You are on page 1of 18

Bölüm

13 Karar Verme

Selin Yılmaz

Bölüm İçeriği
Karar Verme
Karar Vermenin Tanımı
Karar Vermenin Aşamaları
Karar Vermenin Kuramsal Temelleri
Somatik İşaretleme Hipotezi
Somatik İşaretleme Hipotezi’nin Nöroanatomisi
Beklenti Kuramı ve Çerçeveleme Etkisi
İkili İşlem Süreci Kuramları
Zihinsel Kestirme Yolları
Temsile Dayalı Kestirme Yolu
Ulaşılabilirliğe Dayalı Kestirme Yolu
Dayanak Noktası ve Uyarlama Kestirme Yolu
Tutumlara Dayalı Kestirme Yolu
Çerçeveleme Etkisi ve İkili İşlem Süreç Teorisinin Nöroanatomisi
Karar Vermede Bireysel Farklılıklar
Bilişsel Süreçlerdeki Farklılıklar
Kişilik Özellikleri
Gelişimsel Dönemden Kaynaklanan Farklılıklar
Karar Vermenin Nöroanatomisi
Nöropsikiyatrik Bozukluklarda Karar Verme Performansı
Üzerinde Duracağımız Bazı Sorular
1. Belirsiz durumlarda karar almak neden zor bir bilişsel işlemdir?
2. Belirsiz durumlarda karar verme davranışını açıklayan güncel kuramsal yaklaşımlar ve bu yaklaşımla-
rın odaklandığı noktalar nelerdir?
3. Karar vermedeki bireysel farklılıklar nelerden kaynaklanır?
4. Karmaşık kararlar alırken kullanılan zihinsel kestirme yolları nelerdir?
5. Karar vermenin aşamaları nelerdir ve bu aşamalarda hangi beyin bölgeleri rol oynar?

323
Bilişsel Psikoloji: Bilişin Davranışsal ve Fizyolojik Temeli

Karar Verme
Karar Vermenin Tanımı
Bilişsel psikologlar genellikle karar verme terimini, seçenekler arasından se-
çim yaparken gerçekleşen zihinsel faaliyetlere atıfta bulunmak için kullanırlar
(Galotti, 2002). Karar verme, bireylerin seçenekleri değerlendirerek en olası ey-
lemi seçmesine olanak sağlayan üst düzey bir bilişsel işlemdir (Summerfield ve
Koechlin, 2009). Başka bir deyişle, karar verme eyleme geçmeye ya da eylemsiz
kalmaya yönelik seçim sürecini içerir.
Bireyler yaşamları boyunca olumlu veya olumsuz sonuçlanan çeşitli kararlar
almak durumunda kalmaktadırlar. Bu kararlar bazen istenen veya elde edilecek
olan şeyin bilinmesi ve çok fazla zihinsel çaba gerektirmemesi nedeniyle basit
kararlar olarak adlandırılır. Örneğin, gün içerisinde işe veya okula giderken hangi
kıyafeti seçeceğimiz, öğlen ne yiyeceğimiz veya hangi kitabı okuyacağımız gibi
seçeneklerin değerinin ve sonuçların açık olduğu kararlar kolay kararlar olarak
nitelendirilir. Öte yandan bazı kararlar, sonuçları itibarıyla bireyin hayatında
önemli etkiye, riskli sonuçlara neden olabilecek derecede zor ve karmaşık olabi-
lir. Özellikle hangi alanda yatırım yapmanın kar sağlayacağının belirlenmesi,
hangi meslek dalının seçileceği, bir hastanın tedavisinde hangi yöntemin seçile-
ceği, hangi siyasi partiye oy verileceği, kötü hava koşullarında uçağa binip bin-
memek, size zarar veren birini affedip affetmemek ya da eş seçimi gibi karşılaşı-
lacak olası sonuçların belirsizliğinin ve karmaşıklığının arttığı durumlarda doğru
kararlar almak zordur. Nitekim bireyler iş/okul, aile hayatı, sosyal hayat, boş
zaman, kişisel gelişim ve ekonomi gibi pek çok alanda sürekli olarak hedefler
belirleyip bu doğrultuda kararlar almaktadırlar. Bu gibi belirsiz durumlarda seçe-
nekler ve bunların sonuçları arasında kesin bir neden-sonuç ilişkisi olmadığı için
olasılık hesaplamalarına dayanarak bir seçeneğin avantajlarını ve dezavantajlarını
tam olarak doğru hesaplayabilmek mümkün değildir. Kararlar her ne kadar dik-
katli bir şekilde ve tarafsız olarak değerlendirildikten sonra verilse de kişiyi iste-
nen sonuca ulaştırmayabilir. Örneğin, bir ev almak istediğinizi düşünün. Bütçeni-
ze göre önceliklerinizi ve hedeflerinizi evin genişliği, istediğiniz bir semt içeri-
sinde olması ve iç dizaynının istediğiniz kriterlerde olması olarak belirlediniz.
Bunlar olmasına rağmen evin gürültülü bir konumda yer alması ve tesisatında bir
sıkıntı olması sizi evin beklentilerinizi karşılamadığı yönünde bir duyguya yön-
lendirdi. Başlangıçta doğru verilmiş bir karar olduğunu düşünseniz de, tüm olası-
lıkları hesaba katamadığınız için verilen karar mutsuz sonla bitmiştir. Nitekim
pratikte mükemmel veya rasyonel kararlar vermenin belirsiz durumlarda
imkânsız olduğu bilinmektedir (Tversky ve Kahneman, 1981). Dolayısıyla bu
324
Karar Verme

gibi durumlarda önceden yapılan seçimlerin sonuçlarından yola çıkılarak (geri


bildirimlerden öğrenme yoluyla) hangilerinin daha avantajlı olabileceğine karar
vermek önemli görülmektedir.

Karar Vermenin Aşamaları


Karmaşık kararların çoğunda karar vericinin birkaç görevle meşgul olması
gerekir. Bu durumda problem çözme sürecinin son basamağı olarak kabul edilen
karar vermenin de belli aşamaları olduğu varsayılır. Örneğin, beynin farklı alan-
larının karar vermenin farklı aşamalarındaki rolünü inceleyen çalışmalardan yola
çıkan bir yaklaşıma göre karar vermenin üç aşamasından söz edilmektedir (Ernst
ve Paulus, 2005). Bu karar adımları sırasıyla şöyledir: (i) Olası tüm seçenekler
arasından tercihlerin değerlendirilmesi ve oluşturulması, (ii) bir eylemin seçilip
uygulanması ve (iii) bir sonucun deneyimlenmesi veya değerlendirilmesidir.
Başka bir yaklaşıma göre karar vermede 5 aşama olduğu öne sürülmektedir (Ga-
lotti, 2002). Her bir aşama bir sonrakinin ön koşulu olabileceği gibi belli bir sıra-
sının olmayabileceğini, bir görev performansının diğerinin performansıyla örtü-
şebileceğini, bazı görevlerin atlanabileceğini ve görevlerin farklı şekillerde yapı-
labileceğini ifade eder. Bu aşamalardan ilki olan hedef belirleme, mevcut durum
ile hedef arasındaki farkı azaltan, bireyi motive eden, dolayısıyla iyi verilmiş
kararlar için oluşturulan zihinsel temsillerdir. İkinci aşama, seçeneklerin olası
sonuçları, seçeneklerden kimlerin etkileneceği veya bir kararın bireyi başka bir
karar veya plana zorlayıp zorlamayacağı gibi seçenekler hakkında bilgi toplamayı
ifade eder. Basit veya zor bir karar fark etmeksizin, bireylerin seçeneklerin ta-
mamı olmasa da bazıları hakkında bilgi toplaması gerekmektedir. Üçüncü aşama
ise toplanan bilgilerin bir araya getirilerek organize edilmesi yani karar sürecinin
yapılandırılmasıdır. Bir sonraki aşama organize edilen seçenekler kümesinden
nihai bir seçimin yapılmasıdır. Kararın son aşaması ise değerlendirme yani tüm
sürecin, yanlışların ve doğruların gözden geçirilerek ve gerekirse yeniden yapı-
landırılmasıdır.

Karar Vermenin Kuramsal Temelleri


Somatik İşaretleme Hipotezi
Kalp atış hızı, deri iletkenlik yanıtı ve kan basıncı gibi somatik işaretlerin
(sinyaller) yani ikincil duygulardan kaynaklı hislerin karar vermenin önemli be-
lirleyicileri olduğuna vurgu yapan Somatik İşaretleme Hipotezi’ne göre (SİH),
dışsal veya içsel bir duygu bireyde fizyolojik değişimlere ve buna bağlı olarak

325
Bilişsel Psikoloji: Bilişin Davranışsal ve Fizyolojik Temeli

sinir sisteminde değişikliklere yol açar. Bu işaretler, bireyin dikkatini ilişkisiz ve


tehlikeli uyaranlardan uzaklaştırmada bir alarm görevi üstlenir. Yani kişilerin
seçenek sayısını azaltarak (dolayısıyla bilişsel yükü azaltarak) daha az seçenek
arasından seçim yapmasına olanak sağlar. Özellikle bu işaretlerin bilinç düzeyin-
de ya da bilinç dışı düzeyde kararlara etki ederek kararın verimliliğini arttırdığı
düşünülmektedir (Bechara, Damasio ve Damasio, 2000; Damasio, 2006). Soma-
tik işaretler doğru karar vermede tek başına yeterli bir unsur olarak görülmemek-
tedir. Sürecin önemli bir parçası akıl yürütmedir ve akıl yürütme karar vermeye
hizmet eden önemli bir araç olarak görülmektedir. Nitekim akıl yürütme ve karar
verme iç içe geçmiş kavramlardır ve en uygun seçimi yapmak için doğru akıl
yürütme stratejileriyle ilerlemek gerekir (Damasio, 2006). Doğru akıl yürütme
stratejileri için de dikkat ve çalışma belleğinin etkin olması gerekir ve somatik
işaretler bu bilişsel özelliklere müdahale ederek kararları destekler.

Somatik İşaretleme Hipotezi’nin Nöroanatomisi


Somatik sinyallerin özellikle ventromedial prefrontal kortekste (VmPFK)
düzenlendiği ve temsil edildiği öngörülmektedir. Bu bölge aynı zamanda prefron-
tal korteks (PFK), limbik sistem, somatik duyusal korteks ve beyin sapı çekirdek-
lerinden aldığı sinyalleri otonom sinir sistemi yapılarına ileterek hipotalamus
aracılığıyla kimyasal tepkiler üretir (Damasio, 2006). SİH’nin nörobiyolojik te-
mellerini inceleyen araştırmalarda genel olarak belirsiz durumlarda karar verme-
nin davranışsal ölçümü olarak Iowa Kumar Testi’nin (IKT) kullanıldığı görül-
mektedir. Bu test, Bechara Damasio, Damasio ve Anderson (1994) tarafından ilk
olarak VmPFK hasarlı hastaların karar verme performanslarını değerlendirmek
amacıyla kullanılsa da zamanla hem sağlıklı örneklemde hem de nörolojik ve
psikiyatrik bozukluklarda karar verme performansını ölçen önemli bir test olarak
kullanılmaya başlanmıştır (Şekil 13.1). SİH’yi test etmek amacıyla genellikle
IKT uygulaması esnasında bireylerin deri iletkenlik yanıtı, kan basıncı, kalp atışı
gibi fizyolojik tepkileri ölçülmüştür (Bechara ve Damasio, 2005; Hinson, Jame-
son ve Whitney, 2002; Miu, Heilman ve Houser, 2008; Simonovic, Stupple, Gale
ve Sheffield, 2018). Özelikle amigdala başta olmak üzere limbik sistem yapıla-
rında (Şekil 2) ve VmPFK’de hasarı olan bireylerin sağlıklı bireylere göre sergi-
ledikleri düşük IKT performansının düşük deri iletkenlik yanıtıyla ilişkili olduğu
görülmüştür (Bechara ve ark., 1994; Bechara, Damasio, Damasio ve Lee, 1999).
Yani azalan somatik sinyallerin bozulan karar verme performansıyla ilişkili ola-
bileceği tespit edilmiştir. Böylece özellikle somatik sinyallerin kişileri farklı se-
çeneklerin avantajlı veya dezavantajlı olmaları açısından uyardığına yönelik ön-
görüler desteklenmektedir (Damasio, 2006).
326
Karar Verme

Bilgi Kutusu 13.1. IOWA KUMAR TESTİ

Belirsiz durumlarda karar verme davranışının deneysel ortamda çalışılmasına olanak sağlayan önemli testler-
den biri olarak kabul edilen Iowa Kumar Testi’nin (IKT) uygulanması esnasında bireylere dört deste kart
sunulur. Test uygulanan kişiye başlangıçta 2000 TL değerinde nakit borç para verilir. Katılımcıların yapması
gereken, dört deste içerisinden kart seçimi yaparak kendilerine verilen borç parayı mümkün olduğunca
arttırmaya çalışmaktır. Katılımcı her kart seçiminin sonucunda ekranın üst kısmında yeşil ile gösterilen kısım-
dan ibrenin sağa sola ilerleyişiyle kazanç ve kayıplarını takip eder. Seçimler esnasında 2000 TL’nin bitmesi
hâlinde (kırmızıyla gösterilen bölüm) tekrar borç para verilir. A ve B desteleri dezavantajlı yani uzun vadede
belirgin şekilde kayıplara yol açan desteler iken, C ve D desteleri avantajlı yani uzun vadede bireylere kazanç
sağlayan destelerdir. Toplam 100 kart seçimi sonucu testin uygulaması sonlanır (Bechara ve ark., 1994).

Şekil 13.1. Iowa Kumar Testi

Şekil 13.2. Limbik sistem yapıları

327
Bilişsel Psikoloji: Bilişin Davranışsal ve Fizyolojik Temeli

Beklenti Kuramı ve Çerçeveleme Etkisi


Kahneman ve Tversky’nin (1979) Beklenti Kuramı’nda, insanların kayıp ve
kazançları farklı değerlendirdikleri, kayıplara aynı kazanç miktarına göre daha
güçlü tepki verme eğiliminde oldukları ve bu nedenle genellikle riskten kaçındıkla-
rı ileri sürülmektedir. Bu kuramsal yaklaşıma göre karar verirken ilk olarak koşul-
lar çerçevelendirilerek birleştirilir ve genellikle sabit olmayan bir referans noktası
belirlenir. Bazı durumlarda referans noktasının güncellendiği ve kararları etkilediği
görülür. Tversky ve Kahneman (1981), bunu göstermek için aşağıda sunulan meş-
hur Asya problemini kullanmışlardır:
Problem 1 (N=152): Farz edelim ki ABD, 600 kişide ölüme neden olacağı
beklenen Asya’ya özgü bir salgın hastalığına hazırlanıyor. Hastalıkla mücadele
etmek amacıyla toplam 152 katılımcıya iki farklı alternatif program tavsiye edildi.
Bu programların çıktılarının bilimsel tahminleri şu şekildedir:
Program A uygulanırsa, 200 kişi kurtulacak (%72).
Program B uygulanırsa, üçte bir ihtimalle 600 kişi kurtulacak, üçte iki ihtimal-
le de hiç kimse kurtulmayacak (%28).
Belirtilen bu iki program arasından hangisini seçersiniz?
Tahmin edileceği üzere risk karşıtı tercihler karşımıza çıkmaktadır. Şöyle ki bu
soruyu yanıtlayanların büyük bir kısmı (%72) 200 kişinin kesin olarak kurtulma
olasılığını ancak üçte bir olasılıkla 600 kişinin kurtulma olasılığını tercih ediyor
(%25). Bu durumda daha az riskli olan ilk seçenek kişilere daha cazip gelmiştir.
Şimdi bu problemin farklı bir katılımcı (her iki soruya yanıt veren toplam 155 katı-
lımcı) grubuna şu şekilde sunulduğunda problemin yanıtlarını görelim:
Problem 2 (N=155):
Program C tercih edilirse 400 kişi ölecek (%22).
Program D tercih edilirse üçte bir olasılıkla kimse ölmeyecek ve üçte iki olası-
lıkla 600 kişi ölecek (%78).
Bu şekilde oluşturulan senaryoda 400 kişinin kesin bir şekilde ölme olasılığına
karşı çoğunluk riskli olan programı tercih etmeyi daha kabul edilebilir bulmuştur.
Burada kazanım içerikli seçimler riskten kaçınmak; kayıp içeren seçimler risk al-
mak olarak algılanabilmektedir. Şöyle ki iki farklı seçenek olduğunu düşündüğü-
müzde seçenekler eşit beklenen değerlere sahiptir. Her iki seçenek de kazanç çer-
çevesi ve kayıp çerçevesi olmak üzere iki farklı çerçevede sunulur. Her iki çerçe-
vedeki seçenekler de beklenen değerleri açısından aynı olmakla birlikte, kazanç
328
Karar Verme

çerçevesi deneklerde riskten kaçınan bir tutum, kayıp çerçevesi ise risk arayışını
çağrıştırır. Sonuç olarak, problem aynı olsa bile problemin sunuluş şekli yani soru
çerçevesi bireyleri farklı seçimler yapmaya yönlendirmektedir. Son olarak özellikle
bireyin tercih ettiği bu karar çerçeveleri algılama biçimi, bakış açısı, inançlar veya
alışkanlıklar gibi bireysel farklılıklara göre değişebilmektedir (Tversky ve Kahne-
man, 1981).

İkili İşlem Süreci Kuramları


Çerçeveleme etkisinin altında yatan neden için genel olarak öne sürülen başka
bir kuram İkili İşlem Süreci Kuramı’dır. Karar vermenin doğasını açıklamaya yö-
nelik farklı İkili İşlem Süreci Kuramları bulunmakla beraber, bu kuramların ortak
görüşü karar verme sürecinde iki farklı bilişsel sistemin rol oynadığıdır (Evans,
2003; Kahneman, 2019). Karar verme ve karmaşık yargıları açıklamak için bilişsel
psikolojide sıklıkla başvurulan bu kuramlardaki iki sistem farklı şekillerde isimlen-
dirilmektedir. Bu kitap kapsamında Sistem 1 (sezgisel) ve Sistem 2 (analitik sis-
tem) terimleri kullanılacaktır (Kahneman, 2003; Stanovich, 2004). Sistem 1’in
düşünce tarzının genel olarak hızlı, otomatik, zahmetsiz, çağrışımsal, örtük olduğu
ve duyguları içerdiği kabul edilir. Ayrıca alışkanlıklar tarafından yönetildiği için
kontrol edilmesi veya değiştirilmesi zordur. Sistem 2’nin işleyişinin ise daha yavaş
olduğu ve çaba gerektirdiği öne sürülür. Bilinçli olarak izlenme ve kontrol edilme
olasılığı daha yüksektir. Bu sistem nispeten esnektir ve potansiyel olarak kurala
tabidir. Sistem 2 sınırlı kapasiteye sahip merkezî bir çalışma belleği sistemine eri-
şimi gerektirdiği için bilinçli, Sistem 1 ise bunu gerektirmediği için örtük olarak
tanımlanır (Evans, 2008). Bilinçli ve yavaş sistem (Sistem 2) sezgisel sistemin
denetleyicisidir ve aynı zamanda bu iki düşünce sistemi birbirini karşılıklı olarak
etkiler (Kahneman ve Frederick, 2002). Sistem 2 tüm yargılarda bulunmasına rağ-
men bu düşünce sisteminin işleyişinin bazı faktörlerle bozulması durumunda onun
faaliyetlerinin Sistem 1 tarafından yürütüldüğü düşünülmektedir (Evans, 2008).
Belirsiz durumlarda karar verirken çoğunlukla Sistem 1’in daha baskın rol oy-
nadığı savunulmaktadır (Kahneman, 2019). Özellikle hatalı kararları Sistem 1’in
ürettiği, hataları tespit edip düzeltme işlevini de Sistem 2’nin üstlendiği varsayılır
(Kahneman ve Tversky, 1982). Ayrıca belirsiz durumlarda karar verirken, eğer
belirsizlik orta düzeyde ise her iki sistem birlikte hareket edebilir yani otomatik
yanıt mantıksal sistem aracılığıyla kontrol altına alınabilir. Diğer taraftan, belirsiz-
liğin yüksek düzeyde olduğu ve özellikle bilişsel görevlerin eş zamanlı sunulduğu,
bilişsel yükün arttığı durumlarda otomatik duygusal değerlendirme (Sistem 1) bir-
çok yargı ve davranışın temel belirleyicisi olabilmektedir (Kahneman ve Ritov,

329
Bilişsel Psikoloji: Bilişin Davranışsal ve Fizyolojik Temeli

1994; Kahneman, Ritov, Schkade, Sherman ve Varian, 1999). Bireylerin karşılaş-


tıkları karmaşık bilgi akışıyla baş edebilmeleri için çoğunlukla uzun süreli bellek-
lerinde bulunan bilgilerden hangisinin duruma uygun olduğuna hızlıca karar
vermeleri gerekmektedir. Bunun için bireyler olay ve davranışların nedenlerini
ararken çoğunlukla dikkatli muhakeme yapmak yerine bazı ipuçları kullanarak
sonuçlara ulaştıkları zihinsel kestirme yolları (heuristic) kullanırlar (Tversky ve
Kahneman, 1974). Ön yargılara yol açan bu sezgisel zihinsel kestirme yolları
Sistem 1 ile ilişkilendirilir ve bu ön yargılardan kaynaklı hatalı kararları iyileşti-
recek analitik düşünme becerisi de Sistem 2 ile karakterize edilir. Yani belirsiz
durumlarda zor kararlar alırken seçenekleri mukayese etme ve bunları yaparken
kurallara uyma gibi bilişsel çaba gerektiren işlemleri yapabilme kabiliyeti Sistem
2’ye özgüdür ve Sistem 1 bu özelliklere sahip değildir. Yüksek riskli durumlarda,
özellikle bu zihinsel kestirme yollarıyla harekete geçmek tehlikeli olabilir. Bunu
önlemek için Sistem 1’in sezgisel öngörülerinin düzenlenmesi ve dürtülerin bastı-
rılması yani çıktılarının izlenmesi ve düzeltilmesi doğrultusunda Sistem 2 devre-
ye girmelidir. Son olarak, bu bilinçli, mantıksal sistemin bazı bireylerde daha
tembel olduğu yani bireyler arası farklılıklar gösterebileceği de unutulmamalıdır
(Kahneman, 2019).

Zihinsel Kestirme Yolları


İnsanlar belirsiz durumlarda yargılarda bulunurken bilişsel işleme kapasitele-
rinin kısıtlılığı, olayın birey için önemi, zaman baskısı ve kararın zorluk seviyesi
gibi çeşitli nedenlerden dolayı çoğu zaman dikkatli bir şekilde akıl yürütmekten
ziyade bazı ipuçlarıyla sonuçlara ulaştıran zihinsel kestirme yöntemleri (heuris-
tic) kullanmaktadırlar (Tversky ve Kahneman, 1974). Bu yollar çok az düşünme
gerektirdiği ve dolayısıyla çok az bilişsel yüke neden olduğu için kısa yoldan
karara ulaştıran, çoğu zaman işlevsel yöntemler olarak görülmektedir. Ayrıca bu
yollar genel olarak kullanışlı ve yararlı olmalarına rağmen kısa yoldan pek çok
olasılığı göz ardı etmesi nedeniyle yanlılıklara ve bazı durumlarda kötü veya
hatalı kararlara yol açabilir (Kahneman, 2003). Bunların bir kısmından aşağıda
kısaca söz edilmektedir.

Temsile Dayalı Kestirme Yolu


Temsile dayalı kestirme yolu, bir kişinin veya nesnenin sahip olduğu özellik-
ten yola çıkılarak hangi kategorinin üyesi olduğuna kısa yoldan anlık yargılarla
karar verilmesidir. Bu kestirme yolu bireylerin iş yerindeki, sosyal ilişkilerindeki
ve politik seçimlerindeki pek çok kararını yönlendirebilir. Özellikle, diğer insanlar

330
Karar Verme

hakkında yaptığımız değerlendirmelerde büyük etkisi olabilir. Belirli rollerdeki


insanların nasıl davranması gerektiğine dair şemalar geliştirme eğilimindeyiz.
Örneğin, sessiz, yardımsever düzenli, detaycı ve çekingen görünen bir bireyin
kütüphaneci, doktor, öğretmen, çiftçi gibi meslek kategorilerinden hangisiyle daha
çok eşleşebileceği sorulduğunda muhtemelen büyük bir kesim kütüphaneci yanıtı-
nı verecektir. Bunun yanı sıra başkalarının hayatları üzerinde etkisi olabilecek
birtakım önemli kararlar alınması gerektiğinde de bu yolun sıklıkla kullanılabildi-
ği görülmektedir. Nitekim bir sanığın “suçlu” şüpheli prototipiyle ne kadar yakın-
dan eşleştiğine veya suçun belirli bir suç kategorisini ne kadar iyi temsil ettiğine
bağlı olarak suçluluk hakkında hüküm verilebilir. Doktorlar ve sağlık uzmanları,
bir hasta ve semptomlarının mevcut bir prototiple ne kadar iyi eşleştiğine bağlı
olarak teşhis ve tedavi kararları verebilir. Verilen karar kategorinin ortalama bir
üyesinin temsil edilebilme düzeyine (ya da temsil edilip edilmediğine) dayanarak
verilmektedir ve dolayısıyla burada ortaya çıkabilecek yanlılıklar çoğu zaman
diğer önemli belirleyicilerin göz ardı edilmesinden kaynaklanabilir.

Ulaşılabilirliğe Dayalı Kestirme Yolu


Ulaşılabilirliğe dayalı kestirme yolu bir karara varırken bellekte en kolay ve en
hızlı ulaşılan bilgilere başvurmaktır. Bu yol hem geçmiş öz yaşantılara dayalı sü-
rekli ulaşılabilir durumda olan şemalardan hem de geçici olarak zihnimizde çeşitli
sebeplerle ulaşılabilir olan bilgilerden kaynaklanabilir. Örneğin, Türkiye’de ev-
lenme yaşı ortalaması nedir sorusunun yanıtına çevrenizde evli arkadaş örnekleri-
nizden yola çıkarak bir çıkarımda bulunabilirsiniz. Yemek sektörüne yatırım yap-
mak isteyen birine kendi yaşadığınız başarısız tecrübeye dayalı olarak bu sektörün
karlı bir yatırım olmadığına ilişkin tavsiyede bulunduğunuzda bu tür bir kestirme
yönteminden faydalanmışsınız demektir. Ayrıca yakın bir arkadaşınız A model bir
araç almak istediğini size öğle yemeğinde anlattığını düşünün. Siz de sabah işe
giderken o marka aracı arızalanan biriyle karşılaştınız. Dolayısıyla arkadaşınızla
buluşmanın öncesinde yaşadığınız duruma bağlı olarak o aracın sürekli sorun çıka-
rabileceğine ve onu satın almaması gerektiğine ilişkin tavsiyeniz, bu tarz bir kes-
tirme yolundan yararlandığınızı gösterir.

Dayanak Noktası ve Uyarlama Kestirme Yolu


Dayanak noktası ve uyarlama kestirme yolu zihinde bir başlangıç noktası be-
lirleyerek benzer konularda bu noktayla tutarlı olan bilgilere dayandırılan çıkarım-
larda bulunmaktır. Özellikle sayılardan faydalanmak bireylere zaman kazandırır ve
tahminleri kolaylaştırır. Örneğin, üniversitenizdeki bu seneki öğrenci sayısının kaç
331
Bilişsel Psikoloji: Bilişin Davranışsal ve Fizyolojik Temeli

olduğu sorulduğunda, 2018 yılında bu sayının 2000 olduğuna ilişkin bir bilginiz
var ise her yıl artan öğrenci alımını ekleyerek ortalama bir tahmine kısa sürede
ulaşabilirsiniz. Bu şekilde bellekte yer alan dayanak noktası bir temsil oluşturur ve
bu karar bu temsile uyarlanır.

Tutumlara Dayalı Kestirme Yolu

Tutumlar, psikolojik objelerin tercih edilen veya edilmeyen olarak gruplara ay-
rılmasında etkili olan yaklaşımlardır. Bireyler tercih edilen grupları övmeye ve
korumaya eğilimli olurken, tercih edilmeyen grupları kabul etmeme, suçlayıcı olma
ve görmezden gelme eğilimi gösterirler. Sosyal hayatındaki tutumu ve yaşam biçi-
mi hakkında olumsuz duygular beslediğiniz biriyle proje yürütmek zorunda oldu-
ğunuzda projenin işleyişindeki herhangi bir aksaklığı o kişinin başarısız biri olma-
sından kaynaklandığını düşünebilirsiniz ve o kişiyi kötü ekip arkadaşı kategorisi
içerisine alabilirsiniz.
Tutumlara dayalı kestirme yollarının iki örneği bulunmaktadır (Kağıtçıbaşı ve
Üskül, 2010). Bunlardan biri olan ayla (hare) etkisi, izlenimlerimizin (olumlu veya
olumsuz) kişi veya olaylarla ilgili gelecek beklentilerimizi, çıkarımlarımızı etkile-
diğini ifade eder. Örneğin, güzel ve iyi olarak algıladığınız ve olumlu tutum geliş-
tirdiğiniz birinin tüm özelliklerini güzel ve iyi olarak algılayıp ondan sürekli olum-
lu beklentiler içerisine girebilirsiniz. Tutumlara dayalı kestirme yöntemlerinden
ikincisi bireylerin bir konuda başkalarının da kendisi gibi düşündüğüne ve davran-
dığına dair inancını yansıtan yanlılık yanılgısıdır. Bu durumda bizimle aynı düşün-
cede olan insan sayısının çok fazla olduğuna inanma eğilimindeyizdir. Bu yanılgı-
ya örnek olarak sabah erken uyanmaktan ve spor yapmaktan keyif almayan birinin
mutlaka bu düşüncede olan başka insanlar olduğunu düşünmesi ve bu kişi sayısını
abartma eğiliminde olması verilebilir.
Yukarıda bahsedilen zihinsel kestirme yolları dikkat kapasitemizi aşan bilgi ve
seçeneğin olduğu koşullarda sıkça başvurulan ve çoğu zaman hayatı kolaylaştıran
yöntemlerdir. İkili İşlem Teorisi’nin öne sürdüğü Sistem 1 bu sezgisel bilinçli ola-
rak farkında olmadan başvurduğumuz ve bazı durumlarda yanılgılarla sonuçlanan
bu yöntemlerin büyük bir kısmının kaynağı olarak kabul edilir (Kahneman, 2019).
Özellikle karmaşık, zor ve riskli kararlarda bilişsel çabaya ihtiyaç vardır ve sezgisel
kararlar tehlikeli ve beklenmedik sonuçlara sebep olabilir. Bunun için kurallara
uyan, kıyas yapabilen, zihinsel işlevlerin işleyişini düzenleyen ve dolayısıyla Sis-
tem 1’in öngörülerinin düzeltilmesi ve dürtülerinin bastırılmasında önemli görülen
Sistem 2’nin devreye girmesi önemli görülmektedir.

332
Karar Verme

Çerçeveleme Etkisi ve İkili İşlem Süreç Teorisinin Nöroanatomisi


Çerçevelemenin karmaşık kararlar üzerindeki etkisinin nörobiyolojik meka-
nizmalarını beyin görüntüleme teknikleriyle (fMRI) inceleyen çalışmalar bireylerin
kazanç çerçevesinde riskten kaçınma ve kayıp çerçevesinde risk arama eğilimlerin-
de amigdala aktivasyonunda artış gözlemlemiştir. Özellikle çerçeveleme etkisinin
duygusal sisteme bağlı zihinsel kestirme yöntemleri tarafından yönlendirilebileceği
görüşünü desteklemektedir. Aynı zamanda karar verme görevlerinde olumlu ya da
olumsuz duygusal bilgilerin işlenmesinde amigdalanın rolü olduğu da desteklen-
miştir (De Martino, Kumaran, Seymour ve Dolan, 2006). Ayrıca amigdala ile kar-
şılıklı güçlü bağlantıları olduğu bilinen orbital ve medial prefrontal korteksin
(OMPFK) duygusal ve bilişsel bilgileri bütünleştirerek daha rasyonel kararlara
yönlendirmede rolü olduğu düşünülmektedir. Aynı zamanda deneklerin seçimleri-
nin genel davranış eğilimlerine ters düştüğünde anterior singulat kortekste (ACC)
aktivasyon artışı olduğu gözlenmiştir. Bu durumda ACC’nin amigdayala bağlı
duygusal sistem ile analitik sistem arasındaki çatışmanın belirlenmesinde rol oyna-
dığı tespit edilmiştir (De Martino ve ark., 2006). Bir başka araştırma PFK’nin farklı
çerçevede sunulan iki seçeneğin duygusal ve bilişsel değerinin değerlendirilmesin-
de önemli rol oynadığını göstermiştir. Özellikle kesin kazanç getiren seçenekten
ziyade riskli seçenek daha fazla bilişsel çaba gerektirdiği için (özellikle çalışma
belleği ve imgelemenin etkin kullanılmasını) riskli seçeneğin seçilmesi esnasında
PFK’de daha fazla aktivasyon gözlenmiştir (Gonzalez, Dana, Koshino ve Just,
2004).
İkili İşlem Süreci Teorisi’nde tanımlanan iki ayrı sistemi inceleyen nöroana-
tomik bulgular sezgisel ve mantıksal sistemlerin, beynin farklı bölgelerinde akti-
vasyonlar meydana getirdiğini belirlemiştir. Buna göre, Sistem 1 amigdala, bazal
gangliyonlar ve lateral temporal korteksle ilişkili görülürken Sistem 2 ise anterior
singulat korteks, PFK ve medial temporal lobda özellikle hipokampus gibi alanlarla
ilişkilendirilmektedir (Lieberman, Jarcho ve Satpute, 2004). Ayrıca prefrontal ve
frontal kortikal alanların analitik sistemin işleyişinde, limbik alanların ve
VmPFK’nin ise sezgisel sistemin işleyişinde baskın rol oynadığı düşünülmektedir
(Goel ve Dolan, 2003; McClure, Laibson, Loewenstein ve Cohen, 2004).

Karar Vermede Bireysel Farklılıklar


Bireylerin sahip oldukları farklı algısal sistemlere bağlı olayları tanımlama bi-
çimlerindeki farklılıklar karar vermede farklılıklara yol açabilmektedir. Bunların pek
çok kaynağı olabilir ancak bu kitap kapsamında bilişsel süreçlerdeki farklılıklar,
kişilik özellikleri ve gelişimsel dönemlerden kaynaklanan farklılıklar ele alınacaktır.
333
Bilişsel Psikoloji: Bilişin Davranışsal ve Fizyolojik Temeli

Bilişsel Süreçlerdeki Farklılıklar


Pek çok aşamayı içerebilen karmaşık ve zor bir görev olarak tanımlanan belirsiz
durumlarda karar verme davranışının beynin farklı bölgelerini ve dolayısıyla bu böl-
gelerin sorumlu olduğu bilişsel becerileri devreye sokabileceği görülmüştür. Karar
verme sürecinde akıl yürütme, planlama, problem çözme ve özellikle zihinsel esnek-
lik/kurulumu değiştirme ve çalışma belleği yürütücü işlevlerinin gerekli zihinsel
mekanizmalar olduğu öngörülmektedir. Dolayısıyla düşük zihinsel esneklik, çalışma
belleği kapasitesi, planlama ve problem çözme becerisi ve analitik zekâ düşük karar
verme becerileriyle ilişkilendirilmektedir (Brand, Recknor, Grabenhorst ve Bechara
2007; Demaree, Burns ve DeDonno, 2010; Fein, Mcgillivray ve Finn, 2007; Gansler,
Jerram, Vannorsdall ve Schretlen 2011; Yılmaz ve Kafadar, 2020). Diğer bir deyişle,
PFK’nin önemli fonksiyonlarında zayıf olan bireylerin karar verme becerilerinin
daha zayıf olabileceği, diğer taraftan bu özelliklerin güçlü olmasının karar verme
performansını koruyucu veya destekleyici rolü olduğu düşünülmektedir. Hipotetik
karar verme görevlerine dayandırılan bu çalışmaların yanı sıra akıcı bilişsel becerileri
(özellikle yüksek işlemleme hızı ve yürütücü işlev becerileri) yüksek olan bireylerin
günlük hayatta daha az finansal hatalar yaptığını ve bankalardaki kredi puanlarının
daha yüksek olduğunu ortaya koyan çalışmalar olması, bu kişilerin daha iyi ekono-
mik kararlar verdiğini göstermektedir (Agarwal, Driscoll, Gabaix ve Laibson, 2009;
Li, Gao, Enkavi, Zaval, Weber ve Johnson, 2015).

Kişilik Özellikleri
Son dönemlerde rasyonel karar vermenin pratikte mümkün olmadığına ilişkin
öngörüler doğrultusunda bireyler arasında farklılaşan karar verme davranışının
altında yatan pek çok süreç merak konusu olmuştur. Son dönemlerde bilişsel süreç-
lerin yanı sıra araştırmalar, özellikle beş faktörlü kişilik özelliğinin karar verme
davranışındaki rolüne odaklanmışlardır. Beş faktörlü kişilik kuramında tanımlanan
kişilik özellikleri, dışadönüklük (extraversion), nörotizm (neuroticism), deneyime
açıklık (opennes to experience), uyumluluk (agreeableness) ve sorumluluktur
(conscientiousness) olarak bilinmektedir (McCrae ve Costa, 2003). Bunlar arasın-
dan karar verme davranışıyla en çok ilişkili olan kişilik özelliğinin nörotizm olduğu
görülmüştür. Nörotizm kişilik özelliğine sahip olan bireyler sinirli, kaygılı, karam-
sar, stresle baş etme becerileri zayıf ve uyum becerileri düşük olan bireyler olarak
nitelendirilmektedirler (Costa ve McCrae, 1992; Glass, Prichard, Lafortune ve
Schwab, 2013). Özellikle yüksek nörotizm özelliği gösteren bireylerin karar verme
görevlerinde daha zayıf performans gösterdikleri öne sürülmektedir (Hooper, Luci-
ana, Wahlstrom, Conklin ve Yarger, 2008; Byrne, Silasi-Mansat ve Worthy, 2015).

334
Karar Verme

Gelişimsel Dönemden Kaynaklanan Farklılıklar


Karar vermedeki bireysel farklılıklar, bireylerin gelişimsel süreçlerinden kaynak-
lanabilir. Özellikle genç ve orta yetişkinlerin, çocuklar, ergenler ve yaşlı yetişkinlere
göre daha fazla avantajlı seçimler yaptıkları gözlenmiştir (Beitz, Salthouse ve Davis,
2014). Bu noktada çocuklarda hızlı ve dürtüsel kararlar, ergenlerde ise riskli kararlar
daha yaygın görülebilir (Burdick, Roy ve Raver, 2013; Smith, Xiao ve Bechara, 2012).
Bu durum, erken çocukluk ve ergenlik döneminde nucleus accumbens aktivasyonun-
daki artışa bağlı yüksek ödül duyarlılığına bağlanabilir (Ernst ve ark., 2002; Steinberg,
2007). Yaşlanmaya bağlı bilişsel performanstaki gerilemeler bireylerin zorlu karar
görevlerinde gençlere göre daha kötü performans göstermelerindeki önemli etmen
olarak görülmektedir (Bruine de Bruin, Parker ve Fischhoff, 2012; Del Missier,
Mäntylä ve De Bruin, 2013; Li, Baldassi, Johnson ve Weber, 2013). Dolayısıyla çok
fazla seçeneğin olduğu ve bu bilgilerin karşılaştırılması için bilişsel becerilerin etkin
olarak kullanılmasının gerektiği kararlarda yaşlı yetişkinlerin genç yetişkinlere göre
hata yapma olasılığının daha fazla olduğu ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan yaşlı ye-
tişkinlerde deneyime dayalı bilginin artması ve özellikle finansal kararlardaki pratik
deneyimleri genç yetişkinler kadar iyi kararlar almalarını desteklemektedir (Li ve ark.,
2015). Ancak yaşlı yetişkinlerin alışılagelmiş, zihinsel esnekliği engelleyen otomatik
finansal kodlar geliştirmeleri nedeniyle deneyimleri her zaman iyi karar vermelerinde
bir destekleyici olmamaktadır (Lambert-Pandrout ve Laurent, 2010). Sonuç olarak,
karar vermenin kalitesi farklı gelişim dönemlerine bağlı özelliklere göre değişkenlik
gösterebilmektedir.

Karar Vermenin Nöroanatomisi


Belirsiz durumlarda karar verme davranışının ampirik olarak çalışılması, özellikle
günlük hayatta karar verme problemleri yaşayan PFK’si hasarlı vaka örneklerinin dav-
ranış değişikliklerinin incelenmesine dayanmaktadır. Bu vakalardan ilki ve en çok bili-
neni 1848 yılının yaz ayında demir yolu şirketinde bir ustabaşı olarak çalışan Phineas
P. Gage’in (Şekil 13.4) yaşadığı olaydır (Damasio, 2006). Bir patlama sonucu sol
yanağından kafatasına bir demir çubuk girmesi sonucu PFKnin orta ve iç kısımlarında
hasar oluşan Gage, olay gerçekleştikten sonra doktora yaşananların nasıl gerçekleştiğini
aktarabilecek bilince sahipti. Ancak iyileştiğinde zihinsel becerilerinin çoğunun korun-
masına rağmen Gage birtakım davranış problemleri göstermiştir. Bunlardan en önemlisi
kazadan önce kendisi için faydalı olabilecek seçimlere yönelen, planlarını kararlılıkla
uygulayan, ılımlı bir kişiliğe sahip biri iken kaza sonrası etik kuralları ihlal eden, plan-
lama ve etkili kararlar alıp bunları uygulamaya geçirmede sıkıntılar yaşayan biri hâline
gelmesidir. Nitekim, iyi olmayan karar verme becerilerinin sonucu işinden ayrılıp farklı
iş dallarında da başarı gösterememesi şeklinde günlük hayatına yansımıştır.

335
Bilişsel Psikoloji: Bilişin Davranışsal ve Fizyolojik Temeli

Şeki 13.4. Phineas P. Gage vakası

Bir başka örnek ise frontal lobunu sıkıştıracak büyüklükte bir tümöre bağlı ola-
rak yaşamında birtakım değişiklikler olan 30 yaşındaki Elliot vakasıdır. Bu vakada
tümörün ve zarar gören frontal dokunun alınmasından sonra Gage vakasında olduğu
gibi Elliot’un da ailesi ve arkadaşları tarafından kişiliğinde büyük değişiklikler oldu-
ğu bildirilmiştir. Zekâ, bellek ve dil gibi birçok bilişsel beceride problemler yaşama-
yan Elliot, basit kararlar alırken dahi problemler yaşıyordu. Sabah uyanıp işe gitme,
işlerini planlayabilme ve hedef belirleyebilmede zorluklar yaşıyordu. Bu durum onun
işten çıkarılmasına, farklı iş girişimlerinde başarısız olmasına, zayıf finansal kararlar
almasına neden olmuştur. Sonuç olarak aile ve maddi yaşantısı zorluğa sürüklenmiş-
tir. Gage vakasında olduğu gibi Elliot’un da sosyal yaşamındaki başarısızlığın sağ ve
sol frontal lobun orbital ve medyal kısımlarının, özellikle en büyük hasarın
VmPFK’de olmasından kaynaklandığı düşünülmekteydi. Dolayısıyla bu iki ünlü
vaka ve bunlar gibi pek çok vaka örneği araştırmacıları karar verme sorunlarının
kaynağını oluşturan mekanizmaların, karar vermenin hangi aşamalardan oluştuğunu
ve bu aşamalarda rol oynayan nöral ağları ve bilişsel mekanizmaları incelemeye
yönlendirmiştir. Araştırmacılar tarafından bu çalışmalar genellikle karar vermenin
doğasını günlük hayatta en iyi karşılayacağı düşünülen kumar görevleriyle test edile-
rek yürütülmüştür. Bu görevler bireylerin daha fazla para kazanmayı tercih edecekle-
rine odaklanarak, karar verme davranışının seçenekleri değerlendirerek en avantajlı
seçimi yapmaya dayanan doğasını bir derecede karşılayabildiğini hesaba katmakta-
dır. Lezyon çalışmalarının varsayımlarından yola çıkarak pek çok araştırmacı
VmPFK hasarı olan bireylerin en bilinen kumar görevlerinden olan IKT performan-
sının sağlıklı bireylere göre daha kötü olduğunu göstermiştir (Bechara, Dolan, Den-
336
Karar Verme

burg, Hindes, Anderson ve Nathan, 2001; Fellows ve Farah 2005; Ouerchefani, Ou-
erchefani, Allain, Rejeb ve Le Gall, 2017, 2018). Ancak yapılan nörogörüntüleme
çalışmaları kumar görevleri esnasında, dorsolateral prefrontal kortekste (DLPFK),
orbitofrontal kortekste (OFK) ve önemli limbik sistem yapıları olan amigdalada ve
ACC’de belirgin aktivasyonlar kaydetmiştir (Bush, Holmes, Dale, Greve, Jenike ve
Rosen, 2002; Ernst ve ark. 2002; Fellows ve Farah 2005; Lawrence, Luty, Bogdan,
Sahakian ve Clark, 2009). Bu çalışmalar da üst düzey karmaşık bir işlev olan karar
vermenin farklı aşamalarında beynin farklı duygusal ve bilişsel mekanizmalarının eş
zamanlı olarak devreye girebileceği bilgisini desteklemektedir. Özellikle, karar ver-
menin ilk aşaması olarak kabul edilen seçeneklerin tespit edilmesi için olası tüm
ihtimallerin değerlendirilmesinde parietal ve ACC, belirlenen seçeneklerden olmaya-
cak ihtimallerin elenerek tercihin belirlenmesinde OFK ve DLPFK, seçeneklere iliş-
kin duygusal değerin atfedilmesinde amigdalanın, ACC’nin, OFK’nin, insulanın ve
medial prefrontal korteksin rol üstlendiği bilinmektedir. Karar vermenin ikinci yani
eylem aşaması için otomatik tepkilerin bastırılarak doğru seçiminin zamanının belir-
lenmesinde lateral prefrontal korteks ve ACC; yapılacak seçime ilişkin gereken mo-
tivasyonda amigdala, nucleus accumbens ve ventrolateral prefrontal korteks devreye
girmektedir. Üçüncü ve son aşama olan yapılan seçimin değerlendirilmesinde OFK
ve ventral striatum önemli role sahiptir (Ernst ve ark., 2002; Ernst ve Paulus, 2005).
Sonuç olarak, frontal korteksin ve özellikle PFK yapılarının (Şekil 13.5) karar verme
performansında baskın bir role sahip olduğu görülmektedir.

Şekil 13.5. Karar vermede önemli prefrontal korteks alanlarının beyindeki yeri

337
Bilişsel Psikoloji: Bilişin Davranışsal ve Fizyolojik Temeli

Karar vermenin sinirsel mekanizmaları incelendiğinde farklı nörotransmitterle-


rin etkisinin olduğu saptanmıştır. Bunlardan özellikle ödül ve ceza sistemlerinde
önemli bir rol üstlenen dopaminerjik nöronların seviyesindeki anormalliklerin anlık
ödülü elde etme dürtüsüne dayalı olarak, uzun vadede fayda sağlamayacak kararla-
ra neden olabileceği tespit edilmiştir (Pirtosek, Georgijev ve Gregoric-Kramberger,
2009). Ayrıca yine ödül ve ceza sistemlerinde de rol oynayan serotonin seviyesin-
deki anormallikler süreç için gereken uygun olmayan davranışı bastırabilme bece-
risini engelleyerek riskli veya hatalı kararlara yol açabilmektedir (Evers, Van der
Veen, Fekkes ve Jolles, 2007; Rogers ve ark., 1999).

Nöropsikiyatrik Bozukluklarda Karar Verme Performansı


Gündelik hayatta sağlıklı bireyler; anlık stres, kaygı ve zihinsel yorgunluk gibi
çeşitli sebeplerle zaman zaman karar verme güçlükleri yaşayabilmektedir. Benzer
şekilde bazı nörolojik veya psikolojik problemler yaşayan bireyler de sıklıkla karar
verme güçlükleri yaşayabilmektedirler. Bu durum özellikle klinik örneklem grubu
ile sağlıklı örneklemin belirsiz durumlarda karar vermeyi ölçen Iowa Kumar Testi
(IKT) ve risk altında karar vermeyi ölçmekte sıklıkla kullanılan Balon Analog Risk
Testi (Balloon Analogue Risk Task: BART) (Lejuez ve ark., 2002) ve Zar Oyunları
Testi (Game of Dice Task) (Brand, Fujiwara, Borsutzky, Kalbe, Kessler ve Mar-
kowitsch, 2005) gibi nöropsikolojik test performanslarının karşılaştırıldığı çalışma-
larla anlaşılmaktadır. Bazı psikolojik bozukluklarda karar verme bozuklukları daha
fazla incelenmiş ve genel olarak tutarlı sonuçlar elde edilmiştir. Araştırmalar genel
olarak kumar oynama bozukluğu ve alkol bağımlılığı olan bireylerde karar verme
performansının zayıfladığını, özellikle kumar oynama bozukluğunda belirsiz du-
rumlarda karar verme performansının zayıfladığını göstermiştir (Ioannidis, Hook,
Wickham, Grant ve Chamberlain, 2019). Kumar oynama bozukluğuyla benzer
şekilde alkol bağımlılığı olan grubun sağlıklı bireylere göre IKT performansının
bozulduğu tespit edilmiştir (Kovács, Richman, Janka, Maraz ve Andó, 2017). Dep-
resyon ve şizofreni tanısı olan bireylerin ise özellikle riskli durumlarda karar verme
becerilerinin zayıf olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalar şizofreni ve depres-
yonda Zar Oyunları Testi ve BART performansının sağlıklı örneklemle karşılaştı-
rıldığında daha zayıf olduğunu rapor etmiştir (Fond ve ark., 2013; Pedersen, Göder,
Tomczyk ve Ohrmann, 2017; Kim, Lam, Kutz ve Yoon, 2021; Li ve ark., 2021;
Tikàsz ve ark., 2019). Belli bir noktaya kadar risk alma davranışının daha fazla
kazanca veya başarıya, diğer taraftan belli bir noktadan sonra alınan risklerin başa-
rısızlığa yol açtığı bu testlerde sergilenen kötü performans şizofrenideki yüksek
ödül duyarlığı ve depresyondaki yüksek ceza duyarlığıyla ilişkilendirilmektedir
(Boka ve ark., 2020; Hevey, Thomas, Laureano-Schelten, Looney ve Booth, 2017).
338
Karar Verme

Son olarak, orta ve ileri düzey Alzheimer teşhisi alan bireylerin yürütücü işlevler,
bellek, sayısal beceriler ve öğrenme becerilerindeki bozulmalara bağlı olarak hem
belirsiz hem de riskli durumlarda karar verme becerilerinin bozulabileceği görül-
müştür (Gaubert ve Chainay, 2021).

Bölüm İçeriği
1. Somatik İşaretleme Hipotezi’ne (SİH) göre somatik işaretler kararları nasıl etkiler? Somatik işaretlerin
hangi sinirsel mekanizmalar aracılığıyla kararları etkilediğini açıklayınız.
2. İkili İşlem Süreci Teorilerine göre Sistem 1 ve Sistem 2’nin işleyişindeki farklılıklar nelerdir? İki siste-
min etki ettiği sinirsel mekanizmaları ve karar vermedeki rollerini açıklayınız.
3. Bireylerin karar performansında bilişsel süreçlerin, yaş ve kişilik özelliklerinin etkileri nelerdir?
4. Phineas P. Gage ve Elliot gibi vakaların karar verme çalışmalarına katkıları nelerdir?
5. Karar verme performansının kumar görevleriyle test edildiği araştırma sonuçlarına göre beynin hangi
bölgelerinin süreçte aktif rolü bulunmaktadır? Dopamin ve serotonin gibi nörotransmitterlerin karar
vermedeki rolleri nelerdir?
Üzerinde Düşünelim
1. Yoğun stresli bir günün sonunda içinde bulunduğunuz olumsuz duygulanıma bağlı olarak aldığınız
kötü bir kararı düşünün. Somatik İşaretleme Hipotezi (SİH) varsayımları ile bu kötü kararı almanızın
nasıl gerçekleştiğini açıklayın.
2. Yakın zamanda aldığınız kararlarınızı gözden geçirin. Hangi zihinsel kestirme yollarını kullandığınızı
analiz edin. Hangi koşullarda, ne sıklıkla bu yollara başvurduğunuzu hesaba katarak bu kararlarınızın
başarı oranlarını tartışın.
3. İhtiyacı olmadığı hâlde devamlı bir şekilde (dürtüsel) alışveriş yapan bireylerin bilişsel becerilerini ve
hangi kişilik özelliklerinin baskın olabileceğini değerlendirin.
4. Karar verme problemleri yaşayabilecek nöropsikiyatrik bozuklukları ve bu bozukluklardaki aksaklıkla-
rın nedenlerini araştırarak bilişsel rehabilitasyon önerilerinizi belirleyiniz.
5. Iowa Kumar Testi gibi laboratuvar koşullarında karar vermeyi ölçen testlerin günlük hayattaki karar
verme davranışını açıklamadaki dezavantajlarını araştırınız.
Bölüm Özeti
1. Problem çözme sürecinin son aşaması olarak kabul gören karar verme, seçeneklerin belirsiz ve çok
fazla sayıda olduğu durumlarda zor bir üst düzey bilişsel süreçtir.
2. Karar vermenin farklı aşamaları olduğu öne sürülmektedir. Bir yaklaşıma göre kararın üç aşaması bu-
lunmaktadır. Bunlar; tercihlerin değerlendirilmesi ve oluşturulması, bir eylemin seçilip uygulanması
ve bir sonucun deneyimlenmesi veya değerlendirilmesidir. Başka bir öngörüye göre karar vermenin
hedef belirleme, bilgi toplama, karar sürecinin yapılandırılması, nihai bir seçim yapma ve kararın de-
ğerlendirilmesi gibi beş aşaması bulunmaktadır.
3. Zihinsel çaba gerektiren, zor ve karmaşık kararlar alırken pratikte mükemmel kararların ortaya çık-
maması karar vermede etkili olan mekanizmaların neler olduğuna dair farklı kuramsal yaklaşımların
ortaya çıkmasına neden oluşmuştur. Bunlardan biri olan Somatik İşaretleme Hipotezi somatik sinyal-
lerin bilinçli veya bilinç dışı düzeyde kararı destekleyerek verimliliğini arttırdığını öne sürer. Etkili bir
karara giden akıl yürütme sürecinde gerekli dikkat ve çalışma belleğine etki ederek bu sürece önemli
katkıda bulunur. Beklenti kuramına göre, bir problemin sunuluş şekli yani soru çerçeveleri bireylerin
farklı seçimler yapmasına neden olabilir. İkili İşlem Süreci Kuramları karar vermede genel olarak Sis-
tem 2 (mantıksal veya analitik sistem) ve Sistem 1 (sezgisel sistem) olmak üzere iki sistemin rol oyna-
dığını öne sürer. Otomatik ve hızlı işleyen Sistem 1’in işleyişinin yavaş ve analitik işleyen Sistem 2 ta-
rafından kontrol edildiğini ve iki sistemin karşılıklı birbirlerini etkilediklerini öne sürer.

339
Bilişsel Psikoloji: Bilişin Davranışsal ve Fizyolojik Temeli

4. Karar vermede ortaya çıkabilecek farklılıklar çoğu zaman bireylerin farklı bilişsel kapasitelere sahip
olması, farklı kişilik özelliklerinin baskın olması veya yaşa bağlı ortaya çıkabilecek bireyler farklılıklar-
dan kaynaklanabilmektedir.
5. Karar vermede rol oynayan önemli beyin bölgeleri incelendiğinde genel olarak PFK ve limbik sistem
yapılarının önemli olduğu tespit edilmiştir. DLPFK, VmPFK ve OFK ile limbik sistem yapılarından öze-
likle amigdalanın süreçte baskın rolü olduğu öngörülmektedir.
6. Nöropsikolojik çalışmalar kumar oynama bozukluğu, alkol bağımlılığı, depresyon, şizofreni ve alzhei-
mer gibi pek çok nöropsikiyatrik bozuklukta karar verme performansının günlük hayatı etkileyecek
şekilde bozulabileceğini göstermektedir.

Anahtar Terimler
Karmaşık kararlar (Complex decisions)
Somatik İşaretler (Somatic Markers)
Belirsiz durumlarda karar verme (Decision making under ambiguity)
Iowa Kumar Testi (Iowa Gambling Test)
Prefrontal Korteks (Prefrontal cortex)
Limbik sistem (Limbic system)
Amigdala (Amygdala)
Beklenti Kuramı (Prospect Theory)
Çerçeveleme etkisi (Framing effect)
İkili İşlem Süreci Kuramı (Dual Process Theory)
Sezgisel sistem (Heuristic system)
Analitik sistem (Analytic system)
Zihinsel kestirme yolları (Heuristics)
Riskli durumlarda karar verme (Decision making under risk)

340

You might also like