Professional Documents
Culture Documents
Septisizmi ilk kez sistematik olarak kullanan Sofistler (Protagoras, Gorgias) temel
olarak, kesin ve mutlak bilginin olamayacağını, insanların algılarının göreceli
olduğunu savunarak bilgide rölâtivistliği (göreceliği) savunmuşlardır.
Onlara göre her şey rölatif (göreceli) olduğu için bilgi doğruya değil, yarara
bağlanmalıdır.
Pyrrhon’a göre, nesnelerin ne olduğunu bilemeyiz. Çünkü duyular olsun, akıl olsun,
bize nesneleri oldukları gibi değil, göründükleri gibi gösterirler. Her yargı ve her
yargının çelişiğini söylemek mümkündür. Yapılması gereken şey, her türlü kesin
yargıdan kaçınmaktır.
a) Rasyonalizm (Akılcılık):
En önemli temsilcileri:
Farabi ve Leibniz.
1
KONUSU:
Rasyonalizme göre doğru bilgi mümkündür ve doğru bilgiye ancak akılla ulaşabiliriz.
Akıl, doğuştan bilgi edinme yetisi ile donatılmıştır. Yani biz bilgilere doğuştan sahibiz.
Bunun için duyum ve algılar bize zorunlu, kesin, genel geçer bilgileri veremezler.
Böyle bir bilgiyi bize ancak akıl verebilir. Deneyden gelmeyen, deney öncesi bu
bilgilere Kant “a priori” bilgi adını verir. Bazı rasyonalistlere (Sokrates, Platon), göre
tüm bilgiler doğuştan vardır, bazı rasyonalistlere (Descartes, Farabi) göre ise bazı
bilgiler (analitik önermeler, matematiksel bilgiler, akıl ilkeleri, evrene ve Tanrı’ya ait
bilgiler) doğuştan vardır.
b) Empirizm (Deneycilik):
En önemli temsilcileri
Epiküros,
Gassendi,
John Locke,
David Hume,
George Berkeley,
Condillac
Herbert Spencer’dir.
KONUSU:
John Locke’a göre; göre insan zihninde doğuştan hiçbir bilgi yoktur. Ona göre zihin
başlangıçta üzeri yazılmayı bekleyen boş bir levhadır (Tabula Rasa). Her şey sonradan
bu levhaya duyum ve deneyler aracılığıyla yazılır. Tüm bilgiler deney sonrası (a
posteriori) dır.
2
c) Kritisizm (Eleştirel Felsefe):
KONUSU:
Kant, empirizm ile rasyonalizm’i uzlaştırmaya çalışmıştır. Kant’a göre akıl ve deney
tek başına mutlak varlığı kavramada yetersizdir. İnsan bilgisi, duyu verileri ile aklın
kategorilerinin birleşmesiyle oluşur. Kant’a göre; bilgimiz deneyle başlar akılla son
bulur. Çünkü bilginin oluşabilmesi için deney kadar zihne de ihtiyaç vardır. Bilginin
hammaddesini duyular (deney) bize verir. Bu hammadde zihnin kategorileri (a priori)
içine girer. Bu kategorilerde form (şekil) alarak akıl tarafından işlenir ve böylece bilgi
oluşur.
ç) Pozitivizm (Olguculuk):
Kurucusu ve temsilcisi
Auguste Comte’dur.
KONUSU:
Comte göre doğru bilgi ancak bilimsel (pozitivist) bilgidir. Bilimsel bilgi olgulara
dayanan, deney ve gözlem yoluyla elde edilen bilgidir. Comte olgulara dayanmayan,
deneyle ispatlanamayan, denetlenemeyen şeylerin felsefeden atılması gerektiğini
söyler. Çünkü bunlar bilimsel değildir, anlamsızdır ve metafizikseldir. Comte’un
amacı felsefeye bilimsel bir kimlik kazandırmaktı. Bu nedenle metafiziksel şeylerin
felsefeden atılması gerektiğini savunur. Çünkü bunların hiçbirinin olgusal dayanağı
yoktur, bu nedenle ispatlanamaz.
En önemli temsilcileri
Wittgenstein,
Reichenbach,
Carnap
B. Russell’dir.
3
KONUSU:
Analitik felsefecilere göre matematik ve mantık ile doğru olarak tanımlanamayan veya
deney ve gözlem ile doğrulanamayan her bilgi değersiz, boş laftan başka bir şey
değildir. Bilim sadece açık, mantıklı, akılsal değil duyu deneyimi ile de incelenip
kanıtlanabilir olandır. Metafizik, bilimin ve felsefenin konusu olamaz. Felsefenin
görevi dildeki kavramları çözümlemektir.
e) Entüisyonizm (Sezgicilik):
En önemli temsilcileri
KONUSU:
Sezgi aklın doğrudan doğruya, yani araçsız olarak bir şeyin algısını elde etmesi
manasına gelir. Yani aklın bir hamlede, birden biri yani aniden algılaması bir sezgidir.
Sezgicilik, akıl ve duyumu gerçeği bulma ve bilme aracı olarak kabul etmez. Çünkü
bunlar, bulmak ve bilmek için araçlara muhtaçtırlar. Oysa gerçek ve öz biliş, hiçbir
araç olmaksızın, doğrudan doğruya sezgi gücüyle bilmekle mümkündür.
f) Pragmatizm (Faydacılık):
En önemli temsilcileri
KONUSU:
Pragmatizm’e göre bir şey yararlı olduğu sürece değerli, önemli ve doğrudur.
Gerçeklik ve doğruluk insanın eylemlerinin sonuçları, başarıları ve yararlarıyla
değerlendirilmektedir.
W. James’e göre; insan yaşamında işe yarayan ve faydalı olan şeyler doğru ve
gerçektir. Doğrunun değeri de bize sağladığı fayda ile ölçülür. Hayat ve olaylar
değişkendir, bu nedenle insanın ihtiyaçları da sürekli olarak değişir.
4
g) Fenomenoloji (Görüngü/Özbilim):
KONUSU:
Fenomen aklın ve duyuların algıladığı her şeydir. Fenomenler, tek tek algılanan
nesneler değildir. Tek tek algılanan nesnelerin ifadesi olan bütünsel (tümel)
kavramlarıdır. Örneğin; tek tek algılanan kiraz, erik, karpuz gibi meyveler değil,
düşünce/akıl yoluyla bütünsel olarak bilinen MEYVE kavramıdır.
Fenomenoloji bir varlıkların özüne ulaşmak için kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntem;
bir fenomenin (nesnenin) öz bilgisine ulaşabilmek için önce onun özüne ait olmayan
tüm özelliklerin (ilgisiz görüşler, bilimsel ve günlük bilgiler, önyargılar vb.)
ayıklanmasını (parantez içine alınması) içerir.
Böylece insanın öze ulaşmasını engelleyen, öze ait olmayan öğeler, kısa bir süre için
yok sayılır. Böylece varlığın özünü meydana getirmeyen somut özellikler ayıklanarak
varlık soyutlanır. Bu sayede bilinç, onun özünü doğrudan, aracısız olarak kavrar.
Kısacası fenomenoloji, varlıkların olgusal özellikleri ötesinde bunların özlerini, yani
sadece düşüncemizdeki varlıklarını kavrama çabasıdır.
Örneğin; bir kalemin özüne ulaşmak istiyorsak, kalemin olgusal özelliklerini (şeklini,
rengini, ağırlığını vb.) bir kenara bıraktığımızda bilincimizde, onu kalem yapan saf
özü, idesi kalır. Bu özler, zaman ve mekâna bağlı değildir, ölçülüp tartılamazlar.