You are on page 1of 23

﴾ Cemaat ile Namazın fazileti ﴿

▪ Namazın dinimizdeki yeri hepimizin malumudur. İmandan sonra dinimizin en büyük rüknü
namazdır. Namaz, Hazret-i Allah (c.c.) ile kul arasında bir sıla, bir buluşmadır; kulun
Huzûrullâh'a çıkıp kulluğunu arz etmesidir.

▪ Kul, ilk olarak namazdan hesaba çekilecektir.

َََ‫اتَه‬
َ َََ‫َل‬
ََ‫َعَمََلَهََََص‬
َ ََ‫َن‬
َ ََ
‫َََةَََم‬
‫ََالَقَيََام‬
َ ََََ‫ََيَوَم‬
َََ‫ََالَعَبَد‬
ََ ََََ‫َبََََبَه‬ َ‫َََوَلََََمََا‬
َ َ‫ََيَحَاَس‬ ‫ََََنَ ََأ‬
‫َ(َإ‬:ََ َََ‫ََلََيَهََََوَسََلَم‬
َ ََََ‫ََيَقََوَل‬ ‫ََََََهَََع‬
‫ىَالل‬
َ َ‫َل‬ ََ‫َََََهََص‬
‫ََالل‬
َ َ‫َتََرَسََوَل‬
َ َ‫سَََمَع‬

َ َ)....َ
َََََ‫َابََوَخَسَر‬
َ ََ‫َفَقَدََََخ‬
َََ‫َت‬
َ َ‫ََفَسَد‬
َََ‫ََفََلَحََََوَََأَ َنَجَحََََوَََإَن‬
‫ََأ‬
َ َ‫َفَقَد‬
َََ‫َت‬
َ َ‫َلَح‬
ََ‫فََإَنََََص‬

Ebu Hüreyre (r.a.) Hazretleri: “Rasülullah (s.a.v.) den işittim ki: kulun, kıyamet gününde
hesaba çekileceği ilk şey namazıdır; eğer namaz ile alakalı hesabı iyi olursa kurtulur ve
imtihanı kazanır, şayet namaz ile alakalı muhasebesi bozuk olursa zarar ve hüsranda olur”
buyurdu. Kenzü’l-Ummal

▪ Namaz, mü'minin mirâcıdır.


Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’inde: ‫َلَذَكَرَي‬
َََ َََ ََ َََ ‫م‬
‫الصََلَاة‬ َ َ‫أق‬
ََ
َ َ‫“ و‬Benim zikrim için namaz kıl”

buyurmaktadır.

Resûlüllah efendimiz (s.a.v.) ise: َََ ََ ََََ‫َََى‬


‫الصََلَاة‬ ‫ََالربََف‬
َََ ََََ‫ن‬
َ َََ
‫ََالعَبَدَََم‬
ََََََ‫ََيكََوَن‬
َ‫َََا‬
‫قَربََم‬
َ َ ََ‫“ َا‬Kulun Allâh’a en yakın

olduğu an namazdır.” ve َ‫ََالمَؤَمَن‬


َََََ‫ََج‬
‫ََََرا‬
‫اةََمع‬ ََ ََ “Namaz, mü'minin mirâcıdır.” Buyurmaktadır.
َََ‫الصََل‬

▪ Bu hususla alakalı Hazret-i Üstazımız (k.s.): “Namaz mi’rac-ı manevîdir. Müslümanlar her
gün beş defa Cenabı Hakkın َََ
‫الصلاة‬
ََ ََََ‫ََم‬
‫ أق‬Hıtab-ı İzzetine muhatap oluyorlar. Bu suretle rızkı sûrî

ve rızkı manevî ile merzuk olmak üzere günde beş defa Hazret-i Mevla’nın sefere-i rahmetine
(rahmet sofrasına) çağrılıyorlar.” buyururlar. Sunguroğlunun Notları, s.113

1
▪ Rivâyete göre Süleyman (a.s.)’ın harp için beslediği bin tane atı vardı.
‫﴾ََسورةَص‬٣١﴿ََ‫ََ َلَجَيَاد‬
‫افَناتََا‬ ََ ََََ‫ي‬
َ َََََ‫َالص‬ َ َ‫لعَش‬
َََ‫ضََ َعََلََيَهََبَا‬
َ َ‫ََعَر‬
ََََ‫▪ َإَذ‬
“Akşamüstü sâfinât, (üç ayağını basıp birisini diker vaziyette duran) hâlis atlar, kendisine
arz olununca” meâlindeki âyet-i kerîmesinde beyân edildiği üzere, bir gün akşam üstü
muâyene etmek üzere atların kendisine getirilmesini at bakıcılarına emretmişti. Dokuz yüz
tanesini muâyene ettiklerinde güneş batmak üzere bulunuyordu. İkindi namazını hatırladı ve
çok üzüldü. “Bu atlar beni namazdan alıkoydu” diye bütün atları kurban edip, fakirlere
dağıttı. Onun şerîatinde bu câiz idi.
Süleyman (a.s.)’ın bu hareketinden Cenâb-ı Hak çok râzı oldu ve emrine atlardan daha
süratli olan rüzgârı verdi. İşte Peygamberler ve onların namaza verdikleri değer... Elmalılı, c.6,
s.4096

▪ Bir de Ashâb-ı Kirâm’a bakalım:

▪ Misver bin Mahrame (r.a.) hazretleri rivâyet ediyor: Hz. Ömer (r.a.) hançerlendiğinde,
zaman zaman bayılıyordu. Bir defâsında yanına geldim, üstüne bir örtü örtmüşlerdi.
Yanındakilere: “Durumu nasıl” diye sordum. Gördüğün gibi baygın, dediler. “Namaza
çağırdınız mı? Yaşıyorsa onu namazdan başka bir şey korkutup uyandıramaz” dedim. Bu
îkâzım üzerine “Yâ EmirelMüminîn! Namaz kılındı!” dediler. Bunun üzerine uyanarak “Öyle
mi? Vallâhi namazı terk edenin İslâm’da hakkı yoktur” dedi ve yarasından kan aka aka,
namazını kıldı. Hayatü’s-Sahabe

▪ Hz. Ali (r.a.) namaz vakti yaklaştığı zaman titrer, renkten renge girerdi. “Size ne oluyor Yâ
Emîrel-müminîn!” diye sorduklarında:
َ َ‫ََاَل‬
‫ََلََجب‬
‫ََََاَرَضَََا‬ َ ََ َ‫ََالََ َسَم‬
‫َوَاتَََوال‬ َ‫َاَاللَهَعلي‬
ََََ ََََََ‫َضَه‬
َ َ‫َانَةََََعَر‬ َََََ
َََ‫َاَم‬ ‫َاَدََاء‬
َََ‫َوقَت‬
َ ََ ََََ
‫جََاء‬

“Hz. Allah’ın, göklere, yere ve dağlara arz ettiğinde onların yüklenmekten kaçınıp korktukları
emânetin edâ vakti geldi”, buyururlardı. Dürretü’l-Bahr fî Tefsiri Sûreti’l-Asr, s.10

▪ Şimdi bir düşünelim; Cennet ile müjdelenen bu güzide Sahabeler namazın


ehemmiyetinden dolayı bu kadar haşyet içerisinde iken, bizler namaz hususunda nasıl bir
korku ve rikkat üzere olmamız icap eder?

▪ Hazret-i Enes (r.a.) rivâyet ediyor: Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) vefat ederken yaptığı vasiyeti
şu idi: “Aman namaza sarılın! Köle ve câriyelerinizin hukukuna riâyet edin!”

2
-Beş vakit namazı cemaatle kılmanın lüzum ve ehemmiyeti-

“Kim bizim namazımızı kılar, kıblemize yönelirse, o bizdendir” hadis-i şerifinde geçen
“Bizim namazımız” ile murad cemaat ile kılınan namazdır. Çünkü cemaat ile namaz, bu
ümmete mahsustur. Dürer, c.1, s.50

▪ “Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine merzuk kıldığımız
şeylerden infak ederler”.10 Ayet-i celilede bir kelimelik “yüsallüne” yerine iki kelimelik
“Namazlarını ikame ederler” manasına gelen “yükımüne ssalate” buyrulmuştur. Burada
ikamenin manası olan dikmek ve doğrultmak mefhumlarını düşünmek icab eder. Bu bize
“Namaz dinin direğidir.” hadis-i şerifini hatırlatır. Bu hadis-i şerifte din, yüksek bir binaya
teşbih edilmiş ve namaz o binanın direği olarak gösterilmiştir. Ayet-i celilede de namaz,
cemaatle kaldırılabilecek büyük bir direğe benzetilmiş, bu ağır ve mühim mükellefiyyetin
altından ancak cemaat ile kalkmanın mümkün olabileceğine işaret edilmiştir. Elmalılı, c. 1, s.186-
187

▪ Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

َ َ:ََ‫َةَََاَََشَََياَء‬
َ َ‫َََلََهَََخَمَس‬
‫ََلَجََََماََعَةَََف‬
‫مَسََمَعَََا‬
َ ََ‫ََلَخ‬
‫تََا‬
َ َََ ََ َََََ‫َل‬
‫ىَالصََلَوا‬ ََ‫َنََص‬
َ َ‫م‬:َ‫الحديث‬

ََََ‫َََ َدَن‬
ََ‫َيا‬ ‫ََىَََال‬
‫َرََف‬
َ َ‫ََفَق‬
ََََ‫يب‬
َ ََ‫َيَص‬
َ َََََ
‫ لا‬.1

َ.ََ‫َالَقَبَر‬
ََََ‫ب‬
َ َََ
‫َهََعَذا‬
َ ََ َ‫ََلَىََََعَن‬
‫َتَعا‬
ََََ‫َََََه‬
‫َفَعَََالل‬
ََ‫ َيَر‬.2

َ َ.ََ‫بَهََبََيَمََََينَه‬
َ َََ
‫َكَتا‬
َََ‫ َيَعََطَى‬.3

‫َخاَطََف‬
َََ َََ‫ََل‬
‫الَبَرَقَََا‬
ََََ‫طََك‬
َ َََ ‫ يََمََرَََعََلَىَال‬.4
‫ََََصََرا‬

.)‫ََ(مصابح‬.َ‫ب‬
َ َََ
‫َعَذا‬
َ َََ
‫بََوََلا‬ ََ َ‫َََلَجَََنََةََبَََلاََح‬
َ َ‫َسا‬ ‫ََتَعَالَىَا‬
َََ ََََ
َ‫َََََه‬
‫ َيَدَخَلَََالل‬.5

Kim beş vakit namazı cemaatle kılarsa, onun için beş faide vardır:
1. Dünyada ona asla fakirlik isabet etmez.
2. Kabir azabını Cenabı-ı Hak ondan kaldırır.
3. Amel defteri sağ taraftan verilir.
4. Sırat köprüsünden göz açıp yumuncaya kadar geçer.
5. Allah onu cennete hesapsız ve azap sız olarak kor. Abdullatif Harbuti, s.64

3
Sabah Namazını cemaat ile kılmak:

▪ İsra Süresi’nin 78. Ayet-i Kerimesi’nde şöyle buyrulur:َ


َََ‫َََشَهََوَدََا‬
‫َجَرََََكََاَنَََم‬
َ ََََ َََ‫َََن‬
‫َقَرَآَنَََالف‬ ‫َجَرَََإ‬
َ ََََ
‫ََوَقَرَآَنَََالف‬
َََََ‫ََََسَل‬ َََََ‫َََ َشَمَس‬
‫َإلَىَََغَسَقَََالل‬ ‫ََكَََال‬
‫ََلدََلو‬
ََََ ََ َََ‫م‬
‫الصََلَاة‬ َ َ‫أق‬
ََ
َ

“Güneşin kaymasından gecenin karamasına kadar (ki öğle, ikindi, akşam, yatsı
vakitlerinde) namazı güzel kıl, bir de kıraatiyle mümtaz olan sabah namazını, zira sabah
Kur’anı (sabah namazı) hakikaten meşhuddur.” Namaz, “rukü’ ve sücûd” ile isimlendirildiği
gibi, ayet-i kerimede sabah namazı

▪ “Kur’an” diye isimlendirilmiştir. Çünkü bunlar namazın rükünlerindendir. Ruhu’l-beyan


▪ Sabah namazına gece Melaikesi de gündüz Melaikesi de hazır ve şahiddir. Bütün fıtrat uyanır,
insanın zevk-i şuhudu yükselir. Elmalı
▪ “Sabah namazının şahid olunmuşluğu” şöyle tefsir edilmiştir:
Bu Ayet-i kerimede sabah namazını cemaatle eda etmeye teşvik vardır. (Meşhud sabah
namazı, şahid olanlar da onu edaya gelen cemaattir) Şu halde mana: ‫جََماعةَالكثيرة‬
َ َ‫ََََبََل‬
‫مشهودا‬
ََ ََ َ‫كونه‬

‘Sabah namazı cemaat-i kesire ile hazır olunmuş, meşhud bir namazdır.’ Tefsir-i Râzî,
şeklindedir.

Yine sabah namazı, sadece insanların hazır olduğu bir namaz değil, bütün gece ve gündüz
meleklerinin şahitliğinde eda edilen bir ibadettir.
َ َ.َ‫َإنهمَيجتمعونَخلفَالإمامَتنزلَملائكةَالنهارََعليهمََوهمَفيَصلاةَالصبحَقبلَأنَتعرجَملائكةَالليل‬:َ‫َقيل‬

َ َ:َ‫َثمَإنَملائكةَالليلَإذاَصعدتَقالت‬.َ‫فإذاَفرغَالإمامَمنَصلاتهََعرجتَملائكةَالليلََومكثتَملائكةَالنهار‬

َ.َ‫َربناَلقيناََعبادكََوهمَيصلون‬:َ‫ََوتقَولَملائكةَالنهار‬،َ‫ياَربَإناَتركناََعبادكَلك‬

َ‫َاشهدواَفإنيَقدَغفرتَلهم‬:َ‫ولَاللَهَلملائكته‬
ََََََ َ ‫فيق‬
Denildi ki, melekler imamın arkasında toplanırlar. Onlar sabah namazında iken, gece
melekleri henüz semaya çıkmadan, gündüz melekleri iner. İmam namazını bitirdikten sonra
gece melekleri yükselir, gündüz melekleri beklerler. Gece melekleri yükseldikleri vakit şöyle
derler: Ya Rab! Kullarını sana (seninleyken) bıraktık. Gündüz melekleri de: Rabbimiz!
Kullarına, onlar namaz kılar oldukları halde kavuştuk. Allah-ü Teala da meleklerine şöyle
buyurur: Şahid olun hiç şüphesiz ki ben onları mağfiret buyurdum. Tefsir-i Neysâbûrî

4
▪ Hazret-i Ömer (r.a.)’dan rivayeten ve naklen şöyle anlatılır:

َ‫م‬
َ َ‫ََفَسََأََلََه‬ ‫ََشَخَصََاَم‬
َََ‫ََََنَََهَم‬ َ ََ‫ََيَرََفَيهَم‬
ََََََََ‫َََََهَََعَنَََهَمَََََفََلَم‬
‫ََالل‬
َ َ‫ابَََرَضَي‬
َ ََ‫َصح‬
َ ََ ‫َتَفََقَدَََا‬
‫َََلأ‬ َََ‫ََََم‬
‫اعَةَََث‬
ََََ‫ََاَلَجَم‬ َ ََ‫ََالص‬
‫بَحََب‬ ََ ََََ‫َلاَة‬
َ ََ‫َنَهََََمََرَةََََص‬
َ ََ‫َََََهَََع‬
‫ََالل‬
َ َ‫رَََرَضَي‬
َََ‫ىَعَم‬ ََ‫ص‬
ََ َََ‫َل‬

َ:َََ‫َاَالَوَقَتَََفَقََاَل‬
َََ َ ََ َََََ‫يَهَذ‬
َ ََ َََ
‫بَََعَلََيَهَََف‬
َ َ‫َََل‬ َ َ‫ََوَََلََعََل‬
‫َالنَوَمَََغ‬
ََََ َ‫يَاللََيَََالَيََََكَََلَهََا‬ َ َ‫َنَهََفَقَيَل‬
ََََََ َ‫َإنََهَََيََحَي‬:ََ
َََََ َ َََ ََ‫ع‬

َ‫َََفَضَل‬
‫ََأ‬
َ َ‫ََلَكََاَن‬
َََ‫اعَة‬
ََََ‫ََََجَم‬ َ ََ‫ََالص‬
‫بَحََب‬ ََ ََََ‫َلاَة‬
َ ََ‫ََص‬ ََ‫ََاللََيَلََََكََلََهََوَص‬
َ‫َلَى‬ َ َ‫َََاَم‬
ََََ ‫َلَوَََن‬

▪ Hz Ömer (r.a.) bir defasında cemaatle namaz kıldı. Sonra Ashabı yoklama aldı. Ve bir şahsı
göremedi. Hz. Ömer (r.a.) Efendimiz o kişiyi ashaba sordu. Denildi ki “O kişi gecenin tamamını
ihya eder. Onun için sabah namazı vaktinde uyku galip geldiğinden cemaata gelemedi.”
Hz Ömer (r.a.) Efendimiz; “Keşke bütün gece uyusaydı da sabah namazını cemaatla kılsaydı
daha faziletli olurdu” buyurdu. Mektubat, 1.cilt/114

▪ Bu kıssadan çıkaracağımız hisse; namazda cemaatin kıymet ve ehemmiyeti o kadar


büyüktür. Bir tarafta geceyi baştan sona ihya etmek yani gecenin tamamını ibadet ve taat ile
geçirmek var. Bir tarafta ise sadece sabah namazında cemaate gelmek var. Bu ikinci taraf
yani cemaate gelme tarafı daha ağır basıyor ki Hz. Ömer (r.a.) Efendimiz bize bunun faziletini
haber veriyor.

Yatsı Namazını cemaat ile kılmak:

▪ Osman İbn Affân (r.a) şöyle dedi: Resûlullah (s.a.v)’i:

َ‫لَكََلَه‬ َ َ‫ََصَلََيَََََال‬
َ َ‫ََلي‬ َ‫اعَةَََفَكَََاَنََمَا‬
ََ
َ َ‫ََجََم‬
َ‫حََفَي‬ َََ َََََ‫صَل‬
َ َ‫يَالصَب‬ َ َََ‫ن‬
َ َ‫لَوَم‬
َ َ‫ََلي‬
َ َ‫فَََََال‬
َ ََ‫ص‬
َ َ‫اَقَاَمَََن‬
َََ
َ َ‫اعَةَََفَكَََاَنََم‬
ََ
َ َ‫ََجََم‬
َ‫اءَََفَي‬
ََََ‫لعَش‬
ََ ‫صَلَيَا‬
َ ََََ َ َََ‫ن‬
َ َ‫م‬:َ‫الحديث‬

“Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah
namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir”. derken işittim.
(Müslim, Hadis No:260.)

▪ Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
َ‫َوَا‬
ََ َ َ‫َََََحَب‬
‫َََََولو‬
َ‫َهَما‬
َ َ‫َأتَو‬
ََ ََ َ ََ ََ‫ََو‬
‫الصبَحََل‬ َََََ‫َاَفيَالعَتَمَة‬
َََََ َََََ
‫َلمَوَنَََم‬
َََ‫َََََيع‬
‫▪ َلو‬

▪ “İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek
bile olsa mutlaka camiye, cemaate gelirlerdi.” Buhârî, Hadis No.590

5
▪ İbn-i Ömer (r.a.) der ki:
" َ‫ََََََََََ َظَََن‬
‫َأسأناَبهَال‬،‫جلَفيَصلاةَالعشاءَوصلاةَالفجر‬ َ
َََََ ََََََ ََ َ ََََ ََََََ ََ ََ َََ َ َ‫اَإذاَفقدناَالر‬
َََََََ َ َََ َََََ َََ ََََََََ
َََََ ََََ‫َ"كن‬:‫هَعنهماَقال‬
َََ ‫عنَابنَعمرَرضيَالل‬
َ َ ََََ ََ ََََ َ ▪
▪ “Biz bir Müslümanı sabah ve yatsı namazında göremediğimiz de başına bir kaza geldiğini
sanırdık.” Tergib ve Terhib

-Cemaati terk etmenin vebali, Cemaat varken münferiden kılınan namaz-

▪ Kıyametin küçük alametlerinden biri: َََ


‫َقلةَََاَلجَمََاَعة‬
َ َََ َ‫المَسََاَجَد‬
ََََ َ‫َرة‬
ََ
َ َ‫“ كَث‬Mescidlerin çokluğu, cemaatin

azlığı”dır. Berika

▪ Cemaati terk edenin adaleti sakıt olur. Cemaati terk eden fâsıklık ile damgalanır.
َََ‫َالتََه‬
َََ
َ َ‫تَََ َعَد‬
َ َ‫ََبَطََل‬
َََ َ‫مَذََلَك‬ ََ‫ََولَمََيس‬
َ َ‫َتَعَظ‬ ََََ‫ََبَالَجَمَاَ َعَة‬
َََََ ََ ََََ‫َتَرَك‬
‫ََالصََلَاة‬ َََ‫َن‬
َ َ‫َََم‬

Kazıhân’da; “Cemaat ile namazı terk eden, cemaate gerektiği gibi ehemmiyet vermeyen
kimsenin adaleti batıl olur”, buyrulur. Berika

▪ Cemaati yitirmek ne büyük kayıptır. Şir’atül İslam’ın şerhinde buyrulur ki:

َ.َ‫عَة‬
َ ََ‫ََلجََََما‬
‫ََََتَتَََهَمَََا‬
‫َاَذاََفا‬
ََ َََََ
‫َبَعا‬
ََ‫عَزَوَنََََس‬
َ ََ‫َََي‬
َََََ‫َََو‬
َ،‫ولَى‬
َََ‫َلا‬
ََََ
‫َةََا‬
َ َ‫َبيَر‬ َ َ‫ََََتَتَََهَم‬
َََ‫َََالتَك‬
َََََ ‫َََاَذاََفا‬ َََ َََ ََ‫َََلا‬
ََ َََََ‫ثَةََاَياَم‬ ‫َسَهَمَََث‬
َ َ‫َََنَف‬
‫َيَعَزَوَنَََا‬ َ َ‫َََ َسََل‬
َ َ َََ‫ف‬ ‫كََاَنَََال‬

“Selef, birinci tekbir kendilerini fevt ettiği zaman (onu kaçırdıkları zaman) üç gün; cemaat
fevt ettiğinde ise yedi gün kendilerini taziyede bulunurlardı.” Berika

▪ Dinimizdeki taziyeden maksadın ne olduğu iyi düşünülecek olursa, Selefimizin bu


tatbikatından, “cemaat ile namazı yitiren bir müminin, yakınını yitiren kimse gibi kendini
kaybedecek kadar üzüleceği, üzüntüsünün ancak paylaşılarak ve teselli edilerek
hafifleyebileceği” anlaşılmaktadır.
Zira yakınını yitiren kimseye yapılan taziye, onu tesellî edip, hüznünü hafifletecek, onu
sabra teşvik edecek şeylerin zikredilmesinden ibarettir.َ Haşiyetü’t-Tahavî ala Merâkı’l-Felah

6
▪ Anlatıldığına göre, Hatem-i Esam Hazretleri bir gün cemaati kaçırınca arkadaşlarından
bazıları gelip, taziyede bulunmuşlardı. Bunun üzerine Hatem-i Esam Hz. ağlamış ve
ağlamasının sebebini şöyle anlatmıştı:
ََََ
‫َأَبََنََاء‬
َََََ
‫َلَيَال‬
َََ‫َات‬
َ َََ ََََ‫ََََوَََإََن‬
‫هََلَوَََم‬ َ،َ‫َََي‬
‫صحََاب‬
َ ََ
‫َضَ ََأ‬ ََََ‫ََََل‬
َ َ‫اَبَع‬ ‫يَإ‬ ‫ََعََزَان‬
َ َََ َ‫اعَةََفَمََا‬
َََ َََ‫ََجَََم‬
َ‫َََََاتَنَي‬
‫ََقَدَََف‬
َََ‫َََآَن‬
‫َََوََال‬ َ َََ‫ََهَلََب‬
َ،ََ‫لَخ‬ ‫فَ ََأ‬
َ َ‫يَنَص‬
َ َََ َََ َََ‫ََل‬
‫عَزَان‬ َََ‫َلَيَابَنََََوََاَحَد‬
ََََ َََ‫َات‬
َ َََ
‫َلَوَََم‬

ََ‫اعَة‬
ََََ‫ََلجَم‬
‫َهَذَهَََا‬
َ ََ‫َفَوَات‬
َ ََ َََ‫َن‬‫َََلََيََم‬
َ ََ ‫َوَنَََع‬
َ َ‫ََه‬
‫ََأ‬
َ َ‫َلَكََاَن‬،َ‫َا‬
َََََََ
‫جَمََيع‬

BerikaHaşiyet ü’t-Tahavî ala Merâkı’l-Felah


“Şayet bir oğlum vefat etmiş olsaydı, şu Belh şehrinin yarısı gelip taziyede bulunurlardı.
Hâlbuki ben, şuan (bir kişiyi değil) bir cemaati yitirdim. Buna rağmen arkadaşlarımdan ancak
bazıları bana taziyede bulundular. İyi bilinmeli ki, şayet iki oğlum beraberce vefat etmiş
olsaydı (onun üzüntüsü); benim üzerime, şu cemaati kaçırmanın üzüntüsünden daha hafif
olurdu.” Berika

▪ Peygamber Efendimiz (s.a.v.) cemaate devam etmenin lüzumu hakkında şöyle buyurur:

ََََ‫ََََر‬
‫ََنَ َآم‬
‫َتَ ََأ‬
َ َ‫ََهََمَم‬
َ َ‫ََوَََلَقَد‬
َ‫َوَا‬
َ َ‫ََوَََلَوََََحَب‬
َ‫َتَوََهَمََا‬
ََ‫ََََأ‬
‫َاَفَيهَمََاَل‬
َََََََ
‫ََوَََلَوَََََيَعََلََمَوَنَََم‬
َ،ََ‫َجَر‬
َ َ‫اةََالَف‬ ََ‫ََََوَص‬
َََ َََ‫َل‬ ‫اةََالَعَشََاء‬
َ َََ َََ‫َل‬
ََ‫افَقَيَنََََص‬
َ ََََ‫ىَالَمَن‬
َََََ‫َََل‬
‫ََََع‬
‫َلَاة‬ ‫َإََنَ ََأ‬
ََ‫ََثَقَلََََص‬

َََ‫اة‬ ََ َََ َ‫َاَيَشَهَدََوَن‬


َََ‫ََالصََل‬ ََََ ََ
‫ىَقَوَمَ َل‬
ََََ‫َََل‬
‫َََ ََإ‬
‫َنَ َحَطََب‬
َ َ‫َعَهَمََََحَزَمََََم‬
َ ََ
‫َيَبَرَجََاَلَََم‬
َََ َ‫َََع‬
‫َلَقَ َم‬
ََ‫ََنَط‬
‫ََََمَ ََأ‬ َ َََ
‫النَاَسَ َث‬
َََ ‫ََََيَصََلََيَََب‬
‫ََََرََََرَجَََلَاَف‬
‫ََََمََآم‬
‫َََتَقََاَمَََث‬
‫ََََف‬ ََ ََََ‫ب‬
‫الصََلَاة‬

َ َََ
ََ‫النَاَر‬
َََ ‫ََََهَمَََب‬
‫َََيَوت‬ َ َ‫فََأَحَر‬
‫َقَََعََلَيَََهَمَََب‬

“Münafıklara en ağır gelen namaz, yatsı namazıyla sabah namazıdır. Eğer bu iki
namazdaki hayrın ne olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa onları kılmaya gelirlerdi.
(Nefsimi kudret eliyle tutan zata kasem olsun ki) Ezan okutup namaza başlamayı, sonra
halkın namazını kıldırması için yerime birini bırakmayı, sonra da beraberlerinde odun
desteleri olan bir grup erkekle namaza gelmeyenlere gitmeyi ve evlerini üzerlerine yıkmayı
düşündüm. Tergib ve Terhib, c.1, s.399

▪ Cemaate gelmemekle, onun yüce faziletinden mahrum kalan ümmetinin haline ne kadar
üzüldüğünü bu ifadeleriyle anlatan Rasülüllah (s.a.v.) Efendimize, âmâ Abdullah ibn-i Ümmi
Mektum (r.a.) heyecanla: “Ya Rasülellah, benim durumumu biliyorsun, benim rehberim de
yok. Aynı zamanda mescidle evimin arasında ağaçlar, hurmalar var.” diye mazeret beyan
eder. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ümmi Mektum’a şöyle sorar: “Ezanı işitebiliyor musun?”
Verilen cevap “evet” olunca Rasülüllah (s.a.v.): “Öyle ise cemaata gel!” der ve gözleri
görmeyen bir zata dahi ruhsat vermez.

7
▪ Cemaat varken münferiden kılınan namaz ile alakalı Rasulllah (s.a.v.) Efendimiz

َ‫يَالَمَسَجَد‬
َََََ ََََ ‫ََالَمَسَجَدَََإَل‬
‫ََََاَف‬ َََََ‫ََلجَاَر‬
َ َََ
‫َلَاة‬
ََ‫لاَص‬
ََ ▪
“Mescidin komşusu için namaz ancak mescittedir”, diye buyurmuşlardır. Dar-i kutnî
▪ Cemaatin farzıyyetine hükmedenler bu hadis-i şerifin zahiriyle ihticac ederler. Sünniyyetine
kâil olan bizim ulemamız ise hadisi, kemâlinin nefy’i üzerine hamlederler. Yani cemaat hazır
iken münferiden kılınan namaz kâmil bir namaz değil, kasırdır, derler. Berika

▪ Ebu Derda (r.a.), Peygamberimiz (s.a.v.)´in bir hadisini şöyle nakleder:

ََََ‫تَحَ َوَذ‬
َ ََ‫ََاس‬
َ َََ‫ََد‬ َ ََ
‫لاََق‬
ََ ‫لاةََإ‬ ََ ََََ‫ََفَيهََم‬
َََ ََ‫ََالص‬ َََ‫ََلاَتَقََاَم‬
ََََََ‫ََََََبَدَو‬
‫َيَةََََوََلا‬
َ َ‫يَقَر‬
َََ َََ
‫لاثَةَََف‬
ََ ََََ
‫ََمََنَث‬
َ‫مََا‬: ‫ََﷺَيقول‬
َ‫َََََه‬
‫ََالل‬
َ َ‫ََل‬‫َرسو‬
َ ََ‫َمَعت‬
َ َ ََ‫ََس‬ ‫قا‬ ََََََ
َ:ََ‫ََل‬ ‫بيَالدرداء‬
َ َ ََََ ََََ
‫وعنَأ‬
َ ََ ▪

َ‫َيَة‬
َ ََ‫َََََاَص‬
‫َََالق‬
‫ََالغَنم‬
َ َََََ‫َََن‬
‫َبََم‬
َ َ‫َََذَئ‬
‫ََََكَلَََال‬
‫اَيأ‬
َ ََ‫ََََإََنَم‬
‫َف‬،ََ‫اعَة‬
َ ََ‫ََاَلجَم‬ َََ َ‫َََ َشََيَطََاَن‬
‫َفَعَلَيَكَمَََب‬،َ ‫عََلَيَََهَمَََال‬

"Bir köyde, bir çölde veya herhangi bir yerde üç kişi bulunur da cemaatle namaz
kılmazlarsa şeytan kendilerine musallat olarak galebe eder. Sen cemaate devam et,
çünkü kurt koyunlardan yalnız başına olan ve geri kalan koyunu kapar." Ebû Dâvûd, Hadis
No.547

▪ Hadis-i Şerifte:
َ‫َة‬ َ ََ‫ََبَس‬
َ َ‫َبَعََوَعَشَرََيَنََََدَرَج‬ َََ‫ََالَفَذ‬
َََََ
‫َلَاة‬
ََ‫اعَةَََََتَفَضَلََََص‬
ََََ‫ََلجَم‬
‫اةََا‬
َََ‫َل‬
ََ‫▪ ص‬
“Cemaat ile kılınan namaz münferiden kılınan namazdan 27 derece efdaldir.”, diye
buyrulur. Müslim
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Hadis-i şerifte münferiden kılınan namaz
ile cemaatle kılınan namaz karşılaştırılmıştır. Buradaki cemaat ile murad “cemaat” ismi
verilecek en az topluluk olan 2 kişidir.
Şu hâlde cemaatteki kişi sayı arttıkça sevap katlanarak artar.
َََ‫َو‬
َ َ‫ََفَه‬
ََ َ‫َثَر‬
ََ‫ََك‬
َ‫َََوَمََا‬ َ َ‫َلاََتَهََََمَع‬
َ،َ َ‫ََالرَجَل‬
ََََ ََ‫َنَ َص‬‫ََزَكََىَم‬
َ َََ ‫ََأ‬ َ َ‫تَهَََمَع‬
َ َ‫ََالرَجََلََيَن‬
ََََ َ ََ‫َلا‬
ََ‫َََوَص‬
َ،ََ‫َه‬
َ َ‫َلاََتَهََََوَحَد‬
ََ‫َنَ َص‬‫ََزَكََىَم‬
َ َََ َ َ‫َََع‬
‫ََالرَجَلَ ََأ‬
ََََ َ َ‫َلاَة‬
‫ََالرَجَلَ َم‬
ََََ َ ََ‫َإََنَ َص‬

َََ َََ‫ََََََه‬
َ َ‫َتَعَالَى‬ ‫ىَالل‬
َ َ‫َََل‬ ََ َ‫َأَح‬
‫َبَ ََإ‬

“Bir adamın diğer bir adam ile kıldığı namaz tek başına kıldığı namazdan daha kârlıdır. İki
adam ile kıldığı, bir adam ile kıldığından daha kârlıdır. Daha fazlasıyla kıldığı namaz ise
Allah-ü Tealâya daha sevimlidir.”, hadis-i şerifi bunun şahididir. Ebu Dâvud

8
-Ezan-ı Muhammedî okunurken mescitte bulunmak,
İftitah tekbirinin sevabına yetişmek-

▪ Kıymetli Hocaefendiler! Hz. Allah’ın sevgili kulları namaz vakti yaklaştığı zaman Mevla’nın
huzuruna çıkma zamanı yaklaştı diye kalben ve bedenen hazırlık yapmışlardır.
Bizlerde namaz vakti yaklaştığında hazırlık için Ezan-ı Muhammedî ile mescide girmemiz,ََ
kameti beklememiz icap eder.
▪ Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz “Sizden herkes, namazı beklediği müddetçe, namaz kılıyor
gibidir.” Buyurmuşlardır.َBuhari, Ezan, 30; Kütübü Sitte, c.8, s.247

▪ Kunye isimli eserde,َ


ََََََ
‫َََسََيء‬
‫َوََم‬
َ َ‫ََفَه‬
َََ‫ََالمَسَجَد‬
َََََ‫َةََلََدَخََوَل‬
َََ ََََ
‫َتظرََالَإقام‬
َََََ ََََ
‫ََََان‬
‫لو‬
“Şayet kişi mescide girmek için, ikameti bekleyecek olursa, o kimse isâet etmiş (günah
işlemiş) olur.”, diye buyrulur.َBahr-ı Râik

▪ Ezanla beraber mescide girmekte, sünnetlere riayet etmenin yanında, iftitah tekbirini
imamla beraber almak ve her cüz’üyle cemaate yetişmek vardır.

▪ Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur:


َ َ‫نَالََ َدَنََيَاََوَم‬
‫افَيَها‬
ََ َ َ‫ََََاَلََجَمَا َعَةََخَيَرََم‬
‫َلَاة‬
ََ‫ََََةََاَلأوَلَىََفَيَص‬
‫كَبَير‬
َ َ‫َاََََلت‬

“Cemaatle olan namazda (imamla beraber alınan) birinci tekbir dünya ve içindekilerinden
hayırlıdır.”َTefsir-i Râzi

▪ Dünkü dersimizden hatırlayacağımız üzere Selef namazın iftitah tekbirine yetişemediği


zaman o günü matem ilan eder, üç gün taziyede bulunurlarmış.

Hazret-i Üstazımız (k.s.), iftitah tekbiri esnasında insanların yaptıkları bir hataya dikkat
çekerek "Günümüzde insanlar, iftitah tekbiri hususunda, azîm hata içindedirler. { ‫ }َاكبر‬Lafzı
eller kulakta iken bitecektir” buyurmuşlardır. Merhum Abdullah el-Muti Amcamızdan

9
-Tesbihat ve Duanın ehemmiyeti-

▪ Cemaatle namaz gibi namazlardan sonraki tesbihat ve dua da bizim mezhebimize göre
sünnet-i müekkededir ve terk edilmemesi lazımdır.

▪ Mir’at kitabında nakledilen şu görüş, Sünnet-i Müekkede’nin ehemmiyetini anlamak


hususunda kifayet edecektir.
ََََ‫ََالعَيد‬
ََََ
َ ََََ
‫ََكَصََلوَة‬
َ)ََ
ََ‫َََََم‬ َََ‫ََََسََئَََ(َيسََتَح‬
‫َقََاللو‬ ‫َََهَََا)َم‬
‫ََََََاَرک‬
‫ََ(َت‬
ََ‫ََالدَين‬
ََََ‫َََكمََل‬
‫ىََم‬
َ َ‫َي)َا‬
ََََ َ َ‫َََََهَد‬
‫َنةََال‬ ََ‫َََََاََوَل‬
َََ‫ََ(َس‬ ‫ََنََ)َال‬
َ‫(َالسنةَََنَوَعا‬
َََ
َ ََََ

َ‫بوَا‬
ََ
َ َ‫ََع َوََت‬
ََََ‫لَدَة‬
َ َََ‫َاَهَلَََب‬
َََ‫َمَاََو‬
ََََ َ‫َاَقَو‬
ََََ‫ََه‬
‫ك‬
َ‫ََتَر‬
َََ‫ذَاَلَو‬
َََ
َ ََ‫بَََوََل‬
َ َ‫ات‬
ََ
َ ‫ََالرَو‬
ََََََ‫ََن‬
‫ََالسن‬
َََََ
ََََ‫ََبَالَمَجَاَ َعَة‬
ََََََ ََ َََََ‫َََة‬
‫َََالصَلوة‬ ‫َََ َاََقَام‬
‫َََََوَال‬
ََََ‫َََ َاَذََاَن‬
‫وَال‬

“Sünnet iki nev’idir. Birincisi, sünnet-i hüdadır ki bunlar dini kemale erdiren sünnetlerdir.
Sünnet-i hüdayı terk eden azarlanmaya müstahak olur. Sünnet-i hüda, bayram namazı, ezan
ve kamet, cemaatle namaz gibi müekked olan sünnetlerdir.
Bundan dolayı bir kavim veya bir belde halkı bu sünneti terk etseler, azarlanırlar.
Mir’at, Molla Hüsrev, c.2, s.175

▪ Rasulüllah (s.a.v.) Efendimizin Namazdan sonraki Tesbihat ile alakalı Ebu Hureyre (r.a.)
Hazretlerinden rivayet edilen şu iki hadis-i şerifi şayan-ı dikkattir;

ََََ‫ََهَل‬
‫َهَبَ ََأ‬
َ َ َ‫ َذ‬:ََ
‫َالَوا‬
َََ‫ ََفَق‬-َََ
‫هَعليهَوسلم‬
َ َََََََََََََ ََ -ََ‫َََََه‬
‫صلىَالل‬ ‫ََالل‬
َ َ‫ََرَسََوَل‬
َ‫َََتَوََا‬
‫َالَمَهََاَجَرََيَنَ ََأ‬
َََََََ ََ َ‫َبَةَََأََن‬
‫َفَقََرََاء‬ َ ََ‫ََتَي‬
‫َيثَ َق‬
َ ََ‫ََحَد‬
َ‫َهَذََا‬
َ َ‫َرَةََََ– َو‬
ََ‫ىَهَرَي‬
َ َ ََ َ‫ََب‬
‫َنَ ََأ‬
َ َ‫ع‬

‫اَنَصََوَمََََوََيََتَصََدََقَوَنََََوََلا‬
َََ َََََ‫َيَصََوَمََوَنََََكَم‬
َ َ‫ََو‬
َ‫اَنَصََلَََى‬
َََََ‫َلَوَنََََكَم‬
ََ‫واَيَص‬
َََََ‫ َقََََال‬.‫ََذََاَكَذ‬
َ‫َفَقََاَلََََ«َوَمََا‬.
َََََ
‫َالَمَقَيم‬
َ َ ََََ ََ
‫عَيم‬ َ َ‫ََو‬
َ ََ‫َالن‬
َََ َ‫َالَعََلَى‬
َََ َ‫َات‬ ‫الََ َدََثَوَرَََب‬
َ ََ‫َََالََ َدَرَج‬

.َ‫َتَق‬
ََ‫َنَع‬
َََََ
‫َتَقََوَنََََوََلا‬
ََ‫َيَع‬ َ َ‫نََتَصََد‬
َ َ‫قََو‬

ََََ‫َيَكََوَن‬ ‫َنَ َََبَعَدَكََمََََوََلا‬


َََََ َ ََ
‫ََبَهَََم‬
ََ َ‫َبَقََوَن‬
ََ‫َبَقَكَمََََوَََتَس‬
ََ‫َنَ َس‬
َ ََ
‫ََبَهَََم‬
ََ َ‫اَتَدَرَكََوَن‬
َََََ‫ََعَلَََمَكَمََََشَيََئ‬ ََََََ ََ -ََ‫َََََه‬
‫ َ«ََأَفََلاَ ََأ‬-‫صلىَاللَهَعليهَوسلم‬ ‫ََالل‬
َ َ‫َفَقََاَلََََرَسََوَل‬

.َ‫َََََه‬
‫ََالل‬
َ َ‫ََرَسََوَل‬
َ‫ىَيََا‬
َََ‫َََََل‬
‫َقََََالَواَب‬.»ََ‫َنَعََتََم‬
ََ‫ََص‬
َ‫َََا‬
‫َنَعََََمَََثَلَََم‬
ََ‫َنََص‬
َ ََ َ ََ
‫لاََم‬
ََ ‫ََإ‬
َ َ‫ََََنَكَم‬
‫َََفَضَلَََم‬
‫ََأ‬
َ َ‫َأَحَد‬

».َ‫ََََرَة‬
‫ََوََثََلاَثَيَنَََم‬
َ‫َََلاَثََا‬
‫َلاَةَََث‬
َ ََ‫َبَرََكَلََص‬
َ ََََ‫َتَكََبََََرَوَنََََوََتَحَََمَدََوَنََََد‬
ََ‫قَاَلََََ«ََتَسََبََحََوَنََََو‬

َ‫اَفَعََلَنََا‬
ََ َََََ‫ََم‬
‫َوَاَلَََب‬
َ َ‫ََََم‬
‫ََالأ‬
َ َ‫َََهَل‬
‫اَأ‬
َ ََ‫ََن‬
‫خَ َوَان‬
َ ََ
‫ََإ‬
َ َ‫َََسَََمَع‬
َ‫َالَوا‬
َََ‫ ََفَق‬-َََ
‫هَعليهَوسلم‬
َ َََََََََََََ ََ -ََ‫َََََه‬
‫صلىَالل‬ ‫ََالل‬ ََ ََ‫ََص‬
َ َ‫ََرَسََوَل‬
َ‫َََلَى‬
‫ََإ‬
َ َ‫َالَمَهََاَجَرََيَن‬
َََََََ
‫ََفَقََرََاء‬
ََ َ‫َفَرَجَع‬
َ ََ َ‫َالَح‬ َ‫َََبَو‬
‫ََأ‬
َ َ‫قَاَل‬

َ ».ََََ
‫َيَشََاء‬
َََ‫َن‬
َ َ‫َََََم‬ َََ‫َََََه‬
‫َيَؤََتَيَه‬ ‫ََالل‬
َ َ‫ضَل‬َ َ‫ََف‬
َََ‫َ«َذََلَك‬-َََ
‫هَعليهَوسلم‬
َ َََََََََََََ ََ -ََ‫َََََه‬
‫صلىَالل‬ ‫ََالل‬
َ َ‫َفَقََاَلََََرَسََوَل‬.َ‫ه‬
َََََ‫ََََََثََل‬
‫َعَلَواَم‬
ََ َ‫َفَف‬

“Muhacirlerin fakirleri Rasulüllah (s.a.v.)’e gelerek: ‘Varlık sahipleri yüksek dereceleri ve


daimî nimetleri alıp gittiler’, demişler. Rasulüllah (s.a.v.): ‘Neymiş o?’ diye sormuş.
Muhacirler: ‘Onlar da bizim kıldığımız gibi namaz kılıyor; bizim tuttuğumuz gibi oruç tutuyor.
(amma) onlar sadaka veriyor; biz veremiyoruz; onlar köle azad ediyor, biz edemiyoruz’
10
demişler. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.): ‘Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi
geçenlere yetişir; sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiçbir kimse sizden daha faziletli
olamaz; meğer ki sizin yaptığınız gibi yapmış olsun?’ buyurmuş. Muhacirler: ‘Hay hay Ya
Rasulallah!..’ demişler. Rasulüllah (s.a.v.): ‘Her namazdan sonra otuz üç kere tesbih, tekbir
ve tahmid edersiniz.’ Ebu Salih demiş ki: Bunun üzerine fakir muhacirler Rasulüllah (s.a.v)’e
dönerek: ‘Mal, mülk sahibi din kardeşlerimiz bizim yaptığımızı işitmiş; bunun mislini onlar da
yaptılar!’ demişler. Rasulüllah (s.a.v.): ‘(Ne yapalım) Bu, Allah’ın bir fadl-u keremidir; onu
dilediğine verir.’ Buyurmuşlar.” Sahih-i Müslim
َ

ََ‫ك‬
َ َ‫ََََََتَل‬
‫َف‬،َََ‫ََيَن‬
‫ََوََثََلَاث‬
َ‫َََا‬
‫َََلَاث‬
‫َََََهَََث‬ َََ‫َََوَك‬
‫َبَرَََالل‬ َ،َََ‫ََيَن‬
‫ََوََثََلَاث‬
َ‫َََا‬
‫َََلَاث‬
‫َََََهَََث‬
‫َََوَحَمَدَََالل‬
َ،َََ‫ََيَن‬
‫ََوََثََلَاث‬
َ‫َََا‬
‫َََلَاث‬
‫ََََث‬
‫َلَاة‬
ََ‫َبَرََََكَلََص‬
ََ‫ََد‬
َ‫َََي‬
‫َََََهَََف‬
‫َبَحَََالل‬
ََ‫َنََس‬
َ َ‫م‬

َََ‫َشَيََء‬
َََ‫ََكَل‬
َ‫َََلَى‬
‫َهَوََع‬
َ َ َ‫هََالَمََلَكََََوََلََهََاَلحََمَدََََو‬
َََََ‫َل‬،ََ‫ه‬
ََََََ‫ََل‬
َََ‫َاَشَرََيَك‬
َََ ََ
‫َهََل‬ ‫َََلَاَالل‬
َ َ‫ََََََهَََوَحَد‬ ‫هََإ‬
َ ََ‫ََََل‬
‫َاَإ‬
َ ََََ
‫َل‬:َََ‫َََمََََائَة‬
‫ََمَاَمَََال‬
‫َََوََقَاَلَََت‬
َ،َََ‫َعَوَن‬
َ َ‫َعَةَََوَََتَس‬
َ َ َ‫َتَس‬

َ َ‫بَحَر‬
َ ََََ
‫ََََثَلََََزَََبَدَََال‬
‫َانَتََم‬
َ َََ‫اهَََوَََإَنََََك‬
ََََ‫َفَرَتََخَطَََاي‬
َ َ َ َ‫َََََغ‬
‫َقَدََير‬

“Bir kimse her namazın sonunda Allah’a otuz üç defa tesbih, otuz üç defa hamd eder, otuz
üç defa da tekbirde bulunursa bunların mecmuu doksan dokuz eder. Yüzün tamamında da:
Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Yalnız o vardır. Şeriki yoktur. Mülk onundur; Hamd de
ona mahsustur; hem o her şeye kadirdir; derse günahları denizin köpüğü kadar bile olsa
(yine) affolunur.” Sahih-i Müslim

▪ Yine Hazretimizden (k.s.) şu hadise nakledilir; Müftü abimizin memleketi Beyşehir’de bir
İmam varmış, risaleyi nur okurmuş. İsmi de Mustafa Ada imiş. Müftü abinin babası bu İmama
Hazretimizi anlatırmış. İmam da İstanbul’a gelince Hazretimizle görüşmek üzere Müftü
abiyle buluşup Ağabeyimizin Sirkeci’deki yazıhanesine giderler ve orada görüşürler.
Hazretimiz bir müddet sonra "Evladım vapura yetişmem lazım hadi bir kamet getir de ikindi
namazımızı eda edelim.” buyurur. Bunu duyan İmam, Hazretimizin bir hatasını bulduğunu
zanneder. Namaz bittikten sonra Müftü abimiz Hazretimizin acelesi var diye tesbihi
toparlayıp kısaltarak duaya geçmek ister. Hazretimiz müdahale eder ve tesbih dualarını ve
tesbihatı tamamlarlar. Namazdan sonra Müftü abiye şöyle buyurur: “Evladım, ikindi
namazının sünneti, sünnet-i gayr-i müekkede olduğu için terki de sünnettir ama tesbih
çekmek sünnet-i hüdadır, yani sünnet-i müekkededir. Terki caiz değildir." Hazretimiz kalkıp
da kapıya doğru yürürken o İmama dönerek sağ elinin iç yüzüyle yüzünü alnından aşağı mesh

11
eder ve “Sen anlar mısın bunları?” buyururlar. Müftü abi Hazretimizin daha önce hiç
yapmadığı bu hareketine şaşırır ve uğurladıktan sonra İmama döner, bunun sebebini sorar.
O da anlatır: “Ben, ikindi namazının sünnetini terk edince, ‘bu nasıl şeyh efendi. Sünneti terk
ediyor’ diye bir düşünceye kapıldım ve içimi bir sıkıntı kapladı ki namazı zor bitirdim. Ne
zamanki elini yüzüme sürdü o sıkıntımın tamamı zail oldu. Rahatladım ve hatamı anladım”
demiş. Vazife alıp iyi bir kardeşimiz olmuş.

-Cemaatle namaz kılmanın fıkhi ciheti-

▪ Beş vakit namazda cemaat, bizim mezhebimizde, kavl-i esah üzere “sünnet-i müekkede”dir.
Ancak kuvvette vacibe benzer. Hususiyle şeâir-i islamdan (Bahr-ı Raik) ve İslam dininin
hasâisinden olmasıyla. (Merâku’l-felah)

▪ Farz namazların cemaatle eda edilmesi hususunda diğer mezhep imamlarımız farklı görüşler
beyan etmişlerdir.
❖ Maliki mezhebinde, bu hususta iki görüş vardır. Birincisi; cemaat, bütün namaz kılan kişi ve
yere, kendisinde mükellef bulunan bütün beldelere nisbetle, “Sünnet-i müekkede”dir. Bu
sünneti bazı kimselerin yerine getirmesi kâfidir. Eğer belde halkından hiç kimse namazı
cemaatle kılmazsa, sünnet-i seniyyeye ihanet edilmiş olur. Maliki mezhebindeki diğer bir
görüş ise, cemaatin, cenaze namazı gibi farz-ı kifaye olmasıdır.
❖ Şafii uleması da malikiler gibi cemaat hususunda birçok görüş ortaya koymuşlardır.
Bunlardan biri cemaatin farz-ı kifaye olmasıdır. Ancak şafiilere göre meşhur olan görüş, bizim
mezhebimizin içtihadı olan, cemaatin sünnet-i müekkede olmasıdır.
❖ Hanbeli mezhebinin görüşüne bakılacak olursa, cemaatin lüzumu daha iyi ortaya çıkacaktır.
Onlara göre namazın kendisi gibi, namazı cemaatle kılmak da farz-ı ayındır.

❖ İkaz etmeyen de mes’uldur. Bahr-i Râik isimli eserde:َ


َََََ
‫َوت‬َ َ‫ََبَالَ َسَك‬
ََ
َ َ‫َََن‬
‫ََ َلَجَيرا‬
‫ََوََيََأََثَََمََا‬
ََََ‫ََ َعَذَر‬
ََََ‫ََََََر‬
‫ََهََاَبغي‬
‫ك‬
َ ‫رََ َعََلَيََتَار‬ َ ََ‫َب‬
َََ‫التَعَزََي‬
َََ َ َ‫يج‬
َ

“Özürsüz cemaati terk eden üzerine tâzir cezası vacip olur. Buna sükût etmek sebebiyle
komşular da günahkâr olur.”, buyrularak bu yanlışa sessiz kalmanın doğru olmadığı ifade
edilmektedir.

12
▪ Mecmeu’l-Enhur isimli eserde ise bu tâzirin nasıl olacağından bahsedilir:

ََََ‫ََََدَة‬
‫ََفََيَمَسَكَََم‬
ََ
َ َ‫َيَؤَخَذ‬
ََ
َ‫ن‬ َ ََ‫ىَأ‬
ََََ َ‫ََوََأََر‬
ََََ‫ََََأَخَذ‬ ََ‫ََوَلَمَََيََذ‬
‫كَرََََكَيََفََيََةََال‬ ََََ‫ََََاَل‬
‫ََتَعَزَيَرََهََ َبََاَخَذَََالم‬
َََ‫ََز‬
‫ََلَجَمَاَ َعََةَََيََجو‬
‫ضَرََا‬
َ َ َ‫َََََاَََيَََح‬
‫رَجََلَل‬

َ‫ََََلَيَمََاََيََرَى‬
‫َفَ ََإ‬
َ َ‫َبََتَهَََيَصَر‬
َ َ‫َتَو‬
َََ‫َن‬
َ ََ
‫سََم‬
َ ‫ََي‬
‫َََََنَََآ‬
‫َفإ‬،َََ‫ََََاَل‬
‫تََالم‬
َ َ‫َهََلنَفَسَهَلََبَي‬
ََََ َ‫ََيَََاَخَذ‬
ََ‫ََن‬
‫ََََاَََأ‬
‫َهََل‬
َ َ‫ََََمََي َعَيد‬
‫لزَجَرَََث‬
ََََ‫َل‬

“Cemaate gelmeyen adamın (imam tarafından) malını almakla cezalandırılması câiz olur.
Almanın keyfiyeti zikredilmese de ben bunun şöyle olacağını düşünüyorum: Evvela mal
alınır, o kimseyi cemaati terkten men etmek için bir müddet alıkonulur, sonra tekrar iade
edilir. (İmam) malı kendi için veya beytülmal için almaz. Ancak tövbe etme ümidi
kalmamışsa nereye uygun görüyor ise oraya sarf olunur.”

▪ Cemaatle Namazda Safların Tanzimi:


✓ Cemaat bir kişi olursa imamın sağına ve az gerisine durur. İmamla müsavi olması da mekruh
değildir. İmamı geçerse namazı caiz olmaz.
✓ Bir kişinin imamın soluna veya arkasına durması sünnete muhalif olduğu için mekruhtur.
✓ Eğer o kişi kadın olursa arkaya durur.
✓ Cemaat iki kişi olursa imamın arkasına durur. Biri imamın sağına biri soluna durursa tenzihen
mekruh olur.
✓ Eğer cemaat üç veya daha çok kişi olduğu halde imamın arkasına durmayıp sağına ve soluna
durursa tahrimen mekruh olur.
✓ Cemaat bir kişi olup imamın sağında namaza başladıktan sonra ikinci bir kişi imama tabi
olmak üzere gelirse imamın sağında olan kişi namaz içinde geri çıkıp beraberce imamın
arkasında dururlar. İmamın ileri gitmesi de caizdir. Lakin muktedinin geri çıkması daha iyidir.
✓ Namazda yürümek özürsüz bir saf miktarından fazla olursa namaz bozulur. Bir saf miktarını
geçmez ise mekruh olur. Saf düzeltmek için olursa mekruh olmaz.
✓ Önce baliğ olmuş erkekler, sonra çocuklar, sonra hünsalar (Erkek veya kadın olduğu
bilinemeyen), sonra kadınlar saf yapar. Baliğ olmamış çocukların erkeklerin safında namaza
durması dört mezhebin ittifakıyla mekruhtur. Eğer erkeklerin safı yarım kalırsa Eimme-i
Selaseye göre çocuklar yarım kalan safı tamamlar. Hanefilere göre çocuklar birden çok ise
yarım safa durmayıp arkaya ayrıca saf yapar. Bir çocuk olursa yarım safa durur. İmamın safın
ortasında durmaması mekruhtur. Reddü’l-Muhtar, c.1, s.568-627; El-Fıkhu Ale’l-Mezahibi’l-
Erbaa, c.1, s.432

13
‫‪-Namazın Fazileti ve Tadil-i Erkan-‬‬

‫يََ‬
‫َخَشَ َ‬
‫الَبَدَ َ‬
‫ََنََاَ مَحََمَدََطََاَهَرَََََ‬
‫ََمَوََلا‬
‫َرَوَنَ َإََلَىَ‬
‫َالَعَشَ َ‬
‫وبََََ َ‬
‫َتََ َ‬
‫َاَلََمَكََ‬

‫َبََذََلَكَ‬
‫َََنَاَسَ َ‬
‫ََََمََاَي‬
‫َََنَََبَغََيَو‬
‫َابََ َكَمَاَي‬
‫رَائَطََوَاَلآدََ َ‬ ‫َتَكَمََيَلََ َ‬
‫الشَ َََ َ‬
‫َََ‬ ‫لاَرَكَاَنََََوََ‬
‫َََََ‬
‫يَتَعَدََيَلََا‬
‫َََ َََ‬ ‫لاَةََََوَ َ‬
‫َالتَ َحَرََيَضَََف‬
‫َََ‬ ‫َائَلََََ ََ‬
‫َالصََ َ‬ ‫يَفَضَََ‬
‫فََ َََ‬

‫َثَ َكَاَنََََ‬
‫َََفََورَ َوَحَيَ َ‬
‫ََجَون‬
‫احَيَ‬
‫َنَوََ َ‬
‫َنَ ََ‬
‫َََََمَرَسَلََََمَ َ‬
‫َيفَ َال‬ ‫وبَ َالَش‬
‫َََََرَ َ َ‬ ‫َتََ َ‬
‫َََََمَكََ‬
‫ََوَصَلَََال‬
‫ََاصَطَََفَىَ‬ ‫ََعََبَاَدَهَ ََََ‬
‫ََالَذََيَنَ ََ َ‬ ‫اََلَحََمَدَََلََََلَهََوَسََ َ‬
‫لاَمََعََلَىَ‬

‫ََالَوَاَرَدََيَنََََ‬
‫وهَََمَعََََ‬ ‫ََالصَ َحَةَََف‬
‫َََأَرَسََلََََ‬ ‫ََلخََبَرََََ َ‬
‫َتَرَصَدََوَنََ َ‬
‫ََنََََمَََ َ‬
‫َََلآ‬
‫نَحَنَََا‬
‫َََ َ‬
‫َيشََف‬ ‫ابََوَ َ‬
‫َالتَشَوََ َ‬
‫َََ‬ ‫ضَطََرََ َ‬
‫ََ َ‬
‫َََََلإ‬
‫ََاَعَثََََاَعََلَىَا‬
‫َفََصََاَرَََب‬ ‫اَلخََبَرََََ ََ‬
‫ََالضَعَ َ‬ ‫مَََتَضَمََنََََ َ‬

‫ََََنَََبَغََيَ‬
‫ََ‬ ‫ََخَرَةَََـَي‬ ‫ََََهَيََََدََاَرَََا‬
‫َََلآ‬ ‫ََلََجَزََاء‬
‫َََوَدََاَرَََا‬
‫ََالَعَمَلََـَ‬
‫َانَتََدََاَرََََ َ‬ ‫َََ َدَاَرَََلَََمَاَ‬
‫ََكَََ َ‬ ‫َهَذَهَََال‬ ‫اــَالَمَحَ َ ََ‬
‫َــبَ)َإََنََ َ‬ ‫حَوََالَ (َأََيَهََ َََََ‬
‫لاََ‬
‫َََ اََََ‬
‫َفَيََات‬
‫َََكَيَ ََ‬
‫َاكَتََبَواَ‬
‫وََ َ‬

‫َََدََيَنََََوَمَعََرَاَجََََ‬ ‫لاَةََََ َََالَتَيَ‬


‫ََهَيََََعََمَاَدَََال‬ ‫ََقَاَمَ ََََ ََ‬
‫َةََالصََ َ‬ ‫ََإ‬
‫َاتََهَيَ َ‬
‫ََالَعَبَاَدََ َ‬
‫حَسَنََََ َ‬
‫لاَعََمَاَلََََوَََأَ َ‬
‫َََََ‬
‫الَحَةََََوَََأََفَضَلَََا‬ ‫لاَعََمَاَلََََ ََ‬
‫ََالصََ َ‬ ‫َََََ‬
‫َََتََيَاَنَََا‬
‫يَإ‬ ‫الََ َسَعَيَََف‬
‫َََ َ‬

‫َائَطَهََاَ‬
‫ََ‬ ‫َشَرَََ‬
‫ََوَ َ‬
‫َََهََاَ‬
‫ََرَكََان‬ ‫ََكََلَ َوََاَحَدََََمَ َ‬
‫َنَ ََأ‬ ‫ىَيَؤََدَىَ‬
‫َتََََ َ‬
‫ََحََ‬
‫َفَيهَََاَ‬
‫اطَ ََ‬
‫حََتَيََ َ‬
‫ََوَاَل َاَ َ‬
‫َََهََاَ‬
‫َََدََائ‬
‫يَأ‬
‫َََ َ‬ ‫َتَمََاَمَ َ‬
‫َالتَاَمََف‬
‫ََََ‬ ‫َََهََ‬
‫ََََلإ‬
‫بَ َا‬
‫َانَ َ‬
‫ايَةَََجَََ‬
‫ََرََعََََ َ‬
‫َََنَََبَغََيَ‬
‫الََََمَؤَمََنَيَنَََفي‬

‫َةَََ‬
‫افَظَ َ‬
‫ََمحََََ‬
‫ََعَلَيََهََاَ‬
‫َمَحَافَظَةَ َ‬
‫لاَرَكََاَنََََوََالَََ َََ‬ ‫ََََطَمَََأَنََََينَةََََوََ‬
‫َتَعَدََيَلَ َاَََ‬ ‫ايَةَََال‬
‫ََرََعََََ‬
‫َََيَ‬
‫َكَرَرَةَََف‬
‫غَةَََمَ ََ‬
‫َََََمَبََََالََ َ‬
‫ََوََيَلَيَقَ ََوَ يَنَََبَغََيَال‬
‫َََنَََبَغََيَ‬
‫ََكَمََاَي‬
‫َََهََاَ‬
‫َنَنَهَاَ وََآَدََاب‬
‫وَسََ‬

‫َََََ‬
‫َثَير‬
‫اعَةََََوَعََيَدََََكََ‬ ‫َََهَؤَلاَءَََا‬
‫ََلَجَمََ َ‬ ‫ََحََقََ َ َََ‬
‫َََيَ‬
‫لاَرَكََاَنََوَوَرَدَََف‬
‫َََََ‬ ‫ََََطَمَََأَنََََينَةََََوََ‬
‫َتَعَدََيَلََا‬ ‫تَضَََ َ‬
‫يَيعََال‬ ‫َََ َ‬
‫لاَةَََب‬ ‫ََقَدَََاَََضََاَعَ َََََ ََ‬
‫َواَالصََ َ‬ ‫كَََ َ‬
‫ثَرََالنَاَسَََ‬
‫ََََ‬ ‫َََاََنََا‬
‫َََ َ‬ ‫كََاَمَََلََةََف‬

‫َََعََرَاَجََََ‬
‫َََئَذََََوََبََلَغَََم‬
‫ََحََين‬
‫ََمََاَ‬
‫َََائ‬ ‫َلاََنََال‬
‫َََدََيَنََََكََاَنَََق‬ ‫ََََََ‬
‫جَاة‬ ‫َلاَجَلَ َ‬
‫َالنَ َ‬
‫ََََ‬ ‫َيمََََ‬
‫ََََعَظَ ََ‬
‫يَسَرََََرَجََاء‬
‫َََ َ‬
‫َفَقَدَََت‬
‫تَََ‬
‫لاََةَََوَكَمََلَ َ‬ ‫تََََ ََ‬
‫َالصََ َ‬ ‫َاَصَحَ َ‬
‫َََإَذَََ َ‬
‫وَتَهَدََيَدََََشَدََيَدَََف‬

‫الَعَرَوج عََلَ َ‬
‫ىَالتَاَمَ‪َ.‬‬
‫َََََمَ‬ ‫ََ َ َ َ ََ‬

‫ََََ‬
‫ََََ َسَوَدََاء‬
‫ََرَغَمََََذَوََيَال‬
‫َََهَلََََصَفََرَاَ *** عََلَىَ‬
‫اَأ‬ ‫ََوََعَلََيَكَمََبََالََ َسََكَرََ‬
‫ََيََ َ‬ ‫َرَ)َ‬
‫(َشَعَ َ‬

‫َالَعََلَىَ‪.‬‬
‫َاتََََ‬
‫التَسََلَيَمََ َ‬
‫اتََوَََََ‬ ‫َََ ََ‬
‫صََلَوََ َ‬ ‫ىَآلَهَََال‬
‫ىَعَلََيَهََََوََعََلَََََ‬
‫َمَصَطَََفَََ‬
‫ََََ َ‬
‫ابَعَةََال‬
‫َالَتَزَمََََمََتََََ َ َ‬
‫ََوَََََ‬‫َََََهَدََىَ‬ ‫َََنََاَت‬
‫ََََبَعَََال‬ ‫َائَرَََم‬
‫ََسَََ‬ ‫وََالََ َسََ َ‬
‫لاَمََََعَلََيَكَمََََوََعََلَىَ‬

‫‪2. Cilt - 20. mektup Mevlana Muhammed Tahir el-Bedahşi’ye, namazın faziletleri ve‬‬
‫‪tadil-i erkân ile namazın adap ve şartlarını lazım geldiği şekilde tekmil etmeye teşvik‬‬
‫‪hakkında gönderilmiştir.‬‬

‫‪Hamd Allah’a mahsustur, selam ise onun seçilmiş kulları üzerine olsun. Jaunpur‬‬
‫‪taraflarından gönderilen değerli mektubunuz elimize ulaştı. Hastalık haberi içerdiğinden‬‬
‫‪ıstırap duymamıza sebep oldu. Şimdi bizler sıhhatinize dair haberi gözlüyoruz. Gelenlerle‬‬
‫‪birlikte sıhhattiniz ile alakalı haberi gönderiniz. Oradaki ahvalin keyfiyetini de yazınız. Ey‬‬
‫‪muhibb! Bu dünya amel yurdu olup karşılığın alınacağı âlem ahiret âlemi olduğundan salih‬‬
‫‪amelleri yerine getirme hususunda gayret göstermek lazımdır. Amellerin en faziletlisi ve‬‬
‫‪ibadetlerin en güzeli, dinin direği ve müminlerin miracı olan namazı hakkıyla eda etmektir. O‬‬

‫‪14‬‬
‫‪halde namazın edasına son derece ihtimam göstermeli ve namazın erkânı, şartları, sünnetleri‬‬
‫‪ve adabından her birini gereği gibi yerine getirme hususunda ihtiyatlı davranmalıdır.‬‬
‫‪Namazda itminan ve tadil-i erkâna riayet hususunda ısrarla mübalağa yapmak ve bunları‬‬
‫‪kâmil bir şekilde muhafaza etmek lazımdır. Zira insanların çoğu itminan ve tadil-i erkâna‬‬
‫‪riayet etmeyerek namazlarını zayi etmektedirler. Bu topluluk hakkında çok şiddetli tehditler‬‬
‫‪varit olmuştur. Namaz sahih olup gereği gibi eda edildiğinde ebedi kurtuluş için büyük bir‬‬
‫‪ümit müyesser olur. Zira bu durumda din ikame edilmiş ve mirac’ul-uruc tamamlanmış olur.‬‬

‫)‪Ey ehl-i safra! Sevda sahiplerine rağmen, şeker yemeniz gerekir. (Şiir‬‬

‫‪Size, hidayete tabi olanlara ve Peygamberimiz (s.a.v.)’e mütabaatı iltizam edenlere‬‬


‫‪selam olsun. Mektubat-ı Rabbani, c.2, m.20‬‬

‫‪-Tadil-i Erkan, Safların Tanzimi-‬‬

‫يَ‬
‫َخَشَ َ‬
‫الَبَدَ َ‬
‫َََحََمَدََ َمَرَََادَََََ‬
‫َتَوَنََإََلَىَم‬ ‫َتََوبََََ َ‬
‫التَاَسَعََََوََالََسََ‬
‫َََ‬ ‫َاََلَمَكََ‬

‫ََالَكََفَاَرََ‬
‫ََمحَاَرَََبَةََََ‬
‫َََلَىَ‬ ‫َََ َذَهََ َ‬
‫ابَ ََإ‬ ‫ََََََيَةََََعَََنَدَََال‬ ‫َتَصَحََ َ‬
‫َيحََالن‬ ‫ََََوََلََزَوَمَََ َ‬
‫َوف‬ ‫َيَةََََ ََ‬
‫ََالصَفَ َ‬ ‫لاَةََََوََالََ َطَمَََأَنََََينَةََََوَََتَسَوَ َ‬ ‫ََرَكَاَنََََ ََ‬
‫ََالصََ َ‬ ‫ََتَعَدََيَلَ ََأ‬
‫َََيَاَنَََ‬
‫فََيَب‬

‫ََبَهَ‬
‫تَعَلَقَََ‬
‫ََََ ََ‬ ‫ََ َ‬
‫اللَقَمَةََوَمََاَي‬
‫َََ‬‫َََيَ‬
‫اطََف‬ ‫ََََََهََجَدََََوَاَلََإ َ‬
‫حَتَيََ َ‬ ‫َلاَةَََالَت‬
‫ََبَصََ َ‬
‫َََرَََ‬
‫وَاَلأمَ‬

‫ََََهَ‪َ:‬وَكََ َ‬
‫َيَفََ‬ ‫الل‬
‫ََرَسََوَلَ َ َ‬
‫واَيََاَ‬
‫َلاََتَهََقََََالََََ‬
‫َنَ َصََ‬
‫َقَ َمَ َ‬ ‫قَةَََََالَذََيَي‬
‫ََََسَرَ َ‬ ‫َسَرََ َ‬ ‫لاَمَ‪َ" :‬أَسَََ َوََأ َ َ‬
‫النَاَسَ َََ‬
‫َََ‬ ‫لاََةَََوََالََ َسََ َ‬ ‫الصَاَدََقَََ َعَلََيَهَ َََ ََ‬
‫ََالصََ َ‬ ‫َبََرََََ ََ‬
‫َََََمَخََ‬
‫قَاَلَََال‬

‫َََََهَََإََلَىَ‬
‫ََ‬ ‫َرََالل‬
‫ََنَظَ َ َ‬
‫ََََََي‬
‫َاَ"َلا‬ ‫لاََةَََوََالََ َسََ َ‬
‫لاَمَََأَيَضَََ‬ ‫ىَآلَهََََ ََ‬
‫ََالصََ َ‬ ‫َسَجَوَدَ ََ َ‬
‫هَا"َوََقََالََعَلََيَهََََوََعََلَََََ‬ ‫َََ َ‬
‫ََوََلا‬
‫َيَتَََمََرَكََوَعَهََاَ‬
‫ََ‬
‫َََ َ‬
‫َلاََتَهَ؟َقََالََََ‪َ:‬لا‬
‫َنََصََ‬
‫ََ َ‬
‫َقََم‬
‫يََسَرَ َ‬

‫َََ‬
‫ََوََلا‬
‫َجَلاََيَصََلَََيَ‬ ‫لاََةَََوََالََ َسََ َ‬
‫لاَمََرَ ََ َََ‬ ‫ََالصََ َ‬ ‫ىَالنَبََيََعَلََيَهََوََعََلَََََ‬
‫ىَآلَهََََ ََ‬ ‫َََوَرَََأَ َ‬
‫َََََ‬ ‫َسَجَوَدَ َََ‬
‫َهَاَ"‪.‬‬ ‫ََوَ َ‬
‫بَهََبَََيَنََََخَشََوَعَهََاَ‬
‫اَصََلََ َ‬
‫َيَقَيمََفَيهَََََ‬
‫َََََ َ ََََ‬
‫َلاَةََََعَبَدََلا‬
‫صََ َ‬

‫لاََةَََ‬ ‫ىَآلَهََََ ََ‬


‫ََالصََ َ‬ ‫َََاَلََعَلََيَهََََوََعََلَََََ‬ ‫ىَغََيَرََََدََيَنََمَحََمَدََ"َ‬
‫ََوَََأَيَضََاَق‬ ‫ََذََلَكَََلَََمَََ‬
‫تَََعََلَََ‬ ‫افََََلَوََََمَ َََ‬
‫تَعََلَىَ‬ ‫َسَجَوَدََهَََفَقَََالََََ‪ََ:‬أَمََاَ‬
‫ََتَخََ َ‬ ‫َََ َ‬ ‫َيَتَََمََرَكَ َ َ‬
‫َوعََهََوََلا‬

‫كَذَََلَكََََ‬
‫ََمَحَلََهَ"‪َ.‬وََ‬
‫َََيَ‬
‫َهََف‬ ‫َتَقَرََكََلََعَ َ‬
‫َضَوََََمَنَ َ‬ ‫َيَسََ ََ‬
‫َلَبََهََوََ‬
‫تََصَََ‬
‫َيَثَََبَ َ‬ ‫ََََ َ‬
‫التَاَمََوَ َ‬
‫َََمَ‬‫ََبَعَدََََرَكََوَعَهََاَب‬
‫ىَيَقََوَمَََ‬ ‫ََحَدَكََمََََحََ‬
‫َتََََ‬ ‫ةََأ‬‫َتَتَََمََصََ َ‬
‫َلاََ َ‬ ‫َََََ‬ ‫وََالََ َسََ َ‬
‫لاَمَ‪"َ:‬لا‬

‫ََََََهَََ‬
‫ىَالل‬
‫َلَ َ‬ ‫َالنَبََيََصََ‬
‫تَهَ"َ"وَمََرَ َ‬
‫ََََ‬ ‫َيَتَََمََصََ‬
‫َلاََ َ‬ ‫َََََ‬
‫ََََلا‬
‫هََوََيَثَََبَت‬
‫َلَبَََ‬
‫ََصَََ‬ ‫َََ َسَجَدََتََيَنََََوََلَمََََ‬
‫ََيََقَمََ‬ ‫َعَدَََبَََيَنَََال‬ ‫َاَلَمَََ‬
‫ََيَقَ َ‬ ‫لاََةَََوََالََ َسََ َ‬
‫لاَمَ‪"َ:‬مََََ‬ ‫قََالََعَلََيَهََََ ََ‬
‫ََالصََ َ‬

‫َيَقََاَلََََ‬
‫ََاََََ‬
‫ََذََلَكَََل‬ ‫َََ َََ‬
‫تَعََلَىَ‬ ‫ََلَوَََم‬
‫َةَََفَقََاَلَََ‬
‫َةََوََاَ َلََجَلَسَ َ‬
‫َالَقَوَمَ َ‬
‫ََوَ َََ‬
‫َََهََاَ‬
‫لاَةََََوَََأَرَكََان‬ ‫ََحَكََاَمََََ ََ‬
‫الصََ َ‬ ‫َيَتَََمَ ََأ‬
‫ََ‬
‫ََََ َ‬
‫آهََلا‬
‫َََََمَصَلَيَنَََفَرََََ‬ ‫عَلََيَهََََوَسََلَمَََبَوَاَحَدَََم‬
‫َََنَََال‬

‫َََََهَََ‬
‫ََالل‬
‫َرَةََرَضَيَ َ‬
‫بَوَهَرَيََ‬
‫َََ ََ َ َ‬
‫ََأ‬
‫ََحََمَدَ"َقَاَلَ َ‬
‫ىَغََيَرََََدََيَنَََم‬ ‫َََ َََ‬
‫تَعََلَََ‬ ‫ََذََلَكَََم‬ ‫َََ َََ‬
‫تَعََلَىَ‬ ‫ََمَحَلََآَخَرَ‪َ"َ:‬لَوَََم‬
‫َََيَ‬
‫َََةَ"ََوََقَاَلَََف‬
‫الَقَيَام‬ ‫َلَكََمَ َنَََأ‬
‫َََمَتَيََيَوَمََََ ََ‬

‫َسَجَوَدََهََ"َ"ََقَيَلََََ‬
‫َََ َ‬
‫ََوََلا‬
‫َيَتَََمََرَكََوَعَهََاَ‬
‫َََََََ‬ ‫َهَوََشخَ َ‬
‫َصََلا‬ ‫ََوَ َ ََ َ‬
‫َََهََاَ‬
‫َلَوََات‬
‫َنََصََ‬
‫لَوََاَحَدَةََمَ َ‬
‫َتََقَبَ َ‬
‫ََ‬
‫َََ َ‬
‫َنَةَََوََلا‬
‫ََسََتََيَنََََسََ َ‬ ‫ََشخَ َ‬
‫َصَََيَصََلَََيَ‬ ‫َهَ‪َ"َ:‬يَكََوَنََ َ‬
‫عَنَ َ‬

‫َبَعَيَنََََ‬
‫ََرََ‬
‫ََأ‬
‫َََنَذَ َ‬
‫َََاَلَََم‬
‫هَكَذََاَق‬
‫صَلََيَ َ َ‬ ‫ََكََمََََسََ‬
‫َنَةَََتَ َ‬ ‫َََقََالََََ‪َ:‬مَنَذََ‬ ‫َالرَكََوَعََوََالََ َسَجََوَدَََفَدََعََََ‬
‫اهََو‬ ‫َيَتَََمَ َ‬
‫ََََ‬ ‫َََََ‬
‫ََوََلا‬
‫َجَلاََيَصََلَََيَ‬
‫َََرَ ََ َََ‬
‫ََزَََيَدَََبَنََوَهَ َ‬
‫ب‬ ‫رَََأَىَ‬

‫‪15‬‬
ََ‫حَسَن‬
َ َ‫ََََََمَؤَمَنَ َوَََأ‬ ََ‫ََص‬
‫َلَىَال‬ َ ََ‫َََن‬
َ‫ََذََا‬
‫هََإ‬ َ َ‫ََحََمَدَ َ" َ"َنََقَل‬
‫ََأ‬ ‫ََََيَرََسَََنَةَََم‬ ََََ‫ت َلََم‬
‫ت َعََلَىَغ‬ َََ َ‫َنَةََلَوََََم‬
ََ َ ََ‫َبَعَيَنََََس‬
َ ََ‫لاَر‬
َََََ َ ََ ََ‫ََصَََلَيََتَََ َف‬
‫يَهَذَهَََا‬ َ‫َمََا‬:ََََ‫ََاَل‬
‫َنَةََق‬
َ ََ‫س‬

َََ‫ل‬
َ َ‫َتَقََو‬
ََ‫ةََلَلَََمَصََلََيَو‬
ََََ‫لا‬ ََ ََََ َ‫ََََوَََتَدَع‬
َ ََ‫َوَالص‬ ‫ََََ َسَمََاء‬
‫ئَكَةََإََلَىَال‬
َ َ ََ‫َََََمََلا‬
‫َََهََاَال‬
‫َرَجَََب‬
َ َ‫َةََوَََنَوَرََفََتَع‬
َ َ‫ََبَشََاَش‬
ََ
َ َ‫َلاََتَه‬ َََ‫َسَجَوَدََهَََيَكََوَن‬
ََ‫ََلَص‬ َ َ‫َوعََهََو‬
ََ
َ َ‫َلاََتََهََوَََأَتَََمََرَك‬
ََ‫ص‬

َ‫َََهََا‬
ََ ‫َرَجََوَنَََب‬
َ َ‫َيَع‬
َََََ
‫ئَكَةََوََلا‬
َ َ ََ‫َََََمََلا‬ ‫ظَلََمََََي‬
‫انَََةََفََتَكََرََهَهََاَال‬ َ ََ‫لاََة‬ ََ ََََ‫َََلَك‬
َ ََ‫ََالص‬ ‫ََتَكََوَنَََت‬
َََ‫لاَة‬ ََ ََََََ
َ ََ‫َالص‬ ‫ََدََاء‬ َ َ‫ََلَمََََيَحَس‬
‫َنَ ََأ‬ َََ‫ظَتَنَيَفََإَن‬
َ َ‫ََحَ َف‬
َ‫ََََهَََكَمََا‬
‫الل‬
َ ََ‫َفَظَك‬
َ َ‫َح‬:

ََََ‫لاَة‬ ََ ََََََ
َ ََ‫َالص‬ ‫َََتَمَاَمَََأَدََاء‬
‫َيَإ‬
َ َ‫ََنَََبَغ‬
‫َيَعََتَنَي" َ َفي‬
ََ‫ََكَمَاَ َض‬
َ‫َتَعَالَى‬
َََ ََََ‫ََََه‬
‫الل‬
َ َ َ‫َيََعَك‬
ََ‫َتَقََوَلََََض‬ َ َ َََ
ََ‫الشَرََََو‬
َََ َ‫ََََََمَصََلََي َدََعََاء‬
‫لاََةََعََلَىَال‬
َ ََ‫َوَالص‬ ‫ََََف‬
ََ ََََ َ‫َََتَدَع‬ ‫ََََ َسَمََاء‬
‫َإََلَىَال‬

ََََ‫لاَرَكََاَن‬
َََ‫َُا‬ ََ‫َََالَََطَمَََأَنََََينَةََََو‬
ََ َ‫َتَعَدََيَل‬ ‫لاَةَََب‬ ََ ََََ‫َََتَمَاَم‬
َ ََ‫َالص‬ ‫ىَإ‬
َ َ‫َاَعََل‬
َََ‫ََيَض‬
‫ََأ‬
َ َ‫ََخَرََيَن‬
‫ََلََةََاَلآ‬
‫ََدََلا‬
َ‫ايَةََََالَقَوَمَةََوََاَ َلََجَلَسَةََوَ يَنَََبَغََي‬
َ ََََ‫لاَرَكََاَنََََوَرََع‬
َََ‫َتَعَدََيَلََا‬
ََ‫و‬

ََََ‫لاَمَ َ َقَاَل‬
َ ََ‫ََ َس‬ ‫ََ َهَمَ َمََهََمََات‬
‫َََ َاََلإ‬ ‫َََ َنَ ََأ‬
‫حَيَاَؤََهََم‬
َ َ‫َََََََالَكََلَََيَةَ وَََإ‬
‫َََاَب‬
‫َََتََرَوك‬
‫َاَالَعَمَلَ َصََاَرَََم‬ َ َ‫َََ َدَوََلََةَ و‬
َ َََََ‫َهَذ‬ ‫َهَذَهَََال‬
َ َ َ‫َن‬
َ َ‫َرَوَمََوَنََََم‬ ََ َ‫النَاَس‬
َ َ‫ُ َمح‬ َ ََ‫ثَر‬
َََ َََ‫ك‬َ َ‫وَََأ‬

ََ‫َيَة‬
َ َ َ‫َيَتَسَو‬
َََ َ‫ََنَََبَغ‬
‫ََََنََهََي‬
‫َاَأ‬
َ َ‫ََََلَمَ)ََأَيَض‬
‫ََ(وََاع‬
َ"ََ‫ََشَهََيَد‬
َََ‫َائَة‬
َََ‫ابََم‬
َ ََ‫َثَو‬
ََََ‫َََلَه‬
‫َيتَتََف‬ َ َ‫ََن‬
َ َََ‫ََم‬
‫ََأ‬ ‫ََأ‬
َ َ‫ََسََنََتيََبَعَد‬
َ‫حَيََا‬
َ ََ َ َ‫ََََََهََََعَلََيَهََََوَسََلَمََ"م‬
‫َنَ ََأ‬ ‫ىَالل‬
َ َ‫َل‬ ََ‫ََََهََص‬
‫الل‬
َ َ‫ل‬َ ‫َو‬
َ َ‫رَس‬

ََََ‫َيَةََََالَكَلَ َ" َكََاَن‬ َََ ََ‫ََََ َسَعَيََف‬


َ َ‫يَتَسَو‬ ‫ََنَََبَغََيَال‬ َ َََ‫َََتَأَ َخَر‬
‫بَلَ َي‬ ‫َلاََي‬
َََ‫َََََمَصَلَيَنََو‬ َ َ‫َََتَقََدَم‬
‫ََحَدََََمَنَََال‬
‫ََأ‬ ‫ََنَ َي‬
‫ََأ‬
َ َ‫َنَ ََغََيَر‬
َ َ‫اعَةََََم‬
َ ََ‫َلاَةََاَلَجَم‬
َ ََ‫ََص‬
َ‫َوف َفََي‬ َََ ََ
َََ َ َ‫الصف‬

ََ‫َيَة‬ ََ ََ َ‫ََََََهََََعَلََيَهََََوَسََلَم‬
َ َ َ‫َ"تَسَو‬:َ ‫ىَالل‬
َ َ‫َل‬ ََ‫لاَةََ" َوََقََالَ َص‬ ََ ََََ َََ
َ ََ‫يَالص‬ ‫َََشَرَعَََف‬
‫َََ َثَََمََي‬
‫َوف‬ ََ َََ ‫لاََيَسَوَي‬
َ َ‫الصَف‬ ََ َََ‫ََََََهََََعَلََيَهََََوَسََلَمََأََو‬
‫ىَالل‬
َ َ‫َل‬ ََ‫ََََهََص‬
‫الل‬
َ َ‫ل‬َ ‫َو‬
َ َ‫رَس‬

"َ‫لاَة‬ ََ ََََ‫ََقَاَمَة‬
َ ََ‫ََالص‬ ‫َنَ ََإ‬
َ َ‫ََََم‬
‫َوف‬ ََ ََ
َ َ‫الصَف‬

2. Cilt - 69. Mektup; namazın tadili erkânını beyan, namazda itminan, safların
düzeltilmesi, küffar ile muharebeye gitme anında niyetin tashihinin lüzumunu,
teheccüd namazı ile emir, lokmaya hususunda ihtiyatlı davranmak ve bunlara taalluk
eden şeylerin beyanı hakkında Muhammed Murad Bedahşi Hazretlerine yazılmıştır.
Muhbiri Sadık aleyhis-salat-ü ve’s-selam Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: ‘Hırsızlık
bakımından insanların en fenası namazından çalan kimsedir.’ Ashab-ı Kiram dediler ki: ‘Ya Rasulüllah!
Kişi namazından nasıl çalar?’ Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki: ‘Rükûsunu
ve sücudunu tam yapmaz, ikmal etmez.’ Yine Rasulüllah Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki ‘Allah-ü Teâlâ
namazın rükûu ile sücudu arasında bel kemiğini ikame etmeyen bir kulunun namazına bakmaz, iltifat
etmez.’ Rasulüllah Efendimiz (s.a.v) rükuunu ve sücudunu itmam etmeden namaz kılan bir kimseyi
gördüler de ‘Sen korkmaz mısın?
(Çekinmez misin?) Sen bu hal üzere ölmüş olsan elbette Muhammed (a.s.)’in dininin gayrı üzere ölmüş
olursun.’ Yine Rasulüllah Efendimiz buyurdular ki ‘Sizden birinizin namazı, rükûundan sonra tamamen
doğruluncaya, bel kemiğini sabit kılıncaya ve her uzvu mahallinde karar kılıncaya kadar tamam
olmaz.’ Yine Rasulüllah Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki ‘İki secde arasında oturmadığı müddetçe, bel
kemiği dik ve sabit olmadığı müddetçe onun namazı tamam olmaz.’ Rasulüllah Efendimiz (s.a.v)
namaz kılan bir kişiye uğradılar da onu, namazın ahkâmını, erkânını, kavmesini, celsesini itmam
etmezken gördüler. Bunun üzerine Rasulüllah Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki ‘Bu hal üzerine ölmüş
olsan, kıyamet gününde benim Ümmetimden olduğuna hükmedilmez.’ Rasulüllah Efendimiz (s.a.v)
başka bir mahalde buyurdular ki ‘Sen bu hal üzere ölmüş olsan Muhammed (a.s.)’in dininin gayrı
üzerine ölmüş olursun.’ Ebu Hureyre (r.a) buyurdular: ‘Bir kimse altmış sene namaz kılacak da
namazlarından bir tanesi bile kabul olmayacak. Bu kimse rükûunu ve sücudunu itmam etmeyen
kimsedir.’ Denildi ki Zeyd ibn-i Vehb Hazretleri rükû ve sücudu itmam etmeden namaz kılan bir adamı

16
gördüler de onu (yanına) çağırdılar. Buyurdular ki ‘Sen kaç seneden beri namazı böyle kılıyorsun?’ O
da dedi ki ‘Kırk seneden beri.’ Mübarek zat dedi ki ‘Bu kırk senede sen namaz kılmış değilsin. Şu halinle
ölmüş olsan Muhammed’in (a.s) sünnetinin gayrı üzerine ölmüş olursun.’ Nakil olundu ki; Muhakkak
mümin namazını güzel bir şekilde kıldığı, rükûunu ve sücudunu itmam ettiği zaman onun namazı için
bir güzellik ve nur olur. O namazı melekler semaya yükseltirler. O namaz musalli için dua eder ve
şöyle der: ‘Sen beni muhafaza ettiğin gibi Hazret-i Allah da seni muhafaza etsin.’ Namazın edasını
güzel yapmazsa o namaz zulmani olur da melekler onu kerih görür, semaya yükseltmezler. O namaz
da musallinin aleyhine beddua eder ve şöyle der: ‘Sen beni zayi ettiğin gibi Hazret-i Allah da seni zayi
etsin.’ O halde namazın edasını itmam etmek, tadil-i erkân, kavme ve celseye riayet etmek lazım
gelir. Tadil-i erkân ve itminan ile namazı itmam etme hususunda başkalarına da delalette bulunmak
lazımdır. İnsanların çoğu bu devletten mahrumdurlar. Bu amel bi’l-külliye terk olunmuştur. Onun
ihyası İslam’ın en mühim işlerindendir. Rasulüllah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: ‘Terk
olunmasından sonra her kim benim sünnetimi ihya ederse onun için yüz şehit sevabı vardır.’ Şunu da
bil ki cemaatle kılınan namazlarda, namaz kılanlardan hiçbiri öne geçmeyecek ve geride kalmayacak
şekilde safları tesviye etmek de lazımdır. Herkesin müsavi olmasını temin etmek de gayret etmek
gerekir. Rasülullah Efendimiz (s.a.v) evvela safları tesviye eder ondan sonra namaza başlardı.
Rasülullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki: ‘Safları düzeltmek, namazın ikamesindendir (dosdoğru
kılınmasındandır).’ Mektubat-ı Rabbani, c.2, m.69

َ َ‫َسََو‬
ََ‫َالثََََانَوَن‬
َ‫َََم‬ َ َ‫ََلَخَاَم‬
‫وبََا‬
َ ََ‫َت‬
ََ‫اَََلَمَك‬

َ ََََ‫اعَة‬
َ ََ‫ََاَلجَم‬
‫اتََب‬ ََ ََََََ
َ ََ‫َالصَلَو‬ ‫َََدََاء‬
‫ىَأ‬
َ َ‫َاَعََل‬
َََ‫الحَةَََََخَصََوَص‬ ََ ََََ‫َََلَأعََمَاَل‬
َ ََ‫ََالص‬ ‫َََتََيَاَنَََا‬
‫ىَإ‬ ََ‫َََ َََلتَ َحَرََيَض‬
َ َ‫ََعََل‬ ‫ََََفََيَا‬ ‫َََََهََا‬
َ‫ََلََحَكََيم‬ ‫َالل‬ َ ََََ
َ َ‫تَح‬ ‫ىَالََمَرَزَاَف‬
ََََََ‫َإََل‬

َ َ‫َبََذََلَك‬
َ َ‫َََنَاَس‬
‫وَمََاَي‬

َََ‫ََ َاَََبََدََََلََه‬
‫َََكَذَََلَكَََل‬
َ،ََ‫َات‬
َ ََ‫َتَقََاَد‬
ََ‫َََلََإع‬ َ ََ‫َتَصَح‬
‫َيحََا‬ َ َ‫ََ َاَََبََدََلََ َهَََم‬
َ َََ‫َن‬ ‫ََََنََهََل‬
‫اَأ‬ ‫َََََنََا‬
َ ََ‫َََلََإَنَسََاَنََََكَم‬ ‫َأ‬:ََ
َ َ‫اتَهََوََاَعَََلَم‬
ََ
َ َ‫َي‬
ََ‫َحَانَهََلَمَرَض‬
ََََ َََ َ‫ََََهَََسَب‬
‫الل‬
َ ََ‫َفَقَكَم‬
ََ‫و‬

َ"ََََ‫ََالصَلَ َاََةَََوََالََ َسَلَ َاَم‬


ََ ََ ََََ‫َََعَلََيَه‬
َََ‫َََاَل‬ ََ ََََََ
‫َالصَلَ َاَةََََكَمََاَق‬ ‫ََدََاء‬
‫َهَوََأ‬ َ ََ‫ََََطََاع‬
َ َ َ ََ‫ات‬ ‫قَرَبََال‬
َ َ ََ‫َاتََوَََأ‬
َ ََ‫ََالَعَبَاَد‬
َ ََََ‫َمَع‬
ََ‫َََوَََأَج‬
َ.ََ‫ات‬
َ ََ‫الح‬ ََ ََََ‫َََلَأََعََمَاَل‬
َ ََ‫ََالص‬ ‫ََتََيَاَنَََا‬
‫َنَ ََإ‬
َ َ‫م‬

ََََ‫َََتََنَع‬
‫ََفَقَدََام‬ ََ ََََََ
َََ‫َالصَلَ َاَة‬ ‫ََدََاء‬
‫ََأ‬
َ َ‫َبَة‬
ََ‫ََلَمَوَاَظ‬
ََََ‫َنََوََفََق‬
َ َ‫ََوَم‬
َ"ََ
ََ‫َََدََيَن‬
‫ََهَدَمَََال‬
َ ََ‫َاَفَقَد‬
ََََ‫َتَرَكَه‬
ََََ‫َََدََيَنََََوَمَ َن‬
‫ََقَاَمَََال‬
‫ََأ‬
َ َ‫اَفَقَد‬
َََََ‫ََه‬
‫ََقََام‬
‫مَنَ ََأ‬
َ َ ََ‫ََلَدََيَنَََف‬ ََ ََ‫ا‬
‫لصَلَ َاََةَََعََمَاَدَََا‬

ََ‫َت‬
َ َ‫ََََيَس‬ َ ََ‫َالصَلَ َا‬
‫ةََالَتَيَل‬
َََ ََ َََ‫َََو‬
َ،ََ‫َاَالَكََلَ َاَم‬
َََََ‫َََهَذ‬
‫َؤَيََدَََل‬
َ َََ
‫ََ"َم‬ َ َ‫ََََوَالَََمَن‬
ََ‫َكَر‬ ‫َحَشََاء‬
َ َ‫ََعَنََََالَف‬
َ‫ََتَنَهََى‬ ََ ََََ‫ََََن‬
َََ‫َالصَلَ َاَة‬ ‫"َإ‬:َ‫ى‬
َ ََََ‫تَعَال‬
َََ َََ‫َقَوََلَ َه‬ َ َ‫ََََوََالَََمَن‬
ََ‫َكَرََََو‬ ‫َحَشََاء‬
َ َ‫عَنََََالَف‬

ََََ‫َرَك‬
ََ‫ََ َاََتَت‬
‫َََنَََل‬
‫َيَأ‬
َ َ‫ََنَََبَغ‬
‫َنََي‬
َ َ‫َلَك‬
ََ‫ََو‬
َ‫ََهََا‬
‫َةََل‬
َ ََ
‫َقَيق‬ ََ ََََ‫َة‬
َ َ‫الصَلَ َاَةََل َاََح‬ َ َ‫َََفَهَيََََصََوَر‬ َ َ‫ََََوََالَََمَن‬
ََََ‫َكَر‬ ‫َحَشََاء‬
َ َ‫ََعَنََََالَف‬
َ‫مَنَعََصََاَحَبَهََا‬‫يَلَمَََت‬
َ ََََ َََ َ‫َََيَعَن‬
ََََ‫ََََمَثََََابَة‬
‫بَََهَذَهَََال‬

ََ ََََ‫َرَمََيَن‬
ََََ‫ََالصَوَرَةََََوَََأَن‬ ََ‫َََلَأََك‬
‫َرَمََا‬
ََ‫ََك‬
‫ََأ‬
َ َ‫ََعََتَبَاَر‬
‫بَعَدَََا‬ َ،ََ‫َرَكََََكَلََه‬
َ ََ‫َََوََلَ َاَََيَسََت‬ ‫َََ َاَََيَدَرَكََََكَلََهََل‬
ََ‫ََ َاََيَت‬ ‫َََإََنََمََاَل‬
‫َةََف‬
َ ََ
‫ََلََحََقَيق‬
‫َََنََتَحَصَلَََا‬
‫ىَأ‬ ََ ََ
َ َ‫الصَوَرََةََإََل‬
ََ‫َالَفََلَ َا‬
ََ‫ح‬ َََ‫َََََو‬
‫جَاة‬ َ َ‫َبَب‬
َ َ‫َالن‬
ََََ َ‫َََإََنَهََا‬
َ ََ‫ََس‬ َ َ َ‫َوعََوََاَلََخَض‬
‫َوعََف‬ َ َ َ‫ََلََخَش‬
‫اعَةََََوَمَعَََا‬
َ ََ‫َََعََاَلَجَم‬ ََ ََََََ
‫َالصَلَ َاَةَََم‬ ‫َََدََاء‬
‫ىَأ‬
َ َ‫َبَةََعََل‬
ََ ََ‫َفَعَلََيَكَمََالََََمَوَاَظ‬.ََ
َََََ‫َََة‬
‫ََََكََاَنَََاََلَحَََقَيق‬
‫َيَقََبََلَهََاَم‬

َ َََ
.َ"ََ
ََ‫َعَوَن‬
َ َ‫ََصََلَ َاَتَََهَمََََخََاَش‬
َ‫َََي‬
‫ََهَمَََف‬ َََََ‫َََََمَؤَمَََنَوَن‬
َ ََ‫ََالَذََيَن‬ ‫ََفََلَحَََال‬
‫ََأ‬
َ َ‫ىَ"َقَد‬
َََ َََ‫َتَعَال‬
َََ ََََ‫َََََه‬
‫ََالل‬
َ َ‫قَاَل‬

17
1. Cilt 85. mektup HEKİM MİRZA FETHİLLAH’A yazılmış olup salih amelleri yerine getirmeye,
hususiyle cemaat ile namazı eda etmeye teşvik ve buna münasip şeyler hakkındadır.

Cenab-ı hak sizi rızasına muvafık kılsın. Sen bil ki, muhakkak insana itikadını tashih etmek
lazım olduğu gibi aynı şekilde salih amelleri yerine getirmesi de lazımdır. İbadetlerin hepsini
kendinde toplayan ve insanı Allah-ü Teâlâya en çok yaklaştıran şey namazı eda etmektir.
Peygamber Efendimiz aleyhi’s-salatü ve’s-selam’ın buyurduğu gibi; “Namaz dinin direğidir. Kim
onu ikame ederse dini ikame etmiş olur. Kim de onu terk ederse muhakkak dini yıkmış olur. Kim
namazın edasına devam etmeye muvaffak olursa, kötü ve men edilmiş şeylerden sakınmış olur.”
Cenab-ı hakk’ın “Muhakkak ki namaz kötü ve men edilmiş şeylerden nehyeder” ayeti bu kelamı
teyit etmektedir. Bu mesabede olmayan, yani kötülüklerden ve men edilmiş şeylerden sahibini
men etmeyen namaz hakikat-i salat değil ancak suret-i salattır. Ancak hakikat hâsıl oluncaya
kadar suretin bırakılmaması gerekir. Zira tamamı idrak olunamayan şeyin tamamı da terk
olunmaz. Cömertlerin en cömerdi olan Allah-ü Teala’nın surete itibar edip onu hakikat
makamında kabul buyurması mümkündür. Size lazım olan, huşu’, hudu’ ve cemaatle beraber
namazı eda etmeye devam etmektir. Çünkü bu, kurtuluş ve felahın sebebidir. Cenab-ı hakk
buyurdu ki “Hakikat felah buldu o müminler ki onlar namazlarında huşu’ludurlar”. Rabbani, c.1,
m.85

Namazları cemaat ile vaktinde kılmak

َ‫َََ فََإََنَ حَسَنَهَا‬


‫الَعَبَاَدَََات‬
َ ََ َ‫َائَر‬
َََ‫َََ س‬
‫خَلاَف‬
َ ََ‫ََيمََاَنَ َب‬
‫ذَاتَهَ مَثَلَ اََلإ‬
ََََ‫نََل‬ ََ َ‫ََََهَ وَرَس‬
َ َ‫َولَهَ وَحَس‬ ‫الل‬
َ ََ‫ََيمََاَنَ ب‬
‫َََ َبَعَدَ اََلإ‬
‫الَعَبَاَدَََات‬
ََ ََ َ‫لاََةََأََفَضَل‬ ََ ََََ‫ف‬
َ ََ‫الص‬

َ‫تَور‬ َ َ‫ََََر‬
َ ََ‫َعَ مََنَََ غََيَرَ ف‬ ‫َََ الَش‬
‫َتَب‬
ََ‫ََََلَةَ كَمَاَ بَيََنَ فََيَ ك‬
‫طهََاَرَةَ كََام‬ َ َ‫التََأََمَل‬
َ َ‫والتَقَََيَدَ َبَعَد‬
ََََ َ َ‫لاَةَ َبَحَسَن‬
َََ ََ ََََََ
َ ََ‫الص‬ ‫ََنَََبَغََيَ َأَدََاء‬
‫ََََيَ في‬
‫َسَ َبَذََات‬
َ َ‫لَي‬

ََ َ‫تَؤََدَىَ عََلَىَ وَجَه‬


َ‫الَكمََال‬ َ َ ‫َتَى‬
ََ‫لاَرَكََاَنَ ح‬
َََ‫َائَرَ ا‬
َََ‫َجَلَسَةَ وَس‬
ََ‫َالَقَوَمَةَ وََاَل‬ َ َ َ‫َالرَك‬
َََ‫َوعَ وََالََ َسَجََوَدَ و‬ َ َ‫ََةَ و‬
َََ َ‫الَقَرََاء‬
َ ََ َ‫َََ فََي‬
‫لاَحََتَيََاط‬
َ َََ‫وَ يَنَََبَغََيَ ا‬

َ‫َاهََلَةَ وَ يَنَََبَغََي‬
ََ‫َتَرَاَزَ عَنَ الََََمَس‬
َََ‫لاَح‬
َََ‫ََلَجََلَسَةَ وَ يَنَََبَغََيَ ا‬
‫َالَقَوَمَةَ وا‬ َ َ َ‫الرَك‬
َََ‫َوعَ وََالََ َسَجََوَدَ و‬ َ َ‫َونَةَ وََالَََطَمَََأَنَََََينَةَ فََي‬
َََ ََ َ‫تَزَاَمَ الََ َسَك‬
َََ‫وَ يَنَََبَغََيَ َََال‬

َ‫َلاََه‬
َََ‫َبَولَ مََنَََ يََمَتََثَلَ َأَمَرَ مَو‬
َ ََ‫َالَعَبَدَ الََََمَق‬
َ َََ‫جَاهَلَ و‬ َ َ‫التَكََاَسَلَ و‬
َ ََ َ‫َالت‬
َََ َ َ‫َيرَ عََلَىَ وَجَه‬
َََ َ َ‫َجَوز‬
ََََ‫التََأَخ‬
َََ َ َ‫َََهَاَ مََنَََ غََيَرََأَنَ ي‬
‫َائَلَ َأَوََقََات‬
َََ‫َهَاَ فََيَ َأَو‬
َ َ‫َأَدََاَؤ‬

َََ‫ََََ ا‬
‫لاَدََب‬
َََ َ َ‫لاَمَرَ مَن‬
‫التَ َرَدَ وَسََوء‬
َ‫َََم‬ َََ‫َََتَثََالَ ا‬
‫َيرَ فََيَ ام‬ َ َ‫بََمَََجَرَدَ َأَمَرَهَ فََإََن‬
ََََ‫التََأَخ‬
َََ

18
C.3 17. mektup, akaid-i diniyyeyi beyan ve şer’i ibadetler üzerine teşvik hakkında idare
ehlinden olan saliha bir hanıma gönderilmiştir.
Namaz, Allah (c.c.)’a ve Resul’üne (s.a.v.) imandan sonra ibadetlerin en üstünü ve İman
gibi hüsün li-zatihidir. Diğer ibadetler ise, güzelliği zatî olmadığı için böyle değildir. Fıkıh
kitaplarında eksiksiz olarak beyan edildiği gibi namazı kâmil bir taharetten sonra son derece
dikkat ve huşu’ ile eda etmek gerekir. Namazda kıraat, rükû, secde, kavme, celse ve diğer
rükünlerde ihtiyatlı olmalı ve bunları en güzel şekliyle yerine getirmelidir. Rüku, sücud, kavme
ve celsede itminan ve sükuneti tercih etmek ve bu hususta kolaylığa kaçmaktan kaçınmak
lazımdır. Yine tembellik ve cahillik sebebi ile namazı tehir etmemek, ilk vakitlerinde eda etmek
lazımdır. Makbul kul Mevla’sının emrini sırf onun emri diye (derhal) yerine
getirendir. Zira emre imtisali geciktirmek isyan ve edepsizliktendir. Mektubat-ı Rabbani, c.3, m.17

َ َ‫ََتََيَاَنَ َاَلَفََرََََائَضَ َوََالََ َسََنَنَ َو‬


ََََ‫يخََتَاَرََوَن‬ ‫َََيَ ََإ‬
‫َاهَلَوَنَ َف‬ َ ََ‫ََ َهَمَ َالَََمَهََم‬
َ ََ‫اتَ َوََيََتَس‬ ‫َنَ ََأ‬
َ ََ
‫َرََم‬
ََ‫َالَفَك‬
َ َََ‫َرَََو‬
ََ‫َتَقَدََوَنَ َالَذَك‬
َ ََ‫َيَع‬
ََ َ‫اقَصَوَن‬ َ ََ‫وفَي‬
َََ‫ةََالن‬
ََََ ََ َََ‫و‬
َََ َ‫َالص‬

َ َََ
.َ‫ََََهَم‬
‫َََات‬
‫َبَعَين‬
َ ََ‫ََر‬
‫َنَ ََأ‬
َ َ‫وفََم‬ ‫َََفَضَلََََمََنَََََأ‬
َ ََ‫َََل‬ ‫ََأ‬
َ َ‫اعَة‬
َ ََ‫َََعََََالَجَم‬
‫َفَرَضََََوََاَحَدَََم‬
َََََ ‫َََنَ ََأ‬
‫ََدََاء‬ ‫ََأ‬
َ َ‫لاَََيَعََلََمَوَن‬
ََ
َ َ‫اتََو‬ َ َ‫ََلَلََجَم‬
َ ََ‫َعََوََاَلَجَمََاع‬ َََ‫ََاَرَكََيَن‬
‫اتََت‬
َ َََ
‫َبَعَين‬
َ ََ‫َََر‬
ََ‫اَلأ‬

“Nâkıs olan sufiyye, zikri ve fikri mühimmâtın ehemminden olarak itikad ederler.
Sünnet ve farzları yerine getirme hususunda tembellik gösterirler. Cuma ve cemaatleri terk eder
oldukları halde, erbainleri tercih ederler. Bilmezler ki cemaat ile beraber bir farzın edası, onların
binlerce erbaininden daha faziletlidir.” Mektubat-ı Rabbani, c.1, m.260

-Namaz’ın yüce şanı-

ََ‫ََََي‬
‫فَغَان‬
َ ََََ
‫َََلأ‬
‫َضَرَََا‬
َ َ‫اجََخ‬
ََ ََ‫لح‬
َ َ‫ََا‬
َ‫َََلَى‬
‫ائَةََإ‬
َ َ ََََ‫لاََثَوَنََََوَالََم‬ َََََ‫وبََالَ َسَََابَعََََو‬
َ ََ‫َالث‬ َ ََ‫َت‬
ََ‫اَََلَمَك‬

َ َ‫َبََذََلَك‬
َ َ‫َََنَاَس‬
‫ايَةََوَمََاَي‬
ََََ‫َََه‬
‫ايَةََََالن‬
ََََ‫ََََه‬
‫َََلَىَن‬
‫ََإ‬
َ َ‫الَوَصََوَل‬
َ ََََ‫ََهَاَ ب‬
‫وطََكَمََال‬
َ ََ‫لاَةََََ َََالَمََن‬ َََ َ‫ََعَلََوََََشَََأَنََََا‬
َ َ‫لص‬ ََ‫َََيَاَن‬
‫فََيَب‬

ََََ‫َنَعَم‬
َ َََ‫ََجَل‬
‫َنَ ََأ‬
َ َ‫ََم‬
َ‫َََهََا‬
‫َََدََائ‬
‫يَأ‬
َ َََ َ ََ‫َتَف‬
‫َاعََ َََالَكَََلَفَةَََف‬ ََ‫الَعَبَاَدَةََََوََاَر‬
َ َََََ ‫َََنََاََلإ‬
‫َََََلَتَذَاَذَََب‬ ‫ََأ‬
َ َ‫ََاَعَََلَم‬
ََََ
‫َاَفَيه‬ َََ َ‫َوبََو‬
ََََ‫َاتَضَحََََم‬ َ َ َ‫وبََالََََمَرَغ‬
َ ََ‫َت‬
ََ‫صلََََالََََمَك‬
َ َ‫و‬

ََََ‫َيَة‬
ََ‫اتََ َََالَفَرَض‬ ََ َ‫ََََا‬
َ ََ‫لصََلَو‬ ‫َََدََاء‬
‫يَأ‬
َ ََََ
‫ََخَصََوَصََاَف‬
َ‫اَلَغَيَرََََالَََمََنَتَهََي‬ َََ َ‫لاََيَتََيََس‬
َ ََََََ‫رََفَيه‬ ََ
َ َََ‫لاَةََفََإََنََه‬ َََ َ‫ََََا‬
َ َ‫لص‬ ‫َََدََاء‬
‫يَأ‬
َ ََََ
‫ََخَصََوَصََاَف‬
َ‫َتَعَالَى‬ َ َََ َ‫َََهََسَب‬
َََ ََ‫َحَانَهَََو‬ ‫اَلل‬

َََ‫ل‬
َ َ‫تَغَا‬
َ ََ‫َََ َش‬
‫ََاَ َلإ‬
َ‫رَىَفَيهَََا‬
َََ ََ‫َي‬
َ َ‫َََََالَفََرََََائَضََََو‬
‫َةََب‬
َ َ‫ََََنَوَط‬
‫َبَةََم‬
َ ََ‫َََس‬
‫َََلَكََََالن‬
‫َََتَكََوَنَََت‬
‫ايَةَََف‬
ََََ‫َََه‬
‫ََالن‬ ‫افَلََوَََأََمَاَف‬
َ‫ََََي‬ َ ََ‫اَلاََب‬
ََََ‫النَو‬
َََ َََََََََ
‫ََفَيه‬
َََ‫لاََاَََلَتَذََاَذ‬
ََ
َ ََََ ََََ ‫فََإََنَََا‬
‫لإبَََتَدََاء‬

َ‫ََََيَنَََبَغََي‬
ََ ‫َنَََ*َو‬
َ َ‫ََنَصََيبََََم‬
َ َََ‫َتَكََوَن‬
َََ‫َات‬
َ ََ‫َعَاَد‬
َ َ‫ََس‬
َ‫ََوَ َهَذََى‬
َ‫َطَََع‬
َ َ‫ََََ َََالَفََرََََائَضَََََفَق‬
‫ََدََاء‬
‫ىَهَوََأ‬
َ َ َ ََ َ‫َيمَََلَلََمََنَتَه‬
ََ
َ َ‫َََمَرََََ َََالََعَظ‬
ََ‫لاََوَاَلأ‬
َ ََ‫َتَعَطََي‬
َََ‫افَل‬ َ ََ‫ب‬
ََََ‫النَو‬
َََ

َ‫َََي‬
ََ ‫َََََلَتَذََاَذَََف‬
‫َََيَنََََذََلَكَ َاََلإ‬
‫بَلَ َهَيَََع‬
َ َََ‫لا‬
َ ََََ‫ََص‬
‫ََأ‬
َ ََ ََ َ‫َظَ َلََََََلنَفَس‬
‫َفَيه‬ َََ‫لاَةََََل َاََح‬ َََ َ‫ََََا‬
َ َ‫لص‬ ‫ََدََاء‬
‫ََأ‬ َ‫َََََلَتَذََاَذََََاَلَذََي‬
َ َ‫ََيَحَصَلََََحََيَن‬ ‫َََنَ َاََلإ‬
‫ََأ‬
َ َ‫َلَم‬
ََ‫َيَع‬
ََ َ‫َأَن‬

َ َ*ََ‫َنَعَيمَهََا‬ ‫ابََا َََلنََعَيم‬


َ ََ َََََ َ ََ‫اَلَأَرََب‬
ََََََ
‫ََ(ع)َ َهَنََيئ‬
َ‫ََهَذََا‬
َ ََ‫يََرَتَََبَة‬ َ ََ‫ََََوََاَلَحََزَنََََس‬
‫َبَحَاَنََََاَََللَهَ ََأ‬
ََ ََ ‫َََالََبَكََاء‬

19
ََ‫ََنَا‬
‫ََلََوب‬
‫ََََيَ َق‬
‫َََمََان‬
‫َبََاَلأ‬
َََ َ‫َنَسََلَََي‬
ََ َ‫َةََلَأَمََثََالََنَاَ َالََََمَهَوَسََيَنََََ(ع) َدَعَوََنَا‬
ََ َ َ‫ََيَضََاَ َغَََنَيَم‬
‫اهََأ‬
َ َََ‫َََي‬
‫لاَمَ َوَسََمَاَعََنَاَ ََإ‬
َ ََ‫َهَذََاَ َ َََالَك‬ ‫َالتَكَََلَمَََب‬
َ َ َ‫ََمََثَل‬ َ َ‫و‬
َََ

ََ َََ‫لاَةََََوَنَََه‬
ََ‫ايَة‬ َََ َ‫ََا‬
َ َ‫لص‬ َ‫َََي‬
‫ََهَيَََف‬ َ ََ‫ََالَ َدَنََي‬
َ‫ََََنَمََا‬
‫اَإ‬ َ‫َََي‬
‫َبَ َف‬
َ َ‫ايَةَََ َََالَقَر‬
َ ََََ‫ََفَنَه‬
ََ َ‫ََخَرَة‬
‫ََاَلآ‬
َ‫َََي‬
‫َيَةَََف‬ َ ‫َََثَلََََرَتَََبَةََََا‬
َ َ‫لرَؤ‬
ََ ‫لاَةَََم‬ َََ َ‫َبَةَََا‬
َ َ‫لص‬ َ ََ‫َََأََنَ َرَت‬
َ‫ََََلَمَ) ََأَيَضََا‬
‫(وََاع‬

َ ََ‫َََََمَقََاَصَدَ َوََالََ َس‬


ََََ‫لاَم‬ ‫ةََمَنَ َال‬
َ ََ‫لا‬ َََ َََ‫لاَةََََو‬
َ َ‫الص‬ ََ َََ‫َائَلَ َل‬
َ ََ‫لص‬ َََ‫َاتَ َوَس‬ ََََ‫َََنَ َس‬
َ ََ‫َائَرَََ َََالََعَبَاَد‬ ‫َيَةََََوَََأَيَضََاَ َإ‬ َ ‫َََيَنََََا‬
َ َ‫لرَؤ‬
ََ ‫َََيَ َع‬
‫ََخَرَةَََف‬
‫َََيَ َاَلآ‬
‫َبَ َف‬
َ َ‫َََالَقَر‬

.َََ‫َََكََرَاَم‬
ََ ‫وَاََلإ‬
C.1 - 137. mektup Hâcc Hızır Efgâni hazretlerine, Kemâli, sonun sonuna vâsıl olmaya
bağlı olan namazın yüce şânının ve buna münâsip olan şeylerin beyanı hakkında yazılmıştır.

Kendisine rağbet edilen mektubunuz ulaştı ve içindekiler anlaşıldı. Sen bil ki ibadetlerden
lezzet almak ve ibadetin edasında külfetin kalkması, hususi ile namazın edasından külfetin
kalkması Allah Sübhânehü ve Teâla’nın bahşettiği en büyük nimetlerdendir. Zira ibadetlerden
hususi ile beş vakit namazın edasından lezzet duymak mâneviyâtın nihayetine ulaşamayanlara
müyesser olmaz. Çünkü başlangıçta lezzet, ancak nafileler ile alınır. Nihayette ise bu lezzet alma
işi farzlara bağlıdır. Nihayette bulunan kimse nafileler ile meşgul olmayı tıkanıklık kabul eder.
Nihayete ulaşanlar için en büyük vazife yalnız farzları eda etmektir. “İşte bu saadetler kime nasib
olur acaba!” (Şiir). Bilinmesi lazımdır ki; muhakkak namazı eda anında hâsıl olan lezzetten nefse
asla bir pay yoktur. Bilakis o tat, (nefis için) hüzün ve ağlamadaki lezzetin ta kendisidir.
SübhânAllah bu ne yüce rütbedir! “Nimet erbabına elde ettikleri nimet mübarek olsun!” (Şiir).
Bu sözlerin benzerlerini söylemek ve bu sözleri duymamız bizim gibi hevâ ü heves sahipleri için
de bir ganimettir. “Bırakın bizi bu temenniler ile kalplerimizi teselli edelim” (Şiir). Bilesin ki
namazın rütbesi, âhiretteki ru’yetüllah rütbesi gibidir. (Allah-ü Teâlâ’ya) dünyada yakınlığın
nihayeti ancak namazda olur. Ahirette ise (Allah-ü Teâla’ya) yakınlığın sonu ru’yetullahın
kendisindedir. Yine diğer ibadetler namaza vesiledir. Namaz ise maksatlarındandır. Selam ve
ihsan sizin üzerinize olsun. İ. Rabbani, c.1, m.137

20
‫‪-İftitah tekbiri ve Namazdan sonra Tesbihat-‬‬

‫لاناَعبدََالحيََ َ‬
‫لاَثمائ َةَإلىَموَ َ‬
‫المكتوبَالرابعَوالثَ َ‬

‫فيَبيانَالأَعمالَالصالحَةَالتيَنيطََبهاَو َع َدَدخولََالجنةََفيَأكثرَالآياتَالقرآنيةََوفيَبيانَأداءَالشكرََ َ‬

‫لاةَوأسرارَها َ‬
‫و بيانَبعضَمعانيَالصَ َ‬

‫َبَالأعمالَالصالحةَالتيَجعلَاللهَ‬
‫كَاللهََتعالىََ‪َ:‬أنهَكانَليَتردَ َدَمنَمدةَمديدةَفيَأنَالمراد َ‬
‫بعدَالحمدَوالصلواتََاعلمَََأسعَد َ‬

‫سبحانهَوتعالىَوع َدَدخولََالجنةََمربوطاَبهاَفيَأكثرَالآياتَالقرآنيةَهلَهَوَجميعَالأَعمالَالصالحةَأوَبعضَ َهاَ‪َ،‬فإنَكانَالجميعََفذلكَ‬

‫ض َفمجهولَ َغيَر َمتعين َفأفيضَ َفيَالخاطر َأخيراَبَمحض َفضل َالحقَ‬


‫ر َ؛َفإنه َقَلَ َمن َيكون َموفقاَلإتيان َالجميع َ‪َ،‬وإن َكان َالبع َ‬
‫متعس َ‬

‫لامَعليهاَ‪َ،‬فإذاَأَ َدَيتََهذهَالاَصولََالخمس َةَعلىَوجهَ‬


‫س َ‬‫لامَالخمس َةَالتيَبنيَالإَ َ‬
‫سبحانهَأنهَ‪َ:‬لعلََالمرادَبتلكَالأَعمالَالصالحةَأركانَالإَسَ َ‬

‫؛َوقوَل َهَ‬
‫لاحَ َنق َد َالوقتَفإن َهذه َالخمسة َفيَحد َذاتهاَأعمالَ َصالح َة َوموانعَ َللسََيئاتَ َوالمن َكراتَ َ َ‬
‫الكمال َفالم َرجوَ َأنَ َتكون َالنجاةَ َوال َف َ‬

‫لاةَتنهىَعنََالفحشاءَوالمنكرََ‪َ‬شاه َدَلهذاَالمعنىَوإذاَتيسرَإتيانََهذهَالخمس َةَيرجىَحصولََأداءَالشكرَ‪َ،‬فإذاَحصلَ‬


‫تعالىَ‪ََ:‬إنَالصَ َ‬

‫أداءَالشكرَحصلتََالنجاةََمنََالعذابَ‪ََ:‬ماَيفعلَاللهَبعذابكمَإنَشكرتمَوآمنتمَ‪َ .َ‬‬

‫ضىَ‬
‫لا ََيَر َ‬
‫لاة َالتيَهي َعمادَ َالدين َ‪َ،‬وإنَ َ َ‬
‫فينب َغيَللإنسان َأن َيجتهد َفيَإتيان َهذَه َالخمسة َغاي َة َالإَجتهاد َ؛َخصوصاَفيَإقامة َالصَ َ‬

‫لاَمتيناَلأجلَ‬
‫لام َوحازَ َونالَحبَ َ‬
‫س َ‬‫لاَعظيماَمنَأصول َاَلإَ َ‬
‫لاةَفقدَحصَلَأصَ َ‬
‫بتركَأدنىَأدبَمن َآدابهاَمهماَأمكنَ؛َفمنَأتم َالصَ َ‬

‫َواللهََسبحانهَالموَفقَ‪َ .‬‬
‫لاصَوفاز َ‬
‫الَخ َ‬

‫لاةَالمصلينَ‪َ،‬وسائَرَالتكبيراتَ‬
‫لاةَإشارةََإلىَاستغنائهَوكبر يَائهَتعالىَمنَعبادةَالعابدينَوصَ َ‬
‫اعلمَ‪َ:‬أنَالتكبيرةَالاَولىَفيَالصَ َ‬

‫سهَتع َالىَ‪َ،‬وحيثَكانَمعنىَ‬
‫َقدَ َ‬
‫وزَإلىَعدمَلياقةََأداءَكل ََركنَلأنََيكونَعبادةَلجناب َ‬
‫التيَبعَ َدَكلََركنَمنََالأَركانَإشاراتََورم َ‬

‫رعَالتكبيرََفيَ‬
‫لافَالسجدتين َ؛َفإنهماَمع َوجود َالتسبيحاتَفيهماَشَ َ‬
‫رعَ َالتكبيرََبعدَالركوعَبخَ َ‬
‫التكبيرَملحوظاَفَيَتسبيحَالركوعََلمَيَش َ‬

‫الَالتذللََ َوالإَنكسارَقدَأَ َديََفيهَحقََ‬


‫اضَوكم َ‬
‫اَكانَنهاي َةَالإَنحطاطََوغاي َةَالإَنخف َ‬
‫أولهماَوآخرهماَوذلكَلََئلاََيتوهمََأحدََأنَالسجودَلَمَ َ‬

‫لا َةَمعراجََالمؤمنََ‬
‫تَالصَ َ‬
‫ارَالتَكبيرَ‪َ،‬وَلمَاَكان َ‬
‫ودَلفظََ‪َ"َ:‬أعلىَ"َوسَنََتكر َ‬
‫العبادةَولأجلَدفعَهذاَالتوهمَأيضاَاختيرَفيَتسبيحََالسَج َ‬

‫اج َهَ‪َ َ،‬وأنَ‬


‫لاَت َهَمعر َ‬
‫يَللمصلىَأنَيجعلَصَ َ‬
‫رفَبهاَرسولََاللهََصلىَاللهَعليهَوسلمََليل َةَالمعراجََ؛َفينبغ َ‬
‫اتَ َش َ‬
‫رعَفيَآخرهاَقَ َراءَ َةَكلم َ‬
‫َش َ‬

‫لاةَ"َ‪َ .‬‬
‫لامََ‪َ"َ:‬أقربََماَيكونَالعب َدَمنََالربَفيَالصَ َ‬
‫لاةَوالسَ َ‬
‫يطلبَفيهاَغايةَالقربَ؛َقالََعليهَوعلىَآلهَالصَ َ‬

‫عَ‬
‫رَ‬‫لاةَفلَُأَجلََتسليَت َهَ َش َ‬
‫لاَل َهَحَقَأنَيَظهرَفيهَرعبََوهيب َةَوقتَأداءَالصَ َ‬
‫ج َ‬‫وَلمَاَكانَالمصَليَمناجيَرَبهَومشاهدَعظمَت َهَو َ‬

‫لاةَ‬
‫نَ"َوماَوردَعنََالنبيََصلىَاللهَعليهَوسلمََمنََالتَسبيحَوالتحميدَوالتكبيرَوالتهليلَمائةََمرةَبعدَأداءَالصَ َ‬
‫يمَتَي َ‬
‫لا َةَ َبالتَسََل َ‬
‫خ َتَمَالصَ َ‬

‫افَبعدمََلياق َةَتلكَ‬
‫لاةَمنَ َالقصور َوالتقصير َ‪َ َ،‬والإَعتر َ‬
‫لاَفىَبالتسبيحَوالتكبيرَماَوقَعَفيَأداء َالصَ َ‬
‫"َسرَهَفيَعلم َالفقيرَأنَيتَ َ‬
‫ضَ َ‬‫الفر َ‬

‫لا َيرىَمستحقََ‬
‫اميََتَهاَ‪َ،‬وحيث َكان َأداءَ َالعبادة َميسراَبتوفيق َالله َتعالىَلزم َأداءَ َشكر َتلك َالنعمة َبالتحميد َوأن َ َ‬
‫العباد َة َوعدمَ ََتَم َ‬

‫يراتََوشكَرَنعم َةَالتوفيقَ‬
‫لافَيَالتَقَصَ َ‬
‫َت َ‬
‫لاةَمقروناَبالشرائطَوَالآدابَوحصلَبعدَذلك َ‬
‫العبادةَغَيرهَسبحان َهَوتعالىَ‪َ،‬فإذاَكانَأداءَالصَ َ‬

‫لائق َةَبقبولهَتباركَوتعالىَ‬
‫لا َةَ َ‬
‫ونف َيَاستحقاقَالعبادةَعنَغيرهَتعالىَمنَصميمَالقَلبَبهذهَالكلماتَالطيبةَفالمرجوََأنََتكونَهذهَالصَ َ‬

‫‪21‬‬
ََ‫ينَالمفلحينَبحرم َةَسيدَالَمرسلينَعليهَوعليهمَوعلىَآلهَالصَلواتََوالتسليمات‬
َ ‫َاللَ َهمََاجعلنيَمنََالَمصََل‬،َ‫وأنَيكونَصاحبَهاَمصلياَمفلحا‬

َ.

304. mektup Mevlana Abdulhayy’a, ekseri Ayat-ı Kuraniyye’de, cennete girme vaadinin
kendilerine bağlandığı salih amelleri beyan ve yine şükrün edasını, namazın bazı manaları ve
esrarını beyan hakkında yazılmıştır.
Hamd ve Salavattan sonra… -Allah-ü Teâla seni mesud etsin- bilmelisin ki, uzun zamandan beri
Allah Subhanehu ve Teala’nın, Kur’an-ı Kerim’deki pek çok ayette, cennete girmeyi kendilerine
bağlı kıldığı salih ameller ile tamamı mı yoksa bazıları mı murad edildiğine dair bir tereddüdüm
vardı. Eğer tamamı murad edildiyse, bu gerçekten çok zordur. Zira salih amellerin tamamına
muvaffak olanların adedi çok azdır. Eğer bir kısmı murad edildiyse, hangileri olduğu meçhuldür
ve belirli değildir. Sonunda mahza Hak Subhanehu’nun ihsanıyla salih ameller ile muhtemel ki,
İslam’ın, üzerine kurulduğu beş rükün murad edildiği gönlüme getirildi. Bu beş esas kâmil bir
şekilde yerine getirilirse kurtuluş ve felahın hâsıl olacağı ümid edilir. Çünkü bu beş rükün esas
itibariyle âmal-i sâlihadır. Günahlara ve yasaklanan şeylere manidir. Allah-ü Teâlâ’nın
“Muhakkak ki namaz kötü ve men edilmiş şeylerden nehyeder” ayeti bu manaya şahittir. Bu beş
şeyi yerine getirmek müyesser olursa şükrün edasının meydana gelmiş olması umulur. Şükrün
edası meydana geldiğinde ise azaptan kurtulmuş hâsıl olur. “Eğer şükreder ve imân etmiş
olursanız. Allah size ne diye azap etsin?” O halde, insan bu beş esası yerine getirebilmek,
hususiyle dinin direği olan namazı dosdoğru kılabilmek için son derece gayret etmesi ve imkân
nisbetinde, namazın en ufak bir edebini dahi terk etmeye rıza göstermemesi lazımdır. Kim
namazını itmam ederse, İslam’ın esaslarından büyük bir aslı elde etmiş, ebedi selamet için
sağlam bir ipe nail olmuş olur da kurtulur. Muvaffak kılan Allah Subhanehu ve Teala’dır. Sen bil
ki namazdaki ilk tekbir, Allah-ü Teâla’nın abidlerin ibadetine ve namaz kılanların namazına
ihtiyacı olmadığına ve Cenab-ı Hakk’ın büyüklüğüne işarettir. Her bir rüknün akabinde yapılan
diğer tekbirler ise Cenabı Hakk’a (layık) bir ibadet olacak şekilde rükünleri eda etme liyakatine
sahip olunmadığının işaretleri ve rumuzlarıdır. Rüku’daki tesbîhlerde bu mana bulunduğu için,
rükûdan sonra tekbir emredilmemiştir. Ancak secdeler böyle değildir. Secdelerdeki tesbihlerde
tesbihat bulunduğu halde, secdelerin hem evvelinde hem de ahirinde tekbir emredilmiştir.
Bunun sebebi ise secde, alçalma ve düşüşün sonu, tezellül ve inkisarın kemali olduğundan,
kişinin burada ibadetin hakkını yerine getirdiği vehmine kapılmaması içindir. Bu tevehhümün
önüne geçmek için secdelerde okunan tesbihlerde ayrıca ‘A’lâ’ lafzı tercih edilmiş, tekbirin
tekrarlanması da sünnet olmuştur. Namaz müminin miracı olunca, miraç gecesi Resüllullah
(s.a.v) Efendimizin müşerref olduğu kelimelerin namazın sonunda okunması emrolundu. O
halde namaz kılan kimseye namazını miracı kılması ve namazda Allah-ü Teâlâ’ya son derece
yakınlığı talep etmesi lazımdır. Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kulun Rabbine en yakın
olduğu yer, namazdadır.” Namaz kılan kişi Rabbiyle münacat halinde olduğu ve O’nun
azametini ve celalini müşahede ettiği için namazı eda ederken kendisinde bir korku ve heybet
hali zuhur etmelidir. Bu hal karşısında rahat bulması için namazın iki selam ile tamamlanması
emrolunmuştur. Efendimiz’den (s.a.v.) varit olduğu üzere farz namazın edasından sonra yüz
defa tesbih, tahmid, tekbir ve tehlil okunmasının sırrı, bu fakire göre, tekbir ve tesbih ile namaz

22
içindeki taksir ve kusurları telafi etmek, bu ibadete liyakatinin bulunmadığını ve tam olarak
yerine getiremediğini itiraf etmektir. Bu ibadetin edası Allah Teâla’nın tevfikiyle müyesser
kılındığı için, tahmid ile bu nimete şükretmek ve Allah-ü Teâla’dan başka hiç kimseyi ibadete
müstahak görmemek lazımdır. Eğer namaz, şartlarına ve edeplerine uygun bir şekilde eda edilir
ve bu güzel kelimelerle ihlaslı bir şekilde, kusurların telafisi, Tevfik (Hz. Allah’ın bu ibadeti
yapmağa muvaffak kılması) nimetinin şükrü ve ibadetin O’ndan başkasından nefyi hâsıl olursa
işte o zaman, bu namazın Cenab-ı Hakk’ın kabulüne layık, onu kılanın da felaha ermiş bir
musalli olması umulur. Allah’ım, Peygamberlerin Efendisi (s.a.v.) hürmetine beni felaha eren
musallinden eyle. İ. Rabbani, c.1, m.304

23

You might also like