.
ا ح 607
ص ،و َ ُ ِא ْ َ ْ ِ
אء ِ ِ َ ِאد َ א َ َ ُ » ُ ْ «َ ،و َ َ ُ » ُ ْ « َوا ْ َ َ א ِ ُ ُ َ َ
َ ٌ َ َ ُْ אك ُ ُ
ر ِ م، ِ ا ْ ِ َ ارٍ ،وا ْ ِ ْ ِ ْ ِ ا ؤ ِ َ َ ِ ا ْ ِ َ ارٍ ْ َ ،
ْ َ َ ُ ْ َ ْ ُ ٌ َ َ َُ َ ُ ْ ُ ْ ُ َ َ َ
َ ِ َ ،وا ْؤ َ ُ َ َ ْ ُ ُ َ ْ َ » ُ ْ « ،و ا ِ ا َ ، ُ َ א َ َ ٌ ِإ َ ٰذ ِ َכ ِא
َُُ ْ ْ ُ ْ َ َُْ
﴿وا ُ َ ُ ُل ا ْ َ َو ُ َ َ ْ ِ ي ا ِ َ ﴾.٢ ِ
אد َق ا ْ َ ِ َ َ ، ََْ ِ ُ َ
ون ١ا ْ َ ْ َ ا
אن َ َ َ ،א َא َ ُ و َ َ ا ْ َ َ ِم َ َ ِ ؛ َ ٍ
ُ َ ِ َ א َ א َ ُ ِ ْ َ ِ َد ِ ٍ َ َ َ ْ ِ ِ ِ َ ١٠و
ْ ْ ْ
אبُ ْ َ ٌ ِ َ ُ ٰ ،ب ِ ِإ ْذ َ َ ْ ِ ِ ٰذ َכ ِ َ ْ َ َ א أَ َ ِ َ َ ُ ٍل َو ِإ ْ َ ٍ
ِ ِ ِ
ّ
ا ْ َ َ ِاقَ ،وإ ِْن ُ א َ ِאدرِ َ َ َ ا ْ ِ َ אرِ ِهَ ١١و ٰ ِ ْ َ َ א ِ َ َة ِ ِ ؛ ِإ ْذ َ ْ ُ َ אرِ ُ َن َ
﴿و َ َ ا ِ َ ْ ُ ا ِ ِ َو ِ ْ َ א َ א ِ َو َ ْ َ َאء َ َ َ ا ُ أَ ْ َ ِ َ ﴾.١٢ ونَ ، ُ َْ ِ ُ َ
ْ ٌ
َ ْ ٌ ١٥
ِ ْ َכ ا ارِ ُ ِط ا ْ َ ِة ِ
ُ ْ
ِ
ُ َ ْ َ »وا ْ َ أَن ا ِ ي َ َ َאل ا ُ :١٣
َْ ْ ْ
אق «.
١٥
َو ْار ِ َ א ِع ا ْ َ َ ِ َ ْ َ ا ْ َ ْ َ אرِ َ ْ َ ِإ ِ ْ َ ْ ُ ا ْ َ ْ َ ُك َوا ْ َ ُ
١٤
[Şerh]
Yân felekler le ufuklardan kasıt her kerîmen n feleğ ve ufkudur.
Müell f n bu fasılda z krett kler özet olarak, haset ve kıskançlığın ortadan
kalkmasına sevkeden şeyler hakkındadır. Her ne kadar tab î olsa da âh ret
neşet le dünyâ neşet arasında yalnızca s m farklılığı vardır. Hüküm ît -
5 bâr yle dünyevî neşet, rûhân yet n c smân yet üzer ne galebe çalması duru-
munda uhrevî neşet kuvvet ne ulaşab l r. Bu durum Hızır, Kadîbü’l-bân ve
başkalarında ortaya çıkmıştır. B l k rûhânî kuvvet âh ret neşet üzer nde
gāl pt r. [143a] Âh ret neşet ç n h câbî rakā k vardır, mülkünün tahtında
olmakla berâber, rakîkaların her b r nde b zât h vardır. Dolayısıyla rakā k
10 nüfûz eder ve mülkündek bütün fertler yân kerîme, velîde ve kahyâ üze-
r nde tecellî eder. Aynı şek lde rakā k bütün baba, anne, hısım, arkadaş ve
dostlara da nüfûz eder. Onunla nîmetlenmek steyen herkes onu görür ve
onunla konuşur.
َ َ َ א ا ْ ُ ُة ا و َ א ِ ُ َ َ َ ،א َر َ א ِ ُ ِ َ א ِ ٌ ِ َ َ ُ ّ ِ َر ِ َ ٍ ]١٤٣أ[ ِ ْ َ א ِ َ ا ِ َ א
َ ْ
ِ ْ ِِ ِ ِ ِ ْ ِ א َ َא ِ ُ َ ِ ي و َ ْ ِ ِ
َ َ آ َ אد َ ْ َ َ َ ْ َא َ َ َ
٧ ٦ ٥
ُ َ َ ُ َ َ ُ ْ
אنَ ،و َ ٰ ِ َכ َ ْ ِ ي ِ ّ ُ ِ ٨أَ ٍب َوأ ُ ٍ ّم َو َ ا َ ٍ َو َ א ِ ٍ ِ ْ َ ِ َ ٍ َو َو ِ َ ٍة َو َ ْ َ َ َ
َ
٩
َو َ ِ ٍ ْ َ ُ ِ َ َ ،أَ َر َاد أَ ْن َ َ َ ِ ِ َ ُاه َو ُ َ ِّ ُ ُ َ َ ِ ِ ْ ُ ِ ٍ َ ِ َ ُ َ ،ى
َ َ َ
ِ ِ ٍ ِ ِ ِ أَن َ א ِ
ْ َ ِ
ْ
ُ ّ ِ َو ْ َ ْ َ ِ َ ِّ َ א َ ِ ً א ُ َאزِ ً א؛ َ َ א َ ْ َ ُ ُه َو َ َא ُ ُ َ ١٠
אء َ ْ ً . َ ْ ِ ِ َ ْ ٍ ِא ِ َ ِ
ْ
ُ ِإ ُ أَ ْد َر َج ِ ٰ َ ا ا ْ َ ْ ِ أَن ا ْ َ َ ِ א َ ُ َد َر َ ٍ َ ،و ِ א َ ُ َر ْ َ ٍ َ ،١٤و ِ א َ ُ
أَ ُ وا ِ ٍ ِ آ ِאد ِ ِه ا ْ ِ א َ ِ ا ٍ ِإ ٰ ِ ٍ ،و ِ א َ ُ ُ ٍة ِ
ْ َ ٰ َ ا ْ ِ َ א ِعَ ُ ، ّ َ ْ
أَ ْ َ ًاءَ ،و َد َ ِإ َ َ א َ َ ْ َ ُ ُ ِإ ا َُ ،و ُ َ א َ َ ِ ِ َ َ ٌ ِإ ا ْ ِ א َ َ ا ْ ِ ْ ،
َ َ
.ج: ٨ א. وأ ش - :ل כ ١
ى. أ ،ج: ٩ . ش :وإن ذ כ ٢
ج. - : ١٠ ش + :א . ٣
أة. ج: ١١ . ج: ٤
ى. ش: ١٢ ه. ش: ٥
ى. ش: ١٣ ج :ى. ٦
. ج - :و א ر ١٤ . ج :و ٧
610 ALTINCI CÜZ - Hal‘u’n-Na‘leyn Şerh
ِ ِ
אج ِإ ََ ِ ُ َ א َ َ ا ْ َ َ َم َ א َ َ א َ ْ َ َ ُ ،ذ َ َ َ َ ً א ُ َ ًא ُ َ ً َ َ ْ َ ُ
אء ا ْ ِ ٰ ِ ِ ِِ َ ٍحٌ ْ َ ُ ْ ِ ،ل َو َ َ ْ ٍلَ ،و َ ٰ ِ َכ َ َ ِ َ ِ َ
أ ْ َ אم ا ْ ْ َ َ ُْ ُ ُ ْ
ٍ ِ ِ ِ َ ٍ َ ِ ِ
َ ْ ِ ا ْ َ א َ ا ْ َ َ ِ ِ ّي َو َ ْ ِ هَ ،و َ א أ ْ َ ُ ا ْ ِإ ٰ ِ ٍ ّ َ ،وأن ُ ا ْ َ א ٌ
َ ِ دو َ ِ ِ אءَ ،و َ ْ َ َ َم َ ُ ُ ِ َ ْ رِ ١ا ْ ِ َ ِ ِ ِ
َْ אبَ ،وأَن ُ ا ْ ٍ َ ُ ُ ْ ْ َْ َ
ِ ْ َر ُ ٍل ُ ْ ِ ُ ُ ١٤٣] ،ب[ َو َ ْ ٍع َ َ ُ ُ َ َ َ ُ ،ا ْ َ ْ َل ِ ا ْ ِ ْ ِ ا ِ ي أَ ْو َ َ ٥
ْ ُ ًא ِ ا ْ ِ ِ ٣ا ِ ِ
ْ َ ُ َذ َ َ َ َ ً א ا ْ َ ْ ِ َ ْ َ ا ْ َ ْ ِ َ َ ِ ْ ِ َ َ َ َ ، ١٠
ِ ْ َ ا ِ َو َ أَ َ َو َ ا ْ َ א ِ ِ َ ،وأَ ُ َ َ ْ ُ َق ِ َ א َ ِ ا ْ َ َ ُ ِت َوا ْ َ ْ ِ أَ ْ َ ُ
َ ا ْ ِ ْ ِ ٤ا ِ ا א ِ ِ، ً ا ِ َ -ا َ م ً ُ ْ -א ِ
ْ ِ ْ ِ َ َ ،و َ َ َ ُ َ
ِ
أَ َ
ُ َ َ ْ
ٍ ِ ِ ِ ٍ ِ ِ
أ ْ ِ ُ َ َ - َ א َ ِ ا ْ ُ ْ כَ ،وأَن ِ ْ ِ َ ُ َ ْ
َ َ َ أَ ْ َ َ ْ ُ َ
َ א َو َ َ ا ُ َ َ ْ ِ َو َ َ َ ،-وأَن ُ َوا ِ ٍ ِ َ א َ ِ ِ أَ ْ َ ُ َ ٰ َ َ َ ،ا ا ْ ُ َ َ
َ ُ َ َ َ َ א ُ َ ا ْ َ ْ .ِ ِ ْ َ ِ ٥ ١٥
ُ
אر ِإ َ َ ْ ِ ُ َ ٍ َ َ َ ِ
اْ ِ ْ ُ ،أ َ َ
א أَن َ َ א َ َ َ ِإ ِ ٦
ُ אر أَ ْ ً َ
َوأ َ َ
َ א ا َ ُم َ ،-و َ َ ِ َ ا ْ ِ ْ ِ ِ ٨ َ َ ٧ ُ ،ا ْ ِ ِ ِ َ َאل: ِ ِ َِ ََ -
َ َ ْ ْ ْ
[Metin]
Âdem’i var eden ismin ufkunda Âdem’den daha fazîletli başka
bir kimse yoktur.
[Şerh]
Hz. Nûh ve Hz. Muhammed’de de durum benzerd r. Zâh r vücutta
Hz. Muhammed’den daha fazîletl k mse olmadığını fâde ett ğ ç n şöyle
5 dem şt r:
[Metin]
Mülkün tamâmının zâhiri Hz. Peygamber’de vardır.
[Şerh]
Bâtın vücutta Cebrâ l’den daha fazîletl b r k mse olmadığını fâde
ett ğ ç n de şöyle dem şt r:
[Metin]
Sırrın tamâmının bâtını Cebrâil’de vardır. (…) Nasıl ki
10 melekler, âdemîlere zâhir ismi dolayısıyla ve kendilerinin Âdem’in
cinsinden olmadıklarını bilmeleri dolayısıyla secde ettiler; benzer
şekilde, âdemîler de meleklere bâtın ismi dolayısıyla ve meleklerin
kendi cinslerinden olmadıklarını bilmeleri dolayısıyla secde ettiler.
[144a]
15
[Şerh]
Müell f [yukarıdak cümles yle] ne nsanın ve meleğ n yaratılışını
açıklamış, ne de ruhların mertebeler n bel rtm şt r. Keşke Allah katında
neşetler arasında var olan b r fazîlet değerlend rmes yapmış olsaydı; aks -
ne müell f şahıslar ve s mler arasında var olan b r fazîlet değerlend rmes
yapmıştır, çünkü şahısların ve s mler n her b r s n n zâh r ve bâtını vardır.
20 Buna göre saltanat zâh r olursa, bâtın zâh re h zmet eder; saltanat bâtın
olursa, zâh r bâtına h zmet eder. Bu k durumda da şahıs aynıdır. İs mlerde
de durum benzer şek lded r.
[Metin]
Sekiz ismin sekiz cenneti, bunlardan her birinin de sekiz suru
vardır, sekiz surda da sekiz cennetin sekiz kapısı vardır.
25
[Şerh]
Bu fâdes nden sonra müell f z kr geçen cennet nîmetler n n c ns
konusunda anlaşılır şeyler söylem şt r. F rdevs yyât faslı b tt .
ا ح 613
אو ِ
ات َ َ »و َ א َ א َ ْ ُ ُ ا ْ َ ْ ِ َ َق َ ٍء َ ْ َ ٍء« ِ ْ ُ ا
ُ َ َאلَ :
ْ ْ ْ
ِ
אل ا ْ ِ ، َ ِ ِ َو َ ِ َ א ِ َ ْ ِ َ ْ ِ َ א َ ْ ٍ ْ َ ١٥ا ِ ي א
َ َ ْ َ ْ
َ ١٥
ْ
1 Rûm, 30/19.
ا ح 617
ٍ ٍ
اج ِ ّ ِ ْ ِ ّ « ُ ِ ُ ُ ِ ْ ُ ﴿ :ج ا ْ َ ِ َ ا ْ َ ِّ ِ َو ُ ْ ِ ُج ا ْ َ ِّ َ »و ِإ ْ َ َ ُ َ َאلَ :
»وأَ ْ َ َ ِ َ ْ ٍء َوأَ ْ َ ِ َ ْ ٍء« َ ٰ َ ،ا ِ َ ا ِ ّ َ ِ ؛ ِ َ ُ َ ْ َ ا ْ َ ِّ ﴾ َ َ ُ ،אلَ :
ِ
١
ُ ّ ِ َوا ِ ٌ ،أَ ْيَ َ َ ُ ْ َ :ر ا ْ ُ َ َ ِ ٌ َ ،وإ ِْن ]١٤٥أ[ أَ َر َاد أَن ا ْ َ ْ َ اْ ُ ِ َ ِْ
ِ ْ َ ْ ُ ا ْ َ ْ ُ ِ ُ َ ْ َ ا ْ ِ َ ا ِ َ א َ ِ َ َ ِ َ ُ َو ْ َ ا ِ ِ ا ْ َ ْ ِ َوا ِ ٌ ُ ِ ُ ١٥
Eğer “asıl” kel mes le vaz’ı ît bâr yle “b r” olan şey kasted yorsa -k bu
daha önceden savunulmuş b r görüştür- bu hususta ht lâf söz konusudur.
N tek m dem şlerd r k dört unsurun (ustukussât) aslı “hava”dır, “hava” say-
damlaştıkça ondan “ateş” meydana gel r, “ateş” yoğunlaştıkça ondan “su”
5 meydana gel r, “su” yoğunlaştıkça da ondan “toprak” meydana gel r. Dola-
yısıyla asıl havadır. Yukarıda z krett kler m z hükmünce dört unsurdan her
b r n n “asıl” olduğu görüşü de söylenm şt r. D ğerler n b r araya get ren
beş nc b r unsurun var olduğunu söyleyen başka b r görüş daha vardır.
Altıncı görüşte se b r n n d ğer n n varlığı ç n asıl olmadığı ve beş nc b r
10 hakîkat n de var olmadığı öne sürülmekted r. Eğer müell f “asıl b rd r” fâ-
des le bu söylen lenlerden b r s n kasted yorsa bu mümkündür. Ayrıca
lerde kend murâdını daha açık b r şek lde d le get r rse, b z bunu da z kre-
deb l r z. Çıkarma ( hrâc), ayrışma [ ْ َ ] vb. vesîlelerle tefrîk ed lenler husû-
sundak sözler nden sonra müell f şöyle dem şt r:
15 Asıl birdir, birleşme (vasıl) gaypta birleşmiş, ayrılma (fasıl) da
[Metin]
şâhitte ayrılmıştır.
[Şerh]
Gāyet açıktır k b rleşme (vasıl) k şey arasında mümkün olur. Her
ne kadar b rleşm ş (mevsûl) olsalar da o k şey hakîkatler ît bâr yle “ayn”-
larında ayrılmış şeylerd r (mefsûl). Bu b rleşme (vasıl) ya mahallîd r, elmada
20 olduğu g b renk, koku ve tat g b her b r aynı mahalde bulunurlar. Her
ne kadar bölünmem ş tek b r mahal onları b r arada tutuyorsa da bu hakî-
katlerden her b r d ğer nden farklıdır. Ya da b rb r ne b t şme [
ُ َ ]ا
hükmüyle b rleşm şlerd r k aralarında b r ayrılma (fasıl) olduğunu duyu
algılar. İl m, b rleşm ş (mevsûl) k şeyden b r n n “ayn”ının d ğer n n “ayn”ı
25 olmadığına tanıklık etm şt r; benzer şek lde l mde b rleşm ş (mevsûl) k
şey b r değ ld r. C ns n b rl ğ ve c ns n benzerler müstesnâ olmak üzere
aks durum cehâlet olur. [145b] B rleşme (vasıl) [ıstılâhı] le lg l olarak
ِ ِ
bu kadar [açıklama] yeter. Ahadî vâh de [ي ّ َ َ ]ا ْ َ ا اb rleşme (vasıl)
den lmez. Y ne de zevkî mâr fet m zden dolayı bunları del l olarak şte bu
30 yüzden z kred yoruz.
ا ح 619
אل َ ِ ِ
ْ
ِ
َ
ِ َا ِ ِ ِ ِ ِ « َ ْ ُ ِ ُ ُ ُ َد ُ ّ ِ َ ٍء و َ ُ » :و َ ٌ ِ
ا א
َ ْ ُ َ ْ
ْ
ِ َو َو ْ ِ ِ ْ َ َ ،أَ ْ َ أَ ْ א ًא
ُ َ ،وأَ َر َاد ِא ْ َ ْ ِ أَ ُ ُ َ َא ِ َ ًة َوإ ِْن أَ َر َاد َ א َ ْ َ ُ ُه َ ْ
َ َ
ِ ِ
وا ِ َ ةٌ ُ ِ َ ،أَ ِ
אل.
َ َر َ ْ ُ ٌ َ ُ َ ، َ ا ْ ْ َو َ ا ْ ِ َ א َ َ ِإ َ َ א ََ ُ َْ ٌ َ
»و َ َب ِ ١ا ْ א ِ ِ َو َ ُ َ ِ ا א ِ ِ « َ ٰ َ ،ا أَ ْ ِإ َ א ِ ، ذ ِכ: אل
ٌ َ ُ َ َ َْ َ ٰ َ َ ُ
אت ا ِ ِ ٰ ِ ِه ِْ َ ،ن أَرادِ ٢א ْ ُ ِب ا و א ِ ِ
َ َ َ
ِ
َ َ ُ أَ ْن ُ َ ِّ َ َ ُ َب ْ َو َ ُ َ َ ْ ٥
ْ
ا َ ا ِ ِ ِ ُ و ِ َ א ِ َ ْ ِ ا ْ َ َ ا ِ ِ َ ِ ا ْ َ َ א َ ِ َ َ ِ ٌ َ ، ِ ِ َ ِ ْ َ َ ،وأَ א
ُ
ا ْ ْ ُ َ َ ُ ِ ُ ِ ِ ا ْ َ ْ َ ِ ي أَ ْ ً ؛ ِ َ ُ َ َאل ِ ا א ِ ِ ِ ُ ِ ُ َ َ ،إ ُ ْ َ ا ْ َ َ א َ ِ ،
ُ
َ َ َ ُ َ ُ ُل :ا ْ َ ْ َ ْ ٌ ِ ا א ِ ِ َ ،ر ْ ٌ ِ ا ْ א ِ ِ .
َ ُ
ِ َ َ َ ٤ا ْ َ א َ ِ « ُ ِ ُ ،أَ َ א אن َز َ אِ ٣إ َ אء» :إِن ا ْ ِ ْ َ َ ِ ِه ا ْ َ ْ ِ ُ َ َאل ِ
َ ٰ
ِ « َ َ َ َ ،ا ْ ِ ْ َ َ َ א ِ َ ً ، אم ُ ْ ُ ا א ِ »و َ َ َب َ َ ْ َ א ا ْ َ ْ َ َ َ ْ ُ َرةٌَ َ ،אلَ : ١٠
ِ ِه ا ْ َ َ ِ ِ ٥
َ َ ْ أَ ْو َ ِ ٰ ِع َ א ِ ِ ،و אن ا
َ َ َ ْ ُ ْ ُ ْ
َ ا ْ ُ ْ َ ،و ِ ِ َ ِ ِ ا
َ
אنَ ،و ِإ َ ا ْ ُ ْ ِ َر َ َ ِ آ ِ ِ ا ْ َ ْ َ َ ِ َ ،و ٰ ِ ْ َ ْ َ ا ْ ِ ْ ِ ؛ ِ َ أَ ْ ب ِ ْ ِ ِ
َ ُ َ ُ َ
اح َ ِ ٍة. ات أَرو َ ِ
ْ َ ٍ َ َ
٧
ُ َ َאلِ » :إ َ ٦أَ ْن َ ْ ُ َ ا ْ َ ْ ُ ِ ِإ ْ َ ِאم ا ِ ّ ْ َ ِ َو َ ْ ِ ِ َ ِאء ا ْ ِ ْ َ ِ ُ ُ َ َ ،
ول
ِ ١٣
אر َ ،و َ ِ ُ ا ْ َ ْ َ ُاق َ ،و َ ْ َ ُ
ِ ٩ ِ
ا ْ َ ْ ُ َو َ ْ َ ُ ُ ْ ُ ا א ِ ِ ُ َ ْ َ َ ،ا ْ َ ْ َ ُ
١٢ ١١ ١٠ ٨ ١٥
[Metin]
Alt, üst ile müşerref olur, ölü sıfatlar diri sıfatlar ile can bulur,
rabbânî hükümranlık (kahır) ve ebedî-ferdânî hüküm zuhûra gelir.
[Şerh]
“Rabbânî hükümranlık (kahır) zuhûra gel r” fâdes b r dâvetç ol-
maksızın zuhûra gel r anlamındadır. Çünkü o dünyâ dâvet mahall değ ld r.
5 Bundan dolayı da müell f “Rabbânî hükümranlık (kahır) ve ebedî-ferdânî
hüküm zuhûra gel r” dem şt r. “Ebedî” kel mes le herhang b r değ şme ol-
maksızın kahır sûret olarak ezelen devam etmey kastetmekted r. “Ferdânî”
kel mes le zâtın hükmünü değ l sıfatın hükmünü kastetmekted r. Çünkü
zâtın hükmü [yân mertebes ] ahad yett r ve varoluşta (kevn) onun b r tesîr
10 yoktur, varlıkta kes nl kle b r tecellî de gerçekleşmez. Ancak hâk m olan
ferd yett r. Tek sayıların [اد ْ ]اlk , b r [ ِ ]ا ْ َ اdeğ l üç sayısıdır. Hüküm
َْ َ
ebedî olunca -k hüküm zamanların sayılarının sürekl devam ed p g tme-
s d r ( st mrâr)- hayat bahşeden [ ّ ِ ْ ]اebedî sayıya münâs p olur. Böylece
ُ
fert olur ve lk ç ft sayı [yân k ] b r olmaz. Çünkü k sayısı b r sayısından
15 türem şt r. O yalnızca üç hakîkatten oluşur ve üç fert mertebes d r. Bundan
dolayı müell f [hüküm ç n], “ahadî” değ l de “ferdânî” dem şt r. Hak Teâlâ
buyurdu: “B z b r şey râde ett ğ m z zaman emr m z…”1 [Âyette] “zat”,
“em r” ve “ râde” olmak üzere sayıda üçü get rd . Çünkü her k s [yân em r
ve râde] b rer n spett rler ve kes nl kle b r mensûba (n spet ed len) ht yaç
20 duyarlar. “Mensup olunan” şey se Hakk’ın zâtıdır. Mevcûdâtın tamâmı
Hakk’ın zâtına “mensup” em r ve râdes nden var olurlar. Talep ed len lm n
husûlü ç n burhânları terk p etmede âl mler n kullandığı mukadd meler n
heps budur. Bu “mukadd me”ler n öncüller vardır, üç se bu öncüllere râc
olur. Mukadd meler böyle olduğu zaman sonuç da sah h olur. [H crî] 580
25 [mîlâdî 1185] küsür yılında bu lâhî hakîkat b ze tecellî olunduğu vak t,
k l d n açılmasında lt hak (katılma) ve lt ham (b rleşme) konusunda onun
şâret ett kler n b z nazmett k ve ded k k : [146b]
1 Nahl, 16/40. Âyette “sözümüz [ ”] َ ْ ُ َאşekl nde olan kel me İbnü’l-Arabî tarafından “emr m z [”]أَ ْ َא
ُ
şekl nde yazılmıştır.
ا ح 623
َد ْ َ ى ِ ،ا َ َאل َ ْ َ » :ا ْ َ ْ ٥ا א ِ َ ،٦وا ْ ُ ْ ٧ا ْ َ َ ِ ي ا ْ َ َدا ِ «َ ،و َ ْ ُ ُ :
ْ ُ ُ ُ
»ا ْ َ َ ِ يُ ُ َ «٨ل ِإ ُ َ َ َ ُال ٰ ِ ِه ُ َر ُ ُ ِ ْ َ ِ َ ِ ٍ َ ،و َ ْ ُ ُ » :ا ْ َ َدا ِ « ٩
ْ ْ ْ
ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ
ُ ِ ُ ُ ْ َ ا ّ َ َ ْ ُ َ ،ا ات؛ َن ُ ْ َ ا ات ا ي ُ َ ا ْ َ َ ُ َ أَ َ َ َ ُ ٥
٢ ِْ ِ ِ
אن ُ َ ِه َ َ ى ١ا ورِ ا ْ ِإ َذا َ َ ْ َ ِ َ ُ َ َ َ א َ
َ
َدا ِ ُ ِא ْ وَْ ِ اْ َא ِ و ْ َ ِ ُ ٣ا ْ َ א ِ ُ ِא ْ َ א ِ
َ َ َ ُ َ َ َ َ َ
اْ אِ َو َ ْ ً א َ א ِ ً א َ َ َ ٤
َرأَ ْ ُ ا ْ ُ َ ْ ًدا َ ُ َ
َ َ
ٍ ٥
ِ٦
ِإ َ َ ْ َ ُאه ِ َدارِ ا ْ ِ َאن َو َ ْ َ ا ورِ َ ِ ُ ُ َ ف
ْ ْ
ِ َن ا ْ َ ِ ا ِ ِ َא ِ ِ َ اَ َ ٧אل ا ْ ِ ِ ا ْ َא ِ ٥
ْ َْ َ ُ َْ ُ
َ َאل ا ُ َ َ א َ ُ ْ َ َ » :ا َ َة َ ِ َو َ َ َ ِ ي َ ُ ْ ِ َ ،א ِ َو ِ ْ ُ َ א ِ َ ِ ي،
ْ ْ ْ ْ
َو ِ َ ِ ي َ א َ َ َل« ٨ا ْ َ ِ َ َ ،و ُ َ َ ِ ٌ َ ُ ،ذ َ ٰ َ ا ا ُ ُ َ َ ً א َ ْ َ َ َم
َ ْ
اح ا ْ אرِ ي ِ ِ َ ِاد ا ْ ِאة ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ
ََ وح ا ْ ُ ْ س ا ْ َ א َ ِ َ َ ا ْ َ ْر َو ِ َ َ ْ ُ ً א ْ ٰذ َכ أَن ُر َ
وح ا ْ ُ َ ِ يَ ،وا ْ َ ْ ُ ُد ا ْ َو ُل َ َ ُ َ َ َ ُ ُ َ َ اح ِإ َ א ُ َ ا ُ َ ْ ِح ا ْ َ ْ َ ِ
ا ِ ِ ا ْ ُ ْ ِ ِ ِ .إ َ א أَ ْو َ َ ِ ٰ َ ا ا ْ َ َ ِم أَ َ ُ أَ ْ ْ ِ ِ :إ א َ َ ٌ َ َز ِ َ َ א َ ُاه ١٠
َ ْ َ ّ
ا א ِ ِ ا ْ َ َ ِאم َ ،أَى ُ َ ً ا ِ َ َ -ا َ ُم َ -א ِ ً ا َ َ ا ْ َ ِّ َ َ ا ْ َ ِش ،أَ ِو
ْ ْ َ ُ
ًا ِ َ - ِ ِ ِ اْ َ اْ ُ ع ِ
َ ْ رِ َوا َאت ا ْ ِ ْ َ اء ،أَن ا َ َ َ א َ أَ ْ َ َ ُ َ
٩
َ ْ ُ َُ َْ
ِ أَ ُ َ ِ َ َ ا ا َ ُم َ َ ُ َ َ -ا ْ َ ِشِ َ ،ن ا ْ َא ِ َ َ َ َ َ ِم ٰ َ ا ا
ًَ ْ ْ
ِ ِ ًא و ِ ِِ ِ َ ِ
َ َ ْ َ א َ َאء َ َ َْ ُ ُ ْ َ َ אده ُ ُ َ ْ َ َ ،أَ ْ ً ا ُ َ ْ ُ َ َ ُْ ُ
ر ِوي
ِ ١١
א ِ ات َوا ْ َ ْ ِ َ ِ ،١٠وا َ אس א ِ و ٍاه ِ ، ا ْ ِ ِ אر ِ ١٥
َ ْ َ ُ َ ٌ َ َ ٌ َ َْ ُ ُ َ ُ َ َْ ْ َ َ
َ َ ِ َ ،و َ ْ َو َ ْ َא ِ ْ َ َ ِ ِ َ َ ِ ْ ِ ٰ َ ا َ ِ ٍ .
ْ
ِ وح ا ْ ُ ْ ِ ِّ ُ َ َאل َ ْ َ ٰ َ اَ :وا ْ َ ْ أَ ُ َ َ َ َאء ِذ ْ ُ ا ِ
َ ْ ُ َ א َ َאء ْ
١٢
.ش :وا ١٠ ة ،אب ا ٨ ج :ي. ١
ج :א . ١١ و ب اءة ا א א . ش: ٢
خ :روح ا س؛ ش: ١٢ ر ،وإ إذا . ج :و ٣
ا س. א أ ا א ،و أ ش. : ٤
. خ :ا ١٣ א.٢٩٦/١ ، א ش :ب. ٥
ش. - : ١٤ . ٩ج :أو ا ج :ا א . ٦
ش :ا. ٧
626 ALTINCI CÜZ - Hal‘u’n-Na‘leyn Şerh
evvel yet takd r etm ş, eşyâyı tafs l etmek üzere tahtının üzer ne kend -
10 s yle b rl kte onu oturtmuş, âlem yaratmış ve âlem tafs l ve tert p etm ş,
n hâyet nde Hz. Muhammed’ n beden n var etm ş ve onu gönderm şt r.
Böylece dünyâya göndermede ve toprak beden ît bâr yle Hz. Muhammed
son oldu. Bütün bunların heps , dâ ren n tara arı b rleşmezden evvelk dâ -
ren n çevres ndend r. O, âh rette olunduğu zaman d n günü d r l şte (neşr)
15 evvel olacaktır. Sonra Hak Teâlâ, kend s yle b rl kte onu kazâyı tafs l etmek
üzere arşı üzer nde rûhen ve bedenen oturttu, eşyâyı tafs l etmek üzere lk
defa rûhen oturttuğu g b . “Dâ ren n k ucu karşılaşır” sözünün anlamı
budur. Çünkü müell f bu sözünün ardı sıra şunu söylem şt r:
Her bir hak, hakîkatine avdet eder, her bir evvel evveliyetindeki
[Metin]
20 hâline rücu eder. Eşyânın tafsîli için meknûn ismi ile Hz. Muhammed’i
nasıl oturttu ise yine Hz. Muhammed’i mukaddes tahtı üzerinde
kendisiyle birlikte Hak Teâlâ din gününde kazânın tafsîli için oturttu.
Bundan dolayı b z Hz. Muhammed’ lk varlıkta rûhân yet olarak
[Şerh]
أَو ُل ا ْ َ ْ ِ ِ
אء َ ْ ً א،١ ُ ُ ِ ٰ ِ ِه ا ْ َو ِ ِ ا ْ َ ا ْ َ ِوي» :أَ َא َو ُ ِ ُ ٰ َ ا ا
َ ْ ََ
َ א َذ َ ُه َ ْ ِو َ ٰ َ ا اْ ِ
אء وَا ِ ّ ِ « َ َ َ َ ،٢ ِ
َ آد ُم َ ْ َ َ
َ ِ א َو َ َوآ ُ ُ ْ َ ْ ًא َو ُ ْ ُ
ْ َ ِ ُ « ِ ْ ً ِإ َ ﴿ا ْ ُ ُ أَ ْ َ ُ ﴾ .٣ ا ْ َ ِ َ ،و َ ُ ُ » :ا ْ َ
ْ
َ َ
٧ ُ َ َאل َ ا ا ُ » :و ِא ْ ِ ْ ِ ا א ِ ِ א ُ َ ٤ور ا ا ِ ُة ٥و َ ْ ِ َ َ אِ َ َ ٦
َ َ َ َ َ ُ َ َ َ ُ ٰ
ا ْ َ א َوا ْ ِ َ ِة« ُ ِ ُ ،أَن ا َ َ َ א َ َ َ َ ِ ُ َ ٍ – َ ا ُ َ َ ْ ِ َو َ َ -ا ْ َو ِ َ ٥
ا א ا َ ِאء، ِ ِ ِه ِ ٍ َ ِ ِ ِ ٨
َ ْ ِ ْ ْ َ ُ َ ََ َْ ََ ا و َ א َ ْ َ ُ ّ ِ َ ْ ء َوأ ْ َ َ ُه َ َ ُ َ َ َ
אن ١٠آ ِ ا ِא ْ ِ
ً َْ َو َ َ َ َُ ٩و َر َ ُ ِإ َ أَ ْن ُو ِ َ ِ ْ ُ ُ َ ٍ ِ ْ َ َ -ا َ ُم َ -و َ َ َ َُ َ َ ،
אن ِ ا ْ ِ ِة َ َ َوا ْ ِ ْ ِ ا ا ِ ِ َ ،و ٰ َ ا ُ ُ ِ ْ ُ ِ ِ ا ا ِ ِة َ َ ا ْ ِ َ ِאء َ َ َ אَ ِ َ ،ذا
َ َ ْ َ ْ َ ّ
َ א َ ِ ا ْ َو ِ ُ َ ُ ِ ا ُ رِ َ ْ َم ا ِ ّ ِ ُ ُ ِ ْ ُ ُ ،ه ا ْ َ َ َ א َ َ َ ُ َ َ َ ْ ِ ِ ِ َ ْ ِ
١١
.
ش :و ٩ א. ش- : ١
ج :و אن. ١٠ ه .٢١٣ /٢ ي أ جا ٢
ش. : ١١ .٦/٦١ ، رة ا ٣
. ش ،ج :و ١٢ خ - :א. ٤
ش :ا د. ١٣ خ :ا وا . ٥
رة ا اف.٢٩/٧ ، ١٤ א. و خ :و ٦
ق. ش :وأن ق؛ ج :و ١٥ . ج: ٧
ج. - : ٨
628 ALTINCI CÜZ - Hal‘u’n-Na‘leyn Şerh
[Şerh]
“Allah’tan başka lâh yoktur, Muhammed onun resûlüdür.” le Al-
lah’tan başka tanrı yoktur, Nûh onun resûlüdür, Mûsâ onun resûlüdür,
Îsâ onun resûlüdür, arasında ne g b b r fark vardır? Her mürsel Allah’ın
resûlüdür. Müell f n söyled ğ bu sözler “Bu seçk n resuller n her b r , Al-
5 lah’ın doğru yola erd rd ğ k mselerd r ve sen de aynı doğru yolu tâk p
et”.1 âyet d kkate alındığında nasıl değerlend r lmel d r? B z daha önce
müslümanlar olarak adlandıran atamız İbrâhîm’ n dîn ne tt bâ etmek-
le emrolunduk. N tek m daha öncek peygamberler, Hz. Muhammed’ n
nübüvvet ne ve ortaya çıkışına şâh tl k etm ş ve onu haber verm şlerd r.
10 Aynı şek lde Hz. Muhammed de kend s nden öncek peygamberler n r sâ-
let ne şehâdet etm şt r. K tap ve Sünnet’te b zler peygamberlere îmanla em-
rolunduk. Kıyâmet gününde Allah Teâlâ Hz. Muhammed’ arşı üzer nde
yanına oturtacak şekl nde zayıf b r hadîs vâr t olmuştur ve müell f de bu
r vâyet üzer ne konuşmaktadır. Müell f kıyâmet gününde z kred len s yâde-
15 t n (efend l k) nerede olacağını açıklamıştır. O şefâat kapısının açılmasıdır.
Hz. Peygamber kıyâmet gününde nsanların seyy d olur. Çünkü sah h b r
hadîste s yâdet n z krederken Hz. Peygamber şöyle ded : “Nerden kaynak-
lanmaktadır?” Bunun üzer ne Hz. Peygamber şefâat hadîs n z kretm şt r.
Ancak evvel ve âh r olmayı cemett ğ husûsunu söylemem şt r. Şöyle k şâr ’
20 ya da herhang b r mütekell m kend kelâmının llet n b ld r nce ondan
murâdının ne olduğunu da beyan eder. Nasıl k Rûhulkudüs hakîkat- mu-
hammed yye, Nûn se Rûhulkudüs’ün levh d r; aynı şek lde kalem- a’lâda
hakîkat- âdem yye, levh- mahfûz da kalem- a’lânın levh d r. Böyle söy-
lemeler n n sebeb şudur: Kalemden daha âl m yoktur; levhten daha çok
25 koruyucu yoktur. [148a] Nûnî, Süryânî ve meknûnî hakîkatten st mdat
ett kler ç n râs h âl mler böyle dem şlerd r. Bu âdemî hakîkate Hz. Pey-
gamber’ n şu hadîs le şâret ed lm şt r: “Allah’ın lk yarattığı şey kalemd r.”
1 En’âm, 6/90.
ا ح 629
ِ ِ ِ ِ
َر ُ ُل ا َ ،و َ ْ َ َ ِإ ٰ َ ِإ ا ُ َو ُ ٌح َر ُ ُل ا َ ،و ُ َ َر ُ ُل ا َ ،و َ
َر ُ ُل ا َِ ،٢و ُ َ ْ أ ُ ْر ِ َ َر ُ ُل ا َِ ،وأَ ْ َ ُ َ ِ ْ َ ْ ِ ِ َ َ א َ َ א َذ َ ا ْ َ ْ ِ َאء
َ َ
وا َ ﴿ :أُو َ ِ َכ ا ِ َ َ ى ا َ ِ َ ا ا ْ ِ ِه﴾ ٣وأ ُ ِ َא ِא ِّ א ِع ِ ِ أَ ِ َא ِإ ا ِ
َْ َ َ َ ْ ُ ُ ُُ َ َ َ ُ
ِ٦
ا ِ ي َ א َא ُ ْ ِ ِ َ ِ ْ َ ُ َ َ َ ،אِ َ ِ َ ٤ت ا ُ ُ ا ْ ُ َ َ ِ ّ َ ُ َوأَ ْ ْت ُ ِ ٥ة ٥
ُ ََ ْ
ُ َ ٍ َ -ا ُ َ َ ْ ِ َو َ َ َ ،-و ُ ُ و ِ ِ َ ٰ ِ َכ ُ َ ٌ ِ ْ َ َ -ا َ ُم َ ِ َ -
٧
٩
ورد אب َوا ِ ِ ، אن ِ َ א ِ ا ْ ِ َ ِ ِ َ َ ،وأُ ِ َא ِא ْ ِ ِ ِ ِ َ א َ ِ ٨ا
َ ُ َْ َ ََ ٌََ َ ُ ْ ُ َ ْ
َ ِ ٌ أَن ا َ ُ ِ ُ ُ َ ً ا ِ ْ َ َ -ا َ ُم َ ْ َ ِ ِ ْ َ َ َ ١٠ ُ َ َ -م ا ْ ِ َא َ ِ َ ،و َ َ
אب אد ُة ا ِ َذ َ َ א َ ْ َم ا ْ ِ א َ ِ َ ْ َ َ َ ْ ِ َ َ אَ ،و ُ َ ِ َ ُ ْ َ ١١ ِ
ٰ َ ا ا ْ َ َ ِ َ َ َ َ ،وا ّ َ َ
َ َ
אس َ ْ َم ا ْ ِ א َ ِ ؛ ِ َ ُ َ َאل ِ ا ْ َ ِ ِ ا ِ ِ َ א אن ِ َ ا ِ ا َ א َ ِ ِ א،
َ َ َ َّ
١٠
َ
ِ ِ ِ ِ אد َ ُ » :أَ َ ْ ُر َ ِ
ون ِ َ ٰذ َכ؟«َ ،و َذ َ َ َ َ ا َ א َ َ ،و َ ْ َ ُ ْ َ ْ َ ِ ْ َ ْ : َذ َ َ َ َ
אن َ َ ُ ُ ْ َ َ ،
١٢
ا ْ َو ِ ِ َوا ْ ِ ِّ ِ َ ،و ِإ َذا َ َ ا אرِ ُع أَ ِو ا ْ ُ َ َ ِّ ُ ،أَ ْيَ َ ٌ ِّ َ َ ُ :
وح ا ْ ُ ْ ِس ا ْ َ ِ ِ ُ ا ْ ُ َ ِ ُ َوا ُن َ ْ ُ َ א َ ٰ ِ َכ ِِ
אن َ ْ ُ َ اده َ َ َ ،א أَن ُر َ أَ َ َ
ظ َ ْ ُ َ אَ ،و ِ ٰ ِ َכ َ ١٣א َ א ُ ا ِإ ُ َ ا ْ َ َ ُ ا ْ َ ْ َ ا ْ َ ِ َ ُ ا ْ َد ِ ُ َوا ْ ُح ا ْ َ ْ ُ ُ
أ ِ أَ َ ِ ا ْ َ َ ِ ،و َ أَ َ َ ِ ا ِح ،و ِ ِ َ א َ ِ ا ا ِ ِ
ُ ] ُ ْ َ ْ [ ١٤٨أَ ُ َ َ ْ ْ َ ْ َ َ ١٥
ِ ِه ا ْ ِ َ ِ ِ ِ ١٦
َ ْ َ ِ ِ ْ ِ ْ َכ ا ْ َ ِ َ ِ ا ِ ِ َوا ْ َא ِ ِ َوا ْ َ ْ ُ
َ ،و ِإ َ ٰ
١٥ ١٤
َ
אر ُة ِ َ ْ ِ ِ َ -ا ُ َ َ ِ َو َ » :-أَو ُل َ א َ َ َ ا ُ ا ْ َ َ « ا ْ َ ِ َ ، ِ ِ
ا ْ َد ا ْ ِ َ َ
ُ َ ْ
. ش+ : ٩ . ا ش - :אل ا אم ا אرح ر ١
. ش- : ١٠ ر لا . ج - :و ٢
ج :و . ١١ رة ا אم.٩٠/٦ ، ٣
. ش- : ١٢ أ ،ج :و א. ٤
ش :و כ. ١٣ ش :وأ . ٥
أ ،ج :ا ر . ١٤ ج :ة. ٦
ش :وا א . ١٥ ش :و כ. ٧
. ش :ا ١٦ ج :א . ٨
630 ALTINCI CÜZ - Hal‘u’n-Na‘leyn Şerh
ِ َ َ ِ ا ْ َ ِ أَ ً ِ ْ ٍ א ِ ى ا אرِ ِ َ ْ َ َ ،אج ٰ َ ا ا ُ ِإ َ َ ْ ِ ِ
ُ ُ َ َ َ َ ََْ ْ
אءאت ا ْ ُ َ ِ ِ وأَ َ ُ َ ِ ِإ ا ا ِ ُ َنٰ ْ ،١١ذ ِ َכ ِ ِ َ ا ِ ا َ ِ وأ َ
َ ْ َ َ ْ ْ َ ُ َ ٌ َ ُ َْ ُ َ ْ
ا ْ َ ْ ُ ِ َ َ ِ ا ْ َ َ א ِ ِ ِ ْ َ ُه.١٢
ِ אِِ َ ٍح َ ،أَ َذ َ ِ אج ِإ َ
َ َْ ُ َ ْ ُ ِإ ُ َذ َ َ َ َ ً א ُ ُ َ ْ َ َ َم ُ َ ًא َ َ ْ َ ُ
[Metin]
Allah Teâlâ Rûhulemîn’i yarattığı zaman ondan meleklerin ve
hûrîlerin annesi Tûbâ’yı tafsil etti.
[Şerh]
Rûhulemîn’den maksat Cebrâ l’d r. [148b] Allah Teâlâ Âdem’den
Havvâ’yı tafs l ett ğ g b Cebrâ l’den de Tûbâ’yı tafs l ett . Bu âdet üzere
5 Havvâ nasıl erkek ve kadın evlatların annes se müell f de Tûbâ’yı öylece
“melekler n ve hûrîler n annes ” yaptı.
وح ا ْ َ ِ َ َ َ ، َ ِ ِ : ِ ْ َ ،אل:أَن ا َ َ َ א َ َ א َ َ َ ا َ
ْ
آد َم َ ِ َ َ -א ا َ ُم،- ِ ِ
» َ َ َ َ ْ ُ ُ َ « ْ َ َ א َ َ َ ]َ َ [ ١٤٨اء ْ َ
ب ٢ ١
ْ
ِ ِ ٥ ِ ِ ِ ِِ
َو َ َ َ ٰ ه ُ َ »أُم ا ْ َ َ َ َوا ْ ُ رِ « ِ ،إ َא ـًـ]ـא[ َو ُذ ٌ ًر]ا[ ْ ُ ا ْ َ َ ْ
٤ ٣
10 Sonra burada söyled kler ne münâs p anlaşılır daha önce geçt ğ üzere
aynı düzende tekrar eden sözler söyled . Sonra açık ve düzgün olmayan
muğlak fâdeler le bu fasla lâve yaptı. [Böyle yapmakla] sebepler açıkla-
mak sterken sözünü lletl hâle get rd . Söyled ama keşke söylemez olaydı!
[Metin]
Kalem-i a’lâ, levh-i mahfûz, Rûhulkudüs ve Nûn olan ulvî
15 hakîkatler, başlangıç ve yaratma (tekvîn) aslında Âdem ve oğullarının
hakîkati olunca secde etmekle emredilen meleklerle ve secde eden diğer
semâvî varlıklarla berâber onların [yâni ulvî hakîkatlerin] Âdem’e
secde etmeleri emrolunmadı. Çünkü samedî hikmette nefsi nefse secde
ettirmek ve bâzı zatları bâzılarına tâbi kılmak yoktur.
20
[Şerh]
Allah Teâlâ’nın, ehl- Hak nezd nde tes r ed c sebepler değ l de önce-
den tekaddüm eden bâzı sebeplere göre îcat etmede mahlûkātını tert p ett -
ğ n b lmed . Ne var k aynı şek lde Allah [var etmey ] h kmete bağlamıştır,
buna b nâen ç nce kanmayı, y y nce doymayı, sulayınca ek n n b tmes n ,
güneş n ısısını yaymayı yaratmıştır. Hak ulvî âleme tevdî ett ğ lat f sır le
25 tab î âlem n, ulvî âlem n hareketler nden müteess r olmasını takd r etm şt r.
ا ح 635
ِ ِ٤ ِ
ِ َ ٌار َو َ אب َو َ
َ َ ْ ُُُ َ ٌ َ ُْ َ
٣
َ ْ َ َ ١ا ْ ُ ْ ِ ِ َ ِ ٢א َ ْ َ ِ ُق
ُ
ي َא َ ُ
ِ َ ِ ّ ِ ٰ ِ ِه ]١٤٩أ[ ا ارِ ا ْ א َ ،א اق أَ ْ َ אرٍ َ ِ ِ َ ُ َ َ َ ،א ِ أَ ْو َر ُ
َ ْ
َ ََ ا ُ ِ ٌ َ َ ،أَ א َ ْ ِ ُف ِ ْ أَ ِ ّي َ ٍء ِ ِ ِ
أ ُ َ א َو َ ْ َא َ َ ٰذ َכ َ ْ ِ هَ ،و ُ َ ُ ْ
َ ٦
ْ
ا ْ َ َ ِ َ َ َ َ ْ َא َ ُ َ א َ ُ . ٥
ِ اْ ِ ْ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ُِ ِ ِ
َ ِא ُ د َ ُ ا ْ َ َ َ ا أ َ ْت َوا َ אو ا َ َ َ ْت؛ إذ َ ْ َ ١٠
20
[Metin]
En mukaddes hicap muhammedî fasıldan önce bitişik (muttasıl)
ve ezelî önceden [ َ ]اönce en parlak nur ile birleşik (müttehid) olunca
ْ
“meknûn” isim var olur.
[Şerh]
Müell fe göre “meknûn s m”, yân “mukaddes h cap”, hakîkat-
muhammed yyed r. “B t ş k (muttasıl)” ve “b rleş k (mütteh d)” kel meler
25 le müell f zevk ehl ç n g zl olmayan şey beyan etm şt r. “Ezelî önce-
]اönce” fâdes se evvel yet n nefy nden bârett r. “Ezelî önceden
َْ
den [
]اönce” b r emr n var olduğunu dd a ett ğ n zaman, ezel n evvel yet -
َْ
[
n n var olduğunu ve onun üstündek şey n aslında onun önces olduğunu
spat etm ş olursun.
ا ح 637
5 (mı?)” kayyûmî hayâtı bahşett . Hz. Muhammed’ altında var olan her şey
1
kabı daha önceden geçm şt . Yân kend s n n b rleşme (vasıl) hâl nde, ona
mümâs l h çb r şey yok d .
[Metin]
Hiçbir canlı birleşme (vasıl) hâlinde bu hayâta benzemez.
10
[Şerh]
Müell f, “b rleşme (vasıl) hâl nde” fâdes yle onun sudûra gel ş n
kastetmekted r. Yoksa önces nde b r hâd s n yer aldığı sebeb kastetme-
mekted r. [150b] Çünkü ayrılmayı (fasıl) lk kabul eden odur ve yüce ve
alçak ayrılışlar ( nf sal) ondan zuhur etm şt r. Müell f n bu bâres de aklen
ve şer’an sah h değ ld r. Aynü’l-kudât’ın ıstılâh olarak kullandığı bu ma-
15 kamdak sudûr her hâlükârda ayrılıştan ( nf sal) daha evlâ, daha yüce, daha
nez h, daha büyük ve Allah le edep açısından daha uygundur. Bununla
berâber lâhî edep sâh pler , mutlak lafzî c het ît bâr yle bunu kabul etm ş
değ llerd r, mânâ ît bâr yle kabul etm şlerd r. Çünkü sudûr ancak vürûd le
mümkün olur; ancak bununla berâber herhang b r vürûd yoktur. Bu [yân
20 fasıl/ nf sal] müell fe has b r kavrama benz yor. Her hâlükârda “sudûr”, bu
şahsın ıstılâh olarak kullandığı fasıl/ nf sal ıtlâkından daha y d r.
[Metin]
Ayrıldığı (infisal) zaman, yüce hazret ile bitişmiş (ittisal) yüce
bir hicap olur.
[Şerh]
Yâni o hicâbın muhâfızıdır (hâcib).
25
[Metin]
Rab Teâlâ, bu ayrılmış [ ] َ ْ ُ لhicâbın ardından konuşur.
Yân bu h cap ayrıldığı zaman, ayrıldığı h câba yüzünü çev rd ; öyle
[Şerh]
k bunlar sonsuza kadar kend s ne örtü olacak olan h caplardır. Hak h câbın
ardındadır. Yân Hak h câba hayat bahşeden [ ّ ِ ْ ]اve muhâfaza edend r.
ُ
ا ح 641
“Allah onları ardlarından muh tt r.”1 M saller n ver lmes nde ahad yet ayna-
sı le ayrıldığı zaman h câbın ardını görür, o se Hak’tır. N tek m aynalarda
rüyet sûret yle olan şey lt câ hâl nde olan şeyd r, böylece ondan sudûr eden
şeylerden yüzünü çev rmekle onun müşâhedes n kaybetmez. Buna göre b r
5 vec hle Hak onun ardındadır, b r vec hle de onun karşısındadır.
[Metin]
Bu makamda, ayrılma (fasıl) ve emrin ortaya çıkması gününe
kadar onun için kelâm zâil olmaz.
[Şerh]
Ayrılma günü fâdes yle Hz. Peygamber’ n beden n n doğumla
zuhûru ânını; emr n ortaya çıkması günü fâdes le de nübüvvet n n ve
10 b ’set n n zamanını kastetmekted r.
[Metin]
Melekûtî hicaplarda ve meknûn isimlerde, kesintisiz olarak ve
sonsuza dek durum hep böyledir.
[Şerh]
Demek st yor k ayrılmış (mafsûl) olan her şey, ayrıldığı ( nf sal)
şeyden bu sûret üzere ayrılır. Yân ayrılmış olan şey, kend s nden ayrıldı-
15 ğı şey n ahad yet aynası le ayrılır ve kend s nden ayrılmış olan şey onun
ardında olur. [151a] Bunların arasındak kelâm da b l nen b r kelâmdır.
Zîra yüce ruhlar âlem , unutmaz ve yanılmaz. Bu ruhlar tab î-terk p âle-
m nden değ ld rler ve bu beşerî ruhlar tab î sûretlerden hâlî olmazlar.
Zîra onlar asla tab î sûretlerden tecerrüt edemezler. Onlar unutur ve ya-
20 nılırlar; Allah onları muhâfaza ed p nâyet yle husûs yet fazîlet bahşeder-
se müstesnâ. Ancak onların zâtı [yân beşerî ruhlar] bunu gerekt rmez.
Hak Teâlâ buyurdu: “Gece bastırınca İbrâhîm b r yıldız gördü ve ded :
İşte Rabb’ m bu”,2 “Rabb’ me g deceğ m, o ben doğru yola letecekt r.”,3
1 Burûc, 85/20.
2 En’âm, 76/6.
3 Sâ ât, 37/99.
ا ح 643
אن َ ِب ا ْ ِ َ ِ
אل َ َ آة ا ْ َ ِ ِ ِ ِ ٌ ﴾ ،١و َ א ا ْ َ َ ِא ْ ِ ِ ِ ِ
ْ َ ْ َ َ ْ َو َرا ِ ْ ُ ﴿وا ُ
َ
ِ ْ ِ اِْ אِ ِ אن َ ُ ِ ُ َر ِة ا ْؤ َ ِ ِ ا ْ ِ ِآة ِ َ اْ َ َ َ َ ، ِِ
َ َ ْ َ א َو َرا َو ُ َ ى ِ َא
َ
ٍ٢ ورا ِ ِ ِ ِ ِ ِ
ْ َو ْ َ َ ْ ْ ف َو ْ ِ ِإ َ َ א َ َ َ ُن َ ْ ُ َ ،א ْ َ ُ ُ ًدا ِ َ َ َ ْ ِ َ ُه
ْ َو ْ ٍ . وِ א ِ
َ َ ُُ
ج :ن. ١٨ ه. ش- : ٩ رة ا وج.٢٠/٨٥ ، ١
. ش ،ج: ١٩ . ش: ١٠ ج - :و . ٢
ش + :ا . ٢٠ ش + :ا ي. ١١ أ ،ج :و . ٣
ش َ - :אلَ ٰ َ ا َر ِّ ؛ رة ٢١ . ش :ا ١٢ خ :כ. ٤
ا אم.٧٦/٦ ، ج :ا آة. ١٣ خ :ا אب. ٥
رة ا אم.٧٨-٧٦/٦ ، ٢٢ . ش: ١٤ אت؛ ج: خ ،ش :ا ٦
رة ا א אت.٩٩/٣٧ ، ٢٣ . ش :و ١٥ אت. ا
د. ج: ١٦ ش. - : ٧
ش :אز. ١٧ ش. : ٨
644 ALTINCI CÜZ - Hal‘u’n-Na‘leyn Şerh
“Yoksa sen, k tap ned r, îman ned r b lmezd n. Fakat B z onu b r nur kıldık
k onunla kullarımızdan d led ğ m z h dâyete erd r yoruz.”1 Âyetler n bü-
tününde h tap, şler n kend s ndek nt baı, zâtını ve hakîkat n gerekt ren
k mselere değ ld r; h tap h lâfı kend s ç n câ z olacak k mselered r k o
5 k mseler bu ht sâs sâyes nde harekete mahkûm k mselerd r. C s mler hare-
ket etmek zorundadır. Allah’ın c s m üzer nde olan nîmet c s mde hareket
yaratmak sûret yle gerçekleş r. Yoksa c s mden hareket hâsıl olması şekl nde
harekete ver len b r nîmet değ ld r. Fakat hükmünün varlığında değ l de
“ayn”ın var ed lmes şekl nde Allah’ın onlar üzer ndek nîmet d r. Allah,
10 müell f n söz ett ğ makamdak k mseye [yân Hz. Peygamber’e] -müell f n
öne sürdüğü üzere- bunu hsan etm şt r. Daha sonra müell f şerhe ht yaç
duymayan anlaşılır sözler z krett . Şöyle k müell f, Âdem’ n mertebes n-
den, Âdem’ n rahmânın sûret üzere yaratılmasından, esmânın Âdem’e tâlî-
m nden anlaşılır b r d lle söz ett .
15 Müell f bunu şu satırlarında z kretmekted r: Âdem Hz. Muhammed’ n
zâh r d r ve Hz. Muhammed, bu zâh rl ğ n kend s le kā m olduğu Âdem’ n
hakîkat d r. Melekler âdem yete tâb oldular ve ona secde ett ler ve ondan
[esmâyı] öğrend ler. Bu yüzden Hz. Muhammed’ n tekaddüm etmes ve
herkese mam olması daha evlâdır. [151b] N tek m Âdem, c s mler âlem n-
20 de mamdır, Hz. Muhammed ruhlar âlem nde mâm-ı mukaddemd r. Hz.
Muhammed’ n mâmet n ve âh rette tekaddümünü görünce, uhrevî ne-
şet n âdem yet üzer nde âh rette gāl p olacağını da b ld k. Böylece de âde-
m yet muhammed yet n bâtını, muhammed yet de âdem yet n zâh r olur.
Müell f böyle dd a etm şt r. Ancak bu husus onu bu k tapta daha önce
25 temellend rd ğ husus le çel şk ye götürmekted r. Şöyle k bâtın nerede var
se zâh re st mdat eder ve zâh r bâtın le kā md r. Hz. Muhammed bu dd -
aya göre âdem yet n vardığı son olur. Âdem yet muhammed yet n hakîkat
ve muhammed yet de âdem yet n hakkı olur. Daha sonra maksadını, önce-
den bel rtt ğ üzere Hz. Muhammed asıl olduğundan dolayı, onun Âdem
30 ve meleklere olan tekaddümünü anlaşılır b r d lle îzâha g r şt .
1 Şûrâ, 42/52.
ا ح 645
[Şaîre]
Durum -müell f n z krett ğ üzere olunca- zâh r-bâtın, Âdem-me-
lek, secde eden ve secde ed len, üzere deverân eder. Bunlardan her b -
r s n n b r sm vardır ve her b r s o sm n ufkunda seyy dd r. Meselâ
5 Âdem kend ufkunda zuhur ett ğ zaman “seyy d ” olur ve melekler ona
secde ederler, melek ona karîn ve bâtın olur. Aynı şek lde, âdem yet
zuhur ett ğ esnâda melek bâtın olan sm n n ufkunda zâh r olunca,
-meleğ n sm n n ufku şu anda zâh rd r ve zâh r olan Âdem sm bâtına
döner- âdem yet meleklere secde eder. Âdem yet meleklere karîn ve
10 bâtın olur. İşte müell fe göre lâhî s mlerde ve ulvî ruhlarda da böylece
sârîd r, bu s mler ve ruhlardan her b r b r vec hle zâh r b r vec hle de
bâtındır; b r vec hle tâb -sâc d, b r vec hle metbû ve mescûddur. Sec-
de edenler n her b r secde ett ğ ne karînd r. [153a] B l k bu şaîren n
mahsûlü budur. Mânâsı daha önceden geçm ş d . Allah’a hamd olsun
15 Muhammed yyât sahîfes de b tt . Ancak faydadan ârîd r. Bütün bunlar
b ze gerek Muhammed yyât gerekse eser n d ğer bölümler nde müell -
f n b r şey b lmed ğ n gösterm şt r.
Bu k tabın şerh nden altıncı cüz b tt . Bu kısmı, Rahmân yyât -husûsen
tafs ldek Rahmân yyât- tâk p edecekt r.