You are on page 1of 3

MÜZİK TARİHİ – ORTA ÇAĞ VE RÖNESANS

GÜZ DÖNEMİ FİNAL SINAVI


Burak ÇELENK
19280015

1. "Sürekli bas" nedir? Hangi müzikal dönemin karakteristik özelliğidir? Neden


gereksinim duyulmuştur? Açıklayınız. (20 puan)
2. "Madrigal" türü hakkında bilgi veriniz. Önemli bestecilerinden ikisinin adını yazınız.
(15 puan)
3. Salt çalgı müziği hangi yüzyılda, hangi müzikal dönemde ortaya çıkmıştır?
Özellikleri nelerdir? (15 puan)
4. Rönesans müziğinde Antik Yunan etkisini yazınız. Rönesans müzisyenlerinin amacı
ve bu amacı gerçekleştirmek için kullandıkları teknikler hakkında bilgi veriniz. (20
puan)
5. "Homofoni" ve "Polifoni" terimlerini açıklayınız. (10 puan)
6. Barok Dönem müziğinin icrası konusunda günümüzde ne tür sorunlarla
karşılaşılmaktadır? Neden? Açıklayınız. (20 puan)

CEVAPLAR

1. Sürekli bas (Basso Continuo/şifreli bas) Hiç boşluk bırakılmadan seslendirilen yoğun
bir müziği temsil eder. Barok dönemin karakteristik özelliğidir. Hatta o kadar önemli
ki bazı kişiler bu sürece ‘Barok’ yerine ‘Sürekli Bas Dönemi’ bile demişler. Sürekli
bas dönemi polifoninin yoğunlaşmasıyla birlikte eserlerdeki parti sayısı artmış ve çalgı
desteğine ihtiyaç duyulmuştur. Kiliselerde orgcuya eser verilirmiş fakat ayrı bir org
partisi yazılmazmış. Orgcular en kalın bas partisinin diğer partilere göre konumlarını
belirleyerek çalmaya başlarlarmış ve kendileri için bunlara rakam vermişlerdir. Eser
boyunca sürekli olarak org desteği devam etmiş.
2. Sözcük anlamı “kendi dilinde şarkı” demektir. Din dışı bir müzik olan bu türün ilk
örnekleri 14. yüzyılda görülmekle birlikte, 16. yüzyıl madrigali, bu ilk örneklerinden
oldukça farklıdır. 1300’lü yıllardaki nakaratlı yapı bırakışmış, kısa nakaratsız şiirler
bestelenmeye başlanmıştır. Çok sesli yapısı daha da karmaşık bir hal almış ve
kontrpuan daha yenilikçi bir şekilde kullanılmıştır. 14. yüzyılda 2 sesli olarak yazılan
Madrigaller, 16. yüzyılda ilk olarak 4, daha sonrasında yüzyıl ortalarında 5 sesli olarak
yazılmaya başlanmıştır. Bununla birlikte daha fazla ses partisi içeren eserler de
görülür. Bu durum bestecinin ustalığı yansıtır. 16. yüzyılda her türlü eğlence, kutlama
ve toplantılarda Madrigaller söylenirdi. Başlangıçta amatör müzisyenler tarafından,
daha sonrasında ise soylular tarafından getirtilen profesyonel müzisyenler tarafından
icra edilirdi. Madrigal türünde eser yazan en önemli besteciler ise; Carlo Gesualdo ve
Claudio Monteverdi.
3. 16. yüzyıl öncesinde çalgılar sadece danslara ve insan sesine eşlik yapmak için
kullanılıyordu. Çalgılar için özel olarak bir müzik yazılmıyordu. Çalgılar çoğunlukla
vokal partinin aynısını çalıyordu. Salt Müzik/ Bağımsız çalgı müziği, 16. yüzyılda
Rönesans Dönemin de ilk olarak, vokal türlerin besteleme tekniklerinin çalgıların
özelliklerine uyarlanarak besteler yapılmasıyla başlamıştır. Salt müziğin iki tür
özelliği vardır:
 Birincisi, çalgıların özgün yapıları üzerine yoğunlaşıp, vokal biçimlerden
bağımsız çalgı müziklerinin bestelenmesi,
 İkincisi, vokal biçimleri model alan yapıtların bestelenmesi ya da var olan
vokal müziklerin çalgılara uyarlanması.
4. Yunan müziği, gizemli ve büyülü bir sanat olarak görülüyor. Doğayı değiştirebilecek
ve insan ruhunu harekete geçirebilecek bir güce sahip olan müzik. Evrenin gerçekliği
ve güzelliğinin sesle vücut bulmuş hali olarak bir model ve gerçeklik olarak görülüyor.
Antik Yunan dünyasındaki anlam yüklü ve etkileyici müziğin aynısını Rönesans
Döneminde de yansıtmaya çalışmayı amaçlıyorlar. Çünkü Yunan filozofları ele geçen
kitaplarda hep müziğin etkileyiciliğinden ve büyük bir güce sahip olmasından söz
ediyorlar. İnsanlığın ve evreni nasıl müzikle değiştirebildiklerinden söz bahsediyorlar.
Bu müziğin nasıl bir müzik olduğunu anlayabilmek için bu konu üzerine düşünmeye
başlıyor Rönesans insanları. Aynı etkileyicilikteki müziği yaratmayı amaçlıyorlar.
Yunanlıların kendi müziklerini tarif ettikleri gibi duyguları harekete geçirmesi
gerektiğini düşünüyorlar ve bunun için iki tane çözüm yolu buluyorlar:
 Artikülasyon: Sözcükler anlaşılır olmalı, vokal müzik, sözcüklerin doğal
artikülasyonunu yansıtmalı. Sözcükler anlaşılır olmazsa, müziğin anlatmak
istediği konu da anlaşılmaz. Böylece erken Rönesans bestecileri, filozofları ve
estetisyenlerinin ilk kuralları, müzik açık bir biçimde sözcükleri yansıtmalı.
 Müzik, sözcüklerin anlamını yansıtmalı. Yani yazılmış olan sözler eğer
hüzünlü bir konuyu anlatıyorsa, bir ölümü anlatıyorsa bu konuyu içeren
sözlerin altına hareketli bir müzik eklenemez. Sözlerin anlamına göre temposu
ağır, melodisi acıklı, hüzünlü bir tavırda oluşması gerekir.

Böylece ritim artikülasyonla, müzik deklamasyonla, anlam da Word Painting ile


sağlanıyor ve buna göre düzenleniyor.

5. Homofoni: Sözcük anlamı tek sesliliktir. Fakat sözcük anlamındaki tek seslilikten söz
edilemez. Eşlikli tek seslilik olarak tanımlanabilir. Yani eşlik sayesinde tek sesli yapı
çok sesli hale geliyor. Tek bir ezginin egemenliği var ve o eşlikli yapı dikey olarak
kurulan armonik sistemle ezgiyi çok sesli bir bütün haline getiriyor.
Polifoni: Sözcük anlamı çok sesliliktir. Kontrpuan sistemi ile yazılan çok sesli müziğe
polifoni deniliyor.
6. Eserlerin yazılmayan kısımları ya da günümüze ulaşan notalarda yazılı olmayan
kadans bölümleri. Bunun nedeni olarak: Barok dönemde eserler seslendirme sırasında
tamamlanıyordu. Çünkü mutlaka bir doğaçlama bölümü oluyordu. Doğaçlama yapmak
o dönemde çok önemli bir etkendi ve bestecilerin yeteneklerini ve çalgı çalma
becerilerini, enstrümana olan hâkimiyetlerini kanıtlayabildikleri bir alandı. Genellikle
icra sırasında eseri besteci seslendirdiği için bu doğaçlama bölümleri kâğıt üzerine
aktarılmıyordu ve dolayısıyla bugün elimizde olan notaların çoğu eksik bir şekilde
duruyor. O dönemde doğaçlamanın nasıl ve eserin hangi bölümünde yapılacağı
tamamen icracının kontrolüne bırakıldığı için, günümüzde bunları yapabilmek haliyle
güç oluyor ve sorun yaratıyor. Nerde hangi nüanslar yapıldı, nerde tempo değişti,
nerde nasıl süslemeler yapıldı.. vs. gibi teknik özellikleri bilemiyoruz.

You might also like