Professional Documents
Culture Documents
BAFRA
Editör
Prof. Dr. Osman KÖSE
Cilt-1
Ankara, 2023
Bafra Belediyesi Kültür Yayını
Editör
Prof. Dr. Osman KÖSE
BERİKAN YAYINEVİ
Kültür Mah. Kızılırmak Cad. Gonca Apt. No: 61/6
Çankaya-Kızılay/ANKARA
Tel: (0312) 232 62 18 - Fax: (0312) 232 14 99
Copyright 2023,
BERİKAN YAYINEVİ SERTİFİKA NO: 47109
Bu baskının butun hakları Bafra Belediyesine aittir. Bafra Belediyesinin yazılı izni olmaksızın,
kitabının tumunun veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı,
çogaltımı ve dagıtımı yapılamaz.
BAŞKAN’DAN…
İlkçağlardan günümüze Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri
Bafra’dır. Sahip olduğu verimli toprakları ve coğrafi imkânları Bafra’yı her daim
cazip bir yaşam merkezi yapmıştır. Bundan dolayı Bafra eski çağlardan itibaren
değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Başta Hititler olmak üzere birçok
eskiçağ devlet ve uygarlıkları bölgede hüküm sürdükten sonra başka Ana-
dolu’nun Müslüman Türkler tarafından fethi ile birlikte Bafra’da Türk-İslam
medeniyeti de günümüze kadar hakim olmuştur. İlk Müslüman Türk beylikle-
rinden itibaren gerek Anadolu Selçuklu Devleti gerekse Osmanlı Devleti dönem-
lerinde Bafra bugünkü Müslüman Türk kimliğine kavuşmuştur. Bu yönleri iti-
bariyle Bafra oldukça uzun ve köklü bir tarihi geçmişe sahiptir. Günümüzde şe-
hirleri önemli kılan sadece sahip olduğu ekonomik güç ve potansiyeli değil aynı
zamanda sahip olduğu köklü tarihi geçmiş ve zengin kültürel mirasıdır Bu an-
lamda Bafra gerçekten bu zengin kültürel mirası bünyesinde barındırmaktadır.
Sahip olduğu kültürel mirasın yanı sıra verimli topraklarının sunduğu imkânlar
çerçevesinde ülkemizin özellikle tarımsal faaliyetlerinde oldukça önemli bir
yere de sahiptir. Bafra Belediyesi olarak başta sahip olduğu tarihi geçmiş ve
zengin kültürel miras olmak üzere tarım alanındaki kayda değer potansiyeli
iii
OSMAN KÖSE
iv
TARİHİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL YÖNLERİYLE BAFRA
önemli bir yerleşim birimi haline geldiği görülmektedir. Bu dönemi anlatan di-
ğer yazılarda da Bafra’mızın başta demografik yapısı ve oluşumu olmak üzere,
idari yapısı ve gelişimi, ticari hayatı ve sosyal ve kültürel gelişimi bilimsel veri-
ler ışığında ortaya konulmuştur. Bu yönleriyle eser, bugüne kadar Bafra üzerine
yapılmış en önemli bilimsel çalışmaları ihtiva etmesi bakımından önemli bir
yere sahiptir. Bu yönüyle bundan sonra yapılacak bilimsel çalışmalara büyük
ışık tutacaktır. Dört kitaptan oluşan ve Baframız için eşsiz bir kıymete haiz olan
bu çalışma şüphesiz büyük bir emeğin ve özverinin ürünüdür. Bu münasebetle
öncelikle bu eserde katkı sağlayan çok kıymetli bilim insanlarına yürekten te-
şekkür ediyorum. Emekleri hiçbir şekilde ödenemez. Bu noktada özel bir teşek-
kürü de çok kıymetli hocamız, ülkemizin güzide üniversitelerinden Milli Sa-
vunma Üniversitesi Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Osman KÖSE hak etmiştir. Ge-
rek sempozyum sürecinin başarılı bir şekilde yürütülmesinde gerekse sonra-
sında böyle seçkin bir eserin yayına hazırlanmasında mesai sarf eden hocamız
Sn. Prof. Dr. Osman KÖSE, Bafra’mıza büyük hizmet yapmış ve Bafralıların bü-
yük sevgisini kazanmıştır. Aynı şekilde süreçte emeği geçen yürütme kurulunda
görev alan değerli bilim insanlarına da yürekten teşekkür ediyorum. Başından
beri her türlü fedakârlıkta bulunan ve şehrimizde böyle güzel bir etkinliğin ya-
pılmasında emeği geçen ve bu eserin ortaya çıkmasına katkı sağlayan başta be-
lediyemizin kıymetli başkan yardımcılarıma ve emeği geçen tüm görevli arka-
daşlarıma çok teşekkür ediyorum
Tarihi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Bafra adlı kitabın öncelikle sevgili
Bafra’mıza, Bafralı hemşehrilerimize hayırlı olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz
ediyorum. Ayrıca bu kıymetli bilimsel çalışmanın ülkemiz bilimine katkı sağla-
ması bizim için büyük bir gurur vesilesi olacaktır. Bafra sevgimizden aldığımız
ilham ile yaktığımız bu meşalenin Bafra’mızın geleceği için büyük bir ışık olması
dileğiyle…
Hayırlı Olsun Bafra’m…
Hamit KILIÇ
Bafra Belediyesi Başkanı
v
vii
EDİTÖRDEN
ix
OSMAN KÖSE
x
TARİHİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL YÖNLERİYLE BAFRA
xi
OSMAN KÖSE
xii
1926 Ramazan Bayramı Kutlamaları Eski Belediye Binası Önü
xiii
İÇİNDEKİLER
xv
OSMAN KÖSE
xvi
TARİHİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL YÖNLERİYLE BAFRA
xvii
A-OSMANLI DEVLETİ ÖNCESİ DÖNEMLERDE
BAFRA
1
Bafra Belediye Binası
3
BAŞLANGICINDAN ERKEN TUNÇ ÇAĞI SONUNA KADAR
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
1 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Eskiçağ Tarihi Anabilim
Dalı, 15030 Burdur/Türkiye. ORCID ID :0000-0003-0724-5265
2 Aydoğan Köksal, Bafra Ovasının Coğrafya Etüdü, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1972, s.
17; Hamit İnandık, “Sinop-Terme Arasındaki Kıyıların Morfolojik Etüdü II”, Türk Coğrafya Dergisi
Cilt 0/Sayı 17, 1957, s. 53.
3 Şevket Dönmez “1997 - 1999 Yılları Yüzey Araştırmalarında İncelenen Samsun Amasya İlleri
5
ŞÜKRÜ ÜNAR
yalı çanak çömlek parçalarının Samsun Akalan’da getirildiğini tespit eden İstan-
bul Müzeleri Müdür Yardımcısı Halil Ethem Bey burada bir kazı yapılmasını is-
temiştir. Bu teklif üzerine 1907 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri adına Th.
Macridi Bey Akalan’da kazılar yapmış, bu yerleşimin Demir Çağına ait olduğu
tespit edilmiştir4. Samsun bölgesi ile ilgili diğer araştırma 1926 yılında Von der
Osten’in Kavak ilçesinde yer alan Kaledoruğu Höyükte yaptığı incelemedir.
Amerikan Şarkiyat Enstitüsü adına gezi yapan Von der Osten Ladik ilçesi ve
Merkez ilçede yer alan Akalan Kalesinde de çalışmalar yapmıştır5.
1940 yılında K. Kökten Samsun Tekkeköy Fındıkça Vadisi’nde yer alan A
mağarasında ele geçirdiği buluntuları Mezolitik Çağa tarihlendirmiştir (Resim
1)6. Ancak daha sonraki yıllarda bu mikrolitlerin Mezolitik Çağa ait olmadığı, K.
Kökten’nin fikrinin şüpheli olduğunu öne süren bilim insanları olmuştur7.
1940-1941 yılında Kılıç Kökten, Tahsin Özgüç ve Nimet (Dinçer) Özgüç’ten olu-
şan bir araştırma ekibi Samsun ve civarının prehistorik dönemlerin aydınlatıl-
ması için yaptıkları yüzey araştırması gezisinde Bafra İkiztepe Höyüğü ziyaret
etmiş, bu höyüğün bölge tarihi açısından önemli olduğunu çalışmalarında be-
lirtmişlerdir8. Aynı ekip Türk Tarih Kurumu adına Dündartepe ve Kaledoruğu
Höyüklerde kısa süreli kazılar yapılmıştır9.
1946 yılında Türk Tarih Kurumu adına A. İnan, F. Kınal, N. Özgüç ve K.
Kökten ’den oluşan bir araştırma heyeti Tekeköy, Dündartepe, İkiztepe, Şirlek
Tepe ve Sivri Tepe’de bilimsel incelemelerde bulunmuşlardır10. 1950 yılında
Kastamonu Müze Müdürü A. Gökoğlu Bafra’ya uğramış İkiztepe, Şirlek Tepe ve
4 Zeynep Kızıltan, “Samsun Bölgesi Yüzey Araştırmaları 1971-1977”, Belleten LVI/215, 1992, s.
214.
5 Hans Henning von der Osten, Explorations in Central Anatolia Season of 1926, OIP V, 1929, s. 28-
29; Kılıç Kökten – Nimet Özgüç – Tahsin Özgüç, “1940 ve 1941 Yılında Türk Tarih Kurumu Adına
Yapılan Samsun Bölgesi Kazıları Hakkında İlk Kısa Rapor”, Belleten IX/35, 1945, s. 364.
6 Kılıç Kökten, “Anadolu’da Prehistorik Yerleşme Yerlerinin Dağılışı Üzerine Bir Araştırma”,
DTCFD X/3-4, 1952, s. 171 ve hrt. 1; Mehmet Özsait, “Orta Karadeniz Bölgesinde Yeni Prehistorik
Yerleşmeler”, II. Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi, Samsun, İkinci Tarih Boyunca Karadeniz
Kongresi Bildirileri, Samsun, 1990, s. 124;
7 Enver Bostancı, “Beldibi ve Mağaracıkta Yapılan 1967 Yaz Mevsimi Kazıları ve Yeni Buluntular”,
1943, s. 393-vd.; Handan Alkım, “İkiztepe Geç Kalkolitik Çağ Keramiği”, Anadolu Araştırmaları,
Cilt 0, Sayı 10, 1984, s. 100; Kökten-vd., a.g.m., s. 361-394.
9 Önder Bilgi-Sümer Atasoy-Şevket Dönmez-Latife Summerer, Samsun (Amisos) Bölgesi'nin Kül-
6
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
1956, s. 179-182.
13 James A. Dengate, "A Site Survey Along the Southern Shore of Black Sea", The Proceedings of
7
ŞÜKRÜ ÜNAR
15 Kılıç Kökten-Tahsin Özgüç, “Samsun’da Prehistorik Araştımalar”, Ülkü XV/89, 1940, s.121-124;
Kılıç Kökten, “Samsun Vilayeti Tekeköy Civarında Prehistorik Araştırmalar”, Ülkü XVII/98, 1941
s. 413- 414.
16 Atilla Türker, “Karadora: Bafra Ovası’nda Yeni Bir Prehistorik Lokalite”, Cedrus IX, 2021, s. 1-
2.
17 Türker, a.g.m., s. 11.
18 Aslı Özdoğan, “Orta Karadeniz Bölgesi, Gökırmak ve Araç/Ilgaz Havzaları Araştırma Projesi”,
8
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
19 Atilla Türker, Samsun Bölgesi 2016 Yılı Prehistorik ve Protohistorik Dönem Arkeolojik Yüzey
Araştırması Sonuç Raporu”, 35. Araştırma Sonuçları Toplantısı, I. Cilt, 2017, s. 145.
20 Türker, a.g.m., s. 118.
21 Türker, a.g.m., s. 118.
22 H. Alkım, a.g.m., s. 100-101.
23 Laorens Thissen, “New Insights in Balkan – Anatolian Connections in the Late Chalcolitic: Old
Evidence From the Turkish Black Sea Littoral”, Anatolian Studies XLIII, 1993, s. 210, dn. 9, 215-
219,220.
9
ŞÜKRÜ ÜNAR
24 Şevket Dönmez, “Orta Karadeniz Bölgesi Yüzey Araştırması”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul
Üniversitesi, Ankara, 2000, s. 332.
25 Önder Bilgi, “Karadeniz Bölgesi Kıyı Kesimi İlk Tunç Çağı Mimarisi”, Çağlar Boyunca Anadolu’da
10
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
Geç Kalkolitik yapıları, Tunç Çağı yapılarına göre daha büyük ve genellikle ba-
ğımsız yapılmıştır. Taş veya kerpiç temellere veya duvarlara rastlanmayan ya-
pıların sonraki evrelerinde avlularında ocaklar ve içlerinde birer sunak bulun-
maktadır. Sunak ve çevresinde ele geçen figürin ve yanı sıra riton gibi kapların
bulunmasına bakarak bu tip donanımlar barındıran yapıların yönetimsel ya da
inançla ilişkili özel bir fonksiyonunun olduğu düşünülmektedir28.
Geç Kalkolitik Çağdan Erken Tunç Çağına geçişte Orta Karadeniz Bölge-
sindeki höyüklerin sayısında ve nüfusunda ciddi bir artış olmuştur. Bölgede yü-
rütülen yüzey araştırmaları ile tespit edilen höyüklerin çoğunluğu Erken Tunç
Çağında yerleşime açılan höyükler olduğu anlaşılmıştır. Kalkolitik Çağdan Er-
ken Tunç Çağına geçiş evresinde mimari açıdan çok ciddi bir dönüşüm olama-
mıştır. Mimari yapılar gruplar halinde ve eskiye nazaran boyutları biraz daha
küçülmüştür. Kalkolitik Çağdan gelen ahşap-kil karışımı mimari terk edilmiş,
yerini sadece ahşabın kullanıldığı mimari öğeler almıştır29. Samsun ili Bafra il-
çesinde yer alan dört büyük höyükten oluşan ve iki höyüğünde çalışılan İkiztepe
Höyük’te Kat I Hitit Çağına, Kat II İlk Tunç Çağına, Kat III ise Kalkolitik Çağa ta-
rihlendirilmiştir (Resim 4)30. İkiztepe höyüğünde Kalkolitik Çağ ait açmalarda
ana toprak seviyesine kadar inilmiş ancak ana yapı malzemesi olarak ahşap kul-
lanıldığı için temel ya da duvar kalıntıları tespit edilmemiştir31.
İkiztepe Geç Kalkolitik Çağ’ın buluntuları arasında çoğu günlük eşya ola-
rak tanımlanabilecek fonksiyona sahip fazla çeşitlilik göstermeyen taş, kemik
ve az sayıda metal aletlerle ve sapan taneleri oluşturmaktadır. Bu döneme iliş-
kin üzerinde oldukça fazla tartışma yürütülen buluntu gruplarından biri halka
biçimli idollerdir. Ayrıca üzerinde kabartma insan figürü olan bir mızrak ucu-
nun da bu döneme ait olması gerektiği üzerinde durulmaktadır. İkiztepe krono-
lojisine yönelik olarak getirilen eleştiriler bağlamında burada ele geçen halka
idollerin de daha erken bir döneme ait olması gerektiği birçok araştırmacı tara-
fından öne sürülmektedir. Halka idollerle birlikte diğer bazı metal eserler ışı-
ğında büyük kısmı MÖ 3. Binyılın son çeyreğine verilen mezarların, en azından
bir bölümünün, MÖ. 4. Binyılın ikinci yarısına kadar aşağı çekilmesi gerektiği
belirtilmektedir. İkiztepe halka biçimli idollerinin en yakın benzerleri Balkanlar
11
ŞÜKRÜ ÜNAR
oloji Atlası, No: 2011/01, Edt. Necmi Karul, 2011, s. 208; H. Alkım, a.g.m., s. 101.
36 H. Alkım, a.g.m., s. 104.
37 H. Alkım, a.g.m., s. 104.
38 Mıroslav Razum, Balkanlar ve Anadolu: MÖ. 6. Bin Ortasından 5. Bin Ortasına Kadar, Yayınlan-
mamış Doktora tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017, s. 205; H. Alkım, a.g.m.,
s. 106.
12
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
13
ŞÜKRÜ ÜNAR
Yapılan Samsun Bölgesi Kazıları Hakkında İlk Kısa Rapor”, Belleten IX/35, 1945, s. 394; Türker,
2017, s. 119.
52 Türker, a.g.m.,, s. 219.
14
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
Araştırması Sonuç Raporu”, 35. Araştırma Sonuçları Toplantısı, I. Cilt, 2017, s. 120.
56 Türker, a.g.m., s. 120.
57 Türker, a.g.m., s. 121-122.
58 Türker, a.g.m, s. 120-121.
59 Türker, a.g.m., s. 121.
15
ŞÜKRÜ ÜNAR
yıcı lakin yerleşik hayat süren toplumlar yerine bu bölgede yaşayan toplulukla-
rın avcı-toplayıcı lakin yarı toplayıcı bir yaşam tarzına sahip olmalarına ve böl-
genin alüvyon dolgu altında kaldığı için yeterince araştırılmadığına bağlamak-
tadırlar60. Karadora Höyükte tespit edilen seramiklerin hafif oluşu ve höyükte
büyük depolama kaplarının ele geçmeyişi gibi sebeplerden dolayı buranın hay-
vancılık ve doğal kaynakların kullanımına göre değişen mevsimlik bir yerleşim
alanı olduğu düşünülmektedir61.
İkiztepe ’de ele geçirilen Kalkolitik Çağa ait kabartma bezeli çanak çöm-
leklerde kaş ve göz betimlemesi yapılmaya çalışılmıştır (Resim 6). Kaplar üze-
rinde insan betimlemesi yapmak Anadolu’da Hacılar VI, Tülintepe, Troya I gibi
yerleşim yerlerinde görülene eski bir gelenektir62. Anadolu dışında Balkanlarda
Neolitik Çağdan başlayarak Nea Nikomedea, Azmak Höyük I, Anza IV gibi yerle-
şim yerlerinde İkiztepe ile aynı özellikleri taşıyan çanak çömlek parçaları ele
geçirilmiştir63. Bu yerleşim yerleri arasında en çok Makedonya’da yer alan Ne-
olitik Dönem yerleşimi olan Anza IV’te ele geçirilen çanak çömlekler İkiztepe ile
paralellik göstermektedir. Erken Tunç Çağı I’de Dündartepe, Tekkeköy ve İkiz-
tepe ’de çokça ele geçirilen kahverengi, siyah, gri, kırmızıdan oluşan tek renkli;
kertik ve çizgiler ile süslenen fincan, bardak ve kırmızı çengel kulplu kaplar Ege
Dünyası ve Balkan coğrafyasındaki yerleşim yerleri ile sıkı bir ilişki olduğunu
göstermektedir64.
İkiztepe, Kazankaya, Büget, Oymaağaç, Tekkeköy, Kaledoruğu, Kuşsaray,
Dündartepe, Maşat Höyük, Horoztepe ve Mahmatlar (son iki mezarlık Alaca Hö-
yük mezar tipine benzemektedir) gibi kazısı yapılan yerler Orta Karadeniz ölü
gömme adetleri hakkında bilgiler sunmaktadır65. Kazısı yapılmış olan yukarıda
bahsettiğimiz merkezlerde ölülerin yoğunlukla basit toprak mezara gömüldüğü
tespit edilmiştir66. İkiztepe Höyük Tepe I yerleşimi Erken Tunç Çağı III’e ait
100m2 den fazla mezarlık alanda 600’den fazla basit toprak mezarda hoker tarzı
–H. Alkım-Bilgi, İkiztepe I, Birinci ve İkinci Dönem Kazıları (1974-1975), Türk Tarih Kurumu Ya-
yınları Ankara, 1988, s. 50-52.
65 Tahsin Özgüç-Mahmut Akok, Horoztepe Eski Tunç Devri Mezarlığı ve İskân Yeri, Türk Tarih
kara, 1948, s. 26; Metin Akyurt, M. Ö. 2. Binde Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri, Türk Tarih Ku-
rumu Yayınları, Ankara, 1998, s. 52-vd.
16
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
67 Kılıç Kökten- Tahsin Özgüç- Nimet Özgüç, “1940 ve 1941 Yılında Türk Tarih Kurumu Adına
Yapılan Samsun Bölgesi Kazıları Hakkında İlk Kısa Rapor”, Belleten IX/35, 1945, s. 384-vd.,
68 Bilge, a.g.m., 2011, s. 208-209.
69 Halil Tekin, Eski Anadolu Madenciliği, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, Ankara, 2015, s. 241.
70 K. Aslıhan Yener, The Domectication of Metals: The Riseof Complex Metal Industries in Anato-
17
ŞÜKRÜ ÜNAR
72 Önder Bilgi, “Samsun Müzesi Protohistorik Çağ Silahları ve Orta Karadeniz Bölgesi Maden Sa-
natı Hakkında Yeni Gözlemler”, XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1994, s. 253-255, Lev. 53-58;
Önder Bilgi, “İkiztepe’de Ele Geçen Son Buluntuların Işığında Orta Karadeniz Bölgesi Protohisto-
rik Çağ Maden Sanatı Hakkında Yeni Gözlemler”, XII. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1999, s. 41-50;
Önder Bilgi, Protohistorik Çağda Orta Karadeniz Bölgesi Madencileri, Hint-Avrupalılar’ın Anava-
tanı Sorununa Yeni Bir Yaklaşım, İstanbul, 2001; Önder Bilgi, “Orta Karadeniz Bölgesi Protohis-
torik Çağ Maden Sanatının Kökeni ve Gelişimi”, Belleten LXV/242, 2001, 3-5.
73 Ergun Kaptan, “Türkiye Madencilik Tarihine Ait Merzifon – Bakırçay Yöresindeki Kalıntılar”,
III. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1987, s. 225-234; Özbal, Hadi-Adriaens, Annemle-
Earl, Bryan-Gedik, Bilge, “Samsun-Amasya-Tokat İlleri Yüzey Araştırması”, 15. Arkeometri So-
nuçları Toplantısı, 2000, s. 47-vd.; Özbal, Hadi-Pehlivan, Necip-Earl, Bryan, “Durağan ve Bakırçay
Arsenik Cevherleşmelerinin Jeolojik, Mineralojik ve Kimyasal İncelenmesi”, 16. Arkeometri So-
nuçları Toplantısı, 2001, s. 30-vd.
74 Bilgi, a.g.m., 2011, s. 208-209.
18
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
75 Şükrü Ünar-Aslı Ünar, “Orta-Kuzey Anadolu Erken Tunç Çağı Ölü Gömme Geleneklerine Yeni
Bir Bakış”, Anadolu’nun Eski Çağlarında İnanç Olgusu ve Yönetim Anlayışı, Edt. Gürkan Gökçek-
Ercüment Yıldırım-Okay Pekşen, Değişim Yayınları, İstanbul, 2021, s. 58.
76 Ünar-Ünar, a.g.m., s. 77-78.
19
ŞÜKRÜ ÜNAR
SONUÇ
Antik Çağda Pontus adı ile bilenen Orta Karadeniz Bölgesi’nde yer alan
Bafra ilçesi jeopolitik konumu, elverişli iklimi, geniş tarım arazileri, hayvancı-
lığa uygun çayır ve meraları, yüksek dağları ve ormanları, değerli madenleri,
akarsu ve gölleri gibi avantaj sunan çevresel özelliklerinden dolayı tarihin pek
çok döneminde iskân görmüştür. Çivi yazılı kaynaklar, arkeolojik kazılar ve yü-
zey araştırmaları ile geçmişine ışık tutulmaya çalışılan Bafra ve yakın çevresi ile
ilgili ilk araştırmalar 19. yüzyılda başlamıştır. Bafra ve civarında 20. Yüzyılın
ortaları ile birlikte Türk Tarih Kurumu’nun maddi destekleri ile Türk araştır-
macılar keşif gezileri yapmaya başlamıştır. Türk araştırmacıların bölge yürüt-
tüğü çalışmaları ile bölgenin tarihi hakkında daha detaylı bilgiler ulaşılmıştır.
Son dönemde Bafra ilçesinde yürütülen çalışmalarda tespit edilen Karadora
Tepe’de ele geçirilen taş aletlerin Paleolitik ve Geç Prehistorik çağlara tarihlen-
mesi ile Samsun bölgesinde tespit edilen en erken tarihli lokalite olma özelliğini
kazanmıştır.
Bafra ilçesinde yapılmış olan yüze yaraştırmaları ve İkiztepe yerleşimin-
den yola çıkarak ilçenin tarihinin Paleolitik Dönem’den başlayarak kesintisiz
bir şekilde günümüze kadar geldiği anlaşılmaktadır. Bölgede yoğunlaşan çalış-
malar sonucu elde edilen Paleolitik ve Orta Kalkolitiğe ilişkin veriler, Neolitik
Dönem’in bölgede artık bir boşluk olarak düşünülmemesi gerektiğini ortaya
koymaktadır. Mehmet Özdoğan’ın da belirttiği gibi Samsun ve civarında yürü-
tülen yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazılarda Neolitik Dönem’e ait buluntu-
ların açığa çıkmaması garip bir durumdur. Uzmanlar bu durumu Orta, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da görülen avcı-toplayıcı lakin yerleşik hayat süren top-
lumlar yerine bu bölgede yaşayan toplulukların avcı-toplayıcı lakin yarı topla-
yıcı bir yaşam tarzına sahip olmalarına ve bölgenin alüvyon dolgu altında kal-
dığı için yeterince araştırılmadığına bağlamaktadırlar.
Bafra ve çevresinde ahşap malzemenin ve çantı inşa tekniğinin konut-
larda kullanılması geleneğinin Geç Kalkolitik Çağ’a uzandığı İkiztepe mimarlık
kalıntılarından bilinmektedir. Bu yönüyle Bafra’nın mimarlık geleneğinin kö-
kenlerinin yaklaşık 6000 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. Karaboğaz, çalmabo-
ğaz ve kurtboğazı olarak adlandırılan ahşap geçme sistemlerinin Bafra köy ev-
lerinde tüm örneklerine rastlanabilmektedir. Öte yandan bilindiği gibi Erken
Neolitik Dönem’den itibaren ahşap mimarlık geleneği ve hemen hemen bütün
Balkanlar’dan bilinmektedir. Söz konusu tekniğin Balkanlar’da en yaygın olanı
çit inşa tekniğidir. Bu türden ahşap yapılar zemine sıra ile çakılan ve araları ağaç
20
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
dalları ile örülerek üzerleri kil ile sıvanan dikmelerden oluşmaktadır. Balkan-
lardaki bu geleneksel mimari ile temel fark İkiztepe mimarisinin zemine dikeç
çakılmadan yapılan inşa tekniğidir. Ancak Balkanlar’da da dikeç çakılmadan ya-
pılan ahşap mimari yapılar bulunmaktadır. En yakın benzerlerini Romanya’da
Cucuteni evlerinde görmekteyiz. Cucuteni evleri de çantı-ev tekniğinde yapıl-
mıştır. İkiztepe II’de III. Katta açığa çıkarılan çantı tekniğiyle yapılan dikdörtgen
planlı İkiztepe Geç Kalkolitik yapıları, Tunç Çağı yapılarına göre daha büyük ve
genellikle bağımsız yapılmıştır. Taş veya kerpiç temellere veya duvarlara rast-
lanmayan yapıların sonraki evrelerinde avlularında ocaklar ve içlerinde birer
sunak bulunmaktadır. Sunak ve çevresinde ele geçen figürin ve yanı sıra riton
gibi kapların bulunmasına bakarak bu tip donanımlar barındıran yapıların yö-
netimsel ya da inançla ilişkili özel bir fonksiyonunun olduğu düşünülmektedir.
İkiztepe’de Erken Tunç Çağ ahşap mimarisinde görülen çit-çamur kil sıvama
tekniğinin Trakya ve Balkanlar’da bir gelenek haline geldiğini ve bu anlamda
bir benzerliği yansıttığını söyleyebiliyoruz.
Bafra Bölgesinde Erken Tunç Çağı’na gelindiğinde yerleşim sayısında be-
lirgin bir artış olmuştur. Bafra Ovası çevresinde saptanan Bakırdere Tepesi ve
Kocakaya gibi bazı yerleşmelerde yalnızca ilk Tunç Çağı iskânı olduğu gözlen-
miştir. Bafra Ovası'nın doğusunda ise Geç Kalkolitik Çağ'dan sonra İlk Tunç Ça-
ğı'nda iskân olmamış, sonraki yerleşim Orta Tunç Çağı'nda gerçekleşmiştir. Geç
Kalkolitik Çağ’da Anadolu'da da yerleşmeler Balkanlardaki gibi nehir terasları
boyunca, ova, vadi ve kıyılardaki yamaçlar üzerine konumlanmıştır. İlk Tunç
Çağı’nda da yerleşimlerin konumları çok fazla değişmemiştir. Bafra’da yer alan
İkiztepe, Kelebeş Tepe, Şirlek Tepe, Dede Tepe, Gökçeboğaz Tepe ve Sivri tepe
gibi yerleşimlerin en önemli özelliği hem akarsu hem de deniz kıyısında konum-
lanmış olmalarıdır. Bafra bölgesinde en erken iskândan itibaren yerleşim ko-
numlarının belirlemesinde güvenlik ve çevresel kaynaklardan faydalanma ge-
reksiniminin ön planda tutulduğu anlaşılmaktadır.
Bafra çevresinde Erken Tunç Çağı’nın başlarında, Geç Erken Tunç Çağ I’e
kadar, Geç Kalkolitik kültürel unsurlarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Söz ko-
nusu devamlılığı çanak çömlek, figürin, mimari gelenekler ve bazı metal alaşım
tekniklerinin (arsenli bakır) uygulamasında görmek mümkündür. Öte yandan
tabakalar arasında bir boşluğun bulunmaması, Geç Kalkolitikten Erken Tunç
Çağı’na geçişin kesintisiz olduğunu göstermektedir. Kalkolitik çağdan itibaren
izlerine rastlanan ahşap mimari pek fazla değişikliğe uğramadan Erken Tunç
Çağ II ve III. evrelerinde de varlığını sürdürmüştür.
21
ŞÜKRÜ ÜNAR
Çanak çömlek geleneklerinde ise Geç Kalkolitik- Erken Tunç Çağ I erken
kültür katları benzer kültür sürecini yansıtmakla birlikte Erken Tunç Çağ I geç
kültür katlarında çanak çömlek geleneğinde bir değişimi olduğu anlaşılmakta-
dır. Geç Kalkolitik Çağ seramiği içerinde görülen çizi, baskı-nokta ve insan yüzü
betimlemeli kaplar ile bazı mal gruplarının Erken Tunç Çağ I erken evrede de-
vam ettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca H. Alkım kil kaynak analizlerine göre, Geç
Kalkolitik ve Erken Tunç Çağ I’de aynı yatakların kullanıldığını belirtmektedir.
Bafra Ovası’ndaki toplulukların Erken Tunç Çağ I’de seramiklerde beyaz boya
geleneğine bağlı kaldıkları ve severek kullandıkları anlaşılmaktadır. Söz konusu
gelenek, Bafra Ovası ve yakın çevresinin tamamına yayılmıştır. Gökçeboğaz, De-
detepe, Şirlek Tepe, Tepekışla, Tepetarla, Elmacık Tepe, Doğankaya-Tepecik,
Kel(e)beş Tepe, Bakırdere ve İkizpınar / Dede Tepe Höyükleri beyaz boyama
geleneğinin yüzey malzemesine göre tespit edildiği yerleşimlerdir. H. Alkım Er-
ken Tunç Çağ I’in geç evresinde hem hamur hazırlanışı hem de form ve bezeme
açısından belirgin bir farklılığın bulunduğuna dikkat çekmektedir. Erken Tunç
Çağ II çanak çömleği genellikle bezemesiz, monokrom örnekler ile temsil edilen
kupa, içe dönük ağızlı ve karınlı çanaklar, boyunlu derin çömlekler, karınlı bo-
yunsuz çömlekler ağırlıktadır. Erken Tunç Çağ III çanak çömleği mezarlık ve
Tepe III’ün II. tabakasından gelen malzeme ile çok iyi bilinmektedir. Tümü el
yapımı; çanak; kâse; çömlek ve meyvelik iki kulplu kupalar ve minyatür kap gibi
biçimlerin ağır bastığı bir çanak çömlek geleneği hâkimdir.
İkiztepe ölü gömme gelenekleri toplumsal yapı ve sosyo-kültürel yaşamla
ile ilişkili detaylı bilgi sunmaktadır. İkiztepe Erken Tunç Çağ III dönemi mezar
gelenekleri incelenmiş ve gömüt verilerinin cinsiyete ve yaşa özgü bazı özellik-
ler göstermelerinin yanı sıra gerek mezarlık alanının kullanılışı gerekse prestij
eşyalarının ve ayrıcalıklı mezarların varlığı nedeniyle sınıflaşma aşamasında
bir topluluğa ait ipuçları taşıdığı ortaya konmuştur. Ayrıca gömüt gelenekleri
incelendiğinde Batı Karadeniz Balkan kültürleriyle bazı benzerliklerin varlığına
işaret edilmiş bu durum, İkiztepe’nin Karadeniz’in kültürel açıdan da bir par-
çası olmasıyla ilişkili görülmüştür. İkiztepe’de Erken Tunç Çağ II’deki mezarlar
için böyle bir durum söz konusu değilken Erken Tunç Çağ III’ten itibaren, seçkin
sınıfa ait olduğu ifade edilen “ayrıcalıklı” mezarlar tanımlanması değişen sosyo-
ekonomik koşullarla ilişkili olmalıdır. İkiztepe Höyük Erken Tunç Çağ III’de gö-
rülen bir başka yenilik ise aşı boyası uygulamasıdır. Bu uygulamanın yapıldığı
mezarlarda mezar hediyelerinin daha fazla oluşundan dolayı bir prestij unsur
olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Aşı boyası kullanımın Balkan Kültürleri ile
etkileşim sonucunda İkiztepe’ye ulaştığı düşünülmektedir.
22
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
KAYNAKÇA
Akyurt, Metin, M. Ö. 2. Binde Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri, Türk Tarih Ku-
rumu Yayınları, Ankara, 1998.
Alkım, Handan, “İkiztepe Geç Kalkolitik Çağ Keramiği”, Anadolu Araştırmaları,
Cilt 0, Sayı 10, 1984, s. 99-116.
Alkım, U. Bahadır-Alkım, Handan-Bilgi, Önder, İkiztepe I, Birinci ve İkinci Dönem
Kazıları (1974-1975), Türk Tarih Kurumu Yayınları Ankara, 1988.
Bilgi, Önder, “Bafra İkiztepe Kazılarının Işığında Samsun Bölgesinin Protohistor-
yası”, İkinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, Samsun, 1990.
Bilgi, Önder, “Samsun Müzesi Protohistorik Çağ Silahları ve Orta Karadeniz Böl-
gesi Maden Sanatı Hakkında Yeni Gözlemler”, XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1994, s.
253-268.
Bilgi, Önder, “İkiztepe’de Ele Geçen Son Buluntuların Işığında Orta Karadeniz
Bölgesi Protohistorik Çağ Maden Sanatı Hakkında Yeni Gözlemler”, XII. Türk Tarih
Kongresi, Ankara, 1999, s. 41-50.
Bilgi, Önder, Protohistorik Çağda Orta Karadeniz Bölgesi Madencileri, Hint-Avru-
palılar’ın Anavatanı Sorununa Yeni Bir Yaklaşım, İstanbul, 2001.
Bilgi, Önder, “Orta Karadeniz Bölgesi Protohistorik Çağ Maden Sanatının Kökeni
ve Gelişimi”, Belleten LXV/242, 2001, 1-35.
Bilgi, Önder-Atasoy, Sümer- Dönmez, Şevket-Summerer, Latife, “Samsun (Ami-
sos) Bölgesi'nin Kültürel Gelişimi Projesi”, Belleten, 68, 2004, s. 387-402.
Bilgi, Önder, “İkiztepe”, ArkeoAtlas Dergisi, Tarihöncesinden Demir Çağı’na Ana-
dolu’nun Arkeoloji Atlası, No: 2011/01, Edt. Necmi Karul, 2011, s. 208-209.
Bostancı, Enver, “Beldibi ve Mağaracıkta Yapılan 1967 Yaz Mevsimi Kazıları ve
Yeni Buluntular”, Türk Arkeoloji Dergisi, 25, 1967, s. 54-63.
Burney, Charles A., "Northern Anatolia Before Classical Times", Anatolia Studies
VI, London, 1956, s. 179-203.
Danışman, H. Günhan, “Samsun Yöresi Ahşap Mimarisinin Gelenekselliği, Bafra,
İkiztepe Arkeolojik Verilerinin Işığında Çarşamba Gökçeli Caminin İncelenmesi”, IX
Türk Tarih Kongresi, 1989, Ankara.
Dengate, James A. ,"A Site Survey Along the Southern Shore of Black Sea", The
Proceedings of the Xth International Congress of Classical Archaeology, Vol. I, 1978,
245-258.
23
ŞÜKRÜ ÜNAR
24
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
25
ŞÜKRÜ ÜNAR
26
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
27
ŞÜKRÜ ÜNAR
28
BAFRA VE ÇEVRESİNDE SOSYO-KÜLTÜREL YAŞAM
29
ŞÜKRÜ ÜNAR
Resim 7: Şirlek Tepe (Kuşçular Höyük) Beyaz Boya Bezemeli Seramikler (Türker
2017: 146; Tırıl 2019: Levha XVIII-XIX)
Resim 9: Karadora Höyüğü Geç Kalkolitik Çağ Seramiği (Kaynak: Türker 2021: 15)
30
Bafra Cumhuriyet Bayramı Töreni 29 Ekim 1953
31
ANTİKÇAĞDA BAFRA VE ÇEVRESİ (MÖ VI.-V. YÜZYIL)
Pontos bölgesinin antik batı dünyası ile siyasi ve kültürel temasları daha
çok MÖ I. yüzyılda yoğunluk kazansa da Pontos Euksenos (Karadeniz) kıyısında
Hellen yerleşimlerinin en erken MÖ VII. yüzyıldan itibaren görülmeye başladığı
bilinmektedir. Yer yer alüvyal ovaları bulunan ve denize paralel uzanan dağları
ile Anadolu’nun iç kesimlerinin sınırlandığı, neredeyse tüm sahil kesimini kap-
sayan geniş ve uzun sahil şeridiyle Pontos bölgesi, diğer bölgeler gibi Arkaik
dönem kolonizasyon hareketlerinden etkilenmiş ve bu süreçte Amisos (Sam-
sun),2 Sinope (Sinop),3 Trapezus (Trabzon),4 Kerasos (Giresun)5 gibi kentler ku-
rulmuştur.6 Pontos Euksenos’un elverişli ova ve limanlarına yerleşen Hellen ko-
lonistler tarım, ticaret ve balıkçılıkla uğraşmış; tüm bunların neticesinde muh-
temelen yerli halklarla da karışmışlardır.7 Arkeolojik maddi kültür kalıntılarıyla
antik edebi kaynaklarda kaydedilen halkların isimleri arasında güçlü bağlantı-
lar kurulamamış olmasına rağmen, Pontos sahilinde yaşayanların kimi zaman
farklı bölgelere göç ettikleri kimi zaman da diğer halklarla karıştıkları söz ko-
nusu coğrafyadaki çeşitlilikten anlaşılmaktadır.8
1 Milli Savunma Üniversitesi, Kara Harp Okulu, Tarih Bölümü, Ankara, alicandogan@outlook.com,
ORCID: 0000-0001-5658-2183.
2 Arrianus, Periplus Ponti Euxini, Arrianus’un Karadeniz Seyahati, Çeviren ve Yorumlayan Murat
Arslan, İstanbul 2005, XV. 3; Carl Müller, Geographi Graeci Minores, I, Paris 1855, s. 389.
3 Herodotos, Historiai, Tarih, çev. Müntekim Ökmen, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul
kitap, 8. 22.
5 Ksenophon, Anabasis, V. 3. 2; V. 5. 10; V. 7. 17-18.
6 Ayrıca bkz. Alexander John Graham, Colony and Mother City in Ancient Greece, Manchester Uni-
versity Press, Manchester 1964, s. 98-117; 166-192; John Boardman, Les Grecs Outre-mer: Colo-
nisation et Commerce Archaiques, Centre Jean Bérard, Naples 1995, s. 289-310.
7 Murat Arslan, Mithradates VI Eupator Roma’nın Büyük Düşmanı, Odin Yayıncılık, İstanbul 2007,
s. 7.
8 Bkz. Strabon, Geographika, The Geography of Strabo, With an English Translation by H. L. Jones,
Cambridge, The Loeb Classical Library, Mass.-London 1924, XI. Kitap, 2. 16 c. 497-498; Plinius
33
ALİCAN DOĞAN
Secundus, Naturalis Historiae, Pliny the Elder, The Natural History, With an English translation by
H. Rackham, W. H. S. Jones, D. E. Eichholz, I- X, The Loeb Classical Library, Cambridge, Mass.-Lon-
don 1938-1971, VI. kitap, 4; krş. Arrianus, Periplus, XV. 3.
9 Strabon, Geographika, II. 1. 15; XII. 3. 13-14; Arslan, age., s. 38. Diğer yandan Bafra ve civarının
Roma döneminde de önemini sürdürdüğü, bir geçiş güzergahı olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Bununla ilgili olarak Roma döneminde bir menzil noktası olduğu düşünülen Helega, Paurae
(Bafra) yerleşiminin Halys nehrinin denize döküldüğü yerde ya da nehir ağzına yakın bir yerde
konumlanmış olabileceği ileri sürülmektedir. Halys (Kızılırmak) nehrinin akış yatağının zamanla
değişmesi ve alüvyon biriktirmesi sonucu nehrin Klasik dönem ve Orta çağ izlerini yok etmiş ola-
bileceği ihtimali üzerinde durulmaktadır. Esasen Paurae’ye hakkında bilgilere 12. yüzyıldan
sonra rastlanmaktadır. Antony Bryer - David Winfield, Karadeniz’in Orta Çağ Dönemi Eserleri ve
Topoğrafyası, çev. İsmail Köse, Cilt I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2020, s. 73, 167-169.
10 Pseudo Scymnus, 917-920 = Müller, age., s. 235.
11 Strabon, Geographika, XII. 3. 14.
34
ANTİKÇAĞDA BAFRA VE ÇEVRESİ (MÖ VI.-V. YÜZYIL)
12 Sümer Atasoy, “Amisos”, Ancient Greek Colonies in the Black Sea, II, Eds. D. V. Grammenos, E. K.
Petropoulos, Publication of the Archaeological Institute of Norhern Greece, Thessalonique 2003, s.
1344-1345.
13 Herodotos, age., I. 6; 72; Strabon, age., XV. 3. 23.
14 Strabon, age., XV. 3. 23. Gelişmeler için ayrıca bkz. Robert Rollinger, “The Median ‘Empire’, the
End of Urartu and Cyrus the Great’s Campaign in 547 BC (Nabonidus Chronicle II 16)”, Ancient
West & East 7 (2008), s. 51 vd.; Maria Brosius, A History of Ancient Persia, Wiley” Blackwell, New
Jersey 2021, s. 17-20.
15 Herodotos, age., I. 28; 76-86.
16 Bkz. Arrianus, Periplus, XIV. 5; XV. 1.
35
ALİCAN DOĞAN
1999, s. 83-104; Thomas Martin, Perikles, çev. Ülke Evrim Uysal, Türkiye İş Bankası Kültür Yayın-
ları, İstanbul 2021, s. 60.
20 Herodotos, age., IV. 83-98; IV.121-143.
21 Debord, age., s. 90.
22 FGrHist III C 1 688, F 13 (20) ‘Ktesias’= Photius, The Bibliotheca, A Selection Translated with
36
ANTİKÇAĞDA BAFRA VE ÇEVRESİ (MÖ VI.-V. YÜZYIL)
Ionia İsyanı (MÖ 499-494) sırasında bölge kentleri sakin kalmış görün-
mektedir. Çünkü Herodotos isyana Karadeniz’in kıyılarından bir destek verildi-
ğine dair bir bilgi vermemektedir. Perslerin Hellas’ı ikinci istilası (MÖ 480-479)
sırasında ise Herodotos Pers ordusunda Paphlagonialıların, Mariandynlerin ve
Kappadokialılar gibi halkların bulunduğunu bildirmektedir.23 Yani Karadeniz’in
güneyindeki halkların da bir şekilde Perslerin Hellas istilası için seferber edil-
diği söylenebilir. Bu itibarla günümüz Bafra’sının bulunduğu bölgeden de Pers
ordusuna asker desteği sağlanmış olması ihtimal dahilindedir. Herodotos’un
Pontos’tan sefere katılanlara ilişkin bilgi verirken askerlerin Hellen teçhizatı
giydiğini ve onların Ionialılar ve Dorların sömürgeleri olduklarını belirtmesi 24
ele alınan coğrafyanın MÖ V. yüzyılın ilk çeyreğinde bir Hellen karakteri taşıdı-
ğına işaret etmektedir.
Karadeniz’in güney kıyısındaki kentler MÖ 478/477’de kuruluşundan iti-
baren Delos Deniz Birliği’ne dahil edilemeseler bile MÖ 437 yıllarına tarihlenen
Perikles’in Karadeniz Seferi25 sırasında Pers egemenliğinden koparılmışlar-
dır.26 Söz konusu seferle ilgili bilgiler Plutarkhos’un Perikles biyografisinde şu
şekilde kaydedilmiştir:
Demir, “Perikles’in Karadeniz Seferi Üzerine Yeni Bir Yorum”, Belleten C. 65, Sayı 243, 2001, s.
529-540.
26 Detaylı bilgi için bkz. Mircea Angelescu, “Un Problème Controversé: l’Expédition de Périclès
dans la Pont Euxin,” Pontica, 25, 1992, s. 45-54; Igor Surikov, “Historico-Geographical Questions
Connected with Pericles’ Pontic Expedition”, Ancient Civilizations from Scythia to Siberia, 7 (3),
Brill, 2001, s. 341-366; Jan de Boer, “The Greek Colonies in the Pontic Area During the 5th Century
BC, Athens, The Rise of the “Barbarian” Kingdoms and The Ionian Revolt: An Economic Ap-
proach”, Talanta, 36-37 (2004-2005), 2006, s. 269-283.
37
ALİCAN DOĞAN
27 Plutarkhos, Perikles, Plutarch, Lives, Pericles and Fabius Maximus. Nicias and Crassus, Volume
III, Translated by Bernadotte Perrin, Loeb Classical Library, Cambridge, MA: Harvard University
Press, 1916, XX. 1-2.
28 Demir, agm., s. 533.
29 Strabon, age., XII. 3. 14. Sinope’den sonra en gelişmiş Hellen limanı olanı Amisos’un isim deği-
şikliğinin sikkelere yansıması için bkz. Barclay Head, Historia Numorum, A Manual of Greek Nu-
mismatics, New and Enlarged Edition, Clarendon Press, Oxford 1911, s. 496-497.
30 Thukydides, Peloponnesos Savaşları, çev. Furkan Akderin, Belge Yayınları, İstanbul 2020, IV.
kitap, 75. 2. Lamakhos, MÖ 425/424 yılında aynı amaçla Pontos Euksenos’a açılmıştı (Demir,
agm., s. 538).
38
ANTİKÇAĞDA BAFRA VE ÇEVRESİ (MÖ VI.-V. YÜZYIL)
31 Ksenophon, Anabasis Onbinlerin Dönüşü, çev. Oğuz Yarlıgaş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2011,
IV. kitap, 8. 22.
32 Ksen. anab. V. 1. 10; V. 1. 11-14; V. 3. 1-2.
33 Ksen. anab. V. 3. 3; V. 4. 2; V. 5. 1-3.
34 Ksen. anab. V. 5. 5-6.
35 Ksen. anab. V. 5. 7-25.
39
ALİCAN DOĞAN
40
ANTİKÇAĞDA BAFRA VE ÇEVRESİ (MÖ VI.-V. YÜZYIL)
41
ALİCAN DOĞAN
Kaynakça
Angelescu, Mircea, “Un Problème Controversé: l’Expédition de Périclès dans la Pont
Euxin,” Pontica, 25, 1992, s. 45-54.
Arrianus, Periplus Ponti Euxini, Arrianus’un Karadeniz Seyahati, Çeviren ve Yorumlayan
Murat Arslan, İstanbul 2005.
Arslan, Murat, Mithradates VI Eupator Roma’nın Büyük Düşmanı, Odin Yayıncılık, İstan-
bul 2007.
Atasoy, Sümer, “Amisos”, Ancient Greek Colonies in the Black Sea, II, Eds. D. V. Gramme-
nos, E. K. Petropoulos, Publication of the Archaeological Institute of Norhern Gre-
ece, Thessalonique 2003, s. 1331-1377.
Boardman, John, Les Grecs Outre-mer: Colonisation et Commerce Archaiques, Centre Jean
Bérard, Naples 1995.
Brosius, Maria, A History of Ancient Persia, Wiley Blackwell, New Jersey 2021.
Bryer, Antony, Winfield, David, Karadeniz’in Orta Çağ Dönemi Eserleri ve Topoğrafyası,
çev. İsmail Köse, Cilt I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2020.
de Boer, Jan, “The Greek Colonies in the Pontic Area During the 5th Century BC, Athens,
The Rise of the “Barbarian” Kingdoms and The Ionian Revolt: An Economic Ap-
proach”, Talanta, 36-37 (2004-2005), 2006, s. 269-288.
Debord, Pierre, L’Asie Mineure au IVe siècle (412-323 a.C.), Pouvoirs et Jeux Politiques,
Bordeaux 1999.
Demir, Muzaffer, “Perikles’in Karadeniz Seferi Üzerine Yeni Bir Yorum”, Belleten C. 65,
Sayı 243, 2001, s. 529-540.
FGrHist, Die fragmente der griechischen Historiker, Ed. F. Jacoby I-XV, Berlin-Leiden
1923-1958.
Graham, Alexander John, Colony and Mother City in Ancient Greece, Manchester Univer-
sity Press, Manchester 1964.
Head, Barclay, Historia Numorum, A Manual of Greek Numismatics, New and Enlarged
Edition, Clarendon Press, Oxford 1911.
Herodotos, Historiai, Herodotus, With an English translation by A. D. Godley, The Loeb
Classical Library, Cambridge, Mass.- London 1920.
Herodotos, Historiai, Tarih, Çev. Müntekim Ökmen, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul 2011.
Kiepert, Richard, Karte von Kleinasien, Berlin 1902-1906.
Ksenophon, Anabasis, Xenophon, Anabasis, With an English translation by C. L. Brown-
son, The Loeb Classical Library, Cambridge, Harvard University Press 1922.
Ksenophon, Anabasis Onbinlerin Dönüşü, Çev. Oğuz Yarlıgaş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul
2011.
Martin, Thomas, Perikles, Çev. Ülke Evrim Uysal, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul 2021.
42
ANTİKÇAĞDA BAFRA VE ÇEVRESİ (MÖ VI.-V. YÜZYIL)
43
ALİCAN DOĞAN
44
1933 Cumhuriyet’in 10. Yıl Kutlamaları. Bafra’da Kereste Fabrikası Girişine
Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları Nedeniyle Kurulan Zafer Takı
45
ÇİVİ YAZILI BELGELERDE KIZILIRMAK
Giriş
M.Ö. 2000’lerde Anadolu ile Mezopotamya arasında Asur krallığının baş-
kenti Asur şehrinden Kuzey Anadolu’ya kadar uzanan bir yol güzergâhı kurul-
muştu. Güzergâhın oluşma amacı Anadolu’nun maden yatakları, tarım ve hay-
van ürünlerinin çeşitliliği bakımından zengin olmasıdır. Anadolu’da bulunma-
yan kalay ve değerli tekstil ürünleri, Anadolu’ya satılmakta, bu ticaret sistemi
sonucunda Sümerlilerin keşfettiği çivi yazısı ilk defa Anadolu’ya gelmiş, yakla-
şık M.Ö. 2000’li yıllarda Tunç Çağı’nın orta evresinde tarihi devirlere girmiştir.
Kızılırmak (Resim 1), Sivas’tan başlayarak Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Kırık-
kale, Ankara, Çankırı, Çorum ve Samsun’dan ilerleyerek Bafra’da denize dökü-
lür. Akımı, yağışın bol olduğu ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde artarken, yaz
ve kış dönemlerinde azalmaktadır.2 Bu denge ticaret taşımacılığında önemli rol
oynamıştır.
Bu çalışmada çivi yazılı belgelerde geçen Kızılırmak ile ilgili örnekler ve-
rilecek, yayınlanmış Kt t/k 25, Kt. n/k 504, Kt m/k127;133, CTH 671 KUB 36.89,
AKT 3,34 tabletlerin tercümeleri açıklanacak ve yorumlanacaktır. Çalışmanın
amacı, Anadolu’nun en uzun nehri olan Kızılırmak’ın eski çağlardaki konumunu
ilgililere göstermektir. Araştırmada ele aldığımız nehir Kızılırmak’tır. Elde edi-
len temel kaynaklardan Kızılırmak ile ilgili kısımlar toplandı, gruplandı ve giriş
1 Samsun Üniversitesi, İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Tarih Bölümü, ayda-
nur.akel@samsun.edu.tr. ORCID: 0000-0002-4386-6352
2 Recep Efe, Kızılırmağın Akım ve Rejim Özellikleri, Öneri, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 4/1:39-60, 1996, s. 48, Olcay Zengin Koşan, MÖ İkinci Bin'de Kızılırmak, Sivas
Uluslararası Sempozyumu, 2019, C, 3, s. 48, Selçuk Yüksel, Kızılırmak Havzasında Mevsimsel ve
Yıllık Yağmurlardaki Değişkenliğin Saptanması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Tokat Gazi-
osmanpaşa Üniversitesi, 2019. s.7.
47
AYDANUR KOCABIÇAK
kısmında Anadolu’nun çivi yazısı ile tarihi devirlere girmesi kısaca anlatıldı. Kı-
zılırmak’ı içeren çivi yazılı metinler tanıtıldı ve Kızılırmak’ın coğrafi yapısı hak-
kında bilgilendirme yapıldı.
Hititlerde Maraššanta Irmağı
Hitit metinlerinde Maraššantiya; mMaraš (s)a, mMaraššalli, mMaraš
(s)anda, Maraššawiya, URUMaraš (s)a, URUMaraššantiya, ÍDMaraššanta, ÍDMa-
raššantiya. marahšiwali-, marawišta, marušamma/i-, maruwai-, mar-
ruwamma/i-, marruwašha olarak yazılan3 Kızılırmak, ID.SA5 sümeroglamında
ID nehir, SA5 kızıl olarak tercüme edilmiş, kızıl nehir manalarını taşımaktadır.4
Kızıl nehri, Hititlerde değerli kılan en önemli unsur jeopolitik konum olmalıdır.
Çünkü, Kuzey Anadolu’da bulunan Kaşgalar, güneylerinde koloni başkenti Kay-
seri’nin varlığı, nehrin bu yerleşim yerlerinin arasında olması Hititler için ha-
yati önem taşımaktadır5. Söz konusu nehrin, ülkeler arası askeri bir geçiş nok-
tası olduğunu metinlerden görmekteyiz. M.Ö. 1380-1345 dönemlerinde, Hitit
devletini büyük bir imparatorluk haline getiren, Hitit kralı olan I.Šuppiluliuma,
Mitanni ülkesini ele geçirmiş, fakat ülkeyi tamamen ortadan kaldıramamıştı. Bu
bölgeyi, güneylerindeki Asurlulara karşı tampon bölge olarak kullanmışlardır.
Mattivaza’nın anlatımında, I.Šuppiluliuma’nın Mattizava isimli şahıstan Mitanni
ülkesi hakkında bilgiler öğrendiğini ve buluşma noktası olan Kızılırmak nehri-
nin adı “Marassantia” olarak geçtiğini görmekteyiz: “Marassantia (Kızılırmak)
Irmağı‟nda Teşup‟un sevgilisi Hatti Kralı, Büyük Kral, Yiğit güneş Šuppiluli-
uma‟nın ayaklarına kapandım. Büyük kral beni eli ile kaldırdı ve benden memnun
kaldı ve benden Mitanni Ülkesi‟nde olup bitenleri sordu…6
I.Šuppiluliuma’dan sonra üçüncü nesil kral II. Muwatalli, dedelerinin yo-
lundan giderek güneye doğru yönelmiş, kardeşi III. Hattušili ise devletin kuze-
yinde bulunan Kaşgalarla ilgilenmekteydi. Dönemin jeopolitik konumu açısın-
dan krallık Suriye bölgesini ele geçirmeyi hedeflenmişti. Mısır ile olan düşman-
lıklarından dolayı Arzawa prenslikleri ile anlaşma yapmış, Muwatalli’nin Su-
riye’ye yapacağı askerî harekâta kolaylık sağlaması için başkenti Aşağı
Ülke’deki Tarhuntašša şehrine taşımış olması Kaşgaları harekete geçirmişti. III.
3 G.M. Beckman R.H. Beal, J.G. McMahon, H. A. Hoffner. Hittite Studies in Honor of Harry a. Hoffner
Jr. : On the Occasion of His 65th Birthday. Winona Lake (Indiana): Eisenbrauns; 2003, s.359.
4 Olcay Zengin Koşan, MÖ İkinci Bin'de Kızılırmak, Sivas Uluslararası Sempozyumu, s. 49. Ayrıca
48
ÇİVİ YAZILI BELGELERDE KIZILIRMAK
7 H. Otten, Die Apologie Hattuslis III, StBoT 24, 1981,, s. 10; Sedat Alp, Hitit Çağında Anadolu, Tu-
bitak Yayınları, 2001,, s. 135; Kurtuluş Kıymet, M.Ö. II. Binde Orta Karadeniz Bölgesi, Basımamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004.
8 Kt. n/k 504, Cahit Günbattı. Eski Anadolu’da “Su Ordali.” no. 1, Archivum Anatolicum-Anadolu
Arşivleri, 2000, pp. 1–16, ayrıca uğursuzluğun akıp gitme düşüncesinin Yeni Asur ve Babildeki
ismi Namburbi’dir. Bkz. R. I. Caplice, The Akkadian Text Genre Namburbi (Doctoral dissertation,
The University of Chicago), 1963.
9 Günbattı. a.g.m, s.74-76.
10 E. Laroche tarafından “Fleuve et Ordalie en Asie Mineure Hittite” 1973 s.179-189.. Bk. Festsch-
1974: 565; Macqueen 1980: 180, Şafak Bozgun, Şafak Özkan Savaş, CTH 676: Nerik Kenti ‘‘Arınma
Ritüeli’’,Archivum Anatolium, 11/1, 2017 s.88, vd… H.G.Güterbock, The North-Central Area of Hit-
tite Anatolia (Review, J.Garstang-O.R.Gurney 1959), JNES 20, 1961:92-97
49
AYDANUR KOCABIÇAK
12 Laroche, 1959: 52, ipatarma (1956: 423) bunun, DUTU-i DINGIRum gibi, ana yönlerden birini
belirttiğiine işaret etmektedir. DUTU-i Dum'in karşıtı olarak "batı" Güterbock da, bu teklifine
ra~men, kelimeyi astray "yolundan sapmış, başıboş" ayrıntılı bilgi için bkz. .; Dinçol-Yakar, 1974,
s. 565-566
13 Dinçol, Yakar, s.569.
14 Kt m/k127; 133
15 Remzi Kuzuoğlu, Eski Asurca Metinlerde Anadolu Köprüleri, ArAn 12/2-2018, s. 123.
16Sebahattin Bayram- Remzi Kuzuoğlu, Eski Asur Dönemi Metinlerinde Geçen Akarsu İsimleri,
Türk Tarih Kurumu Kongresi, 2022, s.329, Ezgigül Doğan, Eski Yakındoğu’da Nehirler, Kahra-
manmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş 2015, s.25,
Kuzuoğlu, 2007: 184.
50
ÇİVİ YAZILI BELGELERDE KIZILIRMAK
rin kıyısına kadar götüren kılavuza veya nehir tanrısının rahibi gibi ifadeler geç-
mektedir. Bundan hareketle ismi belirtilmeyen nehirler, çevrelerindeki yerle-
şim yerleri dikkate alınarak bulunabilmektedir.17
Kültepe tabletleri Kt t/k 25’de, 2 ½ mina bakırın köprüde ödendiği ve tüm
masrafların Šalatuwar’da yapıldığı bilgisi yer almaktadır. Metnin devamında
yine ödemeler sıralanmakta ve 5 mina bakırın nehrin kenarına kadar kılavuzluk
yapan kişiye ödendiği, bu harcamaların ise Wahšušana’da yapıldığı belirtilmek-
tedir. Metinde Šalatuwar ve Wahšušana arasında seyahat edilirken, Šala-
tuwar’dan sonra bir nehir ve bu nehir üzerinde bir köprü bulunduğu, buradan
sandal (Resim 2) ile geçildiği belirtilmiştir.18.
Kaniš Kraliçesi Öyküsü
1970 yılında Boğazköy Hattuşa’da bulunmuş Hititçe bir metin olan KBo
XII, 2’de Kaniš Kraliçesi öyküsü anlatılmaktadır. Hikâyede çocukların ırmağa bı-
rakıldığı ve Zalpa ülkesinin denizine vardıkları anlatılır. Kh. Nashef 1991, s.
139-140; G. Barjamovic 2011, s. 107 ve bazı araştırmacılar Zalpa’nın Bafra ol-
duğunu öne sürerek, nehrin Kızılırmak olabileceğini belirtmişlerdir. Aksi bir gö-
rüş ise Ünal’ın 2006, s.22-23, buradaki nehrin Kızılırmak olmadığını, Kültepe
yakınlarında Kızılırmak’tan başka çocukları denize taşıyacak ırmaklar oldu-
ğunu, Zamantı veya Taşçı Suyu olabileceğini ifade etmesidir. Metnin tercümesi
şöyledir:
“Kaneš Kraliçesi bir yıl içinde tam otuz tane erkek çocuk doğurdu. O “(kendi
kendine) dedi ki: (tıpkı) köpek yavruları gibi enikledim” Sepetlerin içini (su geçir-
memesi için) kalın yağla sıvadı, çocukları da onların içine yerleştirdi ve onları ır-
mağa bıraktı. Irmak onları aşağıya, Zalpa Ülkesi’nin denizine sürükledi. Tanrılar
çocukları denizden çıkardılar ve onları büyüttüler. Aradan uzun yıllar geçtikten
sonra, kraliçe bu kez otuz kız çocuğu dünyaya getirdi; (ama) bunları bizzat ken-
disi yetiştirdi. Oğlanlar önlerinde bir eşek sürerek Neša’ya dönmek üzere yola çı-
karlar. Tamar[mara] Köyü’ne geldiklerinde derler ki: ‘Bir odayı iyice ısıtın ki, şu
(yorgun ve üşüyen) eşek (biraz) canlansın!’ köy halkı “Bizim dediğimiz yerlerde
(donan) eşek [asla] canlanmaz!” dediler. Çocuklar ise ‘bizim geldiğimiz yerlerde
ise bir kadın (bir keresinde) ancak (bir veya iki) çocuk doğurabilir. Ama (bizim
annemiz) bizi bir batında doğurdu’ derler. Köy halkı (bu kez ‘Bizim Kaneš krali-
çemiz (de) bir keresinde otuz kız çocuğu doğurmuştu. Oğlan evlatları ise yok ol-
muşlardı, diye anlatırlar. Çocuklar birbirine ‘Aramaya çıktığımız annemizi bulduk
17 Sebahattin Bayram - Remzi Kuzuoğlu, Eski Asur Dönemi Metinlerinde Geçen Akarsu İsimleri,
s.325.
18 Remzi Kuzuoğlu, Eski Asurca Metinlerde Anadolu Köprüleri, ArAn 12/2-2018, s. 118.
51
AYDANUR KOCABIÇAK
işte! Haydi Neša’ya gidelim!’ derler. Neša’ya ulaştıklarında tanrılar onları değiş-
tirdiler ve anneleri onları tanıyamadı. Oğullarıyla kızlarını evlendirdi. Yaşlı kar-
deşler kız kardeşlerini tanıyamadılar; ama en geç olanı ‘Biz şu kızkardeşlerimizle
mi evleneceğiz yani? Sakın onlara yaklaşmayın! Onlarla se[vişmemiz] doğru [ol-
maz!] (dedi). Ve ertesi sabah Zalpa kentine gitti[ler].” 19
Sonuç
Bu çalışmada, kaynak yetersizliğinden dolayı az sayıda bulabildiğimiz çivi
yazılı belgelerde geçen Kızılırmak ile ilgili örnekler verildi, yayınlanmış Kt t/k
25, Kt. n/k 504, Kt m/k127;133, CTH 671 KUB 36.89, AKT 3,34 tabletlerin ter-
cümeleri açıklandı ve yorumlandı. İlk olarak Anadolu’nun yazıyı kullanma sü-
reci hakkında bilgiler verildi. Hititlere ait belgelerde Maraššantiya olarak isim-
lendirilmesine rağmen Asurlu tüccarlar bu nehri isimlendirmemiş, nehrin ya-
nında, yakınında gibi ifadelerle yerini belirtmiştir. Nehrin, ülkeler arası askeri
bir geçiş noktası olduğunu metinlerden görmekteyiz. I. Šuppiluliuma’nın Matti-
zava isimli ajanı ile görüşmesi ve III. Hattušili’nin otobiyografisinde düşmanla-
rın Kızılırmak nehrinden geçtiği görülmektedir. Nehrin diğer bir önemi ritüel-
lerin uygulanması, kurbanların kesilmesi, nehir ya da su ordallerinin yapılma-
sıdır. Asur krallığının başkenti Asur şehrinden Kuzey Anadolu’ya kadar gelen
tüccarlar, Anadolu’ya getirdikleri mallar için kervan eşliğinde yaptıkları seya-
hatlerde kara yolunu tercih etmiş fakat bazı zamanlar ırmak taşımacılığını da
kullanmak zorunda kalmışlardır. Belgeler, Asurlu tüccarların yolu bilmedikle-
rinde, nehir kenarlarına veya köprülere ulaşmak için muqarribu tuttuklarını ve
nehirden sandal ile geçildiğini belirtmiştir. Son olarak da KBo XII, 2 Kaniš Kra-
liçesi öyküsünde çocukların bırakılığı yerin Kızılırmak olabileceği üzerinde du-
rulmuştur.
KAYNAKLAR
Akurgal, Ekrem, Anadolu Kültür Tarihi, Phoenix Yayınevi, Ankara 2014.
Alp, Sedat, Hitit Çağında Anadolu/ Çiviyazılı ve Hiyeroglif Yazılı Kaynaklar, Tübitak Ya-
yınları, Ankara, 2001.
Bayram, S., & Kuzuoğlu, R. Eski Asur Dönemi Metinlerinde Geçen Akarsu İsimleri, Türk
Tarih Kurumu Kongresi, Ankara 2022.
19 Otten, a. g. e, 1973: 5-7; Holland ve Zormann, 2007: 3-15; Klınger, 2019: 95-96, Sin-
ger,2007:14vd Karauğuz, 2001:199-201, Dursun Sağdış, Bafra Zalpa (Zalpuwa) Krallığı ve Kaniş
Kraliçesi Mitosu, Uluslararası Göbeklitepe’den Bugüne Türkiye’nin Tarihi ve Kültürel Mirası Sem-
pozyumu, Akademik Düşünce Yayınları, 2021, s. 190. Ahmet Ünal, Eski Çağlarda Çukurova’nın
Tarihi Coğrafyası ve Kizzuwatna (Adana) Krallığı’nın Siyasi Tarihi, ÇÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi,Cilt 15, Sayı 3 (Arkeoloji Özel Sayısı), 2006, s.22-23.
52
ÇİVİ YAZILI BELGELERDE KIZILIRMAK
Beckman G.M., Beal, R.H. McMahon J.G, Hoffner H. A, Hittite Studies in Honor of Harry a.
Hoffner Jr. : On the Occasion of His 65th Birthday. Winona Lake (Indiana): Ei-
senbrauns; 2003
Bilgi, Ö, İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000 ve 2001 Dönem-
leri. Belleten, 67(249), 2003, s.383-402.
Corti, C. “Because for a long time (the Gods of Zalpa) have been ignored.. Hence these
offerings in this way do we donate”. New Celebrations in the Zalpuwa Land. Jo-
urnal of Ancient Near Eastern Religions, 10(1), 2010.
Efe, Recep, Kızılırmağın Akım ve Rejim Özellikleri, Öneri, Marmara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4/1:39-60, 1996, s. 39-60.
Forrer, E, Die acht Sprachen der Bogazköi-Inschriften. Sitzungsberichte der Preussisc-
hen Akademie der Wissenschaften, 1919.
Günbattı, C. Eski Anadolu’da Su Ordali. no. 1, Archivum Anatolicum-Anadolu Arşivleri,
2000, s.73-88.
Güterbock H.G, The North-Central Area of Hittite Anatolia (Review, J.Garstang-O.R.Gur-
ney 1959), JNES 20, 1961: 85-97.
Güterbock, H. G. The Deeds of Suppiluliuma as Told by His Son Mursili II. Journal of Cu-
neiform Studies, 10, 1956, 41-68
Gavaz, Ö. S. Hitit Kenti Zalpa’nın Yeri Üzerine. Anadolu, 31, 2006, s.1-18.
Kangal, Selmin; Kulakoğlu, Fikri (ed.), Anadolu'nun Önsözü Kültepe Kaniş-Karumu
Asurlular İstanbul'da, Kayseri Büyükşehir Belediyesi, 2011.
Kıymet, Kurtuluş, M.Ö. II. Binde Orta Karadeniz Bölgesi, Basımamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara 2004.
Koşan, Olcay Zengin, MÖ İkinci Bin'de Kızılırmak, Sivas Uluslararası Sempozyumu, C.3,
2019,
Kuzuoğlu, R. Eski Asurca Metinlerde Anadolu Köprüleri. Archivum Anatolicum,12/2,
2018, s. 79-91.
Otten, H., Die Apologie Hattuslis III, StBoT 24, 1981.
Sağdış, Dursun, Bafra Zalpa (Zalpuwa) Krallığı ve Kaniş Kraliçesi Mitosu, Uluslararası
Göbeklitepe’den Bugüne Türkiye’nin Tarihi ve Kültürel Mirası Sempozyumu,
Akademik Düşünce Yayınları, 2021.
Ünal, Ahmet, Eski Çağlarda Çukurova’nın Tarihi Coğrafyası ve Kizzuwatna (Adana)
Krallığı’nın Siyasi Tarihi ÇÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 15, Sayı 3 (Ar-
keoloji Özel Sayısı), 2006, s. 15-44.
Ünsal, V. Eskiçağda Anadolu Su Kaynakları Orta ve Doğu Anadolu. Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (28), 2012, s.209-224.
Turoğlu, H. Kızılırmak Deltası ve Yakın Çevresinin Jeomorfolojik Özellikleri ve İnsan Ya-
şamındaki Etkileri. Anadolu Araştırmaları, 19(1), 2010, s. 99-111
Yakar, J, M. Dinçol, "Nerik Şehrinin Yeri Hakkında." Belleten 38.152, 1974, s. 563-572
53
AYDANUR KOCABIÇAK
EKLER
20Kangal, S., & Kulakoğlu, F. (v.d), Anadolu'nun Önsözü Kültepe Kaniş-Karumu Asurlular İstan-
bul'da. Kayseri Büyükşehir Belediyesi. 2011:48, s. 267
54
Bafra Ticaret Odası
55
BAFRA OVASI’NDA YERLEŞİMİN BAŞLANGICI VE
İLK TOPLULUKLAR ÜZERİNE ÖNERİLER
Öz
Bafra Ovası’nda deltaya dönüşen Kızılırmak Nehri, taşıdığı alüvyonlarla
kıyının morfolojisini büyük ölçüde değiştirmiştir. Bafra Ovası’nda pleistosen
sonrasında oluşan bu yeni ovaya bir burun gibi sokulan yarımada ve çevresinde
ilk kültürlerin kümelendiğini yapılan araştırmalar göstermiştir. Problem, ilk
toplulukların Bafra Ovası’na ne zaman ve neden geldiğidir. Problemin çözümü
için yapılmış olması beklenen kazı sayısı sadece İkiztepe’den ibarettir; tartış-
malı tabakalanması, problemin çözümüne değil, yeni sorulara sebep olmuştur.
Buna karşın, gerçekleştirilen yüzey araştırmalarının delta ovasıda demografik
yoğunluğa işaret etmiş olması, yeni araştırma hedefleri için cesaretlendirici so-
nuçlar vermiştir. Yüzey araştırmaları ve -kronolojik sıra düzeni karışık olmakla
birlikte- İkiztepe kazıları, ilk toplulukların bölgeye sulu tarım, yaylacılık, hay-
vancılık, ulaşım, doğal kaynaklar ve güvenlik için geldiklerini dolaylı delillerle
sunmuştur. Bilinen arkeolojik lokalitelerin mevcut sayısı güncel araştırmalarla
artmış, ayrıca, dağılım ve yayılımları yeniden modellenebilmiştir. Bafra
Ovası’nda ilk insan izleri Paleolitik Çağ’a dek eskiye giderken, Neolitik Çağ’ın
varlığı kaydedilememiştir. Mevcut literatür deltada yerleşimin Geç Kalkolitik
Çağ’da başladığını söylese de, daha erken evrelerin de olabileceği tartışılmakta-
dır. Materyal kültürün belirgin bir değişim göstermemesi, dönemlerin tasnifini
zorlaştırmaktadır. Bizim yaklaşımımız, bölge dışındaki kapsamlı araştırmalarla
Bafra Ovası’nın yerleşim kronolojini ve modellemesini yeniden kurgulayarak
yeni önerilerde bulunmak ve geçici sonuçlara ulaşmak üzerinedir. Böylece eli-
mizdeki güncel verileri literatüre sunarak farklı tartışmaların önünü açabiliriz.
Anahtar Kelimeler: Samsun, Bafra, Karadeniz, Arkeoloji, İkiztepe, Yerle-
şim, Kalkolitik
1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Atakum-
Samsun/TÜRKİYE, atilaturker@gmail.com. ORCID: https://orcid.org/0000-0003-3893-4135
57
ATİLA TÜRKER
Abstract
The Kızılırmak River, which transforms into a delta in the Bafra Plain,
drastically altered the morphology of the coast with the alluviations it carried.
Research has shown that the first cultures were clustered in and around the
peninsula, which was inserted like a cape into this new plain that formed after
the Pleistocene in the Bafra Plain. The problem is when and why the first com-
munities came to the Bafra Plain. The number of excavations expected to be
carried out to solve the problem is consists only from Ikiztepe; its controversial
stratification has caused new questions, not a solution to the problem. How-
ever, surveys have pointed to the demographic density in the delta plain, which
has given encouraging results for new research targets. The surveys and exca-
vations of İkiztepe -although their chronological order is complicated- have
presented indirect evidence that the first communities arrived in the region for
irrigated agriculture, transhumance, animal husbandry, transportation, natural
resources, and security. The current number of known archaeological localities
has increased with current research, and their distribution and spread have
been remodeled. While the first human traces of the Bafra Plain date back to the
Paleolithic Age, the presence of the Neolithic Age was not recorded. Although
the current literature suggests that the settlement in the delta began in the Late
Chalcolithic Age, it is disputed that there may also have been earlier phases. The
material culture doesn’t show a marked shift, which makes the sorting of peri-
ods difficult. Our approach is to reimagine the settlement chronology and mod-
eling of the Bafra Plain through extensive research outside the region, making
new recommendations and achieving provisional results. So we can pave the
way for different discussions by presenting the current data we have to the lit-
erature.
Keywords: Samsun, Bafra, Black Sea, Archaeology, İkiztepe, Settlement,
Chalcolithic.
Giriş
Bu yazıda Bafra Ovası bir bütün olarak ele alınmış, ağırlıklı olarak daha
çok araştırma yapılan kıyı kesimine değinilmiş, yerleşimin başlangıcından Er-
ken Tunç Çağı’na dek geçen süre ve kronolojik sorunları ile literatürdeki tartış-
malar ana hatlarıyla değerlendirilmiştir.
58
BAFRA OVASI’NDA YERLEŞİMİN BAŞLANGICI VE İLK TOPLULUKLAR ÜZERİNE ÖNERİLER
2 Bafra Ovası’nda yapılan arkeolojik araştırmalar için topluca bk. Şevket Dönmez, İlk Tunç Çağı II
Öncesi Orta Karadeniz Bölgesi’nin Kültürel Gelişimi (İkiztepe Çanak Çömleği ile Küçük Eserleri Işı-
ğında), İstanbul 2000.
3 İlk keşif İ. Kılıç Kökten - Tahsin Özgüç - Nimet Özgüç, "1940 ve 1941 Yılında Türk Tarih Kurumu
Adına Yapılan Samsun Bölgesi Kazıları Hakkında İlk Kısa Rapor", Belleten C 9/S. 35 (1945), s. 361-
400, tarafından gerçekleştirilmiştir. İkiztepe’de sondaj yapmak amacıyla İ. K. Kökten Türk Tarih
Kurumu’na 1944 ve 1945 yıllarında “Kuzey Anadolu Samsun Mıntakası Hafriyat Direktörü” un-
vanıyla başvuruda bulunmuş (İ. Kılıç Kökten, “Orta, Doğu ve Kuzey Anadolu'da Yapılan Tarih Ön-
cesi Araştırmaları”, Belleten C 8/S. 32, 1944, s. 660; “1945 Yılında Türk Tarih Kurumu Adına Ya-
pılan Tarihöncesi Araştırmaları”, Belleten C 11/S. 43, 1947, s. 432) fakat bu niyeti gerçekleşme-
miştir. Kazı çalışmaları U. B. Alkım başkanlığında 1974 yılında başlanmış, 1981 yılındaki vefatının
59
ATİLA TÜRKER
ardından Önder Bilgi tarafından 2014 yılına dek sürdürülmüştür, bk. Uluğ Bahadır Alkım - Han-
dan Alkım - Önder Bilgi, İkiztepe I. Birinci ve İkinci Dönem Kazıları (1974-1975), Ankara 1988;
İkiztepe II. Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci Dönem Kazıları (1976-1980), Ankara 2003.
Kısa bir aranın ardından kazı çalışmaları Aslıhan Yurtsever-Beyazıt başkanlığında 2021 yılında
tekrar başlatılmıştır.
4 Atila Türker, “Samsun Bölgesi 2016 Yılı Prehistorik-Protohistorik Dönem Arkeolojik Yüzey Araş-
tırması” 35. Araştırma Sonuçları Toplantısı 1. Cilt, Bursa (2017), s. 117-146; Atila Türker - Semih
Y. Çizikci – C. Gizem Tırıl, “Samsun Bölgesi Post-Neolitik Dönem Arkeolojik Yüzey Araştırması 2017
Yılı Çalışma Raporu” 36. Araştırma Sonuçları Toplantısı 1. Cilt, Ankara (2017), s. 213-236; Atila
Türker - C. Gizem Tırıl, “Samsun Kıyı Kesimi 2019 Yılı Arkeolojik Yüzey Araştırması Raporu”, 2019-
2020 Yılı Yüzey Araştırmaları, Cilt 1, Ankara (2022), s. 193-210.
5 Einar von Schuler, Die Kaškäer Ein Beitrag zur Ethnographie des Alten Kleinasiens, Berlin 1965;
Itamar Singer, “Who Were the Kaška?”, Phasis 10.1 (2007), s. 166-181.
6 Christopher Bernt, A Multi-Proxy Study of The Kızılırmak River Terraces and Its Delta, Northern
Turkey: Implications for Tectonics, Sedimentation, Sea Level and Environmental Changes, İstanbul
2019, s. 94.
60
BAFRA OVASI’NDA YERLEŞİMİN BAŞLANGICI VE İLK TOPLULUKLAR ÜZERİNE ÖNERİLER
7 Atila Türker, “Karadora: Bafra Ovası’nda Yeni Bir Prehistorik Lokalite”, Cedrus IX (2021), s. 9.
8 Hüseyin Turoğlu, “Kızılırmak Deltası ve Yakın Çevresinin Jeomorfolojik Özellikleri ve İnsan Yaşa-
mındaki Etkileri”, Anadolu Araştırmaları XIX (2010), s. 99-111.
9 Bernt, A Multi-Proxy Study of The Kızılırmak River Terraces and Its Delta, Northern Turkey:
Implications for Tectonics, Sedimentation, Sea Level and Environmental Changes, s. 312 vd.
10 Harun Reşit Bağcı - Muhammet Bahadır, “Kızılırmak Deltasında (Samsun) Arazi Kullanımı ve
Zamansal Değişimi (1987-2019)”, The Journal of Academic Social Science Studies, 78 (2019), s.
295-312.
11 Preslav Peev - R. Helen Farr - Vladimir Slavchev - Michael J. Grant - Jon Adams - Geoff Bailey,
"Bulgaria: Sea-Level Change and Submerged Settlements on the Black Sea", ed. G. Bailey, N. Galani-
dou, H. Peeters, H. Jöns, M. Mennenga, The Archaeology of Europe’s Drowned Landscapes, Berlin
2020, Fig. 20.1-2.
61
ATİLA TÜRKER
durum Bafra Ovası’nın kayıp Neolitiği için de söz konusu olabilir mi? Sorunun
yanıtlanmasındaki en zayıf argüman, Kızılırmak kavsinin kuzey yarısında hiç
Neolitik emareye rastlanmamış olmasıdır12. Paleolitik ve Epipaleolitik sürecin
ardından bölgenin hangi çekici unsurlarını yitirdiğini ve toplulukların bölgeden
uzak durmasına neyin sebep olduğunu anlamak gerek, fakat, mevcut bilgileri-
miz bunu basit varsayımların dışında kurgulamamıza izin vermiyor.
Kuzey-Orta Anadolu’da Cumhuriyet’in daha ilk yıllarında başlayan kazı ve
araştırmalar, zamanın literatürüne atıfla iskânın başlangıcı Geç Kalkolitik Çağ
itibariyle tanımlanmış ve ilk düğmenin yanlış iliklenmesi günümüze dek devam
eden karmaşıklığa sebep olmuştur. Karadeniz’in en uzun soluklu ve Bafra
Ovası’nın tek kazısı olan İkiztepe, sorunun çözümüne bu sebeple anahtar konu-
mundadır. Bu, ovadaki lokalitelerin tarihlendirilmesi için de önemlidir. Yapılan
araştırmalarla Bafra Ovası’ndaki Sivritepe, Gökçeboğaz, Dedetepe, İkiztepe, Şir-
lek Tepe, Karadora Höyük, Azay Tepe, Elmacıktepe, Doğankaya-Tepecik, İkizpı-
nar (Dede Tepe), Lengerli-Tepecik, Kiraztepe, Tepetarla, Tepekışla (Tödüğün),
Kelbeş/Kelebeş, Kız (Gelin-) Kayası, Yiğitler Tepesi, Kirmencik (Beylik-Tepecik)
lokasyonlarının Kalkolitik Çağ bulguları verdiği saptanmıştır13.
İkiztepe Tartışmaları
Dört tepeden oluşan İkiztepe, Yakındoğu’nun en büyük höyük kümelerin-
den birisidir. Kısa süreli Tepe IV dışında diğerleri (Tepe I-III) uzun süreli ve sis-
tematik kazılarla araştırılmıştır. Kazılar, Geç Kalkolitik Çağ’dan Orta Tunç
Çağı’na kadar kesintisiz bir stratigrafi vermiş, kesintinin ardından Geç Demir
Çağ’da yeniden yerleşilmiştir. Kalkolitik Çağ tabakaları yerleşimin son tabaka-
sında saptanmıştır. İkiztepe Tepe I, II ve III’ün tabakalanması ve tarihlendiril-
mesi değişik araştırmacılarca tartışılmış, bazı çelişkilere dikkat çekilmiş ve öne-
rilerde bulunulmuştur. Biz burada tarafların dikkati çektiği konuları başlıkla-
rıyla özetlemek istiyoruz.
12 Alişar Höyük en alt tabakalarının keramik buluntuları bakımından Kuzey-Orta Anadolu’da Ne-
olitik Çağ’ın varlığı tartışılmış olmakla birlikte güncel değerlendirmeler bu öneriyi destekleyecek
verileri sunamamıştır, bk. Bleda Düring, The Prehistory of Asia Minor from Complex Hunter-Gat-
hers to Early Urban Societies, Cambridge 2011, s. 239.
13 Şevket Dönmez, “Recent observations on the cultural development of the central Black Sea re-
gion before the Early Bronze Age II”, ed. B. Erciyas, E. Koparal, Black Sea Studies Symposium Proce-
edings, Settlement Archaeology Series 1, Istanbul (2006), s. 89–97; Türker, “Samsun Bölgesi 2016
Yılı Prehistorik-Protohistorik Dönem Arkeolojik Yüzey Araştırması”, s.; 118 vd.; Türker vd. “Sam-
sun Bölgesi Post-Neolitik Dönem Arkeolojik Yüzey Araştırması 2017 Yılı Çalışma Raporu”, s. 215
vd.; Türker - Tırıl, “Samsun Kıyı Kesimi 2019 Yılı Arkeolojik Yüzey Araştırması Raporu”, s. 195
vd.
62
BAFRA OVASI’NDA YERLEŞİMİN BAŞLANGICI VE İLK TOPLULUKLAR ÜZERİNE ÖNERİLER
İkiztepe’yle ilgili en çok ele alınan konuların başında Tepe I’de açığa çıka-
rılan mezarlığın ETÇ III’e tarihlendirilmesidir14. Mutlak dikey derinliği 6,7 m öl-
çülen ve 700’ün üzerinde bireyin defnedildiği mezarların birkaç nesil boyunca
kullanıldığı düşünülmektedir15. Mezarın iç kronolojisi ve dizilişleri bazı açılar-
dan tartışma konusudur. Hâfirlerinin verdiği Tepe I’in biri küçük diğeri büyük
iki doğal tepeden oluştuğu bilgisinden yola çıkan Welton, definlerin eğimli te-
penin IIa tabakası içine yapıldığı, yani MÖ 4. binyılın sonuna tarihlenmesi ge-
rektiği yorumunda bulunmuş -keramik gruplarını da dikkate alarak- mezarın
altındaki tabakaların daha erken olduğunu önermiştir16. Mezarlardan 46 tanesi
“Ayrıcalıklı” olarak nitelenmiş, seçkin sınıfa ait oldukları kabul edilmiştir17.
Çoğu bunlarda ele geçene nitelik ve nicelik bakımından zengin buluntu toplu-
luğu, özellikle silah grubu, Bilgi tarafından Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Me-
zopotamya örnekleriyle paralel tutulmuştur18. Bunlar arasında daha spesifik
olanlar, özellikle Arslantepe ile kıyaslanabilecek spiral halkalar, mızrak uçları
ve hançer/kılıçlar (Resim 1), silah ve metal buluntu kompozisyonunun ETÇ I’e
ait olduklarına bizi ikna etmektedir19.
Mezar ve mezar dışında bulunan halka idoller (Resim 2) bir diğer spesifik
buluntu grubudur ve Ege ile özellikle Balkan paralellikleri bizce açıktır. Bunla-
rın pek çoğu MÖ 5. binyılın ortasından itibaren Güneydoğu Avrupa’da görülen-
lerle benzeşmektedir20; benzerliği Bilgi de kabul etmekle birlikte İkiztepe için
tarihlendirme eşiğinin ETÇ II’de başladığını ve ETÇ III’de görüldüklerini ifade
14 Alkım vd. İkiztepe I. Birinci ve İkinci Dönem Kazıları (1974-1975), 1988; İkiztepe II. Üçüncü,
Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci Dönem Kazıları (1976-1980), 2003.
15 Önder Bilgi, "Metal Objects from İkiztepe-Turkey", Beiträge zur Allgemeinen und Vergleichen-
den Archäologie, 6 (1986), s. 31-96; “İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000
ve 2001 Dönemleri”, Belleten, C 67/S. 249 (2003), s. 383-402.
16 Lynne Welton, “Reforging connections: The Black Sea coast of Anatolia in the 4th-3rd millennia
M. Işıklı, M.E. Fidan, A. Türker, M.A. Yılmaz, MÖ III. Binyılda Anadolu, İstanbul (baskıda).
20 Clemens Lichter, “Varna und İkiztepe - Überlegungen zu zwei Fundplätzen am Schwarzen
Meer”, Acta Musei Varnaensis, VI (2008), s. 98; Thomas Zimmermann, “Anatolia and the Balkans,
Once again – Ring-shaped idols from western Asia and a critical reassessment of some ‘Early
Bronze Age’ items from Ikiztepe, Turkey”, Oxford Journal of Archaeology, 26.1 (2007), s. 28.
63
ATİLA TÜRKER
bir kronolojik dizilime sahiptir24. ETÇ II’ye tarihlenen iki boyutlu örnekler ara-
sında dikkatimizi çeken T-başlı iki buluntu, Latmos’ta çok sayıda karakteristik
örneğe sahiptir (Resim 3) ve bizce İkiztepe’deki ilgili tabakalarının (Erken
veya) Orta Kalkolitik Çağ’a tarihlendirilmesi için bariz bir dayanaktır.
İkiztepe Tepe I-III keramik toplulukları özellikle form ve bezemeleri yö-
nüyle birçok araştırmacı tarafından Batı Anadolu ve Güneydoğu Avrupa para-
lelleriyle karşılaştırılmış25, bu bakımdan Tepe II’nin Erken(?) ve Orta Kalkolitik
Çağ’a (kompleks AA ve BB) dek geriye gittiği kabul edilmiştir26.
İkiztepe kazılarının değişik aşamalarında radyokarbon testleri yapıl-
mış , birçoğu tutarsız sonuç verdiği için tarihlendirmelerde analojik karşılaş-
27
tırmalar tercih edilmiştir. Tutarsız testlerin bazıları Tepe I’in IIB tabakası için
MÖ 5. binyılın sonları, IIA tabakası içinse MÖ 4. binyılın sonlarına karşılık gelen
tarih aralıkları vermiştir; bunlar, aslında, yukarıda temas edilen materyallerle
tutarlıdır! Son yapılan C14 testleri bunu teyit edici sonuçlara ulaşılmıştır. Buna
göre hâfirleri tarafından MÖ 3. binyılın sonlarına tarihlenen28 mezarlık alanının
yaklaşık binyıl daha erkene, MÖ 4. binyılın ikinci yarısı ile sonlarına tarihlen-
mesi gerektiği anlaşılmıştır29.
Frühbronzezeit zwischen Karparten und MittleremTaurus, Mainz am Rhein 1993; Laurens This-
sen, “New insights in Balkan-Anatolian connections in the Late Chalcolithic. Old evidence from
the Turkish Black Sea littoral”, Anatolian Studies, 43 (1993), s. 207–237; Sharon R. Steadman,
“Prehistoric interregional interaction in Anatolia and the Balkans: an overview”, Bulletin of the
American Shoolls of Oriental Research, 299/300 (1995) s. 13-32; Ulf-Dietrich Schoop, Das Anato-
lische Chalkolithikum - Eine chronologische Untersuchung zur vorbronzezeitlichen Kultursequenz
im nördlichen Zentralanatolien und den angrenzenden Gebieten, Ramshalden 2005.
26 Schoop, Das Anatolische Chalkolithikum - Eine chronologische Untersuchung zur vorbronzezeit-
lichen Kultursequenz im nördlichen Zentralanatolien und den angrenzenden Gebieten, s. 312 vd.
27 Topluca bk. Schoop, age; Welton, “Reforging connections: The Black Sea coast of Anatolia in the
Yener - Frances Pinnock - Paolo Matthiae - Rana Özbal - Ulf-Dietrich Schoop - Farhad Guliyev -
64
BAFRA OVASI’NDA YERLEŞİMİN BAŞLANGICI VE İLK TOPLULUKLAR ÜZERİNE ÖNERİLER
Sonuç
Bafra Ovasında bugüne kadar 80’e yakın arkeolojik lokalite saptanmıştır.
Buna eski Paúrai olduğu kabul edilen Bafra gibi potansiyele sahip bazı ilçe ve
büyük beldeler dahil değildir. Tarafımızdan kaydedilen ve literatürdeki bilgiler-
den yola çıkarak arkeolojik lokalitelerle ilgili bazı geçici istatistikleri oluştur-
mak ve bunları grafiklere dönüştürmek mümkün oldu. Buna göre bölgenin ar-
keolojik lokasyonlarındaki dağılımı, dönemlerden bağımsız olarak, dağ ve doğal
tepelerin yamaçları ile tepe üstleridir. Bunu ova ve düz alanlardaki lokasyonlar
takip eder. Kale (ve garnizon) ile tümülüslerin tamamı yamaç ile tepe üstlerinde
saptanmıştır. Höyüklerin çoğunluğunda da bu topografik özellikler seçilmiş,
çok daha azı ovalarda tespit edilmiştir. Nekropol ve tekil buluntu alanları için
de ağırlıklı yer seçimi yamaçlardır (Grafik 1). Orta Tunç Çağı ve öncesi dönem
lokasyonlarının yer seçiminde yamaçlar tercih edilmiş, bunu ovalar izlemiştir.
Erken Tunç Çağı’nda ise yamaç ve ova lokasyonlarının oranı birbirine yakındır;
düz alanlar ile tepe üstleri istisna gibidir. Kalkolitik Çağ lokasyonlarında baskın
unsur, yamaçlar olmuştur; çok daha azı ova ve tepe üstlerinde saptanmıştır.
(Grafik 2).
İlk topluluklar daha Orta Paleolitik Çağ’da Bafra Ovasında bir demografi
göstermişse de, “Neolitik Belirsizlik” ardından iklim ve çevrenin sağladığı
olumlu koşullar, iskânı Kalkolitik Çağ’da başlatmıştır. Kalkolitik Çağ topluluk-
ları buraya, burayı cazip kılan olanaklar sebebiyle mi geldiler yoksa diğer böl-
gelerden buraya göçe mi zorlandılar, bilmiyoruz. Bunun yanıtını üçbin yıllık pe-
riyodu hedefleyen az sayıdaki araştırmanın sonuçlarıyla öğrenmek mümkün
değildir. Yanıtını arayabileceğimiz İkiztepe stratigrafisi bizlere hikâyenin Geç
Kalkolitik Çağ’da başladığına inanmaya ikna etse de, güncel veriler bunun daha
erkene çekilmesi gerektiği beklentisini bizlere zorlamaktadır. Hem bu kazının
güncel verilerle yeniden ele alınması hem de ovada yapılacak kazı çalışmaları-
nın ortaya koyacağı sonuçlar, sorunun yanıtında kilit rolü üstlenecektir.
Tufan Akhundov - Bertille Lyonnet - Emily L. Hammer - Selin E. Nugent - Marta Burri - Gunnar U.
Neumann - Sandra Penske - Tara Ingman - Murat Akar - Rula Shafiq - Johannes -Krause, “Genomic
History of Neolithic to Bronze Age Anatolia, Northern Levant, and Southern Caucasus”, Cell, 181.5
(2020), s. 1158-1175.
65
ATİLA TÜRKER
KAYNAKLAR
Alkım, Uluğ Bahadır – Alkım, Handan - Önder Bilgi, İkiztepe I - Birinci ve İkinci Dönem
Kazıları (1974-1975), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988.
Alkım, Uluğ Bahadır – Alkım, Handan - Önder Bilgi, İkiztepe II - Üçüncü, Dördüncü, Be-
şinci, Altıncı, Yedinci Dönem Kazıları (1976-1980), Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 2003.
Bağcı, H. Reşit - Bahadır, Muhammet, “Kızılırmak Deltasında (Samsun) Arazi Kullanımı
ve Zamansal Değişimi (1987-2019)”, The Journal of Academic Social Science Stu-
dies, 78 (2019), s. 295-312.
Bilgi, Önder, "Metal Objects from İkiztepe-Turkey", Beiträge zur Allgemeinen und Verg-
leichenden Archäologie, Band 6 (1986), s. 31-96.
Bilgi, Önder, “İkiztepe’den Ünik Bir Hançer”, Belleten, C 51/S. 201 (1987), s. 1109-1112.
Bilgi, Önder, “Metal Objects from Ikiztepe-Turkey”, Beiträge zur Allgemeinen und Verg-
leichenden Archäologie, Band 9-10 (1990), s. 119-219.
Bilgi, Önder, “İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000 ve 2001 Dö-
nemleri”, Belleten, C 67/S. 249 (2003), s. 383-402.
Bilgi, Önder, Anatolia, Cradle of Castings / Anadolu, Dökümün Beşiği, Döktaş A.Ş. Yayın-
ları, İstanbul 2004.
Bilgi, Önder, “Distinguisched Burials of the Early Bronze Age Graveyard at İkiztepe in
Turkey”, Anadolu Araştırmaları XVIII/2 (2005), s. 15-113.
Bernt, Christopher, A Multi-Proxy Study of The Kızılırmak River Terraces and Its Delta,
Northern Turkey: Implications for Tectonics, Sedimentation, Sea Level and Envi-
ronmental Changes, Istanbul Teknik Üniversitesi Dr Tezi, İstanbul (2019).
Dönmez, Şevket, İlk Tunç Çağı II Öncesi Orta Karadeniz Bölgesi’nin Kültürel Gelişimi (İkiz-
tepe Çanak Çömleği ile Küçük Eserleri Işığında), İstanbul Üniversitesi Dr. Tezi, İs-
tanbul 2000.
Dönmez, Şevket, “Recent observations on the cultural development of the central Black
Sea region before the Early Bronze Age II”, ed. B. Erciyas, Black Sea Studies Sym-
posium Proceedings, Settlement Archaeology Series 1, Istanbul (2006), s. 89–97.
Düring, Bleda S., The Prehistory of Asia Minor from Complex Hunter-Gathers to Early Ur-
ban Societies, Cambridge University Press, Cambridge 2011.
Frangipane, Marcella - Palmieri, Alba, "Perspectives on Protourbanization in Eastern
Anatolia: Arslantepe (Malatya). An Interim Report on the 1975–1983 Campa-
igns", Origini, XII/2 (1983), s. 287–668.
Gerber, Christoph, “Iasos, the Carian Chalcolithic and its Relations with Northern Cent-
ral Anatolia”, ed. B. Horejs, M. Mehofer, Western Anatolia before Troy Proto-Urba-
nisation in the 4th Millennium BC? Proceedings of the International Symposium
held at the Kunsthistorisches Museum, Vienna, Austria, 21-24 November, 2012, Vi-
enna (2012), s. 105-124.
66
BAFRA OVASI’NDA YERLEŞİMİN BAŞLANGICI VE İLK TOPLULUKLAR ÜZERİNE ÖNERİLER
Kökten, İ. Kılıç, “Orta, Doğu ve Kuzey Anadolu'da Yapılan Tarih Öncesi Araştırmaları”,
Belleten C 8/S. 32 (1944), s. 659-680.
Kökten, İ. Kılıç, “1945 Yılında Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan Tarihöncesi Araştırma-
ları”, Belleten C XI/S. 43 (1947), s. 431-472.
Kökten, İ. Kılıç – Özgüç, Tahsin - Özgüç, Nimet, "1940 ve 1941 Yılında Türk Tarih Ku-
rumu Adına Yapılan Samsun Bölgesi Kazıları Hakkında İlk Kısa Rapor", Belleten
C 9/S. 35 (1945), s. 361-400.
Mehofer, Mathias, “Metallurgy during the Chalcolithic and the Beginning of the Early
Bronze Age in Western Anatolia”, ed. B. Horejs, M. Mehofer, Western Anatolia be-
fore Troy Proto-Urbanisation in the 4th Millennium BC? Proceedings of the Inter-
national Symposium held at the Kunsthistorisches Museum, Vienna, Austria, 21-24
November, 2012, Vienna (2012), s. 463-487.
Palmieri, Alba, "Excavations at Arslantepe (Malatya)", Anatolian Studies, 31 (1981), s.
101-119.
Palmieri, Alba M. - Di Nocera, Gian M., “The Metal Objects from the "Royal" Tomb at
Arslantepe (Malatya-Turkey) and the Metalwork Development in the Early
Bronze Age”, ed. L. Milano, S. de Martino, FM. Fales, G.B. Lanfranchi, Landscapes,
Territories, Frontiers and Horizons in the Ancient Near East Papers presented to
the XLIV Rencontre Assyriologique Internationale, Venezia, 7-11 July 1997, Volume
III, Landscape in Ideology, Religion, Literature and Art History of the Ancient Near
East, Padova (1999), s. 179-190.
Lichter, Clemens, “Varna und İkiztepe - Überlegungen zu zwei Fundplätzen am Schwar-
zen Meer”, Acta Musei Varnaensis, VI (2008), s. 191-208.
Parzinger, Hermann, Studien zur Chronologieund Kulturgeschichter der Jungsten, Kupfer
und Frühbronzezeit zwischen Karparten und Mittlerem Taurus, Philipp von Za-
bern, Mainz am Rhein 1993.
Peev, Preslav – Farr, R. Helen – Slavchev, Vladimir – Grant, Michael J. – Adams, Jon -
Bailey, Geoff, "Bulgaria: Sea-Level Change and Submerged Settlements on the
Black Sea", ed. G. Bailey, N. Galanidou, H. Peeters, H. Jöns, M. Mennenga, The Arc-
haeology of Europe’s Drowned Landscapes, Springer Vieweg Verlag, Berlin
(2020), s. 393-412.
Peschlow-Bindokat, Anneliese, Frühe Menschenbilder. Die prähistorischen Felsmalereien
des Latmos-Gebirges (Westtürkei), Philipp von Zabern, Mainz am Rhein 2003.
Schoop, Ulf-Dietrich, Das Anatolische Chalkolithikum - Eine chronologische Untersuc-
hung zur vorbronzezeitlichen Kultursequenz im nördlichen Zentralanatolien und
den angrenzenden Gebieten, Bernhard Albert Greiner, Ramshalden 2005.
Schoop, Ulf-Dietrich, “The Chalcolithic on the Plateau”, ed. S. R. Steadman, G. McMahon,
The Oxford Handbook of Ancient Anatolia (10,000–323 BCE), Oxford (2011), s.
150–173.
Singer, Itamar, “Who Were the Kaška?”, Phasis 10/1 (2007), s. 166-181.
67
ATİLA TÜRKER
Steadman, Sharon R., “Prehistoric interregional interaction in Anatolia and the Balkans:
An Overview”, Bulletin of the American Shoolls of Oriental Research 299/300
(1995), s. 13-32.
Skourtanioti, Eirini – Erdal, Yılmaz S. – Frangipane, Marcella – Restelli, Francesca B. –
Yener, K. Aslıhan – Pinnock, Frances – Matthiae, Paolo – Özbal, Rana – Schoop,
Ulf-Dietrich – Guliyev, Farhad – Akhundov, Tufan – Lyonnet, Bertille – Hammer,
Emily L. – Nugent, Selin E. – Burri, Marta – Neumann, Gunnar U. – Penske, Sandra
– Ingman, Tara – Akar, Murat – Shafiq, Rula – Krause, Johannes, “Genomic History
of Neolithic to Bronze Age Anatolia, Northern Levant, and Southern Caucasus”,
Cell 181/5 (2020), s. 1158-1175.
Thissen, Laurens, “New insights in Balkan-Anatolian connections in the Late Chalcolit-
hic: Old evidence from the Turkish Black Sea littoral”, Anatolian Studies 43
(1993), s. 207–237.
Turoğlu, Hüseyin, “Kızılırmak Deltası ve Yakın Çevresinin Jeomorfolojik Özellikleri ve
İnsan Yaşamındaki Etkileri”, Anadolu Araştırmaları XIX (2010), s. 99-111.
Türker, Atila, “Samsun Bölgesi 2016 Yılı Prehistorik-Protohistorik Dönem Arkeolojik
Yüzey Araştırması”, 35. Araştırma Sonuçları Toplantısı, C 1, T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları, Bursa (2017), s. 117-146.
Türker, Atila, “Karadora: Bafra Ovası’nda Yeni Bir Prehistorik Lokalite”, Cedrus IX
(2021), s. 1-19.
Türker, Atila - Çizikçi, Semih Y. - Tırıl, C. Gizem, “Samsun Bölgesi Post-Neolitik Dönem
Arkeolojik Yüzey Araştırması 2017 Yılı Çalışma Raporu”, 36. Araştırma Sonuçları
Toplantısı, C 1, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara (2017), s. 213-
236.
Türker, Atila – Tırıl-Özbilgin, C. Gizem, “Samsun Kıyı Kesimi 2019 Yılı Arkeolojik Yüzey
Araştırması Raporu”, 2019-2020 Yılı Yüzey Araştırmaları, Cilt 1, T.C. Kültür ve Tu-
rizm Bakanlığı Yayınları, Ankara (2022), s. 193-210.
von Schuler, Einar (1965). Die Kaškäer Ein Beitrag zur Ethnographie des Alten Kleinasi-
ens, Walter de Gruyter & Co., Berlin 1965.
Welton, Lynne, “Reforging connections: The Black Sea coast of Anatolia in the 4th-3rd
millennia BC”, Anatolica XLIII (2017), s. 117-156.
Zimmermann, Thomas, “Anatolia and the Balkans, Once again – Ring-shaped idols from
western Asia and a critical reassessment of some ‘Early Bronze Age’ items from
Ikiztepe, Turkey”, Oxford Journal of Archaeology, 26/1 (2007), s. 25–33.
68
BAFRA OVASI’NDA YERLEŞİMİN BAŞLANGICI VE İLK TOPLULUKLAR ÜZERİNE ÖNERİLER
69
ATİLA TÜRKER
70
BAFRA OVASI’NDA YERLEŞİMİN BAŞLANGICI VE İLK TOPLULUKLAR ÜZERİNE ÖNERİLER
71
ATİLA TÜRKER
Grafik 1: Bafra Ovası Arkeolojik Lokalitelerin Yer Seçimi Dağılımı (A. Tür-
ker)
72
BAFRA OVASI’NDA YERLEŞİMİN BAŞLANGICI VE İLK TOPLULUKLAR ÜZERİNE ÖNERİLER
KAYNAKLAR
Alkım, Uluğ Bahadır – Alkım, Handan - Önder Bilgi, İkiztepe I - Birinci ve İkinci Dönem
Kazıları (1974-1975), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988.
Alkım, Uluğ Bahadır – Alkım, Handan - Önder Bilgi, İkiztepe II - Üçüncü, Dördüncü, Be-
şinci, Altıncı, Yedinci Dönem Kazıları (1976-1980), Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 2003.
Bağcı, H. Reşit - Bahadır, Muhammet, “Kızılırmak Deltasında (Samsun) Arazi Kullanımı
ve Zamansal Değişimi (1987-2019)”, The Journal of Academic Social Science Stu-
dies, 78 (2019), s. 295-312.
Bilgi, Önder, "Metal Objects from İkiztepe-Turkey", Beiträge zurAllgemeinen und Verg-
leichenden Archäologie, 6 (1986), s. 31-96.
Bilgi, Önder, “İkiztepe’den Ünik Bir Hançer”, Belleten, C 51/S. 201 (1987), s. 1109-1112.
Bilgi, Önder, “Metal Objects from Ikiztepe-Turkey”, Beiträge zur Allgemeinen und Verg-
leichenden Archäologie, 9-10 (1990), s. 119-219.
Bilgi, Önder, “İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000 ve 2001 Dö-
nemleri”, Belleten, C 67/S. 249 (2003), s. 383-402.
Bilgi, Önder, Anatolia, Cradle of Castings / Anadolu, Dökümün Beşiği, Döktaş A.Ş. Yayın-
ları, İstanbul 2004.
Bilgi, Önder, “Distinguisched Burials of the Early Bronze Age Graveyard at İkiztepein
Turkey”, Anadolu Araştırmaları XVIII/2 (2005), s. 15-113.
Bernt, Christopher, A Multi-Proxy Study of The Kızılırmak River Terraces and Its Delta,
Northern Turkey: Implications for Tectonics, Sedimentation, Sea Level and Envi-
ronmental Changes, Istanbul Teknik Üniversitesi Dr Tezi, İstanbul (2019).
Dönmez, Şevket, İlk Tunç Çağı II Öncesi Orta Karadeniz Bölgesi’nin Kültürel Gelişimi (İkiz-
tepe Çanak Çömleği ile Küçük Eserleri Işığında), İstanbul Üniversitesi Dr. Tezi, İs-
tanbul 2000.
Dönmez, Şevket, “Recent observations on the cultural development of the central Black
Sea region before the Early Bronze Age II”, ed. B. Erciyas, Black Sea Studies Sym-
posium Proceedings, Settlement Archaeology Series 1, Istanbul (2006), s. 89–97.
Frangipane, Marcella - Palmieri, Alba, "Perspectives on Protourbanization in Eastern
Anatolia: Arslantepe (Malatya). An Interim Report on the 1975–1983 Campa-
igns", Origini, 12.2 (1983), s. 287–668.
Gerber, Christoph, “Iasos, the Carian Chalcolithic and its Relations with Northern Cent-
ral Anatolia”, ed. B. Horejs, M. Mehofer, Western Anatolia before Troy Proto-Urba-
nisation in the 4th Millennium BC? Proceedings of the International Symposium
held at the Kunsthistorisches Museum, Vienna, Austria, 21-24 November, 2012, Vi-
enna (2012), s. 105-124.
Kökten, İ. Kılıç, “Orta, Doğu ve Kuzey Anadolu'da Yapılan Tarih Öncesi Araştırmaları”,
Belleten C 8/S. 32 (1944), s. 659-680.
73
ATİLA TÜRKER
Kökten, İ. Kılıç, “1945 Yılında Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan Tarihöncesi Araştırma-
ları”, Belleten C XI/S. 43 (1947), s. 431-472.
Kökten, İ. Kılıç – Özgüç, Tahsin - Özgüç, Nimet, "1940 ve 1941 Yılında Türk Tarih Ku-
rumu Adına Yapılan Samsun Bölgesi Kazıları Hakkında İlk Kısa Rapor", Belleten
C 9/S. 35 (1945), s. 361-400.
Mehofer, Mathias, “Metallurgy during the Chalcolithic and the Beginning of the Early
Bronze Age in Western Anatolia”, ed. B. Horejs, M. Mehofer, Western Anatolia be-
fore Troy Proto-Urbanisation in the 4th Millennium BC? Proceedings of the Inter-
national Symposium held at the Kunsthistorisches Museum, Vienna, Austria, 21-24
November, 2012, Vienna (2012), s. 463-487.
Palmieri, Alba, "Excavations at Arslantepe (Malatya)", Anatolian Studies, 31 (1981), s.
101-119.
Palmieri, Alba M. - Di Nocera, Gian M., “The Metal Objects from the "Royal" Tomb at
Arslantepe (Malatya-Turkey) and the Metalwork Development in the Early
Bronze Age”, ed. L. Milano, S. de Martino, FM. Fales, G.B. Lanfranchi, Landscapes,
Territories, Frontiers and Horizons in the Ancient Near East Papers presented to
the XLIV Rencontre Assyriologique Internationale, Venezia, 7-11 July 1997, Volume
III, Landscape in Ideology, Religion, Literature and Art History of the Ancient Near
East, Padova (1999), s. 179-190.
Lichter, Clemens, “Varna und İkiztepe - Überlegungen zu zwei Fundplätzen am Schwar-
zen Meer”, Acta Musei Varnaensis, VI (2008), s. 191-208.
Parzinger, Hermann, Studien zur Chronologieund Kulturgeschichter der Jungsten, Kupfer
und Frühbronzezeit zwischen Karparten und MittleremTaurus, Philipp von Za-
bern, Mainz am Rhein 1993.
Preslav Peev - R. Helen Farr - Vladimir Slavchev - Michael J. Grant - Jon Adams - Geoff
Bailey, "Bulgaria: Sea-Level Change and Submerged Settlements on the Black
Sea", ed. G. Bailey, N. Galanidou, H. Peeters, H. Jöns, M. Mennenga, The Archaeo-
logy of Europe’s Drowned Landscapes, Springer Vieweg Verlag, Berlin (2020), s.
393-412.
Peschlow-Bindokat, Anneliese, Frühe Menschenbilder. Die prähistorischen Felsmalereien
des Latmos-Gebirges (Westtürkei), Philipp von Zabern, Mainz am Rhein 2003.
Schoop, Ulf-Dietrich, Das Anatolische Chalkolithikum - Eine chronologische Untersuc-
hung zur vorbronzezeitlichen Kultursequenz im nördlichen Zentralanatolien und
den angrenzenden Gebieten, Bernhard Albert Greiner, Ramshalden (2005).
Schoop, Ulf-Dietrich, “The Chalcolithic on the Plateau”, ed. S. R. Steadman, G. McMahon,
The Oxford Handbook of Ancient Anatolia (10,000–323 BCE), Oxford (2011), s.
150–173.
Singer, Itamar, “Who Were the Kaška?”, Phasis 10/1 (2007), s. 166-181.
74
BAFRA OVASI’NDA YERLEŞİMİN BAŞLANGICI VE İLK TOPLULUKLAR ÜZERİNE ÖNERİLER
Steadman, Sharon R., “Prehistoric interregional interaction in Anatolia and the Balkans:
An Overview”, Bulletin of the American Shoolls of Oriental Research 299/300
(1995), s. 13-32.
Skourtanioti, Eirini – Erdal, Yılmaz S. – Frangipane, Marcella – Restelli, Francesca B. –
Yener, K. Aslıhan – Pinnock, Frances – Matthiae, Paolo – Özbal, Rana – Schoop,
Ulf-Dietrich – Guliyev, Farhad – Akhundov, Tufan – Lyonnet, Bertille – Hammer,
Emily L. – Nugent, Selin E. – Burri, Marta – Neumann, Gunnar U. – Penske, Sandra
– Ingman, Tara – Akar, Murat – Shafiq, Rula – Krause, Johannes, “Genomic History
of Neolithic to Bronze Age Anatolia, Northern Levant, and Southern Caucasus”,
Cell 181/5 (2020), s. 1158-1175.
Thissen, Laurens, “New insights in Balkan-Anatolian connections in the Late Chalcolit-
hic. Old evidence from the Turkish Black Sea littoral”, Anatolian Studies 43
(1993), s. 207–237.
Turoğlu, Hüseyin, “Kızılırmak Deltası ve Yakın Çevresinin Jeomorfolojik Özellikleri ve
İnsan Yaşamındaki Etkileri”, Anadolu Araştırmaları XIX (2010), s. 99-111.
Türker, Atila, “Samsun Bölgesi 2016 Yılı Prehistorik-Protohistorik Dönem Arkeolojik
Yüzey Araştırması”, 35. Araştırma Sonuçları Toplantısı, C 1, T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları, Bursa (2017), s. 117-146.
Türker, Atila, “Karadora: Bafra Ovası’nda Yeni Bir Prehistorik Lokalite”, Cedrus IX
(2021), s. 1-19.
Türker, Atila - Çizikçi, Semih Y. - Tırıl, C. Gizem, “Samsun Bölgesi Post-Neolitik Dönem
Arkeolojik Yüzey Araştırması 2017 Yılı Çalışma Raporu”, 36. Araştırma Sonuçları
Toplantısı, C 1, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara (2017), s. 213-
236.
Türker, Atila – Tırıl-Özbilgin, C. Gizem, “Samsun Kıyı Kesimi 2019 Yılı Arkeolojik Yüzey
Araştırması Raporu”, 2019-2020 Yılı Yüzey Araştırmaları, Cilt 1, T.C. Kültür ve Tu-
rizm Bakanlığı Yayınları, Ankara (2022), s. 193-210.
von Schuler, Einar (1965). Die Kaškäer Ein Beitrag zur Ethnographie des Alten Kleinasi-
ens, Walter de Gruyter & Co., Berlin 1965.
Welton, Lynne, “Reforging connections: The Black Sea coast of Anatolia in the 4th-3rd mil-
lennia BC.”, Anatolica XLIII (2017), s. 117-156.
Zimmermann, Thomas, “Anatolia and the Balkans, Once again – Ring-shaped idols from
western Asia and a critical reassessment of some ‘Early Bronze Age’ items from
Ikiztepe, Turkey”, Oxford Journal of Archaeology, 26/1 (2007), s. 25–33.
75
Bafra Cumhuriyet Meydanı
77
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK
BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
1. Giriş
1.1. İlk Tunç Çağı III
Mezopotamya’da M.Ö. 2400 tarihiyle başlatılan İlk Tunç Çağı (İTÇ) III, Er
Hanedanlar III, Akkad, III. Ur Hanedanlığı ve İsin-Larsa dönemleriyle eş zamanlı
olarak gösterilmektedir. Obeyd döneminde kültürel birlik sağlanırken, Akkad
Krallığı döneminde siyasi birlik ilk defa kurulmuş, yaşamın her alanında ilerle-
meler gerçekleşmiştir. İlk Ziguratlar ortaya çıkmaya başlamış ve ticaret daha
geniş bölgelere yayılmıştır. Yaşanan bu gelişmeler Anadolu’da da hissedilmiş ve
büyük yerleşim alanlarının sayısında artış gözlenmiştir.2 Üretimin artması ile
beraber dönemin krallıkları arasında ticaret ilişkiler de gelişmiştir.3 Anadolu’da
Kalkolitik dönemin sonunda 3000 yıllarında başlatılan Tunç Çağı, üç evre al-
tında incelenmektedir. Bunlar, Eski (İlk) Tunç Çağı I-II-III (M.Ö. 3000-2000),
Orta Tunç Çağı I-II-III-IV (M.Ö. 2000-1500) ve Son Tunç Çağı (M.Ö. 1500-
1200)’dır.4
Bakır ve kalayın karışımından oluşan tunç madeninin alet yapımında kul-
lanılması süreci de M.Ö.3000 yılının başlarında görülmüştür.5 Tuncun kullanıl-
ması metal işçiliğini geliştirmiş, bakırla birlikte, altın, gümüş gibi metallerin iş-
lenip, arıtılması konusunda ilerlemeler olmuştur. Horoztepe, Mahmatlar, Kaya-
pınar, Eskiyapar İTÇ III dönemi buluntuları, Anadolu madenciliğinin ulaştığı bo-
yutları ortaya koymaktadır.6 Bafra İkiztepe Höyüğü de gerek maden işçiliği ve
1 Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü, Tarih Eğitimi,
118.
3 Sevcan Yıldız, Anadolu ve Tarih Öncesi Çağlar, Ankara 2019, İksad Yayınları, s.125.
4 Veli Ünsal, “Eski Tunç Çağında Orta Kızılırmak Havzası”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Der-
79
MELİHA KÖSE
gerek kültürel özellikler bakımından, İTÇ III dönemini aydınlatan önemli yerle-
şim yerlerinden biridir.
1.2. İkiztepe Höyüğü
Türkiye’nin ve Karadeniz’in en çok buluntu çıkarılan höyüğü olma özelli-
ğine sahip olan İkiztepe, bugünkü İkiztepe Köyü’nün sınırları içindedir. Deniz
seviyesinden yaklaşık 20 m. yüksekliktedir. Samsun’un 55 km., Bafra’nın 7 km.
kuzeybatısındadır. İkiztepe, iki büyük, iki de küçük olmak üzere dört tepeden
oluşmaktadır ve 66 dönümlük araziyi kaplamaktadır. Bu yükseltilerin en bü-
yüğü İkiztepe I olarak numarlandırılmıştır ve 29.42 m. yüksekliktedir. İkiztepe
II 22.54 m., İkiztepe III 14 m. ve İkiztepe IV 16 m. yüksekliktedir. Yapılan kazı-
larda İkiztepe Höyüğü’nde, Geç Kalkolitik Çağ (M.Ö. 4300-3200), İlk (Erken)
Tunç Çağı I (M.Ö. 3200-2800), İlk Tunç Çağı II (M.Ö. 2800-2350) ve İlk Tunç Çağı
III (2350-2100) ile Erken Hitit Çağı’na ait kültür katmanları bulunmuştur.7
Samsun yakınındaki Dündartepe’de kazı yapan arkeologlar tarafından
keşfedilen İkiztepe’de ilk sistemli kazılar Türk Tarih Kurumu adına. Prof. Dr.
Uluğ Bahadır Alkım tarafından 1974’te başlatılmıştır. Bu kazı 1981’e kadar
onun yönetiminde devam etmiştir. 1981’den sonra kazı çalışmaları Prof. Dr. Ön-
der Bilgi başkanlığında sürdürülmüştür.8 2012’de durdurulan kazı çalışmaları
2021’de Aslıhan Beyazıt başkanlığında yeniden başlatılmıştır.9
Jeolojik veriler, Bafra Ovası oluşmadan önce bir zamanlar Kızılırmak neh-
rinin Karadeniz’e dökülmüş olduğu sahilde bulunduğuna işaret etmektedir.
İkiztepe’nin M.Ö. 4500 yılından M.Ö. 1700 yılına ve sonra M.Ö. 650 yılından M.Ö.
30 yılına kadar yerleşmelere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu da Geç Kalkolitik
Çağ’dan Eski Hitit Devleti’nin kuruluşuna kadar geçen süreyi kapsamaktadır.
Kazılarda bulunan av ve besi hayvanları kemikleri üzerinden İkiztepe’lilerin ha-
yatlarını avcılık, hayvancılık ve balıkçılıkla sürdürdükleri kabul edilmektedir.10
7 Bahadır U. Alkım- Handan Alkım-Önder Bilgi, İkiztepe II, Birinci ve İkinci Dönem Kazıları (1974-
1975), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2003, s.58-90; Önder Bilgi, “İkiztepe Mezarlık Kazı-
ları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000-2002 Dönemleri”, Anadolu Araştırmaları, C17, S 1, 2004,
s.25; Burhan Gülkan, İkiztepe Taştan Yapılmış Küçük Buluntuları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2001, s.3-4.
8 Bilgi, a.g.m., s.383; Gülkan, a.g.t., s.3; Mustafa Kolağasoğlu, Hitit Çağında Orta Karadeniz Bölgesi,
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2009,
s.7.
9 https://www.haberturk.com/samsun-haberleri/90388846-ikiztepe-kazilari-9-yil-aradan-
sonra-tekrar-basladi,
son erişim tarihi:26.10.2022
10 Nuran Doğan Salar, İkiztepe İlk Tunç Çağı Mezarlık Buluntularının Sosyokültürel Açıdan Değer-
lendirilmesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstan-
bul 2006, s.36; Önder Bilgi, “İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000-2002 Dö-
nemleri”, Anadolu Araştırmaları, C17, S 1, 2004, s.26.
80
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
2000 yılına kadar sürdürülen kazılarda ortaya çıkarılan 4000 civarı dokumacı-
lıkla ilgili eşya, buranın dokumacılık merkezi olduğunu göstermektedir. Pişmiş
dokuma tezgah ağırlıkları ile tarakları (kirkit) ve ağırşaklar bulunan dokuma
malzemeleri arasındadır. Tepe III’te İTÇ III Evre mimarisine ilişkin örnekler bu-
lunmuştur. Ahşap mimarinin hakim olduğu bölgede evler harap olmuştur. Kal-
kolitik Çağ’dan en son yerleşmeye kadar benzer bir mimarinin olduğu düşünül-
mektedir.11
Değişik büyüklükteki dört tepenin farklı kültür katlarına sahip olduğu ka-
zılar sonunda anlaşılmıştır. 1974-1976 yıllarında Tepe I ve II’de, 1977’de Tepe
I, II, III ve IV’de, 1979 yılından 1993’e kadar sadece Tepe I’de ve 1994’den itiba-
ren sadece Tepe III’de kazılar gerçekleştirilmiştir. 2000 yılına kadar düzenli bir
şekilde sürdürülen kazılarda Tepe II, II ve III’de ana toprağa ulaşılmıştır. İkizte-
peler üzerindeki en geç kültür kalıntısı İkiztepe I üzerine inşa edilmiş ve Hele-
nistik Çağ’a tarihlendirilebilen dramoslu bir mezar yapıtıdır. Kral Lysimachos’a
ait bir altın sikke bulunduğu için M.Ö. 281 tarihine kadar götürülmektedir. İkiz-
tepe’deki en üst yerleşme ise “Geçiş Çağı” olarak adlandırılan Orta Tunç
Çağı’nda başlamaktadır.12
İTÇ III zamanında, Tepe I’in bir mezarlık olarak kullanıldığı anlaşılmakta-
dır. Bu mezarlık 1000 m² den fazla alanı kaplamaktadır. Mezarlığın 200 yıl kul-
lanıldığı, cenin ve bebeklerin çömleklerde gömüldüğü görülmüştür. İTÇ III dö-
nemine ait iskeletlerin çoğu basit toprak şeklinde mezarlarda bulunmuştur.
Ölüler kolları iki yanda ve sırtüstü yatırılmış olarak gömülmüştür. Ölünün kişi-
sel eşyalarıyla gömülmesi, ölünün yanına mezar eşyaları bırakılması, üzerine
aşı boyası serpilmesi, ölünün altına ve üstüne ahşap döşenmesi gibi özel uygu-
lamalar da görülmektedir.13 İkiztepe İTÇ III mezarları çoklu ve tekli gömütler
olmak üzere iki farklı tarz gömüt örnekleri içermektedir. Mezarların içinde ölü-
lere ait çok sayıda materyal bulunmuştur. Bunlar bakır ya da arsenikli bakırdan
yapılmış silahlar, aletler, takılar, az da olsa altın, gümüş veya kurşun takılar, piş-
miş topraktan kaseler, çıngıraklar, frit, taş, kemik, bakır boncuklardan yapılmış
kolyeler, bileytaşları, kadın figürinleridir.14
11 Handan Alkım, “İkiztepe Kazılarında Saptanan Kültür Katları ve Elde Edilen Madeni Eserlerden
Örnekler”, IX. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 1986, s.119; Önder Bilgi, “İkiztepe Kazısı
1998 Dönemi Sonuçları”, 21. Kazı Sonuçları Toplantısı Cilt I, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
1999, s.382.
12 Önder Bilgi, “İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000-2002 Dönemleri”, Ana-
81
MELİHA KÖSE
82
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
83
MELİHA KÖSE
84
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
85
MELİHA KÖSE
86
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
el, bilek kemiklerinde kırık, sırt omurlarında eklem bozukluğu gibi hastalıklara
rastlanmıştır.24
İkiztepe İTÇ III döneminde, sağlıkla ilgili üzerinde durulması gereken ko-
nulardan biri de trepanasyonlardır. Trepanasyon, kafatası üzerinde yapılan
ameliyatlardır. Bu ameliyatlarda kafatasından bir kemik parçası çıkarılmakta
ve beyin doğrudan dış çevreyle karşı karşıya kalmaktadır.25 Geçmişinin paleo-
lotik çağlara kadar dayandığı varsayılan trepanasyon uygulamalarının, kafadan
kötü ruhları çıkarmak amacıyla ve kafa yaralanmalarından sonra oluşan ihtiyaç
üzere yapıldığı düşünülmektedir. Bu tür ameliyatların törensel arka planı da
bulunabilmektedir. Fakat eldeki veriler üzerinden ameliyatların gerçek amacını
belirlemek kolay değildir. Anadolu’da 45’i aşan trepanasyon örneği bulunmuş-
tur. Çayönü, Aşıklı Höyükleri bu örneklerin rastlandığı bazı yerlerdir.26 Patalo-
jik sonuçlara göre, iskeletlerin bazılarının kafataslarında, ameliyatlarla bilinçli
açılmış farklı biçimlerde boşluklar görülmüştür. Bundan dolayı İkiztepe, Ana-
dolu’nun yaygın ve gelişmiş en eski trepanasyon merkezi olarak değerlendiril-
mektedir.27 İkiztepe’de kafataslarında trepanasyon izlerine rastlanan 7 erişkin
iskeleti bulunmuştur. Bu iskeletlerin hepsi İTÇ III dönemindendir ve 1 tanesi
genç erişkin bir kadına, diğerleri erkeklere aittir.28 Trepanasyon tespit edilen
iskeletlerin, Hacettepe Üniversitesi Biyolojik Antropoloji laboratuvarında mak-
roskobik incelemeleri yapılmıştır. Bu incelemelerde bireylerin neden cerrahi
müdahale geçirdiği ve ameliyat sonrası hayatta kalma oranları araştırılmıştır.29
Sk.404 numaralı genç erişkin bir kadına ait kafatasında, oval biçimli bir
açıklık mevcuttur. Radyolojik analizinde, açıklığın ameliyattan sonra hale görü-
nümü aldığı ve yaranın aktif olduğu tespit edilmiştir. Bu erişkin kadının, ameli-
yattan sonra uzun süre yaşadığı da anlaşılmıştır.30 Kafatasının diğer bölgele-
rinde patolojik bir probleme rastlanmayan kadının neden ameliyat olduğu tam
olarak anlaşılamamaktadır. Fakat kuvvetli olasılıklardan biri, kesici ve küt
silâhlara dayalı kafa yaralanmasından dolayı trepanasyonun gerçekleştiğidir.
87
MELİHA KÖSE
31 Yılmaz Selim Erdal-Ömür Dilek Erdal, Organized violence in Anatolia: A retrospective research
on the injuries from the Neolithic to Early Bronze Age, International Journal of Paleopathology, S
2, 2012, s.89; Nihal Akıllı, Anadolu Erken Tunç Çağ Mezarlıklar Kataloğu ve Ölü Hediyeleri Işığında
Dönemin Sosyal Yapısı, Adnan Üniversitesi Menderes Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Aydın 2015, s.109.
32 Erdal a.g.m., s.107.
33 Önder Bilgi, , “İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000-2002 Dönemleri”,
88
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
almaktadır. Biri dinsel diğeri hukuksaldır. Dinsel varsayıma göre, gömüt ayini
ahiret inancı üzerinden belirlenmektedir. Ölüler dünyasına nakledilen mezar
eşyaları ile sosyal farklılıklar da öbür dünyaya taşınmaktadır. Hukuksal varsa-
yımda, ölünün kişisel eşyaları mezara bırakılmaktadır. Mezar eşyaları yaşamın
aynaları olarak kabul edilmektedir.35 Bu varsayımlara karşı çıkanlar, mezar eş-
yalarının sosyal sınıflarla değil, ölen kişinin ekonomik durumuyla ilgili oldu-
ğunu savunmaktadır. Mezarlık buluntularının ölen kişinin sosyal, ekonomik du-
rumunu açıklamak için kullanılamayacağını düşünen Werner (1968) için bu-
luntular yaşamın aynalarıdır ve sadece günlük yaşamı, geçmiş yaşamın pratik
boyutunu ortaya koymak için kullanılabilir.36 Mezarlık buluntularına sembolik
yaklaşanlar için materyal kültür dil ya da metin gibidir. Gömü verileri zamansal,
uzamsal, sosyal, dinsel vb. bağlamlarda bir bütün olarak çözülmesi gereken
sembolik bir dildir. Bu durumda aletlerin mezardaki yerleri, boyutları ve boyut-
lar arasındaki ilişkiler, ölünün yaşı cinsiyeti, pozisyonu, mezarın yönü, alet be-
zemeleri ile cinsiyet arasındaki ilişki gibi pek çok boyut analiz edilmelidir.37 Bu-
luntuların analizinde nihai bir metodolojiden bahsetmek ise çok kolay değil-
dir.38 Kazıyı yürüten Önder Bilgi’ye göre, İkiztepe mezarlarında bulunan eşya-
ların aynı türde ve aynı sayıda olmaması, bu eşyaların hediye değil, ölen kişinin
malları olduğuna işaret etmektedir.39
Metodoloji problemine rağmen, mezar buluntularının ölen kişilerin eş-
yası olduğu varsayımı üzerinden, o dönem kadınlarının sosyal, kültürel ve eko-
nomik hayatına dair bilgilere ulaşmak mümkündür. Mezar buluntuları açısın-
dan zengin bir niteliğe sahip olan İkiztepe’de, madenî, pişmiş toprak (pt), taş ve
kemik malzemelerden oluşan çok sayıda mezar eşyası bulunmuştur. Örneğin,
2006 itibariyle İTÇ III dönemine ait toplam 511 mezarın 268’inde mezar eşyası
çıkarılmıştır.40 Bu eşyalar arasında takılar, aletler ve kaplar vardır. Mezar eşya-
larının işlevsel ayrımını ve sembolik anlamını belirlemek çok kolay değildir.
Çünkü bir balta alet kapsamına alınabilirken, savaş malzemesi olarak da düşü-
sen, Oxford Aarhus University Press, England 1997, p. 19; Salar, a.g.t., s.22.
38 Salar, a.g.t., s.22.
39 Bilgi, a.g.m., 2004, s.34.
40 Gülkan, a.g.t., s.9; Salar, a.g.t., s.61.
89
MELİHA KÖSE
Haz. H. Dönmez ve Ö. Ötgün, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara
2012, s. 93-94.
44 Salar, a.g.t., s.61.
90
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
bulunanlar III. Grup, 10-6 adet eşya bulunanlar II. Grup ve 10 eşyadan fazla bu-
lunanlar ise I. gruptur. Salar’ın verdiği bilgiler ışığında, mezar eşyasına sahip
kadın ve erkeklerin sayısı Tablo 3, Tablo 4 ve Tablo 5’de gösterilmiştir.
Tablo 3. Genç Erişkin Yaş Grubunda Yer Alan Kadın ve Erkeklerin Mezar-
larında Bulunan Eşyalarının Sayısı
Genç Erişkin Mezar Eşyası Sayısı Kadın Erkek Toplam
Yaş Grubu
VI. Grup Hiç mezar eşyası bulunma- 6 5 11
yanlar
V. Grup 1 adet mezar eşyası bulu- 4 2 6
nanlar
IV. Grup 2-3 adet mezar eşyası bulu- 1 4 5
nanlar
III. Grup 4-6 arası mezar eşyası bulu- 1 1
nanlar
II. Grup 6-10 arası mezar eşyası bu- 1 1
lunanlar
I. Grup 10’dan fazla mezar eşyası -
bulunanlar
Toplam 11 13 24
Tablo 3’e göre genç erişkin grupta yer alan 6 kadının ve 5 erkeğin meza-
rında herhangi bir eşya bulunmamaktadır. 6 mezarda 1 adet mezar eşyası bu-
lunmuştur. Bunların 2’si erkeklere, 4’ü kadınlara aittir. 2-3 arası mezar eşyası
bulunan grupta, 4 mezarla erkek grup öne çıkmaktadır. Çünkü 2-3 adet eşyaya
sahip 1 tane kadın mezarı bulunmaktadır. Genç erişkin grubunda, 4-6 ve 6-10
adet eşyaya sahip mezarlar ise sadece erkeklere aittir.
91
MELİHA KÖSE
92
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
Tablo 5’e yansıyan bilgiler ışığında 50 yaş üstü grubunda mezar eşyası
bulunmayan erkek mezarları daha fazladır. 5 kadın mezarında ve 6 erkek me-
zarında 1 adet eşya bulunmaktadır. 2-3 adet mezar eşyası bulunan grupta yine
kadınlar öne geçmektedir. Bu grupta 13 kadın mezarı ve 7 erkek mezarı bulun-
maktadır. 2 kadın mezarında ve 7 erkek mezarında 4-6 adet eşya bulunmuştur.
6-10 adet mezar eşyası bulunanlar arasında 6 kadın, 4 erkek mezarı vardır.
10’dan fazla mezar eşyası bulunan grupta ise 3 erkek ve 1 kadın mezarı olduğu
görülmektedir. Fakat toplamda değerlendirildiğinde bu yaş grubu kadınlara ait
mezarlardaki eşya sayısı, erkek mezarlarındaki eşya sayısına eşittir.
Mezar eşyası ve çeşitliliği bakımından kadınlar arasında en yüksek grubu
50 yaş üstü kadınlar oluşturmaktadır. Eşyaların, ölen kişinin malı olduğu düşü-
nülürse 50 yaş grubu kadınların toplumdaki diğer kadınlara göre daha fazla eş-
yaya sahip olduğu değerlendirilmesi yapılabilir. Mezar eşyalarının saygınlığı ve
toplumdaki sosyal konumu yansıttığı varsayılırsa, bu durumda 50 yaş üstü ka-
dınların erkeklerle aynı sosyal konuma sahip olduğu söylenebilir. Gerek ekono-
mik açıdan gerek sosyal itibar açısından, 50 yaş üstü kadınlar, toplumdaki diğer
yaş grubu kadınlara göre daha prestijli görünmektedir.
3.2. Yapıldıkları Malzemelere Göre Kadın Mezarlarında Bulunan
Mezar Eşyalarının Analizi
3.2.1. Madeni Eşyalar
2006 itibariyle, İkiztepe mezarlarının 249’unda madenî eşya çıkarılmış-
tır. Bu eşyalar daha çok arsenikli bakırdan yapılmıştır. Madenî eşyalar arasında
mızrakucu, zıpkınucu, hançer, okuçu, delici, bıçak, balta, keski, iğne, tel, halka,
tutamak, ustura, kabza, küpe, bilezik, sarmal plaka, idol, kolye, yüzük gibi eser-
ler bulunmaktadır. Az da olsa kurşun, altın ve gümüşten üretilmiş eşyalar or-
taya çıkarılmıştır. Madenî eşyaların cinsiyet ayrımı yapılmaksızın tüm yaş grup-
larında tercih edildiği farkedilmektedir. Çocuk mezarlarında da çok sayıda ma-
denî eşya bulunmuştur.45 Kadın mezarlarında çıkarılan madenî eser sayısı 145
iken, erkek mezarlarında 251’dir. Mezarlarda madenî eşya çeşitliliği 13’tür ve
kadın-erkek mezarları bu çeşitlilikte eşittir. Fakat genç erişkinler ve erişkin
gruplarda madenî eşya bulunmayan kadınların oranı erkeklerden %20 daha
fazladır. Durum 50 yaş üstü kadın mezarlarında değişmektedir. 50 yaş üzerin-
deki kadın mezarlarında hem madenî eşyalara daha fazla rastlanmıştır hem de
bulunan eşya çeşitliliği erkeklere göre daha fazladır. Bu çeşitlilik kadınlarda 0-
13 iken, erkeklerde 0-11’dir.
45Önder Bilgi, “1986 Dönemi İkiztepe Kazıları”, Kazı Sonuçları Toplantısı IX, Ankara 1987, s. 169-
179; Salar, a.g.t., s.67-70.
93
MELİHA KÖSE
94
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
95
MELİHA KÖSE
54Önder Bilgi, “1986 Dönemi İkiztepe Kazıları”, Kazı Sonuçları Toplantısı IX, Ankara 1987, s. 169-
179: Salar, a.g.t., s.85.
96
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
97
MELİHA KÖSE
İTÇ III dönemi mezarlarındaki eşyaların, ölünün bireysel eşyaları olduğu fikrini
güçlendirmektedir.
3.3.3.Takılar
İkiztepe Tepe I İTÇ III dönemi mezarlarında çok sayıda bulunan eşyalar
arasında takılar vardır. Bu takılar ağırlıklı arsenikli bakırdan yapılmıştır. İkinci
sırada taş takılar buunmaktadır. Çok az miktarda ise gümüş, altın ve deniz ka-
buğu takılara rastlanmıştır. Takılar söz konusu olduğunda ilk sırada 1-12 yaş
çocuklar gelmektedir. Çünkü takılar daha çok bu yaş grubu çocuk mezarlarında
görülmektedir. İkinci sırada ise kadınlar gelmektedir. Takı sayısı çocuklarda
fazla olmasına rağmen takı çeşitliliği konusunda kadınlar öne geçmektedir. Bazı
kadın mezarlarında 10 çeşit takı bulunurken, çocuk mezarlarında takı sayısı
8’dir. Erkek ve bebek mezarlarında da takılar bulunmuştur.60 Bu durumda top-
lumda cinsiyet ayrımı bulunmaksızın takı kullanma kültürünün olduğu söyle-
nebilir. Fakat bulgulara göre, daha çok 1-12 yaş çocuklar ve kadınlar takı kul-
lanmaktadır. Diğer eşyalar konusunda özellikle 50 yaş üstü erişkinler ilk sırada
iken, takılar konusunda bebekler ve çocuklar öne geçmektedir.61 Erişkin erkek
mezarlarında takı sayısı nisbeten daha azdır. 50 yaş üstü kadın mezarlarında
ise takı çeşitliliği fazlalaşmaktadır. Dolayısıyla takılar erişkin erkeklerin çok ter-
cih ettiği eşyalar değildir.62
Yüzük, takılar arasında en fazla rastlanılan grubu oluşturmaktadır. Bunun
dışında arsenikli bakır, kurşun, altın ve gümüşten yapılmış çok sayıda küpe bu-
lunmuştur. Arsenikli bakır ve gümüş bilezikler, frit kolyeler, pandantifler ve ar-
senikli bakır iğneler karşılaşılan diğer takılardır. Yüzükler ve arsenikli bakır kü-
peler en fazla çocuk mezarlarına ait takılar arasındadır. Fakat özellikle 50 yaş
üstü kadın mezarlarında küpe sayısının tekrar arttığı farkedilmektedir.63 Bu du-
rumda diğer yaş gruplarına ve erkeklere ait mezarlarda görülse de küpe daha
çok 1-6 yaş arası çocuklar ve 50 yaş üstü kadınlar için tercih edilen bir takıdır.
Arsenikli küpe, çocuk mezarlarında yaygın iken; nadir görülen altın ve gümüş
küpeler aynı şekilde ağırlıklı kadın mezarlarına ait bir eşyadır. Çok az bir oranla
erkek mezarlarında da bulunmuştur. Gümüş küpe ise daha çok erkeklerin ve 1-
6 yaş çocukların mezarlarından çıkarılmıştır. Kadınlarda ise görülmemiştir.64
Bilezik, erkek mezarlarında yaygın görülen bir takıdır. 50 yaş üstü erkek-
lerde görülmemektedir. Kadınlarda ise 50 yaş üstü bireylerde rastlanmaktadır.
98
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
Örneğin, 50 yaş üstü bir kadının mezarında 1, 3 kadının mezarında 2’şer bilezik
ortaya çıkarılmıştır.
12 yaş altı çocuk mezarlarında kolye çok görülen takı grubudur. 50 yaş
üstü kişilere ait mezarlarda da çocuklara yakın oranda kolye bulunmuştur. Di-
ğer yaş gruplarında da görülen kolyenin kullanımında cinsiyete dayalı bir fark-
lılık olmadığı anlaşılmaktadır.65 En fazla frit kolye ortaya çıkarılmıştır. Çünkü
frit kolyeye her yaş grubunda rastlanmaktadır. Bununla birlikte arsenikli bakır
kolyeler ve yeşil taş kolyeler de mevcuttur. Bazı kolyeler ise frit taşı, akik taşı,
arsenikli bakır, kurşun, deniz kabuğu gibi farklı malzemelerin kombinasyonları
ile yapılmıştır. Bu tür kolyeler ise 50 yaş üstü kadın mezarlarında bulunmuş-
tur.66
Diğer yaş grubu erkeklerde görülse de sembolik anlam taşıdığı düşünülen
pandantif takılar daha çok erişkin erkeklere ait bir takı gibi görünmektedir. Fa-
kat 50 yaş kadınlarda bu durum değişmektedir. Çünkü bu yaş grubu kadınlarda
pandantif takılara rastlanmaktadır.67 Arsenikli bakır iğnelerin kullanımında ise
herhangi bir cinsiyet ve yaş grubunun öncelikli olmadığı mezarlık bulguların-
dan anlaşılmaktadır.
Diğer yaş grubu kadınlara göre, gerek takı çeşitliliği ve gerek takı sayısı
bakımından 50 yaş üstü kadınlara ait mezarlar zengin bir yapıya sahiptir. Takı
sayısı olarak öne çıkan çocuk mezarları, takı çeşitliliği konusunda 50 yaş üstü
kadınların gerisinde kalmaktadır. Bu yaş grubu kadınların mezarlarında yüzük,
küpe, kolye, pandantif, bilezik gibi her türlü takı yer almaktadır.
3.3.4. Semboller
Tepe I İTÇ III dönemine ait mezarlarda ortaya çıkarılan eşyalar arasında,
sembol olarak değerlendirilen bazı eşyalar bulunmuştur. Sarmal plakalar, pan-
dantifler, kabartmalı mızrakuçları, törensel hançerler, spiral başlı deliciler ve
arsenikli bakırdan yapılmış sembollerdir. Figürinler, minyatür kaplar ise pişmiş
topraktan (pt) yapılmıştır. Sembol grubuna dahil edilen diğer eşyalar, kemik
semboller, kurşun, taş ve deniz kabuğundan üretilmiş pandantiflerdir.
Prestij nesnesi ve bir sembol olduğu düşünülen sarmal aletlere, genellikle
12-20 yaş genç erişkin yaş gruplarının mezarlarında rastlanmıştır. 50 yaş üstü
bireyler dörtlü sarmallar konusunda ikinci sırada yer almaktadır. Genç erişkin
ve erişkin kadınlara ait mezarlarda hiçbir sarmal plakaya rastlamamasına rağ-
men, 50 yaş üstü kadın mezarlarında dörtlü sarmal plakalar bulunmuştur. Bu
99
MELİHA KÖSE
100
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
İTÇ III dönemine ait olan 46 mezarın seçkin insanlara ait olduğu bilgisi veril-
mektedir. Bu seçkin mezarlarının 36’sı erkeklere, 5’i kadınlara, 3’ü çocuklara ve
2’si bebeklere aittir. Bulunan eşyalar üzerinden mezarların seçkinlere ait ol-
duğu yorumu yapılmıştır. Mezarlarda 275’i metal olmak üzere 304 eşya bulun-
muştur. Diğer 29 eşya pişmiş topraktan, kemikten, taştan, hamurdan veya deniz
kabuğundandır. Metal nesneler arasında ise çoğunlukla arsenikli bakır eşyalar
vardır. 16 adet kurşun, 6 adet gümüş ve 3 adet altın eşya buluntular arasındadır.
Gümüş ve altın küpe hem erkeklerin hem de kadınların kullandığı bir takıdır.
Bakır küpeler ise kadınlara aittir.71 Bu seçkin mezarlarındaki eşyalar aynı tip ve
miktarlarda değildir. Yaşa ve cinsiyete göre çeşitlenmektedir. Seçkin erkek me-
zarlarında takıların yanı sıra daha çok silah bulunmaktadır. Kancalar ise sadece
erkek mezarlarına ait bir eşyadır. Seçkin kadın mezarlarında da basit silahlar
ve bazı takılar tespit edilmiştir. Pişmiş topraktan yapılmış kaplar ise sadece ka-
dın mezarlarında görülmektedir. Pişmiş toprak kadın heykelcikleri, çıngıraklar,
minyatür kaplar ve metal kâseler seçkin çocuk mezarlarına ait eşyalardır. Ön-
der Bilgi’ye göre, bu seçkin mezarları erkek yöneticilere ve onların ailelerine
aittir. Bunların İTÇ III’de çeşitli dönemlerde yöneticilik yapan aileler olabilece-
ğini belirtmektedir.72 Bilgi’nin değerlendirmeleri üzerinden 5 kadın mezarının
yönetici aileden geldiği söylenebilir.
Karadeniz etrafında gelişen bir kültürün parçası olan İTÇ III dönemi İkiz-
tepe toplumu, maden yataklarına yakınlığı, ekilebilir alanlarıyla ve savaşçılığı
ile maskülen bir tablo sergilemektedir. İkiztepe’de madenî ve toprak eşya yapı-
mının, dokumacılığın, balıkçılığın, tarım ve hayvancılığın birlikte görülmesi ka-
dın ve erkeklerin birlikte çalıştığı organize bir sosyal hayata işaret etmektedir.
50 yaş üzeri kadınlara verilen özel konum ise mezar kalıntılarında açıkça hisse-
dilmektedir.73 50 yaş üzeri kadınların mezarlarında hem eşya çeşitliliği fazladır
hem de erkeklere ait gibi görünen mızrakucu, hançer gibi silahlara rastlanmak-
tadır. Bu durumda İkiztepe toplumunda 50 yaş üzeri kadınlar, genç kadınlara
göre daha saygın ve prestijli bir konumdadır. Yönetici sınıfın ailesi olduğu dü-
şünülen kadın mezarları da eşya bakımından oldukça zengindir. Bu durumda
da mezar eşyalarının ekonomik durumla da yakından ilgisi bulunduğu söylene-
bilir.
101
MELİHA KÖSE
4.2.Ekonomik rolleri
Ortaya çıkarılan kalıntılar üzerinden İkiztepe’de dokumacılık yapıldığı
anlaşılmaktadır. Mezarlık alanı dışında kazılarda 4000’den fazla dokumacılıkla
ilgili alet ortaya çıkarılmıştır. Bunlar arasında ağırşaklarla kirkitler (taraklar)
bulunmaktadır.74 Bulunan dokumacılık aletleri İTÇ II, İTÇ III ve GÇ dönemlerine
tarihlendirilmektedir.75 Metal eşyalar üzerinde fosilleşmiş dokuma kalıntıları,
bölgede o çağlarda dokumacılık yapıldığına dair kanıt olarak gösterilmektedir.
Bu durumda İkiztepe’de uzun yıllar dokumacılık yapıldığı ve dokumacılığın
İkiztepe ekonomik yaşantısında önemli bir yeri olduğu söylenebilir. Çünkü bu-
luntular dokumacılığa işaret etmekle beraber böyle bir sosyal organizasyonun
varlığını da desteklemektedir.76 Fakat mezarlık buluntuları içerisinde ekono-
mik faaliyetlere işaret edecek pek fazla eşyaya rastlanmamıştır. Dokumacılıkla
ilgili aletler mezarlık dışında ortaya çıkarılmıştır. Seramik üretimi ve tarımsal
faaliyetler konusunda da benzer bir sonuç söz konusudur.77 Buna rağmen İkiz-
tepe’de uzun zaman dokumacılık yapılması ve tarih boyunca kadınların doku-
macılıktaki rolü dikkate alındığında İkiztepe İlk Tunç Çağı III dönemi kadınları-
nın da dokumacılıkla uğraştıkları rahatlıkla öngörülebilir. Ayrıca dokumacılıkla
ilgili eşyaların hepsinin mezar dışında bulunmasından dolayı, dokuma malze-
melerinin kişisel eşyalar olmadığı düşünülebilir.
Kazılarda İkiztepe’lilerin hayvancılık, balıkçılık ve avcılık yaptığı da anla-
şılmaktadır.78 Her ne kadar mezar eşyalarından bunu anlamak mümkün olmasa
da hayvancılık alanında erkeklerle birlikte kadınların süt sağan ve hayvanlarla
ilgilenen sınıfta olduğunu söylemek de mümkündür.
Mezar eşyaları içinde çanak/çömlek, bardak, maşrapa gibi pişmiş toprak
eşyaların daha fazla kadın mezarlarında bulunması, kadınların ev merkezli bir
hayatı olduğu çağrışımını yapmaktadır. Bu da İkiztepe İTÇ III toplumunun mas-
külen yapısına yönelik tahminleri güçlendirmektedir. Buna rağmen toplumda
kadınların ve erkeklerin sosyal konumları ve ekonomik rolleri konusunda kes-
kin bir ayrım olduğuna ilişkin yorum yapmak çok kolay görünmemektedir.
74 Önder Bilgi, "İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000 ve 2001 Dönemleri",
Belleten 67, Ankara 2003, s.384.
75 Gülkan, a.g.t., s.9;
76 Salar, a.g.t., s.179.
77 Salar, a.g.t., s.172.
78 Salar, a.g.t., s.36; Bilgi, Önder, “İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000-2002
102
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
Sonuç
Prof. Dr. U. Bahadır Alkım tarafından 1974’te başlatılan İkiztepe Hö-
yüğü’ndeki kazılar, 1981’den 2012’ye kadar Prof. Dr. Önder Bilgi başkanlığında
sürdürülmüştür. Bu tarihten sonra durdulan kazılar 2021’de Aslıhan Beyazıt
başkanlığında tekrar başlatılmıştır. Tepe I, Tepe II, Tepe III ve Tepe IV’de sür-
dürülen kazılar, İkiztepe Höyüğü’nün farklı kültür katlarına sahip olduğunu
göstermiştir. Bölgede Geç Kalkolitik Çağ (M.Ö. 4300-3200), İlk Tunç Çağı I (M.Ö.
3200-2800) İlk Tunç Çağı II (M.Ö. 2800-2350) ve İlk Tunç Çağı III (2350-2100)
ile Erken Hitit Çağı’na ait kültür katmanları tespit edilmiştir. Yerleşim alanı ola-
rak uzun bir geçmişe sahip olan İkiztepe, Türkiye’nin ve Karadeniz’in en çok
buluntu çıkarılan höyüğüdür. Bunda ölülerin eşyalarıyla gömülmesinin etkisi
de vardır. İTÇ III döneminde Tepe I’deki, 1000 m²’lik alan 200 yıl boyunca me-
zarlık olarak kullanılmıştır. Bu mezarlıkların çoğu basit toprak mezarlardır. Ce-
nin ve bebeklerin ise çömleklerde gömüldüğü görülmektedir.
Bu çalışmada, İTÇ III mezar buluntuları kadın tarihi açısından analiz edil-
miştir. Kadınların toplumdaki sosyal, kültürel ve ekonomik hayatları mezarlık
eşyaları ışığında ele alınmıştır. Öncelikle mezar eşyaları ve iskeletlerle ile ilgili
analitik bilgi sunan, istatistikler içeren literatürdeki veriler dikkate alınmıştır.
2006 itibariyle İTÇ III dönemine ait ve tekli gömüt şeklinde olan 511 mezarın
111’i kadınlara aittir. Kazıları yürüten Önder Bilgi’nin, patolojik incelemeleri
yapılan iskeletler hakkında verdiği detaylı bilgiler, kadın iskeletler hakkında da
bazı fikirlere ulaşmayı kolaylaştırmaktadır. Patolojik incelemeleri yapılan iske-
letler arasında İTÇ III dönemine ait 6 kadın iskeleti bulunmaktadır. Bu kadın-
larda en düşük ölüm yaşı 16, en yüksek ölüm yaşı 50’dir. Genel anlamda 50 yaş
üstü kişiler toplumun yaşlıları sınıfını oluşturmaktadır.
İkiztepe’de İTÇ III dönemine ait 7 erişkin iskeletin kafataslarında trepa-
nasyon izleri tespit edilmiştir ve bu kafataslarından 1 tanesi genç erişkin bir
kadının kafatasıdır. Bu kadının ameliyattan sonra uzun süre yaşadığı da anlaşıl-
maktadır. İskeletlerde kemik kırıklarının fazlalığı, bu bölgedeki insanların sık
sık savaşmak zorunda kaldıklarını düşündürmektedir. Trepanasyon izi taşıyan
kadının da sert bir aletle kafatasından yaralandığı yorumu yapılmaktadır. İnce-
lenen iskeletlerde, arthritis, kafa travması, anemi, enfeksiyon, diş problemleri,
kırıklar ve eklem bozuklukları gibi hastalıklar görülmektedir. Benzer hastalık-
lar kadınlar için de sözkonusudur.
Mezar eşyası bakımından en yüksek grubu 50 yaş üstü erişkinler oluştur-
maktadır. Bu erişkinler içinde ise erkekler öne çıkmaktadır. Fakat 50 yaş üstü
kadın mezarlarında eşya sayısı ve çeşitliliğinin arttığı fark edilmektedir. İTÇ III
103
MELİHA KÖSE
dönemine ait mezarlarda ortaya çıkan çok sayıda eşya, kullanılan malzemelere
ve işlevlerine göre sınıflandırılmıştır. Kullanılan malzemelere göre eşyalar, ma-
denî, taş, kemik ve pt olarak ayrılmaktadır. İşlevlerine göre ise, silahlar, aletler,
takılar ve semboller şeklinde tasnif edilmektedir. İTÇ III dönemine ait kadın me-
zarlarında, en fazla pt eserler bulunmuştur. Bu eserler içinde çanaklar, çömlek-
ler, bardaklar gibi daha çok evi çağrıştıran eşyalar vardır. Silahlar daha çok eriş-
kin erkeklerin mezarlarına ait eşyalar olmasına rağmen, 50 yaş üstü kadınların
mezarlarında durum değişmektedir. Mezarlarında 1 adet silah bulunan 50 yaş
üstü kadın sayısının erkeklerden fazla olması oldukça dikkat çekicidir. Genel
anlamda 50 yaş üstü kadınların mezar eşyaları erkeklerle benzerlik göstermek-
tedir. Bu da 50 yaş üstündeki kadınların toplumda belli bir saygınlığa, zengin-
liğe ve prestije sahip olduğuna dair yorumları beraberinde getirmektedir.
Mezar dışında da bulunmuş olsa, dokumacılıkla ilgili çok sayıda malze-
menin varlığı, İkiztepe’de yoğun bir dokumacılığın yapıldığını göstermektedir.
Hiç şüphesiz kadınlar dokumacılığın en önemli parçalarından biridir. İTÇ III dö-
nemi kadınlarının dokumacılıkla uğraştığı rahatlıkla söylenebilir. Kazı alanında
hayvancılık ve balıkçılık yapıldığına dair buluntular, kadınların bu tür işlerle
uğraştığına da işarettir.
Sonuç olarak; mezar eşyaları ister sembolik anlam taşısın isterse ölünün
sahip olduğu mülkiyeti göstersin, her halükârda o dönemin kültürünü yansıt-
maktadır. Kullanılan eşyalar, savunma aletleri, üretim araçları, o dönemin zev-
kinin, sosyal, kültürel ve siyasi faaliyetlerinin bilgisini iletmektedir. Örneğin,
İTÇ kadınlarının kullandığı mutfak eşyaları daha çok pişmiş topraktandır. Kul-
landıkları takılar daha fazla arsenikli bakırdan, deniz kabuğundan ve taştan ya-
pılmıştır. Çocuklarını eşyalarıyla ve takılarıyla gömmüşlerdir. Diğer bir an-
lamda çocuklarını giydirme alışkanlıklarında takı kullanma vardır. Savaşlar ve
saldırılarda da yaralanmışlardır. Erkeklerin mezarlarında silahların fazla bu-
lunması, kırıkların çok olması eşlerinin zor koşullarına işaret etmektedir. Bu
durumda hem eşleri hem kendileri hem de çocukları için güvenlik endişesi ta-
şıma ihtimalleri yüksektir. Eklem ve kemik sorunları sağlıkları konusundaki sı-
kıntıları göstermektedir. İncelenen cesetlerin yaşlarının en fazla 55’lerde ol-
ması aslında o dönem insanlarının çok uzun ömürlü olmadığını da göstermek-
tedir. İTÇ III dönemi kadınlarının çok ciddi bir cinsiyet ayrımı ile karşı karşıya
olduklarını söylemek pek kolay değildir. Fakat, özellikle 50 yaş üstü kadınların
erkeklerle aynı sosyal ve ekonomik koşullara sahip olduğu görüşü ileri sürüle-
104
İKİZTEPE İLK TUNÇ ÇAĞI III MEZARLIK BULUNTULARININ KADIN TARİHİ AÇISINDAN ANALİZİ
bilir. Toplumda bireyler arasında farklılık oluşturan etken cinsiyetten çok eko-
nomik durumdur. Dolayısıyla toplumdaki ayrışmanın daha çok ekonomik fark-
lılıklara bağlı olduğu farkedilmektedir.
KAYNAKÇA
Akıllı, Nihal, Anadolu Erken Tunç Çağ Mezarlıklar Kataloğu ve Ölü Hediyeleri Işığında Dö-
nemin Sosyal Yapısı, Adnan Üniversitesi Menderes Sosyal Bilimler Enstitüsü Ya-
yınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Aydın 2015.
Alkım, Handan, “İkiztepe Kazılarında Saptanan Kültür Katları ve Elde Edilen Madeni
Eserlerden Örnekler”, IX. Türk Tarih Kongresi Bildirileri (I. Cilt), Ankara Eylül
1981, s. 119-132.
Alkım, U. Bahadır-Alkım, Handan-Bilgi, Önder, İkiztepe II, Birinci ve İkinci Dönem Kazı-
ları (1974-1975), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2003, s. 58-90.
Başoğlu, Okşan-Şener,Tuğçe, “Ovaören Erken Tunç Çağı İnsanları: Antropolojik Bir İn-
celeme”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Y 8, S 2, Aralık 2015,
s.455-475, doi: http://dx.doi.org/10.17218/husbed.15692
Bilgi, Önder, “1986 Dönemi İkiztepe Kazıları”, Kazı Sonuçları Toplantısı IX, Ankara 1987,
s. 169-179,
Bilgi, Önder, “İkiztepe Kazısı 1998 Dönemi Sonuçları”, 21. Kazı Sonuçları Toplantısı Cilt
I, Kültür Bakanlığı Yayınları Ankara 1999, s.381-393.
Bilgi, Önder. "İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000 ve 2001 Dö-
nemleri". Belleten 67, Ankara 2003, s.383-402
Bilgi, Önder, “İkiztepe Mezarlık Kazıları ve Ölü Gömme Gelenekleri 2000-2002 Dönem-
leri”, Anadolu Araştırmaları, C.17, S. 1, 2004, s.25-50.
Bilgi, Önder, “İkiztepe Erken Bronz Çağı Mezarlığından Ayrıcalıklı Mezarlar”, Anadolu
Araştırmaları, S.18/2 2005, s.15-113, son erişim tarihi: 2.11.2022 https://der-
gipark.org.tr/tr/pub/iuanadolu/issue/1157/13542
Bilgi Önder, “İkiztepe Kazısı 2010 Dönemi Sonuçları”, 33. Kazı Sonuçları Toplantısı Cilt1,
Yay. Haz. H. Dönmez ve Ö. Ötgün, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü
Yayınları, Ankara 2012, s. 91-102.
Büyükkarakaya, Ali M.– Erdal, Yılmaz S., “Anadolu Eski İnsan Topluluklarında Rikets”,
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, C.51, S.3, Temmuz-Eylül 2008, s.130-139.
Efe, Turan, “Batı Anadolu Tunç Çağı Uygarlığının Doğuşu”, Tunç Bakışlar ArkeoAtlas, S.
2, 2003, s. 92-129.
Erdal, Yılmaz Selim, “İkiztepe Erken Tunç Çağı İnsanlarında Trepanasyon: Olası, Neden-
leri”, 20. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayın-
ları, Ankara 2005, s.101-112.
105
MELİHA KÖSE
Erdal, Yılmaz Selim- Erdal, Ömür Dilek, “Organized violence in Anatolia: A retrospective
research on the injuries from the Neolithic to Early Bronze Age”, International
Journal of Paleopathology, S 2, 2012, s.78– 92.
Gülkan, Burhan, İkiztepe Taştan Yapılmış Küçük Buluntuları, İstanbul Üniversitesi Sos-
yal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2001.
Härke, Heinrich, “The Nature of Burial Data” Burial and Society, ed. by. C. K. Jensen ve K.
H. Nielsen, Oxford Aarhus University Press, England 1997, p. 19-27.
Kolağasoğlu, Mustafa, Hitit Çağında Orta Karadeniz Bölgesi, Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2009.
Salar, Nuran Doğan, İkiztepe İlk Tunç Çağı Mezarlık Buluntularının Sosyokültürel Açıdan
Değerlendirilmesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanma-
mış Doktora Tezi, İstanbul 2006.
Ünsal, Veli, “Eski Tunç Çağında Orta Kızılırmak Havzası”, Uluslararası Sosyal Araştırma-
lar Dergisi, C.13 S.73, Ekim 2020, s.337-346.
Yıldız, Sevcan, Anadolu ve Tarih Öncesi Çağlar, İksad Yayınları, Ankara 2019.
https://www.haberturk.com/samsun-haberleri/90388846-ikiztepe-kazilari-9-yil-
aradan-sonra-tekrar-basladi, son erişim tarihi:26.10.2022
106
Bafra Cumhuriyet Meydanı
107
İLK TÜRK DEVİRLERİ: XI-XIV YÜZYILLARDA BAFRA
Giriş:
Bafra’nın incelediğimiz dönemi için şu dört unsur etkilidir:
1. Doğrudan Bafra, yani Kızılırmak ve etrafındaki arazinin verimliliği.
2. Batıdaki, her devirdeki ünlü olan Sinop
3. Doğusundaki yine çoğu zamanlar ünlü sayılabilecek Samsun.
4. Sinop ve Samsun’u tarihi devirlerde etkileyen Kırım ve oradaki, özel-
likle Türk insan varlığı.
Bafra adı, Türk öncesinden gelme bir isimden Türkçeleşmiştir. Gerçi ilk
Türkçe kayıtlarında Bavra telaffuzu de sezilmekte ise de, Türkçede v/f nin yer
değişikliği olağandır. Vişne’ye rahmetli Anam “Fişne” de derdi.
Burada Bafra’nın bir mevki, yerleşim yeri olduğundan çok bir yöre, yani
coğrafî mekânın adı olduğu da akla gelebilir. Muhtemelen bu yörede MÖ bin yıl-
larından da bazı mahalli iskân yerleri belirmiş olabilir. Onlardan bazılarının iz-
lerine, şimdiki Bafra yakınlarında da rastlıyoruz. Belki ilerde daha da belirgin
izler çıkabilecektir.
Düzlük sayılabilecek bir ovanın ortasında ve nehrin kenarında denecek
kadar yakın olan Bafra mekân olarak ilginçtir. Bana göre veya yerleşim kuralla-
rına göre varlığını, bu nehir/su üzerinde bir geçit yeri olmasına borçludur. Ne-
hir daha yukarılarda dar bir olukta akarken kolaylık köprü kurulabilecek iken,
ortalarda nehir genişlediğinden taş/sağlam köprü kurmak zorlaşmıştır. Bu-
rada, zeminin sert ve suların da yaygın olması sebebiyle insanlar yaya veya atla
geçebilirler. Bafra öyle bir yerdir. Hamilton 1836 da tahta/ahşap bir köprüden
geçmekle birlikte aralık yerde insanların da geçebileceği yeri belirtmiştir2. Türk
kültüründe, köprü haricindeki su geçişleri it, koyun, insan ve deve geçitleri ola-
rak sıralanmaktadır.
109
TUNCER BAYKARA
3 Mehmet Zeki Oral, “Durağan ve Bafra’da İki Türbe”, Belleten, C. XX, S.79, Temmuz 1956, s.385-
410.
4 Mehmet Sami Bayraktar, Samsun’da Türk Devri Mimarisi, Canik Belediyesi Yayınları, Samsun
2016, ***
5 Speros Vryonis, Jr. The Declin of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of Islamization
from the Eleventh through the Fifteent Cantury, Univ. of California Press, 1971, s.118, 161.
6 Abdülkadir Özaydın, “Dânişmendliler”, DİA, C.VIII, Ankara 1993, s.471-472.
110
İLK TÜRK DEVİRLERİ: XI-XIV YÜZYILLARDA BAFRA
7 Danişmentname/Danişmend Gazi Destanı, hz. Necati Demir, Niksar 1999, İstanbul 2018, **
8 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s.***
9 İbn Bibi, El Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Alaiye, Türkçesi M. Öztürk, C.2, Ankara 1996, s.841.
10 Yazıcızâde Ali, Tevârih-i Âl-i Selçuk, (Selçuklu Tarihi), Hazırlayan Abdullah Bakır, Çamlıca Basım
111
TUNCER BAYKARA
112
İLK TÜRK DEVİRLERİ: XI-XIV YÜZYILLARDA BAFRA
113
TUNCER BAYKARA
gibidir. Teorik olarak Bafra arazisini, tam bir vilayet saymakla birlikte ne zaman
tam olarak böylesine tanındığını sadece tahmin ediyoruz. “Vilayet-i Bafra” ifa-
desini ilk olarak Aksarayî kullanmıştır. Gerçekten de 1280 sonrası yıllardaki bu
kesin tarihi kayıt Bafra’nın geçmişi açısından çok önemlidir12.
Selçuklu ülkesinde Bafra bir yönetim birimi olarak 1260’larda yerini ala-
caktır. Çünkü burası eskiden Vezirköprü-Durağan taraflarında olması gereken
Simre’ye tabi sayılsa da artık bir vali idaresinde “Vilayet” dir. “Bafra vilayeti”
XIII. yüzyıldan itibaren artık içindeki insanları, yani Türkleriyle de belirgindir
ve öyle tanınmaktadır. Daha geç tarihli bir kayıt olmakla birlikte artık burası
“Bafra Türkleri”nin yeridir. Burada yerleşmiş olan Türklerin Kıpçak, Oğuz veya
başka bir boydan asıllı olmalarını tarih araştırıcıları bundan sonra inceleyecek-
lerdir.
Bafra’nın Türkiye Selçuklularının sonraki yıllarında, mahalli güçlerin ve
“beğ”lerin idaresinde kalmıştır. Osmanoğullarının bu dağınıklığı giderip ülkeyi
yeniden birliğe ve dirliğe kavuşturmak çabası XIV. yüzyıl ortalarında başlamıştı.
Fakat yine bu topraklarda yaşayan başka boyların “Beğ”leri de birliğe talipli idi-
ler. Kanaatimizce Aydınoğlu Gazi Umur Beğ’in şehadetinin ardından bir başka
gazi “Orhan oğlu Murad Beğ”in Balkanlarda şehit düşmesi üzerine Murad Beğ
evladı tüm bu diyar Türklerinin umudu oldu. Temür olayı birliği bir süre için
geciktirdi ama sonunda birlik sağlandı.
Ama öncesinde bir başka namlı Türk, Kadı Burhaneddin ile Bafra gerçe-
ğine temas edelim. 1381-1398 arası var olduğu bilinen bu devletin kurucusu,
çok yönlü özellikleriyle dikkati çeken Salur oğuz boyu mensubu Kadı Burhaned-
din’dir ( 1345-1398 ). 17 yıl hükümran olan Kadı’nın hayatı Esterâbadi’nin
Bezm u Rezm adlı eserinde ayrıntılı olarak kaleme alınmıştır. Eserin son kesim-
lerde Bafra/Bavra da geçmektedir. XIV. Yüzyıl sonlarında Bafra yöneticileri Ta-
şanoğulları ile birlikte harekete ediyordu. Bezm ü Rezm’de geçen “ Bafra valisi”
ifadesi, Bafra’nın klasik Selçuklu dönemi düzeninde bir “vilayet” sayıldığını gös-
terir. Demek ki bu “vilayet” halkı da Kadı Burh,aneddin’in baskısı sebebiyle
1393 de Osmanlılara tabi olmuştur. Ancak burasının Osmanlılara kesinlikle geç-
mesi, XV. yüzyılın ilk çeyreği içindedir13.
12 Aksaraylı Mehmed oğlu Kerimüddin Mahmud, Müsâmeret ül-Ahbar, Neşreden Osman Turan,
TTK, Ankara 1944, s.256; Selçukî Devletleri Tarihi, (Aksaraylı Kerimeddin Mahmud’un Farsça ta-
rihinin tercümesi). M. Nuri Gencosman/F. N. Uzluk, 1943/1944, s. 300; Tuncer Baykara, Ana-
dolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş: I Anadolu’nun İdari Taksimatı, Ankara 1988, s.***
13 Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm (Savş ve Eğlence), Çeviren Mürsel Öztürk, Kültür Ba-
114
İLK TÜRK DEVİRLERİ: XI-XIV YÜZYILLARDA BAFRA
115
TUNCER BAYKARA
Kaynakça
Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm (Savş ve Eğlence), Çeviren Mürsel Öztürk, Kül-
tür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990.
Aksaraylı Mehmed oğlu Kerimüddin Mahmud, Müsâmeret ül-Ahbar, Neşreden Osman
Turan, TTK. Ankara 1944.
Baykara, Tuncer, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş: I Anadolu’nun İdari Taksimatı,
Ankara 1988.
Hamilton, William J., Küçük Asya, Çeviren Kasım Toraman, Midas Kitap, Ankara 2013.
İbn Bibi, El Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Alaiye, Türkçesi M. Öztürk, C.2, Ankara 1996.
Oral, M. Zeki, “Durağan ve Bafra’da İki Türbe”, Belleten, C. XX, S.79, Temmuz 1956, s.
385-410.
Özaydın, Abdülkadir, “Dânişmendliler”, DİA, C.VIII, Ankara 1993, s.469-474.
Sami Bayraktar, Mehmet, Türk Devri Mimarisi, Canik Belediyesi Yayınları, Samsun 2016.
Selçukî Devletleri Tarihi, (Aksaraylı Kerimeddin Mahmud’un Farsça tarihinin tercü-
mesi). M. Nuri Gencosman/F. N. Uzluk, 1943/1944.
Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971.
Vryonis, Jr. Speros, The Declin of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of
Islamization from the Eleventh through the Fifteent Cantury, University of Califor-
nia Press, 1971.
Yazıcızâde Ali, Tevârih-i Âl-i Selçuk, (Selçuklu Tarihi), Hazırlayan Abdullah Bakır, Çam-
lıca Basım Yayın, İstanbul 2009.
116
Bafra Tekel Caddesi Bankalar Mevkii
117
CANİK BEYLİKLERİNDEN BAFRA BEYLİĞİ
Giriş
Karadeniz’den yaklaşık 20 km. uzaklıkta, çevresindeki verimli ovanın
merkezinde kurulan Bafra, tarihin her döneminde gözde bir yerleşim yeriydi.
Birçok uygarlığa ev sahipliği yapan bu önemli merkez; doğuda ve kuzeyde Ka-
radeniz, batıda Alaçam, güneyde Kavak ilçeleri ile çevrilidir. Bafra Ovası, gü-
neyde Canik Dağlarının uzantıları olan dağlarla kuşatılmıştır. Uzun Kızılırmak
Nehri, bu dağları derin bir vadi ile geçerek ovaya ulaşmaktadır.
1 Arş. Gör. Dr., Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, e-mail:
firdevs.ozen@gmail.com
119
FİRDEVS ÖZEN
2 İlkçağ’dan Cumhuriyet’e Canik, ed. Cevdet Yılmaz, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun
2011, s. 43- 47; İbrahim Tellioğlu, “Samsun’a Türk Yerleşiminin Tarihî Gelişimi”, Turkish Studies,
9/4 (2014), s. 1111.
3 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşr., Ankara 2004, s. 226; Kâzım Dilci-
men, Canik Beyleri, Ahali Matbaası, Samsun 1940, s. 15-16; İlkçağ’dan Cumhuriyet’e Canik, s. 47-
48; İbrahim Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, 2. Baskı, Türk Ta-
rih Kurumu Yayınları, Ankara 2022, s. 154.
4 Besim Darkot, “Samsun”, İ.A. (MEB), C. X, s. 173-174; Mehmet Öz, “Samsun”, DİA, C. 36, İstanbul
2009, s. 83-84; Suraiya Faroqhi, “Sāmsūn”, EI 2, Vol. VIII, Leiden 1995, s. 1052; İlkçağ’dan Cumhu-
riyet’e Canik, s. 49 vd.
5 Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbâr, çev. Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2000, s. 46; İbn Bibi, El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçukname), C. II,
haz. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996, s. 64 vd., 155-156; Anonim Sel-
çuknâme, çev. Feridun Nafiz Uzluk, Ankara 1952, s. 32-35.
6 Aksarayî, a.g.e., s. 206-207; Turan, a.g.e., s. 644; Dilcimen, a.g.e., s. 17-20; Tellioğlu, Doğu Kara-
deniz’de Türkler, s. 154; İlkçağ’dan Cumhuriyet’e Canik, s. 60-61; “Samsun”, Yurt Ansiklopedisi, C.
IX, Anadolu Yayınları, İstanbul 1982-1983, s. 6558-6559; Muharrem Kesik, “Pervâneoğulları”,
DİA, C. 34, İstanbul 2007, s. 246.
120
CANİK BEYLİKLERİNDEN BAFRA BEYLİĞİ
1. Bafra Beyliği
XIV. yüzyıl başlarında Samsun ve çevresinde “Canik7 Beylikleri8” ya da
“Canik Beyleri” olarak adlandırılan beyliklerin ortaya çıktığı görülmektedir9. Bu
beyliklerden biri olan küçük Bafra Beyliği ile ilgili dönemin kaynaklarında az
ama önemli bazı bilgilere rastlanmaktadır. Bunlardan Memlûk devri müellifle-
rinden İbn Fazlullâh el-Ömerî, Mesâlikü’l-Ebsâr fî Memâliki’l-Emsâr isimli ese-
rinde Bafra’yı “Bavra” ( )بوراolarak kaydeder. Bafra, Kastamonu memleketinin
en önde gelen kasabalarından biridir ve emîrinin ismi Murad Bey’dir10. Ömerî,
eserinde Samsun’un batısında ve Süleyman Paşa’nın İli olan Kastamonu’nun ku-
zeyinde Muraduddîn Hamza Bey’in vali olduğu “Kavya” ( )قاوياisimli başka bir
kasabadan daha bahseder11. Mısır ve Suriye’den Kıpçak ülkesine giden tüccar
ve yolcuların uğrak yeri olan bu kasabanın coğrafî konumu, Bafra’nın konu-
muyla benzerlik göstermektedir. Ancak Ömerî’nin bu hususta Bafra’dan bahset-
tiği ve eserinde bir yerden iki defa bahsedemeyeceği için bu bilgiye şüpheyle
bakılmalıdır12.
Dönemin bir başka tanığı olan Esterâbâdî de, Bafra’dan “Bavra” olarak
bahseder. Bafra Beyi (vali-yi Bavra)’nın yaklaşık 1.000 askeri bulunmaktadır13.
7 XIII. yüzyıldaki sınırlara bakıldığında iki kısım Canik’ten söz etmek mümkündür. Bunlar Samsun
ve Çarşamba taraflarının dâhil olduğu Sivas Caniği ile Ünye, Fatsa ve Niksar’a kadar olan alanı
kapsayan Karahisar Caniği’dir. Aksarayî, Esterâbâdî ve Müneccimbaşı tarafından bugünkü Sam-
sun için kullanılan Canik tabiri, sadece sahil kısmını içermeyip güneyde Niksar’dan Gümüş-
hane’ye uzanan bölgeyi de kapsamaktadır. Deniz kıyısında Trabzon’a kadar uzanmakta; ancak
batı tarafı Sinop’a varmamaktadır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Ka-
rakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s. 153.
8 Bu beylikler batıdan doğuya doğru; Bafra’da Bafra (Bavra) Beyliği (daha sonra Candaroğulları-
nın yönetimindeki Bafra ve çevresi); Samsun ve Kavak çevresinde II. İzzeddîn Keykâvus’un to-
runu Sultân Altunbaş’ın evlâdları, Altunbaşoğulları olarak bilinen Kubadoğulları; Canik-i Göl
(Terme), Çarşamba ve Niksar çevresinde Niksar Beyleri olarak da anılan Taceddinoğulları; Canik
beyliklerinin en büyüğü olan ve Ünye, Satılmış, Ordu ve Giresun’da kurulan Hacı Emiroğulları ve
iç kesimde Vezirköprü, Havza ve Merzifon çevresinde Taşanoğullarıdır.
9 Mehmet Öz, “XV. Yüzyıldan XVII. Yüzyıla Samsun Yöresi”, Geçmişten Geleceğe Samsun, ed. Cevdet
Yılmaz, Samsun Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Samsun 2006, s. 4; aynı müellif, XI-XVI. Yüzyıl-
larda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999, s. 18; M. Sami Bayraktar, “Bafra
ve Çarşamba’da Beylikler Döneminden Kalan Tarihi Yapılar”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, 6/25 (2013), s. 113.
10 Şihâbüddîn Ahmed b. Yahyâ b. Fazlullâh el-Ömerî, Mesâlikü’l-Ebsâr fî Memâliki’l-Ensâr, el-
121
FİRDEVS ÖZEN
14 Öz, Canik Sancağı, s. 59; Suat Polat, “Kuzeydoğu Anadolu Bölgesinde Hükümdar Türkler: Canik
Beylikleri”, Karabük Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),
Karabük 2022, s. 87.
15 Dörtgen planlı kâgir yapının üzeri sivri bir kubbe ile örtülmüştür. M. Sami Bayraktar, “Sam-
sun’da Türk Mimarisinin Gelişimi”, Geçmişten Geleceğe Samsun, ed. Cevdet Yılmaz, C. I, Samsun
2006, s. 410. Daha önce türbenin içinde Selçuklu tarzında yapılan on yedi tane sanduka vardı.
Bunlar türbenin sağ tarafındaki Emirza Bey kızı Hant Hâtûn (öl. 782/1380), Emirza Bey kızı
Sultân Hâtûn (öl. 782/1380), Emirza Bey kızı İlalmış Hâtûn (öl. 782/1380), Emirza Bey oğlu Lüt-
fullâh (öl. 782/1380), Emirza Bey kızı Paşa (öl. 782/1380) ve Mehmed kızı Giçi Hâtûn (öl.
782/1380) un; sol tarafındaki Hüseyin oğlu Ahmed (öl. 814/1411-1412), Emirza Bey (ölüm tarihi
yoktur), Ali Bey kızı Şeref Hâtûn (öl. 799/1396-1397) ve Hüseyin oğlu Resul’un; ortada sıradaki
ise Gazi oğlu Seyyid (öl. 814/1411-1412), Sultân Baht Hâtûn (öl. 814/1411-1412) ve Sultân Hant
Hâtûn (öl. 814/1411-1412) un sandukalarıdır. Bazı sandukaların yazıları okunamamaktadır. Ay-
rıca türbe avlusunda üç kabir daha vardır. Bunlar; Mehmed oğlu Gazi (öl. 872/1467-1468) ve iki
kardeşten Şadi oğlu Hızır (öl. 782/1380-1381) ile ismi tam olarak okunmayan diğer kardeşin
kabridir. M. Zeki Oral, “Durağan ve Bafra’da İki Türbe”, Belleten, XX/79 (1956), s. 392-405. H.
Günhan Danışman türbenin içinde on altı, dışarıda ise dört kabir olduğunu ifade eder. H. Günhan
Danışman, “Emirza Bey Türbesi, Bafra”, Anadolu Araştırmaları, S. 10, 1984, s. 544. Günümüzde
sandukalara ve bahçede bulunan kabirlere verilen zarar nedeniyle bu sayı değişmiştir. Türbe
içindeki sanduka sayısı on altıdır. Türbenin avlusundaki mezarlar ise yoktur. M. Sami Bayraktar,
“Bafra ve Çarşamba’da Beylikler Döneminden Kalan Tarihi Yapılar”, Uluslararası Sosyal Araştır-
malar Dergisi, 6/25 (2013), s. 119-120.
16 Emirza Bey’den “Mirza Hasan Bey” olarak bahseden Dilcimen, bu isimden kitâbeler yayınlan-
madan önce söz ettiği için bu bilgiye şüpheyle bakılmalıdır. Dilcimen, a.g.e., s. 62.
122
CANİK BEYLİKLERİNDEN BAFRA BEYLİĞİ
123
FİRDEVS ÖZEN
ölümünden sonra devletin yıkılış sürecine girdiği kaotik ortamda büyük beylik-
ler arasındaki çatışmalarda politik bir duruş sergiledi21. XIV. yüzyılın son çeyre-
ğinde, bir yandan bölgenin önemli bir güç odağı olan Kadı Burhâneddîn’e karşı
mücadele ederken; diğer yandan değişen siyasî şartlara göre diğer Canik Bey-
likleriyle ya da Osmanlılarla anlaşarak konumunu güçlendirmeye çalıştı22.
1390’lı yılların başında Kadı Burhâneddîn’in Canik havzasına doğru nü-
fusunu genişletmesi üzerine Bafra beyleri Candaroğulları ile ittifak yaptılar.
Bafra Beyliği, diğer Canik Beyliklerinden Taceddinoğulları, Taşanoğulları ve
Amasya Emîri; Kadı Burhâneddîn aleyhinde bir oluşum içinde yer almayacağına
dair söz veren Candaroğlu Süleyman Paşa önderliğinde Kadı Burhâneddîn’e
karşı bir ittifak cephesi oluşturdular. Ancak bu ittifak Osmanlı hükümdarı Yıldı-
rım Bâyezid’in Kastamonu civarına gelmesi ve Süleyman Paşa’nın askerî yardım
ihtiyacı sebebiyle gerçekleşmedi. Candaroğulları, Kadı Burhâneddîn ile anlaş-
mak zorunda kaldı. Bu durum karşısında Bafra Beyi, Taşanoğulları ile birlikte
Osmanlılara boyun eğdi23.
Yıldırım Bâyezid, Candaroğlu Süleyman Paşa’yı pasifize ettikten sonra
bölgede etkinliğini iyice artırdı. Kadı Burhâneddîn Osmanlılara karşı ittifaklar
kurarken, muhtemelen içlerinde Bafra Beyliği’nin de olduğu yerel güçler Os-
manlıların yanında yerlerini aldılar. Birbirine üstünlük sağlamak isteyen iki
devlet arasında Çorum’da yapılan savaşı Kadı Burhâneddîn kazandı ve yörenin
önemli şehri Amasya’yı kuşatma altında aldı. Fakat Amasya Emîri kuşatma al-
tındaki şehri Osmanlılara bıraktı (1392). Dönemin Bafra beyi, Yıldırım Bâyezid,
1393’te bölgeye geldiğinde diğer Canik beylikleri gibi –Taceddinoğulları ve Ta-
şanoğulları- Osmanlı hâkimiyetini kabul etti24. Bafra beyleri buna karşın, Ti-
mur’un Anadolu’ya geldiği XIV. yüzyıl sonlarında Kadı Burhâneddîn’e karşı mu-
halif tavırlarını sürdürdüler25.
Doğu Karadeniz’de Türkler, s. 143; Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar, Çoba-
noğulları Beyliği, Candaroğulları Beyliği, Mesâlikü’l-Ebsâr’a Göre Anadolu Beylikleri I, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 1991, s. 81; aynı müellif, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar II
Eratna Devleti, Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti, Mutahharten ve Erzincan Emirliği, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 1991, s. 148-150; Murat Keçiş, Trabzon Rum İmparatorluğu ve Türkler
(1204-1404), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2013, s. 121.
24 Esterâbâdî, a.g.e., s. 380-387; Abdî-zâde Hüseyin Hüsâmeddin Yasar, Amasya Tarihi, C. III, yay.
haz. Mesut Aydın-Güler Aydın, Amasya Belediyesi Kültür Yayınları, Amasya 2007, s. 94-95.
25 Esterâbâdî, a.g.e., s. 411; Yücel, Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti, s. 160-161.
124
CANİK BEYLİKLERİNDEN BAFRA BEYLİĞİ
Ankara Savaşı’na kadar olan sürede Bafra, Osmanlı toprağı olarak kaldı.
Ondan sonra ki süreçte Bafra beylerinin Bafra’ya tekrar hâkim olup olmadıkları
belirsizdir. Kaynaklarda Bafra fetret devrinde, Kubadoğulları Beyi Cüneyt
Bey’in vezirinin elindeydi. Canik havzasındaki karışıklığı değerlendiren Canda-
roğlu İsfendiyar Bey, hızlı davranarak vezirin elindeki Bafra’yı aldı ve oğlu Hızır
Bey’e verdi. Buradan Bafra’nın 1411’den önce ya da 1417’den önce Candaroğul-
ları Beyliği tarafından ele geçirildiği sonucuna varılmaktadır26.
Hızır Bey, 1419-1420’de Samsun’u Osmanlılara bırakırken, Bafra’nın da
Osmanlı hâkimiyetine girdiği düşünülmektedir. İhtiyatla yaklaşmak kaydıyla
yaklaşık 1419-1420 yılında Çelebi Mehmed döneminde Osmanlı hâkimiyetine
girdiği ve 1455’te Umur Bey tarafından tahririnin yapıldığı anlaşılmaktadır27.
Bafra’da, Bafra Beyliği döneminden kalma çok az eser bulunmaktadır. Gü-
nümüze ulaşan tek yapı daha önce bahsedilen Emirza Bey Türbesi’dir28.
26 Uzunçarşılı, a.g.e., s. 130; Dilcimen, a.g.m., s. 41; Öz, Canik Sancağı, s. 20; Tellioğlu, Doğu Kara-
deniz’de Türkler, s. 149-150. Bafra’da Hızır Bey adına 1414 yılında yazılmış bir Miracnâme bulun-
maktadır. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 221.
27 Öz, Canik Sancağı, s. 20; Tellioğlu, Doğu Karadeniz’de Türkler, s. 155.
28 M. Sami Bayraktar, “Bafra’da Yakın Zamanda Yıkılan Taçlı Çeşme ve Taçlı Çeşme Bağlamında
Tarihi Yapılarımıza Bakışımız”, Geçmişten Günümüze Samsun/Canik ve Değerleri II, ed. Osman
Köse, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2015, s. 749.
125
FİRDEVS ÖZEN
Ek 2: Emirza Bey Türbesi’nin giriş kapısı ve kapı üstünde üç parçadan oluşan kitâbesi
(https://samsun.ktb.gov.tr)
126
CANİK BEYLİKLERİNDEN BAFRA BEYLİĞİ
Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Erzurum 2005, s. 68; Öztürk, a.g.t., s. 135.
34 Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, C. I, 1970, s. 46.
127
FİRDEVS ÖZEN
Çepniler dışında Üçok koluna mensup İğdir ve Salur Türkmenleri35 ile Bozok
koluna mensup Bayat Türkmenleri de Bafra’yı yurt edinmişlerdi36.
Sonuç
Bafra Beyliği ile ilgili kaynaklarda çok az bilgi bulunmaktadır. Aynı şe-
kilde Bafra beylerinin kimliği konusu da tamamen meçhuldür. Bunun tek istis-
nası Bafra’nın bağımsız beyi olduğu düşünülen ve Bafra yakınlarındaki Türbe
Köyü’nde, adı ile anılan türbede aile üyeleri ile birlikte medfûn olan Emirza
Bey’dir. Siyasî ve askerî faaliyetleri de bilinmeyen bu beyliğin, izlediği denge
politikası ile hâkimiyet alanına müdahale eden Kadı Burhâneddîn tehdidine
karşı Osmanlılarla ilişkisini belli bir düzeyde tutarak varlığını devam ettirmeye
çalıştığı anlaşılmaktadır. Ancak Bafra Beyliği’ni asıl öne çıkartan, İlhanlı hâki-
miyeti sonrasında Bafra özelinde Canik bölgesinin Türkleşmesinde oynadığı
rolden ileri gelmektedir. XIV. yüzyıl sonlarında kaydedilen 1.000 kişilik askerî
gücü ve yaklaşık 5.000 kişilik nüfusu ile Çepnilerin çoğunlukta olduğu Türk nü-
fusun yöreye yerleşmesi için gerekli alt yapıyı hazırlayıp buraya yerleşen Türk-
leri siyasî bir yapı altında toplayarak, tıpkı diğer Canik Beylikleri gibi bölgenin
bir Türk vatanı haline gelmesini sağlamıştır. Bölgenin Türklerle meskûn olması
ilerleyen dönemde Osmanlı Devleti’nin de işine yaramış, Canik havzasındaki
beylikleri ele geçirdiğinde burada otoritesini kurması çok daha kolay olmuştur.
128
CANİK BEYLİKLERİNDEN BAFRA BEYLİĞİ
KAYNAKÇA
Abdî-zâde Hüseyin Hüsâmeddin Yasar, Amasya Tarihi, C. III, yay. haz. Mesut Aydın-Gü-
ler Aydın, Amasya Belediyesi Kültür Yayınları, Amasya 2007.
Anonim Selçuknâme, çev. Feridun Nafiz Uzluk, Ankara 1952.
Aziz b. Erdeşir-i Esterâbâdî, Bezm ü Rezm, çev. Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayın-
ları, Ankara 1990.
Bayraktar, M. Sami, “Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserleri”, Atatürk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Erzurum 2005.
Bayraktar, M. Sami, “Samsun’da Türk Mimarisinin Gelişimi”, Geçmişten Geleceğe Sam-
sun, ed. Cevdet Yılmaz, C. I, Samsun 2006, s. 399-425.
Bayraktar, M. Sami, “Bafra ve Çarşamba’da Beylikler Döneminden Kalan Tarihi Yapılar”,
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 6/25 (2013), s. 111-139.
Bayraktar, M. Sami, “Bafra’da Yakın Zamanda Yıkılan Taçlı Çeşme ve Taçlı Çeşme Bağ-
lamında Tarihi Yapılarımıza Bakışımız”, Geçmişten Günümüze Samsun/Canik ve
Değerleri II, ed. Osman Köse, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2015, s.
747-750.
Danışman, H. Günhan, “Emirza Bey Türbesi, Bafra”, Anadolu Araştırmaları, S. 10, 1984,
s. 543-546.
Darkot, Besim. “Samsun”, İ.A. (MEB), C. X, s. 172-178.
Dilcimen, Kâzım, Canik Beyleri, Ahali Matbaası, Samsun 1940.
Faroqhi, Suraiya, “Sāmsūn”, EI 2, Vol. VIII, Leiden 1995, s. 1052-1054.
İbn Bibi, El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçukname), C. II, haz. Mürsel Öztürk,
T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996.
İlkçağ’dan Cumhuriyet’e Canik, ed. Cevdet Yılmaz, Canik Belediyesi Kültür Yayınları,
Samsun 2011.
Keçiş, Murat, Trabzon Rum İmparatorluğu ve Türkler (1204-1404), Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2013.
Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbâr, çev. Mürsel Öztürk, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 2000.
Kesik, Muharrem, “Pervâneoğulları”, DİA, C. 34, İstanbul 2007, s. 245-246.
Oral, M. Zeki, “Durağan ve Bafra’da İki Türbe”, Belleten, XX/79 (1956), s. 385-410.
Öz, Mehmet, XI-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
1999.
Öz, Mehmet, “XV. Yüzyıldan XVII. Yüzyıla Samsun Yöresi”, Geçmişten Geleceğe Samsun,
ed. Cevdet Yılmaz, Samsun Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Samsun 2006, s. 3-
29.
Öz, Mehmet, “Samsun”, DİA, C. 36, İstanbul 2009, s. 83-88.
Öztürk, Ayşe, “Bafra’nın Kültür Tarihi ve Türkler”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Samsun 2019.
129
FİRDEVS ÖZEN
Polat, Suat, “Kuzeydoğu Anadolu Bölgesinde Hükümdar Türkler: Canik Beylikleri”, Ka-
rabük Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),
Karabük 2022.
“Samsun”, Yurt Ansiklopedisi, C. IX, Anadolu Yayınları, İstanbul 1982-1983, s. 6540-
6658.
Sümer, Faruk, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, C. I, 1970, s. 1-147.
Sümer, Faruk, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları, 5. Baskı, Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1999.
Şihâbüddîn Ahmed b. Yahyâ b. Fazlullâh el-Ömerî, Mesâlikü’l-Ebsâr fî Memâliki’l-Ensâr,
el-Cüzü’s-Sâlis, Dârü’l-Kütübî’l-İlmiyye, Beyrut 1971.
Tellioğlu, İbrahim, “Samsun’a Türk Yerleşiminin Tarihî Gelişimi”, Turkish Studies, 9/4
(2014), s. 1107-1117.
Tellioğlu, İbrahim, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, 2. Baskı,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2022.
Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşr., Ankara 2004.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988.
Yücel, Yaşar, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar, Çobanoğulları Beyliği, Candaro-
ğulları Beyliği, Mesâlikü’l-Ebsâr’a Göre Anadolu Beylikleri I, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1991.
Yücel, Yaşar, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar II Eratna Devleti, Kadı Burhaned-
din Ahmed ve Devleti, Mutahharten ve Erzincan Emirliği, Türk Tarih Kurumu Ya-
yınları, Ankara 1991.
130
B-OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE BAFRA
131
Bafra Yerli Mallar Haftası Kutlaması 12.12.1942
133
XV. YÜZYILDAN XVII. YÜZYILA BAFRA YÖRESİ
135
MEHMET ÖZ
136
XV. YÜZYILDAN XVII. YÜZYILA BAFRA YÖRESİ
3Tahrir ve Avarız Defterlerinde Bafra ile ilgili veriler Canik Sancağına dair çalışmalarımızdan
derlenmiştir. Bkz. Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı; Bahaeddin Yediyıldız-Mehmet
Öz-Ünal Üstün, Ordu Yöresi Tarihinin Kaynakları III-387 Numaralı Defter-i Karaman ve Rum’un
Canik Livâsı’na Âit Bölümü (1520), Ankara, 2002; Mehmet Öz, Orta Karadeniz Tarihinin Kaynakları
VIII-Canik Sancağı Avârız Defterleri (1642), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008.
137
MEHMET ÖZ
4 Yöredeki idari bölümler ve bunların tekabül ettiği alanların daha ayrıntılı bir tablosu ekteki tab-
loda verilmiştir.
138
XV. YÜZYILDAN XVII. YÜZYILA BAFRA YÖRESİ
yüzyıl defterleri tımar sistemini esas aldıklarından “nahiye” esasına göre dü-
zenlenmişlerdir. Bu döneme ait Başbakanlık Arşivindeki 37 ve 41 numaralı
Tahrir defterlerine baktığımızda Bafra Nahiyesinde 8 adet bağlı nahiye vardır:
Bafra, Üskübi, Martakala, Emlak, Harıs, Pazarlu, Değirmenözü, Alaçam. Bafra
Nahiye/Kazası Canik Sancağı içindedir ve bu sancak genelde, Vezirköprü, Havza
ve Ladik hariç bugünkü Samsun İli ile Ordu İlinin Ünye, Fatsa, Korgan ilçelerin-
den oluşmaktadır.
Osmanlı sisteminde, klasik devir ve sonrasında, yani aşağı yukarı Tanzi-
mat dönemine kadar, idarî açıdan bir bölgede iki otorite vardır. Bunlardan birisi
sivil ve adlî idarenin başı olan kadı, diğeri ise icraî ve askerî yönetici olan
bey’dir. Bafra kazasının asıl yöneticisi kadıdır ama burası Canik Sancağı içinde
yer aldığı için Canik Sancakbeyi buranın asayişi, güvenliği gibi konulardan so-
rumludur. Aynı zamanda buranın tımarlı sipahileri Canik Sancakbeyinin emrin-
dedir. Yine burada zeamet sahipleri (20000-99999 akçe arası gelir sahibi gö-
revliler) yani zaim’ler önemli görevlilerdir. Mesela, 1485’te İbrahim Çelebi adlı
zaimin 38000 akçe geliri vardır. 1554 ve 1575’te Canik miralayı unvanlı kişiler
Bafra, Samsun, Kavak ve Arım (Çarşamba) kazalarında zeamet gelirine sahiptir.
Demek ki, Canik miralayı olan kişi bölgedeki tımarlılar üzerinde bir otorite idi
ve aynı zamanda Sancakbeyinin emri altında buralarda asayişten sorumluydu.
1576’da bu miralay dışında bu kazalardan geliri olan başka zaimler de vardı.
1485’te Bafra’da 75 tımar vardır (bunların bazılarına birden fazla kişi ta-
sarruf etmekteydi). 1520’lerde 90 civarında tımar vardır ve bunların birkaçı se-
rasker unvanlı kişilere aittir. Bafra Nahiyesi seraskeri Hüseyin’in tımarı yakla-
şık 13000 akçe, Bafra müsellemlerinin seraskeri Mustafa’nın tımarı 7500 akçe-
dir.
Bafra’nın merkezi olan Güründür Pazarı’nın divanî geliri zeamet ve has-
lara tahsis edilmiş olup malikâne geliri ise İsfendiyar Bey oğullarından Mahmud
Bey (ki bu İsfendiyar Bey’in torunudur) ile Emirza Bey sülalesinden Şehzade
Hatun’a aitti. Bu kişilerin hisseleri II. Bayezid devri veziriazamlarından Hadım
Ali Paşa (ölümü 1511) tarafından satın alınarak İstanbul’daki külliyesine vak-
fedilmiştir. Bafra merkezinin yanı sıra Karaarslan, Bakırpınarı, İshaklu, Ha-
sanlu, Bıçaklu, Kuşçular, Beyköy (Harız), Oba köylerinin malikâne gelirlerinin
tamamı veya bir kısmı aynı şekilde Ali Paşa tarafından vakfedilmiştir.
Bafra Nahiye/Kazasında XV. ve XVI. asırlarda 110 civarında köy vardır.
Bazı mezralar zamanla köy haline gelmiş ama bazen bunun tersi de olmuştur.
Bafra’nın tımar nahiyelerinden Bafra, Güründür Pazarı olarak da adlandırılan
kasaba merkezinin hemen çevresindeki altı köy (İshaklı, Bakırpınarı gibi) ve
139
MEHMET ÖZ
140
XV. YÜZYILDAN XVII. YÜZYILA BAFRA YÖRESİ
141
MEHMET ÖZ
5 1485: Gayrimüslimler çift resmi sistemine göre yazılmıştır (19 nim, 7 bennak, 41 caba, 10 mü-
cerred, 2 diğer).
6 1520: Defter toplamı 336 (Müslim ve gebran nefer toplamı). Bu neferlerin 98'i sipahizadedir.
Sipahizade rakamları nefere dahildir. Bu durumda Müslüman hane sayısı 141(mahallelere bun-
ları biz bu şekilde yazdık, defterde sadece nefer yazılı), sipahizade hanesi 98, gayrimüslim hane
sayısı 69, bekar sayısı 28'dir.
7 1576: Diğer, 1 kadı, 3 hatip, 1 müderris ve imam, 1 zaviyedar, 1 müderriszade, 3 azatlı köle
142
XV. YÜZYILDAN XVII. YÜZYILA BAFRA YÖRESİ
8Defterde verilen cem’an (toplam) rakamı Müslüman ve zimmî toplamı olabilir; o zaman eksik.
Sadece Müslüman mahalleler toplamı ise o zaman çok yüksek.
143
MEHMET ÖZ
144
XV. YÜZYILDAN XVII. YÜZYILA BAFRA YÖRESİ
9 Bu tarihte Bafra mahallelerinde nüfus konusu bu sempozyumda Prof. Dr. Mehmet İnbaşı tara-
fından ele alındığından, mükerrer olmaması için bildirimizde bu konudaki ayrıntılı verilere yer
vermiyoruz.
145
MEHMET ÖZ
800
Mukataa-i tamga: 8000
0
Mukataa-i boyahane ve bac-ı hamr ve Pazar yeri nam-ı diğer panayır yeri ve 120
bac-ı bazar, fi sene 00
Mukataa-i hamam der nefs-i Göründür, vakf-ı imaret-i merhum Taceddin der 250
karye-i Köprü fi sene 0
146
XV. YÜZYILDAN XVII. YÜZYILA BAFRA YÖRESİ
nüfusu açısından değil ama siyasî önemi dolayısıyla Türbe köyüdür. Bu köy bi-
lindiği gibi adını, Anadolu Selçuklu devletinin dağılma döneminde oluşan Bey-
likler devrinde Bafra Beyleri olarak hüküm süren aileye mensup bazı kişilerin
mezarlarının bulunduğu türbeden almıştır. Bu sülaleden Emirza Bey’in önemli
bir şahsiyet olduğu, Bafra’da bir cami tesis ettiği ve bu camiin adını taşıyan bir
mahallenin bulunduğunu görmekteyiz. Türbe köyünün gelirleri (1485’te 2322
akçe) bu köydeki türbenin masrafları için köy halkına bırakılmıştır. Köyün
1642’de 10 nefer nüfusu vardır (yaklaşık 30-40 kişi).
Horasan erenlerinin, tarikat mensubu dervişlerin Türkleşme ve İslam-
laşma sürecindeki etkileri de iyi bilinmektedir. Bafra’da Şeyh Ulaş ve Şeyh Ev-
ren gibi mühim şahsiyetler yaşamış ve bunların zaviyeleri etrafında köyler olu-
şarak günümüze kadar gelmiştir. Bafra yöresinde başka bazı zaviyeler de kurul-
muştur. Mesela Müstecap köyü de adını Müstecap isimli bir kişinin kurduğu za-
viyeden almıştır. Defterlerde, Kara Şeyh, Üryan dede, Hızırilyas, Şeyh Ali, Sarı-
şeyh, Şeyh Bali, Şeyh Tonbak, Canlarcanı, Şeyh Hızır, Unca Baba, Şeyh Miskince
gibi zaviyelere rastlıyoruz. Yine Paşa köyünde tekyedarlar bulunmaktadır ki
burada Paşa adlı bir şeyhin yaşadığı anlaşılmaktadır. Bütün bu köylerin ve za-
viyelerin tarihi 13-14. yüzyıllara uzanır. Bu zaviyelerin bulunduğu köylerin ge-
lirleri bu kuruluşlara vakfedilmiştir.
Say-
Mü- Yaşlı Hiz- Mülk Zavi- Geb-
Sipa- yad Top-
sel- Muaf sa- met- sa- ye- ran-
hizade baz- lam
lem kat kar hibi dar içinde
dar
535 387 27 49 65 5 9 (251) 3546
(70)10 (22)
(1155) (111) 1 (105) 6521
+ 28 + 19
10Parantez içindeki rakamlar reaya kategorilerinde de olduğu için böyle gösterildi. (maa veled
ibaresi, çift, nim, bennak, caba yazılan aile reisleri ile birlikte yazılan ve çoğu kez adı belirtilmeyen
erkek çocukları ifade eder).
147
MEHMET ÖZ
148
XV. YÜZYILDAN XVII. YÜZYILA BAFRA YÖRESİ
149
MEHMET ÖZ
KAYNAKÇA
1-ARŞİV BELGELERİ12
-MC 117/2, 081, 085, 092 (1455 tarihli Arım, Terme, Ünye ve Satılmış yöresi mufassal
tahrir kayıtları; İstanbul Atatürk Kütüphanesi, Muallim Cevdet Yazmaları)
-TD 37 (Canik-i Bayram, Satılmış, Ünye, Terme, Arım, Samsun, Bafra, Kavak, Gedegra,
Kocakayası, Karahisar-ı Şarki vb. mufassal defteri; Başbakanlık Osmanlı Arşivi
(=BOA), İstanbul)
-TD 387 (Bütün kazalardaki şehir, köy ve mezraların kayıtlı nüfusunu ve gelirlerini dir-
lik türleri bazında özet olarak veren 1530 tarihli Karaman ve Rum Muhasebe İc-
mali, BOA)
-TD 33 (Canik Livası 1576 Mufassal Tahrir defteri, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Ku-
yud-ı Kadime Arşivi)
-MM 3880 (Kendir Hasları bölgesi yani Çarşamba, Terme ve Ünye yöreleri hariç, 1642
tarihli Canik Livası Mufassal Avârız defteri, BOA)
-MM 458 (1642 tarihli Arım kazası Mufassal Avârız Defteri, BOA)
-MM 268 (1642 tarihli Kendir Hasları Reâyâsı Defteri)
-KK 2602 (1642 tarihli Canik Livası İcmal Avârızhâneleri Defteri [Kendir hasları dışın-
daki kazalar, köy bazında avârız veren hane sayıları ve avârızhâne sayıları veril-
miştir], BOA)
150
XV. YÜZYILDAN XVII. YÜZYILA BAFRA YÖRESİ
-KK 2603 (1642 tarihli Canik Livası tersâne mühimmatı için Kendir Ocaklığı olan kaza-
lardaki hanelerin icmal defteri [nefer, hane, mücerred ve muaflar köy bazında
sayı olarak verilmiştir], BOA)
2- ARAŞTIRMALAR
Dilcimen, Kazım, Canik Beyleri, Samsun, 1940.
Öz, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
1999.
Öz, Mehmet, Orta Karadeniz Tarihinin Kaynakları VIII-Canik Sancağı Avârız Defterleri
(1642), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008.
Tellioğlu, İbrahim, Osmanlı Hakimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, Serander
Yayınları, Trabzon, 2004.
Yediyıldız, Bahaeddin-Öz, Mehmet-Üstün, Ünal, Ordu Yöresi Tarihinin Kaynakları III-387
Numaralı Defter-i Karaman ve Rum’un Canik Livâsı’na Âit Bölümü (1520), Ankara,
2002.
EKLER
Tablo 11: XV. Yüzyıldan 1642’ye Bafra Kazasının Nahiyeleri
1455- Kapsadığı Alan
1520 1576 1642 Kapsadığı alan
1485 (Örnek Köyler)
Bafra kasabası ve
Nahiye-i yakın çevresi, Bakır- Kaza-i Kaza-i Kaza-i
Bafra Kasabası
Bafra pınarı, Kararslan, İs- Bafra Bafra Bafra
haklı
Bafra'nın kuzey ke-
simi, Ada, Gerçeme, Bafra'nın kuzey kesimi
Nahiye-i Nahiye-i
Hacılar, (Türbe, Girne, Şeyhevren,
Üskübi Üskübi
İmanlı/Emenlü, Üs- Ağılllar,
kübi,
Kızılırmak'ın doğusunda
ve Bafra'nın güneyinde
kalan kesim (Gazibeyli,
Gaydalapa/Sarı- Nahiye-i
Nahiye-i Nahiye-i Ayazma, Taskoy, Marta-
çevre, Girne, Marta- Martı-
Martıkale Ayazma kala, Çalköy, Köseli, Şey-
kale, Şeyhevren, kale
hulaş, Akalan, Belalan, Ak-
çay, Boyalı, Suçatı, Gökçe-
alan, Fırındar
Nahiye-i Ayazma, Taskoy,
Emlak Şeyhulaş
151
MEHMET ÖZ
Tablo 12: Tahrirlere Göre Bafra Vakıfları ve Bafra’dan Geliri Olan Vakıflar
Vakfın adı Yer 1485 1520 1576
Emirze Bey Camii Bafra 950 ? ?
Vakf-ı Selçuk Hatun Bafra 72 ? ?
Ali Zâhid Cami ve Zaviyesi Bafra 1145 1215 860
Aydın Ağa Zaviyesi Bafra 925 1390 4137
Şeyh Evren Zaviyesi Şeyhevren Köyü _ 1427 1648
Aytemür Mescidi Bafra 2750 1125 2078
Şeyh Ulaş Zaviyesi Şeyhulaş Köyü _ 956 1702
Dereköy Camii Dereköy 1021 1970 3153
Siyavuş Camii Martakala 364 200 1094
Emirze Bey Türbesi Türbe Köyü 2847 2543 3074
Vakf-ı Fukara 445 ? 640
152
XV. YÜZYILDAN XVII. YÜZYILA BAFRA YÖRESİ
13 “x” işareti o tarihte söz konusu vakfa dair kaydın olmadığını ? işareti de gelir miktarının belirsiz
olduğunu gösterir.
153
MEHMET ÖZ
14Ayrıca 1485’de 39, 1576’da 10 ailenin daha Bafra’da geliri var. Mülk sahiplerinden İsfendiyar
Bey torunu (İbrahim Bey oğlu) Mahmud Çelebi Osmanlı hizmetine girmiş ve kendisine Edirne’de
de mülkler verilmiştir. Türbe köyü, Emirze Bey türbesine vakıf olup mütevellisi Şehzade Ha-
tun’dur ki, muhtemelen o soydandır. Mülk sahiplerinden Emir Arslan Bey de Candaroğlu Süley-
man Paşa ahfadından olabilir.
154
Bafra Hükümet Caddesi
155
1576 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİNE GÖRE
BAFRA’NIN MAHALLELERİ
Bafra’nın Tarihçesi
Bafra’nın da içinde bulunduğu Canik bölgesi, Roma İmparatorluğu ve en
son olarak da Bizans’ın idaresi altında kalmıştır2. Bölge Bizans’ın hâkimiyetinde
iken 1054’te Tuğrul Bey’in Anadolu’ya gönderdiği ordu, Karadeniz taraflarına
gelerek batıdaki Canik ormanlarına kadar ilerlemiş ve böylece bölgede ilk Türk
akınları görülmüştü3.
Malazgirt Zaferi’nden sonra Sivas, Niksar, Elbistan ve Malatya civarını
ikta olarak idare eden Emir Danişmend’in kurduğu beylik, 1070-1175 tarihleri
arasında Niksar merkezli olarak Orta Karadeniz’in güneyine hâkim oldu. Emir
Danişmend, Canik bölgesine akınlar yaparak bazı başarılar elde etti. Daniş-
mendli hükümdarı Emir Yağıbasan 1151’de sefere çıkarak Bafra ve Ünye’yi ele
geçirerek Amisos /Samsun bölgesini doğudan ve batıdan abluka altına aldı4.
Bölgedeki asıl büyük fetihler, 1174’te Danişmendlilerin Anadolu Selçuklularına
tabi olmasından sonra başladı. Tokat Meliki Rükneddin Süleymanşah, 1194’te
Samsun’u elde etmiş ve şehre iskân yapılarak Müslüman Samsun kurulmuştur.
Selçukluların 1243 Kösedağ Savaşı’nda mağlubiyetleri üzerine, Canik bölgesi
sun”, DİA.36, İstanbul 2009, s. 83-84; İ. Tellioğlu, Bafra’nın ele geçirilişini 1158 olarak göstermek-
tedir. Tellioğlu, “Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Canik”, s. 48. Ancak Ayşe Öztürk, Bafra’nın 1151’de
Emir Yağıbasan tarafından elde edildiğini 1158’de ise Bizans’a iade etmek zorunda kaldığını be-
lirtmektedir. Ayşe Öztürk, Bafra’nın Kültür Tarihi ve Türkler, Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019, s.
99
157
MEHMET İNBAŞI
ihmal edilince 1258’den sonra bölgeye Çepniler yoğun olarak gelip Türk hâki-
miyetini yeniden kurdular. 1261’de İstanbul’a hâkim olan Kommenoslarla iyi
ilişkiler kuran Cenevizliler, Samsun’da bir ticaret kolonisi kurma imtiyazı elde
ettiler. Böylece Kâfir Samsun kısmında Ceneviz kolonileri ticarete başladılar.
Selçuklu Devleti’nin 1308’de sona ermesiyle Müslüman Samsun başta olmak
üzere pek çok yerin idaresi önce Eratna beyliğine, bir süre sonra da Canik bey-
lerinden Kubadoğlulları’nın eline geçti5.
Yıldırım Bayezid, 1398’de Müslüman Samsun ve Canik bölgesinin önemli
bir kısmına hâkim oldu. Müslüman Samsun’u elde eden Osmanlılar, Cenevizli-
lerin idaresindeki Simisso’ya / Kâfir Samsun’a dokunmadılar6. Ancak 1402 An-
kara Savaşı’ndan sonra Kubadoğulları, bölgeyi yeniden elde ettiler. 1411’den
itibaren bölge, Candaroğlu İsfendiyar Bey’in idaresine geçti, o da Bafra ve Sam-
sun’un idaresini oğlu Hızır Bey’e verdi. Çelebi Mehmed’in 1418 tarihli seferinde
Canik bölgesinin güneyi, 1420’den itibaren de Samsun ve Bafra civarı Osmanlı
idaresi altın girdi7.
Bafra’nın İdari Yapısı
Samsun ve Bafra bölgesinin idari yapısı hakkında önemli çalışmalar ya-
pan Mehmet Öz’ün tespitlerine göre Osmanlı devrinde Canik, Vezirköprü, Lâdik
ve Havza dışında bugünkü Samsun ile Ordu havalisinden ibaretti. 1455 ve 1485
tarihli tahrirlere göre Canik, merkezi Amasya olan Şehzade Sancağı’na bağlı
kaza statüsünde olup bu dönemde Samsun, Bafra ve Kavak nahiye olarak adlan-
dırılmıştı. Bilindiği üzere nahiye tabiri, XVI. yüzyılda bile kaza olarak coğrafî-
idarî birim olarak bir bölgeyi tarif ederken aynı zamanda daha küçük yerleşim
birimleri için de kullanılmıştır. Nitekim 1485 tarihli defterde Bafra, Gedegra ve
Kocakayası’nda kadıların olduğu bilinmektedir8. Bu durumda Bafra, her ne ka-
dar defterde nahiye olarak geçmekte ise idari olarak kaza statüsünde Canik San-
cağı’na bağlı olup Rum Eyaleti sınırları içindeydi.
Rum Eyaleti ise, XV. yüzyılın sonunda Amasya, Tokat, Sivas, Karahisarı-
şarkî, Canik ve Çorum yöresinden oluşmaktaydı. Yeni fetihler dolayısıyla XVI.
yüzyılın başlarında yeni sancaklar katıldığından Rum Eyaleti, Vilâyet-i Rûm-ı
Hadîs ve Vilâyet-i Rûm-ı Kadîm olarak iki bölümde zikredilmiştir. Buna göre
lılara Geçişi”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, Ed. Cevdet Yılmaz, Samsun 2013, s. 81.
8 M. Öz, Canik Sancağı, s. 31; Rıza Karagöz, “Canik’in İdarî Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cum-
158
1576 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİNE GÖRE BAFRA’NIN MAHALLELERİ
Rum Eyaleti, Amasya, Çorumlu (Çorum), Tokat ve Sivas, Sonisa (Erbaa) ve Nik-
sar, Karahisâr-ı Hasandıraz (Şebinkarahisar), Canik (Samsun), Trabzon, Ke-
mah, Bayburt, Malatya, Gerger ve Divriği olmak üzere toplam on iki sancaktan
oluşmaktaydı9.
Canik Sancağı’na ise Kavak, Yakakent, Alaçam, Bafra, Samsun merkez,
Tekkeköy, Asarcık, Ayvacık, Çarşamba, Salıpazarı, Terme gibi Samsun’un ilçele-
riyle birlikte Ünye, Korgan, Kumru, Fatsa, Tekkiraz, Akkuş gibi Ordu’ya tabi yer-
ler bağlandı. XV-XVI. yüzyıllarda Samsun, Bafra, Kavak, Arım (Çarşamba yöresi),
Terme, Ünye ve Satılmış (Fatsa, Korgan ve çevresi) tımar nahiyeleri, aynı za-
manda birer kadılık yani kaza bölgesiydi10.
Bafra, belgelerdeki adıyla Göründür Pazarı kazası, Canik Sancağı’nın en
batıdaki idari birimi idi. XV. yüzyılda Bafra Kazası, Bafra, Üskübi, Martakala, Em-
lak, Haris tabi-i Bafra, Pazarlu tabi-i Bafra, Değirmenözü ve Alaçam nahiyeleri
olmak üzere sekiz nahiyeden ve yüz on köyden oluşmaktaydı11. 1520 tarihli def-
terde Kaza-i Bafra, Nefs-i Göründür şeklinde Bafra’dan kaza olarak bahsedil-
mektedir. Canik Sancağı 1485 tarihinden 1830 yılındaki idari taksimata kadar
Rum Eyaleti’nin sancakları arasında yer almıştır. Dolayısıyla burada inceleme
konusu olan Bafra kazası da aynı statüsünü XIX. yüzyıl sonlarına kadar sürdür-
müştür.
Bafra ile İlgili Arşiv Kaynakları
Osmanlılar zamanında bir yerin nüfus ve yerleşmesi hakkında detaylı bil-
giler veren ilk kayıtlar tahrir defterleridir. Fethedilen toprakları kaydetme, top-
rağın mülkiyet ve tasarruf sistemi ile alınacak vergi nispetini tayin ve tespit et-
mek için düzenli olarak yoklamalar yapmaktaydı ki bu defterlere tahrir defter-
leri denilmekteydi12. Bu defterlerde, bir bölgede yaşayan yetişkin erkek nüfu-
sunun elindeki toprak miktarını çift, nim çift ve bennak olarak gösteren işaret-
ler olup raiyyet tabir olunan halkın isim ve baba adlarını da öğrenmek müm-
kündü13.
Tahrir defterleri şehir, kasaba, köy, mezra, yaylak-kışlak ile burada yaşa-
yanların isimlerinin kaydedilmesi sebebiyle Osmanlı Devleti’nin idari taksimatı,
159
MEHMET İNBAŞI
14 Feridun M. Emecen, “Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Osmanlı Tahrir Defterleri”, Tarih ve Sosyoloji
Semineri (28-29 Mayıs 1990), İstanbul 1991, s.145-146.
15 Halil İnalcık, Hicri 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, Ankara 1988, s. XIX; H. İnalcık,
mektedir.
22 TKGM.TADB. TT.d. 46, Vr. 213a-287b.
23 TKGM.TADB. TT.d. 388. Bu defterin eski numarası 311/583 olarak kayıtlıdır
160
1576 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİNE GÖRE BAFRA’NIN MAHALLELERİ
Tahrir defterlerinden başka Canik Sancağı ve Bafra Kazası ile ilgili Mühimme
Defterleri’nde pek çok hüküm bulunmaktadır24.
Bafra / Göründür Pazarı’nda Müslüman Mahalleleri
Karadeniz’e 20 km uzaklıkta, Kızılırmak nehrinin kıyısında bulunan
Bafra’nın merkez nüfusunun XV-XVII. asırlar arasında düzenli olarak arttığı gö-
rülmektedir. Bafra’nın bu durumunu verimli bir ovanın merkezinde olması ve
etrafındaki kırsal yerleşim birimleri için bir pazar rolü üstlenmesine bağlamak
gerekir25. 1485 tarihli defterde Nahiye-i Bafra, Nefs-i Bazâr-ı Göründür26, 1576
tarihli defterde ise Kaza-i Bafra, Nefs-i Göründür Bazârı şeklinde kaydedilmiş-
tir27. Bafra Kazası’nın merkezinin Göründür Pazarı olarak isimlendirilmesi, bu-
rada özellikle kırsal kesimin mahsullerinin pazarlandığı büyük bir pazar yerinin
olduğunu göstermektedir. Hatta pazar için 1576 tarihli defterde Bazar Yeri
nâm-ı diğer Panayır Yeri tabirinin kullanılması28, burada önemli bir pazar ve pa-
nayır yerinin olduğunu ve aktif olarak kullanıldığını göstermektedir.
1485 tarihli defterde “Nahiye-i Bafra, Nefs-i Bazâr-ı Göründür, malikâne
Melik Mahmud Çelebi Veled-i İsfendiyar Beğ ve Şehzade Hatun ve sergü hakkı dahi
mezkurlârındır, be-hükm-i şâhî” şeklinde önemli bir bilgi bulunmaktadır29. Bu
isimler üzerinde durmak gerekir. Candar-oğullarının önemli beylerinden birisi
olan İsfendiyar Bey’in30, Osmanlı taraftarı olan Kasım ve kendisinden sonra
beyliğin başına geçen İbrahim adlı oğulları vardı. Fakat 1485 tarihli kayıtta Me-
lik Mahmud Çelebi Veled-i İsfendiyar Beğ şeklinde bir ibarenin bulunması, Mah-
mud Çelebi’nin İsfendiyar Bey’in oğlu olduğu gibi bir düşünceyi akla getirmek-
tedir. Ancak Mahmud Çelebi’nin İbrahim Bey’in oğlu ve İsfendiyar Bey’in torunu
olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla 1485 tarihli defterde Göründür Pazarı’nın
24 Divan-ı Hümayun Mühimme Defteri (A. DVN.MHM.d.) 7 (1366, 2001), 10 (310), 12 (13, 374), 14
(1090, 1167, 1388), 15 (309), 16 (501), 21 (634), 22 (153, 156, 322), 23 (60, 384, 545, 577), 26
(7, 163, 254, 313, 314, 736), 27 (736, 834, 955), 28 (82), 29 (52)
25 M. Öz, Canik Sancağı, s. 59.
26 TT.d. 37, s. 673.
27 TKGM.TADB. TT.d. 46, vr. 213a, 217b.
28 TKGM.TADB. TT.d. 46, vr. 220a.
29 TT.d. 37, s. 673.
30 İsfendiyar Bey, 1392-1439 tarihleri arasında beylik yapmıştır. Osmanlılara tabi iken Ankara
Savaşı’ndan sonra Timur’a tabi olarak beyliğini elde eden İsfendiyar Bey, Fetret döneminde Çe-
lebi Mehmed’e karşı, önce İsa sonra da Musa Çelebileri desteklemişti Çelebi Mehmed zamanında
Osmanlı idaresini yeniden tanıyan İsfendiyar Bey, II. Murad döneminde de Kastamonu ve Sinop
bölgesinde hâkimiyetini sürdürmek için mücadeleye devam etmiştir. 1439’da vefat eden İsfendi-
yar Bey’in Osmanlı taraftarı olan Kasım ve kendisinden sonra beyliğin başına geçen İbrahim adlı
oğulları vardı. Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I; Çoban-oğulları Beyliği, Ca-
nadar-oğulları Beyliği, Mesâlik’ül-Ebsâr’a Göre Anadolu Beylikleri, Ankara 1991, s. 83-99.
161
MEHMET İNBAŞI
31 986/1578 tarihli Kangırı / Çankırı Sancağı Kanunnâmesi’ne göre sergi resmi; “…Ve dükkânlar-
dan taşra oturub me’kulât kısmından ehl-i sûk her ne satarsa sergi resmi deyu kadîmden iki pul
almak mu‘tad iken hâliyâ yarımşar akçe alınur...” şeklinde belirtilmektedir. Yine yün ve tiftik yü-
künden zaman zaman fazla vergi talep edildiği belirtilerek Kangırı kadısı Mevlâna Muslihiddin’in
verdiği baclara uygun olarak vergi alınması, fazladan alınan vergilerin kaldırılması emredilmiştir.
“… Sergi resmi kadimden alınugeldiği üzere iki pul alına kirpas ve yün ve tiftik yükünden iki akça
alına. Yün yükünden satandan kırk akçede bir akçe alınur… Sayir hususlarda alınan bâc nefs-i
Kangırı bazarında alınan bâc gibidir. Ber mûceb-i hücec-i guzât arz olunub kayd olundı. Eğer
kuzât hüccetlerinden zikr olunmaduk bâc alınur husus sehven yazılmayub kalmak vaki‘ olmuş ise
kadîmden âdet ve mu‘tad olub alınugelen bâc kemakân alına kanunnâmede mezkûr değildir de-
nilmeye hemân sonradan hâdis hilaf-ı mu‘tad bid‘at alınmaya.” Ömer Lütfi Barkan, XV. ve XVI.
Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Ziraî Ekonominin Hukukî ve Malî Esasları I, Kanunlar, İstan-
bul 1943, s. 38-39. Kanunnamede belirtilen bu hususa göre; Göründür Bazarı’ndan sergi resmi,
kadimden beri alınmakta olup yine be-hükm-i şâhî diye belirtildiği üzere vergi gelirinin Melik
Mahmud Çelebi’ye tahsis edildiği ve bu şekilde devam ettiği anlaşılmaktadır.
32 BOA. TT.d. 37, s. 673-675.
33 Emirze / Emirza Bey türbesi Bafra’nın 10 km kuzeyinde Türbe köyündedir. Türbe kare planlı
olup dışardan çadır biçimindedir. Türbede 16 adet lahit vardır. Lahitler, Selçuklu ve beylikler
devri mimari tarzına uygun olarak yapılmıştır. Giriş kapısındaki kitabede türbenin 1381 tari-
hinde yapıldığı ve burada medfun olanların Taun / Veba hastalığından vefat ettikleri kaydedil-
miştir. H. Günhan Danışman, “Emirza Bey Türbesi, Bafra”, Anadolu Araştırmaları, sayı 10, 1984, s.
544-545; Türbedeki kitabede “Emirze ibn Hüseyin Beğ ve hâhrân merhum merkûr merhûmât-ı
ma‘fûrât.” şeklinde yer alan bilgiden Emirze Bey’in Hüseyin Bey’in oğlu olduğu belirtilmektedir.
Kitabede vebadan ölen Hüseyin Bey oğlu Emirze Bey ile çocukları Hacı Lütfullah, Paşa, İlalmış,
Hant / Hunt Hatun ve Sultan isimleri ile bazı dua cümleleri yer almaktadır. M. Zeki Oral, “Durağan
ve Bafra’da İki Türbe”, Belleten, c. 20, sayı 79, 1956, s. 390-392.
34 M. Öz, Canik Sancağı, s. 59.
162
1576 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİNE GÖRE BAFRA’NIN MAHALLELERİ
yin der dest-i imam bera-yı Mescid-i Mevlânâ Muhyeddin”, TT.d. 37, s. 675.
38 TT.d. 37, s. 676-677.
39 TT.d. 387, s. 667.
40 TT.d. 387, s. 667.
163
MEHMET İNBAŞI
164
1576 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİNE GÖRE BAFRA’NIN MAHALLELERİ
hane (müzevvec / evli) ve 102 mücerret (bekâr) olmak üzere toplamda 208 ne-
fer meskûndu. Abdülkerim, Albdülkadir, Abdülcebbar, Abdürrezzak, Muslihed-
din, Muhyeddin gibi dini isimlerin çok yaygın olduğu mahallede en fazla kulla-
nılan isim, 42 adet ile Mehmed ve Mehemmed idi. Bunun yanında Sad, Şemhal,
Gökçe, Tursun, Muhterem, Sefer, Memi, Aykud gibi isimlere de rastlanmaktadır.
1485 tarihli kayıtlara göre Emirze Beğ Camii’nin vakıfları arasında Ça-
nakçı mezrasının malikâne geliri de vardı45. Çanakçı mezrası, 1576 tarihli def-
terde yine Emirze Beğ Camii’nin vakıfları arasında kaydedilmiştir46.
Mescid-i Debbağ Hüseyin Mahallesi; 1485’te 120 nefer nüfusa sahip
olan ve tamamen Müslümanların ikamet ettiği47 mahallede, 1520’de 31 nefer48
vardı. Bu tarihte mahalledeki nüfusun azalmasının sebebinin, Bafra’nın merkezi
olan Göründür Pazarı’nda yeni mahallelerin kurulmasından kaynaklandığı dü-
şünülmektedir. 1576’da ise bir hatip, 32 hane ve 30 mücerret olmak üzere top-
lamda 63 nefer49 ikamet etmekteydi. Hatiplik görevini yapan Hüseyin veled-i
Ali’nin görevine berat ile tayin edildiği kaydedilmiştir. Mahallede yine en yaygın
kullanılan isimlerin başında Mehemmed gelmekte olup 31 neferden 11 tanesi
bu ismi taşımaktaydı. İslami isimlerin dışında nadir olarak Şahdede, Kara, Mey-
ser, Sufiçelen, Nebi, Muhterem, Güvendik gibi isimlere de rastlanmaktadır. Bu-
rada en dikkat çekici olanı Sufiçelen ismidir ve defterde Sufiçelen v. Hüseyin
şeklinde kaydedilmiştir.
Çilehane Mahallesi; Günümüzde Çilhane Mahallesi adıyla halen mevcut-
tur. 1520 tarihli icmal defterinde rastlanılan Çilehane Mahallesi’nde bu tarihte
18 nefer Müslim nüfus ikamet etmekteydi50. 1576 tarihli deftere göre mahal-
lede 25 hane, 28 mücerret, bir avârız emini ile Mahmud v. Şadi isimli Bafra Ka-
dısı olmak üzere 55 nefer51 yaşamaktaydı. Kadı efendinin ikamet ettiği Çilehane
Mahallesi’nde aynı zamanda Hüseyin v. Süleyman isimli kişinin eminü’l-avârız
olarak kaydedildiği tespit edilmiştir. Bu mahallede dikkati çeken önemli bir hu-
sus, yaşanan nüfus artışına paralel olarak mücerret sayısının hane sayısından
fazla olmasıdır.
45 “Mezraa-i Çanakçı malikâne vakf-ı camii Emirze Beğ”, TT.d. 37, s. 676.
46 “Mezraa-i Çanakçı malikâne vakf-ı Camii Emirze Beğ. Zikr olunan kâfirler eker imiş. Divanisi
tabi nefs-i Göründür”, TKGM.TADB. TT.d. 46, vr. 220b.
47 TT.d. 37, s. 674-675.
48 TT.d. 387, s. 667
49 TKGM.TADB. TT.d. 46, vr. 218a-218b.
50 TT.d. 387, s. 667.
51 TKGM.TADB. TT.d. 46, vr. 218a.
165
MEHMET İNBAŞI
Hacı Çırak Mahallesi; İlk olarak 1520 tarihli defterde kaydedilen muh-
temelen Mescid-i Hüseyin Debbağ Mahallesi’nden ayrılarak yeni kurulan bu
mahallede 21 nefer meskûndu. 1576 tarihli tahrir defterine göre mahalledeki
nefer sayısında bir artış meydana gelmiş, 15 hane ve 19 mücerret olmak üzere
34 nefere yükselmişti. Bunlar içerisinde bir müezzin ile Mustafa v. Kubad adlı
müderris-zâde ve zâviyedâr olarak da kardeşi Mehemmed vardır. Bu kayıtlar-
dan babaları Mustafa’nın müderris olduğu anlaşılmakla birlikte hangi medre-
sede görev yaptığı belirtilmemiştir. Keza oğlu Mehemmed’in berat ile zaviyedâr
tayin edildiği kaydedilirken hangi zaviyede görevli olduğu hakkında bilgi yok-
tur.
Hacı Ahmed Mahallesi; XVI. yüzyılın başlarında kurulan mahallede
1520’de 13 nefer52, 1576’da ise 22 hane ve 19 mücerret ile bir muaf olmak üzere
toplam 42 nefer53 ikamet etmekteydi. Muaf olan Kalender v. Abdullah isimli ki-
şinin muafiyet sebebi belirtilmeden sadece el-muaf ibaresi kullanılmıştır. İslami
isimlerin yaygın olduğu mahallede Turmuş, Bali, Tanrıverdi, Kalender gibi isim-
lere de rastlanmaktadır.
Debbağhane Mahallesi; Bugünkü ismi Tabakhane Mahallesi’dir. Deb-
bağhane bilindiği üzere deri işletmesi yapılan yerdir. Bu dönemin bütün Os-
manlı şehir ve büyük kasabalarında debbağhanelere rastlamak mümkündür.
Ahi Evran’ın da mesleği olan debbağlık, Osmanlı toplumunda çok önemli bir iş
sahası olup bir mahalle oluşturacak kadar çalışanlara sahipti. 1520 tarihli def-
tere göre Debbağhane Mahallesi’nde 37 nefer54 meskûn iken 1576 tarihinde
mahalledeki nefer sayısında yaklaşık üç kat bir artış meydana gelmişti. Buna
göre 48 hane ve 36 mücerret olmak üzere toplam nefer sayısı 84’e yükselmiş-
tir55. Bu tarihte Hasan adlı kişi birunî (dışardan gelen) olarak belirtilmiş ancak
nereden geldiği kaydedilmemişti. Bafra’da yaygın olarak kullanılan 12 tane Me-
hemmed ve Mehmed isminin yanında Haydar, Gökçe, Nazar, Muhterem, Bahşa-
yiş, Kaya, Bali, Uğurlu, Barak, Şad ve Hızır gibi isimlere de rastlanmaktadır.
İshaklu Mahallesi; Günümüzde Bafra’da İshaklı Mahallesi halen varlığını
devam ettirmektedir. XVI. yüzyılın başlarında kurulduğu anlaşılan İshaklu Ma-
hallesi’nde 1520’de 37 nefer56, 1576’da ise 37 hane, 50 mücerret ve muaf olarak
166
1576 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİNE GÖRE BAFRA’NIN MAHALLELERİ
gösterilen iki kişi57 olmak üzere toplamda 89 nefer vardı58. Mahalledeki mücer-
ret sayısı diğer şehirlerde de yaygın olarak görüldüğü gibi hane sayısından faz-
ladır. Mahallede hanelerin çocuk sayılarının fazla olduğu tespit edilmiştir. Nite-
kim İshaklu Mahallesi’nde kardeş sayıları; iki kardeş 15, üç kardeş 9, dört kar-
deş 3 ve beş kardeş 2 hane tespit edilmiştir. Özellikle kardeşler belirtilirken ve-
led-i o, birader-i o, birader-i diğer şeklinde, şayet beşinci kardeş varsa bir kez
daha birader-i diğer olarak kardeşler kaydedilmiştir59. İshaklu Mahallesi bün-
yesinde dört adet bahçe60 ve iki adet de çiftlik zemini61 vardı. Bahçelerden üç
tanesi Göründür Pazarı merkezinde ikamet eden Müslüman haneler tarafından
tasarruf edilirken bir bahçe ise gayr-i Müslimlerin tasarrufunda idi. Keza zemin
yerlerinden birisi Müslüman diğeri ise bir gayrimüslim tarafından tasarruf edil-
mekteydi.
Hoca Sinan Mahallesi; İlk defa 1520 tarihli tahrir defterinde kaydedilen
mahallede, 20 nefer62 ikamet etmekteydi. 1576 tarihli defterde de aynı isimle
kaydedilen mahallede 7 hane 12 mücerret ve kadı-zâde olarak kaydedilen Ra-
mazan v Nazar olmak üzere toplamda 20 nefer Müslüman nüfus meskûndu63.
Mahallede bir ailede beş kardeş ile iki ailede üçer kardeş olduğu tespit edilmiş-
tir.
Bafra / Göründür Pazarı’nda Gayr-i Müslimler; Bafra merkezde Müs-
lüman nüfus ile birlikte yaşayan gayrimüslimler defterlerde, Cemaat-i Gebrân-ı
Nefs-i Göründür başlığı altında verilmektedir. 1485 tarihli deftere göre Görün-
dür Pazarı’nda 79 nefer64 ikamet etmekteydi. Bu gayrimüslim nüfus içerisinde
18 nim çift, 7 ekinli, 41 caba ve 10 mücerret vardı. Hıristiyan tebaanın Bafra /
Göründür Pazarı’nda ikamet etmesine rağmen daha çok çiftçi reaya olarak be-
lirtilmesi ve hububat üretimi yanında bağcılıkla da uğraşması dikkat çekicidir.
79 nefer gayrimüslim nüfus, 25’er akçe olmak üzere toplam 1.975 akçe cizye
57 “Şaban v Abdullah mücerred el-muaf, Süleyman v Abdullah el-muaf”. TKGM.TADB. TT.d. 46, vr.
219b
58 TKGM.TADB. TT.d. 46, vr. 219a-219b.
59 Beş kardeşlere bir örnek. “Süleyman v. Ramazan, Musa v. O, Maden birader-i O, Mustafa bira-
der-i diğer, Mehemmed birader-i diğer”. TKGM.TADB. TT.d. 46, vr. 219a.
60 “Bağçe-i Ali v Ferruh ve Hasan v Mehmed der nefs-i Göründür; Bağçe-i Serne v Kurt ve Kavak v
Kirakos; Bağçe-i Mevlâna Mahmud tabi nefs-i Göründür; Bağçe-i İskender v Abdullah nefs-i Gö-
ründür”. TT.d. 46, vr. 219b.
61 “Zemin-i Arnekil v Yorgi; Zemin-i Köhne Bayırı der tasarruf-ı Veli v Halil ve Hacı Mustafa v Seci
167
MEHMET İNBAŞI
vergisi ödemekteydi65. Bu tarihte defterde yer alan önemli bir kayıt da isim be-
lirtilmeden cizye gelirinin şehzadenin hassı olduğunun belirtilmesidir66. Gayri-
müslimlerden alınan malikâne geliri 1.380 akçe olup 13 müd67 (6.669 kg) buğ-
daydan 650, 7 müd (3.591 kg) arpadan 280 ve bağ gelirlerinden de 450 akça
olmak üzere toplamda 2.240 akçe vergi tahsil edilmekteydi68. 1520 tarihli def-
terde Göründür Pazarı’nda meskûn olan Hıristiyan nüfusun nefer sayısında
%20 artışla, 68 hane ve 28 mücerret olmak üzere toplam 97 nefer tespit edil-
miştir69.
Göründür Pazarı’nda 1576 tarihli deftere göre 75 hane ve 64 mücerret
olmak üzere toplamda 139 nefer70 meskûndu. Bu dönemde Müslüman mahal-
lelerinde de görüldüğü üzere mücerret sayısı neredeyse hane sayısına eşittir.
Gayrimüslim nüfusun üzerinde yapılan incelemede bir adet 5, altı adet 4, yedi
adet de 3 kardeş olduğu, iki kardeş olanların sayısının da yüksek olduğu tespit
edilmiştir. En yaygın kullanılan isimler ise, Haçinik, Vasil, Todoris, Kostadin, To-
dor, Lefter, Dimitri ve Yani olup, bunlar arasında az da olsa ortak kullanılan
Emirze, Karaca, Kiçi, Arslan, Saru, Sarıca, Alagöz ve Bali gibi isimlere de rastlan-
mıştır.
Hıristiyan nüfus arasında çanakçı, çarıkçı, kürekçi ve börekçi gibi çeşitli
meslek mensupları da vardır. Gayrimüslim nüfusun büyük ölçüde tarımla uğ-
raştığı anlaşılmaktadır. Nitekim ödedikleri vergilere bakıldığı zaman çift, nim
çift ve bennak gibi raiyyet yükümlülükleri olduğu, buğday, arpa gibi hububat
ürünleri yanında keten ve kenevir üretimi ile bağcılık yaptıkları görülür. Def-
terde gayrimüslim nefer sayısı 139 iken ispençe71 hesaplamalarında 141 nefer
olarak gösterilmiştir. 1485 tarihli defterde cizye-i gebran diye kaydedilmişken,
1576 tarihli defterde ispençe adıyla kaydedilmiş, nefer başına miktar yine 25
akçe olarak hesaplanmıştır. Defterlerden elde edilen verilere göre Bafra merke-
zinin mahallelerini ve nefer sayılarını şu şekilde göstermek mümkündür.
168
1576 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİNE GÖRE BAFRA’NIN MAHALLELERİ
169
MEHMET İNBAŞI
72 Rakamlar ortalama olarak alınmıştır. M. Öz’e göre bu tarihte Bafra merkezde 1.180 Müslüman
347 gayr-i müslim ikamet etmekteydi. M. Öz, Canik Sancağı, s. 59.
73 M. Öz, Canik Sancağı, s. 60.
170
1576 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİNE GÖRE BAFRA’NIN MAHALLELERİ
XVI. yüzyılın sonlarına doğru Bafra merkezindeki nüfus nefer sayısı bakı-
mından nerdeyse iki katına çıkmıştır. 289 hane, 294 mücerret ve 12 muaf nüfu-
sun ikamet ettiği dikkate alındığında 1576 tarihinde Bafra merkezde 1.501 ki-
şinin yaşadığını söylemek mümkündür. Bunlara 440 nefer civarında gayrimüs-
limler de dâhil edilirse merkez kazanın nüfusu 1.941 civarında idi. Buna göre
Bafra merkezde yaşayan Müslüman nüfusun oranı %66 olup zimmilerin oranı
ise %34 idi. Sonraki avarız tahrirlerinde Müslüman nüfus oranı daha da yüksel-
miştir.
Bafra / Göründür Pazarı’nın Vergi Gelirleri
Göründür Pazarı’nda 1576 tarihli defterdeki kayıtlara göre, Müslim ve
gayrimüslimlerin tasarrufunda olan zeminler vardır. Aynı zamanda bir kısmı
mukataa olarak bir kısmı da vakıflara akar olarak kaydedilmiş çeşitli gelirler
bulunmaktaydı74.
74 Bahsedilen vergi gelirlerinin kaydedilmesi hususunda tahrir kâtibinin aynı vergiyi aynı sayfada
farklı olarak kaydettiği tespit edilmiştir. Örneğin tamga mukataası ilkinde 8.000, ikincisinde
6.000 akçe, boyahane, bâc- pazar mukataası ilkinde 12.000, ikincisinde 9.700 akçe, Taceddin Beğ
vakfının hamam mukataası ilk kayıtta 2.500 sonrakinde 2.000 akçe vb mükerrer ve bazı hatalı
kayıtlar vardır. Bu sebeple burada belirtilen vergi gelirlerinden sadece ilk kaydedilenler verilmiş,
ikinci kayıtlar dikkate alınmamıştır. TKGM.TADB. TT.d. 46, vr. 220b-221a.
171
MEHMET İNBAŞI
İhtisab ve ihzariye mukataası Ber muceb-i sicill-i kadı-i Bafra, hâsıl 3.200
fi sene
İspençe 114x25 3.525
Çift 2x57 114
Nim 9x27 247
Bennak 2x18 36
Keten ve kenevir resmi 500
Bağ gelirleri 1.000
Bâd-ı heva, arusiyye ve tapu 1.500
Buğday /Hınta 500 kile x60 3.000
Şair / Arpa 300 kile x 50 1.500
TOPLAM 42.918
75 M. Öz, bu vergiyi gümrük-i derya olarak nitelendirmektedir. M. Öz, Canik Sancağı, s. 107, 109.
172
1576 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİNE GÖRE BAFRA’NIN MAHALLELERİ
KAYNAKÇA
Arşiv Vesikaları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.)
Divan-ı Hümayun Mühimme Defteri (A. DVN.MHM.d.)
7 (1366, 2001), 10 (310), 12 (13, 374), 14 (1090, 1167, 1388), 15 (309), 16 (501), 21
(634), 22 (153, 156, 322), 23 (60, 384, 545, 577), 26 (7, 163, 254, 313, 314, 736),
27 (736, 834, 955), 28 (82), 29 (52) vb.
Tapu-Tahrir Defterleri (TT.d.) 37, 41, 387.
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Tapu Arşivi Daire Başkanlığı Tapu-Tahrir Defteri
(TKGM. TADB. TT.d.); 46, 388.
387 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rûm Defteri I-II, Ankara 1996.
Araştırma ve İnceleme Eserler
Açıkel, Ali, “Rum Eyaleti”, DİA. 35, İstanbul 2008, s. 225-226.
Barkan, Ömer L., Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri, C. I, Ankara 1988.
Barkan, Ömer Lütfi, XV. ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Ziraî Ekonominin
Hukukî ve Malî Esasları I, Kanunlar, İstanbul 1943.
Danışman, H. Günhan, “Emirza Bey Türbesi, Bafra”, Anadolu Araştırmaları, sayı 10,
1984.
Emecen, Feridun M., “Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Osmanlı Tahrir Defterleri”, Tarih ve
Sosyoloji Semineri (28-29 Mayıs 1990), İstanbul 1991.
Faroqhi, Suraiya, “Taxation and Urban Activities in Sixteenth Century Anatolia”, IJTS, I
(1979).
Günday, Dündar, “Tahrir Defterleri ile Mukataa Defterleri Arasında Bir Mukayese”, POF,
C. 27, Sarajevo 1979, s.277.
İnalcık, Halil, Hicri 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, Ankara 1988.
İnalcık Halil, “Ottoman Methods of Conquest”, Studia Islamica, II (1952).
Kallek, Cengiz, “Müd”, DİA. 31, Ankara 2020.
Karagöz, Rıza, “Canik’in İdarî Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, Ed.
Cevdet Yılmaz, Samsun 2013.
Köse, Osman, “Canik Bölgesinin Osmanlılara Geçişi”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, Ed.
Cevdet Yılmaz, Samsun 2013.
Oral, M. Zeki, “Durağan ve Bafra’da İki Türbe”, Belleten, c. 20, sayı 79, 1956.
Öz, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999.
Öz, Mehmet, “Samsun”, DİA.36, İstanbul 2009.
Öztürk, Ayşe, Bafra’nın Kültür Tarihi ve Türkler, Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019.
Tellioğlu, İbrahim, “Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Canik”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik,
Ed. Cevdet Yılmaz, Samsun 2013.
Yücel, Yaşar, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I; Çoban-oğulları Beyliği, Candar-
oğulları Beyliği, Mesâlik’ül-Ebsâr’a Göre Anadolu Beylikleri, Ankara 1991.
173
MEHMET İNBAŞI
EKLER
Ek 1:
174
1576 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİNE GÖRE BAFRA’NIN MAHALLELERİ
Ek 2:
BOA. TT.d. 37
175
MEHMET İNBAŞI
Ek 3.
176
1576 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİNE GÖRE BAFRA’NIN MAHALLELERİ
Ek 4:
177
MEHMET İNBAŞI
Ek 5:
TKGM.TADB. TT.d. 46
178
10 Eylül 1960 Yılında Düzenlenen Bafra Panayırının Açılışı
179
BAFRA’DA SUHTE OLAYLARI VE OSMANLI MERKEZİNİN
TEPKİLERİ (1559-1588)
Giriş
Farsça’da “yanmış, tutuşmuş” anlamına gelen sûhte kelimesi, Osmanlı
devrinde medrese öğrencileri için onların ilim aşkıyla yanmış tutuşmuş olma-
larına karşılık olarak kullanılmış2, zamanla da softa şeklini almıştır. Zamanla da
öğrenci olarak kullanılan tabir, nerede ise levend ve diğer şakilerle birleştirilip
bir asayiş sorununun failleri olarak anılır olmuştur.
Softalar; konuya dair çalışmalara göre, orta dereceli medrese öğrencileri
olmakla birlikte medreselerin fizikî yapısına göre iki kişilik veya daha fazla
gruplar halinde hücrelerde kalırlar, yemeklerini imaretten yerler, danişment
olunca da oda sahibi olurlar, ayrıca da giderlerinin karşılanmasının yanında
medresenin vakfından harçlık da alırlardı. Bu durum dönem belgelerinde
(başta vakfiyeler olmak üzere) açıkça belirtilerek garanti altına alınırdı3. Ancak
16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren liyakat sorunları, önü alınamayan iltimas
ve rüşvet problemi ile müfredat sorunları, dönemde yapılan eleştirilere de yan-
sıyan şekli ile medreseleri kanun-ı kadimden uzaklaştırınca bu gruba dair so-
runlar, devleti uzunca bir süre meşgul eden asayiş açıklığına sebebiyet verir.
Devletin Anadolu’nun hemen her noktasından gelen suhte olaylarına dair mü-
dahaleleri de özellikle mühimme defterlerine tam da bu dönemde yansımaya
başlar.
rese sistemi bilgilendirmesine girilmeyecektir. Ancak konuya dair tafsilatlı bilgi için şu eserlere
başvurulabilir: Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, YKY, İstanbul, 2014; Cahit
Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri Teşkilat Tarih, İstanbul 1976; Mehmet İpşirli, “Med-
rese” maddesi, DİA, XXVIII, İstanbul, 2009, ss. 338-340; İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Osmanlı Dev-
leti’nin İlmiye Teşkilatı, Ankara 1988.
181
GALİP ÇAĞ
Çalışmaya konu olan Bafra’da suhte hadiseleri, sorunun ortaya çıkışı ile
eş zamanlı olarak başlar ve ilk zamanlarından itibaren birçok mühimme hük-
müne konu olur. Bu noktada hadiselerin en hareket kazandığı evre 1559-1588
tarihleri arasına da mühimme hükümlerinin izi sürülerek sınırlandırılır. 3, 6, 7,
22, 23, 26, 27, 29, 43, 46, 48, 58 ve 64 nolu mühimme defterinin ihtiva ettiği
hükümlerin ilk ve son tarihlisi de bu şekilde belirlenir.
Yukarıda belirtilen hükümler hem Bafra’daki suhte olaylarının izini sür-
mek hem de buna bağlı olarak merkezin verdiği tepkileri anlamak bağlamında
değerlendirilecektir. Bu yapılırken bahse konu defterlerin bazılarının daha ev-
vel yapılmış kısmî çevirilerinden de istifade edilirken muhtemel çeviri hataları
giderilmeye çalışılacaktır. Ayrıca daha evvel yapılmış bazı çalışmaların oldukça
geniş sınırları bu sayede daha özel bir alana indirgenebilecektir. Örneğin Özlem
Yılmaz Solak’ın Mühimme Defterlerine Göre Osmanlı Devleti’nde Suhte İsyanları
(1558-1576) (Yüksek Lisans Tezi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Sosyal Bi-
limler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Muğla, 2014) başlıklı çalışmasının sınırı
bu bildiri sayesinde biraz netleşecek ve gelişecektir.
Bafra’da tespit edilen suhte hareketlerinin tespiti sadece buradaki sosyo-
ekonomik ahvalin anlaşılmasına yaramayacaktır şüphesiz ki. Zira olayların baş-
ladığı dönemin Kanunî’nin henüz hayatta olduğu bir evreye denk gelmesi Os-
manlı yükseliş devri ve zirve dönem anlatılarını yeniden düşünmek açısından
da anlamlı olacaktır. Dolayısı ile hem gerçekleştiği tarih hem de olayların fail-
leri, konunun Bafra sınırlarına hapsedilmemesi gereğini de ortaya koyar.
Bu çalışmaya konu edildiği şekli ile bölgesel suhte olayları başka çalışma-
ların da konusu olmuştur. Örneğin Gökhan Toka tarafından hazırlanan XVI. Yüz-
yıl (1550-1585) Osmanlı Bursası’nda Suhte Olayları (Yüksek Lisans Tezi, Bahçe-
şehir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Üniversitesi, Tarih Ana Bilim Dalı, İstanbul,
2019) isimli yüksek lisans tezi böyle bir bakış ile hazırlanmıştır. Keza Ensar
Köse’nin İçel Sancağında Kargaşa: Suhte Fesadı (1576-1606)4 başlıklı makalesi
de buna örnek gösterilebilir. Bu gibi örnekler de hemen hemen Anadolu’nun
her bölgesine dair olmak üzere çoğaltılabilir. Bu açıdan bakıldığında denebilir
ki suhte olayları bahse konu dönemde Anadolu’nun hemen her noktasında baş
göstermiş ve devleti ciddi manada meşgul etmiştir.
Suhte Olaylarının Ortaya Çıkışına Dair Erken Bir Tarihlendirme
Bir öncül olarak suhte olayları ve devamında Celalî ayaklanmasının kök-
lerini aramak ve nerede başladı sorusuna net bir cevap üretmek, oldukça zor
bir uğraştır. Zira tarihi bir vakanın tek bir nedene bağlanamamasının yanında
182
BAFRA’DA SUHTE OLAYLARI VE OSMANLI MERKEZİNİN TEPKİLERİ (1559-1588)
çoğunlukla bir sürece dâhil olması, başlangıç noktası tespitini her daim zorlaş-
tırır. Lakin olayların sosyo-ekonomik boyutu göz önüne alındığında büyük
oranda ekonomik temelli gerçekleşmesi, sınırın çizilmesini kolaylaştırıcı bir
veri kaynağı olarak görülebilir. Hal böyle olunca henüz II. Mehmet devrinde ya-
şanan kıymetli maden darlığı ile kuyumcuların işleyeceği maden miktarının kı-
sıtlanması5 ve buna bağlı olarak sıklıkla gerçekleşen tağşiş, buhranın ilk örnek-
lerinin görülmesine sebep olmuştur fikri güçlü bir tespittir. Bunun devamında
yaşanan ekonomik darlığın yarattığı toplumsal gerilim ya da ısınma suhtelerin
ortaya çıkmasına da sebep olur. Çünkü köyde geçimlerini teminde zorluk çeken
ailelerin çocuklarının hem iaşe hem de eğitim ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla
medreseye göndermeleri medreselerin çok hızlı dolmasına sebep olur6 ve dü-
zensizlik evvela burada başlar. Akdağ bu durumun ana kaynağını özellikle II.
Bayezid’in son döneminde baş gösteren çiftbozan vergisi sosyal bunalımı olarak
görür. I. Selim’in büyük seferlere girişmesinin de gerekli tedbiri sağlayamaması
ile uygulama 1550’den itibaren köylerin boşalması ve köylülerin maişetlerini
şehirde arama derdine düşmesine sebep olur.7
Suraiya Faroqhi bu analize “Akdağ Modeli” adını verir. Sonra da bu du-
rumu Anadolu kırsal halkının köylü olma durumundan kurtulma çabası ya da
de facto durumdan sıyrılma hamlesi olarak da niteler8. Yunus Koç da Akdağ üze-
rinden vardığı bu sonucu destekler. Ayrıca çalışmasında kullandığı toplumsal
dinamizmden celali kargaşasına giden yol, medrese önünden geçer başlığı9 ol-
dukça net bir tespit ve sonuçtur. Bu tespiti destekleyen başka bir veri de o dö-
nem ekonomik daralmaya bağlı olarak kırsalda yaşamakta zorlanan genç nüfu-
sun bir yükselme olanağı olarak gördüğü medreselere yönelmeleri ile artan öğ-
renci sayısıdır. Oktay Özel bu durumun bir sonucu olarak gençlerin dini ya da
bürokratik düzende kendilerine yer edinme umutları olmadan mezun olarak
Anadolu’da gezinmeye başlamalarını da olaylara sebep gösterir. Onları kronik
eşkıya olarak tanımlar10.
5 Halil İnalcık, “Bursa Şer’iye Sicillerinde Fatih Sultan Mehmed’in Fermanları”, Belleten, XI/44,
TTK, Ankara, 1947, s.697, (Ferman II)
6 Yunus Koç, “Osmanlıda Toplumsal Dinamizmden Celali İsyanlarına Giden Yol ya da İki Belgeye
Çev. Gül Çağalı Güven, Osmanlı Dünyası, Alfa Yay., İstanbul, 2018, s. 251.
183
GALİP ÇAĞ
11 Amy Singer, “İmaretler”, Ed. Christine Woodhead, Çev. Gül Çağalı Güven, Osmanlı Dünyası, Alfa
Yay., İstanbul, 2018, s. 117-118.
12 Sezai Sevim, “Tahrir Defterlerindeki Muhassıl Deyimi Üzerine Bazı Bilgiler”. Uluslararası Kuru-
luşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi, 07-09 Nisan 1999, Selçuk
Üniversitesi Yay, Konya, 2000, s. 222-223.
13 Yunus Koç, “XVI. Yüzyıl Ortalarında Osmanlı İmparatorluğu’nda Suhte Olayları”, Hacettepe Üni-
ması ve Maliye Yönetimi 1560-1660, Çev. Adnan Tonguç, Alfa Yay., İstanbul, 2019.
184
BAFRA’DA SUHTE OLAYLARI VE OSMANLI MERKEZİNİN TEPKİLERİ (1559-1588)
16 Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası: Celali İsyanları, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 2009, s.155.
17 Abdullah Zararsız, “Demleri Heder Olsun”: Antalya’da Suhte Ve Celali Olayları”, Ed. B. Koça-
koğlu, B. Karslı, D. Çakılcı, Antalya Kitabı (Antalya’da Türk İslam Medeniyetinin İzleri), II, Konya,
2019, s. 63.
18 Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı’nın Sosyo-Kültürel ve İktisadî Yapısı, TTK, Ankara, 2020, s. 87.
19 Kütükoğlu, age., s. 88.
20 3 Numaralı Mühimme Defteri 966-968/1558-1560, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür-
lüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 12, Ankara, 1995, s. 187 (Hüküm 419)
21 Emine Erdoğan, “XVI. Yüzyılda Canik (Samsun) Sancağında Eşkıyalık Faaliyetleri”, Ed. Cevdet
185
GALİP ÇAĞ
Alaçam’a kadar ulaşır. Bu 200 kilometrelik bir mesafenin aşıldığı anlamına ge-
lir. Osmancık kadısının adamlarının burada yakaladığı Durak’ın dört adamını
katlettikten sonra durdurabildiği belirtilirken temkinli davranılması gereği de
eklenir22.
7 Zilkade 972/ 6 Haziran 1565’te Kastamonu beyine düzenlenen hü-
kümde23 suhtelerin halktan zorla para toplamak yolu ile zulmettikleri bildirilir-
ken İbrahim isimli suhtenin hükümde sayılan adamlarından biri Bafralı Musli-
hiddin’dir. Olaylar bu dönemde Kastamonu ve Canik sancaklarını etkilemiş du-
rumdadır. 24 Zilhicce 972/23 Temmuz 1565’de bu isme dair yeni bir hüküm24
daha tertip edilerek gerekli uyarılar yapılır.
Bafra’da suhte hareketleri bundan sonraki mühimme kayıtlarına da yan-
sımaya devam eder ve zaman geçtikçe bazı hukuki düzenlemeler de dikkat çe-
ker. Zira 8 Zilkade 975/ 5 Mayıs 1568’de Amasya ve Canik Sancak beylerine ya-
zılan hükümde Sinop kadısından merkeze ulaşan durum oldukça vahimdir.
Çünkü Bafra’ya yağ teftişi için gelen Zaim Mümin’in Hüseyin isimli adamının evi
basılır, eşi ve beşikteki evladı kaçırılır. Bunu yapan suhtenin Çelengoğlu olarak
bilindiği ve 33 kadar levend ve serdarı ile faaliyet gösterdiği de eklenir. Ayrıca
Bafra halkından olaylara destek verenler ile kabahati olmayanların tespiti ko-
nusunda da ciddi hassasiyet istenir25. Ancak isyanın bastırılması konusunda ge-
rekli yardımı yapmayanların da küreğe verilmek sureti ile cezalandırılmaları
emredilir.
Kayıtlardan anlaşıldığı üzere olayların gidişatı her yerde olduğu gibi
Bafra’da da oldukça kanlı bir hal almaktadır. Buna göre 20 Safer 981/21 Hazi-
ran 1573 tarihinde26 Bafra, Köprü ve Merzifon kadılarına gönderilen hü-
kümde27 kullanılan bazı ifadeler dikkat çekici, anlatılanlar ise rahatsız edicidir
22 A.{DVNSMHM.d…} 3/969.
23 6 Numaralı Mühimme Defteri 972/1564-1565, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 28, Ankara, 1993, s. 229 (Hüküm 1234)
24 A.{DVNSMHM.d…} 6/1244.
25 “Ana göre ikdâm u ihtimâmınuz zuhûra getüresiz ve Bafra halkından hîn-i mücâdelede mukayyed
olmayup mu‘âvenet eylemeyenler kimlerdür; anları dahı sıhhati üzre ma‘lûm idinüp isimleriyle
yazup bildüresiz ki, küreğe konıla. Ammâ; bu bahâne ile kendü hâllerinde olan kimesnelere dahlo-
lunup ahz ü celb olmakdan ve kimesneye hılâf-ı şer‘-ı şerîf zulm ü te‘addîden muhkem hazer eyleye-
siz; sonra netîcesi size âyid olur; şöyle bilesiz”, Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,
A.{DVNSMHM.d…} 7/1366 (Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire
Başkanlığı Yayın Nu: 37, Ankara, 1999)
26 Bu tarihe dair mühimme defterinin bir bölümü Rahman Şahin tarafından 22 Numaralı Mü-
himme Defterinin (H.981/M.1573) Transkripsiyon ve Değerlendirmesi (s. 1-107) başlığı ile yüksek
lisans tezi olarak (Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Yeniçağ Bi-
lim Dalı, Kayseri, 2014) çalışılmıştır.
27 Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri, A.{DVNSMHM.d…} 22/156.
186
BAFRA’DA SUHTE OLAYLARI VE OSMANLI MERKEZİNİN TEPKİLERİ (1559-1588)
28 Bu tarihe dair mühimme defterinin bir bölümü Tuğba ok tarafından 23 Numaralı ve 1573-1574
Tarihli Mühimme Defteri/s. 221-281 başlığı ile yüksek lisans tezi olarak (Fırat Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, Elazığ, 2018) çalışılmıştır.
29 A.{DVNSMHM.d…}23/84 (03.08.981) (94).
30 A.{DVNSMHM.d…}23/545 (03.08.981) (133).
31 A.{DVNSMHM.d…} 26/163 12.03.982 (33).
32 A.{DVNSMHM.d…} 26/254 (30.03.982) (52).
187
GALİP ÇAĞ
33 Bu tarihe dair mühimme defterinin bir bölümü Yasemin Aydın tarafından 27 Numaralı Mü-
himme Defterinin Transkripsiyon ve Değerlendirilmesi (280-408) başlığı ile yüksek lisans tezi ola-
rak (Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Erzurum, 2014) çalışıl-
mıştır.
34 A.{DVNSMHM.d…} 27/736.
35 Bu tarihe dair mühimme defterinin çevirisi Gülay Kahveci tarafından 29 Numaralı Mühimme
Defteri başlığı ile yüksek lisans tezi olarak (İstanbul Üniversitesi, Tarih Ana Bilim Dalı, Yeniçağ
Bilim Dalı, İstanbul, 1998) çalışılmıştır. Ancak belirtmek gerekir ki Bafra’nın Bakı şeklinde okun-
ması gibi ciddi çeviri hataları barındırmaktadır.
36 A.{DVNSMHM.d…} 29/52 (15).
37 A.{DVNSMHM.d…} 29/107 (27).
38 Bu tarihe dair mühimme defterinin kısmî çevirisi Sevilay Sakarya tarafından 43 Numaralı Mü-
himme Defteri (h.988 /m.1580) Transkripsiyon ve Değerlendirmesi [s. 1-108] başlığı ile yüksek li-
sans tezi olarak (Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yeniçağ Ta-
rihi Bilim Dalı, Kayseri, 2014) çalışılmıştır.
39 A.{DVNSMHM.d…} 43/178 (48).
188
BAFRA’DA SUHTE OLAYLARI VE OSMANLI MERKEZİNİN TEPKİLERİ (1559-1588)
189
GALİP ÇAĞ
halkın bir kısmı, suhteleri bahane ederek halkı haraca kesmekte ve aldıkları ak-
çeleri de ganimettir diyerek paylaşmaktadırlar45. Suhte hareketinin bu tarih-
lerde tavır değiştirdiği hatta Kütükoğlu’na göre46 Celâlilere karşı kullanıldığı da
düşünülürse ahalinin yavaş yavaş bu duruma uyum sağladığı düşünülebilir.
Kaldı ki mühimme kayıtlarında Bafra’daki suhte vakalarına dair son hüküm de
budur.
Sonuç
Osmanlı Devleti için suhte sorunu oldukça ciddi bir problem olarak klasik
çağın sonlarında kendini göstermiş, sosyal, ekonomik, askeri ve dini bağlam-
larda bunalımları beraberinde getirmiştir. Bu hali ile konu sadece Mustafa Ak-
dağ’ın kıymetli eserinde (Celalî İsyanları) dahi ziyadesi işlenmiş ve belgeleri ile
ortaya konmuştur. Dolayısı ile bu bildirinin vardığı sonuçlar Bafra özelinde sı-
nırlanacaktır.
Öncelikle elde edilen bulgular sonunda anlaşılmaktadır ki Bafra’daki
olaylar ilk isyanların başladığı an itibari ile kendini göstermiş ve tüm Anadolu
ile birlikte eş zamanlı olarak ilerlemiştir. Buna göre 1559-1588 yılları arası
Bafra için suhte olaylarının zaman sınırıdır.
Bafra’daki isyanların coğrafik sınırı ise oldukça geniş bir alanı kapsar gö-
rünmektedir. Buna göre Çorum, Çankırı, Tokat, Amasya hattı ile Bafra’daki suh-
teler arasında bir etkileşimin olduğu açıktır.
Olayların ilk dönemlerinde bölgede zaten var olan bunalımın suhtelerle
birleştiği ve hâlihazırdaki şakilerin kendilerini suhte olarak tanımlayarak ey-
lemlerini yürütmeye başladıkları görülmektedir. Bu durumda birbirinden ayrı
tanımlanmakla birlikte levent, Celâlî ve suhte kavramları birbirlerinin yerine
hatta aynı anda kullanılmaya başlanır. Osmanlı idaresi için hadise başladıktan
kısa bir süre sonra bir asayiş sorunu haine gelmiştir genel manada.
Bafra’daki suhte grupları bu dönemde 15-40 kişilik gibi görünmektedir.
Ama bu rakamların da kesin olmadığının ifade edilmesi gerekir. Çünkü çoğu bel-
gede bir tetkik talebinin olması sonuçlar konusunda araştırmacıları muğlak bir
düzlemde bırakmaktadır. Ancak III. Murat döneminde kendisinin yaptırdığı bir
sayıma göre ülkede 90.000 kadar suhte bulunmaktadır47.
190
BAFRA’DA SUHTE OLAYLARI VE OSMANLI MERKEZİNİN TEPKİLERİ (1559-1588)
Kaynakça
A- Arşiv Vesikaları
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri, A.{DVNSMHM.d…} 3/419 (Başbakan-
lık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu:
12, Ankara, 1993)
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri, A.{DVNSMHM.d…} 3/969.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 6/1234 (Başba-
kanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın
Nu: 28, Ankara, 1993)
- A.{DVNSMHM.d…} 6/1244.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri, A.{DVNSMHM.d…} 7/1366 (Başba-
kanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın
Nu: 37, Ankara, 1999)
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 22/156.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 23/84.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 23/545.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 26/163.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 26/254.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 27/736.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 29/52.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 29/107.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 43/178.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 43/448.
- Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterleri,A.{DVNSMHM.d…} 46/703.
191
GALİP ÇAĞ
192
BAFRA’DA SUHTE OLAYLARI VE OSMANLI MERKEZİNİN TEPKİLERİ (1559-1588)
193
GALİP ÇAĞ
Ekler
1
“Canik sancağında bin beş yüz on akça tîmârı olan Derviş nam sipahiye ve-
rildi. Fi 4 Muharrem
194
BAFRA’DA SUHTE OLAYLARI VE OSMANLI MERKEZİNİN TEPKİLERİ (1559-1588)
şekavet üzere iken mezkur mezbûr Abdurrahman nam ehl-i fesâdı ele getirip ve
saniyen yoldaşları olan Emir Kadri ve Kürt Himmet nam levendler kırk nefer ehl-
i fesâdı cem‘ edip Sonisa’da sipahi olan dier Emir nam sipahi dahi katl edip envâ‘-
i teaddî ettiklerinden gayrı nefs-i Merzifon’dan iki sade-rû olanları alıp götürdük-
leri ve mezkûr ehl-i fesâd haramzade hususunda küllî ikdâm u ihtimâm olduun
arz eylemiş idi imdi zikrolunan ehl-i fasadın üzerine il-eri ve ol canibde bulunan
sipahi ve yeniçeri ve kapı halkı cem‘ati ile varup ehl-i fesâdı ele getirmein emr idüp
buyurdum ki vusûl buldukda evvela şer‘-i şerife davet eyleyip itâ‘at etmeyip mu-
harebeye mübaşeret ederler ise demleri hederdir her ne vechile olursa ele getirip
ahvâllerin kâdî muvacehesinde bermûceb-i şer‘-i şerif onat vechile teftiş eyleyip
göresiz ehl-i fesâdın üzerine şer‘ ile sübut bulan hukuku alıverdikden sonra ehl-i
fesâda mecâl vermeyip şer‘ ile haklarından gelesin lâzımü’l-arz olan ahvâllerin
yazıp bildiresin taht-ı kazânızda vâkı‘ olan sipahi ve gayrı şöyle ki inad ve muha-
lefet edip mu‘âvenete varmayanlar ale’l-esami defter edip arz eyleyesin ki dirlik-
leri olanların dirlikleri kat‘ olunup dirlikleri olmayanlar ele getirip küreğe kondu-
rula ve il-eri dahi varmakda ihmâl ederse muhkem tedip ettiresin.”
195
GALİP ÇAĞ
196
İshaklı Mahallesinden Bafra Devlet Hastanesi Görünümü
197
1577 TARİHLİ EVKÂF DEFTERİNE GÖRE
BAFRA VAKIFLARI
Giriş
Bafra, verimli bir ovanın merkezinde kurulmuştur. Bir pazar merkezine
sahip olması çevresi için uğrak yeri olmuştur. Bu sebeplerden dolayı denize kı-
yısı olmadığı halde nüfusu kendisine çeken bir yer olmuştur. Bafra, belgelerde
sıklıkla pazarının adı olan Göründür olarak da kaydedilmiştir.
1485 yılında iki mahallesi görülmektedir. Mescid-i Cami-i Emirza Bey ve
Hüseyin Debbağ bu iki mahalledir. 1520’ye gelindiğinde altı yeni mahalle daha
kurulmuştur. Hacı Çırak, Hacı Ahmed, Debbağhâne, İshaklu, Hoca Sinan mahal-
leleridir. Toplamda 141 nefer, 98 sipahizâde kayıtlara geçmiştir. Bafra’da Hıris-
tiyan nüfus da bulunmaktadır. Hıristiyan nüfus öşür rüsumuna kayıtlıdır. 1520
yılına gelindiğinde 69 hane, 28 mücerred kayıtlıdır. Bu tarihte toplam 1568 kişi
olarak görülen Bafra’nın nüfusunun 1195’i Müslüman, 373’ü gayrimüslimdir.
1576 yılında nüfus iki kat artmıştır. Sekiz Müslüman mahallesinde 289
evli, 294 mücerred ve 12 avarızdan muaf kişi kayıtlara geçmiştir. Gayrimüslim
nüfus da 75 hane ve 64 mücerred olarak görülmektedir. Mehmet Öz’ün hesap-
lamalarına göre 1576 yılında Bafra’nın nüfusu 1950-2300 arasındadır.2
1576’dan önce bir medrese, Bafra’nın Salıbükü köyünde, bu köyün ma-
likâne gelirinin bir kısmı tahsis edilmek sureti ile tesis edilmiştir.
1577 tarihli evkaf defterinde birçok köy ve mezra gelirlerinin vakıflara
tahsis edildiği görülmektedir. Bafra’daki vakıfları öncelikle iki başlık altında de-
ğerlendirmek gerekmektedir. Bu sınıflandırma Bafra’da olup Bafra’dan gelir
elde eden vakıflar ve Bafra’da olmayıp Bafra’dan gelir elde eden vakıflar şek-
linde olacaktır.
199
SENEM KARAGÖZ
3 Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu, 1999, s. 212.
4 Mustafa Kara, “Zaviye”, DİA, XXXX, İstanbul 2011, s. 368-370.
5 Yusuf Halaçoğlu, “Derbend”, DİA, IX, İstanbul 1999, s. 162-164.
200
1577 TARİHLİ EVKÂF DEFTERİNE GÖRE BAFRA VAKIFLARI
201
SENEM KARAGÖZ
Ferid Ağa ve Şadi Bey veresesinden olan bir diğer evlâdlık vakıf Karye-i
Bozkavak’ta görülmektedir. Köyün mâlikane geliri iki varis arasında pay edil-
miştir.
Hızır Bey v. İsfendiyar evlâdlık vakfı için Karye-i Alpağud malikâne ve
divâniye geliri tasarruf olunmuştur.
İsmini ayı köyden alan Vakf-ı Evlâd-ı Müstecab, köyün mâlikane gelirinin
tahsis edildiği vakıftır.
Pîr Mehmed bin Abdurrahman vakfı için Karye-i Kozcuğaz’ın malikâne
geliri vakfın akarını oluşturmaktadır.
Nahiye-i Değirmenözü malikâne gelirlerinin farklı vakıflara tahsis edil-
diği görülmektedir. Nahiyeye bağlı dokuz köyün malikâne gelirleri yediye bö-
lünmüştür. Toplam gelirin altı hissesi verese-i Dudu Bey ve verese-i Halil Bey
vakfına tahsis edilmiştir. Kalan son hisse gelirinin Amasya’daki Pervane
Cami’nin akarı olduğu görülmektedir. Köylerin gelirlerinin ayrı ayrı değil top-
lamda elde edilen gelirin pay edildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır. Bu köyler;
Karye-i Elmacık, Karye-i Virancık, Karye-i İkizlü, Karye-i Gazilü, Karye-i İlyaslu
ve Beğgeçlü?, Karye-i Gökçesu ve Karye-i Tüekobası maa Asar’dır.
Şehzade Hatun Vakfı, Nefs-i Göründür Bazarı malikâne gelirinin İsfendi-
yar Bey’in torunu Mahmud Çelebi ve Şehzade Hatun ile müşterektir. Bu mâli-
kane gelirinin daha sonra el değiştirdiği anlaşılmaktadır. Ali Paşa öldükten
sonra bahsi geçen iki kişi arasında pay edilmiştir.12
2.Bafra’da Olmayıp Bafra’dan Gelir Elde Eden Vakıflar
Bu vakıflar; saray ahalisinin kurmuş olduğu vakıflar, bölgede görev almış
yöneticilerin kurmuş oldukları vakıflar, Resulullah vakıfları olarak sıralanabilir.
2.1 Sultan Bayezid Han İmâreti- Amasya
Bayezid Külliyesi’nin Amasya’da bir camisi ve medresesi bulunmakta-
dır. Karye-i Aran’ın mâlikane gelirinin de bu vakfın imâretine tahsis edildiği
13
görülmektedir.14
2.2. Hatuniye İmâreti - Trabzon
Yöre dışından olup buradan gelir sağlayan bir diğer vakıf ise Yavuz Sultan
Selim’in annesi Gülbahar Hatun tarafından Trabzon’da kurulan Hatuniye
İmâreti’dir.15 Malikâne gelirinin yarısı Ali Paşa’nın İstanbul’daki imâreti için ak-
202
1577 TARİHLİ EVKÂF DEFTERİNE GÖRE BAFRA VAKIFLARI
tarılan Beyköy yani Harıs’ın malikâne gelirinin diğer yarısı Trabzon’daki Hatu-
niye İmareti’nin vakfına tahsil edilmektedir. Kuşçular ve Bıçaklı köylerinin ma-
likâne gelirlerinin yarısı Beyköy’de olduğu gibi Hatuniye İmâreti’ne tahsil edil-
mektedir.
2.3. Ali Paşa Vakfı-İstanbul
Yöre dışında olup Bafra’dan gelir sağlayan vakıflar bulunmaktadır. Vezi-
riazam Hadım Ali Paşa’nın (öl. 1511-12) İstanbul’daki imareti bunlardan biri-
dir. Hadım Ali Paşa nam-ı diğer Atik Ali Paşa’dır. Devşirme kökenli olup Bâbüs-
saade ağalığından veziriazamlığa kadar gelmiştir. 1511 yılında Şahkulu isyanı
sırasında ölmüştür. Memleketin imarına önem veren bir devlet adamıdır. İstan-
bul Çemberlitaş’ta büyük bir külliyesi bulunmaktadır. Bafra’da Ali Paşa’nın
vakfı olarak görülen köyler, Ali Paşa’nın İstanbul’daki külliyesi içerisinde yer
alan imaretin vakıf köyleri olmalıdır. Ali Paşa’nın ayrıca İstanbul Karagüm-
rükte’ki kendi adıyla inşa ettirdiği Atik Ali Paşa Cami, Tekfur Paşa sarayı yakın-
larında Kariye adlı manastırdan çevrilen cami, Edirne’de bir cami, Bursa’da bir
imareti ve Mora’da inşa ettirdiği sıbyan mektepleri vardır.16 Bafra’da Ali Paşa
İmareti Vakfı’nın malikâne geliri olan dört köy görülmektedir. Bu köyler Hüse-
yinlü, İshaklu, Bakırpınarı ve Beyköy diğer adı ile Harıs’tır. Bunlardan Beyköy
(Harıs) köyünün malikâne gelirinin yarısı imarete aittir. Kuşçular ve Bıçaklı
köylerinin de malikâne gelirinin yarısı Ali Paşa imareti için tahsis edilmiştir.
2.4. Cami-İ Pervane- Amasya
Pervane Camii, diğer adıyla Burmalı Camii 1330’lü yıllarda Anadolu Sel-
çuklu Sultanı II. Gıyâseddin Keyhüsrev ve kardeşi Hazinedâr Yusuf Paşa tarafın-
dan 1242 yılında yaptırılmıştır. Pervane ismini alması caminin bânîsi Ferruh
Bey’in damadı İzzeddin Mehmed Bey Pervâne olmasından dolayıdır. İzzeddin
Mehmed Bey Pervâne de camiye vakıflar tahsis etmiştir.17 Osmanlı döneminde
de caminin ayakta olduğu görülmektedir.18 Ve cami vakfı için gelirler tahsis
edilmeye devam etmiştir. Bu dönemde Nahiye-i Değirmenözü malikâne geliri-
nin yedi hissesinden biri Amasya’da bulunan Pervane Camii için vakfedilmiştir.
2.5. Selçuk Hatun
Mezra-yı Yazıbağı malikâne gelirlerinin tahsis edildiği Selçuk Hatun vakfı
bir kadın vakfı olması açısından da farklılık arz etmektedir.19 Selçuk Hatun,
16 Mehmet İpşirli, “Atik Ali Paşa”, DİA, C. IV, İstanbul 1991, s. 65.
17 Derya Aslan, “İzzeddin Mehmed Pervâne Bey (ö. 1300) ve Amasya Burmalı Minare Camii Vakfı”,
194.
19 BOA, TK.GM.d. 388, varak 264, s.
203
SENEM KARAGÖZ
Merzifon’da dünyaya gelmiş, I. Mehmet’in kızıdır (1407). 1576 yılında vakıf ge-
liri 700 akçedir. Selçuk Hatun’un Bafra’da ya da Samsun’da tanımlı bir vakfı bu-
lunmamaktadır.20
2.6. Resulullah Vakfı
Osmanlı döneminde Harameyn’de oturan herkes vergiden muaf tutul-
muştur. Devlet hazinesinden ya da kurulan vakıflar aracılığı ile burada oturan-
ların geçimi sağlanmıştır. Yavuz Sultan Selim ile birlikte Harameyn vakıf gelir-
leri artırıldı. Kanuni Sultan Süleyman bunları daha da genişletti. Bu dönemde
Canik bölgesinden de gelirlerin Resullullah Vakfı olarak tahsis edildiği görül-
mektedir. Bafra’daki Kebir köyünün malikâne ve divan gelirleri Medine-i Mü-
vevvere Vakfı olan Resulullah vakfına gitmektedir.21
Sonuç
Bafra’nın; XVI. yüzyılın ilk yarısında sahip olduğu vakıflar bakımından bir
zenginliği barındırdığı görülmektedir. Zâviye, mescit, cami gibi dinî-toplumsal
kurumlara köy ve mezraların gelirleri vakfedilmiştir. Medresenin varlığı
Bafra’nın sosyo-kültür seviyesinin etrafına göre daha yüksekte olduğunu gös-
termektedir ve bu statüsü ile Bafra’ya değer katmaktadır. Yerel vakıflara kay-
naklık eden Bafra gelirleri yöre dışındaki birçok vakfın da akarını oluşturmak-
tadır. Evlâdlık vakıfları tesis eden mülk sahibi vâkıfların varlığı Bafra’nın sosyo-
ekonomik durumu hakkında olumlu bir izlenim uyandırmaktadır. Bu etkide,
başta söylenen Bafra’nın Kızılırmak etrafındaki ovada, verimli arazide kurul-
muş olması etkilidir. Aynı zamanda Canik livasına idareci olarak gelen kişiler
kurdukları vakıflara bu verimli toprakların gelirini başka sahalara aktarmışlar-
dır. Hem yerel halk hem de bölgeye görevli olarak gelen idarî ve askerî görevli-
ler bölgede vakıflar oluştururken farklı şehirlerde kurdukları vakıflar için de
bölgedeki verimli toprakların gelirlerini tahsis etmişlerdir. Bu durum bölgenin
vakıf anlamında zengin ve çeşitli olmasını sağlamıştır.
20 Ahmed Gündüz, “Çelebi Mehmed’in Kızı Selçuk Hatun’u Vakıfları”, Gaun JJs, 1154-1173.
21 BOA, TK.GM.d. 388, varak 264, s.
204
1577 TARİHLİ EVKÂF DEFTERİNE GÖRE BAFRA VAKIFLARI
Kaynakça
1. Arşiv Kaynakları
BOA., TK.GM.d. 388.
2. Araştırma Eserler
Alkan, Mustafa, “Osmanlı Vakıf Sisteminde Bozulma Üzerine Bazı Düşünceler”, Türk
Dünyası Araştırmaları, Sa.: 66, Ankara Şubat 2007, s. 74. (66-83)
Aslan, Derya, “İzzeddin Mehmed Pervâne Bey (ö. 1300) ve Amasya Burmalı Minare Ca-
mii Vakfı”, USAD, Güz 2020 (13), s. 287-308.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C. II, Haz. Seyit Ali Kahraman- Yücel Dağlı, İstanbul 2005, s.
183-194.
Eyice, Semavi, “Beyazıt II Camii ve Külliyesi”, DİA, C. VI, 1992, s. 40-42.
Gündüz, Ahmed, “Çelebi Mehmed’in Kızı Selçuk Hatun’u Vakıfları”, Gaun JJs, 1154-1173.
Halaçoğlu, Yusuf, “Derbend”, DİA, IX, İstanbul 1999, s. 162-164.
İpşirli, Mehmet, “Atik Ali Paşa”, DİA, C. IV, İstanbul 1991, s. 64-65.
Kara, Mustafa, “Zaviye”, DİA, XXXX, İstanbul 2011, s. 368-370.
Öz, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1999,
s. 59-60.
Usta, Sebahittin, “Trabzon İmaret-i Hatuniye Vakfı ve Gelirleri”, Karadeniz İncelemeleri
Dergisi, (21), 2016, s. 225-250.
205
Bafra Kereste Fabrikası 1950
207
16. VE 17. YÜZYILLARDA BAFRA'YA ULAŞAN YOLLAR
209
MEHMET ALİ ÜNAL
satarak nihaî hedefine değişik bir emtia ile ulaşırdı. Böylece ticaret kervanla-
rıyla bütün bir ülkenin imalatı merkezler arasında dağıtılmış olurdu4. Deniz ula-
şımı olan yerler için şartlar biraz daha elverişlidir. Zira gemilerle limanı olan
yerlere binlerce ton malzeme taşınabilirdi.
Orta Karadeniz’de Kara ve Deniz Yolu Ulaşımı
Tüm Karadeniz kıyılarında olduğu gibi orta Karadeniz kıyılarında da dağ
sıralarının kıyıya paralel uzanmış olmasından dolayı sahil boyunca fazla girinti
ve çıkıntı görülmez5. Sinop-Samsun arasında özellikle Kanlıçay civarında uzun-
luğu 2,5 km’yi bulan falezler vardır. Bu falezler karayolunun sahilden geçme-
sine izin vermedikleri gibi, yerleşme ve tarımsal faaliyetlerin kıyıya yaklaşma-
sına da müsaade etmezler. Yükseltilerin fazla olmamasına rağmen kıyı ile iç ke-
simleri birbirinden ayıran dağlık saha iç kesimler ile kıyı kesimleri arasındaki
ulaşımı zorlaştırır ve sürekliliğini engeller. Bu durum iç bölgelerle ticarî bağla-
rın kurulmasına mâni olur. Bu yüzden karayolu çok az yerde sahile inmekte,
çoğunlukla denize bakan yamaçları takip etmektedir. Bu durum ise eğim değer-
lerinin yüksekliği ve aşırı yağışlarla birleştiğinde ulaşımın sık sık heyelanlarla
kesilmesine ve yolların kısa aralıklarla bozulmasına sebep olur6.
Sinop, Samsun’a esas itibariyle deniz yolu irtibatlıdır7. Kara yolu işlek de-
ğildir . Evliya Çelebi, Sinop’u 3 gün seyr ü temaşa ettikten sonra yine gemiye
8
binerek Samsun’a doğru gitmiştir. İlk uğradığı menzil Fındıcak Ağzı’dır. 19. yüz-
yılda Karadeniz Kıyıları Tarihi ve Coğrafyasını yazmış olan Bıjışkyan
Çağyağzı’ndan bahsederken “dokuz mil uzakta Göl ve Fındıkağzı denilen nehrin
ağızlarına yakındır. Burada Kurzufat burnu vardır ve önü bir liman olduğundan
gemi durabilir. Eskiler bu yere Zagora derlerdi” diyor9. Bıjışkyan’ın Fındıkağzı,
4 İlber Ortaylı, “Devenin Taşıma Maliyeti Eğrisi Üzerine Bir Deneme”, Osmanlı İmparatorluğu’nda
İktisadî ve Sosyal Değişim, Makaleler 1, Ankara 2000, s. 95-104.
5 H. İnandık, “Sinop Terme Arasındaki Kıyıların Morfolojik Etüdü”, Türk Coğrafya Dergisi, Sayı 15-
Pafta 22.
8 1919’da bile Sinop’tan Samsun’a karayolu ile gidilememektedir. Mustafa Kemal Paşa 3. Ordu
Müfettişliği vazifesiyle Samsun’a çıkarken Sinop’a uğramış ve karayolu ile Samsun’a devam et-
mek istemişse de karayoluyla gidilemeyeceği, çok zorluk çekeceği ve günlerce yollarda kalacağı
cevabını alınca yoluna denizden devam etmiştir. Bkz. Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul 1980, s.
174; Selâhattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya, I, Ankara 1977, s. 236.
9 P. Minas Bıjışkyan, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası, 1817-1819, (terc. Hrand D. Andreas-
210
16. VE 17. YÜZYILLARDA BAFRA'YA ULAŞAN YOLLAR
Evliya Çelebi’nin Fındıcak Ağzı dediği yer bugünkü Toplu köyü yakınında, Go-
oglemap’te Taşkelik çayı olarak görülen çayın denize döküldüğü yer olmalıdır.
Evliya Çelebi, burada mamûr köyler olduğunu, cümle halkının keştîbanlar (ge-
mici, kaptan) ve marangozlar olduğunu ve âlâ gemiler yaptıklarını kaydetmek-
tedir ki buradaki mamur köylerden biri büyük ihtimalle Alaçam’dır. Evliya Çe-
lebi, daha sonra da Kızılırmak ve Bafra menzillerine uğramıştır. Kızılırmak’ın
Cânik sancağı ile sınır olduğunu belirtmektedir10. Demek ki, o günkü şartlarda
Sinop’tan Samsun’a gemi ile gitmek bile 3 menzilde mola vermeyi gerektirmek-
tedir.
Bölgedeki en yakın ve en işlek liman şehri olan Sinop’un deniz yolu ile
orta ve Doğu Karadenizdeki limanlara bağlantılı olduğu gibi Batı Karadeniz ve
Rumeli yakası ile de bağlantısı vardır. Sinop-Köstence yolu ile Romanya ve Bul-
garistan’dan canlı hayvan getirilip Anadolu’ya geçirildiği anlaşılmaktadır. Bil-
hassa çeşitli salgın hastalıklar sonucu “hayvan kırgunu” ortaya çıktığında bu
yola baş vurulduğu görülmektedir11.
Ayrıca Karadeniz’in kuzeyindeki limanlar ve bilhassa Kırım’daki Kefe li-
manı ile irtibat vardır. Bu yol hem ticaret hem de askerî bir güzergâhtır. Kırım’a
gidecek Anadolu askeri, Sinop ya da Samsun iskelelerinden geçiş yapmakta-
dır12. Kırım, İstanbul ve Karadeniz’in kuzeyinden Anadolu içlerine gönderilecek
kuvvetler için de Sinop bir geçiş noktası idi. Kuyucu Murad Paşa, 1607’de Can-
boladoğlu’nu Belen ovasında mağlup ettikten sonra Kırım Hanı Gazi Giray Han’a
mektup göndererek Celâlî eşkıyasının kalıntılarını temizlemek için oğlu Tokta-
mış kumandası altında Sivas’ta kuracağı ordugâha bin kişilik kuvveti Sinop üze-
rinden göndermesini istemişti13.
Orta Karadeniz’in İstanbul ile irtibatı da büyük ölçüde denizyolu ile sağ-
lanıyordu. Çünkü karayoluyla İstanbul’a ulaşmak 20-25 gün alıyordu. Karayo-
lunu tercih eden yolcuların ve ticaret kervanlarının eşkıya taarruzuna uğrama-
ları ihtimali de vardı14.
10 Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 2. kitap, (Zekeriya Kurşun, Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı neşri),
2. Baskı, İstanbul 2006, s. 45.
11 Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, İstanbul 1974, c. II, s. 201.
12 “Bundan akdem Demürkapu cânibinden vilâyet-i Şirvân'a gönderilmek fermân olunan
umûmen Rûm sancaklarında vâki' olan zu’amâ ve erbâb-ı timâr mâh-ı Rebi'ü´l-evvel'in gurre-
sinde ihrâc olunup Sinop ve Samsun semtlerinden gemilere girüp doğru Kefe'ye varup…”, Mü-
himme Defteri 44, (hzr. Mehmet Ali Ünal) İzmir 1995, s. 43.
13 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/2, Ankara 1973, s. 106, n2.
14 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Devrinde Sinop, Ankara 2014, s. 240-241.
211
MEHMET ALİ ÜNAL
15 Mehmet Ali Ünal, “17. Yüzyılda Karadeniz’de Kazak Saldırıları ve Karadeniz Ticareti”, 2. Ulusla-
rarası Canik Sempozyumu, 19-21 Ekim 2012 Samsun 2013, s. 853-866.
16 Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 2. kitap, s. 45.
17 XVIII. yüzyılda Sinop limanı ve buradan yapılan ticaretle ilgili olarak bkz. İbrahim Güler, XVIII.
Yüzyılın İlk Yarasında Sinop (İdari Taksimat ve Ekonomik Tarihi), Marmara Üniversitesi, Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü (Doktora Tezi) İstanbul 1992, s. 183 vd.
18 Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, çev. Neyyir Kalaycıoğlu, İstanbul 1993, s. 14.
19 İlber Ortaylı, “Devenin Taşıma Maliyeti Eğrisi Üzerine Bir Deneme”, s. 95-97.
212
16. VE 17. YÜZYILLARDA BAFRA'YA ULAŞAN YOLLAR
Kervansaraylar iki mühim gaye için inşa edilmişlerdir. Bunların ilki; ticari
mal nakleden kervanlara emniyetli konaklama yerleri sağlamaktı. Hudut civar-
larında düşman çapullarından, eşkıya baskınından kervanları korumak için ker-
vansaraylar müstahkem surlarla çevrilmiş, surların üzerinde kule ve burçlar
inşa edilmiş olup, ayrıca demirden son derece sağlam kapılar ve pencere par-
maklıkları yapılmış kısacası her türlü tehlikelere karşı kervansarayı koruyacak
müdafaa tedbirleri alınmıştır.
İkinci amaç ise, yolcuların kondukları veya geceledikleri yerlerde onların
her türlü ihtiyaçlarını temin etmekti. Bu sebeple kervansaray ve hanların içle-
rinde yolcuların yatacakları yatakhaneler, hayvanların barınacağı ahırlar ve sa-
manlıklar bulunduğu gibi, aşhaneler, erzak ambarları, ticari eşyayı koyacak de-
polar, misafirlerin yıkanması için hamam, hastane, mescid ve yine yolcuların
çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için nalbant, ayakkabıcı, berber, terzi gibi esnaf
vs. de yer alıyordu20.
Kervansaray ve hanlar bir kervan kafilesinin bir günde alacağı yol hesap
edilerek 30-40 km ara ile inşa edilmişlerdir. Sabah erkenden yola çıkan kafile
sürekli yürüse bile akşama doğru diğer bir hana varabilecektir. Sabah vaktin-
den akşam kararıncaya kadar bir kervanın alabileceği mesafe yolun arazi yapı-
sına ve iklim şartlarına göre 30-40 km civarındadır. Buna menzil veya merhale
deniyordu. Yolların tamir ve emniyeti ise bazı vergi muâfiyetleri karşılığında
derbendci ve kaldırımcılara bırakılmıştır21. Evliya Çelebi’ye göre Bafra-Samsun
arası bir merhaleydi22. Bugün 50 km civarında olan Bafra-Samsun yolunun 16.
ve 17. yüzyıllarda 60 km’den aşağı olmaması gerekir.
Evliya Çelebi Kızılırmak için “deryâ-misâl kızıl kan gibi deryâya munsab
olduğıyçün Kızılırmak derler, deli nehirdir”, diyor. Evliya’ya göre Kızılırmak’ın
denize karıştığı yer ile Bafra arası 2 fersahtır. Fersah Evliya’ya göre 12 bin adım-
dır23. Adım ise 70-75 cm civarında bir uzunluk ölçüsüdür. 75 cm üzerinden he-
sap edersek 12 bin adım 9 bin metre eder. İki fersah 18 km tutar ki bugün Bafra
siyonu-Dizini, (Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman-Robert Dankoff neşri) Yapı Kredi Bankası yay., İs-
tanbul 2001, s. 232; 29 Şevval 1298 ve 11 Eylül 1297 tarihli “Yeni Ölçülerin Tanzim ve Tensîkiyle
Suver-i İcrâiyyesi Hakkında Kararnâme”ye göre on bin arşın veya on mil uzunluğunda olan mesa-
feye fersâh denilmiştir. Bkz. Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-ı Belediye, c. 4, İstanbul 1995, s.
1976).
213
MEHMET ALİ ÜNAL
ile Kızılırmak’ın denize döküldüğü yer arasında yaklaşık 20 km’lik bir mesafe
vardır ki Evliya Çelebi’yi teyid eder.
Öte yandan Evliya Kızılırmak üzerindeki ahşap köprüyü över24. Köprü
için kavs-i kuzah (gök kuşağı) gibi dediğine bakılırsa köprü tek kemerli bir ya-
pıya sahiptir. Bu köprü karayolu ile Bafra’yı Sinop’a bağlıyor olmalıdır. Ancak
çok işlek bir yol değildir.
Kaza Merkezi Olarak Bafra
Osmanlılarda şehir “nefs” tabiriyle ifade edilir. Bu tâbir bir sancak veya
kazanın merkezi anlamına da gelir. Osmanlı dönemindeki şehir tanımı ile günü-
müzdeki şehir tanımı arasında büyük bir fark görülmez. Ancak nüfus, sanayi ve
ticaret gibi ölçü olarak alınan unsurların miktar ve mikyası değişmiştir. Osmanlı
döneminde 200-300 hânelik bir yerleşim birimi çok defa nefs (kasaba) kabul
edilirken günümüzde 15-20 bin nüfuslu yerler küçük birer kasaba sayılmakta,
şehirler milyonluk nüfuslarıyla ölçülmektedir. Bazı tarihçiler 400-1000 (3-5 bin
nüfus) vergi mükellefinin yaşadığı merkezleri küçük kentler, 1000-3000 (5-10
bin nüfus) arasında vergi mükellefi olanları orta büyüklükte kent kabul et-
mekte, bunun üzerindeki nüfusa sahip merkezleri büyük şehir saymaktadır25.
Şehir genel olarak ticarî ve sınaî faaliyetlerin geliştiği, hizmet sektörünün
önemli yer tuttuğu bir merkezdir. Şehri köyden ayıran en mühim fark ya da
şehri şehir yapan özellik, halkın daha çok tarım dışı mal ve hizmet üretmesi ve
bunları yakın ve geniş bir çevre için pazarlamasıdır. Bu yüzden Osmanlı şehri
"cuma kılınur ve bazarı durur" yer olarak tanımlanmıştır26. Ancak şehir büyük
ölçüde tarım dışı üretimle geçimini temin etmekle beraber şehir çevresinde ya-
pılan tarım faaliyetleri ve bilhassa bağcılık ve bahçecilik şehir hayatında önemli
yer işgal eder27. Bundan dolayı şehir tanımının, üretimde tarımın yanında tarım
dışı faaliyetlerin ağır bastığı yerleşim merkezleridir şeklinde yapmak daha
doğru olur zannediyoruz28.
24 “Bafra kurbunda bu nehr üzre çam direkleri ile üstâd-ı kâmil bir cisr-i azîm icâd etmişdir kim
nehrin iki tarafından mebnî olup kavs-ı kuzah gibi birbirine bitişüp cisr-i azîm olmuş vâcibü's-
seyr bir kantara-i ibret-nümûndur.”, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, s. 45.
25 Faroqhi, Kentler ve Kentliler, s. 12-14.
26 Özer Ergenç, "Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteliği Üzerinde Bazı Düşünce-
ler", VIII. Türt Tarih Kongresi, Ankara, 11-15 Ekim 1976, Kongreye Sunulan Bildiriler, II, Ankara
1981, s. 1265.
27 Hamit Sadi Selen, "XVI. ve XVII. Yüzyılda Anadolu'nun Köy ve Küçük Şehir Hayatı", III. Türk
Tarih Kongresi, (1943), Ankara l948, s. 390-398; Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, II, s.
202-204; Ünal, Osmanlı Devrinde Sinop, 162-163.
28 Ünal, Harput, 223; Feridun M. Emecen, XVI. Yüzyılda Manisa Kazâsı, Ankara 1989, s. 46.
214
16. VE 17. YÜZYILLARDA BAFRA'YA ULAŞAN YOLLAR
Diğer taraftan "cuma kılınur" bir câminin varlığı, Osmanlı şehri için vaz-
geçilmez bir unsur olarak dikkati çekmektedir. Kaza ve nahiye merkezlerinde
bulunan büyük câmi, sadece dinî bir kurum değil, aynı zamanda şehir hayatının
diğer yönlerini de yansıtan bir yerdir29.
Kazâ, ticarî ve kültürel üstünlüğü ile çevrenin merkezi olmuş bir kasaba
veya şehir ile böyle bir topluluk merkezini çevrelemiş köylerin teşkil ettiği idarî
bir birliktir. Bundan dolayı, kazâların doğuşu, ekonomik, sosyal, coğrafî ve kül-
türel şartların belirlediği tarihî bir seyir içerisinde vuku bulmuş demektir. Kazâ
merkezi olan kasaba veya şehir 3-20 bin arasında bir nüfus barındırır ve çevre-
sindeki köylerle birlikte 40-60 km çapında bir alanı kapsardı. İşte ziraî üretim
öncelikle bu alanın ihtiyacını gidermek zorunda idi. Bu ihtiyaç karşılanmadıkça
ürünün kazâ dışına aktarılmasına izin verilmezdi.
Öte yandan ziraî üretimden gelen gıda maddeleri ve çeşitli ham madde-
leri kazâ merkezinde satın almak, işlemek ve tüketiciye satmak kasaba esnafı-
nın tekelindeydi. Üretim ile tüketim arasındaki dengeyi sağlamak için devlet,
her mal ve hizmeti üretmek üzere esnafı ayrı loncalar halinde örgütlemiş ve on-
ları ortalama büyüklükleri aşmayacak kapasitedeki işyerlerine veya
dükkânlara sahip ustalardan oluşan eşitlikçi bir cemaat halinde düzenlemiştir.
Bölgesel ticaret bir kazâ etrafında cereyan ediyordu. Kazâ bölgesi sadece
adlî bir birimi değil aynı zamanda üretim ve tüketim ilişkileri açısından ön plana
çıkmış bir merkez ve onun etrafındaki köyler grubunu ifade ediyordu. Kazâ, ti-
carî ve kültürel üstünlüğü ile çevrenin merkezi olmuş bir kasaba veya şehir ile
böyle bir topluluk merkezini çevrelemiş köylerin teşkil ettiği idarî bir birliktir.
Bundan dolayı, kazâların doğuşu, ekonomik, sosyal, coğrafî ve kültürel şartların
belirlediği tarihî bir seyir içerisinde vuku bulmuş demektir30.
Ulaşım imkânlarının sınırlı olduğu devirlerde kazâ çevresinde istihsal
edilen ürünler ile ehl-i hirfet denilen sanatkârların ürettikleri mallar kazâ böl-
gesinin merkezinde yer alan şehir veya kasabada kurulan pazarda satılıyordu.
Köylüler nakid olarak ödemek zorunda oldukları vergileri karşılamak ve hubu-
bat dışındaki bakkaliye ve giyim kuşam harcamaları için ürettiği ürünün bir kıs-
mını pazara çıkarmak zorunda idi. Nitekim 16. yüzyılda Batı ve Orta Ana-
dolu’nun pek çok yerinde köy pazarlarının sayısının önemli ölçüde arttığı göz-
lenmektedir31.
29 Halil İnalcık, "İstanbul: Bir İslam Şehri", İslam Tetkikleri Dergisi (çev. İbrahim Kalın), c. IX, 1995,
s. 249.
30 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta 2010, s. 224.
31 Faroqhi, Kentler ve Kentliler, s. 69-70.
215
MEHMET ALİ ÜNAL
Kazâ bölgesi ana ticaret yollarına yakın olduğu ölçüde mal ve hizmet arzı
yönünden zenginlik ihtiva ediyordu. Hububat, çeşitli yiyecek maddeleri, meyve
ve sebzenin uzak bölgelere nakli hem zor hem de çok pahalı idi. Bu sebeple ürü-
nün bol olduğu zamanlarda bunları uzak pazarlara götürüp daha yüksek fiyata
satmak mümkün değildi.
Bu sebeple her kadı bulunduğu kazâda mevsimine göre pazarda satılan
mal ve eşyalara narh veriyordu. Her türlü ürün ve mal da belirlenen narha göre
alınıp satılabiliyordu. Bu durumda ham maddesi uzak yerlerden gelen malların
fiyatları ister istemez yüksek oluyordu.
Verimli bir ovanın merkezinde bulunan Bafra 15. yüzyılın sonlarında iki
mahalleden müteşekkildir ve 1500-1600 civarında nüfusa sahiptir. Sonradan
mahalle sayısı artmışsa da nüfusta artış olmamıştır. Buna mukabil 1520 ila
1576 arasında nüfus neredeyse ikiye katlanmış ve 2300’lere çıkmıştır.
Bafra 16. ve 17. yüzyıllarda küçük bir kasabadır ama kaza çevresindeki
köyler için en yakın pazar (akrab-ı bazar) durumundadır. Nitekim tahrir defter-
lerinde Bazar-ı Göründür olarak kayıtlıdır. Bu dönemde Bafra’ya bağlı 138 köy
ve mezraa olduğu görülmektedir32. Bu sayı bugün de pek değişmemiştir. Bafra
kaymakamlığı sayfasında 139 mahalle (köy) kayıtlıdır33.
Birçok Osmanlı şehrinde olduğu gibi Bafra çevresinde de kasaba halkı ta-
rımla uğraşmaktadır34. Verimli bir ovanın ortasında bulunan Bafra’nın çevre-
sindeki 138 köy ve mezraada tarım potansiyelinin yüksek olması beklenir. An-
cak Mehmet Öz yaptığı çalışmada Samsun kazasına nazaran hane başına düşen
üretimin daha düşük olduğunu belirtmektedir. Nitekim Bafra’dan kaza bölgesi
ihtiyacının karşılandıktan sonra artık ürünün kaza dışına gönderildiğine dair
herhangi bir bulguya rastlanmamaktadır. Öyle ki tahrir defterlerinde Bafra’daki
derya gümrüğü resimlerinin XV. yüzyıl sonlarından 16. Yüzyıl son çeyreğine ka-
dar 6000-8000 akça civarında seyrettiğini göstermektedir. Kazaya en yakın li-
man olan Üskübi limanının geliri 2000 akça gibi düşük bir meblağdır. Kazanın
ihtiyaç fazlası artık ürünlerin hububatın İstanbul ve Kefe’ye gönderildiğini bi-
linmektedir35. Keza Sinop tersanesinin ihtiyacı olan kendir telinin büyük ölçüde
Canik sancağından temin edildiği malumdur36.
216
16. VE 17. YÜZYILLARDA BAFRA'YA ULAŞAN YOLLAR
Sonuç
Bafra 16. ve 17. yüzyıllarda Canik sancağına bağlı küçük bir kasaba ve
kaza merkezdir. Aynı zamanda kaza bölgesi olarak verimli Bafra ovasındaki
köylerin ürünlerinin pazarlandığı bir iktisadi ünitedir. Karadeniz’in bu en bü-
yük ovasında ürünlerin esasını hububat, pirinç, keten ile meyve ve sebze teşkil
etmektedir. Kazaya bağlı köylerin Bafra’ya ulaşımı zor değildir. Çünkü kırsal
yerleşimlerin büyük çoğunluğu ovaya yayılmış durumdadır.
Ancak Bafra’yı doğudaki Samsun’a ve batıdaki Sinop’a bağlayan gelişmiş
bir karayolu ağından söz edilemez. Buralarda ulaşım daha çok deniz yoluyla ya-
pılmaktadır. Bunun temel sebebi yukarıda açıkladığımız üzere dağların denize
paralel olarak uzanması ve kıyıların dik oluşudur. Ayrıca bölgenin jeolojik yapı-
sının bir özelliği olarak sık sık heyelanların meydana gelmesi karayolu taşıma-
cılığını aksatan önemli unsurlardan birisidir. Bu özelliği sebebiyle 20. Yüzyılın
başlarında bile Sinop’tan Samsun’a işlek bir karayolunun yapılamadığını biliyo-
ruz.
Kaynaklar
Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, İstanbul 1974.
Atay, Falih Rıfkı, Çankaya, İstanbul 1980.
Bıjışkyan, P. Minas, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası, 1817-1819, (terc. Hrand D.
Andreasyan), İstanbul 1969.
Feridun M. Emecen, XVI. Yüzyılda Manisa Kazâsı, Ankara 1989.
Ergenç, Özer, "Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteliği Üzerinde Bazı Dü-
şünceler", VIII. TTK, Ankara, 11-15 Ekim 1976, Kongreye Sunulan Bildiriler, II, An-
kara 1981, s. 1265-1274.
Ergin, Osman Nuri, Mecelle-i Umur-ı Belediye, c. 4, İstanbul 1995.
Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 2. kitap, (Zekeriya Kurşun, Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı
neşri), 2. Baskı, İstanbul 2006.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 4. Kitap Topkapı Sarayı Bağdat 305 Numaralı Yazmanın
Transkripsiyonu-Dizini, (Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman-Robert Dankoff neşri),
İstanbul 2001.
Faroqhi, Suraiya, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, çev. Neyyir Kalaycıoğlu, İstanbul 1993.
İnalcık, Halil, "İstanbul: Bir İslam Şehri", ", İslam Tetkikleri Dergisi (çev. İbrahim Kalın),
c. IX, 1995, s. 243-268.
İnandık, H., “Sinop Terme Arasındaki Kıyıların Morfolojik Etüdü”, Türk Coğrafya Dergisi,
Sayı 15-16, Ankara 1955, s. 21-46.
Mühimme Defteri 44, (hzr. Mehmet Ali Ünal) İzmir 1995.
Oral, Zeki, “Durağan ve Bafra’da İki Türbe”, Belleten, XX/79, s. 387-410.
Orhonlu, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbent Teşkilatı, İstanbul 1967.
217
MEHMET ALİ ÜNAL
Ortaylı, İlber, “Devenin Taşıma Maliyeti Eğrisi Üzerine Bir Deneme”, Osmanlı İmpara-
torluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim, Makaleler 1, Ankara 2000, s. 95-104.
Güler, İbrahim, XVIII. Yüzyılın İlk Yarasında Sinop (İdari Taksimat ve Ekonomik Tarihi),
Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü (Doktora Tezi) İstanbul
1992.
Gürbüz, Osman, “Sinop Çevresinde Ekonomik Faaliyetlerin Coğrafi Esasları”, İst. Ünv.
Edebiyat Fakültesi Coğrafya Dergisi, Sayı 8, İstanbul 2000, s. 85-128.
Öz, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999.
Hamit Sadi Selen, "XVI. ve XVII. Yüzyılda Anadolu'nun Köy ve Küçük Şehir Hayatı", III.
Türk Tarih Kongresi, (1943), Ankara l948, s. 390-398.
http://www.bafra.gov.tr/mahalli-idareler
Tansel, Selâhattin, Mondros’tan Mudanya’ya, I, Ankara 1977.
Turan, Osman, “Selçuk Kervansarayları”, Belleten c. X/39 (1946), s. 477-479.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, III/2, Ankara 1973.
Ünal, Mehmet Ali, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta 2010.
Ünal, Mehmet Ali, Osmanlı Devrinde Sinop, Ankara 2014.
Ünal, Mehmet Ali, “XVI. Yüzyılda Sinop Tersanesi İçin Canik Sancağı’ndan Malzeme Te-
mini”, Geçmişten Geleceğe Samsun Sempozyumu, 1. kitap, Samsun 2006, s. 231-
251.
Ünal, Mehmet Ali, “17. Yüzyılda Karadeniz’de Kazak Saldırıları ve Karadeniz Ticareti”,
2. Uluslararası Canik Sempozyumu, 19-21 Ekim 2012 Samsun 2013, s. 853-866.
Yerasimos, Stephane, Les Voyageurs Dans Le’mpire Ottoman (XIVᵉ - XVIᵉ siècles), Ankara
1991.
218
Bafra Kereste Fabrikası
219
İSLAM HUKUKU TA’ZİR CEZALARINDAN OLAN SÜRGÜNÜN
BAFRA KAZASI’NDA TATBİKİ
Giriş
İnsanoğlu iyi ve kötü davranışları yapmaya kabiliyetli olarak yaratılmış-
tır . Bu bakımdan daima fazilet içeren ve çirkin kabul edilecek davranışlara eği-
2
lim gösterebilir. İnsan yeryüzünün imarına çalıştığı gibi onun fesat ve tahribine
yol açan davranışlar içinde de bulunabilir3. Kendisinde her iki eğilimi de des-
tekleyecek özellikler mevcuttur4. İslam hukuku da insanoğlunun davranışlarına
yönelik birtakım kanun ve kurallar serdetmiştir5. Onun hâkimiyet alanı toplu-
mun genelini kapsayacak şekildedir. Çünkü İslam hukukunun kaynağı vahiydir.
Allah tarafından vaz edilen naslar toplumda yaptırım işlevinin dayanağı olma
görevini üstlenmişlerdir6. Akıl ise vahyin getirdiği bu nasları yorumlamakta ve
sosyal değişime uygun olarak toplumda tezahür etmesine imkân vermektedir.
İslam hukuku toplumda meydana gelen sapmalara karşı her zaman ön-
lem almış ve almaya da devam etmektedir. Bozgunculuğu ıslah etmek için suç-
luları cezalandırmaktadır. Bu yönüyle toplumsal barış ve huzuru sağlayarak in-
sanlara rahmet iklimi oluşturmaktadır7. İslam ceza hukukunda suçun mahiye-
tine göre cezalar değişmektedir. Buna göre suçlar had, kısas, diyet ve ta’zir ce-
zaları şeklinde bir ayırıma tabi tutulmaktadır. Bu cezaların dayanakları ilk önce
Kur’ân ve sünnetle belirlenmiştir8. Tarihi süreçte ise bazı cezaların mevhum ve
1 Ardahan Üniversitesi
2 er-Ra’d, 13/6, 22; el-İsrâ, 17/7; en-Neml, 27/89; el-Kasas, 28/84; el-Fussilet, 41/46.
3 el-Bakara, 2/30
4 Muhammed Zuhaylî, ‘Ukubeti’l-Nefyi fi’l-Fikhi’l-İslâmî(Beyrut: Dâru’l-Mektebe, 1998), 1-23.
5 Ahmet Fethi Behnesi, el-Mesuatü’l-Cinaiyye fi’l-Fıkhi’l-İslamî(Beyrut: Dâru’l-Kütubi’l-İlmiyye,
1991), 4/73.
6 Abdulkadir Udeh, Mukayeseli İslam Hukuku ve Beşerî Hukuk II, çev. Ali Şafak(Ankara: 1990),
1/69.
7 Talip Türcan, (edt.), İslam Hukuku El Kitabı, (Ankara: Grafiker Yayınları, 2012), 305.
8 Muhammed Ebu Zehra, el-Ukube(Beyrut: Daru’l-fikr), 28.
221
TAHA YILMAZ
9 Muhammed Ebu Zahra, İslam Hukukunda Suç ve Ceza, çev. İbrahim Tüfekçi (İstanbul: 1994),
1/129-130.
10 Serahsî, el-Mesût, (İstanbul: 1983), 17/84; Maverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniye(Beyrut: Dâru’l-Kü-
tubi’l-İlmiyye, 1990), 361; Ebû Zehra, el-Ukûbe, 1/25-27; Abdukadir Udeh, et-Teşriu’l-Cinaî, 1/66.
11 Serahsi, el-Mebsût, 9/36; Kâsânî, Bedai, 7/33; Mâverdi, el-Ahkâmü’s-Sultaniyye, 364.
12 İbn Âbidin, Reddü’l-muhtâr, 3/140; İbn Hazm, el-Muhalla, 12/3; Cezeri, el-Fıkh ale’l-Mezahib,
5/12; Zerka, el-Medhal, 2/605; Abdukadir Udeh, et-Teşriu’l-Cinaî, 1/612; Hayreddin Karaman,
İslâm Hukuku, 1/125.
13 İsmail Çalışkan, “İslâm Hukukunda Ceza Kavramı”, AÜİFD, 31/374.
222
İSLAM HUKUKU TA’ZİR CEZALARINDAN OLAN SÜRGÜNÜN BAFRA KAZASI’NDA TATBİKİ
16/198.
17 Ali Bardakoğlu, “Eşkıya”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi(Ankara: TDV Yayınları, 1995),
11/463.
18 Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı Hukuku Adalet ve Mülk(İstanbul: Arı Sanat Yayınevi, 2021), 344.
19 Hüseyin Arslan, 16. Yy. Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus, İskân, Göç ve Sürgün(İstanbul: Kak-
223
TAHA YILMAZ
20 el-Haşr, 59/3; el- Mâide, 5/33; Wensinck, el-Mu’cem, “grb, nfy, cly” md. leri.
21 Osman Köse, Osmanlı’dan Günümüze Eşkıyalık ve Terör(Samsun: 2009), 255-258.
22 Serahsî, el-Mebsut, 9/135.
23 Serahsi, el-Mebsut, 10/195-197; İbn Kudame, el-Muğni, 10/124.
24 Ali Şafak, “Bağy”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi(Ankara: TDV Yayınları, 1991),
4/451-452.
25 Erol Özbilgen, Osmanlı Hukukunun Yapısı(İstanbul: Güray Matbaacılık, 1986), 44-46.
26 M Akman, Osmanlı Devleti’nde Ceza Yargılaması(İstanbul: Eren Yayınları, 2004), 52-53.
224
İSLAM HUKUKU TA’ZİR CEZALARINDAN OLAN SÜRGÜNÜN BAFRA KAZASI’NDA TATBİKİ
Dönmezer-Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısmı(İstanbul: Der Yayınları,
1973), 1/8.
30 Kemalüddin Muhammed b. Abdülvahid es-Sivasi ibnü’l-Hümam, Şerhü Fethu’l-Kadir (Beyrut,
225
TAHA YILMAZ
31 Talip Türcan, “Sürgün”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi(İstanbul: TDV Yayınları,
2010), 38/166-167.
32 el- Maide, 5/33; el-Haşr, 59/2-3; el-Enfal, 30; Taha, 20/20/63; el-Bakara, 2/35-36; el-Araf,
Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2007), 2/685.
226
İSLAM HUKUKU TA’ZİR CEZALARINDAN OLAN SÜRGÜNÜN BAFRA KAZASI’NDA TATBİKİ
Yahudi kabileleri sürgün etmiştir35. Yine “tarîdü Resûlillah” olarak da anılan Ha-
kem b. Ebu’l-As’ı Medine’den taife sürgün etmesi de İslam tarihin de ilk ferdi
sürgün olarak bilinmektedir. Bu şahıs Allah Resulüne hakaret edip onu alaya
aldığı için sürgün edilmiştir36.
Sürgün konusu kitap ve sünnette varlığı sabit olup İslam hukukunun uy-
gulandığı zamanlarda muhakeme neticesinde sanıklara uygulanmıştır. Sürgü-
nün yeri ve zamanı hâkim tarafından tayin edilmiştir. Sürgün cezasında cinsiyet
ayırımı çoğu zaman yapılsa da bazen kadınlara da uygulanmıştır. Fakat mahiyet
ve zaman açısından devamlı tartışılmış zaman zaman farklı uygulama şekille-
riyle tarihi süreçte tezahür etmiştir. Durum böyle olmakla birlikte Osmanlılar
döneminde de gerek bir topluluğa yönelik olsun gerekse hukukî yaptırım olarak
sürgün, geniş bir uygulama alanı oluşturmuştur. Ta’zir cezası olarak uygulanan
sürgünün dayanak olarak Kur’an ve sünneti alması ve bu konudaki delilleri bu-
rada zikretmeyi konunun anlaşılması bağlamında uygun gördük. Nitekim İslam
hukuku perspektifinde bir yaşam sürdüren Osmanlı Devleti ve onun yargı sis-
temi bir yönüyle dini bir yönüyle örfi hukuka dayanıyordu37. Bu çerçevede ceza
muhakemesinde bulunan hâkimler sürgün cezasının dayanağını kitap ve sün-
nete dayandırarak sanıklara uygulamışlardır38. Tarihi süreçte sürgünün mahi-
yet, şekli ve süresi tartışma konusu olmuşsa da bu cezanın meşruiyeti tartışıl-
mamıştır. İslam hukukçuları bu ceza şeklinin muhakeme usulünde varlığı hak-
kında ittifak etmişlerdir. Osmanlılarda sürgünü genellikle siyasi suçlulara ve
devlet görevlilerine tatbik etmişlerdir.
Osmanlıya Ait Tarihi Arşiv Vesikalarında Bafra Kazasında Tatbik
Edilen Sürgün Cezalarına Dair Bazı Örnekler
5 Eylül 1888 tarihli (28 Zilhicce 1305) belgeden Bafra’da verdiği vaazlar
üzerine bir vaizin bölgeden sürgün olayına şahit oluyoruz. Ramazan ayında
Bafra Kazasında görev yaptığı camideki vaazları nedeniyle sorgulanan ve Kay-
seri’ye sürgün edilmesi önerilen Süleyman Efendi’nin nerede ikamet ettiği Sa-
daret makamı tarafından Dâhiliye Nezareti’nden sorgulanmıştı39. Dâhiliye Ne-
zareti bunun üzerine meseleyi İstanbul Polis Müdürlüğü’ne havale etmiştir. Sü-
leyman Efendi’nin mahalli polis tarafından icra edilen sorgulaması sonrasında
35 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed’in Evrensel Mesajı(Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,
2007), 223-228.
36 Nebi Bozkurt, “Sürgün”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi(Ankara: TDV yayınları,
2010), 38/166.
37 M Akif Aydın, Türk Hukuk Tarihi (İstanbul: Beta Yayınları, 2010), 63.
38 Halil İnalcık, Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet (İstanbul: Kronik Kitap, 2000), 31-34.
39 Osmanlı Arşivi (BOA), Dâhiliye Nezâreti Mektubî Kalemi[DH. MKT]. No. 1539, Gömlek No. 49.01.
227
TAHA YILMAZ
tanzim olunan evraktan Süleyman Efendi ile ilgili detaylı bilgilere vakıf oluyo-
ruz. 29 yaşındaki Süleyman Efendi, Girit, İskenderiye ve İzmir’de tahsil görerek
icazet almaya yakın ders almıştır. Üç sene evvel memleketinden çıkarak Trab-
zon’a gitmiş, vilayet dâhilindeki kaza ve kasabalarda dolaşmıştır. Camilerde va-
izlik yapmak üzere tayin edildiğini, geçen Ramazan’ı şerifte ise Bafra’ya gidip
ayın 27’sine kadar camilerde vaizlik yaptığı belirtilmiştir. Cami-i Kebir müder-
risi Ahmet Efendi’nin hastalığı sebebiyle de derslerine vekâlet etmiştir. Vaaz ü
nasihati esnasında ağzından edep haricinde ve şer-i şerifin hilafına bir harf çık-
madığı ve İlm-i Cifir’den 12 beyit biliyor olmasına rağmen bundan bahsetmedi-
ğini de iddia etmiştir. Kendisinin cemaatinin çok olmasından dolayı cami ule-
masının da aleyhinde hareket ederek rızkına dahi mâni olduklarını söylemiştir.
Bunun üzerine yapılan tahkikat sonrasında yaşananların şüyuunun vukuundan
daha zarar verecek noktaya geldiği ve hocanın orada görev yapmasının müna-
sip olmadığı belli olmuştur. Bu yüzden çözüm olarak hocanın uleması bol olan
bir kasabaya sürgün edilmesinin uygun olacağı anlaşılmıştı. Bu şekildeki bir çö-
züm nezarete sunulmuştu (28 Zilkade 1305)40.
28 Ağustos 1707 tarihli (Hicri 29 Cemaziyülevvel 1119) başka bir belgede
ise zamanın Bafra müftüsüyle ilgili sürgün hadisesi ele alınmaktadır. Samsun
kalesi dizdarına yazılan hükümden kaynaklı olarak meselenin gelişimi ile ilgili
detaya vakıf olmaktayız. Buna göre Bafra Müftüsü Abdürrahim Efendi kendisini
Trabzon’a sürmekle görevli olan Mübaşir Kapıcıbaşı Hacı Yusuf’un elinden ka-
çarak firar etmişti. Ancak beklenmeyen bir şekilde bu sefer müftü yerine tale-
besi olduğu ve beraber firar etmekle itham edilen talebesi Şaban bu konuda bir
ferman olmadan kalebent edilmişti. Şaban isimli mağdurun gönderdiği arzuhal
ile serbest kalmayı talep etmiştir41.
27 Ocak 1713 tarihli (Hicri 29 Zilhicce 1124) belgede Kengiri (Çankırı)
Sancağı mutasarrıfına hitap edilmektedir. Ortapare kazasında Çongar kabile-
sine bağlı Çatal Çongar sakinlerinden Hızır Fakih ve kardeşleri Halil, Ahmet ve
İlyas’ın vergi işlerine müdahale edip ahaliye zulmettiklerinden Bafra Kazasına
sürgün edilmeleri istenmiştir. Ortagare kadısı Mevlâna Mustafa bölgede yaşa-
nan gelişmelerden rahatsız olduğu için bir mektup gönderip şikâyetçi olmuştur.
Çatal Çongar ahalisi meclis-i şer’e gelerek Hızır fakih ve kardeşleri Halil, Ahmet
ve İlyas isimli kimselerin rahat durmayarak şer ve fitne ehli olduklarını belirt-
], 115.1675.
228
İSLAM HUKUKU TA’ZİR CEZALARINDAN OLAN SÜRGÜNÜN BAFRA KAZASI’NDA TATBİKİ
mişlerdi. Bundan başka bölge ahalisi üzerine edası lazım gelen arus vergisi ken-
dileri için her sene 150’şer kuruş olarak tayin edilmişti. Kendilerine kadı efen-
dinin işlerine karışmamaları gerektiği şer’iyye mahkemesinde ve zabıtlar tara-
fından tembih edilmişti. Ancak onlar bundan mütenebbih olmadıkları köylüyü
korumak için kadı ve zabıtlar tarafından üzerlerine adam gönderilmişti. Fakir
fukaraya karşı mal biriktiren ve nicelerinin arazilerine haksız bir şekilde el ko-
yan bu adamlara karşı birkaç kimse silahlanıp tayin olunan kişilerin üzerine hü-
cum etmişlerdi. Haklarında kanunun tatbik edilerek zararlarından halkın emin
olması için bunların Çankırı mutasarrıfı tarafından Canik sancağına bağlı Bafra
kazasına sürgün edilmeleri istenmiştir42.
9 Haziran 1590 tarihli (Hicri 5 Şaban 988) belgede Kategora ve Bafra ka-
dılarına hitap edilmişti. Bafra’da fetva vazifesini deruhte eden Siyami isimli ki-
şiye iftira edilmiş ve bu kişi Kıbrıs’a sürgün edilmişti. Fakat bu zatın ehl-i ilim
ve sahih mütedeyyin bir kimse olduğu mahallinden bildirilmekteydi. Bu konuda
gerekli araştırmalar yapılarak meselenin doğru çıkması durumunda müftünün
rencide edilmemesi istenmekteydi. Bafra kadısına mektup gönderip daha önce
Ramazanoğlu medresesinde yevmiye altı akçe ile çalışan Halife Siyami isimli
kimsesinin Mehmet isimli şerli biri tarafından iftiraya uğradığı anlaşılmıştı43.
Resmi devlet görevlisi Bafra’ya sürgün edildiği gibi bazı siyasi suçlular da
buraya sürgün edilmiştir. 11 Kasım 1917 (Hicri 26 Muharrem 1336) tarihli bel-
gede, 24 Teşrinievvel 1333 tarihli (24 Ekim 1917), 640 numaralı ve şifreli ne-
zaret telgrafına cevap olarak yazıldığı bildirilmekteydi. Liva dâhilinde dördü
Samsun’da biri de Bafra’da mukim olmak üzere beş siyasi sürgün bulunmak-
taydı. Bunlardan dördüne ait fotoğraflar, isim ve tarihli giriş belgeleri ayrıca
takdim kılınmıştı. Yine 5 Teşrinisani 1332 (18 Kasım 1916) tarihli bir belgede
ise şu ifadelere rastlanmaktaydı: “Elyevm (bugün) Bafra’da bulunan siyasi
menfi Şefik Bey bundan iki sene akdem (önce) Samsun’dan çıkarılmıştır”44.
6 Mayıs 1919 (5 Şaban 1337) tarihinde Dâhiliye Nezareti Emniyeti Umu-
miye Müdüriyetine yazılan bir belgede o sırada Bafra’da sürgün olan Doktor
Yüzbaşı Şefik Efendi hakkında şu bilgilere ulaşıyoruz: Bafra’da sürgün olarak
bulunmakta iken cülusu hümayun münasebetiyle 1918 yılının ağustos ayında
(Ağustos 1334) affedilen Doktor Yüzbaşılıktan atılmış olan Şefik Efendi tarafın-
42 Osmanlı Arşivi (BOA), Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Sicilleri Mühimme Defterleri [A
DVNS.MHM.d.], 117. 1044.
43 Osmanlı Arşivi (BOA), Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Sicilleri Mühimme Defterleri
229
TAHA YILMAZ
dan bir arzuhal verilmişti. Verilen arzuhalde zaruri masraflarının ödenmesi ta-
lep edilmekteydi. Bu konuda icap eden meblağın bilahare ödenmesi şartıyla di-
lekçe sahibinin ne için sürgün edildiği, hangi tarihte serbest bırakılmış oldu-
ğuna dair kayıt ve malumatın bildirilmesi ricasıyla müzekkere kalemi umumiye
müdüriyetine takdim kılınmıştı45. Bu istidaya istinaden düzenlenen belgede Şe-
fik Efendiye ait dosyanın 2 Kasım 1916 (20 Teşrinievvel 1332) tarihinde kalem-
i Umumiyeden kalem-i Hususiyeye imza ile tevdi edildiği araştırmalar sonu-
cunda anlaşılmış, gereğinin ifası için Kalemi Hususiye Müdüriyetine takdim kı-
lınmıştı. Mezkûr dosya birinci şube müdürü Mehmet Bey tarafından hıfz altına
alınan dosyalar arasında olduğu, bunun da diğerleri gibi kısma iade olunmadığı
tetkikler sonunda anlaşılmıştı. Bunun üzerine dosya muhasebe müdüriyetine
takdim kılındı46. Bu resmi yazışmalar sonucunda cülusu hümayun sebebiyle af-
fedilip eski görevine iade edilen Yüzbaşı Şefik Efendiye ne sebeple ceza aldığı
sorulmuştur. Bu vesikaya cevap verildikten sonra ona yol masraflarına mahsu-
ben bir harcırah ödenmiştir. Bu ödenme kendisine yapıldıktan sonra Şefik
Efendi Bafra’dan Samsun’daki eski görevine dönmüştür.
Ele geçen tarihi Osmanlı arşiv vesikalarında Bafra kazasının ve civar yer-
lerin devlet vazifesinde iken birtakım suçlara ismi karışan görevlilere sürgün
yeri olarak seçildiği görülmektedir. Bazen de siyasi suçluların da bu kazada sür-
günde kaldıkları tarihi vesikalarla tespit edilmektedir47. Bu yerin sürgün yeri
olarak seçilmesinin sebebi güvenlikli ve korunaklı bir yer olmasıdır.
Sonuç
İnsan fıtratı gereği medeni olarak yaratılmıştır. İnsanlar toplumsal örün-
tüler içerisinde rollerini ifa ederken hukuk kurallarına ihtiyaç duyarlar. Bu ba-
kımdan hukuk toplumsal düzen için zorunlu bir ihtiyaçtır. Tarihi süreçte bir
medeniyet kurarak adaleti kendine esas alan Osmanlı Devleti de şer’i şerife uy-
gun olarak suçu önlemek ve suçluyu suçtan caydırmak için birtakım cezalar ön-
görmüştür. Sanıklar hâkim tarafından muhakeme edildikten sonra suç işledik-
lerine dair maddi gerçeğe ulaşıldığında hukuk sistemi içerisinde kalınarak on-
lara İslam ceza hukukunun öngördüğü cezalardan birisi infaz edilmiştir. İnfaz
edilen cezalardan birisi de Osmanlı döneminde ta’zir olarak kabul edilen sürgün
45 Osmanlı Arşivi (BOA), Muhâsebe Kalemi Belgeleri [DH. EUM. MH]. No.190, Gömlek No. 39.02.
46 Osmanlı Arşivi (BOA), Muhâsebe Kalemi Belgeleri [DH. EUM. MH]. No.190, Gömlek No. 39.03.
47 Kemal Daşlıoğlu, “Sürgü”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi(İstanbul: TDV Yayınları,
2010), 167-169.
230
İSLAM HUKUKU TA’ZİR CEZALARINDAN OLAN SÜRGÜNÜN BAFRA KAZASI’NDA TATBİKİ
olmuştur. Nitekim sürgün ilk insan kadar eski bir olgu olarak bilinmektedir. Os-
manlı Devleti’nde de kuruluşundan itibaren sürgün yöntemi devamlı kullanıl-
mıştır. Bu bakımdan Osmanlı Devleti’nde sürgün cezasının uygulanmasında za-
man ve mekâna göre bazen değişiklikler olmuş ve özellikle devletin gücünün
zayıf olduğu zamanlarda ceza olarak kullanılmıştır. Sürgün, kişileri kaybetmek
için değil, ıslah ve onları yeniden kazanmak için yapılmıştır. Özellikle 18. ve 19.
yüzyıllarda yani duraklama ve gerileme döneminde iktisadi, siyasi ve sosyal
problemler bazında toplu ve ferdi olarak sürgün hem Müslümanlara hem de
gayr-ı Müslimlere uygulanmıştır. Bu dönemde devlet görevlerinde çalışanların
sayısı bir hayli fazladır. Bafra kazası da korunaklı ve stratejik olarak uygun bir
konuma sahip olduğu için sanıkların sürgünde cezalarını çektikleri yer olarak
seçilmiştir. Sanıklar buraya sürgün olarak gönderilmiş ve cezalarını Osmanlı
hukuki mevzuatına göre burada çekmişlerdir.
231
TAHA YILMAZ
Kaynakça
Arşiv Kaynakları
Osmanlı Arşivi (BOA), Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Sicilleri Mühimme Defterleri
[A.DVNS.MHM.d ], 115.1675.
Osmanlı Arşivi (BOA), Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Sicilleri Mühimme Defterleri [A
DVNS.MHM.d.], 117. 1044.
Osmanlı Arşivi (BOA), Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Sicilleri Mühimme Defterleri
[A.DVNS.MHM.d], 43.
Osmanlı Arşivi (BOA), Dâhiliye Nezâreti Mektubî Kalemi[DH. MKT]. No. 1539, Gömlek
No. 49.01.
Osmanlı Arşivi (BOA), Muhâsebe Kalemi Belgeleri [DH.EUM.MH]. No.190, Gömlek No.
39.01.
Osmanlı Arşivi (BOA), Muhâsebe Kalemi Belgeleri [DH.EUM.MH]. No.190, Gömlek No.
39.02.
Osmanlı Arşivi (BOA), Muhâsebe Kalemi Belgeleri [DH.EUM.MH]. No.190, Gömlek No.
39.03.
Kitap ve Makaleler
Akman, M.Osmanlı Devleti’nde Ceza Yargılaması. İstanbul: Eren Yayınları, 2004.
Akşit,Cevat. İslâm Ceza Hukuku. İstanbul: Kültür Basın Yayın Birliği, ts.
Arslan, Hüseyin.16. Yy. Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus, İskân, Göç ve Sürgün. İstan-
bul: Kaknüs Yayınları, 2001.
Avcı, Mustafa.Osmanlı Hukukunda Suçlar ve Cezalar. İstanbul: Gökkubbe, 2004.
Aydın, M Akif. Türk Hukuk Tarihi. İstanbul: Beta Yayınları, 2010.
Aydın, M. Akif. “Ceza”.Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Ankara: TDV Yayınları,
1993, 7/478-482.
Bardakoğlu, Ali. “Eşkıya”.Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Ankara: TDV Yayın-
ları, 1995, 11/466-469.
Bardakoğlu, Ali. “Had”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Ankara: TDV Yayınları,
1996, 14/547-551.
Başoğlu, Tuncay. “Ta’zir”.Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Ankara: TDV Yayın-
ları, 2011, 40/198-2002.
Behnesi, Ahmet Fethi.el-Mesuatü’l-Cinaiyye fi’l-Fıkhi’l-İslami. Beyrut: Dâru’l-Kütübü’l-İl-
miyye, 1991.
Bozkurt, Nebi.“Sürgün”.Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Ankara: TDV yayın-
ları, 2010, 38/166.
Cezeri.el-Fıkh ale’l-mezahib. Beyrut: Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1990.
Çalışkan, İsmail. “İslâm Hukukunda Ceza Kavramı”.AÜİFD. 31/374.
232
İSLAM HUKUKU TA’ZİR CEZALARINDAN OLAN SÜRGÜNÜN BAFRA KAZASI’NDA TATBİKİ
Daşlıoğlu, Kemal. “Sürgün”.Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV Ya-
yınları, 2010, 167-169.
Dönmezer, Sulhi -Sahir Erman.Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısmı. İstanbul: Der
Yayınları, 1973.
Ebu Zahra, Muhammed.İslam Hukukunda Suç ve Ceza. çev. İbrahim Tüfekçi, İstanbul:
Kitabevi, 1994, 1/129-130.
Ebu Zehra, Muhammed. el- Cerime ve’l-Ukûbe fî’l-Fıkhi’l-İslâmi.Kahire: Daru’l-fikr, ts.
Ekinci, Ekrem Buğra.Osmanlı Hukuku Adalet ve Mülk. İstanbul: Arı Sanat Yayınları, 2008.
Halifi, Nasır Ali Nasır.ez-Zurufü’l-Müşeddede ve’l-Muhaffefe fi Ukubeti’t-Ta’zir fi’l-Fıkhi’l-
İslami. Mısır: 1993.
İbn Âbidîn, Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdilazîz el-Hüseynî ed-Dımeşkî,Reddü’l-muh-
târ. Beyrut:Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1987.
İbn Hazm. Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd b. Hazm Edelüsî el- Kurtubî. el-Muhallâ.
Beyrut: Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, ts.
İbn Kudâme, Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullâh b. Ahmed b. Muhammed b.
Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî. el-Muğnî. Beyrut: Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye,1984.
ibn Manzur, Ebu’l-Fadl Cemaleddin Muhammed b. Mükkerem. Lisanu’l-Arab. Bey-
rut:Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1990.
ibnü’l-Hümam, Kemalüddin Muhammed b. Abdülvahid es-Sivasi.Şerhü Fethu’l-Kadir.
Beyrut:Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, ts.
İnalcık, Halil.Osmanlı’da Devlet. Hukuk Adalet. İstanbul: Kronik Kitap, 2000.
Kadri, Hüseyin Kazım.Türk Lügatı. İstanbul: 1927.
Karaman, Hayreddin.İslâm Hukuku. İstanbul: İz Yayıncılık, 1982.
Kâsânî, Alauddin Ebu Bekr b. Mes’ud. Bedâî. Beyrut:Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1986.
Komisyon. (Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez, Sadettin Gü-
müş), Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayın-
ları, 2007.
Köse, Osman.Osmanlı’dan Günümüze Eşkıyalık ve Terör. Samsun: 2009, 255-258.
Maverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniye, Beyrut: Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1990.
Özbilgen, Erol.Osmanlı Hukukunun Yapısı. İstanbul: Güray Matbaacılık, 1986.
Sarıçam, İbrahim.Hz. Muhammed’in Evrensel Mesajı. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları, 2007.
Serahsî, Ebu Bekr Muhammed b. Sehl. el-Mebsût. İstanbul: Gümüşev Yayıncılık, 1983.
Şafak, Ali. “Bağy”.Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Ankara: TDY Yayınları, 1991.
Türcan, Talip. “Sürgün”.Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. İstanbul: 2010,
38/166-167.
Türcan,Talip (edt.). İslam Hukuku El Kitabı. Ankara: Grafiker Yayınları, 2012.
Udeh, Abdukadir. et-Teşrîu’l-cinaî fi’l-İslâm. Beyrut: Dâru’l-Kütubi’l-İlmiyye, 1985.
233
TAHA YILMAZ
Udeh, Abdulkadir. Mukayeseli İslam Hukuku ve Beşerî HukukII. çev. Ali Şafak, Ankara:
1990.
Yılmaz, Ejder. Hukuk Sözlüğü. Ankara: 1992.
Zerkâ, Mustafa Ahmed. el-Medhalü’l-Fikhi’l-Âmm. Dımeşk: Dâru’l-Fikr, 1956.
Zuhaylî, Muhammed. ‘Ukubeti’l-Nefyi fi’l-Fikhi’l-İslâmî. Beyrut: Dâru’l-Mektebe, 1998.
234
TASARRUF HAFTASI ETKİNLİĞİ 1932
235
XVII. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA BAFRA VE ÇEVRESİNDE
EŞKIYALIK VE ASAYİŞ SORUNLARI
Giriş
Bafra’yı da içine alan ve idarî bir bölgenin adı olan Canik bölgesi içeri-
sinde bu adı taşıyan bir yerleşim yerine sahip değildir. İlk dönemler için Canik
bölgesi Selçuklu tarihlerinin sadece Samsun ve çevresini yani sahil şeridini içe-
ren bölgeyi tanımlamak için kullanılan bir tabir olup, esasında güneyde Nik-
sar’dan Gümüşhane’ye kadar uzanan hattı kapsayan bölgeyi içine almaktadır.
Karadeniz sahilindeki sınırları ise doğuda Trabzon’a kadar uzanmakta, Batı ta-
rafında ise Sinop’a kadar yaklaşmaktadır2. Bafra’nın tarihi M.Ö. 4500’lü yıllara
kadar uzanmaktadır. Bafra yakınlarında yer alan İkiztepe’de Kalkolitik Çağa ait
yerleşim izleri bulunmuştur3. Bafra, XII. yüzyılda Danişmendli akınlarına karşı
direnmiş ve 1214 yılına kadar da Bizans’ın hâkimiyetinde kalmıştır. Bölgede ilk
Türk hâkimiyeti böylece 1214 tarihinde Türkiye Selçuklu Hükümdarı II. İzzettin
Keykâvus’un Doğu Roma İmparatorluğu’nun burada bulunan hâkimiyetine son
vermesiyle başlamıştır. Selçuklu hâkimiyetinin sonlarına doğru Bafra, XIII. yüz-
yıl sonlarında Sinop’ta kurulan Pervaneoğullarının yönetimine, sonrasında ise
Bafra Beylerinin idaresi altına girmiştir4.
Bafra Beyleri 1335’te İlhanlı otoritesinin yıkılışının yarattığı iktidar boş-
luğunda kendisinden daha büyük çapta olan beyliklerin mücadeleleri arasında
yerini mütevazı biçimde korumayı başarmıştır. Bafra beylerinin kimlikleriyle
ilgili olarak en önemli veriler Bafra’daki Emirza Bey türbesinden elde edilmiş-
tir. Bafra Emirri Emirza Bey ve aile fertlerinin medfun bulunduğu türbe günü-
müze kadar ulaşmıştır. Gerek bu türbenin kitabesinden ve gerekse de tahrir
237
HAMİT KARASU
defterleri gibi bazı belgelerden Emirza Bey’in bölge için önemli bir şahsiyet ol-
duğu anlaşılmaktadır.5
Canik ve çevresi XIV. yüzyıl boyunca mahalli beyliklerin hâkimiyetinde
kalmış ve bu durum bölgenin Osmanlılar tarafından alınmasına kadar da devam
etmiştir. Osmanlı dönemi öncesi Türk hâkimiyeti döneminde kurulan Canik
Beylikleri bölgedeki Türk hâkimiyetinin yerleşmesinde önemli bir rol oynamış-
tır6. Bafra ve çevresi Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı egemenliğine girmiş,
Ankara Savaşı’na kadar da bu durum devam etmiştir. Candaroğlu İsfendiyar
Bey 1411 yılından kısa bir zaman önce Canik bölgesini ele geçirmiş ve sonra-
sında oğlu Hızır Bey’e bırakmıştır7. Ankara Savaşı’ndan sonra bölgedeki Türk
hâkimiyeti bir süreliğine kaybedilmişse de Candaroğulları hâkimiyeti, 1419 yı-
lında Osmanlı hükümdarı Çelebi Mehmet’in bölgeye yaptığı sefere kadar sür-
müş ve şehir devletin yıkılışına kadar Osmanlı idaresinde kalmıştır. Canik ve
çevresi Osmanlı idaresine girdikten sonra klasik sancak olarak yapılandırılmış-
tır. Başlangıçtan itibaren idari açıdan Rum Beylerbeyliği ’ne (daha sonra Sivas
Eyaleti) bağlı olan Canik Sancağının bu durumu Cumhuriyet dönemine kadar
devam etmiştir8.
Fetret döneminin ardından Anadolu’da yeniden toparlanma hareketi baş-
latan Osmanlı Devleti, merkezi Sivas olan beylerbeyliğini tesis etmiştir. Bu dö-
nemde Canik henüz müstakil bir sancak olmayıp, merkezi Amasya olan şehzâde
sancağına bağlıdır. Canik’in Rum Beylerbeyliğine bağlı sancak olarak teşkilat-
lanması ise Yavuz Sultan Selim zamanında olmuştur9. Canik Sancağı Osmanlı
hâkimiyeti altına girdikten sonra klasik sancak olarak yapılandırılmış ve Canik
Sancağı Beyleri XVI. yüzyılın sonlarında kendir mukataasını iltizam olarak al-
5 Türbe ile ilgili ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz. Zeki Oral, “Durağan ve Bafra’da İki Türbe”, Belleten,
XX (79), 1956, s. 385-410.
6 Tellioğlu, age., s. 147.
7 Karagöz, agm., s. 133.
8 Öz, age., s. 18-26; Merkezî devlet yapısının kesintiye uğradığı Fetret Dönemi’nin ardından 1413
yılında Rum Beylerbeyliği tesis edilmiş ve eyaletin sancakları içerisinde Amasya, Sivas, Tokat, Şe-
binkarahisar (Karahisar-ı Şarki) ve Çorum sancakları ile Canik Sancağı da yer almıştı. 1413 yı-
lında yapılan bu düzenlemede muhtemelen Canik bölgesinin küçük bir kısmı yer almıştır. Çünkü
Rum Beylerbeyliğinin ilk yapılanmasında Canik bölgesindeki beyliklerin zayıf da olsa hâkimiyet-
lerini sürdürdükleri bilinmektedir. Hacı Emiroğulları ve Kubadoğulları idaresindeki yerler II. Mu-
rad devrinde Osmanlı hâkimiyetine girdiği için Canik bölgesinin tamamının ancak 1428 yılından
itibaren Osmanlı idari sistemi içerisine dahil edildiği söylenebilir. Rum Beylerbeyliğinin merkezi
başlangıçta Amasya iken 1418 yılında Sivas’a kaydırılmıştır. Kılıç, Orhan, “Osmanlı Dönemi İdarî
Uygulamalar Bağlamında Canik’in Yönetimi ve Yöneticileri”, Samsun Araştırmaları-Tarihsel Geç-
miş, ed. Doç. Dr. Cevdet Yılmaz, Samsun 2013, s. 129.
9 Karagöz, Rıza, “Canik’in İdari Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyet’e Canik, ed. Cevdet
238
XVII. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA BAFRA VE ÇEVRESİNDE EŞKIYALIK VE ASAYİŞ SORUNLARI
mak şartıyla göreve tayin edilmişlerdir. XVIII. yüzyılda bölge muhassıllar tara-
fından yönetilmeye başlanmış ve bu gibi bölgelere muhassıllık denilmiştir. Mu-
hassıllık statüsü yanında malikâne boyutu da eklenmiştir. Böylece Canik yöne-
timinde çift başlı bir sistem muhassıllık-malikâne uygulaması başlatılmıştır10.
Osmanlı Devleti hâkimiyetinde Bafra Kazası Canik Sancağının en batı-
sında yer almaktadır. Bafra Osmanlı egemenliğine girdikten sonra Nahiye ola-
rak idare edilmiş ve XVI. yüzyılda bir idari birim olan kaza statüsünde yönetil-
miştir. Daha sonraki yıllarda tekrar nahiye olarak kayıtlara geçen Bafra 1854
yılında ilgili defterlere kaza statüsünde bir yerleşim birimi olarak kaydedilmiş-
tir11. XV. yüzyılda Bafra, merkez Bafra ve bağlı 6 nahiye (Üskübi, Martakale,
Emlâk, Değirmenözü, Pazarlı, Harıs) ile 110 köyden meydana gelmektedir12. Ca-
nik Sancağı XV. ve XVI. yüzyılda Samsun, Bafra, Kavak, Arım (Çarşamba hava-
lisi), Terme, Ünye ve Satılmış tımar nahiyeleri olmakla birlikte aynı zamanda
birer kadılık bölgesi yani kaza durumunda idi13. Canik Sancağında bulunan köy
ve hane sayılarını veren Öz, 1576 için Bafra’nın köy sayısını 138, 1642 yılı için
ise bazı köylerin Alaçam’a bağlanmasına bağlı olarak 110 olarak vermektedir14.
Bafra ve Çevresinde Eşkıyalık
Tarihin her döneminde eşkıyalık hareketleri ve asayiş sorunları toplum-
lara sorunlar açmış ve bunları engellemek isteyen devletleri uğraştırmıştır. Da-
hası özellikle taşrada görevli devlet adamlarının halka zulmettikleri ve çıkarla-
rına uygun olarak halka baskı uyguladıkları bilinen bir gerçekliktir. Osmanlı ta-
rihi de bu gerçeklikten azade değildir. İnceleme alanımız olan Bafra’da ise tüm
Osmanlı tarihi boyunca birçok kanundışı olayın yaşandığı görülmüştür. XVI.
yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan suhte hareketleri ile ilgili Bafra’da çok sa-
yıda olayın yaşandığı bir çalışmada ele alınmıştır. Yine aynı dönemde Celali eş-
kıyalarının zaman zaman Bafra’da sorunlara yol açtıkları görülmektedir.15 Ta-
kip eden yüzyılın ilk yarısında ise görece daha az asayiş sorunları yaşanmıştır.
Bu sorunlardan en önemlisi Ali isimli şaki tarafından çıkarılmıştır. Ali’nin şeka-
veti sebebiyle devlet tarafından idam edilmesinden sonra çetesi, kethüdası olan
Tarihsel Geçmiş, ed. Doç. Dr. Cevdet Yılmaz, Samsun 2013, s. 45.
14 Mehmet Öz, “Onbeşinci Yüzyıldan Onyedinci Yüzyıla Samsun Yöresi”, Samsun Araştırmaları-
Tarihsel Geçmiş, ed. Doç. Dr. Cevdet Yılmaz, Samsun 2013, s. 30.
15 Meryem Kaçan Erdoğan, “XVI. Yüzyılın İkinci Yarısında Bafra’da Kanun Dışı Olaylarla Müca-
dele”, 1. Bafra Sempozyumu, 3-6 Kasım 2022, Bafra; Galip Çağ, “Bafra’da Suhte Olayları ve Osmanlı
Merkezinin Tepkileri”, 1. Bafra Sempozyumu, 3-6 Kasım 2022, Bafra.
239
HAMİT KARASU
240
XVII. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA BAFRA VE ÇEVRESİNDE EŞKIYALIK VE ASAYİŞ SORUNLARI
241
HAMİT KARASU
242
XVII. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA BAFRA VE ÇEVRESİNDE EŞKIYALIK VE ASAYİŞ SORUNLARI
memur olan Kapıcıbaşı Hacı Mustafa’ya yazılan hükümle söz konusu suçları iş-
leyenlerin yakalanarak kadı mahkemesinde yargılanmaları ve verilen cezanın
infaz edilmesi emredilmiştir.29
1699 ise senesinde tüccardan olmakla beraber aslen tımarlı bir sipahi
olan Deli Baltaoğlu Mehmed Sipahi işlediği çeşitli suçlardan dolayı daha Samsun
kalesine kale-bend edilmesi için ferman yazılmasına rağmen bu uygulanmadı-
ğını Bafra Müftüsü Abdürrahim yazdığı arzında bildirmiştir. Bunun üzerine ya-
zılan hükümle söz konusu kişinin kale-bend edilmesi için yeniden ferman gön-
derilmiştir.30
Son olarak ise 1708 senesinde Bafra Kadısı Ömer İstanbul’a yazdığı
ilamda Bafra ahalisinin toplanarak mahkemeye geldiklerini ve Gazi Beyli ve
Şeyh Ulaş köyleri sipahilerinden Ferruh oğlu Hasan Bey isimli kişi halka zulmet-
miş ve yoldan geçenlerin mallarını gasp ettiğini belirtmiştir. Padişah III. Ahmed
kendisine sunulan bu ilamın üzerine düştüğü hatta Hasan Bey’e nasihatte bulu-
nulması ve bir daha kimseye müdahale etmemesi sözüne karşılık bir ceza veril-
memesini emretmiştir.31
Kalyon İnşası ve Muhtemel Bağlantılı Olaylar
1690 senesinde Osmanlı Devleti Sinop’ya Çayağzı isimli mevkide üç adet
kalyonun inşa edilmesini emretmiştir.32 Bu kalyonlar için gerekli olan kereste-
nin bir kısmının diğer kazalarla Bafra’dan temini istenmiştir.33 Bu arada kalyon
inşası devam ederken Canik Sancağına bağlı kazaların avarızhanelerinin yeni-
den sayılması istenmiş ve Canik Muhassılı Hüseyin bu işle görevlendirilmiştir.
Ancak, Hüseyin 10 kazanın tahririni tamamladıktan sonra aralarında Bafra’nın
da bulunduğu diğer birkaç kazanın ahalisi kazalarında başka kazalardan gelen
ahali bulunduğunu ve bu sebeple, tahrir yapılırsa hane sayılarının fazla çıkaca-
ğını ileri sürerek tahrir yapılmasına direnmişlerdir.34
Bu arada kalyon inşasına mübaşir olarak görevli Kapıcıbaşı Osman
Ağa’nın birtakım problemlere sebep olduğu anlaşılmaktadır. Osman Ağa’nın
kalyonların inşası için kereste temin etmesi istendiği Sinop, Samsun, Alaçam,
Bafra, Ökse ve Kavak kazaları ahalilerine “bedel” adı altında çeşitli masraflar
yüklemiştir. Osman Ağa’nın bu şekilde 26.235 kuruş topladığı tespit edilmiştir.
Bu meblağın sahiplerine iadesi emredilmiştir.35
243
HAMİT KARASU
244
XVII. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA BAFRA VE ÇEVRESİNDE EŞKIYALIK VE ASAYİŞ SORUNLARI
Sonuç
Bafra Kazasında XVII. yüzyılın ikinci yarısında eşkıyalık ve asayiş sorun-
larını ele aldığımız bu çalışmamızda XVI. yüzyıldaki suhte ve Celali hareketle-
rine benzer şeklinde yaygın bir eşkıyalık durumunun söz konusu olmadığı ve
bahsi geçen bu hareketin Bafra örneğinde XVII. yüzyıla ulaşmadığı görülmüştür.
İncelediğimiz dönem olan XVII. yüzyılın ikinci yarısında ise adi eşkıyalık ise her
zaman ve her yerde olduğu gibi Bafra’da da halkı ve zaman zaman devlet görev-
lilerini tehdit etmiştir. Ne var ki, bu durum genel yaşamı etkileyecek boyuta hiç-
bir zaman ulaşmamıştır ve münferit örnekler olarak kalmıştır. Reayayı asıl ra-
hatsız eden sorunlar ise genelde ya devlet görevlilerinden ya da ayanlık iddia-
sında olan yerel güç sahiplerinden kaynaklanmıştır. Reaya bu kişilerin müda-
halelerini önlemek için yazdıkları dilekçelerle önce merkeze başvurmayı yani,
yasal haklarını kullanmayı tercih etmişlerdir. Taleplerine olumlu cevap alama-
dıklarında ise Müftü Abdürrahim önderliğindeki örnekte görüldüğü üzere halk
kitleler halinde harekete geçmiş hatta devlete karşı koymayı göze almıştır.
Kaynaklar
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Kaynakları
Mühimme Defterleri
MD. 79, 182/944, 13 L 1019.
MD. 88, 15/18.
MD. 92, 15/69.
MD. 96, 87/329.
MD. 100, 30/93.
MD. 101, 52/168.
MD. 102, 156/622.
MD. 103, 96/701.
MD. 110, 625/2903.
MD. 111, 54/184; 197/694; 513/1780.
MD. 112, 77/252.
MD. 114, 155/631.
MD. 115, 227/1003; 268/1160; 268/1161; 406/1774; 409/1792; 549/2437;
608/2685; 609/2688.
Ali Emiri Tasnifi
AE. SMMD. IV, 6/606.
AE. SMMD. IV, 15/1632.
AE. SMST. II, 86/9260.
Cevdet Tasnifi
BOA, C. ZB. 46/2278.
İbnül Emin Tasnifi
245
HAMİT KARASU
246
Bafra Han
247
MÜHİMME DEFTERLERİNE GÖRE BAFRA’DA GÜVENLİĞİN
SAĞLANMASI (1700-1750)
Giriş
Çalışmamızın ana kaynağını oluşturan Mühimme defterleri; Divan-ı Hü-
mayun’da tutulan zabıt suretlerinin kaydedildiği defterlerdir. Bu yönde Divan-
ı Hümayun’da kararlaştırılan konulara ilişkin padişahın da onayının alınmasıyla
düzenlenen ferman suretlerinin kaydedildiği defterler olarak da bilinmektedir.
Aslında XVII. yüzyıl sonlarından itibaren genelleşen bu uygulama daha önceleri
mîrî ahkâm defterleri veya ahkâm-ı mîrî olarak adlandırılıyordu. Mühimme def-
terlerinde kayıtlı hükümler; Osmanlı Devleti’nin sınırları içerisinde merkez ve
taşra teşkilâtının idarî yapısı ve çalışma şekilleri, devlet-tebaa ve devlet-esnaf
münasebetleri, imar, iskân ve iktisat siyasetleri, iç siyaset, isyanlar ve bastırılma
şekilleri, askerî tarih, strateji, dış siyaset ve yabancı devletler yanında adlî ve
idarî konularla ilgilidir. Haliyle bu konular arasında yer alan güvenlikle ilgili hü-
kümler bir bölgenin huzur ve asayişinin nasıl sağlandığını, güvenliğin nasıl tesis
edildiğini bize göstermektedir.2
Tarih boyu yöneticiler, idarelerindekilere hükmedebilmek ve onların hu-
zurunu sağlayabilmek için güvenliğe oldukça önem vermişlerdir. Başta kendi
güvenlikleri olmak üzere toplum güvenliğinin sağlanması, yöneticilerin önce-
likli görevleri arasında yer almıştır. Toplumu oluşturan halk da ancak güvende
olduğu veya bunun tam olarak sağlandığını bildiği zaman yerinde, yurdunda
huzur içerisinde yaşamakta ve yönetime tam bir itaat içinde bulunmaktadır.
Aksi gelişmeler devleti iki büyük sorunla karsı karsıya bırakır. Bunlardan biri;
durdurulması zor olan ve geniş kitleleri etkileyen göç hareketidir. Böyle bir dav-
249
TEMEL ÖZTÜRK
3 Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (bundan sonra BOA), Bâb-ı Âsâfi Divân-ı Hümâyûn Mühimme
Defterleri (bundan sonra A.DVN.MHM.d), Defter numarası (bundan sonra nr.) 134, s. 105-106,
hüküm numarası (bundan sonra /) 366-367, s.372/1280-1281.
4 XVII. yüzyılda devletin önemli uğraş alanlarından biri olan suhte isyanlarına dâhil olan bazı
grupların Bafra’da görüldüğü bilinmektedir. Bkz. BOA, A.DVN.MHM.d, nr.7, s.474/1366; BOA,
A.DVN.MHM.d, nr.16, s.256/501; BOA, A.DVN.MHM.d, nr.26, s.61/163.
250
MÜHİMME DEFTERLERİNE GÖRE BAFRA’DA GÜVENLİĞİN SAĞLANMASI (1700-1750)
5 Temel Öztürk, “Ahkâm Defterlerine Göre Trabzon ve Çevresinde Güvenlik (1742-1760)”, Ulus-
lararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 8 (2010), s.36-37.
6 Ali Bardakoğlu, “Eşkıya”, DİA, C. 11 (1995), s.463. Bölgedeki eşkıyalık faaliyetleri ve eşkıyalık
hakkında geniş bilgi için bkz. Selim Özcan, “ XVIII. Yüzyılda Canik (Samsun) Sancağında Eşkıyalık
Hareketleri”, Osmanlı’dan Günümüze Eşkıyalık ve Terör, ed. Osman Köse, İlkadım Belediyesi Ya-
yınları, Samsun 2017, s.109-119; Mücteba İlgürel, “ Eşkıya (Osmanlılar’da Eşkıyalık Hareketleri)”,
DİA, C. 11 (1996), s.466-469; Mehmet Öz, “Modernleşme-Öncesinde Osmanlı Toplumunda Eşkı-
yalık Hareketlerinin Niteliği ve Özellikleri”, Osmanlı’dan Günümüze Eşkıyalık ve Terör, ed. Osman
Köse, İlkadım Belediyesi Yayınları, Samsun 2017, s.11-19.
7 Şaban Bayrak, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Anadolu’da Eşkıyalık Olayları, Doktora Tezi, İnönü Üni-
251
TEMEL ÖZTÜRK
kıyalık aslında işlenen suç çeşitliliği yönünde kendi içerisinde bir grup oluştur-
maktadır. Bu grupta, ferdi uygulamalar yanında birkaç kişinin bir araya gelme-
siyle oluşan toplu uygulamalar da yer alır.8
Meseleye Bafra boyutuyla baktığımızda halkın eğilim gösterdiği güvenlik
dışı hareketler tam olarak eşkıyalık olarak adlandırılmaktadır. Zira bunlar ara-
sında yol kesmek, mal gaspı, halka zulüm gibi hareketler yer almaktadır. Çalış-
manın kaynağını oluşturan Mühimme defterlerine göre bu tür olaylar dönem
içerisinde Bafra’nın birçok yerinde görülmektedir. Mesela Sivas Beylerbeyine
yazılan bir emirde Gedegra sakinlerinden bir takım eşkıyanın Bafra Kazasına
sığınıp yolcuları soymaları nedeniyle hapsedilmeleri istenmektedir.9
Öte yandan Bafra’nın ileri gelenlerinin eşkıyalık girişimleri ve yaptıkları
zulüm karşılığında gerekli cezaların verilmesi için yöneticilere emirler gönde-
rildiğini görmekteyiz. Bilhassa devletin Sinop’un Küplüağzı mevkiindeki kalyon
inşasında kereste temin ettiği Engiz Dağı’ndaki çalışmaları 2000 silahlı reaya ile
engelleyen dönemin Bafra Müftüsü Abdurrahim’in Trabzon kalesine hapsedil-
mesi istenmektedir.10 Buradaki kalyonların inşası ile görevlendirilen Meh-
met’in, durumu Divan’a bildirmesi üzerine müftü Trabzon Kalesine hapsedil-
mişken kaçtığı bilgisi üzerine muhtemelen bu süreçle alakalı olan yine
Bafra’dan müftünün arkadaşı Hasan’ın Trabzon kalesine hapsedildiğini görüyo-
ruz.11 Ayrıca bu olayla irtibatlı olarak müftünün talebesi olduğu için Samsun ka-
lesinde tutulan fakat müftünün firarıyla ilişkisi olmadığı anlaşılan Şaban da ser-
best bırakılmıştır.12 Neticede yakalanarak tekrar Trabzon kalesine kapatılan
müftünün bir daha memleket işlerine karışmamak ve Bafra’da oturmak şartıyla
serbest bırakıldığı anlaşılmaktadır.13 Akabinde arkadaşı Hasan da serbest bıra-
kılmıştır.14 Bafra’da kalyonların inşa sürecinin durdurulması için eşkıyalık ha-
reketlerinin ertesi yıl 1710’da da devam ettiğini görmekteyiz. Bu kez 400’den
fazla silahlı halkı örgütleyen çeşitli köylerdeki 33 elebaşının derhal yakalanarak
cezalandırılması için Divan-ı Hümayuna gönderilmesi emredilmektedir.15 Bu-
252
MÜHİMME DEFTERLERİNE GÖRE BAFRA’DA GÜVENLİĞİN SAĞLANMASI (1700-1750)
nunla ilgili bir başka hükümde de muhtemelen daha teferruatlı bir tahkikat so-
nucu 42 elebaşının Divan-ı Hümayuna gönderilmesi gerektiği bildiriliyordu.16
Aslında Bafra vs. diğer bölgelerden kesilecek keresteler için halkın önceden söz
verdikleri ve kerestelerin değerlerinin tam hesaplanarak halka zulmedilme-
mesi sürekli dile getirilmesine rağmen devletin bu önemli faaliyetini akamete
uğratmak için yapılan tüm bu girişimler eşkıyalık olarak yorumlanmaktadır.17
Bahsi geçen eşkıyalık faaliyetinden ferdi olarak cereyan eden ve Bafra’da
halkın ailelerine, namuslarına sataşarak haksız paralarını alan Mehmet’in bu
durumdan men edilerek aldıklarının da geri verilmesi sağlanmıştır.18 Yine Ala-
çam’da çiftlik basarak eşyaları yağmalayan eşkıyanın yakalanarak hapsedilmesi
Bafra kadısına emredilmektedir.19
Bu ifade edilenler yanında yol kesen eşkıyalık faaliyetlerini de Bafra’da
görmekteyiz. Zira Bafralı tüccar olan Şaban’ın Tokat’tan dönerken Bafra yakın-
larında yolunu kesip malını gasp eden eşkıyanın yakalanarak hapsedilmesi
bunu tasdik etmektedir.20 Buna benzer bir olay da bu kez Bafra kadısının müra-
caatı üzerine haklarında defaatle ceza emri çıkan ve Kavak’taki tüccarları yağ-
malayanların hapsedilmeleri adına Kavak kadısı, Canik muhassılı ve Canik ka-
lesi dizdarına bir emir olarak bildirilmiştir.21
Bafra’nın bir takım önde gelen simalarının da 18. yüzyılın ilk yarısında
zulüm olarak nitelendirilen eşkıyalık hareketlerine başvurduğunu görmekte-
yiz. Mesela tüccardan Deli Balta oğlu Mehmet isimli sipahinin kendi halinde ol-
madığı vurgulanarak hapsi istenmektedir.22 Yine Bafra’da görevli mütesellimle-
rin bölgedeki bazı eşraf ve ayanlar tarafından görevlerine başlatılmadıkları gö-
rülmektedir. Bu yönde Atik Ali Paşa Vakfı’nın Bafra’daki köylerinden gelirleri
toplamakla görevlendirilen mütesellimlere engel olunmuştur.23
Bafra’nın Güvenliğini Sağlayan Unsurlar
Buraya kadar ifade edilen kanun dışı olaylar karşısında Bafra’nın güven-
liği nasıl temin ediliyordu? Bu soruya, bu çalışmanın sınırları ve içeriği gereği
genel bilgilerden ziyade Mühimme defterlerine dayanarak cevap vermek daha
253
TEMEL ÖZTÜRK
elzemdir. Çok iyi bilinir ki; Osmanlılarda güvenlikten ve reayadan birinci dere-
cede padişah sorumludur. Gerek şer’i gerekse örfi hukuk bu yetkiyi doğrudan
padişaha vermektedir. İmparatorluğun genelinde reayanın güvenliğinin sağlan-
ması ve düzenin korunması için padişah bu yetkisini devletin diğer görevlile-
rine devredip onları sorumlu tutmaktadır. Vilayetlerde bu iş için en yetkili vali-
lerdir. Valiler, bu uygulamayı hukuki zemine bağlı olarak eyalet divanı aracılı-
ğıyla gerçekleştirmektedirler. Halktan zulme ve haksızlığa uğrayanlar, ferdi ola-
bildiği gibi toplu olarak da bu divana başvurabiliyorlardı. Haliyle merkezdeki
Divan-ı Hümayunun bir prototipi olarak taşrada yer alan eyalet divanları gü-
venliği sağlamada önemli fonksiyonlar üstlenmektedir.24
Valilerden sonra Trabzon’un Canik (Samsun) Sancağına bağlı Bafra’nın25
güvenliğini sağlayan en etkin unsur gerek vilayet merkezinde gerekse buradaki
kalede yer alan garnizon birlikleridir. Bunlar yeniçeri, cebeci ve topçulardan
oluşan kapıkulu birlikleri ile şehirdeki timarlı sipahiler ve kale kuvvetlerinden
meydana gelmektedir. Bafra da dâhil olmak üzere vilayetin güvenliğinin sağlan-
masında önemli rol üstlenen bu garnizon birlikleri içerisinde ilk sırayı doğru-
dan bu amaca hizmet eden kapıkulu birlikleri oluşturur.26
Taşradaki bu kapıkulu garnizonlarının başında merkezdeki yeniçeri ağa-
sının takririyle şehirdeki yeniçeriler arasından görevlendirilen bir çavuş (zabit)
yer alırdı. Kazalardaki birliklerin başında ise şehirdeki çavuşun mektubu ve di-
vandan yazılan hükümle tayin olunan yeniçeri serdarları bulunurdu. Bu kapı-
kulu birliklerinin en önemli görevi kale muhafızlığı idi. Üç yıl nöbetle bu görevi
yürüten birliklerin yerine İstanbul’dan yenileri gönderilirdi. Şehirdeki kapıkulu
birlikleri güvenlik noktasında bilhassa eşkıyanın takibi, yakalanarak yargı kar-
şısına çıkartılması ve verilen cezanın uygulanması ile halkın güvenliğinin sağ-
lanması yönünde önemli görevleri icra etmektedir.27
Taşrada güvenliği sağlayan askeri garnizon içerisinde timarlı sipahiler de
yer almaktaydı. Bu noktada her timarlı sipahi bulunduğu bölgenin güvenliğin-
den sorumlu idi. Asayişi bozan olayların önemli takipçileri idi. Reayanın haksız-
lığa uğraması karsısındaki sorumlulukları da önemlidir. Bunlar bazen de kalede
Kuzey ve Doğu Seferlerinde Savaş ve Trabzon, Serander Yayınları, Trabzon 2011, s.54-61.
254
MÜHİMME DEFTERLERİNE GÖRE BAFRA’DA GÜVENLİĞİN SAĞLANMASI (1700-1750)
görev almakta ve her hangi bir saldırıya karşı kaleyi muhafaza etmekteydiler.28
Bilindiği üzere kaleler ortaçağda olduğu gibi yeniçağda da muhkem yapılarıyla
yerleşim birimlerinin güvenliğinde önemli bir yere sahipti. Bu yönde şehrin sa-
vunması için titizlikle inşa edilmekteydiler. Mühimme defterlerinde Bafra’nın
güvenliğine yönelik olmak üzere Giresun Kalesi, Samsun Kalesi ve Trabzon Ka-
lesi zikredilmektedir.29 Bilhassa suçluların hapsedilmesine yönelik dile getiri-
len bu kaleler içerisinde Helenistik Dönemden kalan Bafra’nın Asar Kalesi’ne,
muhtemelen 18. yüzyılın ilk yarısındaki pasif durumuna bağlı olarak değinilme-
miştir.
Yukarıda bahsedilen askeri kuvvetler yanında Bafra’da güvenliği sağla-
yanlar arasında resmi görevliler de bulunmaktaydı. Bu yönde kadı’nın güvenlik
açısından yetki ve sorumluluğu hukuk ve ceza davalarını içermektedir. Kadı,
mahkemelerin görülmesi, suçluların cezalandırılması ve gerekirse herhangi bir
davanın sonuçlanması için Divan-ı Hümayuna gönderilmesi gibi önemli görev-
leri icra etmekteydi. Kadı’nın geniş yetki alanı içerisinde asayişten de sorumlu
olduğunu biliyoruz. Bilhassa şehrin kalesinin düzen ve iş takibi kadı’nın sorum-
luluğundaydı. Ayrıca kale ve şehirlerin muhafazası için uygun olmayan yerlere
ev ve dükkân yapılmaması, kalenin imarı ve savunma düzeninin gözetilmesi de
kadı’nın güvenlik noktasında sorumlulukları arasındaydı.30 Bu hususta Bafra’da
güvenliğin tesisine yönelik Mühimme defterlerinde Bafra kadısını muhatap
alan çeşitli emirler yer almaktadır.31
Bu emirlerin bir kısmı Bafra naibini de içermektedir. Devletin onlara gü-
venlik noktasında önemli görevler yüklediğini hükümlerden rahatlıkla anlaya-
biliyoruz. Zira güvenliğin veya bir yolsuzluğun önlenmesi için Bafra’nın bağlı
olduğu Samsun ve Trabzon’a gönderilen hükümler arasında Bafra yöneticileri
28 Taşradaki tımarlı sipahilerin güvenlik açısından önemi için bkz. Ömer Lütfi Barkan, “Timar”,
İA, C. XII/I (1979), s.306, 311; Ö. L. Barkan, “Feodal Düzen ve Osmanlı Timarı”, Türkiye’de Toprak
Meselesi, Gözlem Yayınları, İstanbul 1980, s.882–885.
29 BOA, A.DVN.MHM.d, nr.111, s.54/184; s.513/1780; BOA, A.DVN.MHM.d, nr.112, s.77/252; BOA,
BOA, A.DVN.MHM.d, nr. 118, s.121/536; BOA, A.DVN.MHM.d, nr.121, s.240/964; BOA,
A.DVN.MHM.d, nr. 122, s.118/346, s.143/415; BOA, A.DVN.MHM.d, nr. 129, s. 217/837,
s.223/854; BOA, A.DVN.MHM.d, nr. 135, s.466-467/1674.
255
TEMEL ÖZTÜRK
32 BOA, A.DVN.MHM.d, nr.111, s.54/184, s.513/1780; BOA, A.DVN.MHM.d, nr.112, s.77/252; BOA,
256
MÜHİMME DEFTERLERİNE GÖRE BAFRA’DA GÜVENLİĞİN SAĞLANMASI (1700-1750)
Öte yandan bölge nezdinde alınan cezai tedbirlerin sonuçsuz kaldığı du-
rumlarda doğrudan Divan’da yargılama ve cezalandırma şeklinde süreçlerin ol-
duğunu görmekteyiz. Mesela Sinop’taki kalyon inşasını akamete uğratan
Bafra’daki eşkıyaların bölgedeki ceza süreci kâfi gelmediğinden önderlerinin
Divan’da cezalandırılmasına karar verilmiştir.38 Ayrıca Bafra, güvenliği tehdit
edici davranışlar yanında devletin bazı cezai uygulamalarında yardımcı olan bir
konumda da görülmektedir. Eşkıyalıklarıyla meşhur olan Canik Sancağının Ka-
vak Kazasındaki Hasan Çavuş ile Abdülbaki hakkında yapılacak soruşturmada
Bafra ahalisinden bilgi alınarak sicillerinin düzenlenmesi ve Divan-ı Hümayuna
gönderilmesi bu açıdan dikkat çekicidir.39
Bafra, civar bölgelerin güvenliğinin sağlanmasında da rol almıştır. Mesela
Kengırı (Çankırı) ahalisinden bazılarının vergilere müdahale etmek üzere
zulme yol açtıklarından bunların Bafra Kazasına sürgün edilmesi emredildi.40
Bu hususta yine civar bölgelerin güvenliğinin sağlanması yönünde ahalinin elin-
deki silahları alınarak Cephane-i Amireye gönderilmesi ve halkın adağa bağlan-
ması şeklinde uygulamalar da gerçekleştirilmekteydi. Zira Kavak kazasında eş-
kıyalık yapanların önünün alınması için böyle bir uygulamanın yapılması Bafra
kadısına da bildiriliyordu.41
Aslında Bafra’da güvenliğin sağlanması en etkili olarak belki de caydırıcı
cezaların uygulanmasıyla gerçekleştiriliyordu. Çalışmamızın ana kaynağını
oluşturan Mühimme kayıtları Divan-ı Hümayunda alınan kararların hukuki bir
tescili olarak bu hususun bir yansımasını ortaya koyuyordu. Yukarıda değindi-
ğimiz Bafra ve civarında meydana gelen her türlü kanun dışı olayın veya keli-
menin tam anlamıyla eşkıyalığın cezasız bırakılmaması görevlilerin hassasi-
yetle üzerinde durduğu konular arasında yer alır. Zaten Divan-ı Hümayundan
Bafra veya civar yöneticilerine gönderilecek hükümlerde uygulanması gereken
ceza veya tedbir ya da tembihler açıkça bildirilmektedir. Bunlar arasında hap-
sedilen tutukluların asla serbest bırakılmaması vurgulanmakla beraber42 ancak
bir daha kanun dışı işlere bulaşmamak ve devlet işlerine karışmamak şartıyla
yani bir nevi şartlı tahliye edilmeleri gerektiği üzerinde de hassasiyetle durul-
maktadır.43
s.409/1792.
257
TEMEL ÖZTÜRK
44 BOA, A.DVN.MHM.d, nr.111, s.54/184, s.197/694; BOA, A.DVN.MHM.d, nr. 115, s.227/1003,
s.268/1160-1161; BOA, A.DVN.MHM.d, nr. 121, s.240/964; BOA, A.DVN.MHM.d, nr.122,
s.118/346, s.143/415.
45 BOA, A.DVN.MHM.d, nr.134, s.105-106/366-367, s.372/1280-1281.
46 BOA, A.DVN.MHM.d, nr.115, s.549/2437, s.608/2685, s.609/2688.
47 BOA, A.DVN.MHM.d, nr.118, s.121/536.
48 BOA, A.DVN.MHM.d, nr.117, s.238/1044.
49 BOA, A.DVN.MHM.d, nr.130, s.402-403/1203.
258
MÜHİMME DEFTERLERİNE GÖRE BAFRA’DA GÜVENLİĞİN SAĞLANMASI (1700-1750)
Öte yandan civar bölgelerde eşkıyalık halinde olan grupların bu tür girişimleri-
nin engellenmesi ve halkın bunlara katılmaması için adağa (nezre) bağlanma-
ları istenirdi. Hatta bu grupların güvenliği tehdit eden hareketlerini engellemek
amacıyla kendilerinin ve halkın elindeki tüm silahların İstanbul’daki cephaneye
gönderilmesi konusundan asla taviz verilmezdi.50
Sonuç
Görüldüğü üzere Bafra’nın bulunduğu coğrafi konuma da bağlı olarak 18.
yüzyılın ilk yarısında bölgede güvenliği tehdit edici bir takım gelişmeler ya-
şandı. Sosyal düzeni bozucu bu gelişmeler karşısında halkın ve yöneticilerin
şikâyetleri, devlet merkezinde konunun ehemmiyetini ortaya koymakla bera-
ber bu girişimlerin önlenmesi için gerekli kararların alınmasını da etkin kıldı.
Binaen aleyh devletin beyni olarak telakki edilen Divan-ı Hümayunda alınan bu
kararların işlendiği Mühimme defterleri cezai uygulamaların yerine getirilmesi
için hukuki tescili de ortaya koymaktaydı. Artık bundan sonraki süreç Bafra ile
Bafra’nın idari anlamda bağlı olduğu yöneticilerine gönderilen hükümlerle gü-
venliğin tesisi yönünde işlemeye başlamış oluyordu. Zira araştırma dönemi içe-
risinde eşkıyalık olarak da tespit edilen birçok kanun dışı olayın Bafra ve civa-
rında cereyan ettiği bu çalışma ile analiz edilmiş oldu.
18. yüzyılın ilk yarısında bilhassa devletin kalyon inşası için Bafra ve ci-
varından temin ettiği kereste işlerini akamete uğratan müftü de dâhil olmak
üzere birçok kişinin farklı türden eşkıyalıkları yanında yöneticilerin zulmü so-
nucu kazada güvenliğin sağlanması üzerinde hassasiyetle durulmuştur. Bu
yönde Bafra’da yöneticilerin zulmü, yol kesme, mal gaspı, ferdi ve grup halin-
deki eşkıyalıklar ön planda yer almaktaydı. 18. yüzyılın ilk yarısına yayılan ben-
zer tarzlı bu olaylardan bu çalışma için örnek niteliğinde tespit edilenlerin ana-
lizi sonucu eşkıyalık olarak nitelendirilen güvenlik dışı bu hareketlerin daha
çok grup halinde meydana geldiği görüldü. Güvenliği bozucu girişimler içeri-
sinde her hangi bir gayrimüslimin ne mağdurlar arasında ne de eşkıyalar ara-
sında yer almaması olayların belli bir amaca yönelik planlı bir şekilde cereyan
ettiğini göstermektedir. Ayrıca eşkıyanın Müslim-gayrimüslim ayrımı yapma-
yacağının bilinmesi üzerine bilhassa yol kesen eşkıya saldırılarında gayrimüs-
lim tebaaya rastlanmamasının da bir tevafuk olması kuvvetle muhtemeldir.
Bafra’daki güvenliği tehdit eden davranışların kendi amaçlarına yönelik hedef-
259
TEMEL ÖZTÜRK
ler bünyesinde gerçekleştiği, devletin karşı karşıya kaldığı genel isyan hareket-
leriyle ilgilerinin olmadığı da yapılan tespitler arasındadır. Zira çalışma dönemi
içerisinde cereyan eden Patrona Halil isyanı çerçevesinde şehir merkezinde bir
yansımanın olmadığı görülmüştür. Öte yandan huzurun temini için alınan ted-
birlere yönelik bölge ve civardaki askeri birlikler yanında öncelik, merkezden
gönderilen hükümlerin muhatabı da olan idarecilerdi. Bu yönde Bafra kadısı ve
naibi başta olmak üzere birçok görevli sorumlu tutulmuş hapis, uyarı, tehdit ve
adağa bağlanmak usulüyle bir takım cezai uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Ne-
ticede bu uygulamalar tarihin bu kesitinde Bafra’nın sosyal yapısı hakkında suç-
lular ve ceza ikilemi çerçevesinde küçük de olsa bir bakış açısı sağlayarak şehir-
deki etkin görevlileri ve uğraş alanlarını ortaya koyduğu söylenebilir.
Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
BOA, A.DVN.MHM.d, nr. 7, 16, 26, 111, 112, 115, 117, 118, 121, 122, 129, 130, 134, 135.
Basılı Eserler
Bardakoğlu, Ali, “Eşkıya”, DİA, C. 11 (1995), s.463-466.
Barkan, Ömer Lütfi, “Feodal Düzen ve Osmanlı Timarı”, Türkiye’de Toprak Meselesi, Göz-
lem Yayınları, İstanbul 1980.
Barkan, Ömer Lütfi, “Timar”, İA, C. XII/I (1979), s.286-333.
Bayrak, Şaban, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Anadolu’da Eşkıyalık Olayları, Basılmamış Dok-
tora Tezi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya 1998.
İlgürel, Mücteba, “ Eşkıya (Osmanlılar’da Eşkıyalık Hareketleri)”, DİA, C. 11 (1996),
s.466-469.
Mübahat S. Kütükoğlu, “Mühimme Defteri”, DİA, 31 (2020), s.519-522.
Ortaylı, İlber, “Kadı (Osmanlı Devleti’nde Kadı)”, DİA, C. 24 (2001), s.69-73.
Öz, Mehmet, “Modernleşme-Öncesinde Osmanlı Toplumunda Eşkıyalık Hareketlerinin
Niteliği ve Özellikleri”, Osmanlı’dan Günümüze Eşkıyalık ve Terör, ed. Osman
Köse, İlkadım Belediyesi Yayınları, Samsun 2017, s.11-19.
Öz, Mehmet, “Samsun”, DİA, C. 36 (2009), s.83-88.
Özcan, Selim, “ XVIII. Yüzyılda Canik (Samsun) Sancağında Eşkıyalık Hareketleri”, Os-
manlı’dan Günümüze Eşkıyalık ve Terör, ed. Osman Köse, İlkadım Belediyesi Ya-
yınları, Samsun 2017, s.109-119.
Öztürk, Temel, “Ahkâm Defterlerine Göre Trabzon ve Çevresinde Güvenlik (1742-
1760)”, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 8 (2010), s.29-53.
Öztürk, Temel, Osmanlıların Kuzey ve Doğu Seferlerinde Savaş ve Trabzon, Serander Ya-
yınları, Trabzon 2011.
260
Bafra’dan Bir Görünüm
261
2 NUMARALI SİVAS AHKÂM DEFTERİNE GÖRE
OSMANLI’DA ŞİKÂYET MEKANİZMASI
(CANİK SANCAĞI VE BAFRA ÖRNEĞİ)
Giriş
Osmanlı Devleti’nde her türlü mesele, sorun, istek Dîvân-ı Hümâyun’da
görüşülüp karara bağlandıktan sonra, yazılarak kayıt altına alınmıştır. Bu kayıt-
lar evrak olarak da nitelendirebileceğimiz kâğıt ya da değişen boyutlarda def-
terlere kaydedilip muhafaza edilmiştir. Daha ilk dönemlerden itibaren Osmanlı
Devleti’nde arşivciliğin mevcut olduğu günümüze kadar ulaşan milyonlarca ar-
şiv vesikasının varlığından anlaşılmaktadır2. Zira Osmanlı Devleti’nde arşiv bel-
geleri önemine yakışır bir şekilde muhafaza edilmiş, bunların korunması konu-
sunda özellikle ihtimam ve titizlik gösterilmiştir. Osmanlı’nın varlık göstermiş
olduğu sınırlar içerisinde bulunan yerleşim yerlerinin sosyo-ekonomik ya da
idarî yapısı hakkında çok değerli bilgiler sunan ve farklı dönemlerde tutulmuş
olan bu arşiv kayıtları incelenmek istenen şehir ya da bölgeler hakkında esaslı
bilgilere ulaşma imkânı sağlamaktadırlar. Bu kayıtlar aynı zamanda birçok mü-
essesenin yapı ve işleyişleri hakkında da önemli veriler sunmaktadır. Nitekim
bu müesseselerden Osmanlı arşivlerinin oluşmasında önemli bir yere sahip
olan Dîvân-ı Hümâyun, arşiv belgelerinin en önemli çıkış noktası durumunda-
dır. Ayrıca bahsi geçen bu kayıtlar birinci derece kaynak olma özelliğine sahip
oldukları için de yapılan çalışmalarda büyük bir önem arz etmektedirler3.
Yayınları, Ankara 1988, s. 76-78; Arşivlerin önemi ile ilgili geniş bilgi için ayrıca bkz. Halil İnalcık,
“Osmanlı Arşivlerinin Türk ve Dünya Tarihi İçin Önemi”, Osmanlı Arşivleri ve Osmanlı Araştırma-
ları Sempozyumu, İstanbul 1985, s. 31-44.
3 Ramazan Günay, “Osmanlı Arşiv Kaynakları İçerisinde Ahkâm Defterleri: Gelişim Seyri, Muhte-
vası ve Önemi”, Süleyman Demiral Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17, 2013, s. 11.
263
NAİME YÜKSEL KARASU
4 Yusuf Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 2003, s. 8-9.
5 Halil İnalcık, “Şikâyet Hakkı: Arz-ı Hâl ve Arz-ı Mahzarlar” Osmanlı Araştırmaları, VII-VIII/7-8,
1994, s. 431.
7 Günay, agm., s. 14-20.
264
2 NUMARALI SİVAS AHKÂM DEFTERİNE GÖRE OSMANLI’DA ŞİKÂYET MEKANİZMASI
8 Murat Tuğluca, “Bir Balkan Şehri Olarak Üsküp’te Şikâyet Hakkının Kullanımı ve Şikâyet Meka-
nizması (1649-1675)”, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, 2 (Balkan Özel Sayısı), 2012, s. 107.
9 Tevfik Temelkuran, “Divan-ı Hümâyûn Mühimme Kalemi”, Tarih Enstitüsü Dergisi, Edebiyat Fa-
Biçimi (1683-1699), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ankara
2010, s. 7.
12 Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivlerinde 989 numaralı Divan-ı Hümayun Defterleri Kataloğu’nda
Atik Şikâyet Defterleri adıyla 1-213 sıra numaralarında kayıtlı H. 1059-1253 / M. 1649-1837 ta-
rihleri arasındaki kayıtları ihtiva eden 213 adet Atik, Ordu ve Rikab Şikâyet Defteri mevcuttur.
Kollektif, age., s. 21.
13 Emecen, agm., s. 124.
265
NAİME YÜKSEL KARASU
hükümler kronolojik sıraya göre yazılmış ancak bölgesel olarak bir tasnife gi-
dilmemiştir. Ayrıca şikâyet defterleri de mühimme defterleri gibi Beylikçi Ka-
lemi tarafından hazırlandığı için defterin ebatı ve türü ile kaydedilen hükümle-
rin düzenleme şekli mühimme defterlerine benzediği için ancak içeriğe bakıl-
dığı zaman bu iki defter türü arasındaki fark anlaşılabilmiştir. İşte bu noktada
kapsam açısından baktığımızda mühimme defterleri devletin idarî, siyasî ve as-
kerî meseleleri ile ilgili hükümleri içermekteydi. Şikâyet defterleri ise toprak
anlaşmazlıkları, alacak-verecek davaları, mülkî ve askerî amirlerden, haksızlık-
lardan dolayı ortaya çıkan şikâyetleri kapsamaktaydı14. Ancak XVIII. yüzyıla ge-
lindiğinde Vilayet Şikâyet Ahkâmı’nın ortaya çıkmasıyla bu tür kayıtların top-
lanması ve belirli bölgelere göre tasnif edilmesiyle belirli bir standartta kavuş-
turulmuş olmuştur.
Dîvân bürolarının iş yükünün daha da artması sebebiyle alınan yeni bir
tedbir olarak şikâyet defterlerinin eyaletlere göre yeniden düzenlenmesi duru-
munu gerekli kılmış ve bu düzenleme ile 1742 yılından itibaren Eyalet Ahkâm
Defterleri ortaya çıkmıştır15. Bu döneme kadar şikâyet defterleri konu temelli
devam etmekle birlikte bu yılla birlikte eyalet bazında bir tasnife gidildiği gö-
rülmektedir. Bu şekilde tasnife gidilmesinin sebebi muhtemelen mahallinde
halledilemeyip merkeze yansıyan problemlerin çoğalmasına bağlı olarak hü-
kümlere çabuk ulaşılabilmesini sağlamaktır. Bu dönemle birlikte tutulmaya
başlayan bu defterlere “eyalet ahkâm” veya sadece “ahkâm defterleri” denilmiş-
tir16. İnalcık, defter çeşitliliği ve sayısı konusundaki bu artışı daha çok Osmanlı
bürokrasisinde ileri bir gelişme ve rasyonelleşmenin bir sonucu olarak görmek-
tedir17.
Ahkâm kelimesinin sözlük anlamına baktığımızda emirler, hükümler de-
mek olup, hüküm kelimesinin çoğuludur ve padişah buyruğu anlamına gelmek-
tedir. Ahkâm defterleri Osmanlı Devleti’nde genellikle maliyeye ait hükümlerin
toplandığı defterlere verilen isimdir. Osmanlı Devleti’nin tamamını içeren Eya-
let Ahkâm Defterleri eyalet temelli olup toplam on yedi bölgeye ayrılarak tutul-
muştur18. Bu şekilde oluşturulmaya başlanan defterlerin içeriğinde hem devlet
14 Nahide Şimşir, “Ahkâm Defterlerinin Tarihi Kıymeti ve 107 No’lu Anadolu Ahkâm Defterindeki
İzmir ile İlgili Hükümler”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 9 (1), İzmir 1994, s. 359.
15 Merkeze yapılan şikâyetlerle bağlantılı olarak şikâyet defterleri 1837 yılına kadar varlığını de-
vam ettirmiştir. Vilayet ahkâm defterleri ise 1910’lara kadar eyaletlerden gelen şikâyetlerin kay-
dedildiği seriler olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Tuğluca, agt., s. 7.
16 Emecen, agm., s. 125.
17 İnalcık, agm., s. 34.
18 Halil Sahillioğlu, “Ahkâm Defteri”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 1, İstanbul 1988,
s. 551.
266
2 NUMARALI SİVAS AHKÂM DEFTERİNE GÖRE OSMANLI’DA ŞİKÂYET MEKANİZMASI
267
NAİME YÜKSEL KARASU
22 Canik beyliklerinden olan Bafra Beyleri, Bafra ve çevresinde hüküm sürüp 1419-1420 yılla-
rında Osmanlılar tarafından ele geçirilmişlerdir. Orhan Kılıç, “Osmanlı Dönemi İdarî Uygulamalar
Bağlamında Canik’in Yönetimi ve Yöneticileri”, Samsun Araştırmaları-Tarihsel Geçmiş, ed. Doç.
Dr. Cevdet Yılmaz, Samsun 2013, s. 128.
23 Tellioğlu, age., s. 147.
24 Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999, s.
18-26.
25 Mehmet Öz, “Klasik Osmanlı Döneminde Samsun ve Çevresinde Nüfus”, Samsun Araştırmaları-
Tarihsel Geçmiş, ed. Doç. Dr. Cevdet Yılmaz, Samsun 2013, s. 45.
26 Rıza Karagöz, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu”, Ondokuz Mayıs Üni-
Tarihsel Geçmiş, ed. Doç. Dr. Cevdet Yılmaz, Samsun 2013, s. 30.
268
2 NUMARALI SİVAS AHKÂM DEFTERİNE GÖRE OSMANLI’DA ŞİKÂYET MEKANİZMASI
(SAD), 2, 46/3, Za 1157 / Aralık 1744; BOA, SAD, 2, 434/1, N 1159 / Ekim 1746.
30 Zorba, derebeyi, gürûhu gibi anlamlara gelen mütegallibe, XVIII. yüzyıla gelindiğinde kanunlara
riayet etmeyen, isyan eden veya eşkıyalık faaliyetlerinde bulunan kişiler ve sıkça da ayanlar için
bu tabir kullanılmıştır. Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorluğu’nda Ayânlık, Türk Tarih Kurumu Ya-
yınları, Ankara 2014, s. 169-179.
31 BOA, SAD, 2, 48/5, Za 1157 / Aralık 1744.
269
NAİME YÜKSEL KARASU
270
2 NUMARALI SİVAS AHKÂM DEFTERİNE GÖRE OSMANLI’DA ŞİKÂYET MEKANİZMASI
Ömer oğlu Mustafa ve ismi verilmeyen diğer kişilerin işlerine müdahale ettik-
leri hatta kendisini yaraladıkları aynı zamanda ahaliye de türlü eziyetler ettik-
leri konusunda şikâyette bulunmakta ve kendisine ve ahaliye karşı yaptıkların-
dan menedilmesini talep etmektedir35.
Çalışma konumuz olan defterde vakıfların işleyişine yönelik yapılan mü-
dahalelerin konu olduğu şikâyet kayıtlarının yanında (ilgili hükümler vakıf baş-
lığı altında değerlendirilmiştir) vakıf görevlilerinin de zaman zaman haksız
gasp olaylarında şikâyet konusu oldukları görülmektedir. Bazı vakıf görevlileri
civardaki tımar ya da zeamet arazilerine veya vakıf köylerinin gelirlerine mü-
dahale etmeye, haksız vergi toplamaya çalışmışlardır. Konu ile ilgili örnek belge
Alaçam kazası ile ilgili olup Temmuz 1745 tarihlidir. Kazaya bağlı dört köy aha-
lisi ziraat yapıp vergilerini ödemelerine ve (?) ve Sultan Şah vakıf köyleri ile bir
alakaları olmamasına rağmen söz konusu vakfın mütevellisi bu köy ahalilerin-
den vergi toplamak istemiştir. Bu haksız vergi talebine köy halkının karşı çık-
ması üzerine ise zor kullanmıştır. Gereken araştırmaların yapılmasından sonra
mütevelli haksız bulunmuş ve halktan toplamış olduğu paranın iade edilmesi
şeklinde hüküm verilmiştir36. Zeamet gelirlerinin haksız zapt edilmesi ya da
toplanması konusunda yaşanan şikâyet kayıtlarına örnek bir hüküm Şubat
1756 tarihli olup şikâyet edilen taraf sancağın üst düzey görevlilerindendir. Sa-
liha Sultan’ın kethüdalığında bulunan el-Hac Mehmed Canik sancağında muta-
sarrıf olduğu zeametin gelirlerini toplamaya yine Saliha Sultan’ın teberdarla-
rından37 birini gönderdiğinde sancağın muhassılı olan Ahmed’in adamı Süley-
man tarafından söz konusu zeametin gelirlerinin toplamasına engel olunmuş,
halkı bu vergileri ödememesi konusunda tahrikte bulunmuş hatta vergi topla-
makla görevli olan kişiyi 2-3 gün kadar haksız şekilde hapsetmiştir38.
Zaviye gelirlerinin toplanması konusunda sadece mütegallibeden kimse-
lerden şikâyetçi olunmamış zaman zaman da sancağın görevlileri arasında ben-
zer sorunlar yaşanmıştır. Ulemadan Ali’nin şikâyetine göre Hoca Köyü ma-
likânesinin yarım hissesi Şeyh Ulaş zaviyesine ait olup bu gelirler zaviyedar
olan Ali’ye tahsis edilmişken Başköy karyesinde cami hatibi olan Hasan isimli
kişi söz konusu gelirin kendi camisine ayrıldığını iddia etmiştir. Yapılan araştır-
malar sonucunda ortaya koymuş olduğu iddiasının geçersiz olduğu hükmüne
dir Özcan, “Baltacı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 5, İstanbul 1992, s. 34.
38 BOA, SAD, 2, 326/2, M 1159 / Şubat 1746.
271
NAİME YÜKSEL KARASU
272
2 NUMARALI SİVAS AHKÂM DEFTERİNE GÖRE OSMANLI’DA ŞİKÂYET MEKANİZMASI
önemli bir yere sahip olmasının yanı sıra davanın neticelenmesinde de destek-
leyici bir nitelik taşımışlardır. Asayiş konusu başlığı altında tespit ettiğimiz iki
farklı hükümde davanın neticelenmesinde fetvaların ön planda olduğu anlaşıl-
maktadır. Ağustos 1744 tarihli ilk hükümde Bafra Nahiyesi Gelemağrı köyün-
den Seyyid Ali ve Seyyid Muhammed İstanbul’a giderek yine Bafra sükkanından
(ahalisinden) Kalaycıklı Ali tarafından önce 2 katırını çalmakla itham edilmiş-
ler, sonrasında ise bu kişi ehl-i örften oldukları belirtilen adamlarıyla isimleri
geçen kişiler üzerinde baskı kurmuşlardır. Bu durum üzerine fetva alan bu kişi-
ler Kalaycıklı Ali’den şikâyetçi olmuşlardır43. Ağustos 1746 tarihli ikinci hüküm
ise Terme kazasında gerçekleştirilen bir gasp olayını konu edinmektedir. (?)
Şeyhli Karyesinden Ahmed ve Mehmed isimli kardeşler Fıkdan Mehmed isimli
mütegallibeden (belgede eşirra kelimesi kullanılmıştır) ismi verilmeyen bir ki-
şinin ehl-i örfe dayanarak bunların birkaç baş camusuna el koymuştur. Bunun
üzerine bahsi geçen iki kişi Şeyhülislamdan haklarını geri almak için fetva al-
mışlar ve fetvanın uygulanmasını talep etmektedirler44.
Ahkâm defterlerinde yer alan konular genel anlamda yerel mahkeme-
lerde çözüm bulunamayan ya da verilen karardan memnun olmayan kişilerin
dîvâna başvurması sonucunda ortaya çıkan davalardan meydana gelmekteydi.
Bu noktada şikâyetler dîvâna yapılmış olsa da yine de yerel kadının ilgilenmesi
gereken durumdan kurtuluşun mümkün olmadığı durumlar da yaşanabilmek-
teydi. Bu konuda kadılar olayların mahallinde incelenmesi ve merkeze doğru
bilginin ulaştırılması konusunda zaman zaman görevlendirilebiliyorlardı. Nite-
kim Haziran 1745 tarihli hüküm daha önce mübaşir olarak Canik sancağına
gönderilen Mustafa’ya hitaben yazılmakla birlikte ilgili duruma örnek teşkil et-
mektedir. Hükümde Kendirciyan fukarası Fatsalı Hacı Ahmed Ağanın oğlu Sü-
leyman Bey hakkında şikâyette bulunulmaktadır. Ancak belgeden anlaşıldığına
göre bu şikâyetler ilk değildir. Bu kişiyle ilgili olarak şikâyetin sancak mütesel-
limi ve yerel kadısı tarafından gizlice araştırılarak konuya hâkim olanlardan
gerçeğin öğrenilmesi ve bundan sonra edilen bilgilerin merkeze bildirilmesi is-
tenmektedir. Hükmün devamında ise Süleyman Bey’in Asitane’ye yargılanmak
üzere getirilmesi emredilmiştir. Ancak Süleyman Bey bu emre riayet etmemiş
hatta 500 adamıyla Akçay ahalisine çeşitli zararlar vermiştir. Bundan dolayı
merkeze getirilmesi konusunda yeniden hüküm yazıldığı anlaşılmaktadır45.
273
NAİME YÜKSEL KARASU
274
2 NUMARALI SİVAS AHKÂM DEFTERİNE GÖRE OSMANLI’DA ŞİKÂYET MEKANİZMASI
Vakıf
İncelediğimiz ahkâm defterinde vakıf konusuna yönelik şikâyetleri içeren
hükümler en çok karşılaşılan sorunlar arasında ikinci sırada yer almaktadır. Va-
kıflarla ilgili şikâyetlerin içeriğine bakıldığında ise temel sorun vakfa ya da vak-
fın gelirlerine yapılan müdahale, vakfiye şartlarına uyulmaması ve görevlilere
yapılan müdahaleler şeklinde sıralanabilir. Bazı vakıflar gelirlerini büyük
oranda vergi kaynağından sağlamışlardır. Tespit ettiğimiz bazı hükümlerde de
aynı şekilde vakfın geliri ve çalışanlarına ödenecek ücretler toprağa bağlı ol-
muş, bu konuda yaşanan aksilikler vakıfları ve çalışanları zor durumda bırak-
mıştır. Bu konuya örnek hüküm kaydında Bafra nahiyesinde Çay mescidinin
imamı Mehmed şikâyette bulunup Çay mescidinin vakfına ait olup geliri bu
mescidin imamına ayrılmış olan ve zemin tabir edilen araziyi işleyen ahali se-
nelik aşarını vermekte direnmişlerdir. İmam Mehmed’in şikâyeti üzerine tahrir
defterleri incelendiğinde İmam Mehmed’in haklı olduğu görülerek araziyi işle-
yenlerin vergiyi ona ödemeleri emredilmiştir52. Yine bir başka hüküm kaydında
Sultan Beyazıt cami mütevelli kaymakamının bildirdiğine göre bu vakfın Kara-
yaka kazasında bir köyde öşür ödeme karşılığı ziraat yapan reaya, ürünlerini en
yakın pazarda satarak vergilerini ödemeye mükellef olmalarına rağmen bunu
yapmadıklarından yola getirilmeleri için hüküm talep etmektedir53. Yine Bafra
Nahiyesi Virancık Köyü Tuti ve Halis Bey türbelerinin zaviyedarları Ali ve Meh-
med şikâyetlerinde, Virancık karyesi malikânesinin 1/7 hissesi Amasya’da bir
camiye, 3 hissesi Tuti Bey’in varislerine ve diğer 3 hissesi Halil Bey’in varisle-
rine ait olduğunu beyan etmişler kendilerinin ve bu diğer iki kişinin varisi ol-
duklarını belirtmişlerdir. Ancak köylüler vergileri ödemek istememişlerdir. So-
nuç olarak köylülerden söz konusu paranın tahsili için hüküm verilmiştir54.
Vakıf gelirlerinin mütegallibeden kişiler tarafından haksız zapt edildiği
konusunda şikâyet kayıtları da bulunmaktadır. Kavak nahiyesinde Hızır İlyas
evkafından Ulaşönü mezrası vakfının nısf (1/2) zaviyedarlığından sülüs (1/3)
hissesine evladiyet üzere mutasarrıf olan Mehmed Çavuş şikâyette bulunarak
sülüs hissenin yine evladiyet üzere Mehmed, Hasan ve Hüseyin’e ait olup, diğer
sülüs hissenin ise müezzin Mustafa Mehmed’e ait olduğunu belirtmiştir. Bu du-
ruma kimsenin müdahale etmemesi gerekirken mütegallibeden Ahmed ve İb-
rahim isimli kişiler vakıf gelirlerinden zorla pay almak istemişlerdir. Hükümde
275
NAİME YÜKSEL KARASU
276
2 NUMARALI SİVAS AHKÂM DEFTERİNE GÖRE OSMANLI’DA ŞİKÂYET MEKANİZMASI
rumda tamir ettirmesi gerektiğine dair şart olmasına rağmen vakfın mütevelli-
sinin tamir ettirmemesinden dolayı tamiratın gerçekleştirilmesi için fetva al-
dıkları ve bunun uygulanmasını rica etmişlerdirler59. Bu konuda başka bir ör-
nekte; Fatıma isimli hatunun belirttiğine göre babası Ömer Ağa’nın Vakf-ı Güm-
rük’ü kurarken Samsun kazasındaki evde kızının oturması şartını vakfiyeye ek-
lemiştir. Bu nedenle kimsenin bu duruma müdahale etmemesi gerekirken yine
Samsun sakinlerinden ve eşirra ve zalemeden olduğu belirtilen el-Hac İshak
oğlu İbrahim söz konusu eve el koymuştur. Bu kişinin daha önce de evi teslim
etmesine yönelik hüküm yazılmasına rağmen bunu yapmadığından yargılan-
mak üzere bir vekilini göndermesi emredilmiştir. Ancak bu emri de yerine ge-
tirmediğinden bu sefer davanın mahallinde görülmek üzere mübaşir tayin edil-
miştir60. Bafra kazası ile ilgili bir başka örnek hükümde ise; Bafra kazasında
Mirza Bey medresesinde müderris olan kişi arzuhal göndererek vâkıfın medre-
senin yanındaki arsaya müderris olan kişinin tasarruf etme şartına dair vakfi-
yede yer alan maddeye rağmen başkalarının bu duruma müdahale ettiğinden
bunun engellenmesini istemektedir61. Bir başka hüküm kaydında ise; Samsun
kazasında müteveffa Hacı Ahmed’in çocukları Seyyid Hafız Osman, Seyyid Mus-
tafa ve Seyyid İbrahim İstanbul’a arzuhal gönderip Samsun kazasında babaları-
nın kurduğu vakfın gelirlerine vakıf şartları gereği kendileri mutasarrıf iken
Seyyid Nureddin, Seyyid Mustafa ve Mahmud isimli kişiler müdahalede bulun-
duklarından bunun menedilmesi talep edilmektedir62.
Vakıf konusu ile ilgili bazı hükümler de vakıf görevlilerine yapılan müda-
haleler konusunu içermektedir. Bafra’da Uzunca Baba zaviyesinde zaviyedar ve
vakfın mütevellisi Seyyid Şeyh Abdurrahman, zaviyedarlık yukarıdaki kişiye ait
olmasına rağmen Seyyid Süleyman zaviyedarlığın kendisine ait olduğunu belir-
terek kendi adına berat çıkarttırmış ve vakfın mezraa gelirlerini de elde etmiş-
tir. Davanın görülerek haklı olanın tespiti için hüküm verilmiştir63. Başka bir
hüküm kaydı ise Bafra kazası ile ilgilidir. Hükümde Bafra’da ismi belirtilmeyen
bir vakfın zayiyedarı ve evladiyet üzere mütevellisi olan Ali Efendi görevlerine
3 kişinin müdahale ettiğine dair şikâyeti ve bunun engellenmesi istenmekte-
dir64.
277
NAİME YÜKSEL KARASU
Alacak-Verecek
Alacak-verecek davalarından ortaya çıkan anlaşmazlıklar ahkâm defter-
lerinde sık karşılaşılan sorunlar arasında yer almaktadır. Bu nedenle bu defter-
ler borcun tahsili konusunda yaşanan sorunlar üzerine mahkemeye başvurmuş
insanların sundukları pek çok alacak verecek olayını ve şikâyetini içermekte-
dirler. Borç ilişkilerinin mahkemeye taşınmış olmasının en önemli sebeplerin-
den biri alacaklı ya da borçlu olanın vefat etmiş olmasıdır. Borçlu kişinin bor-
cunu ödemeden ya da alacaklı kişinin verdiği parasını alamadan vefat etmesi
durumunda muhatap olunan kişiler vereseler olmuştur. Ağustos 1744 tarihli
hükümde Ökse kazası Sarıcalı Köyü sakinlerinden Fatıma Hatun arzuhal gönde-
rerek zevci Ali İran Seferi’nde vefat ettiğinden kocasından intikal eden mirastan
kardeşleri Mehmed ve Ahmed’in paylarına düşen miktardan fazlasını almak is-
tediklerini belirtmiştir. Hatta Fatıma Hatunun bu konuda elinde kadı hücceti
yani tereke kaydı da bulunmaktadır. Ancak yine de bu iki kardeş yengelerinin
hakkına müdahale etmek istediklerinden Fatıma Hatun Şeyhülislamdan fetva
da almış ve bunun uygulanması yönünde hüküm verilmiştir65.
Vereselere yansıyan bir başka hüküm kaydı haksız zapt olayı ile başlamış
alacak-verecek davasına dönmüştür. Ağustos 1744 kayıtlı hüküm kaydında Yol-
man kazası Sarıkşık köyünden sadat-ı kiramdan Seyyid Osman İstanbul’a gide-
rek şikâyette bulunmaktadır. Şikâyetinde bahsi geçen kazada serdar olan Der-
viş Beşe celb-i mal için Seyyid Osman’ın kızını yine aynı kazadan biriyle zorla
evlendirmek istemektedir. Bu durum karşısında Seyyid Osman ise korkarak
kaçmış Derviş Beşe ise adamını göndererek kendisini yakalatmak istemiştir.
Hüküm kaydında aynı zamanda 1150/1737-38 senesinde 50 kuruşuna el koy-
duğunu da belirtmektedir. Daha sonra Derviş beşe vefat etmiş bu durum karşı-
sında Seyyid Osman alacağı olan meblağı varislerinden talep etmiştir. Varisleri
ise borcu ödemedikleri gibi varislerinden Hüseyin isimli kişi hem 10 kuruş is-
temiş hem de Seyyid Osman’a eziyet etmiştir. Seyyid Osman ilgili şikâyetlerine
dair 2 fetva alarak hakkının iadesini ve kendisinin rahat bırakılmasını istemiş-
tir66.
Benzer bir hüküm kaydında Yolman kazasında müteveffa Hacı Bekir’in
karısı kocası vefat ettiğinde serveti kendisine intikal etmesine rağmen Hacı İb-
rahim isimli kişi Hacı Bekir’in amcazadesi olduğunu beyan etmiş, servetten pay
almak istemiş ve kadını birçok kere bu konuda rahatsız etmiştir. Bunun üzerine
278
2 NUMARALI SİVAS AHKÂM DEFTERİNE GÖRE OSMANLI’DA ŞİKÂYET MEKANİZMASI
279
NAİME YÜKSEL KARASU
kendisine paranın karşılığı olarak mal vermiştir. Ancak sonra başka birisi or-
taya çıkarak Ahmed’in verdiği malların kendisine ait olduğunu ve Ahmed’in hır-
sızlık yaptığını iddia etmiştir. Dahası söz konusu malları Mehmed’in elinden
zorla almaya çalışmış hatta Mehmed’i hapsedip zincire vurmuş ve 130 kuru-
şuna el koymuştur. Bunun üzerine dava görülmüş ve Mehmed’in hakkının ia-
desi emredilmiştir72. Ulemadan Mehmed Efendi mektup göndererek Ali Efendi
ve diğer birkaç kişinin borçlarını ödemekte direndiklerinden Mehmed
Efendi’nin alacaklarının tahsili için hüküm verilmiştir73.
Defterde tespit ettiğimiz bu konuyu içeren bir dava kaydı ise diyet tale-
bini içermektedir. Hükümde Bayramlı kazası Bucak karyesi ahalisi toplu olarak
Kara Ahmedli ahalisinin sık sık tekrarladığı dem-i diyet talebinden şikâyet et-
mekte ve bu konuda haksız olduklarını beyan etmektedirler74.
Haksız Vergi Talebi
Mütegallibe ya da ayanlık iddiasında bulunanlardan baskı ya da eziyet gö-
ren halk zaman zaman toprağını ekip biçemez olmuş, hatta bazı bölgelerde top-
rağını bırakıp gitmek durumunda bile kalmıştır. Bu durum sadece tarımı etki-
lememiş aynı zamanda bölgeden toplanan vergileri de olumsuz etkilemiştir.
Toprağın ekilememesi ve vergilerin toplanamaması bölgede bulunan tımar ya
da zeamet sahiplerini zarara uğratmıştır. Yapılan baskı ve eziyetlere bir de hak-
sız vergi toplanması hususu eklenince bu konuda merkeze yansıyan çok sayıda
şikâyet söz konusu olmuştur. Bu konu ile ilgili şikâyet edilenlerin kimliği belge-
lerde bir önceki başlıkta yer aldığı gibi açıkça mütegallibe/ayan şeklinde geç-
memektedir. Konu ile ilgili yapılan şikâyetler vergi toplamakla görevli kişilerin
ya fuzuli ya da ödenmesi gereken miktardan fazla vergi talebinde bulunmaları
şeklindedir. Bu şekilde fazla vergi talebi halkın mağdur olmasına sebep olmuş-
tur. Kasım 1744 tarihli hükümde Canik sancağında Akraz ve Kataris kazaları
Çukurköy karyesinde tımara sahip Molla İbrahim, Ali Beşe, Hüseyin Beşe ve
Mehmed Beşe İstanbul’a giderek 30 seneden fazla süredir söz konusu köyde zi-
raat yaptıklarını ve öşürlerini (?) köylerin sipahilerine ödediklerini belirtmiş-
lerdir. Söz konusu kişiler civardaki Manastır köyünde çiftçilik yapmamalarına
rağmen bu köyden Usta Ahmed, Elez oğlu Mehmed Beşe, Köse Halil oğlu, Hatib
Muhammed ismindeki kişiler aksini iddia ederek vergi talep etmişlerdir.
280
2 NUMARALI SİVAS AHKÂM DEFTERİNE GÖRE OSMANLI’DA ŞİKÂYET MEKANİZMASI
Şikâyetçi olan Çukurköy karyesi ahalisi haklılıklarını ispatlamak için aynı za-
manda fetva almışlar ve fetvanın uygulanmasını talep etmişlerdir75.
Boş kalan ve buna bağlı olarak el değiştiren tımarlardan toplanacak ver-
giler zaman zaman ihtilafa sebep olmuştur. Mart 1744 tarihli hüküm kaydında
Kavak nahiyesinde Ahmed isimli tımarlı sipahi arzuhal gönderip, ismi geçen na-
hiyede 7.200 akçe tımara mutasarrıf olan Mustafa’nın tımarını ziraat ettirme-
diği gibi 1156/1743-44 senesinde izin almaksızın harçlıkçıların76 peşine takıla-
rak firar etmiş ve bundan dolayı boş kalan tımarı Kars Seraskeri eski sadrazam
el-Hac Ahmed Paşa tarafından kendisine verilmiştir. Bundan sonra ise Mus-
tafa’nın söz konusu tımarla bir irtibatı kalmamış olmasına rağmen Kavak kaza-
sında Mehmed isimli birisi Mustafa’nın kendisinin hizmetkârı olduğunu iddia
ederek hasat mevsiminde vergileri kendisi için toplamıştır. Bu haksız durum
karşısında Ahmed’in hakkının iadesi şeklinde hüküm verilmiştir77.
Vergi konusu Osmanlı Devleti’nin önem vermiş olduğu en önemli husus-
lardan biri olmasına rağmen zaman zaman kendisine tahsis edilmiş araziyi zi-
raat etmeyen ya da vergisini ödemek istemeyen köylü kesimin şikâyet konusu
olduğu hüküm kayıtlarına da rastlamaktayız. Nitekim Aralık 1744 tarihli hü-
küm kaydında Samsun kazasından İbrahim ve Ahmed şikâyette bulunup Sam-
sun gümrüğü kalemlerinden malikâne olarak ortaklaşa (?) karyesi mukataaları
ahalisi kendilerine tahsis edilmiş araziyi ziraat etmemekle birlikte başka köy-
lerdeki araziyi ziraat etmektedirler. Bu durum malikânenin gelirlerinin azalma-
sına sebep olmuştur. Bu gelir kaybından dolayı verilen hükümde köylülerin hi-
zaya getirilmesi istenmektedir78. Vergi ödenmemesine yönelik bir diğer hüküm
kaydında ise Alaçam kazasında bulunan Duvarlı, Kara Ağaç Çukuru, Ferhadlar
ve Dere isimli köylerin ahalisi ismi geçen yerlerdeki tımar arazisini ekip-biç-
mekle birlikte vergi ödemeyi reddetmişlerdir79.
Vergi konusunda devlet nasıl vergisini ödemek istemeyen ahaliye karşı
hüküm vermişse haksız vergi talebi karşısında da ezilen halkın yanında olmuş-
tur. Bazı durumlarda devlet görevlilerinin haksız vergi toplamaya çalıştıkları da
görülmektedir. Mart 1745 tarihli kayıtta Çamaş nahiyesinde bulunan tımar köy-
met Ali Ünal, Osmanlı Tarih Sözlüğü, Paradigma Yayıncılık, İstanbul 2011, s. 295.
77 BOA, SAD, 2, 81/2, M 1157 / Mart 1744.
78 BOA, SAD, 2, 47/1, Za 1157 / Aralık 1744.
79 BOA, SAD, 2, 141/3, 1158 / 1745.
281
NAİME YÜKSEL KARASU
lerinden iki köyün ahalisi sipahilerin kendilerinden fazla vergi toplamaya çalış-
tıkları konusunda şikâyette bulunmuşlar ve bu durumun engellenmesini talep
etmişlerdir80.
Sonuç
Bu çalışmada 1744-1747 tarihleri arasında Canik sancağı ve Bafra çevre-
sinde Dîvân-ı Hümâyun’a yansıyan davalar ve bu davalara merkezin bakış açı-
sını içeren hüküm kayıtları incelenmiştir. Yerelde çözüm bulunamayan tüm ih-
tilaflı sorunlar Dîvân’da bir çözüme kavuşmuş, halktan bir kişi karşılaşmış ol-
duğu haksızlığı Dîvân-ı Hümâyun’a gerek arzuhalle veya sözlü olarak gerekse
de kadı arzıyla ya da ehl-i örf mektubuyla iletme imkânına sahip olmuşlardır.
Özellikle taşra teşkilatı içerisinde merkezi otoritenin temsilcileri durumunda
olan görevliler zaman zaman eşkıyalık ya da gasp gibi şikâyet konularında hal-
kın şikâyetçi oldukları kişiler olarak davalı konumunda oldukları görülmekte-
dir.
Halktan birinin ilgili şikâyetini İstanbul’daki Dîvân’a sunmasıyla başlayan
süreç şikâyetin incelenmesi, ilgili görevlilerle haberleşilmesi, olayın mahallinde
tetkiki ve sonuca ulaşılmasını içeren uzunca bir işlemden geçmektedir. Osmanlı
Devleti Dîvân-ı Hümâyun’u en önemsiz davalarda bile bir araç olarak kullana-
bilmiştir. Buna rağmen unutulmamalıdır ki Dîvân-ı Hümâyun her davanın çö-
zümü için gerekli bilgiye her zaman sahip değildir. Bundan dolayı davaların çö-
zümünde birçok kere yine yerelden kişilerin bilgilerine ve merkezde ve yerelde
tutulan kayıtlara ihtiyaç duymuştur. Ancak bu süreçleri tamamlayan bir şikâyet
konusu sonuca ulaşabilmiş ve yapılması gerekenler hakkında ferman ya da
hükm-i hümayun yazılmıştır. Ahkâm defterlerinin içeriğine bakıldığında tutul-
muş olduğu bölgenin idarî, malî, hukukî ya da asayiş olayları ile ilgili çok fazla
ve birinci elden bilgiye ulaşmak mümkündür. Bu nedenle yerel tarih araştırma-
larında temel kaynaklar arasında yerel alan bu defter serileri özel bir öneme
sahiptir.
Ahkâm defterleri güvenlik ve yereldeki eşkıyalık olayları ile ilgili çok ge-
niş bir içeriğe sahiptir. XVI. yüzyılda suhteler, XVII yüzyılda celâlîler tarafından
yürütülen eşkıyalık faaliyetleri XVIII. yüzyılda, en azından bizim incelediğimiz
zaman diliminde, eşkıyalık belgelerde mütegallibe olarak geçen ayan adayları
tarafından devam ettirilmiştir. Ancak bunlar önceki dönem eşkıyalar gibi dağ-
lara çıkmadığından yasa-yasa dışı arasında gezindikleri dikkat çekmektedir.
Menkul ya da gayri menkul bir mala el koymak şeklinde işlenen bu suçlara genel
282
2 NUMARALI SİVAS AHKÂM DEFTERİNE GÖRE OSMANLI’DA ŞİKÂYET MEKANİZMASI
olarak merkezin verdiği hüküm öncelikle alınan malın ya da paranın iade edil-
mesi şeklinde olmuştur. İncelediğimiz defterde eşkıyalık konusu dışında arazi
tasarruflarına dışardan yapılan müdahaleler, vergi mükellefi olan kişilerin ver-
gilerini ödemek istememesi ya da vergi mükellefi olmayanlardan vergi tahsil
edilmeye çalışılması, vakıf konusu içerisinde vakfın işleyişine, gelirine ya da va-
kıf görevlisine yapılan müdahaleler ve sıklıkla rastlanan borç-alacak sorunları
da yer almaktadır. Bu nedenle bu defterler halkın yaşamış olduğu sorunların
içeriği ve bu sorunlara devletin bakış açısı ve çözüm yollarını görebilmemiz açı-
sından önem arz etmektedir.
Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Sivas Ahkâm Def-
terleri (SAD), nr. 2
Basılı Kaynaklar
Çelik, Buket, Ahkâm Defterlerine Göre 18. Yüzyılda Sivas Eyaleti (1742-1774), Sivas Cum-
huriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Si-
vas 2020.
Emecen, Feridun M., “Osmanlı Divanının Ana Defter Serileri: Ahkâm-ı Mîrî, Ahkâm-ı Ku-
yuûd-ı Mühimme ve Ahkâm-ı Şikâyet”, TALİD, 3(5), 2005, s. 107-139.
Günay, Ramazan, “Osmanlı Arşiv Kaynakları İçerisinde Ahkâm Defterleri: Gelişim Seyri,
Muhtevası ve Önemi”, Süleyman Demiral Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, 17, 2013, s.9-29.
Halaçoğlu, Yusuf, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2003.
İnalcık, Halil, “Şikâyet Hakkı: Arz-ı Hâl ve Arz-ı Mahzarlar” Osmanlı Araştırmaları, VII-
VIII/7-8, İstanbul 1988, s. 33-54.
Karagöz, Rıza, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu”, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, 2 (2), 2021, s. 129-156.
Kılıç, Orhan, “Osmanlı Dönemi İdarî Uygulamalar Bağlamında Canik’in Yönetimi ve Yö-
neticileri”, Samsun Araştırmaları-Tarihsel Geçmiş, ed. Doç. Dr. Cevdet Yılmaz,
Samsun 2013, s. 127-147.
Kollektif, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayın-
ları, Ankara 2010.
Mumcu, Ahmet, “Dîvân-ı Hümâyun”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 9, İs-
tanbul 1994, s. 430-432.
Öz, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
1999.
283
NAİME YÜKSEL KARASU
284
Bafra’dan Bir Görünüm
285
TERSANE-İ ÂMİRE VE SİNOP TERSANESİNE KERESTE
TEMİNİNDE BAFRA KAZASI (XVII VE XVIII. YÜZYILLAR)
Giriş
1. Osmanlı Donanması
Donanma bir devlet veya imparatorluğun ticari ve askeri gücünün bel ke-
miğidir. Güçlü bir donanmaya sahip olmak için de verimli ve üretken bir coğraf-
yaya hâkim olmak gerekir. Osmanlı Devleti’nin temeli atıldıktan sonra Marmara
denizi etrafında ve Rumeli kıyılarında bazı yerlerin alınması ile yerleşim fikri
öncelikle küçük bir donanma ihtiyacını doğurdu. Osmanlılar ile sınır olan Bi-
zans’ın, Karesi beyliğinin ve sonrasında ilhak olunan Saruhan, Aydın, Menteşe
beyliklerinin ve Karadeniz kıyılarında Candaroğullarının donanmaya vakıf ol-
maları Osmanlı Devleti’nin donanma ve tersanelerinin güçlenmesini sağladı2.
Bu sayede 15. yüzyılın ortalarından itibaren imparatorluk kimliğinin elde edil-
mesiyle beraber Osmanlı donanması Avrupalı devletlerin tek başına savaşmayı
göze alamadığı bir güç haline geldi3.
Bir donanmaya sahip olmanın değerini ve donanmayı gelecekteki plan-
ları açısından gerekli bulan Sultan II. Mehmet fetihten sonra bütün gemi ustala-
rını ve marangozları İstanbul’da tutmaya çalıştı. Nitekim 1461’de Sinop ve
Trabzon, 1462’de Midilli ve Eflak seferleri, 1463-1479 yılları arasında Venedik
ile on altı yıl süren savaşta ve 1475 Kırım’daki Ceneviz topraklarının fethinde
Fatih’in donanma ile ilgili öngörüsü sonuç vermiştir4.
287
SİBEL ORHANKAZİ
5 Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı’nın Sosyo-Kültürel ve İktisâdi Yapısı, TTK, Ankara, 2018, s. 408.
6 Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, s. 445.
7 Levent Düzcü, Yelkenliden Buharlıya Geçişte Osmanlı Denizciliği (1827-1853), Doğu Kütüpha-
s. 371.
9 Kütükoğlu, Osmanlı’nın Sosyo-Kültürel ve İktisâdi Yapısı, s. 405.
10 İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, TTK, Ankara, 2003, s. 2.
11 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Devrinde Sinop, TTK. Ankara 2014, 372.
288
TERSANE-İ ÂMİRE VE SİNOP TERSANESİNE KERESTE TEMİNİNDE BAFRA KAZASI
kalfası, kalyon mimarı, kalyon halifesi, kereste emini Tersane-i Âmireden tayin
edilen diğer görevliler arasında yer almaktaydı12.
Osmanlı’da pek çok tersane ve liman bulunmakla birlikte bunlardan Si-
nop, İzmit ve Süveyş’tekiler Osmanlı hâkimiyetinden önce de mevcuttu. Gemi
inşası için gerekli malzemenin bol ve yakın civarda bulunmasından dolayı Ka-
radeniz’in tersane tesisine en uygun yeri Sinop’tu. Bununla beraber İlk büyük
ve düzenli Osmanlı tersanesi 1390’da inşasına başlanılan Gelibolu tersanesiydi.
Fetihten sonra Osmanlı tersanelerinin en büyük ve aktif olanı Tersane-i Âmire
adıyla anılan İstanbul tersanesiydi13. Tersane-i Âmire en önemli yelkenli gemi
tamir yeri ve donanımı dolayısıyla başkent İstanbul’da bulunmaktaydı. Gele-
neksel Osmanlı gemi inşa, teçhiz ve tamir yeri olan Tersane-i Âmire bu özelliğini
devletin yıkılışına kadar korudu14.
18. yüzyıldan itibaren Sinop, Trabzon ve Samsun limanlarının İstan-
bul’dan bile daha iyi duruma getirildiği ve gemi inşasına önem verildiği bilinir.
1720-1722 yıllarındaki elçi Giovanni Emo, Tersâne-i Âmire’de iki adet üç gü-
verteli gemi ile iki karavelin inşa halinde olduğunu ve özellikle Sinop’ta benzer
gemilerin inşa edildiği haberini aldığını bildirmektedir15. 18. yüzyılda Osmanlı
devletinin askeri ve siyasi koşulları ile gerek Kafkaslarda gerek Karadeniz sula-
rında artan Rus ilerleyişi bu durumun muhtemel ve en önemli sebeplerinden
birini teşkil eder.16
1840’lardan itibaren gemi bakım onarım işleri Sinop, Gemlik ve İzmit’e
kaydırıldı. III. Selim’in saltanatı (1789-1807) sırasında tersane yönetimi yeni-
den düzenlendi17.
1.2. Donanma İçin Gemi İnşası ve İnşa Malzemeleri
Bir kara beyliği olarak teşekkül eden Osmanlılar, Karesi Beyliği’ni sınırla-
rına katarak denizlere ulaşınca ciddi bir donanmaya sahip olma ihtiyacını his-
settiler18. Zamanla Akdeniz ve Karadeniz başta olmak üzere büyük sulara hâkim
olan Osmanlı Devleti’nin denizlerde seyr ü seferi güvende tutmak için güçlü bir
donanmaya sahip olması gerekmekteydi. Güçlü bir donanma ise güçlü gemiler
ve seri gemi inşası ile mümkün olabilirdi19.
12 BOA. C. BH. 211. 9863; BOA. AE. SMHD. I. 85. 5729; BOA. AE. SMHD. I. 152. 11401.
13 Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı’nın Sosyo-Kültürel ve İktisâdi Yapısı, s. 405, 406.
14 Düzcü, Yelkenliden Buharlıya Geçişte Osmanlı Denizciliği (1827-1853), s. 111.
15 Müller-Wıener, Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı, s. 50.
16 BOA. C. AS. 953. 41388. s. 1, 2; BOA. C. HR. 110. 54. 63. s. 1.
17 Müller-Wıener, Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı, s. 50, 84, 142.
18 İdris Bostan, Osmanlılar ve Deniz, Küre Yayınları, İstanbul 2007, s. 3.
19 Ünal, Osmanlı Devrinde Sinop, s. 369.
289
SİBEL ORHANKAZİ
Gemi inşasında ana malzeme olan kereste, inşa faaliyetlerinin her zaman
devam etmesi ve özellikle sefer zamanlarında artması sebebiyle mühimmat ge-
reksinimi arasında ilk sırayı almıştır. Kerestenin tedarik ve nakli ise Tersane-i
Âmire’nin en önemli meselelerinden birini teşkil etmiştir. Kereste nakli ve ik-
mali ile beraber meşe, çam, karaağaç, kestane, ceviz, şimşir, ıhlamur ve çınar
ağaçları çeşitlerinin olması elzemdi. Bununla beraber kereste çeşitleri ocaklık
kereste ve ocaklık harici satın alınan kereste olarak iki yoldan temin edilirdi.
Ocaklık kereste, Kocaeli livasındaki ormanlardan; ocaklık harici kereste Kara-
deniz’in Samsun’a kadar olan bölgeler ile Varna’ya kadar Rumeli sahilleri ve
Bolu havalisi reayası bedelleri karşılığında hazırlatılırdı20.
Tersane-i Amire ve gemi inşasındaki malzemelerin tedariki için gerekli
veri ve hükümlerin bulunduğu kısım Tersâne-i Âmire Emaneti müessesesiydi21.
Bu müesseseden anlaşılacağı üzere 19. yüzyılın ikinci yarısında buharlı gemile-
rin kullanılmasına kadar her türlü gemi yapımında22 temel malzeme kereste23
olmakla birlikte diğer önemli malzemeler arasında zift, katran, yelken, kürek,
halat, lenger yer almaktadır ki bunlar büyük oranda tersane ocaklığı olan yer-
lerden sağlanmaktaydı. Bu malzemenin bulunduğu bölge halkı avarızları karşı-
lığında istenilen malzemeyi karşılamakla yükümlüydü. Gemi yapımındaki ke-
reste cinsi için belli standartlar belirlenmişti. Gemilerde sütunlarla yelkenlerin
bağlandıkları serenlerin yapımında kullanılan ağaçlar ayrı olup bunların temin
edileceği yerler ve standartları tespit edilirdi24.
Gemilerin yapımı ve donanımı için gerekli malzeme 16. yüzyıldan beri Ka-
radeniz’in zengin ormanlarından, İzmit dolaylarından ve Eflak’taki meşe or-
manlarından getiriliyordu25. Yelkenli gemilerde kullanılan meşe su altında çü-
rümeye dayanıklı bir malzeme olduğu için fazlasıyla tercih edilmekteydi26.
Gemi için gerekli malzemelerden üstüpü Kocaeli ve Sinop civarından, kendir ise
Canik sancağından tedarik edilirdi27.
20 Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, s. 102-116; Diğer kereste
türleri için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, TTK.
Ankara 1988; Mehmet Taş, “18. Yüzyıl Osmanlı Donanmasında Kereste Temini ve Karşılaşılan
Sorunlar”, Turkish Atudies-Historical Analsis, 15(2), 2020, s. 677-695.
21 Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, s. XIX.
22 Ünal, Osmanlı Devrinde Sinop, s. 362.
23 Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, s. 9.
24 Kütükoğlu, Osmanlı’nın Sosyo-Kültürel ve İktisâdi Yapısı, s. 410.
25 Müller-Wıener, Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı, s. 51.
26 Düzcü, Yelkenliden Buharlıya Geçişte Osmanlı Denizciliği (1827-1853), s. 24.
27 Kütükoğlu, Osmanlı’nın Sosyo-Kültürel ve İktisâdi Yapısı, s. 411.
290
TERSANE-İ ÂMİRE VE SİNOP TERSANESİNE KERESTE TEMİNİNDE BAFRA KAZASI
Sinop ve çevresindeki ormanlar sadece Sinop için değil aynı zamanda İs-
tanbul, Kırım‘da Kerç boğazı hatta uzak olmasına rağmen kimi zaman donanma
amacıyla Süveyş tersanesi için de kereste deposuydu. Sinop ile beraber diğer
Karadeniz limanlarında gemi inşası konusunda yetişmiş marangoz, burgucu,
bıçkıcı, kalafatçı, oymacı ve üstüpücü gibi esnaf sınıfının varlığı büyük bir avan-
taj sağlamaktaydı28. Bununla beraber 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Sinop
ve Bafra civarında kereste ikmali ile birlikte tam olarak 1770 yılının başında
Gürcü ve Rus tarafının sınır ihlallerinde bulunmasıyla Sinop tarafından asker
ve harp mühimmatının tertibi de mümkündü29.
2. Kadırga’dan Kalyon İnşasına
Kadırga uzun ömürlü ve seri olması ile bilinen uzun ve dar, kısmen su se-
viyesinde denebilecek kadar alçak, limanlara giriş ve çıkışta ve düşman gemi-
sine saldırı esnasında kürekle; denize açıldıktan sonra ve rüzgârlı iken yelkenle
hareket eden 17. yüzyıl ortalarına kadar 41,5 m; bu dönemden itibaren 42,5 m.
olarak belirlenen bir gemiydi. Kalyon ise üç direkli yelkenli savaş gemisi olup
Latinceden Türkçeleştirilmiş, söylenişi İtalyanca’daki galion kelimesine yakın
bir sözcük olarak kullanılmıştır.30
16. yüzyılın sonlarında İstanbul tersanesinde sadece büyük kadırgalar
inşa edilirken Kefe, Samsun, Varna, Balaklava ve Sinop gibi Karadeniz kıyısında
yer alan on üç gemi tezgâhında normal kadırgalar inşa edilmekteydi31. Yelkenli
gemi türlerinden üç ambarlı, kapak ve kalyon gibi gemiler büyük savaş gemileri
olup hatt-ı harp gemisi adı almaktaydı. Hatt-ı harp gemileri 74-120 top, diğer
küçük yelkenli savaş gemileri ise 28-54 arası top taşıma kapasitesine sahipti.
Harp gemilerinden kalyonun hareket edebilme hızı daha azdı32. Kadırgalar ku-
ruluş devrinden 17. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı donanmasındaki savaş
gemileri içinde en çok kullanılan ve vurucu gücü teşkil eden gemilerdi. Kalyon
ise 15. yüzyılın sonlarından 17. yüzyılın ortalarına kadar daha çok nakliyede az
sayıda da savaş gemisi olarak kullanılmıştır. Uzunlukları 43-64 zira’ arasında
değişen kalyonlardan iki anbarlılarında 68-80, üç anbarlılarında 80-112 top bu-
ten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü, 75-90 santim arasında değişen ölçü biri-
midir (bkz.) Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Ankara
2011, s. 1385.
291
SİBEL ORHANKAZİ
lunmaktaydı. Osmanlılarda bir kalyon çeşidi olan burtun sayılmazsa savaş ge-
misi olarak ilk kalyon inşası 1644’te başlamıştır.33 Sinop tersanesinde 39-40,
44-45 ve 50-55 zira’ olan gemilerin inşa edildiği bilinmektedir34. Bu ölçü farklı
zamanlarda değişebilmekteydi. Örneğin Ocak 1710’da Bafra’dan 57 zira’ kalyon
talep edilmiştir35.
17. yüzyıl sonlarına kadar her yıl kırk kadırganın inşa edilmesi kanun ol-
duğu halde 18. yüzyılda kalyon yapımına ağırlık verildi. Bunun nedeni deniz sa-
vaşlarında kaybedilen gemilerin yerine yenilerinin yapılması gereksinimiydi.
Özellikle Girit Seferi donanmanın yenilenmesi gerekliliğini ortaya çıkarıp kal-
yon inşasına başlanılmasında başarılı olunmadığından tekrar kadırga inşasına
dönülmüştür. Ancak Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın inşa ettirdiği kalyonlar-
dan sonra II. Viyana kuşatmasını takiben kalyon inşa faaliyetlerine hız verilmiş
ve kadırga inşası azalmıştır36. Böylece Osmanlı Devleti’nin büyük ölçüde kadır-
galara ve geleneksel yük gemisi inşasına dayanan sistemi 17. yüzyılın ikinci ya-
rısında değişerek Osmanlı donanmasının belkemiğini oluşturan kadırganın ya-
nında tersane gözlerine sığmayan, yüksek bordalı ve birden çok güverteli bir
yelkenli gemi olan kalyon eklenmiştir. Venediklilerin 17. yüzyıl boyunca verdik-
leri raporlarda tersanelerde inşa edilen kadırgaların kalitesinin düşüklüğü ve
bu yüzden ömrünün azlığı, gemilerin yapımında yeterince kurutulmamış ke-
reste ve yetersiz çivinin kullanıldığı, ana limanı İstanbul olan birçok geminin
yaz kış suda bekletilmesinden kaynaklı sorunların olduğu belirtilmektedir37.
1830’da Amerika ile yapılan dostluk anlaşmasından sonra Osmanlı ülkesine ge-
len ilk Amerikalı mühendis Henry Eckford, yaptığı tespitler sonucu yetiştirile-
cek olan mimar gençlerin yirmi beş yıldan beri devam eden gelişmeleri takip
etmelerini ve kereste kesim usulünü öğrenmelerini önermiştir. Bu öneriden
gemi inşasında mühendisliğin ve kerestenin doğru kullanımının ne kadar mü-
him olduğu görülmektedir. Genel olarak kalyon, 16. yüzyıldan 19. yüzyılın orta-
larına ve zırhlı gemilerin ortaya çıktığı 1860’lara kadar savaş gemisi olarak üs-
tünlüğünü korumuştur38.
2.1. Bafra’dan Tersane’i Âmire’ye Kereste Temini
Bafra, Kızılırmak ağzında bir birikinti ovası görünümünde, güneyi dağ-
larla çevrili olup denize uzaklığı 30 km. kadardır. 1493’te nahiye merkezi olarak
292
TERSANE-İ ÂMİRE VE SİNOP TERSANESİNE KERESTE TEMİNİNDE BAFRA KAZASI
gösterilen Bafra39 15. ve 16. yüzyıllar arasında, kaza merkezi olmasından kay-
naklanan idari fonksiyonlarının yanında verimli bir ovanın merkezinde olması
ve çevresindeki kırsal yerleşmeler için bir pazar yeri görevi görmesi dolayısıyla
nefs-i Pazar-ı Göründü olarak anılmaktaydı40. 1530’da Bafra kaza, Gören/Gö-
ründü ise kasaba olarak gösterilmiştir. Bafra, 1777-1787 yılları arasında Sam-
sun ve Alaçam ile beraber Canik Sancağı sınırları dâhilindeydi. 1867 Vilayet Ni-
zamnamesi’ne göre Trabzon vilayetine bağlı Canik sancağının kazalarından biri
Bafra idi. 1877-1892 tarihlerinde yine aynı idari durum geçerliydi. II. Meşruti-
yetten sonra Canik sancağı Trabzon vilayetinden ayrılınca yine bu sancağın ka-
zası olmaya devam etti41.
Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinden çam direkleri ile görülmeye değer
büyük bir köprünün yapıldığı bilgisi Bafra’nın orman ve çam zenginliği hak-
kında ipucu vermektedir42. Ayrıca 1570 tarihli bir mühimme kaydından anlaşıl-
dığı üzere Bafra halkı Sinop’ta yaptırılan gemiler için kerestenin temin edilmesi
hususunda bilgi ve tecrübe sahibiydi43. Nitekim 1579’a kadar Sinop’ta yaptırı-
lan gemiler için kerestenin naklinde Bafra kasabası halkının çalıştırıldığı, ancak
daha sonra çevre köy ve kasaba sakinlerinin de hizmete çağırılarak gemilerin
daha çabuk hazırlanıp İstanbul’a gönderilmesinin emredildiği bilinir44.
Kalyon inşası için gerekli kerestenin kesimi ve hazırlanıp teslim edilmesi
belirli bir hiyerarşiye bağlıydı. Kereste temininde bölge halkı kalyon kerestesi
için verilen miktar ve süresine riayet etmek ve taahhüt ettikleri zamanda keres-
teleri teslim etmek zorundaydılar45. Bu şekilde 24 Haziran 1693’te kalyon inşası
için gerekli olan keresteler Bafra ile beraber Sinop, Samsun, Alaçam, Ökse ve
Kavak kazalarından kesilip nakledilmiştir46. Bafra, Alaçam ve Sinop’tan
Tersâne-i Âmire için kesilen direkler yakın iskelelere çoğunlukla camuş öküz-
leri denilen yük hayvanları ile taşınmaktaydı47.
39 Nuri Akbayar, Can Aksın, Fahri Aral vd. “Samsun”, Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, C. 9,
İstanbul, 1982-1983, s. 6545
40 Cevdet Yılmaz, Bafra Ovası’nın Beşeri ve İktisadi Coğrafyası, Kızılırmak Ofset Matbaacılık Te-
293
SİBEL ORHANKAZİ
18 Ocak 1710 tarihinde Bafra sakinlerinden donanma için 50 bin adet fıçı
tahtası ve inşa edilmekte olan 57 zira’ kalyon için 1.300 meşe kerestesi talep
edilerek 50 adet sütunun Alaçam, Gerze ve Saray kazalarına nakledilmesi
hükmü verilmiştir. Bu doğrultuda fıçı tahtaları kesilip kalyon için de 1.359 meşe
kerestesinin temini ile bu tarihe değin hem mirî kalyonlara hem de tüccar ge-
milerine çam ve direk tedariki gerekli görülmüştür48. İstenilen 1.359 adet meşe
kerestesinin kesimine hemen başlanıp ücretleri dahi verilmesine rağmen direk-
lerin adı geçen kazalarda bulunmadığı ve bunların ancak kırk elli günde hazır-
lanabileceği bildirilmiştir. Söz konusu direk ve sütunların acilen istenmesinin
sebebi ise kalyon inşa edildiği esnada sıranın direk ve sütunların konulacağı
kısmın inşasına gelmesiydi49.
Bafra’dan Donanmayı Hümayun için ağaç temini işlemi 18. yüzyılın so-
nunda hız kazanmıştır. Nitekim bu tarihler Rus hareketliliğin olduğu dönemlere
tesadüf eder. Şöyle ki 6 Ekim 1788’de Bafra kazasına bağlı Kumcağaz limanında
bulunan iki gemiye bir Rus gemisinin top ve tüfekle saldırması durumun ciddi-
yetini ortaya çıkarmaktadır50. Bu yüzden devletin de Karadeniz sahilindeki teh-
likelere karşı önlemleri giderek artmıştır. 11 Mart 1794’te Canik sancağında
Bafra ve Samsun arasındaki Kumcağaz dağlarından Tersane-i Âmire’den görev-
lendirilen bir mimarın tertibi ile 3.074 adet meşe kerestesinden 600’ü sahile
nakledilip içinden 307’si donanma gemileriyle Tersane-i Âmire’ye gönderilmiş-
tir51.
Mart 1796’da donanma kalyonlarının inşası için yine Kumcağaz dağların-
dan kesilip hazırlanacak olan 74 adet meşe kerestenin dışında 1.094 parçasının
hesabı görülürken daha öncesinde tertip edilen 2.353 adet kereste iskeleye ta-
şınmıştır. Kerestelerin 134’ü sandallarla gemilere taşınmış ancak keresteler fır-
tınaya denk gelip kaybolduğu için bu durum Bafra mahkemesine intikal etmiş-
tir. Eksik kalan 587 keresteden bir kısmı Kumcağaz iskelesinde bekletilip bir
kısmının kesilerek hazırlanması istenmiştir. Daha öncesinde hazırlanmış olan
toplamda 2.160 adet kereste on donanma gemisi ile Tersane-i Âmire’ye teslim
edilmiştir. Yine eksik kalan 780 parça kerestenin mevsimine uygun olarak ke-
silip iskeleye taşınması hususunda hüküm gönderilmiştir52.
294
TERSANE-İ ÂMİRE VE SİNOP TERSANESİNE KERESTE TEMİNİNDE BAFRA KAZASI
53 BOA. AE. SMST. II. 48. 4764; AE. SMST. II. 79. 8480; AE. SMST. II. 130. 14310.
54 BOA. İE. SM. 18. 1818; İE. SM. 28. 2996. s. 1.
55 Mehmet Öz, “Sinop”, TDV. İslâm Ansiklopedisi, C. 37, İstanbul 2009, s. 252.
56 Ünal, Osmanlı Devrinde Sinop, s. 360.
57 Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, s. 17
58 Ünal, Osmanlı Devrinde Sinop, s. 360.
295
SİBEL ORHANKAZİ
kısmı Tesane-i Amireden karşılanırken diğer kısmı civar bölgelere ait gelirler-
den karşılanmaktaydı. Sinop’tan sonra Karadeniz’in en fazla gemi inşa edilen ve
özellikle kendir teli dokunan tersanesi Samsun’daydı59.
2.3. Bafra’dan Sinop’a Direk/Sütun ve Serenlerin Temini
Bir yelkenlinin teçhizi için seren, direk, yelken, halat ve makara gibi par-
çalar en önemli malzemelerdendi. Bunlardan direk ve seren yelkenlerin üzerine
yerleştirilen parçalardır60. Seren, gemi direkleri üzerine yelken açmak ve işaret
sancaklarını çekmek için direk üzerine paralel olarak konulan gönderdir. Direk
ise gemilerin güvertesinden yukarıya doğru dikilen ve serenlerle yelken ve ar-
maların donatıldığı çubuklardır. Direkler geminin başından sonuna doru sırala-
nıp farklı isimler alırdı (bkz. şekil I, II, III)61.
296
TERSANE-İ ÂMİRE VE SİNOP TERSANESİNE KERESTE TEMİNİNDE BAFRA KAZASI
297
SİBEL ORHANKAZİ
298
TERSANE-İ ÂMİRE VE SİNOP TERSANESİNE KERESTE TEMİNİNDE BAFRA KAZASI
Sonuç
Osmanlı Devleti henüz yeni teşekkül etmiş olan bir beylikken kıyılara sa-
hip devlet ve beyliklere komşu olmuş, hâkimiyet sahasını genişlettiği dönem-
lerde bunların donanma ile teçhizatlarından yararlanmıştır. Beylik, imparator-
luk düzeyine ulaşınca kendi donanma gücünü oluşturmaya özen göstermiştir.
Osmanlı Devleti, sınırlarını genişlettiği 16. ve 17. yüzyıllarda merkezden uzak
72Ahmet Üstüner, “1770 Çeşme Vakasında Batıklar Meselesi”, Hıstory Studıes, Cilt 11, Sayı 6, Ara-
lık, 2019, s. 1877-1879.
73 BOA. C. BH. 5. 240. s. 1.
74 BOA. C. BH. 5. 240. s. 2
75 BOA. C. BH. 5. 240. s. 1.
76 BOA. C. BH. 124. 6029. s. 1.
299
SİBEL ORHANKAZİ
bölgelerde donanma ve bunun vasıtası olan tersane inşası faaliyetlerine hız ver-
miştir. Ayrıca donanmada 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yüzyılın so-
nuna kadar kürekli gemilerden yelkenli gemi olan kalyon inşası ve kullanımı
sürecini tamamlamaya çalışmıştır. Osmanlı, bu süreç ile beraber gemi inşası için
gerekli olan ana malzemeleri iskelelere yakın yerlerden tedarik etmiştir.
Osmanlı Devleti ilk zamanlarda Gelibolu ve İstanbul’da muazzam tersa-
neler inşa ederken sonraki dönemlerde Süveyş, Rusçuk, Birecik ve Sinop gibi
stratejik öneme sahip tersaneleri aktif hale getirmiştir. Sahip olduğu liman ve
tersanelerin önemini karşılaştığı savaşlarla daha iyi kavrayan Osmanlı, çağdaşı
olduğu devletlerle mücadele edebilmek için savaş, ticaret ve yolcu gemilerinin
ana malzemelerinden biri olan keresteyi olabildiğince kolay elde edebileceği
yerlerde idareyi sağlamlaştırmıştır. Osmanlı Devleti İstanbul’dan başlayarak
Karadeniz’in kuzey doğu şeridine değin sadece donanma gemilerinin değil aynı
zamanda yük, yolcu ve ticaret gemilerinin de duraklarından biri olan Sinop ter-
sanesinde ve Tersane-i Âmire olarak da bilinen İstanbul’da inşa edilen kalyon-
lar için gerekli keresteyi Canik’e bağlı Bafra kaza ve köylerinden temin etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin tersane merkezlerinde kereste miktarının azaldığı, hatta
kerestenin bulunamadığı ve diğer taraftan Rus tehdidiyle karşı karşıya kalındığı
18. yüzyılda Bafra’dan kereste temini ve üretimi hız kazanmıştır.
Genel itibariyle 17. ve 18. yüzyılların ele alındığı bu çalışmada Tersane-i
Âmire’nin varlığını sürdürdüğü Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar Bafra’nın
kereste tedarikini sürdürdüğü görülür. Bölgede ise sadece bazı dönemlerde Si-
nop ve civarında bir azalma görülmüştür. Bunun dışında kereste ve orman ve-
rimliliğinin her zaman devam ettiği söylenebilir. Bu durumda Bafra’nın eksik-
likleri büyük oranda giderdiği aşikârdır.
Kereste üretim ve tedariki ile birlikte doğancılık-şahincilik tımarları, çel-
tik gelirleri ve bölgede kereste üretimindeki işçi potansiyeli, Bafra’nın Osmanlı
Devleti’ndeki sosyo-ekonomik konumunu açığa çıkarmaktadır.
300
TERSANE-İ ÂMİRE VE SİNOP TERSANESİNE KERESTE TEMİNİNDE BAFRA KAZASI
Kaynakça
Başkanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
BOA. AE. SMHD. I. 152. 11401.
BOA. AE. SSÜL. II. 2. 2189.
BOA. AE. SMST. II. 48. 4764;BOA. AE. SMST. II. 79. 8480; BOA. AE. SMST. II. 130. 14310.
BOA. A. DVNSMHM. d. 12. 13.
BOA. A. DVNSMH. d. 101. 168.
BOA. A. DVNSMHM. d. 103. 701.
BOA. C. Askeriye. 953. 41388.
BOA. C. BH. 5. 240; BOA. C. BH. 142. 6826; BOA. C. BH. 211. 9863; BOA. C. BH. 146. 7015;
BOA. C. BH. 124. 6029.
BOA. C. HR. 110. 54. 63.
BOA. İE. SM. 18. 1818.
BOA. İE. SM. 28. 2996.
Araştırma-İnceleme
AKBAYAR, Nuri; Can Aksın; Fahri Aral vd. “Samsun”, Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Ya-
yıncılık, C. 9, İstanbul 1982-1983.
AYDIN, Yusuf Alperen, Sultan’ın Kalyonları, Küre Yayınları İstanbul 2011.
BOSTAN, İdris, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, TTK Ankara
2003.
________, İdris, Osmanlılar ve Deniz, Küre Yayınları, İstanbul 2007.
DAĞLI, Yücel, Seyit Ali Kahraman, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Bursa-Bolu-Trabzon-
Erzurum-Azerbaycan-Kafkasya-Kırım-Girit, 2. Kitap-1. Cilt. Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 2014.
DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara
2011.
DÜZCÜ, Levent, Yelkenliden Buharlıya Geçişte Osmanlı Denizciliği (1827-1853), Doğu
Kütüphanesi, İstanbul 2017.
KÜTÜKOĞLU, Mübahat S. Osmanlı’nın Sosyo-Kültürel ve İktisâdi Yapısı, TTK. Ankara
2018.
MÜLLER-WIENER, Wolfgang, Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul 2003.
TAŞ, Mehmet, “18. Yüzyıl Osmanlı Donanmasında Kereste Temini ve Karşılaşılan So-
runlar”, Turkish Atudies-Historical Analsis, 15(2), 2020, (677-695).
ÜSTÜNER, Ahmet, “1770 Çeşme Vakasında Batıklar Meselesi”, Hıstory Studıes, Cilt 11,
Sayı 6, Aralık 2019, (875-1902).
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, TTK. An-
kara 1988.
ÜNAL, Mehmet Ali, Osmanlı Devrinde Sinop, TTK. Ankara 2014.
301
SİBEL ORHANKAZİ
YILMAZ, Cevdet, Bafra Ovası’nın Beşeri ve İktisadi Coğrafyası, Kızılırmak Ofset Matba-
acılık Tesisleri, Samsun 2007.
ZALOĞLU, Mustafa, Gemici Dili, Türk Deniz Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı Yayınları, İs-
tanbul 1988.
302
Bafra Gençlik Caddesi
303
XVIII. YÜZYIL BAŞLARINDA BAFRA’DA KAMU DÜZENİNİ
VE ASAYİŞİ TEHDİT EDEN OLAYLAR
Giriş
Bilindiği üzere Osmanlı Devleti XVIII. yüzyıl başlarında içeride ve dışarıda
çok sayıda, istikrarı ve otoriteyi bozan olaylarla uğraşmak zorunda kalmıştır.
Bu çerçevede içeride başta Edirne Vakası olmak üzere çeşitli iç karışıklıklar, dı-
şarıda ise Rusya, Avusturya, Venedik, İran ile yaşanan savaşlar ve Karadağ İs-
yanı devleti uzun süre meşgul etmiştir. Bunun yanı sıra içerideki bir takım ge-
lişmeler de bunda etkili olmuştur. Bu kapsamda özellikle savaşlardan kaynak-
lanan giderlerin artış göstermesi sonrasında vergilerde artış ve süreklilik mey-
dana gelmiştir. Bununla bağlantılı olarak özellikle kırsal bölgelerde yaşayanlar
başta olmak üzere halkın yoksulluğunda artış yaşanmıştır.2 Bütün bu gelişme-
lerin doğurduğu güvenliksiz ortam ve otorite boşluğu ülkenin çeşitli yerlerinde
kamu güvenliğinin zedelenmesine, asayişi bozan olayların meydana gelmesine,
dolayısıyla halkın huzurunun bozulmasına neden olmuştur. Bu türden olayları
eşkıyalık olarak nitelendirmek mümkündür. Nitekim eşkıyalığı, zor kullanarak
yol kesip baskın yaparak mala ve cana tecavüz etmek suretiyle insanlara maddi
ve manevi zarar verme, kamu düzenini ve asayişi ihlal olarak tanımlamak müm-
kündür.3
Eşkıya olarak kabul edilebilecek insanlar ise ana hatlarıyla halktan kim-
seler oldukları gibi askerî sınıf mensubu kişiler de olabilmekteydiler. Bunun
yanı sıra taşrada herhangi bir şekilde devlet hizmetinde olup eşkıyalık yapanlar
305
MEHMET DEMİRTAŞ
da mevcuttu.4 Bafra ve çevresinde düzeni bozanlar ana hatlarıyla iki ayrı grupta
değerlendirilebilir. Bunların ilki eşkıya olarak tabir edilen, kimi zaman bireysel
olarak kimi zaman etraflarına şer ehli kişileri toplayarak çete oluşturan, yöre
halkının canına, ırzına ve malına zarar veren kişilerdi. Bunlar bazen kendilerine
katılmış olan kişileri de öldürmekte tereddüt göstermemişlerdi.5 Kamu düze-
nini ve halkın güvenliğini bozan bu kişilerin yanı sıra bazı devlet görevlilerinin
de incelenen dönem boyunca şiddete başvurdukları anlaşılmaktadır.
Bafra ve çevresinde de incelenen dönem boyunca çok sayıda şiddet olay-
ları meydana gelmiş, gerek merkezi hükümet gerekse yerel yöneticiler bu olay-
ların önüne geçmek ve başlayan olayları yatıştırmak için ciddi bir mücadele ver-
mek zorunda kalmıştır. Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivinde, söz konusu olay-
lara dair çeşitli kayıtlar mevcuttur. Bu çalışmada adı geçen kayıtlar incelenmiş
ve olaylar hakkında bazı ayrıntılara ulaşılmıştır. Bu çerçevede olayların mey-
dana geliş şekli, bunları engellemeye yönelik çabalar ve suçlulara yapılan mua-
mele tespit edilmeye çalışılmıştır.
Bafra’da Düzeni Bozanların Faaliyetleri
Bafra ve çevresinde kamu düzenini ve halkın güvenliğini bozanlar bazen
bireysel hareket eden ve faaliyetleri bakımından eşkıya olarak adlandırılabile-
cek kişilerdi. Bunlardan biri Bafra çevresinde erbab-ı timardan Delibalta oğlu
Mehmed Sipahi adındaki şakî idi. Daha sonra kendisi de bazı kanunsuz işlere
bulaşacak olan dönemin Bafra Kadısı Abdürrahim’in verdiği bilgilerden anlaşıl-
dığına göre bu kişi içki içerek sarhoş vaziyette yöre halkının huzurunu kaçır-
maya başlamıştı. Bu kapsamda kadınların ırzına musallat olmuş, ulemayı dahi
darb edecek kadar pervasız davranma cesareti göstermekten geri durmamıştır.
Bunun yanı sıra halkın malını ve parasını zorla gasp etmeyi adeta alışkanlık ha-
line getirmişti. Yaptığı kötü fillerle fesada yol açan bu kişi için belgede şer ve
fesadının nihayetinin olmadığı dile getirilerek yaptıklarının dayanılmaz bir hal
aldığı vurgulanmıştır. Bu kişinin daha önce benzer eylemlerinden dolayı Sam-
sun Kalesine kalebend olarak gönderilmesi kararlaştırılmış ancak yakalanama-
mıştı. Bunun üzerine bir kez daha yetkililere verilen emirde adı geçenin hak et-
tiği cezayı almadığı, mutlaka yakalanarak cezasının infaz edilmesi istenmişti.6
Ne var ki bütün çabalara rağmen Delibalta Mehmed’in kötülüklerine engel olu-
namadığı ve yıllar sonra bile bu fiillerine devam ettiği anlaşılmaktadır. Bir arşiv
306
XVIII. YÜZYIL BAŞLARINDA BAFRA’DA KAMU DÜZENİNİ VE ASAYİŞİ TEHDİT EDEN OLAYLAR
kaydında 1711 yılında bile bu kişinin daha öncekilere benzer eylemler yaptığı
anlaşılmaktadır. Bundan büyük rahatsızlık duyan Bafra sakinleri konuyla ilgili
şikâyetlerini merkeze bildirince Bafra Kadısına ve Muhassılına emir gönderile-
rek adı geçen kişinin fenalıkları anlatılmış ve halktan gasp ettiği paraların geri
alınarak adı geçen hakkında gerekli muamelenin yapılması istenmişti.7
Başka bir şer ehli de Bafralı Hacı Emir adındaki kişiydi. Nitekim daha önce
bu gerekçeyle Giresun Kalesine kalebend olarak gönderilmesi kararlaştırılmış
ve bu karar kendisine tebliğ edilmişti. Ancak buna rağmen cezası uygulanama-
mış ve bu şahıs eylemlerine devam etmişti. Hacı Emir bir süre sonra yanına
adamlar alarak bir çete kurmuş ve faaliyetlerini daha da arttırmıştı. Öyle ki Hacı
Emir ve yanına almış olduğu el hac Fazlı’nın damadı Abdurrahim ve Çavuşzade
Ahmed’in zulmü bütün Canik Sancağına yayılmış vaziyetteydi. Bunun üzerine
adı geçen üç eşkıyanın Trabzon kalesine sürgün ve kalebend olunmaları emre-
dilmiştir.8 Belgelerden anlaşıldığı kadarıyla bu kişilerin cezası ilk anda infaz
edilememiş olmalıdır ki bunların faaliyetleri durmamış ve haliyle Bafra halkının
mağduriyeti devam etmiştir. Bunun üzerine Bafra Naibine ve Giresun Kalesi
Dizdarına yazılan emirde bu kişinin Giresun Kalesine kalebend olarak gönderil-
mesinin kararlaştırıldığı ve gerekeni yapmaları emredilmişti. Bu emir yerine
getirilerek kalebend edilmiş olan Hacı Emir’in yaklaşık olarak dokuz ay sonra,
kendi işi dışında her hangi bir işle uğraşmaması şartıyla serbest bırakıldığı an-
laşılmaktadır. Serbest bırakılma gerekçesi ıslah olduğunun var sayılması idi.9
Bafra ve çevresinde gruplar halinde eşkıyalık yaparak halkın güvenliğini
bozanların sayısı bir hayli fazlaydı. Bu gruplar XVIII. yüzyıl başlarında söz ko-
nusu bölgede sıklıkla karşımıza çıkmaktadırlar. Bunlar silahlanarak çevreye za-
rar vermekte ve halkı huzursuz etmekteydiler. Konuyla ilgili bir arşiv kaydında
Gedegara Kazasında yaşamakta olan ulema, suleha, ayan ve eşraf, kadıya müra-
caat ederek bir grup şakînin eylemlerini haber vermişlerdi. Buna göre İnce Os-
man, Çolak Arslan, Kara Mustafa, Ali Koca, Beyzade ve diğer Kara Mustafa, Çin-
gan Yusuf oğulları ve bazı başka kişiler son zamanlara kadar adı geçen kazanın
etrafında görülmemiş iken, üç dört seneden beri gerek kendi kazaları civarında
gerekse Durgan, Zeytun, Bafra kazaları toprağında ve Kızılırmak yakınlarında
bu kazaların ahalisinin davarlarına el koymaya, mallarını yağmalamaya, herbar
(he zaman) yolcuların yollarını kesmeye, onlardan bazılarını öldürmeye başla-
mışlardı. Hatta Samsun Kazasında sakin iken İstanbul’a gitmek üzere yola çıkan
307
MEHMET DEMİRTAŞ
Osman Paşazâde İsmail adındaki kişinin, Turgan Kazası Sarıçam mevkiinde yo-
lunu kesip malına el koymuşlar ve bu kişi ile beraber beş adamını da katletmiş-
lerdi. Adı geçen eşkıya grubunun zulüm ve fesatları dayanılmaz bir hal almaya
başlamıştı. Bölgedeki bütün yetkililere hitaben yazılan emirde, bu eşkıyanın ele
geçirilerek hapse atılmaları, emr-i şerif çıkmadıkça serbest bırakılmamaları is-
tenmiştir.10 Belgede geçen ifadeler şiddet eylemlerinin yıllarca devam ederek
süreklilik arz ettiğini ortaya koymaktadır.
Adı geçen bölgede eşkıyalık yaparak düzeni bozan ve halkın güvenliğini
tehdit eden grupların faaliyetleri incelenen dönem boyunca benzer bir şekilde
tekrar etmiştir. Nitekim bölgedeki kabilelerden bir olan Conkar kabilesi mah-
kemeye müracaat ederek, Hızır Fakih ve kardeşleri Halil, Ahmed, İlyas adındaki
şakîlerin kendi hallerinde olmadıklarını ve taşkınlık yaptıklarını bildirmişti. Adı
geçen kabilenin şikâyetlerinin yer aldığı belgeden anlaşıldığı üzere Conkar ka-
bilesi kendisine düşen vergiyi devlete ödediği halde söz konusu eşkıya grubuna
da her sene ellişer, yüzer kuruş para vermek zorunda kalmıştır. Bununla yetin-
meyen eşkıya grubu yetkililer tarafından kendilerine yapılan uyarıyı dikkate al-
madıkları gibi daha ileri giderek haktan bazılarının ırzına zarar vermiş, bazıla-
rının da mallarını gasp etmişlerdi. Yöreye, düzeni sağlamak üzere gelen zabıt-
lara, silahla saldıran bu kişiler, zabıtların görevlerini yapmalarına böylece engel
olmuşlardır. Bütün bunlardan sonra merkezden gönderilen emirde mir-i mi-
randan, bu kişilerin yakalanarak Bafra’ya sürgün edilmeleri istenmiştir.11
Sivas Beylerbeyine ve Bafra Kadısına gönderilen başka bir emirden anla-
şıldığına göre Bafra’nın Hacı Abdünnebi Mahallesi ahalisinden tüccar Şaban’ın
eşkıyadan muzdarip olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre tüccar Şaban ticaret
maksadıyla Tokat taraflarına giderek mal almış ve kervanla dönüş yolunda Ka-
vak’ta Osman, Takracıoğlu, Toptaş, Sarı Musa oğlu ve bir grup eşkıyanın saldı-
rısına uğramıştı. Yıllardan bu yana bu bölgede eşkıyalık yapan bu eşkıya grubu
sebepsiz yere Şaban’ın 360 kuruşluk eşyasını yağmalamıştı. Tüccar Şaban’ın id-
dia ettiğine göre bu eşkıya grubu kadı ile de işbirliği içinde hareket etmekteydi-
ler. Gönderilen emirden anlaşıldığına göre bu kişilere müdahale edilerek yağ-
maladıkları mallar geri alınmış, haklarında ceza işlemi yapılması için girişimler
başlamıştı.12 Ancak bu eşkıya grubunun kurtulduğu daha sonra yaptıkları ben-
308
XVIII. YÜZYIL BAŞLARINDA BAFRA’DA KAMU DÜZENİNİ VE ASAYİŞİ TEHDİT EDEN OLAYLAR
zer eylemlerden anlaşılmaktadır. Nitekim bu kişilerle ilgili başka bir arşiv kay-
dında, söz konusu grubun yeni katılımlarla daha da genişlediği ve eşkıyalık faa-
liyetlerine devam ettiği bilgisine ulaşmak mümkündür.13 Bir önceki örnek
olayda olduğu gibi burada da eşkıyanın zulmünün yıllar boyu devam etmiş ol-
ması dikkate değerdir.
Nitekim söz konusu şiddet olaylarının durmadığını daha sonraki bir
şikâyetten de anlamak mümkündür. Konuyla ilgili Kavak Kadısına ve Canik Mu-
hassılına gönderilen emirde yer alan bilgilere göre Bafra kazası sakinlerinden
Şaban b. Ahmed ve Seyyid Mehmed b. Muharrem isimli kişiler kadıya müracaat
ederek, ticaret için Kavak kazasına gittikleri bir sırada bu kaza sakinlerinden
olan ve yukarıda isimleri zikredilmiş bulunan kişilerin, mallarını zorla ellerin-
den aldıklarından bahisle bu kişilerin daha önceden yaptıkları fillerinden de söz
etmişlerdi. Buna göre bunlar daha önce de çok sayıda şiddet olayına karışmış-
lar, halkın malını gasp etmişler ve ırzlarına zarar vermişlerdi. Suçları sabit olan
ve haklarında çeşitli kereler emr-i şerif çıkmış olan bu kişilerin şimdiye kadar
hak ettikleri cezayı almadıkları, bunda da kendilerine yardım eden devlet gö-
revlilerinin yardımlarının da etkisi olduğu, bu esnada da Hasan Çavuş sayesinde
kurtulduklarını beyan etmişti. Bunun üzerine gönderilen emirde bu kişilerin
yakalanması, gasp ettikleri malların geri alınması, Samsun Kalesine ıslah-ı nefs
edinceye kadar kalebend edilmeleri ve şayet Hasan Çavuş’un suçu sabit ise bu
durumun tespit edilerek merkeze bildirilmesi istenmişti.14
Çeteler kurarak eşkıyalık yapanlar arasında eski devlet görevlisi olanlara
da rastlanmaktaydı. Buna göre Canik Sancağının Bafra Kazası ahalisi ve yeniçeri
zümresinden Ahmed, Kör Abdurrahman, Cansız Osman, İbiş oğlu Mustafa ve
Receb Kadıoğlu Mehmed isimli kişiler kendi hallerinde olmayıp daima fesat çı-
karmaktaydılar. Bu çerçevede daha önce faaliyetleri merkeze haber verilmiş ve
haklarında Samsun Kalesine kalebend olarak gönderilmeleri kararlaştırılmıştı.
Ancak bunlar yakalanamadıkları gibi Alibey Oğlu Mustafa ve Küçük Abdurrah-
man isimli şakîleri de kendilerine katarak gittikçe daha da pervasızlaşmışlardı.
Bunlar sarhoş bir vaziyette namuslu kişilerin evlerini basarak ırzlarını kirlet-
mekte ve mallarını gasp etmekteydiler. Belgede geçen ifadelere göre bu kişiler
şiddetlerini daha da artırarak dayanılmaz bir noktaya getirmişlerdi. Mahke-
meye müracaat eden halkın şikâyetlerinin gereği yerine getirilmezse mağduri-
309
MEHMET DEMİRTAŞ
310
XVIII. YÜZYIL BAŞLARINDA BAFRA’DA KAMU DÜZENİNİ VE ASAYİŞİ TEHDİT EDEN OLAYLAR
kışkırttığı gibi yanına topladığı 2.000 kişilik reaya ve savaş aletleri ile ücretli
baltacılara hücum ederek onları engellemişti. Bu nedenle kereste zamanında te-
min edilemediğinden inşa işi durmuş ve kalyonların yapımı gecikmişti. Bunun
üzerine fesada cesaret eden müftünün Trabzon Kalesine kalebend olarak gön-
derilmesi kararlaştırılmıştı. Ancak durumdan haberdar olan müftü firar etmişti.
Bunun üzerine Bafra Kazası sakinlerinden Hasan Efendi bu eylemde müftüye
yardım eden arkadaşlarından biri olduğu için Kapıcıbaşına, Hasan Efendiyi ya-
kalayarak Trabzon Beylerbeyine ve Trabzon Kalesi Dizdarına teslim etmesi
emri verilmiş ve bu kişinin söz konusu kalede hapsedilerek kalebend edilmesi
sağlanmıştı.18 Yetkililere ayrıca sıkı bir şekilde tembih edilerek Hasan’ın, emir
çıkmadıkça serbest bırakılmaması istenmişti.19 Müftünün ise bir süre sonra ya-
kalandığı belgelerden anlaşılmaktadır. Ancak serbest bırakılması talebi değer-
lendirilerek uygun görülmüş, devlet işlerine karışmamak, halka müdahalede
bulunmamak ve padişahın fermanına aykırı hareket etmemek şartıyla serbest
bırakılmıştı. Müftü Abdürrahim’in arkadaşı Hasan’ın da serbest bırakılması ka-
rarlaştırılmıştır.20
Buna benzer bir durum da devletin tayin ettiği görevliye müdahale ede-
rek çalışmasına engel olan iki kişinin eylemleridir. Buna göre Bafra’da Dedeu-
lağı Köyündeki Hasan Hüseyin Vakfı zaviyedarlığına Ömer ve Receb isimli kişi-
ler tayin edilmişlerdi. Ancak Hasan ve İbrahim isimli iki kişi usulsüz bir şekilde
Bafra Kadısından arz alarak bu kişilerin hakkını gasp etmeye yeltenmişlerdi.
Durumdan haberdar olunması üzerine müdahale edilerek söz konusu işlemin
geçersiz olduğu belirtilmiş ve yetkililerden buna müsaade etmemeleri isten-
mişti.21 Devlet tarafından görevlendirilen ve görevini kötüye kullanarak bulun-
duğu bölge halkını mağdur eden devlet görevlileri de güvenliği zedelemektey-
diler. Buna göre Kara Deniz taraflarında Sinop, Samsun, Alaçam, Bafra, Ökse ve
Kavak dağlarından kereste keserek kalyon inşa etmek üzere görevlendirilen Os-
man’ın, bedel adı altında halktan para alması da huzursuzluğa yol açmıştı. Os-
man Ağa’nın Bafra ve diğer kaza ahalisinden aldığı paraların yer aldığı bir cet-
velde toplam 5.005 kuruş aldığı bilgisi yer almaktadır.22
Yukarıda sayılan örnek olaylardan da anlaşılacağı üzere XVIII. yüzyıl baş-
larında Bafra ve çevresinde devlet otoritesinin gevşemesini fırsat bilerek kamu
311
MEHMET DEMİRTAŞ
Sonuç
Güvenliğin en çok sarsıldığı ve kesintiye uğradığı zamanlar merkezi ve
yerel düzeyde devlet otoritesinin bozulduğu dönemlerdir. XVIII. yüzyıl başları
bu anlamda çok sıkıntılı bir dönem olarak dikkati çekmektedir. Meydana gelen
olayların sayısı ve etkilediği bölge kadar suçluların faaliyetlerini yıllar boyu sür-
dürebilmiş olmaları ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husustur. Bireysel dü-
zeyde veya çete kurarak taşkınlık yapan kişilerin bölge halkının birçok defa
şikâyetlerine konu olduğu ancak suçlular hakkında etkili bir çözüm bulunama-
dığı görülmektedir. Suçlular çoğu kez kısa sürede yakalanamamışlar veya yaka-
landıktan sonra kaçmayı başarmışlardı. Suçlular için öngörülen cezanın genel-
likle kalebentlik olduğu dikkati çekmektedir. Ne var ki çoğunlukla kalelerde
hapsedilen suçluların hapiste kalma süresinin oldukça kısa olduğu anlaşılmak-
tadır. Osmanlı Devletinde geçerli ve suçluların, ıslah oldukları kanaatinden ha-
reketle af edilmeleri şeklindeki genel eğilimin, Bafra ve çevresinde suç işleyen
kişiler için de sıklıkla uygulandığını tespit etmek mümkündür. Bu uygulama do-
ğal olarak aynı kişilerin sıklıkla benzer suçlar işlemesine, suçların yaygın ve sü-
reklilik arz etmesine yol açmıştır.
312
XVIII. YÜZYIL BAŞLARINDA BAFRA’DA KAMU DÜZENİNİ VE ASAYİŞİ TEHDİT EDEN OLAYLAR
Kaynaklar
a-Arşiv kaynakları
BOA. A. DVN. MHM-110/2903.
BOA. A. DVN. MHM-111/184.
BOA. A. DVN. MHM-111/694.
BOA. A. DVN. MHM-111/1780.
BOA. A. DVN. MHM-115/1160.
BOA. A. DVN. MHM-115/1161.
BOA. A. DVN. MHM-115/1774.
BOA. A. DVN. MHM-117/1044.
BOA. A. DVN. MHM-118/536.
BOA. A. DVN. MHM-121/964.
BOA. A. DVN. MHM-122/415.
BOA. AE. SAMD. III-211/20445.
BOA. AE. SAMD-III. 104-10241.
BOA. C. BH-216/10071.
BOA. C. ZB-46/2278.
BOA. İ. EV-57/6277.
313
BAFRA TÜTÜNÜ DEVELER İLE TAŞINIŞI-1908
315
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN İLK YARISINDA BAFRA
GAYRİMÜSLİM NÜFUSU
Giriş
Nüfus çalışmaları, her zaman kent tarihi araştırmalarının ana konuların-
dan biri olmuştur. Bilhassa Osmanlı Arşivlerindeki Nüfus Defterleri oldukça
zengin ekonomik, sosyal ve demografik veriler sunmaktadır. Bu veriler sosyo-
ekonomik tarihin temel malzemesi olarak araştırmacılar tarafından incelen-
mekte ve yeni bakış açılarıyla yeni sonuçlara ulaşılmaktadır. Özellikle NFS.d. fo-
nundaki defterler, bu yönüyle en çok başvurulan kaynaklardır.
19. yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılan nüfus sayımları,
ağırlıklı olarak nüfusun toprakla ilişkisini belirleme şeklinde olmuştur. Sadece
nüfusu belirlemek için sayım yapılmamıştır. Toprak vesilesi olmadan demogra-
fik verileri içeren ilk nüfus sayımları 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde yapılmıştır.
II. Mahmut döneminde (1808-1839) başlatılan bu sayımlarda sadece erkek nü-
fus sayılmış, Müslüman ve gayrimüslim nüfus ayrı defterlere kaydedilmiştir. Ni-
tekim bu nüfus sayımlarının amacı Müslümanlar ve gayrimüslimler için farklılık
göstermektedir. Müslümanlar için amaç askerlik iken, gayrimüslimler için vergi
yükümlülüğünü belirlemektir. 1831 yılının ilk altı ayında tamamlandığı belirti-
len bu sayımlar, çeşitli coğrafyalarda ancak 1835 yılında tamamlanabildiği an-
laşılmaktadır2.
Klasik dönemdeki tahrir ve avarız sayımları dışında Osmanlı’da modern
manada ilk nüfus sayımı ile ilgili başta Enver Ziya Karal’ın çıkardığı eser olmak
82/295, (2018), s. 903; Hamiyet Sezer Feyzioğlu, “Suşehri Nüfus Sayımı (1835-1843) Örneğinde
Nüfus Defterleri”, TAD., 37/64, (2018), s. 263.
317
FATİH ERTAŞ
üzere konuyla ilgili çeşitli yayınlar yapılmıştır3. Hazırlanan birçok tez, akade-
mik kitap ve makale ile Osmanlı döneminin hem merkezde hem de taşra kesim-
deki nüfus miktarının belirlenmesi, halkın sosyal, ekonomik ve kültürel yapısı-
nın analiz edilmesi amaçlanmaktadır4. Bu çalışmalar genellikle Müslüman nü-
fusa odaklanmakta olup, gayrimüslim nüfusa yönelik çalışmalar daha az tercih
edilmektedir. Bir bölgenin genel nüfusu hakkında daha sağlıklı değerlendirme-
ler yapılabilmesi açısından gayrimüslim nüfus çalışmaları da önem taşımakta-
dır. BOA. NFS.d. 980 numaralı deftere göre hazırlanan bu çalışma ile 19. yüzyılın
ilk yarısında Bafra’nın gayrimüslim nüfusu değerlendirerek Bafra kazası ile il-
gili araştırmalara katkı sağlanması amaçlanmıştır.
On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Gayrimüslim Nüfus Def-
terleri
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı, Os-
manlı Arşivi’nde bulunan NFS.d. 980, 994, 995 ve 7075 numaralı dört defter,
Bafra kazasının 1834 nüfus sayımındaki gayrimüslim nüfusu göstermektedir5.
7075 numaralı defter 995 numaralı defterin devamı niteliğindedir. Bu sebeple
995 ve 7075 numaralı defterleri bir defter kabul ederek 1834 sayıma ilişkin ar-
şivde üç defter olduğu söylenebilir. Bu üç defterdeki nüfus bilgileri hemen he-
men aynıdır. 980 ve 994 numaralı defterlerde 1834 nüfus sayımından sonrası
doğum, ölüm, göç gibi nüfus hareketlerini 1835-1845 yılları arasında yapılan
yoklama kayıtları doğrultusunda gösterilmiştir. Defterler Alaçam kazasının
gayrimüslim nüfusu sayımına dair veriler de sunmaktadır6. Ancak bu veriler bu
çalışmanın kapsamına alınmamıştır. Çalışma, Bafra kazasının 1834-1845 yılları
arasındaki gayrimüslim demografik yapısını ele almaktadır.
Yöntem olarak söz konusu defterlerden elde edilen veriler çeşitli başlık-
lar altında tasnif edilmiş ve elde edilen bilgilerin daha net ifade edilebilmesi için
mevcut araştırmaların bulgularından yararlanılmıştır. Bu bağlamda gayrimüs-
lim defterlerinden elde edilen veriler Canik Sancağı ve Bafra Müslüman nüfusu
hakkında mevcut verilerle birlikte değerlendirilmiş ve Bafra’daki toplam nüfus,
3 Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Nüfus Sayımı 1831, Devlet İstatistik Enstitüsü
Matbaası, Ankara, 1997.
4 Mehmet Güneş, “Osmanlı Dönemi Nüfus Sayımları ve Bu Sayımları İçeren Kayıtların Tahlili”,
318
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN İLK YARISINDA BAFRA GAYRİMÜSLİM NÜFUSU
319
FATİH ERTAŞ
gayrimüslim kadın ve erkek toplam nüfusu yaklaşık 7476 kişidir. Bütün bu de-
ğerlendirmeler sonucunda, temel alınan rakamların güvenilir bir şekilde elde
edildiği kabul edilirse, Bafra kazasında kadınlar da dahil olmak üzere Müslü-
man ve gayrimüslimlerin toplam nüfusunun 1834 nüfus sayımında 20356 civa-
rında olması muhtemeldir.
10 Karal, age., s. 178; Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu 1830-1914, (çev. Bahar Tırnakçı), Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, İstanbul 2003, s. 153; Rıza Karagöz ve Cengiz Arslan, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk
Yarısında Bafra Müslim Nüfusu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, 2/2, (2021);
Arslan, agt.,; Tancan Özkan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üniver-
sitesi, Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2012.
11 Karal, age., s. 178; Karpat, age., s. 153.
320
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN İLK YARISINDA BAFRA GAYRİMÜSLİM NÜFUSU
12 BOA, NFS.d. 981 defterine baktığımızda 1834 nüfus sayımına göre Kab-ı Maden kazasında gay-
rimüslimlere ait 950 hanede 4607 erkek nüfusun yaşadığı kaydedilmiştir. Defteri incelediğimizde
bu sayının 4553 erkek nüfus olduğu belirlenmiştir. Defterdeki cizye bilgileri şunlardır; 1205 ev-
sat, 1084 ednâ ve 2318 kişi sagîr ve amelmânde olarak kaydedilmiştir. Cizye veren âlâ (zengin)
gayrimüslim ise kaydedilmemiştir. Yine kayıtları incelediğimizde bu verilerin 1232 evsat, 1087
ednâ ve 2234 sagîr ve amelmânde nüfus olduğu tespit edilmiştir. Bu konuda yapılan bir çalışmada
bazı verilerin esnâf-ı selâse ile ilgili olduğu anlaşılamamış ve genç, orta yaş ve yaşlı gibi yanlış
değerlendirilmiştir: “Maden Kazası yani Tekkeköy’de 950 aile toplamda 4607 nüfusu bünyesinde
barındırmaktaydı. Bu nüfusun 1205’i yaşlı 1084’ü orta yaş ve 2318’i genç ve küçük yaştaki nüfustan
oluşuyordu.” Erler, M. Yavuz-Özkan, M. Selçuk, “Karadeniz’de Bir Osmanlı Maden Yerleşkesi: Kab-
ı Maden Kazası (1264-1856)”, Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi, 6/16, (2019), s. 523.
13 1834 nüfus sayımında Samsun kazasının gayrimüslim erkek nüfusu 1877 kişi, hane sayısı
546’dır. Bunlardan 9’u âlâ, 571’i evsat, 363’ü ednâ ve 934’ü ise sagîr ve amelmânde olarak kayde-
dilmiştir. Samsun, Canik Sancağı gayrimüslim nüfus yoğunluğu sıralamasında Kab-ı Maden ve
Bafra’dan sonra üçüncü sıradadır. BOA, NFS.d. 981, s. 2-50.
14 Stanford J. Shaw - Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye - II, (çev. Mehmet
Mahallesi’nde 154 hanede 426 erkek yaşamaktadır. BOA, NFS.d. 1034, s. 40.
16 1834 nüfus sayımından 15 yıl sonra erkek nüfus 90, hane sayısı 37 artmıştır. 1849’da Rum
321
FATİH ERTAŞ
17 Toplam erkek nüfusun 1065’i Bafra mahallelerinde yaşarken geriye kalan 5375 kişi Bafra’nın
köylerinde ikamet etmektedir. Arslan, agt., s. 16.
18 1827 tarihli arşiv kayıtlarından Canik Sancağı’ndaki tüm imam, muhtar, kocabaş ve kahyaların
322
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN İLK YARISINDA BAFRA GAYRİMÜSLİM NÜFUSU
19 Halil İnalcık, “Cizye (Osmanlılar’da)”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cild 8, İstanbul (1993), s. 47.
20 Cevdet Küçük, “Ceride Nezareti”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 7, İstanbul (1993), s. 409-410.
323
FATİH ERTAŞ
21 Metin Ünver, “Midilli Adası’nın Nüfusu (1830-1842)”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Der-
gisi, 1/33, (2018), s. 51.
22 BOA, NFS.d., 11567; 11575; 11577; 11579; 11584; 11586; 11587.
23 BOA, NFS.d. 980, s. 98.
24 BOA, NFS.d. 1033, s. 4.
25 Bunların 73 hanesi ve 193 kişisi Ermenilere aittir.
324
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN İLK YARISINDA BAFRA GAYRİMÜSLİM NÜFUSU
sayısı 506 artmıştır. Diğer bir ifade ile gayrimüslim nüfusta %51’lik bir artış ol-
muştur. Ayrıca Bafra’da bu yıl 3260 kişinin cizye mükellefi olduğu görülmekte-
dir. Bu da toplam gayrimüslim erkek nüfusun %57’sine tekabül etmektedir.
Gayrimüslim erkek nüfusun %43’ü ise cizyeden muaf tutulmuştur. Söz konusu
gayrimüslim vergi mükelleflerinden 17’si zengin (%0,5), 816’sı orta halli (%25)
ve 2427’si fakir (%74) olarak kaydedilmiştir. Bu durumda 15 yıllık bir süreçte
gayrimüslim zengin nüfus azalırken, orta sınıf kısmen artmış, fakir nüfus oranı
aynı kalmıştır26.
1849 yılında Bafra kazasında 2690 hanede 8008 Müslüman erkek yaşa-
maktadır. Bu durumda toplam Müslüman gayrimüslim erkek nüfusu yaklaşık
13685 olarak tespit edilebilir. Böylece 1834 yılındaki Gayrimüslimlerin oranı
%25’ten %41’e yükselmiştir. Bu yılda Müslümanlara ait 11 mahalle ve 84 köy,
gayrimüslimlere ait ise iki mahalle ve 43 köy bulunmaktadır. Müslümanlar ve
gayrimüslimlerin birlikte yaşadığı beş köy vardır. 1834 sayımında gayrimüs-
limlerin yaşadığı Kelikler, Kuşluğan, Tekke, Lengerli gibi köylerde 1849 yılında
sadece Müslümanlar yaşamaktadır. Ayrıca 1834’teki sayımda gayrimüslim yer-
leşimleri arasında yer almayan Hızırilyas ve Karadiken, Kösedik, Kiraztepesi,
Köseli, Mengenler, Beydirli, Kostantiuşağı, Beğliuşağı, Torunuşağı, Cırıklar ma‘a
Peskeller, Aktekke, Derbend, Lodoros, Çiftlik-i Orman ma‘a Porsuk Alan gibi
köyler de 1849’da dahil edilmiştir. 1834’te Bafra’nın köylerinde Ermeni yaşa-
mazken, 1849’da Kuşçular köyünde Müslümanlarla Ermenilerin bir arada yaşa-
dığı görülmektedir27. Ayrıntılı bir liste incelemeniz için bu makalenin sonunda
Ek 2’de verilmiştir.
Bafra kazasında 1850 yılında 3139 kişinin vergi mükellefi olduğu görül-
mektedir. Ayrıca bu yıl gayrimüslim mahallelerine Poşiyan Mahallesi de eklen-
miştir. Böylece Bafra’daki gayrimüslim mahallelerin sayısı üçe yükselmiştir28.
Sonuç
Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyılda birçok yenilik ve değişiklikle karşı
karşıya kalmıştır. Bunlardan biri, ülke genelinde nüfus sayımlarının yapılması-
dır. 1831-1834 nüfus sayımları, kısmi eksikliklerine rağmen, imparatorluktaki
Müslüman ve gayrimüslim erkek nüfusun yakın bir tahminini ilk kez ortaya
zuncu Yüzyılın Ortalarında Bafra Gayrimüslimlerinin Ekonomik Durumu”, Tarihi, Kültürel, Sosyal
yönleriyle Bafra Sempozyumu, Samsun 3-6 Kasım 2022. (Yayın aşamasında)
325
FATİH ERTAŞ
Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
A.RSK.d. 1693.
ML.VRD.CMH.d. 1157.
NFS.d. 980; 981; 994; 995; 1033; 1034; 11567; 11575; 11577; 11579; 11584; 11586;
11587; 7075.
Araştırma ve İnceleme Eserler
Arslan, Cengiz, Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, On-
dokuz Mayıs Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019.
Aygün, Necmettin, “Nüfus Defterleri’ne Göre Boynuincelü Aşireti (1830-1845)”, Belle-
ten, 82/295, (2018), s. 899-956.
Erler, M. Yavuz - Özkan, M. Selçuk, “Karadeniz’de Bir Osmanlı Maden Yerleşkesi: Kab-ı
Maden Kazası (1264-1856)”, Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi, 6/16, (2019),
s. 515-533.
Güneş, Mehmet “Osmanlı Dönemi Nüfus Sayımları ve Bu Sayımları İçeren Kayıtların
Tahlili”, Akademik Bakış, 8/15, (2014) , s. 221-240.
326
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN İLK YARISINDA BAFRA GAYRİMÜSLİM NÜFUSU
İnalcık, Halil, “Cizye (Osmanlılar’da)”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 8, İstanbul (1993), s. 45-
48.
Karagöz, Rıza - Arslan, Cengiz, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nü-
fusu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, 2/2, (2021) s. 129-156.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Nüfus Sayımı 1831, Devlet İstatistik
Enstitüsü Matbaası, Ankara, 1997.
Karpat, Kemal, Osmanlı Nüfusu 1830-1914, (çev. Bahar Tırnakçı), Tarih Vakfı Yurt Ya-
yınları, İstanbul 2003.
Küçük, Cevdet, “Ceride Nezareti”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 7, İstanbul (1993), s. 409-
410.
Özkan, Tancan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üniversi-
tesi, Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2012.
Sezer Feyzioğlu, Hamiyet, “Suşehri Nüfus Sayımı (1835-1843) Örneğinde Nüfus Defter-
leri”, TAD., 37/64, (2018), s. 261-272.
Shaw, Stanford J. - Shaw, Ezel Kural, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye - II, (çev.
Mehmet Hannancı), E Yay., İstanbul 2010.
Ünver, Metin, “Midilli Adası’nın Nüfusu (1830-1842)”, Güney-Doğu Avrupa Araştırma-
ları Dergisi 1/33 (2018), s. 43-77.
Yirşen, Reyhan, “1157 Numaralı Cizye Defterine Göre On Dokuzuncu Yüzyılın Ortala-
rında Bafra Gayrimüslimlerinin Ekonomik Durumu”, Tarihi, Kültürel, Sosyal yön-
leriyle Bafra Sempozyumu, Samsun 3-6 Kasım 2022. (Yayın aşamasında)
muafiyet
Bafra Gayrimüslimlerin
Doğum
Yerleşim Yerleri
Ölüm
evsat
Hane
ednâ
Sıra
âlâ
327
FATİH ERTAŞ
11 Karye-i Kaydalapa 18 72 1 10 44 17 41 24
12 Karye-i Kapıaltı 7 55 - 7 26 22 15 20
13 Karye-i Büzmelek 16 62 2 1 35 24 20 26
14 Karye-i Osmanbeğli 12 34 - 2 15 17 16 9
15 Karye-i Tekke 9 48 1 6 21 20 16 15
16 Karye-i Lengerli 1 4 - 1 1 2 - -
17 Karye-i Tikencik 12 36 1 - 24 11 16 20
18 Karye-i Kapıkaya 21 116 2 2 44 68 25 23
19 Karye-i Doğan Yuvası 11 46 1 2 21 22 12 16
20 Karye-i Canikli Yurdu 28 85 1 1 52 31 23 22
21 Karye-i Sürmeli 27 90 1 5 38 46 23 23
22 Karye-i Darboğaz 30 93 1 1 65 26 18 23
23 Karye-i Engiz 7 24 - 2 9 13 6 2
24 Karye-i Domuzağılı 27 104 1 5 58 40 29 24
25 Karye-i Boyalıca 13 114 - 8 56 50 21 25
26 Karye-i Kavaklıca 17 91 - 4 34 53 19 22
27 Karye-i Ormanos 42 115 1 4 63 47 31 22
28 Karye-i Çulhakoca 3 21 - 3 5 13 2 6
29 Karye-i İnegazi 4 29 - - 10 19 6 5
30 Karye-i Müderris Gediği 17 89 - 12 25 52 23 14
31 Karye-i Kuzalan 13 54 1 2 27 24 16 19
32 Çiftlik-i Otkayası mutasarrıfı Me- - -
6 25 10 15 6 3
miş Paşa
33 Çiftlik-i Soku Çukuru mutasarrıfı - -
9 28 11 17 7 7
Memiş Paşa
34 Çiftlik-i Kabaçukur mutasarrıfı
21 90 1 3 38 48 25 18
Memiş Paşa
35 Karye-i Yayla zimmîleri 20 140 - 4 63 73 25 15
36 Karye-i Asmaçam 23 197 1 51 56 89 33 19
37 Karye-i Nebiyan Kirazlı 23 98 - 15 34 49 18 32
38 Karye-i Yaraltı tâbi‘-i Nebiyan 21 107 - 27 28 52 27 14
39 Karye-i Hotamşah tâbi‘-i Nebi- -
29 125 25 41 59 30 33
yan
40 Karye-i Pireyurdu tâbi‘-i Nebi- -
13 72 16 26 30 14 21
yan
41 Karye-i Ağcaalan tâbi‘-i Nebiyan 16 104 - 18 43 43 18 27
42 Karye-i Kolay 6 57 - 3 17 37 26 11
43 Karye-i Asar 57 289 4 24 99 162 59 37
44 Karye-i Sıklık 22 61 - 22 23 16 15 10
3738
1476
1744
1006
Toplam29
801
465
892
53
29Defterdeki veriler incelendiğinde, toplam değerin cüzi miktarda değişiklik gösterdiği tespit
edilmiştir.
328
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN İLK YARISINDA BAFRA GAYRİMÜSLİM NÜFUSU
Cizye Seviyesi
1849 Yılı
Erkek Nüfûs
Bafra Gayrimüslimlerin Yerle-
muafiyet
şim Yerleri
evsat
Hane
ednâ
Sıra
âlâ
1 Mahalle-i Rumiyan 154 426 14 67 139 206
2 Karye-i Elyagut 84 342 - 53 137 152
3 Karye-i Hızırilyas ve Karadiken 20 62 - 8 30 24
4 Karye-i Selamaleyk 46 274 - 45 118 111
5 Karye-i Gökçesu 20 76 - 10 34 32
6 Karye-i Kavaklıca 27 163 - 24 62 77
7 Karye-i Boyalıca 28 151 - 21 64 66
8 Karye-i Müderris Gediği 19 98 - 11 37 50
9 Karye-i Asar 64 344 - 68 140 136
10 Karye-i Kapualtı bölmesi Yayla 40 182 - 18 98 66
11 Karye-i Kuzalan 18 70 - 12 34 24
12 Karye-i Sıklık 17 68 - 16 28 24
13 Karye-i Hotamşah 26 159 - 17 59 83
14 Karye-i Kirazlı 19 90 - 8 36 46
15 Karye-i Asmaçam 25 176 - 17 73 86
16 Karye-i Pireyurdu 8 45 - 8 21 16
17 Karye-i Ağcaalan 13 116 - 19 46 51
18 Karye-i Yaraltı 14 66 - 8 38 20
19 Karye-i Kabaçukur 16 93 - 18 47 28
20 Karye-i Otkayası 4 32 - 5 13 14
21 Karye-i Sokuçukuru 5 33 - 6 14 13
22 Karye-i Ormanos 44 160 - 17 84 59
23 Karye-i Kiraztepesi 10 28 - 2 16 10
24 Karye-i Kösedik 9 43 - 5 18 20
25 Karye-i Domuzağılı 52 191 - 26 85 80
26 Karye-i Köseli 13 84 - 10 33 41
27 Karye-i Canik Yurdu 43 129 - 12 61 56
28 Karye-i Beydirli 11 28 - 4 14 10
29 Karye-i Sürmeli 53 162 - 26 71 65
30 Karye-i Doğan Yurdu 19 66 - 7 35 24
31 Karye-i Darboğaz 59 244 - 39 103 102
32 Karye-i Tikencik 15 85 - 9 34 42
33 Karye-i Kapıkaya 25 152 - 22 62 68
34 Karye-i Kostantiuşağı 11 89 - 11 33 45
35 Karye-i Torunuşağı 12 59 - 9 24 26
36 Karye-i Beğliuşağı 20 69 - 8 33 28
329
FATİH ERTAŞ
37 Karye-i Derbend 13 61 - 6 22 33
38 Karye-i Aktekke 12 53 - 2 25 26
39 Karye-i Kaydalapa 19 109 - 18 49 42
40 Karye-i Cırıklar ma‘a Peskeller 18 76 - 11 31 34
41 Karye-i Büzmelek 21 85 - 9 39 37
42 Karye-i Osmanbeğli 18 76 - 7 37 32
43 Karye-i Lodoros 9 35 - 5 14 16
44 Karye-i Ahristo ve Mengenler 25 67 - 18 30 19
45 Mahalle-i Ermeniyan 73 193 3 25 68 97
46 Çiftlik-i Orman ma‘a Porsuk Alan X 81 - 23 53 5
47 Karye-i Kuşçular millet-i Ermeni 11 18 - - 18 -
48 Karye-i İnegazi 4 25 - 5 14 6
49 Karye-i Çulhakoca 4 33 - 7 15 11
50 Karye-i Kolay 7 43 - 7 15 21
51 Karye-i Kovanlık 11 57 - 7 24 26
52 Karye-i Engiz ma‘a Geleriç 5 10 - 7 1 2
Defterdeki Toplam 1307 5670 17 816 2427 2.410
Hesaplanan Toplam 1313 5677 17 823 2429 2408
330
Çarşı Camii
331
FERMAN PADİŞAHINSA DAĞLAR BİZİMDİR
Giriş
Hiç şüphesiz 18. yüzyıl, Osmanlı Donanması’nda yaşanan dönüşümün
başlangıcı sayılabilir. Osmanlı Denizciliği üzerine çalışan akademisyenler bu
dönüşümü “kadırgadan kalyona” olarak ifade etmektedir. Bu dönüşümün ge-
rekliliği ilk olarak 1645-1669 yılları arasında uzun süren Girit savaşları esna-
sında anlaşılmıştır.2 Aslında 17. yüzyılın ikinci yarısında kadırgadan3 kalyon dü-
zenine geçiş konusunda girişimler yapılmış fakat istenen başarı elde edileme-
yince tekrar kadırga düzenine geçme kararı alınmıştır. Bu durumu İdris Bostan
şu şekilde açıklamaktadır:
“Girid seferi sırasında (1645-1669), adanın fethi için sadece kara askerine
ve savaş malzemelerine ihtiyaç duyulmamış, aynı zamanda adanın abluka
altına alınması ve dışarıdan gelecek Venedik yardımlarının engellenmesi
için güçlü bir donanmaya da ihtiyaç duyulmuştu. Kandiye kalesinin diren-
mesi sebebiyle kuşatma uzun süre devam etmiş ve denizlerde Osmanlı do-
nanması ile Venedik donanması arasında bilhassa Çanakkale Boğazı çıkı-
şında ve Girid adası civarında yaşanan pek çok deniz savaşı vuku bulmuş-
tur. Venedik donanmasının kalyonlarla boğazı kapatması karşısında bun-
lara karşı kadırgalarla karşı koyamayacağını gören Osmanlı yönetimi
1650’de gemi teknolojisinde değişiklik yaparak kadırgadan kalyon düze-
nine geçti. Oldukça sancılı geçen bu dönemde teknik ve stratejik zafiyet-
lere kalyonlar için yetişmiş uzman denizcilerin yetersizliği eklenince kıs-
1 Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Tokat, alpaslan.demir
Gemi Teknolojisi’nin Değişimi”, Osmanlı Araştırmaları, XXIV, İstanbul 2004, s. 65-86; Mehmet Taş,
“18. Yüzyıl Osmanlı Donanmasında Kereste Temini ve Karşılaşılan Sorunlar”, Turkish Studies-His-
tory, 15/2, 2020, s. 679.
3 Kadırganın teknik özellikleri için bkz. İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilatı: XVII. Yüzyılda
333
ALPASLAN DEMİR
men başarılar elde edilmiş olsa da esas itibariyle ümit edilen sonuca ulaş-
mak mümkün olmadı. 1656’da yeniden eski düzene yani kadırga siste-
mine geri dönme kararı alındı.”4
Her ne kadar 18. yüzyıl öncesi kadırga benzeri gemiler için kereste tedariki
önem arz ediyorsa da kalyon tipi gemiler için daha fazla kereste kullanılması
nedeniyle 18. yüzyıl itibariyle kereste temini meselesi devlet nezdinde daha
fazla önem kazanmıştır.5 Kereste temininde karşılaşılan en büyük problem ke-
reste kesimi ve nakliyesi için devletçe belirlenen hizmet ücretinin düşük kalma-
sıdır. Devlet, ocaklık6 olarak nitelendirilen bölgeler için belli bir fiyat belirle-
mekte ve hizmeti bu fiyat üzerinden talep etmektedir. Ödenen fiyat ise pazar
fiyatının beşte birine7 denk gelmekteydi. Bu durumu Mehmet Taş şöyle açıkla-
maktadır:
4 İdris Bostan, “Osmanlılar Niçin Kalyon İnşasından Bir Süre İçin Vazgeçtiler? (1656-1682)”, S.
71, Tarih Dergisi, İstanbul Üniversitesi Yay., 2020, s. 22; Ayrıca bkz. İdris Bostan, Osmanlılar ve
Deniz, Deniz Politikaları Teşkilat Gemiler, Küre Yay., İstanbul 2007, s. 43 vd.
5 Mehmet Taş, a.g.m., s. 680.
6 “Ocaklık, Tersane-i Amire masraflarına karşılık olarak tahsis olunan aşar veya örfi hasılat yerine
de kullanılan bir tabirdir. Bu çeşit ocaklıklar, Osmanlı donanmasının nüvesini tekil eden Tersane-i
Amire için de oluşturulmuştur. İmparatorluğun farklı bölgelerinde bilhassa kıyı kesimlerinde gemi
yapım atölyesi de diyebileceğimiz tersaneler inşa edildikten sonra, Tersane-i Amire’de donanma için
gemi yapımında ihtiyaç duyulan malzemelerin temininde de bu malzemelerin üretildiği bazı ocaklık
bölgeleri ortaya çıkmıştır. Bu sisteme tersane ocaklığı adı verilmiştir. Bu bölgeler özellikle başkente
yakın coğrafyalardan seçilmiştir.”, bkz. Rümeysa Kars, “18. Yüzyılın İlk Yarısında Karadeniz Böl-
gesi’ndeki Tersane Ocaklıklarının Osmanlı Donanması Açısından Önemi ve Askeri Lojistik Potan-
siyeli”, Geçmişten Günümüze Karadeniz’de Ulaşım, Karadeniz Teknik Üniversitesi Yay., Trabzon
2020, s. 120.
7 Yusuf Alperen Aydın, “XVIII. Yüzyıl Osmanlı Kalyon İnşasında Kereste Temini”, Tarih Boyunca
Dünyada ve Türklerde Denizcilik Semineri Bildiriler, Globus Dünya Basımevi, İstanbul 2005, s. 36.
8 Mehmet Taş, a.g.m., s. 685-686.
334
FERMAN PADİŞAHINSA DAĞLAR BİZİMDİR
335
ALPASLAN DEMİR
14 Küplüağzı denilen yerde kalyon inşa edildiğine dair çeşitli tarihlerde belge mevcuttur. Örneğin
haziran 1696 (BOA.A.{DVNS.MHM.d. 108/1175), şubat 1700 (BOA.İE.BH. 10/917), mart 1702
(BOA.MAD.d. 5116). Sadece devlet adına değil şahıslar tarafından ücreti ödenerek de gemi inşası
yapılmaktaydı (BOA.A.{DVNS.MHM.d. 119/910). Hem kereste temin edilecek ağaçların mevcudi-
yeti hem de İstanbul’a yakın olması nedeniyle Küplüağzı tercih edilmekteydi, bkz. Yusuf Alperen
Aydın, Osmanlı Denizciliği (1700-1770), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlan-
mamış Doktora Tezi, İstanbul 2007, s. 55. 1706 tarihli bir belgeye göre Sinop’ta işe yarar kereste
bulunmadığı için Bafra ve Samsun’a yakın olup, oldukça fazla kereste cinsine sahip olan Küp-
lüağzı’nda kalyon inşaası uygun görülmüştür, bkz. Mehmet Ali Ünal, “XVI.-XVIII. Yüzyıllarda Sinop
Tersanesi”, XIV. Türk Tarih Kongresi Bildiriler, C. II/II, Ankara 2002, s. 912.
15 BOA.A.{DVNS.MHM.d. 115/1003.
16 BOA.A.{DVNS.MHM.d. 115/1160.
336
FERMAN PADİŞAHINSA DAĞLAR BİZİMDİR
Aynı emir başka bir hüküm ile kapıcıbaşılarından Yusuf ve Bafra naibine
de gönderilmiştir.17 Fakat aradan dört ay geçmesine rağmen Ağustos 1707 ta-
rihinde Samsun kalesi dizdarına gönderilen hükümden anlaşıldığı üzere Bafra
müftüsü hala firari durumdadır. Devlet, Abdurrahim’i yakalayamamıştır ama
çevresindeki arkadaşlarına da baskıyı artırmıştır. Nitekim kapıcıbaşı Yusuf, Şa-
ban isminde birini “sen müftü Abdurrahim’in talebelerindensin ve onunla birlikte
firar ettin” diyerek kendisini Samsun kalesine hapsetmiştir. Kapıcıbaşı Yusuf’un
nisan ayına ait emirle gönderildiği göz önüne alınırsa Şaban muhtemelen 3-4
aydır Samsun’da hapistir. Kendisine haksızlık ve zulüm yapıldığı ve hakkında
ferman olmadan hapsedildiğini söyleyen Şaban serbest bırakılmasını talep et-
mektedir. Gerçekten de kapıcıbaşı Yusuf’a verilen emirde Hasan Efendi isimli
kişinin yakalanması söylenmekteydi. Dolayısıyla gönderilen hükümde Şaban’ın
kendi halinde biri olması dolayısıyla serbest bırakılması Padişah tarafından em-
redilmektedir.18 Ağustos sonlarında gönderilen hükümde hala firari olduğu
söylenen Müftü Abdurrahim muhtemelen ağustos sonu veya eylül başı gibi ya-
kalanmış olmalıdır. Çünkü Eylül ayı sonlarında Bafra naibine ve Trabzon kalesi
dizdarına gönderilen hükümde Abdurrahim’in arzuhal gönderdiği ve kendisi ile
ilgili iddialardan dolayı tutuklu olduğu Trabzon kalesinden serbest bırakılarak
memleketi olan Bafra'ya gitmek istediği bildirilmektedir. Yaşanan tüm bu olay-
ların akabinde tekrar memleketi olan Bafra’ya dönmek istemesi aslında mem-
leketine duyduğu aidiyetin de göstergesi olabilir. Nitekim mevcut konumunu
kaybedebileceğini bile bile hemşehrilerinin sıkıntıları karşısında yanlarında
durması ve hatta onlara önderlik etmesi de ancak bu aidiyet duygusu ile açıkla-
nabilir. Gönderilen emirde reaya işlerine karışmamak, fermanın aksi işlere gi-
rişmemek ve kendi halinde olmak şartıyla serbest bırakılması istenmektedir.19
Nisan 1707 tarihinde Müftü Abdurrahim’in yakın arkadaşı olması nedeniyle ya-
kalanması emredilen Hasan muhtemelen ancak ağustos-eylül gibi ele geçirilmiş
ve Trabzon kalesine hapsedilmiştir. Çünkü, ekim ayında Trabzon Beylerbeyi’ne
ve Trabzon kalesi dizdarına gönderilen hükümde Hasan Efendi’nin arzuhal gön-
derdiği ve Bafra Müftüsü Abdürrahim Efendi'nin yakın arkadaşı olduğu için
hapsedildiğinden bahisle serbest bırakılmasını talep ettiği anlatılmaktadır. Bu
talep uygun görülmüş ve serbest bırakılmıştır.20
17 BOA.A.{DVNS.MHM.d. 115/1161.
18 BOA.A.{DVNS.MHM.d. 115/1675.
19 BOA.A.{DVNS.MHM.d. 115/1774.
20 BOA.A.{DVNS.MHM.d. 115/1792.
337
ALPASLAN DEMİR
Sonuç
“Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” tabiri her ne kadar 19. yüzyılın
ikinci yarısında Dadaloğlu tarafından söylenmişse de aslında özellikle 16. yüz-
yılın ikinci yarısından itibaren devlete karşı itaatsizlik göstermenin söylenme-
miş bir sloganı halindedir. Aynı zamanda dağlarından kereste kesimine izin ver-
21 BOA.A.{DVNS.MHM.d. 115/2437.
22 BOA.A.{DVNS.MHM.d. 115/2685.
23 BOA.A.{DVNS.MHM.d. 115/2688.
338
FERMAN PADİŞAHINSA DAĞLAR BİZİMDİR
339
ALPASLAN DEMİR
Kaynaklar
1. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Bakanlığı (BOA)
A.{DVNS.MHM.d. 73; 108; 115; 119.
C.BH. 103/4981.
C.ZB. 1/16.
İE.BH. 10/917.
MAD.d. 5116.
2. Telif Eserler
AYDIN, Yusuf Alperen, “XVIII. Yüzyıl Osmanlı Kalyon İnşasında Kereste Temini”, Tarih
Boyunca Dünyada ve Türklerde Denizcilik Semineri Bildiriler, Globus Dünya Bası-
mevi, İstanbul 2005, s. 33-40.
AYDIN, Yusuf Alperen, Osmanlı Denizciliği (1700-1770), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2007.
BOSTAN, İdris, Osmanlılar ve Deniz, Deniz Politikaları Teşkilat Gemiler, Küre Yay., İstan-
bul 2007
BOSTAN, İdris, Osmanlı Bahriye Teşkilatı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, TTK Yay., An-
kara 2003
BOSTAN, İdris, “Kadırga’dan Kalyon’a XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Osmanlı Gemi Tek-
nolojisi’nin Değişimi”, Osmanlı Araştırmaları, XXIV, İstanbul 2004, s. 65-86.
BOSTAN, İdris, “Osmanlılar Niçin Kalyon İnşasından Bir Süre İçin Vazgeçtiler? (1656-
1682)”, S. 71, Tarih Dergisi, İstanbul Üniversitesi Yay., 2020, s. 223-238.
KARS, Rümeysa, “18. Yüzyılın İlk Yarısında Karadeniz Bölgesi’ndeki Tersane Ocaklıkla-
rının Osmanlı Donanması Açısından Önemi ve Askeri Lojistik Potansiyeli”, Geç-
mişten Günümüze Karadeniz’de Ulaşım, Karadeniz Teknik Üniversitesi Yay., Trab-
zon 2020, s. 115-142.
TAŞ, Mehmet, “18. Yüzyıl Osmanlı Donanmasında Kereste Temini ve Karşılaşılan Sorun-
lar”, Turkish Studies-History, 15/2, 2020, s. 677-695.
ÜNAL, Mehmet Ali, “XVI.-XVIII. Yüzyıllarda Sinop Tersanesi”, XIV. Türk Tarih Kongresi
Bildiriler, C. II/II, Ankara 2002, s. 911-958.
340
Bafra Eski Kolaj
341
1157 NUMARALI CİZYE DEFTERİNE GÖRE
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN ORTALARINDA
BAFRA GAYRİMÜSLİMLERİNİN EKONOMİK DURUMU
Giriş
Osmanlı Devleti’nin mali yapısı hakkında günümüze kadar yerli ve ya-
bancı araştırmacılarca birçok çalışma yapılmıştır. Özellikle doğrudan Osmanlı
Devleti’nde cizye vergisini ele alan çalışmaların sayısı az olsa da bu verginin he-
defi, kapsamı ve uygulama rejimine ilişkin birçok detayı aydınlatmış olmaları
açısından önemleri tartışılamayacaktır. Bu çalışmaların başında Bulgar tarihçi
Boris Christoff Nedkoff’un “Osmanlı İmparatorluğunda Cizye (Baş Vergisi)” baş-
lıklı metni gelmektedir. Ayrıca Ömer Lütfi Barkan da konuyla ilgili araştırmala-
rıyla cizye kayıtlarının değerlendirilmesinde nelere dikkat edileceğini ortaya
koymuş, bu konu üzerine yapılacak ileri girişimlere ilham kaynağı olmuştur.
Bununla birlikte; Halil İnalcık, Ahmet Tabakoğlu, Ufuk Gülsoy gibi araştırmacı-
ların da Osmanlı Devleti’nde cizye vergisinin tahsilâtı konusundaki çalışmala-
rıyla alana önemli katkılar sunduğu vurgulanmalıdır.
İslam hukukunda gayrimüslim erkeklerden alınan ve baş vergisi olarak
da adlandırılan cizye, “kâfi gelmek; karşılığını vermek, ödemek” anlamına gelir2.
Askerlik yükümlülüğü bulunmayan gayrimüslim erkekler, bunun karşılığını
kendilerine can ve mal güvenliği de sağlayacak olan cizye vergisiyle ödemiştir3.
Ekim 1944, s. 607; Mehmet Erkal, “Cizye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 8, İstanbul
1993, s. 42; Zafer Gölen, “1267 (1851) Cizye Nizam-Namesi”, Belgeler, C XXIV/ S 28, Ocak 2003,
s. 42.
3 Yavuz Ercan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimlerin Ödedikleri Vergiler ve Bu Vergile-
343
REYHAN YİRŞEN
Bir İslam hukuku uygulaması olan cizye, diğer birçok Müslüman devlet
teşkilatında olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de kendisine yer bulmuştur4. He-
def kitlesi temelde yetişkin gayrimüslim erkekler olan bu vergiden çocuk, kadın
ve ihtiyarlar başta olmak üzere engelliler, dilenciler, köleler, kısmen din adam-
ları ve sonradan Müslüman olanlar; kalelerde, adalarda ve sınır boylarında, ka-
lelerin bakım ve onarımında görevli olanlar, madenlerde çalışanlar ile verimsiz
topraklarda yaşayanlar muaf tutulmuştur5. Bir istisna olarak yalnız kocalarının
arazileri kendilerine intikal etmiş dul kadınların da cizye ödemekle yükümlü
tutuldukları görülmektedir6.
Osmanlı Devleti'nde bu vergiyi ifade etmek üzere XVI. yüzyıla kadar ge-
nellikle haraç kelimesi kullanılırken sonrasında ise cizye veya cizye-i şer’i gibi
tabirlerin yaygınlaştığı izlenmektedir7. Ayrıca bazı belgelerde arazi haracından
ayırt edilmek için cizye yerine “baş haracı” tabirine de rastlanır. Bu vergiyi top-
layanlara önceleri haraci veya haraçcı, sonraları ise cizyedar denilmiştir8. Bir
bakıma dini bir vergi olmasından ötürü cizye memurlarının seçimine özen gös-
terildiği, “emin” ve “mutemed” kimselerin ilgili pozisyona atanmalarının sağ-
landığı bildirilir9.
Cizye XVI. yüzyılın sonlarına kadar akçe, daha sonraları ise “para” birimi
üzerinden toplanmıştır. Kimi dönemlerde akçenin değerindeki dalgalanmaların
bir sonucu olarak cizyedarlara yönelik olmak üzere her yıl tedavüldeki paranın
resmi değer ve karşılığını bildiren fermanlar yayımlanmıştır10.
Paranın nominal değeriyle piyasa değeri arasındaki farkın cizyedarlar ile
ilgili mükellef arasında kimi ihtilaflara yol açması, hazineyi bazen sadece altın
para cinsinde işlem yapmaya yöneltmiştir. Bu tür sorunların olmadığı dönem-
lerde ise cizyedarların kendi inisiyatifleriyle cizyeye tabi zımmiyi altın para ile
ödeme yapmaya zorlayarak tahsil edilen altını piyasada akçeye çevirip hazi-
4 Oktay Özel, “Avarız ve Cizye Defterleri”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, ed. Halil İnalcık-
Şevket Pamuk, Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası, Ankara 2000, s.37.
5 Ercan, agm, s.377-378; Halil İnalcık, “Cizye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 8, İs-
tanbul 1993, s. 46; Neşet Çağatay, “Osmanlı İmparatorluğunda Reayadan Alınan Vergi ve Resim-
ler”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, C 5/S 5, Ankara 1947, s.495.
6 İnalcık, a.g.m., 46.
7 İnalcık, a.g.m., 45; Temel Öztürk, “XIII. Yüzyıl İlk Yarısı Trabzon Sancağı Nüfus Tespitinde Avarız
344
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN ORTALARINDA BAFRA GAYRİMÜSLİMLERİNİN EKONOMİK DURUMU
Jizya Berati Dated to the Year 1699”, History Studies, C 2/S 2, Temmuz 2010, s.88.
14 İnalcık, a.g.m., s.46.
345
REYHAN YİRŞEN
verilmiştir15. 1856 yılında yayımlanan Islahat Fermanı’nda ise cizye vergisi bü-
tünüyle kaldırılmış ve eşitlik ilkesi gereğince de müslim-gayrimüslim ayrımı gö-
zetmeksizin herkesi askerlik göreviyle yükümlendiren bir statü getirilmiştir.
Bununla birlikte, askerlik yükümlülüğünden muaf olmak isteyen gayrimüslim-
lere yönelik bu muafiyetin karşılığı olarak bedel-i askeriye adı altında yeni bir
vergi kalemi ihdas edilmiştir16.
1157 Numaralı Bafra Cizye Defteri’nin Tanıtımı
1157 numaralı Bafra kazasına ait cizye defterine göre cizyeye tabi gayri-
müslim reaya belli bir yaşa gelmiş bütün yetişkin erkek nüfusu ifade eden nefer
sayısına göre düzenlenmiştir. Bilindiği üzere 1691 yılında Sadrazam Köprü-
lüzâde Fazıl Mustafa Paşa zamanında yapılan cizye reformuyla bu verginin hane
esasına göre değil vergi mükellefi yaşına gelen bütün gayrimüslim erkekten
toplanması esası getirilmiştir17. Bununla uyumlu olarak incelenen defter de kişi
esasına göre düzenlenmiştir18.
T.C. Başkanlık Osmanlı Arşivinde ML. VRD. CMH (Maliye Varidat Muhase-
besi Cizye Defterleri) Kataloğu’nda en erkeni 1838 yılına tarihlenen 1545 adet
cizye defteri listelenmektedir19. Envantere kayıtlı bu defterlerden biri de bu ça-
lışmaya konu ML. VRD. CMH. d/ 1157 Numaralı “Canik sancağı Bafra ve Alaçam
kazalarında mütemekkin reayadan esnâf-ı selase üzere tahsil edilen cizyenin mik-
tarını mübeyyin defterdir”. İlgili deftere H. 29 Muharrem 1266/M. 15 Aralık
1849 tarihinde başlanan kayıtların, H. 13 Cemaziyel-ahir 1266/ 26 Nisan 1850
tarihinde de sonlandırıldığı saptanmıştır20.
Ciltsiz ve ebrusuz olan defter 17x50 ölçülerinde olup toplam 88 sayfadır.
Ancak defterin 1-3 ve 74-88 sayfa aralıkları boştur. Defter “Canik sancağına tâbi
Bafra ve Alaçam kazasının işbu altmış altı senesi Muharremi itibariyle kazâ-ı
mezbûrun esnâf-ı selâse üzere cizyegüzârlarının sene-i mezbûre mahsûben cizye
hasılâtının defteridir” ile başlamaktadır. Buna göre, Bafra kazasında yaşayan
yerli gayrimüslim ahaliden tahsil edilecek cizye miktarı belirlenmiştir. Bafra ve
346
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN ORTALARINDA BAFRA GAYRİMÜSLİMLERİNİN EKONOMİK DURUMU
347
REYHAN YİRŞEN
Kısa Boylu
Belirsiz 1%
26%
Uzunca
Boylu
1%
Uzun Boylu
5% Orta Boylu
67%
Mükelleflerin fiziki özellikleri genelde kısa, orta ve uzun boylu olarak be-
lirtilmiştir. Bir istisna olarak genel standardın üzerinde uzun boya sahip insan-
lar için de uzunca boylu tabiri kullanılmıştır. Yaşları genç olmalarından dolayı
Şâbb-ı emred olarak tanımlanan kişilerin de boyları belirtilmemiştir. Buna göre
cizye mükellefi zımmilerin % 67’si orta boylu, % 5’i uzun boylu, % 1’i uzunca ve
yine %1’i kısa boylu olarak betimlenirken % 26’sının ise çoğunlukla şab-ı em-
red olduğu için boylarına dair bir veri kayda geçilmemiştir.
25 BOA, ML. VRD. CMH. d./1157, s.5, 10, 14, 19, 29.
26 BOA, ML. VRD. CMH. d./1157, s. 16, 24, 26.
27 BOA, ML. VRD. CMH. d./1157, s.4, 9, 11, 14, 32, 34, 37, 43, 61.
348
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN ORTALARINDA BAFRA GAYRİMÜSLİMLERİNİN EKONOMİK DURUMU
Köse
0,09%
Kara Sakallı
4% Sarı Bıyıklı
Ak Sakallı 10%
2%
Kumral
Az Bıyıklı bıyıklı
4% Tel bıyıklı 13%
12%
Yine çalışmaya konu olan cizye sayımında mükelleflerin Kara, Sarı, Kum-
ral, Ter ve Az Bıyıklı; Ak Sakallı, Kara Sakallı, Köse ve bıyığı ve sakalı henüz çık-
mamış genç anlamında şab-ı emred gibi saç-sakal özelliklerine göre tanımlan-
dıkları görülmektedir. Buna göre elde edilen verilerden toplumun %27’si kara
bıyıklı, %13’ü kumral bıyıklı, %12’si ter bıyıklı, %10’u sarı bıyıklı, %4’ü az bı-
yıklı, %4’ü kara sakallı, %2’si ak sakallı, %28’inin de şab-ı emred olduğu anla-
şılmaktadır.
Nüfus defterlerinde de cizye miktarları belirtilmesine karşın cizye defter-
lerinin nüfus defterlerinden en önemli farkı sadece cizye mükellefleri ile muaf-
ların kaydedilmesidir. Nüfus defterlerinin aksine 1 yaşından itibaren 12 yaşın-
dan küçük gayrimüslim erkek çocuklar bu deftere kaydedilmemiştir.
İncelenen defterdeki veriler, bir gayrimüslimin vergi mükellefi olarak de-
ğerlendirilmesi için 12. yaşın temel alındığını göstermektedir. Bu çerçevede, il-
gili defterde birçok kayda rastlanmıştır. Diğer yandan, 85 yaşında en yaşlı iki
vergi mükellefi de kayıt altına alınmıştır. Bunlar Karye-i Yaraltı’dan 12. hane-
deki Köse oğlu Beraş veled-i Yorgi28 ile Karye-i Ahresto’dan 11. haneye kayıtlı
349
REYHAN YİRŞEN
Aleksi oğlu Nikola veled-i Gavril’dir29. Ayrıca Karye-i Kuzalan’da 7. Haneye ka-
yıtlı 90 yaşında Kuyumcuoğlu Yorgi veled-i Yani mükellef olarak kaydedilmişse
de bunun yanına ba-tezkire-i mande notu düşülerek vergi mükellefliğinden çı-
kartılmıştır30.
Gayrimüslimlerin Bafra’da İkamet Ettikleri Mahalle ve Köyler
İncelenen deftere göre Bafra’da 1850 yılında toplamda 3 mahalle ve 43
köy vardır. Buna göre cizye sayımından tespit edilen mahalle ve köyler şunlar-
dır. Mahalle-i Rum, Mahalle-i Ermeniyan, Mahalle-i Poşiyan, Karye-i Elyagut,
Karye-i Hızır İlyas Kara Diken, Karye-i Gökçesu, Karye-i Selamaleyk, Karye-i Ko-
vanlık, Karye-i Kavaklıca, Karye-i Boyalıca, Karye-i Müderris Gediği, Karye-i Ka-
pualtı bölmesi Yayla, Karye-i Sıklık, Karye-i Kuzalan, Karye-i Kapıkaya diğer
nam Kapualtı, Karye-i Asar, Karye-i Kolaybaşı, Karye-i Sürmeli, Karye-i Doğan-
yuvası, Karye-i Tekke, Karye-i Canikli Yurdu, Karye-i Kostanti Oğulları, Karye-i
Torun Uşağı, Karye-i Hotmaşa, Karye-i Yaraltı, Karye-i Kirazlı, Karye-i Kabaçu-
kur, Karye-i Soku Çukuru, Karye-i Ağcaalan, Karye-i Pireyurdu, Karye-i Asma-
çam, Karye-i Ormanos, Karye-i Beydirli, Karye-i Darboğaz, Karye-i Tikencik,
Karye-i Derbend, Karye-i Köseli, Karye-i Domuzağılı, Karye-i Kiraztepe, Karye-i
Ahristo Mengenler, Karye-i Kaydalapa, Karye-i Aktekke, Karye-i Cırıklar maa
Peskeller, Karye-i Osmanbeyli, Karye-i Büzmelek, Karye-i Ledros’dur.
Gayrimüslimlerin Ödedikleri Cizye Miktarları
Deftere göre ekte verilen tabloda da izlendiği üzere Alaçam hariç top-
lamda 3 mahalle ve 43 köy içerisinde en çok cizye ödeyen idari birimler yüzde
7 ile Rum mahallesi ve Asar köyü olmuştur. Bu iki yerleşimi yüzde 6 ile Elyagut
köyü, yüzde 5 ile Selamaleyk ve Darboğaz köyü, yüzde 4 ile Kavaklıca ve Orma-
nos köyleri; %3 ile Ermeni mahallesi, Boyalıca, Kapualtı, Sürmeli, Hotmaşa, Ka-
baçukur, Asmaçam ve Domuzağılı köyü takip etmektedir. Diğer idari birimler
ise %2 ile %1 arasında değişen oranda cizye vergisi ödemişlerdir. En az vergi
ödeyen birimler ise Poşiyan mahallesi ve Kiraztepe ile Soku Çukuru köyleri ol-
muştur.
Yüzdelik oranlara bakıldığında en yüksek vergi mükellef sayısına sahip
olan idari bölge 236 nüfusla Rum mahallesidir. Karye-i Asar ise 217 vergi mü-
kellefiyle ikinci büyük idari yerleşimdir. En yüksek cizye miktarı mahallelerden
toplanmasına karşın bazı köylerde de mahallelerin ödediği cizye miktarına yak-
laşıldığı görülmektedir.
350
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN ORTALARINDA BAFRA GAYRİMÜSLİMLERİNİN EKONOMİK DURUMU
Sonuç
Defterle ilgili genel bir değerlendirme yapmak gerekirse bazı verilerde is-
tatiksel bakımdan anlamlı olmamakla beraber hesap hatalarının yapıldığı sap-
tanmıştır. Rum mahallesine 236 kişi kaydedilmiş; ancak mahalleye ayrılan kıs-
mın sonunda yapılan genel toplamda 235 kişinin kaydedildiği notu düşülmüş-
tür. Buradaki mükelleflerden de 62’si evsat, 149’u da edna yazılmışsa da genel
toplamda evsat sayısı 59, edna sayısı da 152 olarak belirtilmiştir. Benzer bi-
çimde, Ermeni mahallesinde de toplam mükellef sayısı 102 yazılmış; ancak def-
terde 103 kişinin bulunduğu tespit edilmiştir. Aynı şekilde Ermeni mahalle-
sinde de 16 kişi evsat ve 63 kişi edna yazılmışken genel toplamda 17 kişinin
evsat ve 62 kişinin de edna mükellefi olduğu hesabı yapılmıştır. Benzer sorun-
lar Selamaleyk, Sıklık ve Pireyurdu köylerinin kayıtlarında da görülmektedir.
Diğer bir çıkarım ise cizye sınıflarının kaydedilmesinde yapılan hatalar-
dır. Karye-i Elyagut’ta 25. hanede olan Kostanti oğlu Bolfer veled-i Kostanti
edna olarak gösterilip evsat cizyesi yazılmış ve yine evsat cizyesi alınmıştır.
Gökçesu zımmîleri karyesinde ise genel toplam 48 kişi bulunmasına karşın
cizye defterine 49 kişi kaydedilmiştir.
Bafra’ya bağlı mahalle ve karyelerdeki cizye vergisi mükellefi sayıları ve
bunlardan tahsil edilen cizye miktarı değişiklik göstermektedir. 1850 yılında
351
REYHAN YİRŞEN
tespit edilebilen cizye evrakı sayısı toplamı 3139’dur. Bunlardan 8’i âlâ, 788’i
evsât, 2343’ü ednâ sınıfında olan bu evraklardan 59.340 kuruş cizye tahsil edil-
miştir.
Cizye
âlâ
muaf Toplamı
0,24%
6,07% (59340) evsat
0,00% 23,67%
ednâ
70,02%
31 BOA, NFS.d../980; Fatih Ertaş, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Gayrimüslim Nü-
fusu”, Tarihi, Kültürel, Sosyal yönleriyle Bafra Sempozyumu, Samsun 3-6 Kasım 2022. (Yayım Aşa-
masında)
352
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN ORTALARINDA BAFRA GAYRİMÜSLİMLERİNİN EKONOMİK DURUMU
Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivler Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
BOA, ML. VRD. CMH. 1157
BOA, NFS. 980
Araştırma ve İnceleme Eserler
Adıyeke, Ayşe Nükhet, “18. Yüzyılda Girit’te Cizye Uygulaması ve Toplumsal Etkileri”,
Belleten, C 81/S 290, Nisan 2017, s.135-158.
Başkanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Rehberi, İstanbul 2017.
Çağatay, Neşet, “Osmanlı İmparatorluğunda Reayadan Alınan Vergi ve Resimler”, An-
kara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, C 5/S 5, 1947, s.483-511.
Ercan, Yavuz, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimlerin Ödedikleri Vergiler ve Bu
Vergilerin Doğurduğu Sonuçlar” Belleten, C 55/S 213, Ağustos 1991, s. 371-392.
Erkal, Mehmet, “Cizye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 8, İstanbul 1993, s.
42-45.
Ertaş, Fatih, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Gayrimüslim Nüfusu”, Tarihi,
Kültürel, Sosyal yönleriyle Bafra Sempozyumu, Samsun 3-6 Kasım 2022.
Gölen, Zafer, “1267 (1851) Cizye Nizam-Namesi”, Belgeler, C XXIV/ S 28, Ocak 2003, s.
42-51.
Gülsoy, Ufuk, “Cizye’den Vatandaşlığa: Osmanlı Gayrimüslimlerinin Askerlik Serüveni”,
Türkler Ansiklopedisi, C 14, Ankara 2002, s.82-93.
İnalcık, Halil, “Cizye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 8, İstanbul 1993, s. 45-
48.
Nedkoff, Boris Christoff, “Osmanlı İmparatorluğunda Cizye (Baş Vergisi)”, Belleten, C
8/S 32, Ekim 1944, s. 599-652.
Özel, Oktay, “Avarız ve Cizye Defterleri”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, ed. Halil
İnalcık-Şevket Pamuk, Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası, Ankara 2000, s.33-
50.
Öztürk, Temel, “XIII. Yüzyıl İlk Yarısı Trabzon Sancağı Nüfus Tespitinde Avarız ve Cizye
Defterlerinin Kullanılabilirliği”, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, C 5/S
5, Haziran 2008, s.93-112.
Selçuk, Hava, “The Application of Jizya Tax into the Sanjak of Kayseri and Jizya Berati
Dated to the Year 1699”, History Studies, C 2/S 2, Temmuz 2010, s.85-99.
353
REYHAN YİRŞEN
Mükellef Nüfûs
Bafra Gayrimüslim-
lerin Yerleşim Yer-
muafiyet
Yüzde
Guruş
leri
Evsat
Hane
Ednâ
Sıra
âlâ
1 Mahalle-i Rum 156 23632 5 6233 14934 20 4395 %7
2 Mahalle-i Ermeni-
74 10335 3 1636 6337 21 1605 %3
yan
3 Mahalle-i Poşiyan 11 18 0 0 18 0 270 %0,3
4 Karye-i Elyagut 85 198 0 54 13838 6 3705 %6
5 Karye-i Hızır İlyas
19 39 0 9 30 0 720 %1
Kara Diken
6 Karye-i Gökçesu
19 4939 0 11 36 2 870 %1
Zımmîleri Karyesi
7 Karye-i Selamaleyk 46 170 0 4540 12241 3 3180 %5
8 Karye-i Kovanlık
11 34 0 8 26 0 630 %1
Zımmîleri
9 Karye-i Kavaklıca 31 111 0 32 75 4 2100 %4
10 Karye-i Boyalıca 32 109 0 28 81 0 2055 %3
11 Karye-i Müderris
19 49 0 14 34 1 930 %2
Gediği
12 Karye-i /Kapualtı
39 114 0 21 85 8 1905 %3
bölmesi Yayla
13 Karye-i Sıklık 17 55 0 1142 3443 10 840 %1
32 Defterde toplam kişi sayısı 235 olarak belirtilmiş ancak 236 kişi kayda geçilmiştir.
33 Kayıtta evsât sayısı 59 olarak yazılmıştır.
34 Kayıtta ednâ sayısı 152 olarak yazılmıştır.
35 Defterde toplam kişi sayısı102 olarak belirtilmiş ancak 103 kişi kayda geçilmiştir.
36 Kayıtta evsat sayısı 17 olarak yazılmıştır.
37 Kayıtta ednâ sayısı 62 olarak yazılmıştır.
38 25. haneden olan Kostanti oğlu Bolfer veled-i Kostanti’yi ednâ olarak gösterip evsat cizyesi ya-
zılmıştır.
39 Defterde toplam kişi sayısı 48 olarak belirtilmiş ancak 49 kişi kayda geçilmiştir.
40 Kayıtta ednâ sayısı 47 olarak yazılmıştır.
41 Kayıtta evsat sayısı 119 olarak yazılmıştır.
42 Kayıtta evsat sayısı 10 olarak yazılmıştır.
43 Kayıtta ednâ sayısı 36 olarak yazılmıştır.
354
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN ORTALARINDA BAFRA GAYRİMÜSLİMLERİNİN EKONOMİK DURUMU
355
REYHAN YİRŞEN
356
Bafra Eski At Yarışları Sahası
357
XIX. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDAN XX. YÜZYILIN BAŞINA
KADAR BAFRA KAZASI’NDAN İSTANBUL’A,
DİVÂN-I HÜMÂYÛN’A TAŞINAN DAVALAR VE ÇÖZÜM
ÖNERİLER
Giriş
Osmanlı Devleti bir beldeyi fethettiği zaman oraya ilk önce asayişi sağla-
mak için subaşı ve yargı işlerine bakmak üzere kadı tayin ederdi. Zira bütün
İslâm devletlerinde olduğu gibi; Osmanlılarda da “adalet” devletin temel direk-
lerinden biri olarak kabul edilirdi. İslâm’da adalet, insanların ve özellikle devlet
idarecilerin mutlaka uyması gereken bir davranış ve düşünce biçimidir. Os-
manlı ülkesinde yaşayan insanlar için adalet vazgeçilmez bir şart olarak görül-
mekteydi. Adaletsiz bir devletin var olamayacağı ve devamının mümkün olama-
yacağı görüşü Osmanlılarda devlet idarecileri ve halkın vicdanında iyice yer et-
mişti. Halk için güçlü devlet, “adalet” dağıtan devletti; büyük padişah ise “adil”
olan padişah idi. İslâm’ın ve Osmanlı Devleti’nin adalete vermiş olduğu bu önem
sebebiyle halk, her çeşit dertlerinin ve çaresizliklerinin kurtuluşunu daima ada-
letin hüküm sürdüğü siyasi bir organizasyon içinde aramıştır. Osmanlı Dev-
leti’nde adalet duygusu, muhtevasını İslâm dininin koyduğu ahlak prensiplerin-
den alıyordu. Devlet yönetiminde görev alanların ve halkın gündeminde adalet
kavramı süreklilik arz etmekteydi. Adalet görüşü ve adaletin uygulanması me-
selesi genel olarak başta halkın huzur ve güven ortamında yaşaması ve devlet
idarecilerinin mağduriyetlerine uğrama ihtimali açısından halkın nazarında bir
teminat olarak mütalaa edilmekle beraber devletin garantisi şeklinde de düşü-
nülüyordu.2
359
MEHMET EMİN ÜNER
360
DİVÂN-I HÜMÂYÛN’A TAŞINAN DAVALAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLER
5 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı Ya-
yınları (MEB), İstanbul 1983, c. 1, s. 30
6 Geniş bilgi için Bakınız: Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İstanbul 2010, s. 40-41
361
MEHMET EMİN ÜNER
7Halil Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
1978, s. 7-8-9.
362
DİVÂN-I HÜMÂYÛN’A TAŞINAN DAVALAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLER
363
MEHMET EMİN ÜNER
için mahallî mahkemeye müracaat etmiş; ancak bir sonuç alamamıştır. Bunun
üzerine İstanbul’a Divân-ı Hümâyûn’a müracaat etmek zorunda kalmıştır. Mer-
kezden kendi lehine karar çıkmasına rağmen, araziyi geri alamadığı anlaşılmak-
tadır. Mustafa’nın ikinci defa Divân-ı Hümâyûn’a müracaat ettiği görülmektedir.
Divân-ı Hümâyûn’un yaptığı tahkikatta Şerif adında kişi Mustafa’nın tasarru-
funda olan bu arazinin üç sene üst üste “boz ve halî” kaldığı gerekçesiyle “Şerif
bozdan ve sahib-i arz11dan tapu-yı misliyle almış ve yedine ma‘mülün-bih senet
verilmiş”tir. Ancak mahallî mahkeme tarafından durumun böyle olmadığı tespit
edilmiştir. Mahallî mahkemenin bu kararını da göz önünde bulunduran Divân-ı
Hümâyûn’dan mahallî yöneticilere yazılan hükümde “sen ki Paşa-yı müşâr ve
nâib vesaîr mumaileyhimsiz husus-ı mezbûru şer‘i şerif ve bâlâda kanûn-ı mü-
nif tatbik iderek ber-vech-i hakkaniyet rü’yet birle fi’l-hakika merkûm Şerif’in
ol tarlaları zabt eylemesi fuzûlî ve hilâf-ı kanûn” olduğu iki tarafın muhakemesi
sonucunda adı geçen arazinin işletme hakkının Mustafa’ya ait olduğunu adı ge-
çen Şerif’in bunu haksız bir şekilde el koyduğu bundan alıp tekrar eski sahibi
Mustafa’ya verilmesi belirtilmektedir.12
Yukarıdaki örneklerde dikkat çeken husus “sahib-i arz” uygulamalarının
hem mahallî mahkemeden hem de merkezden geri dönmesidir. Birinci örnek
de “sahib-i arz”ın bu konuda ısrar ettiği görülmektedir. Aynı olay hakkında mer-
kezden mahallî idarecilere üçüncü defa hüküm yazılmıştır. Her üç hüküm de sa-
hib-i arzın verdiği kararın tersinedir. İkinci örnek de aynı şekilde mahallî mah-
kemenin sahib-i arzın uygulamasını kanuna aykırı bulduğu halde bu uygulama-
dan vazgeçmediği dava sahibinin bunu merkeze götürmesine mecbur kaldığı-
dır. Bu durum tam olarak nasıl açıklanabilir bilemiyorum. Ancak devrin şartla-
rına bakıldığında taşrada güçlü ailelerin, ayanların ortaya çıktığı bir dönem ol-
duğu görülmektedir. Mahallî mahkemeden çıkan kararlara itibar edilmemekte,
merkezden gelen hükümlerin dahi zaman zaman uygulanmadığı görülmekte-
dir. Devrin kaynakları toprak sisteminin bozulduğu bir dönem olduğunu da be-
lirtmektedir. Örneğin; Defter-i Hakânî Emini olan Aynî Ali Efendi şöyle yazmak-
11 “Arzın (toprağın) sahibi mânasına gelen bu tâbir Timar usulü cari olduğu zamanlarda timar,
zeamet ve has sahiplerinin, timar usulünün lağvından sonra çıkarılan Arazi Kanunu hükümlerine
göre de devletin toprak üzerinde haiz olduğu hak yerinde kullanılırdı… Sahib-i arz, dirliği dahi-
linde mahlûl olan araziyi ve ekilip biçilmeyen yereeri bedeli mukailinde ‘tapu-yı misli’ ile taliple-
rine ihale ve tefviz eylerdi. Bununla beraber bunlar hiçbir vakit araziyi kendi uhdelerinde alıko-
yamazlardı” Mehmet Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözliüğü, İstanbul1946, MEB Ya-
yınları, c. 3, s. 92
12 BOA. A. DVNS. AHK. TZ. d. No 7, s. 199/2
364
DİVÂN-I HÜMÂYÛN’A TAŞINAN DAVALAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLER
tadır. “Defter-i Hakânî Eminliği’ne memur olduğum zaman defterhaneyi çok ka-
rışık ve düzensiz buldum. Birine mahlul tımar verilmek icab etse, o kimse o tı-
mara bir türlü sahip olamıyordu. Çünkü her tımar birkaç kişinin beratına aynı
zamanda yazılmış olduğundan o mahlul tımar için hepsi hak iddia ediyor-
lardı.”13 Yine daha 1625 yılında padişah IV. Murad’a sunduğu risalesinde Göri-
celi Koçi Bey tımar sisteminin bozulmasını şu şekilde anlatıyordu. “Boşalan tı-
mar ve zeametler, eski kanunlara aykırı olarak İstanbul tarafından verilmeye
başlandı. İleri gelenler ve vükelâ boşalan yerleri adamlarına ve akrabalarına ve-
rip, İslâm memleketlerinde olan tımar ve zeametin seçmelerini şer’-i şerife ve
yüksek kanuna aykırı olarak, kimine paşmaklık yaparak, kimini padişah hassına
katarak kimini mülk olarak, kimini vakıf olarak, kimini vücudu sıhhatte olan
kimselere emeklilik olarak verip, bütün zeamet ve tımar, ileri gelenlerin yemliği
oldu.”14
Aşağıdaki dava bir arazinin ferağ edilip tekrar geri alınmak istemesi ile
ilgilidir.
“Ferağ bir kimsenin gayr-i menkuldaki tasarruf hakkını ahara tefviz ve
terk etmesi manasına gelen bir tabirdir. Terk eden kimseye yani satana fariğ,
uhdesine terk olunana yani alana mefrug-un-leh, ferağ olunan şeye mefrug-un-
bih denir”.15
“Osmanlı hukukunda mîrî arazi ve icâreteynli vakıf malları üzerinde şa-
hıslar için mülkiyet hakkına benzer bir tasarruf hakkı tesisine imkân verilmiş,
ferâğ da bu tasarruf hakkının başka bir kişiye terk ve devrini ifade eden bir te-
rim olarak kullanılmıştır. Ferâğ, zaman zaman gayrimenkullerin hibe, temlik ve
satımı anlamında da geçmekle birlikte hibe, temlik ve satımda mülk olan men-
kul veya gayrimenkul malın aynı üzerindeki mülkiyet hakkının bir başkasına
devri; ferâğda ise çıplak mülkiyeti bir başkasına ait olan belirli gayrimenkuller
üzerindeki tasarruf hakkının (menfaat mülkiyeti) nakledilmesi söz konusu ol-
duğundan aralarında fark vardır.”16
Ferağın geçerli olabilmesi için iki temel şart aranmaktadır. Ehliyet ve rıza.
Ehliyet, şahısların muteber hukuki muameleler yapıp, bunlarla haklar ve borç-
13 Aynî Ali Efendi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eyalet Taksimatı, Toprak Dağıtımı ve Bunların Mali
Güçleri, Çev. Hadiye Tuncer, Ankara 1964, s. 47.
14 Koçibey Risalesi sadeleştiren. Zuhuri Danışman, İstanbul 1993, s. 33
15 Pakalın, a.g.e, s. 602
16 Ali Bardakoğlu, “Ferâğ”, İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları İstanbul 2000, c.
12, s. 351.
365
MEHMET EMİN ÜNER
lar tesis edebilmeleri için, kanun bu şahısların bazı şartlara haiz olmalarını is-
temektedir. Bu şartlar, küçük olmama, mümeyyiz olma ve kısıtlı olmamadır.
Mîrî arazi üzerindeki tasarruf hakkını başkasına ferağ etmek isteyen kişinin adı
geçen şartlara haiz olması gerekir.17 Ferağın geçerliliği için gereken ikinci şart
ise, fiil ehliyetini haiz olan kimselerin ferağ işlemini yapmak konusundaki ira-
deleri, rızalarıdır.18
Veli oğlu Süleyman, Türkman Hasan, Ecder oğlu Ahmed, Ak Mustafa oğlu
Hüseyin, Karagöz oğulları İbrahim, Mehmed, Kömürcü oğlu Mehmed Bafra Ka-
zası’na tabi Küllük Köyü toprağında bulunan tarlalarını her biri tasarruf hakla-
rını kendi rızaları ve “sahib-i arz ma‘rifetiyle” 1843 yılında “Mirimirân-ı
kirâmdan ve hâlâ Diyarbekir kaimakamı Ahmed Paşa”ya bıraktılar. Ahmed Paşa
arazileri ekip biçti ve her sene öşrünü de ödemeye başladı. Kimsenin müdahale
etmesi gerekmezken, yukarıda adı geçenler bizler tarlalarımızı vermekten piş-
man olduk diyerek geri almak istemişlerdir. Dava merkeze intikal ettiğinde
Divân-ı Hümâyûn kaleminde “kanuni sual olunduk da” bu tarlaları adı geçen ki-
şilerin tapu senediyle tasarruf haklarını rızaları ve sahib-i arzın ma‘rifetiyle yu-
karıda geçen tarihte Ahmet Paşa’ya devrettikleri görülmektedir. Bafra Naibi’ne
yazılan hükümde tasarruf haklarını devredenlerin tekrar bu topraklara müda-
hale etmeye hakları olmadığı ve bunların men edilmesi bildirilmektedir.19
Arazi ile ilgili son hüküm 1859 tarihlidir. Ali oğlu Salih Bafra Kazası’na
tabi Alacamii Köyü’nde bulunan ve babasından intikal eden toprağı işlerken, bu
sırada askere çağrılmıştır. Salih askere gidince aynı köyün sakinlerinden Buz-
luoğlu Mehmed bu araziyi işletmeye başlamıştır. Salih askerlikten döndüğünde
bu arazi geri istemiş; ancak Buzluoğlu Mehmed buna yanaşmamıştır. Salih de
araziyi geri alabilmek için mahallî mahkeme ve nihayet merkeze, Divân-ı
Hümâyûn’a müracaat etmiştir. Merkez “Rumeli Beylerbeyiliği pâyelilerinden
Canik Sancağı Mutasarrıfı Osman Paşa dâmet me‘âliyehûya ve Bafra kazâsı
nâibi ve müftisine ve müdîr-i kazâ ve vücûh-ı memleket zîde kadruhuma hüküm
ki” hitabı ile başlayan hükümde 1858 tarihli “Kanunnâme-i Arazi”nin 73. Mad-
desine göre işlem yapılmasını vurgulamıştır. Bu madde şöyledir ve aynen hü-
küm içine derç edilmiştir. “Diyar-ı âharda olarak bilfi‘l ve bizzat hizmet-i aske-
riyede istihdam olunmakda olan asâkir-i şahanenin uhdelerinde olan arazi ge-
rek müste’cir ve müsta‘îr yedlerinde bulunsun ve gerek alâ-hâlihî terk ve tatil
olunsun mevtleri tebeyyün etmedikçe bir vechile müstahıkk-ı tapu olamaz.
366
DİVÂN-I HÜMÂYÛN’A TAŞINAN DAVALAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLER
Şâyed ol arazi âhara verilmiş olursa tekmîl-i müddet ve hizmet ederek memle-
ketlerine avdetlerinde arazilerini her kimin yedinde bulurlar ise alırlar”. Buna
göre adı geçen arazinin Salih’e verilmesi gerekmektedir. Belgenin diliyle “siz ki
mutasarrıf-ı müşâr ve nâib ve müftü ve sâir-i mûmâileyhimsiz, husûs-ı mezburu
şer‘-i şerîfe ve bâlada muharrer kânûn-ı cedîde tatbik ederek ber-vech-i
hakkâniyet ru’yet birle fi'l-hakîka merkūm Mehmed'in ol yerleri zabt eylemesi
kânûn-ı cedîd-i Hümâyûnumun hilâfı olduğu mahall-i nizâ‘ üzerinde me’muru
hâzır olduğu hâlde terâfu‘larında inde'ş-şer‘ ve'l-meclis tebeyyün eylediği
sûretde ol yerler me’mûru ma‘rifetiyle merkūm Salih'e alıverilip tarafından
zabt ve zirâ‘at ettirilmesi husûsuna mübâderet ve husûs-ı mezbûr ilâ-âhire dik-
kat ve keyfiyetin kaydı bâlâsına şerh verilmek üzere der-bâr-ı şevket-karâr-ı
mülûkâneme inhâ ve iş‘ârına müsâra‘at eylemeniz bâbında.”20
2.2. Miras ile İlgili Davalar
Buradaki miras davaları toprak ile ilgili olduğu için davalara geçmeden
önce Osmanlı arazi hukuku hakkında kısaca bir not düşmekte fayda vardır.
Bilindiği gibi, Tanzimat’ın ilanına kadar, Osmanlı Devleti’nde modern an-
lamda bir kanunlaştırma hareketi söz konusu değildir. Arazi hakkındaki yasal
düzenlemeler, çeşitli eyaletlerin kanunnamelerinin başına konulurdu. Osmanlı
Devleti’nde daha Orhan Gazi zamanında Alâeddin Paşa ve Çandarlı Kara Halil
Efendi tarafından konulan bir takım kanun ve nizamlarda araziye dair birçok
hükümler bulunmaktadır. Bu konuda konan kanunların en meşhuru Kanuni
Sultan Süleyman zamanında Ebussuud Efendi tarafından vücuda getirilmiştir.
Tanzimat ile birlikte birçok alanda yapılan kanunlaştırma toprak hukuku konu-
sunda da kendini gösterdi. Eski kanunlar değiştirilirken bir taraftan da yeni ka-
nunlar yapma yoluna gidilmiştir. Tanzimat’tan Arazi Kanunu’nun kabulüne ka-
dar geçen zamanda toprak hukuku alanında çıkarılan iradelerin en önemlileri,
15 Safer 1256/1840 tarihli kanun ile 7 Cemaziyelula 1263/1847 tarihli kanun-
dur. Bu ikinci kanunun en önemli hükmü, tapu senetlerinin bundan böyle Def-
terhane’den verilmelerini öngören hükmü ile mîrî arazide intikal hakkını geniş-
leten hükmüdür. Buna göre kız evlat da erkek evlat gibi babanın arazisinde in-
tikal hakkı sahibi olmuştur21.
Aşağıdaki hüküm de kız kardeşlerin erkek kardeşlerinden toprak hisse-
lerini almak için Divân-ı Hümâyûn’a yaptıkları müracaat ve davanın safhalarıyla
ilgilidir.
367
MEHMET EMİN ÜNER
1848 tarihli hükümde Bafra Kazası sakinlerinden Serakim adlı zimmî iki
yüz altmış üç senesi Safer’inde ölünce kazada mutasarrıf olduğu çiftlik arazisi
“kanun-ı kadimî vecihle meccanen” oğlu Vasil’e intikal etmiştir. Kız kardeşleri
Mağule ve Sofiye ve Gebrarini adı geçen araziden bize de hisse ver diye müda-
hale etmişlerdir. Vasil merkeze giden bütün davalarda olduğu gibi, mahallî
mahkemede çözüm bulamamış olmalı ki Divân-ı Hümâyûn’a müracaat etmiştir.
Divân-ı Hümâyûn kaleminin tahkiki sonucu “Arazi mutasarrıflarından biri fevt
oldukda tasarrufunda olan yerleri altmış senesi Cemaziyyelula iptidasından iti-
baren evladı zükûr ve inasına bilâ tapu seviyyen intikali kanun-ı cedid iktizasın-
dan”dır. Ancak “mersum Vasil zimmînin babası sene-i mezbure Safer’inde helak
olduğu”ndan yani kanunun çıkışından önce öldüğüne dair mahallî mahkemede
tescil edilmiştir. Bundan dolayı adı geçen arazinin yukarıda Divân-ı Hümâyûn
kaleminin belirtiği üzere ilgili kanun maddesine göre Vasil zimmîye intikal et-
mesi gerekir. Divân-ı Hümûyûn’dan Bafra Kazası Naibi’ne hitaben yazdığı hü-
kümde Vasil’in babasının kanundan önce öldüğü mahkemede tespit edildiğin-
den adı geçen kız kardeşleri bu topraktan hak talep edemezler. Belgenin diliyle
“sen ki nâib-i mumaileyhsin mersûmun helak sene-i mezbûre Saferinde vuku‘
bulduğu tarafeyn muvacehesinde ber-nehic-i şer‘le tebeyyün ve tahkik eylediği
halde nasraniye-i mersûmelerin müdahaleleri ma‘rifet-i şer‘le men ü def‘” edil-
mesi belirtilmiştir.22
Dava ile ilgili olarak aynı yıl içinde ikinci bir hüküm daha yazılmıştır. Bu-
rada da bir önceki hükümde olduğu gibi “kanun-i kadim”e göre arazinin Vasil’in
hakkı olduğu vurgulanmaktadır. Açıklama kısmında Kanun-ı cedide göre “arazi
mutasarrıflarından biri fevt oldukda yedlerinde olan yerleri altmış üç senesi Cu-
madelula gurresinden i‘tibaren evlâd-ı zükur ve inasına bilâ tapu seviyyen inti-
kali kanun-ı cedid iktizasından23 olduğuna ve mersûm Makdisi Vasil zimmînin
368
DİVÂN-I HÜMÂYÛN’A TAŞINAN DAVALAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLER
babası sene-i mezbûre Saferinde helak olduğu mahallinde ber-nehic-i şer‘ sabit
ve müstahak olduğu halde mersûmun helak tarih-i merkûmdan evvel vuku‘ bul-
duğundan arazi-i merkûme yalnız mersûm Makdisi Vasil zimmîye intikal ede-
ceği Divân-ı Hümâyûnum kaleminden tahrir kılındığına binaen vech-i meşrûh
üzre amel olunmak bâbında” hükmün devamında Vasil’in babasının ölümü alt-
mış üç senesi Rebiülevveli gurresinde gerçekleştiğini adı geçen kızlar da mah-
kemede ikrar etmişlerdir. Babalarının ölümü kanun-ı cedid çıkmadan önce ger-
çekleştiği için “kanun-ı kadim” kapsamına girmektedir. Dolayısıyla kız kardeş-
lerin bu arazi tasarrufu konusunda bir haklarının olmadığı hükmüne varılmış-
tır. Hükmün sonunda bunların adı geçen araziye müdahalelerinin men edilmesi
bildirilmektedir24.
Bir başka miras davası da reşit olan kız kardeşin erkek kardeşlerinden
babalarından intikal eden araziden hissesini talep etmekle ilgilidir.
1866 tarihli hükümde Bafra Kazası’na bağlı Kolay Köyü toprağında muta-
sarrıf olan Hasan iki yüz altmış dört senesinde fevt olduğunda o topraklar “has-
bel-kanun meccanen ve mütesâviyen” kızı Hadice ile oğulları Osman ve Ali’ye
intikal etmiştir. Ancak Hadice o sırada henüz küçük bir çocuk olduğundan kar-
deşleri onun hissesini de “hilâf-ı kanun” kendilerine almışlardır. Hadice büyü-
yüp baliğa olunca babasından kendisine intikal eden hissesini kardeşlerinden
talep etmiş; ancak kardeşleri onun hissesini vermeye yanaşmamışlardır. Hadice
mahallî mahkemede çözüm aramış; ancak sonuç alamayınca Divân-ı
Hümâyûnu’a müracaat etmiştir. “Divân-ı Hümâyûn’un kaleminden kanun ve
muktezâsı sual olundukda iki yüz altmış üç senesi Cemaziyelevvelisi gurresin-
den sonra vefât edenlerin arazisi evlâdı zükur ve inâsına intikal eylemek kanûn
iktizasından”dır. Ancak söz konusu tarlalar merkum Hasan hayatta iken rızası
ve sahib-i arz memuru marifetiyle oğulları Osman ve Ali’ye “ferağ ve tefviz et-
miş ve yedlerine ma‘mülün-bih sened vermiş ise” Hadice’nin hissesi olmaz. Eğer
ferağ söz konusu değilse babaları o toprakları “ma‘mülün-bih tapu senediyle”
mutasarrıf olarak ekip biçiyorken iki yüz altmış dört senesinde fevt olmuşsa o
devletli semâhatli Şeyhülislâm el-Hâc Ahmed Arif Hikmet Beyefendi hazretlerine hitaben
fî-evâsıtı Muharrem sene 1264 tarihinde emr-i âlî tasdîr kılınmış olmakla fıkra-i mezkûre dahi
tarih-i mezkûrda kanun-ı cedîde zeyl olunmuşdur.”, Tanzimat Sonrası Arazi Ve Tapu:35 Numaralı
Kanun-ı Kalemiye Defteri 40 Numaralı Kanunnâme-i Arazi Defteri (Transkripsiyon/Tıpkıbasım),
(Yayına Hazırlayanlar: Abdullah Sivridağ vd. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Os-
manlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2014, s.40
369
MEHMET EMİN ÜNER
yerler bütün kız ve erkek evlatlarına intikal eder. Yapılan tahkikat sonucunda
babaları hayatta iken oğulları için bir ferağ söz konusu olmadığı dolayısıyla Ha-
dice’nin haklı olduğu ve hissesinin kardeşlerinden alınıp kendisine verilmesi
konusunda 1866 tarihinde Divân-ı Hümayun’dan “Mütehayyizân-ı ricâl-i dev-
let-i aliyyemden Canik Sancağı Mutasarrıfı olup dördüncü rütbe mecîdî nişân-ı
zîşânını hâiz ve hâmil olan Ata Bey dâme uluvvuhuya ve Bafra Kazâsı nâib ve
müftîsi zîde ilmuhumâ ve müdîr-i kazâ ve a‘zâ-yı meclis-i memleket zîde mec-
duhuma hüküm” başlıklı hüküm yazılmıştır.25
Aynı dava hakkında yazılan ikinci hükümde Hadice’nin durumu daha net
bir şekilde görülmektedir. Burada babaları Hasan vefat ettiğinde “emval ve eş-
yası bilâ özr-i şer kızı mezbure Hadice ile oğulları Osman ve Ali nam kimesne-
lere intikal edub ancak mezbure ol-vakitde sağire bulunduğundan karındaşları
merkumân babaları müteveffa-yı merkumdan müntakil emval ve eşyadan
hisse-i irsiyelerini zabta adem-i kana‘at birle mezbûrenin hissesini dahi hilâf-ı
şer‘i şerif füzûlî zabt etmeleriyle şimdi mezbure erişüb baliğa ve da‘vaya kadire
olarak babası müteveffa-yı merkumdan müntakil emval ve eşyadan hisse-i irsi-
yesini karındaşları merkumandan talep eyledikde vermeyüb gadr eyledikleri
beyanıyla” meclis-i şer‘e başvurmuştur. Sonuç alamayınca Divân-ı Hümâyûn’a
müracaat ettiği önceki hükümde görülmüştü. Bu hükümde merkezden “siz ki
mutasarrıf ve müşar ve naib ve müfti vesâir mumaileyhsiz ma‘rifetiniz ile mer-
kumanı mahallinde meclis-i memlekete ihzar ve mezbur Hadice ile” mahkeme
de karşılaştırıp kardeşlerin zapt ettikleri emval ve eşyadan Hadice’nin hissesi
her ne ise kardeşlerinden alıverilip kendisine teslim edilmesi istenmektedir.26
2.3. Alacak Verecek ile İlgili Davalar
Mahallî mahkemelerle merkeze giden davalar arasında alacak verecek
davaları çok fazla yer almaktadır. Bafra Kazası’ndan merkeze giden davalar
içinde alacak verecek ile ilgili altı dava tespit edilmiştir. Bunların hepsinde de
borçlu olan kişi birden fazla kişiye verecekli olup alacaklı kişiler alacaklarını
tahsil etmek isteyince borçlu kişi altında kalkamamış ve olayı merkeze kadar
taşımıştır. Aşağıda bunlarla ilgili davalar incelenecektir.
1860 tarihli hükümde “Tebe‘a-i Devlet-i Aliyyemden Kiryaki’nin Bafra
Kazâsı sâkinlerinden Osman nâm kimesneye otuz bin ve Zihni nâm kimesneye
beş bin ve Mustafa nâm kimesneye beş bin guruş” olmak üzere toplum kırk bin
kuruş borcu bulunmaktadır. Alacaklıların hepsi birden alacaklarını almaya ça-
370
DİVÂN-I HÜMÂYÛN’A TAŞINAN DAVALAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLER
371
MEHMET EMİN ÜNER
yüz elli ve Haci İstefan’a iki yüz ve Kazar’a yüz doksan altı ve Artin’e iki yüz otuz
ve diğer Kirkor’a yüz yirmi ve Ohannes’e yüz kırk ve diğer Kirkor’a yetmiş beş
ve Haci Melkon’a doksan ve Anastaş’a doksan ve Gerenlif’e altmış guruş” olmak
üzere toplam 14.190 kuruş borcu bulunmaktadır. Merkezden yazılan “…Bafra
Kazâsı nâib ve müftisine ve müdîr-i kazâ ve vücûh-ı memlekete hüküm” başlıklı
hükümde adı geçen kişinin mahallî mahkemede alacaklarının yanında durumun
araştırılmış ve gerçekten ödemeye gücü olup olmadığı tespit edilmiştir. Yuka-
rıda adı geçen kanunun uygulanması ve durumun Divân-ı Hümâyûn’a bildiril-
mesi istenmektedir. Belgenin diliyle “siz ki mutasarrıf-ı müşâr ve nâib ve müfti
vesâir mûmâileyhimsiz keyfiyet ma‘lûmunuz oldukda ber-minvâl-i muharrer
merkûmânın def‘aten edâ-yı deyne iktidârları olup olmadığı dâyinleri muvâce-
hesinde mahallinde meclisce bi’t-tahkîk tebeyyün eylediği hâlde nizâm-ı
mezkûre tatbîkan iktizâsının icrâsıyla keyfiyetin Dersaadetime inhâ ve iş‘ârına
müsâra‘at ve hilâf-ı şer‘-i şerîf ve mugâyir-i nizâm hâl ve hareketden mücânebet
eylemeniz bâbında”29. 1862 tarihli hükümde ise Derviş adında birinin aynı şe-
kilde birçok kişiye borcu bulunmaktadır ve ödemekte zorluk çektiği için Divân-
ı Hümâyûn’a müracaat ederek taksitlendirmesini talep etmiştir. Divân-ı
Hümâyûn’dan yazılan “Bafra Kazâsı nâib ve müftisine ve müdîr-i kazâ ve vücûh-
ı memlekete hüküm” başlık hükümde yukarıdaki hükümde yapılan muamelenin
aynısını yapılması istenmektedir.30 Yine 1863 tarihli hükümde “Tebe‘a-i devlet-
i aliyyemden Bedros ve Nikos’un Bafra kazâsı sakinlerinden Abdurrahman nâm
kimesneye bin ve Hacı İsmail nâm kimesneye beş bin ve tebe‘a-i devlet-i aliy-
yemden Yanko’ya otuz bin ve Karabet’e iki bin ve Hazar’a üç bin ve Manas’a altı
bin altı yüz ve Ohannes’e dört bin ve Kazar’a bin beş yüz ve Haçador’a altı yüz
ve diğer Ohannes’e beş yüz ve Haci Mardirus’a altı bin beş yüz guruş deynleri
olup31” 1867 tarihli hükümde “Hâcı Hasan nâm kimesnenin Bafra kazâsı sakin-
lerinden Osman kimesneye sekiz bin beş yüz ve Hacı Seyyid nâm kimesneye on
iki bin guruş deyni olup mebâliğ-i mezbûreyi def‘aten edâya kudreti yoğiken…”
32 Bütün davalarda yukarıda ayrıntıları ile verdiğimiz örneklerde olduğu gibi
aynı prosedür işlemiştir. Dava merkeze intikal edince daha önce mahallî mah-
kemenin yaptığı tespite göre ilgili kanun maddesinin uygulanması ve bunun
merkeze, Divân-ı Hümâyûn’a bildirilmesi istenmiştir.
372
DİVÂN-I HÜMÂYÛN’A TAŞINAN DAVALAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLER
373
MEHMET EMİN ÜNER
Sancağı ve Suruç Kazası ile ilgili hükümlerde bu tür bir davaya tesadüf edilme-
miştir. Taranan 21 adet Urfa şer‘iyye sicillerinde bu konu da mahkemeye intikal
etmiş, sadece bir dava tespit edilmiştir35. Bu konuda Bafra Kazası’ndan da mer-
keze bir dava gitmiştir.
“Mirimirân-ı kiramdan Canik Sancağı Mutasarrıfı Ramiz Paşa dame
ikbâlehuya ve Bafra Kazası naib ve müftisi’ne ve müdir-i kaza ve vücuh-ı mem-
lekete hüküm ki” diye başlayan 1856 tarihli hükümde böyle bir dava yer almak-
tadır. Bafra Kazası’nın Câmikebir Mahallesi’nde Mehmed adlı kişinin iki katlı evi
ve karşısında da Hüseyin Kethüda’nın evi bulunmaktadır. Hüseyin Kethüda
sonradan evine yeni odalar ilave edince pencereleri Mehmed’in evinin pence-
releri ile karşı karşıya gelmiştir. Mehmed’in evinin pencerelerinden Hüseyin
Kethüda’ın evinin harem kısmı görülmektedir. Hüseyin Kethüda odaları sonra-
dan eklediği için olaya o sebep olmuştur. Ancak buna bir çözüm bulmak yerine
karşı komşusu Mehmed’in evine duvar çekmesi ya da pencerelerini perde ile
kapatmasını istemiştir. Mehmed problemi mahallî mahkemeye intikal ettirmiş;
ancak çözüm bulamayınca Divân-ı Hümâyûn’a müracaat etmiştir. Merkezden
Bafra naib, mütftü vesair yöneticilere hitaben yazılan hükümde Hüseyin Ket-
hüda’ın daha önce mahkemeye getirilip Mehmed ile muhakeme edilerek durum
tespiti yapıldığı ve mevcut mahkeme kararının uygulanarak merkeze bilgi ve-
rilmesi istenmiştir36.
Sonuç
7 ve 8 numaralı Trabzon Ahkâm Defterleri’nde Bafra Kazası’ndan mer-
keze yansıyan davalarla ilgili hüküm suretleri üzerine yaptığımız incelemelerde
bazı sonuçlar çıkarmak ve şöyle bir genel değerlendirme yapabiliriz.
Bafra Kazası’ndan merkeze giden davalar arasında çeşitli davalar ara-
sında çok dikkat çekici olanlara da rastladık. Bunlar ayrıntılarını yukarıda ver-
diğimiz pencerelerin karşı karşıya gelmesi nedeniyle mahremiyete halel gel-
mesi düşüncesi, borçlarını taksitlendirmek için Divân-ı Hümâyûn’a başvuran
borçluların çok fazla kişiden borç almaları ve Tanzimat’tan sonra arazi kanun-
larının vazedilmesiyle birlikte kız evlatlarının babalarından intikal eden toprak
hisselerini erkek kardeşlerinden almak için yaptıkları müracaatlardır.
İncelediğimiz 7 ve 8 numaralı defterlerin hüküm suretlerinden Osmanlı
taşrasında Trabzon eyaleti Canik Sancağı’na bağlı Bafra Kazası’nda ikamet
edenler yukarıda ayrıntıları ile verdiğimiz birçok hususlarda mağdur oldukları
374
DİVÂN-I HÜMÂYÛN’A TAŞINAN DAVALAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLER
Kaynakça
Aynî Ali Efendi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eyalet Taksimatı, Toprak Dağıtımı ve Bun-
ların Mali Güçleri, Çev. Hadiye Tuncer, Ankara 1964.
Bardakoğlu, Ali, “Ferâğ”, İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları İstanbul
2000, c. 12.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İstanbul 2010
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Trabzon Ahkâm Defterleri (A. DVNS. AHK. TZ. d) Defter
No:7-8
Cansever, Turgut, Osmanlı Şehri, Timaş Yayınları, İstanbul 2013.
Cin, Halil, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1978.
Emecen, Feridun M. “Osmanlılarda Devlet, Toplum ve Mahkeme”, Eyüp’te Sosyal Yaşam,
ed. Tülay Artan, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul 1998.
İnalcık, Halil, Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet, Eren Yayınları, İstanbul 2000.
Koçibey Risalesi sad. Zuhuri Danışman, İstanbul 1993.
Küçük, Cevdet, “Osmanlı Devleti'nde Millet Sistemi", Osmanlı, Editör: Güler Eren, Tür-
kiye Yayınları, Ankara 1999, c. 4.
Özbilgen, Erol, Bütün Yönleriyle Osmanlı Âdâb-ı Osmaniyye, İstanbul 2014.
375
MEHMET EMİN ÜNER
Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Millî Eğitim Bakan-
lığı Yayınları (MEB), İstanbul 1983, c. 13.
Tanzimat Sonrası Arazi ve Tapu: 35 Numaralı Kanun-ı Kalemiye Defteri-40 Numaralı
Kanunnâme-i Arazi Defteri (Transkripsiyon / Tıpkıbasım), (Yayına Hazırlayan-
lar: Abdullah Sivridağ vd. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı
Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2014.
Urfa Şer‘iyye Sicili, no. 213.
EKLER
EK 1: Trabzon Ahkâm Defterleri (A.DVNS.AHK.TZ.d) Defter No: 7, s.
199/2
376
DİVÂN-I HÜMÂYÛN’A TAŞINAN DAVALAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLER
eylediği beyanıyla kanûn üzre amel olunmak bâbında emr-i şerifim sudûru
merkûm Mustafa tarafından bu def‘a bâ arz-ıhal istid‘a olunmuş ve Divân-ı
Hümâyûnum kaleminden kanûnî sual olundukda münaza‘ün-fiha olan tarlalar
merkûm Mustafa tarafından zabt olunur iken zira‘at olunmayub üç sene ale’t-
tevalî bilâ mani‘ boz ve halî kalub müstahak-ı tapu olmuş ve merkûm Şerif boz-
dan Sahib-i arzdan tapu-yı misliyle almış ve yedine ma‘mülün-bih senet veril-
miş ise zabt eylemesi hasbe’l-kanûn yolunda eğer böyle olmayubda fi’l-hakika
ol yerler merkûm Mustafa zabt ve beher sene zira‘at ve öşrü edâ olunagelur iken
merkûm fuzûlî zabt eylediği ve bilâ özr-i şer‘ on sene geçmediği? mahal-i niza‘
üzerinde me’murı hazır olduğu halde ber nehic-i şer‘i terafü‘de tebeyyün eyle-
diği suretde me’murı ma‘rifetiyle alıverilub yedinde olan tapu senedi muce-
bince zabt ve zira‘at ettirilmek muvafık-ı kanûn idüğü kalem-i mezbûrdan tah-
rir kılınmış olmağla sen ki Paşa-yı müşâr ve nâib vesaîr mumaileyhimsiz husus-
ı mezbûru şer‘i şerif ve bâlâda kanûn-ı münif tatbik iderek ber- vech-i hakkani-
yet rü’yet birle fi’l hakika merkûm Şerif’in ol tarlaları zabt eylemesi fuzûlî ve
hilâf-ı kanûn idüğü ve bilâ özr-i şer‘ on sene geçmediği mahall-i niza‘ üzerinde
me’murı hazır olduğu halde ber-nehic-i şer‘i terafü‘de tebeyyün eyledüğü su-
retde ol yerlerin me’murı ma‘rifetiyle merkûm Mustafa’ya alıverilub yedinde
olan ma‘mülün-bih tapu senedi mucebince tarafından zabt ve zira‘at ettirilmesi
hususuna mübâderet ve husus-ı mezbûrun ahere dikkat ve keyfiyetin kaydı
bâlâsına şerh verilmek üzre derbâr-ı şevketmakrun mülûkânem inhâ ve iş‘ârına
müsara‘at eylemeniz bâbında. Fî Evâsıt Za. Sene 270
377
MEHMET EMİN ÜNER
378
DİVÂN-I HÜMÂYÛN’A TAŞINAN DAVALAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLER
379
MEHMET EMİN ÜNER
380
Bafra Eski Kızılırmak Köprüsü 1935 -1936
381
19. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA BAFRALI TÜCCARLARIN
TÜTÜN ÇARŞISI TALEBİ VE GEREKÇELERİ
Giriş
Samsun ve havalisi Osmanlı Devleti’nin Anadolu toprakları içinde tütün
yetiştiriciliğinde öncü ve önemli bir konuma sahiptir. İki asrı aşkın süre zar-
fında bu bölgede yetiştirilen tütünün bölgenin sosyo-ekonomik hayatında oy-
nadığı rol ve katkısı oldukça büyüktür. Tütün yetiştirilen alanlardan biri olan
Samsun’un Bafra ilçesi geçmişte olduğu gibi tütün tarımında günümüzde de
hâlâ önemli bir rol oynamaktadır.
Samsun ve havalisinde yetiştirilen tütünlerin kalite ve içim yumuşaklığı
bölgede tütün ekiminin başlamasından kısa bir süre sonra onlara olan talebi ar-
tırmıştır. Bunun sonucunda da 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgede
tütün tarımı giderek daha fazla yoğunluk kazanan bir faaliyet sahasına bürün-
müştür. Tütünün depolanması ve ihracında Samsun’un merkez olduğu bir za-
manda Bafra’da artan tütün üretimi tütünün depolanması, korunması ve alım-
satımına yönelik daha fazla mekânların varlığını gerektirmiştir. Bafralı tüccar-
ların Bafra’da 1870’te Tütün/Duhan Çarşısı talepleri bu mekânsal ihtiyaçlarının
bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Bu bağlamda çalışmamızda 7’si hayriye tüccarı olmak üzere müslim ve
gayr-i müslim 76 tüccarın imzası bulunan dilekçe ile gerçekleşen çarşı talebi ve
bu talebin yetkili makamlarca değerlendirilmesi sürecini ele alarak bir değer-
lendirme yapmaya çalışacağız.
Tütün’ün Osmanlı Devleti’nde Görünümü
Günümüzde 120’den fazla ülkede tarımı yapılan Güney Amerika’nın antik
bitkisi tütün, Amerika kıtasının keşfinden sonra yaklaşık bir asır gibi kısa süre
tüm dünyaya yayıldı. Önce Avrupa’nın denizaşırı ticarî faaliyetleriyle meşgul
383
FATİH ÖZÇELİK
olan bölgelerinde görülen tütün Avrupa, Balkanlar, Anadolu, Afrika, İç Asya, Si-
birya, Uzak Doğu, Hindistan’a yayıldı. Çocuğundan yaşlısına, sanatçısından din
adamına, köylüsünden kral-kraliçeye kadar erkek ya da kadın fark etmeksizin
toplumun her kesiminden tüketicisi giderek artan tütün, yenilmediği halde üre-
timi en çok gerçekleştirilen tarımsal ürün olarak tarihteki yerini aldı2. Kısa sü-
rede bu kadar geniş tüketiciye ulaşan ürünün haliyle bol kazanç sağlamasından
dolayı üreticisi ve üretim alanı da genişledi.
Osmanlı Devleti’nde tütün ilk defa 1609 yılında I. Ahmed döneminde ya-
saklandı. Bu yasağın ilan edildiği fermanda bir iki seneden beri kullanımı gide-
rek yaygınlaşan İngiltere’den getirilen tabaga adında bir yaprağın halk tarafın-
dan ateşle yakıldıktan sonra dumanının kamış veya başka nesnelerle içlerine
çekildiği; hatta köy ve şehirlerde bu yaprağın ekilip daha sonra pazarlarda sa-
tıldığı, bu ürün dolayısıyla ilmiye ilminden, hatipler ve imamlar hizmetlerinden,
esnaf ve zanaatkârların işlerinden geri kaldığı, gece ve gündüz kahvehane ve
sokaklarda bu yaprağın içilmesinden dolayı hastalıkların ortaya çıkıp ölümlerin
artmasından dolayı bu ürünün ekiminin, ticaretinin ve kullanılmasının yasakla-
dığı ifade edilerek bu yasağa uymayanların şiddetli şekilde cezalandırılacağı be-
lirtilmiştir3. “Giderek yaygınlaşan” bir ürünün devlet tarafından yasaklanması
gayet önemli bir hadisedir. Bu yasaktan da anlaşılacağı gibi tütünün daha ön-
ceki tarihlerde Osmanlı ülkesine girdiği, kullanıcısının ve kullanım yoğunluğu-
nun oldukça fazlalaştığı, buna bağlı olarak hastalıkların ve ölümlerin arttığı, in-
sanların işlerinden geri kaldığı ve bir ticarî meta olarak pazarda yerini aldığı
söylenebilir. Bu bağlamda bir tarihçinin tahlil ve tespitleri doğrultusunda tütün
bitkisinin Osmanlı Devleti’ne girişi 1570’ler olduğu kabul edilebilir gözükmek-
tedir4.
Osmanlı Devleti’nde görünümünden neredeyse bir asır sonra tütün, 17.
yüzyıl boyunca farklı tarihlerde birbirini izleyen yasaklama çabalarına rağmen,
Ağustos 1688’de resmen vergilendirmeye tabi tutuldu. Yasaklamalardan ver-
giye tabi tutulmaya giden süreç göz önüne alındığında onun hem yaygın olarak
ekilip tüketildiği hem de zamanla ticarî meta olarak gelir elde edilebilecek bir
2 Fehmi Yılmaz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Tütün: Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Tahlili (1600-1883),
(Basılmamış Dok. Tezi), Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enst., İstanbul 2005, s. 2-7.
3 Yılmaz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Tütün…, s. 17-18.
4 Yılmaz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Tütün…, s. 15-17; Ayrıca bu konuda bir başka çalışma için
bkz. Burak Altunsoy, Osmanlı Devleti’nde Tütün Kaçakçılığına Karşı Bir Örgütlenme: Reji Kolcuları
ve Uygulamaları, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Bursa Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Ens., Bursa 2021, s. 11-15.
384
19. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA BAFRALI TÜCCARLARIN TÜTÜN ÇARŞISI TALEBİ VE GEREKÇELERİ
5 Yılmaz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Tütün…, s. 149; Sezgin Zabun, “Osmanlı Devleti’nde Tütün
Ticareti: Aslıoğlu Serahim’e Ait Adana Tütün Fabrikası Örneği”, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Meslek Yüksekokulu Dergisi, C. 24, S. 2, Kasım 2021, s. 625.
6 Fehmi Yılmaz, “Tütün”, TDV İA, C. 42, s. 1.
7 Yılmaz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Tütün…, s. 34-35, 58.
385
FATİH ÖZÇELİK
geydi. Üretim kısıtlı tüketim fazla olduğundan buraya tüccarlar tarafından tü-
tün getirildiği bilinmektedir. Selanik’te yetiştirilen tütünlerden gemilerle Sam-
sun gümrüğüne tütün getirilmekte ve buradan da Sivas ve Tokat pazarlarına
yollanmaktaydı. Fakat Selanik tütünü başta İstanbul, Avusturya ve İtalya tara-
fından rağbet gördüğü için Samsun ve civar yerleşkeler tütünü artan piyasa ve
nakliye ücretlerinden dolayı Selanik’ten tütün almakta sıkıntı yaşandı. Bundan
dolayı da Samsun ve civar yerleşkeler kendi tütünlerini üreterek maliyetleri
azaltma ve ürünü kolay elde etme yolunu tercih etti. Bölge çiftçilerinin tütün
üretime dair talepleri devlet tarafından uygun görüldü ve 1788’de tütün üretimi
için uygun arazilerin tespit ve tasnif çalışmaları başladı. Zaman içeresinde artan
üretim nedeniyle Samsun tütün sevk eden bir konuma yükseldi. Samsun’dan İs-
tanbul pazarlarına tütün gönderildiği gibi İngiliz ve Avusturyalı tüccarlar vası-
tasıyla da dış pazarlara tütün ihracı 19. yüzyıl ilk yarısında gerçekleşti. Samsun
ve çevresinde yetiştirilen tütünlerin iyi içimli olması ona olan talebi artırdığı
gibi ürünün sigara üretimine olan uygunluğu Avrupalı sigara üreticilerinin dik-
katini çekmesini sağlamıştı8.
Amerikan İç Savaşı sırasında tütün tarlalarının harap olması sonucu Av-
rupalı tütün ithalatçıları başka kaynaklara yönelmek durumunda kaldı. Bu bağ-
lamda savaş Amerika’da tütün tarlalarında çalışanların tarlalarıyla birlikte ha-
yatlarını da mahvederken Osmanlı Devleti’nde tütün çiftçilerine yeni fırsatlar
sundu. Amerikan İç Savaşı tıpkı Mısır’da pamuğa olan talebi artırdığı gibi Os-
manlı Devleti’nde de tütüne olan talebi büyük ölçüde artırdı. Bunu sigara yapı-
mının makineleşmesine bağlı olarak tüketimin artması sonucu oraya çıkan
daha fazla talep destekledi. Bu sırada Yunan ve Yahudi göçmenler, Amerikan ve
Avrupalı tüketicilerin giderek daha fazla harmanlama için kullanılan Türk tütü-
nünü tanımasına yardımcı oldu9. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin uluslararası sergi-
lerde tütüne ayrı bir önem vermesi ise bir başka tanıtıcı faktör oldu. Örneğin
1863’teki sergide Osmanlı Devleti’nin çeşitli bölgelerinde üretilen tütünlerden
numuneler sunuldu. Bu numuneler, Avrupa pazarında “oryantal” tip olarak bi-
linen yüksek nitelikli tütün türünü temsil etti10. Tüm bu gelişmeler 19. yüzyıl
ikinci yarısında tütün ihracatını istikrarlı bir şekilde destekleyecekti.
8 Mehmet Yavuz Erler – Kerim Edinsel, “Samsun’da Tütün Üretimi (1788-1919)”, Uluslararası
Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 4, S. 18, Yaz 2021, s. 231.
9 Charles Issawi, An Economic History of the Middle East and North Africa, Columbia University
and Cross-gender Relations, (Basılmamış Doktora Tezi), Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul 2011, s.
31.
386
19. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA BAFRALI TÜCCARLARIN TÜTÜN ÇARŞISI TALEBİ VE GEREKÇELERİ
387
FATİH ÖZÇELİK
13 BOA, ŞD. 1825-46, Belge No: 20, 19 Şevval 1286 (21 Ocak 1870) (Ek-2)
14 BOA, ŞD. 1825-46, Belge No: 16, 2 Zilkade 1286 (3 Şubat 1870) (Ek-3)
388
19. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA BAFRALI TÜCCARLARIN TÜTÜN ÇARŞISI TALEBİ VE GEREKÇELERİ
15 BOA, ŞD. 1825-46, Belge No: 14, 14 Zilhicce 1286 (16 Mart 1870)
389
FATİH ÖZÇELİK
Sonuç
Bafra’da tütün üretimin arttığı bir zamanda tüccarların mevcut çarşının
yetersizliğinden dolayı ortaya koydukları yeni talep esasında kayda değer
öneme sahiptir. Samsun’daki gelişmelerin takip ediliyor olması ve kendilerine
de benzer fiziki imkânların sağlanması halinde hem Bafra’nın hem tüccarın hem
de üreticinin kazanacağının farkında olduklarını göstermektedir. Osman Hayri
Efendi isimli tüccar tarafından imtiyaz sahibi Haralambos isimli tüccara karşı
kollektif bir imtiyaz talebi girişimi devlet menfaati göz önünde tutularak halle-
dilmiştir. Bu karardan sonra çarşının yapılıp yapılmadığı tarafımızdan tespit
edilememiş olsa da zaten kısa bir zaman sonra tütün üzerinde dış borçlara bağlı
reji idaresi kurulacaktır. Osmanlı ülkesindeki tütün üreticileri gibi Bafralı tüc-
car ve üreticiler de reji idaresinden dolayı olumsuz etkilenecektir.
16 BOA, ŞD. 1825-46, Belge No: 11, 1 Şevval 1287 (25 Aralık 1870)
17 BOA, ŞD. 1825-46, Belge No: 11, 1 Şevval 1287 (25 Aralık 1870)
390
19. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA BAFRALI TÜCCARLARIN TÜTÜN ÇARŞISI TALEBİ VE GEREKÇELERİ
Kaynakça
Başbakanlık/Başkanlık Osmanlı Arşivi - ŞD. 1825-46
ALTUNSOY, Burak; Osmanlı Devleti’nde Tütün Kaçakçılığına Karşı Bir Örgütlenme: Reji
Kolcuları ve Uygulamaları, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Bursa Uludağ Üni-
versitesi, Sosyal Bilimler Ens., Bursa 2021.
ERLER; Mehmet Yavuz, EDİNSEL, Kerim; “Samsun’da Tütün Üretimi (1788-1919)”,
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 4, S. 18, Yaz 2021, s. 230-247.
ISSAWI, Charles; An Economic History of the Middle East and North Africa, Columbia Uni-
versity Press, New York 1982.
VARDAĞLI, Emine Tutku; Tabocco Labor Politics in The Province of Thessaloniki: Cross-
communal and Cross-gender Relations, (Basılmamış Doktora Tezi), Boğaziçi Üni-
versitesi, İstanbul 2011.
YILMAZ, Fehmi; Osmanlı İmparatorluğu’nda Tütün: Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Tahlili
(1600-1883), (Basılmamış Dok. Tezi), Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırma-
ları Enst., İstanbul 2005.
______ “Tütün”, TDV İA, C. 42, s. 1-4.
ZABUN, Sezgin; “Osmanlı Devleti’nde Tütün Ticareti: Aslıoğlu Serahim’e Ait Adana Tü-
tün Fabrikası Örneği”, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu
Dergisi, C. 24, S. 2, Kasım 2021, ss. 622-634.
391
FATİH ÖZÇELİK
Ekler
Ek-1: 76 Tüccar Tarafından İmzalı Mahzar
392
19. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA BAFRALI TÜCCARLARIN TÜTÜN ÇARŞISI TALEBİ VE GEREKÇELERİ
393
FATİH ÖZÇELİK
394
Bafra Belediyesi Eski Hizmet Binası ve Alaçam Caddesi
395
BAŞKANLIK OSMANLI ARŞİVİ BELGELERİNE GÖRE
BAFRA’DA USÛL-İ CEDİD İLE KURULAN MÜSLİM SIBYAN
MEKTEPLERİ
Mustafa ÇAVDAROĞLU1
Giriş
Abbasilerde “küttab” adıyla yer alan mekteplere Karahanlılar ve Selçuk-
lular zamanında “sıbyan mektebi” denilmiş ve Osmanlılar da adı geçen ismi kul-
lanmaya devam etmişlerdir. Bu isimle birlikte mektep “darütta’lim, darülilm,
muallimhane, mahalle mektebi, mekteb-i iptidaiye” gibi adlarla anılmış; bura-
nın hocalarına “muallim”, yardımcılarına da “kalfa” ismi verilmiştir.2 Arapça
“sabi” kelimesinden gelen sıbyan kelimesi ise küçük yaştaki çocuk anlamına gel-
mekte olup yine Arapça olan Mektep kelimesi ile de Kur’an ve yazı öğretilen yer
tarif edilmiştir. Bu sebeple de sıbyan mektepleri 5-6 yaşındaki kız ve erkek ço-
cuklara okuma-yazma öğretmek için açılan ilkokullardır. Buralarda Kur’an
okuma, namaz sureleri, bazı dini kurallar, biraz okuma ve yazma öğretildiği
ifade edilmekle beraber kimi kaynaklarda dört işlemden ibaret matematik der-
sinin öğretildiği de belirtilmiştir.3
Esasına baktığımızda sıbyan mekteplerinin kurulmalarındaki maksat gibi
hedeflerinin de dini olduğu görülmüştür. Buna göre İslam dini kadın-erkek her-
kesi ilim tahsiliyle mecbur kılmıştır. Ebeveynler çocukları akıl baliğ olmaya baş-
layınca onları okutmakla görevlidirler.4 Bütün çocukların okutulması ve okulla-
rın ücretsiz olması Kur’anın şartlarındandır ve Kur’anı okumak, bilmeyenlere
397
MUSTAFA ÇAVDAROĞLU
öğretmek bir görev hatta ayrıcalık addedildiği için bir ödeme de söz konusu ola-
mazdı.5 Nitekim bu yükümlülük sebebiyle -aynı zamanda sevaba erişmek için-
aşağı yukarı hemen her cami yanında birçok hayır sahibi tarafından sıbyan
mektepleri açtırılmış, bunların geleceğini temin için yüzlerce vakıf kurulmuş-
tur.6 Sıbyan Mekteplerinin İstanbul ve büyük kentlerde vakıf yoluyla yapılanları
genellikle taştan inşa edilmişlerdir. Bu yüzden kimi zaman bu okullara «Taş
Mektep» de denildiği olmuştur. Mektep, bir külliye içerisinde veya mahalle ara-
sında yapılmalarına göre ikiye ayrılabilir. Külliye dâhilindeki mektepler hemen
sokağa açılan girişlere, kendi içlerine bakan avlu ve oyun alanına sahip olmakla
beraber külliyenin dış köşesinde bulunurlardı. Örneğin, Fatih külliyesindeki
sıbyan mektebi bu şekildedir. İstanbul’da inşa edilen mektepler çocukların yü-
rüyerek kolay bir şekilde ulaşabileceği bir yakınlıkta ve köşe başlarında yer al-
mıştır. Bu inşa biçiminde taş olan mektebin, sık bir şekilde vuku bulan yangın-
ların bir sokaktan öbürüne atlamasını kısmen engelleyebileceği düşünülmüş-
tür. İstanbul sıbyan mektepleri genellikle iki katlı, kubbeli veya düz tavanlıdır.7
Evler de genel itibarıyla iki katlıdır ve bağlantı aramak gerektiğinde “Her iki
yapı türünün bu anlayış benzerliği, dört beş yaşında bir çocuğun aile çevresin-
den okul çevresine geçişinde karşılaşacağı problemleri şüphesiz ki yumuşatı-
yordu. Aile ile okul arasında ‘eti senin kemiği benim’ denilerek paylaşılan çocuk
için bu iki çevre arasında fiziki olarak da bir ortaklık kurulmuş olması iyi bir
şeydi.”8 Vakıf yoluyla kurulmayıp mahalle ve köy ahalisinin yardımları ile yapı-
lan sıbyan mektepleri ise camiye bitişik, uygun olmayan bir oda ya da ahır gibi
yerlerden dönüştürülmüş yerlerdir. Hatta kimi zaman İstanbul’da bile bu gibi
yerlere rastlanır olmuştur. Bu bağlamda sadece Evkaf Nezareti’ne bağlı (gele-
neksel) sıbyan mektepleri değil, Maarif Nezareti’ne bağlı umumi sıbyan mek-
teplerinin çoğu yıllarca bu şekil yerler olarak kalmıştır. Nitekim II. Meşrutiyet
yıllarında bir yazarın vurguladığına göre Maarifin köy ya da en büyük şehir
mektepleri bile “ya mezarlık kenarında ya da ahır üstündedir”. Bu anlamda Eği-
timci Fazıl Ahmet o dönemle ilgili şöyle eleştiride bulunur: “Memleketimizde en
nadir tesadüf olunan şey nedir? diye sorulursa ‘gerekli şartları taşıyan mektep-
ler’ cevabını vermekle gerçekten pek uzak bir söz söylemiş olmayız…”9
5 Hatice Derya Arslan, “Eğitim Binasının Temeli, Sıbyan Mektepleri”, Journal Of Social And Huma-
nities Sciences Research, Volume 5, Issue 26, s. 2565
6 Memioğlu, a.g.m, s.242
7 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi (M.Ö. 1000-M.S. 2015), Pegem Akademi, Ankara 2015, s.215
8 Özgönül Aksoy, Osmanlı Devri Sıbyan Mektepleri, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1968, s.157-
158
9 Fazıl Ahmet, mekteplerin yerleri ile ilgili eleştirilerini şöyle devam ettirmiştir: “Bizde mektepler
açılırken-özellikle-mekatib-i hususiye- ekseriya bir tacir, bir dükkâncı gibi düşünülür ve mektep
398
BAFRA’DA USÛL-İ CEDİD İLE KURULAN MÜSLİM SIBYAN MEKTEPLERİ
Öğrenciler
Fatih Sultan Mehmet, kurduğu sıbyan Mektebi’ne -vakfiyesinde belirtil-
diği üzere- sadece yetim çocukların, mümkün olmazsa da fakir çocukların alı-
nacağını şart koşmuştur. Oğlu olan II. Bayezid de aynı şartları sıralamıştır. Ni-
tekim caminin güney tarafına inşa ettirmiş olduğu mektep için vakfiyesinde “Ve
muallimhaneyi dahi talim-i eytam ve evlâd-ı fukara için vakfetti ki anlara mek-
tephanede muallim ve halife olanlar talim-i Kelâm-ı kadim ve Kur’an-ı azim ede-
ler” denilmiştir.10 Bazı mekteplerin vakfiyelerinde ise çocuklara, para, elbise, yi-
yecek verileceği belirtilmiştir. Hususan Padişah, Vezir gibi kişilerin mekteple-
rinde bu tür yardımların yapıldığı anlaşılmıştır. Örneğin İstanbul’da yer alan
bazı sıbyan mekteplerindeki çocuklara bu tür yardımlar yapılmakla birlikte
kimi sıbyan mekteplerinin öğrencileri de bazen Babıali’ye getirilerek kendile-
rine yemek, tatlı yedirilmiş ve cep harçlığı verilmiştir. Nitekim 1809 yılında
20.000 kadar çocuğun bu şekilde doyurulduğu ve her birine 10 para bahşişin
verildiği ifade edilmiştir.11 Diğer yandan çocukların okula başlaması için zaman
sınırlaması yoktur. Çocuk istediği zaman okula kaydolabilirdi. Sıbyanın yani ço-
cukların okula başlamaları ise bir merasimle gerçekleştirilmiştir. Okula başlatı-
lan çocuğa o gün için yeni kıyafetler giydirilir, ailenin vaziyetine göre hazırlıklar
yapılır, davetlilere yiyecek vs. ikram edilirdi. Mektebe başlayacak çocuk için bi-
nek hazırlanır ve buna bindirilirdi. Alayın en önünde mektep hocası ile yardım-
cısı bulunur, bu alay ile okula doğru yürüyüşe çıkılırdı. İlahicilerin eşliğinde söy-
lenen ilahilere mektep halifesi arada bir “Âmin” der çocuklar da onu “Âmin” di-
yerek takip ederlerdi.12 Bu yüzden merasime “Âmin alayı” denilmekle birlikte
mektebe başlayacak çocuğun hocasının önünde ilk kez besmele çekip elifba
okuyacağı için tören “Bed-i Besmele” adıyla da anılmıştır. Eğer okula başlayacak
çocuğun ekonomik durumu iyi değilse mahallesinin zengin kişileri tarafından o
sabiye yeni giysiler hediye edilmiştir.13 Bu törenler vesilesiyle de çocuklar oku-
maya özendirilmiş, ailelerinde de evlatlarını okutmaları yönünde şevk ve arzu
oluşturulmuştur.14
müdürleri işlek, kalabalık, gürültülü, patırtılı, merkezi noktaları seçmek isterler… Mekteplerimizi
gezsek, diğer yönleri bir yana, sağlık bakımından bu kurumların pek büyük noksanlarının bulun-
duğunu görürüz. Akyüz, a.g.e, s.215-216
10 Osman Nuri Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, Cilt 1-2, Eser Matbaası, İstanbul 1977, s.83.
11 Akyüz, a.g.e, s. 89
12 Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet ve Merasimleri, Haz.K. Arısan, D.Günay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
399
MUSTAFA ÇAVDAROĞLU
Eğitim-Öğretim Programı
Sıbyan mekteplerinin ilk ders programıyla alakalı bilgiler yine vakfiye-
lerde karşımıza çıkmıştır. Nitekim II. Bayezid’in vakfiyesine baktığımızda şu ifa-
delerle karşılaşılmıştır: “Ve bir salih hafız-ı kelâmullah ve namazın erkânın ve
şeraitin bilir ve sübyan talimine münasip ve kadir kimse muallimhanede eytam-
dan ve sübyan-ı fukradan otuz nefer oğlancıklara yevm-i Cumadan gayrı günlerde
mushaf-ı kerime baka, Kur’an’ı mecit okuda ve kemayenbegi öğrete ve bildire ve
mazilerin ve geçmiş derslerin dinliye, ve namaza müteallik nesneleri okuda ve bil-
dire, ve tedibe muhtaç olanları te’dib-i şer’i eyliye ve hizmetinde daim cidd-ü sa’y
eyliye, ve destur zamanında vâkıfın ruhiçün ve kabul-i tilâveti eytam için dua et-
tire, ve bir salih hafız kimesne anda halife(kalfa) ola, sübyan okutmakta ve bildir-
mekte mazilerin dinlemekte ve tedipte muallime daim muavenet eyliye”. Bu me-
tinlerde anlaşıldığı üzere sıbyan mekteplerinde öncelikle Kur’an okutmakla işe
başlanmıştır. Aynı zamanda İbn-i Haldun, İslam dünyasındaki usulün de bun-
dan ibaret olduğunu meşhur Mukaddemesi’nde ifade etmiştir. Ona göre çocuk-
lara Kur’an talimi dinin âdetinden olmuştur. Çünkü Kur’an talimi çocukların
kalplerinde iman ve akaidin sağlam ve sebat olmasını gerektirdiğinden Müslü-
manlar bütün beldelerde bunu tercih eylemiş ve bu cihetle Kur’anı Kerim son-
radan hasıl olacak melekelerin dayanaklarının asıl ve esas talimi olmuştur. İbn-
i Haldun, okul programını bu şekilde özetlemesine rağmen kimileri bu duruma
karşı çıkmıştır. Buna göre Endülüslü Kadı Ebubekir İbn Arabi İslam memleket-
lerinde çocuklara mektepte ilk önce Kur’an okutulmasını eleştirmiş ve şunları
söylemiştir: “Şu bizim beldemiz ahalisinin gafletine bak ki evvelemirde etfali Ki-
tabullah’a başlatıp da anlamadığı şeyleri okuturlar ve ehem olan şeyin vakt-i tah-
silinde başka şeye nasb-ı nefs-i ihtimam ederler”. Kısacası İbni Arabi, çocuklara
ilk önce Kur’an okutularak anlamadıkları şeyler öğretildiğini ve çocukların
önemli şeyler öğrenilecek zamanlarının başka şeylere harcandığını söylemiş-
tir.15
Yukarıdaki uygulamalarla birlikte sıbyan mekteplerinde temel dini bilgi-
ler ve uygulamalar (namaz vs) öğretilirdi. Ebeveyni isterse çocuk hafızlığa da
çalıştırılır, Kur’an tümüyle ezberletilirdi. Çocuklarının hafız olması ise ebevey-
nin genel arzusu idi. Diğer taraftan İstanbul’da bulunan bazı sıbyan mektepleri
için farklı amaç güdülmüş olacak ki vakfiyelerinde bu okullarda güzel yazı ile
birlikte Arapça ve Farsça öğretileceği ifade edilmiştir. Hiç şüphesiz zikr olunan
400
BAFRA’DA USÛL-İ CEDİD İLE KURULAN MÜSLİM SIBYAN MEKTEPLERİ
derslerin konulması söz konusu okulların Babıali’ye yakın olması ve orada me-
mur olacakların bu dillere gereksinim duyacakları düşüncesinden kaynaklan-
mıştır.16
Sıbyan Mekteplerinin Eğitim-Öğretim Kadrosu
Sıbyan mekteplerinin hocaları genellikle medreselerde yetiştirilmiş kim-
selerdir. Bu minvalde Fatih Sultan Mehmet, Eyüp ve Ayasofya medreselerinde,
sıbyan mektebi muallimi olacaklar için genel medreselerden farklı bir progra-
mın yer almasını sağlamış; burada öğenim görenlere Arapça, Sarf ve Nahiv, Ede-
biyat, Mantık, Adab-ı Mubahese ve Usul-i Tedris, Münakaşalı Akaid, Riyaziyat
dersleri verilmiştir. Bu programda dikkat çeken iki özellikle karşılaşılmıştır. Bi-
rinci olarak Adab-ı Mubahase ve Usul-i Tedris yani Tartışma Kuralları ve Öğre-
tim Yöntemi adlı bir derse yer verilmesi ve ilkokul öğretmen adayları için uygun
görülmesi o çağda çok önemli bir yeniliktir. Hiç şüphesiz bu husus Türk eğitim
tarihinde olduğu kadar, dünya eğitim tarihinde de ileri derecede ilginç bir yeni-
liktir. İkinci olarak ise programda Fıkıh dersinin bulunmamasıdır. Buna göre
Fatih, böyle bir dersi genel medrese talebeleri için uygun gördüğü halde ilkokul
öğretmenleri için faydalı görmemiştir. Bu iki özellik değerlendirildiğinde de Fa-
tih Sultan Mehmed’in öğretmen yetiştirme programlarını alanın özelliklerine
göre ilk kez düzenleyen bir program yapıcı olduğu anlaşılmıştır. Bu yenilikle
birlikte Fatih, vakfiyesinde açtığı sıbyan mektebi öğretmeninde bulunması ge-
reken nitelikleri de şöyle sıralamıştır: “Muallim çok iyi bir mizaca ve karaktere
sahip olacak, Tanrı’yı hoşnut etmek amacıyla davranacak, çocukları eğitmek
için gayret gösterecek, yardımcısı da onun çocuklara öğrettiklerini tekrar ve
müzakere ettirecek, görevini ağır bulup sevmezlik etmeyecek ve çocuklara bil-
medikleri konuları güzellikle ve yumuşaklıkla anlatacak”. Burada görüldüğü
üzere ise Fatih, ilkokul öğretmeninin temel özelliklerini ve öğretim sırasındaki
tutum ve davranışlarını son derece insancıl ve çağdaş pedagojinin en son tavsi-
yelerine uygun biçimde dile getirmiştir. Bu da eğitim tarihinde çok önemli bir
belde niteliğini kazanmıştır. Fakat Fatih Sultan Mehmed’in çizdiği yol ne hik-
metse kendisinden sonra terk edilmiştir. Artık medreselerde biraz tahsil gör-
müş ya da kendi kendine okuma-yazma öğrenmiş ağırbaşlı kişiler sıbyan mek-
teplerine hoca olmuşlardır. Ve böylece mektebe bitişik caminin imamı öğret-
men, müezzini de yardımcı unvanıyla görev yapmıştır.17
401
MUSTAFA ÇAVDAROĞLU
Kullanılan Araç-Gereç-Yöntemler
Sıbyan mekteplerinde hocaya mahsus bir oda vardır. Talebeler derslikte
bulunan halı veya kilim üzerine evlerinden getirdikleri minderlerini sererler ve
sıra sıra otururlardı. Her çocuğun önüne gelen yerde kitap koymaya mahsus bir
gözlü sürme bulunur, dışarı çıkıldığında Mushaf-ı Şerif, diğer kitap ve kâğıtlar
orada saklanırdı. Hoca efendi ekseriya mektebin ortasına konumlanan yerde
yüksekçe bir minderde otururdu. Önünde yine yüksek bir çekmecesi yer alır ve
içerisinde hilal, gözlük, tesbih ve biraz balmumu gibi şeyler bulunurdu. Okulda
yardımcı olan halife yani kalfa hocanın karşısında, kendine mahsus yerde otu-
rur, onun da önünde bir çekmecesi olurdu.18 Her çocuk hocanın önüne geçer,
dersini verir, yerine döner ve bu düzen çok defa devam ederdi. Bazen hocanın
yardımcısı kalfa ya da çalışkan bir talebe diğerlerine derslerini okutur, onlar da
gösterilen kısmı iki yanlarına sallanarak, uğultu içerisinde tekrar eder dururdu.
Ayrıca derslikte çocukların içeri girip çıktıkça çevirdikleri, iki ayrı yüzünde
“geldi” ve “gitti” yazan bir tahta da bulunurdu.19
Sıbyan mekteplerinde çocuğu Kur’an-ı Kerim’i usul ve kaidesine göre
okuması için Karabaş Tecvidi adlı risaleden yararlanılmıştır. Kelime bellemek
ve anlamlarını öğrenmek üzere Subha-i Sıbyan ve daha sonra Tuhfe-i Vehbi adlı
manzum kitaplar kullanılmış; din bilgisine başlangıç olarak da İlm-i Hal, Mız-
raklı İlm-i hal ve sonra da Dürr-i Yekta adlı kitaplar okutulmuş olup bunların
çoğu ezberletilerek öğretilmiştir.20
Öğrencilerin Uyması Gereken Disiplin Kuralları
Sıbyan mektebinde muallim tek hâkimdir. Kendisinin dediğinden başka
bir şey mümkün değildir. Muallim hem saygı görülen hem de korkulan kişidir.
Ebeveynler çocuklarını hocaya teslim ederken elini öptürürler ve “eti senin ke-
miği benim” derlerdi. Bu ifade ile öğretmene çocuğunu dövebileceğini ifade et-
miş olurlardı. Dayak eğitimin en önemli aracı olarak görülürdü21. Bu sebeple de
hocanın rahlesi üzerindeki sopa, yanı başında duvara asılı falaka onun eğitici
malzemeleriydi. Belli başlı cezalandırma yöntemi, azar, kulak çekme, sopayla
vurma ve falakaya yatırmaydı. Falaka çok aşırı yaramazlık durumunda ve bü-
yük öğrencilere uygulanırdı. Uygulanış şekli ise ayakların bağlanarak yukarıya
402
BAFRA’DA USÛL-İ CEDİD İLE KURULAN MÜSLİM SIBYAN MEKTEPLERİ
kaldırılması ve sopa ile ayak tabanlarına üçer kez şiddetlice vurulması biçimin-
deydi.22
Genel olarak bakıldığında Osmanlılarda gerek ilköğretimde gerek aile
içinde dayağa başvuran bir eğitim ve disiplin anlayışının bulunduğu görülmüş-
tür. Fakat Evliya Çelebi’nin gözlediği bir olay çok önemli ve düşündürücüdür.
Onun aktardığına göre Macaristan sınırındaki Sombor kentinde bir cami avlu-
sunda birkaç ihtiyar sınır boylarının durumunu konuşuyormuş. Bu sırada kü-
çük bir çocuk da oyun oynuyormuş. Babası da “Neden bu insanların önünde oy-
nuyorsun?” deyip şiddetle tokat patlatmış ki çocuk yerlerde yuvarlanmıştır. İh-
tiyarlar yerlerinden fırlayıp “Bre adam oğlana neden böyle herkesin içinde to-
kat atıp onurunu kırdın?” demişler. Babası “Terbiyesi için, Allah aşkına döv-
düm.” demiş ve babasının oğlunu dövebileceği bir şiir okuyarak şunu eklemiş:
“Benim oğlumdur, döverim de severim de size ne?” Oradakiler de onu şu söz-
lerle azarlayıp utandırmışlar ve çocuğun gönlünü almışlardır: “Senin sevgili oğ-
lun ise, bizim de boylarımızın gülü ve gözlerimizin nurudur; gazi bir yiğit olacak,
birkaç yıl sonra düşmandan intikam alacaktır. Şimdiden tokatla gözünü korku-
tursan, yarın düşmanın topuz ve baltasından korkup dövüşemez.” Yahya Ak-
yüz’e göre bu olayda babanın evladını dövmesi, o dönemlerin geleneksel disip-
lin anlayışına ne kadar uygunsa, ihtiyarların babaya söyledikleri de, günümü-
zün çocuk eğitim anlayışına o kadar uygundur.23
Sıbyan Mekteplerinde Değişim Ve Usul-i Cedid Uygulaması
Osmanlı Devleti’nde sıbyan mektepleri ile ilgili ilk düzenlemeler 1824 yı-
lında II. Mahmut tarafından “Talim-i Sıbyan Hakkında Ferman-ı Âlî”nin ilan edil-
mesi ile yapılmaya başlanmıştır. Fermanda ilköğretimin gayesinin “çocukları
güzelce okutup Kur’an-ı Azimüssanı talim akabinde her bir çocuğun haysiyet ve
istidadına göre tecvid ve ilmihal misillu risaleler okutarak şerait-i islamiye ve ak-
aid-i diniyeleriniöğretmeye say ve ikdam” olduğu ifade edilerek çocukların er-
genlik çağına girmeden evvel sıbyan mekteplerine gönderilmesi şart koşulmuş;
onların okula gitmeden önce herhangi bir işte çalıştırılmaması gerektiği belir-
tilmiştir. Fakat ferman, hazırlandığı yıllarda sıbyan mekteplerinde değişiklik
yapılması mümkün olamadığından uygulanamamıştır.24 Diğer taraftan Tanzi-
mat dönemi öncesinde ortaya çıkan yenileşme hareketleri gelişmenin eğitimle
mümkün olacağını düşündürmüş; bu sebeple tekrardan sıbyan mektepleri ile
ilgili düzenlemeler yapılmak istenmiştir. Buna göre ilköğretim alanındaki ilk
22Abbas Çelik, “Hatıralarla Sıbyan Mektepleri”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Sayı27, Erzurum 2007, s. 133
23 Akyüz, a.g.e, s.92
24 Şadiye Yılmaz, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Sıbyan Mekteplerinde Yenilik ve Gelişmeler, Selçuk Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2009, s.42
403
MUSTAFA ÇAVDAROĞLU
olumlu gelişmeler 1838 yılında Meclis-i Umur-ı Nafia’nın hazırladığı ilgili karar-
larda görülmüştür. Alınan kararlarda sıbyan mekteplerinde görev yapan hoca-
ların genel durumları ile bilgi birikimlerinin yoklanması, durumları çocuk pe-
dagojisine uygun olmayanların derhal uzaklaştırılmaları; öğrencilerin sınıflara
taksim edilmesi, her sınıfta ayrı ayrı dersler okutulması; hali vakti yerinde ol-
mayan talebeler için yatılı okul açılması; sıbyan mekteplerinin ikiye ayrılarak,
ayrı ayrı programlar uygulanması; her iki okulda çocukların sürekli olarak de-
vam etmeye mecbur bırakılması, bu zorunluluğun mahalle mekteplerinde dört,
büyük mekteplerde beş yaşından itibaren başlatılması gerektiği ilan edilmiştir.
Alınan kararlarda eğitimin maksadının insanı ahirete olduğu kadar dünya ha-
yatına da hazırlamak olduğu ifade edilmiş; sıbyan mekteplerinde, insanı ahirete
hazırlayan dini bilgilerin yanında dünya hayatında mutlu ve ferah olmasını
mümkün kılacak fen ve sosyal bilimlerinin öğretilmesi gerektiği de vurgulan-
mıştır. Sonuçta bu kararlarla ilköğretimde gelişme, Türkçe öğretimi, Arapçanın
hâkimiyetinin azaltılması, ilköğretimde dünyevi bir nitelik kazanma sağlanmak
istenmişse bu pek mümkün olmamıştır. Nitekim medrese ve ulema, sıbyan
mekteplerini kendi hakimiyet alanı olarak görmüşler ve buraya kendi anlayış-
ları dışında özellikle de laik eğitim anlayışını dâhil etmek istememişlerdir. Sıb-
yan mekteplerinde yapılmak istenen yeniliklerin bir türlü gerçekleştirilemeyişi
idarecileri yeni bir arayışa itmiştir. Bu sebeple 1845 yılında sıbyan mekteplerini
nizama sokmak, gelişmesini sağlamak niyetiyle Meclis-i Muvakkat kurulmuş,
hazırladığı layihada sıbyan mekteplerinin geliştirilmesi için kararlar alınmıştır.
Bu hazırlıklardan sonra sıbyan mekteplerinin eğitim-öğretim yönünden bir dü-
zene sokulması yolundaki esaslı çalışmanın 1847 yılında “Etfalin Talim ve Ted-
ris ve Terbiyelerini Ne Veçhile İcra Eylemeleri Lazım Geleceğine Dair Sıbyan Me-
katibi Haceleri Efendilere İfa Olunacak Talimat” ile yapılmak istendiği görülmüş-
tür. İş bu talimat Maarif Meclisi tarafından hazırlanmış olup ilkokulların prog-
ram yönetmeliklerinin ortak bir özü niteliğindedir. İçeriğine bakıldığında ise il-
kokulun en az dört, en çok yedi yıllık bir tedrisat süresiyle mecburiyet altına
alındığı; Türkçe derslerine, okuma-yazmaya önem verildiği; taş levha ve divitin
öğretim aracı olarak okullara sokulduğu ve okula gelen kız-erkek çocuklar hak-
kında uygulanacak eğitim-öğretim kuralları ile ilkelerini ve gösterilecek dersle-
rin konularının yani pedagojik işleyişin açıklandığı görülmüştür.25
404
BAFRA’DA USÛL-İ CEDİD İLE KURULAN MÜSLİM SIBYAN MEKTEPLERİ
405
MUSTAFA ÇAVDAROĞLU
406
BAFRA’DA USÛL-İ CEDİD İLE KURULAN MÜSLİM SIBYAN MEKTEPLERİ
kaldığı süre 3 yıllık süre zarfında okul açarak yeni usullerle öğretim yapmış31
Mithat Paşa ise -Osman Nuri Ergin’in ifade ettiği üzere- “Sıbyan Mekteplerinin
ıslahı, yahut yeniden iptidai mekteplerinin açılması hakkında yalnız İstanbul için
değil bütün memleket için en geniş adım” atılırken kılavuz olmuş ve onun başar-
mış olduğu yoldan gidilmiştir.32
Bafra’da Usul-i Cedid İle Kurulan Sıbyan Mektepleri
1879/1880 yılına ait devlet salnamesine göre İstanbul’da 19’u erkek, 3’ü
kız çocuklara ait toplam 22 ibtidai mektebi açılmış ve geleneksel sıbyan yani
“usul-i atika” mektepleri de imkân oldukça, ibtidai mektebe dönüştürülmeye
başlanmıştır.33 1882 tarihli devlet salnamesinde ise ülkede mevcut ilköğretimin
durumu ile ilgili iptidai ve sıbyan mekteplerinde kız ve erkek çocukların karma
okutturulmasının yasak olduğu belirtilmekle birlikte bütün sıbyan mektepleri-
nin yavaş yavaş iptidaiye mektebine dönüştürülmesi kararlaştırıldığından öğ-
retmenlerce tahsili lazım gelen usûl-i cedide ile ilimler ve fenlerin okutulması
hususunda gerekli yerlere emirler gönderildiği ifade edilmiştir.34 Bu bağlamda
1892-1893 yılı istatistiklerine baktığımızda belli başlı vilayetlere ilköğretim sa-
yılarını ifade eden şöyle bir tablo ile karşılaşılmıştır.35
Tablo 1: 1892 ve 1893 Yılında Eski ve Yeni Tip Sıbyan Mekteplerinin Sa-
yısal Durumu
Vilayet Usul-i Atika (Sıbyan Mek- Usul-i Cedide (İbtidai Toplam
tebi) Mektep)
Erzurum ….. ……. 850
Adana 585 12 597
Ankara 1695 397 2092
Aydın 420 2151 2571
Bitlis 254 9 263
Hüdavendi- 3173 244 3417
gar(Bursa)
Diyarbakır 185 11 196
Sivas 1366 271 1637
1991, s.86
407
MUSTAFA ÇAVDAROĞLU
408
BAFRA’DA USÛL-İ CEDİD İLE KURULAN MÜSLİM SIBYAN MEKTEPLERİ
37 Hatip Yıldız, “Osmanlı Yenileşme Döneminde Canik Sancağında Temel Eğitim”, Geçmişten Gü-
nümüze Samsun/Canik ve Değerleri Sempozyumu, Samsun 2015, s.262-264
38 Halkın yardımlarıyla kurulan okulun 1894 yılında dualar edilerek resmi açılışı yapılmıştır.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Maarif Nezareti Tedrisat-ı
İptidaiye Kalemi(MF.İBT) 36/12, 12 12 Şevval 1311/18 Nisan 1894
39 BOA, MF.İBT, 492/19, 12 Cemaziyelevvel 1332/8 Nisan 1914.
409
MUSTAFA ÇAVDAROĞLU
erkek kaç çocuğun okula devam ettiği hususunda tarafına bildirilmesini iste-
miştir.40 1901 yılına gelindiğinde ise bu okullardan Osmaniye Mektebi binasının
öğrenci kapasitesine yetmediği dolayısıyla yeniden ve genişletilerek inşası için
temel atma töreninin yapıldığı anlaşılmış ve Maarif Nezareti de bu durumu
memnuniyetle karşılamıştır.41
Usul-i cedid üzere öğretim yapan iptidai mekteplerin ders programlarına
birtakım yeni derslerin eklendiği daha önce ifade edilmişti. Okulların yeni prog-
ramı hakkında gerekli bilgilere ulaşmak istediğimizde ise karşımıza tekrardan
imtihan-ı umumi cetvelleri çıkmış ve bu cetveller genel olarak değerlendirildi-
ğinde şu bilgilere ulaşılmıştır: 1. Kimi okullarda hazırlık sınıfı anlamında ihtiyat
sınıfı vardır ve bu sınıflarda Elifba-yı Osmani, Hesap, Hüsn-i Hat ve Kıraet gibi
dersler yer almıştır. 2. Birinci sınıf derslerinde eski sıbyan mekteplerine göre
pek fazla bir değişiklik olmamıştır. 3. İkinci sınıf programına hesap, tarih, coğ-
rafya dersleri konulmuştur. 4. Üçüncü sınıf programına ise hesap, tarih, coğ-
rafya ile birlikte malumat-ı medeniye ve ahlakiye (medeni ve etik bilgiler), ma-
lumat-ı fenniye ve sıhhiye(fen ve sağlık bilgileri) dersleri konulmuştur. Bu du-
rum sıralı bir şekilde ortaya konulmak istenirse de şöyle bir tablo ortaya çık-
mıştır.42
40 BOA, MF.MKT, 451/53, 27 Muharrem 1317; İ.MF, 5/59, 14 Safer 1317/24 Haziran 1899; BEO,
1332/99854, 20 Safer 1317/30 Haziran 1899.
41 BOA, MF.MKT, 586/36, 7 Receb 1319/20 Ekim 1901
42 BOA, MF.İBT, 492/19, 12 Cemaziyelevvel 1332/8 Nisan 1914
410
BAFRA’DA USÛL-İ CEDİD İLE KURULAN MÜSLİM SIBYAN MEKTEPLERİ
Sonuç
Tanzimat sonrasına kadar Osmanlı Devleti’nin ilköğretiminde tek kurum
olan sıbyan Mektepleri yenileşme hareketleri çerçevesinde dönüşüme sokul-
mak istenmiştir. Zira o dönemin idarecileri sadece dini bilgilerin verildiği bu
okulların artık dünyevi yönünün de olması gerektiğini ve burada yetişen çocuk-
ların dünya hayatına faydası olacak bilgi ve becerileri öğrenmelerinin lazım gel-
diğini düşünmüşlerdir. Bu sebeple sıbyan mekteplerinin ders programları ve
işleyişine gerekli müdahaleler yapılması için çalışmalar yürütülmüştür. Fakat
sıbyan mekteplerine yönelik düzenlemeler istenildiği gibi gerçekleştirileme-
miştir. Buna göre medreselilerin kontrolünde olan bu okullara tarih, coğrafya
gibi yeni derslerle birlikte kara tahta, sıra, masa, sandalye, divit vb gibi yeni
araç-gereçlerin sokulmak istenmesi büyük bir tepkiyle karşılaşmıştır. Nitekim
medrese grubu yapılan bu tür yenilikleri küfür diye addetmiş ve bu okullarda
yapılmak istenen yeniliklere karşı uzun yıllar ayak diretmiştir. Medreselilerin
şiddetli mukavemetine rağmen eğitim-öğretimdeki reform konusunda ısrar
eden dönemin idarecileri bu sefer farklı bir strateji izlemişler; öncelikle med-
rese zihniyetinin tepkisinden kaçınılarak sıbyan mekteplerinin ıslahı yerine on-
ları olduğu gibi bırakıp onların Rüşdiye mekteplerini açmışlardır. Daha sonra
da bu okullara talebe yetiştirmek bahanesiyle geleneksel sıbyan mekteplerine
paralel olarak İbtidai mektep adıyla yeni ilköğretim kurumları meydana getiril-
miş ve bunların idaresi Maarif Nezareti’ne bağlanmıştır. Böylelikle açılan iptidai
mektepler ilköğretimde istenilen yeniliklerin rahatça uygulanabildiği alanlar
olmuştur. Medrese düşüncesinin karşı çıktığı ne kadar yenilik, uygulama varsa
buralara dahil edilmiştir. Okullara sıra, hesap tahtası, harita, masa, sandalye, di-
vit gibi eşyalar sokulmuş ve ayrıca birtakım yeni ders kitaplarıyla eğitim-öğre-
tim modern pedagojik yöntemlere göre verilmeye çalışılmıştır. Bu İptidai mek-
teplerindeki yapılan her türlü yenilikler sebebiyle de bunlara usul-i cedide mek-
tebi de denilmiştir.
Pilot olarak İstanbul’un bazı yerlerinde açılan İptidai mekteplerde isteni-
len olumlu gelişmelerin yaşanması üzerine şartların da olgunlaşmasıyla bu
okullar imparatorluğun dört bir yanına yayılmış kademe kademe eski usul sıb-
yan mektepleri usul-i cedideye dönüşmeye başlamıştır. Hiç şüphesiz iptidai
mekteplerin yer aldığı bölgelerden biri de Trabzon Vilayeti Canik Sancağına
bağlı Bafra kazası olmuştur. Bölgedeki sıbyan mektepleri eğitim-öğretimde ya-
şanan gelişmelere uzak kalmamış; daha önceden eski usul eğitim-öğretim ya-
pan bazı okullarda artık usul-i cedide kabul edilmiştir. Bu sebeple de tamiri ger-
çekleştirilmiş Hamidiye, Mecidiye, Osmaniye ve Burhaniye adlı okullara öğret-
menlerin tayin edildiği; usul-i cedid üzere eğitim yapıldığından alınan faydalara
411
MUSTAFA ÇAVDAROĞLU
KAYNAKLAR
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
Babıali Evrak Odası (BEO) 1332/99854, 20 Safer 1317/30 Haziran 1899.
İrade Maarif (İ.MF) 5/59, 14 Safer 1317/24 Haziran 1899.
Maarif Nezareti Tedrisat-ı İbtidaiye Kalemi (MF.İBT) 492/19, 12 Cemaziyelevvel
1332/8 Nisan 1914.
Hatıralar ve Araştırma Eserler
Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet ve Merasimleri, Haz.K. Arısan, D.Günay, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul 2000, s.58-60
Akbaş, Elif, Tarihten Günümüze Sıbyan Mektepleri, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sivas 2018, s.5-6
Aksoy, Özgönül, Osmanlı Devri Sıbyan Mektepleri, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1968,
s.157-158
Akyüz, Yahya, İlköğretimin Yenileşme Tarihine Bir Adım Nisan 1847 Talimatı”,
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/114341, son erişim tarihi:
17.11.2022
Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi (M.Ö. 1000-M.S. 2015), Pegem Akademi, Ankara 2015,
s.215
Arslan, Hatice Derya, “Eğitim Binasının Temeli, Sıbyan Mektepleri”, Journal Of Social
And Humanities Sciences Research, Volume 5, Issue 26, s. 2565
Baltacı, Cahit, “Mektep”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cilt 29, İstanbul 2004, s.6
Çelik, Abbas “Hatıralarla Sıbyan Mektepleri”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Der-
gisi, Sayı27, Erzurum 2007, s. 133
412
BAFRA’DA USÛL-İ CEDİD İLE KURULAN MÜSLİM SIBYAN MEKTEPLERİ
Ergin, Osman Nuri Türkiye Maarif Tarihi, Cilt 1-2, Eser Matbaası, İstanbul 1977, s.83
Ergün, Mustafa, Barış Çiftçi, “Türk Dünyasının İlk Ortak Eğitim Reformu: Usul-i Cedid
Hareketi”, 1.Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kurultayı, İzmir 2006, s.3.
Gelişli, Yücel ”Osmanlı İlköğretim Kurumlarından Sıbyan Mektepleri(Kuruluşu, Gelişimi
ve Dönüşümü)”, Türkler Ansiklopedisi, C.15, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002,
s.46-47;
Kara, İsmail, Ali Birinci, Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle/Sıbyan Mektepleri, Hatıra-
lar-Yorumlar-Tetkikler, Dergâh Yayınları, İstanbul 2016, s.422
Kodaman, Bayram, Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, An-
kara 1991, s.86,
Memioğlu, A. Zeki, “İmparatorluktan Cumhuriyete İlk Öğretimimiz”, Atatürk Üniversi-
tesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 21, Erzurum 2003, s.242
Tekeli, İlhan, Selim İlkin, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin
Oluşumu ve Dönüşümü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999, s.67.
Yıldız, Hatip, “Osmanlı Yenileşme Döneminde Canik Sancağında Temel Eğitim”, Geçmiş-
ten Günümüze Samsun/Canik ve Değerleri Sempozyumu, Samsun 2015, s.262-264
Yılmaz, Şadiye, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Sıbyan Mekteplerinde Yenilik ve Gelişmeler,
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Konya 2009, s.42
413
Bafra Gençlik Caddesi - Hüseyin Bey Çeşmesi
415
BÂB-I MEŞİHAT ULEMA SİCİL DOSYALARINA GÖRE
OSMANLININ SON DÖNEMİNDE GÖREV YAPMIŞ BAFRA
DOĞUMLU MEŞİHAT PERSONELİ
Giriş
Şer’iyye Sicilleri Arşivi’nde bulunan Ulema Sicil Defterleri h. 1338-1340
tarihleri arasında tutulmuştur. Sekiz adet olan bu defterlerde ilmiye mensubu
olan memurların tercüme-i hallerine ilişkin bilgiler vardır. Bu defterler dışında
esas biyografilerin yer aldığı ve ulema sınıfı içerisinde değerlendirilen herkesin
sicil kayıtlarının tutulduğu Ulema Sicil Dosyalarıdır. Bu dosyaların toplamı mü-
kerrer ve içerisinde evrak olmayanları çıkardığımız zaman son verilere göre
6554 adettir2. Bunlar Ulema Sicil Dosyaları olarak adlandırılsa da bu dosyalarda
kayıtlı herkesin ulema olarak değerlendirilmesi doğru değildir. Dosyalarda şey-
hülislamlar, müftüler, kadılar, nâibler, mahkeme-i şer’iyye görevlileri, kürsü
şeyhleri3, vaizler, imamlar, şoförler, muhafızlar, santral memurları olmak üzere
dini ve adli kurumlarda görev yapan birçok kimsenin kaydı vardır4. Bu dosya-
larda meşihat makamında görev yapan kişilerin atama ve maaş durumları dı-
şında kendi birimleri ile yaptıkları yazışmalar da mevcuttur. Bazı dosyalarda
memurların tuttukları kişisel raporlar, kendi hizmet alanları ile ilgili yazışmalar
da vardır. Bu rapor ve yazışmalarda dönemin sosyo-ekonomik durumu dışında
memurların tayin istekleri, kendi özel durumları, aile durumları gibi birçok bil-
giye ulaşmak mümkündür. Resmi yazışmalar dışında bazen memurların içinde
417
SELİM HİLMİ ÖZKAN
5 Atilla Çetin, “Sicill-i Ahvâl Defterleri ve Dosyaları Hakkında Bir Araştırma”, Vakıflar Dergisi, No.
29 (2005), 87-104; Gülden Sarıyıldız, Sicill-i Ahval Komisyonu’nun Kuruluşu ve İşlevi, Der
Yayınları, İstanbul 2004.
6 Zerdeci, agt., s. 9.
7 MŞH.SAİD, 208-2; Sarıyıldız, age., s. 125.
8 Ebül’ula Mardin, Huzur Dersleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2017, s. 282.
9 Zerdeci, age., s. 7.
418
OSMANLININ SON DÖNEMİNDE GÖREV YAPMIŞ BAFRA DOĞUMLU MEŞİHAT PERSONELİ
10 MŞH.SAİD, 176/7.
419
SELİM HİLMİ ÖZKAN
11 Günümüz Sırbistan Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan Preşova, 1912 yılına kadar Os-
manlı idaresinde kalmıştır. Osmanlı idaresinden sonra Sırp işgaline uğrayan Preşova ve yöresi
günümüz idari taksimatında Sırbistan’ın güneyinde çoğunlukla Arnavut nüfusun meskûn olduğu
bölgeyi kapsayan Preşova Vasinin merkezi konumundadır.
12 MŞH.SAİD, 90-1; Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
420
OSMANLININ SON DÖNEMİNDE GÖREV YAPMIŞ BAFRA DOĞUMLU MEŞİHAT PERSONELİ
karar verilmiştir. Bu yargılama sırasında bir süre boşta kalmıştır. Daha sonra
yeniden görev talebinde bulunmuştur. Bunun üzerine Azdavay [Çarşamba] na-
hiyesi niyabetine tenzili rütbe ile atanmıştır. Bu görevde iken 19 Haziran 1917
tarihinde vefat etmiştir. Vefatı üzerine ailesine 209 kuruş maaş bağlanmıştır13.
Mustafa Hazım Efendi: 1861 yılında Bafra’da doğmuştur. Babası tüccar-
dan Bafralı müftüzâde Hulusi Efendi’dir. 1878 yılında rüştiyeyi aliyyü’l âlâ de-
rece ile bitirdikten sonra Sarf ve Nahiv dersleri almış ve daha sonra İstanbul’a
giderek Ayasofya-i Kebir Medresesinde dini ve Arabi ilimler tahsil etmiştir.
Arapça ve Farsça da bilmektedir. 1886 yılının mayıs ayında İbtidâî Hariç Bursa
Müderrisliği Ruûsuna nail olmuş ve ağustos 1892’de İbtidai Dahil’e terfi etmiş-
tir14.
32 yaşında iken 1891 yılında Rumeli Kazaskerliği vekâyi kalemine girmiş
ve ağustos 1894 tarihinde Sicilli-i Ahval Komisyonu zabıt katipliğine nakledil-
miştir. 1899 yılında imtihanı kazanarak Ayasofya Camiinde ders vermeye baş-
lamıştır.
Dördüncü rütbeden mecidi nişanı ile ödüllendirilmiştir. Haziran 1911 ta-
rihinde Memurin Müdüriyeti Levazım ve Tahakkuk kalemine nakledilmiş ve
1915 yılı sonlarında mümeyyiz olmuştur. Mayıs 1917’de Fetvahane Müsevvit-
liği’ne, haziran 1920 tarihinde de Fetvahane Evrak ve Harç memurluğuna nak-
ledilmiştir15.
Ahmed Hamdi Efendi: Ahmet Hamdi Efendi Bafra müftülüğü yapmış
olan Abbas Sıdkı Efendi’nin oğludur. 1875 yılında Bafra’da doğmuştur. İbtidâî
ve Rüştiye’yi bitirdikten sonra İstanbul Fatih Camiinde Eğinli Rahmi Efendi’den
ulûm-i âliye ve eliye okuyarak icazetname almıştır. Daha sonra 22 Ekim 1905
tarihinde Mekteb-i Nüvvâb’a 3. sınıf tezkere almıştır. 25 Mayıs 1902 tarihinde
yapılan imtihan ile ders vermeye mezun edilmiştir. 14 Mart 1905 tarihinde 95
kuruş maaş ile Fatih camiinde ders vermeye başlamışsa da derse gitmediği için
14 Temmuz tarihinde maaşı kesilmiştir. 14 Mart 1906 tarihinde Fatih camiinde
tekrar ders vermeye başlamıştır. 14 Nisan 1908 tarihinde Mekteb-i Nüvvâb Me-
celle Muallimliği uhdesine tevdi edilerek 14 Kasım 1908 tarihinde Dürer Mual-
limliğine nakledilmiştir. 15 Mayıs 1910 tarihinde uhdesine İbtidâî Hariç İstan-
bul Müderrisliği tevcih olunmuştur. 18 Şubat 1916 tarihinde de Huzur-ı
421
SELİM HİLMİ ÖZKAN
422
OSMANLININ SON DÖNEMİNDE GÖREV YAPMIŞ BAFRA DOĞUMLU MEŞİHAT PERSONELİ
maaş miktarı 600 kuruştur. Son olarak Bafra Eytam müdürü olarak görev yap-
mıştır18.
Mehmed Cevdet Efendi: Mehmed Cevdet Efendi 1889 yılında Bafra’da
doğmuştur. Babasının ismi Hafız İsmail olup lakabı Hakkı’dır. Totukzade olarak
bilinmektedir. Babası okuryazar olup ticaretle iştigal etmektedir.
Mehmed Cevdet Efendi Bafra Rüşdiye’sinde şahadetname almıştır. 1 Ma-
yıs 1905 tarihinde Bafra Nüfus müdürlüğüne 250 kuruş maaş ile memur olarak
atanmıştır. Daha sonra 4 Mart 1911 tarihinde yeni kurulan Makriköy [Bakır-
köy] Eytam müdürlüğüne 460 kuruş maaşla katip olarak atanmıştır. Buradan
da Bab-ı Meşihat Kısm-ı Umumi kitabetine tayin edilmiştir19.
18 MŞH.SAİD, 208-2.
19 MŞH.SAİD, 61-11.
20 Selim Hilmi Özkan, “Bâb-ı Meşihat Ulema Sicil Dosyalarına Göre Osmanlı’nın Son Döneminde
Görev Yapmış Akseki Doğumlu Müftüler”, IBAD Sosyal Bilimler Dergisi , 2022: 426-439.
423
SELİM HİLMİ ÖZKAN
Dersler ve ders kitapları Arapça olmakla birlikte ders anlatımları Türkçe idi.
Batı dillerinden de Fransızca birinci tercihti21. Bafra doğumlu meşihat personeli
aldıkları eğitim ve görev tercihleri gereği Arabi ilimlerden Sarf ve Nahiv ders
olarak Emsile, Bina, Avamil, Maksud, İzhar, Mantık, İsa Goci, Molla Cami gibi
dersler okumuşlardır. Bunun için Arapçayı çok rahat konuşup anladıklarını söy-
leyebiliriz. Pratik açıdan akıcı konuşamasalar da metin üzerinden çok rahat ter-
cüme yapabilmekte ve okuduklarını anlayabilmektedirler. Sicil kaydında da
okuyup anlayabildiklerini ifade etmişlerdir.
Bafra doğumlu meşihat personelinin ekonomik durumları hakkında bilgi
verebilmek için XIX. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devletindeki geçim stan-
dartları hakkında bir kıyaslama yapmak gerekmektedir. Bugün için elimizdeki
en iyi veriler, aylık işçi ücretlerinin 1870’lerin başında 250 kuruş, 1908 yılla-
rında 350 kuruş kadar olduğunu göstermektedir22. Mesela 1911 yılında vilayet
maarif müdürlüğü Maarif Nezaretine sunmuş olduğu bir arzında Ortahisar ka-
zası gayr-i Müslim mektebi ibtidâi mualliminin maaşını 150 kuruş olarak belirt-
miştir23. 1914’lü yıllarda orta düzeyde bir memurun bütçesi 235,25 kuruş ola-
rak verilmiştir. Bu hazırlanan bütçeye tütün, ulaşım ve konaklama giderleri
ilave edilmemiştir. Aynı yıllarda İstanbul Ticaret Odası tarafından hazırlanan
raporda orta halli bir ailenin geçim standardı 945 kuruş olarak belirlenmiştir.
Bu bütçeye 150 kuruş kira bedeli dâhil edilmiş fakat tütün ve ulaşım giderleri
ilave edilmemiştir. Bir Düyun-ı Umumiye yetkilisi 1906 yılında taşrada çalışan
bir memurun maaşının en az 400 kuruş olması gerektiğini ifade etmiştir. 1902
yılında ise emekli olan bir Osmanlı memurunun 5 liraya yani 540 kuruşa geçi-
nebileceği ifade edilmektedir24.
Yapılan araştırmaları incelediğimiz zaman XIX. yüzyılın sonları ile XX.
yüzyılın başlarında memurların geçim standardının 1.000 kuruş civarında ol-
duğunu söyleyebiliriz. 1912 yılında hazırlanan bir raporda Hariciye Nezareti-
nin nitelikli memur istihdamı için maaşların en az 1.500-2.000 kuruş arasında
olması gerektiğini ifade etmektedir. Başka bir kurumun genel müdürü, emrinde
çalışanların 800-1.000, 1.000-1.200, 1.200-1500 ve 1.500-2.500 kuruşluk ma-
aşlara göre istihdamını savunmaktadır25.
21 Carter V. Findley, Kalemiyeden Mülkiyeye Osmanlı Memurlarının Toplumsal Tarihi. Çeviren Gül
Çağlalı Güven. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2011, s. 209.
22 Findley, age., s. 345.
23 BOA, MF. HUS, 12/94.
24 Findley, age, s. 347-349.
25 Findley, age., s. 448.
424
OSMANLININ SON DÖNEMİNDE GÖREV YAPMIŞ BAFRA DOĞUMLU MEŞİHAT PERSONELİ
Antalya müftüsü olarak görev yapan Ahmet Hamdi Bey’in sicil dosyasında
çıkan bir belgede 22 Temmuz 1914 yılında kadı 1400, eytam müdürü 750,
müftü 700, başkâtip 600, nahiye naibi 500, ikinci kâtip ve mukayyid 300, mü-
derris 250, muhzır 150, odacı 100 kuruş maaş almaktadır.26
SONUÇ
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Bafra doğumlu sekiz Bab-ı Meşi-
hat’ta görev yapan memur vardır. Bunlar Osmanlı sınırları içerisinde çeşitli gö-
revlerde bulunmuşlardır. Sicil kayıtlarında memurların aile durumları, eğitim-
leri, maaş durumları ve devlete olan hizmetleri hakkında önemli bilgiler vardır.
Bu kayıtlar İzmir yerel ve aile tarihiyle ilgilenen kişiler için temel kaynak niteli-
ğindedir.
Memurların mesleklerine ve maaşlarına bakılmak suretiyle ilgili zaman
diliminde Bafra ile bu personelin görev yaptığı yerlerin sosyal ve ekonomik dü-
zeni ve memurların içinde bulunduğu geçim şartlarına da ulaşabilmekteyiz. Me-
murların aile ve soy kütüklerine bakarak sosyal çevreleri ve statüleri hakkında
da bilge elde edilmektedir. Ayrıca bazı memurların boyu, göz, saç ve sakal rengi
gibi kişisel özellikleri hakkında da bilgiler vardır. Bu bilgiler dönemin kişisel
özellikleri hakkında da kısmi bilgiler sunmaktadır. İncelemiş olduğumuz kayıt-
lardan Bafra doğumlu memurların hepsinin ilköğrenimlerini tamamladıktan
sonra bir üst eğitim kurumuna devam ettiğini, bir kısmının da yükseköğrenim
ve hemen hemen hepsinin medrese eğitimi aldığını söylemek mümkündür.
Bafra doğumlu memurlar mesleki görevlerini yerine getirecek bir eğitim almış-
lardır. Bu memurlar daha çok kendi memleketleri ile birlikte bir kısmı Afrika ve
Balkan coğrafyasında da görev yapmıştır.
Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi [BOA], MF. HUS, 12/94; DH.SAİDd, 55/23.
Meşihat Arşivi [MŞH.SAİD], 61-11; 63-15; 90-1; 105-4; 109-27; 176/7; 184/4-4, Dosya
No: 2636; 208-2.
Diğer Kaynaklar
Albayrak, Sadık, Son Devir Osmanlı Uleması, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür işleri
Daire Başkanlığı Yayınları, C. 1-4, İstanbul 1996.
Çetin, Atilla, “Sicill-i Ahvâl Defterleri ve Dosyaları Hakkında Bir Araştırma”, Vakıflar
Dergisi, No. 29 (2005), 87-104; Gülden Sarıyıldız, Sicill-i Ahval Komisyonu’nun
Kuruluşu ve İşlevi, Der Yayınları, İstanbul 2004.
425
SELİM HİLMİ ÖZKAN
Ebül’ula Mardin, Huzur Dersleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2017.
Findley, Carter V., Kalemiyeden Mülkiyeye Osmanlı Memurlarının Toplumsal Tarihi.
Çeviren Gül Çağlalı Güven, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2011.
Özkan, Selim Hilmi, “Bâb-ı Meşihat Ulema Sicil Dosyalarına Göre Osmanlı’nın Son
Döneminde Görev Yapmış Akseki Doğumlu Müftüler”, IBAD Sosyal Bilimler
Dergisi[13], 2022, ss. 426-439.
Yıldız, Esra, Meşihat Arşivi Belgelerine Göre Şeyhülislamlığın Bürokratik Yapısı, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2021.
Zerdeci, Hümeyra, Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1998.
EKLER:
EK 1: Bafra Doğumlu Meşihat Personeli
Baba Adı-Lakabı-Şöh- Doğun Ta- Son Yaptığı Gö-
S.N Adı-Lakabı-Şöhreti
reti rihi rev
1 Abbas Sıdkı Efendi Hacı Ahmed 9 Ekim 1844 Bafra Müftüsü
Süleyman Sırrı Ak İmamzâde Mehmed
2 1853 Muş Naibi
Efendi Efendi
Hafız Mehmed Naim
3 Hafız Mustafa Efendi 5 Ekim 1857 Çarşamba Naibi
Efendi
Mustafa Hazım Müftüzade Hulusi
4 1861 Katip
Efendi Efendi
5 Ahmet Hamdi Efendi Abbas Sıdkı Efendi 1875 Müderris
Mahmud Cemaled-
6 Mehmed Numan 2 Ekim 1880 Katip
din Efendi
Mehmed Abdülkadir 30 Temmuz Bafra Eytam
7 Eyüp Efendi
Efendi 1883 Müdürü
Mehmed Cevdet
8 Hafız İsmail 1889 Katip
Efendi
426
OSMANLININ SON DÖNEMİNDE GÖREV YAPMIŞ BAFRA DOĞUMLU MEŞİHAT PERSONELİ
427
SELİM HİLMİ ÖZKAN
428
Kızılırmaktan Bafra Görünümü
429
12983 NUMARALI MUHASEBE EVKAF DEFTERİNE GÖRE
BAFRA VAKIFLARI
Giriş
Türk-İslam medeniyetinin sosyoekonomik anlamda en önemli kurumla-
rından biri olan vakıf, bir malın sahibi eliyle dini, sosyal ve hayrî bir amaçla sü-
resiz olarak halk yararına tahsis edilmesi anlamına gelmektedir.2 Bu yapının te-
melinde İslam’ın insanı eşref-i mahlûkat olarak değerlendirmesi yatmaktadır.
İnsanın merkezde yer aldığı bu görüşe göre, insana yapılan hizmet yaratıcıya
ulaşmakta en değerli yol kabul edilir. Bu nedenle vakıf kişinin topluma olan so-
rumluluk duygusu, yardımlaşma ve dayanışma yetilerinin bir yansıması ve bi-
reysel çıkarlardan toplum menfaati lehine bir vazgeçiş halidir. Vakıflar insan
faydası çerçevesinde aslında yaratılmış olan her şeyin bir düzen içerisinde var-
lığını devam ettirmesi adına hayvanlar, bitkiler, şehir estetiği, kırsal yerleşme-
ler, suyolları, dini yapılar, sokaklar, çeşmeler, medreseler, kütüphane vb. canlı
ve cansız pek çok unsurun belli bir intizam içerisinde kurulması veyahut da hiz-
metini devam ettirmesi için var edilmiştir.
Osmanlı Devleti kurumsal ve tecrübi anlamda Türk-İslam devlet yapısı-
nın gelişmiş bir organizasyon bütünüdür. Pek çok alanda olduğu gibi organik
bir bağla birey ve devleti eklemleyen vakıflar en gelişmiş örneklerini Osmanlı
Devlet organizasyonu içerisinde vermiştir. Yine bu yapı içerisinde sosyal yar-
dımlaşma, kültür işleri, din hizmetleri, iskân vb. alanlarda son derece etkili ol-
muştur.
Osmanlı’da vakıf uygulamalarının varlığı Orhan Gazi dönemine kadar
uzanmaktadır.3 19. yüzyılda Sultan II. Mahmud döneminde ihdas edilen Evkaf-ı
431
YASİN DÖNDER
Hümayun Nezareti ile vakıflar bir nazırlık çatısı altına alınmıştır.4 Bu yeni teş-
kilatlanma çabası içinde vakıflara ilişkin yıllık bütçe ve muhasebe verilerinin
kaydedildiği evkaf defterleri düzenlenmiştir. Söz konusu bu defterler içerisinde
Bafra vakıflarının yer aldığı 1845/1846 tarihinde düzenlenen 12983 nolu Canik
Livası muhasebe defteri çalışmanın temelini oluşturmuştur.5
Bu çalışmada Bafra vakıflarının yer aldığı vakıf muhasebe defterindeki
veriler Bafra şehrinin kır ve kent yerleşim dokusu bağlamında değerlendirile-
cektir. Vakıf hizmetlerine temel teşkil eden gelir kaynakları, hizmet türleri, akar
miktarları gibi nicel verilerden ziyade vakıf müesseselerinin iskâna etkileri ele
alınacaktır.
Vakıf Eserlerinin Bafra Şehir Fizyonomisine Etkileri
Osmanlı şehirlerinin fiziki unsurları içerisinde cami, mescit, hamam, pa-
zar yeri, mezarlık, zaviye gibi yapı ve alanlar ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla
bu yapılar mahallelerin çekirdeğini oluşturmaktadır. Anadolu’da fethedilen ya
da yeni kurulan pek çok Türk şehrinde bunu gözlemlemek mümkündür. Merkez
lokasyonunda cami olan çevresinde dar sokaklara yerleşmiş konutlarla bezen-
miş mahalleler kurulmuştur. Mahallelerin nizami birleşiminden şehrin fiziki ya-
pısı ortaya çıkmıştır.
432
12983 NUMARALI MUHASEBE EVKAF DEFTERİNE GÖRE BAFRA VAKIFLARI
7 Rıza Karagöz-Cengiz Arslan, “19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu”, Ondokuz Mayıs
Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi,2/2, Aralık 2021, s. 135.
8 BOA. Ev.d.12983, s. 9-10.
433
YASİN DÖNDER
9 Tokat mahalleleri içerisinde Dabakhane ismini taşıyan iki mahalle mevcuttur. Dabakhane-i atik
ve sonrasında kurulan Dabakhane-i cedid mahalleleri Tokat’ın dericilik sektöründeki yerini bel-
gelemektedir.
10Alpaslan Aliağaoğlu-Abdullah Uğur, “Osmanlı Şehri”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler
434
12983 NUMARALI MUHASEBE EVKAF DEFTERİNE GÖRE BAFRA VAKIFLARI
Çeşme 19. yüzyılda inşa edilmişlerdir. Vakıf muhasebe kayıtlarında geçen çeş-
meler isim olarak verilmemekle birlikte daha eski tarihli olması nedeniyle Kadı
Çeşmesi ve Ali Bey Çeşmesi’nin kayıtlarda geçen iki vakıf eseri olduğu ileri sü-
rülebilir.13 Her iki çeşme vakfının gelirlerinin çokluğu nedeniyle bütçe fazlası
verdiği görülmektedir. Gelir gider dengesindeki sağlıklı tablo hizmetin sürdü-
rebilirliği açısından olumlu bir seyir izlendiğini göstermektedir.
Genellikle kırsal alanlarda tesadüf edilen pınarların Bafra kaza merke-
zinde de varlığını görebilmek mümkündür. Bafra merkezde vakıf kayıtları içe-
risinde Kavak pınarı ve Dua pınarına ilişkin gelir gider verileri mevcuttur.14 Pı-
narlar çeşmelere nazaran kontrolsüz su sağlayıcılarıdır. Dolayısıyla suyolları-
nın bakım ve onarımı suyun muhafazası ve yönlendirilmesi daha fazla özen is-
temektedir. Bu işe münhasır vakıfların varlığı gereken ehemmiyetin gösterildi-
ğine işaret etmektedir.
Vakıf Eserlerinin Kırsal Yerleşme Alanlarının Kurulumuna ve Geli-
şimine Etkileri
Yerleşmeler genel itibariyle kır ve şehir yerleşmeleri olarak iki ana gruba
ayrılabilir. Kır yerleşmeleri geçimlik alanların geniş yer kapladığı buna nazaran
konut sahalarının dar olduğu alanlardır. Anadolu’nun Türkler tarafından fethi
ele geçirilen coğrafyanın iskânı noktasında yoğun çabaları da beraberinde ge-
tirmiştir. Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılış sürecinde yaşanan kaos yerleşim-
lerin yeni bir devinime uğradığı ve kararsızlık yaşadığı bir zaman dilimi olmuş-
tur. Yerleşmenin kararlılığını etkileyen faktörlerin başında devlet otoritesinin
sağladığı güvenlik ortamı gelmektedir. Bu unsurun ortadan kalktığı dönem-
lerde nüfus hareketleri yaşanmakta ve göç dediğimiz arayış ortamı doğmakta-
dır. Anadolu’da yerleşme kararlılığı -devlet otoritesinin yeniden tesis edildiği-
Osmanlı Devleti’nin bölgeye hâkimiyet kurmasıyla gerçekleşmiştir.15
Osmanlı Devleti ilk teşkilatlanma sürecinde ele geçirilen yeni bölgelerin
ana gövdeye eklemlenmesi ve mevcut nüfusun yerleşik hayata iktibası yönünde
politikalar üretmiştir. Bu siyasetin temel amaçları vergi gelirlerini artırmak, as-
ker temin etmek, yol güvenliğini sağlamak, sefer güzergâhını verimli hale getir-
mek olarak özetlenebilir. İktisadi, sosyal ve askeri amaçlara matuf iskân siyaseti
mevcut yerleşimlerin muhafazası ve geliştirilmesinin yanı sıra Anadolu ve Bal-
13Özge Tokur, Samsun-Bafra’da Bulunan 18.-20. Yüzyıl Çeşmeleri ve Bu Çeşmelerin Koruma Prob-
lemleri, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Yayınlanmamış Yük-
sek Lisans Tezi, Mayıs 2019, s. 10
14 BOA. Ev.d.12983, s. 10.
15 Gülfettin Çelik, “Osmanlı Devleti’nin Nüfus ve İskan Politikası”, Divan, S. 6, 1999, s.58-60.
435
YASİN DÖNDER
Ahi, Baba, Dede, Abdal, Fakih, Şeyh, Hoca, Gazi vb. isimler ile anılan ma-
nevi önderler yaşadıkları dönemde verdikleri hizmetler ile halk ve devlet nez-
dinde yer edinmiştir. Bu sebeple yaşadıkları iskân bölgeleri adı geçen unvanları
taşıyan kişilerin isimleri ile tanınmış ve resmi belgelerde de aynı şekilde kayde-
dilmiştir. Dolayısıyla Bafra kazası da benzer bir insan ve iskân tecrübesine bağlı
olarak bu iskân neferlerinin ismini taşıyan kırsal yerleşme alanlarına ve vakıf
16Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleş-
tirilmesi, TTK Yayınları, Ankara 2006, s.43-124.
17 BOA. Ev.d.12983, s. 12-13.
436
12983 NUMARALI MUHASEBE EVKAF DEFTERİNE GÖRE BAFRA VAKIFLARI
eserlerine sahiptir. Vakıf kayıtlarında 19. yüzyılda Bafra’da 13 zaviye ismi yer
almaktadır. Bu zaviyeler bazı kayıtlarda bulunduğu köy ile birlikte kaydedilir-
ken bazılarında yalnızca zaviye ismi verilmiştir. Zaviyelere ismini verenlerin
“Baba, Şeyh” olarak tanındıkları görülmektedir.18
Anadolu ve Balkanlar’da yerleşme öncüleri, iskân gönüllüleri olarak ta-
nımlanabilecek tarikat erbabının genel itibariyle Horasan kaynaklı Yesevi Ocağı
dervişleri olduğu kabul görmektedir. Baba unvanı 11. yüzyıldan itibaren İran
ve Azerbaycan başta olmak üzere İslam dünyasının pek çok bölgesinde kulla-
nılmıştır. Tasavvuf ehlinin halk nazarında koruyan, rehberlik eden, şefkat gös-
terenler olarak görülmesi bahse konu edilen unvanın giderek yaygınlaşmasını
sağlamıştır. 12. yüzyılda Yesevi dervişleri içerisinde de “Baba” unvanlı kişilere
rastlamak mümkündür. Fetih sonrasında Anadolu’ya gelen sufi ve dervişler için
de “Baba” ismi kullanılmıştır. Osmanlı kuruluşunda adı geçen Geyikli Baba, Ko-
yun Baba, Somuncu Baba, Otman Baba dönemin en tanınmış tasavvuf erbabın-
dandır.19
Bafra yöresinin iskânında rol alan tasavvuf önderleri arasında Gazi Baba,
Uncu Baba, İnce Baba, Hızır Baba isimlerine rastlanmaktadır. Bu zaviyelerden
birinde ise Şeyh Ali Baba ismine rastlanmıştır. “Şeyh” unvanı Türkler arasında
er, eren, ermiş anlamında kullanılmıştır. Şeyh bir tekke ya da zaviyede müritle-
riyle birlikte yaşayan ve onlara rehberlik eden manevi önderdir. Dolayısıyla
“Baba” tabirinden çok da farklı değildir. Tasavvuf kaynaklarından hareketle bir
şeyhte bulunması gereken özellikler, edep, öğreticilik, cömertlik, tecrübe, yu-
muşak huyluluk, nüktedanlık olarak verilmektedir.20 Buradan hareketle Ana-
dolu Erenleri’nin halkı kendi etrafında toplama teşkilatlandırma ve yönlen-
dirme becerilerinin üst düzeyde olduğu görülmektedir. Anadolu’da birçok yer-
leşim yerinde “Şeyh” isminin kullanılıyor olması ve benzer şekilde Bafra’da
Şeyh Ahmed, Şeyh Mahmud, Şeyh Toylak, Şeyh Evlad zaviyelerinin varlığı bunu
gösterir niteliktedir.
Zaviye, şeyh ve dervişlerinin bir ara yaşadıkları tekkelere göre daha kü-
çük yapılardır. Fonksiyon itibariyle yolculara ücretsiz yeme, içme ve konaklama
olanağı sağlayan meskûn bölgelerde yahut da ıssız yol güzergâhlarında yer alan
yapı veya yapı kompleksi olarak tanımlanabilir. Zaviyeler ücretsiz verdikleri bu
1161.
437
YASİN DÖNDER
438
12983 NUMARALI MUHASEBE EVKAF DEFTERİNE GÖRE BAFRA VAKIFLARI
önemlidir. Aşar vergisinde en büyük gelirin buğday, arpa ve yulaftan elde edil-
diği görülmektedir. Anadolu insanının en önemli besin kaynağı buğday, 19. yüz-
yıl Anadolu’sunda coğrafi şartlar nedeniyle en çok yetiştirilen üründür ve ol-
dukça farklı alanlarda buğday tarımı yapılmaktadır. Bafra ürün yelpazesi içeri-
sinde ekilen arazi miktarı açısından günümüzde de en yüksek oran buğday ta-
rımına ayrılmıştır.25
Sonuç
Vakıf müessesesi Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren sosyal, eko-
nomik ve idari teşkilatlanmanın en önemli unsurlarından biri olmuştur. 19. yüz-
yılda Osmanlı Devlet idaresinde pek çok idari değişim ve dönüşüm gerçekleş-
miştir. Bu süreç içerisinde vakıflar Vakıf Nezareti çatısı altına alınmıştır. Vakıf
Nezareti’nin bir tasarrufu ile de vakıf muhasebe defterleri düzenlenmiştir. Bu
defterlerde kır ve kent yerleşimleri, dini, sosyal ve ekonomik amaçlarla inşa
edilmiş eserler, su kaynakları, tarım ürünleri ve bunlara ilişkin gelir gider he-
sapları yer almaktadır.
Vakıflar, imparatorluk coğrafyasının pek çok yerinde olduğu gibi Bafra
şehir fizyonomisini ve kırsal yerleşmeleri doğrudan etkileyen eserlerin yapıl-
masında ve hizmetlerin üretiminde başat rol oynamıştır. Osmanlı şehirleri fiziki
anlamda mahallelerin birleşiminden meydana gelmektedir. Mahalleler ise mer-
kezinde cami veya mescitlerin bulunduğu dar sokaklar üzerinde konutların yer
aldığı yerleşkelerdir. Bafra kazası 19. yüzyılda 11 mahalleye sahiptir. Bu mahal-
lelerde halkın kullanımı için inşa edilmiş 12 cami 1 mescit yer almaktadır. Ma-
hallelerin birçoğu bu dini yapılarla aynı ismi taşımaktadır.
Kentlerin su ihtiyacı genel itibariyle şehir dışından karşılanmıştır. Dağ-
lardan elde edilen sular taşınarak şehrin çeperlerindeki bağ ve bahçeler sula-
mış, sokak ve evlerdeki çeşmelerin yanı sıra, mescit, han, hamam, medrese gibi
ortak kullanım alanlarına paylaştırılmıştır. Suyun kaynaktan kullanım noktala-
rına kadar getirilmesi için sıkı bir hizmet ağına ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü
suyolları zaman içerisinde beşeri veyahut da tabii etkenler nedeniyle sık sık
tahribata uğramıştır. Bununla birlikte halk ve devlet adamları tarafından pınar,
çeşme ve suyolları ile ilgili kurulan vakıflar su kaynaklarının bakımı, onarımı,
korunması ve hizmet devamlılığını sağlamıştır. Bafra’da 19. yüzyılda 2 adet
çeşme vakfı kaydına rastlanmıştır. Bu kayıtlarda geçen çeşmelerin, kayıtlarda
25 Bafra Organize Sanayi resmi sitesi verilerine göre Bafra’da 20000 hektar alanla en fazla buğday
tarımı yapılmaktadır.
439
YASİN DÖNDER
ismi geçmemekle birlikte, yapımları daha eski tarihli olması nedeniyle Kadı Çeş-
mesi ve Ali Bey Çeşmesi olduğu ileri sürülebilir. Bu çeşmeler haricinde vakıf ka-
yıtları içerisinde Kavak Pınarı ve Dua Pınarı adıyla 2 su kaynağı mevcuttur. Pı-
narlar kontrolsüz kaynaklardır. Dolayısıyla suyollarının bakım ve onarımı su-
yun muhafazası ve yönlendirilmesi daha fazla özen istemektedir. Bu işe mün-
hasır vakıfların varlığı Bafra kazasında su teminine gereken önemin verildiğine
işaret etmektedir.
Kır yerleşmeleri geçimlik alanların geniş yer kapladığı buna nazaran ko-
nut sahalarının dar olduğu alanlardır. Anadolu ve Balkanların Türkler tarafın-
dan fethi beraberinde bu coğrafyanın iskânı meselesini ortaya çıkarmıştır. Bu
iskân süreci devletin resmi uygulamalarının yanı sıra askeri harekâtlarla bir-
likte veya bu hareketler öncesinde bölgeye gelen çeşitli tarikatlara mensup der-
vişler eliyle gerçekleşmiştir. Baba, şeyh, ahi, dede, gazi olarak adlandırılan der-
vişler ıssız bölgelerde, yol güzergâhlarında stratejik noktalarda tekke ve zavi-
yeler yaparak ilk yerleşim çekirdeklerini kurmuşlardır. Bafra kazasında var
olan 17 zaviye vakfı bu tarz bir iskân teşebbüsünü gösterir niteliktedir. İlk yer-
leşimler bu eserler etrafında kurulmuş ve bölge insanına yıllarca hizmet ver-
mişlerdir. Zaviye hizmetlerinin sürekliliği, cami ve mescit görevlilerinin maaş-
ları, vakıf eserlerinin tamiratı için en önemli gelir kaleminin ise aşar vergisi ol-
duğu görülmektedir.
440
12983 NUMARALI MUHASEBE EVKAF DEFTERİNE GÖRE BAFRA VAKIFLARI
Kaynakça
1. Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Ev.d. 12983.
Maliyeden Müdevver Defterler (MAD): 15615.
2. Araştırma ve İnceleme Eserler
ALİAĞAOĞLU, Alpaslan-UĞUR, Abdullah, “Osmanlı Şehri”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi
Sosyal Bilimler Dergisi, S. 38, Ağustos 2016, s. 203-226.
BAYARTAN, Mehmet, “Osmanlı Şehirlerinde Vakıflar ve Vakıf Eserlerinin Şehre kattığı
Değerler”, Osmanlı Bilim Araştırmaları, X-1, 2008, s. 157-175.
Çelik, Gülfettin, “Osmanlı Devleti’nin Nüfus ve İskan Politikası”, Divan, S. 6, 1999, s.49-
110.
ÇELİKKIN, Zübeyde Erdoğan, Osmanlı Modernleşmesi ve Kuruluşundan Tanzimata Ev-
kaf-ı Hümayun Nezareti (1826-1839), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-
tüsü Yönetim Bilimleri Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2019.
DEVELİOĞLU, Ferit, Osmanlı-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi Yayınları, An-
kara 2010.
GÜÇER, Lütfi, “XVIII. Yüzyıl Ortalarında İstanbul'un İaşesi İçin Lüzumlu Hububatın Te-
mini Meselesi" İktisat Fakültesi Mecmuası, C. XI/l-4(1949-50), s. 397- 416.
HALAÇOĞLU, Yusuf, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskan Siyaseti ve Aşiret-
lerin Yerleştirilmesi, TTK Yayınları, Ankara 2006.
HİMMET, Berki Ali Himmet, “Vakıf Kuran ilk Osmanlı Padişahı”, Vakıflar Dergisi, C. 5,
1962, s. 127-129.
İLHAN, Mehdi, “Osmanlı Su Yollarının Sevk ve İdaresi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 27
(44), s. 41-66.
KARAGÖZ, Rıza-ARSLAN, Cengiz, “19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu”, On
dokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi,2/2, Aralık 2021, s. 129-156.
PALAMUT, Mehmet E., “Aşar ve Düşündürdükleri”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
Mecmuası, C. 43, İstanbul 1987, s. 69-78.
TOKUR, Özge, Samsun-Bafra’da Bulunan 18.-20. Yüzyıl Çeşmeleri ve Bu Çeşmelerin Ko-
ruma Problemleri, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Ens-
titüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2019.
UÇAR, Meltem, “Gaziantep Tarihi Su Sisteminin Osmanlı Dönemindeki Yönetimi”, ME-
GARON, 12 (1), 2017, s. 157-169.
ULUDAĞ, Süleyman, “Baba”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 4, İstanbul
1991, s. 365-366.
YEDİYILDIZ, Bahaeddin, “Vakıf”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 42, İstan-
bul 2012, s. 479-486.
YİĞİT, İlker-YÜCEDAĞ, Cennet, “XIX. Yüzyıl Anadolusu’nda Tarımsal Ürün Çeşitliliği”,
Doğu Coğrafya Dergisi, 25(43), 2020, s. 209-236.
3. İnternet Kaynakları
http://www.bafraosb.org.
441
Bafra Girişi
443
1262/1846 TARİHLİ VAKIF DEFTERİNE GÖRE BAFRA’DA
VAKIF ESERLER VE GELİRLERİ
Giriş
Bu araştırmada Bafra kazası ve ona bağlı Alaçam nahiyesi hakkında tutu-
lan bir vakıf defterinden hareketle Bafra kazası ve köylerinde kurulan vakıflar,
yıllık gelir-giderleri, gelirlerin tahsis edildiği yerler ve H.1262 M.1846 H.1264
M.1848 tarihleri arasındaki muhasebeleri incelenecektir. Bu yolla Bafra’da ku-
rulan ve hizmet veren vakıfların bir listesi ortaya çıkarılacaktır. Bafra, Orta Ka-
radeniz’de Kızılırmak’ın doğusunda geniş bir delta ovasının yanı başında yer
alır. 14. yüzyılda Osmanlı egemenliğine girmeden önce mahalli Canik (Bafra)
beylerinin idaresi altındaydı. Osmanlıların Bafra ile ilk irtibatları 14. yüzyılın
sonlarına rastlar. Bafra’nın kesin olarak 1419-1421 yıllarında Osmanlı egemen-
liğine girdiği sanılmaktadır2.
Osmanlı idaresi kurulduğunda bölgede özellikle yerel beyliklerden kalma
birçok vakıf bulunuyordu. Osmanlılar bunlara yenilerini eklemiştir. Biz bu araş-
tırmada 19. yüzyılın ortalarında Bafra ve ona bağlı Alaçam nahiyesi vakıflarının
bir listesini sunacağız. İncelememizde Canik Sancağına ait cami, mescit, med-
rese, mektep, suyolları, çeşme, köprü, zaviye ve diğer vakıfların muhasebeleri-
nin tutulduğu H.1262/M.1846 tarihli EV.d. 12983’de kayıtlı Evkaf Muhasebe
Defteri’ni esas aldık.
Öz, XV - XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1999), 20,38; Os-
man Köse, “Canik’in Osmanlılara Geçişi ve Canik’te İktisadi Hayat”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik,
ed. Cevdet Yılmaz (Samsun: Canik Belediyesi Kültür Yayınları, 2012), 80-84; Rıza Karagöz, “Ca-
nik’in İdari Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, ed. Cevdet Yılmaz (Samsun: Canik
Belediyesi Kültür Yayınları, 2012), 123-25.
445
ABDULLAH BAY
3 Bahaeddin Yediyıldız, “Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları ya da Türk Hayrât Sistemi”, Os-
manlı (Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 1999), 5, 17; Eyüp Kul, “Rize Şehri’nin Türk-İslam Belde-
sine Dönüşüm Sürecinde Vakıfların Rolü”, Başlangıçtan 19. Yüzyıla Rize Tarihi, ed. Burak Gani
Erol, Ali Güveloğlu, Eyüp Kul (Rize: Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Yayınları, 2020), 216-220.
4 Hasan Demirtaş, “Vakıf Araştırmalarında Kaynak Olarak Hurufat Defterleri: Kangırı Örneği”, Va-
kıflar Dergisi 37 (2011), 49; Baheddin Yediyıldız, “Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları ya da
Türk Hayrat Sistemi”, Osmanlı, c. 5 (Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 1999), 17-33.
5 Ahmed Akgündüz, İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi (Istanbul: OSAV,
2013), 384-385; Cafer Çi̇ftçi̇, “18. Yüzyılda Bursa’da Para Vakıfları ve Kredi İşlemleri”, Tarih Araş-
tırmaları Dergisi 23/36 (01 Ekim 2004), 79-102; Mehmet Demiryürek, “Kıbrıs Şer’iye Sicillerine
Göre XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Kıbrıs’ta Kurulan Para Vakıfları (Vakf-ı Nukud)”, Turkish Studies
4/8 (2009), 1015-1043.
6 Tahsin Özcan, Osmanlı Para Vakıfları, Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği (Ankara: TTK, 2003), 280.
446
1262/1846 TARİHLİ VAKIF DEFTERİNE GÖRE BAFRA’DA VAKIF ESERLER VE GELİRLERİ
murabaha yani vakıf parası ile peşin mal alıp vadeli satarak vade farkı yoluyla
kar etme, muamele-i şeriye yani malı vakıf sermayesiyle veresiye alıp teslimden
sonra alıcıdan peşin fiyatla ve daha az bir bedelle satın alarak aradaki farkla kar
elde etme, istiğlal yani paraya ihtiyacı olanların taşınırlar ve taşınmazlarını
vakfa satıp parasını aldıktan sonra bu mülkü belli bir zaman için kiralayarak
kullanmaya devam edip vakfa olan borcunu ödedikten sonra mülkü geri alma
gibi usullerden biriyle veya birkaçı ile işletilmekteydi. Anapara genellikle mü-
tevelli idaresinde “…onu on bir buçuk…” %15 üst sınırı geçmemek üzere rehin
ve kefil alınarak işletilmiştir7. Bu yolla sermaye korunarak elde edilen gelir ku-
rumun ihtiyaçları, vakıf mütevelli maaşı, bina tamiri, fakirler ve görevlilerin ma-
aşları için harcanmaktaydı8.
Para vakıflarının kuruluşu ve hukukî şartları birçok açıdan diğer vakıf-
larla benzerlikler gösterir. Öncelikle para vakfı kuracak kişilerin vakıf kurma
şartlarına sahip olması gerekir. Vakfiyenin içeriğinde vakfın amacı, vakfedilen
para miktarı, idaresi, gelirlerin tahsisi, sarf edilme şekli, mütevellileri ve vakıfta
görev alacak kişilerin ücretleri belirtilmekteydi. Belirtilen hususlar kadı tasdi-
kinden geçtikten sonra şahitlerin huzurunda hukukî işlemler tamamlanır ve va-
kıf oluşturulurdu. Vakıflar kendi mütevellileri tarafından yönetilir, nazırları ta-
rafından denetlenirdi. Vakfın kurulmasından sonra vakıf anaparasının idaresi
vakıf işlerinin vakfiye şartları doğrultusunda yürütülmesinden sorumlu müte-
velliye havale edilirdi. Mütevelli anaparayı korumak için borç almak isteyen ki-
şilerin gerekli şartları taşıyıp taşımadıklarına dikkat ederek kredi kullandırır,
kredilerin takibini sağlardı. Bütün vakıf işlemleri kadı denetimi ve gözetimi al-
tında gerçekleştiriliyordu. Muhasebe kayıtlarının tutulması ve işlemlerin belli
aralıklarla kaydedilmesi, kredi kullanımında kefilin teminat altına alınarak kadı
defterlerine işlenmesi başlıca tedbirler arasındaydı9.
7 İsmail Kıvrım, “Osmanlı Dönemi’nde Rize ve Çevresinde Kurulan Para Vakıfları (1859-1913)”,
Vakıflar Dergisi, Aralık 2016, 97-116; Mustafa Alkan, “Uşak Para Vakıfları (1890-1920)”, Belleten,
C.LXX, sy.258, 2006, 757-58.
8 Akgündüz, İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, 284-285; Ahmet Akgün-
düz, “Osmanlı Hukukunda Vakıflar, Hükümleri ve Çeşitleri”, Türkler (Ankara: Yeni Türkiye Yayın-
ları, 2002), 10, 447.
9 Değer Alper ve Canan Erdoğan, “16. ve 18. yy. Arasında Bursa Para Vakıfları ve Bursa Ekonomi-
sine Etkileri”, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, c.28, sy.1, 2009, 85-
99; Mehmet Demiryürek, “Kıbrıs Şer’iye Sicillerine Göre XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Kıbrıs’ta Ku-
rulan Para Vakıfları (Vakf-ı Nukud)”, 1015-1043; Çi̇ftçi̇, “18. Yüzyılda Bursa’da Para Vakıfları ve
Kredi İşlemleri”. 79-102.
447
ABDULLAH BAY
10 Bahaeddin Yediyıldız, “Vakıf”, TDV İslam Ansiklopedisi, 42, (İstanbul, 2012), 479-486; Tahsin
Özcan, Osmanlı Para Vakıfları, Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği (Ankara: TTK, 2003), 10; Mehmet
Şimşek, “Osmanlı Cemiyetinde Para vakıfları Üzerinde Münakaşalar”, Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, c.27, sy.1, 1986, 207-220.
11 Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müesesesi (Ankara: Türk Diyanet Vakfı
Yayınları, 1995), 138; Abdullah Kavalcıoğlu, “16. Yüzyıl Osmanlısında Kur’ân Okuma Karşılığı Üc-
ret Alma Tartışmaları”, İlahiyat Tetkikleri Dergisi, sy.54 (Aralık 2020), 307-308.
12Mehmet Okudan, “Vakfiyelere Göre Osmanlı Döneminde Samsun’da Vakıflar,” Ondokuz Mayıs
448
1262/1846 TARİHLİ VAKIF DEFTERİNE GÖRE BAFRA’DA VAKIF ESERLER VE GELİRLERİ
13 M. Sami Bayraktar, “Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserleri.”, Atatürk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Samsun 2005, 109-113; BOA, HAT., 1514/13; Ayşe Öztürk,
“Bafra’nın Kültür Tarihi ve Türkler”, 141.
14 Mehmet Okudan, “Vakfiyelere Göre Osmanlı Döneminde Samsun’da Vakıflar,” 50–52.
15 BOA, EV.d., 12983, 11.
16 BOA, EV.d., 12983, 15.
449
ABDULLAH BAY
450
1262/1846 TARİHLİ VAKIF DEFTERİNE GÖRE BAFRA’DA VAKIF ESERLER VE GELİRLERİ
gideri harcanmıştı. 62 yılında fazlalık oluşan 323 kuruş vakıf sermayesine (asl-
ı mal) ilave edilmişti23.
Çilehane Camii imam ve müezzinine Martıkale’de Ayaş Malikânesi geli-
rinden tahsis edilen bir vakıf daha bulunuyordu. Aşar gelirinden toplam 80,5
kuruş gelir geliyordu24.
Sofulu Mahallesi Camii Vakfı
Bafra merkezinde inşa edilen camiye tahsis edilmiştir. Vakfın kuruluş ser-
mayesi (asl-ı mal) 1680 kuruştur. Yıllık nemadan gelen 252 kuruş idi. 62 yılında
hayırseverler vakfın sermayesine 573 kuruş daha eklemişlerdi. 62 yılı bütçesin-
den fazlalık oluşan 822 kuruş vakıf sermayesine (asl-ı mal) ilave edilmişti25.
İshaklu Mahallesi Camii Vakfı
Vakıf muhasebe defterinde mescit olarak kaydedilmiştir. Bafra kazası
merkezinde İshaklı mahallesinde inşa edilen camiye tahsis edilmiştir. Mütevel-
lisi Ahmed Efendi idi. Yine caminin yanında aynı vakfa ait bir de İshaklı Çeşmesi
bulunuyordu26. Vakfın kuruluş sermayesi (asl-ı mal) 582 kuruştur. Bir yıllık ge-
liri 87 kuruş idi. Caminin bir yılda masrafı 5 kuruş idi. 62 yılı bütçesinden fazla-
lık oluşan 81 kuruş vakıf sermayesine (asl-ı mal) ilave edilmişti27.
Yaka Mahallesi Camii Vakfı
Daha sonraki bir vakıf kaydında mescit olarak geçmektedir. Mütevellisi
İbrahim Ağa idi28. Vakfın kuruluş sermayesi (asl-ı mal) 2009 kuruştur. Bir yıllık
geliri 301 kuruş idi. 61 yılında 67 kuruş açık devralınmıştı. Muhasebe gideri 2
kuruş idi. 62 yılında muhasebeden fazlalık oluşan 242 kuruş vakıf sermayesine
(asl-ı mala zam idiğü) ilave edilmişti29.
Debbağhane Mahallesi Camii Vakfı
Bugünkü camiye yerleştirilmiş eski kitabede H.1183/M.1769-1770 tari-
hinde inşa edildiği belirtilmektedir30. Camiye tahsis edilen vakfın ana sermayesi
(asl-ı mal) 4350 kuruştur. Bir yıllık geliri 652 kuruş (neması bir senede) idi. 61
451
ABDULLAH BAY
yılında 476 kuruş açık devralınmış, 62 yılında cami masraflarına 411 kuruş har-
canmıştır. 63 yılı bütçesine 235 kuruş aktarılmıştı31.
Hacı Şaban Mahallesi Camii Vakfı
Bafra kazası merkezinde bulunan camiye tahsis edilmiştir. Vakfın kuruluş
sermayesi (asl-ı mal) 333 kuruştur. Yıllık neması 50 kuruş idi. Caminin yıllık
masrafı 192 kuruşa ulaşmıştı. 63 yılına havale edilen açık 142 kuruş idi. 63 yılı
bütçesine hayırseverler 566 kuruş vakfetmişlerdi. 62 yılında oluşan 566 kuruş
fazlalık vakıf sermayesine (asl-ı mal) ilave edilmişti32.
Parmaklı Mahallesi Camii Vakfı
Bafra kazası merkezinde inşa edilen camiye tahsis edilmiştir. Vakfın ku-
ruluş sermayesi (asl-ı mal) 288 kuruştur. Bir yıllık geliri 44 kuruş idi. Caminin
bir yıllık masrafı 7 kuruş idi. 62 yılında muhasebeden fazlalık oluşan 36 kuruş
vakıf sermayesine (asl-ı mal) ilave edilmişti33.
Hacı Nebi Mahallesi Camii Vakfı
Kaza merkezinde aynı adlı mahallede bulunuyordu. Mütevellisi Yahya
Efendi idi.34 Vakfın kuruluş sermayesi (asl-ı mal) 744 kuruştur. Bir yıllık geliri
111 kuruş idi. Bütün gelir vakıf şartı gereği imam ücretine tahsis edilmişti.35
Küçük Hamam Mahallesi Mescidi Vakfı
Bafra kazası merkezinde inşa edilen camiye tahsis edilmiştir. Vakfın ku-
ruluş sermayesi (asl-ı mal) 890 kuruştur. Yıllık geliri 133 kuruş idi. Caminin bir
yıllık masrafı 60 kuruşa ulaşıyordu. 62 yılı bütçesinde oluşan 72 kuruş fazlalık
vakıf sermayesine (asl-ı mal) ilave edilmişti36.
Müftü Mahallesi Camii Vakfı
Müftü mahallesinde bulunuyordu. Daha sonraki bir vakıf kaydında mescit
olarak kaydedilmiştir. Mütevellisi Hacı Emin Efendi idi.37 Vakfın kuruluş serma-
yesi (asl-ı mal) 2351 kuruştur. Bir yıllık geliri 352 kuruş idi. Caminin yıllık mas-
rafı 72 kuruş ve muhasebe harcı 2 kuruş idi. 62 yılı bütçesinde oluşan 277 kuruş
fazlalık vakıf sermayesine (asl-ı mal) ilave edilmişti38.
452
1262/1846 TARİHLİ VAKIF DEFTERİNE GÖRE BAFRA’DA VAKIF ESERLER VE GELİRLERİ
453
ABDULLAH BAY
454
1262/1846 TARİHLİ VAKIF DEFTERİNE GÖRE BAFRA’DA VAKIF ESERLER VE GELİRLERİ
2-Çeşmeler ve Suyolları
Bafra’da 18. ve 20. yüzyıl arasına tarihlenen birçok çeşme bulunuyordu.
Günümüze bunların çok azı ulaşabilmiştir. Bafra kazasında 1870 tarihinde 30
çeşme bulunuyordu. Yerel halk, Ahmed Efendi Çeşmesi, Mahmud Ağa Çeşmesi,
Ermeni Çeşmesi gibi birçok çeşmenin bulunduğunu nakletse de günümüzde bu
455
ABDULLAH BAY
Yıllık Gelir
Vakfın Adı
456
1262/1846 TARİHLİ VAKIF DEFTERİNE GÖRE BAFRA’DA VAKIF ESERLER VE GELİRLERİ
3-Köprüler
Osmanlı’da yol güvenliği devletin sorumluluğunda olmakla birlikte yol ve
konaklama hizmetleri genellikle vakıflar aracılığıyla yerine getirilmiştir. Bu hiz-
metleri yerine getirmek amacıyla yol güzergâhlarına köprü, kervansaray ve za-
viye inşa ediliyordu. Bafra’da da bu amaçla birçok köprü vakfı kurulmuştur. Bu
köprü vakıflarının tamamının köylerde bulunması dikkat çekicidir.
Yıllık Gelir
Vakfın Adı
457
ABDULLAH BAY
4-Mektepler ve Medreseler
Osmanlı’da örgün eğitimin merkezleri olan mektep ve medreseler vakıf-
lar vasıtasıyla inşa ve finanse edilirdi. Bafra’da da birçok mektep ve medrese
vakfı kurulmuştur. Bafra’da mekteplere ve medreselere tahsis edilen vakıfların
üçü para, ikisi ise malikâne vakfıydı. Küçük Hamam Mahallesi Mektep Vakfı ge-
liri, Bafra kazası merkezinde Küçük Hamam mahallesinde Bafra ayanı Elhac Ah-
med Bey tarafından inşa edilen mektebin hocasına tahsis edilmiştir. Gelemağri
köyü malikâne hissesi ise Samsun kasabasında faaliyette bulunan Arız Çelebi
medresesinin eğitim harcamalarına vakfedilmişti44.
62 Yılından Havale
Ana Sermaye
Yıllık Masraf
Yıllık Gelir
Vakfın Adı
Türü
Gelir
458
1262/1846 TARİHLİ VAKIF DEFTERİNE GÖRE BAFRA’DA VAKIF ESERLER VE GELİRLERİ
5-Zaviyeler
Tasavvuf düşüncesinin merkezlerinden biri olan zaviyeler tarikat şeyhle-
rinin idaresinde hizmet sunuyordu. Bunlar dışında zaviyeler, mescit, medrese,
hamam gibi yapıları da içine alan külliye, aynı zamanda kırsal alanlarda derbent
ve boğazlar üzerinde gelen geçen yolcuların ağırlandığı küçük bir misafirhane
işlevi de görmekteydi. Bafra’da bu işlevleri yerine getiren önemli sayıda zaviye
kaydı da kayıtlara yansımıştır. Bafra’da hizmet veren zaviyelerin neredeyse ta-
mamı kırsal alanlarda bulunuyordu. Bafra, Canik sancağının en çok zaviyesi bu-
lunan kazasıydı. Zaviyelerde yerine getirilen hizmetlerin sürdürülmesinde va-
kıflara tahsis edilen taşınmazların kira gelirleri, kırsal alanda üretilen ürünlerin
malikâne aşar hisseleri ve vakfedilen nakit paralar önemli bir yere sahipti. Bun-
lardan yalnızca Şeyh Ulaş ve Şeyh Toylak Zaviyeleri vakıflarının mütevellileri
belgelere yansımıştır. Bu zaviye vakıflarında Ahmed Efendi ve Mehmed Rasim
Efendi mütevelli görevinde bulunuyorlardı. Kocaçulha ve Cafergeriş Zaviyesi
Vakfı gelirleri, Abdi Efendi ve Mehmed Ağa vakfı cüzhanlık ve tedris görevlerine
tahsis edilmişti.
Bunlar içinde yalnızca Hızır Baba zaviyesi vakfı hakkında geniş bilgi edi-
nilebilmektedir. Bafra’nın batısında Çetinkaya beldesine bağlı Kümbettepe
mevkiinde bulunan zaviye vakıf kaydında da zaviye olarak geçmektedir. Türbe-
nin Hızır Bey’e izafetine dayanarak yanındaki hamamla birlikte Hızır Bey tara-
fından Bafra’ya hâkim olduğu 1411-1421 yılları arasında yaptırıldığı öne sürül-
müştür. Türbenin güneydoğusunda bulunan hamam buranın zaviye olma ihti-
malini kuvvetlendirmektedir45. Zaviyeye malikâne hissesinden toplam 122 ku-
ruş aşar geliri vakfedilmişti46.
459
ABDULLAH BAY
kantara karşılık geliyordu. Bafra’da malikâne hisselerinde sıklıkla belgelere yansıyan aşari kıyye
eski okka karşılığı 1282 gr’a karşılık geliyordu.
460
1262/1846 TARİHLİ VAKIF DEFTERİNE GÖRE BAFRA’DA VAKIF ESERLER VE GELİRLERİ
6-Malikâne Vakıfları
Osmanlı devleti genellikle ele geçirdiği yerlerde arazi sahibi yerel ileri ge-
lenlerle uzlaşma çabasının bir sonucu olarak malikâne-divanî sistemini tatbik
etmiştir. Eski ile yeniyi uzlaştıran bu sistemde vergi gelirleri iki farklı bölüme
ayrılıyordu. Bir bölümü malikâne hissesi adıyla özel kişi veya vakıflara, divanî
bölümü olan diğeri ise devlete ait bulunuyordu. Şerî ve örfî olarak tahsil edilen
vergilerin kısımlarından şerî vergilerin ana gelirlerinden olan öşür malikâneye,
örfî olanlar ise divanî adı altında devlete tahsis edilmişti. Köylü elde ettiği ürü-
nün genellikle beşte bir oranını malikâne sahibine, bir o kadarını da divanî hisse
sahibi sipahiye veya emine vermekteydi. Malikâne hisse sahipleri toprağın sa-
hibi sayılmadığından elde edilen gelirin belli bir miktarını tasarruf etmek, hibe
461
ABDULLAH BAY
Gelir Kaynakları
Bütçeye Havale
Maaş+ Harc
Vakfın Adı
Türü
Emir Arslan Bey MA, Mazdar, Firun- -118 k. Hınta, 5: 590 1176 392
ve Hızır Ma- EM dar, Hecinlü -132 k. Şair 3:396
likâne Vakfı -239 k. Siyaz, 2:478
-5 k. Mısır 4:20
-56 k. Alaf 1,5:84
Toplam 1568 kuruş
Asar Köyü Ma- MA, Asar, -160 k. Hınta, 5: 800 453 152
likânesi Vakfı EM Şeyh Ulaş, Tecir- -60 k Şair 3:180
beylü, Gazibeylü, -155 k. Alaf, 1,5:232
Gedellü Toplam 11212,5
Pervane, Dudu MA, Değirmenözü, El- -304 k. Hınta 5:400 1954,5 651
ve Hamam Vakfı EM malık, Virancık -84 k. Şair 3:252
47 Abdullah Bay, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Niksar Kazasında Malikâne-Divani Sistemi Üzerine
Bazı Değerlendirmeler,” Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları, sy.25, 2016, 23–40; Meh-
met Genç, “Malikane-Divani,” Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.27, Ankara 2003, 518–19.
48 BOA, EV.d., 38749.
462
1262/1846 TARİHLİ VAKIF DEFTERİNE GÖRE BAFRA’DA VAKIF ESERLER VE GELİRLERİ
-3 k. Siyaz 2:6
-96 k. Mısır 4:384
-296 k. Alaf 1,5:444
Toplam 2606 kuruş
Iğdır Köyü Ma- MA, İğdir -60 k. Hınta 5:300 547 182,5
likâne Vakfı EM -42 k. Şair 30:126
-136 k. …2:278
-17 k. Alaf 1,5:25,5
Toplam 729 kuruş
Bazarlu Ma- MA, Bazarlu, Ço- -40 k. Hınta 5:200 300 100
likânesi Vakfı EM rak,İkipınar, Ka- -45 k. Şair 3:135
vak, Kelikler, Ya- -30 k. Alaf 1,5:45
ğıbasan, Kanlıcak -54 k. Mısır 4:20
Toplam 400 kuruş
Kaynak: BOA, EV.d., 12983, s.11-16 (k. kaban, MA. Malikâne aşar, EM. Ev-
lada meşrut)
Sonuç
15.yüzyılın başlarında Osmanlı egemenliğine giren Bafra’da genellikle
dinî kurumlara hizmet vermek ve buralarda görevli personel harcamalarını
karşılamak üzere çok sayıda vakıf kurulmuştur. Kurulan bu vakıflar sağlıktan
eğitime, ticaretten din hizmetlerine kadar birçok alanda yöre halkına hizmet
vermiştir. Kazada bulunan ibadet mekânları olan cami ve mescitlerin nerdeyse
tamamının masrafları genellikle para vakıfları aracılığıyla finanse edilmiştir.
Bafra kazası ve köylerinde kurulan vakıfların kurucularının büyük çoğun-
luğunu malikâne sahipleri, ağa ve efendi gibi bölgenin varlıklı kişileri oluşturu-
yordu. Bu kişiler tarafından kurulan vakıflara hem nakit hem de taşınmazlar
tahsis edilmiştir. Ancak 19. yüzyılda vakıfların büyük çoğunluğunu para vakıf-
ları oluşturuyordu. Para vakıfları genellikle İslam hukukuna uygun şekilde dü-
zenlenmiş bir çeşit gelir sistemiyle başkalarına borç verilerek değerlendirilmiş
ve elde edilen gelirler, cami, mescit gibi dini, medrese, mektep, tekke ve zaviye
gibi sosyal kurumların masraflarını ve buralarda görevli personelin maaşlarını
karşılamak üzere harcanmıştır.
Bafra’da vakıfların çoğunluğunun dinî kurumlara tahsis edilmesi dikkat
çekici oranlardadır. Kazada neredeyse köylere kadar geliri olmayan cami ve
mescit bulunmuyordu. Bafra’da vakıflar aracılığıyla finanse edilen cami ve mes-
citler bölgenin ağırlıklı olarak dinî kurumlarını oluşturmakla birlikte sosyal ve
ekonomik hayata da olumlu yönde katkıda bulunmuşlardır. Zira bu kurumların
463
ABDULLAH BAY
464
1262/1846 TARİHLİ VAKIF DEFTERİNE GÖRE BAFRA’DA VAKIF ESERLER VE GELİRLERİ
KAYNAKÇA
1-Arşiv Kaynakları
a-BOA (Başbakanlık Osmanlı Arşivi)
EV.d. (Evkaf Defterleri), 12983; 38749.
465
ABDULLAH BAY
Kul, Eyüp. “Rize Şehri’nin Türk-İslam Beldesine Dönüşüm Sürecinde Vakıfların Rolü”.
Başlangıçtan 19. Yüzyıla Rize Tarihi, ed. Burak Gani Erol, Ali Güveloğlu, Eyüp Kul,
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Yayınları, Rize 2020, 216-66.
Okudan, Muhammet. Vakfiyelere Göre Osmanlı Döneminde Samsun’da Vakıflar, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Samsun 2013.
Özcan, Tahsin, Osmanlı Para Vakıfları, Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği, Türk Tarih Ku-
rumu Basımevi, Ankara 2003.
Öztürk, Nazif, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türk Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara 1995.
Öztürk, Ayşe, Bafra’nın Kültür Tarihi ve Türkler, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019.
Öz, Mehmet, XV - XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
1999.
Şimşek, Mehmet, “Osmanlı Cemiyetinde Para Vakıfları Üzerinde Münakaşalar”, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c.27, sy.1, (1986), 207-220.
Tokur, Özge, Samsun-Bafra’da Bulunan 18.-20. Yüzyıl Çeşmeleri ve Bu Çeşmelerin Ko-
ruma Problemleri, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Ens-
titüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019.
Yediyıldız, Bahaeddin, “Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları ya da Türk Hayrât Sis-
temi”, Osmanlı, 5:17-33, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, 17-33.
Yediyıldız, Bahaeddin, “Vakıf”, TDV İslam Ansiklopedisi, 42, İstanbul, 2012, 479-486.
466
Bafra Gazi İlkokulu Öğrencileri Uygulamalı Tarım Dersleri 1931
467
KIRIM HARBİ SONRASINDA BAFRA’DAN RUSYA’YA
GAYRİMÜSLİMLERİN GÖÇÜ
Giriş
XIX. yüzyıl dünya genelinde göç hareketliliğinin oldukça fazla olduğu bir
dönemdir. Savaşlar, ekonomik sıkıntılar, toplumsal problemler gibi nedenlerle
birçok bölgede olduğu gibi Osmanlı coğrafyasında da göçler yaşanmıştır. Bunlar
Anadolu ve Balkan topraklarına yapılan göçler ve buralardan Rusya ve Amerika
gibi diğer ülkelere yapılan göçler olarak iki yönlü ele alınabilir. Osmanlı toprak-
larına yapılan göçler sayı bakımından daha fazla olmakla beraber, demografik
açıdan tersine göç hareketleri de oldukça önemli bir yere sahiptir. Yüzyılın baş-
larında Rusya’ya yapılan göçler küçük çaplı işçi ve reaya göçleri mahiyetindedir.
1830’lu yıllara kadar daha az sayıda ve bireysel olarak tanımlanabilecek reaya
göçleri, 1828-1829 Osmanlı Rus Savaşından sonra yeni bir boyut kazanmıştır.
Savaşla birlikte buradaki Müslüman ve çoğunluğu Türklerden oluşan nüfus yok
edilmiş ve göçe zorlanmış, bu durum büyük bir nüfus hareketliliğini de başlat-
mıştır. Rus kaynakları bu savaş sonunda Erivan Hanlığının Müslüman halkın-
dan yaklaşık 26 bin kişinin öldürüldüğünü ya da göç ettirildiğini belirtmektedir.
1832 yılına gelindiğinde ise 45.000 Ermeni’nin bölgeye geldiği görülmektedir2.
Rusya, İran ve Anadolu’dan gelen gayrimüslimler sayesinde bu topraklarda
güçlü bir tampon bölge oluşturmuştur. Aynı zamanda 1828-1829 savaşından
sonra gayrimüslimler arasında Rusya’yı koruyucu ve kurtarıcı olarak görme
eğilimi yaygınlık kazanmıştır3.
1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü, Samsun/Tür-
kiye, arzu.dundar@omu.edu.tr. Orcıd:0000-0002-3532-0325.
2 Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, çev. Bilge Umar, İnkılap Kitapevi, İstanbul 1998, s. 31.
3 Sezai Balcı, "Tehcir Öncesi Dönemde Türkiye’den Rusya’ya Ermeni Göçü (1876-1915)", Tarihte
469
ARZU DÜNDAR
4 Kemal Saylan,” XIX. Yüzyılda Gümüşhane Sancağında Yaşanan Gayrimüslim Göçleri”, Karadeniz
İncelemeleri Dergisi, Sayı 20,
(2016), s. 286.
5 Abdullah Bay, “Rusya'ya Osmanlı İşçi Göçü (1830-1921)” OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Ta-
2010, s.77.
7 Stanford J. Shaw ve Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev. Mehmet
470
KIRIM HARBİ SONRASINDA BAFRA’DAN RUSYA’YA GAYRİMÜSLİMLERİN GÖÇÜ
Göç Sebepleri
Kırım Harbi sonrasında Bafra ve civarından Rusya’ya göç etmek isteyen-
lerle ilgili en eski kayıt 1868 yılı ocak ayına aittir. Bu belgede 300 Hristiyan ai-
lenin kendi istek ve rızalarıyla Rusya’ya göç etmek istediklerinden, gerekli şart-
ları yerine getirdikleri takdirde her ne kadar göçe teşvik edildikleri aşikâr olsa
da zorla tutulamayacaklarından ve hicretlerine izin verildiğinden bahsedilmek-
tedir. Ancak 300 ailenin birden kışkırtmalara bu kadar çabuk kanarak hicret
etmek istemesinin asayiş sıkıntısı, fakirlik, yokluk gibi sebeplerinin olması ge-
rektiği ve bu sebepler her ne ise araştırılıp gerekli tedbirler alınarak ortadan
kaldırılması ve bu sayede aklı karışmış olan Hristiyanların bu fikirden vazgeçi-
rilerek en azından gidecek olanların sayısının azaltılmasına çalışılması üzerinde
durulmuştur8.
Karadeniz’den Rusya’ya göç etmek isteyen gayrimüslimlerin en önemli
göç nedenlerinden biri ekonomik sıkıntılar ve fakirlikti. Bölge tarım arazisi ba-
kımından çok geniş olmadığı gibi Doğu Karadeniz’e doğru gittikçe daralmak-
taydı. Ayrıca bazı kazalarda arazilerin bir bölümü bataklıktı ve bunların ıslahı
oldukça zordu. Gayrimüslimlerin bir kısmı kendilerine ait olan arazileri işler-
ken bir kısmı da yarıcı olarak çalışmaktaydı. Özellikle ürünün az olduğu sene-
lerde geçim sıkıntısı çekenler çareyi Rusya’ya göçmekte arıyorlardı. Tarım ara-
zilerinin darlığını bahane eden Ordu ve Gümüşhane taraflarından gayrimüslim-
ler, Trabzon valiliğine göç izni almak için müracaat etmişlerdi9. Yine Çar-
şamba’nın gayrimüslim köylülerinden bir kısmı kereste muafiyetinin kaldırıl-
ması üzerine dönmemek üzere Rusya’ya gitmek için harekete geçmişlerdi10. An-
cak Bafra kazası geniş tarım arazilerine sahip olduğundan bu hususta Karade-
niz’in doğusundaki bölgelerden ayrışmaktadır. Bafra’dan göç edenler daha çok
kendi arazileri olmayan ve vaat edilen geniş arazilerin hayaliyle yola düşen gay-
rimüslimlerdi. Göçlerin sebepleri arasında bazı devlet memurlarının görevle-
rini kötüye kullanmaları, halkın zahire sıkıntısı gibi nedenler vardı. 1861 yı-
lında Ordu sancağı aşar memurlarının baskıları yüzünden Bulancaklı 30 Rum
hanesi Rusya'ya göç etmeye hazırlanmaktaydı ve bunun sebebi de aşar memur-
larının tarım ölçeklerinin ayarlarıyla oynayarak daha fazla ürün toplamak iste-
meleriydi11.
471
ARZU DÜNDAR
12 Neal Ascherson, Karadeniz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2001, s. 235.
13 Ömer Turan, “Amerikan Misyonerlerinden E. Smith ve H. G. O. Dwigh'e Göre 1830-1831 Yılla-
rında Ermeniler”, Ermeni Soykırımı
İddiaları Yanlış Hesap Talat’tan Dönünce, Derleyen: Mustafa Çalık, Ankara 2006, s. 210.
14 Theopile Deyrolle, 1869’da Trabzon’dan Erzurum’a, çev. Reşad Ekrem Koçu, Aydınlık Basımevi,
472
KIRIM HARBİ SONRASINDA BAFRA’DAN RUSYA’YA GAYRİMÜSLİMLERİN GÖÇÜ
dır birkaç haftada bir kere Trabzon’a gelip konsolosla görüştüğü duyulduğun-
dan biraz para harcayarak Müslümanları bile tahrik edebilecekleri düşünülmüş
ve yerel yöneticilerden bu duruma karşı teyakkuzda olunması istenmiştir15.
Rusya konsolosunun yöntemini benimseyen Trabzon Yunan konsolosu
da hava değişimi bahanesiyle ailesiyle birlikte Gümüşhane’ye gitmiş ve orada
on beş gün kalarak halkın Yunanistan’a göçü konusunda propaganda yapmıştır.
Ayrıca Maçka Nahiyesi Müdürü hakkında Rum milleti tarafından ispatı müm-
kün olmayan bazı şikâyetler de olmuş ve müdür Vakfıkebir’e gönderilmiştir.
Tüm bunların sebebi olarak Rus konsolosu ve onun yardımcısı konumunda olan
Yunan konsolosu görülmekteydi. Bu ikisinin vilayet dahilinde halkı kışkırtan fa-
aliyetlerde bulundukları düşünülmekteydi. Mesela Rum mektebinde hocalara
Yunan politikasına uygun dersler verilmesi tembih edilmiştir. Yine Samsun ve
Bafra tarafında göç hazırlığında olan 300 ailenin sayısı Rus konsoloslukları ta-
rafından 500-600 hane olarak gösterilerek abartılmıştır. Böylece sanki bütün
sancak halkı göçecekmiş gibi propaganda yapılmaktaydı. Sonuç olarak bir sene-
lik bu teşvik ve tahriklerin nihayetinde ancak 180 kadar ailenin göçtüğü ve bun-
ların çoğunun kiracı olduğu tespit edilmiştir16.
Göçün ekonomik ve politik nedenlerinin yanında toplumsal sebepleri de
vardır. Bafra’dan göç eden gayrimüslimlerin sebep olarak ortaya koydukları ge-
rekçeler yerel yönetimlere göre her memlekette görülmesi mümkün olan doğal
ve insani ilişkilerden kaynaklanan düşmanlık ve rekabet gibi şeylerden ibaretti.
Göçe sebep olarak gösterilen maddelerden en fazla dikkati çekeni Çerkes mu-
hacirlerle yerli halk arasındaki sorunlardır. Her memlekette çeşitli mahaller-
deki insanların hatta bir evde kardeşlerin arasında gerçekleşebilecek olaylar da
göçe bahane gösterilmiştir. Bu gibi sorunlar mahkeme yoluyla çözülmeye çalı-
şılmaktaydı ancak bu durum bazen çözüm olmamış ve gayrimüslim ahali göç
etmekte ısrar etmişlerdir17. Samsun ve Bafra’da yaşayan Rum milletinden 150
hane de Rusya’ya göçe kalkışmışlar ve kendilerine tasviyelerde bulunulduğu ve
birtakım teminatlar verildiği halde bu fikirlerinden vazgeçmemişlerdir. Bu kişi-
lerin göç etmek istemelerinin sebeplerinin yerli halktan bazılarıyla yaşamış ol-
dukları sıkıntılar olduğunun anlaşılması üzerine bölgede sıkı tedbirler alınarak
473
ARZU DÜNDAR
474
KIRIM HARBİ SONRASINDA BAFRA’DAN RUSYA’YA GAYRİMÜSLİMLERİN GÖÇÜ
475
ARZU DÜNDAR
satları olduğu halde yerel yönetimlerin göç etmelerine izin vermediğinden ya-
kınmaktaydılar. Her ne kadar bu göç hareketleri devlet tarafından istenilmeyen
bir durum olsa da yerel yönetimlere daha önce belirtilen kararların uygulan-
ması ve gerekli izinlerin verilmesi gerektiği bildirilmiştir26.
Göç Edenlerin Durumu
Rusya’ya giden gayrimüslimlerin kaydedildiği hususi bir defter bulunma-
dığından sayıları ile ilgili net bir bilgi yoktur. Genellikle vergi ya da asker borç-
lusu olup yerel idarecilerce yaşadıkları bölgelerde bulunamayan kişiler tespit
edilip hazırlanan listeler merkeze iletilmekteydi27. Bafra’dan Rusya’ya gidenle-
rin bir kısmı orada yerleşmiş hatta bölgedeki tarım faaliyetlerinin gelişmesinde
katkıda bulunmuşlardır. Özellikle 1868–1869 seneleri içerisinde Samsun ve
Bafra köylerinde tütün üreticiliği ile uğraşan Hristiyanların Batum’a gitmeleri
ile tütün üretiminin bu bölgelerde de yapılmaya başlandığı tespit edilmiştir28.
Ancak bu durum göç edenlerin hepsi için geçerli değildir. Bazıları yerleşmeleri
için Rusya tarafından kendilerine tahsis edilen arazilerin dağ tepelerinde ve-
rimsiz ve çorak topraklar olduğunu gördüklerinde ve yine vaat edilenin aksine
beslenmeleri için çok az miktarda ve siyah çavdar unundan ibaret bir erzak ve-
rilmesiyle büyük bir hayal kırıklığına uğramışlardı. Üstelik bulundukları yerlere
ulaşana kadar büyük zorluklar çekmişlerdi. Kendilerini göçe teşvik eden
Rusya’nın Samsun Konsolosu Mösyö Kakaçi ve Tokat ahalisinden Seferyan Hacı
Karabet onları kandırmış ve 40 günden fazla sahilde açıkta bekledikleri halde
kendilerine vaat edilen vapurlar gelmeyince iki gemi kiralayarak yüz on bin ku-
ruş ödemek zorunda kalmışlardı29. Sonuçta Bafra’dan göçen 180 kadar Hristi-
yan ailenin de dahil olduğu yüzlerce kişi mal ve mülklerini satarak göç etmişler
ancak karşılaştıkları şartlardan sonra çoğu açlıktan ve hastalıktan perişan ol-
muşlardır. Memleketlerinden göç ettikleri için pişman olup geri dönmek iste-
yenlere ise engel olunmaktaydı30.
Canik mutasarrıflığının 1869 yılı sonlarına tarihli telgrafından gidenler-
den dönmek isteyenler olduğu ancak kendileri için yapılan masraflar ödenme-
476
KIRIM HARBİ SONRASINDA BAFRA’DAN RUSYA’YA GAYRİMÜSLİMLERİN GÖÇÜ
dikçe Rusya tarafından buna izin verilmediği anlaşılmaktadır. Bafra’ya bağlı Ta-
koz Ağılı Köyü’nden olup muhacirler arasında bulunan bir papaz ile Sam-
sun’dan Karagöl köyünden bir köylü bir yolunu bulup geri dönmüş ve çevreden
para toplayarak diğerlerinin dönmesine yardımcı olmaya çalışmışlardır. İfadesi
alınan papaz 30 haneden ibaret tanıdıklarının geri dönmek için Osmanlı hükü-
metinden yardım beklediklerini belirtmiştir. Papaz ve dönmeyi arzulayan göç-
menler devletten arazi ve öküz talep etmektedir. Muhacirlerden 50 kadarı Kerç
Vapuruyla Batum’a gelmiş ancak buradan sonra yolculuğa paraları yetmemiş-
tir. Bunların Trabzon’a nakli, beslenmeleri için de ekmek ve zeytin gibi yiyecek-
lerin temin edilmesi düşünülmüştür. Gelen 50 kişinin bildirdiğine göre muha-
cirlerin sayısı aslında 1000’den fazlaydı. 200 kadarı açlık ve hastalıktan öl-
müştü, 300 kadarı da Tuapse iskelesinde, kalanı da Soğucak iskelesinde vatan-
larına dönmek için perişan bir vaziyette çözüm aramaktaydı. Bunlar üç ay önce
tüm uyarılara rağmen asayiş ve refah içinde yaşadıkları Samsun ve Bafra’yı bı-
rakıp göçüp giden kişilerdir. Kendi karar ve hareketlerinin sonucu bu vaziyete
düşmüşlerse de devletin ve padişahın şanının bunlara merhamet etmeyi gerek-
tirdiği düşünülmüş ve çözüm yolları aranmıştır. Gelenlerin ifadesinden Tuapse
ve Soğucak iskelesinde bekleyen ve dönmek isteyen 800 kişinin daha bulun-
duğu anlaşılmaktadır31.
Trabzon valiliği Kerç, Sohum ve Poti şehbenderliklerinden durumun
araştırılmasını ve dönmek isteyenlerin gerçek sayılarının belirlenmesini iste-
miştir. Ayrıca iskelelerde kalanların Batum’a kadar gelebilen 50 kişi gibi kendi
imkânlarıyla bir yere kadar gelip gelemeyeceklerinin ve Rusya’nın bahsedildiği
gibi bu kişilerin dönmelerini engelleyip engellemediğinin öğrenilmesini talep
etmiştir. Rusya’nın dönüşlerine izin vermek için hicret edenlere o zamana ka-
dar yaptığı masrafların karşılığı olarak bir bedel istediği söylentisinin de aslının
olup olmadığını ve eğer doğruysa istedikleri rakamın ne kadar olduğu ve bahsi
geçen şahısların bu masrafları karşılayıp karşılayamayacaklarının tespit edil-
mesini de eklemiştir32.
Kerç şehbenderi Hariciye Nezareti’ne gönderdiği yazıda bu soruların ce-
vabı için elçilik kâtibi İspadonti’nin Novorosiski’ye gittiğini bildirmiştir. Yapılan
tahkikat sonucunda bahsedilen ailelerin gerçekten de açlıktan telef olmak üzere
oldukları ve geri gitmeyi çok istedikleri anlaşılmıştır. Ayrıca ailelerin dönmeleri
için gerekli olan ücreti memleketlerine vardıktan sonra, beş altı ay içerisinde
tamamen ödemeye razı oldukları belirlenmiştir. Elçilik kâtibi Rusya’nın göç
477
ARZU DÜNDAR
478
KIRIM HARBİ SONRASINDA BAFRA’DAN RUSYA’YA GAYRİMÜSLİMLERİN GÖÇÜ
479
ARZU DÜNDAR
Ocak 1869’da Bafra’ya dönenlerin sayısı 53’tür. Belgelerde bahsi geçen 55 kişi-
den ikisi ise Samsun’un Kızılgöl köyünden Bakırcı Nikola’nın oğlu Yorgi ve To-
dori’nin oğlu Todik’tir.
Osmanlı Devleti geri dönen tebaanın yalnızca eski köylerine dönmelerine
izin vermekle kalmamış aynı zamanda giderken satmış oldukları arsa, ev ve
mümkünse eşyalarının geri alınmasını sağlamıştır. Bu kişiler satın alma işlem-
leri için harcanan miktarı ise taksitle geri ödeyecektir. Ayrıca komşularının da
onlara topraklarını ekip biçmelerinde yardım etmeleri istenmiştir. Burada
amaç tarlaları ekilip hasat toplanana kadar zorluk çekmelerinin önüne geçmek-
tir37.
Sonuç
Kırım Harbi sonrası sosyal, ekonomik ve siyasal birçok sebeple daha ra-
hat bir yaşam sürme arzusuyla Bafra’dan göç eden gayrimüslim ailelerin bir
kısmı zirai tecrübeleri de dahil olmak üzere beraberlerinde götürdükleri kül-
türle yeni bir hayata başlarken, bir kısmı kendilerine vaat edilenlerin yerine ge-
tirilmemesinin verdiği hayal kırıklığı ile memleketine geri dönmüş ve eski top-
raklarına yerleşmişlerdir. Osmanlı Devleti bu sürecin başından itibaren tebaa-
sından göç etme isteyenleri vazgeçirmek için elinden geleni yapsa da kararlı
olanların gidilişlerine engel olmamış, gerekli kolaylıkları sağlamıştır. Aynı ko-
laylığı geri dönmek istediklerinde de göstermiş, eski memleketlerine güvenle
ulaşıp yeniden yerlerine yerleşmelerine imkân tanımıştır.
480
KIRIM HARBİ SONRASINDA BAFRA’DAN RUSYA’YA GAYRİMÜSLİMLERİN GÖÇÜ
KAYNAKLAR
Arşiv Kaynakları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Hâriciye Nezâreti Mektûbî Kalemi (HR.MKT.)
Hâriciye Nezâreti Siyasi (HR.SYS.)
İrâde Hâriciye (İ.HR.)
Meclis-i Vâlâ Evrakı (MVL.)
Sadaret Mektubî Mühimme Kalemi (A.MKT.MHM.)
Araştırma ve İnceleme Eserler
Ascherson, Neal, Karadeniz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2001.
Balcı, Sezai, "Tehcir Öncesi Dönemde Türkiye’den Rusya’ya Ermeni Göçü (1876-1915)",
Tarihte Türkler ve Ermeniler 7. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014,
ss. 205-244.
Balcı, Sezai, Giresun Rumları ve Gayrimüslim Bir Belediye Başkanı: Kaptan Yorgi Kons-
tantinidi Paşa, Libra Yayıncılık, İstanbul 2012.
Bay, Abdullah, “Rusya'ya Osmanlı İşçi Göçü (1830-1921)” OTAM Ankara Üniversitesi Os-
manlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı 41, (Bahar 2017), ss.
25-56.
Deyrolle, Theophile, 1869’da Trabzon’dan Erzurum’a, çev. Reşad Ekrem Koçu, Aydınlık
Basımevi, İstanbul 1938.
Erler, M. Yavuz-Edinsel, Kerim, "Samsun’da Tütün Üretimi" Uluslararası Sosyal Araştır-
malar Dergisi, Cilt 4, Sayı 18, (Yaz 2011), ss.230-247.
İpek, Nedim, Canik ve Göç 1800-1923, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2018.
İpek, Nedim, Trabzonlu Gurbetçiler ve Terk-i Diyar Eyleyenler, Doç. Dr. İlknur Karagöz’e
Armağan, Ed. Nedim İpek, İbrahim Serbestoğlu, Serander Yayınları, Trabzon
2020, ss.109-171.
Mccarthy, Justin, Ölüm ve Sürgün, çev. Bilge Umar, İnkılap Kitapevi, İstanbul 1998.
Saydam, Abdullah, Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876), Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 2010.
Saylan, Kemal, “XIX. Yüzyılda Gümüşhane Sancağında Yaşanan Gayrimüslim Göçleri”,
Karadeniz İncelemeleri Dergisi, Sayı 20, (2016), 275-292.
Shaw, Stanford J.- Shaw, Ezel Kural, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev.
Mehmet Harmancı, E Yayınları İstanbul 2010.
Turan, Ömer, “Amerikan Misyonerlerinden E. Smith ve H. G. O. Dwigh'e Göre 1830-1831
Yıllarında Ermeniler”, Ermeni Soykırımı İddiaları Yanlış Hesap Talat’tan Dönünce,
Derleyen: Mustafa Çalık, Ankara 2006.
481
Gençlik Caddesi Hüseyin Bey Çeşmesi
483
KIRIM HARBİ ESNASINDA BAFRA KAZASINDA İNGİLİZ
ORDUSU İÇİN YETİŞTİRİLEN SIĞIRLAR
Giriş
Rusya’nın Osmanlı Devleti ile imzaladığı Hünkâr İskelesi Antlaşması ile
elde ettiği kazanımların ömrü kısa olmuştu. Çarlık Rusya’sının Osmanlı toprak-
ları üzerindeki emellerini yeniden harekete geçirmesi Osmanlı Devleti’nin ba-
şına büyük bir sorun çıkardı. Rusya’nın bu hamlesi aynı zamanda büyük bir Av-
rupa bunalımı ve savaşının ortaya çıkmasına sebep olmuştu.2
23 Ekim 1853 tarihinde başlayıp 30 Mart 1856 tarihinde sona eren Kırım
Harbi’nin, sonuçları bakımından Osmanlı Devleti tarihinde müstesna bir yeri
vardır. Savaş, Çarlık Rusya’sıyla yaşanan ve diplomatik bir krize dönüşen “Kut-
sal Yerler” meselesi yüzünden çıkmıştır. Memalik-i Osmaniye’de yaşanan bazı
toplumsal sorunlar, Fransa ve Rusya gibi dönemin güçlü devletleri Osmanlı
Devleti’nin iç işlerine karışma fırsatı bulmuştur. Çarlık Rusya’sı bu karışık za-
manlarda Kutsal Yerler meselesini Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü
tehlikeye düşürecek şekilde kullanmaya çalışmıştır. Daha önceki savaşlardan
farklı olarak bu sefer Ruslara karşı Batılı müttefiklerle birlikte mücadele edil-
miştir. Haddizatında, Akdeniz’de tarihî emelleri olan Ruslarla, Asya’da sömür-
geleri olan İngilizler arasındaki rekabetin o sırada bir Avrupa savaşına dönüş-
mesi de kaçınılmazdı.3
Çarlık Rusya’sı, Ortodoksları bahane ederek bu meseleyi uluslararası so-
runa dönüştürmeye çalışmıştır. O günlerde Rusya’yı kendisine rakip gören İn-
giltere, bölgedeki çıkarlarına ters düşmesi nedeniyle bu devletle her an karşı
1997), 227-228.
3 Hayreddin Nedim Göçen, 1270 Kırım Muharebesinin Tarih-i Siyasisi (İstanbul: Ahmet İhsan ve
485
ERDOĞAN POLAT
11.
8 Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, XVIII. Yüzyıl Sonundan Kurtuluş Savaşı’na Kadar Türk-Rus
486
BAFRA KAZASINDA İNGİLİZ ORDUSU İÇİN YETİŞTİRİLEN SIĞIRLAR
Kırım Harbi, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında başlamıştı. İngiltere ile
Fransa ise 1854 yılının Nisan ayında savaşa dâhil olmuştu. Nihayet Sardunya
Krallığı’nın 1855 yılının ocak ayında Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti yanında sa-
vaşa katılmasıyla harp, bir Avrupa savaşına dönüşmüştür. Kırım Harbi, Os-
manlı’nın müttefikleri ile birlikte Rusya’yı yendiği yegâne savaştır. Savaş biti-
minde imzalanan Paris Antlaşması (30 Mart 1856) ile Osmanlı Devleti’nin ba-
ğımsızlığı ve toprak bütünlüğü Avrupalı Devletlerin güvencesi altına alınmıştır.
Osmanlı Devleti bu antlaşma sayesinde Avrupa Uyumu denen Avrupalı Devlet-
ler sistemine dâhil edilmiştir.11
1.Osmanlı’nın Anadolu ve Kırım Ordusu İçin Kara Sığır Temini
Kırım Harbi esnasında Osmanlı ordusunun ihtiyaç duyduğu sığırlar için
vilayet merkezlerine birer yazı gönderilmiş, her vilayetin hissesine düşen sığır-
ların sayısı açıkça belirtilmiştir. Burada ücretlerinin de devlet hazinesinden
karşılanacağı açıklanmıştır. Fakat bu zor günlerde birçok vilayetin ahalisi dev-
letinin yanında yer almak için bunlardan herhangi bir ücret talep etmemiştir.
Örneğin Konya’dan Kırım Ordusu için sığır ve koyun gönderilmesi gündeme gel-
diğinde; şehir merkezine düşen hissenin meccanen alınması ahali tarafından
verilen dilekçeyle talep edilmiştir. 6 Ekim 1855 tarihinde Konya valisi tarafın-
dan gönderilmiş yazıya iliştirilmiş olan mazbatada yapılanların övüldüğü bir
yazı da sadrazam paşadan istenmiştir.12 Konya halkının bu konudaki son bir is-
tekleri ise yapılan bu hizmetin Takvim-i Vekâyi ve Ceride-i Havâdis gibi zama-
nın resmî gazetelerinde yayınlanmasıydı (10 Mart 1856).13
Sivas eyaleti ahalisi de Kırım Ordusu için bölgeden toplanacak bin baş sı-
ğırın meccanen kabulünü istemiştir. Yapılan bu yardımın Konya halkının iste-
ğine benzer şekilde Takvim-i Vekâyi ve Ceride-i Havâdis’te ilan edilmesi Sivas
Meclisi tarafından gönderilen mazbatada talep edilmiştir. Halkın bu konudaki
hizmetlerinin onların devlete olan sadakatleri olarak takdire şayan görüldüğü
sadaretten gelen cevapta belirtilmiştir (14 Ekim 1855).14 Sivas ahalisinin Kırım
ordusuna hibe ettiği bin baş sığırın haberinin Takvim-i Vekâyi’de yayınlanacağı
Sivas valisine yazılmıştır (17 Kasım 1855).15
11 Candan Badem, “Kırım Savaşının Osmanlı Toplumsal Yaşamına Etkileri”. Türk Savaş Çalışmaları
487
ERDOĞAN POLAT
Ankara sancağından talep edilen 150 baş sığırın bir hizmet olarak kabul
edilmesi Ankara kaymakamı ve Ankara’ya bağlı kazalardaki yönetici, meclis
azası ve eşraf tarafından talep edilmiştir. Bu talep memnuniyetle karşılanmış,
sığırların Erikli iskelesine gönderilmesi Ankara valisine 22 Mart 1856 tarihinde
yazılmıştır.16
2.Müttefik Ordularına Tedarik Edilen Kara Sığırlar
Osmanlı Hariciye nâzırı, Samandıra’dan Fransız ordusuna tedarik edilmiş
olan 4000 sığır için gümrük vergisi alınmamasını istemiştir (12 Mayıs 1855).17
Öte yandan Mösyö Garancino da İngiliz askerleri için Anadolu’ya sığır satın al-
mak için gönderilmişti (25 Mayıs 1855).18 Müttefik orduların sahip olduğu hay-
vanların beslenmesi meselesi de düşünülmüştür. Lüleburgaz ve Kırkkilise’de
(Kırklareli) bulunan İngiliz askerleri ve yanlarındaki sığırları için Osmanlı as-
kerleri için tahsis edilmiş olan 20 bin kile buğday ve 20 bin kile arpaya ihtiyaç
duyulmadığı için bekletildiği Edirne valisi Bekir Rüstem Paşa tarafından bildi-
rilmiştir (29 Haziran 1855).19
Sığırların beslenmesi kadar özellikle yaz aylarında oluşan su ihtiyaçları-
nın karşılanması da önemliydi. Dolmabahçe önünde demirlemiş olan gemilerde
Fransız askerleri için tutulan sığırların su ihtiyaçlarının karşılanması bir sorun
hâline gelmişti. Dolmabahçe’deki bu sığırların bir kısmı da susuzluktan helak
olmuştu. Zaptiye müşirine yazılan tezkirede Dolmabahçe çeşmelerinden birka-
çının 3 gün boyunca 3’er saat müddetle bunlara tahsis edilmesinin Fransız se-
faretinden hususî olarak istendiği belirtilmiştir (23 Haziran 1855).20 Susuzluk
sebebi dışında hava şartlarının etkisiyle de cepheye gönderilecek olan bu hay-
vanlar kaybedilmekteydi. Fransız ve İngiliz askerleri için komisyon vasıtasıyla
toplanan kara sığırlar kışı Hayrabolu kazasında geçirmiş ancak bunların bir
kısmı telef olmuştu. Gelibolu kaymakamından bunların ne kadarının telef ol-
duğu sorulmuştu. Alınan cevaptan bunların birçoğunun telef olduğu anlaşıl-
mıştı (4 Temmuz 1855).21
Galata’da oturan İngiliz tüccarlarından Mister Vitali Watson, İngiliz or-
dusu için arpa ve sığır satın almak ve bunları nakletmekle görevlendirilmişti.
Watson bunun için Aliko Kontopulu isimli yardımcısını Ankara, Yozgat ve İzmit
Gömlek No.59.
20 BOA, HR. MKT, No.110, Gömlek No.26.
21 BOA, HR. MKT, No.111, Gömlek No.33.
488
BAFRA KAZASINDA İNGİLİZ ORDUSU İÇİN YETİŞTİRİLEN SIĞIRLAR
taraflarına göndermişti. Benzer şekilde yine İngiliz ordusu için hayvan tedarik
etmek üzere Mister Ofla isimli İngiliz de Konya taraflarına gönderilmişti. Bu ko-
nuda Ankara ve Konya valisiyle İzmit kaymakamı bilgilendirilmişti (20 Ağustos
1855).22
Kırım Harbi nedeniyle Sivastopol’da bulunan İngiliz yardımcı kuvvetleri-
nin ihtiyacı için İngiliz Maltan isimli bezirgânın adamı Canbaz Yusuf, Teke eya-
letinden hayvan tedarik etmekle görevlendirilmişti. Bölgedeki bazı kesimler ta-
rafından hayvan satışına müdahale edildiği yönünde haber alan İngiltere’nin İs-
tanbul konsolosu bu tür müdahalelerin önlenmesini istemiştir. Büyük bir bölge
olmamasından dolayı Teke sancağı ahalisinin korunması da ehemmiyetliydi.
Çünkü birtakım kişilerin ellerinde kalan bir çift hayvanı bile satmak istemeleri
bölgede ziraatı sekteye uğratabilecekti. Bütün bunlara rağmen Mahalli Meclis
tarafından Teke sancağı kazalarından hayvan satın alınmasının önlenmesi hu-
susunda gönderilen mazbataya cevap verilmesi de maslahat icabındandı (25.8.
1855).23 İstanbul’daki İngiliz sefiri, Andrea Falisi ve Henri Unkli isimli tüccarla-
rın İngiliz ordusunun Gemlik’te bekletilen sığırları için satın aldıkları keçiboy-
nuzlarının Girit’ten geçirilmesine izin verilmesini Hariciye nezaretinden 13
Ekim 1855 tarihinde talep etmiştir.24
Fransız askerleri için Sivas eyaletinden satın aldığı 500 baş sığırı daha
sonra Canik sancağı dâhilindeki bazı iskelelere teslim edecek olan Aramoğlu
Kirkor’a kolaylık gösterilmesini Fransız sefareti istemiştir (16 Temmuz
1855).25 Fransız ordusu için sığır tedarik edecek diğer bir tüccar olan Mösyö
Narin için yer temin etmesi ve kendisine diğer işlerde yardımcı olunması sada-
retten Canik mutasarrıfı Ramiz Paşa’ya yazılmıştır. Samsun iskelesinde sığırla-
rın muhafazası için bir de yer gösterilmesi istenmiştir (25 Temmuz 1855).26
3. Bafra Kazası Halkı Tarafından İngiliz Ordusu İçin Sığır Yetiştiril-
mesi
Samsun havalisi, Eskiçağlardan beri meskûn bir yöreydi. Bu bölge, Türk-
lerin Anadolu’yu fethetmesinden kısa zaman sonra Türkleşmiş ve dolayısıyla
İslamlaşmıştır. Türkler bu yöreyi Canit veya Canik diye tesmiye etmişlerdir. Os-
manlı Devleti zamanında ise Lâdik, Vezirköprü ile Havza dışında bugünkü Sam-
sun ve Ordu havalisi Canik olarak isimlendirilmiştir. 15 ve 16. yüzyıllarda Sam-
sun, Bafra, Kavak, Terme, Ünye, Arım (Çarşamba yöresi), ve Satılmış (Fatsa,
Korgan ve çevresi) birer kaza (kadılık) bölgesiydi. 17. yüzyıla gelindiğinde ise
489
ERDOĞAN POLAT
“Sayın Büyükelçi,
27 Mehmet Öz, “Samsun”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları,
2009), 36/83.
28 Sinan Kuneralp, “Bir Osmanlı Diplomatı: Kostaki Musurus Paşa, 1807- 1891”, Belleten, 34/135,
(1970), 421.
29 BOA, Hariciye Nezâreti Londra Sefareti Belgeleri, [HR.SFR], No.3, Gömlek No.50.01.
490
BAFRA KAZASINDA İNGİLİZ ORDUSU İÇİN YETİŞTİRİLEN SIĞIRLAR
491
ERDOĞAN POLAT
kayıt ve bir bilgi nezarette de yoktu. Nitekim verilmiş olan dilekçe üzerine du-
rumun detaylı bir şekilde araştırılması Hariciye nezareti tarafından Canik mu-
tasarrıfı Osman Paşa’dan istenmiştir.32
Sonuç
Kırım Harbi’nde gerek Osmanlı ordusu için gerekse müttefik İngiliz ve
Fransız ordusu için lüzumlu olan kara sığırların tedariki işi önemli bir askeri
lojistik meselesi olarak o günlerin yöneticilerini meşgul etmiştir. Anadolu ve
Karadeniz’e yakın olan cephelerdeki askerlerin ihtiyacı için kullanılacak sığır-
ların tedarik ve yetiştirilmesinde ilk akla gelen Anadolu toprakları olmuştur.
Anadolu halkının bu seferberlikte devletinin yanında yer alarak bu sığırları üc-
retsiz vermesi dönemin gazetelerinde yer bulmuştur. Ancak kimi vilayette gö-
rülen kıtlık üstüne bir de halkın elindeki sığırları müttefik orduları için satmaya
çalışması ziraatın sekteye uğrayacağı endişesini doğurmuştur.
Karadeniz kıyısındaki verimli toprakları ve uygun iklimi ile dikkatleri çe-
ken Bafra kazasında Kırım Savaşı esnasında ilk defa yabancı bir ülkenin asker-
leri için sığır yetiştirilmiştir. Kaza halkı ile yapılan mukavelede bunların bakımı
karşılığında onlara günlük beş kuruş bir bedel ödenmesi kararlaştırılmıştır. An-
cak savaşın bitmesinden sonra halkın alacağını tahsil edemediği, Hariciye neza-
reti ile İngiliz Elçiliği arasındaki yazışmalara yansımıştır. Kırım Harbi’nden za-
ferle çıkmış olan Osmanlı Devleti, müttefiklerinin ihtiyacı olan hububatın teda-
riki noktasında da üzerine düşeni yapmıştır.
492
BAFRA KAZASINDA İNGİLİZ ORDUSU İÇİN YETİŞTİRİLEN SIĞIRLAR
Kaynakça
1.Arşiv Malzemeleri
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Mektubî Kalemi Evrakı [HR. MKT], No.108, Göm-
lek No.34.
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Mektubî Kalemi Evrakı [HR. MKT], No.106, Göm-
lek No.83.
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Mektubî Kalemi Evrakı [HR. MKT], No.110, Göm-
lek No.26.
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Mektubî Kalemi Evrakı [HR. MKT], No.111, Göm-
lek No.33
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Mektubî Kalemi Evrakı [HR. MKT], No.113, Göm-
lek No.70.
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Mektubî Kalemi Evrakı [HR. MKT], No.114, Göm-
lek No.99.
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Mektubî Kalemi Evrakı [HR. MKT], No.117, Göm-
lek No.57.
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Mektubî Kalemi Evrakı [HR. MKT], No.124, Göm-
lek No.8.
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Mektûbî Kalemi Evrâkı [HR.MKT.], No.311, Göm-
lek No.81.01.
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Mektûbî Kalemi Evrâkı [HR.MKT.], No.311, Göm-
lek No.81.02.
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Londra Sefareti Belgeleri [HR.SFR], No.3, Gömlek
No.50.01.
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Londra Sefareti Belgeleri [HR.SFR], N.3, Gömlek
No. 50.2
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Londra Sefareti Belgeleri [HR.SFR], No.3, Gömlek
No.50.3.
BOA, Osmanlı Arşivi. Hâriciye Nezâreti Mektubî Kalemi Evrakı [HR. SYS], No.1353, Göm-
lek No.54.
BOA, Osmanlı Arşivi. İrade-i Dâhiliye [İ.DH], No.17028.
BOA, Osmanlı Arşivi. İrade-i Dâhiliye [İ.DH], No.340, Gömlek No.22385.
BOA, Osmanlı Arşivi. İrade-i Dâhiliye [İ.DH], No.330.
BOA, Osmanlı Arşivi. Sadaret Mektubî Kalemi Umum Vilayet Yazışmalarına Ait Belgeler,
[A.MKT.UM], No.199, Gömlek No.59.
BOA, Osmanlı Arşivi. Sadaret Mühime Kalemi Evrakı [A. MKT. MHM], No.74, Gömlek
No.83.
BOA, Osmanlı Arşivi. Sadaret Mühime Kalemi Evrak [A. MKT. MHM.], No.79, Gömlek
No.60.
493
ERDOĞAN POLAT
BOA, Osmanlı Arşivi. Sadaret Mühime Kalemi Evrak [A. MKT. MHM.], No.139, Gömlek
No.76.
2.Telif Eserler ve Makaleler
Aksun, Ziya Nur. Osmanlı Tarihi. 3 Cilt, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1994.
Anonim, Kırım Harbi'ne Dair Notlar. haz. E. Keleş. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları,
2013.
Armaoğlu, Fahir. 19.Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914). Ankara: Türk Tarih Kurumu Ya-
yınları, 1997.
Badem, Candan. “Kırım Savaşının Osmanlı Toplumsal Yaşamına Etkileri”. Türk Savaş Ça-
lışmaları Dergisi, 2/2 (2021): 137-155.
Göçen, Hayreddin Nedim. 1270 Kırım Muharebesinin Tarih-i Siyasisi. İstanbul: Ahmet İh-
san ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1326.
Karal, Enver Ziya. Osmanlı Tarihi, 5 Cilt, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1995.
Kuneralp, Sinan. “Bir Osmanlı Diplomatı: Kostaki Musurus Paşa, 1807-1891”, Belleten,
34/135, (1970), 421-435.
Kurat, Akdes Nimet. Türkiye ve Rusya, XVIII. Yüzyıl Sonundan Kurtuluş Savaşı’na Kadar
Türk-Rus İlişkileri (1798-1919). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011.
Öz, Mehmet. “Samsun”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 36/83-88. İstanbul:
TDV Yayınları, 2009.
494