You are on page 1of 529

Tarihi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle

BAFRA

Editör
Prof. Dr. Osman KÖSE

Cilt-2

Ankara, 2023
Bafra Belediyesi Kültür Yayını

Tarihi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle BAFRA


Cilt-2

Editör
Prof. Dr. Osman KÖSE

ISBN: 978-625-6428-00-3 (Tk)


978-625-6428-02-7 (2.c)

Genel Yayın Yönetmeni


Ahmet Deniz AĞCA

Sayfa Düzeni/Kapak Tasarım


Nurhan AY

Baskı & Cilt


Berikan Ofset Matbaa
Ergazi Mh. 2306 Sk. No: 70 Gersan - Y.Mahalle/ANKARA

BERİKAN YAYINEVİ
Kültür Mah. Kızılırmak Cad. Gonca Apt. No: 61/6
Çankaya-Kızılay/ANKARA
Tel: (0312) 232 62 18 - Fax: (0312) 232 14 99

 Copyright 2023,
BERI�KAN YAYINEVI� SERTI�FI�KA NO: 47109
Bu baskının bütün hakları Bafra Belediyesine aittir. Bafra Belediyesinin yazılı izni olmaksızın,
kitabının tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı,
çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.
BAŞKAN’DAN…
İlkçağlardan günümüze Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri
Bafra’dır. Sahip olduğu verimli toprakları ve coğrafi imkanları Bafra’yı her daim
cazip bir yaşam merkezi yapmıştır. Bundan dolayı Bafra eski çağlardan itibaren
değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Başta Hititler olmak üzere birçok
eskiçağ devlet ve uygarlıkları bölgede hüküm sürdükten sonra başka Ana-
dolu’nun Müslüman Türkler tarafından fethi ile birlikte Bafra’da Türk-İslam
medeniyeti de günümüze kadar hakim olmuştur. İlk Müslüman Türk beylikle-
rinden itibaren gerek Anadolu Selçuklu Devleti gerekse Osmanlı Devleti dönem-
lerinde Bafra bugünkü Müslüman Türk kimliğine kavuşmuştur. Bu yönleri iti-
bariyle Bafra oldukça uzun ve köklü bir tarihi geçmişe sahiptir. Günümüzde şe-
hirleri önemli kılan sadece sahip olduğu ekonomik güç ve potansiyeli değil aynı
zamanda sahip olduğu köklü tarihi geçmiş ve zengin kültürel mirasıdır Bu an-
lamda Bafra gerçekten bu zengin kültürel mirası bünyesinde barındırmaktadır.
Sahip olduğu kültürel mirasın yanı sıra verimli topraklarının sunduğu imkanlar
çerçevesinde ülkemizin özellikle tarımsal faaliyetlerinde oldukça önemli bir
yere de sahiptir. Bafra Belediyesi olarak başta sahip olduğu tarihi geçmiş ve
zengin kültürel miras olmak üzere tarım alanındaki kayda değer potansiyeli

iii
OSMAN KÖSE

dikkate alarak Bafra’yı her bakımdan öne çıkarmak, Bafralı hemşehrilerimizin


rahat ve güven içinde yaşayabilmelerini sağlamak en önemli görevimizdir. Bu-
nunla birlikte bugün ülke ekonomisine önemli katkıda bulunan Bafra’mızın ta-
rihi geçmişini ve zengin kültürel mirasını araştırmak, bilimsel veriler ışığında
ortaya çıkarmak ve bunları kalıcı eserler olarak gelecek kuşaklara miras bırak-
mak da gerçekten oldukça önemlidir. Çünkü şehirler sadece sahip oldukları
maddi imkanlarıyla değil manevi değerleriyle de aslında yaşayan birer canlıdır.
Şehirlerin de mutlak surette bir ruhu vardır ve bu ruhu tarihi geçmiş ve yaşan-
tıları oluşturmaktadır. Göreve geldiğimizden itibaren bu şuur ve bilinçle hare-
ket ettik ve bir yandan güzel ve eşsiz Bafra’mızın daha medeni, daha yaşanabilir
modern bir şehir olması için elimizden geleni yaparken diğer taraftan şehrin
geçmiş tarihi birikimini ve kültürel değerlerini de sahiplenmeyi ihmal etme-
meyi kendimize düstur edindik. Çünkü şu bir gerçek ki, bir şehrin en büyük
avantajı o şehirde hayat bulanların yaşayanların o şehre olan gönül bağlarıdır.
Bu bağı tesis etmek Bafra gibi zengin kültürel mirasa sahip bir şehir için zor
değildir. Bunun için sadece inanmak yeterlidir. İşte belediye olarak Tarihi, Sos-
yal ve Kültürel Yönleriyle Bafra adlı bu kitap çalışması böyle bir inancın bir
adımıydı bizim için. 3-6 Kasım 2022 tarihleri arasında Belediyemizin ev sahip-
liğinde düzenlemiş olduğumuz I. Uluslararası Bafra Sempozyumu bize böyle
önemli ve seçkin bir eser kazandırmıştır. Bu etkinlik ile bir yandan ülkemizin
çok değerli bilim adamlarının şehrimizi tanımaları fırsatını yakalarken diğer
yandan da kıymetli bilimsel çalışmaların sonuçlarından istifade ederek gelecek
nesillere büyük bir gururla bırakacağımız önemli bir eserin sahibi olmanın mut-
luluğunu yaşamaktayız. İnanıyoruz ki bu anlamda uzun yıllardır eksik bırakıl-
mış olan Bafra’mız için bu önemli adım gelecek kuşaklara örnek olacaktır ve
daha da önemlisi Bafralılık bilincinin oluşmasına büyük katkı sağlayacaktır.
Bafralı hemşehrilerimizin yaşadıkları şehrin geçmişini öğrenmelerine büyük
katkı sağlayacak olan bu eser aynı zamanda şehrimizin kimliğini de güçlendire-
cektir. Muhteviyat bakımından gerçekten zengin bir içeriğe sahip olan eserde
Osmanlı öncesi Bafra’nın tarihi bilimsel veriler ışığında kıymetli çalışmalarla
ayrıntılı bir şekilde ortaya konulmuştur. Bu çalışmalarda milattan önce
Bafra’daki yerleşim daha önce bilinmeyen birçok yeni bilgi ile etraflıca anlatıl-
mıştır. Bunun yanında ilk Müslüman beylikler ile birlikte şehrin yeni kültürel
kimliğinin nasıl oluştuğunu anlatan çok değerli yazılar ile Ortaçağlarda Bafra
ayrıntılı olarak incelenmiştir. Eserde Osmanlı dönemi Bafra ile ilgili çalışmala-
rın ağırlık kazandığı dikkat çekmektedir. Bu çalışmalardan da edindiğimiz bil-
giler ışığında Bafra’nın özellikle Osmanlı Devleti döneminde hızla geliştiği ve

iv
TARİHİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL YÖNLERİYLE BAFRA

önemli bir yerleşim birimi haline geldiği görülmektedir. Bu dönemi anlatan di-
ğer yazılarda da Bafra’mızın başta demografik yapısı ve oluşumu olmak üzere,
idari yapısı ve gelişimi, ticari hayatı ve sosyal ve kültürel gelişimi bilimsel veri-
ler ışığında ortaya konulmuştur. Bu yönleriyle eser, bugüne kadar Bafra üzerine
yapılmış en önemli bilimsel çalışmaları ihtiva etmesi bakımından önemli bir
yere sahiptir. Bu yönüyle bundan sonra yapılacak bilimsel çalışmalara büyük
ışık tutacaktır. Dört kitaptan oluşan ve Baframız için eşsiz bir kıymete haiz olan
bu çalışma şüphesiz büyük bir emeğin ve özverinin ürünüdür. Bu münasebetle
öncelikle bu eserde katkı sağlayan çok kıymetli bilim insanlarına yürekten te-
şekkür ediyorum. Emekleri hiçbir şekilde ödenemez. Bu noktada özel bir teşek-
kürü de çok kıymetli hocamız, ülkemizin güzide üniversitelerinden Milli Sa-
vunma Üniversitesi Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Osman KÖSE hak etmiştir. Ge-
rek sempozyum sürecinin başarılı bir şekilde yürütülmesinde gerekse sonra-
sında böyle seçkin bir eserin yayına hazırlanmasında mesai sarf eden hocamız
Sn. Prof. Dr. Osman KÖSE, Bafra’mıza büyük hizmet yapmış ve Bafralıların bü-
yük sevgisini kazanmıştır. Aynı şekilde süreçte emeği geçen yürütme kurulunda
görev alan değerli bilim insanlarına da yürekten teşekkür ediyorum. Başından
beri her türlü fedakârlıkta bulunan ve şehrimizde böyle güzel bir etkinliğin ya-
pılmasında emeği geçen ve bu eserin ortaya çıkmasına katkı sağlayan başta be-
lediyemizin kıymetli başkan yardımcılarıma ve emeği geçen tüm görevli arka-
daşlarıma çok teşekkür ediyorum
Tarihi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Bafra adlı kitabın öncelikle sevgili
Bafra’mıza, Bafralı hemşehrilerimize hayırlı olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz
ediyorum. Ayrıca bu kıymetli bilimsel çalışmanın ülkemiz bilimine katkı sağla-
ması bizim için büyük bir gurur vesilesi olacaktır. Bafra sevgimizden aldığımız
ilham ile yaktığımız bu meşalenin Bafra’mızın geleceği için büyük bir ışık olması
dileğiyle…
Hayırlı Olsun Bafra’m…

Hamit KILIÇ
Bafra Belediyesi Başkanı

v
vii
EDİTÖRDEN

Milattan önce 5000’li yıllara kadar uza-


nan bir tarihe sahip olan Bafra’nın geçmişi
kültürel zenginliklerle doludur. Şu andaki
idari statüsüne bakıldığında, Türkiye’de
Bafra kadar derinlikli bir geçmişe sahip olan
yerleşim birimi çok azdır. Tarihi, Sosyal ve
Kültürel Yönleriyle Bafra adlı 4 ciltten olu-
şan bu kitap, her yönüyle zengin ve etkileyici
bir tarihi mirasın üzerinde duran ve asırları
kat ederek modern döneme dek ulaşan
Bafra’yı ele almaktadır.
Modern dönemde Samsun’a bağlı bir
kaza statüsünde olan Bafra, geçmiş dönem-
lerde Hititler, Pontus, Roma, Bizans, Danişmentliler, Selçuklular, Trabzon Rum
Devleti, İlhanlılar, Beylikler ve nihayet Osmanlı devleti gibi çok farklı devletleri,
milletleri ve kültürleri bünyesinde barındırmıştır. Bu devasa tarihi geçmiş,
Bafra’yı elbette ayrıcalıklı kılmaktadır. Kent merkezinin mevcut konumuna ba-
kıldığında Karadeniz’i Anadolu içlerine bağlayan Kızılırmak’ın buradan geçtiği
görülmektedir. Nehrin, coşkun ve aheste aheste akarak Karadeniz’e doğru sü-
züldüğü bu ova boyunca bıraktığı zenginliklerin asırlar boyunca bölgeye hayat
verdiği bilinmektedir. Şiirlere ve hikâyelere konu olan Çetinkaya köprüsünden
geçerken ve Irmak boyunca yürürken, asırlarca bu toprakları vatan edinmiş in-
sanların, kadınların, çocukların, gençlerin, anne ve babaların bağrışmalarını, ıs-
laklarını, ağıtlarını veya haykırışlarını duyar gibi olursunuz. Kim bilir, nice göz-
yaşları, sevinç çığlıkları, feryat u figanlar Kızılırmak’ın coşkun sularının musiki
gibi şakıyan sesleri arasında kaybolup gitmiştir.
Şehirlerin de bir ruhu olduğunu, uykuya dalmış gibi etrafa serpilen kentin
sokaklarını adımlarken, binalarına ve taşlarına bakarken sezebilirsiniz. Sizinle
derinlerden gelen bir sesle konuşan mırıldanışların olduğunu anlarsınız. Şehir-
den ayrılırken de içinizde bir sıcaklık oluşur; uzun süre ayrı kaldığınızda da tek-
rar görme hissi uyandırır. Bafra da insanlarla hasbihal eden, sıcaklık veren ve

ix
OSMAN KÖSE

cezbeden bu tarihi derinliğe sahiptir. Bafra kent meydanından başlayarak so-


kak aralarını dolaşırken, Hititler, Roma, Bizans ve daha sonra Selçuklu, İlhanlı
ve Osmanlı döneminde bu topraklarda yaşayan insanların da bir zamanlar bu-
ralarda adımladıklarını, soluklandıklarını ve hayaller kurduklarını hissedebilir-
siniz. Günümüzde bile verimliliği ile bölgeye hayat veren Bafra ovasına bakar-
ken, geçmiş asırlar içinde farklı kültürlere sahip nice insanların bu ovalar üze-
rinde hayaller kurduklarını, hayatlarını idame ettirdiklerini, acılarını, sevinçle-
rini yaşadıklarını duyar gibi olursunuz.
Fakat tüm bu güzellikleri hissedebilmek, yaşadığınız, yürüdüğünüz, gez-
diğiniz ve gördüğünüz mekânları anlamlandırabilmek için, durduğunuz yerle-
rin öncesini yani tarihi derinliklerini iyi bilmek gerekmektedir. Merhum Meh-
met Akif Ersoy’un İstiklal dizelerinde “Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme,
tanı, düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı” diyerek dile getirdiği işte budur.
Üzerinde yaşanılan toprağa veya içinde oturulan mekâna manevi bir anlam ve
değer kazandırmak ancak onu tanımakla olur. Geçmişini Öğrenmek ve asırların
içinden süzülerek nasıl bir yolculuk geçirdiğini bilmekle olur. İşte Tarihi, Sos-
yal ve Kültürel Yönleriyle Bafra kitabı ile bu gayeler için yola çıkılmıştır. Çok
farklı kültürel yaşama, dil ve inançlara sahip olan kadim medeniyetlerin bir za-
manlar buralarda da neşv ü nema bulduğunu öğrenince, 13. asırlardan itibaren
Türklerin bölgeyi imar ve inşa için gayretlerini görünce, asırlarca buralarda ya-
şayan insan kitlelerinin hayatlarının örgüsüne ve yaşanmışlar yumağının içe-
riklerini vakıf olunca, Bafra’nın sadece mevcut görünen kent merkezinden, ova-
sından ve ırmağından ibaret olmadığını, asırların derinliklerine kadar uzanan
kültürel ve tarihi birikime sahip olduğunu anlarsanız. 13. asır Anadolu’sunun
tasavvuf ve halk şairi olarak bilinen Yunus Emre’nin “bir ben vardır benden
içeri” dizelerinde dile getirdiği gibi Bafra’nın derinliklerine inildikçe farklı Baf-
raların olduğu görülecektir. Bu tarihi derinliklere vakıf olursanız, Bafra’nın dağ-
ları, taşları, bahçeleri, bağları, sokakları, kaldırmaları, caddeleri, ağaçları ve taş-
ları sizinle adeta konuşmaya başlar. Bir nevi 18. yüzyılda Karaköy, Zeytun, Taş-
köprü, Karaarslan, Müstecap, Engiz veya Üçpınar’dan deve ve yük hayvanların-
dan oluşan kervanların çamurlu ve patika yollardan Bafra kasabasına doğru yol
aldığını görür gibi olursunuz.
Türklerin yönetimine girdikten sonra uzun yıllar çoğunluğu Müslüman ve
Hristiyan inancına sahip insanların birlikte yaşadığı bir yer olan Bafra, 19. asrın
yarılarından itibaren dışarıdan aldığı göçlerle değişim göstermeye başlamıştır.
Kafkasya’dan gelen Çerkezler, Abazalar, Balkanlardan göç eden Müslüman kit-

x
TARİHİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL YÖNLERİYLE BAFRA

leler bu göçün farklı çeşitlilikteki renkleridir. Daha sonraki yıllarda Anadolu-


daki çok sayıdaki vilayetlerden ve çevreden gelen göçlerle modern dönemdeki
Bafra oluşmuştur.
Bafra’nın tarih boyunca oluşan tüm özelliklerini ve zenginliklerini bilmek
için hazırlanan Tarihi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Bafra kitabı, yukarıda an-
latmaya çalıştığımız gerekçeler ve beklentiler çerçevesinde sizler ile buluştu-
rulmuştur. Kitabın hazırlanması her şeyden önce derin bir arzu ve takdire şa-
yan bir gayretin sonucunda olmuştur. Bu çerçevede Bafra Belediye Başkanımız
Sayın Hamit KILIÇ beyin, Bafra’nın geçmişini ve zenginliklerini derli toplu an-
latacak bir çalışmanın olmayışından ve bu yöndeki ihtiyacı dile getirmesiyle bu
eserin hazırlanması çalışmaları başlamıştır. Ebetteki bu tarzdaki bir kitabın tek
bir bilim insanının kaleminden çıkması da mümkündü. Bu şekildeki bir çalışma
uzun zaman dilimini alacağından ve derinliklere inilememesi endişelerinden
dolayı, bu sahada çalışan bilim insanlarını bir araya getirerek, ortaya bir eserin
çıkarılması planlanmıştır. Bunun için de Türkiye’de yüzün üzerinde bilim in-
sanı, tarihini kaleme alacakları şehri yakından görmek için Bafra’ya davet edil-
diler. Bafra kent merkezini, sokaklarını, caddelerini, şehrin örgüsünü, dağlarını
ve tepelerini görme imkânı buldular. Bafra’da iki gün devam eden bilimsel et-
kinliklerden sonra üniversitelerine dönen bilim insanları daha önce belirlenen
konular çerçevesinde araştırmalarını ve çalışmalarını yaparak bizlere gönder-
diler. Gelen çalışmalar, hakem sürecinden ve ilmi tetkikten geçirilerek bu kita-
bın alt yapısı hazırlanmış oldu.
Sadece Bafra’yı konu alan bu çalışma dört kitaptan oluşmaktadır. Her
dört kitapta toplam 96 bilim insanının kaleme aldığı çalışma bulunmaktadır. Bu
vesileyle Bafra’nın geçmiş tarihinin bu günlere taşınmasına katkı veren ve
dünya durdukça var olacak olan bu eserin ortaya çıkmasına vesile olan değerli
bilim insanlarımıza teşekkür ediyorum.
Elinizdeki kitapta da yazıldığı gibi, asırlar öncesinden günümüze kadar
nice milletler, medeniyetler, devletler bu coğrafyadan gelip geçtiler. Bu süre
zarfında bu topraklar üzerinde sayısız ve belirsiz binalar inşa edildi, yollar ya-
pıldı ve ağaçlar dikildi. Yine milyonları geçen insanlar buralarda yaşadılar ve
hayata veda ettiler. Şimdi onlardan geriye kalan hiçbir şey yoktur. Kalan tek şey
yazılı ve çizili olan eserlerdir. Bu nedenle Bafra’da mevcut olan devasa binalar,
yollar ve insanlardan da asırlar sonra geriye bir şey kalmayacaktır. Kalacak olan
tek şey sizin elinizde olan bu eser ve benzerleridir. Bu vesile ile Belediye Başka-
nımız Sayın Hamit KILIÇ’ı bu denli önemli bir kültürel hizmete imza attığı için

xi
OSMAN KÖSE

tebrik ediyorum ve kendisine teşekkür ediyorum. Görevi süresince Bafra’da ha-


yata geçirdiği hizmetlerden asırlar sonrasına intikal edecek yegâne eser elbette
bu kitaplar olacaktır.
Tarihi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Bafra kitabı, Bafra’nın tarihi, kül-
türü ve geçmiş değerlerini bugüne taşıması itibariyle değerli bir eserdir. Artık
bu andan itibaren Bafralılar, üzerinde yaşadıkları coğrafyanın zaman içindeki
yolculuğunu öğrenebileceklerdir. Hayatlarını geçirdikleri toprakları buna göre
anlamlandıracakladır. Bafra’yı yönetenler, bu coğrafya üzerinde halka hizmet
için yarışan siyasetçiler ve bölge üzerinde araştırma yapan bilim insanları bu
esere müracaat edeceklerdir.
Kitabın hazırlanması sürecinde Belediye bünyesinde bir taraftan emek ve
katkı verirken diğer taraftan da kitabın yayınlanmasını heyecanla bekleyenler
oldu. Bu vesileyle her daim bizimle ilgilenen Bafra Belediye Başkan yardımcısı
Şaban HÜRYAŞAR’a ve başkan yardımcısı Ahmet TOKGÖZ’e teşekkür ediyorum.
Tüm süreçlerde katkıları ve gayretleri çok oldu. Bunun yanında her daim bi-
zimle olan belediye personeline de teşekkürlerimi iletmek istiyorum.
Bu vesileyle emeği geçen tüm bilim insanı arkadaşlarıma ayrıca tekrar te-
şekkür ederken, Bafra’yı geçmişten günümüze taşıyan bu değerli esere katkı
vermekten büyük onur duyuyorum.
Nihayetinde bu eser Bafra’nındır; Bafra Belediyesinin ve Başkan Hamit
KILIÇ beyin Bafralılara ve geleceğe ölümsüz bir hediyesidir.
Elbette Tarihi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Bafra kitabı ile ilgili eleşti-
riler olacaktır. Çünkü ortada bir eser vardır. Yapılmış eseri eleştirmek çok kolay
fakat yenisini oluşturmak da o kadar zordur. Şekli ve tonu ne olursa olsun gelen
her türlü eleştiriyi saygıyla karşılarız; çakıl taşları da olsa onları gül demetleri
olarak algılarız.
Tarihi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Bafra adlı bu dört ciltlik eser, Bafra
ve Bafralılar adına devlet-i ebet müddet Cumhuriyetimizin 100. Yılına armağan-
dır.
Bafralılara ve Bafra’yı sevenlere güzel okumalar diliyorum.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Osman KÖSE
12 Ocak 2023

xii
1926 Ramazan Bayramı Kutlamaları Eski Belediye Binası Önü

xiii
İÇİNDEKİLER

Başkan’dan… ................................................................................................................... iii


Editörden ......................................................................................................................... ix

B-OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE BAFRA (Devamı) ....................................... 1


Kafkasya’da Rus Zulmü: Muhacirlerin Bafra’ya İskânı ve Sorunlar (1860 –
1876)
/ Osman KÖSE ................................................................................................................... 5
Tanzimat Sonrasında Bafra’da Rum ve Ermenilere Ait Kilise ve Mekteplerin
İnşa ve Tamir Faaliyetleri
/ Kevser DEĞİRMENCİ .................................................................................................29
1855 Bafra Yangını
/ Emin GÜNAYDIN .........................................................................................................69
On Dokuzuncu Yüzyılda Kızılırmak’ta Nehir Nakliyatını Geliştirme Çabaları
/ İlhan EKİNCİ .................................................................................................................85
Caniklizade ve Hazinedarzade Hanedanlarının Bafrayla Bağlantısı
/ Rıza KARAGÖZ .......................................................................................................... 115
19. Yüzyılda Bafra’da Poşiyan Taifesi
/ Emine DİNGEÇ .......................................................................................................... 137
1860-1865 Yılları Arasında Bafra’da Yapılan İmar Faaliyetleri
/ Pelin İSKENDER KILIÇ ........................................................................................... 151
Reji Döneminde Bafra’da Tütün-Sigara Kâğıdı Üretimi ve Kaçakçılığı Üzerine
Bir Araştırma
/ Fatma UYGUR ............................................................................................................ 167
Bafra’da Amerikalı Protestanların Misyonerlik Faaliyetleri
/ Burcu KURT ............................................................................................................... 185
II. Abdülhamid Döneminde Ermenilerin Zararlı Faaliyetleri Kapmında Bafra
Kazasına Dair Bir Değerlendirme
/ Tuğrul ÖZCAN ........................................................................................................... 207
Sicill-i Ahvâl Defterleri’ne Göre Bafra Doğumlu Devlet Memurları
/ Ali Doğan DEMİR - Ebru KETEN ........................................................................ 225

xv
OSMAN KÖSE

Bafra’da Osmanlı Dönemi Para Vakıfları


/ Özkan Özer KESKİN ................................................................................................ 249
Osmanlı Son Döneminde Bafra Özelinde Çekirge İstilası ve Alınan Tedbirler
/ Abdullah KARA ......................................................................................................... 275
Bafra’dan Osmanlı Donanmasına Malzeme Temini
/ Filiz YILDIRIM ........................................................................................................... 291
“Kızılırmak’ı Aşarsan bir İmparatorluğu Yıkarsın”: Habsburg İmgesinde
Kızılırmak ve Bafra (19. Yüzyıl)
/ Çiğdem DUMANLI.................................................................................................... 307
19. Yüzyıl Ortalarında Bafra’da Yabancılar (Nüfus Defterlerine Göre)
/ Prof. Dr. Güven DİNÇ .............................................................................................. 327
Osmanlı Taşrasında Haberleşme Hizmetlerinin Modernleşmesi: Bafra
Kazasında Posta ve Telgraf Hizmetlerinin Tesisi
/ Hakan TAN ................................................................................................................. 341
Osmanlı Dönemi Haritalarında Kızılırmak ve Bafra
/ Alper Fatih EKİNCİ .................................................................................................. 373
Canik Mutasarrıfı Cemal Paşa’nın Canik Sancağı Kazalarına Yaptığı Seyahat ve
Teftiş Raporunda Bafra (6 Aralık 1905)
/ Mehmet BEŞİRLİ ...................................................................................................... 405
Bafra ve Göç
/ Nedim İPEK ................................................................................................................ 417
Salnamelere Göre Bafra
/ Kadir Tekin ERTEKİN ............................................................................................ 451
Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Bafra Hapishanesi
/ Mucize ÜNLÜ ............................................................................................................. 465
Osmanlı Döneminde Bafra Kaymakamları
/ Ayşegül ALTINOVA ŞAHİN ................................................................................... 495

xvi
B-OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE BAFRA
(DEVAMI)

1
Bafra Kızılırmak Köprüsü

3
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA
İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)

Prof. Dr. Osman KÖSE1

Giriş
Rus yayılmasının bir sonucu olarak, Kırım ve Kafkasya’dan 1770’li yıllar-
dan sonra Samsun ve çevresine çok sayıda muhacir geldi. Kırım savaşından
(1853-1856) sonra Rusya, Kafkasya’daki demografik yapıyı kendi lehine değiş-
tirmek için bu bölgede baskılara ve savaşa önceki dönemlere göre kıyasla biraz
daha hız verdi. Bu süreçte bölgeden bir yolunu bularak Anadolu’ya gelen muha-
cir grupları giderek artmaya başladı. Kafkasya’da Ruslara karşı direnişin ön-
cüsü olan Müridizm hareketinin lideri Şeyh Şamil’in 6 Eylül 1859 tarihinde Rus-
lara esir düşmesi ile buradan göçler önceki yıllara göre artarak kitlesel hale dö-
nüştü. Bafra’da da görüldüğü gibi Anadolu halkı, şefkat ve misafirperverlik duy-
guları ile gelenlere kucak açtı; ev ve iaşe gibi yardımlarda bulundu. Lakin 1860
yılından sonra muhaceret sayısındaki artış, devleti ve toplumu bazı zorluklarla
karşı karşıya bıraktı. Osmanlı Devleti’ne gelen muhacirlerin geldikleri nokta-
larda bulunan Muhacirin Komisyonu yetkilileri vasıtasıyla, gelen muhacirlerin
sayıları kabaca bilinmektedir. Sadrazam Ali Paşa’nın bu hususta Ağustos
1864’te Padişah Sultan Abdülaziz’e sunduğu bir raporda, 1855-1864 yılları ara-
sında gelen 595 bin muhacirden bahsedilmektedir.2
Kafkasya’dan muhaceretin kitlesel hale dönüşmesiyle Osmanlı Devleti 5
Ocak 1860’da Muhacirin Komisyonu’nu kurdu. Ticaret Nezaretine bağlı olarak
çalışan komisyonun başkanlığına ise Trabzon Valisi Hafız Paşa getirildi. Muha-
cirlerin yerleştirildiği bölgelere genel olarak bakıldığında Trabzon göçün en yo-
ğun olarak geldiği yer idi.3

1 Milli Savunma Üniversitesi


2 Mehmet Demirtaş, “Kırım Savaşı Ve 93 Harbi Sürecinde Osmanlı Memleketine Gelen Göçmenle-
rin Sevk ve İskânları”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 41, Erzurum 2009, s.
221.
3 Ufuk Erdem, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Muhacir Komisyonları Ve Faaliyetleri (1860-1923), An-

kara 2018, s. 75.; Abdullah Saydam, “Muhacir”, TDVİA, Ek. 2. Cilt, İstanbul 2019,s. 286 – 288.

5
OSMAN KÖSE

Osmanlı Devleti, gelen muhacirlerin fazlalığından dolayı bunların iskân


ettirilmelerinde sıkıntılar yaşamakla beraber, Rusya’nın bu mücadelede başa-
rılı olacağının tahmin edilmesinden dolayı, bir taraftan da göçü teşvik edici dav-
ranışlar göstermekte ve imkânlar sağlamaktaydı. 1863 yılında Kafkasya’daki di-
renişi büyük ölçüde kıran Rusya, 1864 yılında Vubıhları da sindirerek, Osmanlı
Devleti’ne yönelik muhaceretin zirveye ulaşmasına sebep oldu.4 Bu kapsamda
Rusya, Kafkasya’nın yerli ahalisi Türk, Çerkes ve diğer Müslüman unsurları bir
ay zarfında yerlerini terk etmeye zorladı. Müslümanların tahliye edildiği yerlere
de Rus, Alman, Kozak, Rum ve Ermenileri yerleştirdi.5
a ) Bafra’ya Muhaceret ve Sorunlar
Kafkasya’dan gelen muhacirlerin çoğu İstanbul, Trabzon, Samsun, Sinop,
Rize, Batum gibi bölgelere yerleştiler. Bir kısmı ise kara yolu ile Kars ve Batum
üzerinden Anadolu’ya geldiler. Buralardan da iskân için iç kesimlere gönderil-
diler.6
Samsun, Kafkas muhacirlerinin yoğun olarak geldiği bir liman kentiydi.
Buraya, Trabzon üzerinden veya doğrudan deniz yoluyla gelen muhacirlerin,
farklı vilayet, kaza ve köylere geçici iskânlarında mağduriyet yaşamamalarına
özen gösteriliyor ve iskân yerleri belirleninceye kadar burada tutuluyorlardı.7
Samsun’a bağlı bir kaza olan Bafra da, 1860 yılından itibaren geçici veya sürekli
iskân edilen muhacirlerden bir kısmının geldiği yer oldu. Vatanlarını mecburen
terk ederek göç yollarına revan olan Çerkesler, Kafkasya’dan gelirken, Osmanlı
Devleti’nde mutlu bir yaşamın kendilerini beklediğine inanıyorlar ve yeni va-
tanlarında emniyet içinde olacaklarına ve rahat edeceklerine inanıyorlardı. 8

4 Vahit Cemil Urhan, “Kosova’ya Yapılan Çerkes Göçü ve İskânı (1864-1865)”, Belleten, Sayı: Ara-
lık 2021, Cilt 85 - Sayı 304, S. 991-1024; 21 Mayıs 1864’te Kbaada Yaylası’nda yapılan savaşı Çer-
kesler kaybetti. Ruslar, Çerkeslere yönelik büyük bir katliam ve soykırım uyguladı. Abdullah Say-
dam, “Soykırımdan Kaçış: Cebel-i Elsineden Memâlik-i Mahrûsaya”, 1864 Kafkas Tehciri, Kaf-
kasya’da Rus Kolonizasyonu, Savaş ve Sürgün, edit. Mehmet Hacısalihoğlu, İstanbul 2014, s. 78.
5 Nedim İpek, “Kafkaslar’dan Anadolu'ya Göçler (1877-1900)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eği-

tim Fakültesi Dergisi, 1991, Cilt 6, S. 1, s.100; Ruslar Kuzey Kafkasya’da Müslüman ahaliden bo-
şalttığı yerlere Hristiyan olmak kaydıyla farklı milletleri yerleştirmişse de Kozaklar, Kaf-
kasya’daki kolonileştirme faaliyetlerinde Kozaklar başat rol oynamıştır. Abdullah Temizkan, “18.
ve 19. Yüzyılda Rusya’nın Kuzey Kafkasya’yı Kolonileştirmesinde Kozakların İşlevi”, 1864 Kafkas
Tehciri, Kafkasya’da Rus Kolonizasyonu, Savaş ve Sürgün, s. 137 – 170.
6 Ferhat Berber, “19. Yüzyılda Kafkasya’dan Anadolu’ya Yapılan Göçler”, Karadeniz Araştırmaları,

Güz 2011, Sayı 31, s. 21.


7 İbrahim Serbestoğlu, “Kırım Savaşı Sonrasında Samsun'da Göç Ve Göçmen Sorunu”, Geçmişten

Geleceğe Samsun, Edit. C. Yılmaz, Samsun 2006, s. 83 – 114.


8 Jülide Akyüz, “Göç Yollarında; Kafkaslardan Anadolu’ya Göç Hareketleri”, Bilig, Yaz/2008, Sayı

46, s. 39.

6
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)

Bafra’nın “ahalî-i kadîmesi” ise bu zamana kadar muhtemelen adını bile duyma-
dıkları bir bölgeden, kültürleri ve yaşamları farklı bu insan kitleleri ile tanış-
maya, aynı ortamda yaşamaya ve kaynaşmaya başladılar.

1860 yılında itibaren kalıcı ve geçici iskân için farklı muhacir kabileleri
gelmeye başladılar. Gelen muhacir kabilelerini, bir plan dahilinde Muhacirin
Komisyonu gönderiyordu. Bu yılın ilk aylarında Bafra’da geçici iskâna tabi tu-
tulan muhacirlerden 500 kişilik bir grubun varlığı dikkati çekmektedir. Bafra’da
bir süre kalacak olan bu grup, uygun zamanda Amasya üzerinden kalıcı iskân
yerleri olan Sivas’a gideceklerdi. Fakat 1860 yılı kış ayı bölgede çok çetin geçti-
ğinden Bafra’da ikametleri Mart ayı sonuna kadar uzatıldı. Bu süre zarfında ba-
rınma ve konaklamaları Muhacir Komisyonu’nun gözetiminde ve tayin ettiği
yerlerde olmaktaydı. Muhacir grup, kışın şiddeti geçtikten sonra hasat zama-
nına kadar yeni yerleşim yerleri olan Sivas’a ulaşmış olacaklardı.9
Bafra’ya yerleşenlerden bir kısmı da Kafkasya’dan gelen Abazalardır.
Abazalar, Trabzon üzerinden Samsun’a gelmekteydiler. 1861 yılı başlarında
Bafra’da iskâna tabi tutulan 30 hanede yaklaşık 300 nüfusu bulan Abazalardan
oluşan kafile, Mercan kabilesindendi ve burada sürekli iskâna tabi tutuldular.

9 A.MKT. MHM, 209/ 64, Kamil Paşa’ya, 8 Şaban 1277 ( 19 Şubat 1861. 209 /64, Canik Mutasarrıfı;

210 /55, Muhacir Komisyonu Riyasetine, 15 Şa’ban 1277 ( 26 Şubat 1861)

7
OSMAN KÖSE

Fakat daha önce aynı kabileden gelenler Sivas’ın Kilmigad10 kazasına bağlı Hal-
kalı Çayır köyüne yerleştirilmişlerdi. Bafra’da meskûn Abazaların, Muhacir Ko-
misyonu’na yaptıkları müracaatta, akrabalarının yanlarına yerleştirilmek istek-
leri olumlu karşılanarak, onların da 1861 yılı ilkbaharında Halkalı Çayır ve etraf
köylere iskân edilmelerine karar verildi. Muhacirlerin istedikleri yere güven
içinde ulaşmaları, Muhacir Komisyonu’nun gözetiminde, Trabzon Valiliği ve Si-
vas Mutasarrıflığı’nın iş birliğinde yapılmaktaydı. Muhacir Komisyonu kararına
göre muhacirlerin fakir olanlarına günlük yarımşar kıyye ekmek (nan-ı aziz)
veya mukabili ödenek tahsisi ediliyordu.11

Şeyh Şamil ( 1797 – 1871)

Amasya da Kafkasya’dan gelen muhacirlerin geçici ve kalıcı iskân edildik-


leri yerdendi. 1862 yılında burada bulunan 3 bin 400’ü aşkın muhacirden 300

10 Kaza günümüzde Sivas’ın idari taksimatında yer almamaktadır. Osmanlı döneminde kazaya
bağlı köylerin çoğunluğu Yıldızeli ilçesine bağlıdır. Sezgin Zabun, “Sivas Sancağı Kilmigad Kazası-
nın 1838 Tarihli Nüfus Defteri Verilerine Göre Meskûn Erkek Ahalisinin Demografik Özellikleri
Ve Eşkâlleri”, The Journal of Academic Social Science Studies ( Jass), Yıl: 13 - Sayı: 79, s. 483-495,
Bahar 2020, 483 – 495.
11 A.MKT. MHM. 212/39, Sivas Mutasarrıfı Ahmet Paşa’ya ve Trabzon Valisi Cemal Paşaya, 29 Şa-

ban 1277 ( 12 Mart 1861); Bir kıyye 400 gram ve bir dirhem 3.08 gr civarı değerindedir. Buna
göre Yarım kıyyenin karşılığı olarak günlük 616 gram ekmektir. Halil Sahillioğlu, “Dirhem”,
TDVİA, 9, İstanbul 1994, s. 368- 371; Cengiz Kallek, “ Okka”, TDVİA, 33, İstanbul 2007, s. 338- 339.

8
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)

kadarı iskân için Bafra ve Bozok’a ( Yozgat) gönderildi. Bafra ve diğer bölgeler-
deki ahali, Rus zulmünden kaçarak sefil ve perişan bir şekilde gelen muhacir-
lere yardım için seferber oldular. Bafra’ya yakın mesafede olan Havza, Merzifon,
Gümüşhacıköy, Osmancık ve Zeytun’da halk, kendi çabalarıyla evler inşa ettiler
ve devlet kanalıyla bu evler Kafkas muhacirlere dağıtıldı.12
Kafkasya’da kabile kültürü yaygın olduğu için, Bafra’ya gelenlerin geneli
kabile halindeydiler. Rus zulmünün ortaya çıkardığı şartlar gereği ayrı düşenler
de yukarıda ifade edildiği gibi Muhacir Komisyonu vasıtasıyla iskân edildikleri
yerlerde birleşiyorlardı. Muhacir kitlelerinin istekleri, yevmiyelerinin veril-
mesi, acil olarak iskân edilmeleri, ihtiyaçları karışlayacak kadar arazi tahsisi ve
evlerinin ormanlık alanın kenarlarına yaptırılmasıydı. Bafra’ya bu şekilde ge-
lenlerden Mahos kabilesinden 2 ailenin kalabalık sayıdaki Yarşil kabilesi ile
Trabzon ve Samsun güzergâhından Bafra’ya ulaşmaları örnek olarak verilebilir.
İki ailenin, aynı mahalde kalmayı istemeyip farklı köylere iskân talep edilmeleri
dikkati çekmektedir. Bu sırada Gürgenlik, Çiftlik ve Kayacık adı verilen mahaller
“hâlî” olduklarından, yevmiyelerinin “miri” tarafından karşılanarak buralara
iskân edilmelerini talep ettiler13.
Muhaceret, vatanı istek dışı ve zoraki terk ile oluştuğundan, parçalanmış
aileler, kayıplar ve perişanlıklar hayatın rutinleri olarak görülebiliyordu.
Bafra’ya gelen muhacirlerde de kalıcı iskân edilenlerin bir müddet sonra, kabi-
lelerinin veya ailelerinin parçaları olan insanlarla bir araya gelme mücadele-
sinde oldukları görülmektedir. Muhacir kesafeti çok fazla olduğundan, İskân
Komisyonu’nun bildirdiği yerlerden farklı olarak değişik mahallere iskân edi-
lenler de oluyordu. Bu durumda olan muhacirler, gittikleri yerlerin mahalli yö-
neticileri kanalıyla Muhacirîn Komisyonu’na müracaat ederek, asıl yerleştiril-
mek istedikleri birime intikal ediyorlardı. 1861 yılında Bafra’ya sehven gelen
Hacı Ali bu kabilden gelen bir muhacirdi.14
Farklı bölgelere gönderilen muhacirlere, akrabalarının bulunduğu
Bafra’ya iskân için müracaat mercii olan Muhacir Komisyonu’nun tavrı, yol
masrafları kendilerine ait olmak üzere iskân taleplerini kabul etmek yönünde
oluyordu. 1864 yılında iskân için Bolu’ya gönderilen Abzeh ve İshak’ın

12 A.MKT. MHM. 241/72, Amasya kaymakamı Salih Paşa’ya, 3 Rebiulahır 1279 ( 28 Eylül 1862)
13 A.MKT. UM. 709/38, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 7 Rebiulahır 1280 (21 Eylül 1863)
14 A.MKT. MHM. 326 / 19, 8 Şevval 1281 ( 6 Mart 1861)

9
OSMAN KÖSE

Bafra’daki akrabalarının yanına gelişleri bu şekildedir.15 Yine aynı şekilde yan-


lışlıkla Bandırma’ya giden Berkmez, yol masrafları aileye ait olmak kaydıyla
Bafra’ya gönderilmek üzere İskân-ı Muhacirin Komisyonu memuru Necip
Efendi’ye teslim edildi.16 Bafra’da iskân edilen Vubıh kabilesinden Kalubat’ın da
Soma’da iskân edilen kız kardeşi Bafra’ya getirildi.17 Vize kasabasına yerleştiri-
len Hacı Canbolat, 11 kişilik ailesiyle, masrafları devlet tarafından verilmek
üzere kabilenin çoğunluğunun iskân edildiği Bafra’ya getirilerek tekrar iskân
edildi.18 Kalubat oğlu Mehmet’in ise 3 cariyesi, masraflarını kendi karşılamak
üzere iskân edildikleri Bafra’dan İstanbul’a nakledildi.19 Sultan Abdülaziz'in ha-
nımlarından dördüncü kadın efendinin “vekil-i harcı” Hacı İsmail Ağa’nın Kara-
köy’de iskân edilen kardeşi Ahmet Ağa’nın yanında bulunan 8 yaşındaki Hafize
adlı cariyesi de talebi üzerine aynı gerekçelerle İstanbul’a gönderildi.20 Bu tür
aile birleştirme ve nakillerinde iki tarafın da görüşü ve onayı alındıktan sonra
talep hayata geçirilmekteydi
İlk zamanlarda memurların ve yerel ahalinin Kafkas muhacirlerine yöne-
lik tavırları, ileriki yıllarda, sayının gittikçe artması ile değişiklik göstermeye
başlayacaktır. Bafra’da Muhacir kitlelerinin en yoğun olarak geldiği 1864 yı-
lında, daha önce elinde olan imkânları muhacirlerle paylaşma davranışları gös-
teren fırıncıların ilerleyen vakitlerde bozuk ve noksan gramaj ekmek vermeleri
gibi suiistimaller zaman içinde sıkça görülecektir. Muhacirin Komisyonu’nun
önlem alınması için başvurduğu Canik Mutasarrıflığı, gittikçe gelişen bu tarz
olayların önünü almak için Bafra’da “noksan nan-ı aziz veren” fırıncıları cezalan-
dırma yoluna gitti.21
Muhacir kitlelerinin en yoğun geldiği 1864 yılı yazında Bafra ve Çar-
şamba’da geçici iskân edilen veya edilmeyi bekleyen 30 binden fazla muhacir
bulunuyordu. Muhacirlerin kitleler halinde gelmeleri sebebiyle, ihtiyacı karşı-
lamada bazen yetersizlikler ve sorunlar oluşmaktaydı. Muhacirin Komis-
yonu’na muhacirlerin ulaştırdığı şikâyetlerde, muhacirlerin yarıdan fazlasının
tayinat alamadığından, aç olarak dolaştıklarından bahsedilmekte, kaza müdürü

15 A.MKT. UM. 804/ 19, Bolu Sancağı kaymakamlığına, 17 Rebiulahır 1281 ( 19 Eylül 1864)
16 A.MKT. UM. 811/31, İskân-ı Muhacirin Memuru Necip Efendiye, 17 Cemaziyelevvel 1281 ( 18
Ekim 1864)
17 A.MKT. UM. 819 / 57, Karesi Sancağı Mutasarrıflığına, 28 Cemaziyelahır 1281 ( 28 Kasım 1864
18 A.MKT. UM. 888 / 19, Tekfurdağı Sancağı Kaymakamlığına, 29 Şaban 1282 ( 17 Ocak 1866)
19 A.MKT. UM. 913/ 75, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 13 safer 1283 ( 27 Haziran 1866)
20 A.MKT. UM. 1033 / 38, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 19 Muharrem 1288 ( 10 Nisan 1871)
21 A.MKT. UM. 796/10, Canik Sancağı mutasarrıflığına, 10 Rebiulevvel 1281 ( 13 Ağustos 1864)

10
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)

ve meclis azalarının kaba ve uygunsuz davranışları dile getirilmekteydi. Muha-


ceret günlerinde Samsun ve Bafra’da muhacirlerin yaşamları ve sorunları gaze-
telere de konu oluyordu. Gazetelere yansıyanlar ve başkent İstanbul’a ulaşan
istihbârî bilgiler, muhacirlerin yaşadıkları sıkıntıları doğrulamaktaydı. Bafra’da
muhacirlerin karşılaşacağı muhtemel sıkıntıların çözüm mercii devlet adına Ca-
nik Mutasarrıflığı ve Bafra kazasındaki görevlilerdi. Şikâyetlerin yoğunlaşması
üzerine, bir taraftan yardımların doğrudan memurlarca dağıtımı yoluna gidili-
yor, diğer taraftan da Canik, Bafra ve diğer idari birimlerdeki görevlilere, gelen
muhacir gruplara “merhametle” davranmaları için tavsiyelerde bulunuluyordu.
Görevlilere gönderilen resmi yazışmalarda, Kafkas muhacirlerinin Ruslardan
çok zulüm gördükleri, bu zulme dayanamayarak mecburen vatanlarını terk
edip “takım takım dökülüp gelerek” Osmanlı Devleti’nin merhametine sığındık-
ları vurgulanarak, onlara şefkatle yaklaşmaları tembihleniyordu.22
1864 yılında, kış ayı yaklaşmasına rağmen kalıcı olarak iskân edileme-
yenler epeyce vardı. Osmanlı Devleti’nin tavrı, gelen muhacirlerin bir an evvel
yerleşerek üretime katkı vermeleri, vergi verecekleri duruma erişmeleriydi.
Muhacirlerin de arzuları, kalıcı olarak evlere yerleştirilmeleri, ziraat yapacak-
ları bir yere iskânlarıydı. İskânlardaki aksamalar, sayının gittikçe artan yoğun-
lukta olması, gelecek muhacir kitlelerinin sayısını tahmindeki güçlükten kay-
naklanıyordu. Havaların soğumaya başladığı Bafra’da Ekim 1864’de 260 kişiyi
bulan 20 hanelik “yetim ve yetîmelerden” oluşan Çerkes emirlerinden Memhur
Beyin hanesi de bir yere iskân edilemeyenlerdendi. Memhur Bey’in sadarete ka-
dar ulaşan şikâyetinden Bafra’da iskânın gecikme sebeplerinden bazıları kıs-
men anlaşılmaktadır. İskân edilemediklerinden ve yevmiyelerini almadıkların-
dan şikâyetçi olan Memhur Bey, Bafra Kaza Meclisi’nde Ahmet Efendi’nin engel
ve muhalefetinden bahsetmektedir. Kışın gelmesi ile telef olma korkusu yaşa-
dıkları belli olan ailenin tek arzusu hayatta kalabilmek için günlük tayinat veril-
mesi ve iskân edilmeleridir.23
Kitlesel göçün zirveye ulaştığı 1864 yılında, Bafra ve Samsun yöresinde
kışın şiddetinden dolayı hayat şartları iyice zorlaşmıştı. Muhacirlerin, şikâyet-
lere dönüşen sorunlarına bakıldığında, sorunlara çözüm bulunamamasında
Bafra kazası yöneticilerinin paylarının büyük olduğu anlaşılmaktadır. İstan-
bul’a kadar ulaşan şikâyetlerde, muhacirlere yardım konusunda sorumlu birisi
olan Bafra kaza müdürünün adı ön plana çıkmaktadır. Şikâyetlere göre, Bafra

22 A.MKT. MHM. 309/54, Muhacirin Komisyonu’na, 18 Rebiulevvel 1281 ( 21 Ağustos 1864)


23 A.MKT. UM. 812 / 19, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 21 Cemaziyelevvel 1281 (22 Ekim 1864)

11
OSMAN KÖSE

kaza müdürü, muhacirlerin gündelik yevmiyelerinin verilmesine engeller çıka-


rıyor, hak talebinde bulunan muhacirleri darp ediyor veya hapse attırıyordu.
Muhacirlerin Canik ve Sadarete gönderdikleri arzuhallerdeki iddialara göre, se-
faletten ve idarecilerin şiddetinden vefat edenler olmakta, imkânsızlıklardan
cenazeler günlerce defnedilememekteydi. Bu iddialara yönelik, Bafra kaza mü-
dürü hakkında soruşturma başlatılmış ve muhacirlerin sorunları giderilmeye
çalışılmıştır. Fakat benzer şikâyetler ve hoşnutsuzluklar sonraki aylar ve yıl-
larda da devam etmiştir.24

Karaköy de Bafra’ya gelen Kafkas muhacirlerin geçici iskân edildikleri bir


yerdi. 1864 yılı sonlarında 75 haneden oluşan Çerkes muhacirlerden oluşan bir
kabile buraya yerleştirilmişti. Benzer şikâyet örneklerini burada da görmek
mümkündür. Ocak 1865’te Muhacirin Komisyonu’na kabile adına dilekçe veren
Pismaf, yevmiye alamadıklarından ve iskân edilmeyi beklediklerinden bahset-
mektedir. Evlerinin inşa edilmesi, günlük tayinat ve ziraat için arazi talebi istek-
ler arasındadır. Pismaf’ın İstanbul’a ulaşan dilekçesi, yerel yöneticileri töhmet
altında bırakıcı mahiyettedir. Öyle ki, muhacirlerin açlıktan ormanlara savuşa-
rak kurt ve köpekleri yediklerinden bahsetmektedir.25

24 A.MKT. UM. 820/8, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 2 Recep 1281 ( 1 Aralık 1864)
25 A.MKT. UM. 826/22, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 7 Şaban 1281 ( 5 Ocak 1865)

12
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)

Aynı tarihlerde Karaköy ve Tatlı Elma adlı yere, Çerkes emirlerinden


Hüseyin Bey’in önderliğinde 200 hanelik başka bir Çerkes kabilesi daha yerleş-
tirilmiştir. Hüseyin Bey’in İstanbul’da saray çevrelerine yakın akrabaları da bu-
lunmaktadır. Geldikten sonra İstanbul’da akrabası olan Ferik ( Korgeneral) Ali
Berri Bey ile irtibata geçmiş olmalı ki, sadaretten Canik Mutasarrıfına gönderi-
len yazıda, Paşa’nın “müte’allikatından” Hüseyin Bey’in iskân edilerek yevmiye-
lerinin verilmesi istenmiştir. Kafkasya’dan gelen muhacirler, kendilerine kucak
açan Osmanlı Devleti gibi bir sıcak yuva olduğu için şanslıydılar fakat Hüseyin
Bey’in kabilesi, diğer muhacir grupları içinde daha da şanslıydı. Çünkü akrabası
Ferik Ali Berri Bey, onların iskân ve durumlarını yakından takip etmektedir ve
bu konuda sadaret, Canik Muhassıllığı’ndan durumları ile ilgili cevabi bilgi talep
ediyordu.26
Muhacirler, Kafkasya’dan Bafra’ya ulaşıncaya kadar hastalık, açlık ve bit-
kinlikten yollarda çok kayıplar verdiler. 1864 yılı sonlarında Bafra’ya muhace-
ret eden ve kent merkezinde 9 hane olarak yerleşen İmam Hüseyin Efendi bu
acıyı yaşayanlardandır. Hüseyin Efendi, Kafkasya’dan yola çıkarken 30 hane
iken, Bafra’ya ulaştıkları 1865 yılı başlarında ancak 9 hane kalabilmişlerdi. Ve-
fatların bir kısmının Bafra’da olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Hüseyin Efendi,
Bafra’nın havasının uyumsuz olduğunu ileri sürerek, bir müddet sonra Alaçam
ile Zeytunlu arasında bir yere iskân edilmelerini talep etti. İmam Hüseyin Efendi
de gündelik tayinatlarının verilmesini talep ederken, öküz, tohumluk, zirai
imkânlar ve ziraat yapabilecekleri bir arazi istemektedir.27
1864 yılında göçmenlerin kitleler halinde gelmesinden sonra aynı yılın
sonlarından sonra göç seyrekleşti. Bununla beraber de Muhacirin Komis-
yonu’nun işleri azaldı ve 27 Kasım 1865’te komisyonun görev ve yetkileri farklı
birimlere devredildi. Bu nedenle 1865 yılından itibaren Bafra’da daha önceden
gelmiş muhacirlerin sürekli iskânları ve sorunlarının çözümü ön plana geçti.

26 A.MKT. UM. 827 /37, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 12 Şaban 1281 ( 10 Ocak 1865)
27 A.MKT. UM. 830 / 60, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 3 Ramazan 1281 ( 30 Ocak 1865)

13
OSMAN KÖSE

1866 yılından sonra, önceki yıllara göre az da olsa muhacir akını devam
etti. Aynı yıllarda Bafra’ya gelenler, önceki yıllarda iskân edilenlerle benzer so-
runları yaşamaktaydılar. Mesela, 1865 yılı sonarına doğru 4 hane ile Bafra’ya
gelen ve daha sonra Kürt köyüne iskân edilen Abazıh kabilesinden İsmail’in bir-
kaç ay sonra idari makamlardan talebi öküz, tohumluk ve diğer zirai levazıma-
tın verilmesiydi.28 Bu yıllarda kalıcı iskân bekleyen ailelerin çok sayıda olduğu
dikkati çekmektedir. Bu durumun oluşmasında, 1864 yılında kitlesel halde ge-
len muhacirlerden çoğunun hâlâ yerleştirilememesi veya yerleştirildikleri yer-
lerde ihtiyaçlarına cevap verilememesiydi. Bu durum ortadayken, 1866 yılın-
dan sonra kayda değer muhacir kafilelerinin gelmeye devam etmesi, sorunların
çözümünde aksamaları oluşturuyordu. Abazıh kabilesi de 1866 yılı sonlarında
Bafra’ya gelenlerdendi. Kabilenin önderi olan Mansur Bey, İhtiyaçlarının karşı-
lanması için Bafra’daki yerel makamlardan olumlu bir sonuç alamamış olacak
ki, sadarete kadar ulaşmış ve sadaret Canik Mutasarrıflığı’ndan Mansur Bey’in
iskân durumu ile bilgi talep ediyordu. Mansur Bey, sadarete gönderdiği arzu-
halde 20 hane olarak 6 aydır yevmiye ve tayinat alamamaktan, yarım lokmaya
muhtaç durumda olduklarından, 1 akçe ve habbelerinin dahi olmadığından
bahsetmektedir.29

28 A.MKT. UM. 887/ 96, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 27 Şaban1282 ( 15 Ocak 1866)
29 A.MKT. UM. 949/49, Mansur Bey’in Arzuhali, 25 Şaban 1283 ( 2 Ocak 1867)

14
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)

Bafra’da kalıcı iskân edildikten sonra, arazi azlığı ve geçinemememe gibi


şikâyetlerle fazladan arazi talebinin çokluğu dikkati çekmektedir. Kumcağız’a
yerleştirilen aynı kabileden 150 kişiyi aşan muhacir nüfus adına 1867 yılında
Çerkes beylerinden Müteveffa Hafız Paşa’nın kardeşi Hüseyin Bey’in talebi bu
yöndedir. Kumcağız verimli bir arazi olmasına rağmen, iskân esnasında “levazı-
mat-ı iskaniyenin” verilmediğinden, arazinin yetersiz olduğundan ve bu nedenle
sefalet içinde olduklarından bahsedilmektedir. Hüseyin Bey ve ailesi Kumca-
ğız’da evlerini kendilerinin yaptığını, bu hanelerin ücretini, tohumluk, öküz,
edevat-ı ziraat ve tayinat talep ederken etrafta Vakıf arazilerin ve boş çiftlikle-
rin olduğunda söz ederek bu yerlerin de kendilerine verilmesini istemektedir.30
Yerel yöneticilerin bu taleplere hemen çözüm bulamadıkları anlaşılmaktadır.
Hüseyin Bey’in 1868 yılında da “onyedi aydır yevmiye alamama”, emsal muha-
cirlere verilen öküz, tohumluk, zirai aletler ve hane bedeli talebiyle “kendimize
bakacak durumda değiliz”, “lütfen ve merhameten yardım edin” diyerek hak ara-
yışına devam ettiği görülmektir.31
Muhacirlerin, iskân edildikten sonra zaman içinde ziraat yaptıkları arazi-
ler yetersiz kalmış, satın almalar yoluyla ziraat yaptıkları alanları genişletmeye
çalışmışlardır. Fakat görüldüğü kadarıyla yerli ahali arazi ve çiftliklerini muha-
cirlere satmak istememektedirler. Bununla ilgili 1871’de gerçekleşen Engiz’de
bir çiftliğin satış hikâyesi dikkati çekmektedir. Birkaç yıl önce muhaceret eden
Hüseyin Bey önderliğinde bir Çerkes kabilesi, Engiz’de bir çiftliğin yarısına yer-
leştirilmiş fakat nüfusun 150 haneyi aşkın olmasından dolayı çiftlikte yapılan
ziraat, ailenin ihtiyaçlarına yetmeyecek hale gelmişti. Bu sırada çiftliğin diğer
yarısının sahibi olan Osman Paşazade Nuri Paşa’nın hanımı çiftliği Sivaslı ve ko-
yun ticareti ile uğraşan Abdullah oğlu Molla Mehmet’e sattı. Muhacir Hüseyin
Bey, çiftliğin yarı sahibi olarak diğer yarısını almaya kendilerinin hakkı oldu-
ğunu, etrafı orman ve bataklık olan çiftliğin diğer yarısını satın alan kişinin ti-
caretle uğraştığından ziraat işlerine bakamayacağını, arazinin “hâlî” kalacağını
dile getirerek satışı iptal ettirmek için Trabzon Vilayetine müracaat etti. Trab-
zon Vilayet Meclisi de, çiftliğin satış maliyeti ve satın alan kişinin yaptığı mas-
rafları vermek kaydıyla satışın iptal edilmesi ve muhacir Hüseyin Bey’e veril-
mesini kararlaştırdı.32

30 A.MKT. UM. 967 / 25, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 20 Zilhicce 1283 ( 25 Nisan 1867)
31 A.MKT. UM. 1017 /87, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 19 Şevval 1284 ( 13 Şubat 1868)
32 ŞD. 2860/ 19, Trabzon Vilayetine, 19 Rebiulevvel 1288 ( 6 Ağustos 1871)

15
OSMAN KÖSE

1877 yılında Bafra

1873 yılında bile Hüseyin Bey hala çiftliğin alım işiyle uğraşmaktadır.
Çünkü istenen arazi bedelini temin edememiştir. Hüseyin Bey, 3 yıl aşardan
muaf tutulması veya satın alma bedeli olan 120 bin akçeyi taksitle ödemek
üzere devletten borç talebinde bulundu. Fakat Hüseyin Bey 9 yıl önce gelerek
iskân edildiği için artık “ahali-i kadime” statüsünden olduğundan âşârdan muafı
mümkün görünmemektedir. Yalnız hayvanları ve hasılatı telef olanlar için dev-
letin “kefalet-i müteselsile” ile verdiği borçlandırmaya yönelik emsal uygulama-
ları vardır. Osmanlı Devleti’nin, muhacirlerin yaşamlarını kolaylaştırmaya yö-
nelik politikası da dikkate alınarak, çiftlik bedelinin yarısının Hüseyin Bey’in
ödemesi ve diğer yarısını da 3 senede geri ödenmek kaydıyla, talebine olumlu
cevap verildi.33
Fakat bu müddet zarfında arazinin sahibi olan Hacı Mehmet Ağa, Canik
İdare Meclisi’ne verdiği arzuhalle arazi satışından vazgeçti. Mehmet Ağa’ya göre
muhacirler, çiftliğe ilk geldiğinde 333 kişiydiler ve devlet onlara çiftliğin yarısı
olan 1200 dönüm arazi vermişti. Arazinin veremliliği ve genişliği dikkate alın-
dığında söz konusu nüfusa oranla fazlasıyla yettiği görülmektedir. Fakat bu me-
seleyi takip eden ve diğer muhacirleri bir fikir noktasında toplayan Hüseyin Bey
ve Zekeriya Bey’dir. Çünkü onlar arazinin tamamını almak suretiyle, çevreden

33 A.MKT. UM. 1270 / 15, Muhacirin Komisyonu riyasetine, 9 Rebiulahır 1290 ( 6 Haziran 1873

16
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)

Çerkes muhacir kabilelerini buraya davet ederek “kuvvetlenmek” istemektedir-


ler. Bunun dışında söz konusu satılması talep edilen arazide müste’cir olarak
200 seneden beri 80 hane geçimini sağlamaktadır. Çiftliğin yarı hissedarı Meh-
met Ağa, arazinin satışının “ahali-i kadime” olan müste’cir hanelerin zor du-
rumda kalmasına sebep olacağından, satıştan vazgeçilmesini talep etmiştir. 34
Fakat Şura-yı devlet, bu tartışmaya 1875 yılında son noktayı ancak koyabildi;
Osmanlı Arazi Kanunnamesi 45. Maddesine göre çiftlik, muhacirler ve
müste’cirler arasında ihtiyaçlarına göre taksim edilerek satıldı. Arazinin sahibi
olan Mehmet Ağa’ya da Şura-yı devletçe kararlaştırılan bedel ödendi.35
1870 yılına gelindiğinde, 10 yıldır farklı vilayet ve sancaklarda muhacir-
ler iskân edilmekte ve sosyal hayata katılmaları sağlanmaktaydı. Zaman içinde
muhacirlerden kaynaklı asayişi bozan gelişmeler olduysa da devletin merha-
met ve şefkatle yaklaşımı sayesinde sonları suhuletle neticelendi. 1870 yılından
sonra devlet, Kafkasya muhacirlerinin yaşamlarını daha da iyileştirme ve ıslah
için bir dizi çalışmalar başlattı. Muhacirler planlı bir şekilde iskân edilecekleri
yerlere yerleştirilmişlerse de, 10 yıl içinde yer değiştiren ve planlama dışı hare-
ket eden muhacirlerin olabileceği düşüncesiyle idari birimlere gönderilen yazı-
larda, meskûn muhacir olup olmadığı sorgulaması yapıldı. Bu uygulama çerçe-
vesinde muhacirlerle meskûn kaza ve vilayetlere payitaht İstanbul’dan memur-
lar gönderilerek sorunlar tespit edilmeye ve hayatı aksatacak meselelere çö-
zümler getirilmeye başlandı. “Muhacirinin ıslahı” için Bafra’nın da içinde yer al-
dığı Canik, Çarşamba, Ünye, Trabzon ve Erzurum taraflarını Salih Zeki Bey teftiş
etti. Aynı dönemde İzmir, Karesi, Kütahya, Karahisar ve Bursa taraflarına Kazım
Bey, Aziziye (Pınarbaşı) ve Diyarbakır taraflarına Sait Bey, Tekfurdağı (Tekir-
dağ) taraflarına da Akif Bey görevlendirildi. Bu dönemde Ankara, Yozgat ve
Kayseri’de muhacir iskânının olmadığı dikkati çekmektedir.36
Muhacirlerin uyumunda ve “ahali-i kadîme”nin yeni komşularını kabulle-
rinde zor süreçlerin yaşandığı açıktı. Büyük sorunlar geride kalmış ve devletin
yaptığı ıslah çalışmaları ile muhacirlerin talepleri ve rahatsızlık duydukları ko-
nular veya onlardan kaynaklanan asayişsizlikler nispeten çözüme kavuşmuş
bulunuyordu. Fakat ahali-i kadime ve muhacirler arasında rutin sınır ve arazi
çekilmezliğine her zaman sıkça rastlanacaktır. Muhacirlerin iskân edildikleri
yerlerde eski ahaliye göre iyi çalıştıkları, bataklık ve kullanılmaz da olsa sahip

34 A.MKT. UM. 1278 / 20, Canik sancağı Mutasarrıflığına, 4 Cemaziyelahır 1290 ( 30 Temmuz
1873)
35 A.MKT. UM. 1402/18, Canik Mahkemesine İlam, 20 Recep 1292 ( 22 Ağustos 1875)
36 A.MKT. UM. 1122 / 78, Sadarete, 2 Rebiulevvel 1288 ( 22 Mayıs 1871 )

17
OSMAN KÖSE

oldukları arazileri verimli hale getirmeye gayret ettikleri, hatta orman alanla-
rını bile araziye dönüştürdükleri gözlenmektedir. Bafra’nın Karaboğaz mahal-
lesinde iskân edilen Kafkas muhacirlerinden 40 hanenin, köy ahalisinden Be-
kirzade Seyyid Ağa ile davaları buna örnek olarak verilebilir. Kendilerine veri-
len tarlaların etrafını köyün “âdeti gereği” duvarla çeviren, ormanları devletin
bilgisi ile ekilebilir alana dönüştüren, yeni evler yapan ve vergisini de veren mu-
hacirler, köyün eski sakininin “ektiğiniz yerler benimdir, ben satın aldım” diye-
rek müdahalesi ile karşılaşmıştır. Elbette “devletin muhacirlere ihsanı” olarak
görülen arazilerin satılması mümkün değilse de, komşuluk ilişkilerini zedele-
yen gelişmeler olarak görülmektedir.37
B ) Asayişsizlik ve Eşkıyalık
Muhacirler, iskân ile Bafra kasaba ve köylerine dağılarak gündelik yaşa-
mın bir parçası olduktan sonra, zaman içinde onlardan kaynaklanan asayişi bo-
zucu ve güven sarsıcı davranışlar sebebiyle yerli ahaliden hoşnutsuzluklar yük-
selmeye başladı. İlk zamanlardaki merhamet ve şefkatin yerini birkaç yıl sonra,
muhacirlerden kaynaklı sorunlar sebebiyle, kuşku, itimatsızlık ve güvensizlik
aldı.38 Kabile olarak yaşamaları, farklı kültürel yapıda olmaları, bir asrı aşkın
süredir Kafkasya’da Ruslarla mücadele içinde olmalarından kaynaklı psikolojik
durumlar, iskân edildikleri yerlerde uyumda sorunları da beraberinde getirdi.
Onların Bafra’nın yerli Müslim ve gayr-ı Müslim ahalisi ile aralarında ortaya çı-
kan sorunlar, mahkemelere kadar intikal etmeye ve yerel yöneticilerin önlerine
sıkıntılı süreçler olarak ulaşmaya başladı. Bafra’da iskân edilen Çerkes muha-
cirlerden Nizameddin Efendi’nin 2 kardeşinin, birkaç tane Hristiyan tebaaya
mahsus kişilerce 1867 yılında katli bu vakalardan biridir. Faili meçhul bu tarz
vakaların arka planında kavgaların ve restleşmelerin olduğu açıktır.39
1868 yılından sonra muhacirlerden kaynaklı vukuatlar artış göstermeye
başladı. Sekiz yıla yakın bir zamandır Bafralı olan muhacirler, çevreyi tanıma-
daki acemilikleri atlatmışlar ve sosyal hayatın tamamen içine girmişlerdi.
Bafra’da idari makamlardan ve ahaliden gördükleri bazı olumsuz davranışlar
Çerkes muhacirlerin bazıları tarafından istismar edilerek, büyük asayişsizlik
olaylarına sebebiyet verdiler. Bafralıları gittikçe rahatsız eden davranışlar, ot-
laklardan veya ahırlardan hayvanların çalınması ve mallarının gasp edilme-
siydi. Hırsızlık ve gasp, son birkaç yıldan beri adeta Çerkes muhacirlerden bazı-

37 A.MKT. UM. 1406 / 85, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 6 Şaban 1292 ( 7 Eylül 1875)
38 A.MKT. UM. 859/36, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 8 Safer 1282 ( 3 Temmuz 1865)
39 A.MKT. UM. 969/48, Nizameddin Efendi’nin Arzuhâli, 2 Muharrem 1284 ( 6 Mayıs 1867)

18
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)

larının geçim kaynağı haline gelmişti. Canik Mutasarrıflığı ve Bafra kaza müdür-
lüğü bu şekilde asayişi ihlal edenleri ya bizzat ya da bağlı oldukları kabileyi mu-
hatap alarak bir daha bu hareketleri yapmamaları için “nasihat” veya “ikaz” şek-
linde uyarmaktaydı. Onlardan, bir daha bu tarz harekete girişmeyecekleri ve si-
lahla gezmeyecekleri konusunda söz alınmakta, birbirlerine “kefil” olmaları is-
tenmekte ve sözlerine sadık kalacaklarına yönelik mühürlü “senetler” talep edil-
mekteydi. Bir asırdan fazla bir süredir Kafkasya’da Ruslarla mücadele içinde
olan Çerkes muhacirlerin, kendilerine bağrını açan Bafra’da ve diğer bölgeler-
deki davranışları yerel yöneticiler tarafından pek de olumlu karşılanmıyordu.
Kafkasya’da Ruslara karşı geliştirdikleri kıyamın devam eden bir alışkanlığı ola-
rak değerlendiriliyordu. Bafra yerel yöneticileri, Çerkes muhacirlerden söz ko-
nusu senetleri aldılar ve karşılığında Bafra kaymakamlığı da benzer bir yazıyı
onlara vererek huzurun sağlanması yoluna gidildi.40

Buna rağmen Bafra’ya iskân edilen Çerkes muhacirlerden Ali Esat


Dağı’nda meskûn Ahmet Efendi, Kavakpınarı’nda Hacı İshak, oğlu Ömer ve Ga-
zibey’den Mahsar Efendi şekavete girişenlerin lideri olarak hala hırsızlık ve
gaspa devam edince, onları şekavetten vazgeçirmeye yönelik olarak Sam-
sun’dan Kır Serdarı Emin Pehlivan ve 5-6 asker Bafra’ya gönderildi. Kır serdarı,

40 A.MKT. UM. 1033 / 70-1, Canik Meclisi Mazbatası, 21 Muharrem 1285 ( 14 Mayıs 1868)

19
OSMAN KÖSE

Bafra’dan bir memuru görevlendirerek, söz konusu şekavete devam eden kişi-
leri görüşmek üzere Bafra’ya davet etti. Giden görevli, şekavet içinde olan mu-
hacirlerin hakaretlerine maruz kaldı fakat başka suçtan zanlı birini alarak
Bafra’ya döndü. 1868 yılı Bahar ayında gerçekleşen bu tutuklama olayı, etrafta
meskûn Çerkes muhacirlerden bir kısmının daha katılımlarıyla daha da büyü-
tülerek Bafra’ya giden yolları kestiler. Ahalinin mallarını, binek ve yük hayvan-
larını gasp ettiler; seksenden fazla silahlı süvari Çerkes muhacirlerden oluşan
çete birliği de Bafra kasabası yakınlarına kadar gelerek kaymakamı tehdit etti-
ler ve tutuklanan kişinin salıverilmesini, aksi takdirde kaza merkezini basacak-
larını dile getirdiler. Bafra ve köylerinde oluşan bu tedhiş havası yerel ahaliyi
derinden etkiledi, can ve mallarının tehlikeye girdiği korkusuyla onlar da silah-
lanarak teyakkuz durumuna geçtiler. Muhtemelen ilk defadır ki, Bafra köyle-
rinde Müslüman ve Hristiyan yerel ahali, devletin merhameten kucak açtığı Kaf-
kas muhacirlerden gelebilecek şekavete karşı ortak hareket ediyorlardı.41
Soğukkanlı hareket eden devlet, “eşkıya-yı müteşekkileyi”, bu olayların dı-
şında kalan diğer Çerkes muhacirlerden “tefrik” etmeye gayret etmiştir. Çerkes
muhacirlerle iç içe geçmiş eşkıya gruplarına devletin yaklaşımı, diğer eşkıya
gruplarından farklı olarak şefkatli, yumuşak ve olayı suhuletle sonlandırmaya
yönelikti. Bu nedenle Canik İdare Meclis azalarından Mehmet Ağa, beraberinde
10 süvari zabtiye ile ortaya çıkan uygunsuzluğu “sûret-i hakimane” ile hallet-
meye yönelik olarak Bafra’ya gönderildi. Mehmet Ağa, Bafra’ya giderken Kum-
cağız civarında Engiz’de silahlı ve süvari olarak bekleyen 20-30 kadar Çerkes-
den oluşan “gürûh-ı serkeşâne”ye rastlayınca, söz konusu kişiler askerlerin ken-
dilerini almaya geldikleri zannıyla Mehmet Ağa ve süvarilere saldırı için yol ke-
narlarına çekilerek karşı tavır aldılar. Kumcağız’da meskûn ve Çerkesler ara-
sında da saygın biri olan Hüseyin Ağa, Mehmet Ağa tarafından silahlı Çerkeslere
gönderilerek maksatlarının ne olduğu soruldu. Anlaşıldığı kadarıyla bazı Çerkes
gruplarının yol kesme ve hırsızlık gibi şekavete girişmeleri ve yerli ahalinin de
kendilerini müdafaa için benzer davranışlar içinde olmaları bu olayların dışında
kalan diğer Çerkes muhacirleri üzdüğü görülmektedir. Engiz’de Mehmet
Ağa’nın karışışına çıkan silahlı Çerkes gruplar, şekavete girişen diğer Çerkes-
lerle, iskân edilenlerin çoğunluğunun ilişkisi olmadığından, kendilerinin şeka-
vete girişenlerden “tefrik” edilmesi gerektiğini istediler. Mehmet Ağa, silahlı
gezmelerinin asla kabul edilemeyeceğini, teslimini ve kendileri ile Bafra’ya gel-
meleri hususunda onlarla anlaştı. Mehmet Ağa, Muhacirlerin iskân edildiği ve

41 A.MKT. UM. 1033 / 70-2, Canik Meclisi Mazbatası, 21 Muharrem 1285 ( 14 Mayıs 1868)

20
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)

zaman zaman toplanarak sıkıntılarını paylaştıkları Karaarslan köyünde de on-


lara, benzer güvenceler verdi. Akabinde yerli Müslüman ve Hristiyan köylerine
haberler salınarak artık hiç kimsenin silahlı gezmemesi istendi; muhacirlerin
de artık silahla dolaşmayacakları teminatını verildi.
Muhacirlerin önde gelenlerinin toplandığı yer olan Bafra’ya yakın Kara-
aslan köyünde, Canik Mutasarrıfı ve Bafra kaymakamı, muhacirlerin önde gelen
isimleri ile toplumda rahatsızlık uyandıran şekavet olayları ile ilgili çok sayıda
görüşmeler yaptılar. Taraflar, sorunun büyümeden önlenmesi ve şekavet içinde
olmayanların tefriki hususunda aynı fikirdeydiler. Fakat buna rağmen hayvan,
mal çalma ve yol kesme olaylarının önüne geçilemedi. Devletin amacı onları
küstürmeden sosyal hayata uyumlu hale getirmekti. Bu toplantılar sonunda,
herhangi bir şekavetin olmamasına yönelik “kefalet-i müteselsile” ile muhacir-
lerin birbirine kefil olmaları sağlandı. Kabile reisleriyle, diğer yerli ahali gibi si-
lahsız dolaşmaları hususunda görüş birliğine varılarak, anlaşma yoluna gidildi.
Fakat yaşamları gereği Çerkes muhacirlerin silahsız ve vukuatsız olarak tama-
mının buna uyması zor göründüğünden, idari makamların nüfuzlu kabile reis-
leri ile iletişimlerini devam ettirmeleri ve “hükümet tarafına meyillerinin” sağ-
lanmasına gayret gösterilmesi kararlaştırıldı. Hatta eğer Çerkeslerden “hılaf-ı
rıza” şekavete girişenler olur ise doğrudan kolluk gücüyle değil, onların hal ve
durumundan anlayan Çerkes kabile reisleri aracılığıyla “hükümete teslimleri-
nin” sağlanması yoluna gidilecekti. Karaaslan köyünde yapılan görüşmelerde,
yeni gelen muhacirlerle, eskiden gelenlerin tefriki, sonradan gelen olursa gel-
dikleri kaza ve kasabalara iadeleri, yeni muhacir kabul edilmemesi, silahlı ge-
zilmemesi gibi konular üzerinde de anlaşılarak, muhacir kabile reisleri Canik’e
davet edildiler. Samsun’da yapılan toplantıda da hapishanede bulunan hü-
kümlü muhacirlerden Musa’nın salıverilmesi şartıyla, taahhütlere uyulacağı yö-
nünde onlardan mutasarrıf huzurunda “kefalet-i müteselsile” ve “mühürlü senet-
ler” alındı.
Yine burada varılan mutabakata göre, 50 kadar zaptiye, Bafra kazasına
yakın boğaz ve derbentlere yerleştirilecekti. Bunların görevi, hariçten gelebile-
cek muhacir akınlarına engel olmak ve Bafra’ya yaklaştırmamaktı. Fakat bu sı-
rada Canik’te çok sayıda muhacir kafilesinin olması, Çerkes muhacirlerin daha
önce de verdikleri sözlere ve senetlere sadık kalmadıkları bilindiğinden, muta-
bakata varılan hususların uzun vadeli olmayacağını tahmin etmek zor değildi.
Bu nedenle kısa vadede amaçlanan, Çerkes muhacirlerden silahların toplan-

21
OSMAN KÖSE

ması ve silahlı gezmenin önüne geçilmesiydi. Alınan kararlardan en çok mem-


nun olan da birkaç yıldır huzurları bozulan köylerde ve kasabada ikamet eden
Bafra’nın “ahali-i kadimesi” yani yerli ahaliydi.42
Çerkes muhacirlerden kaynaklı asayişsizlik ve sorunlar sadece Bafra ile
sınırlı değildi. Canik’in diğer kazaları, muhacirlerin iskân edildikleri yerlerden
olan Sivas, Trabzon, Tokat ve Niksar taraflarında da benzer durumlar vardı.
1768 yılı Mayıs ayında Samsun Mutasarrıflığı’nda Çerkes kabile reisleri ile olan
mutabakatın arzulanan sonuçları vermeye başladığı görülmektedir. Mutaba-
kattan 3 ay sonra Trabzon ve Sivas vilayetlerine gönderilen telgraflarda Muha-
cirlerden kaynaklı “harekât-ı reddiyenin” yani asayişsizliğin “teskin” edildiğin-
den bahsedilmektedir.43
Bu süre zarfında Bafralı yerli ahalinin, önceden çalınmış 20 den fazla hay-
vanı iade edildi ve “ahali-i kadime ile muhacirler” arasında “hüsn ü muaşeret ha-
sıl” oluşmaya başladı. Yani gailenin “şimdilik bütün bütün bertaraf olduğu” gö-
rülüyordu. Bu nedenle mevcut huzurlu ortamın devamı ve istikrarın temini için
geçici görevlendirilen 50 civarındaki zaptiye süvarisinin görev süreleri “mev-
sim-i sayf müruruna”, yani yaz sonuna kadar uzatıldı. Bunların 15’i Bafra’da be-
lirlenen boğaz ve debentleri gözetleyecekler, 20’si Samsun’a yakın yerlerde ve
15’i de Kavak nahiyesinde kalacaklalardı.44
Bundan sonra Bafra ve çevresinde en azından birkaç yıl kadar ahaliyi top-
yekûn rahatsız edici hadiseler olmadı. Yalnız, Bafralı bir muhacirin misafir ol-
duğu Sinop’un Sarıdüz köyü muhtarı Halil’in öküzünü çalarak götürmesi gibi,
bireysel boyutta asayişi tehdit eden gelişmelerin olduğu gözlenmektedir.45

42 A.MKT. UM. 1033 / 70-3, Canik Meclisi Mazbatası, 21 Muharrem 1285 ( 14 Mayıs 1868)
43 A.MKT. UM. 1043/ 82, Trabzon ve Sivas Vilayetlerine Telgraf, 11 Rebiulevvel 1285 ( 30 Ağustos

1868)
44 A.MKT. UM. 1039 / 81, Muhlis Esad Efendi’den Sadarete, 18 Şa’ban 1285 ( 4 Aralık 1868)
45 A.MKT. UM. 1102/ 94, Trabzon Vilayetine, 14 Şevval 1286 ( 17 Ocak 1870)

22
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)

Modern dönemde Bafra

Osmanlı Devleti’nde 1875 Hersek isyanı ile Balkanlarda ve ülkenin deği-


şik yerlerinde eşkıyalık olaylarının devlet otoritesini zedelediği bu dönemde
Bafra’da muhacirlerden de eşkıyalığa kalkışanların olduğu gözlenmektedir. Bu
dönemde “hayadid-i Çerakise” yani Çerkes eşkıyalarından birisi Hacı Yusuf adlı
muhacirdir. Etrafına çok sayıda adam toplayan Hacı Yusuf, 1876 yılı başlarında
Bafra’da yakalanmış ve mahkeme edilmek üzere Bafra hapishanesine gönderil-
miştir. Fakat Hacı Yusuf’un hapsedildikten birkaç gün sonra Bafra hapishane-
sinden kaçtığı veya kaçırıldığı görülmektedir. Muhtemelen bu kaçırılma ola-
yında eşkıya Hacı Yusuf ve adamları görevlilerle iş birliği yapmış veya yönetim
zafiyetinden faydalanılmış olabilir. Bafra Kaza Naibi ve Bafra Kaza Meclisi’ne
göre kaymakamın “su-i idaresi” yani kötü yönetimi eşkıyaların hapisten kaçma-
sına sebep olmuş ve kaymakam vazifesinden azledilmiştir.46
Resmi yazışmalarda “meşâhir-i eşkıya” ve “hayâdid-i Çerakise” olarak bah-
sedilen Hacı Yusuf’un bu kaçışından sonra uzun süre yakalanamadığı anlaşıl-
maktadır.47 Yaptığı fenalıklar, yol kesmeler, soygunlar ve yakalansa bile bir yo-
lunu bularak tekrar firarıyla artık Bafra ve Canik’te iyi tanınır hale gelmiştir. Bir
nevi fakir ve fukaranın korkulu rüyası olmuştur. Bafra sakinlerinden Ahıshalı

46 A.MKT. UM. 1454/ 3, Sadarete, 2 Rebiulevvel 1293 ( 28 Mart 1876)


47 A.MKT. UM. 1449/ 57, Canik Mutasarrıflığına, 13 Şaban 1293 ( 3 Eylül 1876

23
OSMAN KÖSE

Mehmet imzalı Canik Mutasarrıflığı’na bu konuda şikâyetlerin ulaştığı görül-


mektedir. Fakat Canik’e yapılan müracaatlardan bir sonuç alınamamış olunacak
ki, eşkıyadan canları yanan Bafra’nın Müslüman ve Hristiyan ahalisiyle meskûn
Kaygusuz, Harik, Kilimguru ve Mardar köylerinin imam ve muhtarları bu defa
doğrudan sadarete müracaat etmişlerdir. Onlara göre söz konusu Eşkıya Yu-
suf’un yakalanamamasının sebebi “hükümetin mübâlâtsızlığı” ve zabtiyenin
“adem-i takayyudu”ndan kaynaklanıyordu. Yani Canik ve Bafra’daki yöneticile-
rin olaya ehemmiyet vermemeleri ve askerin de dikkatsizliği meseleyi bu nok-
talara getirmişti.48
Balkanlarda başlayan isyan ve asayişsizliğin olduğu bu dönemde, devletin
tüm dikkatlerini Balkanlara yöneltmesi ve bir süre 1877-78 Osmanlı-Rus sava-
şının çıkması, her tarafta olduğu gibi Bafra’da da eşkıyalık ve asayişsizliği artı-
racaktır.

Sonuç
1860 yılı itibariyle Bafra’ya kısmen geçici olarak iskan edilen muhacirler
gelmişse de, kazaya bağlı köyler, Engiz, Kumcağız, Karaköy, ve Alaçam arasında
kalan köylerde yer yer sürekli olarak Muhacirler iskân edilmişlerdir. Bu dö-
nemde Bafra’ya gelen muhacir kitleleri Çerkez ve az sayıda da Abazalardan
oluşmaktadır. Gelenlerin sayılarının çok olmasından dolayı ilk zamanlar muha-
cirler sıkıntılar yaşamışlarsa da, zaman içinde devlet onlara kifayet edecek
oranlarda arazi, zirai ve nakdi yardımlarda bulunmuş; evlerini inşada katkıda
bulunmuştur. Muhacirler, Bafra’ya uyumda güçlükler çekmişler; onlardan kay-
naklı bazı uygunsuzluklar ve şekavet olayları, Bafra’nın yerli ahalisinin sıkıntılı
dönemler yaşamalarına sebebiyet vermiştir. Onların Bafra’nın “ahâlî-i kadi-
mesi” ile bütünleşmeleri zaman alacaktır.

48 A.MKT. UM.1453/51, Sadarete Telgraf, 29 Şaban 1293 ( 19 Eylül 1876)

24
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)

KAYNAKÇA
A.MKT. MHM, 209/ 64; 326 / 19; 212/39; 241/72; 309/54
A.MKT. UM. 812 / 19; 20/8; 826/22; 709/38; 804/ 19; 811/31; 57; 888 / 19; 3/ 75;
1033 / 38; 796/10; 827 /37; 830 / 60; 887/ 96; 949/49; 967 / 25; 1017 /87;
1270 / 15; 1278 / 20; 1402/18; 1122 / 78; 6 / 85; 859/36; 9/48: 1033 / 70-1;
1033 / 70-2; 1033 / 70-3; 1043/ 82: 1039 / 81; 1102/ 94; 1454/ 3; 1449/ 57;
1453/51 ŞD. 2860/ 19
Akyüz, Jülide, “Göç Yollarında; Kafkaslardan Anadolu’ya Göç Hareketleri”, Bilig,
Yaz/2008, Sayı 46, s. 37 – 56.
Berber, Ferhat, “19. Yüzyılda Kafkasya’dan Anadolu’ya Yapılan Göçler”, Karade-
niz Araştırmaları, Güz 2011, Sayı 31, s. 17 – 49.
Demirtaş, Mehmet, “Kırım Savaşı ve 93 Harbi Sürecinde Osmanlı Memleketine Gelen
Göçmenlerin Sevk Ve İskânları”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi
Sayı 41, Erzurum 2009, s. 215 – 238.
Erdem, Ufuk, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Muhacir Komisyonları Ve Faaliyetleri (1860-
1923), Ankara 2018
İpek, Nedim, “Kafkaslar’lan Anadolu'ya Göçler (1877-1900)”, Ondokuz Mayıs Üniversi-
tesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1991,, Cilt 6, S. 1, s.101-138.
Kallek, Cengiz, “ Okka”, TDVİA, 33, İstanbul 2007, s. 338- 339.
Sahillioğlu, Halil, “Dirhem”, TDVİA, 9, İstanbul 1994, s. 368- 371;
Saydam, Abdullah, “Soykırımdan Kaçış: Cebel-i Elsineden Memâlik-i Mahrûsaya”, 1864
Kafkas Tehciri, Kafkasya’da Rus Kolonizasyonu, Savaş ve Sürgün, edit. Mehmet
Hacısalihoğlu, İstanbul 2014, s. 71 -116.
Serbestoğlu, İbrahim, “Kırım Savaşı Sonrasında Samsun'da Göç Ve Göçmen Sorunu”,
Geçmişten Geleceğe Samsun, Edit. C. Yılmaz, Samsun 2006, s. 83 – 114
----------------------, “Muhacir”, TDVİA, Ek. 2. Cilt, İstanbul 2019,s. 286 – 288.
Temizkan, Abdullah, “18. ve 19. Yüzyılda Rusya’nın Kuzey Kafkasya’yı Kolonileştirme-
sinde Kozakların İşlevi”, 1864 Kafkas Tehciri, Kafkasya’da Rus Kolonizasyonu,
Savaş ve Sürgün, s. 137 – 170.
Urhan, Vahit Cemil, “Kosova’ya Yapılan Çerkes Göçü ve İskânı (1864-1865)”, Belleten,
Sayı: Aralık 2021, Cilt 85 - Sayı 304, S. 991-1024
Zabun, Sezgin, “Sivas Sancağı Kilmigad Kazasının 1838 Tarihli Nüfus Defteri Verilerine
Göre Meskûn Erkek Ahalisinin Demografik Özellikleri Ve Eşkâlleri”, The Journal
of Academic Social Science Studies ( Jass), Yıl: 13 - Sayı: 79, s. 483-495, Bahar
2020, 483 – 495.

25
OSMAN KÖSE

26
Tütün Dizen Mübadil Bir Aile Bafra 1935

27
TANZİMAT SONRASINDA BAFRA’DA RUM VE
ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE
TAMİR FAALİYETLERİ

Dr. Öğr. Üyesi Kevser DEĞİRMENCİ1

Giriş
Osmanlı Devleti çeşitli din, mezhep ve ırklara mensup toplulukları bün-
yesinde barındıran çok uluslu bir yapıya sahiptir. Devletin yapısı ırk esasına
göre değil, düşünce ve inanç sistemine göre örgütlenmiştir.2 Dolayısıyla Os-
manlı Devleti tarihi boyunca fethettiği topraklarda yaşayan gayrimüslimlere
hiçbir zaman zorunlu bir Türkleştirme ve Müslümanlaştırma politikası izleme-
miştir.3 Osmanlı topraklarında Müslüman olmayan farklı etnik kökenden ve
farklı din ve mezheplere mensup bu topluluklar, İslam hukukunun gayrimüs-
limler ile ilgili hükümleri ve ihtiyaç halinde çıkarılan örfi hükümlerin sağladığı
bir düzen içerisinde yaşamışlardır.4 İslam hukukuna göre devletin himayesini
kabul eden gayrimüslimler zimmi5 olarak adlandırılmıştır. İslam egemenliğini

1 Dumlupınar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Kütahya/Türkiye. kevser.de-


girmenci@dpu.edu.tr. ORCİD: 0000-0002-4464-7928
2 Gülnihal Bozkurt, Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasi Gelişmelerin Işığı Altında Gayrimüslim Os-

manlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1839-1914), TTK, Ankara 1989, s.1; Bilal Eryılmaz, Os-
manlı Devleti’nde Millet Sistemi, Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1992, s.10
3 Yuluğ Tekin Kurat, “Çok Milletli Bir Ulus Olarak Osmanlı İmparatorluğu”, Osmanlı, C. IV, Ed. Gü-

ler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 218. (217- 222)
4 Yavuz Ercan, “Osmanlı Devleti’nde Müslüman Olmayan Topluluklar (Millet Sitemi)”, Osmanlı, C.

IV, Ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s.197-198; Gayrimüslimlerin Osmanlı
topraklarında din ve mezhep bakımından coğrafi olarak dağılımı için bknz. Yavuz Ercan, “Tür-
kiye’de XV. ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukuki, İçtimai ve İktisadi Durumu”, Belleten, C.
47/188, TTK, Ankara 1983, s. 1127-1128.
5 Kendisine güvence verilen, koruma altına alınan kişi anlamına gelmektedir. “Ehl-i zimme” ola-

rak da adlandırılan zımmiler, bir İslam ülkesinin egemenliği altında vatandaş olarak Müslüman-
larla birlikte yaşayan diğer dinlere mensup kişiler olarak tanımlanabilir. Mustafa Fayda, “Zımmî”,
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.XLIV, TDV Yayınları, İstanbul 2013, s. 428; İlk olarak
sadece ehl-i kitap olan Hristiyanlar ve Yahudiler zımmi olarak tanımlanırken zamanla bu tanımın

29
KEVSER DEĞİRMENCİ

tanımak koşulu ile Müslüman bir toplumun diğer semavi din mensuplarına ko-
nukseverlik ve koruma sağladığı süresiz sözleşmeye ise zimme6 adı verilmiştir.
Bu sözleşmeye göre, Osmanlı Devleti himayesi altına aldığı gayrimüslimlerin
can, mal, ırz, namus ve diğer bütün haklarını korumayı garanti etmiştir.7 Buna
karşılık zimmiler de devlete “cizye” ve “haraç” adı verilen vergileri ödeyecekler,
kamu düzenini bozacak davranışlarda bulunmayacaklardır.8
Gayrimüslimler eğitim, ibadet ve aile hukuku ile ilgili alanlarda özerk bir
statüye sahip olmuşlar ve bu sayede kendi kimliklerini korumayı başarmışlar-
dır. Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar gayrimüslimlere İslam hukukunun
tanıdığı haklar çerçevesinde muamele edilmiştir. Gayrimüslimlere devlet yapısı
içerisinde millet statüsü verilmesi Fatih zamanında gerçekleşmiştir. Fetihten
sonra Fatih Sultan Mehmed Ortodoks, Ermeni ve Yahudilere yeni imtiyazlar ta-
nıyarak zaten İslam hukukunda var olan ve geniş bir uygulama alanı bulunan
gayrimüslimlerin statüsüne devletin yeni yapısı içerisinde milli bir model ka-
zandırmak istemiştir.9
Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimler din ve mezhep esasına
göre bir cemaatin üyesidir ve her gayrimüslim cemaat bağımsız bir dini zümre
ya da millet olarak kabul edilmiştir.10 Osmanlı yönetimi gayrimüslim tebaa ile

sınırları genişletilmiş ve İslam ülkesinde yaşayan ve Müslüman olmayan herkesi kapsamıştır. Ba-
haeddin Yediyıldız, “İslam Hukukunda Zımmilerin Yeri”, Türk Kültürü, C. XXV, S. 290, Ankara
1987, s.336.
6 Himaye, koruma, sahip çıkma, birinin emniyetini taahhüt etmek anlamındadır. Cevdet Küçük,

“Osmanlılarda “Millet Sistemi” ve Tanzimat”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.


IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.1007; Claude Cahen, “Zimme”, İslam Ansiklopedisi, C. XIII,
MEB Yayınları, İstanbul 1986, s. 566.
7 Yediyıldız, a.g.m., s.335-336; Zımmilerin en önemli hakları inanç, ibadet ve eğitim özgürlükleri

ile ilgilidir. Kendi inanç sistemlerine göre yaşamak ve eğitim almak hakkına sahiptiler. Eryılmaz,
a.g.e., s. 15
8 Cevdet Küçük, “Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi”, Osmanlı, C. IV, Ed. Güler Eren, Yeni Türkiye

Yayınları, Ankara 1999, s.209-210.


9 Eryılmaz, a.g.e., s. 18-22; Bozkurt, a.g.e., s. 12-13; Ali Güler, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Azınlıklar,

Berikan Yayınevi, Ankara 2003, s.12-14.


10 İlber Ortaylı, Osmanlı devlet yapısı içerisinde Osmanlı milletlerinin her birinin kapalı bir kom-

partıman oluşturan gruplar olduğunu belirtmiştir. Aynı millet grubu içerisinde farklı mezhep ve
dillere sahip gruplar dahi kendi içlerinde kapalı bir yaşam sürdürmüşlerdir. Her millet grubunun
yaşamı, gelenekleri, dış dünya ile etkileşimi en alt seviyede olmuştur. Bununla birlikte etkileşim
kırsal bölgelerde daha fazla olmuştur. Özellikle Balkanlar, Batı Anadolu ve Karadeniz’de folklorik
kaynaşma söz konusudur. İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet”, Tanzimattan Cum-
huriyete Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 996-997.

30
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

ilişkilerini doğrudan değil, millet liderleri veya teşkilatları vasıtasıyla yürüt-


müştür. Her millet kendi inancına göre ibadet ve ayinini tam bir serbestlik içe-
risinde yapabilmiştir.11
Durumları fermanlarla tayin ve tespit edilen ibadet yerlerinin statüsü do-
kunulmazlık prensibi ile şekillenmiştir. Osmanlı Devleti, ibadet yerlerine ve
bunlara bağlı kurumlara karışmadığı gibi buraların yönetimini de tamamen
millet teşkilatlarına bırakmıştır. Osmanlı yöneticileri yeni ibadet yerleri yapıl-
masına sınırlı şekilde izin vermiştir. İslam hukukuna göre fetihten sonra yeni
mabet yapılmasına müsaade edilmemesi gerekirken çeşitli antlaşmalar ve du-
rumlar neticesinde yeni ibadet mekânlarının yapıldığı da olmuştur.12 İbadet
yerlerinin tamiri konusunda da padişahtan izin alınması gerekmekteydi. Kilise-
lerin süslenmesinde ve ayin sırasında kullanılan eşyalardan gümrük vergisi
alınmamıştır.13 Bu muafiyet tüzük ve yönetmeliklerle düzenlenmiştir. Devlet,
kiliselerde papazların vaazlarını din işlerine karışmamak adına denetlememiş,
aynı gerekçe ile gayrimüslim okulları da kontrol etmemiştir. Gayrimüslimler
böylelikle açtıkları okullarda programlarını serbestçe düzenleme yetkisine sa-
hip olmuşlardır.14 Osmanlı Devleti’nin gösterdiği bu hoşgörü ve uygulanan sis-
tem sayesinde ülkede yaşayan farklı din, mezhep ve ırklara mensup insanlar
asırlarca varlıklarını korumayı başarmışlar, farklılıkların yoğun olduğu Orta-
doğu, Balkanlar ve Kafkaslar’da asırlarca huzur ve barış ortamı sağlanmıştır.15
Fakat bu düzen dünyada yaşanan gelişmeler ve değişen şartlar neticesinde bo-
zulmaya başlamıştır. Düzeni yeniden sağlamak adına XIX. yy. ikinci yarısından
itibaren yeni düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Gayrimüslimlere daha ge-

11 Öyle ki, her milletin kendisine mahsus kilise, manastır, havra ve diğer ibadet yerleri ile mezar-
lıkları vardır. Kiliselere ve kiliselere ait vakıf arazilere kimse müdahale edemezdi. Bozkurt, a.g.e.,
s. 21
12 1774 tarihli Küçük Kaynarca antlaşması ile Rusya’ya Beyoğlu’nda bir kilise inşâ etme izni ve-

rilmiştir. Eflak Boğdan’da da yeni kilise yapılmasına ve eskilerinin tamir edilmesine engel olun-
mayacağı belirtilmiştir. Mehmet Akman, “Kilise ve Havraların İslam-Osmanlı Hukuk Tarihindeki
Yeri”, İLAM Araştırma Dergisi, C.1/2, İstanbul 1996, s.139; Özellikle taşradaki uygulamalarda
daha esnek davranıldığını gösteren örnekler mevcuttur. Yasal izinler ile inşa edilmeseler bile yö-
netimde yaşanan değişikliklerin tesiri ile kiliseler zamanla resmileşmişlerdir. Bu aşamada Os-
manlı Devleti’nin hoşgörüsü ile birlikte rüşvet ve entrikanın da devreye girdiği görülmektedir.
Ramazan Erhan Güllü, Türkiye’de Gayrimüslimlerin Yönetimi -Osmanlı’dan Cumhuriyet’e-, Ötüken
Yayınları, İstanbul 2018, s.37
13 Akman, a.g.m., s. 141.
14 Eryılmaz, a.g.e., s. 33-35.
15 Eryılmaz, a.g.e., s.22.

31
KEVSER DEĞİRMENCİ

niş hak ve özgürlükler tanıyan nizamnâmeler çıkarılmış fakat sorunlar çözüle-


memiştir.16 Gayrimüslimler her fırsatta huzursuzluk çıkarıp devlete karşı baş-
kaldırma eylemlerine girişmişlerdir. Çünkü asıl istekleri daha geniş hak ve öz-
gürlükler değil tam bağımsızlık idi.17
Osmanlı egemenliği altında yaşayan gayrimüslimlerin dini ayin ve ibadet-
leri hiçbir zaman sorun teşkil etmemiştir. Ne var ki devletin zayıflaması ile bir-
likte Rusya’nın Küçük Kaynarca Antlaşması18 ile Ortodoksların himayesini üze-
rine alarak kiliselerini koruma altına almasından sonra bu sözde sorun ulusla-
rarası bir mahiyet kazanmıştır. Tanzimat döneminde bu gibi müdahaleler gide-
rek artmış, Islahat Fermanı ile Osmanlı Devleti daha önceden zımmîleri hakla-
rından mahrum ediyormuş gibi hukuken bir taahhüt altına girmiştir.19 1856 Pa-
ris Antlaşması ile bu taahhütler uluslararası bir arenaya taşınmış, 1878 Berlin
Antlaşması20 ile de zımmilerin hakları uluslararası bir sözleşmenin konusu ha-
line dönüşmüştür.21
Osmanlı yönetiminde görev alan gayrimüslimler hem Türk- İslam kültür
ve medeniyeti hem de özellikle XVIII. yy. da batı kültür ve edebiyatı hakkında
bilgi sahibiydiler. Bu zamana kadar bir Hristiyan devlet yönetimi yerine Os-
manlı yönetimini tercih eden gayrimüslimler bu tarihten sonra tercihlerini de-
ğiştirmişlerdir. Diğer yandan batılı devletlerin gayrimüslim tebaa üzerindeki
himayeci politikaları giderek arttırması ile XIX. yy. başlarında Osmanlı tebaası
olan gayrimüslimler bağımsız birer millet olarak ortaya çıkmak için birtakım
faaliyetler başlatmışlardır.

16 Nizamnameler ile kilise, manastır ve havraların idaresi, devletle olan münasebetlerinin tanzimi

etraflıca belirlenmiştir. Akman, a.g.m., s. 141; bu anlamda çıkarılan ilk nizamname, “Rum Patrik-
liği Nizâmâtı”dır. Daha sonra “Lübnan Nizamnâmesi”, “Ermeni Milleti Nizamnâmesi”, “Yahudi
Milleti Nizamnâmesi”, “Protestan Milleti Nizamnâmesi” gibi devlet birçok farklı gruba ayrı kilise
teşkil etmesine izin vererek millet statüsü tanımış ve hukuki statüleri bu nizamnâmelerle belir-
lenmiştir. Nuran Koyuncu, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Din ve Vicdan Hürriyetleri Bağla-
mında Mâbedlerinin Hukuki Statüsü, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s.170-172.
17 Yavuz Ercan, “Osmanlı Devleti’nde Müslüman Olmayan Topluluklar”, s.197-198.
18 Detaylı bilgi için bknz. Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması, TTK, Ankara 2006.
19 Islahat Fermanı’nın getirdiği yeni haklar ile gayrimüslimlerin statüleri Müslümanlara nazaran

çok daha iyi bir konumda olmuştur. Avrupa’nın himayesinde büyük bir ekonomik güce sahip olan
gayrimüslimler, yavaş yavaş siyasi haklara da kavuşmuşlardır. Cevdet Küçük, “Osmanlılarda “Mil-
let Sistemi” ve Tanzimat”, s.1023.
20 Antlaşmanın maddeleri için bknz. Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri,

C.I, TTK, Ankara 1953, s.403-424.


21 Akman, a.g.m., s. 140.

32
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

Tanzimat yenilikleri, toplumun kopma noktasına gelen bağlarını yeniden


kuvvetlendirmek kaygısı ile başlatılmıştır.22 Fakat dağılmakta olan Osmanlı
toplumunu yeniden birleştirmek amacıyla art arda ilan edilen fermanlar bekle-
nen etkiyi gösterememiştir. Öyle ki, Ortodoks kilisesine bağlı çeşitli milletler
kendi milli kiliselerini kurmak üzere ayrılmışlardır.23
Osmanlı Devleti’nde Kilise ve Mektep İnşâsı ve Tamiratı Hakkında
Uygulamalar
Kiliselerin inşası ve tamiri hususunda prensipleri şer’i hukuk, dolayısıyla
gayrimüslimler için uygulanan zimmi hukuk belirlemiştir. Buna göre bir kilise
tamiratı, şeyhülislamın vereceği fetvaya ve hukuki gerekçesine bağlıdır.24 İslam
hukukuna göre zımmîlerin yeni kilise inşâ etmeleri yasak olup, mevcut kilisele-
rin tamiratı izinsiz yapılamazdı. Genellikle tüm padişahların kilise tamirine izin
verdiği hatta birçoğunun yeni kilise inşasına da olumlu baktığı anlaşılmakta-
dır.25 Bununla birlikte kilise tamiratı konusunda asla taviz verilmeyen bir yasa-
ğın olduğu bilinmektedir ki, yeniden inşâsı talep edilen kilisenin yeri asla değiş-
tirilemezdi.26
Devletten kilise tamiratı hususunda ruhsat alabilmek için katı kurallara
bağlı bürokratik bir hiyerarşi içerisinde izin almak gerekmektedir. Kilise tamiri
konusunda yapılan başvurunun bir yöntemi ve işlem sırası vardır. İşlem basa-
maklarının ilki izin talep edilmesi ve ardından ruhsat alındıktan sonra tamirata
başlanmasıdır. Sonrasında ise yapılan tamiratın devlet tarafından kontrol aşa-
ması gelmektedir. Bu kontrol sırasında talep edilenin dışında bir bakım ya da

22 Gayrimüslimlerin Osmanlı yönetimine bağlı kalmalarını sağlamak amacı ile Tanzimat döne-
minde başlatılan reform çabaları II. Abdülhamid ve Jön Türkler dönemlerinde de devam etmiştir.
Stanford Shaw, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimattan Cumhuriyete Tür-
kiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 1006.
23 Cevdet Küçük, “Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi”, s.210- 215.
24 Kemal Beydilli, “Osmanlı Döneminde Kilise Siyasetinden Bir Kesit -II. Mahmut Devrinde Kilise

Tamiri- “, Osmanlı Devleti’nde Din ve Vicdan Hürriyeti, Ed. Azmi Özcan, Ensar Neşriyat, İstanbul
2000, s. 255.
25 Bozkurt, a.g.e., s. 22; Tanzimat öncesi dönemde merkeze yapılan tadilat başvuruları genellikle

kabul edilmiştir. 1638 yılında Zülkadriye kazasına bağlı bir kilisenin tamirine müsaade edilmiştir.
Yine İstanbul’da çeşitli tarihlerde çıkan yangınlar sonucunda yıkılan kiliselerin tamir edildiği bi-
linmektedir. Bununla birlikte izin alınmadan yapılan tadilatlar engellenmiş ve yapanlar cezalan-
dırılmıştır. XVIII. yy. da Kütahya’da Hristiyan reayanın Ermeni kilisesini izinsiz tamire teşebbüs
ettikleri haber alınmış ve gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra bu girişim engellenmiş ve buna
cüret eden papazlar cezalandırılmışlardır. Nuri Adıyeke,” Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İm-
paratorluğu’nda Millet Sistemi ve Gayrimüslimlerin Yaşantılarına Dair”, Osmanlı, C.IV, Ed. Güler
Eren, Ankara 1999, s. 259.
26 Koyuncu, a.g.e., s. 108.

33
KEVSER DEĞİRMENCİ

yenileme çabası tespit edilirse yapılan yenilikler yetkililer tarafından tekrar


eski haline çevrilebilirdi.27
Kilisenin tamire ihtiyacı olduğunu merkeze bildiren bizzat o bölgede ya-
şayan reayadır. Reaya meseleyi yerel kadılara aksettirebildiği gibi merkezdeki
patrik ya da metropolitler de meseleyi devralıp hükümete bildirmişlerdir. Bir
diğer seçenek olarak reaya temsilcileri yerelde işlemleri tamamladıktan sonra
başvuruyu bizzat kendileri yaparak doğrudan merkez ile irtibata geçmişler-
dir.28
Reaya tarafından yapılan başvuru öncelikle yerel kadıya yazılan ve padi-
şaha şükranlarının sunulduğu bir arzuhal ile başlamaktadır.29 Devlete ve halle-
rine yapılan teşekkürün ardından tamiratı talep edilen kilisenin kadim olduğu
özellikle vurgulandıktan sonra hangi sebepten dolayı tamire muhtaç olduğu
izah edilmiştir. Tamir sebepleri genellikle aynıdır, uzun zamandır tamir edilme-
diğinden harap ve yıkılmaya yüz tutmuş ya da yıkılmış olduğu vurgulanmıştır.
Yangınlar ve depremler dolayısıyla kilisenin bir kısmının ya da tamamının ha-
rap olduğu ve bu nedenle tamire ihtiyaç duyulduğu gerekçeler arasındadır. Bu-
nun gibi sebeplerden dolayı tamirine ihtiyaç duyulan kilisedeki tahribatın bo-
yutu detaylı bir şekilde izah edilmiştir. Genellikle tamamen yıkılmanın olmadığı
hallerde çatının ya da duvarların çökmesi söz konusudur. Bu gibi durumlar bi-
raz duygusal bir üslupta anlatılmıştır. Çatının tamamen çöktüğü, bu nedenle
içeriye kar ve yağmur girdiği, ayin sırasında okunmakta olan incilin ıslandığı
yazılmıştır. Ruhsat alabilmek için en önemli gerekçelerden birisi de hayati teh-
likenin olduğunu belirtmektir. Binanın cemaatin üzerine yıkılma tehlikesi oldu-
ğundan içeriye girilemediği ve bu yüzden dışarıda ayin yapıldığı yazılmıştır.30
Bu gerekçeler ile tamiri istenen kiliselerin ilk haline ve eski şekline sadık kalı-

27 Güllü, a.g.e., s. 37
28 Beydilli, a.g.m., s. 262; Gayrimüslimler genellikle kilise, okul, hastane gibi binaların yapımı ve
tamiri konusu başta olmak üzere her türlü isteklerini patrikhane aracılığı ile devlete ulaştırmış-
lardır. Güler, a.g.e., s. 40.
29 Yazışmalarda reayanın kendini ifade etmek için kullandığı dil genellikle alçakgönüllü, boynu

bükük bir yakarış şeklindedir. Halleri aciz, kiliseleri harap, dini ayinleri bâtıldır. Beydilli, a.g.m., s.
262
30 Bu örnekteki gibi gayrimüslimlerin ibadet edecek yerlerinin kalmaması durumunda tamir iz-

ninin çıkması daha kolay olmuştur. Devlet, tebaanın ibadetlerini yapmada mağdur olmasına asla
müsaade etmemiştir. Gayrimüslimler taleplerini iletirken ibadet edecek yerlerinin olmadığını be-
lirterek devletin adaletine ve merhametine sığınmışlardır. Koyuncu, a.g.e., s. 114.

34
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

narak, kesinlikle genişletilip yükseltilmemesi şartı ile tamir edilmesine izin ve-
rilmiştir.31 Yapılan başvurular üst mercilere iletilmeden önce yerel kadı tarafın-
dan kurulan bir heyet ile birlikte incelenmiştir. Yazılan beyanların doğruluğu
tespit edilmiştir. Gayrimüslim ve Müslimlerden oluşan heyet tarafından yapılan
keşif neticesinde binanın nasıl bir tamire muhtaç olduğu tespit edilip, kadı veya
naibi tarafından mühürlü bir “i’lâm” ile bağlı olunan idari birimin mülki amirine
reayanın arzuhali ile birlikte teslim edilmiştir. Konu ile ilgili bütün evraklar ken-
disinin de ilave ettiği bir “şukka” veya “takrir” ile birlikte hükümete teslim edil-
miştir. Mülki amir genellikle, yapılan bu müracaatın reayanın baskısından do-
layı olduğunu belirterek kendisini mâzur göstermeye çalışmıştır. Bütün evrak-
lar sadrazam tarafından padişaha ve nihayet şeyhülislama havale edilmiştir.
Şer’i değerlendirmenin ardından alınan fetva ile başvurunun onaylandığı kesin-
leşmektedir. Nihayetinde konu ile ilgili olarak tanzim edilen hüküm veya fer-
man genellikle İstanbul’da bekleyen reaya temsilcisine teslim edilmiştir.32
Kiliselerin tamiratından sonra bir de kontrol aşaması olmaktadır. Göste-
rilen tamir ihtiyacının dışında en ufak bir ilavenin yapılmadığı ve tamiratın ön-
görüldüğü şekli ile yapıldığı son bir teftiş ile tespit edilmiş ve merkeze bildiril-
miştir. Eğer kaçak bir tamirat söz konusu ise yıkımı gerçekleştirilmiştir. Kilise-
lerin tamirat masrafları ilgili reaya tarafından karşılanmıştır. Tamiratta kulla-
nılacak malzemenin gecikmesi halinde tamiratın da ertelenmesi söz konusu ol-
duğunda yeniden ruhsat alınması gerekmiştir. Kilise tamiri için izin isteme aşa-
malarında bütün engellemelere rağmen rüşvet devreye girmiştir.33
II. Mahmut’un son on senesinde Anadolu ve Rumeli topraklarında yaşa-
yan gayrimüslimlerin yoğun bir şekilde kilise tamir talebi söz konusudur. Bey-
dilli bu talep artışını iki sebebe bağlamaktadır. Birincisi kiliselerin uzun zaman-
dır tamir edilmemiş olması ve bu yüzden acilen tamire ihtiyaç duyulmasıdır.
İkincisi ise, II. Mahmut döneminin son yarısında devletin içinde bulunduğu zor
durumlardır. Bu dönemde gayrimüslim ahalinin kitlesel olarak kilise tamiri ko-
nusunda başvurularının artmasında onları cesaretlendiren husus, bizzat devle-
tin uygulamalarıdır. Şöyle ki, devletin içinde bulunduğu müşkül durum sebe-

31 Belgelerde yeni inşa edilecek yapılar için “müceddeten”, tamir edilecek yapılar için de “tecdi-
den” ifadeleri kullanılmıştır.
32 Gayrimüslimlere ait okul ve hastaneler de kilise tamiratı hukuku içinde değerlendirilmiş ve

aynı işlemlere tabii tutulmuştur. Bununla birlikte hastane ve okul tamiratlarında daha yumuşak
bir siyaset izlendiği ve ruhsatların hemen verildiği de söylenebilir. Beydilli, a.g.m., s.266.
33 Beydilli, a.g.m., s. 261-262.

35
KEVSER DEĞİRMENCİ

biyle böyle bir ortamda gayrimüslim ahalinin Müslüman ahali ile birlikte devle-
tin yanında yer alması çok mühim idi. Bu ortamda gayrimüslim halkın devletle
bütünleşmesini sağlayacak uygulamalar benimsenmiş, eski katı kurallar yumu-
şatılmıştır. Bu yeni devlet anlayışı özellikle kilise tamiratı konusunda uygulan-
maya başlanmıştır.34 Kilise tamiratı konusunda artan talepler ve bunlara veri-
len olumlu cevaplar, özellikle II. Mahmut döneminde gayrimüslim tebaaya karşı
uygulanan ve devletle bütünleşmesini sağlayan, eski uygulamaların dışına çıkan
ılımlı bir uygulamadır. Tüm bu uygulamalar, Tanzimat ile birlikte başlayacak
yeni devrin ve düşünce farklılığının ilk işaretleri olmuştur.35
1856 Islahat Fermanı’ndan sonra kilise inşaatı ve tamiratı ile ilgili uygu-
lamalarda köklü değişiklikler yapılmıştır.36 En önemli yenilik fetva şartının kal-
dırılmış olmasıdır. Dolayısıyla öteden beri uygulanan zimmi hukukunun uygu-
lanmasından vazgeçilmiştir. Gayrimüslimlere kilise tamir ve inşası konusunda
kolaylıklar sağlanmıştır. Böylelikle gayrimüslimler için yeni bir hukuk devri
başlamıştır.37
Kilise inşaatı konusunda Islahat Fermanı sonrası ile klasik dönem karşı-
laştırıldığında dikkat çeken bazı hususlar vardır. Örneğin, fetva aşamasında
şeyhülislam tarafından yapılan denetimler, Islahat Fermanının hemen önce-
sinde taşralarda müftü ya da bir dini makam ile merkeze yakın yerlerde fetva-
hane tarafından yapılmıştır. İkinci olarak, klasik dönemde sadece şehir merke-
zine uzak köylerde zimmîlerden oluşan yerlerde inşaat izni verilirken ferman-

34 Beydilli, a.g.m., s. 255-256; örneğin, gayrimüslimlere hoşgörüsü ile tanınan sadrazam Reşit
Mehmet Paşa, Manastır’da Aya Dimitri Kilisesi’nin tamir talebine şer’i hukuk mevzuatının dışına
çıkarak yeniden ve daha büyük olacak şekilde inşasına izin vermiştir. Aşkın Koyuncu, “Sadrazam
Reşit Mehmet Paşa ve Manastır’daki Aya Dimitri Kilisesi’nin Yeniden İnşası Meselesi (1830-
1831)”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.XIII, S.74, 2020, s. 117.
35 Beydilli, a.g.m., s. 265-266.
36 Islahat Fermanında yer alan 11 ve 13. Maddeler ile gayrimüslimlere ait ibadet yerleri, hastane-

ler, okullar ve mezarlıkları tamir etme hakkı biraz daha genişletilip padişahın izni ve gözetiminde
daha kolay bir şekilde tamir edilmesine imkân tanınmıştır. 14. Maddede yeni bina yapımı hak-
kında daha tavizkar olunması ve bürokratik engellerin azaltılması öngörülmüştür. Bu madde, iba-
det yerlerinin hem sayısının artmasına hem de boyutlarının genişlemesine sebep olmuştur. 18.
Maddede ise her cemaate Maarif Nezareti’nin denetiminde kendi okullarını açma hakkı tanımış-
tır. Bu okullar zamanla milliyetçilik fikrinin geliştiği ve buna paralel ayrılıkçı fikir hareketlerinin
oluştuğu yerler olmuştur. Musa Gümüş, “Anayasal Meşruti Yönetime Medhal: 1856 Islahat Fer-
manı’nın Tam Metin İncelemesi”, bilig, sayı: 47, 2008, s. 221-224.
37 Talip Ayar, “Islahat Fermanı Sonrası Kiliselerin Tamiri ve Yeniden İnşâsı: Yomra Örneği”, I.

Uluslararası Geçmişten Günümüze Trabzon’da Dini Hayat Sempozyumu Bildiriler Kitabı, C. II, İstan-
bul 2016, s.1283.

36
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

dan sonra zimmîlerin yoğun olduğu kasaba ve şehirlere de izin verilmiştir. “Mü-
ceddeden inşa” ifadesi yeniden inşa anlamına gelse de son dönemde hem mev-
cut mabedin genişletilmesi hem de yeni bir mabed inşâsı anlamlarına gelmiştir.
Bir başka yenilik inşaat talebinin uygun olup olmadığı Şûra-yı Devlet tarafından
yapılmıştır. Ve son olarak mabedin inşâ edileceği yerin Müslüman mahallele-
rine yakınlığı, arsasının vakıf ya da mülk olup olmadığı önem arz etmektedir. 38
Son dönemde tanınan bir diğer kolaylık gayrimüslimlerin mabedlerinde yapa-
cakları küçük çaplı tamirlerde izin zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Sadece bü-
yük tamirat talepleri merkeze iletilmiştir. Örneğin, deprem ve yangın gibi doğal
afetlerden ve çeşitli sebeplerden hasar gören kiliselerin tamir talepleri merkeze
iletilmiştir.39 Devlet doğal afetten zarar gören mabedlerin tamiratı için sadece
izin vermekle kalmamış para yardımı dahi yapmıştır. Yine son dönemde kilise-
nin “aslına uygunluk” şartı çok fazla dikkate alınmamış, çoğu zaman genişletile-
rek tamir edilmesine izin verilmiştir.40
Osmanlı egemenliğinde yaşayan gayrimüslimler, kendilerine tanınan ay-
rıcalıklara ve sosyo-ekonomik statülerine uygun olarak kendi dinlerine ait ma-
betlerinin yanında mekteplerini de kurmuşlardır. Eğitimlerini dini ve kültürel
yapılanmalarına uygun olarak kendi dillerinde, kendi müfredatları çerçeve-
sinde devlet denetimi olmaksızın sürdürmüşlerdir. Kendilerine tanınan eğitim
öğretim-öğretim hürriyeti ile gayrimüslimler kendi kültürlerini sürdürmüş ve
bağımsızlık yolunda bilinçlenmişlerdir. Devlet, eğitim özgürlüğünü din ve vic-
dan özgürlüğünün bir parçası olarak görmüştür. Gayrimüslimler, ibadet
mekânlarını kendileri idare ettikleri gibi mekteplerini de yine kendi cemaat teş-
kilatları vasıtası ile teşkilatlandırmışlardır. Her cemaatin mabedinin (kilise,
havra) yanında bunlara bağlı mektepler açılmıştır. Millet teşkilatları tarafından
idare edilen mektepler, ruhani reislerin denetimi ve gözetimi altında gerçek bir
eğitim kurumu halinde hizmet vermiştir. Müstakil bir statüye sahip olan bu
okullarda gayrimüslimler kendi milli dillerinde eğitim yapmışlardır. Ders prog-
ramlarının serbestçe yapıldığı mektepler devlet tarafından denetlenmemiş, din

38 Koyuncu, a.g.e., s. 163-164.


39 Örneğin, 1898 Balıkesir depremi şehir merkezinde ve köylerde pek çok yıkıma sebep olmuştur.

Bu sırada gayrimüslimlere ait iki kilise kısmen yıkılmıştır. Karesi Mutasarrıfı Ömer Ali Bey biri
Rum diğeri Ermeni cemaatine ait iki kiliseyi ahalinin bağışlarıyla tamir ettirmiştir. Ermeni ve
Rum cemaat, yıkılan kilise ve mekteplerin inşaatı bitene kadar, mutasarrıfın yaptırdığı baraka-
larda ibadet etmiş, eğitimlerini sürdürmüşlerdir. Mustafa Murat Öntuğ, “Balıkesir’deki Ermeni
Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uy-
gulama Merkezi Dergisi, C. XIX, S. 19, 2006 Ankara, s.350.
40 Koyuncu, a.g.e., s. 167-168.

37
KEVSER DEĞİRMENCİ

ve mezhep özgürlüğü kapsamında değerlendirilmiş ve eğitim kurumlarına


özerk bir statü tanınmıştır. Fakat zamanla bu kurumlar bağımsızlık fikirlerinin
aşılandığı ve yabancı devletlerin kolaylıkla müdahale edebildiği yerler haline
gelmiştir.41
Gayrimüslimlere yeni haklar tanıyan 1856 tarihli fermana göre mektep,
hastane ve mezarlık gibi yerlerin tamirine engel olunmayacaktır. Bununla bir-
likte eğer söz konusu yerlerin yeniden inşası gerekiyorsa hükümetten izin alın-
ması şartı gerekmektedir.42 Gayrimüslimlere ait eğitim kurumları ile ilgili en
önemli düzenleme 1869 tarihinde “Maarif-i Umumiye Nizamnâmesi” adıyla çı-
karılan yasa ile yapılmıştır. Bu nizamnâme, ülke genelinde tüm eğitim kurum-
larına bir çeki-düzen verme kaygısı ile yürürlüğe girmiştir. Yasa son derece kap-
samlı, ayrıntılı ve yaptırımlar içeren maddeler içermektedir. En önemli maddesi
okul açma yetkisi veren 129. maddedir.43 Buna göre, mektep açılması için ruh-
sat alınması şartı açıkça ifade edilmiştir. Bu şart, yasanın yürürlüğe girdiği ta-
rihten önce açılmış ve sonrasında açılacak olan tüm mektepleri kapsamaktadır.
Bu anlamda açılacak ya da inşâ edilecek mektebin arsasının durumu önem arz
etmektedir. Sahibinin kim olduğu, ne şekilde alındığı, kira olup olmadığı, kira
ise miktarının ne olduğu ve nasıl karşılanacağı, arsanın ebatları ve diğer bina-
lara yakınlığı sorgulanmıştır. Bununla birlikte yapılacak olan mektep binasının
eni, boyu, yüksekliği, kaç katlı, kaç pencereli, kaç derslikli, katlarda yer alan bö-
lümler, kullanılacak malzeme, mektep inşasında ihtiyaç duyulan paranın mik-
tarı ve nasıl karşılanacağının açıkça belirtilmesi gerekmektedir. İlaveten böl-
gede yaşayan nüfusun yoğunluğu da mektep açılması konusunda belirleyici bir

41 Ali Güler, “Osmanlı Devleti'nde Gayrimüslimlerin Din-İbadet, Eğitim-Öğretim Hürriyetleri ve


Bu Bakımdan “Kilise Defterleri”nin Kaynak Olarak Önemi (4 numaralı Kilise Defteri’nden Örnek
Fermanlar)”, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, C.
IX, S. IX, Ankara 1998, s.164-165.
42 Ufuk Gülsoy, “Islahat Fermanı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. XIX, TDV Yayınları,

İstanbul 1999, s.186. (185-190); Yeni bina yapımı ile ilgili ruhsat verilmesi konusunda daha ta-
vizkar davranılması ve bürokratik engellerin azaltılması öngörülmüştür. 11.maddede değinilen
bu esneklik ile Islahat Fermanı sonrası kilise ve havra gibi dini yapıların sayılarının artması ve
genişletilmesi yönünde talepler artmıştır. Gümüş, a.g.m., s.222-223.
43 Yazışmalarda “küşâdında Maarif-i Umumiye Nizamnâmesi’nin 129. maddesi ahkâmına riayet

olunmak üzere” ibaresi görülmektedir. Bu maddenin ne kadar önemli olduğunun ve devletin bu


nizamnameyi uygulama konusunda ne kadar titiz davrandığının bir göstergesidir. Güler, a.g.m., s.
167.

38
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

unsurdur. Bütün şartlar sağlandığı takdirde ruhsat alınması söz konusudur. Fa-
kat dış baskılar ve devletin içinde bulunduğu durumlar nedeniyle kurallar titiz-
likle uygulanamamış, tesis edilen denetim mekanizması işletilememiştir.44
Osmanlı İdaresinde Bafra’da Gayrimüslim Nüfus
Karadeniz’e 20 km uzaklıkta olan ve Kızılırmak nehri kıyısında bulunan
Bafra, verimli bir arazi üzerinde yer almaktadır. Denize olan uzaklığı sebebiyle
deniz ticaretinde çok büyük bir rolü olmamakla birlikte verimli toprakları sa-
yesinde etrafındaki kırsal yerleşimler için pazar görevi üstlenmiştir. Bu sebeple
Bafra’nın adı kayıtlarda Göründür Pazarı olarak da geçmektedir.45 XVI. yy. tahrir
defterlerine göre Bafra, Canik Sancağı’na bağlı yedi kazadan birisidir. Canik
Sancağı Osmanlı yönetimine girdikten sonra uzun yıllar Sivas Eyaleti’ne (Rum
Beylerbeyliği) bağlı kalmıştır.46 Tanzimatın ilanından sonra yapılan düzenleme-
ler ile Canik Sancağı 1847 yılında idari olarak, Trabzon Eyaleti’ne bağlanmıştır.
XIX. yy. boyunca bu durum değişmemiştir.47 Canik Sancağında bulunan mülki
amire Tanzimattan sonra mutasarrıf denilmiştir. Tanzimat sonrası mülki teşki-
latta yapılan köklü değişiklikler ile kaza teşkilatında da değişikliğe gidilmiştir.
Kadı yerine mülki amir olarak kaza müdürleri tayin edilmiştir.48 Islahat Fer-
manı’nın öngördüğü şekilde düzenlenen vilâyet, sancak ve kaza yönetiminde
oluşturulan komisyonlarda Müslümanların yanı sıra, gayrimüslimlere de yer
verilmiştir.49

44 İlknur Haydaroğlu, “Osmanlı Devleti’nde Yabancı Okullarda Denetim ve Cumhuriyet Dönemine


Yansımaları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 25, S. 39, Ankara 2006, s.152-153; Güler, a.g.m.,
s.165-167.
45 Bafra, ilk olarak 1396 yılında Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlı Devleti’ne ilhak edilmiştir.

Hemen ardından 1398 yılında Samsun’un da alınması ile Canik bölgesi tamamen devletin ege-
menliğine girmiştir. Rıza Karagöz, “II. Meşrutiyet Döneminde Canik Sancağı’nda İdari Yapılanma”,
Geçmişten Geleceğe Samsun, Samsun 2006, s. 65.
46 Mehmet Öz, “Tahrir Defterleri’ne Göre Canik Sancağı’nda Nüfus (1455- 1643)”, Ondokuz Mayıs

Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C.6/1, Samsun 1991, s.173-174.


47 Canik Sancağı sadece 1877’de bir ara müstakil bir mutasarrıflık olmuşsa da 1892’de yeniden

vilâyete bağlanmıştır. 1867 Vilâyet Nizamnamesine göre Canik Sancağı, Samsun, Bafra, Çarşamba
ve Ünye kazalarından oluşmaktadır. Sancağa 1877 yılında Terme ve Niksar ilave edilirken
1892’de Niksar çıkarılmış yerine Fatsa kazası eklenmiştir. Nedim İpek, “Canik Sancağı’nın Nüfu-
suna Dair Bir Değerlendirme”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C.12/1, Sam-
sun 1999, s. 29; Çadırcı, a.g.m., s. 16-21; Mehmet Öz, “Samsun”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansik-
lopedisi, C. XXXVI, TDV Yayınları, İstanbul 2009, s. 86.
48 M. Emin Yolalıcı, XIX. yy. da Canik (Samsun) Sancağı’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK, Ankara

1998, s.15
49 Örneğin, Bafra kazasında Lefteraki Efendi bidayet mahkemesinde aza, Yanko Efendi de duhan

aşar memuru olarak görev yapmıştır. Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 14, sene 1309, s. 246; bu

39
KEVSER DEĞİRMENCİ

Trabzon Vilâyeti dahilinde bulunan gayrimüslimler belli merkezlerdeki


ruhani reislere bağlı kalmışlardır. Trabzon vilâyetinde gayrimüslimler dini teş-
kilatlanmalarında Trabzon Rum Metropolitliği’ne bağlı idiler. Canik Sancağında
gayrimüslimlerin çoğunluğunu Ortodoks Rumlar teşkil etmektedir. Bafra kaza-
sındaki Ortodoks Rumlar, Trabzon Rum Metropolitliğine bağlı Üçüncü Başpis-
koposluğa tâbii olmuşlardır. Canik Sancağına bağlı olan yerlerin Rum Metropo-
liti Serfiyanis Efendi’dir.50 Rumların dini hizmetleri Samsun’da oturan bu met-
ropolit tarafından yürütülmüştür. Metropolitin dini otoritesi Samsun merkez
kazası ile Çarşamba ve Bafra kazalarını kapsamaktadır.51 Canik Sancağında bu-
lunan Ermenilerin sayısı çok azdır. Hem Canik Sancağındaki Ermeniler hem de
Trabzon Vilâyeti dahilindeki Ermeniler Samsun’da bulunan Ermeni Gregorien
piskoposuna (Trabzon Ermeni Murahhaslığı) bağlı iken Bafra’daki Ermeniler,
Sinop Ermeni Piskoposunun dini otoritesi altında bulunmuşlardır.52
Bafra’da yaşayan gayrimüslimlerin nüfus bilgilerine ilk olarak tahrir def-
terlerinde rastlanmaktadır. 1485 yılına ait kayıtlarda Bafra’da yaklaşık olarak
347 gayrimüslim nüfus yaşadığı anlaşılmaktadır. 1485 yılı tahririne göre
Bafra’da 236 Müslüman hanede yaklaşık olarak 1.180 kişi, 69 gayrimüslim ha-
nede 347 kişi bulunmaktadır. 1520 yılında yapılan tahrirde Müslüman hane sa-
yısı 239 iken gayrimüslim hane sayısı yine 69’dur. 1576 tahririnde ise Müslü-
man hane sayısı 301’e yükselirken gayrimüslim hane sayısı 75’e çıkmıştır.53
Başka bir açıdan değerlendirilecek olursa 1530 yılında Bafra kazasında 106
köy, 12 mezra, 13 mahalle mevcuttur.54
XIX. yy.a ait nüfus verilerine ulaşabileceğimiz kaynaklardan birisi vilâyet
salnâmeleridir. Buradaki bilgiler ışığında gayrimüslimler ile ilgili sayısal verile-
rin yanında kısmen Müslümanlara ait rakamlar da tespit edilebilmektedir.55

şekilde Avrupa Devletlerinin azınlıkları koruma bahanesi ile Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karış-
ması engellenmek istenmiştir. Devletin her vatandaşını eşit tuttuğunu göstermeye yönelik baş-
lattığı uygulamalar gayrimüslimleri mutlu etmediği gibi Müslümanların da tepkisini çekmiştir.
Dolayısıyla bu çabalar istenen sonucu vermemiş, dışarıdan yapılan müdahaleler ile gayrimüslim-
lerin devletten ayrılma bahanesi ile ayaklanmaları engellenememiştir. Devleti bir arada tutma
çabaları başarısız kalmıştır. Musa Çadırcı, “19.yy. ın İkinci Yarısında Karadeniz Kentleri (Trabzon
ve Samsun)”, İkinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, Samsun 1990, s.17
50 Musa Çadırcı, a.g.m., s. 18-20
51 Yurt Ansiklopedisi, “Samsun”, C. IX, Anadolu Yayıncılık, İstanbul 1982-3, s.6565.
52 Yurt Ansiklopedisi, s.6565; Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 14, sene h. 1309, s. 137
53 Öz, a.g.m.,s. 196.
54 Yurt Ansiklopedisi, s.6561.
55 XIX.yy.da Bafra’daki müslüman nüfus için bknz. Rıza Karagöz-Cengiz Arslan, “Ondokuzuncu

Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri İnsan Bi-
limleri Dergisi, 2(2), Samsun 2021, s.129-156.

40
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

H.1286 tarihli Trabzon Vilâyet Salnâmesine göre 1869 yılında Bafra merkez ka-
zasında 3.010 Müslüman hane, 1.559 gayrimüslim hane olmak üzere toplam
4.569 hanenin yaşadığı anlaşılmaktadır. Bu verilere göre Bafra merkez kazada
10.774 Müslüman, 6.731 Rum, 243 Ermeni nüfus yaşamaktadır.56 Salnâmelerde
nüfus bilgilerinin yanı sıra dini yapılar ve buradaki görevliler ile mektepler ve
öğrenci sayıları hakkında da malumat verilmiştir. Buna göre aynı tarihte
Bafra’da 86 adet kilisenin olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte Müslümanlara
ait 61 cami, 38 mescid, 36 medrese, 19 tekke bulunmaktadır. Bu dini kurum-
larda 84 imam, 53 hatip, 3 müderris, 77 rahip görev yapmaktadır. Yine aynı yıl
Bafra’da yüksek ilim tahsil eden öğrenci sayısı 76’dır. Müslümanlara ait sıbyan
mektepleri 107 adet olup burada tahsil gören öğrencilerin sayısı 1.892’dir. Aynı
dönemde Bafra’da Rumlara ait 60 adet mektepte 867 Rum çocuğu eğitim gör-
müştür.57
(H.1287) 1870 yılı Trabzon Vilâyet Salnâmesine göre en çok köyü olan iki
kaza Bafra ve Çarşamba’dır.58 Buna göre 13 mahalle ve 114 köye sahip olan
Bafra’da 126 Ermeni, 4.108 Rum, 553 Çerkes, 3.442 Müslüman hanesi olmak
üzere toplam 8.229 hane vardır. Kayıtlara göre Bafra’da 247 Ermeni, 6.576
Rum, 1.536 Çerkes, 9.547 Müslüman olmak üzere 17.906 nüfus yaşamaktadır.59
(H.1288) 1871 yılı Trabzon Vilâyet Salnâmesine göre Bafra’da mahalle ve köy
sayısı bir önceki yıl ile aynıdır. Buna göre 126 Ermeni, 4.108 Rum, 553 Çerkes,
2.442 İslam hanesi olmak üzere toplam 8.229 hane mevcuttur. Bafra kazasında
1871 yılında 9.547 İslam, 6.576 Rum, 247 Ermeni, 1.536 Çerkes olmak üzere
toplam 17.906 erkek nüfus yaşamaktadır.60 Buna göre bir önceki yıl ile tüm nü-
fus bilgileri aynı olmakla birlikte Müslüman hane sayısının yanlış yazıldığı an-
laşılmaktadır. Zira hane sayısı azalmış olsa da nüfus aynıdır. Buradan Müslü-
man hane sayısı yazılırken hata yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim toplam hane
miktarı kayıtlarda 3.442 Müslüman hanesine göre hesaplanarak 8.229 olarak
yazılmıştır.

56 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 1, sene h. 1286, s.66; bu rakamlara 1869 yılında Bafra kaza-
sına bağlı olan Alaçam nahiyesi dahil edilmemiştir.
57 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 1, sene h. 1286, s.72-73; Bafra’nın bağlı bulunduğu Canik San-

cağı’nın genelinde eğitim-öğretim faaliyetleri için bknz. M. Emin Yolalıcı, “Maarif Salnamelerine
Göre Canik Sancağı’nda Eğitim Öğretim Kurumları”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, C. X, S.1, 1997 Samsun, s. 321-345.
58 Yurt Ansiklopedisi, s.6565-6566.
59 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 2, sene h. 1287, s. 92-93.
60 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 3, sene h.1288, s.100-101.

41
KEVSER DEĞİRMENCİ

(H.1289) 1872 Yılı Trabzon Vilâyet Salnâmesinde Hane Sayılarının


Dinsel Dağılımı61
Müslüman Rum Ermeni Çerkes Toplam

3.442 Hane 4.108 Hane 126 Hane 553 Hane 8.229 Hane

1872 yılı itibariyle Bafra merkez kazada mahalle ve köy sayıları ile nüfus
verileri önceki iki yıl ile aynıdır.62 1881 yılına gelindiğinde Bafra’da nüfusun çok
fazla artış göstermediği görülmektedir. Kazada 6.98563 hanede 9.672 Müslü-
man, 6.717 Rum, 302 Ermeni olmak üzere toplam 16.691 erkek nüfus bulun-
maktadır.64 1881 yılı Trabzon Vilâyet Salnâmesine göre Bafra kazasında bulu-
nan dini yapıların sayısı 82 cami-mescid, 7 tekke, 2 medrese, 83 kiliseden iba-
rettir. Aynı yıl kazada Müslümanlara ait olan mektep sayısı 70 iken gayrimüs-
limlere ait 62 okul olduğu anlaşılmaktadır.65

1881/82-1893 Osmanlı Nüfus Kayıtlarında Bafra’daki Kadın Erkek


Nüfusun Etnik ve Dinsel Dağılımı66
Müslüman Rum (Ortodoks) Ermeni (Gregoryen) Toplam

Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın

19.736 19.200 11.766 11.068 546 466 62.782

Yukarıdaki tabloya göre 1881/82-1893 Osmanlı nüfus kayıtlarında


Bafra’da 38.936 Müslüman, 22.834 Rum Ortodoks nüfus yaşamaktadır. 1891
yılı itibariyle Bafra kazasında yerleşim birimi olarak 114 köy, 13 mahalle ve 1
nahiye bulunmaktadır.67

61 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 4, sene h. 1289, s. 98-99.


62 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 4, sene h. 1289, s. 98-99; Yurt Ansiklopedisi, s.6563
63 Hane sayısı Trabzon Vilâyet Salnamesinin 149. sayfasında 6.975 olarak yazılmıştır. Bu farklılık

muhtemelen kâtibin hatasından kaynaklanmaktadır.


64 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 12, sene h. 1298, s.136-137.
65 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 12, sene h. 1298, s. 148-151.
66 Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu, (Çeviren. Bahar Tırnakçı), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul

2003, s.178-179.
67 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 14, sene h. 1309, s. 174.

42
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

1319 Tarihli Trabzon Vilâyet Salnâmesine Göre Bafra Kazası 1901


Yılı Nüfusu68
Müslüman Rum Ermeni Toplam
Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın
20.146 20.267 12.083 11.806 537 536 65.375

H. 1322 (1904) tarihli vilâyet salnâmesine göre Bafra merkezde 8 cami, 6


mescid, 4 medrese, 1 tekke, 3 kilise bulunmaktadır. Bunlardan başka eğitim ku-
rumu olarak 3 iptidai, 2 rüştiye mektebi ile gayrimüslim çocukları için 3 mektep
bulunmaktadır. Bağlı olduğu köylerde ise 122 cami, 3 mescid, 2 medrese, 9
tekke, 45 kilise mevcuttur. Eğitim kurumu olarak 97 müslüman, 49 gayrimüs-
lim iptidai mektebi bulunmaktadır.69

1322 Yılı Trabzon Vilâyet Salnâmesine Göre 1904 Yılı Bafra Kaza-
sında Kadın ve Erkek Nüfusunun Etnik ve Dini Dağılımı70
Müslüman Rum (Ortodoks) Ermeni (Gregoryen) Toplam
Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın
14.023 14.165 10.438 10.368 555 555 50.104

1885-1914 Döneminde Bafra Kazası Nüfusunun Etnik ve Dini Dağı-


lımı71
Müslüman Rum (Orto- Ermeni (Gre- Toplam
doks) goryen)
1885 Yılı 38.936 22.834 1.012 62.782
1914 Yılı 48.944 30.838 1.735 81.517

Bafra Kazasında Rumlara Ait Kiliselerin İnşâ ve Tamirat Talepleri


Eldeki belgeler ışığında Tanzimat Fermanı sonrasında Canik Sancağı’na72
bağlı Bafra kazasında Rum milletine mahsus bir kilisenin tamir edilmesi konusu

68 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 19, sene h. 1319, s. 210-211.


69 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 22, sene h. 1322, s. 162.
70 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 22, sene h. 1322, s. 430-431.
71 Yurt Ansiklopedisi, s.6565; Karpat, a.g.e., s.222.
72 Canik Sancağındaki Müslümanlara ait dini yapıların onarım ve inşası hakkında bknz. İbrahim

Serbestoğlu, “Ali Rıza Efendi’nin Teftişi Esnasında Canik ve Amasya Sancaklarında Dini Yapıların
İnşa ve Tamir Faaliyetleri”, Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.3, 2014, s.117-139.

43
KEVSER DEĞİRMENCİ

tespit edilebildiği kadarıyla ilk defa 1848 yılında gündeme gelmiştir.73 Bafra ka-
zasına bağlı Asar köyünde bulunan eski bir Rum kilisesinin tamire muhtaç ol-
duğu beyan edilmiştir. Ahşap olan kilisenin bir kısmının ve etraf duvarlarının
zaman içerisinde harap olduğu anlaşılmaktadır. Kilisenin mevcut durumu dola-
yısıyla mahalle sakinleri tarafından çalışmalar başlatılmış ve öncelikle gerekli
ölçümler yapılmıştır. Yapılan keşif çalışması neticesinde uzunluğu on üç, geniş-
liği dokuz ve yüksekliği dört arşın74 olan kilisenin yıpranmış olduğu ve tamire
ihtiyaç duyduğu kesinleşmiştir. Kilisenin mevcut durumu bir ilâm ve mazbata
ile rapor halinde kaleme alınmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla netice itibariyle kilise-
nin tamiratı için gerekli izinler alınmıştır. Alınan iznin bir sureti Trabzon vali-
sine, Bafra kazası naib ve müftüsü ile kaza müdürüne gönderilmiştir.75
Bafra’da Rumlara ait kilise tamiratı ile ilgili diğer bir talep 1849 yılında
gündeme gelmiştir. Bafra’daki Rum halk, kendi cemaatlerine ait bir kilisenin ta-
mir edilmesi için izin talep etmiştir. Talep yazısında İstanbul’da ve ülkenin her
köşesinde kiliselerin tamiratına dair padişahın iradesi olduğu ve dahası önce-
sinde bu konu hakkında emirler çıkarıldığı da özellikle vurgulanmıştır. Kazadan
gelen bu talep Canik sancağına ulaştıktan sonra merkeze iletilmiştir. Merkez-
den Canik kaymakamı Vasıf Paşa’ya gelen cevapta bu konu hakkında bir

73 Osmanlı coğrafyasında kilise inşâ ve tamiratları hakkında yapılmış diğer çalışmalar için bknz.
Zafer Gölen, “Tanzimat Döneminde Bosna Hersek’te Kilise İnşâ ve Onarım Faaliyetleri”, Belleten,
C. 65, S. 242, s. 215-242; Mucize Ünlü, “Tanzimat Sonrasında Samsun Çevresinde Gayrimüslimle-
rin Kilise ve Mektep İnşâ ve Tamir Faaliyetleri”, Geçmişten Geleceğe Samsun, Editör. Cevdet Yıl-
maz, Samsun 2006, s. 149-162; Talip Ayar, “Osmanlı’nın Son Dönemi Maçka’da Kiliselerin Tamiri
ve Yeniden İnşâsı”, History Studies, 9/1, 2017, s. 1-19; Talip Ayar, “Islahat Fermanı Sonrası Kilise-
lerin Tamiri ve Yeniden İnşâsı: Yomra Örneği”, I. Uluslararası Trabzon’da Dini Hayat Sempozyumu
Bildiriler Kitabı, C. II, İstanbul 2016, s. 1281- 1296; Ercan Çelebi, “Osmanlı Devleti’nde Kiliselerin
Hukukî Statüsü ve Tosya Meryemana Kilisesi’nin Yeniden İnşası Meselesi”, Tarih ve Gelecek Der-
gisi, Cilt 6, Sayı 1, Mart 2020, s. 26-51; Süheyl Alemdar, Osmanlı Devleti’nde Kiliselerin Tamir ve
İnşası (1839-1856), Basılmamış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens-
titüsü, Isparta 2012; Yunus Emre Akyol, 19.yy. ın İkinci Yarısında Kudüs Kamame Kilisesi Üzerine
Osmanlı Politikası, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-
tüsü, Denizli 2019; Osman Karadeniz, “Ordu’da Osmanlı Dönemi Kiliseleri”, Ordu Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ordu 2020.
74 Metrik sisteme geçilmeden önce kullanılan bir uzunluk ölçüsüdür. Dirsek ile orta parmak ucu

arasındaki kısmı ifade eder. Arapçası “zirâ” dır. Osmanlı Devleti’nde bina ölçümünde kullanılan
“mimar arşını” ile kumaş ölçümünde kullanılan “çarşı arşını” farklılık arz etmektedir. Bu çalış-
mada mimar arşını esas alınmıştır. Buna göre 1 arşın=75,8 cm’dir. Mehmet Erkal, “Arşın”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. III, TDV Yayınları, İstanbul 1991, s. 411-412.
75 Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Bâb-ı Âsafi Mühimme Def-

terleri (A. {DVNSMHM), Defter no: 257, Hüküm: 223

44
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

ilâmnâme gelmediği ifade edilerek kilise tamiri için ruhsat izni verilmediği an-
laşılmaktadır. Bu aşamada bizzat İstanbul Rum Patriği Kyrillos devreye girmiş-
tir. Kilisenin tamiri hususunda bir yazı kaleme alan Patrik Kyrillos’un ruhsat
verilmesi konusunda ısrarcı olduğu anlaşılmaktadır. Hükümetin bu konuyla
alakalı olumlu bir bakış açısının olduğunu patrik de özellikle vurgulamıştır. Ne-
tice olarak tamiri talep edilen kilisenin hangi kategoride olduğuna göre hareket
edileceği 26 Şubat 1849 tarihli yazıdan anlaşılmaktadır.76 Fakat sonraki süreç
hakkında yeterli bilgiye ulaşılamadığından talep edilen iznin verilip verilmediği
net olarak tespit edilememiştir. Bununla birlikte özellikle Islahat Fermanı’ndan
sonra kilise tamiratı hususunda izin almanın daha da kolay olduğu bilinmekte-
dir.
Canik sancağında Bafra kazasından kilise tamiratı için yapılan diğer baş-
vuru 1855 yılında Aya Marina adlı eski bir Rum kilisesi için olmuştur. Kilise yak-
laşık altmış, yetmiş sene önce, Bafra’da elli, altmış Rum hanesi bulunduğu dö-
nemde mevcut nüfusa yetecek büyüklükte inşa edilmiştir.77 Kilisenin ilk yapıl-
dığında uzunluğu kırk dokuz arşın, genişliği yirmi üç arşın ve yüksekliği on ar-
şın olarak inşâ edilmiştir. Fakat söz konusu Rum ahalinin nüfusu geçen süre
zarfında sayıca artmıştır. Öyle ki 1855 yılı itibariyle Bafra’da iki yüzden fazla
Rum hanesinin olduğu bilinmektedir. Kilisenin yeniden inşâsını gerektiren bir
sebep daha vardır ki o da kilisenin yıkılacak kadar harap bir halde olmasıdır.
Kilise ilk inşa edilirken çukurda yapılmış olduğundan kış mevsiminde kar ve
yağmur yağdığında içeriye giren su, çamur ve rutubete sebep olmaktadır. Bu
durum kilisede ayin yapılmasını engellemektedir. Kiliselerin yeniden inşası ta-
lep edilirken vurgulanan bir husus da bulunduğu muhittir. Buna göre yeniden
inşa edilecek olan kilisenin Müslüman mahallelerine yakın olmaması gerek-
mektedir. Bu kurala göre söz konusu kilisenin muhit olarak uygunluğu hak-
kında da bilgi verilmiştir. Rum mahallesinde yer alan kilisenin etrafının geniş
bir avlu ile çevrili olduğu ve bu nedenle Müslüman hanelerinden epey uzakta
olduğu özellikle vurgulanmıştır.

76Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi Evrakı, (HR. MKT.), 24/12, lef. 1; HR. MKT. 24/12, lef.2.
77Buna göre kilisenin ilk inşa tarihi yaklaşık olarak 1790 yılıdır. Böylelikle Aya Marina kilisesi
devletin gerektiğinde yeni kilise inşasına izin verdiği konusunu doğrulayan bir örnektir. Bu tür
yeni mabedlerin inşasına nasıl izin verildiği ve devamına nasıl göz yumulduğu meselesi hakkında
detaylı bilgi için bknz. Aşkın Koyuncu, “Osmanlı Devleti’nde Kilise ve Havra Politikasına Yeni Bir
Bakış: Çanakkale Örneği”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S.16, Bahar 2014, s.35-87.

45
KEVSER DEĞİRMENCİ

Kilisenin mevcut Rum nüfusa yetecek şekilde genişletilmesi için izin ta-
lebi öncelikle Bafra’da ikâmet eden Rum ahaliden gelmiştir. İstanbul Rum Pat-
riği Kyrillos gelen mazbatayı nazik bir üslupta 5 Kasım 1855 tarihinde üst ma-
kamlara sevk etmiştir.78 Rum patriğin bu talebi merkeze ulaştıktan sonra de-
ğerlendirilmiş ve neticede kilisenin yeniden inşasının bir ihtiyaç olduğu anlaşıl-
mıştır. Bununla birlikte benzer şekilde gelen taleplere verilen olumlu cevaplar
da emsal teşkil etmiştir. Babıali’den alınan cevapta her sınıftan tebaanın bütü-
nüyle devletin koruması altında olduğunun gayet açık olduğu ve bunun açıklan-
masına gerek bile olmadığı belirtilmiştir. Bahsi geçen kilisenin genişletilmesine
yönelik inşaat izni Sultan Abdülmecid tarafından verilmiştir. Netice itibariyle
kilisenin genişletilerek yeniden inşa edilmesi için ruhsat izni çıkmıştır.79
İstanbul Rum Patriği tarafından, Aya Marina adlı Rum kilisesinin genişle-
tilmesi hakkında ikinci bir yazı daha kaleme alınmıştır. Bu yazıda kilisenin
hangi ölçülerde genişletileceği konusu netleştirilmiştir. Öncelikle yeni bir kilise
inşasına neden ihtiyaç duyulduğu hakkında bilgiler tekrarlanmıştır. Yazının de-
vamında devletin Rum tebaanın emniyet ve istirahatine önem verdiği, kendile-
rine karşı merhametle muamele edildiğinden bahsedilmiştir. İlaveten devletin
merhametine karşı duyulan güven vurgulanmıştır. Söz konusu yazıda, kilisenin
genişletilmesi hususunda alınan izne atıf yapılarak bu defa kilisenin hangi ölçü-
lerde genişletileceği konusu belirtilmiştir. Buna göre kilise mevcut Rum ahaliye
yetecek kadar uzunluğu kırk dokuz arşın, genişliği yirmi sekiz ve yüksekliği on
iki arşın olmak üzere yeniden inşa edilecektir.80 Böylelikle kilise eski haline
oranla beş arşın daha geniş, iki arşın daha yüksek olacaktır.
Alınan izinler çerçevesinde vakit kaybetmeden kilisenin genişletilmesi
çalışmalarına başlanmıştır. Fakat devam eden yazışmalardan kilisenin genişle-
tilmesi konusunda gerekli izinlerin alınmasına rağmen bazı kişilerin buna mâni
olmak istedikleri dolayısıyla inşaatın bu müdahale neticesinde engellendiği an-
laşılmaktadır. Vakit kaybetmeden durum merkeze bildirilmiş ve yerelde muha-
lefet yapan bu kişilere engel olunması istenmiştir. Hatta bu defa yine İstanbul
Rum Patriği devreye girmiştir. Patrik, 13 Ekim 1856 tarihinde merkeze yazdığı
yazıda resmi olarak ruhsatı alınmış bir inşaata bu şekilde mâni olunmasının uy-
gunsuz bir hareket olduğunu dile getirmiştir. Bu müdahalenin engellenmesi ve
alınan izin çerçevesinde inşaata devam etmek istediklerini bildirmiştir. Patrik,

78 BOA, İrade Hariciye (İ. HR.), 126/6338, lef.1


79 BOA, İ. HR., 126/6338, lef.3.
80 BOA, İ. HR., 126/6338, lef.2.

46
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

bahsi geçen kilisenin verilen izin dahilinde inşaatının devam edebilmesi için ge-
rekenin yapılmasını merkezden rica etmiştir.81 Bu talebe istinaden 4 Kasım
1856 tarihinde Aya Marina adlı Rum kilisenin inşaatı sırasında meydana gelen
nahoş olayların men edilmesine dair Canik Mutasarrıfına bir tahrirat gönderil-
miştir.82 Kilisenin genişletilmesi için ruhsat izninin bizzat padişahın kendisi ta-
rafından verilmiş olmasına rağmen yapılan bu müdahalenin hoş olmadığı vur-
gulanmıştır. Canik Sancağı Mutasarrıfı Ramiz Paşa’ya, Bafra kazası nâib ve müf-
tüsüne, Bafra kaza müdürü ile kazanın diğer ileri gelenlerine kilisenin genişle-
tilmesinin bir zaruret olduğu ve buna kimsenin muhalefet etmemesi gerektiği
uyarısında bulunulmuştur. Ayrıca reayâdan kimsenin bir akçe bile almasına
izin verilmemesi gerektiği de vurgulanmıştır. Görevliler paranın miktarından
ziyade tehlikeli bir duruma müsaade edilmemesi konusunda uyarılmıştır. Bu
hususlara dikkat edilmesi ve kesinlikle verilen emirlere aykırı hareket etmek-
ten kaçınılması uyarısında bulunulmuştur.83 Müdahaleye izin verilmemesi ko-
nusunda bu şekilde emirler gönderilirken padişahın iradesi de yazıya ilave edil-
miştir. Bu hoş olmayan müdahalenin bir an evvel engellenmesi, padişahın em-
rinin uygulanmasına hemen başlanılması emredilmiştir.84
Tanzimat sonrası Bafra kazasında bir başka tamir talebi Saklı mahalle-
sinde sakin Rum ahaliden gelmiştir. Rum tebaanın tamir talebinin sebebi yine
kilisenin mevcut nüfusa yetersiz gelmesidir. Mahallede Aya Vasil adlı bir kilise
mevcut ise de zaman içerisinde nüfus arttıkça ahaliye kâfi gelmemeye başlamış-
tır. Bu yüzden ahali, Bafra kazası Saklı mahallesinde mülkü Rumlara ait olan
arsa üzerine uzunluğu yirmi beş arşın, genişliği on beş arşın ve yüksekliği on iki
arşın olmak üzere Aya Vasil adlı kilisenin yeni baştan inşâsına müsaade edil-
mesi için irade çıkarılmasını talep etmiştir. Kilise yapılacak yerin mülkü müsta-
kil olarak Rum milletine aittir. Bu nedenle diğer milletlerin ilgi ve alakası yoktur
ve herhangi bir ortaklık söz konusu değildir. Ayrıca İslam mahallesinde ve vakıf
dahilinde olmadığından yer ve mevki anlamında kilise inşasının kimseye zararı
olmayacağı anlaşılmaktadır. Rum Patrikhanesi aracılığı ile merkeze ulaşan ta-
lep hükümet tarafından münasip görülmüş ve1869 yılı Eylül ayında kilise inşa-
sına izin verilmiştir.

81 BOA, HR. MKT. 165/85, lef.1/1; BOA, HR. MKT. 165/85, lef.2/1
82 BOA, HR. MKT. 165/85, lef.1/2.
83 Devlet bir taraftan mabet tamiratının kurallara göre yapılması için çaba sarfederken diğer yan-

dan bu sırada yaşanması mümkün yolsuzluklarla da mücadele etmiştir. En çok görülen yolsuzluk
görevi itibariyle güvenilir görünen kişilerin kilise tamiri vaadiyle halktan haksız paralar toplama-
sıdır. Koyuncu, a.g.e., s. 128.
84 BOA, HR. MKT. 165/85, lef. 2/1.

47
KEVSER DEĞİRMENCİ

Bununla birlikte Trabzon valisi Esad Muhlis Paşa’ya ve Canik Sancağı Mu-
tasarrıfı Hasan Paşa ve Bafra kazası nâib, müftü ve meclis azalarına hitaben bir
yazı kaleme alınmıştır. Kilisenin yeniden inşası esnasında padişahın iradesi dı-
şına çıkılmaması, nizama uygun hareket edilmesi, belirtilen ölçülerin dışına çı-
kılmaması, bu vesile ile Rum ahaliden zorla para toplanmaması veya bunlardan
başka bir şekilde halka bunaltıcı hareketlerde bulunmaması şartı ve kilisenin
inşaatına müdahale edilmemesi konusunda uyarılmışlardır. Eğer inşaat esna-
sında sakıncalı bir durum fark edilir ise müdahale etmeden durumun yerel yö-
netimler tarafından hemen hükümete bildirilmesi emredilmiştir.85
İstanbul Rum Patriği Grigorios’in, yaklaşık olarak bir yıl sonra 15 Kasım
1870 tarihinde kilise inşaatı ile ilgili ikinci bir talebi olmuştur. Hariciye Nezare-
tine hitaben yazılan yazıda öncelikle Canik sancağı Bafra kazası Saklı Mahal-
lesi’nde bulunan Aya Vasil adındaki kilisenin yeniden inşa edilmesi hususunda
daha önceden izin talep edildiği ve söz konusu talebin 1869 yılı Eylül ayında
münasip bulunduğu hatırlatılmıştır. Alınan izin sonrasında kilise inşaatının
başladığı anlaşılmaktadır. Fakat yazının devamında yeni bir sorun gündeme ge-
tirilmiştir. Şöyle ki, kilisenin koridorunun sol tarafından yedi arşın yani yaklaşık
beş buçuk cm ilave edilmek suretiyle genişletilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu
şekilde yapılacak olan ilave ile kilisenin uzunluğu otuz iki arşına ulaşacaktır. İs-
tanbul Rum Patriği Grigorios, bu düzenleme için yeniden izin talep etmekte-
dir.86 Hükümet gelen bu talebi değerlendirmiş ve gereken izin 19 Ocak 1871
tarihinde verilmiştir.87 Bu örnekten anlaşıldığı gibi merkez, kilise inşaatlarında
belirtilen ölçülerin dışına çıkılmasını -yeniden izin almak şartı ile- kabul etmiş-
tir.
Bafra Kazasında Rum ve Ermeni Mekteplerinin Yeniden İnşâsı Ta-
lepleri
Tanzimat sonrası Bafra kazasında kiliselerin tamiratı ve yeniden inşâsı ile
birlikte kilise bahçelerinde yer alan mektep binalarının da yenilenmesi söz ko-
nusu olmuştur. Bu konuda tespit edilen ilk talep 1891 yılında eski bir Rum mek-
tebi için olmuştur.
Rum mahallesinde kilise avlusunda bulunan eski bir sıbyan mektebi ha-
rap bir vaziyette olduğundan aynı arsa üzerine yeni baştan bir mektep binası

85 BOA, İ. HR. 247/147, lef.1.


86 BOA, İ. HR. 247/147, lef.1.
87 BOA, İ. HR. 247/147, lef. 1/2; BOA, İ. HR. 247/147, lef.2.

48
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

inşa edilmek istenmiştir.88 Rum Mahallesi İhtiyar Meclisi ve Kilise Cemiyeti ta-
rafından 7 Temmuz 1891 tarihinde Bafra kaymakamlığına mektep inşası için
müracaatta bulunulmuştur. Yazıda kilise avlusunda yer alan okulun kadim bir
yapı olduğu, mahallenin Rum çocuklarının eskiden beri eğitim-öğretimlerine bu
binada devam ettikleri belirtilmiştir. Binanın bir tarafı kız, diğer tarafı erkek öğ-
renciler için tahsis edilmiştir. Ahşap ve dört köşeli olmak üzere kare planlı bir
yapı olan sıbyan mektebi, dört yüz otuz arşın arsa üzerinde bulunmaktadır. Za-
manla yıpranmış ve kullanılamayacak vaziyete geldiğinden mektebin yıkılıp ye-
rine tekrar eskisi gibi bir tarafı kız, diğer tarafı erkek öğrencilere mahsus olmak
üzere bir bina inşa edilmesi düşünülmüştür. İnşaat masrafları kilise gelirlerin-
den karşılanacaktır. Kanunlar çerçevesinde yapılacak olan mektep inşaatı için
6 azanın imzası ile izin talep edilmiştir.89 Bu talep Bafra belediye meclisinde
okunup değerlendirilmiştir. Eski mektebe, kalfa ve bilirkişilerin marifetiyle ke-
şif muayenesi yaptırılmıştır. Yeni yapılacak mektep binasının masrafları, Bafra
belediyesinde görevli kalfa Bogos Efendi tarafından yapılan keşif neticesinde
hesaplanmış ve bir rapor hazırlanmıştır. Buna göre mektebin zaman içerisinde
yıpranmış ve harabeye dönmüş olduğu anlaşılmıştır. Netice itibariyle artık kul-
lanılamaz halde olduğu ve yeniden inşâ edilmesi gereği ortaya çıkmıştır. Fakat
bu defa ahşap yerine tuğla malzeme kullanılmak istenmiştir. Yapılan muayene
keşfi sonucunda sıbyan mektebinin binası dört köşeli ve dört yüz elli altı arşın
genişliğinde inşa edilecektir. Üç yüz liraya mâl olacak masraflar kilise gelirle-
rinden sarf edilecektir. Bu bilgilerin yer aldığı kalfa Bogos Efendi’nin hazırladığı
rapor ve ekinde yer alan plan90 incelenmek üzere 10 Temmuz 1891 tarihinde
bir başkan ve dört azanın imzası ile Bafra kazası idare meclisine havale edilmiş-
tir.
Bu defa okul inşa edilmesi planlanan arsanın hangi türde olduğu ve kaç
kısımdan meydana geldiğini tespit etmek için Bafra kazası tapu ve vergi kitâbeti
ile yazışmalar başlatılmıştır. Buna göre Bafra kazası tapu kâtibinden gelen ce-
vapta inşâ edilecek Rum mektebinin arsasının tapu kayıtlarında sadece emlâk
olarak kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Mektep inşâ edilecek arsa hakkında tah-

88 BOA. Şûrâ-yı Devlet (ŞD.) 2592/8, lef.1.


89 BOA. ŞD. 2592/8, lef.2.
90 Rum mektebinin planı için bknz. Ek.1.; Belediyede görevli kalfa Bogos Efendi planı çizerken her

odanın ölçüsünü tek tek belirtmiştir. BOA, İrade Şûrâ-yı Devlet (İ. ŞD.) 119/7138, lef. 2/1.

49
KEVSER DEĞİRMENCİ

rir kâtibinden gelen bilgiye göre, Rum mahallesinin esas emlâk defterinde dö-
nümsüz ve sadece Rum Kilisesi adıyla kaydedilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Rum
mahallesinde başka sıbyan mektebinin olmadığı da tespit edilmiştir.
Gelen bu bilgiler çerçevesinde Bafra idare meclisi tarafından söz konusu
mektep inşâsına ruhsat verilmesi için bir mazbata hazırlanmıştır. Mazbata, plan
ve kalfa raporu da eklenmiş halde 13 Temmuz 1891 tarihinde Canik Mutasarrı-
fına gönderilmiştir.91 Canik Mutasarrıfı Mehmed Cavid Bey, mektep inşâsı için
izin talebi hakkında kendisine gelen evrakları sekiz kişilik bir komisyonun92 im-
zası ile 6 Ağustos 1891 tarihinde Trabzon Vilâyeti’ne sevk etmiştir.93
Trabzon Vilâyet Meclisi, 22 Eylül 1891 tarihli yazı ile söz konusu izin ta-
lebinin Dahiliye Nezareti’ne sevk edilmesini uygun bulmuştur.94 Trabzon Valisi
Ali Bey, Bafra kazasının Rum mahallesinde bir kilise avlusunda harap bir halde
bulunan mektep binasının yeniden inşası için gelen izin talebini 30 Eylül 1891
tarihinde Dahiliye Nezareti’ne bildirmiştir.95 Trabzon Valisi Ali Bey hazırlamış
olduğu tezkereye Canik Mutasarrıfından gelen mazbatayı, Bafra İhtiyar Meclisi
mazbatasını, Bafra’da kalfanın hazırladığı raporu ve planı da eklemiştir.96
Dahiliye Nazırı Rıfat Efendi, Trabzon Vilâyetinden kendisine ulaşan bel-
geleri 19 Ekim 1891 tarihinde Adliye ve Mezâhib Nezareti’ne97 sevk etmiştir.98
Bu aşamada konu Adliye Nezareti tarafından detaylı bir şekilde araştırılmıştır.
Anlaşıldığı kadarıyla bundan sonraki süreçte taşradaki merciler ile haberleş-
meye devam edilmiştir. Yerel yöneticilere Rum mektebinin yeniden inşa edil-
mesi hususunda bir sakınca olup olmadığı sorulmuştur. Adliye Nezareti’nin 5
Kasım 1891 tarihli yazısına ilk olarak Bafra kaymakamlığı cevap vermiştir. Ya-
pılan araştırmalar sonucunda adı geçen mektebin yeniden inşa edilmesinde bir

91 BOA. ŞD. 2592/8, lef. 2/2.


92 Komisyon üyeleri arasında hâkim, müftü, muhasebeci, metropol vekili (katılamamıştır), Kato-
lik Ruhani reisi, tahrirat müdürü ve biri Rum (Simonaki) olmak üzere dört aza yer almaktadır.
BOA. ŞD. 2592/8, lef. 3/1.
93 BOA. ŞD. 2592/8, lef. 3/1.
94 BOA. ŞD. 2592/8, lef. 3/2.
95 BOA. ŞD. 2592/8, lef. 4/1.
96 BOA. ŞD. 2592/8, lef. 5/1
97 Adliye Nezareti, Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye adlı yüksek mahkemenin 14 Şubat 1870 tarihinde

“nezâret” e çevrilmesiyle kurulmuştur. Adliye Nezâreti’nin 21 Mayıs 1879 tarihli ilk teşkilât ni-
zamnâmesine ile, gayri müslim azınlıkların o zamana kadar Hariciye Nezâreti’ne bağlı olan mez-
hep işleri Adliye Nezâreti’ne bağlanmıştır. Bu sebeple nezâretin ismi Adliye ve Mezâhib Nezâreti
olmuştur. Hulusi Yavuz, “Adliye Nezareti”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. I, TDV Ya-
yınları, İstanbul 1988, s.390.
98 BOA. ŞD. 2592/8, lef. 8/1

50
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

mahsur olmadığına karar verilmiştir. Netice, Bafra kazası kaymakamı ile naib
vekilinin, müftünün, mal müdürünün, Rum ruhanî reisinin, tahrîrat kâtibinin ve
4 azanın mühürlerinin olduğu bir yazı ile 22 Aralık 1891 tarihinde Canik Muta-
sarrıfına gönderilmiştir.99
Mektep inşasına dair herhangi bir mahzurun bulunmadığı konusunda
Bafra kazasından gönderilen yazı Canik Mutasarrıflığı tarafından Trabzon
Vilâyetine sevk edilmiştir. Trabzon Valisi Ali Bey de gelen cevabı 9 Ocak 1892
tarihinde Adliye ve Mezâhib Nezareti’ne iletmiştir.100 Yapılan bu tahkikat neti-
cesinde Adliye ve Mezâhib Nazırı Rıza Bey 2 Şubat 1892 tarihinde Dahiliye Ne-
zareti’ne konu ile ilgili bir yazı yazmıştır. Gelen cevaptan, Rum mektebinin ye-
niden inşası konusunda bir mahsur görülmediği ve bu konuda gerekli izinlerin
verileceği anlaşılmaktadır.101 Bu kez Dahiliye Nazırı Rıfat Efendi konuyu 21 Şu-
bat 1892 tarihinde sadrazama bir yazı ile bildirmiştir. Rıfat Efendi, Adliye ve
Mezâhib Nazırı Rıza Bey ile yapılan yazışmalardan bahsedip kendisinin Rum
mektebin yeniden inşasında bir mahzur görmediği yönünde verdiği cevabı
özellikle vurgulamıştır.102 Nihayet bütün evraklar Divân-ı Hümâyun’a ulaşmış
ve burada okunup mütalaa edilmiştir. Söz konusu Rum mektebinin eski mekte-
bin yerine yine bir tarafı erkek diğer tarafı kız çocuklara mahsus olmak üzere
dört köşeli bir yapı şeklinde, dört yüz elli arşın genişliğinde inşâ edilmesi uygun
bulunmuştur. Bu sırada ihtiyaç duyulan masrafın kilise gelirlerinden karşılan-
ması uygun bulunmuştur. Bu şartlar çerçevesinde Bafra’dan gelen inşaat tale-
binde bir mahzur görülmemiştir. 7 Mart 1892 tarihi itibariyle alınan kararlar,
Divân-ı Hümâyun kaleminde kayıt altına alınmıştır.103 Şûra-yı Devlet Dahiliye
Dairesi’nde başkan ve on azanın imzası ile 24 Mart 1892 tarihinde konu ile ilgili
bir mazbata hazırlanmış ve sadarete sunulmuştur.104 Sadrazam da yazıyı bütün
ekleri ile birlikte 7 Haziran 1892 tarihinde padişaha sunmuştur.105
Netice itibariyle padişah II. Abdülhamid tarafından mektep inşasına dair
ruhsat izni verilmiştir. Karar, Bâb-ı Âli Evrak Odasında hazırlanan evrak ile 17
Haziran 1892 tarihinde Adliye ve Mezâhib, Maarif ve Dahiliye Nezaretlerine
tebliğ edilmiştir.106 Son olarak Dahiliye Mektubi Kalemi’nden 28 Haziran 1892

99 BOA. ŞD. 2592/8, lef. 6/1


100 BOA. ŞD. 2592/8, lef. 7/1
101 BOA. ŞD. 2592/8, lef. 8/1
102 BOA, ŞD. 2592/8, lef. 9/1
103 BOA, ŞD. 2592/8, lef. 10/1
104 BOA, İ. ŞD. 119/7138, lef. 1/1
105 BOA, İ. ŞD. 119/7138, lef. 3/1
106 BOA, Bâb-ı Âli Evrak Odası (BEO.) 21/1527, lef. 1/1

51
KEVSER DEĞİRMENCİ

tarihli ve 641/8 evrak numarası ile mektep inşâsı için ruhsat izni verildiği Trab-
zon vilâyetine bildirilmiş ve buna göre gerekenin yapılması istenmiştir.107
Bafra’da yaşayan Rumlardan mektep tamiratı için gelen ikinci talep 1910
yılına aittir. Rum cemaatinin çocuklarına mahsus yeni baştan bir mektep yapıl-
masına ruhsat verilmesi için Rum Patrikliği aracılığı ile talepte bulunulmuştur.
Bahsedilen mektebin resmiyette Rum cemaatinin ruhani reisi Papa Mihâil
Efendi adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Esasen mülkü Rum cemaatine ait
olan mektep, mevcut arsa üzerine on dört buçuk metre uzunluğunda, dokuz bu-
çuk metre genişliğinde ve on buçuk metre yüksekliğinde kârgir olarak yeniden
inşa edilecektir. Bunun için gereken beş yüz lira kilise sandığından karşılana-
caktır. 1910 yılı itibariyle Bafra’da 510 Rum hanesinde 2.605 Rum nüfus yaşa-
maktadır.108 Rum nüfusun yoğunluğu nedeniyle bahsedilen mektebin inşasında
bir mahzur görülmemiştir.
Canik Mutasarrıflığı tarafından yapılan incelemeler neticesinde ilgili ev-
raklar, Adliye ve Mezâhib Nezareti’nin 29 Haziran 1910 tarihli ve 269 numaralı
tezkiresi ve ek belgeler Divân-ı Hümâyun Kalemi aracılığı ile Şûra-yı Devlet’e
havâle edilmiştir. Evraklar Maliye, Nâfia ve Maarif Dairesi’nde okunmuştur.
Merkeze ulaşan bilgiler ve yapılan araştırmalar neticesinde mektep inşasının
usule uygun olduğu ve -emsal teşkil edecek şekilde- daha önceden mektep in-
şaat izni verildiği göz önünde bulundurularak Divân-ı Hümâyun Kalemi’nden
bir müzekkire yazılmıştır. Buna göre mektep inşaatı tamamlandıktan sonra açı-
lışı aşamasında Maarif Nizamnâmesi’nin 129. maddesine ve İstanbul Rum Pat-
rikhanesi hakkında alınan son kararların hükümlerine riayet edilmek üzere
bahsedilen mektebin belirtilen ölçülerde inşa edilmesi uygun bulunmuştur.
Alışılagelmiş bir şekilde mektep inşası talebiyle alakalı bütün yazışmalar
Şurâ-yı Devlet’te kayıt altına alınmış ve evraklar tekrar Divân-ı Hümâyun Ka-
lemi’ne havâle edilmiştir. Ayrıca Adliye ve Mezâhib, Maarif ve Defter-i Hakanî
Nezaretlerine de bilgi verilmiş, mektep inşaatı ile alakalı plan da109 evraklara
eklenmiştir.110 Mevzu sadaret makamı tarafından padişaha arz edilmiştir.111
Anlaşıldığı kadarıyla padişahtan gereken izin alınmıştır. Çıkarılan emir sadaret-

107 BOA, Dahiliye Mektubi Kalemi (DH. MKT.) 1966/106, lef. 1/1
108 Bu miktar salnamelerde verilen nüfus bilgilerinin çok altındadır.
109 Rum mektebinin krokisi için bknz. Ek.2.
110 BOA, İrade Maarif (İ. MF.) 16/27, lef. 4/1
111 BOA, İ. MF. 16/27, lef. 5/1

52
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

ten 23 Ağustos 1910 tarihli ve 2371 numaralı evrak ile Maarif Nezaretine, Da-
hiliye ve Defter-i Hakanî Nezaretine112 bildirilmiştir. İlgili nezaretlerin gerekeni
yapmaları hususu vurgulanmıştır.113
Bafra’da Rum cemaati çocuklarına mahsus bir mektep inşasına izin veril-
diği Dahiliye Nezareti Muhaberât Dairesi tarafından 25 Ağustos 1910 tarihinde
yazılan bir yazı ile Canik Mutasarrıflığına iletilmiştir.114
Benzer bir talep bu defa Ermenilerden gelmiştir. Bafra’da Ermeni mahal-
lesinde bir kilise avlusunda harap bir halde bulunan mektep için talepte bulu-
nulmuştur. Söz konusu mektebin ahşap malzemeden yapılmış olduğu ve kapa-
sitesinin mevcut öğrenciler için yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır. Ermeni cema-
ati çocuklarına mahsus olan mektepte, erkek ve kız olmak üzere toplam 300’e
yakın öğrenci eğitim görmektedir. 1900 yılı itibariyle mektep binası bu sayıda
öğrenciye yetersiz gelmeye başlamıştır.115
Tamirat taleplerinde sıkça rastlanan diğer bir sebep binanın eskimiş ol-
masıdır. Söz konusu mektep binası yaklaşık elli sene evvel inşâ edilmiş oldu-
ğundan zamanla harap bir hale gelmiş ve binanın bu durumu tehlikeli bir hal
almıştır. Bu nedenle eski mektep binasının yıkılıp kilise avlusuna yeni bir mek-
tep inşa edilmesi planlanmıştır. Bu gerekçeler ile izin talep edilmektedir. İnşaat
masraflarının bir kısmı kendi cemaatleri tarafından kalan kısmı da kilise kasa-
sından karşılanmak üzere yerine -ihtiyaca cevap verecek şekilde- yeni bir mek-
tep inşâ ettirilmek üzere padişahtan izin almak için Ermeni cemaatinin ileri ge-
lenleri tarafından bir talep yazısı yazılmıştır.
Canik Mutasarrıfı Bafra’dan gönderilen talep yazısı kendisine ulaştıktan
sonra ilk önce bina hakkında yazılanların doğruluğunu araştırmıştır. Yapılan
araştırmalar neticesinde gerçekten binanın kullanılamaz halde olduğu ve mev-
cut Ermeni çocukları için yetersiz kaldığı tespit edilmiştir. Bu tarihlerde

112 Günümüzdeki adı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’dür. Osmanlılar’da arazi ve timar kayıt-
larıyla ilgili defterlerin saklandığı devlet dairesinin adı olan Defterhâne’ye dair ilk bilgilere Fâtih
Sultan Mehmed döneminde rastlanmıştır. 1842 yılında yeniden kurulan Defterhâne 1871’de
nezârete dönüştürülerek Defter-i Hâkānî Nezâreti adını almıştır. Erhan Afyoncu, “Defterhane”,
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. IX., İstanbul 1994, s. 100-104.
113 BOA, BEO. 3796/284668, lef. 1/1
114 BOA, Dahiliye Muhaberat-ı Umumiye İdaresi (DH. MUİ.) 125/13, lef. 1/1
115 Nitekim salnâmelere göre bu tarihte Bafra’da 537 erkek, 536 kadın olmak üzere 1.073 Ermeni

nüfusu olduğu bilinmektedir. Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 19, sene h. 1319, s. 210-211.

53
KEVSER DEĞİRMENCİ

Bafra’da yaklaşık olarak 200 haneye yakın Ermeni milletinin 300’e yakın ço-
cuğu olduğu anlaşılmaktadır.116
Eski mektep binasının yıkılıp yerine yenisinin inşa edilmesi söz konusu
olduğundan eski binada bir keşif yapılmıştır. Ermeni mektebinin yıkılarak ye-
rine yeniden inşâ edilecek olan erkek ve kız mektebinin planı Bafra’daki Rum
mektebinin keşfini yapan Bogos Efendi marifetiyle 13 Haziran 1900 tarihinde
hazırlanmıştır.117 Buna göre kilise avlusuna yeniden inşâsı planlanan mektebin
uzunluğu yirmi dört, genişliği on dört ve yüksekliği on üç arşın olması planlan-
mıştır. Dış cephesi kârgir ve iç aksamı ahşap olmak üzere bodrum üzerine iki
kat daha olacak şekilde yeniden inşâ edilecektir. Buna göre, bodrum katı mek-
tebe ait kömür vs. eşyayı koymak ve muhafaza etmek üzere yapılacaktır. Orta
katta iki dershane ve iki koğuş, üst katta da dört dershane ve dört koğuş olacak-
tır. Bu şekilde mektep binasının elli bin kuruşluk bir masraf neticesinde inşa
edileceği anlaşılmıştır. Bu masrafların bir kısmının eski mektebin enkazından
elde edilmesi planlanmıştır. Bu şekilde on bin kuruş karşılanacaktır. Geriye ka-
lan kırk bin kuruştan yirmi bin kuruş, Ermeni milleti tarafından toplanacak olan
yardımlar ile karşılanacaktır. Kalan yirmi bin kuruşunun da kilise akçesinden
tamamlanması konusunda usûlen anlaşmaya varılmıştır. Bu suretle eski mek-
tep binasının yıkılıp yerine yeni binanın inşasına başlanılması konusunda bir
mahzur bulunmadığı Bafra İdare Meclisi ile yapılan yazışmalar neticesinde net-
leşmiştir. Evraklarla birlikte yeni yaptırılacak olan mektebin resmi de gönderil-
miştir. Canik Mutasarrıfının kanaati de gelen yazılar ve yapılan tahkikatlar ne-
ticesinde müspet olmuştur. Binanın içinin eğitim-öğretim yapılamayacak kadar
harap olduğu, bu yüzden eski mektebin yıkılması gerektiği anlaşılmıştır. Yerine
keşif planındaki şekil ve taahhüd edilen ölçülerde olması şartı ile yeni bir mek-
tebin yapılmasında herhangi bir mahzur görülmemiştir. Canik Mutasarrıfı
Hamdi Bey ve on kişilik bir komisyonun imzası ile bütün evraklar, mektep planı
ve kendi olumlu görüşünün de eklendiği yazı vilâyete sevk edilmiştir.118 Canik
Mutasarrıfı Hamdi Bey yeni yapılacak mektebin kilise avlusuna inşa edileceğini,
başka bir arsanın kullanılmayacağını özellikle vurgulamıştır.119
Canik Sancağı idare meclisinden 28 Temmuz 1900 tarihli ve 166 numa-
ralı mazbata vilâyete ulaştığında değerlendirilmeye alınmıştır. Mektep

116 1319 tarihli Trabzon Vilâyet Salnamesi’ne göre Bafra kazasında 1900 yılı itibariyle 537 erkek
536 kadın olmak üzere 1.073 Ermeni nüfus yaşamaktadır. Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 19,
sene h. 1319, s. 210-211.
117 BOA, Yıldız Resmi Maruzat (Y. A. RES.) 111/70, lef. 3/1; Mektep planı için bknz. Ek. 3.
118 BOA, ŞD. 1853/15, lef. 1/1
119 BOA, ŞD. 1853/15, lef. 2/1

54
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

inşâsında gönderilen plana uygun olması, mektebin kilise avlusuna yapılması


ve bunun için başka arsa kullanılmayacak olması sureti ile vilâyet tarafından da
bir mahzur görülmemiştir. Bahsedilen mazbata, resim ve telgraf, Trabzon Valisi
Mehmed Kadri’nin, naibin, vali muavininin, defterdarın, müftünün ve 4 azanın
mühürleri ile 27 Ekim 1900 tarihinde Adliye ve Mezâhib Nezareti’ne sevk edil-
miştir.120 Fakat henüz bir cevap alınamadığı için yazı Trabzon valisi Mehmed
Kadri tarafından 22 Haziran 1901 tarihinde tekrar gönderilmiştir.121 Valiliğin
mazbatası Adliye ve Mezâhib Nezareti’ne ulaştıktan sonra sadarete sevk edil-
miştir. Aynı yazı 10 Aralık 1900 tarihinde bir tezkire ile zaten takdim edilmiş-
tir.122 Valiliğin ısrarı neticesinde aynı yazı Adliye ve Mezâhib Nazırı Abdurrah-
man Paşa tarafından 10 Temmuz 1901 tarihinde sadarete yeniden takdim edil-
miştir.123
Dönemin sadrazamı Halil Rifat Paşa124, Adliye Nezaretinden kendisine
sevk edilen yazıyı 6 Ağustos 1901 tarihinde padişaha arz etmiştir. Zira padişa-
hın vereceği karara göre harekete geçileceği aşikârdır.125 Mektep binasının ye-
niden inşâ edilmesinde herhangi bir mahzur olmadığı anlaşıldığından izin ta-
lebi belirtilen ölçülerin dışına çıkılmaması şartıyla padişah tarafından onaylan-
mıştır. İnşaat masraflarının nasıl ödeneceği mazbatada belirtilen haliyle bir ne-
ticeye bağlanmıştır. Buna rağmen bir vesile ile kimseden zorla para alınmaya-
cak, kimseye hiçbir şekilde baskı uygulanmayacaktır.126 Maarif Nizamnâmesi-
nin bu gibi özel mekteplerin tesisi ve açılışına dair olan 129. maddesinin hük-
müne riâyet etmek şartıyla söz konusu mektebin inşasına ruhsat verilmiştir.

120 BOA, ŞD. 1853/15, lef. 3/1


121 BOA, İrade Adliye ve Mezahib (İ. AZN.) 43/33, lef. 2/1
122 Bu aşamadan sonra Ermeni mektebi ile alakalı görüşmelerin iki defa yapıldığı anlaşılmaktadır.

Ne yapılması gerektiği hususunda ifadeleri kapsayan Adliye ve Mezâhib Nezareti’nin 10 Aralık


1900 tarihli ve 568 beş yüz altmış sekiz numaralı tezkiresi ve ekli belgeler, Divan-ı Hümâyun’a
havâle edilmiş ve burada okunup incelenmiştir. Divan-ı Hümâyun Kalemi’nin sevketmesi ile Şura-
yı Devlet’e havâle edilen evraklar Mülkiye Dâiresinde okunmuştur. Yapılan değerlendirmeler ne-
ticesinde yeni bir Ermeni mektebinin inşaatının tamamlanması ve mektebin açılması uygun bu-
lunmuştur. Karar, Şura-yı Devlet Reisi Mehmed Said başkanlığında toplanan 12 kişilik komisyo-
nun imzası ile 20 Şubat 1901 tarihinde Divan-ı Hümâyun Kalemi’ne havâle edilmiştir. Ayrıca
Maârif ve Adliye ve Mezâhib Nezaretlerine de tebligat yapılmış ilaveten bir kıta resim ek olarak
takdim edilmiştir. BOA, Y. A. RES. 111/70, lef. 2/1; BOA, ŞD. 1853/15, lef. 5/1; Bilindiği üzere
herkes çıkan fermanın hükmünü yerine getirmek zorundadır. BOA, Y. A. RES. 111/70, lef. 1/1
123 BOA, İ. AZN. 43/33, lef. 3/1.
124 Halil Rifat Paşa’nın hayatı hakkında detaylı bilgi için bkz. Atilla Çetin, “Halil Rifat Paşa”, Türkiye

Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, C. XV, İstanbul 1997, s. 327-328.


125 BOA, İ. AZN. 43/33, lef. 4/1.
126 Devlet bu şekilde gayrimüslim vatandaşları dini liderlerin tahakkümünden korumak istemiş-

tir. Böyle bir konu vesilesi ile halka baskı yapılmasını önlemiştir. Güler, a.g.m., s. 161

55
KEVSER DEĞİRMENCİ

Bafra kasabasında Ermeni mahallesinde kilise avlusundaki Ermeni mektebinin


yeniden inşasına ruhsat verilmesine dair izin, 8 Ağustos 1901 tarihinde 927 nu-
maralı irade ile çıkmıştır.127
Mektep inşası hakkında belirlenen şartlar dahilinde verilen izin Divân-ı
Hümâyun Kalemi’ne havale edilmiş, oradan Adliye ve Mezâhib ve Maarif Neza-
retlerine tebliğ edilmiştir.128 Ermeni mektebinin inşaat izni alındıktan sonra
Maarif Nezaretinden Trabzon Vilâyeti’ne bir yazı yazılarak ilgili merciler bilgi-
lendirilmiştir.
Padişahın söz konusu emri gayrimüslim mektepleri dahiliye müfettişli-
ğine ve Ermeni Patrikhanesi kapı kethüdasına da gönderilmiştir. Tüm yazışma-
larda dikkati çeken husus, inşaat konusunda vadedilen ölçülerin -izin talep ya-
zılarında belirtilen sınırların- dışına çıkılmamasıdır.129

Sonuç
Osmanlı Devleti’nin gayrimüslimlerin mabedlerine ve mekteplerine karşı
tutumunda, İslam hukukunun zimmilere tanımış olduğu haklar belirleyici ol-
muştur. Buna göre İslam hukukunun zimmilere yeni mabed inşasını yasak et-
tiği, mevcut mabedlerin ise aslına uygun bir şekilde tamirinin ve yeniden inşa-
sının yetkili makamların iznine tabi olduğu kuralı benimsenmiştir. Dolayısıyla
Osmanlı Devleti kiliselerin ve mekteplerin tamiri ve yeniden inşasına bu kural
çerçevesinde serbestlik tanımıştır. Klasik dönemde izin verme aşamasında
fetva şartı aranmıştır. Diğer taraftan yeni mabed inşası yasak olmasına rağmen
zaman zaman bu konuda esnek davranıldığı gözlemlenmiştir. Avrupalı Devlet-
lerin müdahaleleri neticesinde ilan edilmiş olan Islahat Fermanı sonrasında ki-
lise tamiratları ile ilgili olarak klasik dönem uygulamalarından daha esnek bir
süreç başlamıştır. Öncelikle konu ile ilgili fetva şartı kaldırılmıştır. Kiliseler
başta olmak üzere gayrimüslimlere ait binaların tamirinde izne gerek duyul-
mazken sadece yeniden inşa edilecek binalar için padişah izni aranmıştır. Ken-
dilerine tanınan bu kolaylık neticesinde gayrimüslimlere ait binaların tamiri ve

127 BOA, İ. AZN. 43/33, lef. 1/1.


128 BOA, Maarif Nezareti Mektubi Kalemi (MF. MKT.) 586/52, lef. 1/1.
129 BOA, MF. MKT. 586/52, lef. 2/2; 1901 yılı itibariyle yeniden inşa edilmesi hususunda izni alı-

nan Ermeni mektebinin olduğu yerde günümüzde İsmet İnönü İlkokulu bulunmaktadır. Okulun
web sayfasında Osmanlı döneminde burada bir Ermeni Kilisesi (Surp Garabet) olduğu ve önünde,
kız ve erkek öğrencilerin birlikte öğrenim gördükleri Torkomyan Mektebi olarak bilinen bir mek-
tep bulunduğu belirtilmektedir. Okulun bulunduğu bina ve bahçesi tapu kayıtlarında Ermeniler-
den kalma metruk bina ve arsa olarak görülmektedir. https://bafraismetinonuilko-
kulu.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/55/04/724241/icerikler/okulumuzun-tarihcesi./ Erişim ta-
rihi: 22.11.2022.

56
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

inşâsı konusunda bariz bir artış söz konusu olmuştur. Tanzimat sonrası Os-
manlı coğrafyasında artan kilise ve mektep tamiratı taleplerinin Bafra’da da
yansıması olmuştur. Nitekim çalışmanın konusu olan Bafra kazasında Rum ve
Ermenilere ait kilise ve mektep tamiratı ile ilgili taleplerin çoğu Tanzimat son-
rasına aittir.
Bafra’da tamirat ya da yeniden inşâsı talep edilen dört Rum kilisesi ile iki
Rum mektebi ve bir Ermeni mektebi bulunmaktadır. Buna göre tespit edilen ilk
kilise tamir talebi 1848 yılına aittir. Bafra’da bu tarihten önceki yıllara dair bel-
gelere yansıyan bir tamir talebine rastlanılmamıştır. Bununla birlikte mevcut
belgelerden Bafra’da yaklaşık olarak 1790 yılında yeni bir kilise inşâ edildiği
anlaşılmaktadır.
Tamir ve yeniden inşâ için izin prosedürü patrik, valilik, Adliye ve
Mezâhib Nezareti, Divân-ı Hümayûn, Şûra-yı Devlet, sadaret ve padişahın ira-
desi doğrultusunda gerçekleşmiştir. Başvurular, eski kiliselerin zaman içeri-
sinde harap hale gelmesi, civarda başka kilise bulunmaması, mevcut gayrimüs-
lim ahaliye yetecek düzeyde bulunmaması gibi sebeplerle gerekçelendirilmiş-
tir. Özellikle yeniden inşâ konusunda yeni kilisenin mevcut arsa üzerine yapıl-
ması, yakınlarda Müslüman mahallesi bulunmaması, giderlerin kilise sandığın-
dan karşılanması dikkat edilmesi gereken diğer hususlar olmuştur. Bafra kaza-
sından yapılan başvurularda izin alma prosedürlerinin titizlikle uygulandığı
tespit edilmiştir.
Bafra kazasında 1848 yılı itibariyle Rum ahali tarafından kilise tamiratı
konusunda ilk başvuru yapılmıştır. Yapılan keşifler neticesinde kilisenin ger-
çekten yıpranmış olduğu ve tamirata ihtiyaç duyduğu anlaşıldığından gerekli
izin verilmiştir. 1849 yılında yapılan ikinci başvuruda merkeze gönderilen ev-
raklarda bir eksiklik olduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden ruhsat alınması aşama-
sında problem yaşanmıştır. Kilise tamiratı için Bafra’dan yapılan üçüncü baş-
vuru 1855 yılında Aya Marina adlı eski bir Rum kilisesi için olmuştur. Hem mev-
cut Rum nüfusa yetmediği hem de harap bir vaziyette olduğu gerekçeleri ile ye-
niden inşâsı talep edilmiştir. Bu talebe istinaden kilisenin genişletilerek yeni-
den inşasına ruhsat verilmiştir. İzin dilekçesinde Rum mahallesinde yer alan ki-
lisenin etrafının geniş bir avlu ile çevrili olduğu ve bu nedenle Müslüman hane-
lerinden epey uzakta olduğu özellikle vurgulanmıştır. Alınan izinler çerçeve-
sinde çalışmalar hemen başlatılmış olmasına rağmen kilise inşaatı bazı kişiler
tarafından engellenmiştir. Yerel yöneticiler bu muhalefete engel olmaları husu-
sunda uyarılmışlardır. Bafra kazasında diğer tamirat talebi Saklı mahallesinde

57
KEVSER DEĞİRMENCİ

bulunan Aya Vasil adlı kilise için olmuştur. 1869 yılı itibariyle yapılan başvuru-
nun sebebi yine mevcut kilisenin Rum nüfusun ihtiyacını karşılamamasıdır.
Merkezin bu tür tamir taleplerine verdiği cevap genellikle olumludur. Bununla
birlikte Trabzon valisi ve Canik Sancağı Mutasarrıfı, Bafra kazası nâib, müftü ve
meclis azalarına hitaben yazılar kaleme alınarak kilisenin yeniden inşası esna-
sında padişahın iradesi dışına çıkılmaması, nizama uygun hareket edilmesi, be-
lirtilen ölçülerin dışına çıkılmaması, bu vesile ile Rum ahaliden zorla para top-
lanmaması veya bunlardan başka bir şekilde halka bunaltıcı hareketlerde bu-
lunmaması ve kilisenin inşaatına hiçbir şekilde müdahale edilmemesi konu-
sunda uyarılmışlardır. Aya Vasil kilisesinin yeniden inşâsı aşamasında farklı bir
aşama gerçekleşmiştir. Kilise koridorunda ihtiyaç duyulan genişletme talebi
patrik tarafından yeniden izin alınmak suretiyle yapılmıştır. Neticede Tanzimat
sonrası Bafra kazasından yapılan kilise tamir ve yeniden inşâ taleplerine genel-
likle olumlu yanıt verilmiştir.
Bafra’da gayrimüslimler kiliselerden başka kilise bahçelerinde yer alan
mektepler için de tamir talebinde bulunmuşlardır. 1891 ve 1910 yıllarında gay-
rimüslimler Rum mekteplerinin yeni baştan inşâ edilmesi için talepte bulun-
muşlardır. Yeniden inşâsı talep edilen mekteplerin durumunun harap bir vazi-
yette olduğu ve Rum nüfusa yeterli gelmediği ortak özelliklerdendir. Benzer ge-
rekçeler ile 1900 yılında Bafra’da Ermeniler’e ait bir mekteb için de yeniden
inşâ talebi yapılmıştır. Bu talepler yapılan incelemeler neticesinde uygun bu-
lunmuştur. Tüm yazışmalarda dikkati çeken husus, inşaat konusunda vadedilen
ölçülerin dışına çıkılmamasıdır.

58
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
Bâb-ı Âsafi Mühimme Defterleri (A. {DVNSMHM) Defter no: 257, Hüküm no: 223.
Bâb-ı Âli Evrak Odası (BEO.) 21/1527; 3796/284668.
Dahiliye Mektubi Kalemi (DH. MKT.) 1966/106.
Dahiliye Muhaberat-ı Umumiye İdaresi (DH. MUİ.) 125/13.
Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi Evrakı, (HR. MKT.) 24/12; 165/85.
İrade Hariciye (İ. HR.) 126/6338; 247/147; 247/147.
İrade Şûrâ-yı Devlet (İ. ŞD.) 119/7138.
Şûrâ-yı Devlet (ŞD) 2592/8; 1853/15.
İrade Maarif (İ. MF.) 16/27.
Yıldız Resmi Maruzat (Y. A. RES.) 111/70.
İrade Adliye ve Mezâhib (İ. AZN.) 43/33.
Maarif Nezareti Mektubi Kalemi (MF. MKT.) 586/52.
Trabzon Vilâyet Salnâmeleri
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 1, sene h. 1286, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 2, sene h. 1287, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 3, sene h.1288, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 4, sene h. 1289, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 12, sene h. 1298, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 14, sene h. 1309, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 19, sene h. 1319, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 22, sene h. 1322, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Kitap ve Makaleler
Adıyeke, Nuri, “Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi ve
Gayrimüslimlerin Yaşantılarına Dair”, Osmanlı, C.IV, Ed. Güler Eren, Ankara 1999,
s. 255-261.
Afyoncu, Erhan “Defterhane”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. IX., TDV Ya-
yınları, İstanbul 1994, s. 100-104.
Akman, Mehmet, “Kilise ve Havraların İslam-Osmanlı Hukuk Tarihindeki Yeri”, İLAM
Araştırma Dergisi, C.1/2, İstanbul 1996, s. 133-144.
Alemdar, Süheyl, Osmanlı Devleti’nde Kiliselerin Tamir ve İnşası (1839-1856), Basılma-
mış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Is-
parta 2012.
Akyol, Yunus Emre, 19.yy. ın İkinci Yarısında Kudüs Kamame Kilisesi Üzerine Osmanlı Po-
litikası, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Denizli 2019.
Ayar, Talip, “Osmanlı’nın Son Dönemi Maçka’da Kiliselerin Tamiri ve Yeniden İnşâsı”,
History Studies, 9/1, 2017, s. 1-19.

59
KEVSER DEĞİRMENCİ

Ayar, Talip, “Islahat Fermanı Sonrası Kiliselerin Tamiri ve Yeniden İnşâsı: Yomra Ör-
neği”, I. Uluslararası Trabzon’da Dini Hayat Sempozyumu Bildiriler Kitabı, C. II, İs-
tanbul 2016, s. 1281- 1296.
Ayar, Talip, “Islahat Fermanı Sonrası Kiliselerin Tamiri ve Yeniden İnşâsı: Yomra Ör-
neği”, I. Uluslararası Geçmişten Günümüze Trabzon’da Dini Hayat Sempozyumu
Bildiriler Kitabı, C. II, İstanbul 2016, s. 1281-1296.
Yediyıldız, Bahaeddin, “İslam Hukukunda Zımmilerin Yeri”, Türk Kültürü, C. XXV, S. 290,
Ankara 1987, s. 335-339.
Beydilli, Kemal, “Osmanlı Döneminde Kilise Siyasetinden Bir Kesit -II. Mahmut Dev-
rinde Kilise Tamiri- “, Osmanlı Devleti’nde Din ve Vicdan Hürriyeti, Ed. Azmi Öz-
can, Ensar Neşriyat, İstanbul 2000, s. 255-266.
Bozkurt, Gülnihal, Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasi Gelişmelerin Işığı Altında Gayri-
müslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1839-1914), TTK, Ankara
1989.
Cahen, Claude, “Zimme”, İslam Ansiklopedisi, C. XIII, MEB Yayınları, İstanbul 1986, s.
566-571.
Çetin, Atilla, “Halil Rifat Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, C. XV, TDV Ya-
yınları, İstanbul 1997, s. 327-328.
Çelebi, Ercan, “Osmanlı Devleti’nde Kiliselerin Hukukî Statüsü ve Tosya Meryemana Ki-
lisesi’nin Yeniden İnşası Meselesi”, Tarih ve Gelecek Dergisi, Cilt 6, Sayı 1, Mart
2020, s. 26-51.
Ercan, Yavuz, “Osmanlı Devleti’nde Müslüman Olmayan Topluluklar (Millet Sitemi)”, Os-
manlı, C. IV, Ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 197-207.
Ercan, Yavuz, “Türkiye’de XV. ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukuki, İçtimai ve
İktisadi Durumu”, Belleten, C. 47/188, TTK, Ankara 1983, s. 1119-1149.
Erim, Nihat, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, C.I, TTK, Ankara 1953.
Erkal, Mehmet, “Arşın”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. III, TDV Yayınları,
İstanbul 1991, s. 411-413.
Eryılmaz, Bilal, Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi, Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1992.
Fayda, Mustafa, “Zımmî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.XLIV, TDV Yayın-
ları, İstanbul 2013, s. 428-434.
Gölen, Zafer, “Tanzimat Döneminde Bosna Hersek’te Kilise İnşâ ve Onarım Faaliyetleri”,
Belleten, C. 65, S. 242, s. 215-242.
Güler, Ali, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Azınlıklar, Berikan Yayınevi, Ankara 2003.
Güler, Ali, “Osmanlı Devleti'nde Gayrimüslimlerin Din-İbadet, Eğitim-Öğretim Hürriyet-
leri ve Bu Bakımdan “Kilise Defterlerinin Kaynak Olarak Önemi (4 numaralı Ki-
lise Defteri’nden Örnek Fermanlar)”, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi
Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, C. IX, S. IX, Ankara 1998, s. 155-175.
Güllü, Ramazan E., Türkiye’de Gayrimüslimlerin Yönetimi -Osmanlı’dan Cumhuriyet’e-,
Ötüken Yayınları, İstanbul 2018.

60
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

Gülsoy, Ufuk, “Islahat Fermanı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. XIX, TDV
Yayınları, İstanbul 1999, s. 185-190.
Gümüş, Musa, “Anayasal Meşrûtî Yönetime Medhal: 1856 Islahat Fermanı’nın Tam Me-
tin İncelemesi”, Bilig, S. 47, Ankara 2008, s. 215-240.
Haydaroğlu, İlknur, “Osmanlı Devleti’nde Yabancı Okullarda Denetim ve Cumhuriyet
Dönemine Yansımaları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 25, S. 39, Ankara 2006, s.
149-160.
İpek, Nedim, “Canik Sancağı’nın Nüfusuna Dair Bir Değerlendirme”, Ondokuz Mayıs Üni-
versitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C.12/1, Samsun 1999, s. 29- 45.
Karadeniz, Osman, “Ordu’da Osmanlı Dönemi Kiliseleri”, Ordu Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ordu 2020.
Karagöz, Rıza, “II. Meşrutiyet Döneminde Canik Sancağı’nda İdari Yapılanma”, Geçmiş-
ten Geleceğe Samsun, Samsun 2006, s. 65-82.
Karagöz, Rıza-Arslan, Cengiz, “Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nü-
fusu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri İnsan Bilimleri Dergisi, 2(2),
Samsun 2021, s.129-156.
Karpat, Kemal, Osmanlı Nüfusu, (Çeviren. Bahar Tırnakçı), Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul 2003, s.178-179.
Koyuncu, Aşkın, “Osmanlı Devleti’nde Kilise ve Havra Politikasına Yeni Bir Bakış: Ça-
nakkale Örneği”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S.16, Bahar 2014, s.35-87.
Koyuncu, Aşkın, “Sadrazam Reşit Mehmet Paşa ve Manastır’daki Aya Dimitri Kilisesi’nin
Yeniden İnşası Meselesi (1830-1831)”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi,
C.XIII, S.74, 2020, s. 117-134.
Koyuncu, Nuran, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Din ve Vicdan Hürriyetleri Bağla-
mında Mâbedlerinin Hukuki Statüsü, Adalet Yayınevi, Ankara 2014.
Köse, Osman, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması, TTK, Ankara 2006.
Kurat, Yuluğ T., “Çok Milletli Bir Ulus Olarak Osmanlı İmparatorluğu”, Osmanlı, C. IV, Ed.
Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 217- 222.
Küçük, Cevdet, “Osmanlılarda “Millet Sistemi” ve Tanzimat”, Tanzimattan Cumhuriyete
Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 1007-1024.
Küçük, Cevdet, “Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi”, Osmanlı, C. IV, Ed. Güler Eren, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 208-216.
Musa Çadırcı, “19.yy. ın İkinci Yarısında Karadeniz Kentleri (Trabzon ve Samsun)”,
İkinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, Samsun 1990, s.17
Ortaylı, İlber, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye
Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 996-1001.
Öntuğ, Mustafa M., “Balıkesir’deki Ermeni Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”, OTAM
Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, C. XIX,
S. 19, 2006 Ankara, s. 343-364.

61
KEVSER DEĞİRMENCİ

Öz, Mehmet “Tahrir Defterleri’ne Göre Canik Sancağı’nda Nüfus (1455- 1643)”, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C.6/1, Samsun 1991, s. 173-205.
Öz, Mehmet, “Samsun”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. XXXVI, TDV Yayın-
ları, İstanbul 2009, s. 83-88.
Serbestoğlu, İbrahim, “Ali Rıza Efendi’nin Teftişi Esnasında Canik ve Amasya Sancakla-
rında Dini Yapıların İnşa ve Tamir Faaliyetleri”, Amasya Üniversitesi İlahiyat Fa-
kültesi Dergisi, S.3, 2014, s.117-139.
Shaw, Stanford, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimattan Cumhu-
riyete Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 1002-1006.
Ünlü, Mucize, “Tanzimat Sonrasında Samsun Çevresinde Gayrimüslimlerin Kilise ve
Mektep İnşâ ve Tamir Faaliyetleri”, Geçmişten Geleceğe Samsun, Editör. Cevdet
Yılmaz, Samsun 2006, s. 149-162.
Yavuz, Hulusi, “Adliye Nezareti”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. I, TDV Ya-
yınları, İstanbul 1988, s. 389-390.
Yolalıcı, M. Emin, XIX. yy. da Canik (Samsun) Sancağı’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK,
Ankara 1998.
Yolalıcı, M. Emin, “Maarif Salnâmelerine Göre Canik Sancağı’nda Eğitim Öğretim Ku-
rumları”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C. X, S.1, 1997 Sam-
sun, s. 321-345.
Yurt Ansiklopedisi, “Samsun”, C. IX, Anadolu Yayıncılık, İstanbul 1982-3, s. 6540-6664.
İnternet Kaynakları:
https://bafraismetinonuilkokulu.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/55/04/724241/ice-
rikler/okulumuzun-tarihcesi./ (Erişim tarihi: 22.11.2022.)

62
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

Ekler
Ek 1: 1892 yılında Bogos Efendi’nin çizdiği Rum mektebi planı.130

130 BOA, İ. ŞD. 119/7138, lef.2/1.

63
KEVSER DEĞİRMENCİ

Ek 2: 1910 yılına ait Rum mektebinin iç ve dış planı131

131 BOA, İ.MF. 16/27, lef. 2; BOA, İ.MF. 16/27, lef. 3.

64
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ

65
KEVSER DEĞİRMENCİ

Ek 3: Ermeni Mektebi İç ve Dış Planı132

132 BOA, Y. A. RES, 111/70, lef. 3.

66
Bafra Tekel Caddesi

67
1855 BAFRA YANGINI

Emin GÜNAYDIN

Özet: 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti çok sayıda yangın felaketi yaşamış ve
bu yangınlar ekonomik ve toplumsal sıkıntılara neden olmuştur. 1853 ile 1856
arasını kapsayan yıllar, Osmanlı Devleti’nin farklı bölgelerde çeşitli felaketlerle
karşı karşıya kaldığı bir dönem olarak dikkati çekmektedir. Öncelikle 1853’te
Rus donanması Sinop’ta demirli bulunan Osmanlı donanmasını ani bir baskınla
yok ederek, şehri topa tutmuş ve Sinop şehrini büyük zarara uğratmıştır. Aynı
yıl İzmir ve İstanbul’da büyük yangınlar çıkmıştır. 1854’te Amasya yangını İs-
tanbul-İzmir ve Samandağ depremleri birbiri ardınca gelmiştir.1855’te
Bursa’da halk arasında Küçük Kıyamet olarak adlandırılan çok ciddi mal ve can
kaybına sebep olan 2 Mart ve 12 Nisan tarihli iki büyük deprem yaşanmış-
tır.1855’te İstanbul Aksaray (Laleli), Bosna, Tarsus, Fethiye, Bafra’da yangın fe-
laketleri yaşanmıştır. Bu döneme denk gelen felaketlerden Canik Sancağı’na
bağlı Bafra Kazası da nasibini almıştır. Bafra’da 13 Haziran1855 tarihinde Hacı
Ahmet Paşanın Hanı içinde bulunan Hacı Ahmet Paşanın yaptırmış olduğu iki
katlı ahşap camide kaza sonucu bir yangın çıkmıştır. Yangın çok kısa sürede Ah-
met Paşanın hanından Esvak Pazarına, Unkapanına ve Çarşı Camiine sıçrayarak,
400 den fazla dükkânı ve depolarında bulunan malları yakarak zayi etmiş ahali
ve tüccarı büyük zarara uğratmıştır. Bu çalışma Bafra yangınının etkileri, yar-
dım taleplerine karşılık olarak hükümetin tutumu ve ortaya çıkan mağduriyet
hakkında bilgi verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Bafra Kazası, 1855 Yangını, Hacı Ahmet Paşa Camii,
Bafra kaza meclisi

BAFRA FIRE OF 1855

Abstract: In the 19th century, the Ottoman Empire experienced many


fire disasters and these fires caused economic and social problems. The years

 Atakent Final Akademi Anadolu ve Fen Lisesi; Samsun Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü,

Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Programı.

69
EMİN GÜNAYDIN

between 1853 and 1856 draw attention as a period when the Ottoman Empire
faced various disasters in different regions. First of all, in 1853, the Russian
navy destroyed the Ottoman navy, which was anchored in Sinop, with a sudden
raid, bombarded the city and inflicted great damage on the city. In the same
year, great fires broke out in Izmir and Istanbul. In 1854, the Amasya fire, the
Istanbul-İzmir and the Samandağ earthquakes came one after the other. In
1855, there were two major earthquakes in Bursa on March 2 and April 12,
which were known as the “Little Apocalypse” among the people, causing very
serious loss of property and life. Fire disasters occurred in Aksaray (Laleli), Bos-
nia, Tarsus, Fethiye and Bafra. Bafra District of Canik Sanjak also got its share
from the disasters that coincided with this period. In Bafra, on 13 June 1855, a
fire broke out as a result of an accident in the two-storey wooden mosque built
by Hacı Ahmet Pasha in the Haci Ahmet Pasha Inn. In a very short time, the fire
spread from Ahmet Pasha's inn to Esvak Pazarı, Unkapanı and Çarşı Mosque,
burning more than 400 shops and the goods in their warehouses, causing great
loss to the people and merchants. In this study, information will be given about
the effects of the Bafra fire, the attitude of the government in response to re-
quests for help and the resulting grievances.
Keywords: Town of Bafra, the Fire of 1855, Mosque of Hacı Ahmet Pasha,
Administrative Council of Bafra

Giriş
Toplumların olağan yaşam düzeyini bozacak can ve mal kayıplarına ne-
den olan uyum sağlama kapasitesini aşarak dış yardım gereksinimi doğuran
ekolojik olaylara afet denir.1 Afet bazen doğal yollarla bazen de doğal olmayan
sebeplerle toplumların büyük oranda zarar görmelerine neden olan bir olaydır.
Afetler kendi aralarında yer kökenli, atmosfer kökenli, zararlı canlıların yaptığı
biyolojik kökenli ve insan eli ile yapılanlar olmak üzere dörde ayrılır. Bunların
içerisinde bilhassa yangın felaketi önemli bir yere sahiptir.2 İnsanoğlunun yapı
malzemesi ahşabı kullanmaya başlamasından itibaren yangın hayatın bir par-
çası haline gelmiştir. Tarihteki büyük yangınlarda doğa olayları rol oynasa da
asıl aktör insanoğlu olmuştur. Yangınlar bir evden mahalleye ve şehre kadar
birçok canı malı kısa sürede yok etmişlerdir. Ne zaman nerede nerelerin yanıp

1 Recep Akdur, Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansı-3,21 Yüzyılda Türkiye 25-27 Ocak 2000,An-
kara 2000,s. 2.
2 Mehmet Yavuz Erler, “1870 yılında Doğu Karadeniz’de Çıkan Yangın Felaketi”, Tarih Araştırma-

ları Dergisi, Yıl 2000,C.20,Say. 31,s. 209.

70
1855 BAFRA YANGINI

yok olacağı pek belli değildir. Tedbirsizlik eşkıyalık kundaklama sonucu can ve
mal kayıpları yaşanmıştır. Yangınlar sonrası insanların psikolojileri bozulsa da
yaşama kaldıkları yerden devam etmişler ve hayatlarını yeniden inşa etmeye
çalışmışlardır. Osmanlı Devleti döneminde ve Cumhuriyet döneminde çok sa-
yıda yangın felaketi yaşanmış ve beraberinde ekonomik sosyal toplumsal sıkın-
tılar yaşanmasına sebep olmuştur. Yangın sonrası zarar görenlerin başka yer-
lere taşınması barınma ve iaşe ihtiyaçlarının giderilmesi ve konutların yeniden
inşası maliyeye çok ciddi yükler bindirmiştir.3
1853 ile 1856 arasını kapsayan yıllar, Osmanlı Devleti’nin farklı bölge-
lerde çeşitli felaketlerle karşı karşıya kaldığı bir dönem olarak dikkati çekmek-
tedir. Bunlardan ilki 1853 1856 yılları arasında cereyan eden Kırım Harbi’dir.
Osmanlı Devleti’yle Rusya arasında başlayan savaş İngiltere, Fransa ve Sar-
dunya’nın Osmanlının yanında savaşa katılmasıyla savaş geniş bir alana yayıl-
mıştır. Osmanlı Devleti müttefiklerine lojistik destek sağlamaya çalışmış ve bu
durum devlete ciddi bir mali yük bindirmiştir.4 Kırım Harbi sonrası Kaf-
kasya’dan Samsun’a çok sayıda insan göç etmek zorunda kalmıştır. Samsun’a
gelen göçmenler öncelikli olarak kazalara köylere yerleştirilmişlerdir. Göçmen-
lerin iskânları iaşe, sağlık, giyecek ihtiyaçları devletin özellikle halktan toplanan
yardımlarla karşılanmıştır.5
1853’te Rus donanması Sinop’ta demirli bulunan Osmanlı donanmasını
ani bir baskınla topa tutarak 12 savaş gemisi ve 2 buharlı gemiyi batırarak Os-
manlı filosu imha etmiştir. Baskın sonrası 1906 şehit verilmiştir. Ayrıca Rus do-
nanması şehirdeki Müslüman mahallelerini de topa tutmuş ve verilen zarar
daha da artmıştır.6 1853’te İzmir ve İstanbul'da büyük yangınlar çıkmıştır.
1854'te Amasya yangını İstanbul-İzmir ve Samandağ depremleri birbiri ardınca
gelmiştir. 1855’te İstanbul Aksaray (Laleli), Bosna, Tarsus, Fethiye, Bafra'da

3 Talip Ayar, “Arşiv Belgelerinde Mudurnu Yangını”, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt.14,

Say. 2, 2014, s. 307.


4 Abidin Temizer, “Kırım Savaşının Lojistiğinde Samsunun Yeri”, Samsun Sempozyumu, 13-16

Ekim 2011, Cilt. III, Ed. M. Aydın-B. Şişman-S. Özyurt-H. Atsız, Samsun Valiliği Yayınları, Samsun
2012, s.687-691.
5 İbrahim Serbestoğlu, “Kırım Savaşı Sonrasında Samsunda Göç ve Göçmen Sorunu”, Geçmişten

Geleceğe Samsun, Birinci Kitap, ed. Cevdet Yılmaz, Samsun Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Sam-
sun 2006, s. 95.
6 Besim Özcan, “Bir Baskının Anotomisi Sinop Faciası”, Uluslararası Karadeniz İnceleme Dergisi,

Say. 2, 2007, s. 13-14.

71
EMİN GÜNAYDIN

yangın felaketleri yaşanmıştır.7 28 Şubat1855’te Bursa'da halk arasında Küçük


Kıyamet olarak adlandırılan çok ciddi mal ve can kaybına sebep olan 2 Mart ve
12 Nisan tarihli iki büyük deprem yaşanmıştır.8 Bütün bu olumsuzluklar ara-
sında Bafra’da 1855 yangını çıkmış ve esnafı büyük zarara uğratmıştır.

1. 1855 Bafra Yangını ve Etkileri


Canik sancağına bağlı Bafra kazasında Hicri 27 Ramazan 1271 Miladi 13
Haziran 1855 tarihinde Salı gecesi sabah namazı ile güneşin doğmaya başladığı
zaman aralığında Hacı Ahmet Paşa'nın Hanı içinde bulunan Hacı Ahmet Pa-
şa'nın yaptırmış olduğu iki katlı ahşap camide kaza sonucu çıkmıştır. Yangın çok
kısa sürede Ahmet Paşa'nın hanından Esvak Pazarı’na, Unkapanı'na ve Çarşı Ca-
mii'ne sıçrayarak yakmıştır.9

Foto:1-1855 Bafra Yangın Alanı Foto:2-1855 Bafra Yangın Alanı

Esvak Pazarı muhtemelen bugünkü bedestenin olduğu yerdir. Bedesten


olarak anılan yapı aslında, klasik bedesten yapılarına uymamaktadır. Arada bu-
lunan sokaklarla birbirinden ayrılmış dükkân dizilerinden oluşan yapı, mekân
düzeni itibariyle arasta tanımına uygun düşmektedir. Bafra’da arasta ifadesi de
yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. İnşa kitabesi bulunmayan yapının, günü-
müze ulaşan kapılarının mimari üslubu, geç Osmanlı devrine işaret etmektedir.
Nitekim yöreyle ilgili yayınların bir kısmında yapıdan, geç Osmanlı yapısı olarak

7 Besim Özcan, “Bursa Depremleri 2 Mart -12 Nisan 1855”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar
Enstitüsü Dergisi, Sa. 5, 1999, s. 74.
8 Neslihan Özaydın, Arşiv Belgeleri Işığında 1855 Depremi ve Bursa Yapılarına Etkisi, Basılmamış

Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi, Bursa 2017, s. 14.


9 BOA, İ.DH,322/20975, 13 Haziran 1855.

72
1855 BAFRA YANGINI

söz edilmektedir. Kapıların birinde görülen üçgen alınlık ve hepsinde görülen


kemer sorgucu gibi detaylar, yapının 19. yüzyılda yapılmış olabileceğine işaret
etmektedir. Bilinçsiz onarım ve eklemelerle dükkânların orijinalliği büyük öl-
çüde bozulmuştur.10 1940’lı yılların sonuna kadar Bafra Bedestenin zeminin
toprak olduğu ifade edilmektedir.11
1855 Bafra yangınını konu alan arşiv belgelerinde bedesten ifadesinden
ziyade, Esvak pazarı kelimesinin kullanıldığı görülmektedir. Bu durum bize
1855’te henüz bedestenin inşa edilmediğini yerinde değişik malların satıldığı
bir pazarın olduğunu göstermektedir. Günümüzde Arasta, Tekel Caddesi üze-
rinde yer almaktadır. Arasta doğu ve batı yönünde giriş çıkışları olan üstü açık
üç arastalıdır. İçeride bunları dik kesen yollarla birbirine bağlıdır. Birinci aralı-
ğın giriş ve çıkışının üstü kemersiz, ikinci ve üçüncü aralıkların giriş ve çıkışla-
rının ise üstü kemerlidir. Arastada çoğunluğunu kasaplar balıkçılar, kuyumcu-
lar ve manifaturacılar gibi esnafın oluşturduğu dükkânlar bulunmaktadır.12 Un-
kapanı olarak ifade edilen yer ise bugünkü Kadı çeşmesinden başlayıp Cılızların
dükkânın olduğu yere kadar olan kısımdır. Burası uncular arastası olarak geç-
mektedir.13

Foto: 3-1970’li Yıllarda Arasta14 Foto:4-Günümüzde Bafra Arasta

10 Sami Bayraktar, Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserleri, Basılmamış Doktora Tezi, Atatürk
Üniversitesi, Erzurum 2005,s 304
11 Alptekin Ahıshalıoğlu,(Görüşme Tarihi,17 Aralık 2021)
12 Kemal Kopuz, Geçmişten Günümüze Bafra 2002,Samsun 2002, s 30.
13 Alptekin Ahıshalıoğlu,(Görüşme Tarihi,17 Aralık 2021)
14 Alptekin Ahıshalıoğlu Arşivi.

73
EMİN GÜNAYDIN

Foto:5-Arasta Kapısı Foto:6-Günümüzde Arasta

Yangın alanı bu şekilde ortaya konulan 1855 Bafra yangını sonucunda


400'den fazla dükkân ve depolarında bulunan mallar yanarak zayi olmuş ahali
ve tüccar büyük zarara uğramıştır.15 Tüccarın depolarda bulunan 500 bin okka
tütünü yanmıştır. Günümüzdeki hesaplamaya göre bu rakam 644 ton civarına
denk gelmektedir. Bafra’da yangında yanan tütünlerin zararı, tütün gümrüğünü
de olumsuz yönde etkilemiş, bu zarar Hacı Yorgi ve Hacı Sava’nın yaptığı yar-
dımlarla karşılanmaya çalışılmıştır. 16

Foto:7-Bafra Yangın Alanı Sevgi Otel (1935 Trabzon Oteli) Çatısından

15 BOA,İ.DH,322/20975,13 Haziran 1855.


16 Tercüman-ı Ahval, 9 Şevval 1280, Say. 464.

74
1855 BAFRA YANGINI

Aynı gün vakit kaybetmeden Bafra Kaza İdare Meclisi, Kaza Müdürü İzzet
Mehmet Başkanlığında Kaza Naibi İbrahim Ethem, Müftü Esseyyid Hasan Maz-
har, Kâtip Ahmet Vehbi iki Müslüman aza ve iki gayrimüslim azayla toplanmış-
tır Ermeni aza meclis toplantısına katılmamış, Rum ahaliyi temsil eden Hacı
Thanasi bulunmuştur. Meclis yaşanan yangın hadisesini Canik Mutasarrıflığına
bildirmek için mazbata göndermiştir.17
Bafra yangını ile ilgili Bafra Kaza meclisinin, Canik Mutasarrıflığına gön-
derdiği mazbata Canik Mutasarrıfı Hasan Ramiz Bey tarafından H.13.Şevval
1271 M.29 Haziran 1855’te Sadaret makamına şukka olarak yazılmıştır.18 Bafra
kaza idare Meclisi yaşanan yangın felaketinin aynı gün Canik mutasarrıflı-
ğına bildirmesine rağmen Canik mutasarrıfı bu olayı geç bir şekilde 16 gün
sonra Sadarete bildirmiştir.
Sadaret makamı ise, H.24 Şevval 1271, M.7 Temmuz 1855 tarihinde Canik
sancağı mutasarrıfının gönderdiği mazbata ve şukkayı ve Bafra'da yaşanan yan-
gın felaketi hakkındaki bilgilerle, Padişahın uygun göreceği emirler doğrultu-
sunda yangınzedelerin mümkün olan imkânlar ölçüsünde sıkıntılarının gideril-
mesi hususunda çözüm olarak Canik mutasarrıfına ne cevap verilmesine dair
arz tezkiresini dönemin sadrazamı padişaha sunmuştur.19 Sultan Abdülmecit,
bir gün sonra, H.25 Şevval 1271 M. 8 Temmuz 1855’te hiç bekletmeden bu ta-
lebe cevap vererek yangınzedelerin imkan dahilinde sıkıntılarının giderilme-
sine gayret gösterilmesi emrini vermiştir.20 Bu irade-i seniyye tekrar Canik Mu-
tasarrıflığına gönderilmiştir. Canik Mutasarrıfı Hasan Ramiz Bey H.19 Zilkade
1271, M.3 Ağustos 1855’te İrade-i Seniyyeye cevap olarak Sadaret makamına
“Bafra kazasında meydana gelen yangın sonrası yangınzedelerin bir an önce re-
fahlarını sağlayabilmek için imkan dahilinde zaruretlerinin giderilmeye başlan-
dığı; fakat yangınzedelerin çoğunun zengin oldukları için ihtiyaç sahibi olma-
dıkları, ihtiyaç sahiplerinin de tespit edilerek yardımların yapıldığı ve yapıl-
maya devam edileceği” bilgisini vermiştir.21
1855 Bafra yangını ile ilgili evraklar H.28 Zilkade 1271, M.12 Ağustos
1855’te Meclis-i Vâlâ’ya da gönderilmiştir.22 Değişik dönemlerde çıkan yangın-
ların çok hızlı bir şekilde büyümesinin önüne geçmek can ve mal kayıplarını

17 BOA,İ.DH,322/20975,13 Haziran 1855.


18 BOA, İ.DH,322/20975,13 Haziran 1855.
19 BOA, İ.DH,322/20975,13 Haziran 1855.
20 BOA, İ.DH,322/20975,13 Haziran 1855.
21 BOA, MVL,00291-00036,3 Ağustos 1855.
22 BOA, MVL,00291-00036,3 Ağustos 1855.

75
EMİN GÜNAYDIN

azaltmak için modernleşme sürecinde taşra yerleşimlerinde birçok yeniliğe


imza atılmıştır. Tanzimat'tan sonra hükümet taşra idarelerine itfaiye hizmetleri
götürmüştür. 1863'te Canik bölgesini teftiş için görevlendirilen Ali Rıza Efendi
Samsun'da tulumbacılar teşkilatı oluşturmuş, başta yangın tulumbası olmak
üzere yangınla ilgili, mücadele için malzemelerin temini sağlamıştır.23 150 ku-
ruş maaş ile Mustafa Ağa’yı Tulumbacıbaşılığına getirilmiştir.24 20 Mart 1864’te
Bafra kazasında da masrafları ahali tarafından karşılanmak üzere yangın mal-
zemeleri satın alınmış, ayrıca İstanbul'dan yangın tulumbası istenmiştir.25 Bu
tedbirlerin alınmasında elbette büyük kayba neden olan 1855 yangının etkisi
olmuştur. Yapılan çalışmalar Bafra’daki itfaiye örgütünün oluşturulmasında
son derece önemlidir.
Bafra yangınıyla ilgili yazışmalarda net bir şekilde nakdi olarak yardım
miktarları belirtilmemiştir. Bunun en önemli sebebi muhtemelen 1853- 1856
yılları arasındaki değişik yerlerde cereyan eden deprem yangın savaş gibi olay-
ların Osmanlı maliyesini çok zorlamış olmasındandır. Bafra yangını diğer yer-
lerdeki olaylara göre daha önemsiz bir olay olarak kalmıştır. Yanan mahal bü-
yük oranda Bafra’nın ticari merkezi olduğu ve ticaret malı ve dükkânlarının
yanmasından dolayı nakdi yardım yapılmamış esnafın kendi zararını karşıla-
ması istenmiştir. Bütün bunlara rağmen Osmanlı Devleti ayrım yapmaksızın
herkese yardım elini uzatmaya çalışmış ve tüm olumsuzluklara rağmen mağdu-
riyetlerini gidermeye çalışmıştır.

2. Yangının Neden Olduğu Bir Yeni Yapılaşma Örneği: Bafra Fevkani


Camii’den Bafra Nuri İbrahim Camii’ne
Şehirlerde vuku bulan yangınlar elbette hane veya ticaret mahallerini yok
ettiği gibi önemli kamusal mekânların da kaybolmasına neden olmuştur. 1855
Bafra Yangınında da şehrin ticari merkezinde yer alan önemli bir dini yapının
yanmasına ve yerine de başka bir caminin yapılmasına neden olduğu anlaşıl-
maktadır.
Fevkani camii adıyla anılan Bafra'da tütün pazarında inşa edilen Camii
Hazinedarzade ailesine mensup Mir-i Miran Ahmet Paşa İbn-i Ali Bey tarafın-
dan M. 1 Eylül 1846 tarihinde yaptırılmıştır. Ahmet Paşa bu caminin görevli ma-

23 İbrahim Serbestoğlu, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağında Modernleşme, Gece Yayınları, Ankara

2019, s. 131.
24 BOA, İ.MVL,496/22440,22Ağustos 1863.
25 BOA,A.MKT.MHM,294/64,20 Mart 1864.

76
1855 BAFRA YANGINI

aşlarını karşılamak ve çeşitli ihtiyaçları için Memiş Paşa Hanı yakınında bulu-
nan toplam 25 dükkânlık bir hanı camiye vakfetmiştir.1855 Bafra yangını bu
camiden çıkmış, yanarak yıkılmıştır. Yanan camiinin mekânının uzun süre kul-
lanılmadığı anlaşılmaktadır. Öyle ki yangınla yıkılan caminin yerinde, bugün
Nuri İbrahim Camii bulunmaktadır. Bu caminin minare kaidesinde bulunan ki-
tabeye göre, yeni cami H. 1303 / M. 1887 yılında, Evrak Kâtibi Nuri İbrahim Bey,
zamanının büyük bir kısmını ayırarak camii yaptırmıştır. Bugün bu camii yap-
tıran kişinin adıyla anılmaktadır. Kitabeden, İbrahim Bey’in yaptırdığı caminin,
Hazinedârzâde Nâmdaş Ahmed Mürsel Paşa tarafından daha evvel yaptırılıp,
bilahare yanan eski bir caminin yerine yaptırıldığı anlaşılmaktadır. 26 Ayrıca bü-
yük bir ihtimalle Nuri İbrahim Bey, Ahmet Paşa’nın oğlu veya çok yakın akraba-
sıdır. Bu bilgiler bize 1855 Bafra yangınını bir kez daha kanıtlamaktadır.1951
yılına kadar tahta minareden ibaret olan camii, halkın yardımıyla 1 minareli 2
kapılı camii haline getirilmiştir.27

Foto:8-Eski Bafra Belediye Binası ve Nuri İbrahim Camii28

26 Sami Bayraktar, Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserleri, Basılmamış Doktora Tezi, Atatürk
Üniversitesi, Erzurum 2005,s 303
27 Sinan Cembeloğlu-Mehmet Cembeloğlu, İlimiz ve Bölgemiz Samsun ve İlçeleri, Ankara 1970,s 88
28 Altın Yaprak, Say. 13, Bafra 1936.

77
EMİN GÜNAYDIN

Sonuç
Osmanlı şehirlerinin korkulu rüyası olan yangınların en büyük nedeni bü-
yük oranda ısınma için kullanılan usuller ve yapı malzemesi olarak ahşabın ter-
cih edilmesinden ileri geliyordu. Bu şekilde bir hanede veya dükkânda vuku bu-
lan bir yangın kolaylıkla diğer mekânlara sirayet ederek büyük bir yıkım yapa-
biliyordu. Bu bakımdan başta başkent İstanbul olmak üzere önemli Osmanlı şe-
hirlerinin yangınlar ile uzun soluklu bir imtihanı olmuştur. Bu yangınlar ve et-
kileri ile ilgili kaynaklar bugün şehirleşme tarihi açısından oldukça kıymetlidir.
Bu bakımdan 19. Yüzyılın ortalarında Canik Sancağı’nın en önemli kazalarından
biri olan Bafra’da meydana gelen bu yangın da oldukça dikkat çekicidir. Önce-
likle yangın ve sonrasındaki faaliyetler hakkında çok detaylı bilgilerin olmaması
konu hakkında ayrıntılı değerlendirmeleri güçleştirmektedir. Yangının çıkış ve
yayılma mahalli dikkate alındığında bu felaketten hanelerin değil de ticari
mekânlar olan dükkân ve depoların etkilendiği görülmektedir. Görsellerde de
işaret edildiği üzere yanın bu ticari merkezle sınırlı kalmış ve etrafa sirayet et-
memiştir. Bu da yanının boyutlarını azalttığı gibi yangın sonrasındaki faaliyet-
leri de şekillendirmiştir. Yangın esnaf kesimine oldukça büyük ölçüde zarar ver-
miştir. Bundan dolayı Bafra esnafı zararlarının karşılanması için devletten yar-
dım istemiştir. Ancak belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Bafra ahalisi bu konuda
hükümetten beklediği yardımı alamamıştır. Bu durum devletin ilgili yıllarda
maruz kaldığı dâhili ve harici meselelere odaklanmasından ileri geldiği gibi kıs-
men de Bafralıların yaralarını kendilerinin sarmasından ileri gelmiş olmalıdır.
Yangında halkın yaşadığı konutlar yanmadığı ve dükkân ve mallar zayi olma-
sından dolayı nakdi yardım yapılmamış esnafın kendi zararını karşılaması is-
tenmiştir. Yangının çıktığı Fevkani Camii günümüzde Nuri İbrahim Camiine Es-
vak Pazarı ise Bafra arastasına dönüşmüştür.

KAYNAKÇA
1. Arşivler
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
Meclis-i Vala (MVL): 00291-00036
İrade Dahiliyye, (İ. DH): 322/20975
İrade Meclis-i Vala (İ. MVL): 496/22440.
Sadaret Mühimme (A. MKT. MHM): 294/64.
2. Gazeteler
Tercüman-ı Ahval
3. Mülakat
Alptekin, AHISHALIOĞLU ile görüşme. (Görüşme Tarihi,17 Aralık 2021)

78
1855 BAFRA YANGINI

4. Diğer Kaynaklar
AKDUR, Recep, “Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansı-3”, Türkiye Sorunlarına Çözüm
Konferansı-3 21. Yüzyılda Türkiye, Ankara Üniversitesi Basımevi 2000, s. 1-16.
AYAR, Talip, Arşiv Belgelerinde Mudurnu Yangını”, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Der-
gisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:2, 14: 305-327.
BAYRAKTAR, Sami, Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserler, Yayınlanmamış Doktora
Tezi-Atatürk Üniversitesi, Erzurum 2005.
BEŞİRLİ, Mehmet, “14 Mayıs 1914 Tokat Mahkeme Çarşısı Yangını”, Tokat Kültür Araş-
tırma Dergisi, Cilt 9, Say. 16, 2001, s. 11-16.
CEMBELOĞLU Sinan-CEMBELOĞLU Mehmet, İlimiz ve Bölgemiz Samsun ve İlçeleri, An-
kara 1970.
ERLER, M. Y. “1870 Yılında Doğu Karadeniz’de Çıkan Yangın ve Etkileri”, Ankara Üni-
versitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Der-
gisi, Ankara, Cilt XX, Say.31, 2000, s. 209-218.
Karagöz, Rıza , “Osmanlıdan Cumhuriyete Hazinedarzâdeler”. Geçmişten Günümüze
Samsun / Canik ve Değerleri (II). Samsun: Canik Belediyesi Kültür Yay., 2015, s.
821-843.
KAYA, Hanefi, “Türkiye’de Yangınlar (1923-1960)”, Uluslararası Tarih Araştırmaları,
Cilt 2, Say. 1, 2018, s. 28-39.
KOPUZ, Kemal, Geçmişten Günümüze Bafra 2002, Samsun 2002.
KUZUCU, Kemalettin, “İtfaiye”, TDVİA, Cilt Ek 1, 2020, s. 676-678.
OKUDAN, Muhammet, Osmanlı Dönemi Samsun Vakıfları, Samsun Büyükşehir Beledi-
yesi Yayınları, Samsun 2017.
ÖZAYDIN, Neslihan, Arşiv Belgeleri Işığında 1855 Depremi ve Bursa Yapılarına Etkisi,
Yayınlanmamış Doktora Tezi-Uludağ Üniversitesi, Bursa 2017.
ÖZCAN, Besim, “Bir Baskının Anatomisi Sinop Faciası”, Uluslararası Karadeniz İnceleme
Dergisi, Say. 2, 2007, s. 7-18.
ÖZCAN, Besim, “Bursa Depremleri 2 Mart -12 Nisan 1855”, Atatürk Üniversitesi Güzel
Sanatlar Enstitüsü Dergisi, Say. 5, 1999, s. 73-118.
SERBESTOĞLU, İbrahim, “Kırım Savaşı Sonrasında Samsun’da Göç ve Göçmen Sorunu”,
Geçmişten Geleceğe Samsun, Birinci Kitap, Ed. Cevdet Yılmaz, Samsun Büyükşehir
Belediyesi Yayınları, Samsun 2006, s. 83-97.
SERBESTOĞLU, İbrahim, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağında Modernleşme, Gece Aka-
demi Yayınları, Ankara 2019.
TEMİZER, Abidin, “Kırım Savaşının Lojistiğinde Samsunun Yeri”, Samsun Sempozyumu,
13-16 Ekim 2011,Cilt. III, Ed. M. Aydın-B. Şişman-S. Özyurt-H. Atsız, Samsun Vali-
liği Yayınları, Samsun 2012, s.687-691.
ZACHARİADOU, Elizabeth, Osmanlı İmparatorluğunda Doğal Afetler, Türk Vakfı Yurt Ya-
yınları, İstanbul 2001.

79
EMİN GÜNAYDIN

EKLER

Foto:9- Yanan Fevkani Camii Yerine Yapılan Nuri İbrahim Camii Kitabesi
ve Transkribi

Nâmdaş Ahmed Mürsel o paşa-yı kerîm Kim Hazînedârzâde dinilür idi ana

Bafra’da vaktiyle yapdırmış iken bu Bir zamân sonra yanup kalmışdı bî-sıyt/sît
câmiʻi ü sadâ

Necli şûra kâtib-i evrâkı İbrâhim Beğ Görmedi lâyık ki böyle bir eser olsun hebâ

Kıldı ol hayrü’l-halef ihyâ-yı hayra bezl- Saʻy-ı meşkûr ve me’cûr ide zât-ı Kibriyâ
i mâl

Saʻd yazuvara tebşîren didim târîh-i Müjde beytullahı İbrâhim Beğ itdi binâ
tâm
1303

80
1855 BAFRA YANGINI

Foto:10-Bafra Yangın Alanı Nuri İbrahim Camii Tarafından (Safet Ay


Arşivi)

Foto:11-1936 Ahşap Minareli Nuri İbrahim Camii (Safet Ay Arşivi)

81
1925 Bafra. Cumhuriyetin İlk Yılları, Eski Belediyenin Önü, Arkada Bedesten ve
Öndeki Fesli Çocuk Rahmetli Nizamettin Çağşur

83
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR
NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

Prof. Dr. İlhan EKİNCİ1

Giriş
On yedinci yüzyılda ticarî gelişme ve bunun sonucu olarak dünyada or-
taya çıkan yeni eğilimler ve yollar, on dokuzuncu yüzyılda buhar makinesinin
kara ve deniz taşıtlarında kullanılmasıyla beraber daha büyük bir ticarî gelişme
ve büyümeyi de beraberinde getirmiştir2.
İç sularda yapılan taşıma sistemindeki gelişmeler Avrupa’da ve özellikle
İngiltere’de on sekizinci yüzyılın sonları ile on dokuzuncu yüzyılların başla-
rında ortaya çıktı. Avrupa’da sanayi inkılabı güvenilir, yüksek kapasiteli ve ucuz
maliyetli bir taşıma sistemine gerek duyuyordu. Pratik mühendislik hesapları-
nın bilime uygulanması ile de kanallar hızla gelişti ve çoğaldı. Ulaşıma elverişli
nehirlerin temizlenerek hizmete açılması yanında, büyük sermaye gerektiren
fakat yapıldıktan sonra insan ve hayvan gücünden büyük ölçüde tasarruf edil-
mesini sağlayan kanallarla nehirler birleştirildi3. Taşımaya yapılan yatırımlar
özel teşebbüsün normal olarak sahip olabileceğinden çok daha fazla sermayeye
ihtiyaç duyuyor, tamamlanması ve yeterli kazanç getirmesi uzun zaman alı-
yordu. Gerçekleştirildiğinde ise toplumu bir bütün olarak etkilediği ve yarar-
lanmasını sağladığı için büyük değer taşıyordu4.
Avrupa’da şehirlerin gelişmesinin tabi sonucu olarak kanal çağı olarak
adlandırılan on sekizinci yüzyılın ikinci yarısındaki gelişmeler, farklı bir şekilde
de olsa Osmanlı Devleti’nde özellikle 1830’lu yıllardan sonra görülmeye baş-

1 Ordu Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. ekincilhan@hotmail.com


2 Edward Mead Earle, Bağdat Demiryolu Savaşı, Çev. Kasım Yargıcı, 1972, s.11.
3 Tek bir at, asfalt bir yol üzerinde 2 ton, demir raylar üzerinde 8 ton yük çekebiliyordu. Fakat bir

nehrin kıyısından suda 30, kenarı düzgün bir kanalda ise 50 tonluk yükü çekebiliyordu. Uygun
şartlar olduğunda nehir taşımacılığı her konuda büyük tasarruf sağlıyordu. Phyllis Deane, İlk Sa-
nayi İnkılabı, Çeviren Tevfik Güran, Ankara 1994, s.68-72.
4 P. Deane, age, s.63.

85
İLHAN EKİNCİ

landı. Avrupa’da denizcilik ve denizyollarının gelişmesine paralel olarak bun-


lardan azami derecede yararlanma arzusu hem Tanzimat devri Osmanlı devlet
adamlarının hem de Osmanlı deniz ticaretinde büyük pay sahibi olan Avrupalı-
ların ortak isteğiydi. Demiryolunun kullanımı Osmanlı Devleti için henüz uzak
olduğu, karayollarının klasik yol sisteminin bozulmasından sonra hiç geliştiri-
lemediği Osmanlı Devleti’nde geriye denizcilikle ilgili yolların canlandırılması
kalmıştı. Avrupa devletlerinin gittikçe artan ticaretine rağmen hammadde is-
teklerini karşılayamamaları, onları yeni limanlar, yollar, yeni hammadde ve pa-
zar kaynakları aramaya itiyordu. Geniş, zengin hinterlanda sahip limanlar veya
böyle bir potansiyeli olup fakat gelişmemiş küçük merkezler, iskeleler ve nehir-
ler de bu arayışın odak noktası oldu. Bu arayış, Osmanlı devlet adamlarının ik-
tisadî durumu düzeltmek için var olan yolların geliştirilmesi, yeni yollar açıl-
ması ve mevcut ulaşım potansiyelinden azami derecede yararlanma isteği ile
birleşti. Osmanlı Devleti’nde ilk önce deniz ve nehir, sonra demiryolları konu-
sunda birçok teşebbüste bulunuldu. Bazıları teşebbüs aşamasında kalacak olan
bu faaliyetlerin Osmanlı Devleti’nin iktisadî olarak gelişme, büyüme ve açılma-
sına yardımcı olduğu açıktır. Özellikle, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında
denizleri ve liman kentlerini içerideki ovalara veya zengin vadilere bağlayan
veya önemli yollar üzerinde bulunan nehirler, taşıdıkları potansiyelle daha da
önem kazandılar. Fakat bazı nehir ve göllerde nakliyatı artırma konusundaki
teşebbüsler, Osmanlı Devleti’nin on dokuzuncu yüzyıldaki siyasî, iktisadî zayıf-
lığı, Avrupalı devletlerinin ekonomik yayılımı sebebiyle nüfuz mücadelelerinin
bir alanı olmaktan kurtulamadı ve bazı nehirlerde seyrüsefer meselesi zamanla
uluslararası bir mesele haline geldi.
Osmanlı Devleti’nde yolların ve ticaret ağlarının geliştirilmesi istek ve ar-
zusu yalnızca Avrupa ekonomisinin yayılması ve talepleriyle anlaşılamaz. Os-
manlı devlet adamları, tüccarı ve halkı da kendi noktalarından ticaret yollarının
gelişmesini istemekteydiler. Bütün devletler gibi Osmanlı Devleti de kendi iç or-
ganizasyonunu geliştirmeye önem ve değer vermekteydi. Bu düşünce Tanzimat
devrinin getirdiği merkeziyetçi yeni-modern devlet ilkeleriyle de uyumlu bir
sonuç doğurmaktaydı.
Osmanlı coğrafyasındaki nehir ve göllerde on dokuzuncu yüzyıla kadar
coğrafi şartlara bağlı olarak geleneksel ulaşım şekillerinden faydalanılmak-
taydı. Ulaşıma uygun iç sularda kayık, sal ve kelekler ticari değer ve karlılığa
göre kullanılmaktaydı. Ancak on dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren Batı
Avrupa nehirlerinde olduğu gibi buharlı gemilerin getirdiği yeni teknolojilerin
denenmesi çabaları ve teşebbüsleri görülmeye başlanacaktır. Buharlı gemiler

86
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

nehir taşımacılığında da büyük bir değişime sebep olmuştu. O zamana kadar


nehir yolculukları genellikle akıntıyla birlikte, tek yönde yapılmaktaydı. Genel-
likle tekneler yükleriyle birlikte nehrin akış yönünde giderlerdi. Gidecekleri
yere varınca da tekneler sökülür, kerestesi satılırdı5. 19. yüzyılın ikinci yarı-
sında Osmanlı nehirlerinde vapur işletmek için birçok teşebbüs yapılmıştı. Bir-
çoğu başarısızlıkla sonuçlansa da Nil, Tuna, Fırat ve Dicle gibi büyük nehirlerde
vapur işletilmişti. Böylece nehirler ve buharlı gemiler ticaretin denizler ve kör-
fezlerde kalınmayarak karaların içlerine kadar taşıma imkânı sağlamıştı6.
Osmanlı, sınırları içinde akan nehirlerde kabotaj hakkını yabancılara ver-
meme konusunda hassas davranmış, zaman zaman özellikle sermaye bulma ko-
nusunda çekilen zorluklara rağmen yabancılar tarafından yapılan teklifleri geri
çevirmiştir. Özellikle yabancı şirketlerin antlaşmalardan faydalanarak Osmanlı
Devleti içerisindeki serbest hareketleri, bunlara devletin dokunamaması, za-
manla tekelleşmeleri, beraberinde getirdikleri hukukî problemler sebebiyle bu
konuda yapılacak teşebbüslerin yerli tebaa tarafından yapılması istenmişti. Fa-
kat sermaye yetersizliği, yerli teşebbüslerin yabancı sermayeye ihtiyaç duyması
sebebiyle yine de dışarıya bağımlı kalmaktan kurtulamamıştır. Bu hususlar va-
pur işletme konusunda verilmiş olan imtiyazlara ve yapılan mukavelenamelere
de yansımıştır.
Samsun ve çevresi bulunduğu konum itibarıyla Orta Karadeniz ve İç Ana-
dolu’nun Karadeniz’e giriş-çıkış noktasında önemli bir yere sahiptir. Bir liman
olarak öneminin artması bölgenin ve ardülkelerinin Karadeniz ve dünya ticare-
tine katılması oranında olmuştur. Osmanlı fethi öncesi ve hemen sonrasında,
Karadeniz iskelelerinin öneminin geçici olarak azaldığı anlaşılmaktadır. Bunda
hiç kuşkusuz Fatih döneminde başlayan Karadeniz’in kapalılığı politikasının da
etkisi olmuştur. Fakat fetih sonrasında oluşan şartlarla, öncelikle kendi iç tica-
retini ve ulaşım sistemlerini düzenlemeyi amaçlayan bütün imparatorluklar
gibi Osmanlı Devleti’nde de özellikle 16. yüzyılda Karadeniz ticareti yeniden
canlanmıştı. Samsun (ve Sinop) 16. yüzyıla kadar Basra-Diyarbakır üzerinden
gelen ve İstanbul ve Karadeniz’in kuzey taraflarına ulaşan ticaret yolu üzerinde
önemli merkez olmaya devam etmişti7.

5 Donald Quataert, “Osmanlı İmparatorluğu, 1700-1922” Osmanlı İmparatorluğu’nun Sosyal ve


Ekonomik Tarihi, İstanbul 2002, s. 182.
6 İlhan Ekinci, “Osmanlı Devleti’nde Bazı Nehir ve Göllerde Vapur İşletme Teşebbüsleri”,

Arayışlar-İnsan Bilimleri Araştırmaları, Sayı 2, 1998/2, s. 67-90.


7 Mehmet Ali Ünal, “XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Karadeniz-Basra Körfezi Ticareti” Birinci Tarih Bo-

yunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (13-17 Ekim 1986), Samsun 1988, s. 472; 15 ve 16. yüzyıllarda

87
İLHAN EKİNCİ

Karadeniz’in sahillerinin ticarete açılmasıyla, şehirler, limanlar, nehirler,


ardülkelere uzanan yollar ve köprü başları önemini iyice artırmıştı. Bunlar üze-
rinden yürütülen ticari politikalar da değişmişti. Avrupa devletleri, izlemiş ol-
dukları politikalarla, yalnızca Karadeniz’i değil, denize bakan kıyıları, bunlara
açılan nehirleri, limanları, bu limanlara ulaşan ticaret yollarını ve mahreçleri de
serbestleştirme, Avrupa ticaret yollarının birer uzantısı veya parçası haline ge-
tirmek için çalışmaya başlamışlardı. Karadeniz’in ticarete açılmasından sonra
Avrupalı devletlerin ilgileri Karadeniz’le sınırlı kalmamış, ona açılan ve zengin
ekonomik kaynaklara sahip tüm ticaret yolları ile de ilgilenmeye başlamışlardı.
Dolayısıyla Samsun, Trabzon, Batum, Odessa gibi limanlar ve Eflak, Boğdan, Ru-
meli başta olmak üzere çok geniş bir bölgenin giriş ve çıkışını sağlayan Tuna ve
boğazları, nehirler ve havzaları da Avrupa devletlerinin ilgi odağı olmuştu. Ka-
radeniz’in uluslararası ticarete açılması büyük rekabetlerin sonucu olduğu gibi
yeni politik ve ticari mücadele alanları da yaratmıştı. Örneğin Fransızlar ve İn-
gilizler, Sinop limanının korunaklı oluşuna karşın Trabzon vilayetinin diğer kıyı
ve limanlarının gemilerinin yanaşmasına uygun olmamasından şikâyet ediyor-
lardı. Dahası en çok yakındıkları konuların başında iskeleleri vilayetin iç kesim-
lerine bağlayan karayollarının olmayışı veya olanların da kötülüğü sebebiyle
ekonomik potansiyelin değerlendirilememesiydi8.
On dokuzuncu Yüzyılda Kızılırmak’ta Kayıkçılık
Karadeniz’in uluslararası ticarete açılışı, buharlı gemilerin Karadeniz sa-
hillerinde görülmeye başlaması, sahil iskelelerini her alanda hareketlendirdiği
gibi sahillerden iç kısımlara doğru ulaşan kara ve su yollarını nakliyatta kulla-
nılması konusundaki potansiyelini yeniden düşünmeye zorlamış görünmekte-
dir. Kaldı ki Tanzimat döneminin siyasi, idari ve liberal ekonomik anlayışı çer-
çevesinde sermaye sahibi birçok müteşebbisin yeni projeler üretmeye başla-
masına sebep olmuştur. Artan ticaret hacminin karşılanması adına hem yerel
hem de İstanbul’daki sermaye sahipleri karlı olabilecek nakliye araçlarına yatı-
rım yapmaya istekli görünmekteydiler. Özellikle nehirlerin temizlenerek, ba-
taklıkların kurutularak, kanallar açılarak, gerek yeni verimli tarım alanları ya-
ratma gerekse nehir havzalarının iç kısımlara kadar uzanan ekonomik potansi-

Fatsa’da, Samsun’a bağlı üç köyde, Bafra’da ve Arım ve Terme kazalarında yerleri belirsiz küçük
iskelelere rastlanmaktadır. Samsun’da iskele ve gümrük mukataasının geliri 1485’te 16.000 akçe
iken 16. yüzyılın başlarında 80.000 akçeye çıkmıştır. 1554’te ise 90.000 akçeye çıkan bu gelirdeki
artış gittikçe canlanan bir deniz ticaretine de ışık tutmaktadır. On altıncı yüzyılın sonlarına doğru
bu rakam 160.000 akçeye yükselmiştir. Mehmet Öz, Canik Sancağı, Ankara 1999, s.106.
8 H. De Cortanze, “Samsun Raporu (1898)”, s. 186.

88
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

yellerini suyolu taşımacılığı ile sahillere, kıyı iskelelerine ulaştırmak amaçlı te-
şebbüsler artmıştır. Tanzimat döneminde yalnızca Kızılırmak’ta değil Anadolu
ve Rumeli’nin birçok nehir ve göllerinde özellikle vapur işletme teşebbüslerinin
yoğunlaştığı görülmektedir.
Sivas’tan doğup Bafra’dan Karadeniz’e dökülen Kızılırmak nehri 1350 ki-
lometre uzunluğu ile Anadolu’nun en uzun akarsuyudur. Nehir tarihi boyunca
havzasında yer alan yerleşimlere hayat vermiştir. 1847-1848 yıllarında Sivas
ile Bafra arasında Kızılırmak nehrinin ulaşım ve nakliyata elverişli olacak şe-
kilde ıslah edilebilmesi için proje sunulmuştur9. Silahşor-i Sabık unvanıyla ar-
zuhal veren Ahmed Bey, Gümüşkan Madeni eski müdürüydü. Belgelerde bey
veya ağa unvanıyla anılan Ahmed Bey’in, maden idareciliği yapmış yerel ileri
gelen bir sermaye sahibi olduğu tahmin edilmektedir. Ahmed Bey Tanzimat dö-
neminin ruhuna uygun olarak “Padişahımızın çıkardığı iradede memleketin
imarı halkın refahı için hayırlı olacak işler hakkında çalışmalarda bulunulması
arzu edilmektedir. Bu sebeple bundan evvel idarecisi olduğum Gümüşkan Madeni
civarındaki Kızılırmak adlı büyük nehrin kaynağından döküldüğü yer olan Kara-
deniz’e kadar bizzat görülerek keşif ve incelemeleri yapılmıştır.10” diyerek hem
Tanzimat’a atıf yapmış hem de bölgeyi gezerek bizzat gördüğü ve keşfettiğini
belirtmiştir. Burada müdürlük yaparken nehri incelemiş havzasının genişliği,
ürün çeşitliliği ve ekonomik değerini görüp bu değeri nehir yolu ile kayıklarla
Karadeniz’e ulaştırmayı hedeflemiştir. Yapmış olduğu harita ve üzerindeki bil-
giler hatta dilekçesi harita üzerindedir. Her şeyi aynı belgede toplayarak bürok-
ratların hepsinin bir bütün olarak görmesini istediği, tek belge üzerinden onları
ikna amacı taşıdığı söylenebilir. Bir diğer husus ise Tanzimat’a yapılan atıftır.
Tanzimat’ın gereği, getirdiği güzel usul gereği verilen padişah iradesine atıfta
bulunulur ki bu da projenin dikkat çekmesi ve bürokratik kabul görmesi açısın-
dan bir meşruiyet çabası olarak görülebilir-değerlendirilebilir.
Keşif sonunda proje için yapılabilecek harcamaları belirttiği, başlangıç
olarak 20 kayık ve üç bölgede inşa edilecek ambar ve birkaç görevli memur için
sakin olabilecekleri bina inşası, kayıkçıların geçecekleri bazı yerlerde yedek
yolların yapılması veya düzeltilmesi gerektiği ve bunun için 800 keseye (Daha
sonra bu rakam fazla gelmiş olacak ki 350000 kuruşa yapılabileceğini ifade ve
iddia etmişti.) ihtiyaç olacağı keşif ve tahmin edilmişti.

9 Nedim İpek, “Canik Sancağında Nehir Taşımacılığı”, Osmanlı Devleti’nde Nehirler ve Göller, C.1,
Kayseri 2015, s.571; HRT.h, 144; Ebul Faruk Önal-Osman Doğan, Bir Osmanlı Maden Müdürünün
Kızılırmak Projesi –1848, İstanbul 2011.
10 Önal-Doğan, age, s.8.

89
İLHAN EKİNCİ

Nehir havzasında üretilen zahire ve emtianın taşınmasında büyük kolay-


lık sağlayacağı, nehrin tesviyesinin projenin kendisine ihale edildiği takdirde
harcamalarını kendisi yapacağı, fakir ve zayıflara-halka hiçbir şekilde zarar ver-
meyeceği ve rencide etmeyeceği garantisi vermektedir. Masraf denilerek hazi-
neden herhangi bir akçe talebi olamayacağını da belirtmiştir. Proje gerçekleş-
tiği takdirde Hazine-i Hassa’ya yıllık 5000 kese gelir sağlayabileceğini de taah-
hüt etmiştir. Proje ile sağlanacak faydaları altı maddede toplamıştı.
1-Kengiri ve Sungurlu kazalarında bulunan memlehalardan kaya tuzu ol-
mak üzere Osmanlı/İstanbul ihtiyacından fazlasını Karadeniz sahilleri ve diğer
mahallere satıldığı takdirde yıllık 100 kese ticaret hacmi taahhüt etmişti. Ahmet
Bey bölgede çıkarılan tuzun, Osmanlı Devleti’nin en önemli kaynaklarından
olan Eflak tuzundan daha kaliteli olduğunu da ifade etmişti. Üstelik tuzu haliha-
zırdaki tuza göre çok daha düşük fiyatla, kârıyla beraber kıyyesi 15 paraya tes-
lim edebileceğini belirtmişti. İstanbul’un iaşe hassasiyetini bilen eski bir bürok-
rat olarak Ahmet Bey bu duruma atıfta bulunarak projenin desteklenmesini
sağlamaya çalıştığı ifade edilebilir.
2-Çeşitli tahıllardan yıllık 10 yük zahirenin Sinop limanına kolaylıkla nak-
ledilebileceği ve sonucunda sınırsız ticari faydalar sağlanacağı belirtilmişti. Ah-
met Bey Bozok ve havalisinden bir İstanbul kilesi zahirenin Samsun iskelesine
sekiz kuruş ücretle nakledildiğini, Sinop iskelesine nehirden ikişer kuruş nav-
lun ile nakil olunabileceği dolayısıyla her kilede altı kuruş ticari kâr edilebilece-
ğini belirtmiş, bu nakliyat nehirden yapıldığı takdirde daha birçok başka fayda-
lar sağlayacağına garanti verilmişti.
3-Gemilerin yapım ve donatılması için gerekli olan çeşitli kerestenin Si-
nop limanına cüzi bir masrafla nakledilebilmesi kolaylığının sağlanacağını be-
lirtmişti.
4-Boyabad ve Tosya ve civar kazalardan pirinç ve Kayseri’ye kadar olan
bölgeden nehrin sağında ve solunda üretilen yağ, bal ve her türlü mamul mad-
delerin nakledilebilecek ve bundan büyük fayda sağlanacaktı.
5-Nehrin doğu tarafında bulunan Zeytun kazası, batı tarafında Durağan
kazası arazilerinde büyük miktarda zeytin ağaçlarının olduğu, orman arasında
kalan bu ağaçların etrafındakiler kesildiği takdirde büyük faydalar sağlanabile-
cekti.

90
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

6-Nehrin sağında ve solunda ziraata uygun nice boş arazilerde ziraat ya-
pılabilmesi için suya ihtiyaç olduğu, yapılacak bentlerle geniş ve sulu tarım ara-
zisi elde edilebilecek ve üretim artacaktı.11
Projesini yapmış-yaptırmış olduğu harita üzerinde birçok bilgi ve görsel-
lerle desteklemişti. Haritada Kızılırmak boyunca denizden Sivas’a kadar olan
önemli yerleşim, köprü ve iskelelerin mesafeleri saat üzerinden alt sağ tara-
fında belirtilmişti. Buna göre; Karadeniz’den Bafra’ya kadar 4 saat; Bafra’dan
Boyabat iskelesine kadar 12; Boyabat’tan Kargına 11; Kargından Osmancık’a
kadar 10; Osmancık’dan Kula karyesine kadar 18 olmak üzere toplam 55 saat
olarak gösterilmişti. Kuladan Kalecik’e kadar 9; Kalecik’den Yahşihan’a kadar 5;
Yahşihan’dan Çaşnıgir köprüsüne kadar 7; Çaşnıgir köprüsünden Kırşehir iske-
lesine kadar 14; Kırşehir’den Nevşehir iskelesi olacak Yarabsun’a kadar 12; Ya-
rabsun’dan Kayseri iskelesi Yalnızgöz tabir olunur köprüye kadar 15 olmak
üzere Karadeniz’den buraya kadar toplam mesafe de 117 saat olarak hesaplan-
mıştı. Yalnızgöz iskelesinden Sivas şehrinde Sivas köprüsüne kadar da 40 saat
olarak hesaplanmıştı. Dolayısıyla Sivas’tan nehrin Karadeniz’e döküldüğü yere
kadar 157 saatlik bir mesafe vardı12.
Raporu hazırlayan Ahmed Bey birçok zorluklardan dolayı Kızılırmak neh-
rinde bundan önce hiç kayık işletilmediğini belirtmişti. Herhalde projesinin bü-
rokrasi üzerindeki etkisini artırmak için böyle bir iddiada bulunmuştu. Yoksa
Anadolu’nun eskiçağından beri Kızılırmak’ta kayıkla ulaşım söz konusuydu. Ah-
med Bey’in kastettiği bütün nehir boyunca denize ulaşacak şekilde bir ticaret
ağı oluşturacak uzunlukta seferler yapılması meselesi olmalıdır. Yoksa MÖ iki
binden beri özellikle karşı kıyıları ve yakın mesafelerde nehirde kayıkların kul-
lanıldığı bilinmektedir13. Ahmed Bey arzuhalinde Gürcistan tarafında çok daha
süratli akmasına rağmen Çoruh nehrine ve şartlarına uygun şekilde inşa edilen
kayıklar sayesinde bu nehirde kayık işletildiğini belirtir. Kızılırmak’ın Çoruh
nehrine göre şartlarının çok daha iyi olduğunu hatta ona göre bir göl mesabe-
sinde olduğunu belirterek nehirde kayık işletmenin zor olmayacağını ifade
eder. Temin edilecek 5-10 kayık ve kayıkçı ile Karadeniz’den Kayseri’ye, Kay-
seri’den Sivas’a kadar olan alanlarda kayık işletilebileceğini ileri sürer14.
Projeye göre Bafra kasabası yakınında Kızılırmak ağzından Sinop 22 mil,
Samsun ise 54 mil mesafede bulunmaktaydı. Proje, Kızılırmak vasıtasıyla Sivas,

11 HRT.h, 144; Önal-Doğan, s.13.


12 HRT.h, 144; Önal-Doğan, s.13.
13 Olcay Zengin Koşan, “Antik Çağda Kızılırmak”, Gaziantep University Journal of Social Sciences,

2021 20(3) 1030-1042.


14 Önal-Doğan, s.8-9.

91
İLHAN EKİNCİ

Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Ankara, Çankırı, Çorum ve Vezirköprü başta olmak


üzere birçok yerleşim Karadeniz’e bağlanacaktı. Bu şehirlerin bir kısmı Kızılır-
mak’ın kolları durumunda olan nehir ve çayların kenarında veya yakınındaydı.
Dolayısıyla bu gibi yerlerdeki ticari emtia kayıklarla Kızılırmak sahillerinde inşa
edilecek olan iskelelere taşınacaktı. Örneğin Delice ırmağı Kızılırmak’la birleş-
tiği noktadan 14 km uzaklığa kadar nakil ve ulaşım imkânı sağlayabilmekteydi.
Keza Taşköprü Gök ırmak vasıtasıyla Kızılırmak’a bağlanmaktaydı. Dolayısıyla
Kızılırmak kendisine akan nehirler vasıtasıyla da çevresindeki bölgelerin ana
arteri haline gelebilecekti. Sadece Kızılırmak üzerinde değil tüm havzanın eko-
nomik potansiyeli Bafra’ya daha doğru bir ifadeyle deniz iskelelerine indirilebi-
lecek-ulaşabilecekti. Projeye göre nehir sahilinin çeşitli noktalarında 8 iskele,
Kızılırmak’ın denizle buluştuğu yerde 2 zahire ambarı inşa edilecek ve ulaşıma
engel teşkil eden kayalıklar temizlenecekti. Ayrıca ticari emtia naklinde kulla-
nılmak üzere 20 kayığın inşası planlanmıştı. Projenin maliyeti 3 yük 50 bin ku-
ruş olması öngörülmüştü15.
Proje hayata geçirildiğinde Kapıkaya civarındaki bakır, Kengiri ve Şu-
kurlu memlehalarından elde edilen ve İstanbul’un ihtiyacı fazlası kaya tuzu Ka-
radeniz sahillerine nakledilip pazarlanabilecekti. Sivas, Kayseri Kırşehir, Nev-
şehir, Çorum ve Vezirköprü olmak üzere güzergâh üzerinde ve çevre havza-
larda üretilen zahire Karadeniz sahiline kolaylıkla nakledilebilecekti. Yıllık yük
(değerinde) zahire nakledilebileceği hesaplanmıştı. Ayrıca Durağan kazası da-
hilinde zeytin ağaçlarından elde edilecek faydalar uygun bir maliyetle Sinop’a
nakledilebilecekti. Bölgedeki ormanlardan imal edilen keresteler donanmanın
ihtiyacını karşılayacaktı. Keza kunduz ormanlarından elde edilen keresteler de
kolay bir şekilde denize nakledilebilecekti. Öte yandan sulama kanalları inşa
edilerek sulu tarıma geçilebilecekti. Bu da rekolteyi arttıracaktı16.
Ahmed Ağa’nın vermiş olduğu arzuhal harita ve belgeleri padişah tarafın-
dan ilgili kurumlarda görüşülmek üzere gönderilmişti. Belgelerin tam anla-
mıyla görüşülmeden padişaha kadar uzanmasının sebebi nehir ve göllerdeki
her türlü seyrisefain imtiyazının Hazine-i Hassa’ya ait olmasından kaynaklan-
mış olmalıdır. Ağa dikkatleri çekebilmek ve projenin onaylanması için görüşle-
rini güçlendirmek adına “başarılı olduğu takdirde hazine-i hassaya 5000 kese
kazandırabileceği” iddia ve tahmininde bulunmuştu.

15 Nedim İpek, agm, s.571.


16 Nedim İpek, agm, s.571-572.

92
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

Dilekçesinde istediği imtiyazı için “evlad-ı evladına kalması” isteği de dik-


kati çekmektedir. Takdim ettiği layiha ve belgeler Meclisi Ahkamı Adliye’de gö-
rüşülmüştü. Bu arada Osmanlı bürokrasisinin projesine yeterli ilgi gösterme-
diği veya yeteri kadar hızlı ilerlemediğinden de yakınmaktaydı. Çünkü; Kızılır-
mak nehrinde kayık ihdas ederek hazineye önemli menfaat sağlayacağı gelir ka-
zandırabileceğini beyan etmesine karşın ilkbahardan önce verilmiş talebinin
henüz değerlendirilmediğini, projeye başlama-çalışma mevsiminin geçmekte
olduğunu belirtmişti. Bunu yaparken fukaranın refahının yanında ilgililerin dik-
katini çekebilmek adına projenin maliye hazinesine de büyük fayda ve gelir sağ-
layacağını ifade etmişlerdi. Gerekli sermaye için tahvil usulü denilerek hisse se-
nedi çıkarılmasını teklif etmişti. Buna müsaade edilmediği takdirde kendisi ve
birkaç kişinin şirket kurarak bu işe girişebileceklerini de belirtmişlerdi. Yapıla-
cak ticaretten elde edilecek gelirin beşte birinin devlete geri kalanının ise evlad-
ı evladına intikal etmek üzere kendisine bir berat verilmesini istemişti. Bu mo-
dern şirketlerden ziyade adeta malikâne usulü bir anlayışla Kızılırmak’ta kayık
işletme ruhsatı-beratı istediği anlaşılan Ahmet’e izin verilmesinin gecikmiş ol-
ması bürokrasinin bu izni vermede tereddüt ettiğine işaret etmektedir. Muhte-
melen Kızılırmak için tek başına imtiyaz niteliği taşıyabilecek eski usul berat
vermek istememişlerdi. Keza projenin maliyeti konusunda da hem toplam ma-
liyet hem de gerekli sermayenin nereden karşılanacağı konusunda farklı bilgi-
ler geçmekteydi. Önceki dilekçesinde “Kızılırmak nehrinde kayık ihdasıyla ma-
halli malumeye işlettirildiği halde menafii kesire husule geleceğinden ve bunun
tarafına ihalesi takdirinde hasıl olacak ticaretin humsunu canibi miriye ifa ede-
ceğinden” söz etmekteydi17. Yani daha öncesinde masrafların kendisine ait ola-
cağını belirtmişti. Kendi yatırımını kendisinin yapacağını belirttiği teşebbüste
şimdi sermaye toplayabilmek için şirket kurmak ve para toplamaktan söz et-
mekteydi. Hatta ilerleyen dönemlerde başlangıç sermayesinin kendisine maliye
hazinesinden verilmesini talep edecekti18.
Kızılırmak nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerden Kayseri civarındaki
Yalnızgöz adlı köprüye kadar sekiz yerde iskele inşası öngörülmüştü. Nehrin
altı yerinde seyrisefaini engelleyebilecek taşlar vardı ve bunların temizlenmesi
gerekmekteydi. İki bölgede han ve ambarların inşası ve deniz kenarından Kargı
kasabasına kadar nehrin sağında ve solunda kayıkçıların geçecekleri yolların
yapılması veya düzeltilmesi planlanmıştı. İzin verildiği takdirde 20 kayık inşa
edilecekti. Bu çalışmaların yapılabilmesi için gerekli keşif ve tespitler için üç

17 A.MKT, 152/6, 20 Receb 1264, 22 Haziran 1848.


18 A.DVN, 37/39, 11.07.1264. 13 Haziran 1848.

93
İLHAN EKİNCİ

yük elli bin kuruşa halledilebileceği hesaplanmıştı. Ahmed Ağa il teşebbüsünde


gerekli sermayeyi kendisinin ve karşılayabileceği ve hazineye hiçbir mali külfet
gerektirmeyeceğini ifade etmişse de daha sonra sermaye bulmak için farklı öne-
rilerle gittiği anlaşılmaktadır. Çünkü proje için gerekli 350000 kuruşun kendi-
sine taksitle verilmesini, kendisinin de mühürlü ilmühaberlerle makbuz karşı-
lığı aldığı parayı gerekli işlemler için harcayacağını belirtmekteydi. Sermayeyi
de maliye hazinesinden borç olarak talep ettiği anlaşılan Ahmed Ağa Maliye ha-
zinesine zarar verdiği takdirde kendi zimmetinden tazmin etmeyi taahhüt et-
mişti. Bu sebeple Hazineye mühürlü bir senet vermişti. Ahmed Bey’in senedine
ise sarraf Karabet de yazdığı bir notla “zimmet-i miriye zuhurunda tamamen
tediyesine müteahhit” olarak kefil olmuştu19.
Ahmed Ağa’nın en azından mali olarak yetkilileri yeterince ikna edeme-
diği anlaşılmaktadır. Çünkü üç yük elli bin kuruşa yapılması planlanan projede
ilk etapta işe başlanabilmesi için 80.000 kuruş gerektiğini de belirtmişti. Nehrin
temizlenerek gerekli olan yerlere bazı iskele, han, zahire ambarları ve kayıklar
inşa edilebilmesi için “şimdilik alelhesap (kaba bir hesapla) 80bin kuruş” a ih-
tiyacı olduğunu belirtmişti. Bunun üzerine talep-durum Meclisi Vala’ya havale
edilmişti. Ahmed Bey meclise çağrılarak bazı sorular sorulmuş ve açıklamaları
dinlenmişti. Onun ifadesine göre nehrin bu şekilde temizlenmesi uygun mas-
rafla yapılabilecek ve hem devlet hem de halk büyük faydalar sağlayacaktı. Bu
projesi istenilen sonuçları vermediği takdirde harcanacak meblağı geri vermek
üzere kuvvetli sarraf kefaleti de göstermişti. Bunun üzerine durum incelenmesi
için Meclis-i Ziraate de gönderilmiş ve buradan bir layiha kaleme alınmıştı.
Gümüşkan madeni hümayunu eski müdürü Ahmed Ağa (burada bey değil
ağa olarak zikredilmiş)nın Kızılırmak projesinde öngördüğü altı maddeli
olumlu hususlar sayıldıktan ve gerçekleştirildiği takdirde hem hazine hem de
bölge halkına büyük faydaları olacağının açık olacağı vurgulanmıştı. Bu sebeple
Ahmed Ağa meclise çağrılarak nehrin temizliğine dair görüşleri ve taahhüdü,
talep ettiği meblağın nasıl ve ne şekilde kullanılacağı gibi konular bizzat kendi-
sine sorularak izahat istenmişti. Ağa bölgedeki maden müdürlüğü memuriyeti
esnasında nehrin seyrüsefere uygun olduğunu anladığını fakat büyük kayık bu-
lundurma imkânı olmadığını, safra mavnası büyüklüğünde gayet hafif kayıklar
inşa olunarak kullanılabileceğini belirtmişti. Bunun için nehir içinde buluna
bazı ağaçların, kayaların temizlenmesi, sığ ve dar olan yerlerinin genişletilmesi
ve gerektiğinde karadan yedek çekmek için yollar açılması gibi bazı düzenleme-
ler yapılması gerektiğini belirtmişti. Öncelikle üç beş örnek kayık inşa ederek

19 MVL, 18/24, 3.

94
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

fayda ve uygulanabilirliğini herkese göstermek istediğini, bu kayıklarla nehir


civarında bulunan kazalardan zahire ve tuz, kurşun vs gibi ürünleri Karadeniz
sahiline nakledeceklerini belirtmişti. İşte bu örnek kayıkların yapılabilmesi için
80 bin kuruş gerektiği ve paranın da bunun için istendiğini belirtmişti. Ancak
komisyon-meclis mazbatasında istihbar olunduğuna göre diyerek bazı farklı
kaynaklardan haber alındığı anlaşılıyor -nehrin düzeltilmesi hem masraf hem
de işgücü açısından çeşitli zorluklara- hayli külfete ve büyük masraflara olabi-
leceği-bağlı olduğu belirtilmişti. Yani Ahmed Ağa’nın öngördüğü meblağdan çok
daha fazlası gerektiği düşünülmekteydi. Keza Ahmed Bey’in ifadeleri şimdilik
üç beş kayık imaliyle nehrin mümkün olabilecek yerine kadar gidilerek oradan
Karadeniz sahiline yük taşıyabilmek-nakliyat yapabilmekten ibaret olup asıl
maksat ise nehrin tamamen bütünüyle temizlenerek ulaşıma elverişli hale geti-
rilmek olduğu-olması gerektiği belirtilmişti. Keza Kastamonu sanacağı muta-
sarrıfı da nehrin uçan ve çöken yerlerinin düzeltilip, büyük taşların temizlen-
mesiyle kereste ve zahire nakil ve indirilmesine uygun hale gelebileceğine,
çevre dağ ve bölgelerde bu konuda önemli potansiyel olduğunu ifade ve ihbar
etmişti20.
Layihada durumun incelendiğini, olabilecek ve iddia edilen faydalar sa-
yıldıktan sonra fakat denilerek bu projedeki problemli noktalar da belirtilmişti.
Her şeyden önce Ahmed Bey’in iddia ettiği gibi az bir masrafla yapılabilecek bir
proje olarak görülmemişti. Devlet yetkilileri ikna olmamıştı. Kaba bir hesapla
para istenilmesi ve hazineden miktarın verilmesinin hiçbir menfaat ve faydası-
nın olmayacağı belirtilmişti. Bu istek açık bir şekilde Ahmed Ağa’nın mali ve
sermaye açısından zayıf görülmesine sebep olmuştu. Dahası muhtemelen impa-
ratorlukta imtiyaz peşinde koşup devletin parasıyla yapılacak projeden büyük
fayda sağlamaya, zenginleşmeye çalışan bir “fırsatçı” olarak da görülmüş olma-
lıdır. Ahmed Ağa’nın vermiş olduğu estetik zevki yüksek harita, bir harita olarak
değil bir resim olarak görülmüştü. Proje sahiplerinden bu konuda projenin bi-
lim ve mühendislik kuralları ve hesapları ile yapılması, gerçek hakiki kontroller
ve muayenelerden sonra ortaya çıkacak gerçek ve kesin rakamlar üzerinden

20 Meclis, Kızılırmak nehri pek çok dağ, kasaba, köyler ve ovalardan dolaşarak geçtiği için nehrin
temizlenip düzenlendiği takdirde büyük faydalar sağlayacağı şüphesiz ise de Ahmed Bey’in inha-
sında olduğu gibi az bir masrafla büyük fayda sağlanabileceğini kabul etmişti. Ancak nehrin geç-
tiği bazı yerleri kendisi de görmüşse de, bilgi ve deneyiminin yeterli olmadığı, ancak gerçekleştiği
takdirde ortaya çıkacak olan faydaların büyük olabileceği için bu konuda biraz masraf yapılarak
keşif ve muayenesi için bir mühendis ve memur gönderilmesi, Ahmed Bey’in bu işi bir hizmet
amacıyla yaptığını beyan ettiğini ve kendisini kırmamak ve bu şekilde hizmet emelinde olanlara
şevk ve cesaret verebilmek adına onun da mühendislerle beraber gönderilmesinin aklına geldi-
ğini belirtmiş. MVL, 18/24.

95
İLHAN EKİNCİ

işin yürütülmesine ve eğer olacaksa ödemelerin ona göre yapılması gerektiği


belirtilmişti. Projenin emsallerine göre yeterli olmadığı da vurgulanmıştı. Bu
konuları ve projenin zayıf taraflarını içeren mazbatanın daha önce sunulduğu,
bunun üzerine tekrar meclise çağrılan Ahmed Bey’e çeşitli sorular yöneltildiği,
önceki ifade ve cevaplarla aynı görüşlerini savunduğu (yani yeni bir şey söyle-
mediği veya getiremediği) ancak meclisin kanaatinin bu projenin icrasına muk-
tedir olmadığı, teşebbüs edeceği ilk birkaç kayıkla yapacağı deneme sefer ve
nakliyatından da bir fayda görülemediği, buna karşın (sarraf Karabet’in kefale-
tini almış olsa da) hazineden para talep ettiği belirtilmişti.21
Bu konuda daha önce de defalarca tavsiyelerde bulunulduğunu ancak bu-
nun için gerekli bilgi ve tecrübeye sahip bir mühendisin gönderilerek nehrin
Karadeniz’e aktığı yerden eşya nakline uygun olacak mahalline kadar her yö-
nüyle, uygunluğu, faydaları, imkânları, engelleriyle ayrıntılı bir şekilde incelen-
mesi, haritalanması ve raporlanması gerektiği belirtilmişti. Oluşabilecek masraf
ve bütçesinin de çıkarılması gerektiği ifade edilmişti. Mevcut durumda elan su-
ların az olması sebebiyle kontrol, keşif ve muayene hususunun tamamen mev-
simi olduğu, liva mutasarrıfı Sami Bekir paşanın o tarafa gitmek üzere olduğunu
ve hemen bir mühendis gönderilerek nehrin keşfinin yaptırabileceği belirtil-
mişti22.
Ahmed Ağa’nın projesinin kendisi açısından başarıyla sonuçlanmadığı
anlaşılıyor. Ancak Tanzimat döneminin getirdiği şartlar, sahillerin hareketle-
nen ekonomisi, iç kesimlerin potansiyel ekonomik kaynaklarının sahillere indi-
rilmesi istekleri dönemin hem yerel ileri gelenlerinin hem de devlet yetkilileri-
nin gündemine girdiğini göstermektedir. Çünkü her ne kadar proje başarısız
olsa da Ahmed Ağa yetkilileri ikna edememişse de bundan on yıl sonra Ahmed
Ağa’nın adı geçmeksizin Kızılırmak nehrinin yatağının düzenlenerek nehrin
keşfinin yapılması ve haritalarının düzenlenmesi için Avrupa’dan iki mühendis
görevlendirilmesi için teşebbüsler olduğu görülmektedir. Ancak bu defa ne-
hirde yalnızca kayık değil kayık veya vapur işletilebilmesi fikri öne sürülmüş
olması dikkati çekmektedir. Buna göre Anadolu açısından Kızılırmak’ın temiz-
lenmesi ve yatağının düzeltilmesinin büyük faydaları olacağı belirtilmişti. Böy-
lece yapılacak seyrisefain ile zahire nakledilebilecekti. Bunun için öncelikle
nehrin keşif ve haritalarının yapılması ve maliyet için bir defterinin-bütçesinin
hazırlanması gerektiği belirtilmişti. Bu gibi hususlar için daha önce Paris’ten ge-
tirtilmiş iki mühendisten ikinci mühendisin bu iş için görevlendirilmesi, yanına

21 MVL, 18/24, 2 Ca 1263. 28 Nisan 1847.


22 MVL, 18/24, 20 şaban 63. 3 Ağustos 1847.

96
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

harbiye subaylarından iki üç kişinin verilmesi hatta Tersane-i Amire’den bu ko-


nularda bilgili (lisana aşina) bir memurun görevlendirilerek bölgeye gönderil-
mesi kararlaştırılmıştı. Yabancı mühendislerin kontrat gereği gerekli harcırah-
larının verilmesi, hatta nehirde keşif yapılabilmesi için Tersane-i Amire’den kü-
rekçileri ile beraber bir sandalın da görevlendirilmesi talep edilmişti23.
Bu heyetten “Kızılırmak’ın seyrisefaine ve zahire ve diğer emval ve eşya
nakline elverişli hale getirilecek şekilde düzenlenmesi için ilgili nehrin denize
döküldüğü yerden nereye kadar vapur gidebileceği, vapurun gidemediği yer-
lerde sandal ve küçük kayıkların nereye kadar gidebilecekleri, bunların proje-
nin ne kadar masrafla gerçekleştirilebileceğinin araştırılması, keşif ve haritala-
rının yapılması ve proje maliyet defterinin hesabının yapılarak gerekli tüm bil-
gilerin harita üzerinde işaretlenerek takdim edilmesini” istemişlerdi24. Hatta
keşif heyetinden Kızılırmak ile beraber Melen deresi ile ilgili keşif yapmaları da
istenmişti25. Osmanlı hizmeti için İstanbul’da olan Mösyö Riter? için İstan-
bul’dan Kızılırmak’a kadar olan kaza kazaların kaymakam ve müdürlerine, dev-
letin ve halkın büyük fayda sağlayacağı düşünülen bu keşifte mühendise yar-
dımcı olmaları istenmişti. Belli ki bazı yerel idareciler kendi amaçları adına veya
bölgede teşebbüsleri gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi isteklerine göre ge-
len mühendis ve görevlilere yanlış bilgi verebiliyorlardı. Çünkü gerekli araba ve
hayvanlarla ırmağı tahkik edecek heyete ilgili memurlar tarafından gerekli ko-
laylığın sağlanması ve heyete doğru bilgi verilmesi uyarısında bulunulmuştu26.
Paris’ten yol ve nehir temizliği gibi işlerde görüşleri alınmak için getirtil-
miş iki mühendisin Kızılırmak’a gönderilecekken önce birisinin nafiaya dair iş-
lerde görüşü alınmak için İstanbul’da kalmasının iyi olacağına karar verilmişti.
Mühendisin yukarıdaki şartlarda gitmesine karar verilmişken son anda ondan
da vazgeçilerek çeşitli sebepler ileri sürülerek bu mühendisin memuriyeti de
ertelenmişti. Bunun üzerine Kızılırmak nehrinin keşfi ve haritaları için Mı-
sır’dan getirilmiş mühendislere yönelinmişti. Bu mühendislerin işin erbabı ol-
dukları belirtilmiş ve bunlardan ikisinin Kızılırmak’ın keşfi için gönderilmesine

23 İlk teklifin üzerinden epey zaman geçtikten sonra bunun gündeme gelmesi dikkati çekmekte-
dir. Ayrıca sandal ve kürekçi işinin daha sonra farklı-zorunlu sebeplerle akamete uğramış olması
da bir başka sıkıntıdır. Neticede tersane merkezden sandal ve kürekçi göndermenin imkansızlı-
ğını, bölgenin kendine has coğrafi yapısı ve ulaşım vasıtaları olduğunu ima-ifade ederek sandal
ve kürekçilerin bölgeden-yerinden karşılanmasını istemişti… A.AMD, 68/12, 1272. (1855-1856)
24 A.MKT.MHM, 83/30, 22.05.1272. 30 Ocak 1856.
25 MVL, 358/15694, 6 Ca 1272. 24 Ocak 1856; A.MKT.MHM, 117/11, 26.01.1274. 16 Eylül 1857.
26 HR.MKT, 161/95, 05.02.1273. 5 Ekim 1856.

97
İLHAN EKİNCİ

karar verilmişti. Bunlara Tersane-i Amire tarafından gönderilecek olan baş mi-
mar İsmail Bey’in de katılarak Bolu sancağındaki Melen deresinin de tahkik
edilmesine gönderilmesine karar verilmişti. İsmail Bey’in bölgeye vakıf olduğu
için yanına adam gerekmeyeceği ama diğer mühendisler için yanlarına bölgeyi
bilen dirayetli kişilerin görevlendirilmesi gerektiği belirtilmişti27. Bu teşebbüs-
lerden ve incelemelerden istenilen sonuçların alınmadığı anlaşılmaktadır.
Çünkü Kızılırmak’ın keşfi ile ilgili çalışmaların muhtemelen bu defa vapur iş-
letme noktasından incelemek üzere 1899’lu yıllarda halen devam ettiği anlaşıl-
maktadır28.
Anadolu’da nehirlerin nakliyat için kullanılma potansiyelleri yalnızca Os-
manlı bürokratlarının değil yabancı misyon temsilciliklerinin de dikkatini çek-
mişti. Onlar da Osmanlı yetkililerini çeşitli proje ve teklifler önermekte hatta
yönlendirmekteydiler. Muhtemelen Kırım Harbinin getirmiş olduğu ortamdan
faydalanarak ortaya atılan görüşlerden birisi de Samsun’daki İngiliz konsolosu
tarafından 12 Mayıs 1856 tarihiyle İngiliz sefaretine gönderdiği tahriratta bil-
dirilmişti. Kızılırmak’ın Sivas’tan doğarak batıya yönelerek, zahiresi çok ve
mümbit olan birçok arazilerden geçerek Samsun’un batısında kırk mil mesa-
fede Karadeniz’e döküldüğüne işaret ederek bu büyük suyun büyük bir ticaret
merkezine akıtılması halinde büyük fayda ve sonuçlar vereceğini ifade etmişti.
Konsolosun tahriratında dikkat çeken ifadelerden birisi ise bu teşebbüsün
“Anadolu’nun ahali-i vahşiyesi üzerine dahi medeniyetçe pek çok tesir hasıl
edeceği29” ifadeleridir. “Anadolu’nun vahşi halkını medenileştirmesinde etkili
olacağı ifadeleri, ister İngiliz konsolosunun tahriratından kaynaklansın, isterse
bu ifadeyi tercüme eden Osmanlı bürokrasi memuruna ait olsun, tipik oryanta-
list bakış açısını yansıtması dikkati çekmektedir. Keza İngiliz elçiliğinin Osmanlı
yetkililerinden bölgedeki deniz ticaretine yönelik talep ve istekleri devam et-
mişti. 1870 yılında İngiliz yetkililerinin ilk taleplerinden dört yıl sonra bu sefer
gemi kaptanlarının Fener inşası talebini görmekteyiz. Karadeniz, Civa burnu
(Bafra), Kızılırmak Boğazına yeterli aydınlatma olmadığı, üç ya da dört mil me-
safeden görülebilecek, Bafra sahillerinin aşağı taraflarına bir fener yaptırılması
istenmişti. 30

27 İ.MVL, 374/16420, 27 Za 1273. 19 Temmuz 1857.


28 1899 yılında Kızılırmak’ın keşfi için mülki ve askeri memurlar görevlendirilmesine karar veril-
mişti. Sorun o ki bunların harcırahlarının kimin tarafından verilmesi gerektiği tartışılmaktaydı.
Askerlerinkinin 4. Ordu’dan sivil olanların vilayet bütçesinden karşılanması teklif edilmişti.
DH.MKT, 2192/76, 7 Nisan 315. 19 Nisan 1899.
29 HR.TO, 223/18, 12 Mayıs 1856.
30 HR.MKT, 698(23, 27.7.1287. 23 Ekim 1870

98
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

Kızılırmak ile ilgili ister Osmanlı yetkilerinin isterse yabancılardan gelsin


nehrin potansiyelini değerlendirme konusundaki teklif ve önerilerin en çok is-
teyen hiç kuşkusuz Anadolu’nun iç kesimlerinden, Kızılırmak havzasında yer
alıp denizlere ulaşmak isteyenlerden geldiği anlaşılmaktadır. Yani bu teklifler
nehrin aşağısında olanlardan ziyade nehrin orta ve yukarı çığırından özellikle
Sivas vilayetinden gelmesi dikkati çekmektedir. On dokuzuncu yüzyılda Vilaye-
tin Karadeniz’e doğru uzatmak istediği karayolu çalışmalarındaki arzusu ve is-
tekli oluşu düşünüldüğünde Kızılırmak’ı bir su yolu olarak değerlendirmek is-
temesindeki arayışları da daha anlam kazanmaktadır. Nitekim Sivas vilayetinin
özellikle hububat ürünlerinin bereketli olduğu dönemde fazla ürün Sivas şeh-
rine yakın iskele olmadığından ve nakliye imkân ve araçlarının kısıtlı oluşu se-
bebiyle halkın yararlanamadığı ifade ve gerekçesiyle ürünlerinin ihraç edilebil-
mesi, ziraat ve ticaretin gelişmesi amacına uygun olarak Kızılırmak ve Kelkit
nehirlerinde kelek işlettirilmesi düşünülmüştü. Hatta teşebbüs edilmişti. Bu-
nun için Memduh paşanın Sivas valiliği esnasında Diyarbakır’dan getirtilen us-
talar aracılığıyla tecrübe ettirilmek için çalışma yaptırılmıştı. Kızılırmak için
Zara’dan Kelkit nehri için de Koyulhisar’dan salıverilen kelekler salimen Kara-
deniz’e ulaşmıştı. Bu tecrübeden ustalara verilecek maaş, tulum masrafları ola-
rak 5087 kuruş harcanmıştı. Bu miktarın yarısının ziraatla uğraşan halkın ya-
rarına olacak bu teşebbüsten dolayı belediye gelirlerinden diğer yarısının da
ziraat bankası sandıklarından karşılanması istenmişti. Kızılırmak için yapılan
ve başarılı olan kelek tecrübesinde birkaç yerde bazı engeller belirlenmiş ve bu-
raların keşfi için mühendis gönderilmişti. Yapılan araştırma sonucunda
Bafra’da zahire ambarları tesis etmek ve diğer işleri halletmek için bir şirket
kurulması için Sivas ileri gelenlerinden bazıları da bir dilekçe vermişlerdi. Kelek
işletilmesinin çiftçi için büyük fayda sağlayacağı konusunda halktan çeşitli telg-
raflar da merkeze çekilmişti. Yalnız kurulması istenen şirket ve istenilen imti-
yaz ile ilgili hiçbir mukavele ve şartname ileri sürülmemişti. Bu konu ileride bil-
dirileceği belirtildiği için bunun ayrıntısının daha sonra vilayetle yapılacak gö-
rüşmelerle ortaya koyulmasına karar verilmişti31.
Bu teşebbüsün de sonuca bağlanamadığı anlaşılmaktadır. Aslında kelek
ve sal nakliyatı ile nehirde tomruk sevkiyatı birbiriyle ilgiliydi. Tomruk ve ke-

31DH.MKT, 1660/32, 11 Eylül 305. 23 Eylül 1889. DH.MKT. 1722/103, 16 Ramazan 1307 6 Mayıs
1890.; 1725/52, 6 Şevval 1307.26 Mayıs 1890; ŞD, 1790/19, Selh Receb 1307. 22 Mart 1890, Si-
vas Valisi Memduh Paşa’nın Dahiliyeye yazısı DH.MKT, 1647/12, 14 Ca 1306. 16 Ocak 1889. Ne-
dim İpek, agm, s.572.

99
İLHAN EKİNCİ

reste nakliyatı ırmak üzerinden gerçekleştirilmekteydi. Örneğin 1895-96 yılla-


rında Boyabat dahilindeki ormanlardan elde edilen kerestelik tomrukların
Bafra Kızılırmak ağzı iskelesine sevk olunarak oradan gemiye yükleme işi ihale
olmuştu. Keza şehrin odun ihtiyacı için ormanlardan kesilen tomruklar nehirler
vasıtasıyla nakledilmekteydi. Meskenlerin ve hamamların odun ihtiyacı Kızılır-
mak vasıtasıyla Sivas şehrine nakledilmekteydi32. Ancak kereste naklinde ka-
yıklar ve ulaşım araçları kullanmaktansa tomrukların yüzdürülerek (döküm yo-
luyla) nehir aşağı indirilmesi daha ekonomikti33.
Daha sonraki tarihlerde de başta Sivas olmak üzere İç Anadolu’nun Kara-
deniz sahillerine daha kolay ulaşabilmek istekleri devam etmişti. Öyle ki Kızı-
lırmak üzerinde sınırlı da olsa yapılmakta olan kayıkla nakliyat özellikle Fırat-
Dicle’de yapılmakta olan kelek ve sal nakliyatından teknolojik olarak daha ge-
lişmiştir. Ama Sivas’ın sahillere ulaşma arzusu başarılı olamayan bu projelere
rağmen teknolojik olarak geri bile olsa nehri nakliyata açmaya çalışmışlardı.
Dolayısıyla bunu gerçekleşebilmesi için ya çok ekonomik olması gerekir ya da
coğrafi olarak uygun olması gerekirdi ki nitekim başarısızlığın arkasında bu se-
beplerin yattığı anlaşılmaktadır. Halkın telgrafları ve Sivas ileri gelen sermaye
guruplarının teşebbüslerinin nispeten geri olan bir ulaşım teknolojisinin ne-
hirde kullanılması için yapılan bu faaliyetlerin gerçekten başarılı olmasını iste-
dikleri için mi yoksa kelekler üzerinden verilen çaresizlik mesajı olduğu mu ay-
rıca tartışılabilir.
Son dönem Osmanlı belgelerinde Kızılırmak nehri vadisi farklı bir ko-
nuyla gündeme gelmişti. O da bu yolun kaçakçılık için kullanılıyor olması iddia-
sıydı. Kızılırmak vadisi ve burada olan ulaşım bazı Osmanlı bürokratlarını farklı
biçimde etkilemişti. Dahiliye nezaretine gelen şikâyette özellikle Merzifon böl-
gesine Kızılırmak vadisi boyunca kayıklarla barut, silah, patlayıcı ve evrak-ı mu-
zırra getirildiği yönünde şikayetler ulaşmıştı. Bunun üzerine Sivas vilayetine
yazılan yazıda bu konuya dikkat çekilmiş ve durumun araştırılması ve gerekli
önlemlerin alınması istenmişti. Gelen şikâyette Safranbolu kazasının Ulus nahi-
yesindeki bazı köy halkının evlerinde gizlice barut imal ederek bazı şahıslar

32 Nedim İpek, agm, s.572.


33 Cevdet Yılmaz, “Vezirköprü Kunduz Ormanlarından Bafra Kereste Fabrikası’na Kızılırmak Üze-
rinden Tomruk Nakliyatı”, Bütün Şehir, Yıl:2, Sayı:11, Samsun 2016, s.18-26, Dicle ve Fırat’ta ke-
lek ve sallar nehrin aşağısına inilince sökülüp havaları indirilip develere yüklenir, salın kerestesi
ise nehrin aşağı iskelelerinde satılırdı. Keza bölgede özellikle gemi inşası için gerekli kereste ke-
silmesi ve sahile indirilmesi meselesi 18. Yüzyılın sonlarından itibaren güçleşmişti. Uygun kereste
için dağ mimarları gittikçe sahilden içeri kısımlara girmeye başlamışlar, burada kesilen kereste-
lerin sahile-Sinop’a taşınması büyük külfet haline gelmişti. Bu külfeti üstlenmek istemeyen halk
bunu yapmaktansa para-bedel ödemeyi bile teklif etmişti.

100
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

aracılığıyla Kızılırmak ve Vezirköprü iskelelerine indirildiği ve kayıklarla Mer-


zifon’a götürüldüğü ifade edilmekteydi. Bölgeye gönderilmiş bir müfettiş tara-
fından bildirildiği anlaşılan durum konusunda bölge idarecilerinin gerekli ön-
lemleri almaları istenmişti. Bunun üzerine Kastamonu ve Sivas vilayetince ya-
pılan araştırmada iki köyde iki kişinin evlerinde iki buçuk kıyye güherçile ve
barut imalinde kullanılan kalbur yakalanmıştı. Ancak valilik bunların öyle sata-
cak ve Anadolu’nun başka yerlerine gönderecek derecede barut üretmedikleri,
Safranbolu’nun Merzifon’a hayli uzak olduğu ve barut kaçırmak için uygun ol-
madığı belirtilmişti. Dahası bunlar düğünlerde şurada burada kullanmak üzere
çok cüzi barut üretmekteydiler. Yine de mahkemeye sevk edilmişlerdi. Ancak
valilik başka bir hususa dikkat çekmişti. Her türlü silah ve patlayıcı ile muzır
evrakın Karadeniz sahillerinden aşırılmakta olduğu dolayısıyla asıl dikkat edil-
mesi gereken yerin sahiller olduğu ve buralardaki idarecilerin gerekli tedbirleri
almalarının daha doğru olacağı belirtilmişti34. Valiliklerin zaten çok küçük çapta
üretilen barutun üretiminin Kızılırmak’ın uzağındaki bu iki yerleşim arasında
kaçırılmasının mümkün olmadığını belirtmesi dikkati çekmektedir. Ancak asıl
husus bu dönemde Kızılırmak’ta kayıkların denizden silah ve kaçak eşya kaçır-
dıklarının üstü kapalı bir şekilde olsa da kabul edilmiş olmasıdır. İşin daha üzen
tarafı devletin denetim ve gözetiminden uzak kaldığı anlaşılan bu güzergâhın iş
tahıl taşıma, kereste indirme vs. gibi büyük kayık ve vapur şirketleri kurup aktif
halde kullanılması söz konusu olduğunda teşebbüslerin hep başarısızlıkla neti-
celenmesidir. Buradan kaçakçıların güzergâhı olması ve bu teşebbüslere onla-
rın engel oldukları gibi uçuk bir değerlendirme yapmak mümkün değildir. An-
cak ulaşım için bir potansiyel olduğu ve bu potansiyelin yerel veya merkezi oto-
ritelerin uzağında kaldığı ve bazıları tarafından kullanıldığını söylemek daha
doğru olabilir. Nehirle ilgili kaçakçılık iddiaları nehrin ulaşıma açılması isteği
şeklinde yorumlanabileceği gibi bu işlemin merkezi otoritenin uzağında yapıl-
masından dolayı nehri nakliyata açma konusundaki başarısızlığın bir göstergesi
olarak da değerlendirebiliriz.
Millî Mücadele dönemi ve sonrasında da Orta Anadolu-Karadeniz ara-
sında yük taşımacılığı önemli bir sorun olmaya devam etti. Ticari emtianın ucuz
bir şekilde limanlara aktarılması arzu edilmekteydi. Bu konuda fizibilite çalış-
ması da yapıldı. 1921 yılında hazırlanmış ve meclise sunulmuş olan layihadan
anlaşıldığı kadarıyla Kızılırmak’ta hafif deniz vasıtalarını işletmek suretiyle
Yahşihan ve Sivas’tan Bafra’ya kadar nehir nakliyatının gerçekleştirilip gerçek-
leştirilmeyeceği araştırılmıştır. Layihada ifade edildiğine göre nehir ulaşımına

34 DH.MKKT, 341/14, 9 şaban 312. 5 Şubat 1895.

101
İLHAN EKİNCİ

elverişli bir sandal inşa edilerek içine bir teknik heyet bindirilmiş ve Yahşi-
han’dan nehre indirilmiştir. Bu sandal hayli zorluklardan sonra yaklaşık on beş
gün sonra Bafra’ya ulaşmıştı. Daha sonra güzergâhı incelemek üzere bir teknik
ekip daha gönderilmiştir. Bu çalışmaların amacı mevcut engellerin az bir ser-
maye ile giderilip 7-8 tonluk bir yükü taşımaya uygun kayık katarlarını motor-
lara yedek bağlayarak (yani mavnacılık usulü) işletmek ve ekonomik bir gü-
zergâh elde etmekti. Araştırma sonunda nehrin bazı mıntıkalarının çok sığ ol-
duğu bu noktalarda sandalların kuma oturdukları, bazı noktalarda ise parçala-
narak kaldırılması gereken büyük kayalıkların bulunduğu tespit edilmişti. Ne-
hir yolunu hazırlamak üzere bütçeye bin liralık bir ödenek konulması planlan-
mıştı. Bu tahsisat ile nehir ulaşıma elverişli hale getirilebildiği takdirde gerekli
diğer yatırımlara da başlanması kararlaştırılmıştı. Ancak maliyetin fazla olması
halinde bu yatırımdan vazgeçilecekti35. Ancak yerel halk Bafa ile Vezirköprü
arasında 1960’lı yılların başına kadar Kızılırmak’ta yelkenli kayıklarla nakliyat
yapmaya devam edecektir36.
Kızılırmak’ta Vapur İşletme Teşebbüsü
XIX. yüzyılda Avrupalı devletlerin artan ticaretleri, Osmanlı Devleti için-
deki nehir ve göllerin de uluslararası ticarete açılması için teşebbüslerde bulu-
nulmasına sebep olmuştur. Sahillerdeki ticarî baskı nehirlerde vapur işletmek
konusunda da kendisini göstermiştir. Bu teşebbüsler yalnızca Osmanlı dışından
gelen ticarî baskılar sonucu değil aynı zamanda iç ulaşımı artırmayı hedefleyen
Osmanlı devlet adamları tarafından da teşvik edilmiştir. Avrupa devletleri Os-
manlı devletini serbest ticaret ilkeleri ile açmaya zorlarken diğer taraftan da
sınırları sebebiyle milletlerarası hukuk ve antlaşmaların konusu olmayan ve ta-
mamen Osmanlı sınırları içerisinde doğan ve denize dökülen nehirlerde de va-
pur işletilmesi hususunda teşebbüslerde bulunmuşlardır.
İmtiyaz aşamasına geldiği veya kısmen faaliyete geçildiği için haberdar
olduğumuz bu teşebbüslerin dışında, vapur işletmek üzere diğer birçok nehir
ve gölde de ön araştırma yapılmıştı. Avrupa ekonomisi liman kentlerine kadar
ulaşımı buharlı gemilerle sağlamıştı fakat limanların arkasındaki geniş iç bölge-
lere uzanan yollar, klasik Osmanlı yol sisteminin bozulması ve geliştirilememesi
sebebiyle çok kötü durumdaydı. İç bölgelerde üretilen malların sahillere, liman
kentlerine indirilebilmesi için karayollarının düzenlenmesi, nehirlerde ulaşıla-
bilen noktalara kadar vapur işletilebilmesi ve nihayet demiryolu yapılması gibi

35 Nedim İpek, agm, s.572.


36 Cevdet Yılmaz, “Bafra-Vezirköprü Arasında Kayıkla Nakliyat” Canik Sancağında Nehir Taşıma-
cılığı”, Bütün Şehir, S.2, Şubat 2015, s.26-32.

102
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

faaliyetlerde bulunuluyor veya projeler ortaya atılıyordu. Orta Karadeniz böl-


gesinde Kızılırmak ve Yeşilırmak hem suladıkları geniş havza ile hem de üze-
rinde ulaşım yapabilme imkânıyla bu arayışların merkezlerinden birisi olmuş-
tur. Kızılırmak ve Yeşilırmak üzerinde kayıklarla yapılan nakliyat şüphesiz yal-
nızca tarım alanlarını limanlara veya merkeze bağlamak için değil, sahillerin de
nehirlerin uzandığı iç bölgelere kadar bağlanmasına imkân tanıyordu. Fakat ge-
leneksel ulaşım biçimi, verimli olmaktan uzak, zor ve masraflıydı. Vezirköprü
ve Bafra iskelesi arasındaki nakliyat kayıklarla nehirden gerçekleştirilmek-
teydi37. Ancak ticari şartlar, Avrupa ekonomisinin talepleri, Tanzimat’ın merke-
ziyetçiliği gerçekleştirme, devletin iç organizasyonunu geliştirme istekleri, Os-
manlı devlet adamlarının teşvikiyle beraber Osmanlı coğrafyasındaki pek çok
nehir ve gölde olduğu gibi Kızılırmak nehrinde de vapur işletme teşebbüsünde
bulunulmuştu. 1866 yılında Kızılırmak’ta kurulması düşünülen vapur şirketi-
nin imtiyaz şartname ve mukavelenamesi hazırlanmış ve sunulmuştu. Bu mu-
kavele şartname üzerinde imtiyazı talep edenler ve devletin yetkili kurumları
tarafından bazı düzeltme, iyileştirme ve kontrol ve denetimi artırma gibi çeşitli
düzeltmeler yapılmıştı. Mukavele, şartname ve üzerinde yapılan tartışma ve dü-
zeltmeler üzerinden şirketin yapısı şöyle ifade edilebilir;
Kızılırmak’ta vapur ve sefine (kayık) işletmek üzere 1100 hisseli bir şir-
ket kurulması kararlaştırılmıştı38. Gerekli sermaye hisse usulü-çıkararak top-
lanması öngörülmüştü. Toplam hisseden yüz hissesi meccanen şirket kurucula-
rına verilecekti ki bu da kurucuların sanki hiç sermaye koymadan bu teşebbüsü
yürütmek-başlatmak hatta sermaye koymadan şirket üzerinde 100 hisselik bir
artı avantajla başlamaları demekti. İmtiyazda dikkati çeken husus talebin yal-
nızca vapur işletilmesi şeklinde olmamasıydı. Mukaveledeki ifade “vapur ve se-
fine” işletmek üzere şeklinde ifade edilmişti. Yani imtiyazı almak isteyenler va-
pur yanında her türlü kayık işletme hakkına da sahip olacaklardı. Bu imtiyaz
sahiplerinin kendilerini güvence altına almak istediklerini göstermektedir.
Çünkü vapur işletemedikleri takdirde daha az su çeken ve coğrafi şartlarına uy-
gun kayık işletme hakları ve imtiyazları olacaktı. Daha makul ve geçerli olanı
genellikle az su çeken nehirlerde tek seferde daha fazla yük taşıyabilmek için
güçlü buharlı gemilerin ardına bağlanan mavna ve dubalarla yük taşınmaktaydı.
İmtiyaza bu taşımacılık biçimini de desteklemek üzere bu maddenin veya ifade
koyulmuş olabilir mi? Ancak bu şart beraberinde başka sorular ve sorunları ge-

37 Nedim İpek, “Samsun Sahil Demiryolu”, Geçmişten Geleceğe Samsun, 2006, s. 333.
38 MVL, 1043/9, Seşh Rebiülahir 1283. 10 Eylül 1866.

103
İLHAN EKİNCİ

tirmişti. Bu imtiyaz bir tekel olarak mı verilecek, yoksa Kızılırmak’ta belirli şart-
lar altında başka şirketler de kayık işletebilecek miydi? İmtiyaz sahipleri vapur
teşebbüsü üzerinden teşebbüs etseler de olmadığı takdirde imtiyazı daha kolay
devredebilmek veya satabilmek üzere kayık işletmeyi dahil etmiş olabilirler
miydi? Değerlendirmeyi yapan meclis nehir hakkında ayrıntılı ve doğru bilgi-
lere sahip olmadığını kabul etmekteydi. Bilgilerin önemli kısmını meclise çağrı-
lan imtiyaz-dilekçe sahibine sorularak ve onun beyanından öğrenildiğini ifade
edilmişti.
İmtiyaz müddeti 99 sene olarak talep edilmişti39. Ancak bu konu da ko-
misyonlarda çeşitli tartışmalara sebep olmuştu. Avrupa nehirlerinde genellikle
imtiyaz müddetinin ortalama 30 yıl olduğu belirtilmiş fakat Kızılırmak nehrinin
zorlu coğrafyası, akışının düzensizliği, üzerinde birçok engelin temizlenmesi
gerekliliği ve bunun gibi hususlarda yapılacak harcamanın fazlalığı sebebiyle
şirkete 30 yıl imtiyaz müddeti verilmesi az görünmüştü.
Dilekçe sahiplerinin istedikleri 99 yıllık imtiyaza rağmen meclis 50 yıl
önermiş ve mukavelenameye ve şartnameye 50 yıl olarak kaydedilmiştir.
Çünkü bu gibi Mariçe, (Meriç), Vardar ve Karasu ve İncesu nehirlerinde (bunla-
rın hepsinin balkanlarda ve Anadolu nehirlerinden daha iyi rejimlere sahip ol-
duğu hatırlanmalıdır) verilmiş imtiyaz müddeti 30 yıldı. Ama Kızılırmak’ı sey-
rüsefer edilebilecek bir nehre dönüştürmek için cidden büyük ameliyat, uğraş
ve külfet gerekiyordu ve hayli masraflı olması bekleniyordu. Dolayısıyla 19.
maddede belirtilen şartlarla imtiyaz müddeti bittiğinde tekrar yenilemek hakkı
verilmiş-verilerek ve eski imtiyaz süresine 20 yıl daha eklenip 50 yıl yapılmıştı.
Ayrıca şirket isterse ve şartlar uygun olduğunda daha sonra da imtiyaz süresini
uzatma konusunda öncelikli olacaktı40. Mamafih imtiyaz müddetindeki bu teş-
vik ve bürokratik kolaylığa karşın teşebbüs başka birçok sebeple gerçekleşme-
yecekti. Öyle anlaşılıyor ki aynı şekilde Yeşilırmak’ta vapur işletilmesi kararı
verilip teşebbüs edildiğinde muhtemelen Kızılırmak örneğinden çıkarılan ders-
lerle imtiyaz süresi 60 yıla çıkarılacaktır. Ancak bu teşebbüsün de gerçekleşe-
mediğini belirtmek gerekir.
İmtiyazı talep edenlerin profili de o dönemin imtiyaz taliplerine göre uy-
gun görülmektedir. İmtiyaz taliplerindeki ilk isim Şehbender Hacı Halil
Efendi’ydi41. Hem Müslüman hem de eski konsolos-şehbender olması imtiyaz
talebini Osmanlı bürokrasisinde daha güçlü temsil etmek için olabilir. Ayrıca

39 MVL, 1043/9, Selh Rebiülahir 1283. 10 Eylül 1866.


40 MVL, 1043/9.
41 MVL, 1043/9, Selh Rebiülahir 1283. 10 Eylül 1866.

104
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

Hacı Halil efendinin nere şehbenderi olduğunu tespit edememiş olmamıza kar-
şın Avrupa gördüğü takdirde oradaki nehirlerde vapurların işleyiş ve şirketle-
rin karlılığını biliyor olduğunu kabul edebiliriz. Oradaki izlenim ve tecrübeleri
Osmanlı’ya da getirmek uygulamak o dönemin aydın ve devlet adamı ve tüccar-
ları açısından son derece normal ve kabul edilebilir bir husus olarak kabul et-
mek lazım. Diğer ikisi gayrimüslim Osmanlı tebaası idi. Birisi Ticaret meclisi ge-
çici azalarından Selpanoğlu? Sehak diğeri de Gülbenekoğlu? Seropa’ydı. Ticaret
meclisi üyesi oluşu İstanbul’daki yüksek ticari çevrelerle yakınlığı keza imtiyaz
sahiplerini farklı kılmaktadır. Sermaye konusunda bilemiyoruz ama ticaret ko-
nusunda bilgili ve deneyimli oldukları şüphesizdir. Yalnız bazı imtiyaz taleple-
rinden bir farkı da yerel dinamik ve sermayeyi değil merkezde bulunuyor olma-
larıydı. Yani bunlar İstanbul sermaye çevrelerine mensuptular.
Müşterek imtiyaz talebiyle verdikleri dilekçe üzerine Nafia nezaretiyle
iletişime geçilmiş ve oradan alınan mazbata ile mukavelename ve şartname la-
yihaları Daire-i Kavanin ve Nizamatta görüşülmüştü42. Yapılan değerlendir-
mede nehrin seyrüsefaine kâfi derecede suyu olduğu kabul edilmişti. Ancak
bazı yerlerinin temizlenmesi ve düzeltilmesi, suyun hızlı aktığı ve girdaplar yap-
tığı yerlerde kanallar oluşturulması ve bazı bentler inşası gerekmekteydi. Bu da
hayli büyük ameliyatı gerektirmekteydi. Bu büyük inşa işlerinin güzel ve düz-
gün bir şekilde yapılabilmesi ve bir kol vapur işlettirildiği takdirde bölgenin ti-
caretinin, zenginlik ve mamuriyetinin artacağı ifade edilmişti. Bu sebeple şir-
kete imtiyaz verilmesi uygun görülmüştü. Bütün teşebbüslerde kesinlikle sa-
dece nehrin aşağı çığırı değil nehir havzasının tamamının dikkate alınarak bir
fayda öngörüsü ve temeli oluşturulduğu dikkati çekmektedir. Hatta zaman za-
man nehrin yukarısı yani Sivas vilayeti Kızılırmak’ın ulaşım açısından kullanımı
konusundaki teşebbüslerde çok daha baskın bir rol oynadığı görülmektedir.
Şirket hisse adedini vermiş ancak sermaye miktarını belirtmemişti. Şirket
sermaye miktarını kesinleştirecek ve yaptıracağı temizlik ve ameliyat işlerinin
bir plan ve haritasını yaptırıp ilgili birimlere verecekti. Bu haritaların kabulü-
nün ardından bir yıl içinde ameliyata başlanacak ve üç yıl içerisinde nehir te-
mizlik vs. işleri bitirilecekti. Bunun ardından da hemen denizden Sivas’a kadar
vapur işletilecekti.
Komisyon açısından bir diğer dikkati çeken husus ise şirketin adına yapı-
lan müdahaledir. Şirket dilekçesinde adını Şirket-i Nehri Asya olarak talep et-
mişti ancak komisyon şirketin adını Kızılırmak Vapur Kumpanyası şeklinde de-
ğiştirdi. İmtiyaz taliplerinin belirledikleri şirketin adının Avrupa çevrelerine

42 MVL, 1043/9, Selh Rebiülahir 1283. 10 Eylül 1866.

105
İLHAN EKİNCİ

müzahir, onların sevebileceği veya onlara yakın bir ad olması dikkati çekmek-
tedir. Bu sermaye bulma konusunda bu çevrelerden istifade etmeyi amaçlamış
olmalarından da kaynaklanmış olabilir. Bir diğer husus ise imtiyaz alıp belirli
bir komisyonla batı sermaye çevrelerine devreden yerli tüccarların taşeronlu-
ğunu akla getirmektedir. Yani bu ad altında batı sermaye çevrelerinin dikkatini
çeken ve imtiyazı satmanın daha kolay olabileceğini düşünmüş olabilirler.
Şirket hazineye nakden veyahut esham olarak 500 lira kefalet akçesi ve-
recekti. Şirket bu gibi imtiyazlarda geçerli olan ve gelecekte koyulacak zabıta-
güvenlik, maliye ve vapur makineleri ile ilgili nizamlara-kurallara tabi olarak
kabul edecekti. Vapur işleyecek yerlerde eşya koymak ve yolcu ikamesi için ge-
rekli miri araziler boş olduğu takdirde şirkete tahsis edilecek, araziler özel mülk
ise sahibin rızasıyla satın alınarak kullanılabilecekti. Şirket beş yıl süreyle güm-
rük vergisinden ve on yıl süre ile de diğer vergilerden muaf olacaktı. Ancak bu
sürelerin bitiminden itibaren her beş yılda bir ortaya çıkacak saf gelirin/net ka-
rın onda biri oranında vergi verecekti.
Yapılan araştırmaya göre nehrin uzunluğu 200 saatten ibaretti. Her iki
tarafında pek çok mümbit arazi ve mamur köyler vardı. Dolayısıyla nehrin ula-
şıma elverişli hale getirmek için yapılacak temizlik işleri söz konusu olduğunda
o bölgenin mahsulleri için yeni bir yol açılarak bundan halkın ve devletin-hazi-
nenin pek çok fayda sağlayacağı öngörülmüştü. Havzadaki birçok uzun zaman-
dan beri böyle bir amacın gerçekleşmesi için çoktan beri arzu duymaktaydılar.
Daha önce bunun için bazı şirketler ortaya çıkmış-kurulmuş iseler de kuruluş-
larında ve kurucularında halen ve malen fikir birliği oluşturamadıkları için uy-
gulamaya koyulamamıştı. Ancak bu şirketin kurucularının muteber-itibarlı tüc-
carlar olduğu ifade edilmişti. Kaldı ki kudret ve zenginlik sahibi Mıgırdıç Bey
daha önce nehirlerde vapur işleterek bu konuda gerekli tecrübeye sahip biri-
siydi. Dolayısıyla amacın ve teşebbüsün başarı ile sonuçlandırılacağı konu-
sunda ümitli idi.
Şirket-i Nehr-i Asya adlı bir şirket kurarak Kızılırmak’ta vapur işletmek is-
teyen Hacı Halil Efendi ve ortaklarının vermiş oldukları arzuhal ve layiha 6 Zil-
hicce 1282 tarihinde Meclisi Meabirin incelemesi için ilgili makama gönderilmişti.
Fakat üzerinden hayli zaman geçtiği hatta tekid yazısı yazıldığı halde henüz ce-
vabı gelmediği belirtilmiş ve bir an önce görüş bildirilmesi için tekrar uyarıl-
mıştı…43 Ayrıca şirket tarafından nehirde işletilecek sefainin en nazından ne ka-
dar su kesiminde ve ne kadar yük kapasitesi olacaklarının belirlenip yazılması
istenmişti. Keza şirket nehrin ulaşıma uygun hale getirmek zorunda kalacağın-

43 MVL, 1043/9, Selh Rebiülahir 1283. 10 Eylül 1866.

106
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

dan yani kanallar açmak, temizlik yapmak vs. gibi buralarda- ister karadan is-
terse vapurlar aracılığıyla her türlü vapur vasıtasıyla yahut başka bir şekilde
yedek çekilmesine müsaade olunarak bu hususun ilgili maddelerine yazılması
sağlanmıştı… Çünkü yedek çekmek meselesi de daha sonraki dönemlerde prob-
lem yaratabiliyordu. Yani başka kayıkların şirketin yapmış olduğu düzenleme-
lerden faydalanarak yani ameliyat yaptığı yerlerde yedek çekerek ticaret yap-
ması durumu söz konusu idi.
Hacı Halil Efendi komisyonda verdiği ifadesinde nehir üzerinde kayık sal
ve bunun gibi ulaşım ve nakliye araçları olmadığını belirtmişti. Ancak sınırlı sa-
yıda da olsa nehirde kayıklar vardı. Hacı Halil efendinin imtiyazı almak üzere
kasten yahut bilmeden yanlış bilgi verip vermediği anlaşılmaktadır. Keza bu tu-
tum imtiyazda belirtilen “vapur ve sefine” kelimeleri ile taliplerin Kızılırmak’ta
ister vapur isterse kayık işletme konusunda tekel oluşturmaya çalıştıkları yo-
rum ve fikrini güçlendirmektedir. Ayrıca meclisin görüşü ve bilgisine göre de
nehirde kayıklar işlemekteydi. Bu görüş mazbata açıkça belirtilerek Hacı Halil
efendinin ifadesinin tersine düşünüldüğü ifade edilmiştir. Meclis, halen işle-
mekte olan kayıkların ve diğer araçların seyir ve hareketine mâni olunmaması
hususunu mukavelenin ilgili maddesine yazılarak eklenmesini sağlamıştı. Bu
teşebbüste imtiyaz sahipleri daha sonra imzalarını geri çekeceklerdir. Bu geri
çekişte temel sebepler olmamakla birlikte imtiyaza yapılan bu ekleme ve çıkar-
maların da etkili olduğu varsayılabilir.
Nehrin ameliyatı için keşfedilmesi en azından bir yaz mevsimine mal ola-
cağı hesaplanmıştı. İmtiyaz talebi kış başında iletildiğine göre keşif ve haritala-
rının yapılması için ilk yaz bu işle uğraşılmak durumunda kalınabilirdi dolayı-
sıyla mevsim geçtiği için ve kışın da keşif yapılamayacağı için haritasının çıka-
rılması vs. konusunda şirkete 18 ay süre tanınmış ve şartnamenin ikinci mad-
desine yazılmıştı. Nehrin birçok yerinde yapılması düşünülen işlerin hayli mas-
raf ve külfetli olacağı öngörülmüştü. Bu sebeple şirkete gerekli sermaye ve pa-
ranın tam miktarının bilinmesi için öncelikle harita ve planların düzenlenip il-
gili birimlere verilmesi yine meclis tarafından elzem görünmüştü. Sürelerin bu
türlü uzaması sebebiyle şirketin nehirde vapur işletmek için istediği iki yıl süre
meclisçe şirketten de daha anlayışlı olarak üç yıla çıkarılmıştı şartnamenin 4.
maddesinde belirtilmişti.
Şartnamenin beşinci maddesinde suların aşırı yükselmesi durumunda
gerekli olacak ameliyatın Osmanlı yetkili birimlerince kontrol ve tasdik edilme-
den yapılması mümkün olmayacağı belirtilmişti. Şirket kendi çıkar ve inisiyati-
fine göre nehirde istediği gibi işlemler yapamayacaktı. Nehirde taşkınları ula-
şımı düzenleyecek, setlerin yapılması da yine Osmanlı yetkililerine sormadan

107
İLHAN EKİNCİ

onaylatmadan olmayacaktı. Keza 8. Maddede nehrin ıslahı için yapılacak düzen-


lemelerde ortaya çıkacak arazi ihtiyacı veya bayındırlık açısından emlak kira-
lanması bu konuda mevcut nizamnamelere göre yapılacak ve bu konuda şirkete
yetki ve izin verilmişse de iskele ve mağazalar inşası için gerekli arazinin kira-
lanması veya satın alınması hususu bu konuda istisna tutulmuştur. Çünkü iskele
ve mağazalar için gerekli arazi mutasarrıflarından yukarıda yazılı olduğu gibi
emlak nizamnamesine uygun bir şekilde iştira olunsa imtiyaz sahipleri şayet
imtiyaz müddetleri gereği o işten el çektiklerinde o gibi emlak ve arazi sahipleri
kendilerinden bu şekilde alınmış olan arazinin amacının dışında kullanıldığı ge-
rekçesiyle dava açma hak ve salahiyetleri olabilecekti. Bu sebeple nizamname
hükümlerinin iskeleler ve mağazalar için gerekli arazinin kiralanması husu-
sunda teşmil edilemeyeceği, burada kullanılamayacağı, hükümlerin buna dahil
edilemeyeceği uygun görülmüştü. Keza buna karşın 11. madde şirketin gadri ve
suiistimalinden halkın korunmasını esas almıştı.
Şirket-imtiyaz sahipleri “memleketin mahsulat ve ticaretinin tezayüt ede-
ceğinden bahisle” her türlü vergiden muaf olmasını istemişlerse de meclis bunu
kabul etmemiş diğer emsallerinde olduğu gibi şirketin gelişip yerleşmesine ka-
dar belirli sürelerde belirli vergi muafiyetleri verilmesini yeterli görmüştü. Şir-
ketin vergi muafiyeti konusunda on sene müddet verilmişti. Bu on senenin biti-
minden sonra her beş sene sonunda bir kere şirketin saf geliri üzerinden belir-
lenecek vergi devlete ödenecekti. Ancak şirketin yapılanma sürecinde gerek se-
fain ve gerek yaptıracağı binalar için her nevi diğer vergilerden muaf olacaktı.
Bütün bu çabalara, bürokratik kolaylıklara karşın Kızılırmak’ta vapur iş-
letme teşebbüsü sonuca ulaşamamıştı. “Mevani-i müşkiliyeye mebni muvaffak-
tiye uhdedar olamıyacağımız için” denilerek sebepleri açıkça belirtilmemiş olsa
da imtiyaz sahipleri yaklaşık iki yıl sonra bir dilekçe vererek talep ettikleri im-
tiyazdan el çektiklerini ve imzalarının feshini istemişlerdi44.
1866 yılındaki başarısız teşebbüsten sonra Kızılırmak’ta vapur işletil-
mesi konusu yüzyılın sonlarında yenide gündeme geldiği anlaşılmaktadır45. Ah-
med Şakir Paşa’nın Anadolu Islahatı projesi kapsamında Kızılırmak’ı ulaşıma
elverişli bir hale getirilmesi ve bundan tüm bölgenin istifade etmesi planlan-

44 MVL, 1043/9, 20 Safer 1284. 12 Haziran 1867.


45 Deniz Müzesi Arşivi (DMA), Mülga Bahriye Nezareti Kısmı, Defter No 31/210-A, 15.07.1858;
Kızılırmak'ı gemi işletilmeye uygun bir hale getirmek amacıyla bir şirket kurulması ve Yeşilır-
mak'ın keşfiyle de Sivas'a yeni bir yol açılması hususunda Şakir Paşa tarafından gönderilen tah-
riratın gereğinin yapılması istenmişti., A.MKT.MHM. 722/14, 25.S.1315.

108
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

mıştı. Bunun için bölgenin ziraat ve ticaret erbaplarından oluşan küçük bir şir-
ket kurulması ve Kızılırmak’ın yanında Yeşilırmak’ın da keşif ve planlarının ya-
pılarak Sivas’a yeni bir yol açılmasına dair görüşlerini merkeze iletmişti46. 19.
yüzyılın sonlarına doğru, Ahmet Şakir Paşa’nın Anadolu ıslahatı için hazırlamış
olduğu rapor ve çalışmalar, bölgedeki mevcut durumu ortaya koymuştu. Ulaşım
şartlarının kötülüğünün bölgedeki ticaretin gelişmesi ve servetin artmasına en-
gel olduğunu belirtmiş ve çeşitli tedbirler alınması istenmişti. Şakir Paşa bu du-
ruma çözüm olarak (1896) iç gümrüklerin kaldırılmasını, acil olarak yol inşaa-
tına başlanmasını ve ulaşım için nehir ve göllerden yararlanılmasının yollarının
aranmasını önermişti. Ahmet Şakir Paşa yalnızca Yeşilırmak için değil Ana-
dolu’daki göllerden, Kızılırmak, Sakarya, Mihaliç, Menderes, Seyhan, Ceyhan,
Asi, Aras, Fırat, Dicle ve Zap sularından ulaşım için faydalanılması gerektiğini
ifade etmişti. Bu nehirlerin bazıları tamamen bazıları da kısmen ulaşıma elve-
rişliydiler. Yapılacak çalışmalarla bunlardan azami ölçüde istifade edilebilirdi.
Şakir Paşa’ya göre; Bunun için vapur ve sulama şirketleri kurulabilirdi. Anadolu
ve Rumeli vilayetlerinde Şakir Paşa ve Heyet-i Teftişiye vasıtasıyla uygulanan
ıslahatlar çerçevesinde, haberleşme ve nakliyatın kolaylaştırılması, memleketin
yer altı ve yerüstü zenginliklerinden hakkıyla yararlanılması hususları özellikle
dikkate alınmaktaydı47. İmtiyazın dahili bir şirkete verilmesi gerektiği özellikle
vurgulanmıştı48.
Kızılırmak vadisinin ulaşım konusunda gündeme geldiği bir husus da
Anadolu içlerine doğru yapılacak demiryolu konusu ve tartışmaları esnasında
olmuştu. Avrupa’da nehir ve demiryolları birbirini tamamlayıcı nitelikte bir ge-
lişme göstermişti. Osmanlı Devleti’nde birçok bölgede demiryollarını takiben
nehir ve göllerin de bu sisteme dahil edilerek aktif bir biçimde kullanılması dü-
şünülmüştü. Bu sebeple bölgede yapılan demiryolu projelerinde Kızılırmak va-
disinin önemli rol oynadığı görülmektedir49. Birçok yerde demiryolu projeleri-
nin nehir vadilerini takip edip onları desteklediği- belki daha doğru bir ifadeyle

46 A.MKT.MHM, 722/14, 22 Safer 1315. 23 Temmuz 1897.


47 Ali Karaca, Anadolu Islahatı ve Ahmet Şakir Paşa (1838-1899), İstanbul 1993, s.80.
48 DMA, Mülga Bahriye Nezareti Kısmı, Defter No 135,20.09.1900.
49 Çoğunlukla Batı ülkeleri sermayesi tarafından inşa edilen demiryolları ise başlangıçta ulaş-

tırma masraflarını büyük ölçüde düşürerek ürünlerin limanlara akmasını sağlayan “yardımcı-ta-
mamlayıcı” bir rol oynamıştı. Demiryollarının, asıl olan deniz ulaşımının yanında oynadığı bu
“yardımcı” rolünden önce, aynı işlevi yelkenli gemiler yapıyordu. Çünkü yüksek kâr sağlayan Os-
manlı limanları arasındaki ticaret dışındaki tüm deniz ticaretinin yönü, Avrupa’ya doğruydu ve

109
İLHAN EKİNCİ

bu yolların birbirlerini tamamladığı görülmektedir. Özellikle Canik’ten Ana-


dolu’nun içlerine doğru uzanacak demiryolu projelerinden birisinde yol Kızılır-
mak’ı takip etmekte, Sivas’tan Bafra’ya indikten sonra Bafra’dan Samsun’a uza-
tılmaktadır. Nitekim Belçika Meclis-i Azası Baron Dö Makar’ın verdiği ariza ter-
cümesinde Osmanlı memleketlerinin ortasında buluna vilayetlerin servetlerini
artıracak olan bir demiryolu inşası konusunda kendisine izin verileceğini um-
duğunu; inşa edeceği demiryolu hattının Samsun ve Sinop olmak üzere iki ayrı
hattan başlayarak Kızılırmak vadisinde birleşmesi ve oradan Yozgat, Kayseri ci-
varına kadar uzamasını, bir hat vasıtasıyla da Anadolu Demiryolu ile birleşebi-
leceğini taahhüt etmişti50. Projeler başarısız olsa bile arayışların sürdüğü görül-
mektedir. Tekrar tekrar Kızılırmak’ın ulaşıma uygun hale getirilerek açılması
isteği, benzer projelerin tekrar tekrar getirilmesi birkaç hususa işaret ediyor
olabilir. Bu gerçekten Kızılırmak’ın mevcut potansiyelinin değerlendirilemedi-
ğini düşündürmektedir. İster bürokratlar isterse bölgenin zirai, ticari erbabı ta-
rafından olsun. Bir diğer husus çaresizliğin geçmişte başarısız olsa bile yeniden
aynı projelerin tekrar gündeme getirilmesine sebep olmuş olmasıdır.

Sonuç
Osmanlı Devleti’nde, XIX. yüzyılın ikinci yarısında verilmeye başlanan ne-
hirlerde vapur işletme imtiyazları ekonomik, siyasî ve hukukî problemleri de
beraberinde getirmişti. Osmanlı Devleti’nin nehirlerden faydalanarak ulaşım
meselesinin bir kısmını çözme çabaları birçok problemlerle karşı karşıya gel-
mesine sebep olmuştu.
Bazı küçük değişiklikler dışında, yapılmış olan mukavelelerin hemen hep-
sinin aynı maddeleri taşıması bu konuda belli bir standart tutturulmaya çalışıl-
dığını göstermektedir. Genellikle karşılaşılan meselelerden birisi de nehirlerin
ulaşıma uygun olmayışı sebebiyle bunlar üzerinde düzgün bir şekilde işletecek
teknik eleman ve uygun özelliklere sahip vapurların bulunamamasıydı. Genelde
Avrupa’dan satın alınan vapurlar bu bölge nehirlerinin yapısına uygun olarak
yapılıyordu. Osmanlı devlet adamları ve müteşebbisler, nehir ulaşımında Av-

Osmanlı limanları arasındaki ulaşımda, imparatorluk yıkılıncaya kadar artan bir yabancı hakimi-
yeti söz konusu olmuştu. On dokuzuncu yüzyılda bu faaliyetlerin aracı olan buharlı gemiler, Os-
manlı ülkelerinin veya sahillerinin birbirleriyle olan bağını değil, sahillerin Avrupa’nın önemli li-
manlarıyla olan bağını güçlendiriyordu. Bu anlamda buharlı gemiler, aynı zamanda, yabancılaş-
manın araçlarıydılar.
50 Y.PRK.TKM, 29/16, 29.12.1310. 14 Temmuz 1893.

110
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI

rupa örneğinden hareket etmişlerdi. Fakat Batı Avrupa nehirleri ile Osmanlı ne-
hirleri arasında önemli coğrafî ve fiziki farklılıklar vardı. Osmanlı nehirlerinin
farklı iklim, düzensiz akış rejimleri ve yatakları sebebiyle pek azı ve onların da
belirli kısımları nehir ulaşımına uygundu. Üzerinde yelkenli ve kayıkların zor
şartlarda ulaşım yaptığı nehirlerde, daha fazla derinlik, genişlik ve düzgün ya-
tak isteyen buharlı gemilerin çalışması güçleşiyordu. Büyük temizlik çalışmaları
ve yatırım bekleyen nehirleri ulaşıma uygun hale getirebilmek ve ondan sonra
da ulaşıma açık tutabilmek için fazladan sermaye, işgücü ve zaman gerekiyordu.
Bu konuda en elverişli nehirlerden biri olan Tuna’da dahi, özellikle Karadeniz’e
dökülen boğazlarında, birçok zorluklardan sonra uygun ulaşım şartları oluştu-
rulabilmişti.
Anadolu’daki nehirlerin rejimlerinin düzensizliği, sularının bilhassa yaz
aylarındaki azlığı, yataklarının meylindeki uygunsuzluk, fazlalığı, nehir üzerin-
deki arızaların çokluğu ve bilhassa teknik imkânsızlıklar yüzünden gelişememiş
görünmektedir. 1960larda Kızılırmak’ın 80-100 km’lik bölümünde nakliyat ya-
pılabilmekte ama daha içerilerde akarsu meylinin artması yüzünden nüfuz et-
mek mümkün olmamıştı51. Diğer meseleler ise devletin kendi içinden kaynak-
lanan sermaye ve müteşebbis sınıfın olmayışı, teknik gelişmelerin yetersizliği
ve dışa bağımlılık yanında kara ve demiryollarının gündeme gelerek ön plana
geçmesi, Kızılırmak’ta vapur işletme teşebbüsünün başarılı olmasını engelle-
miştir.

Kaynakça
Belgeler
Deniz Müzesi Arşivi (DMA), Mülga Bahriye Nezareti Kısmı, Defter No 135;Mülga Bah-
riye Nezareti Kısmı, Defter No 31/210.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) A.AMD, 68/12.
A.DVN, 37/39.
A.MKT, 152/6.
A.MKT.MHM, , 83/30; 117/11; 722/14.
DH.MKT, 341/14; 1647/12; 1660/32; 1725/52; 1722/103; 2192/76,
DH.ŞFR, 171/10.
HR.MKT, 161/95; 698.
HR.TO, 223/18.
HRT.h, 144.

51Erdoğan Akkan, “Kızılırmak’ın Aşağı Kesiminde Kayıkla Nakliyat”, Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 20/3-4, Ankara 1962, s. 263.

111
İLHAN EKİNCİ

İ.MVL, 358/15694; 374/16420.


MVL, 18/24; 358/15694; 1043/9.
ŞD, 1790/19.
Y.PRK.TKM, 29/16.
Kitap ve Makaleler
Akkan, Erdoğan, “Kızılırmak’ın Aşağı Kesiminde Kayıkla Nakiyat”, Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 20/3-4, Ankara 1962, s. 263.
Deane, Phyllis, İlk Sanayi İnkılabı, Çeviren Tevfik Güran, Ankara 1994, s.68-72.
Earle, Edward Mead, Bağdat Demiryolu Savaşı, Çev. Kasım Yargıcı, 1972.
Ekinci, İlhan, “Osmanlı Devleti’nde Bazı Nehir ve Göllerde Vapur İşletme Teşebbüsleri”,
Arayışlar-İnsan Bilimleri Araştırmaları, Sayı 2, 1998/2, s. 67-90.
İpek Nedim, “Canik Sancağında Nehir Taşımacılığı”, Osmanlı Devleti’nde Nehirler ve Göl-
ler, C.1, Kayseri 2015, s.
İpek Nedim, “Samsun Sahil Demiryolu”, Geçmişten Geleceğe Samsun, 2006, s. 333
Karaca, Ali, Anadolu Islahatı ve Ahmet Şakir Paşa (1838-1899), İstanbul 1993, s.80.
H. De Cortanze, “Samsun Raporu (1898)”, s. 186.
Olcay Zengin Koşan, “Antik Çağda Kızılırmak”, Gaziantep University Journal of Social Sci-
ences, 2021 20(3) 1030-1042.
Ortaylı, İlber, “Devenin Taşıma Maliyeti Eğrisi Üzerine Bir Deneme”, Osmanlı İmpara-
torluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim, Ankara 2000, s. 104.
Önal Ebul Faruk, Doğan Osman, Bir Osmanlı Maden Müdürünün Kızılırmak Projesi –1848,
İstanbul 2011.
Öz, Mehmet, Canik Sancağı, Ankara 1999, s.106.
Quataert, Donald, Osmanlı Devleti’nde Avrupa İktisadi Yayılımı ve Direniş (1881-1908),
Ankara 1987.
Quataert,Donald “Osmanlı İmparatorluğu, 1700-1922”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sos-
yal ve Ekonomik Tarihi, İstanbul 2002.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1322,
Ünal, Mehmet Ali, “XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Karadeniz-Basra Körfezi Ticareti” Birinci
Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (13-17 Ekim 1986), Samsun 1988, s.
472.;
Yılmaz, Cevdet, “Vezirköprü Kunduz Ormanlarından Bafra Kereste Fabrikası’na Kızılır-
mak Üzerinden Tomruk Nakliyatı”, Bütün Şehir, Yıl:2, Sayı:11, Samsun 2016,
s.18-26.
Yılmaz, Cevdet, “Bafra-Vezirköprü Arasında Kayıkla Nakliyat” Canik Sancağında Nehir
Taşımacılığı”, Bütün Şehir, S.2, Şubat 2015, s.26-32.

112
1930’lar - Taçlı Çeşmede Bir Anı Fotoğrafı

113
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ
BAFRAYLA BAĞLANTISI

Prof. Dr. Rıza KARAGÖZ1

‘Âyanlar Çağı’nda2 Osmanlı Devleti’nde hatırı sayılır güce ulaşmış yerel


nüfuz sahibi kişiler ve aileler vardır. 18. yüzyılın adem-i merkeziyetçi idareyi
öne çıkaran genel siyasi yapısı ve görüntüsü içinde bu kişiler, sahip oldukları
servet ve mevki sayesinde hem halk hem de devlet nezdinde saygın bir yer edin-
meyi başarmışlardır. Bu yerel nüfuz sahiplerinin bazıları ailelerini zamanla bi-
rer yerel hanedan mevkiine yükseltebilecek kadar kudrete erişebilmişlerdir3.
Sözü edilen dönemde Anadolu ve Rumeli’de sivrilmiş, devlet kademelerinde gö-
rev almış pek çok ayan ve yerel hanedan vardır4. 18. yüzyılın ikinci yarısından
19. yüzyılın başlarına kadar Karadeniz bölgesinde genişçe bir sahada devletin
taşradaki en büyük makamlarını işgal etmiş mensupları bulunan Caniklizadeler
ailesi/hanedanı ile onların yerel iktidarının son zamanlarından itibaren aynı
bölgede yönetimi devralıp 19. Yüzyılın son çeyreğine kadar çeşitli makam ve
mevkilerde yöneticilik yapmış Hazinedarzadeler hanedanı5 bunlar arasında

1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü, Samsun/Tür-
kiye. rkaragoz@omu.edu.tr. ORCID: 0000-0002-7268-6190
2 Osmanlı Devleti tarihinde 18. yüzyıl genellikle âyanlık devri olarak isimlendirilmektedir. Bu dö-

neme genel bakış ve değerlendirme için bk. Bruce McGowan, Âyanlar Çağı, 1699-1812”, Osmanlı
İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Editör: Halil İnalcık-Donald Quataert, İngilizce As-
lından Türkçeye Çeviren: Ayşe Berktay, Cilt 2 1600-1914, İstanbul 2004, ss. 759 – 884.
3 Yücel Özkaya, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Âyanlıkları Ele Geçirmeleri ve Büyük

Hanedanlıkların Kuruluşu”, Belleten, Türk Tarih Kurumu Yay., S. 168, Ankara 1978, ss. 667-724.
4 Ayanlar ve yerel hanedanlar hakkında literatür için bk. Hamit Karasu, “Osmanlı Ayanları Üzerine

Yapılan Çalışmalar (Tanzimat’a Kadar)”, Turkish Studies History, Volume 13/16, Summer 2018,
ss. 127-150.
5 Anadolu’da büyük yerel aileler hakkında bk. Yücel Özkaya, “Anadolu’da Büyük Hanedanlıklar”,

Belleten, Türk Tarih Kurumu, S. 217, Ankara 1992, ss. 809-845. Caniklizadeler hakkında monog-
rafik ve biyografik birkaç araştırma vardır: Canay Şahin, The Rise and Fall of Ayân Family In
Eıghteenth Century Anatolia: The Caniklizâdes (1737-1808), The Instıtue of Economıcs and Social
Sciences of Bilkent University, For The Degree of Doctor of Philosophy in History, The Depart-
ment of History Bilkent University, Ankara April 2003; Rıza Karagöz, Canikli Ali Paşa, TTK, Ankara

115
RIZA KARAGÖZ

öne çıkmaktadır. Bu iki ailenin Canik topraklarında başlayan tarihi hikâyele-


rinde mekân olarak Bafra da önemli bir yerdedir. Konakları, mal varlıklarının
önemli bir kısmı, bıraktıkları eserler ve nihayet kendilerine memleket edinmiş
olmalarının bir göstergesi olarak mezarları ile her iki ailenin de Bafrayla bağ-
lantıları üzerinde yazıp konuşmaya değer. Önce Caniklizadeler, onlardan sonra
da Hazinedarzadeler ailesi mensuplarının bazı fertleri Bafra’da ikamet etmişler
ve burayı kendi evleri olarak görmüşlerdir. Peki kimdir bunlar? Neden önemli-
dirler Karadeniz ve Bafra tarihinde? Ne gibi bağlantıları vardır özellikle
Bafra’yla? Bu soruların cevapları tebliğimizin esas konusunu oluşturmaktadır.
Onlarla ilgili bu ve benzer soruların cevaplarınıa gerek arşiv belgelerinden ge-
rekse onlar hakkında daha başka araştırmacılar tarafından şimdiye kadar yazıl-
mış çizilmiş yazılardan ve araştırmalardan iz sürerek ulaşılmaya çalışılacaktır.
Kronolojik sıraya uyarak önce Caniklizadeler hakkındaki bilgiler ve onların Baf-
rayla olan münasebetleri üzerinde durup ardından aynı yöntemle Hazinedarza-
deler ailesi ve onların Bafrayla ilişkileri hakkında tespitler yapılacaktır.
1 - Caniklizadeler
Caniklizadelerin en tanınan mensupları, aileyi yerel bir hanedan hâline
yükselten Ali Paşa (Canikli, sonra Firari)6, Ali Paşa’nın abisi Süleyman Paşa, Bat-
tal Hüseyin Paşa7, Mikdat Ahmet Paşa ve Battal Paşa’nın oğulları Tayyar Mah-
mut Paşa8 ile Hayreddin Ragıp Bey’dir. Ailenin kaynaklar vasıtasıyla tespit edi-
len ve bilinen ilk mensubu, Canikli Süleyman ve Ali Paşaların babaları Fatsalı
Ahmet Ağa’dır9. Kapıcıbaşı rütbesini haiz olan Ahmet Ağa 1740’lı yıllarda Canik
muhassıllığı yapmış, bu sayede Canik çevresinde önemli ve saygın bir yer edin-
miştir. Ancak ailenin esas ünü ve bölgedeki nüfuzu, oğulları ve torunlarının böl-
gedeki faaliyetleri ve devlet ve siyaset adamı olarak yaptıkları icraatlar ile or-
taya çıkmış ve artmıştır. Oğulları Süleyman ve Ali, babaları Ahmet Ağa’nın halefi

2003; Özcan Mert, “Canikli Hacı Ali Paşa Ailesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, VII,
İstanbul 1993, ss. 151-152; Yücel Özkaya, “Canikli Ali Paşa”, Belleten, S. 144, (Ekim 1972), Ankara
1972, ss. 483-525.
6 Bernard Lewis, “Djanikli Hadjdji Ali Pasha”, Ensyclopedie de L’islam, Nouvelle Edition, II, Paris

1965, ss. 458-459; Karagöz, Canikli Ali Paşa.


7 Eda Ceylan, Caniklizâde Battal Hüseyin Paşa, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-

tüsü Tarih Ana Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019.
8 İbrahim Serbestoğlu, Trabzon Valisi Canikli Tayyar Mahmut Paşa İsyanı, Ondokuz Mayıs Üniver-

sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun
2003; Nebahat Taçalan Çalık, Tayyar (Mahmud) Paşa, Hayatı, Edebî Şahsiyeti, Eserleri ve Di-
vanı’nın Tenkitli Metni, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana-
bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne 1998.
9 Rıza Karagöz, “Arşiv Belgeleri Işığında Fatsalı Ahmet Ağa Hakkında Bazı Bilgiler”, Yayımlanma-

mış Bildiri Tam Metni, Fatsa ve Yöresi Tarihi Sempozyumu (11-13 Haziran 2022), Fatsa.

116
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI

olarak Canik muhassıllığı ile başlayan devlet hizmeti serüvenlerini vezirlik rüt-
besiyle çeşitli vilayetlerin valiliklerini ekleyerek devam ettirmişlerdir. Onlar-
dan sonra da Ali Paşa’nın oğulları Mikdat Ahmet Paşa ve Battal Hüseyin Paşa ile
bu sonuncusunun oğlu Mahmut Tayyar Paşa, dededen toruna ailenin nüfuz ala-
nını bütün Karadeniz bölgesinin yanı sıra Sivas, Erzurum, Diyarbakır valilikle-
riyle Anadolunun geniş kısmına yayabilmişlerdir. Nihayet aile Tayyar Paşa’nın
Sadaret Kaymakamlığı görevine getirilmesi suretiyle kendileri için en yüksek ve
itibarlı makamın da sahibi olmayı başarmıştır. Ne var ki çok geçmeden aynı pa-
dişahın fermanıyla Tayyar Paşa’nın öldürülmesi akabinde ailenin hızlı düşüşü
ve adeta tarih sahnesinden yok oluşuna şahit olunmaktadır. Kapıcıbaşılık rüt-
besiyle başlayıp yaklaşık 70 yıllık sürede devlet adamlığı ve bölgesel yöneticilik
serüvenleriyle devam eden ailenin tarihi nitelikteki hikâyesi nihayet Sadaret
Kaymakamlığı gibi yüksek bir mansıbın ifası sonrasında trajik bir biçimde sona
ermiştir. 1730’lu yıllarda başlayıp 1808’de biten bu hikâyede Caniklizadelerin
hükümetle bazen uyumlu çalışırken bazen de muhalif tavırla isyancı olarak ni-
telendirilerek itibarları ve unvanlarının ellerinden alınabildiğini okumaktayız.
Fakat bütün bu süreçteki inişler ve çıkışlar arasında, Canik bölgesindeki nüfuz
ve itibarları sebebiyle devlet onlardan vazgeçememiştir. Aile mensuplarının di-
ğer hikâyeleri bir tarafa, Bafra’yla bağlantıları da hem kendi hem de bölge tarihi
açısından söz etmeye değer bilgiler ihtiva etmektedir.
1.1 - Ailenin Bafra’daki eserleri ve Varlıkları
1.1.1 – Ali Bey Çeşmesi
Fatsalı Ahmet Ağa’nın oğlu olan Ali Bey, babasının 1748 yılı başlarında
Terme civarında eşkıya tarafından öldürülmesinden sonra, abisi Süleyman
Beyle birlikte Canik’te muhassıllık görevini müştereken ifa etmeye başlamış-
lardı10. Caniklizadelerin Bafra’daki eserlerinden biri hanedanın kurucusu olan
Ali Paşa’nın henüz Bey unvanına sahipken yaptırdığı çeşmedir. Çeşmenin inşa
tarihi dikkate alınırsa ailenin o yıllarda Bafra’da ikamet eden mensupları bulun-
duğu söylenebilir. Üzerinde bulunan kitabeye göre bu çeşmenin ilk inşa tarihi,
H.1167/M.1753-1754 olarak tespit edilmektedir (Resim 2).

10 BOA, A-DVNS-MHM.d. 153/1372, Canik muhassılları Süleyman, Ali ve diğer Ali’ye ve saire hü-
küm, Gurre-i Ca 1161 / 29 Nisan 1748; BOA, A-DVNS-MHM.d. 153/1373, Sivas Valisi Vezir Zare-
lizade Mehmed Paşa’ya, Canik muhassılları Süleyman, Ali ve diğer Ali’ye ve saire hüküm, Evsıt-ı
B 1161 / Temmuz ortaları 1748.

117
RIZA KARAGÖZ

Resim 1: Ali Bey Çeşmesi güney cephesindeki kitabe

Yaklaşık yirmi metrekarelik bir alana oturtulmuş olan bu çeşme Bafra


Cumhuriyet Meydanı’nda, günümüzde kaymakamlık hizmet binasının bulun-
duğu meydanın bir köşesinde ve halen kullanımdadır.

Resim 2: Ali Bey Çeşmesinin kuzey ve güney yönünden görünüşü


(Kaynak: Özge Tokur)

Birkaç kez küçük çaplı tamirat ve 1991 yılında restorasyon geçirmiş olan
çeşme, düzgün kesme taşlarla yapılmıştır. Çeşmenin güneye bakan ön cephe-
sinde dört yarım sütun üzerinde yuvarlak kemer vardır. Bu cephede çiçek mo-
tifleriyle bezenmiş çerçeve içinde iki ayrı kitabe vardır. Kitabelerden üst kısım-
daki sekiz beyitlik olup günümüzde net olarak okunabilir vaziyettedir (Resim

118
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI

1)11. Dört beyitten ibaret alttaki kitabenin yazısı aşınmadan dolayı okunamaz
durumdadır. Çeşmenin kuzeye bakan arka cephesinde, başlıklı iki yarım sü-
tunla taşınan yuvarlak kemer ve kemer içinde ortada iki yarım sütunla ve ke-
narlarında iki plasterle taşınan üç kemer daha vardır. Bu kemerlerden ortada-
kinin üstünde kabartma çerçeve üzerine yazılmış üç beyitlik şiirden müteşekkil
bir kitabe daha vardır (Resim 3)12.

Resim 3: Ali Bey Çeşmesinin kuzey cephesindeki kitabe (Kaynak: Özge Tokur)

1.1.2. Tayyar Mahmut Paşa Cami


Tayyar Mahmut Paşa’nın yaptırdığı cami halen ayakta ve ibadete açıktır.
Bafra hükümet konağı ve belediye binasına çok yakın konumda yer alan cami-
nin H.1216 senesinde veya bu tarihten hemen önce yapıldığı anlaşılmaktadır.
Buna göre Tayyar Mahmut Paşa tarafından yeni inşa edilmiş olan mescidin

11 Kitabenin Latin harflerine çevrilmiş metni için bk. Karagöz, Canikli Ali Paşa, s. 145.
12 Karagöz, Canikli Ali Paşa, s. 144-146. Bafra’daki tarihi çeşmeler ve bu arada Ali Bey çeşmesinin
mimari özellikleri hakkında geniş bilgi için bk. Özge Tokur, Samsun – Bafra’da Bulunan 18.-20.
Yüzyıl Çeşmeleri ve Bu Çeşmelerin Koruma Problemleri, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi
Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Mimarlık Programı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2019,
s. 11-27.

119
RIZA KARAGÖZ

Cuma namazı kılmaya elverişli olduğundan bahisle içine minber koyulması ve


camide cuma ve bayram namazlarının edası için Bafra Naibi Mehmet Emin
Efendi tarafından izn-i hümayun talep edilmiştir. Camide imamet ve hitabet gö-
revini de yapılan hatiplik imtihanını kazanmış olan Hafız Kurt Ahmet Efendi
yevmiye 17 akçe vazife karşılığında yerine getirecektir13.

Resim 4: Bafra’da Tayyar Mahmut Paşa Camii (Kaynak: Emin Günaydın)

Tayyar Paşa camii vakfı hakkında tutulan 1256 Hicri yılına ait bir kayıtta
vakfın asıl mallarının değeri, bazı hayır sahiplerinin sonradan vakfettikleri 6 ay-
lık 1.000 guruş meblağla birlikte toplam 14.603,5 guruştu. Bu meblağın neması
ise 2.270,5 guruş idi. Vakıf akarlarına ait kira gelirleri ve müsakkafat kiraları ise
5.636,5 guruş olarak keydedilmiştir. Bu gelirlere mukabil aynı yıl vakfın mutad
ve zuhuraten masrafları ise toplam 3.900 guruş olarak hesaplanmıştır14. Ra-
kamlara bakılırsa söz konusu tarihlerde vakfın önemli bir geliri olduğu görül-
mektedir. Vakfa ait bazı gayri menkullerin gelir elde etmek maksadıyla sonraki
yıllarda da kiraya verildiği görülmektedir. Örneğin caminin içinde bulunduğu

13 BOA, C.EV. 4202.


14 BOA, EV.d. 12146, s. 11.

120
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI

arazinin yanında bulunan ve camiye merbut olan vakıf arsa H.1306 yılında Dü-
yun-ı Umumiye idaresinin kullanımı için kira karşılığında tahsis edilmiştir. Söz
konusu arazinin yıllık 720 guruş zemin kirası vakıf mütevellisine eda oluna-
caktı15.
1.1.3 – Tayyar Paşa Hanı ve Hamamı
1950’lli yıllara ait bu resimde bugün Bafra Cumhuriyet Meydanı’nın Gü-
ney batı kısmına denk gelen köşesinde Tayyar Paşa hanı bulunuyordu. Hanın
ilk inşa tarihi bilinmemekle birlikte Tayyar Paşa’nın Trabzon valisi olduğu
1800’lerin başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu han günümüzde mev-
cut değildir.

Resim 5: Tayyar Paşa Hanı (Kaynak: Emin Günaydın)

Hanın yan tarafında birkaç blok ötesinde yine Tayyar Paşa tarafından
yaptırılmış olan hamam vardı. 28 Ekim 1944 tarihli bir resmin arka planında o
tarih itibarıyla bu hamamın kullanılır vaziyette olduğu görülmektedir.

15 BOA, ML.EEM 133-68,

121
RIZA KARAGÖZ

Resim 6: Tayyar Paşa Hamamı16(Kaynak: Emin Günaydın)

1.1.4 - Muhallefat Defterlerine Göre Ailenin Bafra’daki Mal Varlığı


Ali Paşa’nın firari olduğu 1779-1781 yıllarında yapılan muhallefat sayım-
ları, ailenin Bafra’da oldukça önemli miktarda mal varlığına sahip olduğunu, do-
layısıyla burada ikamet eden aile mensuplarının bulunduğunu göstermektedir.
Sadece Ali Paşa’nın değil, yakın adamlarının da mal varlığına el koyulması için
çıkan fermanların gereğince mübaşirler tarafından tespit edilen mal, eşya, hay-
van ve nakit para ve değerli madenlerin miktarı oldukça yüksek meblağlara
ulaşmaktadır.
Ali Paşa’nın Bafra’da ikametine mahsus hanesi vardı17. Bazı belgelerde sa-
ray veya konak olarak belirtilen bu hanenin içinde ve etrafındaki bahçelerde
tespiti yapılan mal ve eşyanın yanı sıra Bafra kazasına bağlı bazı köylerde de
çok sayıda hayvanları olduğu görülmektedir18. Paşa’nın Bafra’daki hanesinin
hurma ağaçları dikili bahçesinde yer alan kargir mahzende ele geçirilen nakit

16 Resimleri benimle paylaşan Emin Günaydın’a teşekkür ediyorum.


17 Ali Paşa’nın Bafra’da saray ya da konağı olduğu bilgisi hakkında şu belgelere bakılabilir. BOA,
C.ML 717-29313; BOA, D.BŞM.MHF 4932. Bu konağın Bafra’nın neresinde olduğu mevcut bilgiler
dahilinde tespit edilememiştir.
18 Ali Paşa’nın firarı sebebiyle ailesi mensupları takibe alınarak ele geçirilenlerin bazıları İstan-

bul’a nakledilmişlerdir. Tespit edilen mal varlığı da listeler halinde sayımı yapılarak miri için zap-
tedilmiştir. Tespiti yapılanların toplu bir listesi için bk. Karagöz, Canikli Ali Paşa, s. 158-178.

122
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI

paralarının yanı sıra pek çok değerli eşyası da bulunmuştur. Torbalar halinde
bulunan akçe ve altınların miktarı yaklaşık 300.000 guruş tutuyordu19. Karaca-
kum, Kaldalapa, Uzunkuz, Şehriban, Atabey, Engiz, Kanlıcak, Geleriç çiftlikle-
riyle Aktekke, Karaköy karyelerinde tespit edilen mal ve hayvanlarının sayısı
da binlerce idi20.
Caniklizadelerin Bafra’da tespit edilen menkul ve gayrimenkulleri rayiç
üzere değer tespitleri yapıldıktan sonra miri için satışa çıkarılmıştır. Bu konuya
dair Bafra kadısına ve ailenin Canik’teki mallarını tespit için görevlendirilen
mübaşir Kapıcıbaşı Hafız Seyyid Mehmet Bey’e hitaben gönderilen bir fer-
manda Battal Hüseyin Bey’in büyükçe bir evinden ve iki hamamından söz edil-
mektedir. Hamamlardan bir tanesi 15 Safer 1194 tarihinden başlamak üzere
tam bir yıllığına 200 guruş kira karşılığında Seyyid Hüseyin adlı birine kiraya
verilmiştir. Aynı belgede diğer hamamın yaklaşık dört aylık hasılatının 140 gu-
ruş olduğu, bu meblağın da miri hazineye teslim edilmek üzere mübaşire veril-
diği, her iki hamamın yıllık gelirlerinin yaklaşık 600 guruş olduğu yazılıdır. Bat-
tal Paşa’ya ait hane ise Bafra’ya geldiklerinde ikametleri ve kullanılmaları için
500 guruş yıllık kira bedeli karşılığında muhassıl tarafından kiralanmıştır21.
Elbette ailenin başta Fatsa olmak üzere Canik sancağının diğer kaza ve
karyelerinde de mal varlıkları tespit edilmişti. Fakat bunlar içerisinde en fazla
mal varlığının Bafra’da olduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Bu da ailenin Bafra
kasabasını ve köylerini esas yaşam alanı olarak seçtiklerine dair kuvvetli kanaat
uyandırmaktadır22.
Ali Paşa’nın sadece mallarına el koyulmakla kalınmamış, Bafra’daki hane-
sinde bulunan kadınların ve cariyelerinin de İstanbul’a gönderilmeleri emredil-
miştir23. Böylece ailenin kadın-erkek tüm fertlerinin gözetim altında tutulması
istenmiştir.
Ali Paşa’nın 1785’te vefatından sonra oğlu Battal Hüseyin Paşa Erzurum
valiliğine getirilerek babasının bıraktığı yerden bu görevi devam ettirmiştir.
Sonraki yıllarda Trabzon valiliği de yapacak olan Battal Hüseyin Paşa 1787-
1791 yılları arasında vuku bulan Osmanlı-Rus savaşında Kafkasya taraflarının
muhafazası için serasker olarak görevlendirilmiştir. Ancak çeşitli mazeretler

19 BOA, D.BŞM.MHF-13695.
20 Muhallefatın bir listesi için şu belgeye bakılabilir: BOA, D.BŞM.MHF 4932. Ali Paşa’nın muhal-
lefatına ait başka bir liste için bk. BOA, TS.MA.e 232-38.
21 BOA, C. ML 713-29134, 17 Ramazan 1194/16 Eylül 1780.
22 “…müşarun ileyhin makarrı olan Canik sancağında vaki Bafra kasabasında…” BOA, D.BŞM.MHF

4932.
23 BOA, AE.SABH.I 70-04834.

123
RIZA KARAGÖZ

öne sürerek uzunca bir süre görev mahalline gitmeyince, Ruslar Kırım ve Kaf-
kasya coğrafyasında ilerleyerek bölgede işgaller yapmıştır. Gecikmeli olarak
cepheye giden Battal Paşa Rus ilerleyişine engel olamayınca Osmanlı Devleti
Kafkaslardaki bu kayıplardan görev yerine zamanında gitmeyen Battal Paşa’yı
sorumlu tutarak onu görevinden ve unvanlarından azletmiştir. Cezalandırılaca-
ğını bilen Paşa, Ruslara iltica etmeyi tercih etmiştir. Bunun üzerine Caniklizade
ailesinin bütün mal varlığının tespiti ve müsaderesi gündeme gelmiştir. Ailenin
Bafra’daki mal varlığının tespiti için mübaşirler görevlendirilmiştir. Belgelere
yansıdığı kadarıyla Battal Paşa’nın Bafra’da sahibi olduğu çiftlikler vardı. Bun-
lar tespit edilerek ihale yoluyla satışları yapılmıştır24. Buradan elde edilen yüklü
miktarda paranın bir kısmıyla Paşa’nın daha evvel borç alıp ödemediği kişilere
alacakları ödenmiş, geri kalan meblağ hazineye irad olarak kaydedilmiştir.
Muhallefat kayıtlarına ait başka 1793 tarihli bir belge içerdiği bilgiler iti-
barıyla oldukça ilginç ve önemlidir. Belgede Canikli müteveffa Ali Paşa’nın üvey
validesi Koca Hatun’un Bafra’da vefat ettiği ifade edilmektedir. Belgedeki Koca
Hatun’un “Süleyman’ın halilesi” olduğu ibaresi ise, kesin olmamakla birlikte,
Hazinedarzade ailesinin bilinen ilk atası Süleyman Behram Bey’e bizi götür-
mektedir. Her iki ailede de Süleyman isminin fazla kullanıldığı dikkat çekmek-
tedir. Burada sözü edilen kişi Canikli Süleyman Paşa olamayacağına göre, geriye
Hazinedar Süleyman Behram Bey kalmaktadır. Öyleyse Koca Hatun Fatsalı Ah-
med Ağa’nın eşi iken onun ölümünden sonra Süleyman (Behram) Bey ile evlen-
miştir. Süleyman Behram Bey önce Ahmed Ağa’nın, sonra da Ali Paşa’nın ket-
hüdalığını ve hazinedarlığını yapmıştır. Eğer bu öngörümüz doğruysa her iki
ailenin birbiriyle hısımlık bağı da kurulmuş olmaktadır25.
1.1.5 - Bafra Nüfus Defterlerinde Caniklizadelere Ait Veri Var mı?
972 nolu defterde Bafra’nın Hacı Nabi mahallesi nüfusu arasında 21 nu-
maralı hanede kayıtlı Canikli Mustafa ve oğlu Mehmed isimleri dikkat çekmek-
tedir26. Mustafa’nın lakabı her ne kadar Canikli olsa da bu kişinin bildiğimiz Ca-
niklizade ailesi mensubu olduğunu söylemek için bu ibare yeterli değildir. Eğer
öyle olsaydı nüfus defterinde bu durumu belirten bir açıklama yapılmış olması
beklenirdi. Bunun dışında 1830 sonrasındaki nüfus sayımlarına ait defterlerde
Caniklizadelere ait herhangi bir veri tespit edilememiştir. Eğer tespitlerimizi
yanlışlayacak başka bilgi ve kaynak söz konusu olmazsa, en azından Bafra öze-
linde söyleyebiliriz ki, bu tarihlerde Caniklizadeler hanedanına mensup hiç

24 BOA, C.ML 752-30653, Selh-i R 1207/14 Aralık 1792.


25 BOA, C.ML. 415-16916, Bafra Kadısına ve sairlere, 6 M 1208/14 Ağustos 1793.
26 BOA, 972 No.lu Nüfus Defteri, s. 4.

124
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI

kimse burada yaşamıyordu. Sadece Bafra’dakiler değil, ailenin mensuplarının


nerede ve nasıl olduklarına dair herhangi bir bilgiye de rastlanmamaktadır.
1.1.6 – Bafra’da medfun Bulunan Caniklizadeler
Battal Hüseyin Paşa birkaç sene firari olarak Rusya tarafında kaldıktan
sonra Rus çarının ve İstanbul’daki üst düzey devlet adamlarından iyi görüştüğü
bazı kişilerin tavassutuyla padişah III. Selim tarafından affedilmiş ve eski görev
ve unvanları iade edilmiştir. Paşa birkaç yıl daha valilik görevi ifa ettikten sonra
vefat etmiştir. Battal Hüseyin Paşa’nın mezarı Bafra’dadır. Bafra Büyük Cami
haziresinde bulunan mezarın kitabesinde Battal Paşa’nın H. 1215 senesinde ve-
fat ettiği yazılıdır.

Resim 7: Battal Paşa’nın Bafra’da Tayyar Paşa Cami haziresindeki mezar taşı/kitabesi

125
RIZA KARAGÖZ

Resim 8: Battal Paşa’nın Mezarı

Battal Paşa’nın mezarının hemen yanı başında yer alan kadın mezarının
kitabesinde “Erzurum seraskeri Hacı Paşa’nın zevcesi” ibaresi dikkat çekmek-
tedir. Emin olunamamakla birlikte kitabede adı verilmeyen Hacı Paşa, Canikli
Ali Paşa olmalıdır. Sözünü ettiğimiz mezarda medfune olan kadın da, Battal
Paşa’nın annesi olan Havva Hanımdır.

Resim 9: Bafra Büyük Cami Haziresinde Hacı Paşa’nın zevcesi Havva Hanımın Mezar
Taşı ve Kitabesi

126
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI

Resim 10: Bafra Büyük Cami Haziresinde Hacı Paşa’nın zevcesi Havva Hanımın Mezar
Taşı ve Kitabesi

Canikli ailesinden olup Bafra Büyük cami haziresinde medfune kadınlar-


dan biri de Canikli Ali Bey’in yeğeni Şerife Dudu (Tuti) hatundur. Mezar kitabe-
sinde onun H. 1227/M. 1812’de öldüğü anlaşılmaktadır.

Resim 11: Bafra Büyük Cami Haziresinde Ali Bey Yeğeni Şerife Dudu Hatun Mezar
Taşı

127
RIZA KARAGÖZ

Yine bu mezarlıkta yatanlardan biri de Battal Hüseyin Paşa’nın hanımı,


Tayyar Paşa’nın annesi olan Fatma Selvi hanımdır. Mezar taşı kitabesinde onun
da H. 1227/M. 1812’de öldüğü yazılıdır.

Resim 12: Bafra Büyük Cami Haziresinde Battal Paşa’nın Karısı Fatma Selvi Hanımın
Mezarı

2 - Hazinedarzadeler
2.1 - Aile Hakkında Genel Bilgi
Hazinedarzade hanedanı 19. yüzyılın başlarından itibaren Orta ve Doğu
Karadeniz bölgesinde söz sahibi olmuştur. Ailenin bilinen ilk atası Süleyman
Behram Bey, Fatsalı Ahmet Ağa’nın ve oğulları Süleyman ve Ali Beylerin hazi-
nedarlığını yapmış olması hasebiyle aile bu unvanla anılmaktadır. Ailenin kö-
keni ve menşeleri hakkında kesinleşmiş bilgi olmamakla birlikte Behram Bey’in
mezarının Aybastı’da oluşunu da dikkate alarak kendilerinden ilk söz edildiği
yerleri Fatsa-Aybastı tarafları olarak söyleyebiliriz27. Aileye esas ün kazandıran

27“Bucak sancağına tâbiʻ Aybasdı kazâsı hânedânından Hazînedarzâde kayınpederim Osman


Bey….” BOA, DH.MKT 1311-83, 1 R 1287/1 Temmuz 1870.

128
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI

ise mezarı Çarşamba’da bulunan ve babası ile aynı adı taşıyan Hazinedarzade
Süleyman Paşa’dır. Süleyman Paşa 1800’lü yılların hemen başında Canik mu-
hassıllığı ile başlayan devlet adamlığı ve Canik’teki idari hizmet görevlerine
1812-1818 yılları arasında Trabzon valiliği ile devam etmiştir. 1818’de ölü-
münden sonra oğulları Osman, Memiş ve Abdullah Paşalar aynı görevleri yerine
gtirmek suretiyle yaklaşık 50 yıl bölgede hüküm sürmüşlerdir. Önce Osman
Paşa 1828-1842 yılları arasında, onun ardından kardeşi Abdullah Paşa 1842-
1846 arasında Trabzon valiliği yaptılar. Süleyman Paşa’nın ortanca oğlu Memiş
Bey (sonra Paşa) Canik muhassıl vekilliği, Trabzon vali kaymakamlığı gibi gö-
revleri üstlenerek ailenin tarihi misyonunda yer aldı28.
Hazinedarzade ailesinin Bafra’yla bağlantı kurmaları Caniklizade Tayyar
Paşa’nın Trabzon valisi olduğu 1802-1806 yılları arasına tarihlenebilir. O tarih-
lerde Canikli Mahmut Tayyar Paşa Trabzon valisidir. Tayyar Paşa Trabzon di-
vanından gönderdiği emirle, kendisi Canik’e gelinceye kadar muhassıllık işle-
rine vekâlet etmesini; bu arada Ünye, Çarşamba ve Bafra’daki konaklarının ba-
kımını yapmasını Süleyman Bey’den istemektedir.
Hazinedarzadelerin bundan sonraki yıllarda Bafra’yla olan ilişkileri daha
yakından devam etmiştir. 1830’lu yıllarda Bafra’da yapılan nüfus sayımlarının
tutulduğu defterlerde özellikle Memiş Paşa’nın Bafra’daki hanesi ve maiyetinde
çalışanlar zikredilmektedir29. Osmanlı Arşivi’nde yer alan H. 1250 (M.1834) ta-
rihli 972 numaralı Bafra nüfus defterinde Mir-i Mirân-ı Kiramdan (beylerbeyi)
Memiş Paşa hanesi ve maiyetinde bulunanların isimleri kayıtlıdır. Defterin he-
men ilk bölümünde yer alan kayıtlara göre Memiş Paşa tek hanede 13 kişilik bir
nüfusla kaydedilmiştir. O tarihte 35 yaşında olan Memiş Paşa’nın diğer aile ef-
radı hakkında bu defterde bilgi yoktur. Erkek çocukları olsaydı onlar da bu def-
terde yazılı olurlardı.

28 Aile hakkında ayrıtılı bilgi için bk. Rıza Karagöz, Karadenizde bir Hanedan Kurucusu Haznedar-
zade Süleyman Paşa, Etüt Yay., Samsun 2009; Rıza Karagöz, “Osmanlıdan Cumhuriyete Hazine-
darzadeler”, Geçmişten Günümüze Samsun/Canik ve Değerleri II, Ed. Osman Köse, Samsun 2015,
s. 821-843; Mehmet Beşirli, “Trabzon Valisi Hazinedarzade Osman Paşa ve Zamanı (1827-1842)”,
Karadeniz Tarihi Sempozyumu Bildirileri I, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon 2007, s. 397-
415; M.Emin Yolalıcı, Samsun Eşrafından Hazinedarzade Esseyyid Abdullah Paşa’nın Terekesi,
Samsun 1987; Abdullah Bay, “Hazinedarzadelerin Vakıf Faaliyetleri”, Uluslararası Karadeniz İn-
celemeleri Dergisi, S. 5 (Güz 2008), s. 113-138.
29 Rıza Karagöz, “Canik’in İdarî Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik,Canik Beledi-

yesi Kültür Yayınları, Samsun 2011, s. 146-147; Tancan Özkan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra
Kazası Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Yayım-
lanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 84.

129
RIZA KARAGÖZ

Tablo 1: Mir-i Miran-ı Kiramdan Memiş Paşa Dairesi30


Mir-i Miran-ı Kiramdan Hüseyin
Milaslı Yu-
Süleyman Paşazade Me- oğlu
suf
miş Paşa Mustafa
Yaş: 28
Yaş: 35 Yaş: 33
Bolulu Aş-
Köprüvi Kaynı Meh- Karahisarî Hü-
Asitaneli Hacı Hasan cıbaşı Hacı
Halil med seyin
Yaş: 49 Ömer
Yaş: 35 Yaş: 12 Yaş: 40
Yaş: 50
Diğer neferi Naʻlbandbaşı
Şamlı Hükkam başı Bek- Neferi Kalfası
Karahisarî Tokadî Meh-
daş oğlu Abdülhamid Abdullah Niksarî Ali
Ahmed med
Yaş: 35 Yaş: 30 Yaş: 25
Yaş: 20 Yaş: 30
Yekün Nüfus: 13

972 no.lu defterde Daire-i Ayan-ı Bafra başlığı altında 26 yaşındaki Bafra
Ayânı Ahmed Bey adı kayıtlıdır. Bu ismin hemen üstünde Ahmed Bey’in Hazi-
nedarzade Osman Paşa’nın damadı olduğu açıklaması yer almaktadır31. Def-
terde Ahmet Bey ve onun 12 kişilik maiyetine ait bilgiler de mevcuttur.
Yine Hacı Şaban mahallesinde 4 numaralı hanede kayıtlı 50 yaşındaki Ha-
zinedar Hüseyin’in Memiş Paşa’ya tabi olduğu belirtilmektedir32. Unvanı bizi
yanıltmıyorsa bu kişi Memiş Paşa’nın hazinedarlığını yapıyor olabilir.
2.2 – Bafra’da Medfun Hazinedarzadeler
Bafra Büyük Cami haziresinde medfun olanlar arasında Hazinedarzade
ailesine mensup bir kişi bulunmaktadır. O da Memiş Paşa’nın kızı Emine Hanım-
dır. Kitabedeki yazılana göre Emine Hanım Muharrem 1245/Temmuz 1829 ta-
rihinde vefat etmiştir.

30 BOA, 972 No.lu Nüfus Defteri, s. 1.


31 BOA, 972 no.lu Nüfus Defteri, s. 2. Aynı bilgiler 991 no.lu Bafra İslam nüfusun mikdarını içeren
defter suretinde de yazılıdır. Bkz. s. 1. Bu defter Arşiv’deki kayda göre H. 1259 tarihlidir.
32 BOA, 972 no.lu Nüfus Defteri, s. 7.

130
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI

Resim 13: Bafra Büyük Cami Haziresinde Memiş Paşa’nın kızı Emine Hanımın Mezarı

2.3 – Ailenin Bafra’daki Mal Varlıkları


Hazinedarzadelerin Bafra’daki mal varlıkları hakkında nüfus defterle-
rinde bazı bilgiler vardır. H. 1251-1261/M. 1835-1844 yılları arasındaki nüfus
bilgilerini içeren 994 numaralı Gayrimüslim nüfus defterinde Odakayası Çiftli-
ğinin mutasarrıfı Memiş Paşa olarak kaydedilmiştir. Çiftlikte toplam 6 hanede
25 nüfus sayılmıştır. Aynı şekilde Sofuçukuru Çiftliği de Memiş Paşa tasarrufun-
dadır. Burada ise 9 hanede 28 nüfus tespit edilmiştir. Yine Memiş Paşa’nın ta-
sarrufundaki Kabaçukur çiftliğinde ise 21 hanede 94 nüfus kayıtlıdır33. Nüfus
defterlerinde adı geçen bu çiftliklerde Memiş Paşa’nın arazi veya hayvan gibi
menkul ve gayrimenkulleri hakkında herhangi bilgi veya kayıt bulunmamakta-
dır. Arşiv belgelerinde veya tetkiklerde de Hazinedarzadelerin Bafra’daki mal
varlıkları hakkında bu konuda daha fazla bilgiye ulaşılamamıştır.

33BOA, 994 No.lu Nüfus Defteri, s. 57-58. H. 1259 tarihli 995 numaralı nüfus defterinde de aynı
yerler Memiş Paşa’nın tasarrufunda görünmektedir.

131
RIZA KARAGÖZ

KAYNAKÇA
1 - Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı (BOA) Belgeleri:
A-DVNS-MHM.d. 153/1372.
A-DVNS-MHM.d. 153/1373.
AE.SABH.I 70-04834.
C.EV. 4202.
C.ML. 415-16916.
C. ML 713-29134.
C.ML 717-29313.
C.ML 752-30653.
D.BŞM.MHF 4932.
D.BŞM.MHF-13695.
DH.MKT 1311-83.
EV.d. 12146.
ML.EEM 133-68.
TS.MA.e 232-38.
972 No.lu Nüfus Defteri.
991 No.lu Nüfus Defteri.
994 No.lu Nüfus Defteri.
2 – Tetkikler
BAY, Abdullah, “Hazinedarzadelerin Vakıf Faaliyetleri”, Uluslararası Karadeniz İncele-
meleri Dergisi, S. 5 (Güz 2008), ss. 113-138.
BEŞİRLİ, Mehmet, “Trabzon Valisi Hazinedarzade Osman Paşa ve Zamanı (1827-1842)”,
Karadeniz Tarihi Sempozyumu Bildirileri I, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trab-
zon 2007, ss. 397-415;
CEYLAN, Eda, Caniklizâde Battal Hüseyin Paşa, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sam-
sun 2019.
KARAGÖZ, Rıza, Canikli Ali Paşa, TTK, Ankara 2003.
__________, Karadenizde bir Hanedan Kurucusu Haznedarzade Süleyman Paşa, Etüt Yayın-
ları, Samsun 2009.
__________, “Canik’in İdarî Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik,Canik Bele-
diyesi Kültür Yayınları, Samsun 2011, ss. 119-162.
__________, “Osmanlıdan Cumhuriyete Hazinedarzadeler”, Geçmişten Günümüze Sam-
sun/Canik ve Değerleri II, Ed. Osman Köse, Samsun 2015, ss. 821-843.
__________, “Arşiv Belgeleri Işığında Fatsalı Ahmet Ağa Hakkında Bazı Bilgiler”, Yayımlan-
mamış Bildiri Tam Metni, Fatsa ve Yöresi Tarihi Sempozyumu (11-13 Haziran
2022), Fatsa.
KARASU, Hamit, “Osmanlı Ayanları Üzerine Yapılan Çalışmalar (Tanzimat’a Kadar)”,
Turkish Studies History, Volume 13/16, Summer 2018, ss. 127-150.

132
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI

LEWİS, Bernard, “Djanikli Hadjdji Ali Pasha”, Ensyclopedie de L’islam, Nouvelle Edition,
II, Paris 1965, ss. 458-459.
MC GOWAN, Bruce, “Âyanlar Çağı, 1699-1812”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik
ve Sosyal Tarihi, Editör: Halil İnalcık-Donald Quataert, İngilizce Aslından Türk-
çeye Çeviren: Ayşe Berktay, Cilt 2 1600-1914, İstanbul 2004, ss. 759 – 884.
MERT, Özcan, “Canikli Hacı Ali Paşa Ailesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
VII, İstanbul 1993, ss. 151-152.
ÖZKAN, Tancan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üniver-
sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Li-
sans Tezi.
ÖZKAYA, Yücel, “Anadolu’da Büyük Hanedanlıklar”, Belleten, Türk Tarih Kurumu, S.
217, Ankara 1992, ss. 809-845.
__________, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Âyanlıkları Ele Geçirmeleri ve Bü-
yük Hanedanlıkların Kuruluşu”, Belleten, Türk Tarih Kurumu Yay., S. 168, Ankara
1978, ss. 667-724.
__________, “Canikli Ali Paşa”, Belleten, S. 144, (Ekim 1972), Ankara 1972, ss. 483-525.
SERBESTOĞLU, İbrahim, Trabzon Valisi Canikli Tayyar Mahmut Paşa İsyanı, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Yayımlanma-
mış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2003.
ŞAHİN, Canay, The Rise and Fall of Ayân Family In Eıghteenth Century Anatolia: The Ca-
niklizâdes (1737-1808), The Instıtue of Economıcs and Social Sciences of Bilkent
University, For The Degree of Doctor of Philosophy in History, The Department
of History Bilkent University, Ankara April 2003.
TAÇALAN ÇALIK, Nebahat, Tayyar (Mahmud) Paşa, Hayatı, Edebî Şahsiyeti, Eserleri ve
Divanı’nın Tenkitli Metni, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili
ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne 1998.
TOKUR, Özge, Samsun – Bafra’da Bulunan 18.-20. Yüzyıl Çeşmeleri ve Bu Çeşmelerin Ko-
ruma Problemleri, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Ens-
titüsü Mimarlık Programı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2019, ss.
11-27.
YOLALICI, M.Emin, Samsun Eşrafından Hazinedarzade Esseyyid Abdullah Paşa’nın Tere-
kesi, Samsun 1987.

133
1937 Kayıkta Bafra Kurtuluş Savaşında Önemli 2.Adam Kolaylızade Hacı Hafız
Mustafa Önder'in Kardeşi Hatip'in İlyas ve Ailesi Var

135
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ

Prof. Dr. Emine DİNGEÇ1

Giriş
Dünyada Çingeneler2, genel olarak Rom, Dom ve Lom olarak üç katego-
riye ayrılır. Yunan ve Bizans kültürü ile temas etmiş olan ve şu an Avrupa’da
bulunanlar Rom (Roman), Kürt ve Arap kültürü ile iç içe olan ve Orta Doğu’da
bulunanlar Dom3, Ermeni kültürü ile etkileşimde olmuş Türkiye’nin bazı bölge-
lerinde, Ermenistan ve Gürcistan’da yaşayanlar Lom olarak adlandırılmaktadır.
Bu ayrışmanın sebebi Çingenelerin temasta bulunduğu toplulukların dilleri,
dinleri ve kültürlerinden etkilenerek farklılaşmalarından kaynaklanmaktadır.
Osmanlı Devleti Çingene nüfusunun farklı kültürlerle temas ettiği coğraf-
yaya hakimdi. Osmanlı katiplerinin tuttuğu kayıtlar bu coğrafyada yukarıda
bahsedilen her üç Çingene zümresinin varlığının tespit edilebilmesine olanak
sağlamaktadır. Söz konusu kayıtlarda günümüzde Rom olarak adlandırılan
zümre Kıbti (Kıpti) veya Çingene, Lom olarak anılan zümre Poşiyan (Puşiyan)
taifesi, Dom olarak adlandırılanlar da Taife-i Ekrad-ı Kıbtiyan olarak geçmekte-
dir4. Bunlara ilaveten Yörükan Çingenelerinden de bahsedilmektedir5.
Poşalar Çingenlerin bir alt grubu olarak tanımlanmaktadır6. “Poşiyan”
(Puşiyan) terimi Poşa’nın çoğuludur. Poşa ismini onlara Ermeniler vermiştir.

1 Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü


emine.dingec@dpu.edu.tr
2 Burada Çingene terimi Rom, Dom ve Lom gibi zümrelerin hepsini kapsayıcı olarak kullanılmış-

tır.
3 Yaron Matras, A Grammer of Domari, Mouton de Gruyte, Berlin 2012, s. 27.
4 Boyabad kazasında Sarıtoprak arazisi yakınında bulunan mevkiye Taife-i Ekrad’dan Kıbti Ah-

med oğlu Ali ve yedi arkadaşının ruhsatsız ev yapmıştır. Bkz. Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi
(BOA), Maliye Kalemi Emlak-i Emiriyye Müdiriyeti (ML. EEM), 175/66 (R. 14.06.1309/ M. 15
Ocak 1892); Aynı konu üzerine bkz. BOA, Bab-ı Ali Evrak Odası (BEO), 342/25602; BOA, Şura-yı
Devlet (ŞD), 2628/15.
5 Alaiye Sancağında Kise nahiyesinde vaki nefs-i Kise’de kain Yörükan Çingenelerinin… bkz. BOA,

Cevdet Maliye (C. ML.), 331/13593 (H. 03. 10. 1226 / M. 21 Ekim 1811).
6 Peter A., Andrews, Etnic Groups in the Republic of Turkey, Wiesbaden, Reichert 1989, s. 140.

137
EMİNE DİNGEÇ

Poşalar kendilerini “Lom” olarak tanımlarlar. Sarkiz Seropyan, Poşa isminin Er-
menice’de poş=boş (boşgezen) kelimesinden türemiş olabileceği yorumunu ya-
par. Kelimenin aşağılanma içerdiğini söyler. Yorumuna Ermeni kültüründen et-
kilenip Hristiyan olanlarına Hay-Poşa adının verildiğini ekler7. Bu grup Türkiye
ve Gürcistan’da Poşa (Posha) olarak anılırken Ermenistan’da Boşa (Bosha) ola-
rak isimlendirilmektedirler8. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere Lom, Poşa
ve Boşa aynı zümredir.
Poşalar diğer bir deyişle Lomlar hakkında 1907 yılında dil bilimi alanında
Franz N. Finck’in9 ve Kerope Patkanoff’un çalışmaları ilktir10. 1947 yılında sos-
yolojik ve etnografik açıdan Esat Uras’ın kaleme aldığı çalışma kısa olsa da de-
ğerlidir11. Ancak Poşalar veya Lomların tarihini inceleyen monografik bir eser
bulunmamaktadır. Genellikle Çingene gruplarının tasniflenmesinde onlardan
da bahsedilmektedir12. Poşaların tarihi hakkında monografik bir çalışma bulun-
mazken filolog, antropolog, sosyolog ve müzikologlar Poşaları farklı yönlerden
incelediler. Türkiye’de bu türden çalışmaların özellikle yüksek lisans tezlerine
konu olduğu anlaşılmaktadır13.

7 Sarkis Seropyan da Poşaların kendilerini “Lom” olarak adlandırdıkları bilgisini verir. Bkz. “Va-
tansız Tek Ulus Çingeneler ve Çingenelerin Ermenileşmişleri Hay-Poşalar”, Tarih ve Toplum,
34/202, (2000), s. 22; Alexandre G. Paspati de eserinde 19. yüzyılda Tokat civarında bulunan Po-
şalardan bahsederken kendilerini Lom olarak tanıttıklarını belirtilir. Bkz. Etudes Sur Ies
Tchinghianes ou Bohemiens De L’empire Ottoman, Costantinople 1870, s. 17
8 Elena Marushiakova, Vesselin Popov, Gypsies in Central Asia and the Caucasus, Palgrave Macmil-

lan, eBook 2016, s. 71.


9 F. Nikolaus Finck, Die Sparche der Armenischen Ziegeuner, Wissenschaffn, Petersburg 1907. Akt.

Melike Üzüm, Çankırı Poşaları: Dil ve Kültür Araştırması, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2012, s. 31.
10 Kerope Patkanoff, “Some Words on the Dialcts of Transcaucasian Gypsies: Boša and Karači”,

Journal of the Gypsy Lore Society, New Series, 1 (1907-1908), s. 229-257.


11 Esat Uras, “Poşalar: Elekçi Çingeneler Hakkında Etnografik ve Sosyolojik Bir Etüd” Çığır, S.180

(Kasım 1947), s. 163-165.


12 Victor A. Friedman, “Sociolinguistics in the Caucasus”, The Routledge Handbook od Sociolingu-

istics Around the World” ed. Martin J. Ball, Routledge, London and New York 2010, s. 128. 127-
138; Donald Kenrick, Historical Dictionary of the Gypsies, Maryland 2007, s. 38.
13 Nurettin Karakuş, Kültürel Aracılık Bağlamında Sivas Poşalarında Profesyonel Müzisyenlik”,

Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2019; Üzüm, Çankırı
Poşaları: Dil ve Kültür Araştırması; Urungu Akgül, Buçuk Milletin Kayıp Kültürü, Hacettepe Üniver-
sitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004; Tülin Bozkurt, Poşalar Örne-
ğinde Etnisite ve Toplumsal Cinsiyet, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Li-
sans Tezi, Ankara 2012; Lomların gizli dilleri hakkında bkz. Vordan S. Voskanian, “The Iranian
Loan- words in Lomavren, the Secret Language of the Armenian Gypsies”, Iran and the Caucasus,
6 (1-2), (2002), s. 169-180.

138
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ

Osmanlı tarihi açısından Poşa tarihinin incelenmemiş olması arşiv belge-


lerine kelimenin çoğul şekliyle “Poşiyan” veya “Puşiyan” olarak yansımış olma-
sının olumsuz etkisi vardır. Öte taraftan araştırmacılar arşiv çalışmalarında te-
sadüfen “Poşiyan” veya “Puşiyan” kelimelerine rastlasalar da bu terimleri Poşa-
lar ile bağdaştırmamışlar, “lakap”14 veya “gayrimüslim”15 olarak tanımlamışlar-
dır. Gayrimüslim statüsünde gösterilmeleri tam olarak yanlış olmamakla bir-
likte kimliklerini net olarak yansıtmaz. Adı geçen terimler bazen “Bedşiyan”
veya “Başyan” gibi yanlış okunmuştur. Bütün bunların Osmanlı coğrafyasında
yaşayan Poşaların satır aralarında kalmalarındaki etkenlerden biri olduğu söy-
lenebilir.
Türkiye’de Poşaların yaşama alanları olarak sık sık Erzurum ve Kars, Art-
vin, Sivas Van, Bayburt, Tokat ve Erzincan olarak belirtilmektedir16. 19. yüzyılda
tutulan nüfus, temettuat ve cizye defterleri Poşaların yerlerini tespit etmemize
olanak sağlamaktadır. Bu kayıtlar Orta Karadeniz havzasının Poşalar için
önemli yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Özellikle Kastamonu sancağı-
nın Boyabad kazası Poşa nüfusunun yoğun olduğu bir bölgedir. Ayrıca Sinop,
Karasu, Taşköprü, Araç, Tosya, Çorum, Sivas, Sungurlu, Zile Poşaların yerleşim
alanlarındandır17. Doğu’da Çıldır eyaletinin Oltu, Ardanuç, Penek, Satlil sancak-
larında da Poşalar bulunmaktadır18.
Osmanlı arşiv kayıtlarında Poşalar inançlarına göre kaydedildi. Müslü-
man Poşalar “Poşiyan-ı Müslim”, Gayrimüslim Poşaları ise “Kıbtiyan-ı Ermen-i
Poşiyan” şeklinde yazıldılar. Defterlerde Ermeniler ayrıca “Ermeniyan” olarak
kaydedilmiştir19. Poşiyan-ı Müslimler muhtemelen önceden Ermeni kilisesine

14 “Amasya’nın Gümüşhacıköy kazasında 4 Poşiyan lakabı geçmektedir”. Bkz. Sevcan Aslan, Te-
mettuat Defterlerine Göre XIX. YY. Ortalarında Gümüşhacıköy Kazasının Sosyo-Ekonomik Durumu
(1844-1845), Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Es-
kişehir 2015, s. 21.
15 Kadir Tekin Ertekin, XIX. Yüzyılda Boyabat Kazası, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Lisansüstü Eği-

tim Enstitüsü, Doktora Tezi, Samsun 2022, s. 278-280.


16 Bkz. Ali Erkul, “Bir Alt Kültür Grubu Olarak Poşalar”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler

Dergisi, 20-21, (1998), s. 21; Suat Kolukırık, “Romanlar ve Akraba Gruplarının Sosyolojik Görü-
nümü: Kamusal Hizmetler Erişim ve Katılım İmkanı Üzerine Bir Değerlendirme”, Tarihten Günü-
müze Türkiye’de Romanlar, ed. Hamza Ateş, Bursa 2016, s. 43; Erdoğan Önder, “Bir Alt Kimlik
Örneği Olarak Poşalar”, Türk Yurdu, 19/145, (Eylül 1999), s. 38-39.
17 BOA, Nüfus Defterleri (NFS), 830; 859; Maliye Kalemi Varidat Temettuat Defterleri

(ML.VRD.TMT.d), 3241 ve 3247.


18 BOA, NFS, 2778.
19 BOA, Dahiliye Şifre Kalemi (DH. ŞRF), 172/32.

139
EMİNE DİNGEÇ

bağlıydı. Sonradan Müslüman oldular. Müslüman ismi aldılar. Ancak hala dille-
rinde ve kültürlerinde Ermeni kültürünün izleri kaldığı için Poşiyan-ı Müslim
olarak kayıtlara geçtiler. Çingenelerin Anadolu’ya geldikleri zaman ilk temas et-
tikleri topluluklar Ermeniler olmalıdır. Nitekim günümüzde kullanılan Ro-
manca içinde de Ermenice ve Yunanca kelimelerin olması Anadolu’dan geçer-
ken bu kültür ile temas ettiklerini göstermektedir. Kullandıkları dil Lomca ola-
rak geçer. Dilbilimciler, Lomca’da Hintçe sözcüklerin Ermenice gramer ve ses
dizimine uyacak şekilde korunduğunu düşünmektedirler20. Poşaların kullan-
dığı dil orijinal özelliğini kaybetmiş Ermenice ve Türkçe kelimelerden oluşmak-
tadır.
Bu çalışmada 19. yüzyılda Bafra’da bulunan Çingenelerin alt grubu olan
Poşalar incelenecektir. Bafra’da hem Müslüman Kıptiler hem de Gayrimüslim
Poşalar bulunmaktaydı. Bu arada belirtmek gerekir ki, bu zümrelerin Müslü-
man olanları ayrı, Gayrimüslim olanlarının ayrı kaydedilmesi ve farklı isimlerle
anılmaları ve farklı defter türlerinde yer almaları bütüncül araştırmaları zorlaş-
tırmaktadır.
Müslüman Çingeneler: Kıptiyan Taifesi
19. yüzyılın ortalarına doğru (1836-1845) Bafra kazasında tahmini Müs-
lüman nüfus 12.880 olarak değerlendirebilir21. Bu kayıtlarda gayrimüslim veri-
leri bulunmamaktadır. Bu tarihe çok yakın bir zamanda (1835) Bafra’da “ya-
bancı” başlığı ile göçmenler Müslüman ve Gayrimüslim olmalarına bakılmadan
kaydedildi. İkinci kayıtta “Kıbtiyan” kaydına rastlanılmaktadır. Bu kayda göre
Müslümanlar, 36 Kazak, 121 Ekrad taifesi, 82 Sivaslı göçebe taifesi, 38 Laz tai-
fesi, 38 Ahısha muhacirleri, 38 kişi Kabartay muhacirleri ve ayrıca çeşitli çiftlik-
lerde kayıtlı toplam 799 erkek nüfustan oluşur. Bunların 5 erkek nüfusu Kara
Yaka’da bulunan Kıptilerdir22.

20 Voskanian, “The Iranian Loan- words in Lomavren…”, s. 169-188; Hristo Kyucuchukov, Ian
Hancock, Romanlar: Tarihleri, Kökenleri, Göç Yolları, Dilleri, Eğitimleri ve Gelenekleri, ed. Emine
Dingeç Trakya Üniversitesi Roman Dili ve Kültürü Araştırmaları Enstitüsü Yay., Edirne 2020, s.
55, 155.
21 1855 Müslüman hane bulunmaktaydı. 6440 Müslüman erkek kayıtlara geçmişti. Bkz. Cengiz

Arslan, Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun 2019, s. 16; Ayrıca bkz. BOA, NFS, 990, s. 16. Erkek
nüfus verildiği için tahmini toplam nüfus iki katı düşünüldü
22 Gayrimüslimler ise Kuşçularda göçebe Ermeniyan taifesiden 24 ve misafir olarak kalan 40 kişi

olmak üzere 64 erkek nüfustur. Detaylar için bkz. BOA, NFS, 979. s. 1-15.

140
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ

Resim 1: Bafra’da Kara Yaka Kıptileri (1835).

Kaynak: BOA, NFS, 979, s. 3.

Beş Kıpti erkek Hasan Kethüda (yaş 50), Oğlu İsmail (yaş 25), diğer oğlu
Mehmed (yaş 9), torunu Hüseyin (yaş 2) ve Hademesi Ahmed’ten (yaş 30) iba-
rettir23. İsimler incelendiğinde kayıtlı Kıptilerin Müslüman oldukları anlaşıl-
maktadır. Diğer nüfus kayıtlarında olduğu gibi sadece erkeklerin kayıtları tutul-
muştur. 2 yaşındaki çocuğun kaydının tutulması tahmini toplam nüfus hesapla-
masında değerlidir. Bu verilere göre kadın ve kız çocuklarını da hesaplayamaya
katmak için iki katı ile çarpmak yeterli olacaktır. Böylece bu küçük Kıpti cema-
atinin tahminen 10 kişiden oluştuğu söylenebilir. Kayıtlardan sadece bir ailenin
olduğu anlaşılmaktadır. Ailenin en büyüğü olan 50 yaşındaki Hasan “kethüda”
olarak yazılmıştır. Torun kaydının olması 25 yaşındaki İsmail’in evli olduğunu
göstermektedir. Yine bu kayıttan yola çıkarak İsmail’in evlendikten sonra aynı
hanede yaşamaya devam ettiği anlaşılmaktadır. İsimlerin altına ayrıca 1 müsin
(yaşlı), 2 tüvana (güçlü) ve 2 sagir notu düşülmüştü24. Bu az verilere göre 10
yaş altının küçük, 20-30 yaşın genç ve 50 yaş üstünün yaşlı olarak değerlendi-
rildiği söylenebilir (Bkz. Resim 1).
1835 yılında “Kara Yaka Kıptileri” (bkz. Resim 1) 1844 yılı nüfus sayı-
mında “Kıptiyan Taifesi” (bkz. Resim 2) başlığı altında yazıldı. İsimlerin yanında
yaşlar da aynı şekilde kayıtlara geçti. Bu aynılık nüfus sayımlarına olan güveni
azaltacak niteliktedir. Şöyle ki iki sayım arasında en az 9 yıl olmasına rağmen
diğer oğul Mehmed’in yaşı, torun Hüseyin’in yaşı ve Ahmed’in yaşı aynı yazıl-
mıştı. Kethüda Hasan ve Oğul İsmail’in yaşı belirtilmemişti. Bunlardan ikinci
kaydın birincinin tekrarı olduğunu göstermektedir. Muhtemelen yazıcı mahal-
line kadar gitmeden kayıt tuttu.

23 BOA, NFS, 979, s. 3.


24 BOA, NFS, 979, s. 3.

141
EMİNE DİNGEÇ

Resim 2: Bafra’da Kıptiyan Taifesi (1844).

Kaynak: BOA, NFS, 993, s. 7.

Yukarıdaki kaynakların görselinden de anlaşılacağı üzere kayıtlarda fizik-


sel analiz yapılabilecek veri bulunmadığı gibi meslek bilgileri de yazılmamıştır.
Ancak söz konusu zümre “elekçilik” yapıyor olmalıydı. Çünkü Orta Karadeniz’de
bulunan Kıptilerinin genellikle uğraşları elek yapmaktı25.
Bafra’da yabancıların kaydedildiği iki nüfus defterinde de (gerçi biri di-
ğerinin tekrarı niteliğindedir) beş Çingene erkeği -“Poşa” veya “Ermeni” eklen-
meden- Kıpti olarak yazılmıştır. Muhtemelen bu grup Müslüman olduğundan
bu şekilde kaydedilmiş olmalıdır. Yani “Poşa” olduklarının yazılması unutul-
muştur. Bunun böyle olduğunu düşünmek için iki önemli neden vardır. Birincisi
Osmanlı arşivinin farklı defter kataloglarına göre Kastamonu’nun Boyabad Ka-
zası, Vezirköprü, Merzifon, Sinop, Sungurlu, Zile ve Çorum’u kapsayan Orta Ka-
radeniz havzasında Poşiyan nüfusunun varlığının dikkat çekici nitelikte olma-
sıdır. İkinci olarak Bafra’da Ermeni isimleri alan bir Poşiyan mahallesinin bu-
lunmasıdır. Ayrıca her iki defter kaydında katiplerin titiz davranmadıkları an-
laşılmaktadır. Birinci kayıtta katip Kıbtiyan’ı “kaf” harfi ile değil “ayn” ile yaz-
mıştır. İkincinde Kıbtiyan “kaf” ile yazılmış ancak bu defa da yaşlar hatalı kay-
dedilmiştir. Bütün bunlar katiplerin, Ermeni kültürü ile temas halinde olan
Müslüman Poşaları, sadece Çingene özelliklerini tanımlayan isim ile kaydetmiş
olabileceğini düşündürtmektedir. Öte taraftan Müslümanların sadece bir aile-
den ibaret olması da düşüncemizi kuvvetlendirmektedir.

25 BOA, ML.VRD.TMT.d, 3241 ve 3247.

142
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ

Poşiyan Taifesi
Bafra ve Alaçam’da bir “Poşiyan mahallesi” bulunmaktadır26. Bu mahalle-
nin izine cizye defterinden ulaşılmıştır. Bilindiği gibi cizye defterleri zımmi sta-
tüdeki reayanın cizye vergilerinin kaydedildiği yerlerdi. Bu açıdan Poşiyan ifa-
desinin başında Ermeni lafzı geçmese de isimlerden adı geçen zümrenin Ermeni
kilisesine bağlılığı anlaşılmaktadır. Poşiyan mahallesinin sakinlerinin isimleri
Haçator, Karabet, Ohannes, Artin, Kirkor ve Mihal gibi Ermeni isimleridir27.
İsimler Ermeni kültüründen etkilenmenin en önemli kanıtıdır. Poşaların Er-
meni isimleri almaları sadece Ermeni kültürüne işaret etmez. Din olarak da Er-
meni kilisesine bağlılığı ifade eder28.
Bafra’da bulunan Poşiyan mahallesinde 11 hanede 18 cizye mükellefi ka-
yıtlara geçmiştir. Hane üzerinden hesaplarsak tahmini nüfus 46 kişi civarında
olduğu söylenebilir29. Ancak ikinci el kaynaklarda 19. yüzyılda Bafra’da 290
Lom hanesinin yaşadığı bildirilmektedir30. Bu rakamlar elimizdeki defterlere
göre abartılı görünmektedir. Öte taraftan Osmanlı arşiv verilerinin dağınık ol-
ması kesin bilgi verilmesini engellemektedir.
Poşiyan ismi ile bir mahallenin varlığı dini geleneklerine göre örgütlen-
meye işarettir. Nitekim Poşaların iç düzenlemeleri piskoposluk aracılığıyla ger-
çekleştirilmekteydi31. Aynı dinin mensuplarının bir arada yaşamaları kültürle-
rinin daha canlı yaşanmasına olanak sağlar. Böylece kimliklerini daha iyi korur-
lar. Ancak bu durum diğer taife ve zümrelerden uzaklaşmayı da beraberinde
getirir.
Cizye vergisi “maktu ve ale’r-ruus” olarak iki şekilde toplanmaktaydı. Bi-
rincisinde cemaate toplu olarak belirlenen sabit bir miktar, topluluğun lideri

26 BOA, Maliye Varidatı Cizye Muhasebesi (ML.VRD.CMH.d), 1157, s. 11. Defterden haberdar eden
Reyhan Yirşen’e teşekkür ederim.
27 ML.VRD.CMH.d. 1157, s. 11.
28 19. yüzyılda Ermeni kilisesine bağlı Poşalar kendilerini “Biz Hristiyanız” diye tanımlamaktay-

dılar. Paspati, Etudes Sur Ies Tchinghianes…, s. 17.


29 Osmanlı Devleti’nin temel vergi defterlerinde vergi birimi hanedir. Araştırmacılar hane üzerin-

den toplam nüfusa ulaşmaya çalışmıştır. Bu nedenle katsayı belirleme ihtiyacı doğmuştur. Ancak
hane biriminin katsayısı konusunda ortak bir görüş bulunmamaktadır. Katsayı 3 ila 7 arasında
değişmektedir. XIX. yüzyılda Nejat Göyünç’ün hane - nüfus arasındaki bağlantının bölgelere göre
çıkardığı hesaplamalar değerlidir. Göyünç katsayı ortalaması olarak 4,17 oranını bulmuştur. Bu-
rada da bu değer üzerinden hesaplama yapılmıştır. Bkz. Nejat Göyünç, “Hane” Deyimi Hakkında”,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 32 (1979), s. 345.
30 Boyabad’da 6000 Poşa’nın, Merzifon’da 481 hanenin, Bafra’da 290 hane, Vezirköprü’de 280

hane, Zile’de 92 hane, Erzurum ve çevresindeki köylerde 300 Lom hanesi bulunmaktadır. Bkz.
Marushiakova, Popov, Gypsies in Central Asia and the Caucasus, s. 71.
31 BOA, Hariciye Siyasi (HR.SYS), 2821.

143
EMİNE DİNGEÇ

aracılığıyla toplanırdı. İkincisinde ise vergi, kişilere özel düzenlenen cizye ev-
rakı üzerinden alınırdı32. Bafra’daki Poşiyan mahallesinde dini lider belirtilme-
mişti. Muhtemelen liderleri yakın bir yerde olan başka bir zümrenin de başı
olan biriydi. Cemaat başları vergi ödemedikleri gibi verginin toplanmasına yar-
dımcı olurlardı.
Cizye miktarı kişilerin ekonomik gücüne göre belirlenirdi. Fakir (edna),
orta (evsat) ve zengin (ala) olarak üç seviyede değerlendirilerek alınırdı. Para-
nın değerindeki değişmelere ve mali ihtiyaçlara göre zaman zaman miktar üze-
rinde düzenlemelere gidilirdi. 1824 yılında sırasıyla ala 24, evsat 12,5, edna 6
guruş olarak belirlenmiş iken 1829 yılında cizye miktarları iki katına çıktı.
1834’te ise mükellefler, ala için 60, evsat için 30, edna için 15 guruş cizye öde-
mekle sorumlu tutuldu33. Bafra’da Poşalardan cizye vergisi “ale’r-ruus” olarak
yani tek tek kişilerden alındı.1850 yılında Bafra’da cizye mükellefi olan Poşala-
rın hepsinden 15 guruş talep edilmişti. İsimlerinin altına “edna” diye not düşül-
müştü.34. Buna göre Bafra’da bulunan Poşaların fakir bir hayat sürdüklerini söy-
lenebilir. Öte taraftan 1834 yılındaki cizye tarifesinin hala yürürlükte olduğu
görünmektedir.

Resim 3: Bafra’da Poşiyan Mahallesi (1850).

Kaynak: ML. VRD. CMH.d, 1157, s. 11.

32 Halil İnalcık, “Cizye”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 46.


33 İnalcık, “Cizye”, s. 47.
34 ML.VRD.CMH.d. 1157, s. 11.

144
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ

Cizye kayıtlarında Poşaların fiziksel özellikleri ve yaşları da kaydedilmiş-


tir. Söz konusu veriler ortalama yaşın hesaplanmasına ve antropolojik tespitle-
rin yapılmasına olanak tanımaktadır. Verilere göre Bafra’da bulunan 14 Poşa-
nın 13’ü orta ve biri uzun boyluydu. 8’i esmer, 2’si kumral ve 1’i sarışındı. Ten
bilgileri bıyık ve sakal rengi ile tanımlanmaktaydı. Bıyık ve sakal sadece ten ren-
ginin belirlenmesinde değil aynı zamanda yaş belirleyicisi olarak da değerlen-
diriliyordu. Buna göre ak sakal yaşlılığı temsil ederken şab emred, sakalı bıyığı
çıkmamış genci (verilere göre 17-18 yaş), ter bıyık (verilere göre 20-22 yaş)
bıyıkları yeni çıkan gençleri ifade ediyordu. Verilere göre Bafra’da ortalama yaş
31.5’tur. Bu kesin bir değer değildir. Çok küçük çocukların vergi alınmadığı için
kaydedilmediği anlaşılmaktadır. Öte taraftan yine kadın ve kız çocukları da ka-
yıt dışıdır. Bütün bunlara rağmen yine de nüfusun genç ve dinamik yapıda ol-
duğunu söylemek çok yanlış olmaz.

Grafik 1: Bafra’da Yaşayan Poşaların Ortalama Yaşı


Yaş Grafiği

Ak sakal

25-40

Ter bıyık

Şab emred

0 2 4 6 8 10 12

Kaynak: ML. VRD. CMH.d, 1157, s. 11.

Ne yazık ki bu kayıtlarda da meslek bilgisi yer almamaktadır. Ancak yu-


karıda da belirtildiği gibi Poşa ismi adeta elekçilik mesleği ile özdeşleşmiştir35.
Seropyan’ın anlattığı bir efsaneye göre de Poşalar elek yapıcıları olarak tanınır-
lar:

35 Paspati, Etudes Sur Ies Tchinghianes…, s. 17.

145
EMİNE DİNGEÇ

“Çok eski zamanlarda yaşayan bir rahibin hasımları, onun üç yardımcısını


rüşvetle elde edip odasına bir kadın getirir, daha sonra da baskın düzenler. Hi-
leyi anlayan rahip yardımcılarına “Kara suratlılar, gidin ve bir daha kimseye gö-
rünmeyin” diyerek beddua eder. Aniden suratlarının yarısı kapkara olan rahip
yardımcıları birer heybe ve değnek alıp yola koyulur, uzun süre yürürler. Yolda
rastladıkları at, inek, koyun gibi hayvanların hiçbiri bunların yanına yaklaşmaz,
bir tek eşek sadakat gösterir ve yanlarından ayrılmaz. Bir ormana ulaşıp dallar
keser, elek, sepet, tef yapar, ama yüzlerinin karası nedeniyle insan içine gireme-
diklerinden, kadınlarına verip sattırır, yaşamlarını böyle elek yapıp kadınlarına
sattırarak köy köy, şehir şehir dolaşarak sürdürürler”36.
Yukarıdaki anekdottan birkaç çıkarsama yapılabilir: Bunlardan birincisi
Poşalarn elek ve sepet yapmaları, ikincisi köy köy, şehir şehir gezmeleri, üçün-
cüsü hayvanlarının eşek olmasıdır. Bafra’ya yakın olan Boyabat kazasının te-
mettuat kayıtları Seropyan’ın anlattığı anektodu doğrulayacak veriler sunar.
Deftere göre Poşalar kışın yerleşik olsalar da yaptıkları elekleri ve kalburları
yaz aylarında başka şehir ve köylere giderek satarlar. En önemli hayvanları ka-
tır ve eşektir. Nitekim Orta Karadeniz’de yakın çevredeki Poşaların seyahat et-
tikleri Boyabad’tan Vezirköprü’ye Bafra’ya, Sinop’a, Daday’a ve Merzifon’a mi-
safir olarak gidip dönmeyen Poşaların kaydından da anlaşılmaktadır37. Boya-
bad’dan bir Poşa’nın Bafra’ya gelmiş olması aralarındaki bağa işaret kabul ede-
biliriz. Muhtemelen Bafra’da bulunan Poşalar da Boyabad’da bulunan Poşalar
ile benzer bir hayat sürüyorlardı.

Sonuç
Osmanlı farklı dil ve dinde olan bütün taifeleri ayrı ayrı kaydetti. Bu ka-
yıtlar bugün Osmanlı’nın etnik analizini yapmamızı kolaylaştırmaktadır. Kendi-
lerini “Lom” olarak tanıtan Poşaların en belirgin özellikleri Ermeni kültürü et-
kisinde kalmış olmalarıdır. Almış oldukları isimler bunun en önemli kanıtıdır.
19. yüzyılda bile din olarak önemli bir kısmının hala Hristiyan olması dikkate
değerdir.
Bafra ile ilgili arşiv kayıtlarında meslek ile ilgili kayıtlara ulaşılmasa da
Orta Karadeniz bölgesinde elekçi ve kalburcu olarak tanınan Poşaların yarı-gö-
çer yaşamları yerleşik oldukları zamanda bile çadırda geçmiştir. Bu hareketli
yaşamlarını binek hayvanları sayesinde gerçekleştirdiler. Ürettikleri ürünlerini
satarak geçimlerini sağladılar. Ancak kazançları çok fazla değildi.

36 Seropyan, “Hay-Poşalar”, s. 24.


37 BOA, (ML.VRD.TMT.d), 3241.

146
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ

Kendi isimleri ile anılan bir mahallenin olması toplum tarafından kabul-
lenildiklerini gösterdiği gibi farklılıklarının belirginliğini göstermektedir. Yine
yerleşikler ile kontrollü ve temkinli bir ilişkide oldukları anlaşılmaktadır. Bütün
bunlar Poşaların toplumun kıyısında yer edindiklerini göstermektedir.

Kaynaklar
Arşiv Belgeleri
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Bab-ı Ali Evrak Odası (BEO), 342/25602.
BOA, Cevdet Maliye (C. ML.), 331/13593.
BOA, Dahiliye Şifre Kalemi (DH. ŞRF), 172/32.
BOA, Hariciye Siyasi (HR.SYS), 2821.
BOA, Maliye Kalemi Emlak-i Emiriyye Müdiriyeti (ML. EEM), 175/66.
BOA, Maliye Kalemi Varidat Temettuat Defterleri (ML.VRD.TMT.d), (ML.VRD.TMT.d),
3241; 3247.
BOA, Maliye Varidatı Cizye Muhasebesi (ML.VRD.CMH.d), 1157.
BOA, Nüfus Defterleri (NFS), 830; 859; 979; 990; 993; 2778.
BOA, Şura-yı Devlet (ŞD), 2628/15.
Araştırma ve İnceleme Eserler
Akgül, Urungu, Buçuk Milletin Kayıp Kültürü, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004.
Andrews, Peter A., Etnic Groups in the Republic of Turkey, Wiesbaden, Reichert 1989.
Aslan, Sevcan, Temettuat Defterlerine Göre XIX. YY. Ortalarında Gümüşhacıköy Kazasının
Sosyo-Ekonomik Durumu (1844-1845), Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2015.
Arslan, Cengiz Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, On-
dokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun 2019.
Bozkurt, Tülin, Poşalar Örneğinde Etnisite ve Toplumsal Cinsiyet, Hacettepe Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2012.
Erkul, Ali, “Bir Alt Kültür Grubu Olarak Poşalar”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, 20-21, (1998), s. 21-31.
Ertekin, Kadir Tekin, XIX. Yüzyılda Boyabat Kazası, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Lisan-
süstü Eğitim Enstitüsü, Doktora Tezi, Samsun 2022.
Friedman, Victor A., “Sociolinguistics in the Caucasus”, The Routledge Handbook od So-
ciolinguistics Around the World” ed. Martin J. Ball, Routledge, London and New
York 2010, s.127-138.
Göyünç, Nejat, “Hane” Deyimi Hakkında”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Dergisi, 32 (1979), s. 331-348.
İnalcık, Halil, “Cizye”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 45-48.

147
EMİNE DİNGEÇ

Karakuş, Nurettin, Kültürel Aracılık Bağlamında Sivas Poşalarında Profesyonel Müzis-


yenlik, Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
İzmir 2019.
Kenrick, Donald Historical Dictionary of the Gypsies, Maryland 2007.
Kolukırık, Suat “Romanlar ve Akraba Gruplarının Sosyolojik Görünümü: Kamusal Hiz-
metler Erişim ve Katılım İmkanı Üzerine Bir Değerlendirme”, Tarihten Günümüze
Türkiye’de Romanlar, ed. Hamza Ateş, Bursa 2016, s. 37-56.
Kyucuchukov, Hristo, Hancock, Ian, Romanlar: Tarihleri, Kökenleri, Göç Yolları, Dilleri,
Eğitimleri ve Gelenekleri, ed. Emine Dingeç Trakya Üniversitesi Roman Dili ve
Kültürü Araştırmaları Enstitüsü Yay., Edirne 2020.
Marushiakova, Elena, Popov, Vesselin, Gypsies in Central Asia and the Caucasus, Palgrave
Macmillan, eBook 2016.
Matras, Yaron, A Grammer of Domari, Mouton de Gruyte, Berlin 2012.
Önder, Erdoğan, “Bir Alt Kimlik Örneği Olarak Poşalar”, Türk Yurdu, 19/145, (Eylül
1999), s. 38-49.
Patkanoff, Kerope, “Some Words on the Dialcts of Transcaucasian Gypsies: Boša and
Karači”, Journal of the Gypsy Lore Society, New Series, 1, (1907-1908), s. 229-257.
Paspati, Alexandre G., Etudes Sur Ies Tchinghianes ou Bohemiens De L’empire Ottoman,
Costantinople 1870.
Seropyan, Sarkis, “Vatansız Tek Ulus Çingeneler ve Çingenelerin Ermenileşmişleri Hay-
Poşalar”, Tarih ve Toplum, 34/202, (2000), s. 21-25.
Uras, Esat, “Poşalar: Elekçi Çingeneler Hakkında Etnografik ve Sosyolojik Bir Etüd”
Çığır, S.180 (Kasım 1947), s. 163-165.
Üzüm, Melike, Çankırı Poşaları: Dil ve Kültür Araştırması, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2012.
Voskanian, Vordan, S. “The Iranian Loan- words in Lomavren, the Secret Language of
the Armenian Gypsies”, Iran and the Caucasus, 6 (1-2), (2002), s. 169-180.

148
1880 Yılında Bafra Tayyar Paşa Camii Minaresinden Çekilmiş Hemen Öndeki Boş Arsa
Günümüzde Bafra Belediyesi Olduğu Alan

149
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN
İMAR FAALİYETLERİ

Dr. Öğr. Üyesi Pelin İSKENDER KILIÇ1

Giriş
Bafra, Karadeniz kıyısında Kızılırmak’ın biriktirdiği birikinti ovası üze-
rinde kurulmuş, tarihi geçmişi M.Ö. 4000’lere kadar uzanan önemli bir yerleşim
merkezidir. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türklerin Anadolu’ya yerleşme-
siyle birlikte Anadolu Selçuklu Devleti’nin, Pervaneoğullarının, Bafra Beyleri-
nin, Candaroğullarının ve Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altında kalmıştır2. Os-
manlı Devleti döneminde, Trabzon Vilayeti’ne bağlı Canik Sancağı sınırları
içinde bir kazaydı. Evliya Çelebi, Seyahatname adlı eserinde 1645 yılında
Bafra’nın, Canik Sancağı’na bağlı bir subaşılık olduğunu belirtir. Yüz elli akçalı,
birçok köyü bulunan mamur bir kazadır. Serdarı vardır. Karadeniz ile arası yak-
laşık iki fersah3tır. Samsun’un güney batısında ve bir konak mesafede kurul-
muştur. İki camii, iki hamamı, bir küçük çarşısı vardır. Evlerinin tamamı ahşap-
tır. Kızılırmak, Gönenabad nahiyesi’nden gelip, Bafra’nın batısından akar. Neh-
rin üzerine Bafra yakınlarında çam direkleri olan büyük bir köprü yapılmıştır4.
Bafra’ya XIX. yüzyılın başlarından itibaren birçok batılı seyyah gelmiştir. 1838
yılında kazayı ziyaret eden İngiliz seyyah Hamilton, Samsun’dan 20 Temmuz
Çarşamba günü atlarla 12 saat sürecek olan Bafra’ya doğru yola çıkar. Yol, deniz
kıyısına paralel ve Amisus iç kalesaine yakın Kalyon Burnu üzerinden ilerle-
mektedir. Buradan kıyıya inerler. Arazi düzdür ve çok azı ekilidir. Deniz ve dağ-
lar arasında dar bir arazi şeridi uzanır. Amisos’tan Kumcağız’a kadar sürekli kı-

1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ABD, Samsun / Tür-
kiye, pelini@omu.edu.tr. ORCİD: 0000-0001-8755-5989.
2 Bayraktar, M. Sami, Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserleri, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bi-

limler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum 2005, s. 13.
3 1 fersah yaklaşık 5,5 km.
4 Zillioğlu, Mehmet, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. I. Sadeleştirenler: Tevfik Temelkuran, Necati

Aktaş, Mümin Çevik, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1966, s.409.

151
PELİN İSKENDER KILIÇ

yıdan ilerlemişlerdir. Kıyı boyunca ilerlerken, nehir sularıyla gelmiş bol mik-
tarda ağaç parçası görmüşlerdir. Daha sonra Bafra için önemi büyük olan Kum-
cağız’a varırlar. Kumcağız, küçük bir limandır ancak Bafra kadar önemli bir gö-
rev görmektedir. Bölge tütünü, İstanbul’da gönderilmek üzere buradan gemi-
lere yüklenmektedir. Liman, Karadeniz’deki bazı limanlara göre kış boyunca gü-
venlidir ve bir kaç gemi yük almak için beklemektedir. Burada bir kahvehane,
birkaç ahşap dükkân ve ahır vardır. Deniz kıyısından ayrılarak batı yönünde
Bafra’ya doğru yollarına devam ederler. Yol boyunca bereketli, ağaçlarla kaplı,
çimenli bir ovada ilerlerler. Kumcağız’dan 2 mil kadar uzakta, kılburunla deniz-
den ayrılan kilometrelerce uzunlukta bir tuz gölü karşılarına çıkar. Kumca-
ğız’dan kuzey-batı yönünde 6-7 mil uzaklıkta Bafra ovasına ulaşırlar. Şehir yö-
nünde ilerledikçe birçok çiftlik ve evin önünden geçmişlerdir. Hamilton, arazi-
nin sulak olduğunu ve şehre uzun ve dar bir geçit yoldan girdiklerini belirtir.
Şehrin, ağaçlarla süslü temiz ve sessiz bir görünümü olduğunu söyler. Kendisini
karşılayan Rum papaz, Bafra’da, 1.000’i Türklere, 100-110’u Rumlara ve 50’si
Ermenilere ait olmak üzere yaklaşık 1.160 evin bulunduğu bilgisini verir. Ayrıca
burada az miktarda da olsa ipek üretimi yapıldığını fakat bu üretimin ticarî
amaçla olmayıp, kişisel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğunu belirtir5. Di-
ğer bir seyyah da XIX. yüzyılın sonlarında bölgeyi ziyaret eden ve Kızılırmak
deltasını keşfetmekle görevlendirilmiş olan Alman Georg Ludwig Rudolf Maerc-
ker’dir. Maercker, Bafra’ya gelmeleriyle Kızılırmak’ın ağazına ulaştıklarını be-
lirtir. Bölgede ilerlerken önlerinde, bir minare ve büyük depo binalarıyla Bafra
belirir. Bafra, 1.300'ü Türk, 400'ü Rum ve 200'ü Ermeni olmak üzere 1.900 ha-
nelik bir belde konumundadır. 7.000 kişilik nüfusun 4.000’i Müslüman, 2.500’ü
Rum ve 500’ü ayrı mahallelerde yaşayan Ermenilerdir. Küçük Alaçam kasabası
ile 160 köyün bulunduğu Bafra, kaza merkezidir. Alaçam kasabasında bir Türk,
dört Rum, iki Ermeni okulu, iki Rum kilisesi ve iki cami ile 450 hane bulunmak-
tadır. Evlerin çoğu taştan yapılmıştır. Bafra kazasında ise 14 cami, 2 Rum ve 1
Ermeni kilisesi olmak üzere 3 kilise bulunmaktadır. Ayrıca antik döneme ait
mermer kalıntılar, sütunlar ve güzel kaya mezarları ile surlar mevcuttur. Arke-
ologların Paphlagonia yerleşim tarihi ile ilgili olarak bu alana büyük ilgi göster-
diklerini belirtir. Anadolu’da gördükleri şehirler içinde en çok Bafra ve Alaçam’ı
beğendiklerini söyler. 1893 yılında burada idarecilik yapan Kaymakam Kamil

5Hamilton, W. John, Küçük Asya, Çev: Kasım Toraman, Ankara 2013, s. 226-227. Bkz. Ayşegül
Kuş, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında W. J. Hamilton’a göre Samsun ve Çevresi”, Pamukkale Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Sergisi, S. 18, 2014, s. 1-10.

152
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ

Bey’in kaldırım, altyapı ve sokak aydınlatmasına önem verip, çeşitli imar faali-
yetlerinde bulunduğunu ve Bafra’nın Samsun ve Alaçam’a telgraf ve güzel yol-
larla bağlı olduğunu dile getirir 6. Yine bir Alman seyyah olan Flottwell ise Aus
dem Stromgebiet des Qyzyl-Yirmak (Halys) - Kızılırmak Havzasının Coğrafi Tari-
hine Bakış adlı eserinde Bafra ile ilgili olarak, Anadolu’da yetişen tüm tütünlerin
en iyisinin yetiştiği ana banliyö ifadesini kullanır. Tütünden dolayı özellikle
Rum tüccarların çok zengin olduğunu ve yeşilliklerin içinde güzel villalarda ya-
şadıklarının söyler. Kızılırmak üzerinde ve Bafra’ya bir günlük yürüyüş mesafe-
sinde olan Asar ve Kapıkaya'da üç eski kaya mezarı ile yakınlarda Nebiyan Da-
ğı'nın güney tarafında görülmeye değer eski bir kaya konutunun olduğunu be-
lirtir7. Fransız seyyah Hell ise Kızılırmak’ın üzerinde atların nalları altında gı-
cırdayan iki ağaçtan yapılmış eski bir köprüyü geçtikten sonra konakladıkları
ceviz ağaçlarının gölgesinde Bafra’ya girdiklerini anlatır. Bahçenin orasına ko-
numlandırılmış 1.000 kadar evin neredeyse tamamının Türklere ait olduğunu
söyler. 20 kadar çeşme ile 3 yeni cami dikkatlerini çekmiştir8.
XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde birçok alanda yeniliklerin ve değişimlerin
olduğu bir yüzyıldır. Özellikle III. Selim devrinden itibaren, batı tarzında kurum
ve kuruluşlar oluşturulmaya başlamış, yeni düzenlemelere gidilmiştir. II. Mah-
mut döneminde yenilikler devam etmiş, özellikle 1839 yılında Tanzimat Fer-
manı’yla birlikte devlet ve memleket idaresinde bir takım reformlar yapılmıştır.
Bu değişimi yerinde takip edip, olabilecek eksiklikleri gidermek için teftiş uy-
gulaması başlatılmıştır. Anadolu ve Rumeli’ye 1840 yılında müfettişler gönde-
rilerek, verilen talimatların uygulanıp uygulanmadığı yerinde görülüp, yanlış ve

6 Maercker, Georg Ludwig Rudolf, “Beiträge zur Erforschung Klein-Asiens”, In: Zeitschrift der Ge-
sellschaft für Erdkunde zu Berlin 34, 1899, s. 363-390. Bkz. Çiğdem Kırca ve Pelin İskender Kılıç,
“XIX. yüzyılda Doğu Karadeniz’e gelen Alman Seyyah ve Araştırmacılar”, Seyyahların Diliyle 19.
Yüzyılda Doğu Karadeniz, Editörler: Ayşegül Kuş, Pelin İskender Kılıç, Hasan Aydın, İstnbul 2022,
s. 57-63.
7 Hermann, von Flottwell, Aus dem Stromgebiet des Kızılırmak (Halys). Ergebnisse der Forsc-

hungsreise der Premierleutnants v. Prittwitz und Gaffron vom Anhaltischen Infanterie-Regiment


Nr. 93 und v. Flottwell vom Grenadier-Regiment Kronprinz Friedrich Wilhelm (2. Schlesisches)
Nr. 11 vom 1. Juli bis 1. Oktober 1893. Gotha: Justus Perthes. s. 1. Ayrıca bkz. Hülya Keçeligil, Prof.
Dr. Kiepert’in Komutasında Ajan Prittwitz ve Prusyalı Teğmen Marcker Kannenberg’in 1893 Kızılır-
mak Havzası Raporları, Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2018; Çiğdem Kırca ve Pelin İskender Kılıç,
“XIX. yüzyılda Doğu Karadeniz’e gelen Alman Seyyah ve Araştırmacılar”, Seyyahların Diliyle 19.
Yüzyılda Doğu Karadeniz, Editörler: Ayşegül Kuş, Pelin İskender Kılıç, Hasan Aydın, İstnbul 2022,
s. 70-73.
8 Bkz. Rıfat Günday ve Hasan Atmaca, “XIX. yüzyılda Doğu Karadeniz’e gelen Fransız Seyyah ve

Araştırmacılar”, Seyyahların Diliyle 19. Yüzyılda Doğu Karadeniz, Editörler: Ayşegül Kuş, Pelin İs-
kender Kılıç, Hasan Aydın, İstnbul 2022, s. 189-190.

153
PELİN İSKENDER KILIÇ

eksiklikler giderilmeye çalışılmıştır9. Belediyelerin yetki ve görevleri, 13 Hazi-


ran 1854’te çıkarılan bir nizamname ile belirlenmiştir. Burada yol, kaldırım ya-
pım ve onarımı, çarşı, pazar ve esnafın kontrolü ile şehrin temizliği konusunda
düzenlemelere gidilmiştir10.
Tanzimat Döneminin önemli padişahlarından biri de Sultan Abdülazizdir
(1861-1876). Abdülaziz, bu dönemin reformlarını uygulamaya çalışan yenilikçi
bir padişahtır. Siyasî, askerî, ekonomi alanında meydana gelen bir takım geliş-
meler, sosyal ve kültürel alanda da kendisini göstermiştir. Bu gelişmeler, imar
faaliyetlerine de yansımıştır. Paris, Londra ve Viyana gibi batı başkentlerine gi-
den Tanzimat devri devlet adamları ile Sultan Abdülaziz’in 21 Haziran 1867 ta-
rihinde 47 gün sürecek Avrupa başkentlerini ziyareti, Osmanlı şehirlerinin ek-
sik yönlerinin ve sorunlarının daha görünür olmasında etkili olmuştur. Başta
İstanbul olmak üzere bu dönemde Anadolu’da da imar faaliyetlerine başlanmış-
tır. Trabzon vilayeti, biri Canik olmak üzere beş sancaktan oluşmaktaydı. Canik
Sancağı ise merkez kaza Samsun dahil olmak üzere on üç kazadan meydana ge-
liyordu. Bu kazalardan biri de Bafra kazasıdır11. Samsun’un bir liman şehri hü-
viyeti taşıması, kendisine bağlı olan kazaların başta Bafra ve Çarşamba olmak
üzere ekonomik yönden güçlü olması, nüfusunun artmasında etkili olmuştur.
Buna bağlı olarak imar faaliyetlerinde de bir takım gelişmeler meydana gelmiş-
tir. Binaların yanı sıra özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren önceki
dar sokak, cadde ve köprüler, yan yana birkaç araba ya da yaya geçecek şekilde
düzenlenmeye başlanmıştır. Bunun sonucunda yol ve bina nizamnameleri çıka-
rılmıştır. 1861 yılında çıkarılan nizamnameye göre devlet, mühendislerin ma-
aşlarını, amele reislerinin maaşlarını ve büyük caddelerin yapımı sırasında kul-
lanılacak teçhizat masraflarını karşılayacaktır. Geri kalan tüm harcamalar halk
tarafından karşılanacaktır12. Yine Sulta Abdülaziz döneminde 1863 yılında “Tu-
ruk ve Ebniye Nizamnamesi” çıkarılmıştır. Önce İstanbul’da, daha sonra ülke
genelinde uygulanmaya başlanmıştır. Kırk dokuz maddeden oluşan bu nizam-

9 Serbestoğlu, İbrahim, “Abdülaziz ve Teftiş: Ali Rıza Efendi’nin Canik Sancağı’nı Teftişi”, Sultan
Abdülaziz ve Dönemi Sempozyumu, Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Hayat Bildiriler, C. III, 2013 An-
kara, s. 205.
10 Yılmazçelik, İbrahim ve Erdem Sevim, “Sultan Abdülaziz Devrinde Balkanlar’da Karayolu Ula-

şım Ağındaki Çalışmalar”, Sultan Abdülaziz ve Dönemi Sempozyumu, Sosyo-Kültürel ve Ekonomik


Hayat Bildiriler, C. I, 2013 Ankara, s. 205.
11 Çadırcı, Musa, Tanzimat Sürecinde Türkiye Anadolu Kentleri, Ankara 2011, s. 86.
12 Yılmazçelik, İbrahim ve Erdem, Sevim, a.g.m, s. 212.

154
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ

namede imar faaliyetleriyle ilgili önemli düzenlemeler yer almaktadır. Bir böl-
gede yeni yapılacak her yapı için sokak genişliği ona göre düzenlenmiştir13. Bu-
nun yanı sıra kaldırımlar da düzgün hale getirilmiştir.1869 nizamnamesinde ise
yol yapımı ile ilgili tekrar düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre kazadan kazaya
yapılacak yollar üçüncü sınıf yollardır. Bu yollar kazadan büyük caddelere, is-
kelelere ve demiryollarına giden güzergâhlardır ve genişliği 4-5 arşın olacaktır.
Bu üçüncü sınıf yollar, 20 cm kalınlığında olacak ve çakıl veya kırma taş kulla-
nılacaktır. Yol çalışmaları, Mayıs ayı başlarında başlayıp, Ekim sonu veya Kasım
başlangıcında bitirilecektir. Cuma ve Pazar günleri tatildir. Müfettişler, Mayıs ve
Eylül aylarında kazalara giderek, komisyonlardan bilgi alabileceklerdir. Amele
reisleriyle de görüş alış-verişinde bulunarak, Müfettiş Defterlerini hazırlaya-
caklardır14.
1860-1865 Yılları Arasında Bafra’da Yapılan İmar Faaliyetleri
Samsun’un liman şehri olması nedeniyle buraya çeşitli devletlere ait ge-
milerin gelmesi, başta tütün olmak üzere yapılan ticarî faaliyetler, Kızılırmak ve
Yeşilırmak gibi önemli nehirleri ile Bafra ve Çarşamba ovaları gibi bereketli ara-
zisi, uygun iklim koşulları, son dönemlerde görülen yoğun Kırım ve Kafkas göç-
leri bölgenin stratejik önemini arttırmış, batılı devletlerin de dikkatini çekme-
siyle seyyah adı altında bölgeye çeşitli görevlerle araştırmacılar ve misyonerler
gönderilmiştir. 1840’lı yıllardan itibaren şehirde yabancı konsolosluklar kurul-
maya başlamıştır. Tarih boyunca mevcut olan bölgenin çok kültürlü yapısı ve
Tanzimat Fermanı ile birlikte meydana gelen gelişmeler, şehrin imar faaliyetle-
rine de yansımıştır.
Abdülaziz döneminde, Osmanlı ülkesinin her tarafının bayındır hale geti-
rilmesi için yoğun bir faaliyet başlatılmıştır. Bu dönemde Canik Sancağı’nda da
birçok imar faaliyeti mevcuttur. Sancağa bağlı kaza ve köylerde bulunan yollar,
köprüler, cami, mekteb ve çeşmeler tamir edilmiştir. İncelediğimiz 1860-1865
yılları arasında Canik sancağına bağlı olan Bafra kazası da tıpkı merkez kaza
Samsun gibi refah düzeyi yüksek, zengin bir yerleşim yeri idi. Mevcut mimari
eserlerin tahribat ve bozulmaları sonucu bakım ve onarımının yanı sıra zaman
içerisinde artan nüfus karşısında beliren ihtiyaç üzerine yeni yol, köprü ve bi-
nalar da yapılmıştır. Bunlar genel itibarıyla belgelerde Bafra ile Vezirköprü ara-
sında tanzim çalışmaları; devam eden kıyı yolu; padişah adına Bafra müdürü

13 Bkz. Kayra Kirpi, II. Abdülhamid Dönemi Ebniye Nizamnameleri, Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Türk Sanatı Anabilim Dalı, Basılmamıış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2020.
14 Yılmazçelik, İbrahim ve Erdem, Sevim, a.g.m, s.208-211.

155
PELİN İSKENDER KILIÇ

Şükrü Efendi tarafından yaptırılan çeşme; Bafra ile Samsun arasından akan ır-
mak üzerine yeniden bir taş köprünün inşası; meclis azası, hanedan-ı memleket
ve bölge ahalisinin gayretleriyle Boyabad ve Gerze kazalarına giden derbent ve
civarında bulunan kereste yollarının genişletme faaliyetleri; Bafra ile Kumcağız
arasında harap durumda olan taş köprünün tamiri; Tayyar Paşa Camii ile ona
bağlı olan yerlerin inşası ve Hükümet konağının tamiri olarak yer almaktadır.
Bu eserlerin tamir ve tanzimi dinen ve insanî yönden gerekli olan işlerden ol-
duğu belirtilerek, gösterilen gayretler takdire şayan bulunmuştur15.
Bu dönemde Anadolu canib-i yesarî müfettişi Rıza Efendidir. Rıza Efendi,
1816 yılında Bursa’da doğmuştur. 1861’de Mec1is-i Ali-i Tanzimat ve Mec1is-i
Müzayede-i İltizamat üyeliğine getirilmiştir. 1862’de Meclis-i Vâlâ üyeliğine
atanmıştır. 1853’te rütbe-i bâlâ, 1863’te ikinci rütbe Osmanî nişanı almıştır16.
Trabzon, Erzurum, Harput, Diyarbekir, Adana ve Maraş’ı içine alan Anadolu ca-
nib-i yesarî müfettişliğine getirilmiştir. 1863’te Canik Sancağı müfettişi olarak
atanmıştır. Müfettişlerin görevlerinden birisi de halkın refahı için yolları tamir
ettirip, Tarik nizamnamesini uygulatmaktır. Devletin, yol yapım malzemelerini
ve iaşeleri karşılamasıyla, müfettişler de maiyetlerindeki mühendislerle bir-
likte yolların inşa edilmesini sağlayarak, bu konuda halkın da gönüllü çalışma
desteğini almışlardır17. Bafra’da bu dönemde meydana gelen imar faaliyetleri
Rıza Efendi’nin gözetimi ve denetiminde meydana gelmiştir.
Camiler
Tayyar Mahmud Paşa Camii: Bugün Bafra’nın merkezinde yer almakta-
dır. Caminin 1801-1802 yılları arasında Tayyar Mahmud Paşa tarafından yaptı-
rıldığı belirtilmektedir18. 1863 yılında Bafra kazasında bazı hayrat ve müberra-
tın19 korunması ve tamiri sırasında bir muvakkithane20 ile kitap koymak için
dolapların yerleştirileceği kullanışlı bir kütüphanenin inşaası gerekli görülmüş-

15 BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54 (20 Cemaziyelevvel 1280 / 2 Kasım 1863).


16 Tural, Erkan, Bir Bürokrat ve Seyyah Gözüyle Canik (Samsun) Sancağı, Çağdaş Yerel Yönetimler,

C.17, S. 1, 2008, s. 76-77.


17 Serbestoğlu, İbrahim, a.g.m, s. 206-209.
18 Öztürk, Ayşe, Bafra’nın Kültür Tarihi ve Türkler, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019, s. 141.
19 Yol, çeşme gibi hayrat ve hasenat nevinde olan şeyler.
20 Muvakkithaneler, hem astronomi eğitimi veren hem de basit bir gözlemevi vazifesini gören

kurumlardı. İbadet vakitlerinin belirlenmesi amacı ile Emeviler döneminde (661-750) muvakkit-
haneler açılmış ve burada görev yapan kişilere muvakkit adı verilmiştir. Temel görevleri namaz
vakitlerini tespit etmektir. Tülay Zorlu, “Salnamelere Göre Doğu Karadeniz Bölgesi Muvakkitha-
neleri”, Belleten, C. LXXVIII, S.283, Ankara 2014, s. 908.

156
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ

tür. Padişahın emri ile kazadaki Tayyar Mahmud Paşa Camii nezdinde bir mu-
vakkithane ve ortasına fıskıyyeli bir havuz inşasına başlanmıştır. Masraflarının
adı geçen camii gelirinden karşılanması ve inşasının kasabaya yaraşır bir güzel-
likte yapılması hem hayırlı eserlerin arttırılması hem de maarifin geliştirilmesi
açısından önemli görülmüştür21. Daha sonrasında bitirilmesinin yakın oldu-
ğuna dair Bafra meclisinden yedi kıt’a mazbata gelmiştir. Bütün bu eserlerin bi-
tirilmesi için müdür, meclis azası, hanedan-ı memleket ve ahalinin bu gibi ko-
nularda gayret içinde olmaları hususu yazı ile kendilerine bildirilmiştir22.
Çilehane Cami: Bafra kazasındaki Çilehane Cami’nin bakımsız kalması
nedeniyle masrafları servet sahipleri tarafından karşılanmak üzere güzel bir şe-
kilde tamir edilip, minaresinin de yeniden inşa olunmasına karar verilmiştir23.
Kısa bir sürede tamir ve inşası tamamlanıp, kalan yerlerinin de beş-on güne ka-
dar bitirileceği belirtilmiştir24.
Köprü ve Yollar
XIX. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti’nde önemli bir ulaşım sorunu
mevcuttur. Çünkü mevcut ulaşım yolları artan ihtiyaca cevap vermemekte, var
olanlar da bakımsızlıktan harap ve yıkık durumdadır. Önemli şehir ve kazaların
arasındaki çoğu yol, yolcu, tüccarlar ve hayvanları açısından tehlikeli ve zorla-
yıcıdır. Abdülaziz döneminde yol ve geçitlerin yaptırılması ile ilgili olarak bir-
çok nizamname yayımlanmıştır. Bu nizamnameler hazırlanırken, Avrupa dev-
letlerinden daha ziyade de Fransa’dan örnek alınmıştır. Yol, köprü ve kanallar
yaptırılıp, onartılırken; malzemelerinin neler olacağı ve nereden temin edile-
ceği, masraflarının nereden karşılanacağı, kimlerin çalıştırılacağı, boyut ve
ebatlarının nasıl olacağı gibi birçok hususa bu nizamnamelerde değinilmiştir.
Bu dönemde özellikle tütün üretimi açısından önemli bir ticaret merkezi olan
Bafra’da üretilen ürünlerin nakledilmesi ve çevre kazalarla iletişim için ihtiaç
duyulan ulaşım ağlarının yapımı ve onarımı ile ilgili çalışmalar yapılmıştır.
Bafra ile Samsun arasında yer alan ve Kumcağız’dan akmakta olan ırmak
zaman zaman geçit vermediğinden buradan gelip-geçenler sıkıntı çekmektedir.
Bazen eşyaları da telef olmaktadır. Halkı bu gibi zararlardan kurtarmak ama-
cıyla masrafları servet sahibi kişiler tarafından karşılanmak üzere adı geçen
yere yeniden bir taş köprü inşası gerekli görülmüştür. Bu nedenle köprünün

21 BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54 (19 Rebiülahir 1280 / 3 Ekim 1863).


22 BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54 (3 Cemaziyelevvel 1280 / 16 Ekim 1863).
23 BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54 (19 Rebiülahir 1280 / 3 Ekim 1863).
24 BOA, İ.MVL. 518/23320 (16 Safer 1281 / 21 Temmuz 1864).

157
PELİN İSKENDER KILIÇ

yapımı için gerekli olan taşlar tedarik edilerek adı geçen yere nakl olunmuş ve
Cuma günü köprünün inşasına başlanmıştır25. Bafra ile Kumcağız arasındaki yol
üzerinde bulunan taş köprü de uzun zamandır yıkılmaya yüz tutmuş olduğun-
dan masrafları halk taraflarından karşılanarak inşa edilmiştir26.
Alaçam kazasında Yukarı Malkoç köyü yolunda bulunan derbent oldukça
taşlı ve tehlikeli bir yol olup, bu yol Boyabad kazasına ve Gerze kazası iskelele-
rine gitmektedir. Yolcular gidiş-gelişte zahmet ve zorluk çekmekte bazen de
hayvanları telef olmaktadır. Halkın buradan geçerken rahat etmesi için yolun
yapımına başlanmıştır. Bundan başka adı geçen köyün ve diğer köylerin kereste
yolunun yapılmasına da başlanmıştır. Ahalinin gayretiyle yolun yirmi-otuz
güne kadar bitirileceği belirtilmiştir27.
Bafra ile Gedegara28 arasında Kızılırmak kenarındaki kıyı yolu seng-is-
tane adıyla on sekiz kıt’a derbent olup, Bafra bu derbente sekiz saat ve bu der-
29

bentten Vezirköprü sınırına on saat mesafededir. Burası Vezirköprülü Fazıl


Mehmed Paşa’nın bundan iki yüz sene önce inşa ettirdiği derbent yolu olup, za-
man içerisinde harab olduğu için çok tehlikeli bir yer olmuştur. Buradan geçen
yolcuların hayvanları telef olduğundan bu yolun genişletilmesi için müteveffa
Hacı Paşa burayı yaptırmak istemiş ise de inşasını tamamlayamamıştır. Padi-
şah, halkın rahatı için yolun inşaası emrini vermiştir. Safer ayının on sekizinci
günü30 kaza müdürü Şakir Efendi bizzat kendisi adı geçen derbentte gitmiştir.
Halk, tam bir şevk ve memnuniyetle işe başlamıştır. Eskiden bir atlının güç geç-
tiği yol inşa edilirken, bazı yerlerden üç araba yan yana bazı yerlerden ise iki
araba yan yana geçecek genişlikte yapılmıştır. Bu yolun inşasına başlandığı, bu-
nun ileride büyük hayırlı bir eser olacağı belirtilmiştir31.
Bafra ile Vezirköprü arasındaki kıyı yol derbentinin yaptırılması için
amele sevk olunması düşünülmüştür. Fakat gemilerin uğrak yeri olması nede-
niyle öncelik Samsun derbentine verilerek, amaleler buraya sevk edildiğinden
şimdilik düşünülen kıyı yol derbentinin yapımı ertelenmiştir. Ancak Samsun
derbenti bitirildikten sonra Bafra ile Vezirköprü arasındaki kıyı yol derbentine
başlanılacaktır. Zaman zaman Samsun iskelesi bakımsızlıktan ihtiyaçlara cevap

25 BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54 (19 Rebiülahir 1280 / 3 Ekim 1863).


26 BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54 (20 Cemaziyelevvel 1280 / 2 Kasım 1863).
27 BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54 (21 Rebiülahir 1280 / 5 Ekim 1863).
28 Vezirköprüsü / Vezirköprü.
29 Taşlık, taşı çok olan yer.
30 15 Ağustos 1862
31 BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54 (27 Rebiülahir 1280 / 11 Ekim 1863).

158
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ

veremez duruma gelmiştir. İskelenin bakım ve onarım işi belediye meclisine bı-
rakılmış, hazine adına toplanılan vergiler, belediyeye bırakılarak iskele yeni-
lenme yoluna gidilmiştir32.
Bafra kazasında imar olunacak olan dükkânlar ve diğer imar faaliyetleri-
nin tamamlanması için ustaların gönderilmesine karar verilmiştir. Ayrıca yapıl-
makta olan Kızılırmak köprüsü bittiğinden kasabanın içine döşenecek olan kal-
dırımlar için yavaş yavaş buraya taş gönderilmeye başlanmış ve ustalar görev-
lendirilmiştir33.
Müfettişin göstermiş olduğu büyük gayretler sonucunda imar faaliyetle-
rinin iyi bir şekilde bitirilmesine elden geldiği kadar çaba ve gayret gösterilmiş-
tir. Ancak zaman zaman bir takım usulsüzlüklerle ilgili olarak tartışmalar mey-
dana gelmektedir. Buna dair gizli ve titiz araştırmalar sonucunda bunun asılsız
olduğu ve bütün rüesa ve heyet-i meclis tarafından tam bir ittifakla müfettişin
sadakatle memuriyetini yerine getirdiği sonucuna varmışlardır34. Bundan
başka rüşvet alındığına dair meydana gelen söylentiler asla ciddi olmayıp ancak
kötü niyetli kişilerin suistimalleri olduğu ifade edilmiştir35.
Bafra kazasında iki ay önce inşaasına başlanılan Kızılırmak köprüsü biti-
rilmiştir. Aynı şekilde Kumcağız mevkiinde akan Engiz Irmağı’nın üzerinde bir
seneden fazla inşaası devam eden taş köprü de mükemmel ve sağlam bir şekilde
tamamlanmıştır. Bayındırlık işlerine son derece gayret edildiği ve imarı devam
edenlerin bittikçe birbir duyurulacağı belirtilmiştir36.
Hükümet Konağı
Hacı Ahmed Paşa’nın hamamı civarında meydana gelen yıkım üzerine ka-
sap dükkanı yapılmak üzere yirmi arşın uzunluğu ve altı arşın genişliği bulunan

32 Çadırcı, a.g.e., s. 96.


33 BOA, İ.MVL. 518/23320 (16 Safer 1281 / 9 Temmuz 1280 / 21 Temmuz 1864).
34 Rıza Paşa, teftiş görevi sırasında yolsuzluklara karşı önlemler alma yoluna giderek, denetleme

komisyonları meydana getirmiştir. Özellikle devlet hazinesini doğrudan ilgilendiren vergi konusu
önemli bir sorun teşkil etmekteydi. Konuyla ilgili olarak çözümler getirilmeye çalışıldıysa da bun-
ların önüne tamamen geçmek mümkün olmamıştır. Örneğin Bafra Kaza Meclisi’nde bir takım yol-
suzlukların olduğuna dair söylentiler ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine bazı incelemeler yaptırmış,
yolsuzluk tespit edilerek, buna karışan üyelerin görevlerine son verilmiş ve yerlerine yeni azalar
atanmıştır. Ayrıca Rıza Paşa, göçler sonucu kentlerin nüfusunun artmasıyla birlikte meydana ge-
len bir takım problemlerden de raporlarında bahsetmiştir. Bilhassa Kafkas göçleri sonucu Canik
Sancağı’nın nüfusunun arttığını ve buna paralel olarak halkın bazı ihtiyaçlarını karşılamada so-
runlar yaşandığını belirtir. Bunun sonucu olarak okul, cami, köprü, çeşme, yol, kaldırım, çarşı gibi
bayındırlık çalışmalarına ve inşaatlarına ağırlık verilerek bunlar için kaynak arayışına gidilmiştir.
Bkz. Erkan Tural, Bir Bürokrat ve Seyyah Gözüyle Canik (Samsun) Sancağı, Çağdaş Yerel Yönetim-
ler, C.17, S. 1, 2008, s. 77-78-79.
35 BOA, İ.MVL. 518/23320 (16 Safer 1281 / 21 Temmuz 1864).
36 BOA, İ.MVL. 518/23320 (16 Safer 1281 / 21 Temmuz 1864).

159
PELİN İSKENDER KILIÇ

yer, müzayede sırasında üç bin beş yüz yetmiş guruşa ve sahipsiz olarak Kızılır-
mak’da bulunup satılan bir aded kayık dörtyüz on guruşa satılarak toplam üç
bin dokuzyüz seksen guruş bedel elde edilmiştir. Bu bedelin müdür konağının
tamir masrafına sarf olunması için bir yazı ile talepte bulunulmuştur. Bafra mü-
dürünün gayretli çalışmaları bilinmektedir. Bütün bu düzenlemeler, müfettiş
nezaretinde ve büyük bir özenle yerine getirilmiştir. Bu nedenle müdür konağı-
nın, elde edilen gelirden tamiri uygun görülmüştür37.
Çeşme
Osmanlı Devleti döneminde çeşme, en fazla yapılan hayratlar içinde yer
almaktadır. Mahalle çeşmeleri, meydanlarda ve çarşılarda yer alan çeşmeler,
yolda gelip-geçenlerin kullanmaları için yapılan çeşmeler, külliyelerin bünye-
sinde ve cami avlularında bulunan çeşmeler ve şadırvanlar hem dinî hem sosyal
hem de mimarî açıdan büyük önem arzetmektedir. Ayrıca diğer büyük boyutlu
hayratlara göre daha az masraflı oldukları için Anadolu coğrafyasında oldukça
sık rastlanmaktadır.
Bafra’da, inşa edilmekte olan kıyı yolu derbentinin ortasında lezzetli bir
su ortaya çıkınca, padişah adına masrafları kaza müdürü rikab-ı şahane kapu-
cubaşılarından Şükrü Efendi tarafından karşılanmak üzere bir çeşme inşa olun-
mak üzere gereken taşların tedarikine başlanmıştır38. Ardından 26 Kasım 1863
tarihli arîza ile yapımı için izin istenmiş ve 28 Aralık 1683 tarihli ferman ile ya-
pımına izin verilmiştir. Bafra kazasıyla Amasya sancağına bağlanan Vezirköprü
arasındaki mevcut kıyı yolunda Bafra müdürü Şükrü Efendi tarafından inşaa
edilen çeşme mükemmel bir şekilde inşa olunmuştur. Dersaadette tanzim edi-
lip, getirilen padişah tuğrası çeşmenin üzerine konulmuştur39. Çeşmeden akan
hoş ve tatlı su gelip geçen yolcular tarafından içilerek, gece-gündüz padişaha
dua edildiği belirtilmektedir40.
Bafra ve Alaçam kazaları Müdürü Şükrü Efendi, Bafra’ya geldiği günden
beri hayırlı eserler yaparak, imar faaliyetlerine aralıksız ve büyük bir gayretle

37 BOA, İ.MVL. 518/23320 (16 Safer 1281 / 21 Temmuz 1864).


38 BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54 (23 Rebiülahir 1280 / 7 Ekim 1863).
39 Çağdaşı batılı devletlerde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de devletin gücünü ve padişahın

meşru varlığını görünür kılmak için binalar, büyük boyutlarda inşa edilmiş ve cephelerinde çeşitli
simgeler kullanılmıştır. Bilhassa Abdülaziz devrinde ilk kez tuğra, zırh, miğfer, tabanca ve tüfek
motifleri çeşitli yapılarda görülmeye başlamıştır. Bkz. Emine Kırıkcı, “Abdülaziz Döneminde Mi-
marlık ve Bu Dönemde İstanbul’da İnşa Edilen Yapılardaki Devlet Simgeleri”, Sultan Abdülaziz ve
Dönemi Sempozyumu, Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Hayat Bildiriler, C. I, 2013 Ankara, s. 99.
40 BOA, İ.MVL. 518/23320 (23 Zilkade 1280 / 30 Nisan 1864).

160
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ

devam etmiştir. Göstermiş olduğu bu gayretlerden dolayı kendisine sahip ol-


duğu rikab-ı hümayun kapıcıbaşılığı rütbesine ek olarak ıstabl-ı amire41 müdür-
lüğü de verilmesi veya liyakat sahibi olduğundan dolayı beşinci rütbeden bir
kıt’a nişan-ı zişan ihsanıyla taltif edilmesi talebinde bulunulmuştur42. Daha son-
raki Bafra Müdürü Ahmed Bey de, bu düzenleme ve iyileştirme çalışmalarında
büyük gayret ve öz verili bir şekilde çalışmıştır. Bu nedenle kendisine bir kıt’a
takdirname verilmesi uygun görülmüştür. Çünkü yapılan köprülerin inşaası ile
çeşmenin yapımı ve faaliyete sokulması memleketin bayındırlığı ile ilgili olarak
bir zorunluluk ve övünç meselesidir.43.

Sonuç
Tanzimat’ın ilanından başlayarak geçen süre içerisinde devlet ve memle-
ket idaresi alanında önemli birçok değişiklik meydana gelmiştir. Bu dönemde
Osmanlı Devleti, bir taraftan yüzyılların getirdiği geleneksel kültürel özellikle-
rini korurken bir taraftan da çağdaşı batılı devletlerde meydana gelen gelişme-
leri takip edip, uygulamaya koymuştur. O nedenle Sultan Abdülaziz dönemi,
Tanzimat reformlarının uygulamaya konulup, devletin devamını sağlayarak da-
ğılmasını önlemek amacıyla her alanda yapılan ıslahatların yoğun olduğu bir
dönemdir. Bu gelişme ve değişiklikler mahalli idarelere de yansımıştır. Yönetim
birimlerinde yer alan meclisler, 1860’larda varlıklarını ve fonksiyonlarını, de-
ğiştirip geliştirerek devam ettirmişlerdir. Vilayet Nizamnameleri çıkartılarak,
vilayet idaresi başta olmak üzere birçok sahada ıslahat çalışmaları yapılmıştır.
Çeşitli görevliler ve müfettişler gönderilerek, Tanzimat reformlarının ve çıkarı-
lan nizamnamelerin uygulanıp uygulanmadığı takip edilerek gereken önlemler
alınmıştır. Avrupa seyahati sonrasında, batı şehirlerindeki gelişmeler ve şehir
düzeninden etkilenen Abdülaziz, İstanbul’un mimari görüntüsünü değiştirmek
amacıyla birçok mimari eser yaptırdığı gibi bazılarını da yenileme ve düzen-
leme yoluna gitmiştir. Bu dönemde önemli bazı kurum ve kuruluşlar hizmete
girmiştir. Taşrada ise önemli ticaret merkezleri arasına yeni yollar inşa edilmiş,
var olanlar çağın ihtiyaçları doğrultusunda yenilenip genişletilmiştir. Köprüler,
limanlar onarılmış, demiryolları yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır.
Meydana gelen bu gelişmeler önemli bir ticaret merkezi olan Samsun
Sancağı’nda yer alan kazalara da yansımıştı. 1860-1865 yılları arasında beş yıl-
lık bir süre de Bafra’da imar alanında önemli faaliyetler meydana gelmiştir.

41 Padişah sarayının ahırı.


42 BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54 (3 Cemaziyelevvel 1280 / 16 Ekim 1863).
43 BOA, İ.MVL. 518/23320 (3 Cemaziyelevvel 1281 / 4 Ekim 1864).

161
PELİN İSKENDER KILIÇ

Bunların bir kısmının masrafları devlet tarafından karşılanıp, çeşitli mühendis


ve ameleler görevlendirilirken bir kısmının masrafları da bölgedeki servet sa-
hibi kişiler tarafından karşılanıp, halk gönüllü olarak inşaat faliyetlerinde özel-
likle de yol yapımında çalışmıştır. İncelediğimiz dönemde Bafra’da Kızılırmak
üzerine yapılan büyük ahşap köprü ile Kumcağız’da Engiz Irmağı’na yaptırıl-
makta olan kargir köprü bitirilmiştir. Kızılırmak Köprüsü’nde çalışan amelenin
kasaba içine döşenecek kaldırımlarda istihdamına karar verilerek, kasabaya
kaldırımlar yaptırılmıştır. Bafra’da kasap dükkânı yapılmak üzere müzayede ile
satılan yer ile Kızılırmak’ta sahipsiz olarak bulunup satılan bir adet kayık bedeli
olan toplam üçbin dokuz yüz seksen guruş, önemli bir ticaret merkezi olan
Bafra’nın bakımsız durumdaki müdür konağının tamiri için harcanmıştır. Kasa-
badaki Çilehane Cami’nin tamiri tamamlanmış, Tayyar Mahmud Paşa Camii’ne
de bir kütüphane, bir muvakkithane ve ortasına fıskıyyeli bir havuz inşa edil-
miştir. Çarşıların düzenlenmesine önem verilip, kasabanın içine yapılacak olan
çeşme için suyun çıkarılıp, düzenlenmesi yapılmış ve bitirilmiştir. Aynı şekilde
Bafra kasabasıyla Amasya Sancağı’na bağlı Vezirköprü arasındaki mevcut kıyı
yolunda bir önceki müdür Şükrü Efendi tarafından padişah adına inşa olunan
çeşme de tamamlanmıştır. Bafra Kazası’nda yapılan bütün bu bayındırlık hiz-
metleri Anadolu canib-i yesari müfettişi Rıza Efendi’nin gözetimi altında yapıl-
mıştır.

162
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ

KAYNAKLAR
Arşiv Kaynakları
BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54
BOA, İ.MVL. 518/23320
Araştırma ve İnceleme Eserler
Bayraktar, M. Sami, Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserleri, Atatürk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi,
Erzurum 2005.
Çadırcı, Musa, Tanzimat Sürecinde Türkiye Anadolu Kentleri, Ankara 2011.
Flottwell, Hermann von, Aus dem Stromgebiet des Kızılırmak (Halys). Ergebnisse der
Forschungsreise der Premierleutnants v. Prittwitz und Gaffron vom Anhaltisc-
hen Infanterie-Regiment Nr. 93 und v. Flottwell vom Grenadier-Regiment Kronp-
rinz Friedrich Wilhelm (2. Schlesisches) Nr. 11 vom 1. Juli bis 1. Oktober 1893.
Gotha: Justus Perthes.
Günday, Rıfat ve Atmaca, Hasan, “XIX. yüzyılda Doğu Karadeniz’e gelen Fransız Seyyah
ve Araştırmacılar”, Seyyahların Diliyle 19. Yüzyılda Doğu Karadeniz, Editörler: Ay-
şegül Kuş, Pelin İskender Kılıç, Hasan Aydın, İstnbul 2022.
Hamilton, W. John, Küçük Asya, Çev: Kasım Toraman, Ankara 2013.
Keçeligil, Hülya, Prof. Dr. Kiepert’in Komutasında Ajan Prittwitz ve Prusyalı Teğmen
Marcker Kannenberg’in 1893 Kızılırmak Havzası Raporları, Yüksek Lisans Tezi,
Samsun 2018.
Kırca, Çiğdem ve İskender Kılıç, Pelin, “XIX. yüzyılda Doğu Karadeniz’e gelen Alman Sey-
yah ve Araştırmacılar”, Seyyahların Diliyle 19. Yüzyılda Doğu Karadeniz, Editör-
ler: Ayşegül Kuş, Pelin İskender Kılıç, Hasan Aydın, İstnbul 2022, s. 57-63.
Emine Kırıkcı, “Abdülaziz Döneminde Mimarlık ve Bu Dönemde İstanbul’da İnşa Edilen
Yapılardaki Devlet Simgeleri”, Sultan Abdülaziz ve Dönemi Sempozyumu, Sosyo-
Kültürel ve Ekonomik Hayat Bildiriler, C. I, 2013 Ankara
Kirpi, Kayra, II. Abdülhamid Dönemi Ebniye Nizamnameleri, Marmara Üniversitesi Tür-
kiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Sanatı Anabilim Dalı, Basılmamıış Yüksek Li-
sans Tezi, İstanbul 2020.
Kuş, Ayşegül, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında W. J. Hamilton’a göre Samsun ve Çevresi”, Pa-
mukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sergisi, S. 18, 2014, s. 1-10.
Maercker, Georg Ludwig Rudolf, “Beiträge zur Erforschung Klein-Asiens”, In: Zeitschrift
der Gesellschaft für Erdkunde zu Berlin 34, 1899.
Öztürk, Ayşe, Bafra’nın Kültür Tarihi ve Türkler, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun
2019.
Serbestoğlu, İbrahim, “Abdülaziz ve Teftiş: Ali Rıza Efendi’nin Canik Sancağı’nı Teftişi”,
Sultan Abdülaziz ve Dönemi Sempozyumu, Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Hayat Bil-
diriler, C. III, 2013 Ankara.

163
PELİN İSKENDER KILIÇ

Tural, Erkan, Bir Bürokrat ve Seyyah Gözüyle Canik (Samsun) Sancağı, Çağdaş Yerel Yö-
netimler, C.17, S. 1, 2008.
Yılmazçelik, İbrahim, Erdem Sevim, “Sultan Abdülaziz Devrinde Balkanlar’da Karayolu
Ulaşım Ağındaki Çalışmalar”, Sultan Abdülaziz ve Dönemi Sempozyumu, Sosyo-
Kültürel ve Ekonomik Hayat Bildiriler, C. I, 2013 Ankara.
Zillioğlu, Mehmet, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. I. Sadeleştirenler: Tevfik Temelkuran,
Necati Aktaş, Mümin Çevik, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1966.
Zorlu, Tülay, “Salnamelere Göre Doğu Karadeniz Bölgesi Muvakkithaneleri”, Belleten, C.
LXXVIII, S.283, Ankara 2014.

164
1880 - Bafra Tayyar Paşa Camii Minaresinden Çekilmiş Gözüken Sokak Tenekeciler
Arastası Belediyenin Önünden Beşyol Caddesine Gidilen Yol. Ortada İki Katlı Bina Ünlü
Taşpetek Kahvesi

165
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI
ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

Doç. Dr. Fatma UYGUR1

GİRİŞ
24 Ağustos 1854 tarihinde, Osmanlı Devleti, İngiltere ve Fransa’nın kredi
açma konusundaki baskı veya telkinlerini kabul ederek ilk borç anlaşmasını im-
zalamıştır. Bu durum Osmanlı malî tarihinde dış borçlanma dönemini başlatmış
ancak borçları karşılamadığı gibi 27 Haziran 1855’te ikinci bir borçlanmaya gi-
dilmiştir. Önce vergiler ve gümrük gelirleri bu iki borca teminat olarak gösteril-
miş, sonra 1874’e kadar on beş dış borç anlaşması daha imzalanmıştır. Alınan
borç paraların yalnızca küçük bir kısmı yatırıma giderken büyük kısmı bütçe
açığını kapatmak amacıyla cari harcamalar için kullanılmıştır. Dolayısıyla her
dış borç alışta, devlet, temel gelir kaynaklarını teminat olarak göstermek zo-
runda kalmıştır2.
Osmanlı Devleti’nin iktisadî ve siyasî geleceğini ipotek altına alan bu is-
tikraz dönemi, maliyenin iflasıyla neticelenmiştir. 1875’de dönemin devlet
adamları bir takım kararnamelerle borçluların pek hoşuna gitmeyen ödeme ka-
rarları almışlar. Tahvil ile ödeme kararı alınınmış fakat tahvil ödeme faizleri uy-
gulanamadan başka çözüm yolları aranmıştır3. İngiliz, Fransız alacaklılardan
temsilciler seçilmesi yoluna gidilmiştir fakat onlar da kendi aralarında uzun
süre anlaşamamıştır. Bu süreçte araya büyük bir hezimetle neticelenen 93

1 Ankara Üniversitesi
2 Cevdet Küçük- Tevfik Ertüzün, Düyûn-ı Umûmiyye, TDV İslâm Ansiklopedisi, 10. cilt, s.1994, s.
59.
3 1913 yılında yeni anlaşma söz konusudur, Istanboul, 1913-09-12; Fransa'da akdedilen 1913

senesi istikrazı hakkında Maliye eski Nazırı Cavid Bey ile teati edilen muhaberat. (Memalik-i Os-
maniye'de şimendüferler imtiyazı. Reji inhisarının temdid-i müddeti. Fransız Postahaneleri-
Fransız müesseseleri vs.) (Maliye; İstikrazlar). BOA HR.İD 210-3 (1) Belge Tarihi: M-12-03-1913.

167
FATMA UYGUR

Harbi (Osmanlı-Rus Harbi) patlak vermiş ve Osmanlı Devletinin borç sarmalını


daha da karmaşık hale getirmiştir4.
Nihayet 1 Ekim 1878 tarihinde, Sadrazam başkanlığında aralarında
Crédit Lyonais Müdürü Mercet’in de olduğu bir komisyon kurulmuştur5. Tespit
edilen gelirlerden bir bütçe yapacak ve düzenli olarak borçların ödenmesini
sağlayacak olan bu komisyon “Rüsûm-ı Sitte İdaresi’ni kurarak müskirat, pul, İs-
tanbul ve civarı deniz ürünleri rüsûmu, İstanbul, Edirne, Samsun ve Bursa ipek
öşrü, tömbeki ve tütün inhisarından oluşan bu altı gelir kaynağını işletecekti”6.
Yaklaşık altı bin çalışanıyla iyi sonuçlar alınınca Avrupalı alacaklılar başka ge-
lirlerle beraber idareyi kendi uhdelerine almak istemişler ve İstanbul’a temsil-
ciler göndererek müzakerelere başlamışlardır. Alınan kararlar, (28 Muharrem
1299) 1881 Muharrem Nizamnamesiyle malî çevrelere ilan edilmiştir. İngiliz,
Fransız, Alman, Avusturyalı, İtalyan ve Hollandalı birer üyeden müteşekkil
Düyûn-ı Umûmiyye-i Osmâniyye İdare Meclisi adıyla bir meclis kurulmuştur. Ka-
rarnameye göre meclisin başkanlığı, Fransız ve İngiliz temsilcilerine ait olup
her beş yılda bir nöbetleşe yürüteceklerdir7.
Düyûn-ı Umûmiyye İdaresine Tahsis edilen Vergiler
Kuruluşu ve yetkileri bakımından eleştirilen Genel Borçlar İdaresi8 mil-
letler arası resmi bir idare olmayıp Avrupalı alacaklılarla yapılan bir borç
ödeme sözleşmesidir. İstanbul baş merkez olmak üzere ona bağlı çeşitli bölge-
lerde şubeler yani müdürlükler açılmıştır. Bu idareye tütün üretimi ve tahsilatı
için apayrı bir idare daha kurulacaktır9. Nizamname/Kararnâmeye göre,
Düyûn-ı Umûmiyye her türlü tütün vergilerini 27 Mayıs 1883’te kurulan Müşte-
rek’ül menfaa Reji Şirketi (la Régie Cointéressée des Tabacs de l'Empire Otto-
man)’ne devretmiştir10. Dolayısıyla tütünün üretimi, toplanması, işlenmesi ve

4 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Islahat Fermanı Devri 1861-1876, Türk Tarih Kurumu, Cilt VII,
Ankara 2011, s. 237, 348.
5 1874’de Osmanlıda şube açan Crédit Lyonais, günümüze kadar faaliyeti devam eden bankacılık

piyasasına hâkim Fransız bankasıdır. Erol Ortabağ, Osmanlı İmparatorluğu’nda Bankacılığın Geli-
şimi ve Regülasyon, İstanbul 2018, s. 59, 301.
6 Cevdet Küçük, Tevfik Ertüzün, “Düyûn-I Umûmiyye” TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1994, C.

10, s. 58-62.
7 Küçük, a.g.m, s. 60.
8 Bu kurum Osmanlı maliyesini geliştirmiş ve çok donanımlı maliyecilerin yetişmesini sağlamış-

tır. Son devir aydın tabakadan ittihatçıların maliye nazırı Cavit Bey üst düzey bir maliyecidir. İlber
Ortaylı, İmparatorluğun En uzun Yüzyılı, Timaş Yayınları, İstanbul 2011, s. 149.
9 Empire ottoman, Décret rendu le 28 mouharrem 1299 (soit le 8/20 décembre 1881) réglant le

service de la dette publique consolidée de l'empire ottoman, Constantinople, 1881, s.10.


10 Empire ottoman, Décret, a.g.e.,s. 1.

168
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE

hatta satışı Reji şirketine otuz yıllığına verilen bir imtiyazla karara bağlanmıştır.
Daha sonraki süreçte bu imtiyaz, 1928 yılına kadar uzatılmıştır. Şirket, her yıl
toplam 750.000 Osmanlı lirası Düyûn-ı Umûmiyye’ye ödemek zorundadır.11
“Reji idaresi yurt sathına yayılan teşkilâtı, memurları ve sayıları 1112’ye ulaşan
kolcuları ile âdeta devlet içinde devlet durumuna geldi”12.
Muharrem Kararnamesinde Samsun bölgesinden Bafra’nın adı, Dohan
Pazar Mahalli, Bafra, Çarşamba, Terme, Ünye, Fatsa şehirleriyle beraber Trab-
zon Müdürlüğü ya da yönetimi altında geçmektedir13. Kısaca Reji denilen, “Os-
manlı tütün tekelini elinde bulunduran Reji Şirketi, kâr amacıyla ülkeye gelmiş
çok uluslu bir yabancı sermaye yatırımıdır.”14 Şirkette çalışanların çoğu Osmanlı
vatandaşı olmak üzere beş binden fazladır15. Bu Reji idaresi, Osmanlı toprakla-
rında köylülerin ürettiği tütünü en düşük fiyata almaya çalışmış, üretici ise ta-
biatıyla malını yüksek fiyata satmak istemiştir.
Tütün ve Reji İdaresi
Bilimsel adı Nicotiana tabacum olan tütün bitkisinin, nikotin maddesinin
adı, Catherine de Medici (1519-1589)’nin oğlunun migrenini tedavi etmek için
Fransız sarayına getiren Lizbon’daki Fransız büyükelçisi Jean Nicot (1530-
1600)’a atfedilmiştir. Tabacum kelimesinin ise Kristof Kolomb’un Amerika’yı
(1492) keşfettiğinde, Haiti ve Küba sakinlerinin içtiği kıvrılmış yaprakları belir-
ten arawak kelimesinden geldiği tezi kabul görmüştür16. Genellikle muhtelif sa-
vaşlar yoluyla bütün Avrupa’ya yayılan tütün Osmanlı topraklarına Cenevizli
tüccarlar tarafından XVI. yüzyılın sonlarında getirilmiştir. Bu bitki, önceleri
Maya ve Aztek toplumlarında rahipler tarafından ibadetlerde kullanılmış, Av-
rupa’da özellikle İspanya, Portekiz ve Brezilya üzerinden Fransa’ya girmiştir.

11 Düyûn-ı Umûmiyye şirketin ortaklarına % 8'lik bir kâr garantisi vermiştir. Bedri Gürsoy, “100.
Yılında Düyunu Umumiye İdaresi Üzerinde Bir Değerlendirme” İstanbul Üniversitesi İktisat Fakül-
tesi Ord. Prof. Şükrü Baban'a Armağan, İstanbul 1984, s. 40.
12 Küçük, a.g.m. s. 60; Düyun-ı Umumiye Komisyonu adına devletin gelir kaynakları, tekel, reji

idaresi ve vergiler hakkında yapılan konuşmanın Fransızca metni. BOA HR.SYS. 2942 – 70, M-31-
12-1881.
13 Empire ottoman, Décret …, age. s. 34.
14 Melda Y. Öztürk, Nuray E. Keskin, “Tütün Sektöründe Yabancı Yatırım: Reji Deneyimi Işığında

Bugünü Anlamak”, Çalışma ve Toplum Dergisi, 2013/2, s. 93.


15 Reji talimatının, Fransız Konsolosluğu çalışanlarını ne kadar kapsadığına dair belge. BOA

HR.HMŞ.İŞO 5 -25 (4) Belge Tarihi: R-17-07-1327.


16 Bère, Frédéric, Les Tabacs, Paris,1895, s. 3; Filiz, Dığıroğlu, Memalik-i Osmaniye Duhanları Müş-

terekü’l- Menfaa Reji Şirketi. Trabzon Reji İdaresi (1883-1914), İstanbul, 2007, s. 15.

169
FATMA UYGUR

Saraya sunulduğu için Kraliçe otu adını da alarak topluma ilk önce bazı hasta-
lıklara iyi gelen bir tür şifa veren ilaç olarak tanıtılmıştır17. Daha sonra keyif ve-
rici ve alışkanlık yapıcı18 bu madde ülke topraklarında önce içicilikle başlamış
olsa da zamanla Balkanlarda Makedonya ve civar bölgelerde, Anadolu’da Sam-
sun, Bafra gibi yerlerde de üretimine başlanmıştır. Tütün kullanımının günah
olup olmadığı tartışılmasına, zaman zaman ekimi ve içiminin yasaklanmasına19
rağmen kısa sürede Türk tütünü veya şark tütünü olarak kalitesiyle öne çıkmayı
başarmıştır. Fransız Coğrafi Denizcilik ve Sömürge Yayıncılık Şirketi’nin yayın-
ladığı bültenlerde Türk tütünleri Doğu’nun mükemmel tütünleri olarak görül-
müş ve bu ürünler pazarlarda büyük yer tutmuştur20.
Fransız seyyahlara göre tütün içimi, aristokratların tercihi pipoyla başla-
mış daha sonra halkın çoğunluğu tarafından puro kullanılmıştır. Arada enfiye
ile devam eden süreç sigaraya evirilince daha da yaygınlaşmıştır. Zamanla kali-
teli tütün arayışı sektörde en önemli mesele haline gelmiştir. 1863’lerde
Fransa’da yayımlanan, La Science pittoresque’de, İstanbul’da açılan bir fuarda
Bafra tütünü kalitesiyle öne çıkmıştır21. Okuyucularına İstanbul seyahatini an-
latan Timouthé Coutet adlı yazar Osmanlı topraklarında tütünün toplanması,

17 Bère, age., s. 1.
18 1873 yılında İstanbul’a gelen ve gözlemlerini, Bir Fantazistin Seyahati adlı seyahatnamesinde
kaleme alan Albert Millaud, Türklerin tütüne tutu diye adlandırdıklarını yazmıştır. Buna göre;
“Türkler sabah kalkınca ilk iş olarak yiyecek gibi gördükleri sigarayı içmektedirler. Günde 40 para
harcayan Türkler bunun 10 paraya ekmek, 10 paraya karpuz ve 20 paraya tütün alıyorlar. Doğu
tütününün yumuşak lezzetiyle ve dumanıyla gözlerini kapatıp mest olup kendilerinden geçiyor-
lar. Sabah ilk işleri sigara olup yatarken de son işleri yine tütün. Ramazanda 40 gün oruç tutuyor-
lar iftara on beş dakika kala yere çömelmiş bir vaziyette iftar için top patlamasını beklerken he-
men bir sigara hazırlayıp bekliyorlar. Top patlar patlamaz sigarayla oruç açacaklar. Bizler küçük
bir ekmek parçasıyla açlığımızı yatıştırırız, fakat Türklerin midesi dumanla mutlu oluyor.” Seyya-
hın verdiği bir başka örnek hamallar hakkındadır. Buna göre bir günde 5 veya 6 frank kazanan
bir hamal ekmek ve yiyecekten daha fazla tütün almaktadır. Çok iyi para kazanan hamallar daha
sonra toprak satın alıp hamallığı bırakmaktadır. Halkın kaçak tütün içmeye çalıştığını devletin bu
konuda tekel oluşturduğunu da anlatan Albert Millaud, Türklerin Tütüne olan tiryakiliği karşı-
sında çok şaşırmıştır. Albert Millaud, Voyage d’un Fantaisiste, Michèle Lévy Frères, Paris 1873, s.
292-293.
19 Tütün ilk kez 1609’da I. Ahmet “vakit öldürdüğü” gerekçesiyle ilk kez tütüne yasak getirdi. Ya-

saklar konjonktüre göre gevşeyip sertleşmiştir. 1610-1620 yıllarında ve 1634 yılında IV. Mu-
rad’ın meşhur yasaklarında tütün de önemli bir yer tutmuştur.
20 La Constitution: Journal français, quotidien, politique, commercial, financier (4 Aralık 1908);

Guillaume Capus, Le tabac Rendement et prix de revient Fabrication Production Action physiolo-
gique Régimes fiscaux, usages, Tome III, Société d'éditions géographiques, maritimes et colonia-
les, Paris,1930, s. 127.
21 La Science pittoresque, journal hebdomadaire, 1863-04-03, s. 578.

170
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE

kurutulması ve ambarlanması hakkında bilgiler vermiştir. Buna göre, fuarda se-


kiz bölgeden gelen tütün sergilenmiştir: Türkiye’nin Avrupa toprakları Selanik,
Edirne ve Yanya; Trabzon, İzmir, Bursa (Hüdavendigar); Asya topraklarında ise
Sayda, Halep ve Suriye’de yetişen tütün hakkında bilgi vermiştir. Adı geçen böl-
gelerden numune olarak gelen tütünler, fiyat ve kalite bakımından geniş bir yel-
paze sunmuştur. Bu bölgelerde yetişen tütünlerden daha kaliteli olarak Bafra
ile Samsun tütünü geniş ve büyük yapraklarıyla okuyucuya takdim edilmiştir22.
Oldukça zahmetli aşamalardan geçen tütün üretimi bölge insanının en önemli
gelir kaynağı olmuştur.
Türün bitkisi zamanla sadece bölgenin değil devletin de önemli gelirle-
rinden biri haline gelmiştir. Osmanlı borç idaresi genel sekreteri (1890-1895),
Paris Coğrafya Kurumu üyesi Fransız oryantalist ve coğrafyacı Vital Casimir Cu-
inet, Türkiye’nin Asya’sı (La Turquie d'Asie)’si adlı çalışmasında, Samsun San-
cağı başlığı altında Bafra’nın sosyo-ekonomik durumunu istatistiksel verilerle
gösterirken buna dikkat çekmiştir23. Ayrıca Vadala’nın Samsun hakkında yaz-
dıkları da bu durumu teyit etmektedir24.
Fransız kırtasiye ve kâğıt endüstrisi monitörü25, Fransa’daki kâğıt ve kar-
ton üreticileri sendikasının resmi organı olarak Bafra tütünü hakkında resmi
rakamları söyle vermiştir:

“Eskişehir’de tüketilen tüm sigara kâğıtları İstanbul’dan geliyor. Bu mün-


hasıran ithal edilen kâğıdın 60 ila 90 taneli kutularda kapalı defterlerden
oluşmaktadır. Sigara kâğıdının yüksek tüketiminin yanı sıra sahipleri ara-
sındaki rekabet markaları ürünlerini satabilmek için çarelere başvurmaya
yöneltti. Böylece fiyatı ödenen en iyi ürünün prim/bonus olarak bir
“Kâğıthane” markasını bizlere sunmuştur. “Dubara” markasını temsil
eden bir kutu da sunulmaktadır. Bir tavla oyunu; piyonların yanı sıra zar-
ları da içerir. Bu kutu en az 60 ila 80 para değerinde olmalıdır.”

22 La Science pittoresque, s. 578; Propaganda yapmak için Fransızca günlük "Revue de Orient"
namıyla bir gazete çıkarmak isteyen Reji Müdüriyeti memurlarından Leonidi veled-i Dimosti Yor-
yadis Efendi'ye ruhsat verilmesi dahi söz konusu olmuştur. (BOA) ZB 25-24, Belge Tarihi: R-24-
06-1324.
23 Vital Cuinet, La Turquie d'Asie Géographie Administrative İstatistique Descriptive Et Raisonnée

De Chaque Province De L'Asie Mineure, Tome I, Ernest Leroux, 1892, s. 87; Bulletin du Comité
des travaux historiques et scientifiques scientifiques Section des sciences économiques et socia-
les, Imprimerie Nationale, Paris,1895, s. 57.
24 Ramire Vadala, Pays et cités d'Orient II, Samsoun: passé, présent, avenir, Paul Geuthner Paris,

1934, s. 72.
25 Moniteur de la papeterie française et de l'industrie du papier: organe officiel du Syndicat des

fabricants de papier et carton de France. 1914-01-01.

171
FATMA UYGUR

En popüler markalar, Bafra, Zürafa, Makaslı, Baluklu olarak verilmiş bun-


ların satış oranlarında; Bafra % 40 ila en başta gelmiştir. Zürafa %25, Makaslı
% 20, Baluklu %10 ve diğerleri % 5 değerindedir. Fransız pazarlarında
Bafra’nın sahibi Seferoğlu olarak ele alınmış ve her biri 150 yapraktan oluşan
90 defterlik kutular söz konusu edilmiştir. Kutu fiyatı tütün kâğıt defterinin
%11'i 10 para olarak satışa sunulmuştur.26 Bu legal satışlardan hariç çeşitli sa-
iklerle gayrı meşru yollardan tütün satışları, yani sigara kaçakçılığı, hep gün-
deme gelmiştir. TBMM zabıtlarında tütün kaçakçılığını ele alan oturumda “Si-
gara kâğıdı inhisarı hakkındaki 26 Şubat 1341 tarihli ve 558 numaralı kanunla
kaçak olarak müsadere edilen sigara kâğıtlarından alınacak cezayı” ele alan otu-
rumda Seferoğlu’nun adı zikredilmiştir. Meclis zabıtlarında bu konu şöyle yer
almıştır:

“İstihlâk Resmini tediye etmemek maksadiyle sigara kâğıdı kaçırdığından


dolayı Seferoğlu Nikolaki aleyhine ikame olunan davanın Hazine lehine in-
taç olunmasında hizmeti sebkedenlere Mumaileyh Seferoğlu Nikolaki
hakkında berveçhimuharrer Hazinece ikame edilen davanın indelmuha-
keme Hazine lehine intaç olunmasına binaen meblağı müddeabih olan beş
yüz altmış bin liranın Hukuk Müşavirliği Talimatnamesinin 45 nci ve 49
ncu maddeleri mucibince yüzde altısının tefrikiyle bundan dört bin lirası-
nın bu hususta hizmeti sebkeden …Vekil Abdülhalifc Beyefendinin imza-
siyle varit olan tezkerede, sigara kâğıdı kaçıran Seferoğlu Nikolaki hakkın-
daki dava neticesinde Hazine lehine hükmedilen 560 bin lira cezayı nak-
dinin yüzde altısı nispetinde ita olunacak 33 600 liraya ait havalename-
lerle ita emrinin 1341 senesi Müvazenei Umumiye Kanununun 50 nci ve
907 numaralı Kanunun 112 nci maddeleriyle Usulü Muhasebei Umumiye
Kanununun otuzuncu maddesinin fıkrai ahiresine istinaden vizesi lüzumu
işar kılınmıştır.”27

Benzer şekilde meclis zabıtlarına yansıyan vakalara bakıldığında; Bafra


ilçesinin bazı köylerinde mevcut tütün kanununa aykırı hareket eden çiftçilere
verilen cezadan vazgeçilmesi yönünde görüşmeler yapılmıştır. Buna göre mec-
lis, Samsun başta olmak üzere Bafra’dan da tütün üreticisi kanununun ilgili
maddesine göre verilen cezaların affı yönünde karar almışlardır: Örnek vermek
gerekirse;

“Selâmünaleyk karyesinden İsmail oğlu Mümin’in suçu: Zimmeti mukay-


yedesinden fazla 92 kilo tütününü ruhsatsız ahara sattığından;

26 Moniteur, s. 17.
27 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre III, Cilt III, 26 Nisan 1928, s. 19, 20.

172
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE

Bafra'nın Selâmünaleyk karyesinden Hüseyin oğlu Ali’nin suçu: Biraderi


İsmail, tarafından kendi tarlasında husule getirdiği 92 kilo tütünü ruhsat-
sız ahara sattığından;

Bafra'nın Selâmünaleyk karyesinden Yakup oğlu Mümin: Husule getirdiği


tütünlerden 208 kilosunu berayıhıifz ruhsatiyesiz mahalli ahara getirdi-
ğinden;

Bafra'nın Selâmünaleyk karyesinden Ali oğlu Abbas’ın suçu: Husule getir-


diği 400-kilo tütününü bilâ ruhsat ahara sattığından;

Bafra’nın Selâmünaleyk karyesinden Hasan oğlu Süleyman’ın suçu: Hu-


sule getirdiği 200 kilo tütününü daha tarlada iken ahara sattığından.” Ay-
rıca başka çeşit suçlamalar da yapılmıştır. “Samsun’un Tekke Köy karye-
sinden Hacı Mehmet Mahtumu Ethem ve şeriki Tunus oğlu Ali Ağa’nın
suçu: 339 senesi zimmeti mukayyedesini derambar müddetinin inkizasın-
dan sonra teslim ettiğinden. Bazılarının suçu ise “ruhsatsız tütün naklin-
den” şeklinde zabıtlara geçmiştir.”28

Öte yandan çok uluslu Reji idaresi, tütünün ilk imtiyaz devri olan 1883-
1913 yılları arasında 30 yıl ve ikincisinde 1913-1925 tarihleri arası 12 sene ol-
mak üzere toplamda 42 sene hüküm sürmüştür29. Reji şirketi alınan kararlara
göre 5 tanesi İstanbul’da ikamet etmek üzere toplamda 12 kişiden oluşmuştur.
Ayrıca, Paris, Londra, Berlin ve Viyana olmak üzere 4 başkentte komiserliği bu-
lunacaktır. Bazı bölgeler (Doğu Rumeli Vilayeti) hariç olmak üzere “Büyük
banka gruplarının denetiminde bulunan tütün rejisi, bünyesinde aralarında Er-
meni, Rum gibi gayrı-müslim unsurlar da olmak üzere binlerce kişi çalıştırmış ve
yılda 100.000 lirayı aşkın öşür getiren, ihracatta her yıl birinci olan bir tarım ürü-
nünün tekelini elinde bulundurmuştur… Fakat Avrupalı finansörlerin içinden
Crédit Lyonnais Bankası’nın Rejiye girmesiyle Fransız etkisi artmıştır.”30

28 “2 Nisan 1330 tarihli inhisarı duhan kanunu muvakkati ahkâmına muhalif harekette bulunan
merbut cetvelde esamisi muharrer eşhas haklarında takibatı kanuniye icrasından ferağata mezu-
niyet verilmiştir.” TBMM Zabıt Ceridesi, 82. İnikad, Cilt 33, 25 Haziran 1927, s. 774.
29 Osmanlı Hükümeti ile yabancı şirketler arasında yapılan reji şartnamesi.(Fransızca) BOA

Y.PRK.TKM. 53-52 (14) Belge Tarihi: H-29-12-1327.


30 Onur Çapar, “Osmanlı Devleti’nde Fransız Sermayesi (1838-1914)”, İstanbul Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı Doktora Tezi, İstanbul, 2019, s.
70, 71; 1861’de Rüsûmât Emaneti’nin kontrolü altına verilen tütün üretimi için Rüsûmât nizam-
namesi hazırlanmıştı. Daha sonra tütün üretimi ve satışı Muharrem Kararnamesi’nde Nizam-
name’de yazılan tütün hakkını üçüncü bir kuruma 30 yıllığına tütün tekeli 27 Mayıs 1883’de
Avusturya adına Crédit Anstalt of Vienna, Almanya adına Berlin Bleichröder Bank Groups, Alman
Banker S. Bleichröder ve Bank-ı Osmani-i Şahane’nin konsorsiyum ortaklığında kurulan kısaca

173
FATMA UYGUR

Reji, ülkedeki üretim ilişkilerini yapısal değişime uğratmış adeta kapita-


list bir dönüşümle sosyal hayatta olumsuz tesirler bırakmıştır. Devlet güvence-
sini alan şirket, serbest tütün üreticisini ve bunun ticaretini yapan insanları bü-
yük zarara uğratmıştır. Tütün mamullerinin üretiminden işletilmesine kadar
her şeyini alan Reji yaklaşık 300 kadar küçük atölye veya fabrikanın kapatılma-
sına sebep olmuştur. Halkın geçim kaynağı elinden alınmıştır. Reji tekeline al-
dığı tütüne ve onu üreticisine düşük fiyat vermiş, bunu yüksek fiyatla satmış ve
yıllık geliri de devlete düşük göstermiştir. Bu sömürü düzeni sürdürmek üzere
de güvenlik birimi yani reji kolcuları oluşturmuştur31. Bu dönemde tütün üreti-
cisinin ürününü hasat zamanında takip eden kolcu denilen Reji tarafından seçi-
len çok sayıda silahlı görevli kişiler vardır. Çiftçi karşılığını alamadığı tütünü
pazarlamak için kaçak yollara başvurmak zorunda kalmıştır32. Zira piyasayı da
reji belirlemektedir33. Hâlbuki önceden mevcut rekabet sayesinde tütün dış pa-
zarlarda pahalıya satılırken çiftçi de bu oranda yüksek fiyata satıyordu. Oysa
Reji, bölgenin toprak yapısı ve iklimi sebebiyle dünya çapındaki kalitesine rağ-
men üreticisine düşük fiyat veriyordu. Üretici istediği parayı alamıyordu. Dola-
yısıyla kolcularla üreticiler arasında çatışmalar kaçınılmaz hale gelmişti.34 Bu

Reji (Societe de la Régie cointeéressée des Tabacs de I’Empire Ottoman /Memalik-i Şahane Dü-
hanları Müşterekül Menfaa Rejiİdaresi) şirketine verilmiştir. Cumhuriyet döneminde 1925’e ka-
dar bu tekel devam etmiştir. Birten Çelik, Osmanlı Gümrüklerinde Kadın İstihdamı: Kadın Güm-
rük Kolcuları (1901-1908), Belleten, Cilt LXXIX, Aralık 2015, s. 1003-1039, s. 1012.
31 Kolcuların silah taşıyabileceklerine dair şurayı devlet Kararı, Cumhurbaşkanlığı Arşivi BOA.

İ.ŞD. 111/6658
32 Osmanlı arşivinde bu konuda tasnifler yapılmıştır: Emniyet Kalemi Belgeleri (DH.EUM EMN)

Emniyet Kalemi evrakı, vilayetlerce her ay tanzim edilen ve merkeze gönderilen cinayet istatistik
cetvelleri; meydana gelen siyasî olaylara ait raporlar; katil, yaralama ve gasp olayları ile bunların
failleri hakkında yapılan muameleler; jandarma muamelâtı, eşkıya ile jandarma arasındaki çatış-
malar; kır bekçileri ve reji kolcuları .. Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Altıncı Şube (DH.EUM.6.Şb)
Görev alanı bütün vilayetler ile Almanya ve Avusturya olan ve görevi ise, esas itibarıyla kaçakçı-
lığın önlenmesi, bu amaçla hudut kapılarının kontrolü olan 6. Şube'ye ait 1332/1339-1914/1921
tarihlerini kapsayan bu katalogdaki belgeler, asker firarîleri, eşkıya tecavüzleri, kır bekçileri ve
reji kolcuları, düşman uçakları, jandarma muamelâtı ve firarî mahkûmlar gibi konuları ihtiva et-
mektedir. T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı,
Yayın Nu: 108, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İstanbul 2010, s. 365, 373.
33 “Tüccar ve çiftçilerin satın aldıkları tütünlerin ihraç edilmek üzere bir yerden başka bir yere

naklinin serbest bırakılmasına dair Reji Umumi İdaresi'nin Fransızca tahriratı” (BOA) TFR.I.M,
21-2001 1-9 Belge Tarihi : H-28-04-1326.
34 Kolcu ve kaçakçı çatışmalarına örnek olarak “ … bir haberde eşkıya takibine çıkan Mülâzım Hasan

Ağa kolu ile Bafra köyünde birleşmek üzere Eylül'ün onuncu gecesi saat dokuz sularında buradan
yola çıkmış olan yedi nefer Reji kolcusu Bakırköy civarındaki mezarlığa yaklaştıkları sırada tütün
kaçakçılarından Tanar Dimitro ile Vasil ve üç arkadaşına üç yük kaçak tütün ile rast gelmeleri ya-
zılıp kaçakçıların birden kolcuları görmeleri üzerine Martinileri kolculara karşı kullanmaya ve ateş

174
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE

çatışmalarda (1883-1902 yılları arasında) her iki taraftan 20.000’den fazla in-
sanın öldüğü kayıtlara geçmiştir. Halka yapılan bu baskılar şikâyet halinde sa-
raya ulaşmasına rağmen II. Abdülhamid’in Reji idaresine müdahalede yetersiz
olduğu görülmüştür.35 Ayrıca tütün kaçakçılığına adı karışanlar arasında sivil-
ler olduğu gibi jandarma erlerinin de olması36olayın vahametine bir başka ör-
nektir. Sonuçta Cumhuriyete intikal eden Tütün Rejisi Fransızlardan devlet ta-
rafından 1925’te satın alınmış, hak ve yükümlülükleri devlete devredilmiş, 9
Haziran 1930’da da 1701 sayılı Tütün İnhisarı Kanunu çıkarılmıştır.37
Reji Döneminde Cuinet’in Bafra Hakkındaki Gözlemleri
Reji döneminde Osmanlı topraklarını gezerek ülkenin gelir kaynaklarını
en ince ayrıntısına kadar kaleme alan Cuinet, Bafra’yı önce coğrafi konumuyla
tanımladıktan sonra idari bakımdan ele almıştır. Buna göre, tarihi olarak, Trab-
zon Eyaletine bağlı Samsun Sancağının kazalarından birisi olan, Canik Sancağı-
nın diğer ucunda bulunan Bafra, Paflagonya'nın başladığı antik Pont krallığının
sınırındadır. Samsun’a 45 km, Kızılırmak nehrinin ağzına 20 km uzaklıkta ve
doğunun kazaları ile güzellik ve zenginlikte yarışan bir ülkenin ortasında yer
almaktadır. Cuinet, Samsun mutasarrıflığına bağlı kaymakamın Bafra’da ikamet
ettiğini yazmıştır. Bu dönemde Bafra’nın nüfusunu 6.000 kişi olarak belirten
Cuinet’e göre buranın başlıca geliri, yıllık ortalama 2.500.000 kilogramı bulan
tütün satışından elde edilmektedir. Kızılırmak ağzından sınıra kadar Bafra’nın
güneyinden itibaren toprakların genişliği 70 km, kıyılarının gelişimi yaklaşık 80
km, diğer ucundaki genişliği batıdan doğuya 40 km olarak kayıt eden Cuinet,
kazanın toplam nüfusunu 40.000 kişi olarak vermiştir. Bafra’ya, 49 köy ve
14.000 nüfuslu Alaçam nahiyesi de dâhil olmak üzere 115 köy bağlıdır38.
Cuinet, Bafra kazasının antik çağda orman olduğunu, buranın ve komşu
bölgelerin ormanlarının Romalılara filoları için gerekli tüm keresteyi sağladı-

etmeye başladıkları ve kolcubaşı Şükrü Ağa'nın tedbiriyle kolcuların bir yere sığınmış olması olayı
olduğu gibi aktarılıp yaşanan çatışmada kaçakçıların iki hayvanının öldürülmesi ve kaçakçıların
bölgeden kaçması yazıyordu”. Burak Altunsoy, “Osmanlı Devleti'nde Tütün Kaçakçılığına Karşı Bir
Örgütlenme: Reji Kolcuları Ve Uygulamaları”, Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-
tüsü, Tarih Anabilim Dalı Yakın Çağ Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Bursa 2021, s. 185.
35 İskeçe tütün ekicilerinin Reji İdaresi'nden şikâyetlerine dair Fransızca yazı ve ekler. BOA

TFR.I.M. 4 - 380 Belge Tarihi: H-25-03-1322.


36 BOA, BEO, Dosya No.2411, Gömlek No.180755, 6 Receb 1322; Birten Çelik, Osmanlı Gümrükle-

rinde Kadın İstihdamı: Kadın Gümrük Kolcuları (1901-1908), Belleten, Cilt LXXIX, Aralık 2015, s.
1003-1039, s. 1012.
37 T.C. Resmî Gazete, 7 Teşrinievvel 1336/28 Haziran 1930, Sayı 1531.
38 Vital, Cuinet, La Turquie d'Asie Géographie Administrative İstatistique Descriptive Et Raisonnée

De Chaque Province De L'Asie Mineure, Tome I, Ernest Leroux, 1892, s. 9, 88.

175
FATMA UYGUR

ğını yazmıştır. Buna göre o dönemde ilgili ülkelerin donanması için dahi yeter-
liydi. Bu ormanlar, Pontus’un, Paflagonya’nın, Bitinya’nın ormanlarıyla kesinti-
siz bir şekilde bağlantılıydı ve o dönemin Alman haritalarında "Ağaç Denizi"
adıyla anılmıştır. Ancak, Cuinet’in gözlemlerine göre bu adlandırma çoktan ba-
kımsızlık, her türlü tahribat, sık sık kasıtlı olarak çıkarılan yangınlar ve başka
nedenlerle boş alanlar haline gelmiştir.
Cuinet, Bafra’ya ayırdığı kısa bölümün sonunda bazı genel bilgiler vermiş-
tir: Reji idaresi, Trabzon Vilayetine bağlı, merkezi Samsun’da bulunan tütün
üretimi ile ilgili olarak 7 müdürlük, 29 memur ve 9 memur yardımcısı olmak
üzere birinci sınıf bir nezaret oluşturmuştur. Üretilen tütünün yıllık satışları
hakkında, Cuinet 1888’de 4.472.378 1/2 kuruş, aynı dönemde tütün üretimi
2.840.519 kilogram olarak vermiştir. Bu bitki ilçede 43.844 dönümlük bir
alanda 620 köyde 14.118 yetiştirici tarafından yetiştirilmektedir. Bu rakamlar
1887’de hüküm süren kalıcı bir kuraklık nedeniyle çok önemli bir düşüş göster-
miştir39.
Reji idaresinde önceleri yönetim kurulunda olan sonra 1900’den itibaren
direktörlüğe getirilen Louis Rambert40 bu dönemde politikacı ve avukat olarak
Fransız sermayesinin Osmanlı topraklarında kullanımında etkili bir yönetici
olarak görev almış ayrıca Demiryolları Genel İdaresi’nde, Selanik-İstanbul hat-
tında da yöneticilik yapmıştır41. Bu ve benzeri Fransız yöneticilerin birçok şir-
ketin yönetim kurulunda olmaları, Reji idaresinde oldukça ciddi bir ağırlığa sa-
hip bulunmaları Osmanlı topraklarında Fransız sermaye hareketliliğinin kolek-
tif bir yapı sergilediğini de göstermiştir42. Bu şirketler borç ilişkilerini Osmanlı
Bankası üzerinden yürütmüştür. Böylece tütün Rejisi ve buna bağlı şirketler Os-
manlı piyasasında tütün tekeli oluşturmuş ve yüksek kâr elde etmişlerdir43.

Sonuç
Muharrem Kararnamesi ile geliri Düyûn-u Umûmiye İdaresine bırakılan
tütün ve sigara, adı geçen idare tarafından yeni bir şirket kurularak reji şirketi
aracılığıyla tahsil edilmiş ve böylece devlet eliyle yönetilen bir “iktisadi devlet
teşekkülü” doğmuştur. Osmanlı Bankası aracılığıyla aralarında Viyana, Berlin ve

39 Cuinet, a.g.e., s. 9, 88.


40 Le Figaro: journal non politique, 23 Janvier 1919.
41 Çapar, a.g.t, s. 167.
42 Osmanlı Tütünleri Müşterek Reji İdaresi'nden Hilmi Paşa'ya gönderilen Fransızca tahrir. (BOA)

TFR.I.M. 16-1538 3, Belge Tarihi: H 11-05-1325.


43 Çapar, a.g.t.,s. 360; (Le) Guide Sam: pour l'expansion économique française dans le Levant,

1929; Fransızların Türkiye'ye serbestçe tütün sokmak istediklerine dair belge. BOA HR. HMŞ. İŞO,
157-24 (3) Belge Tarihi: R-09-05-1303.

176
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE

Paris sermayedarlarının katıldıkları Osmanlı Tütünleri İşletme Ortaklığı kurul-


muştur. Tütün ve sigara, sigara kâğıdı üretimi pazarlaması bu şirkete devredil-
miştir. Düyûn-ı Umûmiyye şirketin ortaklarına % 8'lik bir kâr garantisi vermiş-
tir.
Osmanlı topraklarına yabancı sermaye girmesine aracılık etmesi, işleyen
bir kamu iktisadi teşekkülü olması ve belki de o günün işletme ve üretiminde
mevcut teknolojileri ülkeye kazandırması iktisatçıların olumlu baktığı katkılar
olarak görülebilir. Maalesef Osmanlı maliyesine ciddi muhasebe teknikleri ge-
lirlere alacaklı olarak el atan bu idareden öğrenilmiştir. Hatta Osmanlı’ya yük-
sek düzeyde yetkin maliyeci bürokrat yetiştirmiştir. Ancak bu idareler Osmanlı
maliyesini denetim altına alarak ülkeyi tam bir sömürge düzeyine indirmişler-
dir. Bu çok uluslu şirketler emperyalist yaklaşımlarla batılı devletlerin ileri ka-
rakolu olarak görev yapmışlar ve ülke gelirlerine el koymuşlardır.
Büyük güçlere karşı denge politikası gütmek zorunda kalan Sultan Abdül-
hamid, tütünü inhisar altına alan, tütün kaçakçılığını engellemek için kolcu adı
altında silahla halka baskı uygulayan Reji idaresine sadece uyarılarla yetinmek
zorunda kalmıştır. Halkın, Reji’nin kaldırılmasına yönündeki istek ve baskıla-
rına Sadaret tepki göstermemiş hatta engellemiştir. Reji’nin halka kolcular va-
sıtasıyla uyguladığı şiddet veya halkın kolculara karşı sergilediği şiddet dolu iti-
raz karşısında devlet şirketin kuruluş nizamnamesine göre hareket etmek zo-
runda kalmıştır. Sonuç olarak ülkedeki üretim ilişkilerini yapısal değişime uğ-
ratmış adeta kapitalist bir dönüşümle sosyal hayatta olumsuz tesirler bırakmış-
tır. Devlet güvencesini alan şirket serbest tütün üreticisini ve bunun ticaretini
yapan insanları büyük zarara uğratmıştır.
Üreticileri koruyacak tedbirler alınmayınca, üreticiler de yaşadıkları eko-
nomik kayıpları azaltmak için kaçakçılık yapmaya başlamıştır. Özellikle tütü-
nün reji yerine tüccarlara gizlice satılması kaçakçılık olarak değerlendirilmiş ve
kolcular tarafından üretimin her aşaması sıkı bir denetime tabi tutulmuştur.
Yine de gerek sivil gerekse askeri kurumlarda çalışanlar da tütün kaçakçılığına
karışmışlardır. Reji idaresi Osmanlı köyünde sömürücü unsur olarak ortaya çık-
mıştır. Osmanlı ekonomisi, dış ticaretinin kronikleşmiş açığını kapatamaması,
sürekli borçlanması sömürgeciler için spekülatif kazanç alanı haline gelmiştir.

177
FATMA UYGUR

KAYNAKLAR
Arşiv Belgeleri
T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Ya-
yın Nu: 108, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İstanbul 2010.
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), İ.ŞD. 111/6658.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
(BOA), Bâb-ı Âlî Evrak Odası BEO, Dosya No.2411, Gömlek No.180755, 6 Receb
1322.
Rumeli Müfettişliği Müteferrika Evrakı (BOA) TFR.I.M, 21-2001 (1-9 )Belge Tarihi : H-
28-04-1326.
(BOA) TFR.I.M. 16-1538 (3), Belge Tarihi: H 11-05-1325.
(BOA) TFR.I.M. 4–380 (6-7 Belge Tarihi: H-25-03-1322.
Hariciye Siyasi (BOA) HR.SYS. 2942–70, (17) Belge Tarihi M-31-12-1881.
Zaptiye Nezareti, (BOA) ZB 25-24 (3), Belge Tarihi: R-24-06-1324.
Hukuk Müşavirliği İştişare Odası Belgeleri (BOA) HR.HMŞ.İŞO 5 -25 (4) Belge Tarihi: R-
17-07-1327.
Yıldız Perakende Evrakı - Tahrirât-ı Ecnebiye ve Mâbeyn Mütercimliği (BOA)
Y.PRK.TKM. 53-52 (14) Belge Tarihi: H-29-12-1327.
Hukuk Müşavirliği İştişare Odası Belgeleri (BOA) HR.HMŞ.İŞO, 157-24 (3) Belge Tarihi:
R-09-05-1303.
Hariciye Nezareti İdare (BOA) HR.İD 210-3 (1) Belge Tarihi: M-12-03-1913.
T.C. Resmî Gazete, 7 Teşrinievvel 1336/28 Haziran 1930, Sayı 1531.
Araştırma ve İnceleme Yapıtlar
Altunsoy, Burak, “Osmanlı Devleti'nde Tütün Kaçakçılığına Karşı Bir Örgütlenme: Reji
Kolcuları Ve Uygulamaları”, Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Tarih Anabilim Dalı Yakın Çağ Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Bursa 2021.
Bère, Frédéric, Les Tabacs, Paris, 1895.
Bulletin du Comité des travaux historiques et scientifiques scientifiques Section des sci-
ences économiques et sociales, Imprimerie Nationale, Paris 1895.
Cevdet Küçük, Tevfik Ertüzün, “Düyûn-I Umûmiyye” TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul
1994, C. 10, s. 58-62.
Capus, Guillaume, Le tabac Rendement et prix de revient Fabrication Production Action
physiologique Régimes fiscaux, usages, Tome III, Société d'éditions géograp-
hiques, maritimes et coloniales, Paris, 1930.
(La) Constitution: Journal français, quotidien, politique, commercial, financier (4 Aralık
1908).
Cuinet, Vital, La Turquie d'Asie Géographie Administrative İstatistique Descriptive et
Raisonnée de Chaque Province de L'Asie Mineure, Tome I, Ernest Leroux, 1892.

178
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE

Çapar, Onur, “Osmanlı Devleti’nde Fransız Sermayesi (1838-1914)”, İstanbul Üniversi-


tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı Dok-
tora Tezi, İstanbul 2019.
Birten Çelik, Osmanlı Gümrüklerinde Kadın İstihdamı: Kadın Gümrük Kolcuları (1901-
1908), Belleten, Cilt LXXIX, Aralık 2015, s. 1003-1039.
Dığıroğlu, Filiz, Memalik-i Osmaniye Duhanları Müşterekü’l- Menfaa Reji Şirketi. Trabzon
Reji İdaresi (1883-1914), İstanbul 2007.
Empire ottoman, Décret rendu le 28 mouharrem 1299 (soit le 8/20 décembre 1881)
réglant le service de la dette publique consolidée de l'empire ottoman, 1881.
(Le) Guide Sam: pour l'expansion économique française dans le Levant, 1929.
Gürsoy, Bedri, “100. Yılında Düyunu Umumiye İdaresi Üzerinde Bir Değerlendirme” İs-
tanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Ord. Prof. Şükrü Baban'a Armağan İstanbul
1984.
Istanboul, 1913-09-12.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Islahat Fermanı Devri 1861-1876, Türk Tarih Kurumu,
Cilt VII, Ankara 2011.
La Science pittoresque, journal hebdomadaire, 1863-04-03.
Le Figaro: journal non politique, 23 Janvier 1919.
Albert Millaud, Voyage d’un Fantaisiste, Michèle Lévy Frères, Paris 1873.
Moniteur de la papeterie française et de l'industrie du papier: organe officiel du Syndicat
des fabricants de papier et carton de France. 1914-01-01.
Ortabağ, Erol, Osmanlı İmparatorluğu’nda Bankacılığın Gelişimi ve Regülasyon, İstanbul
2018.
Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En uzun Yüzyılı, Timaş Yayınları, İstanbul 2011.

Öztürk, Melda Y., Nuray E. Keskin, “Tütün Sektöründe Yabancı Yatırım: Reji Deneyimi
Işığında Bugünü Anlamak”, Çalışma ve Toplum Dergisi, 2013/2.
Vadala, Ramire, Pays et cités d'Orient II, Samsoun: passé, présent, avenir, Librairie Orien-
taliste Paul Geuthner, Paris 1934.
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre III, Cilt III, 26 Nisan 1928.
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre II, 82. İnikad, Cilt 33, 25 Haziran 1927.

Ekler
Ek-1. Pipo
Ek-2. La Constitution: Journal français, quotidien, politique, commercial,
financier (4 Aralık 1908).
Ek-3. Jean Nicot
Ek-4. Çeşitli tütün reji resimleri

179
FATMA UYGUR

Ek-1

Ek-2

La Constitution: Journal français, quotidien, politique, commercial, financier (4 Aralık


1908).

180
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE

Ek-3

Ek-4.1

181
FATMA UYGUR

Ek-4.2

Ek-4.3

182
1920 Bafra Belediye Binası

183
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN
MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

Doç. Dr. Burcu KURT1

Giriş
Osmanlı İmparatorluğu’nda erken dönemlerde Katolikler tarafından baş-
latılan misyonerlik faaliyetlerine 19. yüzyılda İngiliz ve Amerikalı Protestan
misyonerler de eklenmiştir.19. yüzyılda ayrıca Batı devletlerine verilen imti-
yazların bu devletler tarafından de facto olarak genişletilmesiyle misyonerlik
faaliyetlerinde bir artış yaşanmıştır. Her ne kadar Osmanlı topraklarına İngiliz,
Rus ve Fransızlardan sonra gelmiş olsalar da bu ülkelerin misyonerlik faaliyet-
leri hiçbir zaman Amerikalıların düzeyine ulaşamamıştır2. Amerikan Protestan
misyonerlik faaliyetleri içerisinde en etkilisi 1820’den itibaren Osmanlı toprak-
larında faaliyete başlayan Amerikan Board (American Board of Comissioners
for Foreign Missions, ABCFM) Cemiyeti’dir. 1810 senesinde Boston’da kurul-
muş olan cemiyetin ana amacı dış ülkelerde Protestan mezhebini yaymak için
faaliyetlerde bulunmaktı. Amerikan Board, Protestanlığı yayabilmek için gittik-
leri bölgelerde halkla kaynaşmalarını sağlayacaklarını düşündükleri eğitim ve
sağlık gibi hizmetleri sunuyordu. Cemiyet, Osmanlı’daki çalışmalarını misyon
adı verilen temel idari birimler, misyona bağlı hizmet veren istasyonlar ve is-
tasyonların alt birimleri olan dış istasyonlar sayesinde yürütmüştür3. Amerikan
Board, yüzyılın ikinci yarısında Karadeniz kıyılarında da faaliyet göstermeye
başlamış ve Karadeniz’in hem sahil kesimlerine hem de iç kesimlerine ulaşım
konusunda stratejik bir noktada olan Merzifon’da 1852’de bir istasyon kurmuş-
tur. 1860’da bu istasyon, Anadolu’da faaliyet gösteren üç misyondan Batı Tür-
kiye Misyonuna bağlanmıştır. Merzifon istasyonuna bağlı olacak şekilde 1862

1 İstanbul Teknik Üniversitesi


2 Çağrı Erhan, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara: İmge Kitabevi, 2001, s.197.
3 Gülbadi Alan, Amerikan Board’ın Merzifon’daki Faaliyetleri ve Anadolu Koleji, Ankara: Türk Tarih

Kurumu, 2008, ss. 3-8, 21-29.

185
BURCU KURT

senesinde Samsun, 1889’de Bafra ve 1886’da Bafra’nın Alaçam nahiyesinde dış


istasyonlar kurulmuştur. Bu çerçevede cemiyet, Samsun’da Türkçe, Ermenice
ve Rumca dillerinde dini kitapların satışı için bir de dükkân açmıştır4. Amerikan
Board Cemiyeti, 1870’li yıllardan itibaren Rumlar üzerindeki dini faaliyetlerini
arttırma kararı almıştır. Bu tarihten sonra cemiyetin misyonerleri Ünye, Bafra,
Trabzon gibi bölgelerde misyonerlik faaliyetlerine hız vermiş ve özellikle Rum
halka Karamanlıca dilinde yazılan dini kitapları dağıtarak Protestan mezhebini
benimsetmeye çalışmıştır5.
Amerikalı Protestan misyonler tarafından kurulan bir diğer teşekkül olan
Amerika İncil Cemiyeti (The American Bible Society, ABS) 1816’da New York’ta
kurulmuştur. Cemiyetin ana amacı İncil çevirilerinin yorumsuz veya açıklama-
sız bir şekilde dünya çapında dağıtımını teşvik etmek ve çeşitli dillerdeki İncil
kopyalarının seyyar kitapçılar aracılığıyla dağıtılmasını sağlamaktı. İlk etapta
Amerika Birleşik Devletleri içerisinde faaliyette bulunan örgüt, kısa sürede içe-
risinde Osmanlı İmparatorluğu’nun da bulunduğu dış ülkelere yayılmıştı. Ame-
rika İncil Cemiyeti Osmanlı topraklarında Amerikan Board misyonerleri ile iş-
birliği içerisinde faaliyet göstermiştir. İlk etapta Board misyonerleri, Osmanlı
topraklarında kiliseler inşa etmek ve İncil’i yerel halka vaaz etmek gibi faaliyet-
ler yürütürken İncil Cemiyeti de bu faaliyetleri desteklemek için çeşitli dillere
çevirmiş oldukları İncil’leri basarak Board’un hizmetine sunmaktaydı. Bir müd-
det sonra, cemiyet Osmanlı topraklarında daha aktif bir politika izlemeye karar
vererek 1836’da ilk temsilcisini İzmir’e gönderdi6. Bununla birlikte Amerikan
Board ile Amerika İncil Cemiyeti’nin işbirliği devam etti. Amerikan Board Cemi-
yeti 1850’lerden beri kapsamlı yayın çalışmaları yapmasına rağmen bunları
sattığı resmi bir dükkâna sahip değildi. Böylece 1872’de iki Amerikan Protestan
misyoner cemiyeti, İngiliz İncil Cemiyeti ile birlikte Haliç yakınlarında büyük
bir taş bina kiraladı ve İncil'i yerel dillerde dağıtmak ve mevcut İncil’leri sakla-
mak için İncil Evi’ni (The Bible House) kurdu. Caddeye bakan büyük dükkânlar-
dan biri, Amerikan Board ve iki İncil Cemiyeti tarafından ortaklaşa yürütülen
satış merkezi olarak kullanılıyordu7. Amerika İncil Cemiyeti’nin gezici kitapçı-

4 Alan, a.g.e., ss.36-42.


5 Alan, a.g.e., s.83.
6 Yasin Coşkun, “A subject of dispute between the Ottoman Empire and the American Bible Soci-

ety in the early 1900s: the Bible colportage”, Middle Eastern Studies (2022), s.1-2.
7 Binanın büyük bölümünü okul kitapları, haftalık ve aylık dergileri, dini kitap ve risaleleri ve dört

veya beş dilde broşürleri ile Amerikan Board kaplıyordu. Amerikan İncil Cemiyeti, depolarıyla

186
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

ları Amerikan Board misyonerlerinin gözetiminde seyahat ediyor ve çoğu du-


rumda gezici kitapçılık faaliyeti İncil Cemiyeti ve Amerikan Board tarafından
ortaklaşa sürdürülüyordu8.
Amerikan misyonerlerinin Osmanlı İmparatorluğu topraklarındaki faali-
yetleri orta vadede Osmanlı yönetiminin tepkisine yol açmış ve Osmanlılar za-
man içerisinde bu misyonerlerin faaliyetlerine yönelik bir dizi tedbirler almış-
tır. Protestanların misyonerlik faaliyetlerinden ilk olarak yerli Hıristiyanlar ra-
hatsızlık duymuş ve Osmanlı yönetimini bu konuda önlem almaya teşvik et-
mişti. Zira 1847’de Protestanların ayrı bir millet olarak tanınması Osmanlı top-
raklarında Protestan mezhebine geçişleri hızlandırmıştı. Üstelik Amerikalı mis-
yonerler 1850’li yılların sonunda İmparatorluğun Müslüman unsurlarını da
Protestanlık mezhebine çekmek için faaliyetlere başlamışlardı. Bu dönem mis-
yonerlerin faaliyetlerinden rahatsızlık duyan Müslüman ve Hristiyanlar ortak
fikri misyonerlerin yaptıkları yayınlar yoluyla halkı kandırdıkları ve din değiş-
tirmeye sevk ettikleri yönündeydi9. 93 Harbi sonrasında Avrupa devletleri ta-
rafından desteklenen bir Ermeni milliyetçi hareketinin ortaya çıkması Osmanlı
Devletini Amerikalı misyonerlerin faaliyetlerini daha dikkatli ele almaya sevk
etmişti. Amerikalı misyonerler açtıkları eğitim kurumları ile Ermeni ulusal bi-
lincinin oluşumuna katkıda bulundukları gibi 1890’lardan itibaren Anadolu’da
baş gösteren Ermeni isyanları da gene misyonerler tarafından ve onların bakış
açısı ile dünya kamuoyuna aktarılmış ve Batı’daki olumsuz Türk imajının oluş-
masına ve pekişmesine katkıda bulunulmuştu. Üstelik Amerikalı misyonerler
eliyle Ermenilerin Amerika’ya göç etmesi ve orada Osmanlı aleyhine bir Ermeni
muhalefeti oluşturması da sağlanmıştı10. Amerikalı misyonerlerin Ermeni mil-
liyetçi ve ayrılıkçı hareketlerine desteği ve bu yolda Amerikan kamuoyunu ve
hükümetini baskı altında tutmaları 1890’lardan itibaren Osmanlı-Amerika dip-
lomatik ilişkilerini olumsuz bir havaya soktuğu gibi aynı zamanda Anadolu’da
Amerikalı misyonerlerle Osmanlı hükümeti arasında birçok anlaşmazlığın mey-
dana gelmesine sebebiyet vermişti.
Amerikalı Protestan Misyonerlerin Bafra’daki Faaliyetleri
Osmanlılar, Samsun ve civarını fethettikten sonra Bafra da dâhil olacak
şekilde bölgeyi Canik Sancağı altında Rum (Sivas) Beylerbeyliği’ne bağlamıştı.

birlikte ikinci katta, İngiliz İncil Cemiyeti ise depolarıyla üçüncü kattaydı. Henry Otis Dwight, The
Centennial History Of The American Bible Society, V.II, New York: The Macmillan Company, 1916,
s.420-421.
8 Dwight, a.g.e., s.423.
9 Erhan, a.g.e., ss.198-204.
10 Erhan, a.g.e., ss.307-309.

187
BURCU KURT

Canik Sancağı 18. yüzyılda önce 1760 senesinde Trabzon Eyaleti’ne, daha sonra
ise 1779 senesinde ise Sivas Eyaleti’ne bağlanmıştı. 1847 yılında idari olarak
Trabzon’a bağlanan Canik Sancağı, 1876’dan sonra kısa süre doğrudan merkeze
müstakil bir mutasarrıflık halini aldıktan sonra yeniden Trabzon Vilayeti’ne
bağlanmıştı. Canik Sancağı’ndaki tüm bu dönüşüm esnasında Bafra bu san-
cağa/mutasarrıflığa bağlı bir kaza olmayı sürdürmüştür. 17. yüzyılda nahiye
statüsünde olan Alaçam ise her ne kadar 18. yüzyılda ve 19. yüzyılın bir kıs-
mında kaza statüsüne yükselmişse de sonrasında yeniden Bafra’ya bağlı bir na-
hiye statüsüne getirilmiştir11. 19. yüzyılın sonlarında Alaçam da dâhil olacak şe-
kilde Bafra kazasının nüfusu 39-40 bin civarında Müslüman, 22-23 bin civa-
rında Rum ve 1000 civarında Ermeni’den oluşuyordu12.
20 binin üzerindeki gayrimüslim nüfusu ile Bafra Kazası, Amerikalı Pro-
testan misyonerlerin de dikkatini çekmişti. Amerikan misyonu 1860’lı yıllardan
itibaren Canik Sancağı’nda faaliyetlerine başlamış ve birçok istasyon ve dış is-
tasyon kurmuştu. Amerikalı misyonerler uzun süre Osmanlı hükümeti tarafın-
dan hiçbir engelleme ile karşılaşmadan, hükümetle olumlu ilişkiler içerisinde
faaliyet göstermişti13. Bununla birlikte Amerikan Protestan misyonerlerinin 19.
yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’daki faaliyetlerini arttırmaları yüzyılın son
çeyreğinde merkezi hükümetin kimi önlemler almasını zorunlu kılmıştı. Bu ge-
lişmeler ışığında 1880’li yıllardan itibaren Canik Mutasarrıflığı’na bağlı Bafra
Kazası’nda da Osmanlı hükümet yetkilileri ile Amerikan misyonerleri arasında
birçok çatışma yaşandığı görülmektedir. Her ne kadar Bafra kazasında Ameri-
kalı misyonerle ilgili ana sürtüşme noktasını gezici kitapçılar yoluyla yürütülen
misyonerlik faaliyetlerinin engellenmesi oluştursa da bölgede ilk sürtüşme
Amerika İncil Cemiyeti ile işbirliği halinde faaliyet göstermekte olan Amerikan
Board temsilcileri ile yaşanmıştı.

11 M. Emin Yolalıcı, XIX. Yüzyılda Canik Sancağı’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara: Türk Tarih
Kurumu, 1998, ss. 14-15.
12 Trabzon vilayeti salnamesi, h.1313, defa 16, s.256; Trabzon vilayeti salnamesi, r.1316, b.1318,

defa 18, s.240.


13 BOA, HR.SYS 2735-10, Lef 5.

188
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

Amerikan Board istasyonlarda görevli olan misyonerler, görevleri gereği


düzenli olarak dış istasyonlara denetleme amaçlı ziyaretler gerçekleştiri-
yordu14. Uzun süredir Merzifon istasyonunda görevli olan Edward Riggs15 de
zaman zaman civar şehirlere seyahatler düzenliyordu. Riggs, 1888 yazında
Bafra’ya yaptığı ziyarette kaymakam ve Samsun mutasarrıfı tarafından engel-
lenmişti16. Alaçam’a gitmek üzere Bafra’da bulunduğu esnada Riggs’ten mürur
tezkiresini ibraz etmesi istenmişti. Riggs’in “nadiren talep edildiğini” gerekçe
göstererek pasaport ve mürur tezkiresini Merzifon’da bıraktığını belirtmesi
üzerine durumun Merzifon’dan sorulmasına karar verilmişti. Amerikan sefare-
tine göre hem Merzifon Anadolu Koleji öğretmenlerinden John Smith17, hem de
Merzifon kaymakamı tarafından cevap gönderildiği halde Riggs cevap alınama-
dığı gerekçesi ile tutuklanarak Samsun’a gönderilmişti. Samsun’da kefaletle
serbest bırakılan Riggs, derhal Amerika sefaretine müracaatta bulunmak üzere
İstanbul’a gitmişti. Amerikan Sefareti ilk olarak ağustos ayında Hariciye Neza-
reti’ne Samsun mutasarrıfı ile Bafra kaymakamının “kötü niyetli” tavırlarından
dolayı şikâyette bulunmuş ve bu memurların vazifelerinin sonlandırılmasını ta-
lep etmişti18. Sefaret, eylül ayında, muhtemelen Edward Riggs’in İstanbul’a
ulaşması akabinde, Osmanlı hükümetine bir nota daha göndermiş ve bu defa
Samsun mutasarrıfının Rum cemaati tarafından yanlış yönlendirildiğini iddia
etmişti. Amerika sefaretine göre Alaçam’da nüfusun çoğunluğunu oluşturan
Rumlar, az miktardaki Protestanların faaliyetlerini engellemek için Riggs’in böl-
geye “fesat çıkarmaya” geldiği propagandasını yapmışlardı19. Amerikan sefiri

14 Alan, a.g.e., s.42.


15 Amerikan Board Cemiyeti misyonerlerinden olan Edward Riggs, bir süre Sivas misyonunda ça-
lıştıktan sonra 1878’de Merzifon misyonuna tayin edilmişti. Merzifon Ruhban Okulu’nda da ders-
ler veren Riggs, Türkçe’nin yanı sıra çok iyi derecede eski ve modern Rumca biliyordu. Alan, a.g.e.,
s.117, 123.
16 BOA, DH.MKT 1550-90.
17 Amerikan Board misyonerlerinden olan J. Smith 1863’de Merzifon istasyonunda görevlendiril-

miş ve 1896’da Merzifon’da hayatını kaybedene kadar kesintilerle de olsa aynı misyonda hizmet
vermişti. İyi derece Ermenice bilen Smith, Merzifon Ruhban Okulu’nda da dersler veriyordu. Alan,
a.g.e., ss.51-54,122-124.
18 BOA, HR.TO 148-81.
19 Osmanlı İmparatorluğu genelinde Rum din adamları, İncil'in dağıtılmasına Ermeni din adam-

larından daha şiddetle karşı çıkmıştı. Dwight, a.g.e., s.427. Bafra’daki durum da buna istisna teşkil
etmiyordu. Bölgede Rumlar ve Protestanlar rekabet içerisindeydi ve sık sık iki millet arasında
anlaşmazlık yaşanıyordu. 1891 senesinde Bafra’da Rumlarla Protestanlar arasında bir mezarlık
meselesi dolayısıyla sorun çıkmış, 1903’de ise Bafra’ya bağlı Alaçam nahiyesinde Rumlarla Pro-
testanlar arasında kargaşa yaşanmıştı. BOA, DH.MKT 1830-94; BOA, DH.TMIK.M 156-3. Üstelik
Riggs’in göz altına alınma sürecinden hemen sonra Ağustos 1889’da Osmanlı yönetimi olaya konu

189
BURCU KURT

cüretkâr bir şekilde Riggs’in yakın zamanda yeniden Bafra ve Alaçam’a seyahat
edeceğini vurgulamış ve hatta kendisinin bu seyahati ve bölgede yapacağı diğer
seyahatleri esnasında refakatine bir zabtiye tayin edilmesini dahi talep etmişti.
Sefir aynı zamanda Samsun mutasarrıfı ile Bafra kaymakamı ile ilgili sert ön-
lemlerin alınması talebini de yineliyordu20.
Amerikan sefaretinin taleplerine karşılık Osmanlı hükümeti konuyu yerel
makamlara bildirmek dışında bir harekette bulunmamıştı21. Taleplerinin Os-
manlı hükümeti tarafından karşılanmayan Amerika Sefareti Şubat 1889’da yeni
bir nota gönderdi. Amerikan Sefareti, açıkça Riggs’in misyonerlik vazifesi ica-
bınca birçok seneden beri Alaçam, Bafra ve Samsun civarındaki şehirleri dolaş-
tığını ifade ve bu şehirleri yine ziyaret etmeye “mecbur olduğunu” iddia edi-
yordu. Osmanlı mülkiye memurları tarafından Riggs’e karşı yapılan “haksız”
muamelenin Rum cemaati ruhanilerinin Amerikan Protestan cemaatine karşı
olan düşmanlıklarından ileri geldiğini iddiasını yineleyen sefaret, Rum ruhban-
larının Riggs’in tutuklanarak “meşru” olan vazifesini yerine getirmesini engel-
lemek için mülki memurları kullandığı iddiasını tekrarlamıştı. Riggs’in hâliha-
zırda aynı bölgelere seyahat etmek üzere olduğunu fakat mahalli memurların-
dan tavırlarından çekindiğini belirten sefaret, Samsun mutasarrıfının Amerikalı
misyonerlere ziyaretleri esnasında refakatçi olarak zaptiye görevlendirmeme-
sini de eleştirmiş22 ve Osmanlı hükümetini dolaylı olarak Amerikalıların can gü-
venliğini korumamakla suçlamıştı.
Amerikan Board yetkililerinin Bafra’daki faaliyetlerinin, Osmanlı mahalli
idaresinin önleme çabalarına rağmen, başarılı olduğunu söylemek mümkündür.
Nitekim Ağustos 1889 tarihine gelindiğinde, Bafra’nın Alaçam karyesinde Pro-
testan cemaati 10 hanede 70 nüfusa ulaşmıştı. Hatta Protestan Milleti Vekâleti
tarafından cemaatin eğitimleri için burada bir Protestan Sıbyan Mektebi açıl-
ması talep edilmişti23. Konu kendisine havale edilen Canik mutasarrıfı Ala-
çam’da 8 hanelik Osmanlı vatandaşı olan bir Protestan cemaatinin var olduğunu
ve toplamda 15 kişiden ibaret olan cemaatin erkek ve kız çocuklarının Rum ce-
maatinin sıbyan mektebine devam ettiklerini ifade etmişti. Bu koşullar altında

olan Alaçam nahiyesinde Rum cemaatinin daha büyük bir kilise inşa etmesine izin vermişti. BOA,
İ.DH 1149-89592.
20 BOA, HR.TO 148-83.
21 BOA, DH.MKT 1661-9.
22 BOA, DH.MKT 1595-24; BOA, HR.TO 148-88.
23 BOA, MF.MKT 469-5, Lef 1.

190
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

karyede bir Protestan okulunun kurulmasına lüzum olmadığını ifade eden mu-
tasarrıf buna rağmen bir süredir karyenin Protestan cemaatinin bu talepleri
dile getirmesinin dikkate şayan olduğu kanısındaydı24. Her ne kadar Protestan
Milleti Vekâleti Alaçam’da mekteb ihtiyacı olan Protestan öğrenci sayısının 22
olduğunu iddia ederek taleplerini yinelemişlerse de bir sonuç elde edememiş-
lerdi25. Devletten resmi mekteb açma izni alamayan Protestanlar bir müddet
sonra ruhsatsız bir şekilde Alaçam’daki Protestan vaizi Nikoli’nin hanesinin alt
katını mektep olarak kullanmaya başlamışlardı26. Durumun Mayıs 1903’te ma-
halli yetkililer tarafından fark edilmesi üzerine Dâhiliye Nezareti böyle ruhsat-
sız şekilde mektep açılmasına meydan verilmemesi talimatı vermişti27. Bununla
birlikte 1906 yılında Merzifon Yatılı Kızlar Okulu öğrencileri arasında Alaçam
Protestan Rum okulundan mezun birinin zikredilmesi söz konusu mektebin il-
legal bir şekilde eğitim faaliyetlerine devam ettiğini göstermektedir28.
Osmanlı yönetiminin Amerikan misyonerlerinin faaliyetleri konusunda
Bafra ve civarında rahatsızlık duyduğu bir diğer konu seyyar bir şekilde kitap-
çılık yaparak yörede İncil ve dini yayınlar satan ve bu vesile ile misyonerlik fa-
aliyetinde bulunan gezici kitapçılardı. Diğer bölgelerde olduğu gibi Samsun ve
civarında da gezici kitapçılık faaliyetlerini Amerikan Board ile Amerika İncil Ce-
miyeti işbirliği içerisinde yürütmekteydi. Amerikan Protestan misyonerleri ta-
rafından basılan bu kitapların Amerika İncil Cemiyeti’ne mensup gezici kitapçı-
lar yoluyla köy köy dolaşarak satılması Osmanlı yönetimi tarafından halkı din
değiştirmeye teşvik etmek üzere yapılan faaliyetler olarak algılanıyordu. Bu ne-
denle Osmanlı yönetimi 1880’li yıllardan itibaren bu faaliyetlerin önüne geçil-
mesi için çeşitli girişimlerde bulunmuştu. Hükümetin bu kitapçılara karşı aldığı
önleyici tedbirler, Amerika sefaretinden Osmanlı yönetimine art arda diploma-
tik notaların gönderilmesine neden oluyordu. Bu durum Osmanlı yönetiminin
konuya eğilmesini gerektirdi. Nihayetinde 1886 yılında Hariciye Nezareti Hu-
kuk Müşavirliği, Amerika İncil Cemiyeti’nin gezici kitapçılar vasıtasıyla Protes-
tan mezhebini yaymak için yürüttüğü faaliyetleri engelleme hakkı hükümetçe
saklı kalmakla birlikte bu konuda yabancı hükümetlerden gelebilecek kısmen

24 BOA, MF.MKT 469-5, Lef 4.


25 BOA, MF.MKT 469-5, Lef 6-10.
26 Durum Protestanların, Mayıs 1903’de Alaçam’da Rumlar tarafından baskı ve şiddete uğradık-

ları iddiasıyla yaptıkları şikayet üzerine yapılan soruşturma esnasında tespit edilmişti. BOA,
DH.TMIK.M 156-3, Lef 3.
27 BOA, DH.TMIK.M 156-3, Lef 4.
28 Alan, a.g.e., s.199.

191
BURCU KURT

haklı şikâyetlerin önüne geçmek için Avrupa’da olduğu gibi gezici kitapçıların
tabi olmaları gereken kuralları içeren bir nizamname hazırlanması gerekliliğini
bildirdi. Hukuk müşavirliği, konuyla ilgili nezaretler tarafından kurulacak bir
komisyon tarafından böyle bir yönetmelik düzenlenmesinin uygun olacağını
belirterek bu tarz bir yönetmeliğin hayata geçirilmesinin, sefaretlerin bu konu-
larda müdahil olmalarının da önünü keseceğini vurgulamıştı29. Böylece Maarif
Nezareti ile koordineli bir şekilde gezici dini kitap satılıcıları hakkında bir ni-
zamname metni hazırlanmış ve Mayıs 1887’de Sadaret’e sunulmuştu30. II. Ab-
dülhamid nizamnamede elçiliklerin itirazlarına sebep olabilecek birkaç mad-
dede düzenleme yapılmasını isteyerek metni geri gönderdi31. Bununla birlikte
Hariciye Nezareti’nden gönderilen mütalaada metnin mevcut haliyle kolaylıkla
uygulamaya koyulabileceği ve değişikliğe gerek olmadığı ifade edilmişti32. Mec-
lis-i Vükela ve Şura-yı Devlet de nizamnamenin olduğu şekliyle muhafazası yö-
nünde görüş bildirmişti33. Bunun üzerine konu II. Abdülhamid’e arz edildiyse
de bir yanıt alınamadı34.
İstanbul’da gezici kitap satıcılarına yönelik nizamnamenin tartışıldığı es-
nada Anadolu’da ve Bafra’da Amerikan Protestan misyonerlerinin faaliyetleri
olanca hızıyla devam ediyordu. 1890 senesi başında Trabzon vilayeti tarafından
Protestan mezhebinden Kuzucakoğlu Nikola’nın Bafra kasabası ile civar köy-
lerde Rum halkını Protestanlığa teşvik etmek için ücretsiz kitap dağıttığı tespit
edilmişti. Bunun üzerine vilayet bu tarz kitapların ücretsiz dağıtımının yasak
olduğunun altını çizerek konuyu Hariciye Nezareti’ne iletmişti35. Seyyar kitap-
çıların faaliyetleri vilayetin farklı bölgelerinde de artış göstermiş olacak ki 1891
Temmuz’unda Trabzon valisi, Amerika İncil Cemiyeti’ne mensup seyyar kitap-
çıların küçük kasaba ve köylerde gezerek kimi zaman ücretli kimi zaman ücret-
siz kitap sattıklarını ve hukuken yasaklı kitaplardan satmadıkları için bunlara

29 BOA, HR.TO 370-31.


30 BOA, ŞD 210-10, Lef 6. Nizamname müsveddesinin tam metni için bkz. BOA, YA.RES 58-29, Lef
3.
31 BOA, YA.RES 57-33, Lef 5-6.
32 BOA, YA.RES 57-33, Lef 3-4.
33 BOA, ŞD 2524-23; BOA, MV 25-57; BOA, MV 25-22.
34 BOA, YA.RES 57-33, Lef 1. Padişahtan herhangi bir cevap alamayan Sadaret Mayıs ayında söz

konusu nizamnamenin yabancı kitapçılar hakkında halihazırda karşılaşılmakta olan sorunları da


bertaraf edeceğini vurgulayarak konuyu tekrar II. Abdülhamid’e arz etmiş olsa da yine bir yanıt
alamamıştı. BOA, YA.RES 58-29, Lef 1.
35 BOA, DH.MKT 1823-41.

192
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

engel olunmuyorsa da bu durumun cahil olan yöre halkının mezhep değiştir-


mesine sebep olabileceğinden dolayı sorun teşkil ettiğini bildirmişti36.Maarif
Nezareti de Trabzon valiliğinin endişelerini haklı buluyordu. Maarif Nezareti
misyonerlerin yasaklı olmasa dahi bu tarz kitapları her istedikleri yerde geze-
rek gayrimüslim halka kitap satmalarının son derece mahzurlu olduğu kanısın-
daydı37. Bu nedenle nezaret bu tarz yasaklı olmayan kitapların ancak dükkân
veya buna mahsus özel mekânlarda satılabileceğinin altını çizmiş ve köy ve ka-
sabalarda seyyar kitap satışına izin verilmemesini istemişti38. Bu karar eylül
ayında Trabzon Vilayeti’ne, vilayet aracılığı ile de tüm mülhakata bildirilmişti39.
Hatta Trabzon Maarif Müdürü, köy ve kasabaları gezerek Amerika İncil Cemi-
yeti tarafından basılan İncil ve çeşitli risaleleri satan seyyar kitapçıların faali-
yetlerinin durdurulduğunu bildirmişti. Bunun üzerine Amerika İncil Cemiyeti
Amerika sefaretine, sefaret de Osmanlı hükümetine başvurmuş ve seyyar kitap-
çılığın ticari bir muamele olduğunu iddia ederek bu yasağa karşı tepkisini der-
hal bir nota bildirmişti40.
Amerika sefaretinin notasıyla aynı tarihlerde Trabzon Vilayeti de hükü-
mete iki rapor göndermişti. Raporlarda gezici kitapçılık yoluyla misyonerlik fa-
aliyetleri icra edilmesinin gayrimüslim ahali arasında sorunlar yaratabileceğine
dikkat çekiliyor ve bu konuda geçen sene Bafra’da yaşanan Kuzucakoğlu Nikola
olayı hatırlatılıyordu. Trabzon valisi ayrıca, Amerika İncil Cemiyeti’ne bağlı sey-
yar kitapçıların bölge halkının dini taassubunu rencide edecek bir dil kullandık-
larını belirterek bu durumun ileride bölgede asayiş sorunlarının çıkmasına dahi
sebebiyet verebileceğine tekrar dikkat çekiyordu41. Bununla birlikte vali söz ko-
nusu yasağın, Protestan cemiyetlerinin hamisi konumunda olan İngiltere ve
Amerika devletlerinin sefaretlerinin itirazlarına neden olduğunun da altını çiz-
miş ve birkaç gün önce Trabzon şehrinde Amerika İncil Cemiyeti’ne mensup
seyyar kitapçıya söz konusu satış yasağı bildirilir bildirilmez sefaretlerden
uzun uzadıya gönderilen notaları hatırlatmıştı. Bu nedenle vali söz konusu ya-
sağın köylere hasredilmesini ve kasabaların kapsam dışı bırakılmasını iste-
mişti. Böylece sefaretlerden gelecek muhalefet daha rahat bertaraf edilebilirdi.

36 BOA, DH.MKT 1847-116.


37 BOA, MF.MKT 131-79.
38 BOA, DH.MKT 1873-33; BOA, DH.MKT 1903-37. Konu Hariciye Nezareti’ne de bildirilmişti.

BOA, DH.MKT 1857-37.


39 BOA, HR.TH 116-69, Lef 2-3.
40 BOA, HR.SYS 71-61; BOA, HR.İD 1371-25.
41 BOA, HR.TH 116-69, Lef 1.

193
BURCU KURT

Üstelik Trabzon ve Samsun gibi gelişmiş şehirlerde hükümetin gözü önünde bu


seyyar kitapçıların Protestanlık propagandası yapamayacakları, yapmaya te-
şebbüs etseler bile amaçlarına ulaşamayacakları aşikârdı. Ayrıca mevcut uygu-
lama gayrimüslim ahali tarafından Hıristiyanlara mahsus mezhepçi bir yasak
olarak lanse edilebilir ve halk nezdinde yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebi-
lirdi42.
Dâhiliye Nezareti, 1892 senesinin başında seyyar dini kitapçıların faali-
yetinin serbest ticaret çerçevesinde değerlendirilemeyeceğine ve Amerika se-
faretine herhangi bir tebligat yapılmasına gerek olmadığına karar vermişti43.
Trabzon Vilayeti de son yazdığı raporlar çerçevesinde, 1892 senesinden itiba-
ren Amerika İncil Cemiyeti’nin köy ve kasabalarda gerçekleştirdiği gezici kitap
satışı faaliyetlerine izin vermemeye başlamıştı. Vilayetin hükümetin kararları
doğrultusunda uygulamaya koyduğu bu önlemler ise yeniden Amerika Sefare-
tinin tepkisiyle karşılaşmıştı. Sefaret, Hariciye Nezareti’ne Alaçam’da seyyar ki-
tapçı Mikail Papazoğlu’nun sattığı kitapların toplatıldığı ve kitapçının tutuklan-
dığına dair şikâyeti içeren bir nota vermişti. Bunun üzerine Trabzon valisi Nisan
1892’de hem Sadaret’e hem de Dâhiliye Nezareti’ne daha öncekilerle benzer
içerikte bir rapor sundu. Raporda Dâhiliye, Maarif, Hariciye nezaretleri ve Sa-
daret ile Trabzon Vilayeti arasında bu konu hakkında yapılmış olan yazışmalar
ve alınan kararlar hatırlatılıyordu. Bununla birlikte vali, Samsun gibi şehir mer-
kezlerinde cemiyetin faaliyetlerinin kesinlikle engellenmediğini, yalnızca daha
önce verilen emirlere binaen seyyar kitapçıların köy ve kasabalarda satış yap-
malarının engellendiğini belirtiyordu. Vilayet dâhilinde kadın-erkek tüm Pro-
testan nüfusun 500 kişiyi geçmediğinin de altını çizen Trabzon valisi, Protestan
dahi bulunmayan küçük köy ve kasabalarda yapılan bu tarz faaliyetlerin ticaret
değil dini misyonerlik olduğunu vurgulamıştı44. Dâhiliye Nezareti ise Trabzon
Vilayeti’ne kitapçılarla ilgili uygulanacak tavır netleştirilene kadar seyyar kitap-
çılara yönelik eski uygulamanın devam etmesini ve müdahale edilmemesini is-
temişti45. Ağustos ayında Amerika sefareti bir nota daha göndererek Ala-
çam’daki kitapçılarının kitap satışının halen engellenmekte olduğundan ve
hatta kendisine dini kitaplar satmaktan feragat edeceğine dair bir kefalet imza-
latılmaya çalışıldığından şikâyet etmişti46. Bunun üzerine Sadaret ve Hariciye

42 BOA, HR.TH 116-69, Lef 3.


43 BOA, HR.TH 116-69, Lef 7.
44 BOA, BEO 72-5379, Lef 3.
45 BOA, BEO 72-5379, Lef 1.
46 BOA, BEO 72-5379, Lef 4; BOA, HR.SYS 71-76.

194
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

Nezareti’nin isteği üzerine Dâhiliye, Trabzon vilayetine eski uygulamanın de-


vam ettirilmesi gerektiğini yinelemişti47.
Ocak 1894’de Canik mutasarrıfı tarafından İstanbul’a konu hakkında de-
taylı bir telgraf gönderilmişti. Telgrafta Alaçam’da şikâyetlere konu olan Mikail
Papazoğlu’nun gerek Çarşamba, gerekse Bafra ve Alaçam’daki Hıristiyanların
ve hatta Müslümanların “zihinlerini bulandırarak” mezhep değiştirmelerine yö-
nelik faaliyetlerde bulunduğu ve sattığı kitaplar sakıncalı olmasa dahi kendisi-
nin “efkar-i muzırra eshabından” olduğu belirtiliyordu. Bu tarz bir şahsın gelişi-
güzel istediği bölgelerde gezerek özgürce faaliyette bulunmasının hem idari
hem de siyasi açıdan mahzurlu olduğunu vurgulayan mutasarrıf, Dâhiliye Ne-
zareti’nden Papazoğlu’nun bölgedeki benzer girişimlerinin önünün alınmasını
ve bunun için gerekli tedbirlerin uygulanmasını istemişti48. Nezaret ise bu tarz
zararlı faaliyette bulunan şahısların sancak dışına çıkarılınca faaliyetlerinin
sonlandırılmış olmayacağına aksine kendisine bu faaliyetleri ülkenin her tara-
fına yaymak için fırsat verilmiş olacağı kanısındaydı. Bu nedenle Dâhiliye, Mi-
kail Papazoğlu’nun zararlı faaliyetlerine dair delilleri içeren evrakların gönde-
rilmesini ve süreç neticelenene kadar bu şahsın faaliyetlerinin kontrol altında
tutulmasını istemişti49.
Bu gelişmelerden birkaç ay sonra Amerika İncil Cemiyeti, Mikail Papa-
zoğlu’nun yerine Dimitri Kürkçüoğlu’nu görevlendirmişti50. Mart 1894’te Canik
mutasarrıfı hem Papazoğlu’nun hem de Kürkçüoğlu’nun misyonerlik kisvesi al-
tında bölgedeki Ermeni halkı silahlandırdığından şüphelenmiş ve bu girişimleri
engellemek için bir takım önlemler almaya çalışmışsa da derhal Amerika sefa-
retinin yinelenen şikâyetiyle karşılaşmıştı51. Hatta bir ay sonra Amerika sefareti
bu defa da Amerika İncil Cemiyeti mensubu Hacı Savas isimli kitapçının kitap
satışının engellendiği iddiasıyla Hariciye’ye şikâyette bulunmuştu52. Canik mu-
tasarrıfı ise iddiaları yalanlamış ayrıca Hacı Savas’ın Mikail Papazoğlu ve Di-

47 BOA, BEO 72-5379, Lef 1; BOA, HR.TH 123-34.


48 BOA, DH.MKT 185-19, Lef 5.
49 BOA, DH.MKT 185-19, Lef 6.
50 BOA, BEO 366-27430, Lef 1-3.
51 BOA, BEO 366-27430, Lef 2; BOA, BEO 409-30638.
52 BOA, BEO 384-28796, Lef 1. Ermeni olan Hacı Savas bir süre seyyar kitapçılık faaliyetinde bu-

lunduktan sonra Amerikan Board Cemiyeti’ne bağlı misyon hastanesinde doktor olarak çalış-
maya başlamıştır. Alan, a.g.e., s.58.

195
BURCU KURT

mitri Kürkçüoğlu ile birlikte faaliyet göstererek hem Hıristiyanları hem de Müs-
lümanları Protestan mezhebine döndürme gayretleri içerisinde olduğunun al-
tını çizmişti53.
Bir yandan seyyar kitap satıcıları nedeniyle Osmanlı ve Amerikan ma-
kamları arasında sürtüşmeler devam ederken diğer taraftan da 10 seneden
fazla bir süredir seyyar kitap satıcılarının faaliyetlerini düzenleyen bir nizam-
name hazırlanması düşüncesi nihayet farklı bir şekilde olsa da hayata geçiril-
mişti. 20 Aralık 1894’te gezici kitapçılarla ilgili hükümler de içeren Matbaa Ni-
zamnamesi yayınlandı. Nizamnamenin dördüncü faslı yayınların dükkânlarda
ve seyyar satıcılar aracılığı satılmasına dairdi. Buna göre seyyar şekilde kitap ve
risale satanlar belediyelerden ruhsat almak zorundaydı. Ruhsatsız bir şekilde
gezici kitapçılık yapanlardan 1 ila 5 Osmanlı altını arasında ceza alınacaktı. Ay-
rıca ruhsatsız veya yasaklı kitap satanların kitaplarına el konulacaktı54. Matbaa
nizamnamesinin yürürlüğe girmesi ile birlikte söz konusu maddeler Amerika
İncil Cemiyeti’nin gezici kitapçılarına da uygulanmaya başlamıştı55.
Matbaa Nizamnamesi’nin hayata geçirildiği tarih, Anadolu’da arka arkaya
Ermeni isyanlarının ve akabinde Ermeni-Müslüman çatışmalarının patlak ver-
diği bir istikrarsızlık dönemiydi. 1890’da Erzurum olayı ve Kumkapı gösterisi
ile başlayan Ermeni komitecilerin ayaklanma süreci, 1893’de Merzifon, Kayseri
ve Yozgat’taki Yafta olayları ve akabinde Sason, Zeytun, Van İsyanları ve Os-
manlı Bankası’na Daşnaktsutyun üyesi Ermeniler tarafından yapılan saldırı ile
zirveye taşınmıştı56. 1895-96 yılları arasında Anadolu’da art arda yaşanan is-
yanlar, Protestan seyyar kitapçılarının faaliyetlerini de neredeyse durdur-
muştu57. Canik mutasarrıflığı içerisinde yer alan Samsun ve civarı da Merzifon’a

53 BOA, BEO 384-28796, Lef 2; BOA, BEO 387-28952. Daha sonra gerçekten de Amerika sefareti-
nin şikayetinde haksız olduğu ve bahsedilen kişinin Hacı Havas değil Dimitri Kürkçüoğlu olduğu
anlaşılmıştı. BOA, BEO 396-29689.
54 “Matbaalara ve Kitabcılara ve Bunlara Müteferri Hususata Dair Nizamname”, Düstur, 1/6, An-

kara: Devlet Matbaası, 1939, ss. 1551-1552. Şubat 1896’da Şura-yı Devlet, seyyar kitapçılara ve-
rilecek ruhsat için 5 kuruş harç bedeli alınmasına karar vermişti. BOA, YA.RES 98-72.
55 BOA, MV 83-25.
56 1890-96 dönemi olaylarıyla ilgili detaylı bilgi için bkz. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni

Meselesi, İstanbul: Belge Yayınları, 1976, ss.458-520; Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara:
Türk Tarih Kurumu, 1985, ss.134-166; Ali Karaca, Anadolu Islahatı ve Ahmet Şakir Paşa, İstanbul:
Eren Yayınları, 1993, ss.37-70; Ramazan Erhan Güllü, Ermeni Sorunu ve İstanbul Patrikhanesi, An-
kara: Türk Tarih Kurumu, 2015, 260-264.
57 Dwight, a.g.e., s.515.

196
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

yakınlığı itibariyle bu süreçten en fazla etkilenen bölgelerden birisi olmuş58 ve


gezici kitapçıların faaliyetleri bir müddet kesintiye uğramıştı. İngiltere, Fransa
ve Rusya 1895’de Osmanlı yönetimine verdikleri ortak memorandumla Berlin
Antlaşması’nda öngörülen ıslahatın acilen icrasını talep etmeleri üzerine isyan-
lar sonrasında Ahmed Şakir Paşa başkanlığında Anadolu Islahatı’na başlandı59.
Osmanlı yönetimi bu ıslahatla tüm bu istikrarsızlık sürecinin sonuna gelinece-
ğini düşünüyordu. Bununla birlikte Kafkaslardaki gelişmelerin de etkisiyle
1904 başında Ermeni komiteciler Osmanlı’ya karşı II. Abdülhamid’e suikast ya-
pılmasını da içeren daha etkili eylemlerin yapılması kararı aldı. Bunun hemen
akabinde de Şubat 1904’te Ermeni komiteciler tarafından II. Sason ayaklanması
başlatıldı. İsyanın Osmanlı yönetiminde adeta şok etkisi yarattığını söylemek
yanlış olmayacaktır. Bu tarihten itibaren Osmanlı idaresi Anadolu’daki gezici
Protestan kitap satıcılarına yönelik tavırlarında da bariz bir değişikliğe gitmiş
ve daha sıkı tedbirler almayı mecburi görmüştür.
Bu gelişmelerin etkisiyle Hariciye Nezareti Temmuz 1904’te Amerika se-
faretine gezici kitapçılık faaliyetlerine bundan sonra müsaade edilmeyeceğini
ve bu tarz faaliyetleri misyonerlik bağlamında değerlendirileceğini bildir-
mişti60. Amerika Sefaretine gönderilen tebligatta seyyar kitap satıcılarının yal-
nızca kitap satmakla yetinmeyip dini misyonerlik yaptıkları ve bunun Osmanlı
topraklarında yasak olduğu ifade ediliyordu61. Amerikan sefareti ise -muhteme-
len hükümetin bu tavrı gevşetebileceğini düşündüklerinden- Hariciye Neza-
reti’nin tebligatına rağmen gezici kitap satıcılarının faaliyetlerine müdahale
edildiği gerekçesiyle Osmanlı yetkilileri nezdinde girişimde bulunmayı ısrarla
sürdürmüştü. Bu bağlamda Amerika sefareti Kasım 1904’de Osmanlı hüküme-
tine Trabzon’daki mahalli yetkililerin Amerika İncil Cemiyeti’nin seyyar kitap-
çılarının satış faaliyetlerinin engellendiğine ve kitaplarına el koyulduğuna dair
Hariciye Nezareti’ne şikâyette bulunmuştu. Amerika İncil Cemiyeti’nin Ame-
rika’nın en önemli sivil toplum kuruluşlarından biri olduğunun altını çizen se-
faret, cemiyetin hiçbir propaganda faaliyetinde bulunmadığını iddia ve dolaylı

58 Ermeni olaylarının Canik mutasarrıflığı içerisinde asayişe etkisine dair bkz. Rıza Karagöz, “Ca-
nik Sancağında Ermeni Çetelerinin Faaliyetleri (1894-1896)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi, 12/1 (1999), ss.97-104.
59 Ahmet Şakir Paşa ve Anadolu Islahatı ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Karaca, a.g.e.
60 Coşkun, a.g.m., s.3; BOA, HR.İD 2033-81.
61 Nezaret, seyyar satıcılık işinin dahi zabıta kanunlarına tabi olduğunu ve zabıtanın kamu güven-

liğini sağlamak için bu kitapçıları teftiş etmeye de hakkı olduğunu da ayrıca hatırlatmıştı. BOA,
BEO 2479-185923, Lef 2.

197
BURCU KURT

olarak kendilerine yapılan muamelenin haksız ve kasıtlı olduğunu ima edi-


yordu62. Aslında Osmanlı hükümetinin genel anlamda cemiyetin kitap satma-
sına engel olması söz konusu değildi. Yalnızca Trabzon’da bahsedilen kitapçının
kitap satmasına izin verilmemişti. Bunun nedeni ise Maarif Nezareti’ne göre,
söz konusu seyyar kitapçının kitaplarını satmak için “ötede beride dolaşmakta
ısrar etmesi” idi. Bu durumda söz konusu kitapçının polis tarafından engellen-
mesi olağandı63. Zaten Amerikan sefaretinin başvuruş üzerine hükümet yal-
nızca Trabzon vilayetine, gezici bir şekilde satışına teşebbüs edilmediği tak-
dirde Protestan İncil’inin satışına engel olunması gerektiğini hatırlatılmakla ye-
tinmişti64.
Osmanlı yönetiminin kararını yumuşatmaması Amerika sefaretinin ıs-
rarlı başvurularına neden oluyordu. Nitekim sefaret Kasım ve Aralık aylarında
gönderdiği notalarla Trabzon’daki mahalli yetkililerin Amerika İncil Cemi-
yeti’nin gezici kitapçılık faaliyetlerini engellemeye bir son vermesini istemişti65.
Temmuz 1904’te yapılan bildirime rağmen Amerikan sefaretinden art arda aynı
konuda nota gönderilmesi üzerine Sadaret şehir içinde belirli mekânlarda ruh-
satlı kitapları satanlara engel olunmayacağı aşikâr olmakla birlikte seyyar ki-
tapçılık faaliyetlerine izin verilmeyeceğinin Amerikan sefaretine kati suretle bir
daha ifade edilmesini istemişti66. Sadaret ayrıca Şura-yı Devlet Tanzimat Dai-
resi’nin 29 Aralık 1903 tarihinde Rumeli’deki seyyar kitapçılara dair aldığı ka-
rarı emsal göstererek Dâhiliye’den Trabzon Vilayeti Maarif İdaresi’ne de bu ka-
rar dâhilinde talimat verilmesini istemişti67. Konu 12 Temmuz 1905’de Meclis-

62 BOA, BEO 2479-185923, Lef 5; BOA, HR.İD 1371-37, Lef 1.


63 BOA, ŞD 220-22, Lef 3.
64 BOA, BEO 2454-184030.
65 BOA, BEO 2479-185923, Lef 4; BOA, HR.İD 1371-37, Lef 3; BOA, HR.İD 2033-84.
66 BOA, BEO 2479-185923, Lef 1.
67 BOA, DH.MKT 948-42, Lef 1; BOA, DH.MKT 2609-14; BOA, MF.MKT 850-10; BOA, MF.MKT 843-

28. 29 Aralık 1903 tarihli Şura-yı Devlet Tanzimat Dairesi kararında seyyar kitapçıların ruhsat
alma prosedürü, hakları ve yükümlülüklerine dair detaylara açıklık getirilmişti. Kararda matbaa
nizamnamesi uyarınca seyyar olarak kitap ve risale satanların belediyelerden ruhsat almak zo-
runda olduğu belirtiliyordu. Dolayısıyla bayi olarak adlandırılan seyyar kitap satıcıları önce za-
bıta tarafından incelenecek ve ancak “eşhas-ı muzırra”dan olmadıkları anlaşıldıktan sonra belirli
koşullar dahilinde kendilerine ruhsat verilecekti. Kitap satış ruhsatını almak için bayilerin ruh-
satsız kitap bulundurmadıklarına, cemiyetlerinin dükkânlarında ve kendi yanlarındaki kitapların
istenildiği zaman kanuna uygun bir şekilde denetlenebileceğine dair senet imzalamaları gereki-
yordu. Bu senette bayilerin ellerinde ruhsat verilenlerden başka bir kitap görülmesi veya kendi-
lerinin uygunsuz bir hareketinin tespit edilmesi durumunda derhal nizami mahkemeye sevk edi-
leceklerini ve vilayetten gerektiğinde istisna edilecek mevkilere gitmeyeceklerini kabul eden be-
yanları bulunmak zorundaydı. Ayrıca bu kişilerin hüviyetleri tayin edilebilecek şekilde eşkâlleri
de kayıt altına alınacak ve ancak bundan sonra şahıslara kitap satış ruhsatları, üzerinde eşkâlleri

198
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

i Vükela’nın gündemine de alınmıştı. Meclis-i Vükela, ruhsatlı bayiler tarafından


ruhsatlı kitapların satışının hukuki olduğunu ve bunlara müdahale edilmeme-
sini altını çizmekle birlikte bu tarz kitapları satmak için bir takım “meçhulü’l-
ahval” kişilerin köyleri dolaşmakta ve bu vesile ile kötü niyetli faaliyetlerde bu-
lunduklarının da bir gerçek olduğunu belirtmişti. Bu nedenle Meclis-i Vükela bu
tarz seyyar kitapçıların ancak kimlikleri kontrol edilmek ve yalnızca belirli yer-
lerde kitap satmak kaydıyla ruhsatlı kitap satışına izin verilmesi kararı alın-
mıştı68. Bu karar genelge olarak tüm vilayetlere de gönderilmişti69. Her ne kadar
Amerikan sefareti bu uygulamaya karşı çıksa da 21 Temmuz 1905’de II. Abdül-
hamid’e suikast girişimi hükümetin bu konudaki tavrının daha da netleşmesine
neden olmuştu. Bu bağlamda Meclis-i Vükela 25 Aralık 1905 tarihinde önceki
kararın aynen uygulanmaya devam edilmesi kararını aldı70. Bu koşullar çerçe-
vesinde Bafra da dâhil olacak şekilde Samsun ve çevresinde gezici kitapçıların
faaliyetlerine bu tarihten itibaren izin verilmemiştir. Gezici kitapçılar ancak II.
Meşrutiyet’in ilanı sonrası esen özgürlük havasından faydalanacak ve faaliyet-
lerini rahatça sürdürmeye başlayacaktır.

Sonuç
Bafra ve çevresinde Amerikalı Protestanların misyonerlik faaliyetleri
Amerikan Board ve Amerika İncil Cemiyeti olmak üzere iki ana kurum üzerin-
den yürütülmüştür. Bu cemiyetler her ne kadar hedef kitlesi olarak ilk etapta
Ermenileri öne çıkarmışlarsa da zaman içerisinde Rumlar arasında misyonerlik
faaliyetlerine de hız vermişlerdir. Bu bağlamda yaklaşık 20 bin Rum ve bin Er-
meni nüfusa sahip olan Bafra kazası da Amerikalı Protestan misyonerler açısın-
dan bir çekim noktası olmuştur. Amerikan Board açtığı okullar ve dış misyonlar
sayesinde bölgede Protestan mezhebini yayarken Amerika İncil Cemiyeti de İn-
cil’i yerel diller olan Ermenice ve Karamanlıca’ya çevirip gezici kitap satıcıları
yoluyla dağıtarak halk üzerinde etki kurmaya çalışmıştır. Amerikalı misyoner-
lerin bölgede kısmen başarıya ulaştıklarını söylemek mümkündür zira 1899 se-
nesinde yalnızca Bafra’da 70 kişiden oluşan bir Protestan Cemaati oluşturul-

de detaylı yer alacak şekilde, belediye tarafından verilecekti. Bu ruhsatların vilayet içerisinde ge-
çerli sayılabilmesi için vilayet tarafından da mühürlenmiş olması gerekiyordu. Bu prosedür bayi
olarak adlandırılan seyyar kitap satıcıları değiştirildiği zaman tekrarlanmak zorundaydı. BOA,
YA.RES 125-103, Lef 2; BOA, ŞD 220-22, Lef 1.
68 BOA, MV 111-62.
69 BOA, DH.MKT 948-42, Lef 14-15.
70 BOA, MV 112-62.

199
BURCU KURT

ması ve illegal dahi olsa bunlara bir Protestan Okulu açılması başarılmıştır. Üs-
telik Mondros Mütarekesi sonrasında bölgede ortaya çıkan Pontus hareketinde
Amerikalı misyonerlerin de rolü olmuştu.
Amerikan Board ve Amerika İncil Cemiyeti’nin faaliyetleri özellikle 19.
yüzyılın son çeyreğinde hız kazanmış ve Ermeni milliyetçiliğini şekillendirme-
deki rolleri nedeniyle de Osmanlı yönetimi açısından tartışma konusu haline
gelmiştir. Bu nedenle her ne kadar Rumlar üzerinde de faaliyetlerde bulunsalar
da Amerikalı misyonerlerin Bafra ve civarındaki faaliyetlerini ve bunların Os-
manlı idaresi ile ilişkilerini belirleyen ana faktör Ermeni meselesinin gelişimi
olmuştur. Nitekim 1878 Berlin Anlaşması sonrasında Ermeni milli kimliğinin
uyanmaya başlaması ve bunda Amerikalı misyonerlerin rolü, Bafra da dâhil ol-
mak üzere İmparatorluk sathında Osmanlı yönetiminin denetleyici ve kimi za-
man engelleyici bir tutum takınmasına sebebiyet vermiştir. Bu çerçevede II. Ab-
dülhamid dönemi boyunca Bafra’da hem Amerikan Board’un hem de Amerika
İncil Cemiyeti’nin Protestan mezhebini yaymak amacıyla yaptığı faaliyetler
kontrol altına alınmış, zararlı görülenler de engellenmiştir. Bu durum sık sık
Osmanlı ve Amerikalı yetkilileri karşı karşıya getirmiştir. Osmanlı idaresi, Ana-
dolu’da Ermeni ulusçu faaliyetlerinin ilk döneminde Amerikalı misyonerlere
karşı daha esnek bir siyaset izlemiş ve “idare-i maslahat” yolunu benimseyerek
doğrudan Amerikan hükümeti ile karşı karşıya gelmemeyi tercih etmiştir. Bu-
nunla birlikte 1904 Sason İsyanı bu konuda bir mihenk taşı olmuş, bu tarihten
itibaren Osmanlı yönetiminin net önlemler alarak bunları kesin bir surette uy-
guladıkları görülmektedir. Bu bağlamda Bafra’da Amerikan misyonerlerin faa-
liyetleri 1904’e kadar engellemelerle de olsa rahatça devam etmiş olsa da bu
tarihten sonra en azından gezici kitapçılık yoluyla yapılan misyonerlik faaliyet-
lerine 1908’de meşrutiyetin yeniden ilanına kadar ket vurulmuştu.

200
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

Kaynakça
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
Babıali Evrak Odası (BEO)
Dahiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH.MKT)
Dahiliye Nezareti Tesri-i Muamelât ve Islahat Komisyonu Muamelât (DH.TMIK.M)
Hariciye Nezareti İdari Evrakı (HR.İD)
Hariciye Nezareti Siyasi Evrakı (HR.SYS)
Hariciye Nezareti Tahriratı (HR.TH)
Hariciye Nezareti Tercüme Odası (HR.TO)
İrade Dahiliye (İ.DH)
Maarif Nezareti Mektû bi Kalemi (MF.MKT)
Meclis-i Vükela Mazbataları (MV)
Şura-yı Devlet (ŞD)
Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı (YA.RES)
Süreli Yayınlar
Trabzon Vilayeti Salnamesi
Kitap ve Makaleler
Alan, Gülbadi, Amerikan Board’ın Merzifon’daki Faaliyetleri ve Anadolu Koleji, Ankara:
Türk Tarih Kurumu, 2008.
Coşkun, Yasin, “A subject of dispute between the Ottoman Empire and the American
Bible Society in the early 1900s: the Bible colportage”, Middle Eastern Studies
(2022), ss.1-9.
Düstur, 1/6, Ankara: Devlet Matbaası, 1939.
Dwight, Henry Otis, The Centennial History Of The American Bible Society, V.II, New York:
The Macmillan Company, 1916.
Erhan, Çağrı, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara: İmge Kitabevi,
2001.
Güllü, Ramazan Erhan, Ermeni Sorunu ve İstanbul Patrikhanesi, Ankara: Türk Tarih Ku-
rumu, 2015.
Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1985.
Karaca, Ali, Anadolu Islahatı ve Ahmet Şakir Paşa, İstanbul: Eren Yayınları, 1993.
Karagöz, Rıza, “Canik Sancağında Ermeni Çetelerinin Faaliyetleri (1894-1896)”, Ondo-
kuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 12/1 (1999), ss.251-257.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul: Belge Yayınları, 1976.
Yolalıcı, M. Emin, XIX. Yüzyılda Canik Sancağı’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara:
Türk Tarih Kurumu, 1998.

201
BURCU KURT

Ekler
Ek 1. 1872’de Amerikan Board, Amerika İncil Cemiyeti ve İngiliz İncil Ce-
miyeti tarafından Haliç yakınlarında kurulan İncil Evi (The Bible House).

Kaynak: Buğra Poyraz, “Kitab-ı Mukaddes Şirketlerinin Faaliyetlerine Osmanlı


İmparatorluğu’ndan Günümüze Kronolojik Bir Bakış”, Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 7/13 (2020), s.152.

202
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

Ek 2. Seyyar Bir İncil Satıcısı

Kaynak: Buğra Poyraz, “Kitab-ı Mukaddes Şirketlerinin Faaliyetlerine Osmanlı


İmparatorluğu’ndan Günümüze Kronolojik Bir Bakış”, Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 7/13 (2020), s.

203
1920 Merkez İlkokulun Ara Sokağı Bafra

205
II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE ERMENİLERİN ZARARLI
FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR BİR
DEĞERLENDİRME

Doç. Dr. Tuğrul ÖZCAN1

GİRİŞ
Osmanlı Devleti’nde uygulanan geleneksel İslâm hukuku çerçevesinde
zımmî statüsünde bulunan Ermeniler, diğer gayrimüslim cemaatler gibi kendi
dinlerini, dillerini ve kültürlerini kolayca muhafaza edebildikleri gibi her türlü
işlerini rahatça görebilmekte ve Tanzimat sürecinden sonra ise devletin üst dü-
zey kademelerinde görev alabilmekteydiler. 1861 yılında ilk defa Osmanlı teba-
asından olan Garabet Artin Davutyan adlı bir Ermeni Lübnan Mutasarrıfı olarak
tayin edilmiştir.2 Balkan savaşları (1912-1913) sırasında Osmanlı bürokrasi-
sinde önemli bir mevki olan hariciye nazırlığı, Gabriel Noradunkyan adlı bir Er-
meni’nin uhdesindeydi.3 Aynı şekilde Anadolu Ermenilerinin tarihine dair bir-
çok eser ortaya koyan ve Batılı birçok siyaset ve devlet adamına ilham kaynağı
olan Arşag Alboyacıyan da bir Ermeni idi.4 XIX. yüzyılın son çeyreğine kadar Os-
manlı ülkesinde gözle görülür ayrılıkçı bir Ermeni sorunu olmadığı gibi, temsil-
cileri vasıtasıyla Ermenilerin Osmanlı idarecileriyle çözemeyeceği bir meselesi
de bulunmuyordu.5

1 Ordu Üniveristesi, Tarih Bölümü. tugrulozcan55@hotmail.com


2 Süleyman Uygun, Osmanlı Lübnan’ında Değişim ve İç Çatışma Maruni Asi Yusuf Bey Kerem (1823-
1889), Gece Kitaplığı, Ankara, 2017, s. 154.
3 Yıldız Deveci Bozkuş, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sivas Ermenilerinin Genel Durumu”, Osman-

lılar Dönemi’nde Sivas Sempozyumu (21-25 Mayıs 2007), Sivas, 2007, s. 378.
4 Hatice Demirci, Ermeni Asıllı Bir Osmanlı Aydını: Arşag Alboyacıyan’ın Hayatı ve Eserleri, Ankara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ermeni Dili ve Kültürü Anabilim Dalı, (Yüksek Lisans Tezi),
Ankara, 2014, s. 1.
5 Yahya Bağçeci, “XIX. Yüzyılda Anadolu’da Çıkan Ermeni İsyanlarına Karşı Osmanlı Devleti’nin

Aldığı Askerî Tedbirler”, Erciyes Üniversitesi SBE Dergisi, Kayseri, 2008, s. 318.

207
TUĞRUL ÖZCAN

İlber Ortaylı’nın da belirttiği üzere Osmanlılık anlayışı dahilinde Osmanlı


millet sistemi ile tüm gayrimüslim tebaaya kendi inançları ve kültürleri dahi-
linde özgür bir yaşam alanı sunulmuştur.6 Buna rağmen 1877-1878 Osmanlı-
Rus Savaşı’nın ardından Batılı devletlerin, kiliselerin ve misyonerlerin destek-
leri ve kışkırtmaları ile birçok Ermeni, idaresi altında bulunduğu devleti fiilî ola-
rak karşılarına alacak bir konuma geldi.7 Ermenilerin bu durumunun farkında
olan Patrik Nerses Varjabedyan, Ayastefanos müzakereleri sırasında yanına git-
tiği Rus Başkomutanı Nikola ile bir görüşme yaparak ondan Doğu Anadolu’yu
işgal etmesini, burada Ermeniler lehinde bir reform yapılmasını istedi. Ayrıca
Varjabedyan, Doğu Anadolu’ya özerk bir statü verilmesini ve reformlar tamam-
lanıncaya kadar da Rusların bölgede kalmasını da talep etti. Bunun üzerine Ni-
kola, Rus diplomatları aracılığıyla reform konusunu (16. madde) Ayastefanos
Antlaşması’nın gündemine aldırdı. Ancak İngiltere’nin itirazıyla bu antlaşmanın
askıya alınması üzerine yeni bir müzakere süreci başlatıldı. Yapılan müzakere-
ler neticesinde reform hususu, Berlin Antlaşması’na 61. madde olarak konul-
muştur.8 Böylece Ermeni meselesi, politik ve diplomatik açıdan Batılı devletlerin
çıkarlarına uygun olarak çözümü istenen uluslararası bir anlaşmazlığın gün-
dem maddesi haline gelmiştir.
Berlin Antlaşması’nın cesaretlendirdiği bir kısım Ermeni, Osmanlı Dev-
leti’nin en uzun yüzyılını fırsat bilerek hasta adamdan kendilerine kalan payın
peşine düştüler. Ermeniler, Osmanlı coğrafyasının diğer yerlerinde olduğu gibi
Bafra’nın da içinde bulunduğu Canik havalisinde bir örgütlenme ve ihtilal ha-
vası içerisine girdiler.9 Canik havalisinde özellikle Merzifon ve Samsun gibi Er-
meni bilincinin yüksek tutulmaya çalışıldığı yerlere yakın olması, Bafra Erme-
nileri de heyecanlandırmaktaydı. Konum itibarıyla doğu-batı yönünde Samsun-
Sinop arasında önemli bir menzil görevi görmesi ve hinterlandı itibarıyla da ku-
zey-güney doğrultusunda Havza, Vezirköprü, Merzifon, Suluova ve Amasya gibi
yerler ile irtibatının bulunması Bafra’yı önemli kılıyordu. 1890’lı yıllarda Ana-
dolu’nun hemen her tarafında ortaya çıkan Ermeni isyanlarıyla eşzamanlı ola-
rak küçük çaplı da olsa Bafra’da da bir hareketlilik yaşanmıştır.

6 İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi”, Türkler, Cilt:10, Yeni Türkiye Yayın-
ları, Ankara, 2012, s. 218-219.
7 Ahmet Kolbaşı, 1892-1893 Ermeni Yafta Olayları (Merzifon-Yozgat-Kayseri), IQ Yayıncılık, İstan-

bul, 2011, s. 79.


8 Bayram Kodaman, “Ermenilerin Osmanlı Devleti’ni Tehcire Mecbur Etmesi”, Yeni Türkiye, Sayı:

60, Ankara, 2014, s. 6.


9 1853’te Rus Çarı I. Nikola ile diplomat Sir Hamilton Seymour arasında Petersburg’ta bir balo

sırasında yapılan sohbette Osmanlı Devleti hasta adam olarak nitelendirilmiştir: Akdes Nimet Ku-
rat, Rusya Tarihi (Başlangıçtan 1917’ye Kadar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2020, s. 346.

208
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR

Yukarıda oluşturulan fikri çerçeve dahilinde bu çalışmada, Bafra’nın da


içinde bulunduğu Amasya, Samsun ve Merzifon havalisinde Ermeniler tarafın-
dan ya da Ermenilerin üzerinden yürütülen silah, mühimmat ve insan kaçakçı-
lığına ve devlet aleyhinde yapılan bölücü propaganda faaliyetlerine yer veril-
miştir. Ayrıca bölgede ortaya çıkan asayiş sorunları ve kaçak yollarla bölgeye
sokulan zararlı yayınlar da ele alınan konular içerisindedir.
1. KAÇAKÇILIK FAALİYETLERİ
Kaçakçılık; bir emtianın kanunlara aykırı bir şekilde bir ülkeye ya da coğ-
rafyaya sokulması ve yahut çıkarılması şeklinde tanımlanabilir. Bu kapsamda
Osmanlı klasik döneminde Karadeniz kıyılarında kaçakçılık faaliyetleri oldukça
kısıtlıydı. Bir iç deniz olan Karadeniz’de Osmanlı Devleti’nin iç piyasadaki böl-
geler arasındaki ihracatı dahi yasaklaması bu durumun ortaya çıkmasında etkili
olmuştur.10 Nitekim XIX. yüzyılın başlarından itibaren birçok Avrupa devleti,
Osmanlı Devleti’nin ihracat emtiası konusunda oluşturduğu tekeli kırmak ve
tüccarının hakkını aramak üzere Trabzon’da konsolosluk açarak ticari potansi-
yelini canlı tutmak istemiştir.11 Klasik döneme nazaran bu yüzyılda ticari faali-
yetler konusunda durum değişmiş ve Karadeniz’de gözle görülebilir ticari bir
hareketlilik yaşanmıştır.12 Bu hareketliliği artıran sebepleri Karadeniz’in ulus-
lararası ticarete açılması, Osmanlı Devleti’nin bazı ticari emtialar konusunda
uyguladığı kısıtlamalar ve reform bahanesiyle Osmanlı Devleti’nin yabancı mü-
dahalelerine maruz kalması ile oluşan hukuki boşluk şeklinde sıralayabiliriz. 13
Tüm bu unsurların bir araya gelmesi, Karadeniz sahillerinde kaçakçılığı kaçınıl-
maz hale getirmiştir.
Bafra’nın da içinde bulunduğu Canik havalisi, kaçakçılık konusunda en
çok adından bahsedilen yerler arasındadır. Bu havalide en çok silah ile tütün
kaçakçılığı yapılmaktaydı. Ancak buradaki kaçakçılık konusunda ilk sırada her
zaman silah yer almaktaydı. Bu silah kaçakçılığı, diğer kaçakçılık türlerinden
farklı olarak devlet hazinesini zarara uğratmanın yanında can ve mal kaybına
ve eşkıyalık faaliyetlerinin yaygınlaşması gibi bir takım ciddi olumsuzluklara da
yol açmaktaydı.14 Bu sebeple devletin bu konuda sağlam ve kalıcı bazı tedbirler

10 Kubilay Hamzaoğlu, “XIX Yüzyılda Trabzon Vilayetinde Kaçakçılık ve Kaçırılan Emtialar”, Near
East Historical Review, Cilt: 10, Sayı: 2, Nisan 2020, s. 206.
11 Trabzon Vilayet Salnamesi (1901), (Haz. Kudret Emiroğlu), Cilt: 19, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-

tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yayınları, Ankara, 2012, s. 206.


12 K. Hamzaoğlu, “XIX Yüzyılda Trabzon…”, s. 206.
13 Tuğrul Özcan, II. Abdülhamit Döneminde Orta ve Doğu Karadeniz’de Ermeni Olayları, Akis Ya-

yınları, İstanbul, 2007, s. 101-103.


14 K. Hamzaoğlu, “XIX Yüzyılda Trabzon…”, s. 215.

209
TUĞRUL ÖZCAN

alması gerekiyordu. Ancak ülke topraklarının genişliği, kıyı şeritlerinin uzun-


luğu, liman ve iskele sayılarının fazlalığı gibi birçok sebep çoğu zaman alınan
tedbirleri yetersiz kılıyordu.15
Osmanlı Devleti’nde sıradan birinin ruhsatsız mühimmat üretimiyle meş-
guliyeti ve silah taşıması yasaktı. Silah ve mühimmatın üretiminin, ticaretinin,
tevziinin ve kullanımının devletin tekelinde bulunması hasebiyle yabancı dev-
letlerin tüccarına Osmanlı sınırları içerisinde silah ve mühimmat ticareti ya-
saktı. Osmanlı Devleti 1846’da Rusya ile, 29 Mart 1861’de Fransa ile imzaladığı
ticaret anlaşmalarında bu hususa özelikle dikkat etmiştir.16 21 Şubat 1872’de
yürürlüğe sokulan Barut Nizamnamesi’nin 15. maddesi ile de ister açıktan is-
terse gizliden Osmanlı memleketine sokulan yanıcı ve patlayıcı maddelerin mü-
sadere edileceği ve ele geçirilen silah ve mühimmatın bedelinin iki katı muha-
tabından ceza olarak alınacağı hükme bağlanmıştır.17
Osmanlı Devleti’nde silah kaçakçılığı hem kara hem de deniz vasıtasıyla
yapılıyordu. Deniz vasıtasıyla yapılan kaçakçılık karadan yapılana göre daha
fazlaydı. Bunun sebeplerini şu şekilde sıralayabiliriz: Bunlardan ilki, XIX. yüz-
yılda buharlı gemi teknolojisindeki gelişmeye bağlı olarak birçok yeni uluslara-
rası ticaret şirketinin ortaya çıkmasıdır. İkincisi, ticaret antlaşmaları ile Boğaz-
ların ve Karadeniz’in uluslararası ticaret trafiğinde kullanılabilirliğinin artma-
sıdır. Sonuncusu ise Osmanlı tebaasından olmalarına rağmen gemilerine başka
devletlerin bandıralarını çekip ticarete yönelen gayrimüslimlerin sayısındaki
artıştır.18
Eşya-yı nariye adı verilen ateşli silahların özellikle deniz yoluyla sevke-
dilmesinin temel sebebi yabancı bandıralı gemilere yönelik dokunulmazlık zır-
hıydı. Yabancı bandıralı bir gemi kıyıdan 6 mil açıkta ise zaten buna herhangi
bir müdahale olamıyordu. Bu türden bir gemi kıyıya ve limana yanaşmış ise bu
durumda geminin aranması ancak ilgili devletin konsolosunun iznine bağlan-
maktaydı. Bu durum yabancı bandıralı vapurları mükemmel birer kaçakçılık va-
sıtası haline getirmekteydi.19

15 T. Özcan, II. Abdülhamit Döneminde…, s. 103-106.


16 Necdet Kurdakul, “Ticaret Antlaşmaları”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İle-
tişim Yayınları, Cilt: III, İstanbul, 1985, s. 666.
17 Süleyman Uygun, “Paquet Vapur Nakliyat Kumpanyası (Compaignie De Navigation Paquet) ve

Osmanlı Ermenileri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, s. 56, 2016, s.
1349
18 K. Hamzaoğlu, “XIX Yüzyılda Trabzon…”, s. 217.
19 Ayrınyılı bilgi için bkz.; Süleyman Uygun, Osmanlı Sularında Rekabet Mesajeri Maritim Kumpan-

yası (1851-1914), Kitap Yayınevi, İstanbul 2015, s. 275-278.

210
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR

Bafra’nın da içinde bulunduğu Canik havalisi özellikle XIX. yüzyılın ikinci


yarısında silah ve mühimmat kaçakçılığına konu olmuş bir coğrafyadır. 19 Ka-
sım 1894 tarihli bir arşiv belgesine göre Samsun limanına kaçak yollarla indiri-
len bir miktar silah ile bomba, dinamit ve güherçile gibi patlayıcı maddeler
Amasya, Bafta ve Merzifon taraflarına sevk edilmiştir. Yapılan araştırmalar ne-
ticesinde bunların İsviçre menşeili bir ticaret şirketinin Samsun’da temsilciğini
yapan Kirkor Kahveciyan adlı bir Ermeni vasıtasıyla Canik havalisine getirildiği
anlaşılmıştır. Ayrıca Kirkor Ağa’nın iskelelerde çalışan birçok gayrimüslim ha-
mal ve vapurlarda çalışan mürettebat ile muhabere içerisinde oldukları ve iş
birliği yaptıkları ortaya çıkmıştır.20
Zaman zaman kaçakçılık yoluna tebaadan gayrimüslim tüccarın da baş-
vurduğu bilinir. Bunlar, İngiliz ve Rus bandıralı uluslararası ticaret gemilerinin
yanısıra Fransız Mesajeri ve Pake gibi vapur şirketleri ile iş birliği yapabiliyor-
lardı.21 Örneğin Rus menşeili bir şirket gemisiyle saman balyaları arasına gizle-
nerek getirildiği tespit edilen 400 martini tüfenk ile birçok mavzer ve yüzlerce
mermi Bafralı Vahan Badlıyan ile Kel Artin isimli ortak olan iki komisyoncunun
deposunda ele geçirilmiştir.22
1895 yılının Ocak ayında Mabeyni Hümayun Baş Kitabeti’ne yazılan bir
yazıdan anlaşıldığına göre bir ihbar üzerine Kastamonu vilayetine bağlı Safran-
bolu kazasının Ulus nahiyesinde Alpi ve Teknişin karyeleri ahalisinden bazıla-
rının yasak olduğu halde hanelerinin bir bölümünde gizlice barut imal ettiği ve
bunları da Merzifon Vezirköprü ve Bafra taraflarına ihraç ettikleri bilgisine ula-
şılmıştır. Bunun üzerine Safranbolu Kaymakamı tahkikat maksadıyla söz ko-
nusu mahale gönderilmiştir. Buradaki tahkikat neticesinde Alpi ve Teknişin
karyelerinde birer hanede 2,5 kıyye güherçile imaline mahsus kalbur ele geçi-
rilmiştir. Şahıslar, yapılan ilk sorgulamalarında kendilerinin hasımlarının bir

20 BOA, MKT.MHM., 715/15, 20/Ca/1312 (19 Kasım 1894); BOA, Y.EE., 47/82, 21/M/1321 (19
Nisan 1903); Pelin İskender, “Berlin Antlaşması’ndan Sonra Samsun ve Çevresinde Ermeni Olay-
ları”, Geçmişten Geleceğe Samsun (1. Kitap), Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Eğitim Hiz-
metleri Daire Başkanlığı, Samsun, 2006, s. 106.
21 Süleyman Uygun, “Bir Fransız Buharlı Nakliyatı Etrafında Osmanlı-Fransız-Ermeni İlişkileri”,

Gazi Akademik Bakış, Cilt: VIII, Sayı: 16, 2015, s. 129-130; Süleyman Uygun, “Karadeniz Suları’nda
Fransız Paquet Vapur Kumpanyası 1878-1914”, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, Sayı: 20, 2016, s.
137-172; Halil Metin, Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, Millî Eğitim Ba-
kanlığı Yayını, İstanbul, 1997, s. 87; Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Meza-
limi ve Ermeniler, Anda Dağıtım ve Yayın, İstanbul, 1976, s. 579.
22 Ermeni Komitalarının Amal ve Harekât-ı İhtilaliyesi (İlan-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonrası, Yay.

Haz. H. Erdoğan Cengiz, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1983, s. 252.

211
TUĞRUL ÖZCAN

garezle ihbar ettiklerini, ele geçirilen güherçilenin yalnızca düğünlerde kulla-


nılmak üzere imal edildiğini bunun da ele geçirilen güherçile miktarından
açıkça anlaşılabileceğini belirtmişlerdir. Nitekim Safranbolu Kaymakamı’nda
zanlıların barut imaliyle meşguliyetlerinin bulunmadığı, uzak olması sebebiyle
de Safranbolu’dan bahsedilen mahallere yüklü miktarda barut gönderilemeye-
ceği kanaati oluşmuştur.23 2 Ocak 1895 tarihli bir belgeden anlaşıldığı üzere
Amasya Mutasarrıfı da benzer kanaattedir. Kızılırmak’ın Merzifon’a denk gelen
kısımları kayık nakline müsait değildir. Bu sebeple bura üzerinden silah veya
mühimmat sevki mümkün değildir. Güvenlik açısından kaçakçılar için Merzifon
tarafı uygun bir mahal değildir. Burada ele geçirilen silah ve mühimmat sevki
Karadeniz sahili üzerinden gerçekleşmektedir.24
Safranbolu Kaymakamı ile Amasya Mutasarrıfı’nın müşterek kanaati, is-
tihbarat görevlilerinin yaptığı tespitler ile uyuşmuyordu. Zira onların aksine is-
tihbarat görevlileri imal edilen barutun, bazı aracılar vasıtasıyla Kızılırmak üze-
rinden Boyabat, Vezirköprü ve Bafra taraflarına sevk edildiğini tespit etmişler-
dir. Nitekim yapılan bu rapor Ulus nahiyesine bağlı köylerdeki barut imalinin
sadece eğlence maksadıyla kullanılmadığı gerçeğini de ortaya çıkarmıştır. Aynı
zamanda Bafra’nın bazı köylerinde bulunan Ermeni hanelerinde silah ve mü-
himmat saklandığı bilgisine de ulaşılmıştır. Yapılan araştırmalar neticesinde
Bafra tarafındaki Ermenilerin ekseriyetle Nebyan Dağı’nda eşkıyalık yapan Er-
menilerin saldırılarından kendilerini korumak maksadıyla silahlandıkları anla-
şılmıştır.25
11 Eylül 1895’te İngiliz bandıralı baltabaş tabir edilen çifte direkli ve ba-
casız bir Ermeni vapurunun Kestane Karası26 adı verilen bir fırtına esnasında
limana girmek yerine sahilden bir deniz mili açıkta 24 saat boyunca beklemesi
ve liman idaresi ile muhabereye girmemesi sahil güvenlik yetkililerinin dikka-
tini çekmiştir. Bunun üzerine limanda hazır bekleyen üç çift filikalık liman ka-
rakol süvarisi söz konusu vapura gönderilmiştir. Ancak vapurun istim üzere
devr-i çark etmekte olması ve fırtınanın şiddetinin giderek artması sebebiyle
filikalar geri dönmek zorunda kalmıştır.27 Durumdan rahatsız olan vapurun

23 BOA, DH.MKT., 341/14, 23/B/1312 (20 Ocak 1895).


24 BOA, DH.ŞFR., 171/10, 03/Ş/1313 (19 Ocak 1896).
25 BOA, DH.MKT., 341/14, 23/B/1312 (20 Ocak 1895).
26 Kestanelerin hasat mevsimi olan Eylül ayının son haftalarında hava sıcaklıkları hızlı bir şekilde

düşmesi sonucunda yaşanan hava değişimine bölge halkı arasında Kestane Karası Fırtınası adı
verilmektedir.
27 BOA, A.MKT.MHM., 656/2, 22/Ra/1313 (12 Eylül 1895).

212
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR

kaptanı, bulunduğu noktadan ayrılarak Sinop’a 9 deniz mili mesafesindeki Ça-


kıroğlu iskelesine geçerek burada kendisini bekleyen Ermenilere 16 sandık
içinde birçok silah ve mühimmat teslim etmiştir. Söz konusu silah ve mühimmat
ise bir iki gün içerisinde Sivas, Bafra, Vezirköprü ve Trabzon taraflarına sevke-
dilmiştir.28
1890’lı yıllarda silah ve mühimmatın dışında Canik havalisinde en çok baş
vurulan kaçakçılık türü tütün kaçakçılığıdır. Tütün üretiminin reji şirketi tara-
fından idaresi, üreticiyi doğrudan ya da dolaylı bir şekilde kaçakçılığa sevk edi-
yordu. Reji idaresinin yaptırımları, depo yetersizliği, düşük fiyatlar, uygulanan
kota veya ekim ruhsatının herkese verilmemesi gibi sebeplerle üretici ister is-
temez kanun dışı yollara başvurmak zorunda kalıyordu. Bu sebeple reji idaresi,
reji kolcuları ile birlikte tütün kaçakçılığını önlemek üzere ruhsatı bulunmayan
üretim alanlarını tespit ederek oralara baskınlar düzenliyordu.29
Çakıroğlu iskelesinde cereyan eden gelişmeler ile aynı dönemde Samsun
ile Bafra’da reji kolcuları tarafından eşzamanlı yapılan tütün aramaları sıra-
sında birkaç Ermeni hanesinde kilitli sandıklar içinde birçok silah ve mühimmat
bulunmuştur. Bununla birlikte Bafra’daki kilise mahzeninde bulunan sandıklar
içerisinde bomba yapımında kullanılan çeşitli kimyasal maddeler ele geçirilmiş-
tir.30 Güvenlik güçleri tarafından alınan ifadelerinde söz konusu hanelerin reis-
leri, ele geçirilen silah ve mühimmatın tehditle tanımadıkları biri tarafından
kendilerine emanet edildiğini ve kilitli olması sebebiyle sandıkların içinde neler
olduğunu bilmediklerini belirtmişlerdir.31 Ancak bu şahıslar hakkında ceza ka-
nununun kaçakçılık, yardım ve yataklığa dair maddelerine istinaden işlem baş-
latılarak mahkemeye sevk edilmişlerdir. Bunlar muhakemeleri esnasında ağız
birliği yaparak, aslında devlete sadakatleri bulunmakla birlikte aç ve sefil olma-
ları sebebiyle bu tür işlere bulaştıklarını belirmişlerdir.32
1895 yılının Eylül ayı sonlarına doğru güvenlik güçlerinin topladığı istih-
barat bilgileri sayesinde Kirkoroğlu Serkis adlı bir Ermeni’nin Çerkes kıyafe-
tiyle Bafra civarında dolaştığı tespit edilmiştir. Bu şahsın İstanbul’a gitmek için
Çakıroğlu iskelesine uğrayan İngiliz bandıralı Ermeni gemisine yetişmek için

28 BOA, A.MKT.MHM., 656/2, 08/R/1313 (28 Eylül 1895).


29 Nuray E. Keskin - Melda Yaman, Türkiye’de Tütün: Reji’den Tekel’e Tekel’den Bugüne, Notabene
Yayınları, Ankara, 2013, s. 170.
30 Ermeni Komitalarının Amal…, s. 252.
31 BOA, A.MKT.MHM., 656/2, 09/Ra/1313 (29 Eylül 1895)
32 BOA, ŞD., 17/728, 24/R/1313 (4 Ocak 1902).

213
TUĞRUL ÖZCAN

büyük bir çaba içerinde bulunması şüpheli bulunmuş ve söz konusu şahıs sor-
guya alınmıştır. Sorgusu sırasında Serkis’in Ermeni ihtilal komitaları ile iş bir-
liği içerisinde olduğu, Bafra-Sinop-Vezirköprü arasında onlara kılavuzluk ettiği
ortaya çıkmıştır.33
Bir taraftan silah ve mühimmat diğer taraftan da tütün kaçakçılığıyla mü-
cadelenin yalnızca askerî tedbirler ile yürütülmesi imkânsızdı. Bu sebeple üre-
ticinin elindeki tütünün iyi fiyatla ve zamanında satın alınması bir sisteme da-
yandırılmalıydı. Nitekim 1898 yılı itibarıyla Bafra’da üretilen yaklaşık
3.275.000 kıyye tütünün 2.250.000 kıyyesinin harice sevk edilmek üzere tüc-
car, geri kalan kısmının ise reji idaresi tarafından satın alındığını görmekteyiz.34
Buna rağmen ertesi yıl Bafra kazası ile ve Alaçam nahiyesinde 7.662 kıyye tütün
üreticinin elinde kalmıştır. Zira üretilen 2.434.699 kıyye tütünün 1.872.663 kıy-
yesi tüccar tarafından satın alınmıştır. Reji ise yalnızca 554.374 kıyyesini satın
almakla yetinmiştir. Dolayısıyla da üretici elindeki tütünü illegal yollarla düşük
fiyatlarla da olsa çıkarmaya mecbur kalmıştır.35
2. MUZIR YAYINLAR VE PROPAGANDA FAALİYETLERİ
Ermeni komitalarının en yaygın propaganda araçları kitap, dergi, gazete,
broşür ve ilanlardan oluşmaktaydı. Bu yayımlar üzerinden Ermenilerin millî ve
dinî hissiyatı canlı tutulmaya çalışılıyordu.36 Bilhassa millî duyguları artıran şi-
irler veya şarkılar etkin birer propaganda aracı olarak kullanılıyordu. Tüm bu
propaganda araçları ile Ermenilerin bağımsızlığının bilhassa silahla mümkün
olacağı vurgusu yapılmaktaydı.37
19 Kasım 1894 tarihli bir belgeden anlaşıldığı üzere Samsun limanı vası-
tasıyla Canik havalisine sokulan Hınçak gazetesinin birçok nüshası, güvenlik
güçlerinin yaptığı aramalar sonucunda Amasya, Bafta ve Merzifon taraflarında
ele geçirilmiştir. Bu nüshaların Samsun’a Avusturya vapur acentası tercümanı
olan bir Ermeni’nin organizasyonu ile getirildiği, buradan da zahire ve posta
vapurlarında çalışan gayrimüslim tayfalar vasıtasıyla ilgili yerlere gönderildiği

33 BOA, A.MKT.MHM., 656/2, 08/R/1313 (28 Eylül 1895).


34 Trabzon Vilayet Salnamesi (1902), Cilt: 20, s. 343.
35 Trabzon Vilayet Salnamesi (1903), Cilt: 21, s. 479.
36 T. Özcan, II. Abdülhamit Döneminde Orta…, s. 30.
37 BOA, MKT.MHM., 715/15, 20/N/1319 (19 Kasım 1894); Pelin İskender, “Berlin Antlaş-

ması’ndan Sonra…, s. 105.

214
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR

anlaşılmıştır.38 Aynı şekilde güvenlik güçleri tarafından 1895 ilkbaharı başla-


rında da doktor, öğretmen, konsolos gibi bazı kamu çalışanının malzeme teda-
riki adı altında kaçak yollarla Samsun, İnebolu ve Bartın limanlarına muzır ya-
yın soktukları tespit edilmiştir. Nitekim güvenlik güçlerinin hazırladıkları ra-
porlardan, Bafra’da Troşak ve Hınçak gazeteleri nüshalarının ele geçirildiği bil-
gisine ulaşmak mümkündür.39 Nitekim 7 Ekim 1893’te Samsun limanına yana-
şan Paquet Kumpanyası vapurunda Ermenilere asker talimi verilmek üzere ba-
sılan bir adet resimli askerî eğitim kitabı ele geçirilmiştir.40
Gayrimüslim din adamları, din içerikli kitaplar vasıtasıyla Ermeni cema-
atinin kontrolünü sağlamaya ve bağımsızlık düşüncelerini sürekli canlı tutmaya
çalışmaktaydılar. Hatta bunlar, cemaatlerine mensup olmayan bazı kimseleri de
kendi yanlarına çekmek adına her yolu denemekteydiler. Osmanlı istihbarat gö-
revlileri, Kuzuçoroğlu Nikola adlı bir Ermeni’nin Bafra tarafında dolaşarak bir
kısım Rum’u Protestanlığa çekmek üzere büyük bir çaba içerisinde olduğunu
tespit etmiştir. Ancak Rum cemaatinin fazlalığı ve Rum eşkiya çetelerinin böl-
gede oluşturduğu tehdit sebebiyle Nikola bu tür çabalarında yetersiz kalmış-
tır.41 Zaten Trabzon valiliğinin emriyle de Nikola’nın hakkında takibat ve soruş-
turma başlatılmıştır. Valiliğin yazısında Nikola’nın söz konusu mahalde Rum
ahaliye Protestanlık üzerine yazılmış ücretsiz bazı kitap dağıttığı belirtilmek-
teydi. Oysaki bu tür kitapların bu şekilde dağıtılmasının yasak olduğu mahallî
yetkililere özellikle hatırlatılmıştır.42
Nikola’nın Protestanlık cemaatinin sayısını artırma çabalarının devam et-
tiği dönemde Bafra kazasına tabi Alaçam nahiyesinde Rumlarla ile Ermeniler
arasında mezarlık yeri yüzünden bir anlaşmazlık çıkmıştı. Bu anlaşmazlık bir
anda alevlenerek kitlesel bir boyuta ulaştı. Güvenlik güçlerinin zamanında mü-
dahalesi sayesinde olayların büyümesi engellendi. Yapılan tahkikat sonucunda

38 BOA, MKT.MHM., 715/15, 20/Ca/1312 (19 Kasım 1894); P. İskender, “Berlin Antlaşması’ndan
Sonra…”, s. 106.
39 Söz konusu dönemde Bafra da içinde olmak üzere Samsun çevresinde 206 nüsha Troşak ve

300’e yakın da Hınçak gazetesi ele geçirilmiştir. Söz konusu nüshaların Samsun limanında böl-
geye sokulduğu verieln eifadelerden anlaşılmıştır: BOA, MKT.MHM., 715/15, 20/Ca/1312 (19 Ka-
sım 1894); P. İskender, “Berlin Antlaşması’ndan Sonra…”, s. 105-106; BOA, MKT.MHM., 704/18,
24/Ca/1312 (29 Nisan 1895); 714/77, 20/Ca/1312 (25 Nisan 1895); P. İskender, “Berlin Antlaş-
ması’ndan Sonra…”, s. 106.
40 S. Uygun, “Paquet Vapur Nakliyat…”, s. 1348.
41 BOA, DH.MKT., 1823/41, 20/Ş/1308 (1 Mart 1891).
42 BOA, DH.MKT., 1823/41, 20/Ş/1308 (1 Mart 1891).

215
TUĞRUL ÖZCAN

söz konusu olayların muzır yayınlar ve kapı önlerine bırakılan birtakım kâğıtlar
sebebiyle Protestan Ermenilerin Rumlara verdikleri rahatsızlıktan dolayı or-
taya çıktığı anlaşılmıştır.43
Zararlı yayınlardan kaynaklanan şikâyetlerin artması sebebiyle Babıali
harekete geçmiş ve yalnızca Maarif Nezareti tarafından tasdik edilen kitapla-
rın44 satışına, dağıtımına ve okunmasına müsaade edildiğini ilgililere belirtmiş-
tir. Nitekim İncil Cemiyeti'ne mensup kitapçı Papazoğlu olarak tanınan Mikail
ile Kürkcüoğlu Dimitri’nin Maarif Nezareti tarafından onaylanan kitaplarının
Bafra, Alaçam ve Çarşamba taraflarında satışına müsaade edilmiş ve bu yüzden
de satışlarına izin verilmesi hususu söz konusu mahallerin kaymakamlarına ve
müdürlerine bildirilmiştir.45
Zararlı yayımlar konusunda artan şikâyetler sebebiyle Babıali rahatsızlık
duymuş olacak ki bazı askerî ve idari yetkililerden konuya dair raporlar hazır-
lamalarını istemiştir. Nitekim Sivas vilayetinden Dahiliye Nezareti’ne gönderi-
len 2 Ocak 1895 tarihli dosyanın içerisinde yer alan Amasya Mutasarrıflığı’nın
raporundan anlaşıldığı üzere ele geçirilen zararlı yayınlar, ekseriyetle Karade-
niz sahili üzerinden limanlarda ve iskelelerde çalışan bazı gayrimüslimler vası-
tasıyla söz konusu bölgeye sokulmuş, dağıtımları ise bazı din adamları tarafın-
dan gerçekleştirilmiştir. Amasya Mutasarrıfı’nın bu konudaki tavsiyesi ise Ka-
radeniz sahilinin layıkı ile takibe alınması ve kıyı güvenliğini sağlayan karakol-
lardaki asker sayılarının artırılmasıdır.46
3. KOMİTACILIK FAALİYETLERİ
İngiliz, Rus tüccarının yanı sıra Fransız Mesajeri vapur şirketi acentelik-
lerinde görevli bulunan bazı ecnebiler, özellikle mürettebatıymış gibi göster-
dikleri bir takım Ermeni’nin ülke dışında faaliyet gösteren komita merkezlerine

43 Benzer sorunların aynı dönemde Fatsa’da da yaşandığını gösteren birçok arşiv belgesi bulun-
maktadır. Aslında bu tür belgeler cemaatlerin benzer meseleler konusunda diğer yerlerdekilerle
irtibatlı olma ihtimallerini de kuvvetlendirmektedir: BOA, DH. MKT., 1830/94, 20/N/1308 (29
Nisan 1891).
44 Bu tür kitaplara dair takip edilen presedür hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Tuğrul Özcan, “Os-

manlı Devleti’nde Gayrimüslim Okullarının Teftişi (1876-1908)”, IX. Uluslararası Eğitim Araştır-
maları Kongresi [IX. International Congress of Educatio-nal Research (11-14 May 2017, OrduTur-
key)], Eğitim Araştırmalar Eğitim Araştırmaları Birliği, Ordu, 2017, s. 184-195; Tuğrul Özcan,
Merkezî ve Modern Eğitim Kapsamında Osmanlı Gayrimüslim Cemaat ve Yabancı Okulları, Gece Ya-
yınları, Ankara, 2017, s. 49-53.
45 BOA, BEO, 366/27430, 21/Ş/1311 (27 Şubat 1894).
46 BOA, DH.ŞFR., 171/10, 03/Ş/1313 (19 Ocak 1896).

216
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR

götürülüp getirilmesinde müdahildiler. Bu Mesajeri şirketinin Karadeniz’in bir-


çok liman ve iskelesinde acentelerinin bulunduğu dikkate alınırsa ülke güven-
liği açısından ne derece bir tehlike ve tehdit oluşturduğu açıkça anlaşılacaktır.47
Canik Mutasarrıfı Mehmed Tevfik Bey ile Trabzon Valisi Ali Bey arasında
yapılan bir yazışmada belirtildiği üzere Amasya ve Tokat sancakları ile Samsun
ve Bafra kazalarının Ermeni başpiskoposu olan Yağişa Efendi, bir süredir hal ve
hareketleri sebebiyle istihbarat görevlileri tarafından takibe alınmıştır. 1890
yılının Nisan ayı içerisinde Yağişa Efendi’nin Kahire’ye gitmek üzere bir hazırlık
içerisinde bulunması ve Canik havalisinde dolaşarak bazı Ermeni ileri gelenle-
riyle peş peşe görüşmelerde bulunması istihbarat görevlilerinde şüphe uyan-
dırmıştır.48 Yapılan istihbaratlar neticesinde, ilerleyen yıllarda Amasya başpis-
koposu görevini icra ederken Patrikhane tarafından Palu Ermeni başpiskopos-
luğuna vekaleten görevlendirilen Nikogos’un da benzer tutum ve davranışlar
içerisinde olduğu tespit edilmiştir.49 Nitekim bu tür tutum ve davranışların yo-
ğunlaştığı bir dönemde 29 Kasım 1894 tarihli bir arşiv belgesinden de anlaşıl-
dığı üzere Bafra, Samsun, Çarşamba ve Terme kazaları başta olmak üzere Canik
havalisinde bazı Ermenilerin parmaklarına komita üyelerine has yüzükler taka-
rak gövde gösterisinde bulunduklarını görmekteyiz.50
Ermeni komita üyelerinin cesaretini artıran turum ve davranışların teme-
linde şu hususlar yatmaktaydı:
1) Mahallî güvenlik güçlerinin komita üyelerine ve eşkıyalara karşı yürüt-
tüğü faaliyetlerde yetersiz kalması,
2) Zaptiyelere Martini yerine Şinayder marka daha etkisiz bir tüfek dağı-
tılması ve buna karşın komita üyeleri ile eşkıyaların ellerinde daha uzun men-
zilli ve etkili silahlar bulunması,
3) Bir kısım Ermeni’nin, Müslümanların kendilerine saldırdıkları, mal ve
mülklerini gaspettikleri bahanesiyle bulundukları yerleri terk ederek Sam-
sun’da meydana getirdikleri kalabalığın, herhangi bir kargaşalığa izin vermek
istemeyen mahallî yetkililerin elini ve kolunu bağlaması.51

47 M. Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte…, s. 579; P. İskender, “Berlin Antlaşması’ndan Sonra…”,

s. 107.
48 BOA, DH.ŞFR., 152/18, 5/N/1307 (25 Nisan 1890).
49 BOA, MKT.MHM., 729/13, 17/Ca/1312 (29 Kasım 1894); P. İskender, “Berlin Antlaşması’ndan

Sonra…”, s. 108.
50 Terme civarında etkin olan Minas adlı bir eşkıya başının ve Nebyan dağını kendine mesken

tutan Bölükbaşoğlu Ohannes’in adamlarının parmaklarında bahsedilen türde komita yüzükleri


oldukça yaygındı: BOA, DH.ŞFR., 253/53, 21/N/1316 (4 Ocak 1899).
51 BOA, MKT.MHM., 664/4, 20/Z/1313 (2 Haziran 1896); BOA, MKT.MHM., 610/7, 14/L/1313 (29

Mart 1896); P. İskender, “Berlin Antlaşması’ndan Sonra…”, s. 108; Kemal Saylan-Öznur Atalan,

217
TUĞRUL ÖZCAN

Sinop Mutasarrıfı Reşid Paşa’nın verdiği bilgilere istinaden Kastamonu


Valisi Refik imzasıyla çıkan bir yazıdan Bafra, Vezirköprü ve Boyabat kazaları-
nın sınırdaş oldukları bölgede birçok Ermeni köyü bulunduğu anlaşılmaktadır.
Ancak bu bölgede bir kısım Ermeni’nin muzır faaliyetler göstererek ahaliyi ga-
leyana getirmeye çalıştığı komitaya yeni üyeler kazandırdıkları tespit edilmiş-
tir. Reşid Paşa, Ermenilerin söz konusu bölgede rahatça dolaşmalarını ve her
türlü fesatlığı kolayca ortaya koymalarını Boyabad kazasının idaresinde dira-
yetli bir kaymakamın bulunmamasına bağlamıştır. Ona göre Boyabat’a asaleten
atanacak dirayetli bir kaymakam, aynı zamanda Vezirköprü ve Bafra kazaları-
nın emniyet altına alınmasında etkili olacaktır. Aksi halde komita mensuplarına
karşı bölgede yürütülecek mücadelelerde diğer kaymakamlar etkisiz kalacak-
lardır.52 Bunun üzerine Babıali bölgeye daha dirayetli idareciler atamış olacak
ki 4 Ağustos 1895 tarihi itibarıyla Trabzon Valisi Osman Paşa’nın verdiği bir
bilgiden anlaşıldığı üzere dışarıdan Bafra’ya ferdî olarak ya da ailesiyle birlikte
herhangi bir yabancı Ermeni gelmemiş ve olaylara karışmamıştır.53
Bafra’daki bir kısım Ermeni’nin yurt dışındaki bazı komita mensuplarıyla
bağlantılarının olduğu da açıkça ortadadır.54 Nitekim Bulgaristan’da faaliyet
gösteren Ermeni komitacılarının Osmanlı ülkesinde icra ettiği fitne, fesat ve ta-
addiyata dair Atina’da neşredilmekte olan Bulletin D’Orient adlı gazetede yer
alan bir habere göre bazı Ruslar, Bergos’ta 2.000 hektar araziyi satın almışlar
ve 6.000 hektar arazinin de satın alınması için işlem başlatmışlardır. Bu araziler
ise Osmanlı Devleti’nin aleyhine çalışan komitacıların hizmetine tahsis edilmiş-
tir.55 Aynı gazete yer verilen diğer bir haberden anlaşıldığı üzere Ruslar, Üsküp
ve Manastır taraflarında eğitim-öğretim faaliyetleri görüntüsü altında Ermeni
komitalarına katılım sağlamak için yeni üyeler yetiştirmekteydi. Bunları öğret-
men, din adamı, tüccar, doktor, hemsire ve saire sıfatlarla Samsun, Bafra ve Si-
nop taraflarına da göndererek Ermeni fesadına destek vermekteydi.56

“Dünya Savaşı Döneminde Bayburt Çevresinde Yaşanan Ermeni Olayları ve Günümüze Yansıma-
ları”, I. Uluslararası 20. Yy.’ın İlk Yarısında Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (16-18 Ekim 2019),
(Ed. Mehmet Hakkı Alma-Arslantürk Akyıldız-Mustafa Cesur), Hiperlink Yayınları, İstanbul, 2021,
s. 516; Kemal Saylan-Yıldırım Okatan, “Cemal Paşa’nın Ölümünün Tiflis Basınına Yansımaları” II.
Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu (20-22 Nisan 2018), Ed. Osman Kubi-
lay Gül - Berker Kurt - Celal Can Çakmakcı, Ankara, 2018, ss. 443-448.
52 BOA, DH.ŞFR., 197/109, 31/C/1312 (30 Aralık 1894).
53 BOA, DH.ŞFR., 207/132, 12/S/1313 (4 Ağustos 1895).
54 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz.: Tuğrul Özcan, Merkezî ve Modern Eğitim Kapsamında…, s. 84-

91, 110-119,
55 “On Ẻcrit De Trẻbizonde”, Bulletin D’Orient, No:9, Athẻnes,26 Fevrier 1904, p. 1.
56 “On Ẻcrit De Monastır”, Bulletin D’Orient, No: 9, Athẻnes, 26 Fevrier 1904, p. 1; “On Ẻcrit De

Bourgas”, Bulletin D’Orient, No: 10, Athẻnes, 4 Mars 1904, p. 1.

218
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR

Rusya başta olmak üzere bazı Batılı devletler komitacılık faaliyetlerine


destek kapsamında muhabir veya temsilci gibi verdikleri bazı sıfatlarla Osmanlı
tebaasından olan birtakım gayrimüslimlere hazırlattıkları raporlar ve aldıkları
haberler ile istihbarat sağlamaktaydılar.57 Örneğin Trabzon, Giresun, Samsun,
Bafra ve sair şehirlerde mukim Rumlar ve Ermeniler ile yakından ilgilenen Rus-
lar, bu yöntem ile gayrimüslimler üzerinden söz konusu çevrede yürüttükleri
ekonomik faaliyetlere dair bazı istatistikler ve askerî bilgiler temin etmişleri-
dir.58 Velhasıl bu tür yöntemlerle Osmanlı tebaasından olan bir takım gayrimüs-
lim unsurları hem komitaya kaydediyorlar hem de onlar üzerinden Osmanlı
toplum yapısı, iktisadî hayatı ve askerî harekâtları hakkında bilgi topluyorlardı.
Aynı şekilde Varna Tüccar Vekili tarafından Polis Ser-komiserliği’ne gönderilen
bir ihbar yazısında Rusların Ermeni komitacılarıyla iş birliği yaparak Giresun,
Samsun ve Bafra taraflarında yaşayan gayrimüslim ailelerin çocuklarının tüm
eğitim masraflarını üstlenme görüntüsü altında onları misyonerlik ve komita
faaliyetlerinde kullandıkları açıkça anlaşılmaktaydı.59

Sonuç
Çalışmamızın Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti açısından değer-
lendirmek gerekirse birbiriyle bağlantılı ancak bağımsız iki husus ortaya çıkar.
Mesele Osmanlı Devleti açısından değerlendirildiğinde yakın sonuçlar üzerinde
durulması gayet doğaldır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti açısından mesele, etkile-
rini görme açısından önemlidir.
Çalışmayı Osmanlı Devleti açısından değerlendirirsek şu hususlara deği-
nilmesi yerinde ve doğru olur: Bafra özelinden izahına çalışılmış da olsa ülkenin
farklı yerlerinde gerçekleştirilen silah kaçakçılığı, bazen sadece esnaf ve tücca-
rın ekonomik gelirini arttırmak istemesinden kaynaklanan adi bir çaba bazen
de politik amaçlara hizmet eden ve devletin dağılmasında, parçalanmasında et-
kili olan bir faaliyet olarak karşımıza çıkmıştır. Silah kaçakçılığı nedeniyle mer-
kezî hükümet ekstra kaynak, zaman ve çaba sarf etmek zorunda kalmıştır. Fakat
silah kaçakçılığıyla ilgili sert tedbirler ve cezalar uygulanmadığı için bu tür faa-
liyetlerde kayda değer bir azalma yaşanmadığı gibi aksine artış meydana gel-
miştir.
Meselenin günümüzü ilgilendiren boyutuna baktığımızda durum biraz
daha farklı bir temaya kayacaktır. Zira buradaki bakış açımızı belirleyen temel

57 Tuğrul Özcan, Merkezî ve Modern Eğitim…, s. 150.


58 “On Ẻcrit De Bourgas”, p. 1.
59 BOA, HR.SFR.04, 452/20, 9/Z/1321 (26 Şubat 1904).

219
TUĞRUL ÖZCAN

sonuçlardan ziyade etkilerdir. Nitekim Mondros Mütarekesi’nin 24. madde-


sinde Diyarbakır, Elazığ, Van, Erzurum, Bitlis ve Sivas’tan Osmanlı Devleti’nin
vilayat-ı şarkıyyesi olarak bahsedilmesine rağmen mütarekenin İngilizce nüsha-
sında bu şehirlerin the six city of Armenian şeklinde geçmesi meseleye Batılı
devletlerin hangi gözle baktıklarını göstermesi açısından önemlidir.
Yukarıda da izahına çalışılan sebeplerle söz konusu bu makale, Bafra öze-
linde de olsa meselenin yerel dinamiklerle ilişkilendirilerek gerek Osmanlı Dev-
leti’ni gerekse Türkiye Cumhuriyeti’ni zora sokacak iddialara cevap vermek açı-
sından devletimizin her zaman hazır olduğunu göstermek açısından önemlidir.
Lozan Antlaşması’nda resmî olarak bitmiş gibi gözükmesine rağmen günümüze
kadar intikali, çıkar devşiren bazı devletler tarafından meselenin zaman zaman
canlı tutulmaya çalışılacağını açıkça ortaya koymaktadır. Bu sebeple Ermeni
meselesi konusundaki akademik çalışmalar sürdürülmeli, ilgili kurumlar tara-
fından desteklenmeli ve ihtiyaç duyulduğunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
menfaati doğrultusunda ulusal ve uluslararası her türlü toplantıda bu tür çalış-
maların takdimi yapılmalıdır.

KAYNAKÇA
A. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
1. Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Sadaret Mektubî Kalemi Mühimme Evrakı (MKT.MHM.):
610/7, 14/L/1313 656/2, 08/R/1313; 656/2, 08/R/1313; 664/4,
20/Z/1313704/18, 24/Ca/1312; 715/15, 20/Ca/1312.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Bâbıâli Evrak Odası Evrakı (BEO): 366/27430, 21/Ş/1311;
81/6071, 11/Ra/1310.
Dahiliye Nezâreti Mektubî Kalemi Evrakı (DH.MKT.): 1823/41, 20/Ş/1308; 1830/94,
20/N/1308; 2009/81, 20/Ra/1310; 2041/85, 22/C/1310; 2057/21,
11/Ş/1310.
Dâhiliye Nezareti Şifre Kalemi Evrakı (DH. ŞFR.): 152/18, 5/N/1307; 171/10,
03/Ş/1313; 197/109, 31/C/1312; 207/132, 12/S/1313.
Hariciye Nezareti Paris Sefareti Evrakı (HR.SFR.04): 452/20, 9/Z/1321.
Dahiliye İrade Evrakı (İ.DH.): 1264/99294, 21/B/1309.
Maarif Nezareti Mektubî Kalemi (MF.MKT.): 341/14, 23/B/1312; 341/14, 09/Ş/1312;
2057/21, 11/Ş/1310.
Şûra-yı Devlet Evrakı (ŞD.): 1844/21, 06/Ra/1310; 1844/29, 26/B/1310; 1844/29,
26/B/1310; 17/728, 24/R/1313.
Yuldız Esas Evrak (Y.EE.): 47/82, 21/M/1321.
2. Gazeteler
“On Ẻcrit De Bourgas”, Bulletin D’Orient, No: 10, Athẻnes, 4 Mars 1904.
“On Ẻcrit De Monastır”, Bulletin D’Orient, No: 9, Athẻnes, 26 Fevrier 1904,

220
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR

“On Ẻcrit De Trẻbizonde”, Bulletin D’Orient, No: 9, Athẻnes, 26 Fevrier 1904.


3. Salnameler
Trabzon Vilayet Salnamesi, (Haz. Kudret Emiroğlu), Cilt: 19, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yayınları, Ankara, 2012.
____, Cilt: 20, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yayınları,
Ankara, 2012;
____, Cilt: 21, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yayınları,
Ankara, 2012.
B. Araştırma Eserler
Bağçeci, Yahya, “XIX. Yüzyılda Anadolu’da Çıkan Ermeni İsyanlarına Karşı Osmanlı Dev-
leti’nin Aldığı Askerî Tedbirler”, Erciyes Üniversitesi SBE Dergisi, Sayı: 24, Kayseri,
2008, ss. 317- 331.
Bozkuş, Yıldız Deveci, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sivas Ermenilerinin Genel Durumu”,
Osmanlılar Dönemi’nde Sivas Sempozyumu (21-25 Mayıs 2007), Sivas, 2007, ss.
377-392.
Demirci, Hatice, Ermeni Asıllı Bir Osmanlı Aydını: Arşag Alboyacıyan’ın Hayatı ve Eserleri,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ermeni Dili ve Kültürü Ana-bilim
Dalı, (Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2014.
Ermeni Komitalarının Amal ve Harekât-ı İhtilaliyesi (İlan-ı Meşrutiyetten Evvel ve Son-
rası, Yay. Haz. H. Erdoğan Cengiz, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1983.
Hamzaoğlu, Kubilay, “XIX Yüzyılda Trabzon Vilayetinde Kaçakçılık ve Kaçırılan Emtia-
lar”, Near East Historical Review, Cilt: 10, Sayı: 2, Nisan 2020, s. 205-225.
Hocaoğlu, Mehmet, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Anda Da-
ğıtım ve Yayın, İstanbul, 1976.
İskender, Pelin “Berlin Antlaşması’ndan Sonra Samsun ve Çevresinde Ermeni Olayları”,
Geçmişten Geleceğe Samsun (1. Kitap), Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür ve
Eğitim Hizmetleri Daire Başkanlığı, Samsun, 2006, ss. 99-114.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Cilt: VIII, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988.
Keskin, Nuray E.-Melda Yaman, Türkiye’de Tütün: Reji’den Tekel’e Tekel’den Bugüne, No-
tabene Yayınları, Ankara, 2013.
Kodaman, Bayram, “Ermenilerin Osmanlı Devleti’ni Tehcire Mecbur Etmesi”, Yeni Tür-
kiye, Sayı: 60, Ankara, 2014, ss. 1-13.
Kolbaşı, Ahmet, 1892-1893 Ermeni Yafta Olayları (Merzifon-Yozgat-Kayseri), IQ Yayıncı-
lık, İstanbul, 2011.
Kurat, Akdes Nimet, Rusya Tarihi (Başlangıçtan 1917’ye Kadar, Türk Tarih Kurumu Ya-
yınları, Ankara, 2020.
Kurdakul, Necdet, “Ticaret Antlaşmaları”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklope-
disi, İletişim Yayınları, Cilt: III, İstanbul, 1985, ss. 666-667.
Metin, Halil, Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, Millî Eğitim Ba-
kanlığı Yayını, İstanbul, 1997.

221
TUĞRUL ÖZCAN

Ortaylı, İlber, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi”, Türkler, Cilt:10, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara, 2012, s. 216-220.
Özcan, Tuğrul, II. Abdülhamid Döneminde Orta ve Doğu Karadeniz’de Meydana Gelen Er-
meni Olayları, Akis Kitap, İstanbul, 2007.
____, “Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Okullarının Teftişi (1876-1908)”, IX. Uluslara-
rası Eğitim Araştırmaları Kongresi [IX. International Congress of Educatio-nal Re-
search (11-14 May 2017, OrduTurkey)], Eğitim Araştırmalar Eğitim Araştırmaları
Birliği, Ordu, 2017, s. 184-195.
____, Tuğrul Merkezî ve Modern Eğitim Kapsamında Osmanlı Gayrimüslim Cemaat ve Ya-
bancı Okulları, Gece Yayınları, Ankara, 2017.
____, Tuğrul, II. Abdülhamit Döneminde Orta ve Doğu Karadeniz’de Ermeni Olayları, Akis
Yayınları, İstanbul, 2007.
Saylan, Kemal-Öznur Atalan, “Dünya Savaşı Döneminde Bayburt Çevresinde Yaşanan
Ermeni Olayları ve Günümüze Yansımaları”, I. Uluslararası 20. Yy.’ın İlk Yarısında
Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (16-18 Ekim 2019), (Ed. Mehmet Hakkı Alma-
Arslantürk Akyıldız-Mustafa Cesur), Hiperlink Yayınları, İstanbul, 2021, ss. 515-
538.
Saylan, Kemal - Yıldırım Okatan, “Cemal Paşa’nın Ölümünün Tiflis Basınına Yansıma-
ları” II. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu (20-22 Nisan
2018), Ed. Osman Kubilay Gül - Berker Kurt - Celal Can Çakmakcı, Ankara, 2018,
ss. 443-448.
Uygun, Süleyman, “Paquet Vapur Nakliyat Kumpanyası (Compagnie De Navıgatıon
Paquet) ve Osmanlı Ermenileri”, Ankara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Ens-
titüsü Dergisi, Sayı: 56, 2016, ss. 1339-1363.
____, Süleyman, Osmanlı Lübnan’ında Değişim ve İç Çatışma Maruni Asi Yusuf Bey Kerem
(1823-1889), Gece Kitaplığı, Ankara, 2017.
____, Osmanlı Sularında Rekabet Mesajeri Maritim Kumpanyası (1851-1914), Kitap Yayı-
nevi, İstanbul 2015, s. 275-278.
____, “Bir Fransız Buharlı Nakliyatı Etrafında Osmanlı-Fransız-Ermeni İlişkileri”, Gazi
Akademik Bakış, Cilt: VIII, Sayı: 16, Yaz 2015, ss. 121-146.
____, “Karadeniz Suları’nda Fransız Paquet Vapur Kumpanyası 1878-1914”, Karadeniz
İncelemeleri Dergisi, Sayı: 20, 2016, ss. 137-172.

222
1920 Taşpetek Kahvesi Bafra Tenekeciler Arastası

223
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU
DEVLET MEMURLARI

Ali Doğan DEMİR1


Ebru KETEN1

Giriş
Osmanlı Devleti’nde bürokrasi alanında görev almış memurların, görev-
leri sürecince hâl tercümelerini konu edinen, özel halleri veya memuriyetleri
esnasındaki durumları, tarihi seyr, ahlâk ve gidişatı gibi hususların resmi bel-
geler olarak kaydedildiği defterlerin tescil işlemine “Sicill-i Ahvâl”; bunun aka-
binde meydana gelen defterlere de “Sicill-i Umumî Defterleri” denilmektedir.2
Osmanlı Devleti’nin arşiv bünyesinde tuttuğu, devletin son elli yılını kapsayan
ve kıymetli bilgileri bünyesinde barındıran Sicill-i Ahvâl Defterleri, bahsi geçen
dönem içerisinde değerli bir biyografi kaynağıdır. Yakın dönem çalışmaları için
oldukça zengin bilgileri içeren bu defterler, XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin bü-
yük devlet adamlarından Ahmet Cevdet Paşa’nın çabası sonucu tutulmuştur.3
Sicill-i Ahvâl Defterleri, II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devlet bürok-
rasisinde yer alan ve görevlerini icra eden memurların çalışma hayatı süresince
ortaya koydukları gelişim aşamalarını gözlemlemek amacıyla 1879 yılında
Dâhiliye Nezareti’ne bağlı olarak kurulan Sicill-i Ahvâl Komisyonu tarafından
tutulmuştur. Nitekim bu komisyonun 1896 yılında kaldırılmasıyla beraber söz
konusu defterler, Memurin-i Mülkiye Komisyonu’nun faaliyetleriyle 1879-1909
yılları arasında düzenlenerek bahsi geçen dönem içerisindeki memurların sicil

1 Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Tarih Bölümü, Tokat/TUR-


KİYE, alid01226@gmail.com. ORCİD: 0000-0003-0030-6715. ORCİD: 0000-0003-2645-5217.
2 Yusuf İhsan Genç ve Diğerleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, 3. Baskı, Başbakanlık Devlet

Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, İstanbul 2010, s.237.
3 Talip Mert, “Sicill-i Ahval Defterleri ve Buna Dair Yayınlanan Nizamnameler – I”, Arşiv Araştır-

maları Dergisi, S.2, (2000), s.97.

225
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN

kayıtlarından oluşturulmuştur.4 Zira II. Abdülhamid saltanatının başlangıcın-


dan itibaren reform hareketlerine önem vererek devlet idaresini iyileştirmeye
çalışmıştır. Nitekim memurların genel görevleri ve seçimleri üzerine titizlikle
duran II. Abdülhamid, özellikle yönetimin yeniden düzenlenmesine dikkat ede-
rek sivil bürokrasiyi etkin bir şekilde siyasi kontrol altına alma çabasına giriş-
miştir. Dolayısıyla bu kontrol mekanizmasıyla beraber devlet memurlarının si-
cillerini tutmakla görevli olan ve devletin istihdam ettiği memurlar hakkında
bilinmesi gereken bilgilere sahip olabilmek için Sicill-i Ahvâl Komisyonu oluş-
turulmuştur.5
Dâhil olduğu zümre bakımından Müslüman olan veya olmayan; ayrıca
Osmanlı Devlet personeli açısından reform niteliği taşıyan, memur biyografile-
rinin kaydedildiği bu defterler söz konusu yıllar aralığını kapsamakla beraber
toplam 200 adet olup bunlardan 60 tanesi Sicill-i Ahvâl Komisyonu tarafından,
geri kalan 140 tanesi ise Memurin-i Mülkiye Komisyonu tarafından hazırlan-
mıştır. Nitekim söz konusu defterler tutulurken ilk dönemlerde memurların
tercüme-i hal varakaları esas kabul edilerek meydana getirilmiştir.6 Zira bu def-
terlere kaydedilen biyografi bilgileri, memurların devlet hizmeti içerisine gir-
dikleri süre zarfında vermek zorunda oldukları “tercüme-i hal varakası” denilen
matbu bir belge ile bahsi geçen varakaya ek olarak bazı resmi belgelerin dâhil
edilmesiyle hazırlanmaktaydı.7
Sicill-i Ahvâl Defterleri, XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin arşiv araştırmaları
hususunda birçok önemli konulara kaynaklık edebilecek niteliktedir. Dolayı-
sıyla defterler sadece devlet memurlarının hayat hikâyelerinin neşredildiği kla-
sik biyografi özelliği taşımasının yanı sıra memurların görev yaptığı şehirlere
ait bir takım özellikleri de ortaya koyan, devletin mali ve idari yapısının bilin-
mesine imkân sağlayan ve eğitim sitemi hakkında bilgi edinilebilen kaynak
özelliklerini taşımaktadır.8

4 Gülden Sarıyıldız, “Sicill-i Ahvâl Defterleri”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 37, İs-
tanbul 2009, s. 135.
5 Gülden Sarıyıldız, Sicill-i Ahvâl Komisyonu’nun Kuruluşu ve İşlevi (1879-1909), Der Yayınları, İs-

tanbul 2004, s.7.


6 Defterlerin tutulduğu dönemde ilk olarak şer’iyye, askeriye ve zaptiye dışında kalan, dâhiliye,

mülkiye, adliye, maliye, evkaf vb. gibi dairelerdeki bütün personellerin hiyerarşik olarak en bü-
yüğünden, en küçüğüne kadar herkesin biyografisi kaydedilmiştir. Bkz. Atilla Çetin, “Sicill-i Ahvâl
Defterleri ve Dosyaları Hakkında Bir Araştırma”, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları Vakıflar Der-
gisi, S.29, (2005), s.89., Yakup Karataş, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Bayezidli Devlet Memur-
ları”, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.4/ S.1, (2018), s.2.
7 Sarıyıldız, a.g.e., s.135.
8 Yunus Özger, “Sicill-i Ahvâl Defterlerinde Kayıtlı Bayburtlu Osmanlı Devlet Memurları”, History

Studies, C.7/ S.4, (2015), s.70.

226
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI

Söz konusu defterlerde devlet memurların özgeçmişlerinin yanı sıra me-


murun ismi, baba adı, baba mesleği ve lakabı, unvanı, doğum yeri ve tarihi,
hangi millete mensup olduğu, okuduğu okullar ve bildiği lisanlar, almış olduğu
dersler, şehâdetnâmeye sahip olup olmadığı, icra ettiği görevler, varsa eserleri
ve içeriği, memuriyete giriş tarihi, kaç yaşında olduğu, maaşlı mı yoksa stajyer
mi olduğu, tayin, terfi, azil sebepleri, maaşlarındaki artış ve düşüşler, rütbe ni-
şan ve madalyaları, varsa hakkındaki şikâyetler ve cezalar gibi hususlar yer al-
maktadır. Dolayısıyla 1879-1909 yılları arasında görevlerini icra etmiş olan
devlet memurlarına ait bu bilgilerin incelenmesi, bahsi geçen bölgenin sosyo-
kültürel ve sosyo-ekonomik yapısının aydınlatılmasında da yardımcı olacaktır.9
Osmanlı Devleti’nde bu tarz bir uygulamaya gidilmesinin asıl sebebi ise
II. Abdülhamid’in yenilikçi bir yapıya sahip olmasının yanında II. Mahmud’un
modernleşme hareketleriyle beraber bu devrin devamını getirmek istemesiydi.
Zira II. Mahmud ve akabindeki dönemler Osmanlı tarihi açısından idari, sosyal,
ekonomik, siyasi ve kültürel olarak büyük değişim ve gelişmelerin yaşandığı dö-
nemler olma özelliğine sahiptir. Bahsi geçen dönemin önemli özelliklerinden
birisi de sivil bürokrasi kesiminin idarede söz sahibi olmaya başlamasıdır. Sul-
tan II. Abdülhamid ise memuriyeti dahi bir kontrol mekanizması haline getire-
cek kadar ileriye götürmüştür. Bu sebeple ilk olarak merkezden başlayıp padi-
şah ile bürokratlar arasında nüfus ve yetki mücadelesini ortadan kaldırarak
tüm yetkilerini saray lehine çevirmiş ve burayı devletin merkezi konumuna dö-
nüştürmüştür.10
1. Bafralı Devlet Memurları
Bu başlık altında Bafra’da doğan ve burada görev yapan memurların Si-
cill-i Ahvâl Defteri’ne göre konu olan durumları ele alınmaktadır. Tespiti yapı-
lan memurların tamamı Bafra doğumlu olup görevlerini Bafra’da veya farklı
yerlerde icra etmiş kişilerdir. Bafra ve değişik kazalarda görev yapmış olan me-
murlar, bu değerlendirmeye tabi tutulmuşlardır. Bafra bölgesinin haricinde
mezkûr memurlar Van, Batum, Erbil, Cidde, Ankara, İğneada vd. gibi yerlerde
görevlerini icra etmişlerdir. Yapılan çalışmalar söz konusu bölgenin sosyo-eko-
nomik yapısının yanı sıra tarihinin incelenmesi açısından da önemli bir kaynak
niteliğindedir. Defterlerde yer alan kayıtların ilk olarak çevirileri yapılıp daha

9 Alpaslan Demir, “Sicill-i Ahval Kayıtlarına Göre Herekeli Devlet Memurları”, Uluslararası Kara
Mürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu – II, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Kültür ve Sosyal
İşler Dairesi Başkanlığı Yayınları, Kocaeli 2016, s.1205.
10 Ahmet Gündüz, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Kırşehir Doğumlu Memurlar (1879-1909)”,

History Studies, C.3/ S.1, (2011), s.134.

227
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN

sonra ise çevirisi yapılan kayıtların özel kurum gibi olan yerlerin dışındaki alan-
lar günümüz Türkçe’sine çevrilmiştir. Söz konusu kayıtlarda yer alan Hicri ve
Rumi seneler Türk Tarih Kurumu’nun web sitesinden faydalanılarak günümüz
Miladi tarihine dönüştürülmüştür. Belgelerde yer alan tarihler genel olarak
Hicri takvim göz önünde bulundurularak hazırlanmış olsa da bunun yanında
Rumi takvimden de faydalanılarak neşredilmiştir.
1.1. Bafralı Memurların İsmi, Unvan ve Lakapları
Sicill-i Ahvâl Defterleri Osmanlı döneminde yaklaşık doksan bin memu-
run kaydının tutulduğu defterlerdir. Bu memurlar içerisinde 20 adet Bafralı me-
murun sicil kayıtlarından Osmanlı merkez ve farklı kaza bölgelerinde çalışmış
oldukları tespit edilmiştir. Bahsi geçen 20 adet memurun içerisinde 2 adet gay-
rimüslim, 18 adet Müslüman olarak kayıtları neşredilmiştir. Söz konusu me-
murlardan 18 kişi “Efendi”, 2 kişi “Bey, 1 kişi “Hacı”, 3 kişi “Hafız” unvanlarıyla
kaydedilirken; Müslüman memurlardan isimleri çift olarak yazılan 15 kişi, tek
yazılan memur sayısı da 5 olarak belirlenmiştir. Çift isim kısmında ön isim ola-
rak “Mehmed” 5 kişi de yer alırken, 3 kişi “Ali”, 3 kişi “İbrahim” ve 2 kişi de
“Mustafa” şeklinde kullanılmıştır. İsimlerden ön ad olarak yapılan isim anali-
zinde en çok “Mehmed” isminin toplamda 5 kişide yer aldığı tespit edilmiştir.
Söz konusu memurlarda aynı ikinci isim olarak sadece 2 kişi de “Hilmi” ismi
tespit edilirken; diğerlerinde genel olarak Hakkı, Emin, Faruk, Salim, Haydar,
Celaleddin, Edhem, Fevzi, Sefer, Rıfat, Hazım, Behçet, Şevket, Fikri şeklinde bi-
rer isim olarak kullanılmıştır.
Bahsi geçen Sicill-i Ahvâl Defteri’nde kaydedilen memurlar içerisinde
Bafralı gayrimüslim memur sayısı 2 adet olarak tespit edilmiştir. Ermeni mille-
tine mensup olan memurlar Rafael Efendi ve Mıgırdıç Efendi adını taşımakta-
dırlar. Bafra doğumlu olan gayrimüslimler “Efendi” unvanı kullanılarak kayde-
dilmiş kişilerdir. Ayrıca Osmanlı merkezi konumda görev yapan memurların
yanı sıra farklı kazalarda görevlerini icra eden memurların da olduğu tespit
edilmiştir.
1.2. Bafralı Memurların Doğum Tarihleri ve Baba Meslekleri
Bafralı devlet memurlarının doğum tarihlerine bakıldığında genel olarak
XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayıp son çeyreğine kadar süre gelen bir dö-
nem olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla memurların doğum tarihleri H. 2 Zil-
kade 1256 (M. 24 Aralık 1840) ile H. 1314 (M. 1896/1897) tarihleri arasında
değişiklik göstermektedir. Sicil kayıtlarına bakıldığında en genç doğum tarihine
sahip kişi “Hacı İbrahim Bey” olarak belirlenirken, en yaşlı kişi ise “Mehmed
Emin Efendi” şeklinde tespit edilmiştir.

228
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI

Müslüman devlet memurları içerisinde 12’sinin babalarının icra etmiş ol-


dukları meslekler bilinmekteyken, geriye kalan 6 memurun baba meslekleri ile
alakalı herhangi bir bilgi mevcut değildir. Bilinen memurların baba meslekle-
rine bakılacak olunursa genel olarak devlet kademesinin haricinde esnaf kesi-
minden ziraat ve ticaretle uğraşan kişiler oldukları görülmektedir. Devlet kade-
mesinde yer alan memurlar arasında “Sivas Eyalet Mutasarrıfı”, Ankara Duyun-
u Umumiye Nezareti Tahrirat Başkâtibi”, “Bafra Mal Müdürlüğü”, “Bafra Nüfus
Kâtibi” gibi meslek gurupları yer almaktadır. Geri kalan meslek grupları ise
“Manifaturacı11”, “Terzi”, “Tüccar”, “Ziraat”, “Dülger12” şeklinde sicil kayıtlarına
neşredilirken; tüccar mesleğine sahip kişi sayısı 3 olarak tespit edilmiş olup,
meslekler içerisinde en çok icra edilen meslek olarak belirlenmiştir.
Bafralı ve Ermeni milletine mensup olan 2 devlet memurunun doğum ta-
rihleri ise 1848/1849 (H. 1265) ile 1869/1870 (H. 1286) tarihleri arasında de-
ğişmektedir. Gayrimüslim memurlar içerisinde yaş sıralamasında yaşlı
1848/1849 (H. 1265) Rafael Efendi olurken, Rafael Efendiye göre genç olan kişi
1869/1870 (H. 1286) tarihinde doğmuş olan Mıgırdıç Efendi olarak tespit edil-
miştir. Bahsi geçen ve Ermeni milletine mensup bu iki memurun babaları olan
Karabet Ağa ve İpkar Ağa’nın meslekleri sicil kayıtlarında tespit edilmemiştir.
Elde edilen verilere göre Bafralı memurların sosyo-ekonomik durumlarından
çoğu memurun baba mesleklerinden bahsedilmediğinden naşi kesin bir bilgi
elde etmek mümkün değildir. Nitekim veriler çerçevesinde çoğunluk olarak alt
sınıf esnaf kesiminin ağırlıklı olduğu görülmektedir.

TABLO-I
(Bafralı Memurlar)
Doğum Tarihi Memur Adı Baba Adı Baba Mes- Ünü
leği
1840 Hacı İbrahim Canikli Hacı Sivas Eyaleti -----------
Bey Paşa Mutasarrıfı
1846/1847 Ali Fikri Bey Abdullah ----------- Enderunzade
Efendi
1848/1849 Rafael Efendi İpkar Ağa

11 Manifaturacı, dokuma ve buna benzer çeşitli fabrika ürünlerini satan tacir için kullanılan tabir-
dir. Şemseddin Sami, Kâmus-ı Türkî, Baskı 1, Akçağ Yayınları, Ankara 2017, s.1264.
12 Dülger, binaların kapı ve pencere gibi doğrama kısımlarının dışında kalan kuşaklama, çatı, dö-

şeme, tavan, merdiven ve çeşitli kaba ahşap kısımlarını yapan sanatkârlar için kullanılan bir ta-
birdir. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, “Dülger”, M.E.B. Yayın-
ları, İstanbul 1993, s.485.

229
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN

1851 İbrahim Şev- Ahmed Manifaturacı -----------


ket Efendi Efendi
1852/1853 Hafız Mustafa Ahmed Ağa ----------- Hafız
Behçet Efendi
1862/1863 Mustafa Ha- Ahmed Hulisi Tüccar -----------
zım Efendi Efendi
1865 Mehmed Rıfat İsmail Ağa Terzi -----------
Efendi
1865/1866 Ali Efendi Hasan Efendi ----------- -----------
1867 Mehmed Se- Hasan Ağa ----------- -----------
fer Efendi
1868/1869 Hafız İshak Salih Efendi ----------- Hafız
Fevzi Efendi
1869/1870 Mıgırdıç Karabet Ağa ----------- -----------
Efendi
1869/1870 Hafız İbrahim Hacı Baloğlu- Ziraat Hafız
Edhem Efendi zade Ahmed
Ağa
1871/1872 Mahmud Ce- Ahmed Necib Ankara Du- -----------
laleddin Efendi yun-ı Umu-
Efendi miye Nezareti
Tahrirat
Başkâtibi
1872/1873 Ali Haydar Necib Efendi ----------- -----------
Efendi
1876 İsmail Hakkı Mustafa Dülger -----------
Efendi
1877/1878 Hüseyin Hilmi Mustafa Saf- Bafra Mal Mü- -----------
Efendi fet Efendi dürlüğü
1881/1882 Mehmed Sa- Mustafa Nuri Manifaturacı -----------
lim Efendi Efendi
1887/1888 Ömer Faruk Mehmed Nuri Tüccar -----------
Efendi Bey
1890/1891 Mehmed Hafız İshak Bafra Nüfus -----------
Hilmi Efendi Efendi Kâtibi
1896/1897 Mehmed Salih Efendi Tüccar -----------
Emin Efendi

230
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI

1.3. Memurların Aile-Sülale Adları Veya Unvanları


Tıpkı memurlarda olduğu gibi memurların baba adlarının önlerinde de
unvanlar ile bazılarında sülale adları yer almaktadır. Zira kullanılan bu unvan-
lar ve sülale adları bir kimsenin dinî ve sosyal zümresini, mesleki zümresini ve
toplum içindeki konumu yansıtmaktadır.
Daha önce de ifade edildiği üzere Bafra doğumlu olan bu memurlardan
18’i Müslim 2’si gayrimüslimdir. Müslim devlet memurlarından 2 tanesinin sü-
lalesi belirtilmiş olup bir tanesi “Hazinedar Osman Paşa Sülalesi13”, diğeri ise
“Hacı Efendizadeler14” şeklinde ifade edilmiştir. Tespit edilmiş olan unvanlar
ise; Hacı, Efendi, Ağa, Usta, Bafralı, Canikli, Ekmekçioğlu ve Baloğluzade şeklin-
dedir. Bafra doğumlu gayrimüslim devlet memurlarının babalarının kullandık-
ları unvanların “Ağa” olduğu tespit edilmekle beraber ayrıca “Ermeni milletin-
den15” ibaresine de yer verilerek mensubu olduğu etnik kimliği de belirtilmiştir.
1.4. Memurların Eğitim Durumları ve Bildikleri Lisanlar
XIX. yüzyıl ortalarından itibaren özellikle II. Abdülhamid dönemi mo-
dernleşme süreci Balkanlar’dan Kuzey Afrika bölgesine, Kafkaslar ve Karade-
niz’den Anadolu topraklarına kadar uzanan, yeniden yapılanmaya gidilen geniş
çaplı ve büyük öneme haiz bir süreç olarak bilinmektedir. Bu hususta ekonomi-
nin yanı sıra önem verilen diğer bir alan da eğitimdir.16 Zira eğitime büyük
önem veren II. Abdülhamid, bu çerçevede özellikle eğitim alanında bir dizi ted-
birler almıştır. Bu dönem kapsamında ilköğretimde zorunluluk, merkez ve taşra
kesimlerinde ilköğretim tesisi, iptidai okullarının açılması ve çoğaltılması, sıb-
yan okullarında “usul-i cedid” adı verilen yeni derslerin okutulması gibi eğitim
sistemi alanında canlılığı arttırmak amacıyla yeni kanunlar çıkarılmıştır. Dola-
yısıyla II. Abdülhamid döneminde eğitim teşkilatı; Sıbyan Mektepleri, İptidaiye
Mektepler ve Rüşdiye Mektepleri olarak üç şekilde teşkilatlandırılmıştır.17
Sultan II. Abdülhamid döneminde öncelikle eğitim alanında ilk ıslahat,
1878 senesinde kurulan Maarif-i Umumiye Nezareti ile öğretmen yetiştirmek

13 Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Dahiliye Nezareti Sicil-i Ah-
val İdaresi Defterleri (DH.SAİD.d.), Defter No:21, Sayfa No: 321.
14 BOA, DH.SAİD.d., 130/215.
15 BOA, DH.SAİD.d., 168/39, 49/19.
16 Mehmet Bulut, “Sultan II. Abdülhamid Dönemi Eğitim ve Ekonomiye Yeniden Bir Bakış”, Sultan

II. Abdülhamid Dönemi, ed. Mehmet Bulut vd., İzü Yayınları, İstanbul 2019, s.257.
17 Necati Çavdar, “Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Muşlu Me-

murlar (1879-1909)”, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Ya-
yınları, (10-12 Mayıs 2018), s.258.

231
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN

maksadıyla Darül Muallimin’in kurulmasıdır. Zira bu süreçte eğitimde ilkokul-


dan üniversiteye kadar klasik mekteplerin yanı sıra modern okulların açılması
hususu üzerinde özenle durulmuştur. İlkokul kurumlarını kırsal bölgelere ka-
dar götüren Sultan II. Abdülhamid, her yıl ortalama 400’e yakın iptidaiye-ma-
halle mektebi (ilkokul) açmış ve 1905-1906 öğretim yılları arasında bu sayı
10.000 civarına ulaşmıştır. Aynı şekilde saltanatta olduğu süre içerisinde 250
kadar olan Rüşdiye (ortaokul) sayısı 900’e ulaşmıştır. Dolayısıyla eğitim re-
formlarıyla beraber bu süreç içerisinde modern anlamda eğitim düzeyinde
önemli adımlar atılmıştır18.
Bahsi geçen sicil kayıtlarından elde edilen verilere göre toplam 12 kişi
Sıbyan Mektebi’nde eğitim görürken, aynı şekilde Rüşdiye Mektebi’nde eğitim
gören kişi sayısı da 12 olarak tespit edilmiştir. Bundan mütevellit bazı devlet
memurlarında Sıbyan Mektebi’nin haricinde eğitim gördükleri okulların yazıl-
masından ötürü okuryazar olmayan memur tespiti yapılmamıştır. Sıbyan Mek-
tebi ile İptidai Mektebi’nin aynı öğretim seviyesini ifade etmesi hasebiyle me-
murlar arasında 4 kişinin İptidai Mektebi’nde eğitim gördüğü belirtilmiştir. Söz
konusu memurlardan Sıbyan Mektebi’nde eğitim gören memurlar şu şekilde-
dir: Hacı İbrahim Bey, Ali Fikri Bey, İbrahim Şevket Efendi, Hafız Mustafa Behçet
Efendi, Mustafa Hazım Efendi, Mehmed Rıfat Efendi, Ali Efendi, Mehmed Sefer
Efendi, Hafız İshak Fevzi Efendi, Hafız İbrahim Edhem Efendi, Mehmed Celaled-
din Efendi, Ali Haydar Efendi, İptidai Mektebinde ise: Rafael Efendi, İsmail
Hakkı Efendi, Mehmed Salim Efendi ve Mehmed Hilmi Efendi isimli memurlar
eğitim görmüşlerdir.
Bafralı memurlar içerisinde 12 kişinin Rüşdiye olarak adlandırılan orta-
okul seviyesindeki okullarda eğitim gördükleri tespit edilmiştir. Eğitim görülen
bazı Rüşdiye Mektepleri şu şekildedir: Bafra Rüşdiye Mektebi, Soğukçeşme
Mekteb-i Rüşdi ve Bafra İbtidai Mekteb-i Rüşdiye şeklinde belirtilmiştir. Bafra
dışında eğitim görmüş kişiler: Mıgırdıç Efendi, Mahmud Celaleddin Efendi ve
Rafael Efendi olarak tespit edilmiştir. Bahsi geçen memurların öğrenim gördük-
leri okullar ise: Mıgırdıç Efendi (Samsun Ermeni Mektebi), Mahmud Celaleddin
Efendi (Trabzon Sıbyan Mektebi), Rafael Efendi (Erbaa Ermeni Mekteb-i İbti-
dai) olarak belirlenmiştir.
Çalışmamıza konu olan Sicill-i Ahvâl kayıtlarından elde edilen bilgiler ışı-
ğında Bafralı memurların bildikleri lisanslar ise farklılık arz etmektedir. Zira
belgelerde “okuryazar”, “yazar”, “konuşur” veya “aşina” gibi ifadelerle memur-
ların bildikleri lisanlar vurgulanmıştır. Örneğin Soğukçeşme Mekteb-i Rüşdi’de

18 Mehmet Bulut, a.g.e., s.257.

232
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI

eğitim görmüş olan Mehmed Sefer Efendi adlı memurun sicil kaydında bahsi
geçen durumdan şu şekilde bahsedilmiştir: Arapça, Farsça okumuş olup Türkçe
okuryazardır.19” Yine tıbbiye eğitimi görmüş ve Bafra İbtidai ve Rüşdi Mek-
tebi’nden mezun olan Mehmed Salim Efendinin sicilinde de “Türkçe ve Fran-
sızca okuma yazmayı, Rumca ile Ermenice konuşma ve okumayı bilmekte olup bi-
razda Arapça eğitimi almıştır.20” şeklinde bahsedilmiştir. Sicil kayıtlarında me-
murların bildikleri diller hakkında; “Türkçe okuryazar”, “Arapça, Farsça yazar”,
“Fransızca konuşur”, Türkçe, Ermenice ve Fransızca okuryazar”, “Rumcaya
aşina”, “Fransızca yazar”, vb. ifadelere yer verilmiştir. Nitekim memurlar ara-
sındaki dil bilenlerin sayısı bakımdan farklılık arz ettikleri de göze çarpmakta-
dır. Dolayısıyla bu sayıları sıralamak gerekirse, bir dil bilen kişi sayısı 4, iki dil
bilen kişi 7, üç dil bilen kişi 6, dört dil bilen kişi 1 ve son olarak beş dil bilen kişi
sayısı ise 1 kişi olarak belirlenmiştir. Ayrıca memurların bildikleri dillerin sayı-
ları verilecek olunursa Türkçe bilen kişi sayısı 16, Arapça bilen kişi 11, Farsça
bilen kişi 8, Fransızca bilen kişi 5, Ermenice bilen kişi 3 ve Rumca bilen kişi sa-
yısı da 1 olarak tespit edilmiştir.

TABLO-II
(Bafralı Memurların Eğitim Durumları ve Bildikleri Lisanlar)
Memur Adı Eğitim Durumları Bildikleri Lisanlar
Hacı İbrahim Bey -Sıbyan Mektebi -Türkçe okuryazar.
-Adliye Nezareti -Farsça okur.
Ali Fikri Bey -Sıbyan Mektebi -Arapça, Farsça ve Türkçe
okuryazar.
Rafael Efendi -Ermeni Mektebi -Ermenice ve Türkçe
okuryazar.
İbrahim Şevket Efendi -Sıbyan Mektebi -Türkçe ve Arapça okurya-
-Medrese zar.
Hafız Mustafa Behçet -Sıbyan Mektebi -Arapça ve Farsça okur.
Efendi -Rüşdiye Mektebi -Türkçe okuryazar.
Mustafa Hazım Efendi -Sıbyan Mektebi -Arapça ve Farsça konu-
-Rüşdiye Mektebi şur.
-Ayasofya-i Kebir Medre- -Türkçe okuryazar.
sesi

19 BOA, HH.SAİD.d., 160/467.


20 BOA, DH.SAİD.d., 188/226.

233
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN

Mehmed Rıfat Efendi -Sıbyan Mektebi -Türkçe okuryazar.


-Rüşdiye Mektebi
Ali Efendi -Sıbyan Mektebi -Arapça ve Türkçe okurya-
-Rüşdiye Mektebi zar.
Mehmed Sefer Efendi -Sıbyan Mektebi -Arapça ve Farsça okur.
Soğukçeşme Mekteb-i -Türkçe okuryazar.
Rüşdiye
Hafız İshak Fevzi Efendi -Sıbyan Mektebi -Arapça okur.
-Rüşdiye Mektebi -Türkçe okuryazar.
-Medrese
Mıgırdıç Efendi -Samsun Ermeni Mektebi -Türkçe, Ermenice ve
Fransızca okuryazar.
Hafız İbrahim Edhem -Sıbyan Mektebi -Arapça okur.
Efendi -Medrese
Mehmed Celaleddin -Trabzon Sıbyan Mektebi -Türkçe okuryazar.
Efendi -Soğukçeşme Mekteb-i -Fransızcaya aşina
Rüşdi
Ali Haydar Efendi -Sıbyan Mektebi -Arapça ve Farsçaya aşina
-Bafra Rüşdiye Mektebi -Türkçe okuryazar.
İsmail Hakkı Efendi -Bafra Mekteb-i İbtidai -Türkçe yazar.
-Rüşdiye Mektebi
Hüseyin Hilmi Efendi -Bafra Rüşdiye Mektebi -Farsçaya aşina
-Türkçe yazar.
Mehmed Salim Efendi -Bafra İbtidai ve Rüşdi -Türkçe, Fransızca, Erme-
Mektebi nice, Rumca ve Arapça bi-
-Medrese liyor.
-Nümune-i Terakki Mek- -Fransızca aşina
Ömer Faruk Efendi teb-i İdadi
-Mülkiye Mektebi
Mehmed Hilmi Efendi -Bafra İbtidai ve Rüşdi ----------------
Mektebi
-Canik İdadi Mektebi
Mehmed Emin Efendi -Rüşdiye Mektebi -Türkçe ve Fransızca ko-
-Mercan İdadisi nuşur.
-Arapça ve Farsça yazar.

234
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI

1.5. Bafralı Devlet Memurlarının Görev Alanları, Yerleri ve Maaşları


Sicill-i Ahvâl Defterleri’nde kayıtlı olan 20 Bafralı devlet memuru, başta
kendi memleketleri olan Bafra’da olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinde görev
almış oldukları tespit edilmektedir. Genel itibari ile Bafra ve yakın çevrelerde
görev alan memurların uzak bölgelerde de görev almış oldukları görülmektedir.
20 devlet memurundan 14’ü Bafra ve çevresinde görev alırken, 6’sı Bafra’ya
daha uzak bölgelerde görev almıştır. Bafralı memurların görev aldıkları yerler;
Adana, Alaçam, Ankara, Arsuz, Asir21, Aşkale, Bafra, Bandırma, Batum, Bayburt,
Beypazarı, Beyoğlu, Bursa, Canik, Cidde, Çarşamba, Deliktaş, Erbaa, Erbil, Gerze,
Geyve, Giresun, Hadımköy, Halep, İğneada, Karakuş, Kavala, Kırçova, Kutan,
Mefsuhu Meskene, Nallıhan, Ordu, Pirivadi, Rabiğ, Ravandüz, Rical ElMa, Ru-
meli, Samsun, Saraçlı, Selanik, Sinop, Sivas, Trablusşam, Trabzon, Üsküp, Van ve
Zir22 olarak sıralanmaktadır.
Bafralı 20 memurdan 7’sinin memurluğa başlama yaşları belirtilirken,
13’ünün sadece memurluğa başlama tarihleri verilmiştir. Ancak her ne kadar
yaşı belirtilmemiş olsa da kayıtlı olan ilk memurluk tarihi ve doğum tarihinden
işe başlama tarihi belirlenebilmektedir. Buradan hareketle Bafralı devlet me-
murlarının işe başlama yaşları incelendiğinde en küçüğünün 13 yaşında Batum
Harp Ordusu’nda gönüllü askerî devlet hizmetine giren Hacı İbrahim Bey ol-
duğu tespit edilirken, Hacı İbrahim Bey’i 14 yaşında mülazemetle Bafra Bidayet
Mahkemesi’nde işe başlayan Hüseyin Hilmi Efendi takip etmektedir. En yaşlı
memur olarak ilk iş kaydı tespit edilen memur ise 58 yaşında Erbaa Birinci Pi-
yade Tahsildarlığı’na atanan Rafael Efendi belirlenmektedir. Ayrıca memurlar-
dan 11’i ilk görevlerine mülazemetle (maaşsız, stajyer) başlarken, diğer 9 me-
murun doğrudan başladığı da görülmektedir. Yine memurların işe başlama yaş

21 Asîr bölgesi, Hicaz ile Yemen arasında Serat (Serevât) denilen dağlık kesimi içine alan coğrafi
bir bölge adı değildir. XIX. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanılan bu isim bölgede yer alan
kabilelerden alınmış olması ihtimaldir. Necran ve Nimas arasında yer alan dağlık bölge Asîr adını
alırken Yemen’den Kahme’ye kadar olan Kızıldeniz sahilindeki ovalık alana da Tihâme Asîri ola-
rak adlandırılmıştır. Bkz. Yusuf Halaçoğlu, “Asîr”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 3,
İstanbul 1991, s.482.
22 Zir kazası, XVI. ve XIX. yüzyıllar arasında Ankara Sancağı’nın kazalarından olan Bâcı Yörükân-ı

Ankara ve Murtazaâbâd’ın kazalıklarının lağvedilmeleri sonrasında, bu kazalara bağlı köylerin


bağlanması akabinde 19. yüzyılda kurulmuştur. Zir’in merkezi İstanos/İstanoz kasabası olarak
geçmektedir. İstanos ismi Hellen dilinde “akarsu ülkesi” anlamına gelmektedir. İstanos kasabası-
nın bulunduğu yer Zir vadisinde, Ankara’nın 30 km. kuzeybatısında, Sincan ilçesine 5 km. uzak-
lıkta, Ankara-Ayaş-Beypazarı karayolu üzerinde, Çubuk çayı ve Ova çayının birleşimi ile oluşan
Zir çayının geçtiği yerdedir. Bkz. Hüseyin Çınar, “Osmanlı’nın Son Döneminden Cumhuriyet’in İlk
Yıllarına Ankara’da Bir Kaza: Zir”, Gönül Sultanları Şahsiyetleri ve Değerleri İle Ankara, ed. İbrahim
Ethem Arıoğlu, Akçağ Yayınları, Ankara 2018, s.433.

235
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN

aralıkları incelendiğinde 8 memurun 10-20 yaş aralığında, 9 memurun 20-30


yaş aralığında, 2 memurun 30-40 yaş aralığında ve 1 memurun da 50 yaş üzeri
memuriyete başladığı tespit edilmektedir. Bu da o dönemde standart bir işe
başlama yaşı olmadığını göstermektedir.
Sicill-i Ahvâl kayıtlarında yer alan veriler incelendiğinde Bafralı memur-
ların birçoğunun çok sık yer değiştirdikleri görülürken, bazılarında ise bu du-
rum tam tersi olarak tespit edilmektedir. Öyle ki verilerden hareketle; Hafız
Mustafa Behçet Efendi 23 yıllık memuriyet süresince 13 defa, Mahmud Celaled-
din Efendi 21 yılda 13 defa, Mehmed Rıfat Efendi 9 yılda 9 defa, Hüseyin Hilmi
Efendi 12 yılda 8 defa, Ali Efendi 11 yılda 7 defa, Hacı İbrahim Bey 39 yılda 6
defa, İbrahim Şevket Efendi 11 yılda 6 defa, Hafız İbrahim Edhem Efendi 11
yılda 6 defa, İsmail Hakkı Efendi 11 yılda 6 defa, Mehmed Sefer Efendi 10 yılda
5 defa, Hafız İshak Fevzi Efendi 10 yılda 5 defa, Mıgırdıç Efendi 6 yılda 5 defa,
Mehmed Salim Efendi 1 yılda 4 defa, Ali Fikri Bey 13 yılda 3 defa, Mustafa Hazım
Efendi 5 yılda 3 defa, Mehmed Hilmi Efendi 1 yılda 3 defa, Ali Haydar Efendi 1
yılda 2 defa, Ömer Faruk Efendi 1 yılda 2 defa, Rafael Efendi 1 yılda 1 defa ve
Mehmed Emin Efendi 1 yılda 1 defa kurum ya da yer değiştirmek sureti ile atan-
mıştır. Burada aynı zamanda memurların sabit bir memuriyette kalmadıkları
farklı alanlarda ve görevlerde bulundukları görülmektedir. Bu durum memuri-
yetlere atamada henüz bir istikrar olmadığını, atamaların uzmanlık ve profes-
yonellik alanları üzerinden değil de ihtiyaç alanına göre yapıldığını göstermek-
tedir. Öyle ki söz konusu atamalarda bir memur göreve atanırken, bir önceki
kademesinden daha üst bir kademeye atanabildiği gibi alt bir kademeye de ata-
nabilmektedir.
Osmanlı Devleti’nde memuriyete başlayan devlet memurları icra ettikleri
görevleri karşılığında bir maaş almaktaydılar. Memurların almış oldukları bu
maaş miktarları da kayıt altına alınan veriler arasındadır. Bafralı memurların
almış oldukları bu maaşlar incelendiğinde işe başladıkları kuruma ve görev
yaptıkları makama göre değişiklik arz ettiği ve aldıkları bu maaşların kuruş ola-
rak verildiği tespit edilmektedir. Daha önce de ifade edildiği üzere Bafralı me-
murlardan 11 memur ilk işlerine mülazemetle yani stajyer olarak başlamışlar-
dır. Mülazemet süreleri 5 gün23 ila 5 yıl24 arası sürmüş olan Bafralı memurlar,
bu süre zarfında herhangi bir maaş almamışlardır. Mülazemet süresi bittikten
sonra asil olarak bir göreve atanan memurlar, görevleri için kendilerine belir-
lenen maaşları almaya başlamışlardır.

23 BOA, DH.SAİD.d., 200/161.


24 BOA, DH.SAİD.d., 54/349.

236
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI

Elde edilen veriler incelendiğinde mülazemet sonrası asil olarak ilk me-
murluğuna atanan Bafralı memurlar arasında en düşük maaşla atanan memur,
Mefsuhu Meclis-i Vala-i Mazbata Odası’na 30 kuruş maaşla atanan Hacı İbrahim
Bey25 olarak tespit edilmektedir. En yüksek maaşla mülazemet sonrası ilk göre-
vine atanan memurun ise Bafra Ağnam Merkezi Kitâbeti’ne 700 kuruş maaşla
kâtip olarak atanan İsmail Hakkı Efendi26 olduğu görülmektedir. Bunun yanı
sıra genel itibari ile memurların almış oldukları maaşlara bakıldığında ise en
yüksek maaşın 2.000 kuruşla Hacı İbrahim Bey’e Evrak Odası Memurluğu’nda27
verilmiş olduğu, en düşük maaşın ise Hafız İbrahim Edhem Efendi’ye 20 kuruş
olarak Sandık Muhasebe Kâtibi Vekâleti Memurluğu28 sırasında verilmiş olduğu
tespit edilmektedir.
Bafralı memurların atandıkları görevler ve bu doğrultuda aldıkları maaş-
lar genel olarak değerlendirildiğinde, memurların bir önceki görevlerine eşde-
ğer bir göreve atanırken maaşlarında artış olabildiği gibi azalma olduğu da gö-
rülmektedir. Dolayısıyla bu durum memur maaşlarında henüz bir standardın
olmadığını göstermektedir. Bunun yanı sıra memurların çoğunun görevlerinde
herhangi bir usulsüzlük yapmadıkları ve ceza almadıkları halde bir alt kade-
meye atandıkları, hatta maaşlarının düşürüldüğü de sıkça rastlanan bir durum-
dur. Böylece o dönemde memuriyetlerde, atamalarda ve maaşlarda henüz
doğru bir orantı olmadığı hem memurluk kademelerinde hem de maaşlarda ar-
tış veya azalma görülebileceği söylenebilir.

TABLO-III
(Bafralı Memurların Görev Alanları, Yerleri ve Maaşları)
Memur Adı Mesleği Görev Yerleri ve Kurumlar Maaşı
(Kuruş)
Hacı İbrahim Bey Askeri Devlet Hizmeti Batum Harp Ordusu ---
Kitabet-i Hususiye ----- ---
Mülazemet Mefsuhu Meclis-i Vala-i Maz- ---
Memur bata Odası 30
Memur Mefsuhu Meclis-i Vala-i Maz- 135
Mülazım-ı Evvel(Üs- bata Odası 350
teğmen) Şura-i Evrak Odası
Kâtip Birinci Daire İane-i Şehriye Ko- 1000
Memur misyonu ve Askeri Mülkiye Ko- 2000
misyonu

25 BOA, DH.SAİD.d., 21/321.


26 BOA, DH.SAİD.d., 125/169.
27 BOA, DH.SAİD.d., 21/321.
28 BOA, DH.SAİD.d., 130/215.

237
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN

Evrak Kitabetliği
Evrak Odası
Ali Fikri Bey Mali Müşavir Bafra 90
Emlak Kalemliği --- ---
Refakat Vukuat Kitabeti 200
Refakat Tahrir ve Vergi Kitabeti 250
Rafael Efendi Piyade Tahsildarlığı Erbaa Kazası Birinci Daire 200
İbrahim Şevket Kâtip Pirivadi Hububat ve Aşar Kol 500
Efendi Memur Kitabeti 500
Memur Bafra Aşar Kol Memurluğu ---
Memur Bafra Baş Tahsildarlığı ---
Memur Alaçam Aşar Memurluğu 600
Müdür Çarşamba Aşar Memurluğu 1750
Asir Aşar Müdürlüğü
Hafız Mustafa Beh- Mülazemet Samsun ve Erzurum Telgrafha- ---
çet Efendi Muhabere Memuru neleri 380
Muhabere Memuru Van Telgraf Merkezi 500
Memur İğneada Telgraf Merkezi 1100
Muhabere Memuru Aşkale Telgraf ve Posta Müdür- 400
Muhabere Memuru lüğü 475
Memur Bayburt Telgraf Merkezi 475
Memur Sivas Telgraf ve Posta Merkezi 540
Muhabere Memuru Deliktaş Telgraf ve Posta Mer- 475
Memur kezi 500
Memur Kırçova Telgraf ve Posta Mer- 500
Memur kezi ---
Memur Sinop Telgraf ve Posta Merkezi 400
Halep Telgraf ve Posta Merkezi
Arsuz Telgraf ve Posta Merkezi
Meskene Telgraf ve Posta Mü-
dürlüğü
Adana Telgraf ve Posta Mer-
kezi
Mustafa Hazım Müderris Bursa ---
Efendi Mülazemet Rumeli Kazaskerliği Vakayi Ka- ---
Memur lemi 200
Sicill-i Ahval Daire Umumiyesi
Tescilat Kalemi
Mehmed Rıfat Mülazemet Bafra Duyun-ı Umumiye Me- ---
Efendi Kâtip murluğu 250
Memur Harp Kitabeti 150
Duyun-ı Umumiye Memurluğu
Memur Geçici Piyade Kolculuğu 150
Bafra Duyun-ı Umumiye Me-
Kâtip muriyeti Geçici Piyade Kolcu- 250
luğu

238
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI

Kâtip Duyun-ı Umumiye Memuriyeti 200


Menafi ve Maarif Kitabeti
Kâtip Alaçam Duyun-ı Umumiye Me- 150
muriyeti Menafi ve Maarif Kita-
Memur beti 300
Memur Bafra Duyun-ı Umumiye Aşar-ı 350
Duhan Üçüncü Kitabeti
Bafra Duyun-ı Umumiye Me-
muriyeti
Gerze Duyun-ı Umumiye Me-
murluğu
Ali Efendi Memur Rabiğ Mal Müdürlüğü 500
Kâtip Cidde Rüsumat İdaresi Baş Ki- 500
Müdür Vekili tabetliği 680
Beytül Mal Memuru Cidde Rüsuma İdaresi Müdür- 217,5
Sandık Emaneti lüğü 300
Kâtip Cidde Betyül Mal Memurluğu 750
Memur Cidde Belediyesi 100
Tahrirat Kitabetliği
Rical ElMa Mal Müdürlüğü
Mehmed Sefer Çavuş Giresun Telgraf ve Posta Mer- 190
Efendi Dağıtıcı kezi 200
Dağıtıcı Giresun Telgraf ve Posta Mer- 150
Dağıtıcı kezi 150
Memur Ordu Telgraf ve Posta Merkezi 300
Samsun Telgraf ve Posta Mer-
kezi
Trablusşam iskelesi Telgraf ve
Posta Merkezi
Hafız İshak Fevzi Mülazemet Bafra Nüfus Kalemi ---
Efendi Kâtip Bafra Tadad-ı Ağnan Kitabeti 300
Kâtip Bafra Muvakkat-ı Aşar Kitabeti 450
Kâtip Bafra Tadad-ı Ağnam ve Yük- 550
leme Kol Kitabeti
Kâtip Bafra Nüfus Kitabeti 125
Mıgırdıç Efendi Mülazemet Samsun Telgrafhanesi ---
Memur Beyoğlu Telgraf Muhabere Me- 150
Memur murluğu 400
Memur Trabzon Merkezi Muhabere 380
Memurluğu
Memur Selanik Telgraf Merkezi Muha- 300
berat-ı Ecnebiye Memurluğu
Üsküp Telgraf Merkezi Muha-
berat-ı Ecnebiye Memurluğu
Hafız İbrahim Ed- Mukavelat Muharriri Bafra Bidayet Mahkemesi ve ---
hem Efendi Mukavelat Muharrirliği Kalemi

239
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN

Mülazemet Bafra Duyun-ı Umumiye İda- ---


Mülazemet resi ---
Kâtip Mahalle Ziraat Bankası Sandığı 200
Kâtip Bafra Haber Kitabeti 250
Memur Bafra Banka Sandığı Muhasebe 20
Kitabeti
Sandık Muhasebe Kâtibi
Vekâleti
Mahmud Celaleddin Gönüllü Memur Silik-i Celile-i Askeriye Muha- ---
Efendi bere Memuriyeti
Mülazemet Ankara Duyun-ı Umumiye Mu- ---
habere Kalemi
Memur Ankara Müskirat-ı İsmarit 350
Kâtip ve Sandık Emini Nallıhan Duyun-ı Umumiye 250
Kâtip Memurluğu 300
Kâtip Zir Duyun-ı Umumiye İdaresi 300
Kâtipliği
Memur Beypazarı Duyun-ı Umumiye 350
Kâtip İdaresi Kitabetliği 250
Saraçlı Duyun-ı Umumiye Me-
Memur murluğu 400
Geyve Duyun-ı Umumiye İda-
Memur resi Aşar Kitabetliği 500
Kutan Duyun-ı Umumiye İda-
Kâtip resi ve Kitabet Sandık Emaneti 625
Bandırma Duyun-ı Umumiye
Müdür İdaresi Sandık Emaneti 800
Müdür Bandırma Müdüriyeti Baş Kita- ---
beti Vekâleti
Erbil Mal Müdürlüğü
Ravandüz Mal Müdürlüğü
Ali Haydar Efendi Mülazemet Baş Müdde-i Umumiye Kalemi ---
Memur Baş Müdde-i Umumiye Kalemi 130
İsmail Hakkı Efendi Mülazemet Bafra Kazası Bidayet Mahke- ---
mesi ve Tahrirat Kalemi
Kâtip Bafra Ağnam Merkez Kitabeti 700
Kâtip Bafra Ağnam ve Tadad ve Yok- 550
lama Kol Kitabeti
Memur Bafra Belediye Sandık Emaneti 150
Vekâleten Kâtip Bafra Tahrirat Kitabeti 94
Kâtip Bafra Tahrirat Kitabeti 188
Hüseyin Hilmi Mülazemet Bafra Bidayet Mahkemesi ---
Efendi Mülazemet Bafra Bidayet Mahkemesi İs- ---
tintak Dairesi
Mülazemet Bafra Mal ve Vergi Kalemi ---
Kâtip

240
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI

Bafra Ağnam Miktar ve Yok- 600


lama Kitabeti
Kâtip Nühaszade Biraderler Kitabet-i ---
Hüsn-ü Hat Muallim- Hususiye 50
liği Bafra Hayri, Mecidi ve Osmani
Mekteb-i İbtidaiyesi 265
Memur Bafra Sandık Eminliği 250
Memur Bafra Nüfus Memurluğu
Mehmed Salim Yüzbaşı Hadımköy Beylerbeyi ve Mül- ---
Efendi kiye Mektebi ve Yıldız Polis
Hekim Hastanesi 800
Gerze Nahiyesi
Ömer Faruk Efendi Mülazemet Canik Mutasarrıflığı Maiyet ---
Memur Memurluğu 600
Karakuş Tahvil Kalemi
Mehmed Hilmi Mülazemet Bafra Nüfus Kalemi ---
Efendi Memur Ağnam Tadad ve Yoklama 400
Memurluk Refakati Bafra Ziraat Bankası Sandığı
Mehmed Emin Müdde-i Kavala Bidayet Mahkemesi 1000
Efendi Umumi(Savcı) Yar-
dımcılığı

1.6. Memurların Aldıkları Nişanlar ve Rütbeler


Nişan, yaptığı hizmetler ve gösterdiği yararlılıklardan dolayı hak eden ki-
şilere mükâfat olarak verilen, çeşitli dereceleri olan ve göğse takılan alâmetlere
verilen isimdir. Osmanlı Devleti’nde ilk nişan örneği III. Selim zamanında Fran-
sız donanmasını yakan İngiliz Amirali Nelson’a gönderilmiştir29. Memurlar için
nişan ise II. Mahmud döneminde 1832 tarihinde verilmiştir30. Rütbe ise yine
devlette çalışan kimselere verilen şeref ve itibar derecesidir31.
Bafralı devlet memurlarından yalnızca Hacı İbrahim Bey32 yaptığı hizmet-
ler ve devlete karşı gösterdiği yararlı davranışlardan dolayı nişan ve rütbe al-
mıştır. İbrahim Bey 1852-53 tarihinde Rusya meselesi sırasında Batum Harp
Ordusu’nda gönüllü olarak askerî hizmette bulunmasından dolayı 25 Ağustos

29 Fransa ile İngiltere arasında gerçekleşen muharebe sonucunda Amiral Nelson tarafından
Fransa’nın gemilerinin işe yarayanlarının yakılmasından kaynaklı olarak bahsi geçen amirale ih-
san olarak verilen bin altın, mücevherli çelenk ve bol yenli samur kürkün hediye verileceğine dair
belge için bkz. BOA, HAT., 245/13814.
30 Ümmühan Uğurlu, Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Döneminde Tokatlı Devlet Memurları,

Özdilek Basın Yayınları, Tokat 2014, s.61.


31 İsmail Parlatır, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yayınevi, Ankara 2009, s.1426.
32 BOA, DH.SAİD.d., 21/321.

241
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN

1856’da Rikab-ı Şahane Kapıcı Başı Rütbesi almıştır. Ayrıca bu görevi sırasında
beşinci rütbeden Mecidi Nişanı Zişanı33 almış ve bunun yanı sıra kendisine
Fransız ve İngiliz devletlerinden de birer kıta madalya verilmiştir. Ayrıca 11 Ni-
san 1884 tarihinde rütbe-i saniyeye (Miralay) terfi etmiştir. 30 Aralık 1899’da
görevindeki çaba ve gayretlerinden dolayı Mecidiye Nişan ve Zişanı’nı, 26 Mart
1902’de de Nişan-ı Ali Osmani’yi34 almıştır.
1.7. Memurlarda Tespit Edilen Suçlar ve Aldıkları Cezalar
Osmanlı İmparatorluğu’nda kuruluştan Tanzimat dönemine kadar ki sü-
reçte suç ve ceza ile ilişkili olarak pek çok kanunname yayınlanmış olup, II. Mah-
mud döneminin sonlarında, 1838 tarihinde “Memurine Mahsus Ceza Kanunna-
mesi”nin yürürlüğe girmesiyle birlikte bu anlamda ilk olumlu adım atılmıştır.
Söz konusu kanunda memurların işleyebilecekleri suçların neler olduğu ve bu
suçlar karşısında alınacak tedbirlere yer verilmiştir. Ayrıca bu suçların işlen-
mesi halinde memleketin harap olma noktasına gelebileceği ve bu suçları işle-
yenlerin vüzeradan bile olsa kesinlikle cezalandırılması gerektiği açıklanmıştır.
Bu kapsamda da memurların yargılanmalarıyla ilgili 1871 tarihinde “Memurin
Muhakemesine Dair Nizamname” çıkarılmıştır.35 Böylece alınan bu tedbirler ve
çıkarılan nizamnameler Osmanlı Devleti’nin devlet kurumlarında yaşanan ve
yaşanması muhtemel usulsüzlüklere karşı önlemler aldığını göstermektedir.
Osmanlı Devleti’nde istihdam edilen ve görevlerini icra eden devlet me-
murları üstlenmiş oldukları görevleri en iyi, en doğru ve usulüne uygun yapmak
mecburiyetindedirler. Öyle ki sorumluluklarında olan görevleri usulüne uygun
yapmadıkları takdirde hem caydırıcı olması hem de halkın devletin kurumla-
rına olan güveninin sarsılmaması için bir takım yaptırımlar ve cezalar uygulan-
maktadır. Sicill-i Ahvâl kayıtlarında memurların görevlerini iyi yaptıklarında al-
dıkları rütbeler, nişanlar, madalyalar gibi mükâfatlandırılmalar yer aldığı gibi
görevlerinde yaptıkları olumsuz davranışlar sonucunda aldıkları cezalar da yer
almaktadır. Bafralı devlet memurları arasında da görevini kötüye kullanan, bazı

33 1852 tarihinde Sultan Abdülmecit’in ismine bağlı kalınarak yapılmış olan nişandır. Birden beşe
kadar dereceli ve murassaya sahip olan özel bir nişandır. Zira devlet hizmetinde özel gayret ve
başarı sağlamış olan herhangi birisi için tahsis edilmiş olan bu nişan birçok yabancı nişan gibi beş
derece ve rütbeden oluşmaktadır. Bkz. Kemal Hakan Tekin, “Osmanlı Devletinde Gelenekten Ye-
niliğe Geçişin Anlamlı Bir Sembolü: Mecidi Nişanları”, The Journal of Academic Social Science Stu-
dies, S. 28, Sonbahar 2014, s. 396.
34 1861 de Abdülaziz döneminde Mecidi Nişanının geliştirilmiş hali olan Nişan-ı Ali Osmani, dört

rütbe ve murassadan oluşmaktadır. Bkz. Ahmet Gündüz, “Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Kayserili
Müslim ve Gayrimüslim Memurların Aldıkları Madalya, Rütbe ve Nişanlar (M.1879-1909)” His-
tory Studies, Volume 3/3, (2011), s.135.
35 Çavdar, a.g.m., s.277.

242
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI

suistimallerde bulunan memurlar olmuş ve bu kişiler tespit edildiğinde bir ta-


kım cezalara çarptırılmışlardır.
Söz konusu Sicill-i Ahvâl’de 20 Bafralı devlet memuru içerisinde görevini
kötüye kullanan ve usulsüz davranışlarda bulunan 2 memur tespit edilmiştir.
Bu memurlardan ilki Hafız Mustafa Behçet Efendi olup Behçet Efendi, Erzurum
Aşkale Telgraf ve Posta Müdürlüğü’nde 1.100 kuruş maaşla görev alırken, gö-
revinde bazı dikkatsiz davranışları tespit edilmiş ve ceza olarak maaşı 1.100
kuruştan 400 kuruşa düşürülerek Bayburt Telgraf Merkezi Muhabere Memur-
luğu’na atanmıştır. Daha sonra hakkında yapılan şikâyet üzerine ahlaksızlığı
tespit edilmiş, kendisini düzeltmesi ve düzeltmediği takdirde azledilmek üzere
meclis kararı ile 15 gün maaşı kesilmiştir. Ahlaksız davranışlara ve kötü sözle-
rine devam ettiğinin tespit edilmesi üzerine görevden alınmıştır. Ancak kötü
davranışlarını bıraktığı tespit edilince tekrar 475 kuruş maaş ile Sivas Vilayeti
Telgraf ve Posta Merkezi Muhabere Memurluğu’na atanmıştır. Mustafa Behçet
Efendi yine 475 kuruş maaşla Sinop Telgraf ve Posta Merkezi Muhabere Me-
murluğu’nda görev yaparken telgrafhaneye uğramaması, usulsüz davranışları
ve mevcut durumlar ile haberlere vakıf olmaması sebebiyle görevinden azledil-
miştir. Fakat muhabere usulüne dair eğitim alması ve açıkta olduğu sürenin ye-
terli ceza olarak görülmesi üzerine 500 kuruş maaşla Halep Telgraf ve Posta
Merkezi’ne atanmıştır. Bununla birlikte ahlaksız davranışları devam edince 400
kuruş maaş ile aynı görevle Adana’ya atanmıştır.36 Burada Mustafa Behçet
Efendi’nin yaptığı disiplinsiz davranışlar ve usulsüzlükler için verilen cezaların
maaşını düşürmek, görevini ve görev yerini değiştirmek, kendini düzeltmesi ve
ıslah olması için açığa almak olduğu ve kendisine çeki düzen verdiğinde tekrar
memur olarak atandığı tespit edilmektedir.
Görevinde disiplinsiz davranışlarda bulunan bir diğer memur Mahmud
Celaleddin Efendi, 300 kuruş maaşla Zir Kazası Duyun-ı Umumiye İdaresi
Kitâbetliği’nde görev alırken, memurluğunun değiştirilmesini talep etmiş; an-
cak idarece bazı zamanlar yolsuzluk yaptığı tespit edilince geçici olarak 300 ku-
ruş maaş ile Beypazarı Duyun-ı Umumiye İdaresi Kitâbetliğine nakledilmiştir.37

Sonuç
1839 yılında Tanzimat Fermanı ilan edilerek Osmanlı İmparatorluğu’nda
birçok alanda ciddi reformların da temeli atılmıştır. Bu yenilik alanlarından biri
de devlet kademelerinde görev alan memurların nasıl ve ne şekilde istihdam

36 BOA, DH.SAİD.d., 54/349.


37 BOA, DH.SAİD.d., 128/489.

243
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN

edilecekleri hususunda olmuştur. Bu kapsamda yapılan yeniliklerden biri de Si-


cill-i Ahvâl Komisyonu’nun kurulması olmuştur. Kurulan bu komisyonla, Os-
manlı Devleti’nde memurların biyografileri olarak adlandırılan Sicill-i Ahvâl
Defterleri tutulmuştur. Tutulan bu defterlerde memurların doğum yeri ve tari-
hinden başlayarak aldıkları eğitim ve diplomalar, atama yerleri ve tarihleri, gö-
rev süreleri boyunca başarı ve iyi hallerinde aldıkları ödüller ve terfiler ile usul-
süz davranışlarında almış oldukları cezalar hakkında bilgiler yer almaktadır. Si-
cill-i Ahvâl Defterleri içerisinde barındırdığı kayıtlar sayesinde dönemin devlet
kurumları, memur atamalarının takibi, atanma yaşları ve atama hareketliliği,
memurların almış oldukları maaşlar, görevleri süresince iyi veya kötü davranış-
ları neticesinde aldıkları ödül ve cezalar gibi birçok bilgiyi içerisinde barındır-
maktadır. Bu sayede de sosyal ve ekonomik ortam hakkında bilgi sahibi oluna-
bilmektedir.
Sicill-i Ahvâl Defterleri’nde yer alan bilgiler kapsamında yapılan bu çalış-
mada, Bafra doğumlu 20 devlet memuru ve bu memurların istihdam alanları ile
Osmanlı sosyal, ekonomik ve bürokratik yapısındaki yerleri incelenmektedir.
Memurların doğum tarihleri incelendiğinde 1840-1897 tarihleri arasında deği-
şiklik gösterdiği görülmektedir. Memurların isimleri yazılırken “Bey” ve
“Efendi” gibi unvanlar kullanılırken; bazılarında da baba adları, baba unvanları,
sülale adları ve varsa baba mesleklerine yer verilmiştir. Kayıtlarda memurların
aldıkları eğitimler ve bildikleri dil veya diller de sıralanmıştır. Bafralı memurla-
rın eğitim durumlarına bakıldığında en az ilkokul mezunu oldukları tespit edil-
miştir. Memurların bildikleri dillere bakıldığında ise ortalama 2 dil bildikleri
tespit edilirken, kayıtlarda 6 farklı dil kaydına rastlanmaktadır.
Kayıtlarda ele alınan diğer bir konu da memurların istihdam edildikleri
yaşlar, istihdam alanları ve maaşlarıdır. Bafralı memurların istihdam edildikleri
yaşlar incelendiğinde standart bir yaş aralığı olmadığı ilk atama yaşlarının 13
ila 58 arasında değişiklik gösterdiği görülmektedir. Memurlar genel olarak
Bafra ve çevresine atanırken, daha uzak noktalara atananlar da olmuştur. Bu
atamalar yapılırken memurlar aynı kademelerde göreve atanabildiği gibi bir alt
ya da üst kademelerde göreve atandıkları da olmuştur. Yine memurlar yaptık-
ları görevleri karşılığında kuruş üzerinden maaşlarını almışlardır. Bu maaş-
larda da kademelerde olduğu gibi belli bir standart bulunmayıp, bir önceki gö-
revlerinden fazla maaş aldıkları gibi az maaşla atandıkları da olmuştur. Yine
Bafralı devlet memurları yaptıkları görevlerde başarılı olduklarında ve iyi işler
yaptıklarında nişan ve rütbe alırken, usulsüz ve hatalı davranışlarda bazı ceza-
lar da almışlardır. Aldıkları cezalar ise genelde açığa alınma, maaş kesintisi ve
görev yeri değişikliği ile maaş değişikliği şeklinde olmuştur.

244
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI

KAYNAKÇA
Arşiv
BOA, DH.SAİD.d., 9/649, 17/405, 21/321, 49/19, 54/349, 55/23, 78/435, 117/239,
125/169, 128/489, 129/45, 130/215, 133/443, 134/237, 160/467, 168/39,
183/47, 185/194, 188/226, 200/161.
BOA, HAT., 245/13814.
Kitap
Bulut, Mehmet, “Sultan II. Abdülhamid Dönemi Eğitim ve Ekonomiye Yeniden Bir Ba-
kış”, Sultan II. Abdülhamid Dönemi, ed. Mehmet Bulut vd., İzü Yayınları, İstanbul
2019.
Çınar, Hüseyin, “Osmanlı’nın Son Döneminden Cumhuriyet’in İlk Yıllarına Ankara’da Bir
Kaza: Zir”, Gönül Sultanları Şahsiyetleri ve Değerleri İle Ankara, ed. İbrahim Ethem
Arıoğlu, Akçağ Yayınları, Ankara 2018.
Genç, Yusuf İhsan ve Diğerleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, 3. Baskı, Başbakanlık
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, İstanbul
2010.
Sarıyıldız, Gülden, Sicill-i Ahvâl Komisyonu’nun Kuruluşu ve İşlevi (1879-1909), Der Ya-
yınları, İstanbul 2004.
Uğurlu, Ümmühan, Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Döneminde Tokatlı Devlet Me-
murları, Özdilek Basın Yayınları, Tokat 2014.
Makale
Çavdar, Necati, “Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde
Muşlu Memurlar (1879-1909)”, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Ata-
türk Araştırma Merkezi Yayınları, (10-12 Mayıs 2018), s.251-281.
Çetin, Atilla, “Sicill-i Ahvâl Defterleri ve Dosyaları Hakkında Bir Araştırma”, Vakıflar Ge-
nel Müdürlüğü Yayınları Vakıflar Dergisi, S.29, (2005), s.87-104.
Gündüz, Ahmet, “Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Kayserili Müslim ve Gayrimüslim Me-
murların Aldıkları Madalya, Rütbe ve Nişanlar (M.1879-1909)” History Studies,
Volume 3/3, (2011), s.123-145.
Gündüz, Ahmet, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Kırşehir Doğumlu Memurlar (1879-
1909)”, History Studies, C.3/ S.1, (2011), s.131-154.
Karataş, Yakup, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Bayezidli Devlet Memurları”, Ağrı İbra-
him Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.4/ S.1, (2018), s.1-24.
Mert, Talip, “Sicill-i Ahval Defterleri ve Buna Dair Yayınlanan Nizamnameler – I”, Arşiv
Araştırmaları Dergisi, S.2, (2000), s.97-111.
Özger, Yunus, “Sicill-i Ahvâl Defterlerinde Kayıtlı Bayburtlu Osmanlı Devlet Memurları”,
History Studies, C.7/ S.4, (2015), s.69-85.
Tekin, Kemal Hakan, “Osmanlı Devletinde Gelenekten Yeniliğe Geçişin Anlamlı Bir Sem-
bolü: Mecidi Nişanları”, The Journal of Academic Social Science Studies, S. 28, Son-
bahar 2014, s. 393-411.

245
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN

Sözlük
Parlatır, İsmail, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yayınevi, Ankara 2009.
Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M.E.B. Yayınları,
İstanbul 1993.
Sami, Şemseddin, Kâmus-ı Türkî, Baskı 1, Akçağ Yayınları, Ankara 2017.
Ansiklopedi
Halaçoğlu, Yusuf, “Asîr”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 3, İstanbul 1991,
s.482-484.
Sarıyıldız, Gülden, “Sicill-i Ahvâl Defterleri”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.
37, İstanbul 2009, s. 134-136.
Sempozyum
Demir, Alpaslan, “Sicill-i Ahval Kayıtlarına Göre Herekeli Devlet Memurları”, Uluslara-
rası Kara Mürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu – II, Kocaeli Büyükşehir Be-
lediyesi, Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Yayınları, Kocaeli 2016, Cilt: 2,
s.1205-1214.

246
1944 Bafra Belediyesi İtfaiye Aracı

247
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

Dr. Öğretim Üyesi Özkan Özer KESKİN1

Giriş
Osmanlı hem toplum hem de devlet olarak vakıfların meydana gelme-
sinde ve yaşatılmasına önemli çaba göstermiş ve bu sebeple bir vakıf medeni-
yeti olarak anılagelmiştir. Geleneksel vakıf sisteminde vakfedilen malvarlıkla-
rını arazi, arsa, bahçe, dükkân, değirmen, han, hamam, kervansaray ve benzeri
türden gayrimenkuller oluşturmaktadır. Çok daha önceleri tartışılmış olmakla
birlikte Osmanlı’da 15. yüzyılda başlayan bir gelenek ile paranın da vakfedildi-
ğine tanık oluyoruz. Bu iki vakıf türünün benzer amaçlara hizmet ettiği, kuruluş
aşamalarının ve teşkilat yapılarının aynı olduğu düşünüldüğünde birbirinden
ayrıldığı nokta yalnızca sermayelerinin farklı olmasıdır.
Para vakıfları Osmanlı vakıf sisteminde büyük bir öneme haizdir. Bu sis-
temin ilk uygulanmaya başladığı 15. yüzyılda konuyla ilgili tenkit ve benzeri gö-
rüşler bulunmazken muhtemelen 16. yüzyılda daha da fazla yaygınlaşmasıyla
birlikte Osmanlı ilmiye mensupları arasında yüksek perdeden tartışmalar cere-
yan etmiş ve birçok risale kaleme alınmıştır2. Tartışmadaki önemli isimler ara-
sında para vakıflarının karşıtı olan Çivizâde Mehmed Muhyiddin Efendi ve
İmam Birgivî ile bu oluşumun savunucusu olan İbn Kemal (Kemalpaşazâde),
Ebussuud Efendi, Sofyalı Bali Efendi ve Fenârîzâde Muhiddin Efendi öne çık-
maktadır3.

1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Çarşamba İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü, Sam-

sun/Türkiye, ozkanozer.keskin@omu.edu.tr. ORCİD: 0000-0001-8631-9212


2 Bahaeddin Yediyıldız, “Vakıf”, DİA, C. 42, İstanbul 2012, s. 477; Mustafa Alkan, “Uşak Para Vakıf-

ları”, Belleten, Ağustos 2006, C. LXX, S. 258, s. 755. Osmanlı’da para vakıflarının ilk örneklerine
dair detaylı bilgi için bkz. Jon E. Mandaville, “Faizli Dindarlık: Osmanlı İmparatorluğunda Para
Vakfı Tartışması”, Çev. Fethi Gedikli, Türkiye Günlüğü, S. 51, Yaz 1998, s. 130.
3 Burada bahsedilen isimlerin konuyla ilgili tartışmalarına dair tafsilatlı bilgi için bkz. Ahmet Ak-

gündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, Osmanlı Araştırmaları Vakfı
Yayınları, İstanbul 2017, s. 219-236; İsmail Kurt, Nazarî ve Tatbikî Olarak Para Vakıfları, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 1994, s. 48-55; Murat Çizakça, “The

249
ÖZKAN ÖZER KESKİN

1538’de4 şeyhülislam, 1545’te5 Rumeli kazaskeri olan Çivizâde bu dev-


rede para vakıflarının yasaklanması için gayret göstermiş ve kısa bir süreliğine
de olsa bunda başarılı olmuştur6. 1547’de Çivizâde’nin ölümünün ardından şey-
hülislam, kazaskerler ve önde gelen âlimlerin ortak görüş bildirmesi bu yasağın
nihayete ermesini sağlamıştır7. Para vakıflarına karşı olan İmam Birgivî 1572
yılında bir risale kaleme almıştır. Ancak uygulama Ebussuud’un görüşü doğrul-
tusunda gelişmiştir. Sekiz yıl Rumeli kazaskerliği yaptıktan sonra Ekim 1545’te
şeyhülislam olan Ebussuud Efendi’nin kaleme aldığı risale ve verdiği fetva doğ-
rultusunda 1572 sonrasında para vakıfları kanunlaşmıştır8.
Bu dönemden sonra Osmanlı’da para vakıfları sıklıkla kendisinden yarar-
lanılan bir müessese halini almıştır. 16. yüzyılda kurulan para vakıfları 18. yüz-
yılda kurulanlardan sayıca daha fazladır. Diğer taraftan 16. yüzyılda vakfedilen
para miktarı ise daha azdır9. Ancak gün geçtikçe para vakıflarının gayrimenkul
vakıfları karşısındaki niceliksel durumu daha da gelişmiştir. 19. yüzyıl boyunca
para vakıflarına gayrimenkul vakıflarından daha fazla müracaat edilmiştir10.
Evkaf-ı Hümayun Nezareti’nin kuruluşu ve Tanzimat’ın ilanı Osmanlı va-
kıf yapılanmasında birtakım değişimleri de beraberinde getirdi11. Sonraki aşa-
mada para vakıflarının işleyişinde küçük çaplı farklılıklar içeren nizamname ve
talimatnameler yayınlandı12. Cumhuriyet’in ilanının ardından 1924 yılında Ev-
kaf Muvazene Kanunu ile işleyişte önemli değişimler yaşandı. 13 Aralık 1935

Relevance of the Ottoman Cash Waqfs (Awqaf Al Nuqud) For Modern Islamic Economics”, Finan-
cing Development in Islam, Islamic Research And Training Institute, Jeddah Suudi Arabia 1996, p.
394-405; Emrullah Dumlu, “XVI. Yüzyıl Osmanlı Uleması Arasında Para Vakıfları Etrafında Cere-
yan Eden Tartışmalar (Ebussuûd, İbn Kemal-Çivizâde, Birgivî)”, İLTED, Yıl: 2015/2, S. 44, s. 303-
337.
4 Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 220.
5 Mehmet İpşirli, “Çivizâde Muhyiddin Mehmed Efendi”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 348.
6 Tahsin Özcan, “Para Vakıflarıyla İlgili Önemli Bir Belge”, İLAM Araştırma Dergisi, C. 3, S. 2, Yıl

1998, s. 107.
7 Tahsin Özcan, Osmanlı Para Vakıfları Kanûnî Dönemi Üsküdar Örneği, TTK Yayınları, Ankara

2003, s. 45-46.
8 Ahmet Akgündüz, “Ebüssuûd Efendi”, DİA, C. 10, İstanbul 1994, s. 365-368.
9 Bahaeddin Yediyıldız, XVIII. Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi, TTK Yayınları, Ankara 2003, s.

116.
10 Murat Çizakça, “İktisat Tarihi Açısından Vakıflar”, Vakıflar Dergisi 80. Yıl Özel Sayısı, Ankara

2019, s. 75.
11 Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayın-

ları, Ankara 1995, s. 138-144.


12 Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 234-236.

250
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

tarihli Vakıflar Kanunu ile Vakıf Paralar İdaresi devletin mali kurumları ara-
sında yerini aldı13.
Gayrimenkul vakfı kurma imkânı olmayan kişilerin vakıf müessesesine
dahil olabilmesini kolaylaştıran para vakıflarının aynı zamanda insanları tefe-
cilerin yaptırımlarından kurtarabilme gibi bir fonksiyonu vardı. Vakıf paraların
uygun şartlarla kredi olarak kullandırılması sermaye ihtiyacı olan insanlar için
yüksek faizle işlem yapan tefecilerin ve tefeciliğin karşısında önemli bir alter-
natif olarak görülebilir14. 19. yüzyılın ortalarında %30 ve %40 gibi faiz oranla-
rıyla tefecilerin para kullandırdıkları kaydedilmektedir15. Aşağıda detayları ve-
rileceği üzere para vakıflarında tatbik edilen en yüksek faiz oranının %15 ol-
ması sermaye ihtiyacı duyan kişiler için bu kurumu oldukça makul bir kaynak
yapıyordu.
Bu çalışmada Osmanlı devrinde Bafra’da meydana getirilen para vakıfları
incelenerek vakıfların sayıları, vakfedilen para miktarları, işletim oranları ve ne
gibi hizmetlerde bulundukları değerlendirilmeye çalışılacaktır16. Vakıflar Genel
Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan Vakfiye Defterleri, Esas (Yeni Şahsiyet Kaydı)
Defterleri ve Berevât Defterleri üzerinden yaptığımız araştırmalar neticesinde
Osmanlı döneminde Bafra kazası17 ve buraya bağlı Alaçam nahiyesinde kurulan
toplam 39 adet para vakfı tespit edilmiştir. Bunlardan en erken tarihlisi 4 Mayıs
1805, en geç olanı ise 22 Mart 1915’e tarihlendirilmektedir.
Kurulan vakıfların 39’u mescit veya cami tarzındaki bir ibadethanenin
personel maaşı, tamir masrafları, aydınlatma masrafları veya halı-kilim türün-
den sarf malzeme temini gibi muhtelif giderleri karşılamak amacıyla meydana
getirilmiştir. Yalnızca bir vakfın kuruluş amacı kurucusu tarafından yaptırılan
çeşmenin masraflarının karşılanmasıydı. İbadethaneler için kurulan vakıfların

13 Cumhuriyetten Önce ve Sonra Vakıflar, Vakıflar Umum Müdürlüğü, İstanbul 1937, s. 57.
14 İsmail Kıvrım, “Osmanlı Döneminde Gümüşhane ve Çevresinde Kurulan Para Vakıfları”, History
Studies, C. 2, S. 3, s. 235. Özellikle 19. yüzyılda tefecilikle mücadele konusunda ayrıntılı bilgi için
bkz. Mehmet Akif Berber, “Son Dönem Osmanlı Devleti’nde Tefecilikle Mücadele”, Uzman Araştır-
macı Eğitim Programı Makaleler-I, Ed. Turgay Anar, İstanbul Bilimler Akademisi Vakfı, İstanbul
2017, s. 41-51.
15 Kurtuluş Demirkol, “Toplumsal Trajedi: Osmanlı İmparatorluğunda Tefecilik (1848-1864)”,

Muğla Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 16, S. 1, 2018, s. 631.
16 Canik sancağında kurulan Osmanlı vakıfları hakkında kapsamlı bilgi için bkz. Muhammet Oku-

dan, Vakfiyelere Göre Osmanlı Döneminde Samsun’da Vakıflar, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Samsun 2013.
17 Bafra, 1485 tahririnde nahiye, 1520 ve sonrasına ait kayıtlarda kaza olarak anılmaktadır. 1637-

38 yılından itibaren Alaçam’ın Bafra’ya bağlı bir nahiye olduğu görülmektedir. Mehmet Öz, XV-
XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK Yayınları, Ankara 1999, s. 38-39; Rıza Karagöz, “Canik’in İdarî
Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, Ed. Cevdet Yılmaz, Samsun 2011, s. 122-125.

251
ÖZKAN ÖZER KESKİN

birinde ise aynı zamanda bir tekkeye hizmet veriliyordu. Bafra’da kurulan para
vakıflarına ait detaylar aşağıda kronoloji takip edilerek verilecektir.

Para Vakıflarındaki Sermayenin İşletim Oranları


Para vakıflarındaki en önemli tartışmalardan biri sermayenin işletim ora-
nıydı. Konuyla ilgili dönem dönem farklı yaklaşım ve tasarrufların olduğu anla-
şılmaktadır. Vakıf paraların işletilmesi diğer bütün vakıflarda olduğu gibi vakfın
kurucusu tarafından vakfiyede belirtilen şartlar doğrultusunda gerçekleştirili-
yordu. Para vakıflarına sermaye olan meblağın hangi oranla murabahaya veri-
leceği vakfiyede tanzim edilen hükümlere bağlıydı. Bununla birlikte kullandırı-
lacak paranın faizinin belirli bir orandan fazla olmaması konusunda uzlaşı sağ-
lanabilmiştir. Bu itibarla Ebussuud Efendi tarafından belirtilen ve bir müddet
sonra kanunlaşan oran %15 olarak kaydedilmiştir. Daha sonra 1680 tarihli
Narh Kanunu ile %10 olarak belirtilen işletim oranı 3 Nisan 1887’de çıkartılan
Murabaha Nizamnamesi ile %9 olarak belirlenmiştir18.
Bafra’da kurulan para vakıflarında %9, %10, %12 ve %15 olmak üzere
farklı işletim oranlarının tercih ve tatbik edildiği görülmektedir. İncelenen vakıf
kayıtlarında en yüksek %15’lik oranın uygulanması Ebussuud Efendi zama-
nında kanunen belirlenen bu üst limitin aşılmadığını göstermektedir. Hangi
vakfın ne oranla işletildiği çalışmanın sonundaki tabloda belirtilmiştir. Ayrıca
vakfiyelerin kaydedildiği yıllarda Bafra’da kimlerin kadılık veya naiplik yaptı-
ğına dair bilgiler de tablolaştırılarak çalışmanın sonuna eklenmiştir. Her ne ka-
dar Bafra’daki para vakıflarına ait ilk kayıt 4 Mayıs 1805 tarihli olsa da verdiği-
miz bu detaylar 1873-1915 yılları arasındaki görevlileri içermekte olup önce-
sine ait bilgi tespit edilememiştir.
Bafra Kazasında Kurulan Para Vakıfları
Para vakıflarında sermayenin tahsisi ile ilgili üç şekil bulunuyordu. Bun-
lardan birincisi sermaye ve emek ortaklığı üzerine kurulan mudârebe şirketi ile
elde edilen kârın sadaka olarak verilmesi, ikincisi kredi veya ticaret sermayesi
olarak tahsisi, üçüncüsü ise muamele-i şer’iye adı verilen yöntemle gelir sağla-
narak fakirlere dağıtılması ya da vakfın hizmetine harcanması şeklindeydi19.
Osmanlı döneminde Bafra’da kurulan para vakıflarında vakfedilen para
miktarları 500 ile 5.000 kuruş arasında değişiyordu. Vakfedilen paraların cinsi

18 Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 231-236; Düs-
tur, I. Tertip, C. 5, Başvekâlet Matbaası, Ankara 1937, s. 775-776.
19 Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 227.

252
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

genellikle kuruş olmakla birlikte lira cinsinden kaydedildiği de olmuştur. Lira


olarak vakfedilen paraların rayici yani kuruş karşılıkları 100 veya 108 olarak
vakfiyelerde ayrıca belirtilmiştir20. Tesis edilen para vakıflarındaki genel usul
muamele-i şer’iye ile vakfedilen ana paranın ribhinden yani ticari kâr payından
faydalanılması şeklindeydi. Öte yandan kurulan vakıflardan yalnızca biri para-
nın vakfediliş usulü açısından farklılık göstermektedir.
Bafra kasabası çarşısında kantarcı olarak görev yapan Ali Kantarî bu gö-
revi karşılığında yıllık 10 kuruş maaş alıyordu. 17 Ocak 1805 tarihinde maaşına
15 kuruş daha zam yapılması isteğinde bulunarak bu paranın tamamıyla top-
lamda yıllık 25 kuruş geliri olan bir vakıf tesis etmek istemişti. Vakfın amacı
Bafra’da inşa ettirdiği çeşmenin masraflarının karşılanmasıydı. Mütevelli ola-
rak kendisini şart kılan vâkıf öldükten sonra bu görevi eşinin ve sonrasında da
kız ve erkek çocuklarının sürdürmesini istemişti. Soyu kesildiğinde ise azatlı
köleleri tarafından vakıf idare edilecekti. Onlardan sonra ise nazır tarafından
uygun bir kişi mütevelli olacaktı. Kadı tarafından yazılan ilam neticesinde 4 Ma-
yıs 1805’te yazılan ferman ile vakfın kuruluşu gerçekleşmiştir21.
Ali Kantarî’nin vakfından sonra yaklaşık yetmiş yıl boyunca kurulan bir
vakıf kaydına tesadüf edilmiştir. Bafra kazasının Çilehane Mahallesi’nden Müftü
Mehmed Efendi 15 Mayıs 1844 tarihinde bir para vakfı tesis etmiştir. Senelik
50 kuruş ile müezzin maaşı ödemesinin gerçekleştirildiği vakfın hangi ibadet-
hane için ve ne miktarla tesis edildiğine dair bir detay bulunamamıştır ancak
Çilehane Camii için kurulduğu tahmin edilebilir22. Bir sonraki vakfın kuruluşu
1873 yılında gerçekleşmiştir. Bafra’nın Celeblikalan köyünden Şabanoğlu Halil
Ağa 1 Ekim 1873’te kurduğu 1.000 kuruşluk para vakfı ile köylerinde yeni ya-
pılan caminin hatip maaşını karşılamak istemiştir. Vâkıf mütevelli olarak önce
kendisini, öldükten sonra evlatlarını şart etmiş ve soyu tükendiğinde köy ahali-
sinden uygun bir kişinin mütevelli olmasını istemiştir23.

20 Bu farklılıkların incelenebilmesi adına gerekli yerlerde açıklayıcı dipnotlar yazılmıştır. Ayrıca


bu detaylar göz önünde bulundurularak metin içi bütünlüğü sağlamak adına verilerin tamamı
kuruş cinsinden yazılmıştır.
21 VGMA.VKF.AND.d., 579/325, (Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Mücedded Anadolu Vakfiye Def-

terleri, Defter No: 579, s. 325).


22 VGMA.ESAS.d., 201/56, (Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Esâs (Yeni Şahsiyet Kaydı) Defterleri,

Trabzon Esas Defteri, Defter No: 201, s. 56). 1864 yılında Çilehane Camii’nin bir tamirat geçirdiği
ve bu masrafların servet sahipleri tarafından karşılandığı kaydedilmektedir. İbrahim Serbes-
toğlu, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağında Modernleşme, Gece Akademi, Ankara 2019, s. 97.
23 VGMA.VKF.AND.d., 587/42.

253
ÖZKAN ÖZER KESKİN

Vakıfların kuruluş tarihleri incelendiğinde 1870’lerden itibaren bir yo-


ğunluk yaşandığı görülmektedir. Bu durumun yaşanmasının temelinde nüfus
artışının olduğu düşünülebilir. Zira iskân açısından elverişli bir bölge olan
Bafra’nın nüfusu 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren buraya yerleştirilen mu-
hacirlerin etkisiyle artış göstermiştir24.
Lengerli köyü sakinlerinden Şaynikoğlu Osman 19 Mart 1881’de 1.000
kuruşluk bir para vakfı tesis etmişti. Vakfın gelirinden 150 kuruş köylerindeki
caminin hatip maaşı için ayrılmıştı. Vakfın tescil mütevellisi Hasanoğlu Nuri
olup asıl mütevelli vâkıfın kendisi olacaktı. Öldükten sonra çocuklarının devra-
lacağı bu görev vâkıfın soyu kesildiğinde köy ahalisinden uygun bir kişiye dev-
redilecekti25.
Bafra kazasının Alaçam nahiyesine bağlı Kuzköy köyünden Hacıbayrak-
daroğlu İbrahim 5 Eylül 1881’de 1.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. Köy-
lerinde kendisi tarafından inşa ettirilen caminin 150 kuruşluk hatip maaşını
karşılamak için kurulan vakfın tescil mütevellisi yine aynı sülaleden Hacı Kasım
olup asıl mütevelli olarak vâkıfın kendisi ve sonrasında çocukları şart edilmiş-
tir. Sonrasında ise köy ahalisinden uygun bir kişi mütevelli olacaktı26.
Bafra’ya bağlı Alaçam nahiyesinin Filik27 köyünden Topaloğlu Süleyman
Ağa köylerinde inşa ettirdiği caminin masrafları ve hatibinin maaşı için 5 Ocak
1883’te 1.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. Vakfın gelirinden 100 kuruş
hatiplik, 50 kuruş caminin masrafları için ayrılmıştı. Vakfın tescil mütevellisi
büyük oğlu Ali Efendi olarak kaydedilmişken asıl mütevelli olarak Süleyman
Ağa kendisini şart kılmıştı. Öldükten sonra ise vakfın tevliyeti çocuklarına geçe-
cekti28.
19. yüzyılın ikinci yarısında Kafkasya’dan Osmanlı topraklarına kitlesel
göçler yaşanmıştır. 1864 yılında yapılan dağıtımda Samsun’a 70.000 muhacirin
gönderildiği kaydedilmektedir. Pusulasını saklayanlar, izinsiz bir şekilde hare-
ket edenler ve yerleştirilmesi planlanan diğer şehirlere gönderilemeyenler göz
önüne alındığında aslında burada belirtilen resmi rakamların üzerinde bir mu-
hacir yoğunluğundan bahsetmek mümkündür. Hatta 1864 yılı ortalarında Sam-
sun’a günde 5.000’in üzerinde muhacirin giriş yaptığından bahsedilmektedir.

24 Rıza Karagöz, Cengiz Arslan, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu”, On-
dokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, C. 2, S. 2, s. 154.
25 VGMA.VKF.AND.d., 589/143.
26 VGMA.VKF.AND.d., 589/82.
27 Günümüzde Alaçam’a bağlı Gülkaya Mahallesi’dir.
28 VGMA.VKF.AND.d., 586/159.

254
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

1867 ve 1874 yıllarında daha az olmakla birlikte bölgeye muhacirlerin yerleş-


tirildiği bilinmektedir29. Sonrasında 1877’de 93 Harbi ile tekrar canlanan göç
dalgası bir müddet daha devam etmiştir30.
Muhacirlerin yerleştirilmesi noktasında iskân bölgesi olan Canik sanca-
ğına ve daha özelde Bafra kazasına da çok sayıda Çerkez nüfus yerleştirilmiştir.
1870 yılında 17.906 kişilik Bafra nüfusunun 1.536’sını Çerkezler oluşturu-
yordu31. Çerkez kökenli muhacirler Bafra’da yerleştikleri köylerde ibadethane-
ler yaptırmış ve bu ibadethanelerin hizmet verebilmesi için para vakıfları kur-
muşlardı. İncelenen kayıtlarda Çerkez kökenliler tarafından Bafra’da tesis edi-
len 3 vakıf tespit edilmiştir.
Hacılar köyü civarındaki Emiroğlu Çınarlığı köyünde yaşayan Çerkez mu-
hacirlerinden Hacı Talmestan Efendi 27 Eylül 1883’te 2.000 kuruşluk bir para
vakfı tesis etmişti. Vakfın kuruluş amacı köyünde kendisinin inşa ettirdiği cami-
nin personel masraflarının karşılanmasıydı. Vakıf gelirinden 150 kuruş caminin
hatibine ve 150 kuruş da müezzine ayrılmıştı. Müezzin olan kişinin aynı za-
manda temizlik, aydınlatma ve burada bulunan tekkenin hizmetleriyle de ilgi-
leneceği kaydedilmiştir. Tescil mütevellisi köy ahalisinden Tuhoğlu Salih Efendi
olup asıl mütevelli olarak vâkıfın kendisi şart edilmiştir. Vakfın kurucusu öldük-
ten sonra bu görevi evlatları yerine getirecek, soyu tükendiğinde ise köy ahali-
sinden uygun bir kişi mütevelli olacaktı32.
Bafra’nın Karayel köyünde yaşayan Çerkez muhacirlerinden Hacı Lahun
Ağa köylerinde yeni inşa edilen minberli mescit için 25 Nisan 1888’de 2.00033
kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. Yıllık 300 kuruşluk vakıf gelirinin yarısı mes-
cidin hatibine diğer yarısı ise tamir masraflarına ayrılmıştı. Tescil mütevellisi
köydeki Çerkez muhacirlerinden Ahmedoğlu İbrahim Efendi olup asıl mütevelli
olarak vâkıfın kendisi ve sonrasında da erkek çocukları şart edilmiştir34.
Çerkez muhacirlerinden olup Bafra’nın Kaygusuz köyüne yerleşen 15 kişi
3 Haziran 1891’de toplamda 2.200 kuruş ile bir para vakfı kurmuşlardı. Vakfın

29 Nedim İpek, Memalik-i Şahanede Muhaceret, TTK Yayınları, Ankara 2022, s. 62-63, 69.
30 Nedim İpek, Canik ve Göç, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2018, s. 127-131. Konu
hakkında detaylı bilgi için ayrıca bkz. Nedim İpek, “Kafkaslardan Anadolu’ya Göçler (1877-
1900)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 6, Samsun 1991, s. 97-134.
31 Zafer Gölen, “1905/06-1914 Osmanlı ve 1927 Cumhuriyet Dönemi Bafra Nüfus Verilerinin Göç

Açısından Değerlendirilmesi”, Geçmişten Günümüze Göç, C. III, Ed. Osman Köse, Canik Belediyesi
Kültür Yayınları, Samsun 2017, s. 1534-1535.
32 VGMA.VKF.AND.d., 588/13.
33 Liranın 100 kuruş rayicinden hesaplandığı belirtilmiştir.
34 VGMA.VKF.AND.d., 606/36.

255
ÖZKAN ÖZER KESKİN

kuruluş amacı bu kişiler tarafından köyde inşa edilen minberli mescidin tamir
masraflarının ve personel maaşlarının karşılanmasıydı. Vakıf gelirinden 100
kuruş hatip, 130 kuruş imam ve 60 kuruş müezzin maaşı, 40 kuruş da mescidin
tamir masrafları için ayrılmıştı. Mütevelli olarak vakfın kurucularından Zabit b
Meşoset ve Murad b Hacı Bolat olmak üzere iki kişi kaydedilmiştir. Bu kişilerin
aynı seviyede mütevelli oldukları ve bu görev için ücret almayacakları belirtil-
miştir35. Bu vakfın hatibi ile ilgili daha sonra gerçekleşen atama kaydı görev tev-
cihleri konusunda önemli detaylar içermektedir. Hatip olan Ahmed Nafiz Efendi
öldüğünde görevinin oğlu Mahir’e geçeceği kaydedilmişse de oğlu bu görevi üst-
lenebilecek yaşta olmadığı için ehliyeti nümâyan olan yani hatiplik yapabilecek
bilgi ve beceriye sahip olan Salih Efendi 11 Kasım 1914 tarihli Hatt-ı Hümayun
ile hatip olarak atanmıştır. Ahmed Nazif Efendi’nin oğlu Mahir Hatiplik yapabi-
lecek yaşa geldiğinde ise hatipliğin kendisine tevcih edileceği kaydedilmiştir36.
Görev tevcihlerinin babadan oğula geçme usulü esasen eskiden beri uygulanı-
yordu. 19. yüzyılda yayınlanan nizamnamelerde bu hususa dair detaylar da kay-
dedilmiştir37.
Bafra’nın Debbağhane Mahallesi sakinlerinden Hacıilbeyzâde Abbas
Efendi 31 Mayıs 1892’de 5.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. Vakfın toplam
600 kuruşluk gelirinin 200 kuruşu Alaçam çarşısında Abbas Efendi tarafından
inşa ettirilen caminin hatibine 200 kuruş imama, 60 kuruş müezzine ve 80 ku-
ruş camideki kandiller için zeytinyağı alınmasına ayrılmıştı. Mütevelli maaşı
olarak da 60 kuruşluk bir miktar yazılmıştı. Vakfın tescil mütevellisi Alaçam ka-
sabasının İslam Mahallesi sakinlerinden Gerzeli Eyyamioğulları Salih Ağa aynı
zamanda asıl mütevelli olacak ve öldükten sonra liyakatli bir kişi tevliyete sahip
olacaktı38.
Bafra’nın Gazibeyli köyü ahalisinden Çavuşoğlu Ali 16 Ağustos 1892’de
2.160 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. İşletim oranı %12 olarak kaydedilen

35 VGMA.VKF.AND.d., 591/8. Vakfı kuran 15 kişinin isimleri ve vakfettikleri para miktarları tablo
halinde çalışmanın sonuna eklenmiştir. Bunlardan büyük çoğunluğunun 100’er kuruş ile vakfın
kuruluşuna katkıda bulunduğu görülmektedir. Bu durum para vakıflarının düşük bütçeyle insan-
ların vakıf kurmalarına imkân sağladığının göstergesi olarak düşünülebilir.
36 VGMA.BRT.d., 2165/111, (Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Berevât Defterleri, Defter No: 2165,

s. 111).
37 Ayrıntılı bilgi için bkz. Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, s. 170-

171; Umut Kaya, “Osmanlı’da Din Hizmeti Görevlilerinin Atanma ve Çalışma Şartlarını Düzenle-
yen Tevcih-i Cihât Nizamnâmeleri Hakkında Bir Değerlendirme”, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, C.
21, S. 1, 2017, s. 203-254.
38 VGMA.VKF.AND.d., 592/145.

256
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

vakfın yıllık geliri 259 kuruş 8 paraya denk geliyordu. Bu miktarın tamamı köy-
lerindeki caminin imam maaşı olarak ayrılmıştı. Vakfın tescil mütevellisi İbra-
him Efendi hayatta oldukça asıl mütevelli de o olacaktı39.
Alaçam nahiyesinin Bahşioymağı Demirci köyü ahalisinden Hacıoğlu
Mehmed Ali, köylerinde ahali tarafından yeni yaptırılan minberli mescidin ha-
tip maaşı ile aydınlatma masrafları için 1.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu.
7 Aralık 1894’de kurulan vakfın yıllık gelirinden 100 kuruş hatip, kalan 20 ku-
ruş ise kandillerin yakılması için harcanacaktı. Tescil mütevellisi olarak ahali-
den Kurtoğlu Nasuh, asıl mütevelli olarak ise vakfın kurucusu kaydedilmiştir.
Hacıoğlu Mehmed Ali öldükten sonra erkek çocuklarının tevliyeti üstlenmesi
şart edilmiştir40. 12 Haziran 1915 tarihli berat yenilenmesi ile ilgili kayıtta vak-
fın kurucusu olan Mehmed Ali’nin aynı zamanda söz konusu mescitte hatiplik
yaptığı ifade edilmektedir41. Vakfın tesis edildiği günden itibaren hatip olduğu
düşünüldüğünde 20 yıldan uzun bir süre bu görevi ifa ettiğini söyleyebiliriz.
Mutat olduğu üzere hatipliğin (varsa) oğluna aktarımı sağlandığında ise vâkıfın
aynı zamanda hem kendisi hem de çocukları için maddi bir gelir kaynağı mey-
dana getirdiği ifade edilebilir.
Günümüzde İkizpınar Mahallesi olarak anılan Ayazma köyünden Aliefen-
dioğlu Hasan Ağa’nın 1 Şubat 1895 tarihli 1.500 kuruşluk para vakfı, vekaleten
damadı Gübadeoğlu İsmail Efendi tarafından kurulmuştu. Yıllık 180 kuruş ge-
lire sahip olan vakfın kuruluş amacı köydeki ahali tarafından yeni yapılan min-
berli mescidin birtakım masraflarının karşılanmasıydı. Bu minvalde vakıf geli-
rinin 150 kuruşluk kısmı hatip maaşı olarak, kalan 30 kuruş ise halı-kilim gibi
sarf malzeme ile tamir masraflarına harcanacaktı. Vakfın hem tescil mütevellisi
hem de asıl mütevellisi köy ahalisinden Ahmedağaoğlu Zühdü42 olarak kayde-
dilmiştir43.
Dededağı köyü ahalisinden 11 kişi 7 Temmuz 1896 tarihinde 1.090 ku-
ruşluk bir para vakfı kurmuştu. Vakfın tescil işlemi vekaleten kurucular içeri-
sinde zikredilen Hacı Mehmed bin Mahmud tarafından gerçekleştirilmişti. Köy-

39 VGMA.VKF.AND.d., 590/171. Esas defterinde bu vakıfla ilgili bir kayıtta vakfın kurucusu olarak
sehven mütevelli İbrahim Efendi’nin ismi zikredilmiştir. VGMA.ESAS.d., 201/50.
40 VGMA.VKF.AND.d., 602/202.
41 VGMA.BRT.d., 2165/117.
42 Birçok vakfın mütevellisi için maaş tahsisatı yapılmamışken bu kayıtta mütevellinin yanına

özellikle hasbi kaydı düşülmüştür.


43 VGMA.VKF.AND.d., 606/70.

257
ÖZKAN ÖZER KESKİN

lerinde yeni yapılan caminin muhtelif masraflarını karşılamak için kurulan vak-
fın gelirinden 100 kuruş hatip maaşı, 30 kuruş camide yakılmak üzere balmumu
alınması ve kalan 33 kuruş da tamir masrafları için ayrılmıştı. Ancak tamirat
gerektiren bir durum olana kadar bu miktarında asıl para ile birlikte muraba-
haya verilmesi şart edilmiştir. Vakfın tescil mütevellisi ve asıl mütevelli köy aha-
lisinden Hacı Hüseyin ölene kadar bu görevi sürdürecek, sonrasında ise köy
ahalisinden uygun bir kişi mütevelli olacaktı44.
Bafra kazasının Alaçam nahiyesine bağlı Etyemez45 köyü sakinlerinden
Mühürdarzâde Emin Efendi 2 Şubat 1897’de 3.000 kuruşluk bir vakıf kurmuştu.
Köylerinde ahali tarafından yeni inşa edilen caminin masraflarını karşılamak
için kurulan vakfın yıllık 450 kuruş geliri bulunuyordu. Bu miktardan 125’er
kuruş imam ve hatip, 75 kuruş müezzin ve 75 kuruş da mütevelli maaşı olarak
ayrılmıştı. Kalan 50 kuruş ile de caminin aydınlatılmasında kullanılmak üzere
zeytinyağı alınacaktı. Köy ahalisinden Süleyman Ağa aynı zamanda tescil müte-
vellisi olup ölene kadar vakfın tevliyetini elinde bulunduracak sonrasında ise
çocukları bu görevi devam ettirecekti46.
İlyaslı köyünün Ömer Mahallesi sakinlerinden Tabakoğlu Mahmud 22
Ocak 1898 tarihinde 1.000 kuruş ile bir para vakfı kurmuştu. Yıllık 120 kuruş-
luk vakıf gelirinin yarısı köylerindeki caminin hatibine diğer yarısı da bu cami-
nin aydınlatma masraflarına ayrılmıştı. Tescil mütevellisi köy ahalisinden Kır-
caimamoğlu Mehmed, asıl mütevelli ise vâkıfın kendisi olarak kaydedilmiştir.
Vâkıf öldükten sonra erkek çocukları bu görevi sürdürecek, sonrasında köy aha-
lisinden uygun bir kişi mütevelli olacaktı47.
Bafra’nın İnözükoşaca köyü ahalisinden 10 kişi 14 Mart 1899 tarihinde
2.546 kuruşluk müşterek bir vakıf kurmuşlardı. Vakfın kuruluş gayesi ahali ta-
rafından köyde inşa edilen minberli mescidin muhtelif masraflarının karşılan-
masıydı. Bu amaçla vakıf gelirinden 100 kuruş hatip, 100 kuruş imam ve 100
kuruş mütevelli maaşı olarak ayrılmıştı. Kalan 82,5 kuruş ise müezzin maaşı ile

44 VGMA.VKF.AND.d., 602/71.
45 Bu isimlendirmenin köy adı olarak tercih edildiği tek örnek Bafra’da değildir. Terme, Sivas,
Kütahya, Ankara ve Kastamonu gibi bölgelerde de kullanılan bir yer ismidir. Etyemez isminin kö-
kenine dair tafsilatlı bilgi için bkz. Sadullah Gülten, “Eski Türk İnançları ve Kalenderîlik Bağla-
mında Osmanlı Topraklarında Vegan Sufiler: Etyemezler”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araş-
tırma Dergisi, 2019, S. 92, s. 29-42.
46 VGMA.VKF.AND.d., 602/99.
47 VGMA.VKF.AND.d., 602/162.

258
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

aydınlatma ve tamir masrafları için harcanacaktı. Köy ahalisinden Karaosma-


noğlu İbrahim Ağa hem tescil mütevellisi hem de asıl mütevelli olacak ve öldü-
ğünde erkek çocukları bu göreve getirilecekti48.
Kasnakçımermer köyü ahalisinden Karakahyaoğlu Molla Mustafa Efendi
köyüne bağlı Yakubalan Mahallesi’nde inşa ettirdiği caminin hatip maaşı için 5
Nisan 1900 tarihinde 1.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. Tescil mütevellisi
köy ahalisinden Feslioğlu Mehmed bin Mustafa iken asıl mütevelli vâkıfın ken-
disi olarak şart edilmiştir. Öldükten sonra ise evvela erkek çocukları sonrasında
ise kız çocuklarının bu görevi yerine getireceği kaydedilmiştir49.
Yiğitalan köyünden Tumaloğlu Molla Dursun Efendi 1.000 kuruşluk vak-
fını 8 Ağustos 1900 tarihinde kurmuştu. Vakfın kuruluş amacı ahalinin yardım-
larıyla köylerinde inşa ettikleri minberli mescidin muhtelif masraflarını karşı-
lamaktı. Bu itibarla vakfın yıllık gelirinden 50 kuruş hatip maaşı olarak ayrılmış
kalan 100 kuruş ile vakfedilen miktara eklenerek zamanla meydana gelecek ta-
miratların yapılması şart edilmişti. Vakfın tescil mütevellisi Yiğitalan köyünün
batısında yer alan Bengü köyüne bağlı Başkaya Mahallesi’nden Zeyneloğlu Meh-
med, asıl mütevelli ise vâkıfın kendisi olarak kaydedilmiştir. Dursun Efendi öl-
dükten sonra tevliyeti erkek çocukları üstelenecek, mütevelli olacak çocuğu
yoksa ahaliden münasip bir kişi vakfın idaresiyle görevlendirilecekti50.
Bengü köyünün Başkaya Mahallesi ahalisinden Zeyneloğlu Mehmed51 8
Ağustos 1900 tarihinde 1.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. Vakfın 150 ku-
ruşluk yıllık gelirinden 50 kuruş Başkaya Mahallesi’nde köy ahalisi tarafından
yardımlaşarak yaptırılan minberli mescidin hatibine maaş olarak verileceği
kaydedilmiştir. Kalan 100 kuruşun ise ana parayla birlikte murabahaya verile-
ceği ve gerekli hallerde mescidin tamir işleri için harcanacağı belirtilmiştir. Tes-
cil mütevellisi Cami-i Kebir Mahallesi’nden Enderunzâde Ali Fikri Efendi olup
asıl mütevelli vâkıfın kendisi olacak ve sonrasında erkek çocukları tevliyeti üst-
lenecekti52.
Köleyurdu53 köyüne bağlı Tereke Mahallesi ahalisinden Kurdoğlu Hüse-
yin Efendi 3 Ekim 1901’de 1.000 kuruşluk bir para vakfı tesis etmişti. Vakfın
gelirinden yıllık 50 kuruş köylerinde ahali tarafından inşa edilen caminin hati-
bine, 50 kuruş imamına ve 20 kuruş vakfın mütevellisine ayrılmıştı. Kalan 30

48 VGMA.VKF.AND.d., 602/121.
49 VGMA.VKF.AND.d., 595/181.
50 VGMA.VKF.AND.d., 602/64.
51 Aynı gün kurulan başka bir vakıfta tescil mütevellisi olarak kaydedilmiştir.
52 VGMA.VKF.AND.d., 602/238.
53 Günümüzde Bafra’ya bağlı Komşupınar Mahallesi olarak anılmaktadır.

259
ÖZKAN ÖZER KESKİN

kuruşun ise her sene vakfedilen paranın üzerine eklenerek zamanla meydana
gelecek tamir masrafları için harcanması şart edilmişti. Vakfın tescil mütevellisi
köy ahalisinden Kurdoğlu İdris Efendi, asıl mütevelli ise vâkıfın kendisi olarak
kaydedilmiştir. Öldükten sonra erkek çocukları tarafından vakfın idaresi sağla-
nacaktı. Bu görevi üstlenecek erkek çocuğu kalmamış ise köy ahalisinden mü-
nasip bir kişi mütevelli olacaktı54. Mütevelli için maaş tahsisatında bulunulmuş
olan bu vakıfta asıl mütevellinin vâkıfın kendisi ve sonrasında oğlunun şart edil-
mesi vakıf kurucusunun ailesi için kalıcı bir kazanç sağlamak istemiş olacağı
şeklinde yorumlanabilir. Benzer durum diğer bazı vakıflarda da izlenmektedir.
Bafra kazasının Alaçam nahiyesine bağlı Etyemez köyü ahalisinden Çö-
mezoğlu Mustafa Ağa vaktiyle köylerine bir mescit inşa ettirmişti. Daha sonra
bu mescit minber eklenerek camiye çevrilmiştir. Mustafa Ağa bu caminin muh-
telif masrafları için 8 Mart 1904 tarihinde 2.200 kuruşluk bir para vakfı tesis
etmişti. Vakfın yıllık geliri olan 264 kuruştan 60 kuruş hatip, 60 kuruş imam, 60
kuruş halı-kilim gibi malzemelerin alınmasına ve kalan 84 kuruş da caminin ta-
mir masraflarına ayrılmıştı. Tescil mütevellisi köy ahalisinden Çömezoğlu Meh-
med Fikri Efendi, asıl mütevelli ise vâkıfın kendisi olarak kaydedilmiş ve öldük-
ten sonra çocuklarının bu görevi sürdüreceği belirtilmiştir55.
Bafra’ya bağlı Yiğitalan köyünün Kuz/Koz Mahallesi’nden Çoraklıoğlu
Hasan tarafından mahallelerinde bir mescit inşa ettirilmiş ve minber eklenerek
bu ibadethane cami statüsü kazanmıştı. Caminin hizmet verebilmesi adına Ço-
raklıoğlu Hasan tarafından 22 Haziran 1904 tarihinde 1.000 kuruşluk bir para
vakfı tesis edilmişti. Vakfın yıllık 120 kuruşluk gelirinden 30 kuruş hatip, 30 ku-
ruş imam ve 20 kuruş mütevelli maaşı olarak, kalan 40 kuruş ise tamir masraf-
larına harcanmak üzere ayrılmıştı. Tescil mütevellisi köy ahalisinden Morklu-
oğlu Ahmed Efendi iken asıl mütevelli olarak vâkıfın kendisi şart edilmiş ve öl-
dükten sonra erkek çocuklarının tevliyeti üstleneceği kaydedilmiştir56. 18 Şu-
bat 1915 tarihli atama kaydında imam ve hatip olarak Ahmed Efendi’nin ismi
zikredilmektedir57.
Alaçam nahiyesinin Toplu köyünden Çöküdoğlu Mustafa Ağa 5 Mart 1907
tarihinde 1.500 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. Vakfın gelirinden 100 kuruş
köylerindeki hayır sahipleri tarafından yeni inşa edilen caminin hatip maaşına

54 VGMA.VKF.AND.d., 602/28.
55 VGMA.VKF.AND.d., 596/174.
56 VGMA.VKF.AND.d., 605/87.
57 VGMA.BRT.d., 2165/111.

260
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

kalanı ise caminin tamir masraflarına ayrılmıştı. Vakfın hangi oranla işletileceği
yahut tamir masrafına ne kadar miktar ayrıldığına dair bir detay verilmemiştir.
Tescil mütevellisi köy ahalisinden Bekiroğlu Osman, asıl mütevelli ise vâkıfın
kendisi olarak kaydedilmiştir58.
Gökalan köyünde ahali tarafından inşa edilen mescit minber eklenerek
camiye çevrilmiş ve köy sakinlerinden Mahmudoğlu Mehmed Ağa bu caminin
hatip maaşı ve tamir masraflarının karşılanması için 1.000 kuruşluk bir para
vakfı tesis etmişti. 3 Ekim 1907 tarihinde kurulan vakfın yıllık 120 kuruşluk ge-
lirinden 50 kuruş hatip maaşına, kalan 70 kuruş ise caminin tamir masraflarına
ayrılmıştır. Vakfın tescil mütevellisi köy sakinlerinden Abdioğlu Hidayet Ağa,
asıl mütevelli ise vâkıfın kendisi olarak kaydedilmiştir. Mehmed Ağa ölünce bu
görevi erkek çocukları yürütecek, sonrasında ise köy ahalisinden uygun bir kişi
mütevelli olacaktı59.
Bafra’ya bağlı Alaçam nahiyesinin Karlı köyündeki cami için köy ahalisin-
den 5 kişi 16 Aralık 1907 tarihinde 2.000 kuruşluk bir vakıf kurmuştu. Vakfın
yıllık gelirinden 120 kuruş caminin hatibine kalan 120 kuruş ise tamir masraf-
larına ayrılmıştı. Köy ahalisinden Çırakoğlu Molla Osman tescil mütevellisi olup
aynı zamanda vakfın asıl mütevellisi olacak, öldüğünde ise köy ahalisinden
başka bir kişi bu görevi sürdürecekti60.
Kelikler köyü ahalisinden 4 kişi 11 Ocak 1908’de köylerinde ahali tarafın-
dan inşa edilen caminin masrafları için 1.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuş-
lardı. Vakfın yıllık geliri olan 120 kuruşun 40 kuruşu hatip maaşı ve 80 kuruşu
caminin tamir masrafları için ayrılmıştı. Tescil mütevellisi ahaliden Kocahasa-
noğlu Ahmed aynı zamanda asıl mütevelli olacak ve öldüğünde ahaliden uygun
bir kişi bu göreve getirilecekti61.
Alaçam nahiyesinin Alamet62 köyünden 4 kişi minber eklenerek camiye
çevrilen mescitleri için 9 Mart 1909’da 500 kuruşluk bir vakıf kurmuşlardı. Vak-
fın toplamda 60 kuruş yıllık geliri bulunmakla birlikte bu miktarın 50 kuruşu
hatip maaşı ve kalan 10 kuruşu da caminin tamir masrafları için ayrılmıştı. Köy
ahalisinden Karahaliloğlu Molla Satılmış tescil mütevellisi ve asıl mütevelli ola-
rak kaydedilmiştir63.

58 VGMA.VKF.AND.d., 603/51.
59 VGMA.VKF.AND.d., 603/164.
60 VGMA.VKF.AND.d., 603/158.
61 VGMA.VKF.AND.d., 600/37.
62 Günümüzde Alaçam’a bağlı Umutlu Mahallesi’dir.
63 VGMA.VKF.AND.d., 602/234.

261
ÖZKAN ÖZER KESKİN

İlyaslı köyünün Kız Mahallesi’nden Molla Mehmed Efendi 19 Mart


1909’da 1.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. Vakfın kuruluş amacı İğdir
köyü Sürmeli Mahallesi’ndeki minber eklenerek camiye çevrilen mescidin hatip
ve tamir masraflarını karşılamaktı. Yıllık 120 kuruş olarak kaydedilen gelirin
50 kuruşu hatip maaşı, 7064 kuruşu ise tamir masrafları için ayrılmıştı. Tescil
mütevellisi olarak İğdir köyünden Sürmelioğlu Osman Ağa ile birlikte nazırlık
yapmak üzere Sürmelioğlu Mustafa bin Salih görevlendirilmiştir. Vakfın kuru-
luşundan sonra bu iki kişinin vakfın idaresinde görev alacağı, öldükten sonra
ise yerlerine köy ahalisinden uygun kişilerin getirileceği şart edilmiştir65.
Gökçeağaç Gültepe köyü sakinlerinden Kocabaşoğlu Hacı Ali 5 Nisan
1910 tarihinde 1.000 kuruşluk bir para vakfı tesis etmiştir. Köylerinde vaktiyle
ahaliyle birlikte inşa ettikleri bir mescit bulunuyordu. Sonradan bu mescide
minber ekleyerek bu ibadethaneye cami statüsü kazandırmışlardır. Vakfın ku-
ruluş gayesi söz konusu caminin hatip maaşı ile olası tamir masraflarının karşı-
lanmasıydı. Yıllık 90 kuruşluk vakıf gelirinden hatip için 60, tamiratlar için ise
30 kuruşluk miktar ayrılmıştır. Tescil mütevellisi köy ahalisinden Sürmelioğlu
Abbas Ağa aynı zamanda vakfın asıl mütevellisi olacak ve öldükten sonra köy
ahalisinden uygun bir kişi bu görevi devralacaktı66.
Bafra’ya bağlı Alaçam nahiyesinin İncirli Mahallesi’nden dört kişi 14 Tem-
muz 1910 tarihinde 800 kuruşluk müşterek bir vakıf kurmuşlardı. İncirli Ma-
hallesi’nde orada yaşayanlar tarafından yapılan bir mescit bulunuyordu. Bu iba-
dethaneye sonradan minber eklenerek cami statüsü kazandırılmıştır. Vakfın
yıllık 72 kuruş olan gelirinin 50 kuruşu maaş olarak bu caminin hatibine verile-
cek, kalan 22 kuruş da gerekli hallerde caminin tamir masraflarına harcana-
caktı. Mahalle sakinlerinden Kodaloğlu Osman Efendi hem tescil mütevellisi
hem de asıl mütevelli olarak kaydedilmiştir. Öldükten sonra ise bu görevi ma-
halleden uygun bir kişi üstlenecekti67.
Alaçam nahiyesinin Bekiroğlu Mahallesi’nden Bekiroğlu Hafız İsmail
Hakkı Efendi 2.000 kuruşluk vakfını 29 Ocak 1911 tarihinde tesis etmişti. Beki-
roğlu Mahallesi’ndeki mescidin mahalleli tarafından inşa edildikten sonra min-
ber eklenerek cami statüsü kazandığı kaydedilmektedir. Kurulan vakıf bu cami-
nin personel ve tamir masraflarını karşılamak amacıyla meydana getirilmişti.

64 Vakfiyede sehven 100 kuruş yazılmıştır.


65 VGMA.VKF.AND.d., 602/12.
66 VGMA.VKF.AND.d., 600/70.
67 VGMA.VKF.AND.d., 602/229.

262
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

180 kuruşluk vakıf gelirinin 60 kuruşu hatip, 60 kuruşu imam ve kalan 60 ku-
ruşu da tamir masrafları için ayrılmıştı. Vakfın tescil mütevellisi mahalle sakin-
lerinden Bekiroğlu Ömer Ağa olup asıl mütevelli vâkıfın kendisi olacaktı. Öldük-
ten sonra ise mahallelinin seçimiyle uygun bir kişi tevliyeti üstlenecekti68.
Alaçam nahiyesinin Aşağı Isırganlı köyü cemaati tarafından yeni inşa edi-
len mescit için köy ahalisinden Bambukoğlu (Pamukoğlu) Ali ile Bambukoğlu
Mustafa 17 Mart 1912 tarihinde 1.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuşlardı.
Vakfın yıllık 90 kuruşluk gelirinden 50 kuruş mescitte görevli hatip, kalan 40
kuruş ise mescidin aydınlatma ve tamir masrafları için ayrılmıştı. Vakfın tescil
mütevellisi İmamhızıroğlu Bektaş, asıl mütevelli ise Velioğlu Molla Mehmed
olarak kaydedilmiştir. Molla Mehmed’in ölümüyle ahaliden uygun bir kişi tevli-
yeti üstlenecekti69.
Tasköy köyüne bağlı Ozan Mahallesi ahalisi vaktiyle mahallelerinde bir
mescit inşa ettirmişlerdi. Daha sonra minber ekleyerek camiye çevirdikleri iba-
dethaneleri için mahalleliden 3 kişi 21 Eylül 1912 tarihinde 4.32070 kuruşluk
bir para vakfı tesis etmiştir. Vakfın yıllık 432 kuruşluk gelirinden 150 kuruş ca-
minin hatibine, 50 kuruş mütevelliye ve 100 kuruş caminin aydınlatma masraf-
larına ayrılmıştı. Kalan 132 kuruşun ise asıl paraya eklenerek gerekli hallerde
caminin tamir masraflarına ayrılması şart edilmiştir. Vakfın tescil mütevellisi
Bafra’nın Hacı Nabi Mahallesi’nden İlikzâde Hasan Efendi olup asıl mütevelli
Ozan Mahallesinden Emiroğlu Mustafa’ydı. Mustafa’nın vefatıyla bu görevi ma-
hallelinin uygun gördüğü bir kişi yürütecekti71.
Bafra’nın Eynegazi köyünde ahali tarafından inşa edilmiş olan bir mescit
bulunuyordu. Daha sonra minber eklenerek camiye çevrilen bu ibadethane için
köy sakinlerinden Sorukluoğlu İbrahim 16 Kasım 1912 tarihinde 1.08072 kuruş-
luk bir para vakfı kurmuştu. Vakfın yıllık 108 kuruşluk gelirinin yarısı caminin
hatibine ayrılmış ve kalan kısmı da ana paraya eklenerek caminin tamir mas-
raflarına tahsis edilmişti. Vakfın tescil mütevellisi ve asıl mütevelli köy ahalisin-
den Köseoğlu İsmail’in ölene kadar tevliyeti elinde bulunduracağı öldükten
sonra ise ahaliden uygun bir kişinin mütevelli olacağı kaydedilmiştir73.

68 VGMA.VKF.AND.d., 602/272.
69 VGMA.VKF.AND.d., 606/185.
70 Burada vakfedilen para 40 lira olarak kaydedilmiş olup 1 liranın 108 kuruş rayicinden hesap-

landığı belirtilmiştir.
71 VGMA.VKF.AND.d., 603/88.
72 Vakfedilen miktar 10 lira olarak kaydedilip 1 lira, 108 kuruş rayicinden hesaplanmıştır.
73 VGMA.VKF.AND.d., 604/141-142.

263
ÖZKAN ÖZER KESKİN

Bafra’ya bağlı Burunca Kusulğan köyünün Burunca Mahallesi’nden Şe-


küroğlu Ali 1 Nisan 1913 tarihinde 1.62074 kuruşluk bir para vakfı tesis etmişti.
Vakfın yıllık 162 kuruşluk gelirinden 81 kuruşu mahallelerinde ahali tarafından
yeni yapılan caminin hatibine ve 41 kuruşu caminin aydınlatılmasına ayrılmıştı.
Kalan 40 kuruşun ise vakfedilen miktara eklenerek gerekli hallerde caminin ta-
mir masraflarına harcanacağı kaydedilmiştir. Tescil mütevellisi vâkıf ile aynı
sülaleden Şeküroğlu Mustafa olup asıl mütevelli olarak vâkıfın kendisi şart edil-
miş ve öldükten sonra mahalleden uygun bir kişinin mütevelli olacağı belirtil-
miştir75.
Kaygusuz köyünde cemaat tarafından yeni inşa edilen cami için köy aha-
lisinden Aliçavuşoğlu Mustafa 31 Mart 1914 tarihinde 1.62076 kuruşluk bir para
vakfı tesis etmişti. Vakfın yıllık 194 kuruş 16 paralık gelirinden 94 kuruş 16 pa-
rası caminin hatibine, 20 kuruş vakfın mütevellisine ve 20 kuruş da caminin ay-
dınlatma masraflarına ayrılmıştı. Kalan 60 kuruşun ise vakfedilen miktara ek-
lenerek murabahaya verilmesi ve gerekli durumlarda caminin tamir masrafla-
rına harcanması şart edilmişti. Tescil mütevellisi ve asıl mütevelli olan ahaliden
Çavuşoğlu Seydi ölene kadar bu görevi yürütecekti. Öldüğünde ise köyde yaşa-
yanların görüşüyle uygun bir kişi mütevelli olacaktı77.
Terzili Köyü ahalisinden Tütüncüoğlu Yusuf 22 Mart 1915 tarihinde
1.08078 kuruşluk bir para vakfı tesis etmişti. Vakfın yıllık 129 kuruş 24 paralık
gelirinin 69 kuruş 24 parası köylerinde cemaat olarak yeni yaptırdıkları cami-
nin hatibine, 20 kuruşu caminin aydınlatma masraflarına ve kalan 49 kuruşu da
asıl paraya eklenerek caminin tamirine harcanmak üzere ayrılmışı. Vakfın tescil
mütevellisi olan ahaliden Emiroğlu Mehmed aynı zamanda asıl mütevelli olup
öldükten sonra köyden uygun bir kişi mütevelli olacaktı79.
26 Aralık 1916 tarihli kayıtta Bafra’nın Sokullu Mahallesi’ndeki Rıza Ca-
mii’nin hatip maaşı için kurulan para vakfının mütevellisi ile ilgili bilgi verilmiş-
tir. Vakfın kurucusu Narin Hanım binti Abdullah 1.000 kuruşluk para vakfının
tevliyetini oğlu Asım Efendi’ye tevcih kılmış ve sonrasında erkek çocuklarının
bu görevi devam ettirmesini şart etmişti. Önce Narin Hanım sonrasında da Asım
Efendi vefat edince tevliyet Asım Efendi’nin oğlu Ulemazâde Remzi Efendi’ye

74 Vakfedilen miktar 15 lira olarak kaydedilip 1 lira, 108 kuruş rayicinden hesaplanmıştır.
75 VGMA.VKF.AND.d., 604/81-82.
76 Vakfedilen miktar 15 lira olarak kaydedilip 1 lira, 108 kuruş rayicinden hesaplanmıştır.
77 VGMA.VKF.AND.d., 605/102.
78 Vakfedilen miktar 10 lira olarak kaydedilip 1 lira, 108 kuruş rayicinden hesaplanmıştır.
79 VGMA.VKF.AND.d., 608-1/32.

264
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

intikal edecektir80. Remzi Efendi’nin talebiyle kaydedilen bu yazı mütevelliliğin


aktarımı hususunda önem arz etmektedir.

Sonuç
Osmanlı Devleti’nde 15. yüzyıldan itibaren tatbik sahası bulan para vakıf-
ları sayesinde toplumsal anlamda önemli hizmetler yerine getirilmiştir. Para
vakıfları başta padişahlar olmak üzere bürokratlar, şeyhülislamlar ve önde ge-
len alimler tarafından desteklenmiştir. Bu çalışmada Osmanlı döneminde
Bafra’da yaşayan hayırseverler tarafından tesis edilen 39 adet para vakfı tespit
ve tahlil edilmiştir. Vakıfların hangi tarihlerde, kimler tarafından, hangi amaçla
ve ne kadar sermayeyle kurulduğuna dair bilgilerin yanı sıra sermayelerin
hangi oranla işletileceği, mütevelliler, camilerin inşa serüvenleri ve vakfiyelerin
tanzim edildiği dönemde kimlerin kadılık yaptığı gibi konulara da temas edil-
miştir.
Kuruluş amaçları açısından değerlendirildiğinde, biri haricinde vakıfların
tamamı dini amaçlara hizmet ediyordu. Aydınlatma ve halı-kilim gibi sarf mal-
zeme temini sunanlarla birlikte bu hizmetlerin çoğu imam, hatip ve müezzin
maaşlarının ödenmesi şeklindeydi. Bazen bu maaş tahsisatlarıyla birlikte tamir
masrafları için belli miktar para ayrılıyordu. Personel maaşı ödendikten sonra
vakıf gelirinden kalan miktarın asıl paraya eklenerek gerekli hallerde tamir
masraflarına harcanması şart edilen çok sayıda vakıf bulunuyordu. Tamiratla-
rın sürekliliği olmadığı düşünüldüğünde bu şekilde vakıf gelirinde sürekli bir
artış yaşanması ihtimali ortaya çıkmaktadır. Böylece zamanla hacmi büyüyen
vakıfların daha uzun süre hizmet verebileceği ve ayakta kalabileceği yönünde
bir yorumda bulunmak mümkündür.
Vakıflar ortaya çıkan bir ihtiyacın karşılanması adına meydana getirilmiş-
tir. Çoğu vakfın hatip maaşı için kurulmuş olduğu görülmektedir. Mescit tarzı
ibadethanelerde hatip bulunmuyor ancak bu yapılara minber eklendiğinde
cuma günleri ve bayramlarda bir hatip ihtiyacı doğuyordu. Bu sebeple minber
eklenerek camiye çevrilen yahut minberli mescit olarak adlandırılan bu ibadet-
haneler için kurulan vakıflarda temel gaye hatip maaşının karşılanması olu-
yordu. Bu itibarla kurulan para vakıflarının bölgedeki ibadethanelerin meydana
getirilmesinden çok ayakta kalabilmesi için tesis edildiği anlaşılmaktadır. An-
cak mescit ve cami tarzındaki bu yapıların bölgedeki hayırseverler tarafından

80 VGMA.VKF.AND.d., 608-2/243.

265
ÖZKAN ÖZER KESKİN

inşa ve imar edildikleri de unutulmamalıdır. Bu konudaki detaylar metin içeri-


sinde verildiği için tekrar değinilmeyecektir.
İncelenen vakıfların büyük kısmı tek kişi tarafından kurulmuş olup 39 va-
kıftan 9’unda müştereken vakıf tesisi söz konusudur. Bu vakıflardaki kişi sayısı
2, 3, 4, 5, 10, 11 ve 15 kişi şeklinde değişiklik arz etmektedir. Kadınların az sa-
yıda da olsa para vakıflarına katkıda bulundukları anlaşılmaktadır. Vakıf kuru-
cularının büyük çoğunluğu erkeklerden oluşmakla birlikte toplamda dört kadı-
nın ismi vakıf kurucusu olarak anılmaktadır. Bu kadınlardan üçü müşterek va-
kıflarda, biri ise tek başına kaydedilmiştir. Vakıf kurucuları genellikle yaşadık-
ları köy veya mahalledeki hizmetlerin yerine getirilmesi için paralarını vakfet-
miştir. Sadece iki vakıf bu durumdan müstesnadır.
Vakıflarda tescil mütevellisi ve asıl mütevelli olmak üzere iki mütevelli
bulunuyordu. Tescil mütevellisinin görevi vakfiyenin tanziminden sonra sona
eriyordu. Asıl mütevelli ise sonraki aşamada vakfın idaresi ile ilgileniyordu.
Tescil mütevellilerinin aynı zamanda asıl mütevelli olarak bu görevde kalması
da oldukça sık rastlanan bir durumdu. Para vakıfları özelinde bakıldığında pa-
ranın murabahaya verilmesi ve vakfiyedeki şartlar çerçevesinde harcanması
mütevellinin göreviydi. Vakıf paraların üçüncü şahıslara murabahaya verilmesi
hususunda vakfiyelerde rehn-i kavî ve/veya kefîl-i mer’î şeklinde ifade edilen
sağlam bir rehin ile güvenilir bir kefil yahut bunlardan birisine ihtiyaç duyulu-
yordu. Böylece para vakıflarının sermayesi güvence altına alınabiliyordu.
Mütevellilere yapılan maaş tahsisatı noktasında farklı uygulamalar vardı.
Mütevellilerin çoğu görevleri karşılığında maaş almıyordu. Toplam 6 vakıfta bu
iş karşılığında ödeme yapılması söz konusuydu. Bu 6 kayıt içerisinde 20, 50, 75
ve 100 kuruş şeklinde değişen maaş miktarları bulunuyordu. Maaş alan müte-
vellilerin 4’ü ahaliden kişilerdi. 20 kuruşluk maaş tahsisatı olan 2 vakfın müte-
vellisi ise vakıf kurucularının kendisi olarak kaydedilmiştir. Öte yandan belli bir
maaş tahsisatı yapılmayan vakıflarda aslı mütevelli olarak genellikle vâkıfın
kendisi şart ediliyordu. İlk mütevelli olarak kendisini şart kılan vâkıf öldükten
sonra ayrım yapmaksızın çocuklarının, sadece erkek çocuklarının ya da önce
erkek sonra kız çocuklarının tevliyeti üstlenmesini şart edebiliyordu. Sadece bir
kayıtta öldükten sonra önce eşinin sonra çocuklarının vakfın idaresine getiril-
mesi şart edilmiştir. Mütevelli atamaları genellikle tek kişi olarak yapılmak-
taydı. Sadece ortaklı vakıfların birisinde aynı anda iki mütevellinin ismi zikre-
dilmiştir. Diğer bir vakıf kaydında ise mütevellinin yanı sıra denetimin sağlan-
ması için nazır tayin edilmiştir.

266
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

Kaynakça
Arşiv Kaynakları
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi (VGMA)
BRT.d. (Berevât Defterleri), Defter No: 2165.
ESAS.d. (Esâs (Yeni Şahsiyet Kaydı) Defterleri), (Trabzon Esas Defterleri), Defter No:
201.
VKF.AND.d. (Mücedded Anadolu Vakfiye Defterleri), Defter No: 579, 586, 587, 588, 589,
590, 591, 592, 595, 596, 600, 602, 603, 604, 605, 606, 608.
Kütüphane Kaynakları
Akgündüz, Ahmet, “Ebüssuûd Efendi”, DİA, C. 10, İstanbul 1994, s. 365-371.
Akgündüz, Ahmet, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, Osmanlı
Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 2017.
Yediyıldız, Bahaeddin, “Vakıf”, DİA, C. 42, İstanbul 2012, s. 475-479.
Yediyıldız, Bahaeddin, XVIII. Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi, TTK Yayınları, Ankara
2003.
Cumhuriyetten Önce ve Sonra Vakıflar, Vakıflar Umum Müdürlüğü, İstanbul 1937.
Düstur, I. Tertip, C. 5, Başvekâlet Matbaası, Ankara 1937, s. 775-776.
Dumlu, Emrullah, “XVI. Yüzyıl Osmanlı Uleması Arasında Para Vakıfları Etrafında Cere-
yan Eden Tartışmalar (Ebussuûd, İbn Kemal-Çivizâde, Birgivî)”, İLTED, Yıl:
2015/2, S. 44, s. 303-337.
Serbestoğlu, İbrahim, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağında Modernleşme, Gece Aka-
demi, Ankara 2019.
Kıvrım, İsmail, “Osmanlı Döneminde Gümüşhane ve Çevresinde Kurulan Para Vakıfları”,
History Studies, C. 2, S. 3, s. 231-243.
Kurt, İsmail, Nazarî ve Tatbikî Olarak Para Vakıfları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilim-
ler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 1994.
Mandaville, Jon E., “Faizli Dindarlık: Osmanlı İmparatorluğunda Para Vakfı Tartışması”,
Çev. Fethi Gedikli, Türkiye Günlüğü, S. 51, Yaz 1998, s. 129-144.
Demirkol, Kurtuluş, “Toplumsal Trajedi: Osmanlı İmparatorluğunda Tefecilik (1848-
1864)”, Muğla Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 16, S. 1, 2018, s.
625-648.
Berber, Mehmet Akif, “Son Dönem Osmanlı Devleti’nde Tefecilikle Mücadele”, Uzman
Araştırmacı Eğitim Programı Makaleler-I, Ed. Turgay Anar, İstanbul Bilimler Aka-
demisi Vakfı, İstanbul 2017, s. 41-51.
İpşirli, Mehmet, “Çivizâde Muhyiddin Mehmed Efendi”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 348-
349.
Öz, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK Yayınları, Ankara 1999.
Okudan, Muhammet, Vakfiyelere Göre Osmanlı Döneminde Samsun’da Vakıflar, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi),
Samsun 2013.

267
ÖZKAN ÖZER KESKİN

Çizakça, Murat, “İktisat Tarihi Açısından Vakıflar”, Vakıflar Dergisi 80. Yıl Özel Sayısı, An-
kara 2019, s. 73-84.
Çizakça, Murat, “The Relevance of the Ottoman Cash Waqfs (Awqaf Al Nuqud) For Mo-
dern Islamic Economics”, Financing Development in Islam, Islamic Research And
Training Institute, Jeddah Suudi Arabia 1996, p. 393-413.
Alkan, Mustafa, “Uşak Para Vakıfları”, Belleten, Ağustos 2006, C. LXX, S. 258, s. 743-774.
Öztürk, Nazif, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara 1995.
İpek, Nedim, “Kafkaslardan Anadolu’ya Göçler (1877-1900)”, Ondokuz Mayıs Üniversi-
tesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 6, Samsun 1991, s. 97-134.
İpek, Nedim, Canik ve Göç, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2018.
İpek, Nedim, Memalik-i Şahanede Muhaceret, TTK Yayınları, Ankara 2022.
Karagöz, Rıza, “Canik’in İdarî Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, Ed.
Cevdet Yılmaz, Samsun 2011, s. 119-162.
Karagöz, Rıza, Arslan, Cengiz, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nü-
fusu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, C. 2, S. 2, s. 129-156.
Gülten, Sadullah, “Eski Türk İnançları ve Kalenderîlik Bağlamında Osmanlı Toprakla-
rında Vegan Sufiler: Etyemezler”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Der-
gisi, 2019, S. 92, s. 29-42.
Özcan, Tahsin, “Para Vakıflarıyla İlgili Önemli Bir Belge”, İLAM Araştırma Dergisi, C. 3, S.
2, Yıl 1998, s. 107-112.
Özcan, Tahsin, Osmanlı Para Vakıfları Kanûnî Dönemi Üsküdar Örneği, TTK Yayınları,
Ankara 2003.
Kaya, Umut, “Osmanlı’da Din Hizmeti Görevlilerinin Atanma ve Çalışma Şartlarını Dü-
zenleyen Tevcih-i Cihât Nizamnâmeleri Hakkında Bir Değerlendirme”, Cumhuri-
yet İlahiyat Dergisi, C. 21, S. 1, 2017, s. 203-254.
Gölen, Zafer, “1905/06-1914 Osmanlı ve 1927 Cumhuriyet Dönemi Bafra Nüfus Verile-
rinin Göç Açısından Değerlendirilmesi”, Geçmişten Günümüze Göç, C. III, Ed. Os-
man Köse, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2017, s. 1533-1546.

Ekler
Tablo 1: Osmanlı Dönemi Bafra Para Vakıfları
Sıra Vâkıfın/Vakfın Adı Tarih Vakfedilen Yıllık
Miktar (Kuruş) İletim
Oranı
(%)
1 Ali Kantarî 4 Mayıs 1805 Yıllık 25 Kuruş -
2 Müftü Mehmed Efendi 15 Mayıs 1844 - -
3 Şabanoğlu Halil Ağa b Hüseyin 1 Ekim 1873 1.000 15

268
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

4 Şaynikoğlu Osman b Abdullah 19 Mart 1881 1.000 15


5 Hacıbayrakdaroğlu İbrahim b 5 Eylül 1881 1.000 15
Mehmed
6 Topaloğlu Süleyman Ağa b Hasan 5 Ocak 1883 1.000 15
7 Hacı Talmestan Efendi b Sabtar 27 Eylül 1883 2.000 15
8 Hacı Lahun Ağa b Şuzeh 25 Nisan 1888 2.000 15
9 İlyas b Mustafa, Hasan b Hacı 3 Haziran 1891 2.200 15
Marzi Bey, Elmirz b Talistan, Hacı
Bey b Zekeriya, Mollamehme-
doğlu Hacı Bey b Huz, Bekiroğlu
Abdülhamid b Bekir Meşoset,
Havva bt Hobak, Arslan Bey b
Kavi, Molla Osman b Hobak, Hacı
Murad b Hacı Selim, İshak b Ars-
lan, Ömer Efendi b Meşoset, Can-
bolat b Hacı Nar Bey, Murad b
Hacı Bolat
10 Hacıilbeyzâde Abbas Efendi b 31 Mayıs 1892 5.000 12
Hacı Ahmed
11 Çavuşoğlu Ali b İsmail 16 Ağustos 1892 2.160 12
12 Hacıoğlu Mehmed Ali b Veli 7 Aralık 1894 1.000 12
13 Aliefendioğlu Hasan Ağa b İsmail 1 Şubat 1895 1.500 12
14 Hacı Mehmed b Mahmud, Lazoğlu 7 Temmuz 1896 1.090 15
Dursun, Samsunluoğlu Hüseyin,
Hacımehmedoğlu Osman, Sağır-
mehmedoğlu Hüseyin,
Mabe(y)ncioğlu Yusuf, Ayşe bt
Musa, Selime bt Ahmed, Çatalba-
şoğlu Ahmed, Salihoğlu Dursun,
Delihüseyinoğlu Hacı Hüseyin
15 Mühürdarzâde Emin Efendi b Os- 2 Şubat 1897 3.000 15
man
16 Tabakoğlu Mahmud b Osman 22 Ocak 1898 1.000 12
17 Araboğlu Bekir Ağa b Süleyman, 14 Mart 1899 2.546 15
Akça Mehmed Ağa, İpekoğlu
Mehmed Ağa, Hasançavuşoğlu

269
ÖZKAN ÖZER KESKİN

Hasan Ağa, Abdullahoğlu Osman,


İsmailoğlu Abdullah, İsmailoğlu
Mahmud, İsmailçavuşoğlu Bekir,
İmam Ali Efendi, Haydaroğlu Ha-
san Ağa
18 Karakahyaoğlu Molla Mustafa 5 Nisan 1900 1.000 -
Efendi b Mehmed
19 Tumaloğlu Molla Dursun Efendi b 8 Ağustos 1900 1.000 15
Hüseyin
20 Zeyneloğlu Mehmed b Ahmed 8 Ağustos 1900 1.000 15
21 Kurdoğlu Hüseyin Efendi b Süley- 3 Ekim 1901 1.000 15
man
22 Çömezoğlu Mustafa Ağa b Yusuf 8 Mart 1904 2.200 12
23 Çoraklıoğlu Hasan b Hamza 22 Haziran 1904 1.000 12
24 Çöküdoğlu Mustafa Ağa b İbra- 5 Mart 1907 1.500 -
him
25 Mahmudoğlu Mehmed Ağa b Os- 3 Ekim 1907 1.000 15
man
26 Hacı Süleyman Bey, Hacıhasa- 16 Aralık 1907 2.000 12
noğlu Musa, Hacıoğlu İsmail, Ha-
cımahmudoğlu Yusuf, Hızırbe-
yoğlu Hacı Mustafa
27 Boynukaraoğlu Ali Ağa, Sohta- 11 Ocak 1908 1.000 12
oğlu, İbrahim Ağa, Ağcaoğlu Hü-
seyin Ağa, Hacıoğlu Hüseyin Ağa
28 Umuroğlu Abdurrahman b Meh- 9 Mart 1909 500 12
med, Gülceoğlu Hüseyin b Mus-
tafa, Gündoğduoğlu İbrahim b
Mustafa, Karahaliloğlu Ali b Mus-
tafa
29 Molla Mehmed Efendi b Veli 19 Mart 1909 1.000 12
30 Kocabaşoğlu Hacı Ali b Mehmed 5 Nisan 1910 1.000 9
31 Hacıahmedoğlu Emin b Mustafa, 14 Temmuz 1910 800 9
Kobacıoğlu Hasan b Osman, Kara-
köseoğlu Tevfik b Hüseyin, Kaba-
dayıoğlu Osman b Mustafa

270
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI

32 Bekiroğlu Hafız İsmail Hakkı 29 Ocak 1911 2.000 9


Efendi b Mahmud
33 Bambukoğlu Ali b Mustafa, Bam- 17 Mart 1912 1.000 9
bukoğlu Mustafa b Osman
34 Emiroğlu Aşur b Hacı Ömer, Emi- 21 Eylül 1912 4.320 10
roğlu Ahmed Ağa b Mehmed, Ka-
baloğlu Arif b İsmail
35 Sorukluoğlu İbrahim b İbrahim 16 Kasım 1912 1.080 10
36 Şeküroğlu Kadir b Ali 1 Nisan 1913 1.620 10
37 Aliçavuşoğlu Mustafa b Ali 31 Mart 1914 1.620 12
38 Tütüncüoğlu Yusuf b Yusuf 22 Mart 1915 1.080 12
39 Narin Hanım bt Abdullah 26 Aralık 1916 1.000 15
Öncesi

Tablo 2: Kaygusuz Köyünde Çerkezler Tarafından Kurulan Para Vakfı


Vakfeden Miktar (Kuruş)
İlyas b Mustafa 100
Hasan b Hacı Marzi Bey 100
Elmirz b Talistan 100
Mollamehmedoğlu Hacı Bey b Huz 100
Abdülhamid b Bekir Meşoset 100
Havva bt Hobak 100
Molla Osman b Hobak 100
İshak b Arslan 100
Canbolat b Hacı Nar Bey 100
Zabit b Meşoset 100
Arslan Bey b Kavi 100
Murad b Hacı Bolat 100
Hacı Murad b Hacı Selim 300
Ömer Efendi b Meşoset 400
Hacı Bey b Zekeriya 300
Toplam 2.200

271
ÖZKAN ÖZER KESKİN

Tablo 3: Vakfiyelerde İsmi Geçen Bafra Kadı ve Naipleri


Yıl Kadı/Naip
1873 Seyyid Abdülbaki (Kadı)
1881 Mehmed Halid (Kadı)
1883 Müftüzâde Ahmed Fevzi (Kadı)
1883 Seyyid Mehmed Arif (Kadı)
1888 Abdülmecid (Naip)
1891 Seyyid Mustafa Fehmi (Kadı)
1892 Seyyid Mehmed Emin (Kadı)
1894 İbrahim (Naip)
1895 Hasan (Naip)
1896-1897 Mehmed İbrahim (Naip)
1898-1899 Ahmed Sami (Naip)
1900 Mehmed Emin (Naip)
1904 Mehmed Said (Naip)
1907 Süleyman (Naip)
1907-1908 Mustafa Asım b Ali (Naip)
1909-1910 Seyyid Mehmed Sadık (Naip)
1911-1912 Abdülmecid (Naip)
1912-1915 Süleyman Sırrı (Naip)

272
1950 Bafra Akalan Köylüleri Kızılırmak Üzeri Kayıkla Bafra'ya Gelişler

273
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE
İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER

Dr. Abdullah KARA1

Giriş

Çekirgeler, dünyanın birçok bölgesinde yaşayan ve kendi içerisinde pek


çok farklı türü bulunan canlılardır. Bu canlılar kalabalıklaşınca yiyecek bulmak
amacıyla sürü halinde kendilerine uygun iklim bölgelerine doğru göç ederler.
Göç ettikleri bölgelerdeki tarım alanlarında büyük bir tahribata sebep olurlar2.
Fiziki olarak zıplayabilme, yürüyüp tırmanabilmenin yanı sıra uçma yeteneğine
de sahiptirler. Birbiri ardına zıplayıp hareket ederler. Zıplama esnasında çekir-
gelerin arka bacaklarının itme gücü, türlerine göre değişiklik göstermekle bir-
likte vücut ağırlıklarının on katından kırk katına kadar çıkabilmektedir. Bu sa-
yede kısa mesafede kolaylıkla yer değiştirebilmektedirler3. Bu özellikleri saye-
sinde deniz aşırı uzak ülkelere uçarak ulaşabilmektedirler. Yine rüzgârın duru-
muna göre 1500-2000 kilometre arası bir mesafeyi durmaksızın uçabildikleri
bilinmektedir4. Çekirgeler girdikleri tarım arazilerindeki çayırımsı bitkiler ile
beslenmeleri, gayet iştahlı ve fazla besin tüketmeleri ile bilinen böcek türlerin-
dendir5. Sürekli beslendikleri için çoğalıp sürü oluşturmalarından dolayı büyük
zararlara sebep olmaktadırlar. Bu göç eden çekirgeler yaklaşık on türden mey-
dana gelmektedir. Bunların içerisinde en zararlı olanı Çöl çekirgesi diğer adıyla
Sudan çekirgesidir6.

1 Gaziantep Üniversitesi
2 Sevilay özer, Anadolu’da Görülen Çekirge İstilaları ve Halk Üzerindeki Etkisi (1914-1945),TTK.
Ankara, 2016, s.1.
3 Niyazi Lodos, Türkiye Entomolojisi, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Basımevi, Cilt.1, İzmir,

1991, ss.152-153.
4 Ali Demirsoy, Yaşamın Temel Kuralları Omurgasızlar-Böcekler Entomoloji, Meteksan Basımevi,

Cilt.2/Kısım.2, Ankara, 2003, s.395.


5 Niyazi Lodos, a.g.e, s.160.
6 Ali Demirsoy, a.g.e, s.393.

275
ABDULLAH KARA

Osmanlı Devleti’nde yaşanan çekirge istilalarına çekirge türü olarak ba-


kıldığında, Çöl çekirgesinin yanında Fas ve İtalyan çekirgelerinin de olduğu tes-
pit edilmiştir. Fas ve İtalyan çekirgeleri dünyada geniş alana yayılmış çekirge
türlerindendir. Bu alan Batıda Kanarya adalarından doğuda Türkistan bölge-
sine güneyde Fas, Cezayir, Suriye, Irak ve İran’dan, kuzeyde İspanya, Güney
Fransa, İtalya, Yunanistan, Karadeniz’in batı sahili, Kafkasya, Kırım Yarımadası
ve Hazar Denizi’nin batı bölgelerini içine alan ve kuzey-doğu yönünden güney-
batı yönüne doğru geniş ve büyük bir alana yayılmıştır. Bu bölgelerin çoğunda
yumurtlama ve çoğalma imkânı bulmuşlardır. Anadolu bölgesi ise çekirgelerin
bu yayılış alanının tam ortasında bulunmakta ve iklim özellikleri bakımından
çok önemli bir noktada yer almaktadır7. Bu çekirgeler, ekili alanlara konulduk-
larında yeşil olan alanı tamamen kapatırlar. Köylerdeki buğday tarlalarına in-
diklerinde, eğer başak halindeyse hemen hemen tamamı bu böcekler tarafından
yenir. Bu canlılar Afyon dışında bütün yeşil tarım ürünlerini yeme potansiyeline
sahiptirler8.
Sudan çekirgesi, Anadolu coğrafyasındaki yerli çekirgelerden değildir.
Fakat Yakın Doğu tarafında vuku bulan çekirge istilaları esnasında Güneydoğu
sınırlarımızdan ülkemize girip yumurtlama imkânı bulmuşlardır. Anadolu iklim
özellikleri bakımından bu çekirge türünün bu coğrafyada tutunmasına uygun
olmadığı için bu çekirgelerin istila merkezlerinden biri olmamıştır9. Daha önce
bahsettiğimiz İtalyan çekirgesinin ise yayılış sahası, Fas çekirgesinin saha içeri-
sinde olmakla birlikte kuzey ve doğu yönünden bazı farklılıklar göstermiştir. Bu
çekirgelerin istikametini şu şekilde ifade etmek mümkündür: Batı’da Kanarya
adalarından başlayarak doğuda Cezayir, Fas, Tunus ve Mısır coğrafyasını, Su-
riye, İran’ın güneyi ve Güney Himalayaların yamaçlarını da içine alacak biçimde
yayılma imkânı bulmuştur. Bu çekirgelerin Avrupa’daki dağılışına baktığı-
mızda, kuzeyde İspanya ve komşusu Portekiz’den başlayıp doğuda Fransa, İs-
viçre, Almanya’nın güneyi, Avusturya ve Macaristan üzerinde Rusya’nın güneyi
Türkistan ve büyük okyanusa kadar olan bölgeyi içine almaktadır. İtalyan çe-
kirgesinin Anadolu’daki yayılışı, daha çok Trakya, Marmara, Ege bölgesinin bir
kısmı, Akdeniz’de Antalya, Mersin İç Anadolu ve Karadeniz’de Ankara, Çankırı,

7 Süleyman Balamir, “Yakın Doğuda Çöl Çekirgesi” , Bitki Koruma Bülteni, Sayı.3, 1952, ss.13./
Sevilay Özer, a.g.e, s.1.
8 Mehmet Ali Yıldırım, “Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Osmanlı Devletinin Beşinci Düşmanı: Çe-

kirgeler”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt XIII, Sayı.4, Gaziantep,
2014, s.1019.
9 Süleyman Balamir, a.g.m, s.14.

276
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER

Çorum, Bafra güneydoğuda Maraş Elbistan bölgesi ve Afşin ile Doğu Anadolu da
Erzurum, Muş, Bitlis, Ağrı ve Kars çevresini kapsamaktadır. Bu çekirge türünün
diğerlerine oranla Anadolu coğrafyasında daha az tahribata sebep olduğu dü-
şünülmektedir10.
Çekirgeler sürüler halinde hareket ettikleri bölgelerde ekili alanlara bü-
yük zararlar vermiştir. Tarım alanlarının tahrip olmasından dolayı bu bölge-
lerde çeşitli sıkıntılar meydana gelmiştir. Bunların başında kıtlık ve buna bağlı
olarak göçler yaşanması gösterilebilir. Yanı sıra kıtlık yaşanan yerlerdeki tüke-
tim ürünlerinde büyük fiyat artışları da meydana gelmiştir. Tarih boyunca çe-
kirge istilaları afet olarak kabul edilmiş ve insanlar bu sebepten ötürü büyük
sıkıntılar ile karşı karşıya kalmışlardır. Karadeniz bölgesinde önemli bir yere
sahip olan Samsun’un Bafra ilçesi tarım faaliyetlerinin yaygın olarak yapıldığı
bir bölgedir. Bu sebeple burada da çekirge istilaları meydana gelmiştir.
Osmanlı Devletinde Çekirge İstilaları
Çekirge istilaları insanlığın ilk dönemlerinden beri süre gelen afetler ara-
sındadır. Çekirge istilalarına tarihte ilk defa Eski Çin ve Mısır kaynaklarında
geçmektedir11. Çin kaynaklarında M.Ö. 9. yüzyılın sonu ve 8. yüzyıl başlarında
bozkırda çekirge istilalarından dolayı kıtlıkların yaşandığı ifade edilmektedir.
Bunun yanında hayvanların tüylerini, yelelerini ve kuyruklarını bile yedikleri
ile ilgili bilgiler vardır12.
Osmanlı Devleti’nde yaşanan çekirge istilalarına bakıldığında, birçok kez
farklı bölgelerde çekirge istilaları yaşanmıştır. Bu bölgelerden en fazla çekirge
istilasına uğrayan yerlerin başında Kıbrıs adası gelmektedir. Kıbrıs, coğrafi ola-
rak Afrika’ya yakın olmasından dolayı çekirge istilalarına açık bir bölgedir. Bu-
rada çekirge istilalarının ilk ne zaman yaşandığı ile ilgili kesin bilgiler bulunma-
makla birlikte bu konuda bilgi veren ilk kaynak, Kıbrıslı Leontios Machaeras’tır.
Onun verdiği bilgilerde, Kıbrıs’ta ilk çekirge istilasının 1351 yılında yaşandığı
yazmaktadır. Bahsi geçen yılda yaşanan çekirge istilası Kıbrıs’ta büyük ve derin
izler bıraktığı için dönemin diğer yazarları da bu felaketi eserlerinde anlatmış-

10 Sevilay özer, a.g.e, s.18.


11 Mehmet Tekin, “Çekirgenin Tarihte, Folklorumuzda ve Edebiyatımızdaki Yeri”, Güneyde Kültür
Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, Yıl:10, Sayı:110:, 1999 s.16.
12 M. Taner Tarhan, “Ön Asya Dünyasında İlk Türkler: Kimmerler ve İskitler”, Türkler Ansiklope-

disi, Cilt 1, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s.913.

277
ABDULLAH KARA

lardır. Bunlardan biri olan Floransa Villani kroniklerinde çekirgelerin, 1354 yı-
lında Kuzey Afrika’yı 1355’te ise tekrar Kıbrıs adasını istila edip burada yeşil
olan her şeyi tükettiklerini yazmıştır13.
Diğer bir yabancı yazar İngiliz Doktor William Wittman, 28 Haziran 1800
tarihinde Kıbrıs adası ile ilgili izlenimlerini aktardığı belgelerde Limasol’da bu-
lunduğu zaman bu bölgede bir çekirge istilasına tesadüf etmiştir. Bu böceklerin
toprak üzerinde yer yer neredeyse 30 cm kalınlığında tabakalar oluşturduğunu
anlatmıştır. Bu sebepten dolayı bölgedeki tüketim ürünlerinin çoğunda fiyat ar-
tışı meydana geldiğini aktarmıştır14.
Osmanlı Devleti’nde çekirge istilaları, XVI. yüzyıldan XVIII. yüzyılın son
çeyreğine kadar etkili olmuş, Kıbrıs, Aydın, Edirne, Tuzla, Ziştovi, Eflak, Baba-
dağ, Rakka, Çanakkale ve Adana’da görülmüştür. XIX. yüzyıla gelindiğinde, etki-
sini bir hayli arttırmıştır. Osmanlı coğrafyasında bu dönemde Balkanlar, Ana-
dolu, Kuzey Afrika, Suriye, Hicaz, Irak ve Kıbrıs’ın çeşitli yerlerinde, birçok kez
çekirge istilaları görülmüş ve büyük zararlara sebep olmuştur15.
XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti için siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik açı-
dan birçok değişimin yaşandığı ve birçok zorluk ile mücadele edildiği bir dönem
olmuştur. Çekirge istilaları da bu mücadelelerden biridir. Sorunun çözümünde
bazı hukuki düzenlemeler yapıldığı bilinmektedir. Bu doğrultuda Ticaret Neza-
reti, 1881 yılında “Çekirge ve Tohumunun Cem’ ve İtlafı Hakkındaki
Talîmâtnâme”’sini yayınlamıştır16.
Çekirge istilaları öyle bir hal almıştır ki tarım faaliyetleri çok büyük za-
rarlar görmüştür. Osmanlı Devleti’nde bu afet özellikle XIX. ve XX. yüzyılları ara-
sında da oldukça etkili olmuştur. Hatta Arap coğrafyasında 1865, 1878, 1890,
1902, 1915 yılları arası dönem çekirge yılları olarak adlandırılmıştır17.

13 Oktay Kızılkaya, Tolga Akay, “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Kıbrıs’ta Çekirge İstilasına Karşı
Alınan Tedbirler”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:13, 2017,s.175.; Suha Oğuz Bay-
timur, Özcan Tatar, “Osmanlı Devletinde Çekirge istilaları ve Sosyo-Ekonomik Hayata Etkileri
(1789-1839), Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, Cilt:8, sayı:23, 2020, s.342.
14 William, Wittman, Osmanlı’ya Yolculuk 1799-1800-1801, (Çeviren: Belkıs Dişbudak), Ankara:

ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 2011, s.68.


15 Selahattin Satılmış, Aydın Vilayetinde doğal afetler (1850-1900), Yayınlanmamış Doktora tezi,

Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Manisa, 2012, s.184.


16 BOA., ŞD. 2440/1.
17 K. Sarıçelik, “Birinci Dünya Savaşı yıllarında Teke Sancağında tarımsal üretimi artırma çaba-

ları”, OTAM, 42, 2017, s.163.

278
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER

Bafra Coğrafi Yapısı ve Ekonomik Faaliyetleri


Bafra, Asya kıtasının batı kısmını oluşturan Anadolu yarımadasının kuze-
yinde Orta Karadeniz bölümünde yer almaktadır. Matematik konumu olarak
41-33 derece Kuzey paralelleri 35-54 derece Doğu meridyenleri arasında yer
alır. Yüzölçümü 1673 kilometrekare olan Bafra’nın doğusunda Samsun merkez
kuzey kısmında Karadeniz batısında Alaçam, güneyinde Havza, Kavak ve Vezir-
köprü bulunmaktadır. Bafra kuzey kesimi düzlük, güney kesimi ise dağlık bir
yerdir. Kızılırmak, Canik dağları ile Küre dağlarını birbirinden ayırır. Taşımış
olduğu alüvyonların zamanla birikmesiyle geniş bir delta oluşturmuştur. Alüv-
yonlu topraklar bakımından zengin olan Bafra ovası pek çok tarım ürününün
yetişmesi açısından uygun bir zemine sahiptir. Bafra ekonomisine en fazla kat-
kıyı sağlayan ürün, 19. yüzyılın ortalarından itibaren tarımı yapılan tütündür.
Bafra’da tütün üretiminin yanı sıra mısır, buğday, patates, arpa, pirinç, ayçiçeği,
soğan, soya fasulyesi ve şeker pancarı üretimi yapılmaktadır. Tütün kalitesi ba-
kımından dünyaca ünlü olan Bafra tütünü üretimi, 19. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren başlamakla birlikte bölge ekonomisi açısından büyük önem arz etmek-
tedir. Bölge ekonomisine katkısı olan diğer önemli geçim kaynakları hayvancı-
lık ve bölgede kurulu olan un, çeltik, kereste, tuğla ve kiremit fabrikalarının yanı
sıra salça ve bitkisel yağ üretim tesisleri de vardır18.
Günümüzde Bafra, kendisine bağlı 4 belde (Doğanca, İkizpınar, Çetinkaya
ve Kolay) ve 21 mahalleden oluşmaktadır. Bunlar sırasıyla; Altınkaya, Alpars-
lan, Bahçeler, Büyükcami, Çilhane, Cumhuriyet, Emirefendi, Fatih, Fevzi Çak-
mak, Gazipaşa, Gazi Osman Paşa, Hacı Nabi, İshaklı, İsmet Paşa, Kemal Paşa, Ka-
vak Pınar, Kızılırmak, Mevlana, Yaka ve Tabakhane) köy sayısı ise 115 olarak
tespit edilmiştir19.
Çekirge İstilalarının Sosyo-Ekonomik ve İktisadi Etkileri
Çekirgeler, büyük sürüler halinde tek bir bölgeye hareket etmeleri duru-
munda bölgedeki bitki örtüsüne, ekili ve dikili alanlara ciddi zararlar verebil-
mektedirler. İnsanlar hayatlarını devam ettirebilmek için yiyeceğe dolayısıyla
da bunları ekip biçmeye ihtiyaç duyarlar. İnsanlar tarafından ekilen tarım ara-
zilerinin çekirge istilalarıyla tahrip olması neticesinde büyük sıkıntılar ile kar-
şılaşılmıştır. Çekirge istilaları beraberinde demografik, iktisadi ve sağlık ala-
nında birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Bu istilaların ekili dikili tarım ara-
zilerine büyük zarar vermesi toplumların ve devletlerin ekonomik ve iktisadi

18 Ana Britannica Ansiklopedisi, “Bafra”, İstanbul 1994, C.16, s.125


19 Tuncay Özkan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, 19 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Samsun, 2012, s.9.

279
ABDULLAH KARA

hayatını doğrudan etkilemektedir. Dünyada insan nüfusunun artışıyla birlikte


tarım alanlarının ve ekili dikili bölgelerin önemini sürekli arttırmaktadır. Farklı
dönemlerde yaşanan çekirge istilaları insanların ihtiyacı olan temel gıda mad-
delerinde azalmaya ve beraberinde kıtlık olaylarının vuku bulmasına sebep ol-
muştur. Temel tüketim maddelerinin üretiminde yaşanan azalmalar netice-
sinde bu maddelerin fiyatlarında artış yapılmasını ve toplanan vergi miktarını
da etkilemiştir20.
İktisadi olarak çekirge istilalarının insanlara verdiği en büyük zarar tarım
alanlarının harap olması ve bunun neticesinde yaşanan kıtlık olayları olmuştur.
Geçmişten günümüze kadar temel gıda maddelerinin temini insanlık açısından
önem arz etmektedir. Bu bağlamda afet olarak kabul edilen çekirge istilaları
devletler ve toplumların ekonomik, iktisadi, sosyal alanda büyük sıkıntılar içine
düşmesine sebep olmuştur.
Bafra’da Çekirge İstilası ve Alınan Önlemler
Bafra ovası Anadolu’nun önemli tarım alanlarından birini oluşturmakta-
dır. Alüvyonlu ve oldukça verimli bir bölge olan Bafra’da Osmanlı Devleti döne-
minde ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra birçok kez çekirge is-
tilalarıyla karşılaşılmıştır. Bunun sebebi iklim şartlarının istilacı çekirge türle-
rinden Fas Çekirgesi adıyla bilinen Dociostaurus maroccanus ve İtalyan çekir-
gesi olarak bilinen Calliptamus italicus yaşamasına uygun olmasıdır21. Tarihi ve-
rilerden anlaşıldığı üzere XIX. yüzyılda iki ve XX. yüzyılda da iki kez çekirge is-
tilasına maruz kalan bölgede, her istila sırasında dönemin şartlarına uygun ola-
rak önlemler ve çekirgelerden kurtulma usulleri uygulanmıştır. Osmanlı tarihi
kayıtlarına göre Bafra’dan merkeze bildirilen durumlarla ilgili yazılarda mer-
kezden yardım talep edildiği görülmüştür. Örneğin Hicri 1277 (Haziran 1861)
tarihli bölge kethüdasınca yazılmış bir yazıda iki yıldır süren çekirge istilasın-
dan afet olarak bahsedilmiş, merkezden konunun çözümüne dair ve yaşanan
mal kaybının telafisi için yardım talep edilmiştir22.
Aynı yıl içinde merkeze gönderilen başka bir yardım talebinde: Bafra ka-
zasında iki üç seneden beri çekirge istilası meydana geldiği ve bunun her sene
tekrar ettiğinden bahsedilmiştir. Bölge halkının bu duruma kendi imkânları ile

20 Suha Oğuz Baytimur, Özcan Tatar, “Osmanlı Devletinde Çekirge istilaları ve Sosyo-Ekonomik
Hayata Etkileri (1789-1839), Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, Cilt:8, sayı:23, 2020,
s.336.
21 Balamir, S., And S. Bellik. "The state of Locust in 1951 in Turkey." Plant Protection Bulle-

tin 2,1952, s. 41.


22 BOA, A.} MKT. MHM.

280
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER

çare bulmak isteseler de bunu başaramadıklarını ayrıca çekirgelerin toplu ola-


rak öldürülmelerinin günah olduğu düşüncesinden dolayı alınan önlemlerin ye-
tersiz kaldığı ifade edilmiştir. Çekirgelerin her geçen gün daha da arttığı ve böl-
gedeki tarım mahsullerinin tamamının yok olacağı kaygısının arttığı dile geti-
rilmiştir. Osmanlı devlet adamlarının son dönemde yaşanan çekirge istilalarına
karşı aldığı önlemlerden biri olan çekirge suyu usulünün denendiği fakat bunun
fayda vermediği söylenmiş, merkezden konunun çözümüne dair yardım talep
edilmiştir. Bu yardım talebi içerisinde halkın, devletin de teşviki ile birtakım çö-
züm yolları denedikleri görülmektedir. Bunlardan biri de çekirgelerin toplan-
ması usulüdür. Devlet istilaların önüne geçmek için toplanan çekirgeleri kilo he-
sabına göre satın almıştır. Toplanan çekirgeler ya bir çukura gömülmüş ya da
toplu olarak gaz yağı ile yakılmışlardır. Yine aynı tarihi kayıt içerisinde Bafra’da
1861 yılında 10.000 kilo çekirge toplandığı da belirtilmiştir23.
Yukarıda belirtildiği üzere Osmanlı devlet adamları ülkenin çeşitli yerle-
rinde yaşanan çekirge felaketine karşı komisyonlar kurmuş, ahali ya da görevli
amelelerce toplanan çekirgeler, devlet tarafından satın alınmıştır. Fakat dönem
itibariyle yaşanan savaşlar ve bu savaşların neticesinde Osmanlı ülkesine yaşa-
nan yoğun kitlesel göçler devleti ekonomik olarak zor duruma düşürmüştür.
Devletin ekonomik darboğazda olması alınan tedbirleri ve planlanan uygulama-
ları ödemelerin yapılamaması nedeniyle işlevsiz kılmıştır. 1909 yılında
Bafra’dan Trabzon Vilayetine yazılan ve üzerinde bölge ahalisinden sekiz kişi-
nin imzasının bulunduğu bir yazıda bu durum dile getirilmiştir. Bölgede çekirge
istilasının dört yıldır devam ettiği, toplanan çekirgelere karşı kararlaştırılan
ödemelerin yapılamadığı, ahalinin çekirgeleri ücretsiz toplamak istemediği ve
buna bir çözüm üretilmesi ya da merkezden para gönderilmesi talep edilmiş-
tir24.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Bafra’da olduğu gibi Anadolu’nun çeşitli böl-
gelerinde çekirge istilaları yaşanmıştır. Osmanlı Devlet adamları çekirge ile mü-
cadele için farklı yöntemlere başvurmuşlar fakat bunda pek de başarılı oluna-
mamıştır. Bunun sebebi ise günümüzde dahi yaşanmaya devam eden bu istila-
ların uluslararası boyutta olmasıdır. Bir devletin kendi sınırları dâhilinde çö-
züm üretmesi bu sebeple yetersiz kalmaktadır. Çekirgeler için malum bir sınırın
olmaması ve yaklaşık 2000 km mesafeye kadar uzak menzillere uçabilmeleri

23 BOA, A.} MKT. UM.


24 BOA, DH.MKT 2861/6.

281
ABDULLAH KARA

çözümlerin de uluslararası olmasını gerektirmektedir. Çekirge istilalarının ya-


şandığı bölgelerdeki devletlerin bu doğrultuda ortak hareket etmeleri üretile-
cek çözümleri daha etkili kılacaktır.
Osmanlı Devleti arşiv kaynaklarından edinilen bilgilere göre XIX. ve XX.
yüzyıllarda meydana gelen çekirge istilalarının XIX. yüzyılın ikinci yarısından
başlamak üzere; 1850, 1860, 1880, 1910 yılları civarında yaşandığı görülmek-
tedir. Bu istilalar Bafra dışında; İzmir Sancağı, Aydın Sancağı, Saruhan Sancağı,
Denizli Sancağı, Karesi ve Biga Sancakları, Karahisar-ı Sahip Sancağı, Aydın Vi-
layeti geneli ve Menteşe Sancağının olduğu bölgelerde yoğun olarak yaşanmış-
tır25.
Osmanlı Devlet adamları yaşanan çekirge istilalarına karşı başlangıçta
komisyonlar kurarak soruna çözüm üretmeye çalışmıştır. Bu komisyonlar yerli
halkla birlikte hareket ederek özellikle çekirgelerin itlafı konusunda yoğun ça-
lışmalar yürütmüşlerdir. Bir kez daha vurgulamak gerekirse Osmanlı Devleti bu
dönemde yaşanan savaşlar nedeniyle göçlerle de meşguldür. Bu durum yeni so-
runların çözümünü zorlaştırmaktadır. Hükümet, yaşanan çekirge istilalarından
halkı kurtarmak maksadıyla I. Dünya Savaşı arifesinde, 14 Kasım 1912’tari-
hinde, çekirge istilası ile mücadele kapsamında “Çekirgenin İtlafı Hakkında Ka-
nun-ı Muvakkat” adı altında bir dizi önlem planı hazırlamıştır.

Dokuz maddeden oluşan bu kanunun maddeleri aşağıdaki şekildedir:

Madde 1- Çekirgenin yeni ortaya çıktığı yerlerde veya tohum bıraktığı görül-
düğü anda o civardaki köy muhtar ve ihtiyar heyetleri ve ahalisi ile yerleşim
bulunmayan mahallerdeki aşiret reisleri durumu derhal yerel yetkililere bil-
dirmeye ve çekirgenin görüldüğü yeri göstermeye mecburdurlar. Doğru ih-
barda bulunan kimselere komisyon kararıyla 1 liradan 3 liraya kadar ödül ve-
rilecektir.

Madde 2- Çekirgenin ortaya çıktığı ve tohumunun görüldüğü mahallerde ko-


nuyla alakalı çıkan talimat gereğince oluşturulacak komisyonlar gerekli işlem-
leri yapmakla sorumludurlar.

Madde 3- Çekirge tohumları gömülmüş olan yerlerdeki köylerin yolda ça-


lışma yükümlülüklerini yerine getirecek olan ahalisi, köyleri sınırları içerisin-
deki o gibi yerleri kendi çiftleriyle ücretsiz olarak sürüp veya kazıp tohumları

25Gökmen, Ertan. "Batı Anadolu’da çekirge felâketi (1850-1915)." Belleten 74.269 (2010): 129-
134.

282
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER

meydana çıkararak toplamaya ve bunun için yükümlü olan her fert özel ko-
misyonca tayin olunacak miktarda tohum toplayıp anbarlara teslim eylemeye
mecbur tutulacaktır.

Madde 4- Çekirge tohumları çok fazla olur ve bir köy halkının kendi sınırları
içinde tohum bırakılmış olan yerleri tamamen sürüp tohumları toplamaya ye-
tişemeyecekleri anlaşılırsa üç saat mesafe içerisindeki civar köyler ahalisinde
yolda çalışma yükümlülüğü olanlar çiftleriyle beraber o yerlere gönderilerek
sürmeye ve her bir kişinin toplaması gereken tohum miktarını toplayıp teslim
etmeye mecbur tutulacaklardır. Ahalinin gönderileceği yerlerle toplayacak-
ları tohum miktarı özel komisyonca belirlenecektir.

Madde 5- Köy ve kasabaların sınırları dışında uzak yerlerde veya civarında


yaşayan yollarda çalışma yükümlülüğü olan kimseler tohumların toplanıp yok
edilmesine yeterli olmayacağı anlaşılan yerlerde özel komisyonun uygun gö-
receği köylerden amele (işçi) ve çiftçiler sevk olunarak bunlar aracılığıyla o
gibi yerler sürdürülecek ve tohumlar toplattırılacaktır. Ancak bu şekilde sevk
olunacak ameli ile beher çift başına uygun bir günlük ücret verilecektir ve bu
ücretlerin miktarını yerel komisyonların yazısı üzerine vilayet komisyonu be-
lirleyecektir.

Madde 6- Çekirge tohumları yok edildikten sonra ilkbaharda sürfe halinde


yani kurtçuk-tırtıl halinde bir miktar çekirgenin ortaya çıktığı görülecek
olursa bağlı komisyonlar hemen yine yolda çalışma yükümlülüğü olan ahaliyi
oraya sevk ederek talimatnamede gösterildiği şekilde bu kurtçukların tama-
mıyla yok edilmesine çalışacaklardır.

Madde 7- Bu kanun ile talimatname hükümlerine uygun olarak çekirge tohu-


munun imha edilmesi için köylere gidecek muvazzaf ve geçici memurlar ile
komisyon üyelerine Harcırah Kararnamesi gereğince verilmesi gereken gün-
lük ücret ve harcırah ile geçici memurlara verilecek ücretler ve ambarlara
ödenecek kira bedeli ile tüm diğer masraflar talimatname gereğince Mal San-
dıklarından ödenecektir.

Madde 8- Birinci maddede sorumlu tutulan muhtarlar ve ihtiyar heyetleri ile


aşiretlerin reislerinden ihbar vazifesini zamanında yapmadıkları takdirde üç
Osmanlı lirası, 3. ve 4. maddelerde tohum ve çekirge toplamakla yükümlü aha-
liden davet edildiği halde icabet etmeyip yükümlülüğünü yerine getirmeyen-
lerden de birer Osmanlı lirası para cezası alınacaktır.

Madde 9- Bu kanunun hükümlerinin yerine getirilme sorumluluğu Dâhiliye


ve Ziraat Nezaretlerine aittir.26

26 Bukarlı, Edip. "XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Çekirge İstilaları: Mardin Örneği." Niğde Ömer

Halisdemir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2. 2: Niğde, 2020, ss.86-87.

283
ABDULLAH KARA

Görüldüğü üzere geçmiş yıllarda yaşanan tecrübelerin de etkisiyle Os-


manlı Devlet adamları çekirge istilası konusunda oldukça duyarlı davranmış, bu
felaketten kurtulabilmek için halkın da sorunun çözümü noktasında işin içinde
olmasını kararlaştırmıştır. Bu doğrultuda ödüllendirmenin yanı sıra görmezden
gelinmesinin de önü kesilmeye çalışılmıştır.
Bafra coğrafyasında Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da çekirge
istilalarının olmaya devam ettiği görülmektedir. Bu durum karşısında yeni Tür-
kiye Cumhuriyeti Devleti yetkilileri de kayıtsız kalmamış, 1920’li yıllarda özel-
likle Anadolu’nun güney kesiminde meydana gelen çekirge istilaları karşısında
önlemler alınmıştır. Bu doğrultuda 1928 yılında Çekirge ve Süne Nizamnamesi
yayınlanmıştır. Bu nizamname kapsamında konuyla ilgili bir birim oluşturul-
masına karar verilirken bu işten sorumlu memurlar da zikredilmiş, yerel yöne-
ticiler bu doğrultuda görevlendirilmiştir. Osmanlı döneminde olduğu gibi bu
afetle mücadele için teşvik ödeneği verileceği de dile getirilmiştir. Ayrıca mah-
sulüne süne veya çekirge yumurtası karışan çiftçinin malının yumurtaların itlafı
için yakılması kararlaştırılırken çiftçinin zararının tanzimine de karar verilmiş-
tir. Hatta bazı arazilerde nöbetleşe ekim uygulaması yapılması kararı verilmiş
bu sayede çekirge istilasının önü alınmak istenmiştir. Bu nizamname hâliha-
zırda yaşanan ya da gelecek yıllar içinde yaşanacak çekirge istilasını önlemek
için düzenlenmiştir. Nitekim 1940’lı yılların başında Ege bölgesi genelinde çe-
kirge istilaları görülmüş, bu istilalar Anadolu’nun iç kesimlerini de etkilemiştir.
1939 yılında Bafra’da da çekirge istilaları tekrardan görülmüş27, konu meclise
taşınmıştır. Mecliste konuyla ilgili yapılan istişareler neticesinde, gerekli ted-
birlerin alınması hususu karara bağlanmıştır. Ege bölgesi genelinde başlayıp
Konya dolaylarına kadar yayılan çekirgeler ile mücadele kapsamında: Çekirge-
nin sürfe (yumurtadan yeni çıkmış ve uçkun halde bulunmayan) halinde olduğu
dönemde, çinko levha ve çarşaf usulü yumurtalı alanların sürülmesi, açılan çu-
kurlara gömülmesi, yakarak veya vurarak yok edilmesi ve çekirgelere zehirli
yem verilmesi ya da zehir püskürtülmesi gibi yöntemler kullanılması husu-
sunda çalışmalara başlanmıştır.28

27 Şahan, Özgür, 1923-1960 yılları arasında yaşanan doğal afetlerin Türk dış politikasındaki rolü
(deprem-sel-çekirge afetleri). Yüksek Lisans Tezi, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, s.275.
28 Şahan, Özgür, a.g.t., s.352.

284
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER

Yukarıda verilen bilgilerden ve birden fazla çekirge istilasının yaşanmış


olmasından da anlaşılacağı üzere Bafra ovası çekirge istilaları için doğal coğraf-
yalardan birini oluşturmaktadır. Geçmişte insani olarak düşünülmüş metotlar
arasında çekirgeleri öldürmekten ziyade kaçırmak için yapılan uygulamalar ön-
celikli kabul edilmiştir. Bu uygulamalar arasında kullanılan sığırcık kuşu uygu-
laması oldukça dikkat çekicidir29 ve doğanın dengesi düşünüldüğünde oldukça
akılcıdır. Fakat tespit ettiğimiz kaynaklarda Bafra’da sığırcık kuşlarının çekirge
mücadelesinde kullanıldığı ile ilgili bilgiye tesadüf edilmemiştir.

Sonuç
Çekirge istilaları geçmişte bütün dünyada yaygın afetlerden biri olmuş-
tur. Dünya genelinde olduğu gibi Osmanlı topraklarında da farklı tarihlerde çe-
kirge istilalarına tesadüf edilmiştir. Büyük bir coğrafyaya yayılabilme imkânı
bulan bu istilacı çekirgeler genellikle Mezopotamya, Suriye, Filistin, Anadolu,
Kıbrıs adası, Ege bölgesinde büyük zararlara sebebiyet vermiştir.
Yaşanan çekirge istilalarından insanlar doğrudan etkilenmemiş olsa da
dolaylı olarak ekili araziler, otlaklar üzerinde meydana gelen tahribatlardan do-
layı etkilenmişlerdir. Çekirge istilalarının meydana geldiği dönemlerde tarım
arazilerinin zarar görmesinden dolayı temel gıda ürünlerinin tedarikinde sıkın-
tılara sebep olmuştur. Yeterli düzeyde üretimin olmaması beraberinde fiyat ar-
tışlarını, karaborsacılık ve kaçakçılık faaliyetlerinin yaşanmasına neden olmuş-
tur. Çekirge istilalarının en büyük zararlarından biri ise ürünlerin zarar görmesi
neticesinde kıtlık ve açlığın toplumu etkilemiş olmasıdır.
Çekirge istilalarının etkilerinin içerisinde bir diğer önemli unsur ise de-
mografik yapının çekirge istilaları ve beraberindeki diğer olumsuz etkilerden
dolayı insanların yaşam şartları olumsuz etkilenmiştir. İnsanlar bu olumsuzluk-
lar karşısında daha iyi yaşam koşullarına sahip olan bölgelere göç etmek zo-
runda kalmışlardır. Göç hareketleri devletleri göç ve beraberinde yaşanan sı-
kıntılar ile karşı karşıya bırakmıştır. Göçle boşalan bölgelerde ise zirai faaliyet-
lerin sekteye uğraması ekonomik anlamda da devletlere büyük yük getirmiştir.
Osmanlı genelinde bakıldığında, farklı bölgelerde meydana gelen çekirge
istilalarıyla mücadele etmeye çalışmış fakat dönemin şartlarında bunu engelle-
mekte yetersiz kalmıştır. Bafra özelinde çekirge istilalarına karşı alınan önlem-
lerin genel olarak istenilen neticeyi vermediği görülmüştür. Bafra’da çekirge is-

29 Haraçyadur Parsagyan, Çekirge ve Onu yok etme çareleri, İstanbul, 1881, s.21.

285
ABDULLAH KARA

tilalarına karşı mücadele yöntemlerinden biri ise ahalinin bu çekirgeleri topla-


maları ve karşılığında bir meblağ ücret tahsis etmiştir. Bu uygulama da istilala-
rın devam etmesini engelleyememiştir. Diğer bir uygulama ise çekirge suyu ola-
rak adlandırılan ilacın kullanılması olmuştur. Fakat bahsi geçen bu uygulama-
ların Bafra genelinde başarılı olamadığı görülmüştür.

Kaynakça
Arşiv Belgeleri
BOA, A.} MKT. MHM.
BOA, A.} MKT. UM.
BOA, DH.MKT 2861/6.
BOA., ŞD. 2440/1.
Haraçyadur Parsagyan, Çekirge ve Onu yok etme çareleri, İstanbul, 1881.
Kitap, Makale ve Diğer Kaynaklar
ANA BRİTANNİCA ANSİKLOPEDİSİ, “Bafra”, İstanbul 1994, C.16, s.125
BALAMİR Süleyman, “Yakın Doğuda Çöl Çekirgesi” , Bitki Koruma Bülteni, Sayı.3, 1952,
ss.13
BALAMİR, S., And S. Bellik. "The state of Locust in 1951 in Turkey." Plant Protection Bul-
letin 2,1952, s. 41.
BAYTİMUR Suha Oğuz, Özcan Tatar, “Osmanlı Devletinde Çekirge istilaları ve Sosyo-
Ekonomik Hayata Etkileri (1789-1839), Avrasya Uluslararası Araştırmalar Der-
gisi, Cilt:8, sayı:23, 2020, s.342.
BUKARLI Edip, "XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Çekirge İstilaları: Mardin Ör-
neği." Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2.2:,
Niğde,2020, 81-90.
DEMİRSOY Ali, Yaşamın Temel Kuralları Omurgasızlar-Böcekler Entomoloji, Meteksan
Basımevi, Cilt.2/Kısım.2, Ankara, 2003, s.395.
ERTAN Gökmen, "Batı Anadolu’da çekirge felâketi (1850-1915)." Belleten 74.269 An-
kara, 2010, 129-134.
KIZILKAYA Oktay, Tolga Akay, “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Kıbrıs’ta Çekirge İstilasına
Karşı Alınan Tedbirler”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:13, 2017,
s.175.
LODOS Niyazi, Türkiye Entomolojisi, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Basımevi, Cilt.1,
İzmir, 1991, ss.152-153.
ÖZER Sevilay, Anadolu’da Görülen Çekirge İstilaları ve Halk Üzerindeki Etkisi (1914-
1945), TTK. Ankara, 2016, s.1.
ÖZKAN Tuncay, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, 19 Mayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Samsun, 2012, s.9.

286
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER

SARIÇELİK K., “Birinci Dünya Savaşı yıllarında Teke Sancağında tarımsal üretimi ar-
tırma çabaları”, OTAM, 42, 2017, s.163.
SATILMIŞ Selahattin, Aydın Vilayetinde doğal afetler (1850-1900), Yayınlanmamış Dok-
tora tezi, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Manisa, 2012, s.184.
ŞAHAN, Özgür. 1923-1960 yılları arasında yaşanan doğal afetlerin Türk dış politikasın-
daki rolü (deprem-sel-çekirge afetleri). Yüksek Lisans Tezi, Kütahya Dumlupınar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya, 2019, s.275.
TARHAN M. Taner, “Ön Asya Dünyasında İlk Türkler: Kimmerler ve İskitler”, Türkler
Ansiklopedisi, Cilt 1, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s.913.
TEKİN Mehmet, “Çekirgenin Tarihte, Folklorumuzda ve Edebiyatımızdaki Yeri”, Gü-
neyde Kültür Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, Yıl:10, Sayı:110:, 1999 s.16.
WİTTMAN William, Osmanlı’ya Yolculuk 1799-1800-1801, (Çeviren: Belkıs Dişbudak),
Ankara: ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 2011, s.68.
YILDIRIM Mehmet Ali, “Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Osmanlı Devletinin Beşinci Düş-
manı: Çekirgeler”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt
XIII, Sayı.4, Gaziantep, 2014, s.1019.

287
1950 Karlı Bir Sabah Bafra Cumhuriyet Meydanı

289
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ

Dr. Öğr. Üyesi Filiz YILDIRIM1

Giriş
Geniş sınırlara sahip Osmanlı Devleti’nin karadaki hâkimiyetinin yanında
karasularında ve denizlerde de varlığını devam ettirmesi bir donanma gücü ile
mümkündü. Bunun için donanmanın yönetim merkezi aynı zamanda yapım ve
onarım yeri olan Tersane-i Amire’nin yanında Karadeniz, Tuna ve devletin gü-
ney kıyılarının uygun noktalarında irili ufaklı tersaneler kuruldu. Bu tersaneler
her yıl belli miktarda yeni gemiler inşa ederken bir yandan da tamire muhtaç
gemilerin onarımını yapmaktaydılar.
Gemilerin yapım aşamasında keza teçhizinde kullanılan çok çeşitli malze-
meler vardır. Bunların başında elbette kereste gelmektedir. Kerestenin yanında
zift, reçine, katran, üstüpü, yosun, funda, ham demir, çivi çengel, kanca, kangal,
keten, kendir, revgan, resen ve daha birçok yardımcı malzeme inşada kullanıl-
maktadır. Tente, çerge, yelken, çadır, kirpas, kürek, çapa, gomana, maymuncuk,
kınnap, halat, isparçena, sancak, iskandil, mesaha aleti, harita, pusula, fuğla, fa-
nus, fener, balmumu, makara, turre, meşin, keçe, dürbün, tulumba gibi malze-
meler de gemi teçhizatı için gereklidir. Bütün bu malzemelerin bulunduğu yer-
ler devlet tarafından tespit edilmiş ve her yıl istenilen miktarının tersanelere
gönderilmesi sağlanmıştır.
Tespiti yapılan yerlerin potansiyeline göre malzeme tedariki yapılmıştır.
Mesela araştırma konumuz olan Bafra, orman bakımından zengin bir yerdir. Ay-
rıca kenevir ya da kendir denilen bitkinin yetişmesi için uygun bir iklime sahip-
tir. Hal böyle olunca devlet, Bafra’dan bu malzemelerin alımını gerçekleştirme
yoluna gitmiştir. Bunun yanında bir sahil kazası olması, kıyılarına yanaşan ge-
milerden dolayı ticari bir potansiyele sahip olduğu sonucunu doğurmaktadır.
Bundan başka hemen tüm sahil yerleşkelerinde olduğu gibi burada da donan-
manın hizmetinde çalışacak kürekçilerin olduğunu söylemek mümkündür.

1 Fırat Üniversitesi İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü, Elazığ/Türkiye. filizyildi-
rim@yahoo.com. ORCİD: 0000-0002-6626-8531

291
FİLİZ YILDIRIM

Kendir
Kenevir olarak da bilinen bu bitki çeşidi bez, çuval, kınnap, sicim, urgan,
halat gibi maddelerin hammaddesini oluşturmaktadır. Gemilerin inşa ve dona-
nımında kullanılan halat ve bezler, kendirin sapındaki liflerden yapıldığı için
ayrı bir öneme sahiptir. Osmanlı Devleti, ülke sınırları içerisinde bu önemli bit-
kinin yetiştiği yerlerin tespitini yapmış ve buraları kendir ocaklığı statüsünde
özel koruma altına almıştır2.
Karadeniz Bölgesi, nemli iklim şartlarından ötürü kendire uygun bir ye-
tişme alanı sunmaktadır. Bu sebeple Osmanlı merkezi hükümeti kendir tedariki
için Karadeniz civarına yönelmiştir. Özellikle Canik Sancağı ve kazaları kendir
üretiminde birinci sırada yer almaktaydı. Canik Sancağı sınırlarında olan Bafra,
Samsun, Ökse, Erim, Terme, Ünye, Hisarcık, Ayvacık, Fenaris, İfraz-ı Fenaris, Ak-
çay, Meydan, Kavak, Alaçam, Kuşderesi, Serkeş, Fatsa, Halkan, Cevizderesi, Çö-
reği her yıl belli bir miktarda kendiri toplamaktaydılar. Bunun yanında Sinop3,
Akras, Sares ve Meydan da kendiri temin etmek adına başvurulan yerlerdi. Öyle
ki Osmanlı gemilerinin halat ve ip ihtiyacı, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Canik
Sancağı kendir emanetinden karşılanmıştır. Devlet bu ocaklıkları kayıt altına
almakta ve gerektiği durumlarda buralarda yeniden sayım yapmakta idi. Ayrıca
devlet, kendir ocaklığı statüsüne aldığı yerlerin halkını yaptıkları hizmet karşı-
lığında avarız vergisinden muaf tutmakta idi4. Karadeniz’in önemli kıyı yerleş-
kelerinden olan Bafra, her yıl merkezin belirlediği miktar doğrultusunda kendir
toplardı. Bu miktar yıllara göre farklılıklar gösterebilirdi. Mesela Bafra’da 1485
yılında 59.3805 kilogram, 1534 yılında 4.200 kilogram6 (75 kantar7), 1571’de
yaklaşık 44.8008 kilogram kendir toplandığı kayıtlıdır.

2 Filiz Yıldırım, Nazlı Tuna’nın İnce Donanması (18. Yüzyıl), Hiperyayın, İstanbul 2019, s. 137.
3 Sinop Kazasında daha ziyade keten üretimi yapılmaktadır. Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Devrinde
Sinop, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2014, s. 169.
4 Defter-i hashâ-i kendir der-livâ-i Canik an tahrîr-i cedîd Murad Efendi Defterdâr-ı Hazîne-i Rum

berâ-yı vâcib sene 1054. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Ma-
liyeden Müdevver Defterleri (MAD. d.), No: 268, s. 1-11, 19. (10 Eylül 1643); BOA., Bab-ı Asafi
Divan-ı Hümayun Sicillatı Mühimme Defterleri (A. DVNSMHM. d.), No: 103, s/h: 4/11, 15 Cema-
ziyelevvel 1103 / 3 Şubat 1692; BOA., A. DVNSMHM. d. 103, 9/36, 37, 5 Receb 1103 / 23 Mart
1692; Ünal, Osmanlı Devrinde Sinop, s. 169.
5 Mehmet Taştemir, “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi ve Kullanım Alanları (XV. Yüzyıl

Sonu XVII. Yüzyıl İlk Yarısı)”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 8, İstanbul 2003, s. 13.
6 Taştemir, “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi”, s. 11, d. 43.
7 Kıntar olarak da ifade edilen bu ağırlık ölçüsünün değeri hakkında farklı görüşler mevcuttur.

Diğer ölçülerdeki gibi kantarda da yöresel farklılıklar bulunmaktadır. Ancak itibar edilen görüş,
1 kantarın yaklaşık 56 kilogram olduğu yönündedir. Geniş bilgi için bkz.: Ünal Taşkın, Osmanlı
Devleti’nde Kullanılan Ölçü ve Tartı Birimleri, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih
Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Elazığ 2005, s. 52-57. Ayrıca bkz.: Cengiz Kallek,
“Kantar”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), C 24, İstanbul, 2001, s. 317-320.
8 BOA., A. DVNSMHM. d. 14, 755/1090, 15 Ramazan 978 / 10 Şubat 1571.

292
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ

Esasen bu farklılığı Tersane-i Amire’nin ve Bafra yakınlarında bulunan Si-


nop Tersanesi’nin kendir ihtiyacı belirlemektedir. Özellikle sefer hazırlıklarının
yapıldığı dönemlerde bu emtiaya daha fazla ihtiyaç duyulmaktaydı. Nitekim
zikredilen tarihler de Osmanlı ordusunun savaşa çıkma tarihleridir. 1534 yılın-
daki kendir miktarı diğer yıllara nazaran az görünse de diğer yıllarda toplattı-
rılan miktarın abartılı olmadığı düşünülebilir. 10 Şubat 1571 tarihinde
Bafra’dan talep edilen 44.800 kilogramlık miri kendirin önemli bir kısmının 7
Ekim 1571’de gerçekleştirilen İnebahtı Deniz Savaşı hazırlıkları çerçevesinde
kullanıldığı kuvvetle muhtemeldir.
Bafra’nın da içinde olduğu çeşitli yerlerden istenen ve yekunu belirtilen
miktarlarda, Bafra’nın göndereceği meblağı mevcut bilgilere göre belirlemek
mümkün görünmemektedir. Örneğin 23 Mart 1692 tarihli kayıtta, Tersane-i
Amire için Canik Sancağı, Kavak, Samsun, Ökse, Ayvacık, Arım, Terme, Akçay,
Efras, Fenaris, Meydan, Bafra, Alaçam, Keşderesi, Serkeş, Fatsa, Cevizderesi, Çö-
regi ve Ünye kazalarından toplamda 195.048 kilogram (3.483 kantar) kendir
teli istenmiştir9.
Kendir hasılatı, aynı zamanda hava şartlarına göre de değişkenlik göster-
mektedir. Bununla birlikte yöre halkının giyim ve diğer kullanım alanlarında bu
sınai bitkisini tercih etmesi de önemli bir etken olarak değerlendirilebilir10.
Önemli bir kendir üreticisi olan Bafra’da çeşitli sosyal problemlerin ya-
şandığı kayıtlara yansımıştır. Öyle ki üretici kesimin, kendirin toplanması sıra-
sında tepkili davranışlar sergiledikleri ve ürünlerini vermemek için direndikleri
görülmektedir. Mesela Bafra Kazası’na kendir almak üzere giden Kendir Emini
Çavuş Ali’nin adamları, yaklaşık 800 kantar (44.800 kg.) kendir topladıktan
sonra yöre halkı tarafından işlerine mâni olunmuş ve darp edilmişlerdir11. Ken-
dir ocaklıklarında yaşanan bu ve benzeri sorunlar, bu emtianın hem İstanbul’a
hem de Sinop’a sevkiyatında problemlere yol açmaktaydı. Bu kayıtsız davranış-
lar merkezden birçok fermanın çıkmasına sebep olmuştur. Mesela Tersane emi-
ninin Canik, Alaçam ve Kavak’taki ocaklıklardan almak istediği kendir, yine bir
muhalif reaya engeline takılmış ancak daha sonra ilgili tahsilatın gerçekleştiği
görülmüştür12.

9 BOA., A. DVNSMHM. d. 103, 9/36, 5 Recep 1103 / 23 Mart 1692.


10 Taştemir, “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi”, s. 18.
11 Konunun teftişi için Sinop Kadısı görevlendirilmiştir. BOA., A. DVNSMHM. d. 14, 755/1090, 15

Ramazan 978 / 10 Şubat 1571.


12 BOA., A. DVNSMHM. d. 103, 4/11, 15 Cemaziyelevvel 1103 / 3 Şubat 1692.

293
FİLİZ YILDIRIM

Aykırı davranışlarına rağmen, reayaya kötü bir muamelede bulunulma-


ması yönünde emirler de çıkarılmıştır. Mesela avarız hane hesabı Canik ve ka-
zalarından alınacak 5.000 kantar (280.000 kilogram) kendir için halka hiçbir
şekilde zulmedilmemesi konusunda ilgili kadılara uyarı niteliğinde ikazlar ya-
pılmıştır13.
Halkın yanında yerel yöneticilerin ve hatta kadıların dahi emre muhalif
davranışlar sergiledikleri ve görevlerini kötüye kullandıkları vakidir. Hisar er-
lerinden Veli isimli şahsın miri için Bafra’dan alması gereken kendiri, madra-
bazlar (fırsatçı ve stokçu esnaf) ile anlaşarak kendisi için aldırdığı yönündeki
iddialar buna örnek gösterilebilir14.
Görevli devlet memurlarının, vazife yaptıkları yerlerdeki kendir mikta-
rını yazılı olarak merkeze bildirmeleri ve mevcut kendiri toplatıp vaktinde mer-
keze ulaştırmaları gerekmekte idi. Memurların ihmalkâr davranmaları duru-
munda tasarruflarındaki dirliğin alınacağı ve rencide edileceklerine dair teh-
ditkâr yazışmaların yapıldığı da dikkati çekmektedir15.
Bir kaza ya da sancağın ahalisi bazen ikinci bir görevi yapmaktan kaçın-
makta idi. Mesela Canik Sancağı kadılarına gönderilen hükümde; Sinop'ta yapı-
lacak gemiler için lâzım olan kerestenin emredilen yere getirilmesi gerektiği
halde, halkın kendir hizmetinde olduklarını ileri sürerek kereste hizmetine git-
medikleri haber alınmıştır. Bu hususta hiç kimsenin bu şekilde hizmetten kaç-
masına izin verilmemesi ve bu işle görevlendirilen memurların ilgili kazalarda
istenen gemi kerestesinin, gemi inşa edilecek yerlere götürülüp bir an önce tes-
lim etmeleri konusuna dikkat çekilmiştir16.
Görevliler tarafından tedariki yapılan tüm malzemeler gibi kendir de
mahzenlerde muhafaza edilmekteydi. Harp alet ve malzemelerinin sevkiyatı
için mühim bir güzergâh olarak kullanılan Kumcağız Limanı, kendirin Bafra’dan
ilgili tersanelere ulaştırılmasına da aracılık yapmaktaydı17. Osmanlı devlet yö-

13 BOA., İbnül Emin (İE.) Bahriye (BH.) 2/174, 24 Ramazan 1082 / 24 Ocak 1672.
14 Bu hususun araştırılması için Canik Beyi görevlendirilmiştir. BOA., A. DVNSMHM. d. 23, 30/60,
25 Cemaziyelevvel 981 / 22 Eylül 1573.
15 BOA., A. DVNSMHM. d. 12, h. 32, 15 Zilkade 977 / 21 Nisan 1570; BOA., İE. BH. 2/174, 25 Şevval

1082 / 24 Ocak 1672.


16 BOA., A. DVNSMHM. d. 5, h. 1430, 17 Ramazan 973 / 7 Nisan 1566.
17 BOA., Topkapı Sarayı Müze Arşivi Evrakları (TS. MA. e.) 880/20, 3 Recep 1184 / 23 Ekim 1770;

BOA., Cevdet (C.) Askeriye (AS.) 722/30278, 29 Rebiülevvel 1185 / 12 Temmuz 1771; BOA., C.
BH. 187/8785, 11 Rebiülahir 1185 / 24 Temmuz 1771; BOA., C. AS. 557/23387, 11 Muharrem
1203 / 12 Ekim 1788.

294
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ

netimi, Osmanlı donanmasının önemli teçhiz malzemesi olan bu maddenin ihti-


yaç duyulan miktarı alınana kadar dışarıya satımını yasaklamıştır. Bilhassa is-
tifçilere satılmaması yönünde ikazlarda bulunmuştur18.
Kendirin kınnap, sicim, urgan ve halat denilen ürünlere dönüştürülmesi
için bükücü denilen işçiler istihdam edilirdi. Belgelerde kendir bükücüler ya da
urgan bükücüler şeklinde ifade edilen bu çalışanlar, kendir bitkisinden elde edi-
len ince ipleri kat kat örmek ya da bükmek koşuluyla uzun, kalın, esnek ve sağ-
lam ipler oluştururlardı. İmalat aşamasında bu iplerin yapısının bozulmaması
ve sağlamlığı son derece önemliydi. Çekmeye karşı dayanıklı imal edilen bu ip-
ler, hava koşullarından etkilenmese de su ile temasları esnasında ağırlaşmakta-
dır.
Kendir bükücülük işi son derece zahmetli bir iştir. İşin ağırlığından do-
layı, bu işte çalışanlara da vergi muafiyeti getirilmiştir19. Bu iplerin gemilerde
farklı şekillerde kullanıldıkları görülmektedir. Örneğin kınnap (ispavlu) gemi-
leri karada tutmak, sürüklemek ve onlara cerahorlar vasıtasıyla yön vermek
için kullanıldığı gibi, gemi inşalarının yapıldığı mahallere birtakım malzemele-
rin taşınmasında da kullanılmaktaydı. Yine yumuşak bir yapıda olan, uzayan ve
bükülen çeşitli kalınlıktaki halatlar (alat) da gemilerde yelkenler için kullanıl-
maktaydı20. Yuma, ucruk urganı, resen mavna, beze, mavna gügen, eşek urganı,
yama, yaka, kevkan ve isparçena şeklinde birçok çeşidi olan urgan21 da farklı
kullanım alanlarına sahiptir. 20 Şubat 1571 tarihinde Sinop Kadısı ve gemi ya-
pımından sorumlu Mehmed Çavuş’a gönderilen emirde; Mehmed Çavuş’un va-
kit kaybetmeden 15 kadırga yapımına başlaması lazım geldiği vurgulanmıştır.
Bunun için ihtiyaç duyulan kerestenin Bafra ve Samsun’dan alınması gerekti-
ğine değinilen fermanda, dağlardan indirilen keresteler için yoma ve ısparçena
urganlarının iktiza ettiği ifade edilmiştir22. Esasen kış aylarında dağlardan indi-
rilen keresteler, dağ yollarının buzlu olması durumunda dağın eteklerine doğru
rahat bir şekilde sürüklenirdi. Ancak kerestelerin gemilere taşınması keza ge-
milerden indirilmesi için de urganlara ihtiyaç duyulmaktaydı.
Aslında kendirden imal edilen ipler yalnızca Osmanlı’nın donanma gü-
cünde kullanılmıyordu. Kara savaşlarında da ordunun mühimmatını ya da diğer

18 BOA., A. DVNSMHM. d. 10, 223/341, 225/344. (23 Ocak 1572); Yıldırım, Nazlı Tuna’nın İnce
Donanması (18. Yüzyıl), s. 137.
19 Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1999, s. 97; Meh-

met Öz, Canik Sancağı Avârız Defterleri (1642), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2008, s. XXVII.
20 Yıldırım, Nazlı Tuna’nın İnce Donanması (18. Yüzyıl), s. 146, 147.
21 Taştemir, “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi”, s. 22.
22 BOA., A. DVNSMHM. d. 12, h. 70, 25 Ramazan 978 / 20 Şubat 1571.

295
FİLİZ YILDIRIM

ihtiyaçlarını taşıyan gerek hayvanlara yüklenen gerekse arabalara istiflenen


malzemelerin bağlanması suretiyle sağlam bir şekilde yerine ulaştırılmasında
da kullanılmaktaydı. Öte yandan düğümleme, balyalama gibi işlerde de bu ip-
lerden istifade edilirdi. Bu iş için kullanılan iplerin iyi ve dayanıklı olmasına ay-
rıca önem verilmekteydi.
Osmanlı’da urgancı23 denilen bir esnaf kolunun varlığı bu işin ciddi bir
ekonomik kazanç vesilesi olduğunu ve önemli bir istihdam sahasını teşkil etti-
ğini göstermektedir. Kendir üretiminin yapıldığı yerlerde bir nüfus artışından
söz etmek de mümkündür. Çünkü canlı bir imalat sektörü olması, dışarıdan
göçü teşvik etmektedir.
Bafra, önemli bir kendir üreticisi olmasına rağmen, Samsun kadar gözde
bir merkez olduğu söylenemez. Öyle ki Evliya Çelebi, Samsun halkının tamamı-
nın gemici ve kendircilerden oluştuğunu, gemi palamarları için kullanılan ken-
dir iplerinin çok meşhur olduğunu hatta bu iplerin başka diyarlara Samsun’dan
yayıldığını ifade etmektedir24.
Kereste ve İş Gücü
Kereste, ormanlardan kesilmiş ağaçların biçilmesi ya da yontulmasıyla
elde edilen parçalardır. Osmanlı coğrafyası, ağaç mamulleri ve orman ürünleri
bakımından zengin bir coğrafya idi. Bu zenginlik, devletin üretimde başarı sağ-
lamasına imkân vermekteydi. Dolayısıyla Osmanlı Devleti, gemi yapımında kul-
lanılan ana malzeme kerestenin temini hususunda, dışa bağımlı olmadan ihti-
yacını giderebilmekte idi25.
Devlet, gemi imali için uygun olan kerestelerin kesileceği bazı ormanlık
alanları ocaklık statüye dâhil ederek, buraları koruma altına almıştır. Bu ocak-
lıklardan kereste kesilmesi yasaklanmış ve yasağı delenler çeşitli cezalara çarp-
tırılmışlardır26.
Merkezden gönderilen emirler doğrultusunda, imal edilecek gemiler için
hangi ormanlık alanlardan ne çeşit, hangi ebat ve miktarda kereste istendiği, bu

23 Evliyâ Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, C 1/2, (Haz.: Yücel
Dağlı, Seyit Ali Kahraman), İstanbul 2008, s. 501.
24 Evliyâ Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Bursa- Bolu- Trabzon- Erzu-

rum- Azerbaycan- Kafkasya- Kırım- Girit, C 2/1, (Haz.: Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman), İstanbul
2008, s. 92, 93,
25 Gábor Ágoston, “Avrupa’da Osmanlı Savaşları”, Osmanlı’da Savaş ve Serhad, (Çeviren ve Hazır-

layan: Kahraman Şakul), Timaş Yayınları, İstanbul 2013, s. 94.


26 Yıldırım, Nazlı Tuna’nın İnce Donanması (18. Yüzyıl), s. 122.

296
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ

hammaddenin kesilmesi ve bir an önce nakliyatının gerçekleştirilmesi konu-


sunda ilgili yerlerdeki memurlar bilgilendirilirdi. Yetkili isimler kereste tespiti
ile başlayan kesim işinden kerestelerin tersanelere ulaştırılmasına kadar, bütün
işlerin sağlıklı ve hızlı bir şekilde yürütülmesinden en üst derecede sorumluy-
dular. Keresteler, belirlenen yörelerin halkı tarafından çeşitli muafiyetler karşı-
lığında kesilirdi27. Kesilen keresteler camız ya da öküz gibi hayvanların güçle-
rinden istifade edilerek arabalarla kıyılara taşınır, iskelelerden de gemilerle il-
gili tezgâhlara nakledilirdi28.
Tersanelerin kurulduğu merkezlerin çevre yerleşimleri, mevcut tersane-
lerin ihtiyaçlarını karşılamakla mükellefti. Nitekim Osmanlı’nın büyük tersane-
lerinden olan Sinop Tersanesi’nin gerek insan gücünü gerekse malzemelerini
temin etmede çevrede bulunan nahiye, kaza ve sancaklar birinci derecede me-
suldü. Bafra sahip olduğu zengin ormanlardan dolayı hem Tersane-i Amire’ye
hem de coğrafi olarak yakın olduğu Sinop Tersanesi’ne kereste sevkiyatı yap-
makta idi. Özellikle Bafra ile Samsun arasında bulunan Kumcağız Dağları, do-
nanmanın kereste ihtiyacının önemli bir kısmını sağlamaktaydı29. Sinop mer-
kezdeki tersaneden başka Küplüağzı, Çayağzı, Çobanlar İskelesi gibi yerlerde de
gemiler yapılmaktaydı. Bunun sebebi, adı geçen yerlerin kereste temin edilecek
mahallere daha yakın olması idi. Bu fiziki yakınlıktan dolayı, kerestelerin Si-
nop’a taşınmasına gerek kalmayacak ve ikinci bir masraf olmayacaktı. Mesela
Sinop civarında kereste bulunmaması buna karşın Bafra ve Samsun’un kereste
cinsi ve miktarı bakımından zengin olması ve Küplüağzı’na yakın bir fiziki me-
safede bulunması, bu bölgenin gemi imalatı için uygun bir mahal olduğu kana-
atini doğurmuştur30. Ayrıca Çayağzı’nda inşa edilen gemilerin keresteleri için
de yine Bafra’ya başvurulduğu görülmektedir31. Bu iş için Bafra’nın yanında di-
ğer yakın mahallerin desteği de önem taşımaktadır. Mesela Sinop’ta yapımına
başlanan iki adet kalyona gerekli olan farklı türdeki 29.900 adet kereste Bafra

27 Yıldırım, Nazlı Tuna’nın İnce Donanması (18. Yüzyıl), s. 122-123.


28 BOA., A. DVNSMHM. d. 103, 96/701, 25 Şevval 1106 / 8 Haziran 1695.
29 BOA., C. BH. 187/8785, 11 Rebiülahir 1185 / 24 Temmuz 1771.
30 Ünal, Osmanlı Devrinde Sinop, s. 361; BOA., C. BH. 83/3998, 22 Ramazan 1118 / 28 Aralık 1706.
31 Hâliyâ Çayağzı’nda müceddeden inşası fermân olunan kalyonların kerestelerinden Bafra

Kazâsı’na maʿrifet-i şerʿle iki bin sekiz yüz on yedi ağacın akçesi ashâbı yedinde teslîm ve hüccet-
i şerʿîde olunub lakin kazâ-yı mezbûr ahâlisi müteʿannid olmağla bundan akdem binası tekmîle
karîb oln üç kalyonun dahî kazâ-yı mezbûrdan mübayaʿa olunub akçesi virilen kereste-i kazâ-yı
mezbûr ahâlisi taʿahhüd eyledikleri vaktin gelmeyub hâlâ kalyonun nâ-tamam kalmasına bâ’is
olmalarıyla eğer hâlâ müceddeden bina olunacak kalyon kerestesinin akçeleri aldıkları keresteyi
vaktiyle getirmezler ise külli müzayakaya bâ’is olurlar taʿahhüd eyledikleri vech üzere akçesi al-
dıkları keresteyi vaktiyle getirecekleri içün Canik Sancağı mütesellimine hitâben fermân yazıla.
BOA., Ali Emiri (AE.) Süleyman II (SSÜL. II.), 2/189, 26 Ramazan 1102 / 23 Haziran 1691.

297
FİLİZ YILDIRIM

ile birlikte Sinop, Samsun, Alaçam, Ünye, Alaplı ve Çakıl’dan talep edilmiştir.
Tersane-i Amire tarafından görevlendirilen kalyon mimarı ve halifesi nezare-
tinde, Tersane-i Amire’nin bildirdiği çaplara göre kereste kesiminin yapılması
gerektiği üzerinde özellikle durulmuştur. Aynı seviyede kesilmesi gereken
ağaçların sağlamlığı da bir diğer önemli husustur. Kerestelerin adı geçen yer-
lerdeki kesim işi ve Sinop Tersanesi’ne nakli için yaklaşık 30.603 kuruş bir meb-
lağ ayrılmıştır32. Bu ücretin bir kısmı Canik cizyesi gelirinden karşılanmıştır33.
Devlet, gelir ünitelerinde yaptırdığı tahrir sonucu ilgili ünitelerin gelirlerinin
yeterli olması durumunda onlardan istifade yoluna gitmektedir. Mesela 1761
yılında Sinop’ta yapımına başlanan iki kalyon için Sinop, Samsun, Alaçam ve
Bafra’dan talep edilen kerestelerin kesim, nakil vesaire işleri için de Trabzon
cizyesi kullanılmıştır34.
Bilindiği üzere Osmanlı Devleti ile Haçlı donanması arasında 7 Ekim 1571
tarihinde Sıngın Donanma Savaşı olarak da bilinen İnebahtı Deniz Savaşı gerçek-
leşmişti. Sultan II. Selim döneminde Kıbrıs’ın Osmanlı hâkimiyetine alınması,
bir Haçlı ittifakının (Papalık, Venedik, İspanya) oluşmasına sebep olmuştur. Her
iki gücün karşı karşıya geldiği İnebahtı Körfezi’nde, büyük bir yenilgi alan Os-
manlı, 20 bin askerini yitirmiş, aralarında önemli isimlerin de bulunduğu 3 bin
kişiyi esir vermiş ve filosunun önemli bir kısmını kaybetmişti. Bu yenilginin iz-
lerini silmek ve yeniden bir donanma vücuda getirmek amacıyla devletin tüm
tersanelerinde hummalı bir çalışma başlatıldı. Tersane-i Amire başta olmak
üzere Gelibolu, İzmit, Sinop, Samsun, Biga, Gemlik, Sakarya, Kefken, Bartın,
Varna, Silistre, Semendire, Burgaz, İğneada, Vize, Ahyolu, Süzebolu, Midye, Ro-
dos, Alanya ve Antalya tersanelerinde yapılan gemilerle Osmanlı donanması ye-
niden vücut buldu35. 1572 yılında Sinop Kadısına gönderilen hüküm, konuya
güzel bir örnek teşkil etmektedir. Osmanlı donanmasında eksikliği görülen at
gemileriyle birlikte 19 kadırga ve 3 baştardanın yapılması işi kadının tasarru-
funa bırakılırken; Süleyman Reis’in de 5 kadırga inşasından sorumlu olduğu bil-
dirilmiştir. Bu gemilerde istihdam edilecek kürekçiler için Sinop ve Bafra rea-
yaları önerilmiştir36.

32 BOA., AE. Mustafa III (SMST. III.) 59/4350, 23 Zilhicce 1183 / 19 Nisan 1770.
33 BOA., AE. SMST. III. 116/8818, 24 Zilhicce 1183 / 20 Nisan 1770.
34 BOA., AE. SMST. III. 186/14647, 29 Zilhicce 1174 / 1 Ağustos 1761.
35 İdris Bostan, “İnebahtı Deniz Savaşı”, DİA, C 22, İstanbul 2000, s. 287-289.
36 Fakat söz konusu tarihte cezalı oldukları anlaşılan kürekçilerin affedilmediği bu sebeple de adı

geçen gemilerde istihdam edilmeyecekleri ifade edilmektedir. BOA., A. DVNSMHM. d. 10,


204/310, 28 Şaban 979 / 15 Ocak 1572.

298
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ

Devlet, malzeme talebinde bulunduğu yerlerin gücünü göz önünde bulun-


durmak zorundaydı. Mesela 26 Mart 1571 tarihinde Sinop Kadısı muhatap alı-
narak gönderilen hükümde; Sinop'ta yapımına başlanan kadırgalara kereste ge-
tirilmesi hizmetinde çalıştırılan Bafra Kasabası halkına tekrar aynı hizmetin
teklif edilmemesi gerektiği üzerinde durulmuştur37. Canik Beyi’ne 19 Mart
1571 tarihinde gönderilen hükümde de benzer konunun işlendiği görülmekte-
dir. Bafra Kazası sınırında bulunan kadırgalara gerekli olan kerestelerin temini
Bafra reayasından istenmiş ve onlara yeni bir görev tanımında bulunulmamış-
tır38. Emirler böyle olsa da uygulama aşamasında çeşitli sıkıntıların yaşandığı
da malumdur. Nitekim 17 Nisan 1571’de Sinop’ta yapımına başlanan gemilerin
kerestelerinin tedarik işi yeniden Bafra halkından istenmiştir. Bunun üzerine
reaya şikâyette bulunmuştur. Merkez, söz konusu şikâyete, “bu hizmetin çevre
köy ve kasabalara âdilâne dağıtılması ve gemilerin acilen bitirilip İstanbul’a
gönderilmesi” şeklinde cevap vermiştir39.
Devletin bazı hallerde daha sert bir tutum içinde olduğu da görülmekte-
dir. Nitekim Sinop merkezde ve Sinop yakınlarında bulunan Küplüağzı isimli
mevkide inşasına başlanan iki adet kalyon için Bafra’da bulunan Engiz
Dağı’ndan kereste kesilmesi icap etmektedir. Fakat Bafra Kazası ahalisi, ücretli
baltacıların ormana girmesine müsaade etmediği gibi silahlı saldırıda dahi bu-
lunmuştur. Bunun üzerine ahalinin yanında yer alan Bafra Müftüsü’nün Trab-
zon Kalesi’nde kalebent cezasına çarptırılması uygun görülmüştür. Ancak müf-
tünün firarı üzerine yol arkadaşı olan Hasan yakalanmış ve kendisine aynı ceza
uygulanmıştır40.
Osmanlı hükümeti, sefer için ihtiyaç duyduğu gerek malzeme gerekse in-
san gücü teminini bölgelere adil bir şekilde dağıtma yolunu tercih etmiştir.
Bafra Kazasının donanma için yaptığı yardımların devlet görevlileri tarafından
göz ardı edilip tekrardan bir talepte bulunulması merkeze doğru bir şikâyet akı-
şına yol açmakta idi. Mesela kereste tedarikine rağmen Bafra’dan sipahi talebi,
merkez ile bir iletişim ağını gündeme getirdiğinden sipahilerin Bafra’nın bağlı

37 BOA., A. DVNSMHM. d. 12, h. 13, 29 Şevval 978 / 26 Mart 1571.


38 BOA., A. DVNSMHM. d. 12, h. 199, 22 Şevval 978 / 19 Mart 1571.
39 BOA., A. DVNSMHM. d. 12, h. 374, 22 Zilkade 978 / 17 Nisan 1571.
40 BOA., A. DVNSMHM. d. 115, 268/1160, 15 Muharrem 1119 / 18 Nisan 1707. İlerleyen aylarda

firar eden Müftü Abdürrahim ve yol arkadaşı Hasan’ın affedildiği, müftünün devlet işlerine karış-
maması şartıyla Bafra’da ikamet etmesine müsaade edildiği kayıtlıdır. BOA., A. DVNSMHM. d. 115,
406/1774, 409/1797, 5 Cemaziyelahir 1119, 5 Recep 1119 / 3 Eylül 1707, 2 Ekim 1707.

299
FİLİZ YILDIRIM

olduğu Canik Sancağından alınması yoluna gidilmiştir41. Aynı şekilde donanma-


yı hümayun için Bafra ahalisinden olan Kıyasoğlu Muhammed tarafından ya-
pımı üstlenilen kalyonun sütun ihtiyaçları için Alaçam, Gerze ve Saray kazaları
ahalileri görevlendirilmiştir42.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, kereste kesiminden sorumlu reaya, dev-
lete vermesi gereken birtakım vergilerden muaf tutulurdu ki menzil imdadiyesi
bu vergiler arasındadır. İmdadiye; savaş ve barış zamanlarında halktan tahsil
edilen örfi bir vergidir. Menzil imdadiyesi, menzilhanelerin çevresinde bulunan
yerleşim yerlerinin halkından alınırdı. Menzilhaneye ait yıllık masrafların ocak-
lıklardan ödenen paralar ile karşılanamayacak derecede artması durumunda,
çevre kasaba ve köylerden alınmak suretiyle devreye girmişti43. Nitekim 15
Mart 1732 tarihli kayıtta Sinop’ta yapımına başlanan iki kalyonun kereste ve
bodoslama44 tedariki için Bafra ve Alaçam halkının görevlendirildiği bunun kar-
şılığında da Osmancık Menzili için talep edilen menzil imdadiyesinden muaf ol-
dukları anlaşılmaktadır45.

41 BOA., A. DVNSMHM. d. 12, h. 196, 199, 21 Şevval 978 / 18 Mart 1571.


42 ʿArz-ı bendeleri budur ki; donânma-yı hümâyun içün Bafra ahâlilerinden Kıyasoğlu Muhammed

mübâşeretiyle elli aded sütun taleb olunduk da ahâlisi ahvâlde bilmamekle refʿçün istidʿâ eyle-
diklerinden ʿarz olunmak üzere fermân olunub kazâ-yı mezbûr ahâlileri kalyon bina oldukça mişe
kerasteleri katʿ ve nakl idegelmeleri ile elli bin aded fûçı tahtası katʿ ve iskeleye nakl idüb ve hâlâ
müceddeden inşa olunan elli yedi zirâʿ kalyona iktizâ idüb bin üç yüz elli dokuz mişe kerastelerini
katʿ ve nakl üzere gider divâna değin mîrî kalyonlara gerek bâzergân sefinelerine çam ve direk
viregelmamışlardır uhdesinden gelurler deyu bu sene mîrî kalyonun bir takım direği üzerlerine
tahmil olunduk da virilan mîrî akçe üzerine ol mikdâr akçe dahi zamm idüb uhdesinden gelme-
diklerinden Alaçam ve Saray ve Gerze kazâları ahalilerine nakl itdirmişlerdir merhameten üzer-
lerinden ol mikdâr direk refʿ olunsun deyu kalyon binasına me’mûr Muhammed Efendi kulları
ʿarz ider kalemi görüldük de husus-u mezbûrun zammını ʿarz ve iʿlâm olunmak üzere yüz yigirmi
bir senesinde emr-i şerîf virildiği der-kenâr olunmuşdur maʿlûm-u devletleri buyurulduk da iʿlâm
olunduğu üzere kazâ-yı mezbûrdan elli sütun refʿ ve yine katʿ olunagelan Alaçam ve Gerze ve Sa-
ray kazâlarından Kıyâs-zâde mübaşeretiyle katʿ ve nakl itdirilmek üzere emr-i şerîf tahrîri
bâbında fermân devletlü saʿâdetlü sultânım hazretlerinindir. BOA., C. BH. 142/6826, 17 Zilkade
1121 / 18 Ocak 1710.
43 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Tarih Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul 2011, s. 347; Mehmet

Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C II, İstanbul 2004, s. 63-64; İzzet Sak,
Cemal Çetin, “XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Menziller ve Fonksiyonları: Akşehir
Menzilleri Örneği”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 16, 2004, s. 193.
44 Tekne omurgalarının baş ve kıç taraflarından yukarıya doğru uzanan çelik, dövme demir veya

ağaçtan yapılmış kısımlardır. Bunlardan baş taraftakine baş bodoslama, kıç taraftakine kıç bo-
doslama denir. Mustafa Zaloğlu, Gemici Dili, Türk Deniz Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı Yayınları,
İstanbul 1988, s. 45.
45 Bafra, Alaçam ve Osmancık kadılarına hitaben yazılan hüküm. BOA., AE. Mahmud I (SMHD. I.)

152/11401, 17 Zilkade 1121 / 15 Mart 1732.

300
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ

Osmanlı Devleti’nin üçüncü büyük tersanesinin bulunduğu Sinop’un gü-


venliği son derece önemliydi. Özellikle kuzeyden gelen Kazak eşkıyalarının ya-
rattığı nizamsızlık, kıyı yerleşkelerine ve halka verdikleri zararın giderilmesi
için büyük çabaların gösterildiği bilinmektedir. Sinop ile çevre kıyılarının em-
niyetini ve dahi tersanenin güvenliğini sağlamak amacıyla yakın coğrafyalar-
daki devlet görevlilerine büyük işler düşmüştür. Öyle ki ilgili mevzu gereği bil-
gilendirilen Bafra ve Sinop kadıları ile Canik muhassılı, 3 çamlıca ve 1 kaliteyi
güvenliği sağlamaları amacıyla görevlendirmişlerdir46.

Sonuç
Belirli ekonomik ve idari fonksiyonlara sahip Bafra’nın Osmanlı tarihinde
oynadığı rollerin başında donanmaya sağladığı katkı gelmektedir. Karadeniz
Bölgesi’nin uygun iklim koşulları neticesinde zengin ormanlık alanlar oluştu-
rulmuştur. Bu ormanlarda yetiştirilen çok sayıda ve farklı cinsteki ağaçlar, uy-
gun zamanda keresteye dönüştürülerek Osmanlı donanmasının hizmetine su-
nulmuştur. Bu ormanlık alanlar, Bafra’da da bulunmaktadır ki Kumcağız ve En-
giz dağları bu bağlamda önemli mahallerdir.
Öte yandan üretimi gerçekleştirilen kendir, daha ziyade gemi sanayisinde
kullanılmakta idi. Kendirin mamul madde haline getirilip kınnap, sicim, urgan,
halat adı verilen iplerin işlenmesiyle çeşitli imalathaneler oluşturulmuştur. Bu
durum ekonominin canlanmasını, yörenin iş göçü almasını da sağlamıştır. Bu
bağlamda Bafra’ya ayrı bir önem de atfedilmektedir.
Devlet, sınırları dahilindeki bölgelerde uyguladığı sistem gereği ağır iş-
lerde çalıştırdığı ya da önemli görevlerde bulundurduğu halktan vergi almazdı.
Nitekim kereste ve kendir tedarikini gerçekleştiren Bafra halkı da devlete yap-
mış oldukları hizmetler gereği vergi muafiyetine tabi idiler.
Bafra ve çevresindeki bu faaliyetler, Osmanlı’da çok uzun yıllar canlılığını
korumuş ve bölge ekonomisine de katkı sağlamıştır.

46 BOA., AE. Abdülhamid I (SABH. I.) 182/12138, 9 Şaban 1197 / 10 Ağustos 1780.

301
FİLİZ YILDIRIM

KAYNAKLAR
1. Arşiv Kaynakları
1.1. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı (Osmanlı Arşivi) (BOA)
a. Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Sicillatı Mühimme Defterleri (A. DVNSMHM. d.)
No: 5, 10, 12, 14, 23, 103, 115.
b. Maliyeden Müdevver Defterleri (MAD. d.)
No: 268.
c. Topkapı Sarayı Müze Arşivi Evrakları (TS. MA. e.)
Dosya No/Gömlek No: 880/20.
d. Cevdet Tasnifi (C.)
da. Bahriye (BH.)
Dosya No/Gömlek No: 83/3998, 142/6826, 187/8785.
db. Askeriye (AS.)
Dosya No/Gömlek No: 557/23387, 722/30278.
e. Ali Emiri Tasnifi (AE.)
ea. Abdülhamid I (SABH. I.)
Dosya No/Gömlek No: 182/12138
eb- Süleyman II (SSÜL. II.)
Dosya No/Gömlek No: 2/189.
ec- Mahmud I (SMHD. I.)
Dosya No/Gömlek No: 152/11401.
ed- Mustafa III (SMST. III.)
Dosya No/Gömlek No: 59/4350, 116/8818, 186/14647.
f. İbnü’l-Emin Tasnifi (İE.)
fa. Bahriye (BH.)
Dosya No/Gömlek No: 2/174.
2. Kaynak, Araştırma ve İnceleme Eserler
Ágoston, Gábor; “Avrupa’da Osmanlı Savaşları”, Osmanlı’da Savaş ve Serhad, (Çeviren ve
Hazırlayan: Kahraman Şakul), Timaş Yayınları, İstanbul 2013, s. 79-110.
Bostan, İdris; “İnebahtı Deniz Savaşı”, DİA, C 22, İstanbul 2000, s. 287-289.
Evliyâ Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Bursa- Bolu- Trabzon-
Erzurum- Azerbaycan- Kafkasya- Kırım- Girit, C 2/1, (Haz.: Yücel Dağlı, Seyit Ali
Kahraman), İstanbul 2008.
Evliyâ Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, C 1/2, (Haz.:
Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman), İstanbul 2008.
Kallek, Cengiz; “Kantar”, DİA, C 24, İstanbul 2001, s. 317-320.
Öz, Mehmet; Canik Sancağı Avârız Defterleri (1642), Türk Tarih Kurumu, Ankara 2008.
Öz, Mehmet; XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999.
Pakalın, Mehmet Zeki; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C II, İstanbul 2004.

302
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ

Sak, İzzet- Cemal Çetin; “XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Menziller ve
Fonksiyonları: Akşehir Menzilleri Örneği”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştır-
maları Dergisi, S. 16, 2004, s. 179-221.
Taşkın, Ünal; Osmanlı Devleti’nde Kullanılan Ölçü ve Tartı Birimleri, Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Elazığ 2005.
Taştemir, Mehmet; “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi ve Kullanım Alanları
(XV. Yüzyıl Sonu XVII. Yüzyıl İlk Yarısı)”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 8,
İstanbul 2003, s. 1-24.
Ünal, Mehmet Ali; Osmanlı Devrinde Sinop, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014.
Ünal, Mehmet Ali; Osmanlı Tarih Sözlüğü, Paradigma Yayınları İstanbul, 2011
Yıldırım, Filiz; Nazlı Tuna’nın İnce Donanması (18. Yüzyıl), Hiperyayın, İstanbul 2019.
Zaloğlu, Mustafa; Gemici Dili, Türk Deniz Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı Yayınları, İstan-
bul 1988.

303
1950'li Yıllar Bafra Cumuriyet Meydanı

305
“KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU
YIKARSIN”: HABSBURG İMGESİNDE KIZILIRMAK VE
BAFRA (19. YÜZYIL)

Arş. Gör. Dr. Çiğdem DUMANLI1

Giriş
Kızılırmak, dönem literatüründe birkaç farklı antik hikâyede yer almıştır.
Bunlardan bir tanesi, MÖ 585 yılında Medler ve Lidyalılar arasında
meydana gelen Halys Nehri Muharebesidir. Bu muharebenin bir özelliği,
muharebenin gerçekleştiği gün bir güneş tutulmasının meydana gelmiş
olmasıdır. Bu güneş tutulmasının, 19. yüzyıl Avusturya gazetelerinde çokça ele
alındığı ve Tarih ile Astronomi ilimleri arasındaki bağlantıya dikkat çekildiği
anlaşılmaktadır. Söz konusu güneş tutulması ile daha sonraki zamanlarda,
tarihî vakalar hem gerçekleştikleri yerin tam konumu hem de gerçekleştikleri
günün tespiti açısından faydalı olmuştur. Keza Halys Nehri Muharebesi evvelce
MÖ 30 Eylül 610 tarihinde gerçekleşti diye bilinirken, güneş tutulması ile tam
günü tespit edilebilmiş, MÖ 28 Mayıs 585 tarihi belirlennmiştir.2
Yine MÖ 333 yılında Makedon Kral Büyük İskender ile Pers Kralı III.
Darius, İssos Ovasında, Hatay’ın Dörtyol/Deliçay kenarında bir muharebe
gerçekleştirmiş ve muharebeyi Makedon Kralı kazanmıştır. Aktarıldığına göre
III. Darius, aile üyelerinin serbest bırakılması karşılığında, Büyük İskender’e
kızını vermeyi teklif etmiş, ek olarak da Kızılırmak’a kadar İç Anadolu’yu çeyiz

1 Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, cigdemdumanli


@hacettepe.edu.tr. ORCID: 0000-0002-7872-4821.
2 Bu gazetede tarih MÖ 28 Mayıs 584 olarak geçiyor. Bkz. Weser-Ztg.’dan alıntı, “Die totale Son-

nenfinsternis am 18. Juli”, Die Presse, 13. Juli 1860 (Jg. 13/ Nr. 179), s. 1 vd. Bundan 26 yıl sonra
Neue Freie Presse adlı gazete aynı meseleye dikkat çekmiş ve Tarih ile Astronomi alanları arasın-
daki ilişkiyi vurgulamıştır. Bkz. “Geschichte und Astronomie”, Neue Freie Presse (Abendblatt), 26.
November 1886 (Nr. 7992), s. 4. Kızılırmak’taki muharebenin bir güneş tutulması gününde mey-
dana geldiğine dair: Ludwig Karell, “Sonnenfinsternis”, Wiener Zeitung, 19. Jänner 1898 (Nr. 14),
s. 2 vd.

307
ÇİĞDEM DUMANLI

olarak sunmuştur. Aktarıldığına göre Büyük İskender bu teklifi kabul


etmemiştir.3
Kızılırmak’ın, bu iki antik hikâye dışında, esas itibariyle bilhassa MÖ 547
yılında gerçekleşen Pteria Muharebesi kapsamında değerlendirildiği
anlaşılmaktadır. Bu muharebede Lidya Kralı Kroisos, Pers Kralı II. Kiros’a savaş
ilan etmeden önce Delfi Kâhinine muharebenin sonucunu sormuştur. Delfi
Kâhini soruyu, “Kroisos Kızılırmak’ı aşarsa, bir imparatorluğu yıkacaktır”
diyerek cevaplamıştır. Bu cevabı savaşın kendisi lehine sonuçlanacağına
yönelik yanlış yorumlayan Kroisos, Kızılırmak’ı aştıktan sonra kendi
imparatorluğunun yıkılmasına sebebiyet vermiştir. Lidya Kralının cevaptan
anladığı ile gerçekleşen arasındaki bu tezat durumun deyimleştiği ve kişilerin
hareketleri ile kendi zararlarına çalışacaklarına yönelik bir değerlendirmeye
yol açtığı anlaşılmaktadır.
Söz konusu ifadenin 19. yüzyılın Avusturya gazetelerinde, hem iç hem de
dış siyasete yönelik kullanıldığı örnekleri bulmak mümkündür.
1. Avusturya İç ve Dış Siyasetinde “Halys’i Aşmak”
İç siyasete yönelik bir örneği, 1869 yılında, Papa IX. Pius döneminde
Roma’da gerçekleşen I. Vatikan Konsili teşkil etmektedir. Söz konusu Konsilin
gündemi, dönem itibariyle Hristiyanlık âleminde giderek yükselen rasyonalizm
ve liberalizm gibi fikir akımlarına karşı alınacak tedbirlerdi.4 Buna muhalefet
eden çevreler, toplanacak olan Ekümenik Konsil’in siyasî anlayışını,
ultramontanizmini ve Cizvitlerin bu yöndeki çabalarını eleştirmiş, bir dönem
gazetesi de, Halys’i aşmak örneğini vermiştir. Gazete,“Cizvitler, düşüncesiz
provokasyonları sebebiyle, kendi doğum yatakları olan karanlık ve kölelik
imparatorluğunu parçalayacak olsalar da, bağımsızlık ve eğitim
imparatorluğunu yıkamayacaklardır […]” demiştir.5
Bir diğer örneği, Avusturya-Macaristan’ın batı toprakları olan
Cisleytanya’da, Bohemya’da, Adolf von Auersperg kabinesinin eyalet meclisini
feshetmesi teşkil etmektedir. Söz konusu fesih karararına muhalif olan Das
Vaterland adlı gazete, Auersperg II kabinesinin, Bohemya Meclisini feshederek
Halys’i aştığını iddia etmiştir.6

3 “Alexander der Groβe als Wegweiser auf dem orientalischen Kriegsschauplatze II”, Das Vater-
land, 20. August 1881 (Jg. XXII/ Nr. 228), s. 1.
4 I. Vatikan Konsili hakkında ayrıntılı olarak bkz. Mahmut Aydın, “Vatikan Konsili”, Türkiye Diya-

net Vakfı İslam Ansiklopedisi, Yıl 2012, Cilt 42, s. 568-571.


5 “Wien, 10. November”, Die Presse, 11. November 1869 (Jg. 22/ Nr. 312), s. 1.
6 “Sein oder Nichtsein”, Das Vaterland, 24. März 1872 (Jg. XIII/ No. 82), s. 1.

308
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN

Keza yine, 1873 yılında Avusturya Temsilciler Meclisi seçimlerinin


yenilenmesi sürecinde de bu ifade kullanılmıştır. Bu süreçte Anayasa Partisi ile
federalist çevreler arasındaki tartışmanın bir konusunu, tarafsız ve geçici bir
kabine ile seçimlere gidilmesi gerektiği düşüncesi oluşturmuştur. Federalist
çevrelerin bu düşüncesi, Kayzer I. Franz Joseph’in seçimlerin hemen
yenilenmesine yönelik ilanı ile ortadan kalkmış ve Avusturya-Macaristan ile
bağlı topraklar arasındaki hukuk ve anayasal süreç bu şekilde askıya alınmadan
devam etmiştir. Buna rağmen muhalif çevrelerin endişeleri ortadan kalkmamış,
Das Vaterland adlı gazete, “[Alman Liberal] Anayasa Partisi bugün Halys’ini aştı,
fakat yıkılacak olan Fundamental Maddeler imparatorluğu mudur, bunu gelecek
gösterecektir.” demiştir.7
Halys’i aşmak konulu antik hikâye, yine aynı şekilde, Avusturya-İtalya
karşıtlığına yönelik de kullanılmıştır. 1874 yılında İtalya’nın doğal sınırlarına
yönelik bir talep gündeme gelmiş, bu ise Tuna Monarşisi sınırlarını tehdit
etmiştir. Bir Avusturya gazetesi, Tagliamento veya Eichenthal’den doğru
sınırları aşmak isteyen her İtalyan devlet adamının Kroisos gibi kendi
imparatorluğunu yıkacağını, Avusturya’nın ise bir karış toprak
kaybetmeyeceğini ifade etmiştir.8
Avusturya’nın dış siyasetine yönelik de örnekler vermek mümkündür.
Mesela, İtalyan bağımsızlık hareketi lideri Garibaldi, 26 Ekim 1860 tarihinde,
Sardinya Kralı II. Vittorio Emanuele’in hükümranlığını Güney İtalya için de
kabul etmiş, dönemin bir Avusturya gazetesi de bu kabulün öncesinde söz
konusu anlatımla bir değerlendirmede bulunmuştur. Gazete, Emanuele’in
Napoli’ye seferi ya iki Sicilya Krallığı’nın ya da Sardinya Krallığı’nın sonu olacak
demiştir.9
1870-1871 yıllarında gerçekleşen Fransa ile Prusya arasındaki savaşta,
Paris’i işgal etmiş ve beklemekte olan Prus ordusunun durumu da bu söz ile
anlatılmıştır. Mecazî anlamda, askerlerin çevresinde, “Sonu[nuzu] düşünün!”
diyen bir sesin yankılandığı, bunun ise Kroisus’a akıl veren Delfi Kâhininin sözü
kadar ikili bir mana taşıdığı belirtilmiştir.10
Fakat bunlar dışında, Halys’i aşmak deyiminin dış politik açıdan bilhassa
Prens Bismarck veya Osmanlı-Rus muharebelerine yönelik kullanıldığı
anlaşılmaktadır.

7 “Wien, 10. September”, Das Vaterland, 11. September 1873 (Jg. XIV/ Nr. 250), s. 1.
8 “Italienische Fanfarouaden”, Die Presse, 22. August 1874 (Jg. 27/ Nr. 229), s. 2.
9 “Pesth, 18. Okt.”, Reichenberger Zeitung, 21. Oktober 1860 (Nr. 30), s. 1.
10 “Vom Kriegsschauplatz”, Oesterreichisches Journal (Morgen-Ausgabe), 16. November 1870 (Jg.

I/ Nr. 102), s.b.

309
ÇİĞDEM DUMANLI

Örneğin, 1871’de Alman İmparatorluğu’nun inşası sonrasında Prens


Bismarck’ın protestan, liberal ve seküler politikaları, Katolik çevrelerce, bu
şekilde eleştirilmiştir. Bir Avusturya gazetesi, “Prens Bismarck Halys’i aşıyor.
Fakat, yıkılacak imparatorluğun Katolik kilise olmayacağınının garantisini, bize,
dünyanın sonuna kadar kendisiyle birlikte olacağını ifade eden Tanrı’nın sözü
veriyor” demiştir.11
Yine 1881 yılında gerçekleşen Reichstag seçimlerinde, Katolik Merkez
Partisi seçim zaferi kazanmış, bu durum Prens Bismarck açısından da önemli
bir kayıp ve politikalarının onanmaması anlamına gelmiştir. Dönem itibariyle
Prens Bismarck’ın ülkenin ileri gelenleri ile gerçekleştirdiği ziyafetler (siyasî
sofra kültürü) meşhurdur. Bir Avusturya gazetesi, seçimden sonra gerçekleşen
ziyafete değinmiş ve Prens Bismarck’ın seçim sonrası yeni Reichstag hakkında
ne düşündüğü, onu nasıl karşılayacağı konusunun, Halys kehâneti gibi açıkta
kaldığını ifade etmiştir.12 Deyimin Prens Bismarck’a yönelik kullanıldığı
örnekler, farklı bağlamlarda 188813 ve 189114 yıllarından da mevcuttur.
Bismarck dışında, 1883 yılında, Kayzer I. Wilhelm’in oğlu III. Friedrich’in
Roma’yı ziyareti de bu bağlamda ele alınmıştır. Dönemin Şansölyelik makamı
(Reichskanzlei), ziyareti ikincil önemde bir ziyaret olarak değerlendirmiş, bu
sebeple de bir gazete, Kroisus kendisini Delfi Kâhininin kehânetinden sonra
nasıl hissediyorsa, Papa XIII. Leo’nun da kendisini öyle hissediyor olması
gerektiği yorumunda bulunmuştur.15 Bu bildiride verilecek son bir örneği,
Alman Kayzeri’nin 1888 yılında gerçekleştirdiği Rusya ziyareti teşkil
etmektedir.
1888 yılında, henüz yeni tahta çıkmış Kayzer II. Wilhelm’in Rusya ziyareti
esnasında da bu anlatıma atıfta bulunulmuş, Alman Kayzeri’nin gerçekleştirdiği
bu ziyaret ile, iki imparatorluk arasında bir düşmanlık söz konusu olduğunda,
Almanya’nın Halys’i aşacak, yani düşmanlığı besleyecek ülke olmayacağını
göstermek istediği yorumu yapılmıştır.16

11 “Fürst Bismarck und das Recht”, Das Vaterland, 14. Februar 1872 (Jg. XIII/ Nr. 43), s. 1.
12 “Bismarck’s Tischgespäche”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 26. November 1881 (Nr. 6196),
s. 1.
13 “Prag, 25. Jäner”, Prager Abendblatt, Beilage zur Prager Zeitung, 25. Jäner 1888 (Nr. 20), s.b.
14 “Ausland”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 24. April 1891 (Nr. 9576), s. 4 vd.
15 “Wien, 14. December”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 15. December 1883 (6933), s. 1.
16 “Politische Uebersicht”, Neue Freie Presse (Abendblatt), 16. Juli 1888 (Nr. 8582), s. 1.

310
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN

1.1. Osmanlı Devleti’nin İç ve Dış Siyasetine Yönelik “Halys’i Aşmak”


Halys’i, yani Kızılırmak’ı aşmak deyiminin Osmanlı’ya yönelik de
kullanıldığı anlaşılmaktadır. Örneğin, 1853-1856 yılları arasında gerçekleşen
Kırım Harbi’nde Ömer Paşa’nın Prut Nehri’ni aşıp Besarabya’ya gireceğine
yönelik bir iddia ortaya atılmış, bir Avusturya gazetesi bu iddiayı sonradan
değerlendirmiştir. Gazete, çeşitli askerî ve teknik imkansızlıkları öne sürerek,
Ömer Paşa, Prut Nehri’nin kendi Halys’i olacağını biliyordu demiştir.17 Ömer
Paşa’nın Prut Nehri’ni aşmak konusundaki tedirgin düşüncelerine yönelik aynı
değerlendirmeyi, iki yıl sonra farklı bir Avusturya gazetesinde daha bulmak
mümkündür.18
93 Harbi, bu anlatımın Osmanlı’ya yönelik kullanıldığı bir diğer örnektir.
Söz konusu harbin başında, Rusya ile Osmanlı arasındaki durumları açıklamaya
yönelik birkaç defa Halys hikâyesi kullanılmış ve Rusya’nın Prut Nehri’ni aşarak
bir imparatorluğu yıkacağı ve fakat bunun kendi imparatorluğu olacağı iddia
edilmiştir. Örneğin Illustrirtes Wiener Extrablatt adlı gazete hem Şubat 1877’de
hem de Nisan 1877’de bu değerlendirmeyi yapmıştır. Gazete, şubat baskısında,
Prut önünde duran Çar Alexandr’ın “hasta adam” Osmanlı’yı kolayca
yıkabileceği bir imparatorluk olarak gördüğünü ve fakat bunun böyle
olmadığını ifade etmiştir.19 Nisan baskısında ise, Rusya’nın, barış için çaba
gösteren tek taraf olduğu konusunda Avrupa’yı kandıramayacağını,
Osmanlı’nın da savaş istediğine yönelik tüm sorumluluğu üzerinden atmak için
protokole karşı durmadığını ve fakat bunun düzenlenmesini istediğine dikkat
çekmiştir. Buna rağmen Rusya’nın Prut Nehri’ni aşmak konusunda ısrarcı
olduğunu belirten gazete, Prut ile Kızılırmak arasında bir bağlantı kurmuş ve
Rusya’nın Prut Nehri’ni aşarak, Halys’i aşacağına şu sözlerle atıf yapmıştır: “[…]
yalnız herhalde Petersburg’da barış maskesini artık taşımak gerekmediği
düşüncesi hakim ve tüm iyi barış ruhlarının aksine, Halys’i, yani Prut’u aşmaya
cesaret ediyorlar. Bu geçiş, ayı’nın yok olmasına sebep olsun ki, dünyanın o
parçası da nihayetinde bir defa olsun çokça arzuladığı sükunete sevinebilsin!”20
93 Harbi’nde, Rus İmparatorluğu’nun Osmanlı’ya savaş ilanından sonra
Rusya’nın İstanbul Sefiri General Ignatiyev’in Viyana’ya gerçekleştireceği kısa

17 “Rückblicke auf den Feldzug in Asien und die türkische Armee”, Militärische Zeitung, 29. März
1856 (Jg. IX/ Nr. 25), s. 194.
18 “Omer Pascha’s Tatarenbotschaft am 28. September 1854”, Temesvarer Zeitung, 7. Juli 1858 (Jg.

VII/ Nr. 152), s. 999.


19 “Am Pruth”, Illustrirtes Wiener Extrablatt, 27. Februar 1877 (Jg. 6/ Nr. 56), s. 2.
20 “Vom Tage”, Illustrirtes Wiener Extrablatt (Abend-Ausgabe), 11. April 1877 (Jg. 6/ Nr. 98), s. 1.

311
ÇİĞDEM DUMANLI

bir ziyaret esnasında da bir gazete bu anlatımı kullanmış ve “Doğu’nun


Mefisto’su” İgnatieff”in, “Türkiye’nin kötü ruhu” olarak anıldığını ve fakat
kolayca “kendi vatanının şansızlık meleği” olabileceğini ifade etmiştir.21 Söz
konusu 93 Harbi’nde Rus İmparatorluğu’nun savaş politikasına yönelik, Prut
Nehri’ne kıyasla Halys örneğinin getirildiği farklı eleştirileri, aynı yıl içerisinde
Linzer Volksblatt22 ve Neue Freie Presse23 adlı gazetelerde de bulmak
mümkündür.
Avusturya gazetelerinin bolca atıfta bulunduğu Halys kehâneti tersine
sonuçlanmış, Osmanlı 93 Harbi’nden yenilgi ile ayrılmış ve fakat gazeteler aynı
örneği kullanmaya devam etmiştir. Bir gazetede, Berlin Konferansı’nın hemen
öncesinde, Türkiye’nin çöküşünün Rus Çarlığı’nın otokrasisine de bir son
verdiği değerlendirmesi yapılmış, Çarlığın ya bir iç dönüşüm geçirme veyahutta
dışarıda savaşma ikilemi ile karşı karşıya olduğu vurgulanmıştır. 93 Harbi’nin
başında Rus ordularının ileri harekâtına değinen gazete,

“O vakit Kroisos zamanlarından bu yana yabancı bir ülkeye giren her


hırsızı kanlı istikâmetinde bir kader sözü gibi takip eden kehânet, kendi
lehine gerçekleşmiş, [Rusya] Halys’i aşmış ve bir imparatorluğu yıkmıştır.
Fakat şimdi kendisini Pythia kehânetinin ikincil anlamının gerçekleşme
ihtimali tehdit ediyor. Yine Halys’in önünde duruyor ve onu aşması çok
kolay bir şekilde kendi imparatorluğunu yer ile bir edebilir” demiştir. 24

Halys kehânetinin Berlin Konferansı bağlamında kullanıldığı bir diğer


örnek, Berlin Antlaşması sonrası Avusturya-Macaristan’ın Türkiye’ye yönelik
uyguladığı siyasetine yöneliktir. İlginç bir şekilde burada da yine Rusya tehdidi
ve Osmanlı Devleti sınırları söz konusu olmuştur. İlgili eğerlendirmede, 1878
Berlin Kongresi ile birlikte Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i ilhak hakkı
kazanması süreci irdelenmiş ve Avusturya-Macaristan’ın bunda ne gibi bir
amacı ve kazancı olacağı sorgulanmıştır. Buna göre Avusturya-Macaristan,
Bosna’dan doğru, Osmanlı’nın varlığını devam ettirme veye bitirme şansına
sahip olacak ve görüldüğü kadarıyla varlığını devam ettirmekten yana bir
tutum sergilemeyecekti. Bu süreçte Savaş Bakanı Kont Artur Maximilian von
Bylandt’ın bir konuşması, Mitrovitza’nın ötesine de geçme, yani Ege Denizi’ne
kadar ulaşma hayali olarak yorumlanmış, gazetede, bunun için çaba verilmesi

21 “Mephisto in Wien”, Morgen-Post, 4. Februar 1877 (Jg. 27/ Nr. 33), s.b.
22 “Politische Uebersicht”, Linzer Volksblatt, 17. Juni 1877 (Jg. IX/ Nr. 137), s.b.
23 “Wien, 6. Juni”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 7. Juni 1877 (Nr. 4590), s. 1.
24 “Wien, 26. April”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 27. April 1878 (Nr. 4908), s. 1.

312
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN

durumunda Rusya tehdidi ile de karşı karşıya kalınacağı ifade edilmiştir.


Haliyle, Avusturya halkı, Delfi Kâhininin kehânetindeki gibi ikili bir durum
içerisinde bulunuyordu ve Mitrovitza’nın aşılması durumunda kendi
imparatorluğunun yıkılması da söz konusu olabilecekti. 25
Savaşlar dışında, Halys anlatımının kullanıldığı bir diğer örneği, Coburg
Prensi I. Ferdinand’ın 1887 yılında, Bulgaristan Knezi olarak seçilmesi teşkil
edebilir. I. Ferdinand’ın, o vakit henüz Osmanlı hükümranlığında bulunan,
Bulgaristan Prensliği’nin Knezi olarak seçilmesi hakkında yapılan bir
değerlendirmede, Rus İmparatorluğu’nun bu seçim konusunda ne düşüneceği
irdelenmiş ve Avrupa barışını da tehdit eden Rusya’nın Halys’i aşan Kroisos’un
durumunda olduğu ifade edilmiştir. Buna göre ya kendi aleyhine de olmak
üzere Avrupa’ya zarar verecek veyahutta kendi lehine olmak üzere Avrupa’yı
güçlendirecekti.26
Osmanlı ile Rusya bağlamında Kızılırmak’ın adının geçtiği ve fakat
“Halys’i aşmak” deyiminin kullanılmadığı bir örneği 1888 yılından vermek
mümkündür. Das Vaterland adlı gazete, bir Alman gazetesinden İstanbul’un
önemine dair bir köşe haberini alıntılamış ve burada, Rusya’nın Anadolu
üzerindeki emperyal çıkarlarına değinmiştir. Buna göre o vakit Kars’ı zaten
elinde bulunduran Rusya, Erzurum’u da alabilirdi ve bu durumda Kızılırmak
platosuna da hakim bir konuma gelirdi. Keza, Kızılırmak platosuna sahip olmak,
“Anadolu’ya hakim olmak için her zaman belirleyiciydi.”27
Hâliyle, Kızılırmak, Pteria Muharebesi bağlamı dışında da dönem
kaynaklarında yer almıştır. Bu kaynaklarda çoğunlukla, genelde Kızılırmak’ın,
özelde Samsun ve Bafra’nın birlikte değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Buna
ilişkin bilgiler bildirinin ikinci kısmında ele alınacaktır.
2. Dönem Kaynaklarında Kızılırmak, Samsun ve Bafra Hakkındaki
Bilgiler
Bölge hakkında 19. yüzyıl Avusturya basınında yer alan ilk bilgiler olarak
değerlendirilebilecek bir çalışma, John Mcdonald Kinner’in “Journey Through
Asia Minor” adlı eseridir. Bu çalışmasında Kinneir, 1813-1814 yıllarında
gerçekleştirdiği seyahat vasıtasıyla Kızılırmak havzası hakkında ayrıntılı bir
anlatımda bulunmuş ve Bafra hakkında da şöyle demiştir: “Kızılırmak, belki de

25 “Österreichs Offensive”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 12. December 1878 (Nr. 5135), s. 1
vd.
26 “Wien, 13. Juli”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 14. Juli 1887 (Nr. 8218), s. 1 vd.
27 Münchener Allg. Ztg.’dan alıntı, “Die Bedeutung Constantinopels”, Das Vaterland, 31. Juli 1888

(Jg. XXIX, Nr. 211), s. 2 vd.

313
ÇİĞDEM DUMANLI

Anadolu’daki en iyi nehirdir; su kütlesi çok yoğundur ve burada yüz yard üstü
genişliğindedir. Kapadokya ve Galatya’yı aşarak Paflagonya’yı Pontus’tan ayırır
ve Bafra denilen bir yerde Kara Deniz’e ulaşır; denize dökülmeden birkaç mil evvel
suyundaki tuzluluk sebebiyle, Halys adını almıştır.”28
1818 yılında basılan bu kitap, 1820 yılında bir Avusturya gazetesinde29
değerlendirilmiştir. Avusturya basınının o tarihlerde genelde Anadolu, özelde
Kızılırmak hakkında bilgi edindiği bir diğer kaynak, Kâtip Çelebi’nin Cihannümâ
adlı eserdir. Bu eserde Bafra, Samsun ve Kızılırmak hakkında verilen coğrafî
bilgiler, özetlenerek değerlendirilmiş ve Jahrbücher der Literatur adlı derginin
1821 yılı sayısında yer almıştır.30 Aynı dergi, 1830 ve 1844 yıllarında da Bafra
hakkında bilgiler vermiştir. 1830 yılında Cihannümâ’ya atıf yaparak Sivas
Eyaleti sancakları arasında Canik Sancağını belirtmiş, Bafra’nın da Canik’e bağlı
bir hukukî birim olduğunu ifade etmiştir.31 1844 yılında verdiği bilgiler ise biraz
daha günceldir. Dergi, William J. Hamilton’un “Researches in Asia Minor” adlı
eserine atıf yaparak Bafra hakkında şu bilgileri vermiştir:

“Samsun şehri, eski Amisus’un harabelerinden yükselmiştir 32; burada


B[ay] H[amilton] Alman bir doktorun ağzından Kastamonu’nun 12 saat
mesafesinde, batı yönünde, Safranbolu diye bir şehrin bulunduğu haberini
almış […]. Aynı doktor, Samsun Valisi Osman Paşa hakkında, kendisinin
olağanüstü zengin olduğu [ve] yıllık olarak üç milyon piasteri […] kenara
koyduğu bilgisini doğrulamış!! Bafra şehrinde 1160 hâne mevcut,
bunlardan 1000 tanesi Türk, 100 Yunan, yaklaşık elli kadarı da Ermeni
[hânesiymiş]. Bölgede ince yün üretilmemesi, B[ay] H[amilton] için
Bafra’yı ne Pteria ne de Gadilonitis olarak görmemek için yeterli bir
gerekçeymiş.”33

28 John Macdonald Kinneir, Journey Through Asia Minor, Armenia and Koordistan, in the jears 1813

and 1814, John Murray, Albemarle-Street, London 1818, s. 295 vd.


29 “Journey through Asia minor, Armenia and Koordistan”, Geist der Zeit, Erster Band: Jänner, Feb-

ruar, März, W. v. Tielke (Red.), Im Verlage bey I. G. Heubner, Wien 1820, s. 462-470.
30 Bkz. “Über die Geographie der asiatischen Türkey”, Jahrbücher der Literatur, 14. Band, 1821,

Carl Gerold, Wien 1821, s. 43, 45.


31 “Reisen ins osmanische Reich”, Jahrbücher der Literatur, 49. Band, Carl Gerold, Wien 1830, s.

65 vd.
32 Burada Amisus’un harabelerinden yükseldi dense de, literatürde mevcut olan, “Müslüman

Samsun” ile “Amisus” arasındaki yerleşim tarihi için detaylı olarak bkz. İbrahim Tellioğlu, “Sam-
sun’a Türk Yerleşiminin Tarihî Gelişimi”, Turkish Studies, Volume 9/4 Spring 2014, s. 1107-1117.
33 Amisus, Pteria veya Gadilonitis bölgede antik kent isimleridir. Bkz. “Kleinasien”, Jahrbücher der

Literatur, 105. Band, Carl Gerold, Wien 1844, s. 24.

314
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN

Derginin aynı makalesinde, o tarihte Amasya ile Bafra’da bulunan Yunan


okullarının, Anadolu’nun söz konusu bölgesinde mevcut olan tek Yunan okulları
olduğu da ifade edilmiştir.34
Avusturya gazetelerinin Kızılırmak ve civarından bilgi aldığı ve
sütunlarına taşıdığı bir diğer yabancı isim, İngiltere’nin Trabzon Konsolosu
Gifford Palgrave’dir. Neue Freie Presse adlı gazete, Palgrave’nin 1 Temmuz
1870’de Trabzon’dan yola çıkarak Kuzey’de Kara Deniz, Batı’da Kızılırmak’ın
bulunduğu bölgede gerçekleştirdiği seyahat hakkındaki bilgileri derleyip
okurlarına sunmuştur. 35
Sadece yabancı gezginler değil, istisnaî de olsa Avusturya’nın kendi
seyyahları da bölgede incelemelerde bulunmuşlardır. Örneğin, Osmanlı
toprakları hakkında çok sayıda çalışması bulunan, Avusturyalı Subay Amand
von Schweiger-Lerchenfeld, “Unter dem Halbmonde” (Hilal’in Altında) adlı bir
eserinde, Osmanlı’nın Balkanlarda bulunan toprakları dışında, İç Anadolu
hakkında da detaylı bilgiler vermiş ve bu esnada genel olarak Kızılırmak
havzasına da değinmiştir. Eserinde verdiği bilgiler arasında yer alan,
1874/1875 kış aylarının bu bölgede çok çetin geçtiğine yönelik ifadeleri
ilginçtir, zira karakış ve buna bağlı olarak kıtlık ve ölüm, dönemin Avusturya
gazetelerinde de yer almıştır. Schweiger-Lerchenfeld bu süreci şöyle
aktarmıştır:

“Osmanlıların asıl kök topraklarıdır. […] 1874 kışı ülkeyi, uzakta ve


yakında dört ila altı fit yüksekliğine sahip bir kar tabakasıyla örtmüştü.
Fakir köyler tamamen gömülmüştü, her türlü iletişim durmuştu ve
hayvanlar, kış yemi mevcut olmadığı için, açlıktan yüzler ve binler halinde
ölmüşlerdi. Bu korkunç darbe, bilhassa Sakarya [Nehri]’nın üst
bölgelerine isabet etmişti ki, çok geçmeden her köy, ahalisinin yarı
sayısına veya daha aşağılara düşmüştü.”36

Anlaşılan kara kıştan evvel bölgede bir kıtlık da yaşanmıştır, zira


Nordböhmisches Volksblatt adlı gazete, 4 Eylül 1874 tarihinde henüz daha,
Kızılırmak’ın her iki tarafında, kıtlığa bağlı çok sayıda ölüm haberini
sütunlarına taşımıştır. Açlık ve buna bağlı epidemiler yüzünden 150 bin insanın

34 Bkz. “Kleinasien”, agd., s. 20.


35 Friedrich v. Hellwald, “Aus dem östlichen Kleinasien”, Neue Freie Presse (Abendblatt), 4. De-
cember 1873 (Nr. 3333), s. 4.
36 Amand von Schweiger-Lerchenfeld, Unter dem Halbmonde, Hermann Costenoble, Jena 1876, s.

153 vd., 158 vd.

315
ÇİĞDEM DUMANLI

öldüğüne yönelik bir tahmin gazetede yer almıştır.37 Bu felaket 1875 yılında da
devam etmiş, Laibacher Tagblatt adlı bir diğer gazete, meydana gelen kıtlığı iki
günlük bir dizi-yazı halinde uzunca aktarmıştır. Farnworth adlı bir görgü
şahidinin çok dramatik bilgiler verdiği bu anlatımda, Ankara da dahil olmak
üzere Kızılırmak’ın sağ ve sol kanatlarındaki kıtlık, Yuva gibi bazı köylerin de
adları verilmek suretiyle, ölüm ve kayıp sayılarıyla dile getirilmiştir.38
Genel olarak Kızılırmak havzasında yaşanan felaket dışında, V.
Schweiger-Lerchenfeld, farklı kaynaklardan faydalanarak Osmanlı topraklarını
gösteren bir kültür haritası da çizmiş,39 söz konusu haritanın nasıl okunması
gerektiğine yönelik bir değerlendirmeyi de uzun bir makalede kaleme almıştır.
Haritaya yönelik açıklamasında Schweiger-Lerchenfeld, özelde Bafra hakkında
da şu bilgileri vermiştir: “Bafra’nın geniş düzlüğü […] orman grupları ile örtülü
alçak dağlarla sarılmıştır: mersin çalısı, defne çeşitleri, şimşir ağacı, kermes
meşesi, ceviz ağaçları; Ovanın kendisi, mısır, kenevir ve keten ile örülmüş. Dağ
yüksekliklerindeki kanyonlardan dereler akıyor, kavak, Avrupa kayını, karaağaç
ve yabanî asmalar yetişiyor.”40
Bafra, sadece Kızılırmak havzası ile ilişkilendirilmemiş, dönem
gazetelerinde farklı bağlamlarda da söz konusu edilmiştir. Örneğin, çalışmanın
ilk bölümünde yer alan Kırım Harbi esnasında, harp ile ilişkili olarak Bafra da
gündeme gelmiştir. Bu harp esnasında, Doğu Anadolu’da da askerî önlemler
alınmış ve bu bağlamda Başıbozuk askerlere ihtiyaç duyulmuştur.41 Bir
Avusturya gazetesi, harbe katılan Lazistan başıbozuk lideri Hamid Bey veya
onun dostu Hasan Bey Batunlu gibi, Bafra eski derebeyi ve Canik
başıbozuklarının lideri Hacı Ahmed Bey hakkında da bilgiler vermiştir. Örneğin,
Haziran-Temmuz 1854 tarihlerinde Ruslarla Osmanlı ordusu arasında
meydana gelen bir çarpışmada, başıbozuklarla birlikte düzenli ordunun da

37 “Die Hungersnoth in Kleinasien”, Nordböhmisches Volksblatt, 4. September 1874 (Jg. 2/ Nr. 36),
s. 204.
38 “Die Hungersnoth in Kleinasien”, Laibacher Tagblatt, 26. Februar 1875 (Jg. 8/ Nr. 46), s.b.; “Die

Hungersnoth in Kleinasien”, Laibacher Tagblatt, 27. Februar 1875 (Jg. 8/ Nr. 47), s.b.
39 Harita bu bildiriye eklenmiştir. Bkz. Ek. 1.
40 A. von Schweiger-Lerchenfeld, “Erläuterungen zu der Culturkarte von Klein-Asien”, Mitheilun-

gen der kaiserlich-königlichen Geographischen Gesellschaft, XXI. Band (der neuen Folge XI), L.C.
Zamarski, Wien 1878, s. 263.
41 Avusturya Gazetelerinde sıkça atıf yapılan Bafra derebeyi ve Canik başıbozuklarının lideri Ah-

med Bey hakkında bir malumatı barındırmasa da, şu makalede harp esnasında Doğu Anadolu’da
faydalanılan başıbozuk birlikler hakkında genel bir bilgi verilmiştir. Bkz. Hasan Şahin, “Kırım
Harbi’nde (1853-1856) Doğu Anadolu Cephesi’nde Cereyan Eden Muharebelerde Başı-Bozuk Bir-
likleri”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi (49/2013), s. 343-358.

316
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN

dağıldığı, Ahmed Bey’in bunları bir arada tutmak için çok büyük çaba verdiği ve
bu esnada yaralandığı bir dönem gazetesine yansımıştır.42 Yine harbin devam
ettiği bir süreçte, 1855 yılında, Erzurum ve Kars’taki hareketliliklerden haber
veren bir diğer dönem gazetesi, Erzurum’da bulunan Osmanlı ordusunun
yaklaşık 2000 askerden oluştuğunu, bunun Erzurum’u Rus’a karşı müdaafa
etmek için yeterli olmadığını dile getirmiş ve yine Hacı Ahmed Bey’in çabalarına
değinmiştir. Buna göre Hacı Ahmed Bey, 3500 başıbozukla Batum’dan desteğe
yola çıkmıştır ve fakat bu sayı da yaklaşık 40 bin askerden oluşan Rus işgal
ordusuna direnecek güce sahip değildir.43
Görüldüğü üzere, Kızılırmak hem kendi içinde hem de Bafra merkezinde
dönem gazetelerinde ve literatüründe ele alınmıştır. Çalışmanın bundan
sonraki kısmında Samsun ve Bafra’ya yönelik daha ziyade ticarî haberleri
barındıran bilgiler değerlendirilecektir.
2.1. Samsun ve Bafra’ya Yönelik Tütün Ticareti Konulu Haberler
Samsun ve Bafra’nın 19. yüzyılda Osmanlı Devleti ile ticarî ilişkiler
kapsamında daha ziyade tütün ticareti ile ilişkili olarak gündeme geldiği
anlaşılmaktadır. 1845 yılında yayınlanan ve Samsun’dan, bölgenin ürünlerini
tanıtmak amacıyla aktarıldığı anlaşılan bir haberde şöyle denilmiştir:

“Bölgemizin en önemli ürünleri buğday ve tütündür. Tarımın daha fazla


teşvik edilmesi durumunda birincisi çok iyi yetişecektir ve Kırım’da
bulunan en iyi cinslerle bir kıyas yapılmasından çekinmeyecektir. Kilo ile
ölçülmektedir (1 kilo = 4 İstanbul kilosu); ticaret ürünleri 80, prima ürün
[ilk hasat?] 86-90 Okkadır. Şu anki fiyatı kilo başı 40-46 P[iyaster]dir.
Hasat zamanı, çok fazla talep olmadığında, 28-30 P[iyaster] arasında
bulunabilmektedir; fakat ambarların yokluğu spekülasyon üzerine satışı
engellemektedir. Tütünümüz iyi bir kaliteye sahiptir ve çok sevilmektedir;
yoğun bir şekilde, genelde İstanbul’a olmak üzere, buharlı gemilerle
gönderilmektedir. Şu anki fiyatı, bir batman olmak üzere 18-24
P[iyaster]dir. (1 Batman = 6 İstanbul Okkası). Bafra, buradan 12 saat
uzaklıkta bir yer, Samsun’dan üç kat daha fazla tütün üretmektedir, fakat
o daha sert, daha az kaliteye sahip ve bir batman olmak üzere 15-22
P[iyaster] tutarındadır. Bölgemizde az miktarda da olsa keten tohumu da
üretilmektedir, 1500 İstanbul kilosu olan bir partiye, [ki] şu an mevcut
olan tek partiye, sahibi kilo başı 16 P[iyaster] talep etmektedir. [sic]” 44

42 “Türkei”, Österreichisch-kaiserliche Wiener Zeitung (Abendblatt), 25. Juli 1854 (Nr. 176), s. 668
vd.
43 “Nachrichten vom Kriegsschauplatze”, Siebenbürger Bote, 27. Juli 1855 (Nr. 147), s. 587 vd.
44 “Samsum” [sic], Journal der Österreichischen Lloyd, 20. April 1845 (Jg. X/ Nr. 47), s.b.

317
ÇİĞDEM DUMANLI

Bafra tütününün, kalitesi açısından, Osmanlı topraklarında üretilen diğer


tütünlerle de kıyaslandığı anlaşılmaktadır. Örneğin, Leipziger Zeitung adlı
Alman gazetesi, 1851 yılında, Teselya’da üretilen tütünün, Bafra’da üretilen
tütünden daha üstün ve fiyat açısından da daha uygun olarak görüldüğünü ifade
etmiş, söz konusu tütünün Avusturya’ya ihracatı durumunda Triyeste’ye kadar
okkasının, tüm yan giderlerle birlikte, 5 piyaster tutacağını ifade etmiştir.45
Osmanlı Devleti’nin Avrupalı devletlerle yaptığı çeşitli antlaşmalara bağlı
olarak ihracatta uyulacak kurallara ilişkin de bazı düzenlemelere gidilmiş ve bu
düzenlemeler Samsun ve Bafra tütünleri için de söz konusu olmuştur. Örneğin,
ürün üzerinde meydana gelecek manipülasyon ve kurutma işlemleri sebebiyle
atık yüzdesi, Samsun ve Sinop tütünü için % 5¼, Bafra tütünü için ise % 3¼
olarak belirlenmiş ve bu da 1863 yılında bir dönem gazetesinde yer almıştır.46
Yine 1866 yılında, Avusturya’nın Pontus bölgesi ile ticaretini ele alan bir
makalede, Samsun ve Bafra tütününe de değinilmiş ve ayrıntılı bilgiler
verilmiştir. Söz konusu bilgilerden, Samsun ve Canik’de elde edilen tütünün,
dönem itibariyle bölgenin esaslı bir ticaret ürününü oluşturduğunu, Samsun
tütününün en iyi tütünler arasında yer aldığını ve Makedon tütününden daha
sert bir tütün çeşidini teşkil ettiğini okumak mümkündür. Tütünün fiyatını
belirleyen kalitesi, fiyatı ise o dönemde Avusturya para birimine göre, okka başı
30 kreuzer ile 3 florin arasındadır. Hasılatın iyi olduğu yıllarda 100 bin
kentnaldan 60 bin kentnal yurt dışına ihraç edilmektedir ve fakat 1863 yılında
meydana gelen kuraklık sebebiyle miktarı % 20 oranında düşmüştür. Rusya’nın
son dönemde bu tütüne çokça ilgi duyduğunu da dile getiren Dorn,
makalesinde, Petersburg’a ulaşan Samsun ve Bafra tütünü hakkında da detaylı
rapor vermiştir. Buna göre 1863 yılında bir İngiliz buharlısı ile St. Petersburg’a
ulaşan tütün miktarı 1800 top, bir Belçika buharlısı ile ulaşan tütün miktarı
2175 top, bir İngiliz yelkenlisi ile aynı şehire ulaşan tütün miktarı 1800 top,
Avusturya Lloyd gemileri ile Triyeste üzerinden ulaşan tütün miktarı 1364 top
ve son olarak Rus buharlı gemileri ile Londra üzerinden Petersburg’a ulaşan
tütün miktarı ise 650 toptur. Genel olarak 1862 yılında Samsun limanından
toplamda 35,810 ve 1863 yılında 31,861 top tütün ihracatı yapılmıştır.47

45 Leipziger Zeitung, bu çalışmada istisnaî olarak, bir Avusturya gazetesi değildir ve fakat Avus-
turya’ya ve Avusturya üzerinden diğer yabancı memleketlere tütün ihracatları arasında bahse-
dildiği için bildiriye ekleme gereği duyulmuştur. Bkz. “Handel und Industrie”, Leipziger Zeitung,
14. Februar 1851 (Nr. 45), s. 859.
46 “Zollamtliche Erlässe der türkischen Regierung”, Wiener Zeitung, 5. November 1863 (Nr. 255),

s. 1296 vd.
47 Dorn çalışmasında Samsun’da buğday, mısır ve yün ticareti hakkında da bilgi vermiştir. Bkz.

Alexander Dorn, “Oesterreich und der pontische Handel”, Oesterreichische Revue (Jg. 4/ Heft 9/
Sept.), Carl Gerold’s Sohn, Wien 1866, s. 86.

318
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN

Anlaşıldığı kadarıyla tütüne yurtdışında mevcut olan ilgi, üretim


miktarında da bir artışa sebebiyet vermiştir. 1876 yılında, Österreichische
Monatsschrift für den Orient adlı dergide yer alan bir makalede verilen
bilgilerde, o tarihlerde Trabzon Vilayeti genelinde 4,300,000 okka tütün
üretildiği, bunların ortalama fiyatının okka başı 26 piyaster olduğu ifade
edilmiştir. Tabloya göre bu oran, aynı süreçte Arnavutluk ile Bulgaristan’da
üretilen tütünün toplamından daha fazladır. Yine Halep, Suriye ve Filistin’de
üretilen tütün miktarının toplamından fazladır. Keza Anadolu topraklarında da,
Mudanya, Bursa, İzmir, Manisa, Aydın, Antalya ve Tarsus ile yine Osmanlı
topraklarına ait bazı ada ve yerlerde üretilen tütün miktarının toplamını da
aşmaktadır. Sadece Makedonya’da üretilen tütün, 4,500,000 okka ile Trabzon
vilayetinde üretilen tütünü geçmektedir ki, bu viyalette üretilen tütüne o vakit,
Samsun ve Bafra tütünü de dahildir.48
1878 yılında Viyana’da 500 gr. Samsun ve Bafra tütünleri Avusturya para
birimine göre 2 florin 60 kreuzerden satılmıştır.49 1882 yılında Avusturya-
Macaristan hükümeti tütüne yönelik yeni bir tarife belirlemiş, bununla bazı
ürünlerde stokların tüketilmesine de karar vermiştir. Buna göre 1 kartonda 50
adet bulunan Bafra sigarasının stok eritme sürecinde satıcı, 100 adeti için, 1
florin 34 kreuzer’den aldığı sigarayı, tüketiciye, 1 Fl. 50 Kr.’e satacaktı.50

Sonuç
Kızılırmak’ın 19. Yüzyıl Avusturya kaynaklarında daha ziyade antik
hikâyeler bağlamında ve bilhassa Pteria Muharebesi kapsamında söz konusu
edildiği anlaşılmaktadır. Bu muharebe esnasında Kroisos’un Delfi Kâhininin
sözünü yanlış anlayıp, Kızılırmak’ı aşması “Halys’i aşmak” olarak deyimleşmiş
ve siyasî ve askerî birçok meselede örneği verilmiştir. İç siyasete yönelik daha
ziyade muhalefet sözü olarak kullanılsa da, dış siyasette Prens Bismarck ve
Osmanlı ile Rusya arasındaki münasebetlere yönelik kullanılması dikkat
çekicidir. Burada Rusya’nın Prut Nehri’ni aşması, Kızılırmak’ı aşıp kendi
imparatorluğunu yıkması olarak Avrupa’dan doğru gelen ve daha ziyade
tehditkar nitelikte bir söz olarak ön plana çıkmaktadır. Yine Kırım Savaşı
sonrasında yapılan değerlendirmelerde, Ömer Paşa’nın Prut Nehri’ni aşarak
kendi imparatorluğuna, yani Osmanlı’ya zarar vereceğini bildiğine yönelik

48 “Die Tabakproduction des Osmanischen Reiches”, Oesterreichische Monatsschrift für den Orient,

15. Januar 1876 (Nr. 1), s. 9 vd.


49 “Tabak- und Cigarren-Specialitäten”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 6. November 1878 (Nr.

5099), s. 12.
50 “Allgemeiner Verschleiβtarif”, Amtsblatt zur Wiener Zeitung, 1. Juli 1882 (Nr. 149), s. 1 vd.

319
ÇİĞDEM DUMANLI

yorum tekrarlanmış ve bu açıdan da ilginçtir. Söz konusu antik hikâyenin çokça


kullanıldığı bir diğer bağlam, 93 Harbi ve sonrası anlaşma sürecidir.
Bir gazetenin, Anadolu’ya hakim olmak, Kızılırmak’a sahip olmaktan geçer
anlamındaki sözü, nehrin sadece antik hikâye kontekstinde değil, askerî-
stratejik ve aynı zamanda ekonomik bağlamda da değerlendirildiğini ortaya
koymaktadır.
Bu açıdan bakıldığında, hem genelde Kızılırmak hem de özelde Samsun
ve Bafra hakkında farklı ve aktüel haberlerin de dönem gazetelerine yansıdığı
anlaşılmaktadır. Elde edilen veriler incelendiğinde, Kızılırmak’ın daha ziyade,
1874/75 yıllarında meydana gelen bir kıtlık ve karakış ile gündem olduğu,
Bafra’nın ise çok daha öncesinde, Kırım Harbi esnasında, Bafra eski derebeyi ve
Canik başıbozuk lideri Hacı Ahmed Bey vasıtasıyla aktüel haberlerde yer
aldığını söylemek mümkündür.
Bunun dışında Samsun’un ticarî potansiyeli hakkında henüz daha 1845
yılında doğrudan Samsun’dan verilen bilgiler önemlidir. Burada hem buğday
hem de tütün ticaretinden bahsedilse de, Samsun ve Bafra tütünlerine yönelik
ticaretin, ilerleyen yıllarıda, bölgedeki diğer ürünlere kıyasla ağırlık kazandığı
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda tütünlerin kilosu, fiyatı, nereye ne kadar ihraç
edildikleri ve Balkanlarda üretilen tütünlerle kalite açısından kıyaslanmaları
önemli dönem bilgilerini ihtiva etmektedir.
Avusturya gazeteleri ışığında, Kızılırmak’ın, Samsun’un ve Bafra’nın 19.
Yüzyılda nasıl tanınıp imgeleştiğinin ele alındığı bu çalışmanın çok daha
kapsamlı incelemelere ışık tutması temennimizdir.

Kaynaklar
Dönem Gazeteleri
Das Vaterland
“Fürst Bismarck und das Recht”, 14. Februar 1872 (Jg. XIII/ Nr. 43), s. 1.
“Sein oder Nichtsein”, 24. März 1872 (Jg. XIII/ No. 82), s. 1.
“Wien, 10. September”, 11. September 1873 (Jg. XIV/ Nr. 250), s. 1.
“Alexander der Groβe als Wegweiser auf dem orientalischen Kriegsschauplatze II”, 20.
August 1881 (Jg. XXII/ Nr. 228), s. 1.
“Die Bedeutung Constantinopels”, 31. Juli 1888 (Jg. XXIX, Nr. 211), s. 2 vd.
Die Presse
“Die totale Sonnenfinsternis am 18. Juli”, 13. Juli 1860 (Jg. 13/ Nr. 179), s. 1 vd.
“Wien, 10. November”, 11. November 1869 (Jg. 22/ Nr. 312), s. 1.
“Italienische Fanfarouaden”, 22. August 1874 (Jg. 27/ Nr. 229), s. 2.
Illustrirtes Wiener Extrablatt

320
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN

“Am Pruth”, 27. Februar 1877 (Jg. 6/ Nr. 56), s. 2.


“Vom Tage”, (Abend-Ausgabe), 11. April 1877 (Jg. 6/ Nr. 98), s. 1.
Geist der Zeit
“Journey through Asia minor, Armenia and Koordistan”, Erster Band: Jänner, Februar,
März, W. v. Tielke (Red.), Im Verlage bey I. G. Heubner, Wien 1820, s. 462-470.
Jahrbücher der Literatur
“Über die Geographie der asiatischen Türkey”, 14. Band, Carl Gerold, Wien 1821, s. 43,
45.
“Reisen ins osmanische Reich”, 49. Band, Carl Gerold, Wien 1830, s. 65.
“Kleinasien”, 105. Band, 1844, Carl Gerold, Wien, s. 24.
Journal der Österreichischen Lloyd
“Samsum” [sic], 20. April 1845 (Jg. X/ Nr. 47), s.b.
Laibacher Tagblatt
“Die Hungersnoth in Kleinasien”, 26. Februar 1875 (Jg. 8/ Nr. 46), s.b.
“Die Hungersnoth in Kleinasien”, 27. Februar 1875 (Jg. 8/ Nr. 47), s.b.
Leipziger Zeitung
“Handel und Industrie”, 14. Februar 1851 (Nr. 45), s. 859.
Linzer Volksblatt
“Politische Uebersicht”, 17. Juni 1877 (Jg. IX/ Nr. 137), s.b.
Militärische Zeitung
“Rückblicke auf den Feldzug in Asien und die türkische Armee”, 29. März 1856 (Jg. IX/
Nr. 25), s. 193 vd.
Mitheilungen der kaiserlich-königlichen Geographischen Gesellschaft
A. von Schweiger-Lerchenfeld, “Erläuterungen zu der Culturkarte von Klein-Asien”, XXI.
Band (der neuen Folge XI), L.C. Zamarski, Wien 1878, s. 263; Tafel IV.
Morgen-Post
“Mephisto in Wien”, 4. Februar 1877 (Jg. 27/ Nr. 33), s.b.
Neue Freie Presse
Friedrich v. Hellwald, “Aus dem östlichen Kleinasien”, (Abendblatt), 4. December 1873
(Nr. 3333), s. 4.
“Wien, 6. Juni”, (Morgenblatt), 7. Juni 1877 (Nr. 4590), s. 1.
“Wien, 26. April”, (Morgenblatt), 27. April 1878 (Nr. 4908), s. 1.
“Tabak- und Cigarren-Specialitäten”, (Morgenblatt), 6. November 1878 (Nr. 5099), s.
12.
“Österreichs Offensive”, (Morgenblatt), 12. December 1878 (Nr. 5135), s. 1 vd.
“Bismarck’s Tischgespäche”, (Morgenblatt), 26. November 1881 (Nr. 6196), s. 1.
“Wien, 14. December”, (Morgenblatt), 15. December 1883 (6933), s. 1.
“Geschichte und Astronomie”, (Abendblatt), 26. November 1886 (Nr. 7992), s. 4.
“Wien, 13. Juli”, (Morgenblatt), 14. Juli 1887 (Nr. 8218), s. 1 vd.
“ Politische Uebersicht”, (Abendblatt), 16. Juli 1888 (Nr. 8582), s. 1.

321
ÇİĞDEM DUMANLI

“Ausland”, (Morgenblatt), 24. April 1891 (Nr. 9576), s. 4 vd.


Nordböhmisches Volksblatt
Die Hungersnoth in Kleinasien”, 4. September 1874 (Jg. 2/ Nr. 36), s. 204.
Oesterreichisches Journal
“Vom Kriegsschauplatz”, (Morgen-Ausgabe), 16. November 1870 (Jg. I/ Nr. 102), s.b.
Österreichisch-kaiserliche Wiener Zeitung
“Türkei”, (Abendblatt), 25. Juli 1854 (Nr. 176), s. 668 vd.
Oesterreichische Monatsschrift für den Orient
“Die Tabakproduction des Osmanischen Reiches”, 15. Januar 1876 (Nr. 1), s. 9 vd.
Oesterreichische Revue
Alexander Dorn, “Oesterreich und der pontische Handel”, (Jg. 4/ Heft 9/ Sept.), Carl
Gerold’s Sohn, Wien 1866, s. 86.
Prager Abendblatt
“Prag, 25. Jäner”, Beilage zur Prager Zeitung, 25. Jäner 1888 (Nr. 20), s.b.
Reichenberger Zeitung
“Pesth, 18. Okt.”, 21. Oktober 1860 (Nr. 30), s. 1.
Siebenbürger Bote
“Nachrichten vom Kriegsschauplatze”, 27. Juli 1855 (Nr. 147), s. 587.
Temesvarer Zeitung
“Omer Pascha’s Tatarenbotschaft am 28. September 1854”, 7. Juli 1858 (Jg. VIII/ Nr.
152), s. 999.
Wiener Zeitung
“Zollamtliche Erlässe der türkischen Regierung”, 5. November 1863 (Nr. 255), s. 1296
vd.
“Allgemeiner Verschleiβtarif”, Amtsblatt, 1. Juli 1882 (Nr. 149), s. 1 vd.
Ludwig Karell, “Sonnenfinsternis”, 19. Jänner 1898 (Nr. 14), s. 2 vd.
Kitap
Kinneir, John Macdonald, Journey Through Asia Minor, Armenia and Koordistan, in the
jears 1813 and 1814, John Murray, Albemarle-Street, London 1818.
Schweiger-Lerchenfeld, Amand von, Unter dem Halbmonde, Hermann Costenoble, Jena
1876, s. 153 f.
Makale
Şahin, Hasan, “Kırım Harbi’nde (1853-1856) Doğu Anadolu Cephesi’nde Cereyan Eden
Muharebelerde Başı-Bozuk Birlikleri”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi
(49/2013), s. 343-358.
Tellioğlu, İbrahim, “Samsun’a Türk Yerleşiminin Tarihî Gelişimi”, Turkish Studies,
Volume 9/4 Spring 2014, s. 1107-1117.
Ansiklopedik Madde
Aydın, Mahmut, “Vatikan Konsili”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Yıl 2012,
Cilt 42, s. 568-571.

322
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN

Ekler
Ek. 1.
Amand von Schweiger-Lerchenfeld’in çizdiği Kültür Haritası (Kulturkarte
von Kleinasien)

Kaynak: A. von Schweiger-Lerchenfeld, “Erläuterungen zu der Culturkarte von Klein-


Asien”, Mitheilungen der kaiserlich-königlichen Geographischen Gesellschaft, XXI. Band
(der neuen Folge XI), L.C. Zamarski, Wien 1878, Tafel IV. (anno.onb.ac.at, Erişim
Tarihi: 30.11.2022)

323
1955 Bafra Asri Mezarlığı

325
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR
(NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)

Prof. Dr. Güven DİNÇ1

Giriş
Bafra’da ilk insan yerleşimi Geç Kalkolitik Çağ’da M.Ö. 4500-3500 yılla-
rına kadar uzanmaktadır. Bafra’nın yaklaşık yedi km kuzeydoğusunda buluna
İkiztepe’de söz konusu dönemlerden itibaren iskân bulgularını gösteren arkeo-
lojik malzemeler tespit edilmiştir.2
Samsun ve çevresinde gelişen siyasi ve toplumsal hareketlilik doğrudan
Bafra’yı da etkilemiştir. Samsun’da ilk yerleşim kuran topluluğun “Gaşkalar” ol-
duğu bilinmektedir. Gaşkalardan sonra bölgede Hititler ve Firigler hâkimiyet
kurdu. Friglerden sonra Kimmerler ve Lidyalılar bölgeye geldi. M.Ö. 546/47’de
Lidyalılarla Persler arasında meydana gelen savaştan sonra Lidya krallığının
dağılması üzerine Anadolu’da ve dolayısıyla bölgede Pers hâkimiyeti başladı.
M.Ö. 331 yılında Makedon kral İskender’in Persleri yenmesi ve Anadolu’ya
hâkim olmasıyla Samsun ve çevresindeki Pers egemenliği de son buldu. İsken-
der’in ölümünden sonra Pers Kralı Mitridates milâttan önce 255’te bölgeyi ele
geçirdi ve “Pont Krallığı” adıyla bir devlet kurdu. M.Ö. 64 yılında bölge Roma
hâkimiyetine girdi. Roma döneminde bölgenin ticari potansiyeli güçlendi. Aynı
zamanda Hristiyanlık da Samsun ve çevresinde yayıldı, Roma İmparator-
luğu’nun ikiye ayrılmasından sonra ise bu bölge doğal olarak Doğu Roma (Bi-
zans) İmparatorluğu’nun idaresine geçti. İslamiyet’in ilk yayıldığı devirlerde Bi-
zanslılar ile Müslümanlar arasında meydana gelen savaştan Bafra ve çevresinde
yaşayanlar da etkilendiler. Bafra Türk hâkimiyetine girinceye kadar Bizans ta-
rafından idare edildi.3

1 Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü/Antalya. gdinc@akdeniz.edu.tr. ORCID:


0000-0003-1974-4280
2 İbrahim Tellioğlu, İlk Çağdan Osmanlılara Samsun, Samsun 2012, s.37-38.
3 Mehmet Öz, “Samsun”, TDVİA, c. 36, 2009, s.83.

327
GÜVEN DİNÇ

Bafra’da Türk Egemenliği


Bafra’da Türk hâkimiyeti 1214 yılında Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keyku-
vas zamanında tesis edildi. Fetihten hemen sonra bölgeye Türkmen aşiretler
geldi. Bafra, Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra Pervaneoğulları
ve Bafra Beylerinin idaresi altına kaldıktan sonra Yıldırım Bayezid zamanında
Anadolu’da hızla genişleyen Osmanlı topraklarına dahil oldu. Ankara Sa-
vaşı’ndan (1402) sonra bölgedeki Osmanlı hâkimiyeti bir süreliğine sona erdi
ve Bafra toprakları Candaroğulları Beyliği tarafından idare edildi. Ancak I. Meh-
med (Çelebi) zamanında (1419) bölge yeniden Candaroğullarından Osmanlı yö-
netimine geçti.4
Bafra (Pazar-ı Göründür), Osmanlı devlet düzeninde Canik Sancağı dahi-
linde yer aldı. Bafra bu sancağın en batısında bulunuyordu. Bafra kazası XV. yüz-
yılda, merkez Bafra ve bağlı 6 nahiye (Pazarlı, Üskübi, Değirmenözü, Emlâk,
Martakale, Harıs) ile 110 köyden oluşuyordu.5 Bafra nüfusu XVI. yüzyılın son
çeyreğinde 1950-2300 dolaylarındaydı.6
Çalışmada kullanılan Nüfus Sayım Defterleri
Osmanlı Devleti’nde modern anlamda ilk nüfus sayımı 1830 yılında ya-
pıldı. Bu sayımlarda sadece erkek nüfus sayıldı. Bu kapsamda 1830’lu ve 1840’lı
yıllarda Canik Sancağı dahilinde de sayımlar gerçekleştirildi. Bu sayım defter-
leri kullanılarak yapılmış birtakım akademik çalışmalar bulunmaktadır.7 Bun-
larda Bafra kazasında yapılan nüfus sayımlarının hangileri olduğu, tarihleriyle
birlikte ortaya çıkarılmıştır. Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışma-
larda bir veya birkaç nüfus defteri kullanılarak Bafra kazasının ilgili tarihteki
Müslüman veya gayrimüslim nüfusu incelenmiştir. Ancak bu çalışmalarda Bafra
kazasında yaşayan yabancı nüfus yer almadığı için değerlendirilememiştir.

4 Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999, s. 18-20.
5 Rıza Karagöz, “Canik’in İdarî Yapısı ve İdarecileri “, İlkçağ’dan Cumhuriyete Canik, Cevdet Yılmaz

(ed.), Samsun 2013, s.127.


6 Öz, age., s.59-60.
7 Tancan Özkan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ya-

yımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2012; Cengiz Arslan, Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarı-
sında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Samsun 2019; Nedim İpek, Rıza Karagöz, Cihat Uslucan, Canik Sancağı Samsun Kazasının
Nüfus Yapısı (1834-1845). Canik Belediyesi Yay., Samsun 2016; Rıza Karagöz, Cengiz Arslan, “On
Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu” Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilim-
leri Dergisi, S. 2/2: 2021, s.129-156; Rıza Karagöz, “Nüfus Defterlerine Göre Samsun Kazasında
Misafir ve Göçmen Nüfus (1834-1845)” Geçmişten Günümüze Göç, Ed: Osman Köse, Canik Beledi-
yesi Yay, Samsun 2012, s.1523-1532.

328
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR (NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)

Bu çalışma kapsamında Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi Başkanlığı’nda


(BOA) Bafra kazasında yapılan sayımlardan üç sayım defteri kullanılmıştır.
Bunlar NFS.d. 993, NFS.d. 994 ve NFS.d. 11567 numaralı defterlerdir. Bu defter-
lerden ilki müstakil olarak Bafra kazasında bulunan yabancıları kapsamaktadır.
İkincisi 1844-1845 yılına ait (H. 1261) Bafra ve Alaçam kazaları gayrimüslim
nüfus defteri olarak kayıtlıdır. Ancak bu defterin sonunda Bafra kazasında Müs-
lim ve gayrimüslim yabancıların yoklama kayıtları bulunmaktadır. 994 numa-
ralı defter aslında doğrudan bir nüfus sayımı olmayıp 1251 (1835-36) yılında
yapılmış olan sayımdan 1261 (1845) yılına kadar olan nüfus değişikliklerini ve
kalan mevcut nüfusu göstermektedir. Üçüncü defter daha eski tarihli bir defter-
dir. Ancak bir nüfus sayım veya genel yoklama işlemi bulunmamaktadır. Def-
terde Bafra ve Alaçam kazalarının 1835 yılı Mayıs-Ekim (1251 Muharrem-Ce-
maziyelahir) aylarına ait ölüm ve doğum vukuat olayları kaydedilmiştir. Defte-
rin sonunda Bafra kazasındaki yabancıların durumları da verilmiştir.
Bu çalışmada bu defterlerde yer alan yabancıların bilgileri irdelenerek
dönemin Bafra kazasının demografik durumuna olan etkileri in incelenmekte-
dir.
Bafra Kazasındaki Yabancılar
“Yabancıyan” tabiri Osmanlı defter yazım tekniğinde kullanılan bir termi-
nolojidir. “Yabancıyan” veya “Yabancı” birkaç anlamda kullanılmaktadır. Birin-
cisi: Osmanlı tebaası olmayan ve Osmanlı ülkesine gelmiş kişiler için kullanıl-
maktadır. Bu manasıyla “ecnebi” kelimesiyle eşdeğerdir. İkincisi ise Osmanlı te-
baası olup ancak ilgili kazadan olmayan demektir. Bu anlamıyla özellikle XIX.
yüzyıl nüfus sayım defterlerinde karşılaşılmaktadır. Nüfus sayımlarında kazaya
kayıtlı olmayan kişiler bireysel olarak veya topluluk halinde kaydedilirlerdi. Bi-
reysel olarak kayıtlı olanlar genellikle ticaret amacıyla gelmiş olanlardı. Toplu
halde sayılanlar ise çoğunlukla Yörükler, aşiretler vb. topluluklardı.
Bu çalışmada kullanılan defterlerde geçen yabancı tabiri de bu şekilde bir
anlama sahiptir. XIX. yüzyılın ortalarına ait Bafra kazası nüfusu içerisinde ya-
bancı olarak tanımlanan gurupların bazıları aslında çok daha önceden beri böl-
gede yaşamakta idiler. Söz konusu defterlerde bulunan yabancılar şunlardı:
Ekrâd Taifeleri
Kıptiler
Sivaslı Göçebeler
Laz Taifeleri
Ahıska ve Kabarta Muhacirleri

329
GÜVEN DİNÇ

Göçebe Ermeniler
Çeşitli Çiftliklerde Yaşayan Müslim ve gayrimüslim tebaa
Kazaklar
Çobanlar
Bu guruplara ait nüfus dağılımı kazanın farklı yerlerinde bulunuyordu.
Büyük guruplar kazanın tek bir yerinde toplanmış değildi. Örneğin Ekrad taife-
leri, Sivaslılar, Yörükler, Laz taifeleri, Ermeniler göçebe şeklinde bulundukların-
dan belirli bir konumları yoktu. Buna karşın kaza genelinde bulunan bazı çift-
liklerde ikamet etmekte olan yabancılar da söz konusuydu. Ayrıca bazı göçebe
guruplar çiftliklerde yerleşik ikamet ediyordu.
1844-45 yılına (1861) ait nüfus sayım defterine göre Bafra kazasında 566
hanede 661 yabancı bulunmaktaydı. Bu nüfusun tamamı 26 birimde sayılmıştı.
Bu yıllarda Bafra genelindeki toplam nüfusun yaklaşık 6 bin dolaylarında ol-
duğu tespit edilmiştir.8 Bu da Bafra nüfusunun yaklaşık % 11’ini oluşturmakta-
dır.
Yabancı guruplar arasında en kalabalık olanı 121 kişi ile kazanın hangi
bölgesinde olduğu belirtilmeyen Ekrad taifeleriydi. Ekrad “taifeleri” ifadesin-
den bu gurubun yeknesak olmayıp aralarında farklılıklar bulunduğu anlaşıl-
maktadır. Bu gurup kazadaki yabancıların % 18,3’ünü oluşturmaktaydı. Bunu
86 kişi ile Öte Keçe Sivaslı Taifeleri, 54 kişi ile Kuşçular’da kain Göçebe Taifeleri
takip etmekteydi. Nüfus bakımından en düşük gurup ise sadece 3 kişi ile Çamur
Alizade Hacı Hüseyin Efendi'nin Çobanlarıydı. Bunun dışında 4 ve 6 kişilik kü-
çük guruplar da söz mevcuttu.
Söz konusu deftere göre toplam 661 kişi olduğuna göre bu sayı hane ba-
şına 1,16 kişilik bir ortalama demektir. Bu ise hane başına oldukça düşük bir
sayıdır. Buna karşılık hane ortalaması kaza genelinde 3,47 idi.9 Yabancılar ara-
sında hane nüfusunun düşük olmasının nedenleri nüfus sayım defterlerinde
gösterilmese de pek çoğunun belirli bir ikamet yerinin olmaması, esas mevkile-
rini bırakıp gelmiş olmaları, bazılarının geriye dönmüş olması, mevcut koşullar
altında yaşam ve sağlık şartlarının olumsuzluğundan ötürü ölümlerin yoğun ol-
ması vb. nedenler gösterilebilir.

8 Arslan, agt., s.18.


9 Arslan, agt., s.18.

330
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR (NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)

Tablo 1: Bafra’da Mevcut Yabancılar [1261 (1844-45)]


Yabancı Guruplar Nü- Hane %
fus
1. Ekrad Taifeleri 121 42 18,3
2. Keklikçiler Ekrad 26 26 3,9
3. Çiftlik-i Kara Arslan Mutasarrıf-ı Ahmed 6 7 0,9
4. Çiftlik-i Karaköy 26 26 3,9
5. Burunca Sivaslı Taifeleri 45 45 6,8
6. Öte Keçe Sivaslı Taifeleri 86 82 13,0
7. Çiftlik-i Alaylı Mutasarrıf-ı Abdullah Beğ 24 24 3,6
8. Çiftlik-i İnöz Mutasarrıf-ı Tahir Ağa 15 15 2,3
9. Çiftlik-i Kanlıcak Mutasarrıf-ı Tahir Ağa 6 12 0,9
10. Çiftlik-i Gulam Mutasarrıf-ı Tahir Ağa 12 12 1,8
11. Çiftlik-i Karaca Yörük Mutasarrıf-ı Hüseyin Ağa 13 13 2,0
12. Çiftlik-i Diğer Karaca Yörük 12 12 1,8
13. Çiftlik-i Doğanca Müftüzade'nin Yeğeni Hafız Ömer 6 6 0,9
14. Çiftlik-i Harız Mutasarrıf-ı Hacı Mustafa Ağazade Hü- 12 12
seyin 1,8
15. Çiftlik-i Kara Arslan Mutasarrıf-ı Hacı Mustafa Ağa- 8 8
zade Hüseyin 1,2
16. Çiftlik-i Ahurcık Mutasarrıf-ı Hamamcızade İsmail Ağa 9 9 1,4
17. Karye-i Kaçaklu Mutasarrıf-ı Karahisarlı Mehmed 4 4 0,6
18. Kuşçular'da Kain Göçebe Taifeleri 54 54 8,2
19. Göçebe Ermeniyan 23 25 3,5
20. Çiftlik-i Engiz Mutasarrıf-ı Memiş Paşa 35 34 5,3
21. Çiftlik-i Engiz’de Mütemekkin Sivaslı Göçebe Taifeleri 26 26 3,9
22. Çiftlik-i Karatekin Mutasarrıf-ı Memiş Paşa Sivaslı Gö- 25 25
çebe Taifeleri 3,8
23. Göçebe Laz Taifeleri 37 37 5,6
24. Bafra'da Sakin Muhacirler 6 6 0,9
25. Öte Geç'te Sakin Muhacirler 21 21 3,2
26. Çamur Alizade Hacı Hüseyin Efendi'nin Çobanları 3 3 0,5
TOPLAM 661 566 100
Kaynak: BOA., NFS.d., 994

331
GÜVEN DİNÇ

Bafra kazasında yabancılarla ilgili bilgi alınabilen bir diğer defter 993 nu-
maralı nüfus defteridir. Bu deftere göre Bafra kazasında 1844 yılında 32 birim
ve 787 hanede toplam 699 erkek nüfus kaydedilmiştir. Hane sayısının fazla ol-
masının nedeninin bazı hanelerde mevcut erkek nüfus bulunmamasından kay-
naklandığı anlaşılmakladır. Sayıma göre en kalabalık nüfus ilk sayfaları eksik
olduğu için neresi veya ne olduğu belirlenemeyen 101 kişilik bir guruptur. Di-
ğer kalabalık bir gurup ise 110 hanede 97 kişi ile Ekrad taifeleridir. Buna karşı-
lık bazı gurupların ikişer kişilik mevcutları bulunmaktadır.

Tablo 2: Bafra’da Mevcut Yabancılar [1261 (1844-45)]


Yabancı Guruplar Nüfus Hane
1. Ekrad Taifeleri 97 110
2. Taife-i Kıbtiyan 5 5
3. Çiftlik-i Kara Arslan 3 3
4. Çiftlik-i Karaköy 20 22
5. Çiftlik-i Gulam 10 5
6. Çiftlik-i İnöz 5 3
7. Çiftlik-i Kanlıcak 2 0
8. Çiftlik-i Kırcalud Veli 12 13
9. Çiftlik-i Karaca Bor Veli 8 11
10. Çiftlik-i Doğancı 6 6
11. Çiftlik-i Harız 10 9
12. Çiftlik-i Kara Arslan 7 7
13. Çiftlik-i Acurcele 6 7
14. Çiftlik-i Kaçaklu 2 4
15. Sivaslı Taife-i Göçebeyan 30 45
16. Çiftlik-i Alaylu 14 15
17. Çiftlik-i Alaylu Hizmetkarları 7 9
18. Karye-i Öte Geçe Diğer Sivaslı Göçebe Taifeleri 78 75
19. Kuşçularda Kain Taife-i Göçebe Neferatı 42 48
20. Çiftlik-i Engiz 25 32
21. Çiftlik-i Engiz’de Kain Sivaslı Göçebeleri 22 26
22. Çiftlik-i Karatekin 20 24
23. Karye-i Şeyh Ulaş- Ak Tekke Göçebe Laz Taifeleri 33 37
24. Bafra'da Kain Ahtime Muhacirleri 5 4
25. Çamurluzade Hacı Hüseyin Efendi’nin Çobanları 2 3

332
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR (NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)

26. Sayfa eksik olduğunda yer adı okunamadı 101 101


27. Bafra'da Mütemekkin Misafir Müslümanlar 8 27
28. Bafra'da Mütemekkin Misafir Gayrimüslimler 23 40
29. Öte Geçe'den Göçebe Laz Taifeleri 18 21
30. Karye-i Bafra'da Sakin Kabarta Muhacirleri 32 37
31. Karye-i Engiz'de Sakin Kabarta Muhacirleri 15 17
32. Bafra'da Kain An-Nakd Kazakları 31 21
TOPLAM 699 787
Kaynak: BOA., NFS.d., 993

993 ve 994 numaralı defterlerin içerikleri faklıdır. Zira 994 numaralı def-
ter kendisinden yaklaşık 10 yıl önce yapılan sayımın yoklaması gibidir. Ancak
993 numaralı defter müstakil bir nüfus sayımıdır. İçerikte geçen şahıs isimle-
rinde benzerlik olsa da farklılıklar da çoktur. Örneğin Laz taifeleri 994 numaralı
defterde göçebe olarak nitelenirken 993 numaralı defterde iki ayrı yerde göste-
rilmişlerdir. Bunlardan biri “Öte Geçe'den Göçebe Laz Taifeleri” iken diğeri
“Karye-i Şeyh Ulaş- Ak Tekke Göçebe Laz Taifeleri” idi. 993 numaralı defterde
toplam Laz taifesi 65 iken 994 numaralı defterde 37 kişidir. Bu 993 numaralı
defterin kaydı sırasında yeni bir gurubun daha geldiğine işaret etmektedir.

Tablo 3: Bafra’da Mevcut Yabancıların Doğum ve Ölüm Oranları


Bafra’da Mevcut Yabancılar Nüfus Ölüm Do- Yenido-
ğum ğan
Ölümü
Ekrad Taifeleri 121 53 37 7
Keklikçiler Ekrad 26 1
Çiftlik-i Kara Arslan Mutasarrıf-ı Ahmed 6 3 4 1
Çiftlik-i Karaköy 26 7
Burunca Sivaslı Taifeleri 45 18 7 1
Öte Geç Sivaslı Taifeleri 86 27 24 7
Çiftlik-i Alaylı Mutasarrıf-ı Abdullah Beğ 24 2 8 1
Çiftlik-i İnöz Mutasarrıf-ı Tahir Ağa 15 5 3 2
Çiftlik-i Kanlıcak Mutasarrıf-ı Tahir Ağa 6 4 4 2
Çiftlik-i Gulam Mutasarrıf-ı Tahir Ağa 12 5 8 3
Çiftlik-i Karaca Yörük Mutasarrıf-ı Hüse- 13 1
yin Ağa

333
GÜVEN DİNÇ

Çiftlik-i Diğer Karaca Yörük 12 3 1


Çiftlik-i Doğanca Müftüzade'nin Yeğeni 6 1 1
Hafız Ömer
Çiftlik-i Harız Mutasarrıf-ı Hacı Mustafa 12 4 3 1
Ağazade Hüseyin
Çiftlik-i Kara Arslan Mutasarrıf-ı Hacı 8 1
Mustafa Ağazade Hüseyin
Çiftlik-i Ahurcık Mutasarrıf-ı Hamamcı- 9 5
zade İsmail Ağa
Karye-i Kaçaklu Mutasarrıf-ı Karahisarlı 4 2
Mehmed
Kuşçular'da Kain Göçebe Taifeleri 54 20 13 6
Göçebe Ermeniyan 23 11 7 2
Çiftlik-i Engiz Mutasarrıf-ı Memiş Paşa 35 18 10 2
Çiftlik-i Engiz’de Mütemekkin Sivaslı Gö- 26 12 5 1
çebe Taifeleri
Çiftlik-i Karatekin Mutasarrıf-ı Memiş 25 11 13 4
Paşa Sivaslı Göçebe Taifeleri
Göçebe Laz Taifeleri 37 6 1
Bafra'da Sakin Muhacirler 6 1
Öte Geç'te Sakin Muhacirler 21 8 4 2
Çamur Alizade Hacı Hüseyin Efendi'nin 3
Çobanları
TOPLAM 661 229 153 42
Kaynak: BOA., NFS.d., 994

Önceki nüfus sayımının Nisan 1836 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır.


Zira 994 numaralı yoklama defterinde tevellüd şeklinde kaydediliş çocukların
en eski tarihli doğumlu olanı Muharrem 1252 (Nisan 1836) tarihlidir. Yani yak-
laşık 10 yıl sonra bir yoklama sayımı gerçekleştirilmiştir. Yoklama sayımında
kişilerin bilgileri aynı bırakılarak mevcut olup olmadıklarının tespitini hedef-
lenmiştir.
Nisan 1836’dan itibaren doğan çocuklardan çok sayıda vefat olmuştur.
Bunlar tabloda yenidoğan vefatı olarak gösterilmiştir. Ancak bunların tamamı
doğumdan kısa bir süre sonra ölmüş değildir. Tabloda bu şekilde gösterilmele-
rinden maksat sayımdan sonra doğup yoklamaya kadar geçen sürede vefat

334
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR (NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)

edenlerin tespitini yapmaktır. Buna göre doğan çocuk sayısı 153 olup bunlar-
dan 42’si vefat etmiştir. Yani doğan çocukların % 27,5’i 10 yaşını doldurmadan
vefat etmiştir. Bunların da pek çoğu ilk birkaç yılında ölmüştür.

Bafra’da Mevcut Yabancıların Gelen veya Taşınan Kayıtları


Bu gurup içerisinde önceki sayımda Bafra kazası sınırları içinde olan ya-
bancıların değişen yerleşim yerleri, askerlik gibi durumları ele alınmaktadır.
Buna göre bazı kişiler Bafra kazası içerisinde yer değiştirirken bazıları kaza dı-
şına memleketine gitmiş, bazıları da Bafra’ya gelmiştir.
661 kişiden 8’i askerlik görevini yapmaktadır. Bunun yanında 25 kişi ka-
zadan ayrılırken 7 kişi de yeni giriş yapmıştır. Bu sayılara göre kazada yabancı-
lar arasında büyük bir hareketliliğin bulunduğu söylenemez. Bu durum kazada
bulanlarla yeni gelenler için geçerli olup kaza içinde yer değiştirmeler olmadığı
anlamına gelmemektedir. Zira çoğu yabancı göçebe durumundaydı.

Tablo 4: Bafra’da Mevcut Yabancıların Gelen veya Taşınan Kayıtları


Bafra’da Mevcut Yabancılar Nüfus Asker- Giden Gelen
lik/
Topçu
Ekrad Taifeleri 121 3 2
Keklikçiler Ekrad 26 5
Çiftlik-i Kara Arslan Mutasarrıf-ı Ahmed 6
Çiftlik-i Karaköy 26 1 3
Burunca Sivaslı Taifeleri 45
Öte Keçe Sivaslı Taifeleri 86 1
Çiftlik-i Alaylı Mutasarrıf-ı Abdullah Beğ 24
Çiftlik-i İnöz Mutasarrıf-ı Tahir Ağa 15
Çiftlik-i Kanlıcak Mutasarrıf-ı Tahir Ağa 6
Çiftlik-i Gulam Mutasarrıf-ı Tahir Ağa 12 1
Çiftlik-i Karaca Yörük Mutasarrıf-ı Hüse- 13 1 1
yin Ağa
Çiftlik-i Diğer Karaca Yörük 12
Çiftlik-i Doğanca Müftüzade'nin Yeğeni 6
Hafız Ömer
Çiftlik-i Harız Mutasarrıf-ı Hacı Mustafa 12 1
Ağazade Hüseyin

335
GÜVEN DİNÇ

Çiftlik-i Kara Arslan Mutasarrıf-ı Hacı 8


Mustafa Ağazade Hüseyin
Çiftlik-i Ahurcık Mutasarrıf-ı Hamamcı- 9 1
zade İsmail Ağa
Karye-i Kaçaklu Mutasarrıf-ı Karahisarlı 4
Mehmed
Kuşçular'da Kain Göçebe Taifeleri 54 1 3
Göçebe Ermeniyan 23 2
Çiftlik-i Engiz Mutasarrıf-ı Memiş Paşa 35 1
Çiftlik-i Engiz’de Mütemekkin Sivaslı Gö- 26
çebe Taifeleri
Çiftlik-i Karatekin Mutasarrıf-ı Memiş 25
Paşa Sivaslı Göçebe Taifeleri
Göçebe Laz Taifeleri 37 6
Bafra'da Sakin Muhacirler 6
Öte Geç'te Sakin Muhacirler 21 4
Çamur Alizade Hacı Hüseyin Efendi'nin 3 3
Çobanları
TOPLAM 661 8 25 7
Kaynak: BOA., NFS.d., 994

Bafra’da bulunan yabancıların yoklamalarının yapıldığı bir defter daha


vardır. Bu defter 993 ve 994 numaralı defterlerden farklı olarak sadece değişik-
liği bulunan guruplardaki durumları kaydetmiştir. 11567 numaralı defterde
Bafra kazasındaki yabancı guruplardan nüfusunda değişiklik yaşananlar kayıt
altına alınmıştır. Buna göre dokuz yabancı gurubun 1835 yılı Mayıs-Ekim (1251
Muharrem-Cemaziyelahir) aylarına ait altı aylık ölüm-doğum ve yer değiştirme
şeklindeki vukuat olayları kaydedilmiştir.
Deftere göre 12 ölüm, 6 doğum gerçekleşmiştir. Ayrıca 110 kişi kazadan
ayrılmıştır. Buna karşılık gelen olmamıştır. Gidenlerin büyük kısmını muhacir-
ler oluşturmuştur. Bunlar Engiz’de ve Bafra içinde sakin muhacirlerdi. En-
giz’den 86 muhacir, Bafra içinden 17 muhacir kalkarak başka kazaya gitmiştir.
Keklikçiler Ekrad’ı içerisinde kaydedilen 5 kişi Havza Ovası’ndan gel-
mişti.

336
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR (NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)

Tablo 5: Bafra’da Mevcut Yabancıların Gelen veya Taşınan Kayıtları


Yabancı Guruplar Vefat Doğum Giden Gelen
1. Ekrad Taifeleri 1 1
2. Öte Keçe Sivaslı Taifeleri 4
3. Taife-i Kıbtiyan 3
4. Göçebe Ermeniyan 1
5. Çiftlik-i Engiz Mutasarrıf-ı Memiş Paşa 1
6. An-Nakd Kazakları 3
7. Engiz’de Sakin Muhacirler 4 86
8. Bafra Derununda Sakin Muhacirler 17
9. Kayserili Misafirler 7
Toplam 12 6 110
Kaynak: BOA., NFS.d.. 11567

Bafra kazasındaki yabancıların durumlarıyla ilgili tespit edilen bir başka


bilgi ise yaş durumlarıyla alakalıdır. 994 numaralı nüfus defterinde bulunan
661 kişinin yaş ortalaması 23,06’dır. Yabancıların sadece % 5,9’u 60 yaş ve üze-
rindeydi (39 kişi). Nüfusun 36’sı (% 5,4) 50’li, 68’i (10,8) 40’lı yaşlarda, 97’si
(% 14,7) 30’lu, 104’ü (% 15,7) 20’li, 88’i (% 13,3) 10’lu ve 229’u (% 34,6) tek
haneli yaşlardaydı. Buna göre Bafra kazasında yaşayan yabancıların yaş oran-
larının genç bir nüfusu gösterdiği söylenebilir.

Grafik 1: Yabancıların Yaş Oranları


39; 6%
36; 5%

68;
10% 229; 35%
97; 15%

104; 88;
16% 13%

337
GÜVEN DİNÇ

Sonuç
Bafra ve çevresi, tarihin en eski dönemlerinden itibaren insanlık yerleşi-
mine olanak tanımıştır. Bölgenin coğrafi şartları yoğun bir insan varlığını kaldı-
rabilecek düzeydedir. Bu durum Bafra ovasının her zaman bölgenin dışarıdan
gelenlere açık olmasını sağlamıştır. Bafra’nın bu özelliği Osmanlı döneminde de
sürmüştür. Bunu en iyi gösteren kayıtlar nüfus sayım defterleri olmuştur.
Osmanlı döneminde Bafra’nın modern anlamda ilk nüfus sayımları
1830’lu yıllarda yapılmıştır. İlerleyen yıllarda yeni nüfus sayımları ve bazı yıl-
larda da yoklama sayımları yapılmıştır. Bu sayımlarda kazada bulunan yaban-
cılar da kaydedilmiştir. Sayımlar ve yoklamalar Bafra kazasında uzun yıllardır
devam eden bir yabancı varlığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Ayrıca
kazadaki yabancıların zaman içerisinde değiştiği de gözlemlenmektedir. Def-
terlerde kazada yaşayan yabancıların hangi guruplar olduğu ortaya koyulurken
bunların demografik durumlarıyla ilgili bazı bilgilere de ulaşılmıştır. Genç bir
nüfusa sahip yabancıların yaşam şartlarının iyi olmadığı da anlaşılmıştır. Ancak
yine de Müslim ve gayrimüslim yabancı varlığı Bafra kazasında var olmaya de-
vam etmiştir.

Kaynakça
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi Belgeleri
BOA., NFS.d., 993
BOA., NFS.d., 994
BOA., NFS.d.. 11567
Araştırma Eserleri
Arslan, Cengiz, Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, On-
dokuz Mayıs Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019.
İpek, Nedim, Rıza Karagöz, Cihat Uslucan, Canik Sancağı Samsun Kazasının Nüfus Yapısı
(1834-1845), Canik Belediyesi Yayınları Samsun 2016.
Karagöz, Rıza, “Canik’in İdarÎ Yapısı ve İdarecileri “, İlkçağ’dan Cumhuriyete Canik, Cev-
det Yılmaz (ed.), Samsun 2013, s.119-162.
Karagöz, Rıza, “Nüfus Defterlerine Göre Samsun Kazasında Misafir ve Göçmen Nüfus
(1834-1845)” Geçmişten Günümüze Göç, Ed: Osman Köse, Canik Belediyesi Yay,
Samsun 2012, s.1523-1532.
Karagöz, Rıza, Arslan, Cengiz, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nü-
fusu” Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, S. 2/2: 2021, s.129-156;
Öz, Mehmet, “Samsun”, TDVİA, c. 36, 2009, s.83-88.
Öz, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999.
Özkan, Tancan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üniversi-
tesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2012.
Tellioğlu, İbrahim, İlk Çağdan Osmanlılara Samsun, Samsun 2012.

338
1958 Bafra Belediyesi İtfaiye Ekibi

339
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN
MODERNLEŞMESİ: BAFRA KAZASINDA POSTA VE
TELGRAF HİZMETLERİNİN TESİSİ

Dr. Öğretim Üyesi Hakan TAN1

Giriş
Duygu, düşünce veya bilginin akla gelebilecek her türlü yolla bir başka-
sına aktarılması olarak tanımlanan iletişim, insanlar arasındaki bildirişimin
sağlanması noktasında en önemli olgulardan biridir. Bu yönüyle anlık bilginin,
dönemin imkânları dahilinde, karşı tarafa aktarılmasıyla gerçekleşmektedir.
Tarih boyunca devletler de haberleşmek için farklı yöntemlere başvurmuşlar-
dır. Bu hususta en önemli unsurlardan birisi uzak mesafelere ve kullanışlı yol-
ların bulunmamasına rağmen mesajın güvenli bir şekilde ilgili tarafa ulaştırıl-
masıydı. Diğer önemli bir unsur ise mesajın hızlı bir şekilde iletilmesiydi. Ha-
berleşmedeki bu iki unsur ancak düzenli bir sistemin varlığı ile mümkün olabil-
mekteydi. Bu nedenle haberleşme sistemleri devletlere ve zamana göre farklılık
arz etse de güvenlik ve hız konusu ortak kaygılar arasında olmuştur.
Pek çok medeniyet kurdukları posta servisleri vasıtasıyla haberleşme ağ-
ları oluşturmuşlar ve bu ağı genişletmek adına çaba göstermişlerdi. Atlar ve in-
sanlar aracılığı ile yapılan posta taşımacılığı uzun yıllar haberleşmenin temel
aracı olmuştu.2 Zamana, bölgeye, devletlerin imkânlarına bağlı olarak haber-
leşme ve posta taşımacılığında kullanılan yöntemler farklılık arz etse de temel

1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Çarşamba İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü, Çar-
şamba/Türkiye. hakan.tan@omu.edu.tr. ORCID: 0000-0003-3420-176X
2 Çinliler M.Ö. 10.yüzyılda bir posta örgütü kurmuştu. Romalılar da benzer bir şekilde cursus pub-

licus adını verdikleri papirus ve parşömen mektuplar için geniş bir posta yapılanması oluştur-
muşlardı. Japonların oluşturmuş oldukları sistem de Çinlilerin ve Romalılarınki gibi hükümete ait
evrakların taşınmasında hükümete hizmet etmekteydi. Bunların dışında ulaklar da mektup taşı-
macılığında kullanılan bir başka yoldu. Atların bulunmadığı Yeni Dünya’da İnca ve Maya uygar-
lıkları ulaklar için istasyonlar oluşturmuşlardı. Cyrus, Darius ve Xerxes dönemlerinde Persler im-
paratorluk boyunca at istasyonları kurmuşlar ve bu istasyonların at, yiyecek ve işgücü ihtiyaçları

341
HAKAN TAN

itibariyle mesajın hızlı ve güvenli bir şekilde muhatabına iletilmesi amaçlan-


maktaydı. Dünyada pek çok alanda olduğu gibi haberleşme alanındaki gelişme-
ler ve yenilikler Sanayi Devrimi ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştı. Özellikle
uzun mesafelerin daha kısa sürede aşılabilmesine olanak sağlayan buhar gücü
önemli bir dönüşümü beraberinde getirmişti.3 Buhar gücünün sanayide kulla-
nılmaya başlanması ve sonrasında yolcu ve emtia taşımaya uygun büyük gemi-
lere hareket gücü sağlaması başta ekonomi olmak üzere pek çok alanda etki ya-
ratmıştı. Buharlı gemiler taşımacılıktaki modernleşmenin bir sembolü haline
gelerek yeni alanlara nüfuz etmekte öncü rol oynayan imparatorluğun aygıtı po-
zisyona gelmişti.4
Denizlerdeki gelişmelere benzer bir şekilde karadaki ulaşımı hızlandıran
trenler ve demiryolları da posta ve haberleşme alanlarına katkı sağlamıştı. Bu-
harlı gemiler ile birlikte demiryolları haberleşmenin yeni birer iletişim aracı ha-
line gelmişlerdi.5 Ancak haberleşme alanındaki en dikkat çekici aşamalardan bi-
risi telgrafın icat edilmesi olmuştu. Belirli bir noktadan farklı bir noktaya iste-
nilen haberin hızlı bir şekilde iletilmesine olanak sağlayan telgraf, kısa sürede
geniş bir haberleşme ağının kurulmasına imkân sağladı. Demiryolu ile telgrafın

için halkı zorlamışlardı. Antik Yunan’da ise mesajın iletilmesi için hızlı koşan ulaklar kullanılmış-
tır. Söz konusu yöntemler farklılık arz etse de temel itibariyle mesajın hızlı ve güvenli bir şekilde
muhatabına iletilmesi amaçlanmaktaydı. Herodotos, ünlü Histories adlı eserinde Perslerin haber-
leşme sistemlerinin oldukça hızlı olduğunu vurgularken, habercilerin yolu en kısa zamanda ka-
tetmesine ne kar, ne yağmur, ne güneş ne de gecenin engel olabileceğini aktarmaktadır. Yolları
baştan sona kadar her biri bir günde aşılabilecek bölümlere ayıran Persler, habercilerin değiş-
tirme yapması için de her bir güne bir tane olmak üzere adam ve at sağladıklarını belirtmektedir.
Ulakların haberleri elden ele ulaştırarak gidecekleri yere ulaştırdıklarından bahsetmektedir. Ir-
ving Fang, A History of Mass Communication: Six Information Revolutions, Routledge, New York
2016, s.15.; Herodotos, Tarih, Çev: Müntekim Ökmen, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2021,
s.659.
3 Buhar gücünün deniz taşımacılığında henüz kullanılmadığı dönemlerde deniz yolcuklukları ol-

dukça uzun sürmekteydi. Örneğin, 19. yüzyılda deniz yoluyla Avrupa’dan Asya’ya gidip gelmek
yaklaşık iki yıl almaktaydı. Aynı zamanda bu tür yolculuklar oldukça zahmetli ve tehlikeliydi. 18.
yüzyılda ana ticaret güzergâhlarından biri olan İstanbul ve Venedik arasındaki 900 millik mesafe
uygun hava koşullarında 15 gün sürerken, kötü havalarda yolculuk süresi 81 güne kadar uzamak-
taydı. Benzer bir şekilde İskenderiye-Venedik arasındaki mesafe iyi koşullarda 17 günde katedi-
lebiliyorken, beklenmeyen hava koşullarında bu süre beş kat artabiliyordu. Peter M. Solar, “Ope-
ning to the East: Shipping Between Europe and Asia, 1770-1830”, The Journal of Economic History,
Vol.73, Number.3, September 2013, p.625. Donald Quataert, The Ottoman Empire 1700-1922, Se-
cond Edition, Cambridge University Press, New York 2005, p.119.
4 Bert Becker, “Coastal Shipping in East Asia in the Nineteenth Century”, Journal of the Royal Asi-

atic Society Hong Kong Branch, Vol.50, 2010, p.245.


5 Eric Hobsbawm, The Age of Capital 1848-1875, Abacus, England 1995, p.48,68.

342
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

bu alana katkısı oldukça benzerdi. Ancak aralarında bir tek fark vardı; o da telg-
rafın kıtalar arasında haberleşmeyi sağlama noktasındaki üstünlüğüydü.6 Za-
manla denizaşırı ülkelerle telgraf bağlantısının sağlanması küreselleşmenin
önemli göstergelerinden birisiydi.7
Telgraf, devletlere birkaç açıdan yardımcı olmaktaydı. Bunlardan ilki, Rö-
nesans ile birlikte ortaya çıkan ve mukim elçiliklerle ilk temelleri atılan modern
diplomasinin hız kazanmasıydı. Haberleşme alanındaki bu gelişme, devletler
açısından daha hızlı karar alma ve uygulama imkânını ortaya çıkarmıştı.8 İkin-
cisi, devletlere iktisadi açıdan katkı sağlamasıydı. Uluslararası ticaretin geliş-
mesi, üreticilerin ve tüccarların çevre yerleşimlerle daha kolay bağlantı kura-
bilmesi ekonomik anlamda etki yaratmıştı. Telgraf teknolojisinin gelişmesinin
devletlere sağlamış olduğu katkılardan bir diğeri ise mutlak monarşilerin görü-
nürlüğünü arttırmasıydı. Merkezi hükümetler, telgraf telleri ile birbirine bağla-
dıkları yönetim alanlarını daha kolay bir şekilde kontrol edebilme imkânını ya-
kaladı. Merkez ve periferi ilişkisi bu anlamda farklı bir boyut kazandı ve mer-
kezi otorite ülkenin her bir tarafında daha fazla hissedilir hale geldi. Telgrafı bu
yönüyle İngiliz filozof Jeremy Bentham’ın panoptiğine benzetmek mümkündür.
Bir mimari yapı içerisindeki insanların, Bentham için bu bir hapishane, her bi-
rini görünmeden görmeyi amaçlayan bu düşünce, iktidarı rahat ve kolay idare
etmeye yönelik büyük bir yenilikti. Bentham’ın düşüncelerinde öne çıkan unsur
esasında caydırmanın önemiydi. Sürekli olarak bir denetçinin gözü önünde ol-
manın gerekliliğini, bu durumun insanlar açısından kötülük yapma gücünü

6 James Schwoch, Wired Into Nature The Telegraph and the North American Frontier, University
of Illinois Press, Urbana 2018, p.17.
7 Telgrafın kara haberleşmesinde çığır açacağı 1840’lı yılların sonuna doğru daha net bir şekilde

anlaşılır olmuştu. 1850’lere doğru Hindistan’da kurulan geniş telgraf ağı, orada çıkan isyanın bas-
tırılmasında önemli rol oynamıştı. Telgraf haberleşmesinin Hindistan’daki isyanın bastırılmasın-
daki rolü sonrasında dayanıklı denizaltı kablolarının üretilmesiyle 1851’de Manş’ı aşan ilk kablo
hattı ve bundan 15 yıl kadar sonra da Atlantik’i aşan kablo hattı kuruldu. Bu gelişmeler sayesinde
Hindistan’dan gelen mesajlar Osborne Sarayı’nda Kraliçe Victoria tarafından rahatlıkla okunabi-
lir olmuştu. Niall Ferguson, İmparatorluk Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi, Çev: Nuret-
tin Elhüseyni, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2019, s.170-171.
8 Modern diplomasinin ilk temelleri Rönesans döneminde atılmış, 15. yüzyılda Kuzey İtalya’da

kendi aralarında ve Papa ile Kutsal Roma imparatoru nezdinde sürekli büyükelçi bulunduran Ve-
nedik, Milano ve Mantua şehir devletleri tarafından başlatılmıştı. Kuzey İtalya’da Rönesans döne-
minde mukim büyükelçinin başlıca görevi, kendi devletinin dış ilişkilerinden sorumlu kurumla-
rına haber ve bilgi iletmekti. Bu dönemde şehir devletlerine hükmedenler, diğer devletlerde ya-
şanan gelişmelere ve günlük politikaları takip etmeye büyük önem vermekteydi. Temel İskit, Dip-
lomasi, Tarihi, Teorisi, Kurumları ve Uygulaması, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul
2020, s.74,76.

343
HAKAN TAN

hatta kötülük isteme düşüncesini bile neredeyse yok edeceğini savunmaktaydı.


Bu bağlamda telgraf haberleşmesi sayesinde gücünü arttıran merkezi devletler,
tıpkı Bentham’ın panoptikon fikrinde olduğu gibi direkler arasına gerilmiş tel-
ler vasıtasıyla her yerden ve herkesten haberdar olabilmekteydi. Foucoult’un
ifadesiyle iktidarın gözü olan kontrol araçlarından birisinin de telgraf olduğunu
söylemek mümkündü.9
1. Posta ve Telgraf Hizmetlerinin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi
Evrakların ve yazışmaların bir yerden başka bir yere sevk edilmesi poli-
tik, diplomatik ve ekonomik alanda her zaman önemli olmuştur. Sanayi Devrimi
ile birlikte dünyada ortaya çıkan ve giderek artan ihtiyaçlar 19. yüzyılın başla-
rında posta teşkilatlarını güçlendirmişti. Genel itibariyle haberleşmede kullanı-
lan mevcut sistemlerin devletlerin tekelinde olması ve halkın bu hizmetlerden
yeterince yararlanamıyor oluşu 19. yüzyılda değişime uğramıştı.10 1820’li yılla-
rın sonlarında Fransa nüfusunun dörtte üçü posta servislerinden faydalanamı-
yordu. Bu duruma bir son vermek için 1828 yılında alınan kararla günlük posta
hizmetleri devreye girinceye kadar iki günde bir evlere posta hizmeti verilmeye
başlanılmıştı. Bir yıl sonra ise hızla gelişen posta teşkilatı Fransa’da 1800’den
fazla posta ofisinin açılmasıyla yaygınlaştı ve posta ofislerinin sayısı 1845’te
4.000, 1877’de 5.500’ü aştı. Postacılık alanındaki bu gelişmeler tüm Avrupa ül-
keleri tarafından da uygulanmaya başlandı.11
Her ne kadar Avrupa kıtasında posta teşkilatının gelişimi bu şekilde ger-
çekleşmiş olsa da dünyanın geri kalanı farklı aşamalara tanıklık etti. 18. yüzyıl
Rusya’sında iki paralel posta teşkilatı bulunuyordu. Bunlar Alman ya da ecnebi
olarak tanımlanan Rus ve ecnebi tüccarların postalarıyla diplomatik evrakların
taşınması işleminin yürütüldüğü teşkilat, jamskaja gon’ba olarak adlandırılan
ve daha eski olan imparatorluk içindeki yazışmaların taşındığı ve nakledildiği

9 Michel Foucault, İktidarın Gözü, Çev: Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2012, s.87,92.
10 Posta servisleri uzun zaman devletlerin tekelinde kalmış ve devletlere ait evrakların taşınması
ile sınırlandırılmıştı. Mısırlılar tarafından kullanılan posta hizmeti imparatorluğun merkezi kont-
rolünü sürdürmeye yardımcı olmaktaydı. M.Ö. 10. yüzyılda Çin’de kullanılan sistem de yine yal-
nızca hükümete hizmet etmekteydi. 17. yüzyıla gelinceye değin Japonya’da da aynı durum devam
etmişti. Roma İmparatorluğu’ndaki sıradan insanların da hükümetin kontrolündeki posta servi-
sinden yararlanması yasaktı. Bu kişiler ancak tüccarlar ya da gemi kaptanları ile uzak mesafelere
haber gönderebiliyorken, kısa mesafelerde de köleler ya da özel hizmetliler aracılığı ile haberle-
şebiliyorlardı. Evcil güvercinlerin haberleşmede kullanılması da yine sıradan insanların haber-
leşmede kullanabildikleri yöntemler arasında bulunmaktaydı. Fang, A History of Mass Communi-
cation: Six Information Revolutions, p.15.
11 Michéle Merger, “The Post Office: From Past to Future”, Post Offices of Europe 18th-21st Century:

A Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang, Brussels 2014, p.17,18.

344
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

sistemdi.12 Kanada’da ise haberleşme ve posta sistemi coğrafi koşullara bağlı


olarak farklılık arz ediyordu. Kolonyal Kanada yönetiminin etkinliği için gerekli
olan haberleşme araçları 17. ve 18. yüzyıllarda resmi devlet yazışmaları özel
prosedürler çerçevesinde hızlandırıldı. Ayrıca politik, askeri, sivil ve dini öneme
sahip meseleler Atlantik’i aşarken iş veya kişisel yazışmalardan ayrı olarak de-
ğerlendiriliyordu. Coğrafi koşulların belirleyici etken olduğu Kanada haber-
leşme ve posta sisteminde Kanada’dan Avrupa’ya gönderilecek mektupların
Mayıs ve Ekim aylarında gönderilmesi gerekiyordu.13 Kanada örneğinde görü-
len posta ve haberleşme hizmetlerindeki harici koşullara bağlılık bir takım ye-
niliklere de gebeydi.14 19. yüzyılın ortalarında icat edilen telgraf, haberleşmede
yeni bir çağın başlangıcı olmuştu. 19. yüzyılın ilk başta demiryolu altyapısına
dayanarak işleyen haberleşme ağını askeri kesim değil, özel sektör yarattı. Telg-
rafın kara haberleşmesinde çığır açacağı 1840’ların sonlarında açıkça ortaya
çıktı; 1850’lere doğru Hindistan’da hat inşası yeterince ilerlediği için isyanın
bastırılmasında telgraf belirleyici oldu.15
2. Osmanlı Devleti’nde Posta ve Telgraf Hizmetleri
Osmanlı İmparatorluğu çağdaşı olan Batı ve Doğu’daki askeri ve sivil tek-
nolojik gelişmeleri takip etme imkânı bulmuş, ihtiyaç duyduğu sahalarda tek-
noloji transferini gerçekleştirmiştir. Söz konusu transferler 19. yüzyıla gelin-
ceye kadar askerî ihtiyaçlar olurken, Sultan II. Mahmud devriyle başlayan ve
Abdülmecit ile devam eden süreç daha çok ülkenin imarı ve halkın refahını te-
min etme yönünde olmuştur. Aynı zamanda Osmanlı toplumunun modern çağı
yakalayabilmesi iletişim alanındaki yeniliklerden yararlanabilmesiyle mümkün
olabilirdi. Bu düşünce, telgrafın aralamış olduğu kapılar ile bu teknolojiyi üre-
ten gelişmiş ülkelerin eline vermiş olduğu kozdan kaynaklanmaktadır. Telgraf
teknolojisine sahip ülkeler, 19. yüzyıl boyunca sahip olduğu siyasi yapıyı koru-
mak ve değiştirmek gücünü elinde tutma üstünlüğünü de artırmıştı. Daha ön-
ceki zamanlarda derbent köyleri, menzilhaneler veya ulak ve tatarlarca, vergi

12 Natalia Platonova, “Russian Postal Service in the 18th Century”, Post Offices of Europe 18th-21st
Century: A Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang, Brussels 2014, s.129.
13 Bernard Allaire, “Formal Procedures for Sending Official Correspondence to and from Canada

During the Colonial Period (17th to 18th Century), Post Offices of Europe 18th-21st Century: A
Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang, Brussels 2014, s. 385, 386.
14 Her ne kadar telgraf hatları da zaman zaman fırtına, kar, çığ gibi olumsuz hava koşulları ve bir

takım teknik aksaklıklardan etkilense de yine de genel itibarıyla istikrarlı bir şekilde hizmet ver-
mekteydi. Yakup Bektaş, “The Sultan’s Messenger: Cultural Constructions of Ottoman Telegraphy,
1847-1880”, Technology and Culture, Vol.41, No.4, October 2000, p.687.
15 Ferguson, İmparatorluk Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi, s.171.

345
HAKAN TAN

muafiyetine dayalı, devlete çok bir yük yüklemeden yürütülen ulaştırma ve ha-
berleşme hizmetleri, Avrupa’daki örnekleri gibi merkezi hükümet tarafından
yürütülmeye başlanmıştı.16
Bu alanda devlet tarafından atılan adımlardan ilki modern posta teşkila-
tının oluşturulması ve daha sonraki süreçte telgrafın icadıyla birlikte Osmanlı
topraklarında kullanılmaya başlanması olmuştu. Söz konusu dönemde modern
posta sisteminin kurulmuş olmasına ve yavaş yavaş yaygınlaşmasına rağmen
devletin sınırlarının geniş olması ülkede meydana gelen olayların zamanında
merkeze iletilememesine neden olmaktaydı. Bazen haberler abartılı bazen de
bilgi akışındaki sorunlar yüzünden uluslararası boyutu olan sorunlarda karar
almakta geç kalınabilmekteydi. Bu nedenle daha hızlı ve güvenli bir haberleşme
sistemine ihtiyaç duyulmaktaydı.17 Bu sorunların çaresi ise yeni gelişmekte
olan telgraftan başkası değildi. Osmanlı’da telgrafın ilk kullanımı 1855 yılında
Kırım Savaşı esnasında olmuştur. Ancak II. Mahmud öneminde telgrafın ilkel bir
modeli olan semofer adlı cihaz 1828-29 Osmanlı Rus Savaşı esnasında Boğazi-
çinde kurularak iki yaka arasında mesajlaşmayı mümkün kılmıştı. Boğaz girişi
ile karşı sahilden Rus tehlikesine karşı hızlı haberleşmeyi sağlama amacı güden
bu aletle istenilen başarı tam olarak sağlanamamış olsa da ilk uygulama olarak
kabul edilebilir. Esas elektrikli telgrafın kullanımı ise Sultan Abdülmecit döne-
mine denk gelmektedir. Osmanlı Devleti’nin Morse makinesi ile tanışması 1839
senesinde Paris’te Morse ile birlikte çalışmış olan Mellen Chamberlain saye-
sinde olmuştur. Geliştirilen bu yeni aleti tanıtmak üzere Avrupa, Kuzey Afrika
ve Ortadoğu’ya bir gezintiye çıkan Chamberlain, makinenin patentini almak
üzere Avusturya’da girişimlerde bulunmuştur. Patenti Avusturya’dan alamayan
Chamberlain bu defa İstanbul’a gelerek cihazı devlet adamlarına tanıtarak pa-
tentini almaya çalışmıştır. Yapılan ilk denemede makinanın hatalı çalışması
üzerine eksiklikleri gidermek adına Viyana’ya dönmek üzere gemiye binmiştir.
Ancak bindiği geminin Tuna Nehrinde batması üzerine bu girişim başarısızlıkla
sonuçlanmıştır.18

16 Ekmeleddin İhsanoğlu, Osmanlı Modernleşmesinde İlk Adımlar Teknoloji, Bilim ve Eğitim, Ötü-
ken Neşriyat, İstanbul 2022, s.383. Tanju Demir, “Modernleşme Sürecinde Ptt ve Yabancı Uza-
manların Osmanlı Haberleşme Kurumundaki Rolleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Osmanlı Devleti
Hizmetindeki Yabancılar, Ed: Murat Hanilçe, Yunus Emre Tekinsoy, Selenge Yayınları, İstanbul
2020, s.94.
17 Ali Akyıldız, Osmanlı Merkez Bürokrasisi (1836-1856), Timaş Yayınları, İstanbul 2018, s.36.
18 Yakup Bektaş, “Displaying the American Genius: The Electromagnetic Telegraph in the Wider

World”, The British Journal for the History of Science, Vol.34, No.2, June 2001, p.211.

346
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

Telgraf konusundaki bir başka girişim ise 1847 senesinde Sultan Abdül-
mecit’in huzurunda yapılmıştır. Cyrus Hamlin’in aktardıklarına göre 9 Ağustos
1947 tarihinde Sultan Abdülmecit’in huzurunda sarayın iki farklı odası arasına
kurulan sistem bizzat padişahın vermiş olduğu ilk mesajla test edilmiştir. İlk
denemede Abdülmecit, “Fransız vapuru geldi mi? Avrupa’dan ne haber?” soru-
larının yazılmasını istemiş ve mesajı verdikten sonra hızlıca diğer odaya gide-
rek sistemin çalışıp çalışmadığını gözlemlemiştir. Mesajın başarıyla iletildiğini
gören Abdülmecit “Maşallah” diyerek tepkisini göstermiştir. Bu denemeden bir
gün sonra ise ikinci deneme devlet erkanı önünde gerçekleştirilmiş ve padişah
oldukça hoşnut olmuştur. Padişah bu memnuniyetini içeren bir berat ile hazır-
lattığı elmas nişanı Morse’e yollama kararı almıştır. Ancak Osmanlı toprakla-
rında telgraf sisteminin inşa edilmesi hemen olmamıştır. Söz konusu gecikme-
nin sebebi kesin olarak bilinmese de Hamlin’e göre Osmanlı paşaları telgrafa
karşı muhalif bir tavır içerisinde olmuşlardı. Hamlin, paşaların taşranın uzak
köşelerinden her türlü havadisin padişaha iletilecek olmasından endişe duy-
duklarını ileri sürmekteydi. 19 Neticede 6-7 yıl kadar gecikmeli de olsa Osmanlı
topraklarında telgraf hatları inşa edilmeye ve yayılmaya başlamıştı.20
Osmanlı Devleti’nde telgrafın kullanılmaya başlaması ile birlikte mâbeyn
telgrafhanesi saray bürokrasisinde haberleşmenin sağlanması noktasındaki en
önemli birimlerden birisi olmuştu. Sultan Abdülaziz döneminde bu birimde az
sayıda memur çalışmasına rağmen, II. Abdülhamid ile birlikte telgraf teşkilatına
daha fazla önem verildiği anlaşılmaktadır. Gerek taşra teşkilatıyla gerekse de
sefaretlerle gerçekleştirilen haberleşmede en önemli araç haline gelen telgraf
teşkilatı personel sayısını da artan önemine binaen geliştirdi.21 Böylelikle

19 Cyrus Hamlin, Among The Turks, Robert Carter and Brothers, New York 1878, s.186-191. Os-
manlıların telgrafa karşı tutumları değişkenlik göstermekteydi. Bunun sebeplerinden birisi hat-
ların oldukça hızlı denilebilecek bir şekilde yayılmaya başlamasıydı. Bazı kimseler telgrafın bir
sihir olduğuna inanırken, bazıları da şeytanın sesini nakleden bir araç olarak görüyordu. Bu ne-
denle telgraf hatlarının camilerin yakınından geçmesini dahi uygun bulmuyorlardı. Roderic H.
Davison, Essays in Ottoman and Turkish History 1774-1923, University of Ttexas Press, America
1990, p.139. Charles Eliot, Avrupa’daki Türkiye, C.1, Çev: Adnan Sınar, Şevket Serdar Türet, Ter-
cüman1001 Temel Eser, s.116. Diren Çakılcı, Rumeli Telgraf Hatları 1854-1876, Türk Tarih Ku-
rumu, Ankara 2019, s.6-10.
20 Bu hatlar Kırım Harbi esnasında kurulmuştu. Devletin kendi ihtiyaçları için kurulan Edirne-

Şumnu-İstanbul hatları Fransızlar tarafından yapılmıştı. Yine Fransızlar tarafından inşa edilen
diğer hatlarla birleştirilerek Osmanlı’nın Avrupa ile bağlantısı tesis edilmişti. Mustafa Kaçar, “Os-
manlı Telgraf İşletmesi”, Çağını Yakalayan Osmanlı, Haz. Ekmeleddin İhsanoğlu, Mustafa Kaçar,
IRCICA, İstanbul 1995, s.47.
21 Ali Akyıldız, Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, İletişim Yayınları, İstanbul 2018, s.170-171.

347
HAKAN TAN

19. yüzyılda Osmanlı merkezileşmesinin imdadına telgraf yetişmiş oldu. Yal-


nızca merkezileşmede değil, aynı zamanda Osmanlı haberlerinin Avrupa’ya ak-
tarılmasında telgraf önemli bir rol oynadı. Diğer taraftan telgraf, Avrupa kamu-
oyunda Osmanlı aleyhine çıkan haberler hakkında bilgi sahibi olunmasını ve
geç kalınmadan müdahalede bulunulmasını mümkün kılmıştı. Her ne kadar
telgrafın yaygınlaşmasından evvel çeşitli gazeteler aracılığı ile haberler yayıla-
bilmekteyse de telgraf kadar etkili olamamaktaydı.22
3. Bafra’da Posta ve Telgraf Hizmetleri
İdari taksimatta Trabzon Vilayeti’nin Canik Sancağına bağlı bir kaza olan
Bafra, Samsun ve Sinop gibi işlek limanları haiz önemli kentlerin arasında yer
almaktadır.23 Bafra’da posta ve telgraf hizmetlerinin oluşturulması temelde
Samsun ile Sinop arasında döşenecek olan telgraf hattının Bafra’yı da içine al-
masıyla ortaya çıkmıştı. 1866 yılında Samsun – Sinop arasında oluşturulması
planlanan telgraf hattının 1867 senesinde Bafra’yı da içine alarak çalışmalara
başlanılmış ve 1868 yılında Bafra’da telgraf hattı kullanıma açılmıştı.24 Bu ihti-
yacın ardında yatan en önemli nedenlerden biri Bafra’nın kaymakamlık olarak

22 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Hil Yayınları, İstanbul 1987, s.119,154. 1874 se-
nesinde Beyrut’ta bulunan bir Amerikan misyoneri Osmanlı Devleti’nde telgraf sisteminin koca
bir imparatorluğun tıpkı bir makine gibi işlemesini sağladığından bahseder. Ancak telgraf asıl gü-
cüne 32 yıl boyunca saltanatta kalmış olan II. Abdülhamid döneminde kavuşmuştur. Yakup Bek-
taş, “Telegraph”, Encyclopedia of the Ottoman Empire, Ed. Gabor Agoston and Bruce Masters, Facts
on File, New York 2009, p.558.
23 Şemsettin Sami, Bafra’nın coğrafi konumundan bahsederken Trabzon Vilayeti’nin Canik San-

cağında liva olan Samsun’un 41 kilometre kuzeybatısında ve Kızılırmak’ın 20 kilometre yukarı-


sında bulunduğundan bahseder. 5000 kadar ahalisi bulunan Bafra’da 2 cami, 1 rüştiye, 2 ibtidai
mektebi, 3 tekke, 3 hamam, 3 han ve Kızılırmak’ın üstünde güzel bir köprü bulunmaktadır.
Bafra’da batısında yer alan Alaçam nahiyesiyle birlikte 161 köy bulunmakta ve 63559 kişi yaşa-
maktadır. Şemsettin Sami, Kamûsü’l-A’Lâm, C.2, Mihran Matbaası, İstanbul 1889, s.1200.;
Bafra’nın 15.yüzyılda sınırları dahilinde merkez, 6 nahiye ve 110 köy bulunmaktaydı. 16.yüzyılın
üçüncü çeyreğinde köylerin sayısı artarak 138’e ulaşmıştı. Ancak bazı köylerin Alaçam’a bağlan-
ması nedeniyle 17.yüzyılın ilk yarısında köy sayısı tekrar 110’a gerilemiştir. 19. yüzyılın ilk yarı-
sında, 1834-1835 yılında, Bafra’nın kadın-erkek olmak üzere toplum nüfusu 12.500-13.000 kişi
aralığındaydı. Rıza Karagöz, Cengiz Arslan, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim
Nüfusu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, C.2, S.2, 2021, s.134,138.
24 BOA, İ.MVL 585/26289, 1 Ocak 1867. BOA, A. MKT. MHM 401/52, 6 Mart 1868. Esat Aktaş, “II.

Meşrutiyet Dönemi’nde Samsun’da İlk Telefon Hatları ve Kullanımı”, Karadeniz İncelemeleri Der-
gisi, S.30, 2021, s.513. Trabzon Vilayet Salnamesi’ne göre 1869 yılında Bafra nüfusu 17748 er-
kekten oluşmaktaydı. Kazada bir bu kadar da kadın nüfusu olduğu düşünüldüğünde toplam
35.500 kişi yaşamaktaydı. Aynı zamanda Bafra’ya bağlı Alaçam nahiyesinde de toplamda 11.000
kadar kişi bulunmaktaydı. Söz konusu sayılar göz önüne alındığında Bafra’da azımsanmayacak
oranda bir nüfus olduğu dikkati çekmektedir. Kazada üretilen ekonomik değeri olan ürünler de
hesaba katıldığında mevcut üretimin ve ticaretin sürekliliği açısından telgrafın Bafra ahalisine

348
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

teşkil edilmesinin ardından ekonomik anlamda daha fazla gelişme göstermesi


ve gelirlerinin artmasıyla birlikte tüccarların da işlerini kolaylaştırmaktı.25 Di-
ğer nedenler ise tıpkı, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kurulan ve inşası devam
eden telgraf hatlarının ekonomik ve kültürel yönden bölgeye katkı sağlaması-
nın yanında idari açıdan hükümete sunacağı kolaylığın Bafra’da da uygulanabil-
mesiydi.26
Değişen dünya sisteminin en önemli aygıtlarından biri olmaya başlayan
telgraf sunmuş olduğu faydalarla geniş çevrelere ulaşmaya başlamıştı. Yavaş
yavaş Anadolu’nun pek çok yerine yayılmaya başlayan hatlar için en temel so-
run inşa için gerekli maddi güçtü. Telgraf hattının çekildiği yerlerde ihtiyaç du-
yulan müstakil telgrafhaneler, gerekli teçhizatlar ve hatlar için ihtiyaç duyulan
direkler önemli kalemlerdendi. Osmanlı coğrafyasının her bir yanına telgraf
hattı inşası için gereken bütçenin devlet tarafından karşılanması da söz konusu
dönemde pek mümkün değildi. Kırım Savaşı’nın devlet hazinesine yüklemiş ol-
duğu ekonomik güçlük ve sonrasında yaşanan iktisadi zorluklar göz önüne alın-
dığında inşa masraflarının devlet eliyle karşılanamayacağı aşikardı.
Bu sorunun aşılabilmesi için, özellikle Anadolu’da inşa edilmesi planla-
nan telgraf hatlarının bazı ihtiyaçları yerel halkın iş birliğiyle gerçekleşebilmek-

kolaylık sağlayacağı söylenebilir. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1869, C.1, Haz: Kudret Emiroğlu,
Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993, s.143.
25 BOA, İ.MVL 585/26289, 1 Ocak 1867. Bafra’da tütün yetiştiriciliği oldukça yaygındı. Ticari bir

emtia olarak halkın gelir kaynağından biri olan tütün, Osmanlı coğrafyasında tüketildiği gibi ec-
nebi memleketlere de ithal edilmekteydi. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1871, C.3, Haz: Kudret Emi-
roğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993, s.120-121.
Telgrafın haberleşmeye yapmış olduğu katkı aynı zamanda yörenin ekonomik gelirlerinin artma-
sına da öncülük etmekteydi. Genellikle ticaret yapmak suretiyle hayatlarını idame ettiren insan-
lar çevre kazalarla haberleşmeye daha çok ihtiyaç duymakta ve telgrafın bu anlamda kendilerine
katkı sağlayacağına inanmaktaydılar. Bulundukları bölgeye telgraf hattının çekilmesi ile bölgede
ticaretin artacağı da öngörülmekteydi. İbrahim Serbestoğlu, Abidin Temizer, “II. Abdülhamid’in
Ülke Yönetiminde Yeni Bakış Açısı: Avrathisarı Kazası Örneğinde İhtiyaçlar ve Kaynakların Tes-
piti”, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.51, 2021, s.430.
26 Bafra’ya telgraf hattı çekildiği yıllar, Kafkaslardan gelen göçmenlerin Samsun ve çevresine yer-

leştirilmeye başlanmasının hemen sonrasına denk gelmektedir. Göçmenlerin nakilleri esnasında


yaşanan olumsuzluklar ve Kafkas muhacirlerinin yerleştirildikleri Samsun kırsalı ile olan bağlan-
tının sağlanmasına yönelik zorluklar, Samsun’un modern anlamda kazalarıyla olan bağlantısının
yenilenmesini ve güçlendirilmesini zorunlu kılmıştır. Bafra’ya yapılan telgraf hattı, Amasya yolu-
nun inşası süreçleri Samsun’a içine kapanık bir yer olmaktan çıkıp, çevresinin merkezi olma
imkânı da yaratmıştır. Bu anlamda Bafra telgrafhanesi Samsun’un merkezi bir konuma yüksel-
mesinde de rol oynayan etkenlerden biri olmuştu. Mehmet Yavuz Erler, “Karadeniz’de Avrupai
Bir Kent: Samsun (1865-1875), Karadeniz Tarihi Sempozyumu, C.1, Karadeniz Teknik Üniversitesi
Yayınları, Trabzon 2007, s.549.

349
HAKAN TAN

teydi. Bafra özelinde de bu durum değişmemiş, telgraf hattı için gerekli olan di-
rekler ve telgrafhane binasının inşası ahali tarafından karşılanmıştı. Yerel halk
tarafından ortaya koyulan maddi ve iş gücü seferberliği bölge halkına belirli
miktarda külfet yüklemiş olsa da telgrafın sunacağı hizmetlerden faydalanmak
adına ahali gönüllü bir şekilde bu hizmette yer almıştı.27 Hem idari mekanizma-
nın daha işlevsel kılınması hem de tüccarların haberleşmesi noktasında işlem-
leri hızlandıracağı ve kolaylaştıracağı bilincinden hareketle telgraf inşasına
ahali katkı sunmuştu.28 Bu noktada devlet yetkilileri direklerin ve telgrafhane

27 Osmanlı coğrafyasının pek çok yerinde telgraf ahali tarafından ısrarla talep edilmekteydi. Ahali,

telgraf kullanımını bir gelişmişlik olarak görmekte ve bu hizmetten kendi paylarına düşeni alma-
ları gerektiğini inanmakla birlikte hem ahali hem eşraf posta ve telgraf hizmetlerinin ticari ve
idari önemini idrak etmişti. Bu nedenle de çalışmalara gönüllü olarak katkı sağlamışlardı. Bu hu-
susta farklı bölgeler özelinde yapılan çalışmalar incelendiğinde hemen hemen her yerde telgraf
hatlarının çekilmesinde, direklerin temin edilmesinde, telgrafhane binalarının yapımında ahali-
nin görev aldığı anlaşılmaktadır. Bu sürecin en iyi gözlemlendiği yerlerden birisi Trabzon ve ci-
varındaki yerleşim yerleridir. Ancak memleketin pek çok yerinde bu durumun örnekleri görüle-
bilmektedir. Samsun- Amasya-Yozgat hattında bir telgraf hattı için ihtiyaç duyulan direklerin Ca-
nik Sancağı’ndan Amasya sınırına kadar Canik ahalisince, Amasya Sancağı dahilindeki yirmi altı
saatlik mesafenin Amasyalılarca ve Amasya sınırından Yozgat’a kadar olan on iki saatlik mesafe-
nin de Bozok Sancağı ahalisince karşılanması bu duruma örnek teşkil eder niteliktedir. Yine söz
konusu bölgeye yakın bir noktada yer alan Tokat örneğinde de benzer bir durumla karşılaşılmak-
tadır. Tokat’a telgrafın gelmesi için ahalinin yanı sıra tüccarlar yardım girişiminde bulunmuş,
hatta direk masraflarına ek olarak hat inşasında görev yapan amelenin yevmiyesini dahi karşıla-
mışlardı. Anadolu’nun doğusunda ahalinin telgraf hizmetlerine bakış açısı bu yönde iken, Ana-
dolu’nun batısında da ahali aynı hassasiyeti göstermekteydi. Örneğin, İzmir-Çanakkale hattı in-
şasında direklerin temini ahali tarafından karşılanmış, bunların dikilmesi işlemleri ise boğaz böl-
gesinde bulunan askerler tarafından yapılmıştı. Elbette mevcut durum Anadolu toprakları ile sı-
nırlı değildi. Priştine, Saraybosna, Selanik, Suriye gibi Anadolu toprakları dışında kalan pek çok
yerde de telgraf hatlarının inşası bölge halkının destekleriyle gerçekleştirilebilmişti. İbrahim Ser-
bestoğlu, Abidin Temizer, “Amasya’da Telgraf Hatlarının Çekilmesi”, Uluslararası Akdeniz Mede-
niyetleri Sempozyumu Bildiri Kitabı, Ed. Yıldırım Atayeter, İsmail Avcı, Gece Kitaplığı, Ankara
2017, s.84,85. Özgür Yılmaz, Tanzimat Döneminde Trabzon, Libra Yayınları, İstanbul 2014, s.453.
Biray Çakmak, “Osmanlı Devleti’nde İletişim Modernleşmesinin Taşra Boyutu: Uşak Kazası’nda
Posta ve Telgraf Hizmetleri (1870-1912), Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi,
S.22, Bahar 2015, s.66. Murat Hanilçe, “Osmanlı Taşrasına Telgraf Hattı Çekilmesinde Yaşanan
Zorluklar Niksar-Erbaa-Tokat Hattı Örneği”, History Studies, C.9, S.4, 2017, s.70. Özkan Keskin, Ali
Sönmez, “Telgrafın Osmanlı İmparatorluğu’nda Yayılması: Çanakkale Telgraf Hattı Örneği”, Os-
manlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM), S.25, Bahar 2009, s.77. Mucize Ünlü,
“Priştine Kazası’nın Tanzimat Sonrası Gelişimi”, Osmanlı Dönemi Balkan Şehirleri, C.1, Ed. Zafer
Gölen, Abidin Temizer, Gece Kitaplığı, Ankara 2017, s.449. Yakup Ahbab, “İletişimde Yeni Dönem:
Üsküp’te Telgraf”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Dergisi, C.13, S.25-26, 2014, s.85-87. Uğur
Akbulut, “Suriye’ye İlk Telgraf Hatlarının Çekilmesi”, History Studies, Ortadoğu Özel Sayısı, 2010,
s.6.
28 Her ne kadar telgraf hatlarının çekilmesinden memnuniyet duyan ve destek verenler olsa da

ilk etapta telgrafa karşı çıkanlar ve tepki gösterenler de olmuştu. Telgrafın istenmeme sebebi ise
merkezi otoritenin varlığından rahatsız olunmasıydı. 1867 senesinde Amasra kasabası ayan ve

350
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

binasının ahali tarafından karşılanmasını faydalı ve uygun bulmuştu. Ancak hü-


kümet yetkilileri sürece katkı sağlayacak olanların maddi ve manevi açıdan zor
duruma düşürülmemesi ve zorlanmaması hususunda temkinli olunmasını özel-
likle belirtmişlerdi. Bu noktada hükümet, inşa edilecek hat için gerekli malze-
melerin Avrupa’dan tedarik edilmesi ve aynı zamanda telgrafhanede görevlen-
dirilecek memurların maaşlarının karşılanması noktasındaki sorumluluğu üst-
lenmişti.29
Telgrafhane inşası için seçilen yer Bafra hükümet konağı avlusundan ay-
rılmış arsa olarak belirlenmişti. Burada ahalinin yardımıyla ahşap olarak alt ka-
tında bir, üst katında iki oda olmak üzere bir telgrafhane binası inşa edilmiş ve
hizmet vermeye başlamıştı.30 Bafra telgrafhanesi vilayetteki telgrafhaneler içe-
risinde dahili haberleşme sağlayabilen ve her türlü posta taşımacılığının yapı-
labildiği telgraf merkezlerinden birisiydi.31 Bafra’ya bir telgraf hattı inşa edil-
mesi yönünde atılan adımlar çevresindeki diğer kaymakamlıkların da bu ko-
nuda istekli olmalarına neden olmuştu. Özellikle Canik Sancağı’ndan Ünye ve
Çarşamba kazaları kendilerinin de kaymakamlık olduğuna vurgu yaparak

eşrafı kendi çıkarlarının sarsılacağı endişesi ile Bolu’daki mutasarrıfın üzerlerinde denetim kur-
masını istememişti. Bu nedenle telgraf direklerini sökmüşler, yol yapımını dahi engellemek iste-
mişlerdi. Edirne’de ise yıldırım çeker endişesiyle halk telgraf ağının şehrin içine girmesini iste-
miyordu. Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s.119. Davison, Essays in Ottoman and Turkish
History, p.139.
29 BOA, İ.MVL 585/26289, 1 Ocak 1867. Osmanlı hükümeti telgraf inşalarına nakdî ya da aynî

olarak katkı sağlayan ahaliyi memnun etmek ve aynı zamanda yapılması planlanan hatlar için de
diğer kişilere örnek oluşturması amacıyla ahali tarafından yapılan hizmetleri gazetelerden duyu-
rulmaktaydı. Merve Yörükoğulları, “Tanzimat Dönemi’nde Golos Kazası’nda İmar Faaliyetleri”,
Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi Tarih Dergisi, C.5, S.1, 2022,s.16. Keskin, Sönmez, “Telgrafın Os-
manlı İmparatorluğu’nda Yayılması: Çanakkele Telgraf Hattı Örneği”, s.77.
30 BOA, ŞD. 2645/2, 13 Temmuz 1310 (25 Temmuz 1894).
31 Posta Nezareti kurulduktan sonra ilk başlarda yapılan postacılık hizmetleri evrak postacılığı ile

sınırlıydı. Birinci Posta Nizamnamesi’nde de postaların aslı kağıt olan posta maddelerini taşıya-
cağı belirtilmişti. Mektuplar ise, “adi, taahhütlü ve tahrirât-ı mühime” olarak üçe ayrılmıştı. Za-
manla günümüz posta gönderilerinin bir benzeri olan “emanet akçe” ve eşya taşımacılığı gibi çe-
şitli posta hizmetleri devreye girmişti. Fatmagül Demirel, Sultan II. Abdülhamid’in Mirası İstan-
bul’da Kamu Binaları, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul 2011, s.221. Trabzon Vilayeti dahilindeki
telgraf merkezlerinde Bafra’da olduğu gibi dahili haberleşmeyi sağlayabilen ve posta taşımacılığı
yapılabilen diğer merkezler, Alaçam, Kavak, Çarşamba, Terme, Ünye, Fatsa, Tirebolu, Gümüşhane,
Rize ve Of idi. Görele, Sürmene, Atina, Arhavi ve Hopa telgraf merkezleri ise dahili haberleşmeyi
sağlamasına rağmen posta hizmetlerinde ancak adi ve taahhütlü mektupları kabul edebilmek-
teydi. Vilayet dahilinde dahili haberleşmenin yanı sıra harici haberleşme yalnızca Trabzon, Sam-
sun, Ordu ve Giresun telgraf merkezlerinden yapılabilmekteydi. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1901,
C.19, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı,
Ankara 2008, s.259. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1902, C.20, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve
İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008, s.356.

351
HAKAN TAN

Bafra’ya bir telgraf hattının inşa edildiğini ancak henüz kendilerinde telgrafın
bulunmadığını üst makamlara iletmişlerdi. Bu kazalarda telgraf bulunmadığın-
dan haberleşme ancak posta vapurları ile sağlanmakta ve işlerin yürütülebil-
mesi vapurların ve bazen de kayıkların limanlara uğramasına bağımlı kalmak-
taydı. Özellikle kış mevsiminde hava muhalefeti nedeniyle posta vapurları ve
kayıklar limanlara uğrayamamakta ve dolayısıyla ahali ve tüccarın işleri aksa-
maktaydı. Bu durum ise bölge halkının ekonomik faaliyetleri üzerinde olumsuz-
luk yaratmaktaydı. Diğer bir taraftan kara yollarının durumu da posta taşıma-
cılığı için çok uygun değildi. Yollar bozuk, tamire muhtaç ve tehlikeliydi.32 Posta
haberleşmesinin deniz ya da kara yoluna bağımlı olduğu göz önüne alındığında
ve mevcut yolların durumu ile hava muhalefeti birlikte değerlendirildiğinde
daha pratik, güvenli, hızlı ve aksi bir durum yaşanmadıkça kesintisiz bir iletişim
imkânı sağlayan telgraf oldukça önemli bir konumda bulunmaktaydı. Bu ne-
denle Bafra’da bir telgraf hattı inşası Ünye ve Çarşamba ahali ve idarecileri ta-
rafından da talep edilmesine neden olmuştu.33
Bafra’da posta ve telgraf işlemleri 25 yıl kadar inşa edilen telgrafhane bi-
nasında yürütülmüştü. Ancak 1892 senesinde daha önce emsali görülmemiş so-
ğuklar ve fırtına sebebiyle şiddetli kış şartlarından bina hasar görmüş ve kulla-
nılamaz hale gelmişti. Hava muhalefetinin sebep olduğu sonuçlar hakkında
Mustafa Nuri Efendi, meclis idare azasından Murat Bey ve Belediye Reisi Osman
Efendilerle belediye kalfası bir inceleme yaparak mevcut hasarları saptamaya
çalışmışlardı. Yapılan incelemeler neticesinde binanın tamamen ahşap olmasın-
dan dolayı birçok yerden hasar aldığı tespit edilmişti. Ayrıca inşaat sırasında
binanın temeline taş konulmadığı ve bu nedenle de temeldeki ağaç kısımların

32 Karadeniz kıyı kentlerinin birçoğunda ulaşım ciddi bir sorundu ve bu durum yalnızca Canik
Sancağı ile de sınırlı değildi. Canik Sancağı’nın en büyük kazası olan Çarşamba’da bulunan der-
bent yolu üç buçuk kilometre uzunluğundaydı. Yolun bir tarafının deniz olmasından dolayı araba,
hatta bazen hayvanların geçmesi dahi mümkün olamıyorken insanlar için ölüm tehlikesi oluştu-
ruyordu. Bu nedenle özellikle eşya taşıyan arabalar yüklerini yolun karşı tarafında indirmek zo-
runda kalıyorlardı. Bu da yeni bir iş yükü doğuruyor, eşyalar kayıklarla karşıya geçiriliyordu.
Mevcut durum Bafra açısından da pek farklı değildi. Samsun kasabasından çıktıktan sonra Sazlık
civarına gelindiğinde bir derbent ile karşılaşılmaktaydı. Tıpkı Çarşamba’daki benzeri gibi burası
da ulaşımı güçleştirmekte, yük ve yolcu geçişini zorlaştırmaktaydı. İbrahim Serbestoğlu, Tanzi-
mat, Teftiş ve Canik Sancağı’nda Modernleşme, Gece Akademi, Ankara 2019, s.61, 69. Tuğrul Öz-
can, “Ordu Sahili ile Anadolu’nun İç Kesimleri Arasında Ulaşıma Dair Bir Değerlendirme”, İlk-
çağ’dan Modern Döneme Tarihten İzler, Berikan Yayınevi Ankara, 2018, s. 678.

33 BOA, ŞD. 1825/18, 21 Temmuz 1868.

352
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

tamamen toprak altında kalarak çürüdüğü anlaşılmıştı. Binanın temelinde mey-


dana gelen bu çürüme binanın dört bir tarafından dengesiz bir hal almasına ve
akabinde duvarların iç kısımlara doğru kaymasına neden olmuştu. Duvarlarda
meydana gelen bu hasarlar neticesinde binanın tavanı pek çok noktadan aşağı
doğru sarkmış ve kiremit altındaki çatı makasları da birbirinden ayrılma nok-
tası gelmişti. Netice itibarıyla mevcut binanın onarılmasının pek sağlıklı olma-
yacağı ve yeniden bir telgrafhane binası inşa etmenin ekonomik anlamda daha
hesaplı olacağı sonucuna varılmıştı.34 Fakat maddi yetersizlikler binada bir kez
daha inceleme yapılmasını ve bir şekilde tamiri mümkün olup olmadığının ye-
niden değerlendirilmesini zorunlu kılmıştı. Mevcut hasarların tamiri mümkün
ve yeniden bir bina inşa etmeye kıyasla daha hesaplı olacaksa hazinenin gerek-
siz yere masraf yapmasının önüne geçilmesi ve bu husustaki hakikatin bildiril-
mesi merkezden emredilmişti. Ancak binanın incelenmesi için oluşturulan ko-
misyonun raporuna göre binanın tamir suretiyle sağlamlaştırılamayacağı ve
mağduriyetin önlenemeyeceği açıkça ortaya konulmuştu. Bu nedenle kagir bir
binanın yapılmasının daha iyi olacağı bildirilmişti.35
Bafra telgrafhane binasının akıbetinin ne olacağı yönündeki endişeler ve
yazışmalar devam ederken posta ve telgraf hizmetlerinin aynı binada devam
edemeyeceği de aşikardı. Bu nedenle bina kısa süre içerisinde tahliye edilmiş
ve olası bir olumsuzluğun önüne geçilmek istenilmişti. Ancak hem ahali ve tüc-
carların işlerinin hem de idari mekanizmanın telgrafhanenin mevcut durumun-
dan olumsuz anlamda etkilenmemesi gerekmekteydi. Bu durumun önüne geçil-
mek için ise yeni bir bina inşa edilinceye kadar alternatif çözümler üretilmeye
çalışılmıştı. Bu noktada bulunan çözümlerden ilki telgrafhanenin şeriyye mah-
kemesine mahsus binaya nakledilmesi olmuştu. Ancak çok uzun bir zaman geç-
meden bu dairenin de kullanılamayacak hale gelmesi üzerine başka arayışlar
içerisine girilmişti.36 Bu defa telgrafhane için emsalleri üzere yüz elli kuruşu
geçmemek kaydıyla bir yerin kiralanması yoluna gidilmişti.37 Yeni bir bina inşa
edilinceye kadar geçici olarak han içinde yüz otuz kuruş bedelle bir yer kiralan-
mış ve telgrafhane burada hizmete geçmişti.38 Her ne kadar işlemlerin aksama-
ması için geçici çözümler üretilmiş olsa da telgrafhanenin bir han içerisinde

34 BOA, ŞD. 2645/2, 3 Eylül 1893.


35 BOA, ŞD. 2645/2, 12 Mart 1894.
36 BOA, ŞD. 2645/2, 29 Ekim 1894.
37 BOA, ŞD. 2645/2, 12 Mart 1894.
38 BOA, DH. MKT 318/41, 27 Ocak 1895.

353
HAKAN TAN

uzun süre hizmet veremeyeceği anlaşılmıştı. Bu nedenle kısa süre içerisinde uy-
gun bir mahalde yeni bir telgraf binası inşa edilmesi zaruri görüldü. Telgrafhane
için yeni bir yer tespit edilmeye çalışılırken yeni yapılacak olan binanın eski
arsa üzerine inşa edilmesi gündeme gelmişti. Yeni bir bina için on beş bin ku-
ruşa ihtiyaç olduğu tespit edilmiş ve keşif pusulası da hazırlanmıştı.39 Ayrıca
inşa edilecek binanın münakasa kaimesiyle tüm detayları hazırlanmış ve bu hu-
susta izin verilmesi talep edilmişti.40
Bafra’da yeni bir telgrafhane binası inşası için yer tespiti konusunda ha-
zırlıkların devam etmesine rağmen uzun süre inşaata başlanamadığı anlaşıl-
maktadır. Bina için gerekli masrafların tespiti, keşif pusulasının hazırlanması
gibi yerel idarecilerin gayretlerine karşın, posta ve telgraf hizmetleri kiralanan
yerlerde hizmete devam etmişti. 1907 senesinde Bafra eşrafından Hacı Hüseyin
Efendizade Hacı Hüseyin Efendi tarafından telgrafhane için bir arsa bağışı ya-
pılmıştı. Söz konusu bu durum inşaatın henüz başlamadığını açıkça ortaya ko-
yarken diğer bir taraftan Bafra için posta ve telgraf hizmetlerinin önemini ve
mevcut telgrafhane merkezinde verilen hizmetlerin yetersiz olduğunu kanıtlar
nitelikteydi.41 Her ne kadar telgrafhane için uygun bir arsa tahsisi dahi yapıla-
bilmiş olsa da 1919 senesine gelindiğinde telgrafhane halen kiralık bir binada
hizmet vermekteydi. Söz konusu bina peşin olarak senelik üç yüz liraya kiralan-
mıştı. Ancak kiralama süresinin sonuna gelindiğinden ve ekonomik koşulların
zorluğundan daha uygun ücretli yeni bir bina arayışına girişilmişti. Posta ve
telgraf hizmetlerinin rahat bir biçimde sürdürülebilmesine elverişli aynı za-
manda da uygun bedelli bir mekân bulmanın pek de mümkün olamayacağının
anlaşılması uzun sürmemişti. Fakat, binanın sahibi olan Ermeni Cemaati ise is-
tedikleri kira bedelinin karşılanmasını aksi takdirde telgrafhanenin tahliye edil-
mesini talep ederek bu husustaki ısrarlarını neredeyse her gün tekrarlamak-
taydı. Mevcut durum karşısında telgrafhanenin belediye binasına ya da diğer
kamu binalarından birine taşınması düşüncesi ortaya çıkmıştı. Sürecin uzaması

39 BOA, ŞD. 2645/2, 29 Kasım 1894.


40 BOA, ŞD. 2645/2, 29 Ekim 1894.
41 Hacı Hüseyin Efendi’nin Bafra’da bir telgrafhane inşası için yapmış olduğu arsa bağışını konu

edinen bir başka vesika kendisinin Samsun eşrafından ve aynı zamanda ceza mahkemesi üyesi
olduğundan bahsetmektedir. Arsa bağışı yapmak suretiyle göstermiş olduğu cömertliği ve iyi ni-
yeti karşılığında ise rütbe-i salise ile taltif edilmiştir. BOA, ML.EEM 944/12, 26 Şubat 1907. BOA,
DH. MKT 1189/50, 12 Ağustos 1907.

354
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

ve telgrafhanenin önem arz etmesi karşısında ne yönde hareket edileceği sık-


lıkla görüşmelere konu olmuştu.42 Telgrafhanenin akıbeti noktasındaki belirsiz-
lik devam ederken Anadolu’daki işgallere karşı milli mücadele harekatı başla-
mış ve haberleşmeye duyulan ihtiyaç daha da artmıştı.
4. Bafra Posta ve Telgraf Memurları
Elektrikli telgrafın Osmanlı topraklarında kullanılmaya başlamasıyla bu
konuda deneyimli mühendis ve memurlara duyulan ihtiyaç da ortaya çıkmıştı.
İlk etapta telgraf hatlarının yabancılar tarafından kurulması, telgraf dilinin
Fransızca olması ve yeterli sayıda yetişmiş eleman eksikliği Osmanlı Devleti’ni
yabancı uzmanlara bağımlı kılmaktaydı. Bu sorunların üstesinden gelmek için
Türkçe telgraf alfabesinin oluşturulması ve akabinde telgrafhanelerde görev
alacak kişilerin yetiştirilmesi hususlarında girişimlerde bulunulmuştu. Mustafa
Efendi’nin çalışmaları sonucunda 1856 senesinden itibaren telgraf dilinin Türk-
çeleştirilmesi ile daha geniş kesimlerin telgraftan yararlanabilmesi mümkün kı-
lındı.43 Aynı zamanda yabancı dille yapılan haberleşmeler haricinde Fransızca
bilen telgraf memurlarına duyulan ihtiyaç da ortadan kalkmış oldu.44 1861 se-
nesine gelindiğinde yerli telgrafçıların yetiştirilmesi amacıyla Telgraf Memur
Mülazım Mektebi açılmış olsa da okul iki dönem sonunda tekrar açılacağı 1881
senesine kadar kapalı kalmıştı. Mektep tekrar açıldıktan sonra dokuz yıl eğitim
vermiş ancak bu süre sonunda yeniden kapatılmıştı. II. Meşrutiyet’in ilanında
sonra ise Posta ve Telgraf Mektebi adıyla açılan okul, ihtiyaç duyulan posta ve
telgraf memurlarını yetiştirmeye başlamış ve cumhuriyete kadar faaliyetlerini
sürdürmüştü.45

42 BOA, DH. MB. HPS 81/58, 7 Ekim 1919. Olumsuz hava şartları nedeniyle Bafra telgrafhanesinde

oluşan hasarın üzerinden oldukça uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen yeni bir bina inşa edi-
lememiş ve kalıcı bir çözüm bulunamamıştı. Bafra’da yaşananlar münferit bir olay değildi. 1891
senesinde Üsküp’te de benzer bir durum yaşanmıştı. Mevcut telgrafhane binasının tamir edile-
meyecek derecede yıkılmaya yüz tutmuş olması yeni bir bina ihtiyacını doğurmuştu. Ancak maddi
nedenlerden dolayı inşaata bir türlü başlanılamamıştı. İnşaat için gerekli olan meblağın bir kıs-
mının halk tarafından karşılanacak olmasına rağmen, yeni bir telgrafhane binası inşaatı ancak
1899 senesinde başlayabilmişti. Mucize Ünlü, “II. Abdülhamit Döneminde Üsküp’te İmar Faaliyet-
leri”, Ankara Üniversitesi Güneydoğu Avrupa Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Dergisi,
C.1, S.1, 2012, s.169,170.
43 Ali Akyıldız, Osmanlı’da Ulaşımın Modernleşmesi, Timaş Yayınları, İstanbul 2019, s.22.
44 Tanju Demir, Türkiye’de Posta ve Telgraf ve Telefon Teşkilatının Tarihsel Gelişimi (1840-1920),

PTT Genel Müdürlüğü, Ankara 2005, s.59,60. Osmanlı telgraflarında kullanılan diller ve bu ko-
nuda yaşanan gelişmeler için ayrıca bkn: Nesimi Yazıcı, “Osmanlı Telgrafında Dil Konusu”, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.26, S.1-4, 1983, ss. 751-764.
45 Said Olgun, “Posta ve Telgraf Mektebi Talimatnamesi”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Der-

gisi, C.13, S.25-26, 2014, s.149.

355
HAKAN TAN

Bafra kazası ve buraya bağlı olan Alaçam nahiyesinde elektrikli telgrafın


kullanılmaya başlaması ile birlikte telgrafhaneye memur ataması da gerçekleş-
tirilmişti. Bu kapsamda Bafra telgrafhanesinde görevli ilk telgraf memuru, telg-
raf müdürü unvanıyla 1869 senesinde bir yıl hizmet vermiş olan Zühdü
Efendi’dir. Yine aynı unvanla Zühdü Efendi’den sonra 1870 ve 1871 yıllarında
Tahir Efendi görev yapmıştır. 1872 senesinde ise Bafra telgraf müdürlüğü gö-
revini son kez İshak Efendi üstlenmiştir. Aşağıda yer alan tabloda 1869-1904
yılları arasında Bafra’da görev yapmış olan posta ve telgraf memurlarına ait bil-
giler yer almaktadır.

Tablo 1: Bafra ve Alaçam Posta ve Telgraf Memurları (1869-1904)46


Sene Kaza /Nahiye İsim Görev
1869 Bafra Zühdü Efendi Telgraf Müdürü
1870 Bafra Tahir Efendi Telgraf Müdürü
1871 Bafra Tahir Efendi Telgraf Müdürü
1872 Bafra İshak Efendi Telgraf Müdürü
1877 Bafra Baha Efendi Telgraf ve Posta Memuru

46 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1869, C.1, s.133. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1870, C.2, Haz: Kudret
Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993, s.143.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1871, C.3, s.155. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1872, C.4, Haz: Kudret
Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1994, s.157.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1877, C.9, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür
ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1995, s.157. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1878, C.10, Haz:
Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1999,
s.177. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1879, C.11, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim,
Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993, s.217. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1881, C.12,
Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara
1999, s.253. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1888, C.13, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri
Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2002, s.537, 539. Trabzon Vilayet Salnamesi,
1892, C.14, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma
Vakfı, Ankara 2005, s.501. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1894, C.15, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon
İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007, s.543, 545. Trabzon Vila-
yet Salnamesi, 1896, C.16, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal
Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007, s.499, 501. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1898, C.17, Haz: Kudret
Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007, s.605.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1900, C.18, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kül-
tür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008, s.417. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1901, s.279,
281. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1902, s.483, 491. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1903, C.21, Haz:
Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008,
s.795, 799. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1904, C.22, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri
Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2009, s.703, 707. BOA, ŞD. 896/52, 1 Şubat
1890. BOA, ŞD. 919/71, 28 Aralık 1892. BOA, DH. MKT. 2287/85, 22 Aralık 1899.

356
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

1878 Bafra Baha Efendi Telgraf ve Posta Memuru


1879 Bafra Baha Efendi Telgraf ve Posta Memuru
1879 Alaçam Andon Efendi Telgraf ve Posta Memuru
1881 Bafra Baha Efendi Telgraf ve Posta Memuru
1881 Alaçam Ziya Efendi Telgraf ve Posta Memuru
1882 Bafra Necib Efendi Telgraf Memuru
1883 Bafra Necib Efendi Telgraf Memuru
1884 Bafra Necib Efendi Telgraf Memuru
1884 Alaçam Tahsin Efendi Telgraf Memuru
1885 Bafra Necib Efendi Telgraf Memuru
1885 Alaçam Tahsin Efendi Telgraf Memuru
1886 Bafra Necib Efendi Telgraf Memuru
1886 Alaçam Tahsin Efendi Telgraf Memuru
1887 Bafra Necib Efendi Telgraf Memuru
1887 Alaçam Tahsin Efendi Telgraf Memuru
1888 Bafra Necib Efendi Telgraf Memuru
1888 Alaçam Tahsin Efendi Telgraf Memuru
1889 Bafra Necip Efendi Telgraf Memuru
1889 Alaçam Tahsin Efendi Telgraf Memuru
1890 Alaçam Tahsin Efendi Telgraf Memuru
1891 Alaçam Tahsin Efendi Telgraf Memuru
1892 Bafra Mehmet Sadık Efendi Telgraf Memuru
1894 Bafra Sadık Efendi Telgraf ve Posta Memuru
1894 Alaçam Artin Efendi Telgraf Memuru
1896 Bafra Sadık Efendi Telgraf ve Posta Memuru
1896 Alaçam Ali Efendi Telgraf Memuru
1898 Bafra Mehmet Sadık Efendi Telgraf Memuru
1899 Bafra Mehmet Sadık Efendi Telgraf Memuru
1900 Bafra Sadık Efendi Telgraf Memuru
1901 Bafra Sadık Efendi Telgraf ve Posta Memuru
1901 Alaçam Ali Efendi Telgraf ve Posta Memuru
1902 Bafra Sadık Efendi Telgraf ve Posta Memuru
1902 Alaçam Ali Efendi Telgraf ve Posta Memuru

357
HAKAN TAN

1903 Bafra Mehmet Sadık Efendi Telgraf ve Posta Memuru


1903 Alaçam Ali Efendi Telgraf ve Posta Memuru
1904 Bafra Sadık Efendi Telgraf ve Posta Memuru
1904 Alaçam Şakir Efendi Telgraf ve Posta Memuru

Yukarıdaki tabloda yer alan bilgilerden hareketle 1869-1904 yılları ara-


sında Bafra’da Zühdü Efendi (1869), Tahir Efendi (1870-1871), İshak Efendi
(1872), Baha Efendi (1877-1881), Necib Efendi (1882-1889) ve Mehmet Sadık
Efendi (1892-1904) olmak üzere toplamda altı farklı kişi görev yapmıştı.
Bafra’ya bağlı Alaçam’da bu sayı daha az olmakla birlikte Tahsin Efendi (1884-
1892), Artin Efendi (1894), Ali Efendi (1896-1903) ve Şakir Efendi (1904) gö-
rev almışlardı.47 1898/1899 yıllarına ait bir istatistikte yer alan bilgilere göre
Trabzon Vilayeti’nde hizmet vermekte olan 20 telgraf merkezinde toplam 113
telgraf memuru istihdam edilmekteydi. Vilayet dahilindeki bu sayı 1900/1901
yıllarında bir telgraf merkezinin daha açılmasıyla 130 ulaşmıştı. Ancak vilayet-
teki artan telgraf memuru istihdamına rağmen Bafra ve Alaçam’da görevli me-
murların sayısında herhangi bir değişiklik olmamıştı.48
Bafra telgrafhanesinde istihdam edilen memurlara dair dikkat çekici bir
husus, telgrafhanede yalnızca müdürlük veyahut memurluk unvanlarında kişi-
lerin bulunmasıdır. Oysa ki telgrafhanelerde müdür ve memur dışında baş me-
mur, birinci, ikinci ve hatta bazı yerlerde üçüncü muhabere memurları, Fran-
sızca muhabere memurları, refakat memurları, çavuşlar, makineciler, hademe-
ler gibi farklı görevleri haiz memurlar da istihdam edilebilmekteydi. Ancak bu
memurların istihdamı bir takım hususlara bağlı idi. Bunlardan en önemlisi telg-
rafhanenin büyüklüğü, kendisiyle en yakın merkez arasındaki uzaklık, merke-
zin Avrupa ile ilişkili olup olmadığıydı. Ayrıca ilgili telgrafhane için tahmin edi-
len iş hacmi de telgrafhanede görevlendirilecek personel sayısını ve çeşitliliğini
belirlemekteydi.49 Bu bağlamda Bafra telgrafhanesi değerlendirildiğinde ve tek
bir telgraf memuru ile işlemlerin sürdürüldüğü göz önüne alındığında küçük bir
taşra telgraf merkezi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak yine de

47 1916 senesine ait bir vesikada Şevket Efendi isminde birisinin Bafra sabık telgraf müdürü ol-
duğu bilgisi yer almaktadır. Ancak Şevket Efendi’nin hangi yıllarda Bafra’da telgraf müdürlüğü
yaptığına dair kesin bir bilgiye ulaşmak mümkün olamamıştır. BOA, ŞD. 3141/1, 23 Eylül 1916.
48 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1901, s. 262. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1903, s.495.
49 Nesimi Yazıcı, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Haberleşme Kurumu”, 150. Yılında Tanzimat,

Haz: Hakkı Dursun Yıldız, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.192-193.

358
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

Bafra’nın diğer merkezlerle olan iletişimini sağlaması açısından önemli bir gö-
rev üstlendiği bilinmektedir. Ayrıca ahali ve eşrafın telgrafhane için yapmış ol-
dukları yardımlar ve gösterdikleri ehemmiyet yöre için olan önemini de kanıt-
lar niteliktedir.
Ulaştığı yerlere pek çok yönden katkı sağlayan, hem idari mekanizma
hem de yerelde yaşayanlara faydası dokunan posta ve telgraf hizmetlerinin gü-
venilir kişiler tarafından yerine getirilmesi ve suiistimale meydan verilmemesi
önem arz etmekteydi. Osmanlı sultan ve bürokratlarının telgraftan bekledikleri
temel pratik faydanın yani imparatorluk zemininde merkezi otoritenin varlığını
güçlü bir şekilde sürdürebilmesinin yegâne şartlarından birisi de işin layıkıyla
yerine getirilmesiydi. Bu nedenle telgraf memurluğu oldukça özen ve önem ge-
rektiren bir meslekti.50 Osmanlı yöneticileri bu durumun ehemmiyetinin far-
kında olduklarından hizmetlerinden memnun oldukları memurların gönülle-
rini hoş etmeye çalışmışlardı. Bafra telgrafhanesinde 1892-1903 yılları ara-
sında görev yapmış Mehmet Sadık Efendi’nin mecidi nişanıyla taltif edilmesi bu
hususa örnek teşkil eder niteliktedir.51 Ancak her ne kadar görevinin gereklilik-
lerini yerine getiren memurlar olsa da görevini kötüye kullananlara rastlamak
da mümkündü. Telgraf memurları hakkında genel itibarıyla devlet ya da şahıs-
lara ait telgrafları açmak ve içeriğini ifşa etmek, keyfi davranmak, usulsüz işlere
bulaşmak gibi hususlar şikâyetlere konu olmaktaydı.52 Usulsüzlüğe karıştığı id-
diasıyla şikâyet edilen ve hakkında inceleme başlatılan telgraf memurlarından
birisi de Bafra telgraf müdürlüğü yapmış olan Şevket Efendi idi. Bafra’da telgraf
müdürü görevinde bulunduğu esnada sahte imza ve mühürler ile işlem yapmak,
umumi gelirlerden, iki adet posta kutusu bedelinden ve bir adet kıymetsiz posta

50 Ahmet Yüksel, “Suçluluk ve Suçsuzluk Arasında Osmanlı Telgraf Memurları”, Uluslararası Sos-
yal Araştırmalar Dergisi, C.7, S.33, 2014, s.375.
51 BOA, DH. MKT 2287/85, 22 Aralık 1899. Bu türden örneklere çokça rastlanılmaktadır. Örneğin,

Giresun telgrafhanesinde çalışan personelden işlerini iyi yapanlara ve başarılı olanlara da rütbe
taltifi yapılmıştı. Mehmet Mercan, “Giresun Telgraf İdaresi ve Telgrafhane Binası (1869-1904),
Uluslararası Giresun. Ve Doğu Karadeniz Sosyal Bilimler Sempozyumu, Giresun Belediyesi Yayın-
ları, Ankara 2009, s.360.
52 Telgraf memurları bazen uydurma telgraflar nedeniyle de suçlanabiliyorlardı. 1887 senesinde

Biga’da telgraf müdürlüğü görevini icra eden Aziz Efendi’nin başından geçenler bu hususa örnek
teşkil eder nitelikteydi. Biga’da belediye seçimleri akabinde seçimlere müdahale edildiğine dair
çekilen bir telgraf yaşanan olay hakkında soruşma açılmasına neden olmuştu. Bu iddianın ger-
çekliği ve varsa sorumlusunun arandığı incelemede Biga Kaymakamı Osman Nuri Bey telgraf mü-
dürü Aziz Efendi’den şüphe etmişti. Bu nedenle de Aziz Efendi hakkında detaylı bir tahkikat ya-
pılmıştı. Konu hakkında ayrıntılı bilgi için bkn: Ahmet Yüksel, “Bir Osmanlı Soruşturması: Biga
Telgraf ve Posta Müdürü Aziz Efendi’yi Nasıl Bilirsiniz?”, Asos Journal Akademik Sosyal Araştırma-
lar Dergisi, S.5, Eylül 2014, ss.45-61.

359
HAKAN TAN

paketinden toplam 2505 kuruş çaldığı iddiasıyla hakkında inceleme başlatıl-


mıştı. Şevket Efendi hakkındaki bu suçlamaları kabul etmeyerek hakkında veri-
len hükme itiraz etmiştir. Ancak kendisine isnat edilen suçlara ilişkin delillerin
ve emarelerin bulunmasından dolayı itirazı kabul edilmeyerek reddedilmiş ve
ceza kanunnamesinin 82. maddesinin 2. fıkrası gereğince cezalandırılması uy-
gun bulunmuştu.53
Bafra telgrafhanesinde Şevket Efendi haricinde hakkında bu tarz şikâyet-
ler bulunan bir başka memur bulunamamıştır. Sadık Efendi hakkında protokol
kurallarına uymadığı gerekçesi ile bir şikâyet kaydı bulunsa da ceza aldığına
dair herhangi bir kayda rastlanılmamıştır.54 Telgraf memurlarının çeşitli suç-
lara tevessül etmelerinin ardında farklı nedenler bulunmaktaydı. Her ne kadar
Şevket Efendi’nin hangi nedenle görevini suiistimal ettiğine dair kesin bir yar-
gıya varmak mümkün değilse de maaşların yetersizliği bu gibi durumlara yol
açabilmekteydi.55 Osmanlı telgrafhanelerinde çalışan memurların sayısı ve çe-
şitliliği gibi maaşlar da farklılık göstermekteydi. Bafra telgrafhanesi memurla-
rından Necip Efendi’nin maaşı 475 kuruştu.56 Osmanlı Devleti’nin mali durumu
bazen memurların maaşlarını ödemeye elvermiyor, zaman zaman posta me-
murları maaşlarını dahi alamıyordu.57
5. Bafra’da Posta ve Telgraf Güvenliği Meselesi
Posta ve telgraf hizmetlerindeki en önemli meselelerden birisi güvenlik
hususuydu. Taşınan postaların nakliyesi esnasında yaşanabilecek sıkıntılar ve
telgraf hatlarına düzenlenebilecek saldırılar bu alandaki en yüksek riskler ara-
sındaydı. Özellikle eşkıyalar tarafından postalara saldırılar düzenleniyor ve za-
rar veriliyordu. Diğer bir taraftan telgraf hatlarına yönelik tecavüzler de sık ya-
şanan hadiselerdendi. Telgraf tellerine saldıran eşkıyalar haberleşmenin kesin-
tiye uğramasına neden olmaktaydı.58 Bu durum ise merkezi otoriteyi endişelen-

53 BOA, ŞD. 3141/1, 23 Eylül 1916.


54 BOA, DH. MKT 2453/109, 12 Şubat 1901.
55 Yüksel, “Suçluluk ve Suçsuzluk Arasında Osmanlı Telgraf Memurları”, s.381.
56 BOA, ŞD. 896/52, 21 Aralık 1889.
57 Aldıkları maaşları yetersiz bulan imparatorluğun her bir tarafındaki posta memurları gazete

bürolarına gönderdikleri telgraflar aracılığı ile aldıkları maaşın azlığına dikkat çekmekteydiler.
Bu ücretle çalışmak değil, geçinmenin bile mümkün olmadığını savunmaktaydılar. Bürokratlar
ise bu durum karşısında suskun kalmayı tercih etseler de geçim sıkıntısı yüzünden artan yolsuz-
lukları daha önce vermedikleri ağır cezalarla önleme yoluna gitmekteydiler. Erkan Tural, “Os-
manlı Posta Bürokrasisi 1908-1914”, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, C.28,
S.46, 2009, s.217, 223.
58 Biray Çakmak, “Osmanlı Devleti’nde İletişim Modernleşmesinin Taşra Boyutu: Uşak Kazası’nda

Posta ve Telgraf Hizmetleri (1870-1912)”, s.74. Uğur Akbulut, “Suriye’ye İlk Telgraf Hatlarının

360
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

diren ve bazen de tehdit eden bir durumdu. Telgrafın hizmet veremediği hal-
lerde merkezi hükümetin orada yaşanan gelişmelerden haberdar olamaması
asayişi tehdit eden muhtemel olaylara müdahalesinin gecikmesine sebebiyet
vermekteydi.59 Bu nedenle postalara ve telgraf hatlarına yapılan saldırılara
karşı devlet idarecileri bir takım önlemler almak zorunda kalıyordu. Bunlardan
bazıları postaların eğer varsa demiryolu vasıtasıyla taşınmasını sağlamaktı. An-
cak gidilecek güzergâhta demiryolu bağlantısı yok ise bu defa daha güvenli ol-
duğu düşüncesiyle postaların gündüz taşınması isteniyordu.60
Önemli telgraf merkezlerinde posta ve telgrafın güvenliğinden sorumlu
çalışanlar da istihdam edilmekteydi. Bunlar arasında başçavuşlar, çavuşlar, sü-
variler, piyadeler gibi telgraf hatlarının güvenliğinden sorumlu kimseler yer al-
maktaydı.61 Bafra telgrafhanesinin tipik bir taşra telgrafhanesi olmasından kay-
naklı, bu tarz görevliler bulunmamaktaydı. Ancak, Bafra ve çevresindeki eşkı-
yalık faaliyetlerinin artış göstermesi, posta hizmetlerinin ve telgraf hatlarının
olası saldırılara karşı güvenliğini sağlamayı kaçınılmaz kılmıştı. Bu nedenle
Bafra telgrafhanesinde istihdam edilmek üzere dört çavuş ve dokuz nefer zap-
tiye talep edilmişti. Fakat bu sayı yetersiz görülmüş olacak ki bu sayıya ilave
olarak çevre ahalisinden sekiz nefer zaptiyenin de temini istenilmişti. Güvenliği
sağlamakla sorumlu bu kişilere ödenecek senelik 41820 kuruşun ise jandarma
tahsisatına ilave edilerek karşılanması talep edilmişti.62

Çekilmesi”, s.9. Postalara karşı gerçekleştirilen bu tip eylemlere sıklıkla rastlanılmaktaydı. Yal-
nızca belirli bir bölgeye mahsus değil, imparatorluğun her yerinde eşkıyalar posta ve telgraf hat-
ları için tehlike arz etmekteydiler. Suçluların yakalanması hususunda zabtiyeler ve jandarmalar
zaman zaman eşkıyalarla muharebeye girmek zorunda dahi kalmaktaydılar. DH. EUM. 3.ŞB
17/59, 19 Ekim 1916.
59 1 Eylül 1900 tarihinde Şam’da yapılan resmi bir tören ile demiryolu inşaatı başlamış, Türk ve

ecnebi mühendislerin çabalarıyla inşaat ilerlemeye başlamıştı. Ancak İngilizler, Mısır, Karadeniz
ve Hindistan’daki çıkarlarının tehlikeye gireceği endişesiyle demiryolu projesini tehlikeli gör-
mekteydi. Bu nedenle bedevileri kışkırtarak Osmanlı’ya karşı saldırıya geçmelerini sağladılar. Ya-
pılan bu saldırılarda ilk hedeflerin arasında telgraf hatları da bulunmaktaydı. Telgraf tellerini kes-
mek suretiyle bölgenin çevre ve merkez ile olan iletişimini koparmışlar ve düzenlenen saldırılar
neticesinde yalnızca 1908’de yaptıkları bir baskınla 300 askerin hayatını kaybetmesine sebep ol-
muşlardı. Ali Akyıldız, Osmanlı’da Ulaşımın Modernleşmesi, s.181.
60 Biray Çakmak, “Osmanlı Devleti’nde İletişim Modernleşmesinin Taşra Boyutu: Uşak Kazası’nda

Posta ve Telgraf Hizmetleri (1870-1912)”, s.74.


61 Telgraf hatlarının muhafazasından sorumlu kişilerin vazifelerine dair hükümler Telgraf Nizam-

namesi’nin “Telgraf Hattı Muhafazasına Memur Süvari ve Piyade Çavuşların Vazife-i Zimmet ve Me-
muriyetlerine Dairdir” adı altında 10.fasılda yer almaktadır. Ayrıca çavuşların görevlerini ihmal
etmeleri durumunda uygulanacak hükümler de “Çavuşların Kabahatleri Vukuunda İcra Olunacak
Mücazat Beyanındadır” başlığı altında 11. fasılda kaleme alınmıştır. Düstur, I. Tertip, C.II, Matbaa-
i Âmire, 1289, s.358-361.
62 BOA, BEO 1/66, 28 Nisan 1892.

361
HAKAN TAN

Her ne kadar posta ve telgraf güvenliği için girişimde bulunulmuş ve per-


sonel talep edilmiş olsa da bu talebin hükümet tarafından karşılanıp karşılan-
madığına dair kesin bir yargıya ulaşmak mümkün olamamıştır. Bafra’da posta-
lara karşı gerçekleştirilen saldırılara cihan harbi esnasında rastlamak mümkün-
dür. Nebiyan Dağı’nda beş şahsın Samsun’dan Bafra’ya hareket etmekte olan
postaya tesadüf etmeleri üzerine yaşanan olaylar eşkıyaların posta ulaşımına
nasıl zarar verdiklerini kanıtlar niteliktedir. Yaşanan saldırıda postaya nezaret
etmekte olan jandarma neferinin öldürüldüğünün haber alınmasının ardından
geniş çaplı bir arama başlatılmıştı. Reşit Ağa kumandasında bir müfreze hemen
eşkıyaların peşine düşmüş, saldırının gerçekleştiği yerin yüz metre mesafesin-
deki ormanlık alanda cenazeyi bulmuşlardı. Suçluların yakalanması için Reşit
Ağa izleri takip ederek peşlerine düşmüş, Havza’da dahi araştırmaları sürdür-
müştür. Yapılan araştırmalar neticesinde suçlulardan üçü silah ve cephanele-
riyle birlikte ele geçirilmiş ve suçlarını itiraf ettikleri evraklarla birlikte Sam-
sun’da divan-ı harbe teslim edilmişlerdir. Geriye kalan suçluların yakalanması
için çalışmalar devam ederken, Havza ve Amasya arasındaki bölgede bir asker
firarisiyle birlikte geriye kalan iki kişiden biri de yakalanmıştır. Böylelikle top-
lamda dört eşkıya yakalanmış, diğerinin de yakalanması için çalışmalara özenle
devam edildiği bildirilmiştir.63 Bir başka saldırı ise Alaçam’dan Bafra’ya git-
mekte olan postaya karşı gerçekleşmişti. Yaşanan bu hadisede eşkıyalar iki yüz
lira kıymetinde bir mektubu gasp etmişlerdi. Olayı gerçekleştiren şahısların ya-
kalanması emredilirken, postaların güvenli bir şekilde taşınması buyurul-
muştu.64

Sonuç
Doğası gereği topluluklar halinde yaşayan insanoğlu birbiriyle sürekli ile-
tişim halinde olmuştur. Yerleşik hayata geçilmesi, üretim faaliyetlerinin başla-
ması ve topluluklar arasında emtia ve bilgi alışverişinin ortaya çıkması bazı zo-
runlu ihtiyaçları da beraberinde getirmiştir. Birbirinden nispeten uzak kişi ve
toplumların iletişim kurması, bir bilginin karşı tarafa iletilmesi, haberleşme sis-
temlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ulaştırılması istenilen haberlerin
taşınması sözcüler aracılığı ile ya da yazılı metinler halinde taşıyıcılarla iletil-
mesi kadim toplumlarda kullanılan yöntemlerden biriydi. Uzun yıllar da bu te-
mel üzerine inşa edilen bazı yöntem ve usuller kullanılmıştı. Dünyanın farklı

63 BOA, DH. EUM. 2.Şb 16/35, 6 Şubat 1916.


64 BOA, DH. ŞFR 95/63, 7 Ocak 1919.

362
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

yerlerinde yaşamakta olan uygarlıklar bu sistemi kendi ihtiyaçları doğrultu-


sunda geliştirmiş ve haberleşmeye duyulan ihtiyaç bu şekilde giderilmişti. An-
cak zamanla daha uzak mesafedeki toplumlarla siyasi, iktisadi ve idari alanda
haberleşme ihtiyaç sürekli olarak kullanılan yöntemlerin geliştirilmesini zaruri
kılmıştı.
Bu anlamda teknolojik buluşlar ve yenilikler ile değişen dünya sistemi,
haberleşme alanında da bazı değişimleri beraberinde getirmişti. Özellikle posta
taşımacılığı alanında buhar gücünün gemilerde kullanımı ile önemli bir ilerleme
kaydedilmişti. Postaların deniz aşırı ülkelere buharlı gemiler vasıtasıyla iletile-
bilmesi çok daha güvenli ve hızlı olmuştu. Aynı zamanda mektupların da aynı
yöntemle taşınabilmesi haberleşmeye büyük bir katkı sağlamıştı. Elbette Sanayi
Devrimi ile birlikte ortaya çıkmaya başlayan bu tür yenilikler daha farklı hiz-
metlere ve değişimlere de gebeydi. Bu aşamada 19. yüzyılın ilk yarısında haber-
leşmeyi ileri noktaya taşıyacak olan telgrafın icadı önemli bir dönüm noktası
olmuştu. Telgraf, haberleşmede büyük ehemmiyeti olan güvenlik ve hız unsur-
larının her ikisini de bünyesinde barındırma gücüne sahipti.
Sanayi Devrimi öncesi ulaklar tarafından taşınan mektuplar ve postalar
zaman zaman saldırılara uğramakta ve sağlıklı bir taşımacılık yapılamamak-
taydı. Aynı zamanda aradaki mesafeye bağlı olarak önemli hususlardaki konu-
ların istenilen zamanda karşı tarafa iletilememesi sorunu da ortaya çıkmak-
taydı. Ancak buharlı gemi taşımacılığı ve telgraf bu sorunların önemli ölçüde
aşılabilmesine katkı sağladı. Kıtalar arasındaki bağlantının telgraf hatları saye-
sinde kurulabilmesi de haberleşmeyi bir adım daha ileri taşımıştı. Elbette telg-
raf hatlarının hava koşullarından zarar görebilmesi ya da bazı kimseler tarafın-
dan zarar verilme ihtimali göz önünde bulundurulduğunda tamamen kesintisiz
bir iletişim aracı olduğunu iddia etmek pek doğru olmayacaktır. Ancak yine de
haberleşme alanına yapmış olduğu katkı ve eski yöntemlere kıyasla daha etkili
bir yöntem olduğu ortadadır. Ayrıca basılı yayın organlarının dünyanın farklı
yerlerindeki muhabirlerinden telgraf vasıtasıyla temin ettikleri haberleri zama-
nında okuyucu kitlesi ile buluşturabilmesi, devletler açısından oldukça önem-
liydi. Diğer bir taraftan bilginin yayılması ve artık sıradan insanların dahi bilgi
ve habere erişiminin artması sosyo-kültürel alanda da değişimleri olanaklı kıl-
mıştı.
Telgrafın sağlamış olduğu tüm bu imkânlardan merkezi otoriteler de ha-
kim oldukları gücü pekiştirmek için faydalanmışlardı. Yönetimleri altındaki
idari birimleriyle telgraf hatları sayesinde iletişimini kuvvetlendiren mutlak
monarşiler artık ülkenin her bir tarafından haberdar olmaya başlamışlardı.

363
HAKAN TAN

Herhangi bir yerdeki olumlu ya da olumsuz gelişmelere karşı kısa zamanda ak-
siyon alabilir ve müdahale edebilir hale gelmişlerdi. Bu bağlamda telgrafın bir
denetleme mekanizması işlevi gördüğünden de bahsedilebilir. Özellikle İngil-
tere, Hindistan örneğinde olduğu gibi, uzak mesafelerdeki sömürgeleri üze-
rinde telgraf sayesinde daha fazla tahakküm kurmayı başarmıştı. Kendilerine
karşı sömürge topraklarında ortaya çıkan isyanlar kısa sürede kraliçenin sara-
yından duyulabiliyor ve hızlı bir şekilde müdahale edilebiliyordu.
Osmanlı Devleti açısından da düşünüldüğünde üç kıtada toprağı olan bir
devletin telgraf hatları üzerinden merkezi gücünü pekiştirmesi ve idari meka-
nizmasının daha hızlı çalışması olağandı. Bu bağlamda Osmanlı topraklarında
telgrafın icadı üzerinden çok da uzun bir zaman geçmeden hatların kurulumuna
başlanmış ve Kırım Savaşı’nda telgraftan istifade edilmişti. Kısa sayılabilecek
bir sürede taşrada kurulmaya başlanan telgraf hatları ülkenin hemen hemen
her yerine yayılmıştı. Her ne kadar Kırım Savaşı’nın devlete yüklemiş olduğu
iktisadi sıkıntılar telgraf hatlarının inşasında yerel eşraf ve ahalinin katkılarını
zorunlu kılmış olsa da bu hususta ciddi bir sorunla karşılaşılmamıştı. Tüccarlar
ve eşraf telgrafın kendi bölgelerine sağlayacağı faydaları göz önünde bulundur-
muş, özellikle telgraf direkleri, hatlarının çekilmesi ve hatta telgrafhane binala-
rının inşa edilmesi gibi hususlarda, imkânları dahilinde, devlete katkı sağlamış-
lardı.
Halkın yardım ve destekleri ile yapımı gerçekleştirilen hatlardan birisi de
Bafra idi. Samsun ile Sinop arasındaki bu yerleşim yeri 1868 yılında bir telgraf-
haneye kavuşmuştu. 1866 senesinde Samsun’dan Sinop’a uzatılması planlanan
telgraf hattının Bafra’dan da geçirilmesi burada yaşayan ahali için bir fırsat ol-
muştu. Telgrafhane binası ahalinin yardımları ile yapılmış, telgraf direkleri de
yine aynı şekilde temin edilmişti. Uzun süre aynı binada hizmet veren telgraf-
hane yaşanan kış şartları nedeniyle zarar gördükten sonra yeni bir bina yapı-
lıncaya kadar başka yerlerde hizmet vermişti. Yeni bir telgrafhane binasının ya-
pımının kısa sürede mümkün olamaması, telgraf hizmetlerinin kiralanan bina-
larda ya da dükkânlarda sürdürülmesini zorunlu kılmıştı.
Dahili telgraf haberleşmesi ve her türlü postanın kabul edildiği bir telg-
rafhane merkezi olan Bafra’da genellikle bir memur ile hizmet verilmişti.
Bafra’ya bağlı olan Alaçam’da da yine durum benzerdi. Telgrafhane memurları-
nın görevlendirilmesinde ecnebi ülkelerle olan haberleşme zarureti, telgrafha-
nenin büyüklüğü ve merkez ile olan mesafesi etkili olmaktaydı. Bu açıdan de-
ğerlendirildiğinde Bafra telgrafhanesinin küçük bir merkez olduğu ifade edile-

364
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

bilir. Ancak bölge ahalisine, tüccara, yerel idarecilere ve merkezi hükümete sun-
muş olduğu katkılar önemliydi. Ticaretin gelişmesi, özellikle tütün üretiminin
yaygın olduğu Bafra’da tüccara kolaylık sağlaması bölgenin sosyo- ekonomik
gelişimi açısından dikkat çekiciydi. Yerel idarecilerin ise bağlı oldukları merkez-
lerle iletişim kurabilmeleri hızlanmış ve kolaylaşmıştı. Halkın bir sıkıntısı ya da
ihtiyacı olduğunda hızlı bir şekilde ilgili birimlerle iletişime geçilebilmekteydi.
Bu anlamda merkez ile taşranın bütünleşmesi ve merkezi gücün taşranın her
bir köşesinde hissedilebilmesi açısından telgraf hatlarının önemi oldukça bü-
yüktü.
Bafra telgrafhanesi Milli Mücadele döneminde de hizmet vermeye devam
etmişti. Anadolu’daki işgallere karşı mücadele devam ederken, ülkenin dört bir
yanındaki merkezlerle haberleşmenin sağlanması noktasında Bafra telgrafha-
nesi gibi taşra telgrafhaneleri önemli rol üstlenmişti. Eşkıyalık faaliyetlerinin de
yaygın olduğu bu dönemde Bafra posta telgrafhane hizmetlerine karşı birkaç
münferit saldırı olayı da yaşanmıştı. Ancak güvenlikten sorumlu birimler bu
tarz olayların takipçisi olmuş, tekrar yaşanmaması için büyük gayret sarf etmiş-
lerdi.

365
HAKAN TAN

KAYNAKLAR
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı (A.MKT.MHM), 401/52.
Bab-ı Ali Evrak Odası Evrakı (BEO), 1/66.
Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye İkinci Şube (DH.EUM.2.Şb), 16/35.
Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Üçüncü Şube (DH.EUM.3.Şb), 17/59.
Dâhiliye Nezareti Mebani-i Emiriye Hapishaneler Müdüriyeti Evrakı (DH.MB.HPS),
81/58.
Dâhiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH.MKT), 2189/50; 2453/109; 318/41; 2287/85.
Dâhiliye Nezareti Şifre Evrakı (DH.ŞFR), 95/63.
İrade Meclis-i Vala (İ.MVL), 585/26289.
Maliye Nezareti Emlak-i Emiriyye Müdüriyeti (ML.EEM), 944/12.
Şura-yı Devlet Evrakı (ŞD), 1825/18; 2645/2; 3141/1; 896/52; 919/71.
Salnameler
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1869, C.1, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1870, C.2, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1871, C.3, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1872, C.4, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1994.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1877, C.9, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1995.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1878, C.10, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1999.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1879, C.11, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1881, C.12, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1999.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1888, C.13, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2002.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1892, C.14, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2005.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1894, C.15, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1896, C.16, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007.

366
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

Trabzon Vilayet Salnamesi, 1898, C.17, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1900, C.18, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1901, C.19, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1902, C.20, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1903, C.21, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1904, C.22, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2009.
Araştırma ve İnceleme Eserler
Ahbab, Yakup, “İletişimde Yeni Dönem: Üsküp’te Telgraf”, Yakın Dönem Türkiye Araştır-
maları Dergisi, C.13, S.25-26, 2014, ss.83-97.
Akbulut, Uğur, “Suriye’ye İlk Telgraf Hatlarının Çekilmesi”, History Studies, Ortadoğu
Özel Sayısı, 2010, ss.1-11.
Aktaş, Esat, “II. Meşrutiyet Dönemi’nde Samsun’da İlk Telefon Hatları ve Kullanımı”, Ka-
radeniz İncelemeleri Dergisi, S.30, 2021, ss.509-530.
Akyıldız, Ali, Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, İletişim Yayınları, İstanbul 2018.
Akyıldız, Ali, Osmanlı Merkez Bürokrasisi (1836-1856), Timaş Yayınları, İstanbul 2018.
Akyıldız, Ali, Osmanlı’da Ulaşımın Modernleşmesi, Timaş Yayınları, İstanbul 2019.
Allaire, Bernard, “Formal Procedures for Sending Official Correspondence to and from
Canada During the Colonial Period (17th to 18th Century), Post Offices of Europe
18th-21st Century: A Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang,
Brussels 2014.
Becker, Bert, “Coastal Shipping in East Asia in the Nineteenth Century”, Journal of the
Royal Asiatic Society Hong Kong Branch, Vol.50, 2010, pp.245-302.
Bektaş, Yakup, “Displaying the American Genius: The Electromagnetic Telegraph in the
Wider World”, The British Journal for the History of Science, Vol.34, No.2, June
2001, pp.199-232.
Bektaş, Yakup, “Telegraph”, Encyclopedia of the Ottoman Empire, Ed. Gabor Agoston and
Bruce Masters, Facts on File, New York 2009, pp.557-558.
Bektaş, Yakup, “The Sultan’s Messenger: Cultural Constructions of Ottoman Telegraphy,
1847-1880”, Technology and Culture, Vol.41, No.4, October 2000, pp.669-696.
Çakmak, Biray, “Osmanlı Devleti’nde İletişim Modernleşmesinin Taşra Boyutu: Uşak
Kazası’nda Posta ve Telgraf Hizmetleri (1870-1912), Hacettepe Üniversitesi Tür-
kiyat Araştırmaları Dergisi, S.22, Bahar 2015, ss.65-86.
Davison, Roderic H., Essays in Ottoman and Turkish History 1774-1923, University of
Ttexas Press, America 1990.

367
HAKAN TAN

Demir, Tanju, “Modernleşme Sürecinde Ptt ve Yabancı Uzmanların Osmanlı Haberleşme


Kurumundaki Rolleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Osmanlı Devleti Hizmetindeki
Yabancılar, Ed: Murat Hanilçe, Yunus Emre Tekinsoy, Selenge Yayınları, İstanbul
2020, ss.93-112.
Demir, Tanju, Türkiye’de Posta ve Telgraf ve Telefon Teşkilatının Tarihsel Gelişimi (1840-
1920), PTT Genel Müdürlüğü, Ankara 2005.
Demirel, Fatmagül, Sultan II. Abdülhamid’in Mirası İstanbul’da Kamu Binaları, İstanbul
Ticaret Odası, İstanbul 2011.
Düstur, I. Tertip, C.II, Matbaa-i Âmire, 1289.
Eliot, Charles, Avrupa’daki Türkiye, C.1, Çev: Adnan Sınar, Şevket Serdar Türet, Tercü-
man 1001 Temel Eser.
Erler, Mehmet Yavuz, “Karadeniz’de Avrupai Bir Kent: Samsun (1865-1875), Karadeniz
Tarihi Sempozyumu, C.1, Karadeniz Teknik Üniversitesi Yayınları, Trabzon 2007,
ss.541-581.
Fang, Irving, A History of Mass Communication: Six Information Revolutions, Routledge,
New York 2016.
Ferguson, Niall, İmparatorluk Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi, Çev: Nurettin
Elhüseyni, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2019.
Foucault, Michel, İktidarın Gözü, Çev: Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2012.
Hamlin, Cyrus, Among The Turks, Robert Carter and Brothers, New York 1878.
Hanilçe, Murat, “Osmanlı Taşrasına Telgraf Hattı Çekilmesinde Yaşanan Zorluklar Nik-
sar-Erbaa-Tokat Hattı Örneği”, History Studies, C.9, S.4, 2017, ss.63-99.
Herodotos, Tarih, Çev: Müntekim Ökmen, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2021.
Hobsbawm, Eric, The Age of Capital 1848-1875, Abacus, England 1995.
İhsanoğlu, Ekmeleddin, Osmanlı Modernleşmesinde İlk Adımlar Teknoloji, Bilim ve Eği-
tim, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2022.
İskit, Temel, Diplomasi, Tarihi, Teorisi, Kurumları ve Uygulaması, İstanbul Bilgi Üniver-
sitesi Yayınları, İstanbul 2020, s.74,76.
Kaçar, Mustafa, “Osmanlı Telgraf İşletmesi”, Çağını Yakalayan Osmanlı, Haz. Ekmeleddin
İhsanoğlu, Mustafa Kaçar, IRCICA, İstanbul 1995.
Karagöz, Rıza-Cengiz, Arslan, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nü-
fusu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, C.2, S.2, 2021, ss.129-
156.
Keskin, Özkan-Sönmez, Ali, “Telgrafın Osmanlı İmparatorluğu’nda Yayılması: Çanak-
kele Telgraf Hattı Örneği”, Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi
(OTAM), S.25, Bahar 2009, ss.67-81.
Mercan, Mehmet, “Giresun Telgraf İdaresi ve Telgrafhane Binası (1869-1904), Ulusla-
rarası Giresun. Ve Doğu Karadeniz Sosyal Bilimler Sempozyumu, Giresun Beledi-
yesi Yayınları, Ankara 2009, ss.354-366.

368
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ

Merger, Michéle, “The Post Office: From Past to Future”, Post Offices of Europe 18th-21st
Century: A Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang, Brussels
2014.
Olgun, Said, “Posta ve Telgraf Mektebi Talimatnamesi”, Yakın Dönem Türkiye Araştırma-
ları Dergisi, C.13, S.25-26, 2014, ss.149-181.
Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Hil Yayınları, İstanbul 1987.
Özcan, Tuğrul, “Ordu Sahili ile Anadolu’nun İç Kesimleri Arasında Ulaşıma Dair Bir De-
ğerlendirme”, İlkçağ’dan Modern Döneme Tarihten İzler, Berikan Yayınevi An-
kara 2018, ss. 677-690.
Platonova, Natalia, “Russian Postal Service in the 18th Century”, Post Offices of Europe
18th-21st Century: A Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang,
Brussels 2014.
Quataert, Donald, The Ottoman Empire 1700-1922, Second Edition, Cambridge Univer-
sity Press, New York 2005.
Schwoch, James, Wired Into Nature The Telegraph and the North American Frontier, Uni-
versity of Illinois Press, Urbana 2018.
Serbestoğlu, İbrahim-Temizer, Abidin, “Amasya’da Telgraf Hatlarının Çekilmesi”, Ulus-
lararası Akdeniz Medeniyetleri Sempozyumu Bildiri Kitabı, Ed. Yıldırım Atayeter,
İsmail Avcı, Gece Kitaplığı, Ankara 2017, ss.83-90.
Serbestoğlu, İbrahim-Temizer, Abidin, “II. Abdülhamid’in Ülke Yönetiminde Yeni Bakış
Açısı: Avrathisarı Kazası Örneğinde İhtiyaçlar ve Kaynakların Tespiti”, Van Yü-
züncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.51, 2021, ss.425-444.
Serbestoğlu, İbrahim, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağı’nda Modernleşme, Gece Aka-
demi, Ankara 2019.
Solar, Peter M., “Opening to the East: Shipping Between Europe and Asia, 1770-1830”,
The Journal of Economic History, Vol.73, Number.3, September 2013, pp.625-661.
Şemsettin Sami, Kamûsü’l-A’Lâm, C.2, Mihran Matbaası, İstanbul 1889.
Tural, Erkan, “Osmanlı Posta Bürokrasisi 1908-1914”, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih
Araştırmaları Dergisi, C.28, S.46, 2009, ss.205-230.
Ünlü, Mucize, “II. Abdülhamit Döneminde Üsküp’te İmar Faaliyetleri”, Ankara Üniversi-
tesi Güneydoğu Avrupa Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Dergisi, C.1,
S.1, 2012, ss.165-186.
Ünlü, Mucize, “Priştine Kazası’nın Tanzimat Sonrası Gelişimi”, Osmanlı Dönemi Balkan
Şehirleri, C.1, Ed. Zafer Gölen, Abidin Temizer, Gece Kitaplığı, Ankara 2017,
ss.443-467.
Yazıcı, Nesimi, “Osmanlı Telgrafında Dil Konusu”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, C.26, S.1-4, 1983, ss. 751-764.
Yazıcı, Nesimi, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Haberleşme Kurumu”, 150. Yılında Tan-
zimat, Haz: Hakkı Dursun Yıldız, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992,
ss.139-210.

369
HAKAN TAN

Yılmaz, Özgür, Tanzimat Döneminde Trabzon, Libra Yayınları, İstanbul 2014.


Yörükoğulları, Merve, “Tanzimat Dönemi’nde Golos Kazası’nda İmar Faaliyetleri”, Eski-
şehir Osman Gazi Üniversitesi Tarih Dergisi, C.5, S.1, 2022, ss.1-28.
Yüksel, Ahmet, “Bir Osmanlı Soruşturması: Biga Telgraf ve Posta Müdürü Aziz Efendi’yi
Nasıl Bilirsiniz?”, Asos Journal Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, S.5, Eylül
2014, ss.45-61.
Yüksel, Ahmet, “Suçluluk ve Suçsuzluk Arasında Osmanlı Telgraf Memurları”, Uluslara-
rası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.7, S.33, 2014, ss.373-389.

370
1959 Bafra Cumhuriyet Meydanı

371
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA
KIZILIRMAK VE BAFRA

Alper Fatih EKİNCİ1

Giriş
Harita, bir arazi parçasının belli bir izdüşüm sistemine göre küçültülerek
belirli ve benzer işaretlerle gösterilmesidir. İnsanoğlu dünyada var olduğundan
beri çevresiyle sürekli bir iletişim halinde olmuştur. İnsanı harita üretimine
yönlendiren birinci etken doğayı ve çevreyi tanıma isteğiyle doğrudan ilgilidir.
İkinci etken ise zamanla insan nüfusunun artması bunun bir sonucu olarak in-
sanların bir arada yaşamaya başlamaları harita üretimine yeni bir soluk getir-
miştir. İnsanlar toplu yaşam tecrübesi kazanmasına paralel olarak mülkiyet
kavramı ortaya çıkmıştır. Bu durum sadece toplum içindeki bireylerin mülkiyet
hakkı olarak kalmamıştır. Aynı zamanda insanların bir arada yaşayarak mede-
niyetleri, devletleri oluşturmaya başlaması toplu mülkiyet fikrini de ortaya at-
mıştır. Bu mülkiyet sınırlarının belirlenebilmesi amacıyla haritalar üretilmiştir.
Tarihte yapılmış ilk haritalar incelendiğinde ilkel şekiller ve basit semboller
göze çarpmaktadır. Ancak bu durum sabit kalmamış yıllar geçtikçe kullanılan
şekil ve semboller gelişim göstermiştir. Üçüncü etken ise toplulukların verimli
bölgeleri sahiplenme çabasıdır. Tarihin akışı içerisinde topluluklar verimli top-
rakları keşfedip buralarda yaşamaya başlayınca, bu toprakları sahiplenmişler,
sahip oldukları bu yerleri de belgelendirme çabasına girmişlerdir. Başlangıçta
çok basit şekiller, semboller, basit resimler şeklinde olan bu izler, sonra ayrıntılı
resimler, yazılı tasvirler, yazıtlar gibi toplumların ortaya koyduğu kültür biri-
kimlerinin bir ürünü haline gelmiştir. İşte ilk haritacılık örnekleri bu mülkiyet
kavramının ve bunun belgelerinin oluşmasıyla ortaya çıkmıştır.2

1 Ordu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü


2 Servet Özağaç, Cumhuriyet Dönemi Türk Haritacılık Tarihi, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Ta-
rihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006, s. V-1.

373
ALPER FATİH EKİNCİ

İnsanlık tarihinde harita önemli bir yere sahip olmuştur. Bu sebeple ha-
ritanın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Çatalhöyük kazıları sırasında bulu-
nan harita bunu doğrulamaktadır. Milattan önce 6200 yıllarına tarihlenen ha-
rita, ilk harita olarak genel kabul görmektedir.3 Her bir medeniyet veya devlet
kendi ihtiyaçları doğrultusunda harita üretimine önem vermiştir. Kendi döne-
minin güçlü uygarlıklarından biri olan Mısır medeniyeti hem arazi mülkiyetini
tespit etmek hem de vergi sistemini düzgün işletebilmek adına harita üreti-
miyle ilgilenmiştir. Keza Babilliler ilk dünya haritasını yapmışlardır. Astrono-
miyle yakından ilgilenen Yunanlılar ise gökyüzü haritaları üretmişlerdir. Tarih
sahnesinde önemli bir rol oynayan Romalılarda kendisinden önce yapılan çalış-
maları dikkate alarak dünya haritası oluşturmuşlardır. Romalılar ayriyeten
kara ve deniz ulaşım yollarıyla ilgili harita hazırlamışlardır.4
Bir Bilgi ve Tarih Kaynağı Olarak Haritalar
Haritaların üzerinde çok fazla miktarda bilgi bulunmaktadır. Dolayısıyla
haritayı yapanların mensup olduğu toplumsal değerlerin görülmesinde ve ince-
lenmesinde hiç şüphesiz önemli bir kaynak görevi görecektir. Bütün haritalar
belirli bir dünya görüşünü yansıtmıştır. Özellikle Orta Çağ’da dini düşüncenin
ön planda olduğu dönemlerde haritalar bu görüş çerçevesinde üretilmiştir. Ha-
ritalar zamanı ve mekânı birlikte göstermiş ve ben merkezli olan bütün mede-
niyetler gibi haritanın yapıldığı toplumun ülkesi haritada tam ortada yer almış-
tır.5 Orta çağın ilk yarısında Avrupa’nın içine kapanması sebebiyle unutulmakta
olan haritacılık İslam âleminde yaşatılmıştır.
Türk, Arap ve İran bilginler bir taraftan coğrafi koordinat tespiti ve ölçekli
haritalar yaparken6 diğer taraftan bu haritalar üzerinde yaptıkları mitolojik tas-
virlerle dönemin inanç, kültür ve dünyayı anlama biçimlerine dair de ipuçları
sunmuşlardır. Ortaçağ Müslüman haritacıları; tasviri coğrafya ekolüne bağlı
olarak dünyanın kesin çizgileriyle şeklini gösterecekleri haritalar yapmayı
amaçlamamışlardır. Bunun yerine biçimlendirilmiş ve görselleştirilmiş bir yan-
sıtmaya yönelmişlerdir ki gördükleri ve anlatmak istedikleri coğrafyayı bir
arada aksettirebilsinler. Bu bağlamda matematiksel coğrafya ile tasviri coğrafya

3 Gaye Bekiroğlu Keskin, Osmanlı İmparatorluğu’nda Haritacılık ve Matrakçı Nasuh, Necmettin


Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2017,
s.1; Sayyıd Maqbul Ahmad, “Harita”, DİA, C.16, İstanbul, 1997, s.208.
4 H. İnci Önal, “Harita Kullanımı Ve Coğrafi Bilgi Hizmetleri”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fa-

kültesi Dergisi, C.14, Ankara 1997, S.1-2, s.61.


5 Osman Gümüşçü, Çetin Şenkul, Hasan Hüseyin Yılmaz, Temelleri Gelişimi Ve Yapısıyla Tarihi Coğ-

rafya, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2014, s.56.


6 Önal, agm., s. 61.

374
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

arasındaki gelenek farklılığının ne kadar birbirinden ayrı ilerlediği görülebilir.


Nitekim tasviri coğrafya geleneğinde haritalar hazırlayan âlimler, elbette ki ma-
tematiksel coğrafya alanındaki gelişmelerden haberdarlardı.7
Avrupa haritacılığında uzunca bir süre Poteleme (Batlamyus) tarzı hari-
tacılık ön planda kalmıştır. Her tarz ve usul gibi belirli bir zaman sonra geri
plana düşmüş ve zaman içerisinde kaybolmuştur. Bunun böyle olmasının iki se-
bebi vardır. Birincisi on dördüncü yüzyılda denizciler için bir kılavuz niteliği ta-
şıyan portolan haritalarının yapılması ikincisi ise keşifler çağının başlaması ile
eski usul haritacılığın ihtiyaçları karşılayamamasıdır. Bunda, Avrupalı denizci-
lerin yeni yerleri keşfetme tutkusunun büyük payı vardı. Rönesans ve Reform
hareketleri Batı dünyasını derinden etkilemiştir. Bu hareketlerin sonucunda
Batı medeniyetleri sosyal, kültürel ve bilimsel olarak bir değişime sahne olmuş-
tur. Bu değişimin görüldüğü yerlerden biri de coğrafya alanıdır. Bu zaman zarfı
içerisinde Batı insanının coğrafi ufkunun artmasıyla birlikte haritacılık alanında
geniş çapta değişim ve dönüşümler yaşanmıştır.8 Haritaların yapılma amaçları
arasında farklılıklar bulunmaktadır. İlk etapta sahiplenme yahut da mülkiyet
faktörü çerçevesinde haritalar oluşturulurken zaman içerisinde saldırı ve sa-
vunma amaçlı haritalar da üretilmiştir. Büyük ve güçlü devletlerin on altıncı
yüzyıldan sonra başlayan sömürgecilik hareketlerinin bir sonucu olarak bu ha-
ritaların önemi daha da artmıştır. Özellikle on dokuzuncu yüzyıla kadar geçen
zaman diliminde ve bu yüzyılda sömürgeci devletlerin haritaya olan ihtiyacı
artmıştı. Bu artışın en nihayetinde iki sebebi vardı. İlki savaş alanlarının harita-
sını oluşturma gereksinimiydi. İkincisi ise yeni fethedilen arazilerin tanınması,
yerleşilmesi ve avantajlarından maksimum derecede faydalanılmak istenme-
siydi. Ayrıca yine bu dönemde devletlerin silahlı kuvvetlerinde haritacılık faali-
yetleri kurumsallaşmaya başlamıştı.9
Haritalar da antik kent kalıntıları, diğer tarihi yapı ve eserlerle birlikte
insanlığın önemli kültür varlıkları arasında sayılmaktadır. Yazının bulunmasın-
dan önce kullanılan ilk iletişim ve arşivleme aracıdır. Bu açıdan değerlendiril-
diğinde bir toplumun kartografya tarihi, o toplumun aynı zamanda kültür
hikâyesidir demek fazla abartma sayılmaz.10

7 Kübra Türe Yakın, İslam Haritacılığında Mitolojik Unsurlar, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversi-
tesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019, s. 164.
8 Gümüşçü-Şenkul-Yılmaz, age., s. 133.
9 Özağaç, agt., s. VII, 49.
10 Türkay Gökgöz, Cevat Ülkekul, Mustafa Baker, “Türk Haritacılığının Bilinmeyen Eserlerinden

Biri: 1878 Tarihli Davutpaşa Haritası”, TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası 14. Türkiye
Harita Bilimsel Ve Teknik Kurultayı 14-17 Mayıs 2013, Ankara, s.1.

375
ALPER FATİH EKİNCİ

Haritaların bir konuyu açıkça izah etmede çok önemli olduğu ortadadır.
Ama işlenen konuyla alakalı bütün detaylar harita üzerinde belirtilmemektedir.
Bundan dolayı daima bir sembolizm ve genelleme vardır. Sağduyuya ve çoğu
iletişim teorisine göre harita gerçeklik hakkında yapılmış bilimsel bir soyutla-
madır. Harita sadece, orada nesnel bir tarzda zaten var olan şeyi temsil eder.
Haritalar, dünya ile ilgili imajları yansıtırlar. Harita nesne, bilgi ve kavramların
sembolize edilmiş hali, aynı zamanda olay ve nesnelerin harita dili adı da veri-
lebilecek simgelerle ifadesidir. Haritalar araştırmanlar için oldukça yararlı bir
kaynaktır. Ayrıca eğitimde önemli bir araçtır. Haritaların böyle faydaları olabil-
diği gibi inhisar etmek gibi özellikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Harita-
lar yapılışlarındaki tabii bir sebepten dolayı belirli bir zamanı kapsamaktadır.
Bu da araştırmacılara sadece belli bir zaman aralığındaki bilgileri belirleme-
sinde yardımcı olmaktadır.11
Türklerde ve Osmanlı Devleti’nde Haritacılık
Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ü Lugati’t Türk eserindeki harita bilinen ilk
Türk haritacılığı eseridir. Eser Türk’ün dilini, tarihini, coğrafyasını, mitolojisini,
folklorunu, edebiyatını içermektedir. Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ü Lugati’t
Türk adlı eserindeki dünya haritasında Türklerin yaşadığı bölgeler ve ilişkide
olduğu uluslar gösterilmiştir. Dünya tepsi gibi düz ve yuvarlaktır. Dağlar kır-
mızı, kumluk alanlar sarı, ırmaklar mavi, denizler yeşil renklerde gösterilmiş
yönler Orhun Kitabelerine paralel ayarlanmıştır. Dünyanın merkezi kendi va-
tanı olan Balasagun şehridir. Haritanın büyük bir kısmı Çin ve Kuzey Afrika olup
batı yönünde Volga Nehri’ne kadar uzanmaktadır. Diğer ülkeler, yerler ve coğ-
rafi adlandırmalar merkeze göre ayarlanmıştır. Türklerin yaşadığı yerlere
önem verilmiş Türklerin ilişkide bulunduğu Ülkelerde haritada gösterilmiştir.12
Osmanlı haritacılığı II. Mehmed’in haritalara olan merakı ve ilgisi ile bu
konuda yaptırdığı çalışmalar hariç tutulursa genel bir kanı olarak on altıncı yüz-
yılda başlatılır.13 On altıncı yüzyılın ilk yarısı Osmanlı haritacılığında özgün ya-
pıtların ortaya konulduğu bir zaman dilimidir. Bu asrın sonlarına kadar ortaya

11 Gümüşçü-Şenkul-Yılmaz, age., s.56-57.


12 Keskin, agt., s.7.
13 Esra Karadağ, Modern Haritacılık Bilgisinin Osmanlı’ya Transferi (1776-1922), Fatih Sultan Meh-

met Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2020, s. 4.

376
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

konulan bu çalışmalara rehberlik eden eserler, Doğu ve Batı kaynaklarının sen-


tezinden ortaya çıkmış ürünlerden meydana gelmekteydi.14 Osmanlı Dev-
leti’nin haritalara ihtiyaç duyması temel manada iki şekilde sıralanabilir. Birin-
cisi sınırların belirlenmesi, ikincisi fetih hareketleri münasebetiyle yeni yerler
hakkında bilgi edinmek için denilebilir. Bununla birlikte mülkiyet haklarının
belirlenmesinde, savaş stratejilerinin oluşturulmasında, merkezden uzak yer-
lerin idaresinde ve coğrafi bilgilerin öğrenilmesi ve denizcilik için haritalara ih-
tiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyacın giderilmesi hususunda Osmanlı gezginleri ve
denizcileri çok sayıda haritacılıkla ilgili eserler meydana getirmişlerdir. Harita-
cılığın gelişmesi bilim ve teknik alanlarındaki gelişmelerle bağlantılı olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar geçen 600 yıllık süreçte, za-
manın en ileri düzeyde ilim ve bilim seviyesine ulaşıldığı görülmektedir. Diğer
ilimlerde olduğu gibi, Coğrafya ve haritacılık alanında da önemli eserler üretil-
miştir.15
Osmanlı haritacılık alanında ortaya atılan en ünlü eser Piri Reis’in yazdığı
Kitab-ı Bahriye’dir. Burada yer alan Dünya Haritası ve Kuzey Amerika Haritası
çizim kalitesi ve izdüşümü açısından hayranlık uyandıran bir eserdir.16 Piri
Reis’in eserinde Karadeniz haritası da mevcuttur. Yukarıdaki harita bunun bir
örneğidir. Denizcilik merkezli yapıldığı için Karadeniz sahil şeridini gösteren
haritada önemli iskele ve limanlar ile bazı nehirler gösterilmiştir. Sinop, Gerze,
Küplü Ağzı, Kumcağız iskeleleri ile beraber Kızılırmak nehri de gösterilmiştir.
On altıncı yüzyılda, haritacılıkta önemli bir ivme yakalamış olan Os-
manlı’nın bu alandaki görünümü zamanla kaybolmuş, on yedinci ve on sekizinci
yüzyıllarda harita üretimi çoğunlukla bir kopyalama faaliyeti olarak sürdürül-
müştür.17 18. yüzyılda Osmanlı haritacılığının önemli simalarından biri de İbra-
him Müteferrikadır. Müteferrika kurduğu matbaada birçok harita basımına ön-
cülük etmiştir. Bunlardan içinde Karadeniz’in ilk basma haritası da mevcuttur.
1724-1725 yıllarında Bahriyye-i Bahr-ı Siyah serlevhasıyla basılmıştır. Karade-

14 Osmanlı Devleti’nin erken dönemlerine ait haritalar ele geçmemiştir. Haritaların ilk örnekle-
rine XV. asrın ortalarından itibaren rastlanılmaktadır. II. Mehmed dönemine ait olan bu çalışma-
ların sebebi Venedikliler ile olan rekabetle doğru orantılıdır. Fikret Sarıcaoğlu, “Harita”, DİA, C.16,
İstanbul, 1997, s.210.
15 Keskin, agt., s.1; Sarıcaoğlu, agm. s.210.
16 Özağaç, agt., s.35
17 Karadağ, agt., s.61.

377
ALPER FATİH EKİNCİ

niz kıyı şeridindeki yerleşim yerlerinin yanında Kızılırmak da haritada gösteril-


miştir.18 İbrahim Müteferrika coğrafya bilgisinin öneminden söz etmektedir.
Coğrafya bilgi sisteminde geri kalan ülkelerin güçlü bir devlet olamayacağından
bahseder. Ona göre dünyadaki değişikliklerin farkında olmayan, coğrafya bilgi-
sinden yoksun olan adamların elinde devlet yönetmek pusulasız gemi yürüt-
mek gibi bir şeydir diyerek devlet yönetimiyle coğrafi bilgiyi eş değer olarak
görmektedir.19 Sarıcaoğlu’na göre on altıncı yüzyıldaki Osmanlı haritacılığının
ilerleyen yüzyıllarda gerilemesinin iki sebebi vardır. Birinci sebep Piri Reis son-
rası dönemlerde Osmanlı donanmasında yetişen denizcilerin cesaret ve yetkin-
lik açışından yetersiz olmaları. İkincisi ise eldeki mevcut haritaların üzerlerine
yeni bilgilerin eklenerek kullanılmasındaki anlayış yüzünden kaynaklandığını
ifade etmektedir.20
On yedinci yüzyıldan itibaren topografik resimleme tarzını aktaran ürün-
lerin sayısı büyük ölçüde azaldı. On yedinci ve on sekizinci yüzyıldaki topografik
resimlemeye dayanan örnekler, genellikle on altıncı yüzyılın klasik eserlerinin
yeni kopyalarındaki şehir tasvirleriyle sınırlı kalmıştır. On sekizinci yüzyılın
ikinci yarısında, panoramik görüntüleme ile haritanın birbirinden daha açık çiz-
gilerle ayrılması söz konusudur. İmparatorluğun bazı topraklarının topografik
haritalarının alımı işi, bir jeodezik nirengiye istinat etmeden ve çoklukla Os-
manlı hizmetindeki Batılı istihkâm-topçu subayları veya kartograflar aracılı-
ğıyla denenmiştir. Osmanlı mühendislerinin gerçek anlamda tüm ülkenin to-
pografik haritalarının çıkarılması düşüncesi ve eylemleri ancak XX. yüzyılın
başlarındadır.21 19. yüzyıla gelindiğinde diğer harita türlerine oranla milli at-
lasların sayısı artmıştır. Ayrıca karaları kapsayan haritacılık önemli bir ivme ya-
kalamıştır.22
Modern haritacılık bilgisinin Osmanlı’ya transferinin iki koldan gerçek-
leştiği ifade edilmektedir. Birincisi teknik bilgiye vakıf olan yabancı haritacılar-
dır. Bunlar mensubu oldukları devletlerin istekleri doğrultusunda Osmanlı coğ-
rafyasına gönderilmişler; askerî istihbarat, ticari kaygılar, arkeolojik çalışmalar
gibi nedenlerle Osmanlı coğrafyasını haritalamışlardır. Yabancı haritacılar
mensup oldukları devletlerin isteğine göre harita üretimi yaparken, Os-

18 Fikret Sarıcaoğlu, Piri Reis’den Örfi Paşa’ya Osmanlı Tarihi Haritaları Ve Tarihi Coğrafya Eserleri,

Çamlıca Yayınları, İstanbul 2015, s.189, 194.


19 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Doğu-Batı Yayınları, İstanbul, 1978, s.55.
20 Sarıcaoğlu, age., s.131.
21 Sarıcaoğlu, age., s.36.
22 Önal, agm., s.61.

378
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

manlı’nın eksik haritalarının tamamlanmasında önemli katkılarda bulunmuş-


lardır. Yeni harita tekniklerinin Osmanlıya transfer edilmesinin ikinci yolu ise
Osmanlı askerî okullarındaki haritacılık faaliyetleridir. Haritaların askerî amaç-
lar için kullanılması sadece modern döneme özgü bir olgu olmamakla birlikte,
modern döneme girilirken haritaların topoğrafyayı hiç olmadığı kadar gerçekçi
bir şekilde yansıtmaları, kullanım alanlarını da hiç olmadığı kadar genişletmiş-
tir. Bu yüzden askerî alanda modernleşmenin görülmeye başladığı andan itiba-
ren haritalar da görünür hale gelmiş, modern haritacılık tekniklerinin Osmanlı
haritalarında uygulanabilmesi için adımlar atılmıştır. Sırasıyla Mühendishâne-i
Bahrî-i Hümâyûn, Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn, Mekteb-i Harbiye-i Şahane
isimleri ile kurulan yeni askerî okullarda haritacılık eğitimi verilmiş, Osmanlı
subayları bu kurumlar içinde pek çok harita üretmişlerdir.23
On dokuzuncu yüzyıldaki Osmanlı modernleşmesi haritacılığın gelişim
çizgisini belirlemiştir. Tanzimat’a kadar yabancı hocaların etkinliği ile süren
modern haritacılık bilgisinin aktarımı bu dönemden sonra Avrupa’ya öğrenci
gönderilerek daha doğrudan alınması şekline dönüşmüştür. Eğitimini
Fransa’da tamamlayan Mehmed Şevki Paşa ve kurduğu ekip ilk yerli nirengi sis-
temini kurarak Osmanlı yerli haritacılık bilgisinin kurumsallaşmasını sağlamış-
lardır. Ardından 1909 yılında Harita Komisyonunun Kurulması, 1918’de Harita
Dairesinin kurulması süreci takip etmiştir. Osmanlı subaylarının sistematik bir
şekilde nirengi ağı kurma işine başlayıp arazi ölçümleri yaparak ürettiği harita-
lar ile tamamlanmış; bu dönem itibarı ile son dönem Osmanlı ve erken dönem
Cumhuriyet mühendisleri uzun bir sürecin ardından kendi haritalarını üretme
teknik ve becerisine vakıf olabilmişlerdir.24
Bafra ve Kızılırmak’ı İçeren Haritalar ve Değerlendirilmesi
Bafra ve Kızılırmak’ın tarihsel haritalardaki yeri, gösteriliş biçimi, üze-
rinde dikkat çeken semboller veya elde edebileceğimiz diğer bilgiler konusunda
değerlendirmeyi amaçlayan çalışmamızda temel kaynak olarak Osmanlı Arşivi
Harita Kataloğu kullanılmıştır. Ancak Osmanlı haritacılığının gelişiminde batılı
bilim adamı, asker ve seyyahlarının önemli yeri vardır. Bu sebeple bazı Batı kay-
nak ve atlaslarındaki harita örnekleri üzerinden dikkati çeken bazı hususlara
değinilmiştir. Bu haritalar seçilirken çok analitik ve düzenli bir yol izlenmemiş-
tir. Tamamen çok bilinen veya dikkat çeken eserlerdeki ve atlaslardaki bazı ha-
ritalar kullanılmıştır. Osmanlı arşiv harita kataloğunda bulunan haritalardan da

23 Karadağ, agt., s.151-152.


24 Karadağ, agt., s.153.

379
ALPER FATİH EKİNCİ

yine içeriği yorum ve değerlendirmeye tutulamayacak derecede boş olan ve ay-


rıntılardan yoksun büyük ölçekli haritalar alınmamıştır. Dolayısıyla bu durum
örnekleri hayli azaltmaktadır. Ayrıca burada ele alınan ve gösterilen haritalar
Bafra Kızılırmak’ı gösteren bütün haritalar iddiasında olmadığı gibi, gösteren-
ler arasından da önemli görülenleri içermektedir.
Yabancı Kaynak ve Haritalarında Bafra ve Kızılırmak
Anadolu Coğrafyası her zaman batılıların ilgisini çekmiş, askerler, siyasi-
ler, diplomatlar, gezginler bu coğrafya ile ilgili çeşitli eserler meydana getirmiş-
lerdir. Bu eserler içinde onları tamamlayıcı veya müstakil olarak bölgenin hari-
talarına yer vermişlerdir. Bu kaynaklarda Bafra ve Kızılırmak’ın izlerini ara-
mak, nasıl tasvir edildiği ve bölgenin onlar tarafından nasıl algılandığına dair
bilgi ve işaretlere ulaşmak mümkündür. Bu aynı zamanda Osmanlı ve günümüz
belge ve bilgileriyle karşılaştırılmasına da yardımcı olacaktır.

(Harita 1) Peutinger Haritası’nda Anadolu ve Kızılırmak

Kaynak; Tabula Peutingeriana, https://omnesviae.org/#, son erişim


tarihi:15.10.2022.

Roma İmparatorluğu Yol Haritası olarak adlandırılan ve Milattan sonra


dördüncü yüzyılda son halini almış olan Peutinger haritası 12 ayrı parşömenin
birleşmesinden oluşmuştu. Coğrafyadan bağımsız, şematik yol haritalarını içe-
ren harita üzerinde birçok Roma dönemi yerleşim yerini içermekteydi. Roma

380
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

İmparatorluğunda yapılmış 100.000 km üzerindeki yolları gösteriyor. Mesafe-


ler at üstünde bir günlük yolculuğa göre seçilmiş, geceleme ve at değişimi yapı-
labilecek yerlere ev sembolleriyle işaretlenmişti. Bunun yanında bazı önemli
nehir dağ gibi coğrafi yerler de haritada belirtilmişti25. Haritada Kızılırmak
nehri belirgin bir vurguyla açıkça gösterilmişti. Ayrıca Karadeniz sahilini takip
eden Roma yolu belirtilmiş ve Bafra “Helega” şeklinde gösterilmişti. Yine hari-
tada Kızılırmak yayı içerisinde en önemli yollar kavşağındaki yer olarak Yozgat
yakınlarında Galatların önemli merkezi “Büyüknefes” gösterilmişti. Peutinger
haritasında dikkati çeken bir ayrıntı da Kızılırmak yayı belirtildikten sonra kay-
nağının bulunduğu yerde yan yana üç dağı sembolize eden simgenin bulunmuş
olmasıdır. Kızılırmak’ın kaynağına işaret eden bu sembolün 1847-48 yılında
Gümüşkan Eski Maden Müdürü Ahmed Efendinin vermiş olduğu arzuhalde tas-
vir ettiği haritada da benzer bir şekilde gösterilmiş olması dikkat çekicidir.

(Harita 2), (Harita 3) Batı Haritalarında Antikçağda Kızılırmak

Kaynak; https://maps.lib.utexas.edu/maps/historical/asia_minor_1849.jpg,
son erişim tarihi:15.10.2022

25 https://www.academia.edu/49124494/TABULA_PEUTINGERIANA, son erişim tarihi:


15.10.2022.

381
ALPER FATİH EKİNCİ

Avrupa’da yapılmış olan Anadolu’nun Antik çağ haritalarından 1849 yı-


lında basılmış olan Findlay’ın ve William R. Shepherd Tarih atlaslarında Kızılır-
mak nehri antik ismi olan Halys olarak belirtilmiş ve Paflagonya ile doğusun-
daki Pontus bölgesinin doğal sınırı olarak çizilmiştir. Muhtemelen Pontus me-
selesinin daha siyasi ve ideolojik anlam kazanmasıyla Pontus’un sınırları geniş-
letilerek Sinop’un batısına kadar uzatılmıştır.

(Harita 4) Guillaume de L’Isle’nin Eserinde Kızılırmak ve Çevresi

Kaynak;https://www.davidrumsey.com/luna/servlet/detail/RUMSEY~8~1~
31234~1150263:2--pte--Crimee,-Mer-Noire, son erişim tarihi:15.10.2022.

1740 yılında Amsterdam’da basılmış Kırım ve Karadeniz kitabında yer


alan harita, Ortaçağ ve modern dönem haritaları arasında yaşanan sürecin izle-
rini taşımaktadır. Coğrafi referans noktaları son derece bozuk olduğu gibi (Kas-
tamonu, Tosya vs. Kızılırmak üzerinde gösterilmesi gibi) harita üzerinde göste-
rilen yerler de anakronik yer isimleri mevcuttur. Farklı bin yıllara ait isimler
haritada aynı anda yer almıştır. Antik yerler ve güncel yer isimleri aynı anda
haritada görmek mümkündür. Bunların yanında Sinop ve Trabzon arası büyük
bir körfez (Golf D’Amasie) olarak gösterilmiş, Yeşilırmak ve Kızılırmak deltaları
Batı Avrupa’daki nehirlerde olduğu gibi haliç şeklinde gösterilmiştir. Haritanın

382
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

örneklerinden uzak ve farklı bir biçimde tasvir ve betimlemeyle yapıldığı anla-


şılmaktadır.

(Harita 5) Hamilton’un Haritasında Kızılırmak ve Çevresi

Kaynak;https://ia802505.us.archive.org/12/items/dr_map-of-asia-minor-to-
illustrate-the-journeys-of-w-i-hamilton-esqr-1836-1-
00274043/00274043.jpg, son erişim tarihi:15.10.2022.

William J. Hamilton’un Researches In Asia Minor, Pontus and Armenia


adlı seyahatnamesinde yer alan haritada önemli yol ve bu yol üzerindeki yerle-
şim yerleri gösterilmişti. Bafra ve Kızılırmak (Kizil Irmak) gösterildiği gibi Del-
tadaki göl denize açık bir şekilde ve “Hamamli Ghieul” (Nebbian Dagh) şeklinde
belirtilmiştir. Hamilton haritada gezdiği yerlerdeki yerleşimlerin antik dö-
nemde adlandırılması varsa onu da yazmıştır. Ayrıca deltanın batısındaki göl

383
ALPER FATİH EKİNCİ

Fresh olarak adlandırılmış ve gösterilmiştir. Avrupa haritalarında deltanın


doğu ve batısında yer alan iki büyük göl bazen farklı adlarla bazen de karıştırı-
larak birbirlerinin yerine kullanıldığı görülmektedir. Osmanlı kaynaklarında
Hamamlı göl olarak geçen Balık gölüne bazen Ak göl olarak adlandırılmıştır.
Deltanın batısındaki göl ise liman gölü, Ak göl, Karaboğaz/Karacuğaz? Gibi
farklı adlarla geçmektedir. Hamilton ve birçok batılı haritada yine Kızılırmak
nehrinin Çeltik-Bafra ve Osmancık-Kapıkaya arası kısmı kesik çizgilerle göste-
rilmiştir.

(Harita 6) Kiepert’in Haritasında Kızılırmak

Kaynak;https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/7/74/Nouvelle_c
arte_generale_des_provinces_asiatiques_de_L%27empire_Ottoman_%28Kiepe
rt%2C_1883%29.jpg, son erişim tarihi: 15.10.2022.

384
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

1818 yılında Berlin’de doğan Heinrich Kiepert Sami dilleri okulunu bitir-
miş ve özellikle coğrafya ve haritacılığa büyük ilgi duymuştu. Anadolu, Aşağı
Mısır ve Filistin’e inceleme gezileri yaptı. 1843-45 yıllarında yaptığı
1:1.000.000 ölçekli harita çalışmasını daha sonraki yıllarda IX. yüzyılın başla-
rında çeşitli Batılı seyyahların Anadolu topografyasına ait topladıkları malze-
meyi (askerî maksatlı gizli bilgiler hariç) Anadolu’ya yaptığı seyahatlerinde elde
ettiği malzeme ile birleştirerek meydana getirmiş, daha sonra da ömrünün bü-
yük kısmını bu haritayı geliştirmeye ve bundan yararlanarak Anadolu’ya ait
başka haritalar yapmaya hasretmiştir26. Anadolu şehirlerinin antik isimleri ya-
nında özellikle Rumlar lehine nüfus verilerini içeren haritaları, daha sonra Os-
manlı aleyhine çeşitli mahfillerde kullanılmıştır. Kiepert’in bazı haritaları, ha-
rita üzerinden ideoloji oluşturma veya ideolojilerin haritaları nasıl yönlendirdi-
ğini göstermesi açısından bir örnek olarak verilmektedir.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarında doğru yapılmış Avrupa haritalarında
coğrafi yer ve konumların iyice olgunlaştığı görülmektedir. Haritada Bafra ve
Kızılırmak ve delta bölgesi alçak ve yüksek alanlar renklerle gösterilmiştir. Ha-
rita üzerinde yer isimleri Türkçe ancak Almanca yazılış ve söyleyişe göre belir-
tilmiştir. Haritalarda Kızılırmak ve Bafra’nın birçok çeşit yazılışlarına rastlamak
mümkündür. Kysyl Irmak, Kizil Ermak-Irmak, Kisil Irmak, Ghazel Ermach, Kyzyl
Yrmak, Bâfira, Bafira……gibi çeşitli şekillerde yazıldığı görülmektedir.

26 DİA, “Kiepert”, C.25, Ankara 2022, s.562-564.

385
ALPER FATİH EKİNCİ

Osmanlı Arşivi Haritalarında Kızılırmak


(Harita 7) Gümüşkan Eski Maden Müdürü Ahmed Bey’in Kızılırmak
Haritası

Kaynak; BOA, HRT.h., 144.

Gümüşkan eski maden müdürü Ahmed Bey tarafından 1848 yılında veril-
miş olan arzuhalde adeta haritayla beraber ve iç içe olan ve Kızılırmak’ın deniz-
den kaynağına kadar tasvir eden bir harita bulunmaktadır. Haritayı kendisinin
yapıp yapmadığı bilinmemektedir ama haritanın altındaki arzuhalde kendi adı

386
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

yazılıdır. Boyutu 104x53 santimetredir. Haritanın yaptırılma amacı Kızılırmak


nehrinde yük taşımacılığı imtiyazı alabilmek olduğu haritanın ekinde açıkça be-
yan edilmektedir. Ahmed Bey’in 30 Eylül 1848’de Ticaret Nafia Nazırlığı’na tak-
dim etmiştir.27
Ahmed Bey Tanzimat döneminin ruhuna uygun olarak “padişahımızın çı-
kardığı iradede memleketin imarı halkın refahı için hayırlı olacak işler hakkında
çalışmalarda bulunulması arzu edilmektedir. Bu sebeple bundan evvel idarecisi
olduğum Gümüşkan Madeni civarındaki Kızılırmak adlı büyük nehrin kaynağın-
dan döküldüğü yer olan Karadeniz’e kadar bizzat görülerek keşif ve inceleme-
leri yapılmıştır.”28 diyerek hem tanzimata atıf yapmış hem de bölgeyi gezerek
bizzat gördüğü ve keşfettiğini belirtmiştir. Burada müdürlük yaparken nehri in-
celeyen havzasının genişliği, ürün çeşitliliği, ekonomik değerini görüp bu değeri
nehir yolu ile kayıklarla Karadeniz’e ulaştırmayı hedeflemiştir. Yapmış olduğu
harita ve üzerindeki bilgiler hatta dilekçesi harita üzerindedir. Her şeyi aynı
belgede toplayarak bürokratların hepsinin bir bütün olarak görmesini istediği,
tek belge üzerinden onları ikna amacı taşıdığı söylenebilir.
Gümüşkan madeni idarecisi olduğu dönemde buraya yakın olan büyük
Kızılırmak nehrinin doğduğu yerden Karadeniz’de döküldüğü yere kadar bizzat
kendi gözleriyle keşfettiğini, temizliği için gerekli yerleri ve proje gerçekleştiği
takdirde sağlanacak büyük faydaları 6 maddede ifade ettiğini belirtir.
Projesini yapmış-yaptırmış olduğu harita üzerinde birçok bilgi ve görsel-
lerle desteklemişti.
-Sinop-Yeşilırmak arasını bir körfez olarak gösterip, Kızılırmak ağzını bir
delta olarak resmetmemiştir. Nehrin ağzı deniz gemilerine açık bir şekilde gös-
terilmiştir.
-Haritada Kızılırmak boyunca denizden Sivas’a kadar olan önemli yerle-
şim, köprü ve iskelelerin mesafeleri saat üzerinden alt sağ tarafında belirtil-
mişti.
-Denizdeki yelkenli gemiler ile beraber Karadeniz’e yaklaşık on yıldır se-
ferleri başlamış olan buharlı gemiler için de bir buharlı gemi yapılmıştı.
-Sinop, Gerze, Kumcağız Samsun iskelelerinin yanında Yeşilırmak da gös-
terilmiştir. Ancak Yeşilırmak ve Kızılırmak arasında ciddi bir orantı farkı söz
konusudur. Bunda merkezin Kızılırmak olmasının yanında, Kızılırmak’ı çok
daha büyük resmederek imtiyazı alma peşinde olduğu söylenebilir.

27BOA, HRT.h, 144.


28Ebul Faruk Önel, Osman Doğan, Bir Osmanlı Maden Müdürünün Kızılırmak Projesi –1848, İstan-
bul 2011, s.8.

387
ALPER FATİH EKİNCİ

-Bölgedeki zeytinlik ve keresteden faydalanma bir amaç olarak ifade edil-


diği için haritada ormanlık ve zeytinlik alanlar ağaçlar yapılarak gösterilmişti.
-Nehir üzerinde yer alan köprüler belirtilmiş hatta bunlardan Hacıham-
zade bulunan eski köprünün yıkılmış olduğu ve nehre dökülen taşlarının seyri
sefere engel olabilecek durumu da işaretlenmişti.
-Nehir kenarında olan kasaba ve önemli yerleşimler gösterildiği gibi neh-
rin uzağında olup ekonomik potansiyeli olan yerleşimler de uzaklıkları saat cin-
sinden belirtilerek gösterilmişti.
-Maden sahaları belirtilmişti.
-Sadece Kızılırmak’ta değil Kızılırmak’a akan kollarda yapılan nehir nak-
liyatına dair yelkenli veya kıyıdan yedek çekilen kayıklara dair resim ve bilgiler
de görülmektedir.
Ahmed Ağa’nın vermiş arzuhal harita ve belgeleri padişah tarafından ilgili
kurumlarda görüşülmek üzere gönderilmişti. Ahmed Ağa’nın haritayla destekli
bütün çabalarına rağmen en azından mali olarak yetkilileri yeterince ikna ede-
mediği anlaşılmaktadır. İkna edememesinin birçok sebebi olmakla beraber, Ah-
med Ağa’nın vermiş olduğu ayrıntılı, tasvir edici, ikna etmeye yönelik estetik
zevki yüksek harita (ki kendisi harita olarak nitelendirmişti), Osmanlı yetkilile-
rince bir harita olarak değil bir resim olarak görülmüştü. Proje sahiplerinden
bu konuda projenin bilim ve mühendislik kuralları ve hesapları ile yapılması,
gerçek hakiki kontroller ve muayenelerden sonra ortaya çıkacak gerçek ve ke-
sin rakamlar üzerinden işin yürütülmesine ve eğer olacaksa ödemelerin ona
göre yapılması gerektiği belirtilmişti. Projenin emsallerine göre yeterli olma-
dığı da vurgulanmıştı. Yani Ahmed Ağanın haritası Tanzimatın hesaplı, ilmi,
fenni gerçekçi bakış ve politikalarıyla çelişmişti.
Çünkü her ne kadar proje başarısız olsa da Ahmed Ağa yetkilileri ikna
edememişse de bundan on yıl sonra Ahmed Ağanın adı geçmeksizin Kızılırmak
nehrinin yatağının düzenlenerek nehrin keşfinin yapılması ve haritalarının dü-
zenlenmesi için Avrupa’dan iki mühendis görevlendirilmesi için teşebbüsler ol-
duğu görülmektedir.
Aslında bu harita ve sonrasında yaşanan süreç gittikçe daha kurumsal ve
sağlam temeller üzerine oturmaya başlayan Osmanlı Haritacılığının bir göster-
gesi olarak da kabul edilebilir.

388
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

(Harita 8) Kastamonu Vilayeti Haritası

Kaynak; BOA, HRT.h., 383.

Osmanlı Devleti Asyası-Kuzey, Zonguldak, Kastamonu ve Sinob vilayetini


tamamen, Bolu, Kengırı (Çankırı), Çorum ve Samsun vilayetini de kısmen içine
alan Karadeniz Bölgesi'ne ait haritası elle yapılmıştır. Vilayet ve kaza merkezle-
riyle, hudutları ve akarsuları belirlenmiş olup ölçeği 1/100000’tür ve üç pafta
halindedir.29 Haritada köyler belirtildiği gibi, göl, nehir ve dağlar da işaretlen-
miştir. Kastamonu vilayetini esas aldığı için Kızılırmak’ın doğu kıyısındaki yer-
leşim yerleri yakınındakiler hariç yapılmamıştır. Haritanın lejantı vardır. Vila-
yet, kaza nahiye ve köyler işaretlerle gösterildiği gibi liva, kaza nahiye sınırları
ve yollar da gösterilmişti.

29 BOA, HRT.h, 383.

389
ALPER FATİH EKİNCİ

(Harita 9) Alman Haritasında Kızılırmak ve Çevresi

Kaynak; BOA, HRT.h., 389, 06.03.1335 (31 Aralık 1916).

390
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

Özellikle Birinci Dünya Savaşı öncesi Alman-Osmanlı yakınlaşmasında ve


daha sonra savaş sırasında gerek Almanlar tarafından gerekse iki devletin tek-
nik sınıfları tarafından Osmanlı coğrafyasının haritası yapılmıştır.30 Askeri
amaçlı yapıldığı anlaşılan Alman haritaları müttefik olmanın getirdiği yakın-
laşma dolayısıyla Osmanlı arşivlerinde yer aldığı anlaşılmaktadır. Harita köy-
lere kadar yerleşim yerleri gösterilmiş olup yükseltiler kahverengi ile belirtil-
miştir. Kızılırmak Ankara yakınlarına kadar koyu mavi renkle vurgulanmıştır.

(Harita 10) Nafia Nezareti’nin Yaptırmış Olduğu Haritada Canik ve


Kızılırmak

Kaynak; BOA, HRT.h., 1226,31

Osmanlı Arşiv harita kataloğundaki haritaların önemli bir kaynağı da Ti-


caret ve Nafia Nezaretidir. Bayındırlık işleri sebebiyle gerek yabancılara yaptır-
tılan gerekse Osmanlı mühendisleri tarafından yapılmış hayli harita bulunmak-
tadır. Örnek olarak Harita 11 ve 12 verilebilir. Nafia Nezareti, Turuk ve Meabir

30 Osmanlı Devleti Haritası. Yayınlayan: Alman Genel Kurmay Başkanlığı Kartografi Dairesi. Mev-
cut paftalar: İstanbul, Edirne, Ankara, Trabzon, Aydın, Antalya, Konya, Kahire, Kahire devamı,
Beyrut, Süveyş. Nüfuslarına göre vilayet, kaza, köy vb. yerleşim merkezleri, akarsular, yollar, dağ
ve ovalar belirlenmiştir. (Ölçek 1/800000, 11 pafta). BOA, HRT.h, 389, 06.03.1335 (31 Aralık
1916).
31 Canik sancağında yapılmakta olan demiryolunun haritası. (Ölçek 1/500000)

Boyutu 31x42 santimetredir. BOA, HRT.h, 1226.

391
ALPER FATİH EKİNCİ

İdaresi Tarafından yaptırılmıştı. Canik sancağındaki demiryolu için yapıldığı


ifade edilmişse de Sancaktaki nehir göl ve yalnızca kara yolları ve yollar üzerin-
deki önemli yerleşimler de belirtilmişti. Sahil deniz derinliği de izobat eğrile-
riyle belirtilmişti.

(Harita 11) De Roucher’in Haritasında Samsun-Sivas Demiryolu


Projesi

Kaynak; BOA, HRT.h., 400.

392
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

Sinop-Samsun Hattı Güzergâhı haritasıdır ve De Roucher imzasını taşı-


maktadır. Fransız yapımı ve elle çizilerek yapılmıştır. Boyutu 50x37 santimet-
redir.32 Kızılırmak vadisinin ulaşım konusunda gündeme geldiği bir husus da
Anadolu içlerine doğru yapılacak demiryolu konusu ve tartışmaları esnasında
olmuştu. Avrupa’da nehir ve demiryolları birbirini tamamlayıcı nitelikte bir ge-
lişme göstermişti. Osmanlı Devleti’nde birçok bölgede demiryollarını takiben
nehir ve göllerin de bu sisteme dahil edilerek aktif bir biçimde kullanılması dü-
şünülmüştü. Bu sebeple bölgede yapılan demiryolu projelerinde Kızılırmak va-
disinin önemli rol oynadığı görülmektedir. Birçok yerde demiryolu projelerinin
nehir vadilerini takip edip onları desteklediği- belki daha doğru bir ifadeyle bu
yolların birbirlerini tamamladığı görülmektedir. Özellikle Canik’ten Ana-
dolu’nun içlerine doğru uzanacak demiryolu projelerinden birisinde yol Kızılır-
mak’ı takip etmekte, Sivas’tan Bafra’ya indikten sonra Bafra’dan Samsun’a uza-
tılmaktadır. Nitekim Belçika Meclis-i Azası Baron dö Makar’ın verdiği ariza ter-
cümesinde Osmanlı memleketlerinin ortasında buluna vilayetlerin servetlerini
artıracak olan bir demiryolu inşası konusunda kendisine izin verileceğini um-
duğunu; inşa edeceği demiryolu hattının Samsun ve Sinop olmak üzere iki ayrı
hattan başlayarak Kızılırmak vadisinde birleşmesi ve oradan Yozgat, Kayseri ci-
varına kadar uzamasını, bir hat vasıtasıyla da Anadolu Demiryolu ile birleşebi-
leceğini taahhüt etmişti.33 Harita belgenin ekinden çıkmamışsa da bu haritanın
bu konu ile ilgili belgeye ait olduğu tahmin edilmektedir.

32 Osmanlı Devleti Asyası-Kuzey, Trace De la Ligne Sınope, Samsoun, Sivas. Yapan: Dirouchez, Pa-
ris. Elle yapılmış. Sinob, Samsun, Sivas yolunun gösterildiği harita. (Ölçek 1/1500000) BOA,
HRT.h, 400.
33 Y.PRK.TKM, 29/16, . 29.12.1310. 14 Temmuz 1893.

393
ALPER FATİH EKİNCİ

(Harita 12) (Harita 13) Konya Vilayeti-Kuzeydoğu, Ürgüp ve Civarı


ile Kızılırmak Haritası

Kaynak; BOA, HRT.h., 595 ve 596, 29.12.1286 (1 Nisan 1870).

Osmanlı haritalarının yapılış gerekçelerinden birisi de idari sebepler ol-


duğu görülmektedir. Özellikle Tanzimat ve sonrası idari yapıda yapılan değişik-
likler bazı haritaların (Harita 13 ve 14) ortaya çıkma sebebi olarak görünmek-
tedir. Haritaların her ikisi de doğrudan Bafra’yı değil Kızılırmak’ın yukarısın-
daki Ürgüp kısmını göstermekteyse de bazı özellikleri sebebiyle burada ele alın-
mıştır. Haritalar elle çizilmiştir. İlk haritanın boyutu 52x39 cm’dir. İkinci hari-
tanınki ise 54x41 cm’dir. Sol alt kısımlarında ölçekleri bulunmaktadır. Harita-
larda yönleri gösteren bir 16’lı bir pusula gülü vardır. Ölçeği saat Osmanlı me-
safe birimi saat (6 saat) üzerinden verilmiştir. Lejantı vardır. Burada Osmanlıca
harflerle köylerin bağlı bulundukları kaza ve nahiyeleri işaret etmektedir. Nehir
dağ ve göl-bataklık alanlar gösterilmiş hatta harita üzerinde kırmızı mürek-
keple bazı açıklamalar yapılmıştır. Kızılırmak nehri Osmanlı Arşiv kayıtları ve
haritalarında büyük oranda Kızılırmak şeklinde yazılmışsa da yukarıdaki ör-
nekte olduğu gibi “Nehr-i Ahmer” yazılışıyla geçen örnekleri de vardır.34 Kızılır-
mak’ın altına yapılan açıklamada nehrin baharda 10-20 gün kadar taştığı ve ge-
çit vermediği ifade edilmişti. Haritaların yapılış amacı Tanzimat sonrası idari

34 BOA, HRT.h, 595.

394
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

yapıda yapılan oynamalardı. Kızılırmak’ın idari olarak kaza, sancak ve eyalet sı-
nırlarını belirlemedeki rolü ve etkisine işaret etmektedir. Yönetim birimleri Kı-
zılırmak’ın karşı yakasında bulunan yerleşimler için büyük bir engel teşkil ettiği
ve bu yerleşimlerin kendileriyle aynı yakada bulunan merkezlere bağlanması
gerektiğine işaret etmektedir. Yukarıdaki haritanın ikinci parçası35 Haritalar öl-
çeği, lejantları, pusula gülü ile batıdaki örneklerine benzerken, üzerindeki açık-
lamaları renkleri, çerçevesi, süslemeleri ile klasik Osmanlı harita özelliği gös-
termektedir. Bu halleriyle klasik Osmanlı haritaları ile modernleşmekte olan
haritacılığın arasında kalmış bir ara form gibi görünmektedirler.

(Harita 14), Sivas Vilayeti Yollarının Haritası

Kaynak; BOA, HRT.h., 618, 06.06.1303 (12 Mart 1886).

Sivas Vilayeti'nde yapılan ve yapılması kararlaştırılan yolların haritasıdır.


Matbaada hazırlanmış bir haritadır. Lejantı bulunmaktadır. Boyutu 40x50 san-
timetredir.36 Vilayetin çevre vilayet ve sahillerle olan uzaklıkları kilometre cin-

35BOA, HRT.h, 596.


36Yayınlayan: Matbaa-i Osmani'ye (Sivas). Ayrıca dere ve nehirlerle sancak ve kaza merkezleri
de gösterilmiştir. (Ölçek 1/2000000), BOA, HRT.h, 618.

395
ALPER FATİH EKİNCİ

sinden verilmiştir. Haritada nehir ve yollar açısından Sivas Vilayetinin kuzey-


batısında kalan Bafra Kızılırmak sahası da gösterilmiştir. Harita Sivas vilayeti-
nin sahillerle olan idari bağlantısısın zayıflığına işaret etmektedir. Bu durumu
on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında valiler tarafından sık sık dile getirilmiş
ve başta Halil Rıfat Paşa olmak üzere vilayetin sahillerle olan bağlantısını artır-
mak için özel gayretler sergilenmişti. Kara yolları dışında Kızılırmak’ta kayık,
kelek ve sal ve vapur işletme teşebbüsleri de bu gayretler içerisinde sayılabilir.

(Harita 15) Elle Yapılmış Karadeniz Kıyıları Haritası

Kaynak; BOA, HRT.h., 715, 29.12.1280 (5 Haziran 1864).

Elle yapılmış bir haritadır. Haritayı hazırlayan Mekteb-i Harbiye’de Res-


sam Kolağası Nuri Efendi’dir. Boyutu 100x67 santimetredir.37 Harita Anadolu
yakasından ise Karadeniz’in kuzey kıyıları, Rusya sahillerini daha ayrıntılı bir
biçimde betimlemiştir Denizcilikle ilgili olarak sahillerin sığlığı belirtilmiştir.
Ayrıca sahildeki iskele ve yerleşim yerleri ve dağlar belirtilmiştir.

37 BOA, HRT.h, 715.

396
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

(Harita 16) Karadeniz Kıyıları Haritası

Kaynak; BOA, HRT.h., 710, 29.12.1314 (31 Mayıs 1897).

Osmanlı Denizleri, Karadeniz, Marmara ve Azak Denizi'nin hidrografik


haritasıdır. Kaptan Muhittin Efendi tarafından yapılmış, Bahriye Harita Resim-
hanesi tarafından bakır üzerine kazınıp basılmıştır. Kıyılardaki her çeşit fener
ve kıyıların yapı şekli de gösterilmiştir (Ölçek 1/370000)Boyutu 103x68 santi-
metredir.38 Bafra sahilleri ve delta bölgesi de haritada gösterilmiştir. Denizcilik
haritası olduğu için Bafra burnu, incir burnu sahillerde deniz derinliğini, demir
mahalleri gösterilmiştir. Karadeniz’in üç bölgesinde pusula ve derece üzerin-
den coğrafi bilgi sistemi yerleştirmiştir.

38 BOA, HRT.h, 710.

397
ALPER FATİH EKİNCİ

(Harita 17) Kızılırmak Deltasının Haritası

Kaynak; BOA, HRT.h., 1715.

Haritanın tarihi 1341 olarak verilmişse de bu kesin değildir. Kızılırmak


Deltasının ve Bafra’yı göstermektedir. Harita delta bölgesinde ve nehrin her iki
yanında kurutulması planlan araziler için yapıldığı anlaşılmaktadır. Haritanın
ölçeği 1/100000 dir. Lejantı olup haritada bazı yerleşimler gösterildiği gibi ya-
pılış amacına uygun olarak asıl delta bölgesindeki ormanlık, çayırlık, çalılık, ba-
taklık, ekili alanlar gösterilmiş, kurutulacak arazi ise ayrıca kırmızı hat içine
alınmıştır. Günümüzden en azından yüzyıl öncesindeki deltadaki arazi durumu
ve kullanımının ilgili bilgiler açısından haritanın değerli olduğu kabul edilebilir.
Harita günümüze kadar bölgede yaşanan değişimi incelemek için araştırmacı-
lara güzel veriler sunabilir. Bölgenin ekolojik değişimi, nasıl ve ne yönde yaşan-
dığına işaret edebilir. Bundan hareketle belki günümüzde başka çözümler üre-
tilmesine de kaynaklık edebileceği düşünülmektedir.

398
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

Sonuç
Haritacılığın ortaya çıkışında insan faktörü önemli bir rol oynamıştır. İn-
sanoğlu önce kendi çevresini sonra toplu yaşam tecrübesi elde ettiğinde kendi
mallarının mülkiyetini daha sonra da komşu kavimlerin sınırlarının çizilmesi
için haritaya başvurmuştur. Her bir medeniyet yukarıda sayılan ihtiyaçların dı-
şında da harita üretimine ihtiyaç duymuştur. Eski Çağlarda birkaç basit çizimle
başlayan bu süreç çağlar boyunca epey bir yol katetmiştir.
Tarih Haritaları geçmişin bilgisini anlama konusunda yardımcı kaynak ni-
teliği taşıdığı gibi bizatihi kendisi bir tarih kaynağı olabilmektedir. Hangi şart-
larda, nasıl ortaya çıktığı, kimin yaptığı, yapanların dünya görüşleri ve haritalar
üzerindeki etkileri, üzerindeki semboller, renkler, yapılış amaçları ve daha bir-
çok konuda doğrudan bilgi kaynağıdır. Bu halleri sebebiyle kendileri de araştır-
malara konu olmuşlardır.
Antik Çağlarda Avrupalılar harita üretiminde öncü rolü üstlenmişlerdi.
Ortaçağ’da ise skolastik düşüncenin yaygınlaşması sebebiyle Avrupa kabuğuna
çekilmişti. Bunun sonucunda da haritalarda dini saikler ön plana geçmişti. Bu
zaman diliminde öncü rolünü üstlenen Avrupa bu avantajını İslam uygarlığına
kaptırmıştı. Avrupa’nın tekrardan haritacılıkta ön plana çıkmasında Reform ve
Rönesans hareketlerinin etkisi büyüktür. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin ticaret yol-
ları üzerinde egemenliğinin pekişmesi ve bunun sonucunda Coğrafi keşiflerin
başlamasının da önemli bir etkisi bulunmaktadır.
Osmanlı Devleti kendisinden önceki İslam ve Avrupalı kaynakları kulla-
narak 16. yüzyılda haritacılıkta önemli bir yükseliş yakalamıştı. Bu yükseliş 17.
ve 18. yüzyıllarda etkisini kaybettiği gibi özgün harita üretimi de sekteye uğra-
mıştı. Osmanlılar bu yüzyıllarda kendilerinin yaptığı eski haritalarla birlikte Av-
rupalıların ürettiği haritaları kopyalayarak kullanmışlardır. 19. yüzyıla gelindi-
ğinde Osmanlı Devleti kopyalama usulüne devam ettiği gibi haritacılık bilgi ve
teknolojisini geliştirmeye de çalışmıştır. Devlet bir yandan modern anlamda ha-
rita üretmeye çalışırken Avrupalılarda çeşitli amaçları doğrultusunda Osmanlı
Devleti’nin haritasını üretmeye çoktan başlamıştı.
Gerek yabancıların yaptığı gerekse Osmanlı bürokratik mekanizması içe-
risinde üretilen haritalar da hem dönemin tarih bilgisine katkıda bulunmakta
hem de kendileri bir tarih kaynağı olarak yorumlanıp değerlendirilebilmekte-
dir. Yabancıların haritalarında Bafra’dan ziyade bir büyük coğrafi unsur olarak
Kızılırmak daha ön plana geçmiştir. On dokuzuncu yüzyıla kadar yapılan hari-
talar daha ziyade öğretici ve fikir verme amaçlı olduğu için yanlışlıklarla dolu-

399
ALPER FATİH EKİNCİ

dur. Günümüz coğrafi bilgi sisteminin doğruluğundan hayli uzak haritalar ya-
pıldığı görülmektedir. Bunun yanında yabancı Haritalarda Bafra ve Kızılırmak
farklı yazılışlarıyla dikkati çekmektedir.
Osmanlıların ürettiği haritalarda Bafra ve Kızılırmak yol, bayındırlık, nak-
liyat, sulama, bataklıkların kurutulması gibi bayındırlık ve nafia hizmetleri üze-
rinden konu edilmiştir. İkinci grupta ise idari kaygılar söz konusudur. Kızılır-
mak haritalarının en çok görüldüğü bir diğer husus ise askeri, stratejik belge ve
amaçlardır. On dokuzuncu yüzyılda yapılmış tespit edebildiğimiz bu haritalar
üzerinden bölgenin idari, askeri ve coğrafi değişimlerine dair bilgi ve ipuçları
yakalanabilir. Ayrıca bu haritalar Osmanlı haritacılığın klasik gelişim çizgisini
takip ederek gelenekselden modern haritalara doğru bir gidiş izlediği görül-
mektedir.

400
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA

Kaynakça
Belgeler
(BOA) HRT.h., 144; 383; 389; 393; 400; 595; 596; 618; 710; 715; 1226; 1715.
Y.PRK.TKM; 29/16.
Araştırma Eserler
Ahmad Sayyıd Maqbul, “Harita”, DİA, C.16, İstanbul, 1997.
DİA, “Kiepert”, C.25, Ankara 2022, s.562-564.
Gökgöz Türkay, Ülkekul Cevat, Baker Mustafa, “Türk Haritacılığının Bilinmeyen Eserle-
rinden Biri: 1878 Tarihli Davutpaşa Haritası”, TMMOB Harita ve Kadastro Mühen-
disleri Odası 14. Türkiye Harita Bilimsel Ve Teknik Kurultayı 14-17 Mayıs 2013,
Ankara.
Gümüşçü Osman, Şenkul Çetin, Yılmaz Hasan Hüseyin, Temelleri Gelişimi Ve Yapısıyla
Tarihi Coğrafya, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2014.
Karadağ Esra, Modern Haritacılık Bilgisinin Osmanlı’ya Transferi (1776-1922), Fatih Sul-
tan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2020.
Keskin Gaye Bekiroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Haritacılık ve Matrakçı Nasuh, Nec-
mettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Li-
sans Tezi, Konya 2017.
Önal H. İnci, “Harita Kullanımı Ve Coğrafi Bilgi Hizmetleri”, Hacettepe Üniversitesi Ede-
biyat Fakültesi Dergisi, C.14, Ankara 1997, S.1-2.
Önel Ebul Faruk-Doğan Osman, Bir Osmanlı Maden Müdürünün Kızılırmak Projesi –1848,
İstanbul 2011.
Özağaç Servet, Cumhuriyet Dönemi Türk Haritacılık Tarihi, Ankara Üniversitesi Türk İn-
kılap Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006.
Sarıcaoğlu Fikret, “Harita”, DİA, C.16, İstanbul, 1997.
Sarıcaoğlu Fikret, Piri Reis’den Örfi Paşa’ya Osmanlı Tarihi Haritaları Ve Tarihi Coğrafya
Eserleri, Çamlıca Yayınları, İstanbul 2015.
Yakın Kübra Türe, İslam Haritacılığında Mitolojik Unsurlar, Fatih Sultan Mehmet Vakıf
Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İs-
tanbul 2019.
İnternet Kaynakları
Tabula Peutingeriana, https://omnesviae.org/#, son erişim tarihi:15.10.2022.
https://maps.lib.utexas.edu/maps/historical/asia_minor_1849.jpg, son erişim ta-
rihi:15.10.2022.
https://www.davidrumsey.com/luna/servlet/detail/RUM-
SEY~8~1~31234~1150263:2--pte--Crimee,-Mer-Noire, son erişim tarihi
15.10.2022.

401
ALPER FATİH EKİNCİ

https://ia802505.us.archive.org/12/items/dr_map-of-asia-minor-to-illustrate-the-jo-
urneys-of-w-i-hamilton-esqr-1836-1-00274043/00274043.jpg, son erişim ta-
rihi:15.10.2022.
https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/7/74/Nouvelle_carte_gene-
rale_des_provinces_asiatiques_de_L%27empire_Otto-
man_%28Kiepert%2C_1883%29.jpg, son erişim tarihi:15.10.2022.
https://www.academia.edu/49124494/TABULA_PEUTINGERIANA, son erişim ta-
rihi:15.10.2022.

402
1960 Bafra İsmet Paşa Mahallesi İsmet Paşa Caddesi

403
CANİK MUTASARRIFI CEMAL PAŞA’NIN CANİK SANCAĞI
KAZALARINA YAPTIĞI SEYAHAT VE TEFTİŞ RAPORUNDA
BAFRA (6 ARALIK 1905)

Prof. Dr. Mehmet BEŞİRLİ1

Giriş
Osmanlı döneminde Canik sancağı idarî bir bölge olup, sınırları bugünkü
Samsun ve Ordu illerinin bazı kazalarından oluşuyordu2. Sancağının merkezi
Samsun olup, idari taksimatta bazı dönemler küçük farklılıklar olmasına rağ-
men Batı’da Bafra ve Alaçam’dan başlamakta ve doğuya doğru Ordu’nun batı
kısımlarını Fatsa ve Ünye’yi içine almakta olup güneyde ise Kavak ve Niksar’ı
kapsayan alanı içermekteydi3.
Uzun süre Sivas (Rum) eyaletine bağlı olarak kalan Canik sancağı, 1846-
1847 idari taksimatında Trabzon eyaletine katılmıştır. Bu dönemde Trabzon
eyaleti, Canik ile birlikte Karahisar-ı Şarkî, Gönye ve Batum sancaklarından olu-
şuyordu. 1273 (1856-1857) yılı Devlet Salnamesi’nde Canik Sancağı; Ordu, Ka-
rahisar-ı Şarkî, Gümüşhane, Trabzon ve Lazistan sancakları ile birlikte Trabzon
eyaleti bünyesinde bulunuyordu. 1867’de yine Trabzon eyaletine bağlı bir san-
cak olarak görülen Canik, 1872’de müstakil mutasarrıflık olmuştur. 1871’de Ca-
nik sancağı Trabzon vilayetine bağlı görünürken, 1873’te Trabzon eyaletine
bağlı görünmemektedir4. Bu durum Canik sancağının 1872’den itibaren müsta-
kil sancak haline getirildiğini göstermektedir. Nitekim 1294 (1876-1877) yılı

1 Samsun Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü, Samsun. meh-
met.besirli@samsun.edu.tr. ORCİD, 0000.0003.3479.7292
2 Canik bölgesinin Osmanlı öncesi dönemi için bk. İbrahim Tellioğlu, Osmanlı Hakimiyeti’ne Kadar

Doğu Karadeniz’de Türkler, 1. Baskı Trabzon 2004, Serander Yayınları, s. 146-147; XV. ve XVII.
Yüzyıl Osmanlı dönemi Canik sancağı için bk. Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK
Yayını, Ankara 1999, s. 25; Orhan Kılıç, “Osmanlı Dönemi İdari Uygulamalar Bağlamında Canik’in
Yönetimi ve Yöneticileri”, Geçmişten Geleceğe Samsun, Samsun 2006, s.31.
3 Cevdet Yılmaz, “Canik”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, (Editör: Cevdet Yılmaz), Samsun 2012,

Canik Belediyesi Kültür Yayınları, s. 7.


4 Rıza Karagöz, “Canik’in İdari Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, (Editör: Cevdet

Yılmaz), Samsun 2012, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, s. 131.

405
MEHMET BEŞİRLİ

Devlet Salnamesi’nde Canik sancağı, Trabzon vilayetinden ayrı müstakil bir mu-
tasarrıflık olarak kaydedilmiştir. 1878’de Canik sancağının yeniden Trabzon vi-
layetine bağlandığı görülür5. Bu durum 1910 yılına kadar devam etmiştir. 1326
(1908-1909) tarihli Devlet Salnamesinde Trabzon vilayeti; yine Trabzon, Canik,
Lazistan ve Gümüşhane sancaklarından oluşmaktaydı6.
19 Mart 1910’da Canik sancağının Trabzon vilayetinden ayrılarak gayr-i
mülhak mutasarrıflık halinde idare edilmesi talebi uygun bulunarak sancak tek-
rar müstakil mutasarrıflık haline getirilmiştir. Cumhuriyet sonrasında adı Sam-
sun’a çevrilerek müstakil bir vilayet şekline sokulmuştur7.
1867 Vilayet Nizamnamesi’ne göre Canik sancağı; Samsun, Bafra, Çar-
şamba ve Ünye kazalarından oluşmaktaydı. 1877’de Terme ve Niksar’ın da ila-
vesiyle sancak dâhilindeki kazaların sayısı altıya çıktı. 1892’de ise Niksar san-
cak sınırları dışında bırakılırken, Fatsa kazası Canik livasına bağlandı. 1322
(1904-1905) tarihli Trabzon Vilayet Salnamesi’ne göre, Canik livası; Bafra ka-
zası (Alaçam nahiyesi), Çarşamba, Terme, Ünye Kazası (Karakuş Nahiyesi),
Fatsa kazaları ve merkez sancağa bağlı Kavak nahiyesinden oluşmaktaydı.8
1322 tarihli (1904/1905) Trabzon Salnamesi’ne göre, Canik sancağı mu-
tasarrıfı Halil Hamdi Bey idi. Bilahare Sakız sancağı mutasarrıfı Cemal Paşa be-
cayişle sancağın mutasarrıfı olmuştur. Aynı dönemde Bafra kazasının kayma-
kamı olarak Kuzu Bey görev yapıyordu. Bafra kazası idare meclisi ise kayma-
kam Kuzu Bey’in başkanlığında daimi azalar Naip Ahmed Said Efendi, Müftü
Hacı Mehmed Efendi, Mal müdürü Mustafa Nuri Efendi, Tahrirat kâtibi İsmail
Efendi ve seçilmiş üyeler Çabizade Hacı Ahmed Efendi, Mirza Beyzade Mahmud
Bey, Yelkencizade Yorgaki Efendi ve Etemciyan Kaluset Efendi’den oluşu-
yordu9. Bu dönemde Bafra Belediye reisi Çelebizade Tevfik Efendi, belediye
idare meclisi azaları Hacı Kadirzade Mehmed Efendi, Muharrirzade Hacı Meh-
med Efendi, Ofluzade Ömer, Yunuszade Hacı Osman Efendi, Budak Yusufoğlu
Dimid Ağa, Yakobiyan Mamas Ağa ve Dermosyan Arakil Ağa idi.10 Bafra kaza-
sına bağlı Alaçam nahiyesi ise müdür Süleyman Halid Efendi tarafından idare

5 R. Karagöz, agm, s.30-32.


6 Musa Çadırcı, “19. YY. 2. Yarısında Karadeniz Kentler, (Trabzon-Samsun)”, İkinci Tarih Boyunca
Karadeniz Kongresi Bildirileri, 1-3 Haziran 1988, Samsun 1990, s. 16; Tuncer Baykara, Ana-
dolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I, Anadolu’nun İdari Taksimatı, Türk Kültürünü Araştırma Ens-
titüsü Yayını, Ankara 1988, s. 134, 138, 249-251.
7 Kılıç, agm, s. 37.
8 1322 Tarihli Trabzon Salnamesi, “Fihrist”, 331-360.
9 A.g.s., s. 343.
10 A.g.s., s. 346.

406
CANİK MUTASARRIFI CEMAL PAŞA’NIN CANİK SANCAĞI KAZALARINA YAPTIĞI SEYAHAT

ediliyordu.11 Nahiye meclisi ise müdür Süleyman Halid başkanlığında tabi üye-
ler vergi ve mal kâtibi İsmail Hulusi Efendi, seçilmiş üyeler Hacı İmamzade Şeyh
Mustafa Efendi, Hacı Süleyman Bey, Kulaboğlu Hacı Yakof Ağa, Gözicükoğlu Va-
silaki Efendi’de oluşuyordu. Alaçam nahiyesinin Belediye reisi ise Hafız Ömer
Efendi, Naib vekili ise Mehmed Haşim Efendi idi12.
Bu çalışmada 1905 yılı sonunda Canik mutasarrıfı Cemal Paşa’nın Bafra,
Çarşamba, Terme, Ünye ve Fatsa kazalarına yaptığı seyahat ve hazırladığı teftiş
raporuna göre Bafra kazası ve kazaya bağlı Alaçam nahiyesindeki gözlemleri
incelenmiştir. Çalışmanın kaynağı Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Arşivi,
Dâhiliye Nezareti Sadaret Mektubî Kalemi’nde bulunan teftiş raporudur.
Canik Mutasarrıfı Cemal Paşa
Cemal Paşa13, Aydın vilayeti vali muavini Ragıp Paşa’nın oğludur14. Mül-
kiye Tekaüd Nezareti muhasebesinden tanzim olunan hesap müzekkeresine
göre, 1849’da (H. 1265) İstanbul’da doğmuş, 6 Kasım 1869 (25 T. evvel
1285)’da 20 yaşında aylık 250 kuruş maaşla mülga tahrirat kalemi mübeyyizli-
ğinde ilk memuriyetine başlamıştır15. Bu görevi bir yıl sürmüştür. Son devlet
memuriyeti olan Canik mutasarrıfı iken hakkında açılan soruşturmaya istina-
den 1908’de görevinden alınmış, bunun üzerine 1909 yılı başında da emekli ol-
muştur. 10 Eylül 1908 (28 Ağustos 1324)’de emekli olmak için dilekçe vermiş-
tir. Şurayı Devlet kararı ile 26 Ocak 1909 (4 Muharrem 1327)’da yazılan irade
ile emekliliğine onay verilmiştir16. Otuz dokuz sene devlet memuriyetinde bu-
lunarak elli dokuz yaşında emekli olmuştur17. 16 Ekim 1908’de yazılan bir bel-
gede emekli olmak isteyen Canik sabık mutasarrıfı Cemal Paşa’ya ait evrakla
hizmet cedvelinin gerekli muamele yapılmak üzere Mülkiye Tekaüd sandığı ne-
zaretine gönderildiği belirtilmektedir18. Bu belgelerden anlaşıldığı üzere 30
Ağustos-8 Eylül 1908 tarihleri arasında Cemal Paşa hakkındaki soruşturmaya
istinaden Canik mutasarrıflığı görevinden azledilmiştir.
5 Ocak 1909 (R. 12 Kânunusani 1324) tarihli Sadrazam tezkeresine göre
Canik eski mutasarrıfı Cemal Paşa’nın kararname ahkâmına tevfikan aylık

11A.g.s., 346.
12 A.g.s., s. 347-348.
13 Rıza Karagöz, çalışmasında Cemal Paşa’nın Canik mutasarrıflığına atanması ve azli ile ilgili kısa

bilgi vermiştir. Bk. R. Karagöz, agm, s. 154-155.


14 BOA, İ. DH, 1363-12.
15 BOA, BEO, 3486-261398. (H. 14.1.1327).
16 BOA, BEO., 3486-261398. (H. 14.1.1327)
17 BOA, ŞD., 1085-3 (H.18.1.1327).
18 BOA, DH. MKT., 2685-19 (H.22.11.1326) .

407
MEHMET BEŞİRLİ

3.726 kuruş maaşla emekliliğe ayrılması onaylanmıştır19. Cemal Paşa’nın emek-


liliğine dair Dâhiliye nezaretine yazılan bir belgede Şura-yı Devlet kararı ile 26
Ocak 1909 (H. 4 Muharrem 1327)’da irade yazılarak emekliğe onay verildiği
belirtilmiştir20.
Canik Mutasarrıfı Cemal Paşa’nın Canik Sancağı Kazalarını Teftişi
Cemal Paşa Aralık ayı 1905’te Bafra kazası ve ona bağlı Alaçam nahiyesi,
Fatsa, Ünye, Terme, Çarşamba kazalarına ziyaret etmiş, yani devre çıkmış ve
teftiş etmiştir. Önce Bafra ve Alaçam’a gitmiş, oradan Fatsa, Ünye, Terme ve Çar-
şamba’yı ziyaret ederek kazaların genel durumunu incelemiş, memurların bilu-
mum faaliyetleri ile yol, asayiş, aşar iltizamı ihalesi vb. konularda izlenimlerini
ve yaptığı icraatları özetle Trabzon vilayetine bildirmiştir21.
Fatsa kazasında aşarın müzayedesine katılmış, diğer taraftan kaza müf-
tüsü Tevfik Efendi ve biraderleri hakkında kaymakam ve memurlar tarafından
daha önce yapılmış evrakın eksik kısımlarını iade ederek tamamlattırmış ve ev-
rakı yazdırmıştır. Yine Fatsa kazasında hayvan hırsızlığı ve kız kaçırma ile ilgili
gerekli tedbirlerin alınmasına çalışmış, ayrıca Fatsa’nın mal ihracat edilen bir
kaza olmasından dolayı belediyenin temizlik ve diğer düzenlemeleri yapması
için kaza kaymakamına tembihte bulunmuştur. Yine mutasarrıf Fatsa kazası
aşar ihalesine de katılmıştır22.
Ünye kazası ile ilgili gözlemlerini de aktaran Paşa, Ünye’nin gemi inşaatı
ve kereste ihtacatına konusunda önemli bir yer olduğunu, ancak zamanla kaza-
nın bu ticari hüviyetini kaybettiğini ileri sürmüştür. Yine Ünye’den Niksarʼa ve
oradan Tokat’a doğru yapılan yol sayesinde ticari hayatın yeniden canlanmaya
başladığının da görüldüğünü belirten Cemal Paşa, Ünye’de de hayvan hırsızlığı-
nın önlenmesi hususunda gerekli tedbirleri alması için ilgililere tenbihte bulun-
muştur. Ayrıca mutasarrıf, Ünye mal müdürü Osman Efendi’nin yerine başka
birinin atanmasını talep etmiştir23.
Terme kazasının da münbit topraklara sahip olduğunu belirten Cemal
Paşa, bu verimli topraklardan yeterince istifade edilmediğini ileri sürmüştür.

19 BOA, İ.TKS., 21-35 (H.4.1.1327).


20 BOA, BEO., 3486-261398. (H. 14.1.1327)
21 BOA, DH. MKT., 1042-61. (H. 23.11.1323). Canik mutasarrıfı Cemal Paşa’nın Canik mülhakatı

olan Bafra, Fatsa, Ünye, Terme, Çarşamba kazalarına yapmış olduğu seyahat ve teftişlerine dair
hazırlamış olduğu raporun takdimi.
22 BOA, DH. MKT., 1042-61. (H. 23.11.1323).
23 BOA, DH. MKT., 1042-61. (H. 23.11.1323).

408
CANİK MUTASARRIFI CEMAL PAŞA’NIN CANİK SANCAĞI KAZALARINA YAPTIĞI SEYAHAT

Terme’de de hayvan hırsızlığı ile karı ve kız kaçırmanın fazla olduğunu belirte-
rek gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik tembihte bulunmuştur. Mutasarrıf,
ayrıca ihtiyarlığından dolayı pek iş yapamayan kaza kaymakamı Mustafa
Efendi’nin de değiştirilmesini talep etmiştir24.
Terme’den Çarşamba’ya geçen mutasarrıf burada asayiş sorunu yaşandı-
ğını ve bazı eşkıyaların Çarşamba kazasında şekavet yaptıklarını, ayrıca Çar-
şamba müftüsü Hacı Mustafa Efendi hakkında da şikâyet ve ihbar olduğunu, bu
durumun kaymakam tarafından tahkik edildiğini belirtmiştir. Bazı bataklıkların
kurutulması amacıyla Nafia mühendisi, defter-i hakani memuru ve vilayet zi-
raat müfettişinin hemen Çarşamba’ya çağrıldığını sazlık ve bataklıkların kuru-
tulmasına dair çalışma başlatılmasını istediğini belirtmiştir. Ayrıca Çarşamba
kazası aşar ihalesine de katılmıştır25.
Bafra ve Alaçam’ın Cemal Paşa Tarafından Teftişi
Bafra-Alaçam Arasındaki Şose Yolunun Genel Durumu ve Yol Üze-
rinde Bulunan Köprü ve Menfezlerin Tamiratı
Cemal Paşa, Canik sancağı kazalarına Bafra kazası ve Alaçam nahiyesinin
teftişiyle başlamıştır. Önce Bafra ve Alaçam nahiyesine gittiğini ve teftişte bu-
lunduğunu anlatan mutasarrıf, Bafra kazası ve ona bağlı Alaçam nahiyesi ara-
sında bulunan şose yolu üzerinde bulunan yol ve menfezlerin eski ve işlevsiz
durumda olduğunu görmüştür. Bunun üzerine köprü ve menfezlerin durumunu
keşf ve muayenesi için merkezden Nafia mühendisini Bafra’ya getirterek duru-
mun tedkik ve keşfinin yapılmasını istemiştir. Mühendis, kaza kaymakamı ile
birlikte Alaçam nahiyesine kadar gitmiş, yol üzerindeki köprü ve menfezlerin
durumu ile ilgili bir keşif raporu hazırlayarak mutasarrıfa sunmuştur. Mühen-
dis ve Bafra kazası kaymakamı Kuzu Bey’in hazırladığı rapora göre zikredilen
yol üzerinde küçük ve büyük 62 köprü ve menfez olduğu, bunlardan 1905’te
kaza kaymakamı Kuzu Bey’in gayretiyle ve halkan toplanan yardımlar ile 44
köprü ve menfezin tuğla karkir olarak tamir edildiği ve bir kısmının yeniden
inşa edildiği, kış ayının sonu ile geri kalan 18 köprü ve menfezin inşa ve güçlen-
dirilmesine vakit olmadığından harap bir şekilde kaldığı belirtilmiştir. Bundan
başka yine aynı yolda Kızılırmak üzerinde bulunan ahşap büyük köprünün de
tamire muhtaç olduğu görülmüştür. Sonra keşif evrakları düzenlenerek tamire
muhtaç köprünün genişlik ve uzunluğu ölçülmüştür. Nafia mühendisi merkez

24 A.g.a.
25 A.g.a.

409
MEHMET BEŞİRLİ

livaya dönüşte düzenlenen keşifname ve teferruatını ekleriyle mutasarrıfa sun-


muştur. Mutasarrıf, tamirata başlanılmak üzere gerekli meblağın harcanmasına
izin verilmesini 15 Ağustos 1905 (R. 2 Ağustos 1321) tarih ve 289 numaralı
ariza ile Sadaret’e arz etmiş, zaman geçtikçe köprünün harap halinin daha da
artacağı ve bir an önce tamir edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Cemal Paşa, her
nasılsa şimdiye kadar köprünün yapılması için inşaata başlanılmadığını, bunun
ancak keşif esnasında anlaşıldığını belirtmiştir. Ayrıca yine Bafra kasabasına
akan vakıf suyolları için de gerekli tamir malzemelerinin tedariki hakkında
Bafra kaymakamlığı ile sarfı gerekli meblağın ödenmesi gereğine dair liva evkaf
müdürlüğüne gerekli emirlerin verilmesi gerektiğini vurgulamıştır26.
Bafra Kazasının Bazı Köylerinde Hayvan Hırsızlığı ve Alınan Önlemler
Canik mutasarrıfı Cemal Bey, yine Canik livasının diğer yerlerinde olduğu
gibi Bafra kazasının bazı köylerinde de hayvan hırsızlığının öteden beri eksik
olmadığı, bunda zabıta memurluğunda bulunan Mülâzım Çerkes Zekeriyya
Ağa’nın “müsâmaha ve betâʼit-kârâne hareket etdiği tedkîkât-ı vakʻa-i acizi ile
tahakkuk etmiş” olduğundan bahsetmiştir. Mutasarrıf, 25 Temmuz 1905 (R. 12
Temmuz 1321) tarihli ve şifreli telgrafnâmesinde vilayetten “bir zâbit iʻzâmına
müsâʻade buyrulmak suretiyle mümâ-ileyh Zekeriyya Ağa”nın oradan kaldırıl-
dığını, bu yolla “o misillü hayvan hırsızlarının tedricen önü”nün alındığını be-
lirtmiştir27.
Bafra Kazasının Aşarının İhalesi (Başlıkta düşüklük var)
Bafra kazası ile Alaçam nahiyesinin aşarının müzayede ve iltizamının iha-
lesi, bizzat Cemal Paşa tarafından yapılmıştır. Mutasarrıf, bu yıl yapılan teşvik
ile aşarın arttığını ve dolayısıyla aşar iltizamının 1.516.666 kuruş bedel ile ihâle
olunduğunu belirtmiştir. Bu durumda aşar ihalesinin geçen seneye göre
476.341 kuruş fazlaya ihale edildiğini gururla vurgulamıştır. Kaza kaymakamı
Kuzu Bey’in “gerek emr-i tahsilâtda ve gerek takrîr-i emn ve asayiş-i madde-i
müʻtenâ bahâsıyla kaʼim-i makâmlığa aʼid kâffe-i vezaʼifin îfâsında” 28 gösterdiği
gayreti de öven Cemal Paşa, kaymakamın bu faliyeti, ferdi iffet ve sadakatinin
meşhûr olmasıyla … mümâ-ileyhin üçüncü rütbeden bir kıtʻa nişân-ı âlî-i Os-
manî ile taltifine delâlet ve inâyet buyrulması”nı 23 Ekim 1905 (R. 10 Teşrin-i
evvel 1321) tarih ve 378 numaralı arizası ile istirham etmiştir29.

26 BOA, DH. MKT, 1042-61, s.1.


27 A.g.a.
28 BOA, DH. MKT, 1042-61, s.2.
29 A.g.a.

410
CANİK MUTASARRIFI CEMAL PAŞA’NIN CANİK SANCAĞI KAZALARINA YAPTIĞI SEYAHAT

Sonuç
1905 yılı başında Canik mutasarrıflığına atanan Cemal Paşa, aynı yılın so-
nunda Canik sancağı kazalarına teftişte bulunmuş ve birtakım eksiklikleri göre-
rek bunları yerinde tespit etmiş, hazırladığı raporu Trabzon vilayetine arz et-
miştir. Ayrıca hem Dâhiliye Nezareti’ne hem de Sadaret’e de bu teftişi ile ilgili
bilgi vermiştir.
Raporun Bafra kısmı değerlendirildiğinde Canik mutasarrıfı Cemal
Paşa’nın özellikle yol, menfez ve köprülerin oldukça eskidiği, tamire muhtaç ol-
duğunu tespit ettiği görülür. Cemal Paşa’nın raporuna göre, Bafra ve Alaçam
arasında bulunan şoşe yolu üzerinde eskiyen menfez ve köprülerin bir kısmı
daha önce tamir edilmiş veya yeniden yapılmış, ancak bir kısmı da harap olarak
kalmıştır. Raporda ikinci olarak Bafra’da hayvan hırsızlığının da yüksek olduğu,
bunda görevli memurların ihmali olduğu, zabita memuru mülazım Zekeriya
Ağa’nın bölgeden uzaklaştırılmasından sonra nispeten hırsızlığın azaldığı gö-
rülmüştür. Yine Bafra ve bağlı Alaçam’ın aşar iltizamını da yapan mutasarrıfa
göre aşar iltizam meblağında geçmiş seneye göre artış gerçekleşmiştir.

KAYNAKÇA
Arşiv Kaynakları
Başkanlık Devlet Arşivleri Osmanlı Arşivi (BOA)
Bab-ı Ali Evrak Odası (BEO)
Dahiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH. MKT)
İrade Tekaüd Sandığı (İ.TKS).
Şura-yı Devlet (ŞD)
1322 Tarihli Trabzon Salnamesi, Tabzon Vilayet Matbaası.
Makale ve Kitaplar
BAYKARA, Tuncer, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I, Anadolu’nun İdari Taksimatı,
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1988.
ÇADIRCI, Musa, “19. YY. 2. Yarısında Karadeniz Kentler, (Trabzon-Samsun)”, İkinci Ta-
rih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, 1-3 Haziran 1988, Samsun 1990, s. 15-
23.
KARAGÖZ, Rıza, “Canik’in İdari Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyet’e Canik
I içinde (Samsun): Canik Belediyesi Kültür Yayınları, 2011, s. 154- 155.
KILIÇ, Orhan, “Osmanlı Dönemi İdari Uygulamalar Bağlamında Canik’in Yönetimi ve Yö-
neticileri”, Geçmişten Geleceğe Samsun, Samsun 2006.
ÖZ, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK Yayını, Ankara 1999.
TELLİOĞLU, İbrahim, Osmanlı Hakimiyeti’ne Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, 1. Baskı
Serander Yayınları, Trabzon 2004.

411
MEHMET BEŞİRLİ

Ekler
Ek: 1: Cemal Paşa’nın Raporunun Bafra ve Alaçam Kısmının Transk-
ripsiyonu
Canik Mutasarrıf Cemal Bey’in Bafra, Çarşamba, Terme, Ünye ve Fatsa Ka-
zalarına Yaptığı Seyahat ve Teftiş Raporu, 6 Aralık 1905
Canik Sancağı Mutasarrıflığı
Maʻlûm-ı âlî-i vilâyet-penâhîleri buyrulduğu üzere berâ-yı devr ve teftiş
maʻa Alaçam nahiyesi Bafra kazâsına ve baʻdehû Fatsa ve Ünye ve Terme ve Ça-
harşenbe kazâlarına azîmet ve avdet edilmiş olduğundan mezkûr kazâlar
muʻâmelâtıyla meʼmûrînin derece-i faʻâliyet ve sâʼir ahvâlleri hakkındaki meş-
hûdât ve mahsûsât-ı acizânemin vesâye-i kudret-vâye-i hazret-i padişâhîde
izâfe-i tevcihât-ı celîle-i vilâyet-penâhîleriyle vukûʻbulan baʻzı icrâʻâtın hülâsa-
ten arz ve işʻârı lâzimeden add edilmişdir.
Şöyle ki: En evvel azîmet olunan Bafra kazâsıyla bu kazâya mülhak Ala-
çam nahiyesi beyninde mevcûd şoşe üzerine olup mâniʻ-i mürûr u übûr olduğu
meşhûd-ı âcizânem olan baʻzı köprü ve menfezlerin icrâ-yı keşf ve muʻâyenesi
içün derhâl livâ nafiʻa mühendisi Bafra’ya celb olunarak müktezî tedkîkât ve
keşfiyâtın ifâsı zımnında kâʼim-i makâm-ı kazâ ile birlikde mezkûr Alaçam na-
hiyesine kadar iʻzâm kılınmışdı. Avdetleriyle mümâ-ileyhim tarafından verilen
raporda tarîk-i mezkûr üzerinde küçük ve büyük atmışiki (62) aded köprü ve
menfez mevcûd olup bunlardan geçen üçyüzyirmi senesi zarfında kâʼim-i
makâm-ı kazâ refʻatlü Kuzu Beğ bendelerinin eser-i himmet ve gayretiyle ve
cemʻ olunan iʻâne-i hamiyyet-zât-ı âhâli ile kırkdört (44) köprü ve menfezin
tuğla karkîr olarak taʻmîr ve inşâ edildiği ve mevsim-i şitânın hulûlüyle mü-
tebâkî on sekiz (18) adedinin inşâ ve ikmâline vakit bulunamayarak hâl-i
harâbide kaldığı ve bunlardan başka yine mezkûr tarîk güzergâhında ve Kızılır-
mak üzerinde bulunan ahşâb cisr-i cesîmin dahi muhtaç-ı taʻmîr bir hâle geldiği
görülerek baʻdehû evrâk-ı keşfiyeleri tanzîm olunmak üzere bunların bi’l-
mesâha ebʻadları olduğu beyân ve ifâde olunmuş ve merkez livâya avdetle mü-
hendis-i mümâ-ileyh tarafından bi’t-tanzîm iʻtâ olunan ol bâbdaki keşifnâme ve
teferruʻâtının leffiyle müktezî taʻmirâta başlanılmak üzere lâzım gelen mebali-
ğin sarfına meʼzûniyet iʻtâ buyrulması fî 2 Ağustos sene 1321 tarihli ve ikiyüz-
seksendokuz (289) numerolu arîzâ-i çâkeranemle arz olunduğu misillü mürûr-
ı zamân ile müşrif-i harâb olup taʻmîr ve icrâsı irâde-i seniyye-i cenâb-ı padişâhî
iktiza-yı âlîsinden olduğu halde her nasılsa şimdiye kadar ameliyâtına başlanı-
lamadığı biʼt-tedkîk anlaşılan Bafra kasabasına cârî vakıf suyolları içün müktezî
malzeme-i taʻmîriyyenin tesrîʻ-i tedâriki hakkında Bafra kaʼim-i makâmlığına ve

412
CANİK MUTASARRIFI CEMAL PAŞA’NIN CANİK SANCAĞI KAZALARINA YAPTIĞI SEYAHAT

sarfı mukarrer olan mebaliğin tesviyesi lüzumuna dâʼire-i livâ-i evkâf müdürlü-
ğüne vesâyâ-yı lâzıme ve müʼessire îfâ edilerek sâye-i cerât-vâye-i hazret-i
hilâfet-penâhîde geçen Ağustos-ı Rumî’nin ondokuzuna şeref-müsâdif olan
cülûs-ı meyâmin-i meʼnûs-ı cenâb-ı tâcidâr-ı aʻzâmî yevm-i mesʼûdunda bi-te-
mennien taʻmirâta ibtidâr olunmuşdur.
Livânın sâʼir mahallerinde dahi olduğu gibi işbu Bafra kazâsının baʻzı köy-
lerinde de hayvan hırsızlığının öteden berü eksik olmadığı ve zabıta meʼmurlu-
ğunda bulunan Mülâzım Çerkes Zekeriyya Ağa’nın müsâmaha ve betâʼit-kârâne
hareket etdiği tedkîkât-ı vakʻa-i acizi ile tahakkuk etmiş ve fî 12 Temmuz sene
1321 tarihli ve şifreli telgrafnâme-i çâkerânem üzerine yerine vilâyet-i celîlele-
rinden bir zâbit iʻzâmına müsâʻade buyrulmak suretiyle mümâ-ileyh Zekeriyya
Ağa oradan kaldırılmış idüğünden sâye-i emniyet-vâye-i cenâb-ı cihânbânîde o
misillü hayvan hırsızlarının tedricen önü alınarak şu vesilelerle dahi ahâli-i ma-
halliye tarafından daʻvât-ı hayriyet-âbât-ı hazret-i zıllullah-i aʻzâmî ale’t-tekrar
yâd ve tezkâr kılınmışdır. Bizzat müzâyede ve ihâlesi icrâ kılınan maʻa Alaçam
nahiyesi Bafra kazâsının sâl-i hâl-i aʻşârı ittihâz olunan tedâbir-i teşvikiye ve
tergibiye semeresiyle (bir milyon beşyüzonaltıbin altıyüz atmış altı) 1.516.666
kuruş bedel ile ihâle olunmuş ve inde’l-müvâzene sene-i sâbık bedeline nisbetle
476.341 (dörtyüz yetmiş altı bin üç yüz kırk bir) kuruş fazlası olduğu tebeyyün
etmişdir. Kâʼim-i makâm-ı kazâ refetlü Kuzu Beğ bendelerinin gerek emr-i tah-
silâtda ve gerek takrîr-i emn ve asayiş-i madde-i müʻtenâ bahâsıyla kaʼim-i
makâmlığa aʼid kâffe-i vezaʼifin (s.2) îfâsında matlûb-ı mekârim-i mashûb-ı haz-
ret-i tâcidâri dâʼire-i münceyesinde vâkıfâne gayret ve faʻâliyeti ve ferti iffet ve
sadâkati meşhûr olmasıyla mümâ-ileyhin üçüncü rütbeden bir kıtʻa nişân-ı âlî-
i Osmanî ile taltîfine delâlet ve inâyet buyrulması fi 10 Teşrin-i evvel sene 1321
tarihli ve 378 (üçyüz yetmiş sekiz) numerolu ariza-i acizânemle istirhâm olun-
muşdur.
Kaynak: BOA, DH. MKT. 1042/61/1 (H. 23.11.1323)

413
1960 Bafra Şube Yokuşu

415
BAFRA VE GÖÇ

Prof. Dr. Nedim İPEK1

Giriş
Osmanlı taşra teşkilatının idari yapısı ve mülki idare birimlerinin sınırları
siyasi ve sosyal sebeplerin yanı sıra daha ziyade nüfusun artması ve azalmasına
paralel sıklıkla değişmiştir. Bununla beraber Bafra Osmanlı hâkimiyetine gir-
mesinden itibaren Cumhuriyet dönemine kadar kaza statüsündedir. Ancak ka-
zaya bağlı nahiye sayısı değişken olmuştur. Bildiri metni planlanırken
1910’daki idari yapı dikkate alınarak ilk önce kazanın merkezi Bafra kasabası-
nın nüfusu, akabinde merkez ve Alaçam nahiyelerindeki 1800- 1923 yılları
arası göç ve iskân faaliyetleri tespit edilip değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Bafra Kazasının Nüfusu
Kazanın merkezi Bafra kasabasıdır. Bafra Karadeniz’e 20 km. uzaklıkta
Kızılırmak nehrinin kıyısında kurulmuş resmi kayıtlara göre Göründür, sözlü
kaynaklara göre Göründü olarak isimlendirilen bir pazar merkezidir. Emir
Mirza burada bir cuma camii inşa ettirdi. “Pazar-ı Göründür” Bafra ovasında ika-
met eden köy ve köylülerin buluşma merkezidir. Zamanla buranın ismi Bafra
olarak anılmaya başlandı. Mahmut Üstüner’in tespit ettiği rivayetlerden biri-
sine göre Bafra zafer çiçeği anlamına gelmekteydi ve bölgede bol miktarda ye-
tişmekteydi. Bir diğer rivayete göre Bafra bu yerleşmeyi kuran kumandanın is-
minden almıştı. Başka bir anlatıya göre de ormanda açılan yol demekti. Bir de
ovanın bağrında bulunan pazar ve panayır mevkiine her yerden göründüğü için
Bağra denmiş ve zamanla Bafra’ya dönüşmüştür2.
Kasabada 1485’de Emirzabey camii ve Hüseyin Debbağ isimli iki Müslü-
man mahallesi bulunmaktaydı. Mahalle sayısı 1485-1520 yılları arasında kuru-
lan Hacı Çırak, Hacı Ahmed, Debbağhane, İshaklı, Hoca Sinan ve Çilehane isimli
mahallelerle 8’e çıkmıştı. Mehmet Öz’e göre bu artışın sebebi mevcut nüfusun
sahaya yayılmasından kaynaklanmaktaydı. Mahalle sayısının artışında mücavir

1 OMÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi


2 Mahmut Üstüner, “Bafra Tarihi Araştırmaları”, Altınyaprak, Sayı. 15, Bafra 1936.

417
NEDİM İPEK

alandaki İshaklı köyünün kasabanın mahallesi haline dönüşmesi de etkili ol-


muştur. Bafra kasabasının nüfusu 1485- 1576 yılları arasında istikrarlı bir şe-
kilde artarak 1.527’den 1.950- 2.300’e kadar çıkmıştır3. Kasaba nüfusu içeri-
sinde Müslümanların payı %75’den 81’e çıkarken gayrimüslimlerin payı
%25’ten 19’a kadar gerilemiştir4. 17. yüzyılda kasabanın mahalle sayısında ve
nüfusunda hissedilir bir azalma söz konusudur. 1642 verilerine göre mahalle
sayısı altıya, nüfus 1.500’e kadar gerilemiştir5. Kasabanın 18. yüzyıl nüfusu ile
ilgili mevcut bir veri bulunmamaktadır.
1835 tarihli nüfus defterlerine göre kasabanın mahalle sayısı 11, 1835
sayımına göre erkek nüfus 447 hanede 1.087 kişidir. 1845’de ise 1.508’i Müslim
ve 192’si gayrimüslim olmak üzere 1.600’e yükselmişti. Kasabanın nüfusu
1890’da beş bin civarındadır6.
1910 yılında Bafra kasabasındaki Müslüman nüfus 11 mahallede 896 ha-
nede 1.932’si erkek, 1.936’sı kadın olmak üzere toplam 3.868 kişiydi. Ermeniler
sadece kasaba dahilindeki Ermeni mahallesinde ikamet ediyorlardı. 1870-
1904 yılları arası kasaba dahilindeki Ermenilerin nüfusu 594’den 1.444’e kadar
yükselmiştir7. 1910 yılında ise Ermenilerin nüfusu 293 hanede 707’si erkek ve
655’i kadın olmak üzere 1.362 kişidir. Rumlar ise iki mahallede ikamet etmek-
teydi. 1910 istatistiğine göre 510 hanede 1.275’i erkek, 1.330’u kadın olmak
üzere kasaba dahilinde toplam 2.605 Rum bulunmaktaydı8. Hülasa-yı kelam
1910’da kasabanın nüfusu %17.38’i Ermeni, % 33.25’i Rum ve % 49.37’si Müs-
lüman olmak üzere toplam 7.835 kişidir.
Bafra’nın kırsalında 1485’de 116, 1520’de 129, 1576’da 114 köyü bulun-
maktaydı. Köy sayısı 1642’de 110’a gerilemiştir. Bu azalmada 18 köyün Ala-
çam’a dâhil edilmesi oldukça etkili olmuştur9. 1890’da Alaçam nahiyesi ile bir-
likte 161 köyü ihtiva etmekteydi. Bu verilerden anlaşılacağı üzere 18 ve 19. yüz-
yıllarda kaza dahilindeki yerleşme sayısı artmıştır. Köy sayısının artmasındaki

3 Mehmet Öz, 15- 16. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999, s. 59.
4 Mehmet Öz, age, s. 78.
5 Mehmet Öz, “Klasik Osmanlı Döneminde Samsun ve Çevresinde Nüfus”, Samsun Araştırmaları,

“Tarihsel Geçmiş”, I, Samsun 2013, s. 49; Mehmet Öz, “ 15. Yüzyıldan 17. Yüzyıla Samsun Yöresi”,
Samsun Araştırmaları “Tarihsel Geçmiş”, I, Samsun 2013, s. 32.
6 Şemseddin Sami, Kamusül Alam, II, İstanbul 1306, s. 1200.
7 Nedim İpek, Canik ve Göç, Samsun 2018, s. 56.
8 BOA, Bh. Mui. Nu. 145 / 18: 6 C1329.
9 Öz, age, s. 30: 1576’da Bafra’da 138, 1642’de 128 köy bulunmaktaydı. 1576’da 3546 hane,

1642’de 1374 hane.

418
BAFRA VE GÖÇ

sebeplerden birisi nüfusu artan köylerin bölünerek yeni köylerin oluşturulma-


sıdır. Bir diğer sebep bölgeye yönelik göçlerdir. Bafra kırsalında 1485’de 3.546
(%93 Müslim, %7 gayrimüslim), 1576’da 6.521 (%98.7 Müslim, %1.3 gayri-
müslim). 1642’de 1.627 Müslim, 256 gayrimüslim mevcuttu.
1836 nüfus sayımına göre kaza dahilinde toplam 20.986 Müslim, 128 Er-
meni ve 3.724 Rum nüfus mevcuttu. 1893 verilerine göre kazanın kasaba ve
köylerinde 38.936’sı Müslim, 22.834’ü Rum ve 952’si Ermeni olmak üzere top-
lam 62.722 kişi yaşamaktaydı10. 1910 verilerine göre ise Bafra kasabasında
3.868 Müslim, 1.465 Ermeni ve 2.327 Rum; kırsalında 29.234 Müslim ve 21.013
Rum mevcuttu. Merkez nahiyede toplam 33.102 Müslim, 23.340 Rum ve 1.465
Ermeni yaşamaktaydı. Alaçam kasabasında 1.598 Müslim ve 1.712 Rum, kırsa-
lında ise 13.658 Müslim ve 2.891 Rum nüfus mevcuttu. Kazanın 1914’deki nü-
fusu 48.944’ü Müslim, 30.838’i Rum, 1.735’i Ermeni11 olmak üzere toplam
81.517 kişidir. Kazanın kırsalında göçebeler, mevsimlik işçiler ve yerli nüfus
statüsünde Türkler ve Rumlar bulunmaktaydı. Kazanın sınır değişiklikleri dik-
kate alınmayacak olursa nüfus dağılımında 1485’den 1914’e Müslümanların
payı %98’den %60’a gerilerken, gayrimüslimlerin payı %2’den % 40’a kadar
çıkmıştır.
Bafra’da Göç ve İskân
Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra Bafra’dan İstanbul ve Trabzon’a
Müslüman nüfus sürgün edilmiştir12. Celali döneminde bölgedeki yerleşmelerin
nüfusunun azaldığı anlaşılmaktadır. 19. yüzyılın başından itibaren özellikle ti-
cari tarımın devreye girmesiyle bölgeye yönelik mevsimlik amele göçünün ger-
çekleştiğini kaynaklardan tespit edebilmekteyiz. Bafra ve Samsun’un hinterlan-
dındaki yerleşmelerden özellikle Havza ve Köprülü çiftçiler ekin ve hasat vakti
Çarşamba ve Bafra’ya gelerek tarım sektöründe çalışmaktaydılar. Bu gibiler be-
raberlerinde çift hayvanı, tohum ve saban da getirmekte ve işler bittikten sonra
geri dönmekteydiler. Ayrıca Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu, Sivas ve Ke-
mah’tan gelen gurbetçiler ya hayvancılık yapmakta veya mevcut çiftliklerde is-
tihdam edilmekteydiler. Bunlardan özellikle Sivaslılar, Kemahlılar ve Ekrat tai-
felerine ait nüfus defterlerinde kayıtlar bulunmaktadır. Ekrat ve Sivaslı göçebe
taifesi bölgede yerleşik ahaliye zarar da verebilmekteydi. Öte yandan Havza,

10 Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830- 1914), Çev. Bahar Tırnakçı, İstanbul 2003, s. 179.
11 Karpat, a.ge, s. 222.
12 İpek, age, s. 25.

419
NEDİM İPEK

Köprü ve Bafra’nın sair mahallerinden gelerek kasabanın çevresine göçebe tar-


zında geçici olarak yerleşmiş olan Kıptiler bulunmaktaydı. Bunlar özellikle ba-
har aylarında yerli ahalinin hayvanlarını gasp edip kendi sürülerine katmak su-
retiyle zarar vermekteydiler. Merkezi idare bölgede asayişi sağlayabilmek ama-
cıyla Kıptileri müteferrik veya topluca iskân etmeye çalıştı13. Belki de bu karar
neticesinde Kuşçular mevkiinde Kuşçular Elekçiyan ismiyle bir köy ortaya çık-
mıştır. Yine 1890’lardan beri Samsun, Bafra, Sinop, Tokat, Merzifon havalisinde
göçebe olarak yaşayan Aydın aşiretine mensup 56 hanede 206 kişi Kösedik kö-
yünde iskân edilmeyi talep etmiştir. 1926 tarihli kayıttan anlaşıldığı kadarıyla
iskân gerçekleştirilmiştir. Belirtmek gerekirse bu köye 1912’de 25 hanede 78
Arnavut muhacir yerleştirilmişti14.
Bafra kasabası ve hinterlandı 1768- 1774 Savaşı sonrası yerini yurdunu
terk eden Ağnat muhacirlerinin sığındığı ve iskân edildiği yerler arasında gel-
mektedir. 1835 kayıtlarına göre kasaba dahilinde 21 hanede 36 Ağnat erkek
muhaciri bulunmaktaydı. 1828- 1829 Osmanlı- Rus Savaşı’nda Rusya’ya terk
edilen Ahıska’dan 1829 sonrası Anadolu’ya gelen muhacirlerden bir kısmının
Bafra kasabasında geçici olarak barındırıldıkları anlaşılmaktadır15. 1828- 1829
Savaşı sonrası Kabartay ve Anapalı Müslümanlar da Bafra’ya gelmişlerdir. Nü-
fus defterlerindeki kayıtlara göre Bafra kasabasında 30, Engiz çiftliğinde 98 Ka-
bartay ve Anapalı erkek muhaciri vardı. Kadın muhacirlerle ilgili bir veri bulun-
mamaktadır. Mevcut muhacirlerin bir kısmı zamanla Köpr, Amasya ve Köprü
gibi yerleşmelere gitmişlerdir.
1835-1845 yılları arasında nüfus defterlerine göre Bafra kazasının nü-
fusu durağan bir vaziyettedir. Bafra kasabası ve köylerinden kaza dışına giden
hemen hemen yoktu. Tespit edebildiğimiz kadarıyla üç kişi Samsun’a, bir kişi
İstanbul’a, bir kişi Sinop’a ve dört kişi de Köprü’ye gitmiştir. Bunlardan birisi
Köprü’ye kesin iskân yaparken diğerlerinin geçici olarak yerleştikleri anlaşıl-
maktadır. Eğitim amacıyla Amasya’ya gidenlere de tesadüf edilmekteydi. Kaza
halkının daha ziyade askerlik yükümlülüğünü yerine getirmek üzere ocağını
terk ettiği anlaşılmaktadır. Diğer kazalardan Bafra’nın köylerine göç eden aile-
lere tesadüf edilmektedir. Öte yandan Bafra’nın köylerinden Hacı Şaban ve Hacı
Nabi mahallelerine gelip yerleşenler olmuştur. Bir kişi de kasabadan köye göç
etmiş gözükmektedir. Bafra kasabasında mahalleler arasında geçiş vardı. Bir

13 BOA, Dh. Mkt. Nu. 2205 /64: Dahiliye Nezaretinden Sadaret Makamına Tezkire (9 Mayıs 1315).
14 BCA 272.0.0.12 / 50.109.10: Samsun Vilayetinden Dahiliye Vekaletine ( 24 Teşrinievvel 1926).
15 İpek, age, s. 98.

420
BAFRA VE GÖÇ

aile de Ahıska’dan gelip yerleşmiştir. Kasabaya İskilip ve Ünye’den gelip yerle-


şenler vardı. Sinop Türkeli’den gurbete gelen bir delikanlı burada evlenmiş ve
Bafra’ya yerleşmiştir16. Özellikle Kayseri’den Bafra’ya bir ile beş yıl süreyle ça-
lışmak ve ikamet etmek amacıyla gelenler bulunmaktaydı17. Söz konusu iç ve
içe göç vakaları neticesinde 19. yüzyılın ilk yarısında Kırım, İzmir, Niksar, Ordu,
Göl, Sivas, Arhavi, Ahıska, Boşnak, Trabzon, Kürt, Kavak, Trabzon, Erzurum,
Havza, Rize, Köprü, Tonya, Tosya, Canik ve Gerzeli muhacir ve gurbetçiler bu-
lunmaktaydı18.
1856 ve özellikle 1861 sonrası Kırım ve Kafkasya’yı terk edenler ya doğ-
rudan veya Trabzon’dan aktarma suretiyle Samsun limanına çıkıyorlardı. Sam-
sun’da biriken Kafkas muhacirleri özellikle kış mevsiminde geçici olarak istih-
dam edilmek üzere limanın doğusu ve batısındaki ovalarda barındırılmaya ça-
lışılmıştır. Şubat 1861 tarihinde Bafra’da bulunan 500 Çeçen daimi olarak yer-
leşmek üzere Sivas’a nakillerini talep ettiler19. Keza geçici olarak Bafra’da iskân
edilen 39 hanede 340 Abaza akrabalarının bulunduğu Sivas Halkalı çayır mevkii
veya yakınlarında iskânlarını talep ettiler. Bu talepleri uygun karşılandı20. 11
Temmuz 1861 tarihli belgeden anlaşıldığı kadarıyla Taman iskelesinden Sam-
sun’a gelen 579 Kabartay muhacirinden 5’i İzmit, 20’si Canik Kumcağız ve 55’i
Amasya ve Sivas’a istekleri doğrultusunda nakledildi21. İlerleyen yıllarda da Kı-
rım ve Kafkaslardan Samsun’a gelen muhacirler buradan Anadolu’nun iç nok-
talarına gönderilmişlerdir. 1874’de iki bin muhacir Sivas ve Aziziye’ye, 400 mu-
hacir Çarşamba ve Bafra’ya sevk edilmiştir22.
Bafra kasabasında geçici olarak iskân edilen muhacirlere talimatnameye
atfen yarısı fakir addedilerek kişi başına yarımşar kıyye ekmek bedeli olmak
üzere onar para verildi23. Kasabada geçici iskâna tabi tutulanlara ayni olarak
ekmek de dağıtılmıştır. Bafralı fırıncılar muhacirlere dağıttıkları ekmekleri ek-

16 BOA, Nfs. d. Nu. 846, s. 35.


17 İpek, age, s. 40, 48.
18 İpek, age, s. 53.
19 BOA, A. Mkt. Um. Nu. 456/40; BOA, A.Mkt.Mhm. 210 /55; BOA, A. Mkt. Nzd. 345 / 36.
20 BOA, A. Mkt. Nzd. Nu. 345 /49: Dahiliye Vekaletine Tezkire ( 24 Ş 277); BOA, A. Mkt. Mhm. Nu.

212 /39.
21 BOA, A.Mkt.Um. Nu. 489 /94.
22 Nedim İpek, Memalik-i Şahanede Muhaceret, Ankara 2022, s. 69.
23 BOA, Ml. Msf. D. Nu. 16666: Yevmiye defteri ( 26 RA 1279); BOA, A. Mkt. Um. Nu. 812 / 19: Canik

Sancağına Tezkire ( 21 CA 1281 ).

421
NEDİM İPEK

sik gramajlı imal edebilmişlerdir. Bu gibi fırıncılar tespit edilmeleri halinde ce-
zalandırılmışlardır24. Bafra dahilindeki muhacirlerin cenazesi için geçerli kefen
ve sabun ihtiyaçları da kamu tarafından karşılanmıştır25.
Geçici iskân döneminde muhacirlerin kalabalık olması, yeterli derecede
temel ihtiyaçlarının karşılanamaması gerek muhacirler ve gerekse yerli ahali
arasında kargaşa ve zorluklara sebebiyet vermiştir. Konu basında gündeme ge-
tirilir. Gazetelerde yer alan haberlere göre Ağustos 1864 tarihi itibarıyla Çar-
şamba ve Bafra kazaları dahilinde 30 bin muhacir geçici iskân statüsünde bu-
lunmaktaydı. Bu muhacirlerin fakirlerine yönetmelik gereği yeterli tayinat ve-
rilmediğinden çoğu açlıktan telef olmuştu. O kadar ki muhacirlerin cesetleri so-
kaklara terkedilmişti26. Yevmiyelerini alamayan muhacirlerin bir kısmı da darp
ve hapsedilmekteydi. Bu durum kaza müdürü ve meclis azalarının uygunsuz
davranışlarından kaynaklanmaktaydı. Oysa muhacirler memleketlerinde gör-
dükleri baskılara tahammül edemeyerek Osmanlı’nın şefkat ve merhametine sı-
ğınmışlardı. Bunlara talimatına uygun tayinat verilmesi talep edilmekteydi27.
Geçici olarak barındırılan muhacirlerin bir kısmı Bafra’nın köylerinde da-
imi iskâna tabi tutulmuştur. Örneğin 202 Çerkes Bafra’nın Fırak köyüne yerleş-
tirildi28. Ayrıca diğer idari birimlerde bulunan muhacirler Bafra’da meskun ak-
rabalarının yanına giderek yerleşme talebinde bulunabilmişlerdir29. Salih Zeki
Bey’in hazırladığı rapora göre kaza dahilinde 1873 yılı itibarıyla kayıtlı 2.768
muhacir bulunmaktaydı. Öte yandan göç sürecinde resmi makamlardan izin al-
maksızın başka yerlerden 334 muhacir gelmiş olup bunlar kayıtlı değildi. Göç-
menlere bir hane 10 nüfus itibarıyla beher haneye bir çift öküz, 70’er kuruş zirai
araç gereç parası dağıtılmaya çalışıldı. Tablodan anlaşılacağı üzere Bafra dahi-
lindeki 36 köyde toplam 3.477 muhacire öküz ve zirai araç gereci dağıtılmış
veya dağıtılması planlanmıştır30.

24 BOA, A. Mkt. Mhm. Nu. 309 / 54 : Muhacirin Komisyonuna Tezkire:().18 RA 1281


25 Dereköy, Kumcağız mevkiindeki muhacirlerin cenaze mesarifi: BOA, Ml. Msf. d. Nu. 17753 ( 1
Mart 1281, 17801. (3 Mayıs 1281).
26 BOA, A. Mkt. Um. Nu. 820 / 8: Canik Mutasarrıflığına Tezkire (2 B 1281).
27 BOA, A. Mkt. Um. Nu. 796/10: Canik Sancağına Tezkire (10 RA 1281).
28 BOA. Ml. Msf. d. Nu. 16666 ( 26 RA 1279).
29 BOA, A. Mkt. Um. Nu. 804 / 19: Çerkes Muhacirlerine ait Tezkiresi (15 RA 1281).
30 BOA,Şd. Nu 250/ 36: Trabzon Vilayetine Canik İdare Meclisi Mazbatası (12 Mayıs 1287).

422
BAFRA VE GÖÇ

Tablo: 1: Bafra’nın Köylerine Yerleştirilen Göçmenlere Dağıtılan veya


Dağıtılması Planlanan Çift Hayvanı ve Zirai Araç Gereci31
YERLEŞME NÜFUS ÇİFT HAYVANI (ÖKÜZ) EDEVAT
Dağıtı- Planlanmış Dağıtı- Planlanmış
lan olup henüz lan olup henüz
dağıtılmayan dağıtılma-
yan
Ahurcuk 8
Alisait? 171 30 9204
Ayazma 27 5
Bedeş 7 1
Dedeli 5 1 35
Doyran 73 14 490
Engiz 6
Furkeban??? 174 34 1190
Gazibeyli ve ci- 178 120 140
varı
Gelemagri 28 5 175
Gökçeboğaz 31 6 210
Hacılar 46 8 440
Hariz 186 77 1295
Karaboğaz 15 3 15 15
Karaburç 10 2 70
Karayer 173 69 1155
Karlı 110 23 805
Kaygusuz 50 2 140
Kelikler 63 12 420
Kemre 13 2 140
Kıran 136
Kışla 65 10 2 242
Kolay 5

31BOA, Şd. Nu. 250/ 36: Trabzon Vilayetine Canik İdare Meclisi Mazbatası (12 Mayıs 1287); 10
nüfus bir hane hesabıyla bir çift öküz ve beher haneye 80 kuruş edevat-ı ziraiye verilmesi plan-
lanmıştır. BOA, Şd. Nu. 250 / 36 numaralı belgeye göre her aileye bir mesken ve 2 haneye bir çift
öküz ve zirai araç gereç verilmesi, iskân mahallini terk edenlere bir daha benzer ve aynı yardımın
yapılmayacağı kararlaştırılmıştı.

423
NEDİM İPEK

Köseli 16 2 35
Kürtler 91 13 469 171
Lengerli 53 14 140 70
Müteferrik 321 63 2205
Sarıköy 50 8 310
Taşköprü, Ahır- 173 76 44 4200
cık, Oruçkovası
Tekke 6
Tosköy 14
Türk 11 2 70
Üçpınar 61 12 245
Üskübi mevkii 101 22 770
Zeytun 16 1

Bafra’da iskân işlemi görmüş olan muhacirlerin bir kısmı zamanla gerekli
yardımı göremediklerini iddia ederek başka bir yerleşmeye gitmek isteyebil-
miştir. Örneğin 1868’de 16 Çerkes ailesi bu iddia ile Sakarya’ya gitmiş ve hali
arazide hane inşa edip yer açarak yerleşmiş ve resmi makamlardan öküz, to-
hum ve zirai edevat yardımı talep edebilmişlerdir32.
Kaza dahilinde yerleştirilen muhacirlere tarımsal faaliyette bulunmaları
için arazi verilirken kamu tarafından mesken de inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Örneğin, Engiz çiftliğinde inşa edilen 100 meskene Çerkesler yerleştirilmiştir.
Fakat çiftlikteki muhacirlerin tamamının arazi ve mesken ihtiyacı karşılanama-
mıştır. Arazi darlığı çeken 200 muhacir çiftliğin geri kalan kısmına talip olmuş-
tur. Söz konusu çiftlik pratikte üçe bölünmüş durumdaydı. Çiftliğin bataklık ve
meralık alanı dışında işlenen toprakların bir kısmı muhacirlerin ve diğer kısmı
da yerli ahaliden Mehmet Efendi’nin tasarrufundaydı. Mehmet Efendi tasarru-
fundaki araziye zamanla kahvehane, değirmen, ahır, samanlık ve mağaza inşa
ettirmiş ve zilliyetindeki çiftlik topraklarını kiracı statüsünde yerli ahaliden 76
hanede 350 kişi ile işliyordu33. Bu arada Engiz çiftliğine gelip yerleşen başka
muhacirler de olmuştur34. Daimi iskâna tabi tutulanlara arazi verilmiştir. Mu-

32 BOA, Şd. Nu. Sadarete Tezkire (8 RA1285).


33 BOA, Nu. Şd. 1828 / 31. 7: (4 Haziran 1874). Nevzat Sağlam, “Arşiv Belgelerine Göre Canik’te
Çerkes Muhacirler ve İskanları”, Geçmişten Günümüze Göç, 2, Samsun 2017.
34 BOA, Şd. Nu. 2878 / 6: Arzuhal (H. 21 Z 1290).

424
BAFRA VE GÖÇ

hacirlere verilen arazi yüzünden muhacirlerle özellikle gayrimüslim ahali ara-


sında çatışmalar çıkmış, bu gibi durumlarda yerli ahali ile Rum Patrikliği söz
konusu muhacirlerin bu araziden çıkarılmasını resmi makamlardan talep ede-
bilmişlerdir35.
Bafra dahilinde 1860- 1870 sürecinde iskân işlemi gören muhacirlerden
bir kısmı zamanla iskân mahallini terk ederek Anadolu’nun başka bir köşesine
gidebilmiştir. 29 Ağustos 1866 tarihli belgeden anlaşıldığına göre Bafra’da
meskûn oldukları köyde ziraata elverişli arazi olmadığı iddiasıyla Düzce de bu-
lunan yakınlarının yanına gitmek isteyenler vardı. Bunlar Bafra’dan Düzce’ye
nakil için herhangi bir ücret veya yardım talep etmemişlerdir36. Keza Bafra’yı
terk eden bir grup muhacir İzmit Söğütlük mevkiine iskân edilmiştir37.
1860’lı yıllarda Bafra’daki Rumlar arasında Rusya topraklarına göç et-
mek isteyenler, hatta göç edenler oldu. Bu tarihlerde Samsun ve Bafra’da müte-
mekkin 150- 300 kadar Rum ailesine mensup olanlar bazı muhacir ve yerlilerin,
özellikle bölgeye yerleştirilen Çerkeslerin serkeşane 38 ve uygunsuz davranış-
ları, iktisadi darlık ve papazlar ile Rus diplomatlarının teşvik ve tahrikleri sebe-
biyle Rusya’ya göç etmeye teşebbüs etmiştir. Kendileri teskin edilemedi. Kış ol-
ması ve resmî makamların göçe izin vermemesi sebebiyle söz konusu aileler
geçici olarak evlerine geri döndüler39. Yönetmeliğe göre malını, mülkünü satıp
kamuya ve ikinci bir şahsa borcu olmayanlar Osmanlı tabiiyetinden çıkış işlem-
lerini yaptırmaları halinde göç etme hakkına sahip oluyorlardı. Söz konusu yö-
netmeliğe istinaden Rus elçiliği bu gibilerin göç etmesine yasak getirilemeye-
ceği görüşündeydi40. Rusya’ya göçenler kendilerine tanınan imkânları beğen-
meyince nedamet duygusu içinde geri dönmeye çalıştılar. Geri dönenlerin ula-
şım masrafları devlet tarafından karşılandı. Söz konusu Rumlar Selamelik,
Örencik, Boyalı, Azay, Muğamlı köylerindeki ocaklarına tekrar yerleştirildiler.
Merkezi idare bu gibilere sattıkları arazilerin ve eşyaların imkânlar ölçüsünde
iade edilmesi için yerel idareye talimat verirken, Müslümanlara da ellerinden
geldiğince yardım etmelerini tavsiye etti41.

35 BOA, A.Mkt. Um. Nu. 820/8: Canik Mutasarrıflığına tezkire (2 B 1281).


36 BOA, Mvl. Nu. 503/ 64: Canik Mutasarrıflığına Hicri. (17 RA 1283).
37 BOA, Mvl. Nu. 699 /53: ( 15 ZA1281).
38 BOA, Hr. Mkt. Nu. 623 / 90: Trabzon Vilayetine Emirname-i sami.
39 BOA, Mvl. Nu. 1058 /12: Trabzon Vilayetine Tezkire.
40 BOA, Hr. Sys. Nu. 2929 /64: Hariciye Nezaretinden Trabzon Vilayetine ( 10 Kanunıevvel 1278);

BOA, Hr. Mkt. Nu. 600 / 90 Trabzon Vilayetine Emirname-i sami ( 27 N 1284 ).
41 Nedim İpek, İmparatorluktan Ulus Devlete Göçler, Trabzon 2006, s. 287.

425
NEDİM İPEK

Anadolu’ya yönelik bir diğer göç furyası 93 Harbi’ni müteakip yaşanmış-


tır. Savaş sonrası 60 bin Sohum muhacirini Çarşamba, Bafra ve Orta Anadolu’da
yerleştirilmek üzere Reşid Paşa ve Tercüman Ahmed Beyefendi görevlendiril-
mişti42. Hatta Kasım 1878’de Abazaların barınma ihtiyacını karşılamak için
Bafra, Çarşamba, ve Terme’de muhacir evlerinin inşasına başlanmıştı43. 1910
tarihli nüfus istatistiğinden anlaşıldığına göre Bafra dahilinde muhacirlerin
meskun olduğu 14 yerleşme mevcuttu. Bunlardan altısının muhacirler tarafın-
dan kurulduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu 14 köyün 1910’daki toplam nüfus
961 kişidir.
Müslüman nüfusun Bafra’ya yönelik göçü Balkan Savaşı sonrası devam
etmiştir. 1912 sonrası Kosova’dan kitlesel boyutta bir göç yaşanmıştı. Birinci
Dünya Savaşı esnasında ise Rus işgal sahasından bölgeye sığınanlar oldu. Rus-
ların Doğu ve Kuzey Anadolu’yu işgal etmesi üzerine Doğu Karadeniz’deki işgal
sahasından Samsun’a binlerce mülteci geldi. 1916 yılı itibarıyla Canik sancağı
dahilinde 85 bin mülteci bulunmaktaydı. Bunun 4 bini Bafra’daydı. Bu sayı
1917’de 5.064’e çıktı44.
3 Ağustos 1914 tarihli seferberlik üzerine Bafralılar maddi varlıklarını
orduya terk etmişlerdi. Angarya, baskın, takip vs. uygulamalar ve olaylar
Bafra’nın maddi varlığını yok etmiş ve eritmişti. Gençler silah altına alınmış ve
cepheye sürülmüştü. Yukarıda ifade edildiği üzere genel savaş esnasında Kaf-
kasya, Erzurum ve Trabzon’dan akın akın muhacir geldi. Kitlesel göç kaza dahi-
linde iaşe sorununu, yoksulluğu ve ölüm vakalarını arttırmıştı. Bir somun ek-
mek için fırınların önünde “nöbet” bekleyenlerin haddi hesabı yoktu. Ahali ev-
lerindeki eşyalarını yok bahasına satarak elde ettikleri parayla ancak birkaç ay-
lık iaşelerini karşılayabiliyorlardı. Muhacirlerin ise böyle bir imkânı da yoktu.
Hatta muhacirler arasında açlıktan ölenlere bile tesadüf edilmekteydi45.
Bafra’da yerli ahali ve muhacirlerin durumunu vahimleştiren bir diğer
olay gayrimüslim çetelerin ahalinin gerçekleştirdiği tedhiş hareketleridir. Er-
meni ve Rum şekaveti sonucu birçok Türk köyü yakılmış ve köylüler katledil-
mişlerdi. Örneğin 500 hane ve 2000 nüfuslu Çağsur köyü Rum eşkıyası tarafın-
dan abluka altına alınmış ve ellerine geçirdikleri köylüleri hunharca katledil-
mişlerdi. Katliamdan kurtulabilenler canını korumak amacıyla kasabaya iltica

42 Nedim İpek, Memalik-i şahanede Muhaceret, s. 79 ; İpek, Göçler, s. 57.


43 BOA, Ypk. Dh. Nu. 1 /13: 17 Teşrinievvel 1294.
44 Nedim İpek, Memalik-i Şahanede Muhaceret, s. 177.
45 Mahmut Üstüner, Bafra Tarihi Araştırmaları, Altın Yaprak, Bafra 29 Teşrinievvel 1935, s. 17.

426
BAFRA VE GÖÇ

etmişlerdi. Artık kasabanın yarım saat ötesinde can güvenliği kalmamıştı.


Bafra’dan Samsun’a gitmek hemen hemen imkânsızdı. Zaruri hallerde ahali an-
cak silahlı adamların refakatinde 50, 100 arabalık konvoylarla Samsun’a doğru
yola koyulabiliyorlardı. Bu konvoylar yolda çoğu kez Rum çeteleriyle müsade-
meye girmiş ve pek çok şehit vermiştir46.
Osmanlı idaresi bu gibi asayiş sorunlarını çözümlemek, sahil yerleşmele-
rinin yanı sıra cephe ve cephe gerisindeki güvenlik ve asayişi sağlamak ama-
cıyla ilk etapta Ermenilerin iskân mahallerinin değiştirilmesine karar verdi. Bu
çerçevede Temmuz 1915 tarihine kadar Bafra’dan 1.688 kişi sevk olunmuş ve
Ermeni mahallesi tamamen tahliye edilmişti. Kasabada Ermeni kimliğine sahip
sadece 150 kişi kalmıştı47. Talat Paşa’ya göre ise Bafra’da 381 hanede 1.793 Er-
meni bulunmaktaydı. Bunun 380 hanede 1.784’ü sevk edilmişti48. Yine aynı ge-
rekçeyle 1916 yılında Bafra’dan 22 bin Rum nakledildi. Bunun 5 bini Kasta-
monu ve İskilip’e, bir kısmı da Ankara ve Bolu’ya sevk edildi. Sevkiyata tabi tu-
tulanlar Temmuz 1918 tarihinden itibaren tedrici bir şekilde geri dönmeye baş-
ladılar49.
29 Nisan 1919 tarihli tezkireye göre Ünye, Bafra, Çarşamba ve Amasya’ya
yüzlerce gayrimüslim muhacir dönüş yapmıştı50. Amerikan raporlarına göre
1917- 1919 yılları arasında Bafra kasabasının nüfusu 6.059 idi. Bunun %1.38’i
Ermeni ve %32.58’i Rum ve kalanı Türk idi51. Sahil güvenliğini sağlamak ama-
cıyla benzer tedbirler Milli Mücadele sürecinde de alınmıştır. Özellikle Milli Mü-
cadele döneminde Rumların tedhiş hareketleri sonucu birçok sivil Türk katle-
dilirken köyler de yakılmıştır. Bunun üzerine ilk etapta Kayseri doğumlu olan-
ların Mayıs 1921’de memleketlerine iade edilmesi kararlaştırıldı. Yaklaşık bir
ay sonra bu sefer Samsun, Bafra ve Alaçam’da meskûn Rumlardan 16- 50 yaş
grubunda olanların Amasya’ya sevkleri kararlaştırıldı. Katolik ve Protestanlarla
Rus tabiiyetinde olan Rumlar bu uygulamadan muaf tutuldular52. Bu süreçte
Bafra civarında Kızılırmak mansıbında biriken yaklaşık 10 bin Rum kadın ve
çocuğun emin bir mahalle nakli için Yunan komisyonunun İstanbul’daki İngiliz
mümessiline müracaat ettiği ve mümessilin bunların gönderilecek vapurlarla

46
47 BOA, Dh. Şfr. Nu. 481 / 32: 11 Temmuz 1331 Telgrafa cevabi telgraf.
48 Nedim İpek, Canik ve Göç, s. 63.
49 BCA, 272. 0.0.74 / 66.27.2; Nedim İpek, Canik ve Göç, s. 74.
50 BOA, Dh. Kms. Nu. 50 / 87: Samsun Mutasarrıflığına (29 Nisan 1335).
51 Hikmet Öksüz, “ Amerikalıların Canik Sancağı ile İlgili Hazırlamış Oldukları Bir Rapor (1917-
1919)”, İlkadımdan Cumhuriyete Milli Mücadele, İstanbul 2008, s. 102.
52 İpek, Canik ve Göç, s. 78.

427
NEDİM İPEK

nakline müsaade edilmesi hususunda Hariciye Nezaretine başvurduğu anlaşıl-


maktadır. İcra vekilleri heyeti bu talebi Kasım 1921’de reddetti53. Bafralı Rum-
lar Sivas, Kastamonu Ankara ve Bolu’ya sevk edildiler54. Bafra’dan sevk edilen
Rum ailelerinin ihtiyaçları imkânlar ölçüsünde mülteci tahsisatından karşılan-
maya çalışıldı55.
İkinci kitlesel göç Cumhuriyet döneminde mübadele ile yaşandı. Müba-
dele sürecinde Bafra’ya 2.084 hanede 7.812 mübadil gönderildi. Bunun 175 ha-
nede 614’i Samsun’a geri döndü. 1.905 hanede 7.198’i ise iskân edildi56. Koso-
valı muhacirler iki farklı dönemde gelmiştir: Birinci grup Balkan Savaşı sonrası,
ikinci grup ise 1940 sonrası gelmiştir. 1950- 1951 yıllarında Türkiye’ye sığınan
Bulgaristan Türklerinden 729 kişi Bafra ve köylerine yerleştirilmiştir57.
Gerek iç göç ve gerekse dıştan içe göç neticesinde kaza dâhilinde Kafkas
ve Balkan muhacirleri iskân işlemi görmüştür. Kaza dâhiline sevk edilen muha-
cirlerden bir kısmı 1834’de mevcut köylere yerleştirilmiştir. 1860’lı yıllarda
Bafra dahilinde 30’u aşkın köye muhacir yerleştirilmiştir. 1910 tarihli belgeye
göre muhacirler 14 yerleşmede iskân edilmiş gözükmektedir. Bu köylerden 5’i
tamamen muhacirlerden oluşmaktaydı. Birisinde yerli Türk ve Rum, ikisinde
Rum ve dördünde yerli Türklerle birlikte yaşamaktaydılar. 1910 verilerine göre
merkez nahiye dahilinde Müslümanlar 98, Rumlar 68 köyde yaşamaktaydı.
Türk ve Rum nüfus 11 köyde bir arada yaşamaktaydılar. Bununla beraber söz
konusu köyler iki ayrı köy statüsünde idari işleme tabi tutulmuştur. Keza aynı
durum muhacirlerin yerleştirildiği köyler için de geçerliydi. Tüm bu nüfus ha-
reketleri sonucu Balkan Savaşı ve sonrasında gelenler ve özellikle mübadele so-
nucu sevk edilenler Rumların tahliye ettiği köylere yerleşmişlerdir. Bir kısmı da
bakir alanlara yerleşerek yeni köyler kurmuşlardır. Dıştan içe yönelik göçler
neticesinde 1860-1925 yılları arasında yaklaşık 80 köyde iskân işlemi gerçek-
leşmiştir. Göçler kazanın nüfus yapısında değişikliğe sebebiyet vermiştir. Netice
itibarıyla 1927 sayımına göre Bafra kazasının nüfusu 58.622 idi ve nüfus yapısı
tamamen homojen bir hal almıştı.

53 BCA 30.18.1.1./4. 37. 14 : Kararname 23 ZA 1921.


54 BOA, Dh. Şfr. Nu.76 / 243 Kastamonu Vilayetine Dahiliye Nezaretinden Telgraf ( 28 Mayıs
1333). Kastamonu Vilayetine Dahiliye Nezaretinden Telgraf ( 28 Mayıs 1333).
55 BOA, Dh. Şfr. Nu. 17/30: 16 Mayıs 1333; BOA, Dh. Şfr. Nu. 554/2: Telgraf ( 12 Nisan 1333); BOA,

Dh. Şfr. Nu. 76 / 243: Kastamonu Vilayetine Dahiliye Nezaretinden Telgraf ( 28 Mayıs 1333).
56 Nedim İpek, Selanik’ten Samsun’a Mübadiller , Samsun 2012.
57 Önder Duman, Rumeli’den Samsun’a Göç,(1923- 1970), Samsun 2010, s. 92

428
BAFRA VE GÖÇ

Bafra Merkez Nahiyesinin Nüfusu58


Yerleşme 148559 157660 164261 1836 1910 AÇIK-
Er- LAMA
kek
Hane Erkek Kadın Top-
lam
Bafra Gayrimü-
badil:167
Memişpaşa da- 13
iresi
Ayan Dairesi 13
Hüseyin deb- 120 63 39
bağ Mescidi
Hacı Çırak - 34
Hacı Ahmed - 42 22
Hoca Sinan - 20 7
Bünyad-ı fakih 11
Şeyhi 4
Camiikebir 86 208 257 243 524 519 1043 Bulgaris-
mah. tan: 30
(Emirzabey
mescidi)
Çilehane mah. - 55 18 115 74 182 168 350
Debbağhane - 84 40 114 158 350 358 708
mah.
Hacınabi mah. 98 125 278 282 560
Hacışaban . 63 46 94 115 209
mah.
Kargalı mah. 56 38 71 79 150
Küçükhamam 69 36 81 80 161
mah.
Müftü mah. 9 71 39 64 60 124
Sofulu mah. 13 86 79 173 163 336

58 Gayrimüslim nüfus ( ) içerisinde gösterilmiştir. BOA, Nfs. d. Nu. 973, 972, 991. 980; Tancan
Özkan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun
2012; Cengiz Arslan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019; Mehmet Öz, 15- 16. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999, s.
208- 213.
59 İki mahallede 224 Müslim, 79 gayrimüslim olmak üzere toplam 303 kişi. Bk. Mehmet Öz, “Klasik

Osmanlı döneminde samsun ve çevresinde nüfus”, Samsun Araştırmaları, 1, Samsun 2013, s. 49.
60 Sekiz mahallede 595 Müslim, 139 gayrimüslim olmak üzere toplam 734 kişi. Bk. Mehmet Öz,

Klasik Osmanlı Döneminde Samsun ve Çevresinde Nüfus, Samsun Araştırmaları, 1, samsun 2013,
s. 49.
61 Bafra kasabasında 306 Müslim, 90 gayrimüslim. Bk. Mehmet Öz, “Klasik Osmanlı Döneminde

Samsun ve Çevresinde Nüfus”, Samsun Araştırmaları, 1, samsun 2013, s. 48.

429
NEDİM İPEK

(Hacı Hayred-
din)
Yaka mah. 25 104 40 85 76 161
Yaka Ermeni- (103)
leri
Parmaklı /Yap- 20
raklı
İshaklı mah. 3 (köy) 89 24 32 18 30 36 66

İshaklı mah. (56) (144) (134) (278)


Rum
Rum mah. (305) (454) (1131) (1196) (2327)
Ermeni mah (293) (707) (655) (1362)
Ada 5 -
Mz. Ada 58 k. k.71
Ahrit 136 146
(25) (24)
Ağıllar Gilan,
Priştina
Ağcaalan (114) (77) (260) (172) (432) Of, Çay-
kara, Bul-
garistan
Akalan 61 39 132 113 245
Akçay 21 54
Akgüney 23 73 56 153 134 287 Kosova
44; Bul-
garis-
tan:16
Aktekke 25 7 20 21 41 Arnavut:
91; Mü-
badil:258
Aktekke (122) (371) (345) (716)
Müba-
dil,Yörük,
Manav,
Gayrimü-
badil :75
Aktekke Ekradı 91 240 265 506
Alancık 27 17 44 52 96
Alanınkiras - 26
Alaylı 12 22 10 32
Almaklı 22
Alpagut (279) (127) (370) (342) (712)

430
BAFRA VE GÖÇ

Asar 17 36 (175) (655) (617) (1272) Mübadil:


120
Asmaçam (197) (83) (244) (161) (405)
Ayazma 62 136 112 66 178 181 359 Çerkes;
Bulgaris-
tan:15
Azay 17 1 Priştina 8
Azaycık 10 27
Azulu 6 38
Bakırpınar 16 - (50) (141) (116) (257) Müba-
dil:51;
Bulgaris-
tan:14
Bakırpınar ek- 25 62 48 110
radı
Balahor 22 8
Balcı 24 33
Balıklar (30) (78) (75) (153) Arnavut:
131
Başa 33 -
Başkonat mz. - 26
Bayat 5 -
Bekdirli (110) (103) (213)
Belalan 28 148 138 401 337 738
Bengü 206
Beskellü 31 59
Beyköy 117 2
Bıcaklı 26 51
Boryaz 69 56
Boyalı 62 181 144 325
Boyalıca 17 44 (114) (41) (166) (148) (314)
Bozkavak 37 2
Burunca 9 34 26 117 116 233
Burunca Kuş- (40) (128) (117) (245) Bulgaris-
lugan tan:6
Buzmelek (62) (51) (119) (118) (237) Ko-
sova:117
Canikliyurdu (85) (55) (246) (235) (481) Arna-
vut:32
Artvin
Cebinler 21 43 36 79
Cevlü 14 74
Cevrek 93 139
Cırıklar (46) (112) (119) (231) Mübadil:
251

431
NEDİM İPEK

Civare muha- 11 16 16 32
ciri
Çağşur 195 134 358 306 664
Çalköy 44 29 79 67 146 Bulgaris-
tan:11
Çanakçı - 2
Çelikalanı 215 65 211 166 377 Mübadil:
20
Çıkrıkçı 19
Çıkrıkçı muha- 12 26 22 48
ciri
Çiftlik 4 35 65 213 233 446
Çiftlik-i Hacı 74
Çırak
Çimenli 68
Çorak 73 75
Çulhakoca İs- 73 45 160 153 313
lami
Çulhakoca (21) (36) (176) (132) (308)
Rumi
Darboğaz62 (164) (395) (421) (816) Mübadil:
66, Çer-
kes, Gay-
rimüslim:
11
Dedealanı 50
Dedeli 71 197 166 363 Çerkes,
Müba-
dil:5; Bul-
garis-
tan:6
Demşek 130 93 258 269 527
Derbent (49) (184) (186) (370) Mübadil:
160
Devealan 64 180 187 367 Mübadil:
20
Dikenlice 1 16
Doğanyuvası (46) (32) (95) (103) (198) Gayri-
müslim:
16

621945 yılında Darboğaz nahiyesinin merkezi Tosköy’e nakledilip kaza merkezine tabi Ağalan,
Çağşur, Elalan, Gökalan, Meşeli, Türkmenler, Kasnakçı, Mermer, Kapıkaya ve Sarpun köyleri bu-
raya bağlandı. CA, 30.11.1.0.173.1.20.; Nahiyenin 1971’deki köy sayısı 33 idi.

432
BAFRA VE GÖÇ

Domuzağılı (104) (114) (339) (348) (687) Bulgaris-


tan: 13
Mübadil:
100 Gay-
rimüba-
dil: 87
Domuzağılı 30
Döğsin 19 8
Duhaçlı Mübadil:
12
Düzköy 97 83 254 246 500 Artvin,
Kosova:
205,
Trabzon,
Ordu;
Bulgaris-
tan:12
Elalanı / Alalan 109 44 117 120 237
Eldavut Mübadil:
228, Ko-
sova (48
Elifli 6 8 10 18 Kosova:
46, Bulga-
ristan:2
Elmaköy 206 539
Elmacık (65) (267) (259) (25)
Elmacık maa 21 25 25
Kozağzı
Elyakut 9 5
Emenli 31 63 49 78 77 155
Engiz 66 124 96 220 Dağıstan,
Kafkas,
Balkan,
Bulgaris-
tan: 6
Engiz (24)
Ercük 34 20
(30) (14)
Erikpalanı 75 72 164 135 299
Evliya 154 297
Evrenuşağı Mübadil:
191 hane,
Ko-
sova:15
Eylemezli 6

433
NEDİM İPEK

Eynegazi 64 49 139 134 273


Eynegazi (29) (7) (52) (51) (103)
Fidakna 31 52
Filibe 26 28 54
Furundar 19 43 73 78 197 170 367 Kafkas
Garipşah 20
Gazilü 2 16
Gazibeyli 94 91 267 301 568 Çerkes

Gazibeyli (8) (27) (18) (45) Kafkas


Gedikler (11)
Gelemağrı 150 120 38 87 169 170 339 Kafkas,
Bulgaris-
tan: 18
Geleric 9
Gerçeme 30 29
Geyikkonu 65 96
Girne 149 50 35
(87) (36)
Gökçeağaç Kül- 88 74 190 195 385
tepe
Gökçesu 16 38 (41) (58) (208) (161) (369) Gayrimü-
badil: 22,
Mübadil:
22
Gulam 82 213
Gümenos 20 24 Mübadil:
23; Bul-
garis-
tan:6
Gülmeşe
Gümüşyaprak Arnavut:
124
Gökalan 64 189 188 777

Hacılar 26 14 29
Hacılar Kürtler 30 62 47 109 Bulgaris-
tan:34
Hacılar Kürtler 32 54 51 105 Kafkas
Muhaciri
Hariz 34 73 69 142 Çerkes,
Bulgaris-
tan: 249
Hasanlı 27 79
Hecinli 45 106 103 209 Kosova 4

434
BAFRA VE GÖÇ

Hıdırellez (Hı- (25) (56) (69)(125) Mübadil:


zırilyas) 152
Hırsa Mengen- (83) (201) (177) (378)
ler
Hırsa Mengen- 22 41 43 84 Ko-
ler Muhaciri 9 22 18 40 sova:146
Hikmet 114 114 228
Hocaalan (11) (61)
Hodluk muha- 8 9 17
ciri
Hotmaşa (91) (397) (280) (777)
Iğdır 19 26 110 448 392 840
Ilyaslı 22 55 97 278 296 574 Çerkes
İkizli 5 7
İkiztepe (29) (75) (54) (129) Müba-
dil:214
İmanlı 20 -
İnişdibi 5 2
İnözü 31 51 38 110 97 207 İnözü
maa Ku-
şaca
İnözü (8) (26) (18) (44)
İskilip 65 34
Kabaçukur (48) (134) (99) (233)
Çiftliği
Memiş Paşa
Kabalı 125 336 346 682
Kalaycılı Çerkes
Kalbe????? 18 26 28 54
Kaluk 36 34 70
Kanlıcak 67 40
Kanlıgüney 70 205 187 392 Gayrimü-
badil: 3
Kapıkaya (107) (439) (379) (818) Mübadil:
253; Bul-
garis-
tan:5
Kaplancık 48 123 117 240
Karaaslan 30 45
Karaburç 33 70 41 101 111 212 Çerkes;
Bulgaris-
tan:11
Karaburç mu- 42 87 94 181
haciri

435
NEDİM İPEK

Karpuzlu Arnavut:
146
Karapınar (103) (253) (255) (508)
Karatiken (15) (32) (34) (66)
Karayer 6 8 14
Karayer muha- 38 95 62 157 Kafkas
ciri
Kasnakçı 6 - 151 446 406 852
Kasukçı 52 29
Kavala 35 52
Kavaklıca (18) (73) (55) (128)
Kavakpınarı 37 92 67 159
muhaciri
Kayalı 33 67 91 95 186
Kaydalapa 20 21 93 336 346 682
Bulgaris-
tan:8
Kaydalapa (93) (267) (239) (506) Mübadil:
309, gay-
rimüba-
dil: 230
Kaygusuz Çerkes,
maa Kalaycılu 40 98 83 181 Mübadil,
Gayrimü-
badil 10.
Kaygusuz mu- 25 66 55 121 Kafkasya,
haciri Bulgaris-
tan:6
Kelikler 4 26 26 57 60 117 Kafkas;
Bulgaris-
tan:9
Keresteciyan Gayrimü-
badil: 10,
Çerkes
Kerteçakal- 16 36 30 66
bükü
Kılan 3 10
Kıran Karaca- 17 22 19 41 Kafkas
börk
Kışla 63 21 Kafkas
(29)
Kızıllı 44 169
Killik Karaköy 17 35 28 63 Bulgaris-
tan: 31
Killik Karaköy (14) (29) (27) (56) Mübadil:
82

436
BAFRA VE GÖÇ

Kinise 35 37
Kirazlı (76) (278) (187) (465)
Kiremitçi 112 320 309 629
Kolay 65 97 140 405 412 817 Kafkas
Kolaybaşı (39) (139) (104) (243)
Konstantinu- (40) (123) (134) (257) Müba-
şağı dil:15
Korvaz 53 100
Koşu Arnavut:
165.
Kovanlık 24 78 63 141
Kovanlık (38) (179) (152) (331)
Kozcuğaz 17 36
Köleyurdu 89 441 413 854
Köse (36) (162) (139) (301)
Kösedik (71) (214) (204) (418) Gayrimü-
badil :204
Köseli (İslami) 49 127 130 257 Gayrimü-
badil: 47,
Mübadil:
35; Kaf-
kas; Bul-
garis-
tan:6
Köseli Hristi- (58) (197) (174) (371)
yani
Kulağuz 5 31
Kuşçular 64 89 39 97 88 185 Çerkes
Kuşçular Elek- 35 90 89 179
çiyanı
Kuşkayası 39 117 97 214
Kuşluhan maa
Değirmenözü
Kuyumcu / 21 62 61 123
kumcu?
Kuzalan (71) (227) (230) (457) Mübadil:
92
Küçükdağ Mu- 10 19 8 27
haciri
Ledros (11) (32) (22) (54)
Ledros maa 21 39 29 68 Çerkes
Ahurcuk
Lengerli 14 40 32 72 Gayrimü-
badil: 86,
Çerkes

437
NEDİM İPEK

Lengerli (23) (84) (70) (104) Bulgaris-


tan:20
Lengerli muha- 38 81 72 153
ciri
Magamlu (51) (112) (104) (216)
Mahalle-i zir - 95
Mandurçay 12 53
Mardar 70 84 127 343 331 674
Martıkale 74 150 63 179 177 356 Bulgaris-
tan:34
Martıkale (36) (157) (144) (301)
Mazerpa bi 82 36
Arapşah
Mengiz 86 18
(43) (10)
Müderrisge- (26) (115) (92) (207)
diği
Müyesserli (14) (35) (41) (76)
Niko???? 252 765 727 1492
Nohutluk mu- 6 8 9 17
haciri
Oba 22
Oğlakalan 6 29
Okçular 21 -
(21)
Ormanus (272) (255) (527) Gayrimü-
badil: 51,
Rize,
Trabzon,
Mübadil:
563
Oruçkoğası 24 38 35 73 Kafkas
muhaciri
Osmanbeyli (56) (152) (153) (305) Arnavut
Otkayası Çift- (44) (149) (120) (269)
liği
(Memiş Paşa)
Önce 27 1
Önince 26 6
Önpalanı
Övaz maa İne- 52 87
diken
Paşaşeyh 38 136 139 275
Pelitbükü 13 40

438
BAFRA VE GÖÇ

Pelitbükü karı- 87 250 183 435


cak
Pelitbükü seki- 83 238 187 425
cek
Pireyurdu (46) (191) (137) (325)
Sakarçukuru (25) (112) (64) (176)
Çiftliği
Memişpaşa
Salıbükü 160 165
Sarı maa kise 9 20 20 40
/kilise
Sarıköy muha- 5 6 8 14 Kosova
ciri 40 Çer-
kes; Bul-
garis-
tan:60
Sarpun 118 345 308 653
Selahaddin 18 17
Selamelik 12 13 (183) (148) (331) Mübadil:
298; Bul-
garis-
tan:6
Sevinç 22(3) 11
Sıklık (68) (216) (154) (370)
Sancar (22) (56) (55) 111)
Suçatı 69 169
Sürmeli 13 - (75) (203) 207) 410) Mübadil:
261
Şeyhevran 18 22 31 59 61 120
Şeyhler 35 35 70
Şeyhmiskince 10 11
Şeyhulaş 18 54 78 231 225 456
Tacirbeyli
Tatarlı 9 -
Tekke Hristi- (40) (113) (115) (228) Kafkas
yani
Tekke Sarma- 32 108 87 195
şık
Teknecik (44) (203) (186) (389)
Terzili 44 103 111 214
Tosköyü 55 140 82 248 239 487 Kafkas;
Bulgaris-
tan: 32
Türbe 7 15 Arnavut
20

439
NEDİM İPEK

Türkköy 30 90 79 169 Kafkas


Türkobası 27 64
Türkmenler 88 281 258 539
(Engiz civa-
rında)
Uğruyıbüzürük 26 48
Uğruyıküçek 6 18
Ulu 32 58
Uluağaç Arnavut:
32
Üçpınar 12 17 29 Arna-
vut:52,
Mübadil,
Kafkas
Üskübi 59 39 Kafkas
(12)
Virancık 10 43 (34) (95) (85) (180) Bulgaris-
(Örencik) tan. 23
Virancık maa 68 162 177 339
Ekberli
Virane 263 252 515
Yağıbasan 39 36
Yağmırca Müba-
dil:20
Yaraltı (79) (191) (137) (328) Pomak
Yayla (71) (205) (206) (411)
Yiğitalan 51 187 190 377
Zeynel (105) (265) (236) (501)

Alaçam’da Göç ve İskân


Alaçam Osmanlı döneminde Bafra kazasına bağlı nahiye statüsünde bir
idarî birimdir. Nahiye merkezi Alaçam 1830’lı yıllarda köy statüsündeydi. Ala-
çam 1834-1845 yılları itibarıyla nahiye merkezidir. Nahiye merkezinde Müslim
ve gayrimüslim nüfus birlikte yaşamaktaydı. Bu tarihlerde nahiyeye tabi 45 köy
mevcut olup bunun kırkında Müslüman, beşinde Rum nüfus ikamet etmekteydi.
Kırsaldaki Hristiyan rençperlerin çoğu Müslüman çiftçilerin yarıcılığını yap-
maktaydı. Bu durum özellikle Alaçam’ın doğusundaki Müslümanların ikamet
ettiği köyler için geçerliydi. Müslümanlar ile gayrimüslimler kız alıp vermenin
dışında bir birleriyle her türlü ilişki içerisine girmekteydi. Rumlar arasında
Müslüman olup evlenen kızlar da vardı. Alaçam Rumlarının dili, lakapları, köy-
lerinin isimleri ve ibadet dilleri Bafra’dakiler gibi Türkçeydi. Kutsal kitapları

440
BAFRA VE GÖÇ

Grek alfabesiyle Türkçe basılmaktaydı63. Haziran 1868 tarihinden itibaren


Bafra kazası müdürlüğüne tabi bağlı kaza statüsünde idare edilmeye başlandı.
Alaçam Bafra 6 saat mesafede olup, 8- 10 saat mesafede köyleri de vardı. Bu
durum halkın ihtiyacının karşılanmasında ve asayişin sağlanmasında çeşitli
zorluklarla karşılaşılmasına sebebiyet vermekteydi. Çözüm müstakil müdürlük
teşkilatının kurulmasında bulundu64. Bununla beraber Cumhuriyet dönemine
kadar nahiye statüsünde bir değişiklik olmamıştır.
1830’lu yıllara ait nüfus defterlerinden anlaşıldığına göre Alaçam’ın köy-
lerinde nüfus çok hareketli değildir. Daha ziyade askerlikle yükümlü olanlar
ocaklarını geçici olarak terk ediyorlardı. 1835-1845 yılları arasında Alaçam’ın
köylerinden 15 aile bir köyden başka bir köye gitmiştir. Gidenlerin bir kısmı
kesin iskân ve bir kısmı da geçici olarak yer değiştirmiştir. Alaçam’ın köylerin-
den çalışmak için çevredeki çiftliklerin yanı sıra, Gerze, Bafra, Bozok ve Top-
hane’ye gidenler de olmuştu. Bafra Camiikebir mahallesinden Müstecep köyüne
bir aile yerleşti. Alaçam köyünden Çarşamba ve Sinop’a gidenler de vardı.
1835’de Alaçam’da üç Kayserili ve bir Sinoplu bulunmaktaydı65.
1860’lı yıllarda Kafkas göçmenleri nahiye dâhilinde iskân edilmişlerdir.
Hicri 1287-1289 tarihli Trabzon Vilayeti Salnamelerine göre 86 hanede 270
Çerkes muhaciri nahiye dâhilinde iskân işlemi gördü. Bu muhacirler muhteme-
len Karlı, Sarılık, Soğukçam ve Vicikler köylerini oluşturdular. Söz konusu
iskânın etkisiyle nahiyenin erkek nüfusu bir mahalle ve 39 köyde 3.986’sı Müs-
lim, 270’i Çerkes, 828’i Rum olmak üzere toplam 5.084’ü bulur. 1878’de 4.750’si
Müslim, 1.286’sı Rum olmak üzere nahiyenin erkek nüfusu toplam 6.036’ya
yükselmiştir66. Kadın nüfusun erkek nüfusa eşit olduğu varsayımından hareket
edilecek olursa nahiyenin toplam nüfusu 12.070 kişidir. 1890 yılı itibarıyla na-
hiyenin toplam nüfusu 2.278 hanede 13 bine yükselmiştir. Bunun 2.300’ü Rum
nüfustur67. 1912-1914 yılları arasında Rumlar Alaçam kasabasının yanı sıra 11
köyde ikamet etmekteydiler. Rumların toplam nüfusu bir numaralı tabloda te-
ferruatlı bir şekilde görüleceği üzere 5.073 kadardı. Misyonerlik çalışmaları so-
nunda gayrimüslimler arasında Protestanlığın yaygınlaştığı anlaşılmaktadır.

63 T. Ercan Sepetçioğlu, 1924 Mübadillerinin Yeni Sosyal Çevresine Uyum Süreçlerinin Halkbilimsel Yön-
den İncelenmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004, s. 11.
64 BOA, Mvl. Nu. 736 /43: Bafra Meclisi Mazbatası (21 Mayıs 1284); 24 Ağustos 1283 tarihli arz

tezkiresine göre 52 köyü bulunmaktadır.


65 BOA, Nfs. d. Nu. 987.
66 Trabzon Vilayeti Salnamesi 1287, 1289; Ahmet Köksal, “Trabzon Vilayeti’nin Nüfusu (1876- 1878)”,

Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 15, s. 99- 130, Trabzon 2013, s. 111, 115, 119.
67 Şemseddin Sami, Kamusül Alam, I, İstanbul 1306, s. 277.

441
NEDİM İPEK

Hatta bunlar ilerleyen tarihlerde birbirleriyle çatışabilmişlerdir. Örneğin Pro-


testanlar ile Rumlar arasında mezarlık konusunda anlaşmazlıklar olmuştur68.
Nüfus hareketleri nahiye dâhilinde mevcut yerleşmelerin ortadan kalk-
masına, yeni yerleşmelerin kurulmasına veya yerleşim birimlerinin nüfus yapı-
larının değişmesine neden olmuştur. Örneğin 1902 yılında Gelemit köyü ahalisi
köyün ikliminin yaşamaya elverişli olmaması dolayısıyla dağılmıştır69. Nahiye
dâhilinde göçmen iskânı da yeni yerleşmelerin ortaya çıkmasına neden olacak-
tır. Karlı, Soğukçam, Vicikler ve Sarılık köyleri Kafkas göçmenleri tarafından ku-
rulurken; yerli, Kafkas ve Balkan göçmenlerinin karma olarak yaşadıkları köy-
ler de mevcuttur. Örneğin, Sarıçam’da Çerkes, Arnavut, Türkmen, Doğu Karade-
nizli, Çingene, Yörük, Abaza ve Tatar unsurlar bir araya gelmiştir.
Alaçam dâhilinde Kosova muhacirleri de mevcuttur. Kosovalı muhacirle-
rin bir kısmı Balkan Savaşı sonrası, bir kısmı da 1940’larda gelmiştir. Söz ko-
nusu muhacirlerin tespit edebildiğimiz kadarıyla memleketleri Priştine, Gilan,
Prizren, İpek, Dunnice, Yenipazar, Üsküp, Vulçitrin, Mitrovice, Viçemko, Verte-
tik, Velişteni, Kumanova, Kusok ve Delistirin’dir.

Tablo. 1: Alaçam Nahiyesinde Nüfus ve İskân70


Yer- 1485 1576 1836 1910 Açıklama
leşme
Hane Erkek Kadın Toplam
Alaçam 64 248 303 799 799 1598 Gayrimübadil:
İslam 224
mah. Mübadil:816
Bulgaristan:20
Alaçam (47) (180) (282) (874) (838) (1712)
Rum
mah.
Akgü- 23 73 24 89 56 153 134 287 Kosova : 44
ney
Akgü- (62) (231) (216) (447)
ney
Göçebe (25)
Ermeni
Alamet 27 113

68 BOA, Dh. Mkt. Nu. 1830 /94: Adliye ve Mezahip Nezareetine ( 17 Nisan 1308).
69 BOA, İrade- Evkaf, Nu. 33/35: 18 Şubat 1318.
70 Gayrimüslim nüfus ( ) içerisinde gösterilmiştir. BOA, Nfs. d. Nu. 990, 991, 992, 980, 994. Nebyan

bölgesindeki Rum ve Türk köylerinin nüfusu için bk. Yılmaz Kurt, Pontus Meselesi, Ankara 1995.

442
BAFRA VE GÖÇ

Alide- 21 81 34 112 100 212


deböl-
mesi
Aşağı 21 85 44 148 135 293
Isır-
ganlı
Aşağı 44 166 81 292 261 553
Mülküç
Bahşi- 51 220 150 439 388 827
oymağı
Bedeş 17 38 75 72 147 Çerkes, Arna-
(Soğuk- vut, Türkmen,
çam) D. Krd.
Gayrimübadil:
83.
Bedeş 21 42 44 82 Çerkes, Arna-
muha- vut, Türkmen,
ciri D. Krd.
Gayrimübadil:
Bulgaristan:12
Bedeş (21) (49) (52) (101)
Cevli 14 74 (33) (84) (83) (167)
De- 39 153
mirci,
Kaluk
Karaçu-
kur
Çetirlik (15) (42) (60) (164) (156) (320) Mübadil: 248
Demir- 27 117 57 175 179 354
cideresi
Demir / 36 115 111 226
De-
mirci??
Doyran 30 114 82 163 166 329 Çerkes, Bulga-
ristan:14
Filik 25 133
Etye- 25 102 118 259 246 505
mez
Gele- 1 27 13 43 38 114 114 228 Bulgaristan:14
met
Göçgün 43 117 22 85 59 124 127 251 Bulgaristan:10
Gökçe- 36 197 150 444 375 819 Bulgaristan:10
ağaçoy-
mağı

443
NEDİM İPEK

Gök- 33 64 29 114 83 227 211 438 Kafkas; Bulga-


çebo- ristan:12
ğaz
Hebilü 13 34 27 57 54 111 Kosova: 4
Kara- (27) (110) (106) (423) (376) (799) Bulgaristan:22
hüse-
yinli
İlmet 68 161 147 308
İnde- (13) (139) (44) (159) (149) (308)
resi
Kabalı 18 66
Kaluk 15 36 34 70
Kapaklı 13 40 26 65 69 134
Karaçu- 27 60 62 122
kur
Karlı 84 207 189 396 Çerkes
Kızlan 33 109 61 151 148 299
Killik 73 211 196 407 Mübadil: 82;
Bulgaristan:4
Killik (70) (145) (175) (340)
Kuz 21 69 154 413 391 804
Kuz (43) (105) (135) (240)
Mey- (20) (88) (101) (189)
dancık
Müste- 4 23 12 50 66 181 164 345 Gayrimübadil:
cep 6; Bulgaris-
tan:20
Müyes- 9 36 14 35 41 76
serli
Sakari- 30 142 80 189 179 368
nek
Sancar 10 49 22 56 55 111
Sarılık 25 51 41 92 Çerkes
Secali? 40 91 95 186
Şencar 16 35 35 70
Şeyhler 6 23
Taşke- 30 59 29 142 87 248 228 476
lik
Tepe- 24 96 60 169 142 311
bölmesi
Terskı- 17 74 39 134 123 257
rık
Toplu 14 43 68 135 122 257 Bulgaristan:6
Vicikler 24 89 46 129 132 261

444
BAFRA VE GÖÇ

Vira- 48 205 91 262 91 515


niye
Yenice 23 98 25 95 59 158 159 217 Çerkes
Yoğun- 15 58 26 68 75 143
pelit
Yukarı 17 85 63 202 171 373
Isır-
ganlı
Yukarı 64 263 160 471 430 901
Mülküc
Yuka- 21 70 44 127 104 231 Gayrimüba-
rıelma dil:23
Zeytun 18 89 16 52 39 87 87 174 Çerkes
Zeytun 21 53 31 84 Kafkas
muha-
ciri

1910 yılına ait verilere göre Alaçam nahiyesi 53 köyden müteşekkildi.


Alaçam kasabası Müslim ve gayrimüslim mahallelerinden oluşmaktaydı. Köy-
lerden 9’unda Rumlar ikamet etmekteydi. Bunlardan birisi Müslümanlarla di-
ğeri muhacirlerle birlikte karma köy mahiyetindedir. Müslümanlara ait köyler-
den birisi de yerli ve muhacir nüfustan oluşmaktadır. Ancak Osmanlı bürokra-
sisi bunları ayrı birer köy olarak kabul edip idare etmiştir. Nahiyenin genelinde
751 hanede 2.322 erkek ve 2.281 kadın olmak üzere toplam 4.603 Rum ve
2.930 hanede 7.882 erkek, 7.374 kadın olmak üzere toplam 15.256 Müslim nü-
fus mevcuttu. 1924 Yılında Alaçam nahiyesine 1.148 mübadil gönderilmiştir.
Bunun 816’sı kasabada diğerleri üç köyde iskân edilmiştir. 1951’de ise 33 ai-
lede 156 Bulgaristan muhaciri iskân edildi71.

71Önder Duman, age, s. 102.

445
NEDİM İPEK

SONUÇ
Bafra kazası dahilindeki nüfus 1927 sayımına göre 28.173’ü erkek ve
30.462’si kadın olmak üzere toplam 58.635 kişidir. Bunun 27.584’ü çiftçi olup,
kasaba halkının 943’ü (874 erkek, 69 kadın ) imalat sektöründe, 665’i ( 645 er-
kek, 20 kadın ) ticaret sektöründe geçimini sağlarken, 151’i (142 erkek, 9 kadın)
serbest meslek sahibiydi. Ayrıca kasabada 158 memur, 18 hakim, 42 asker, 7
Ptt memuru bulunmaktaydı. 312’si ise muhtelif sektörlerde istihdam edilmek-
teydi72.
1928’de Bafra kasabası 15 mahalle, Alaçam 2 mahalleden müteşekkildi.
Bafra’nın 153, Alaçam’ın 52’i köyü bulunmaktaydı73. Cumhuriyet döneminde
Bafra kazasının idari yapılanmasında değişiklikler olmuştur. 1942 yılında kaza
merkezine uzak olduğu gerekçesiyle Hecinli, Çiftlik, Erikbelalan, Çelikalan
Havza’ya, Kabalı, Kaplancık, Kuyumcu, Devalan, Furundar, Alancık, Boyalı köy-
leri Vezirköprü’ye bağlandı74.

72 28 Teşrinievvel 1927 Umumi Nüfus Tahriri, Ankara 1929, s. 142.


73 Son Teşkilat-ı Mülkiyede Köylerimizin Adları, İstanbul 1928.
74 CA. 30.11.1.0./ 154. 18.3.

446
BAFRA VE GÖÇ

KAYNAKLAR
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri
BOA
A.Mkt. Mhm.
A. Mkt. Nzd.
A.Mkt. Um.
Bh. Mui.
Dh. Kms.
Dh. Mkt.
Dh. Şfr.
Hr. Mkt.
Hr. Sys.
İrade- Evkaf.
Mad. d.
Ml. Msf. d.
Msf. d.
Mvl.
Nfs. d.
Şd.
Ypk. Dh.
BCA.
ARSLAN, Cengiz, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, Yayımlanma-
mış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019.
DUMAN, Önder, Rumeli’den Samsun’a Göç,(1923- 1970), Samsun 2010.
İPEK, Nedim, Canik ve Göç, Samsun 2018.
İPEK, Nedim, İmparatorluktan Ulus Devlete Göçler, Trabzon 2006.
İPEK, Nedim, Memalik-i şahanede Muhaceret, Ankara 2022.
İPEK, Nedim, Selanik’ten Samsun’a Mübadele, Samsun 2012.
KÖKSAL, Ahmet, “Trabzon Vilayeti’nin Nüfusu (1876- 1878)”, Karadeniz İncelemeleri Der-
gisi, 15, Trabzon 2013, s. 99- 130.
KURT, Yılmaz, Pontus Meselesi, Ankara 1995.
ÖKSÜZ, Hikmet, “ Amerikalıların Canik Sancağı ile İlgili Hazırlamış Oldukları Bir Rapor
(1917- 1919)”, İlkadım’dan Cumhuriyete Milli Mücadele, İstanbul 2008, S. 99- 108.
ÖZ, Mehmet, “ Klasik Osmanlı Döneminde Samsun ve Çevresinde Nüfus”, Samsun Araş-
tırmaları, I, “Tarihsel Geçmiş”, I, Samsun 2013, S. 45- 60.
ÖZ, Mehmet, 15- 16. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999.
ÖZ, Mehmet, “15. Yüzyıldan 17. Yüzyıla Samsun Yöresi”, Samsun Araştırmaları, 1, Sam-
sun 2013, s. 23- 44.

447
NEDİM İPEK

ÖZKAN, Tancan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Samsun 2012.
SAĞLAM, Nevzat, “Arşiv Belgelerine Göre Canik’te Çerkes Muhacirler ve İskânları”, Geç-
mişten Günümüze Göç, 2, Samsun 2017, s. 1357- 1376.
SEPETÇİOĞLU, T. Ercan, 1924 Mübadillerinin Yeni Sosyal Çevresine Uyum Süreçlerinin Halk-
bilimsel Yönden İncelenmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004.
Son Teşkilat-ı Mülkiyede Köylerimizin Adları, İstanbul 1928.
Şemseddin Sami, Kamusül Alam, II, İstanbul 1306, s. 1200.
Trabzon Vilayeti Salnamesi 1287, 1289.
ÜSTÜNER, Mahmut, “Bafra Tarihi Araştırmaları”, Altınyaprak, Sayı. 15, Bafra 1936.
28 Teşrinievvel 1927 Umumi Nüfus Tahriri, Ankara 1929, s. 142.

448
1963 Bafra Cumhuriyet Meydanı

449
SALNAMELERE GÖRE BAFRA

Dr. Kadir Tekin ERTEKİN1

Giriş
Osmanlı’da yazıcılık geleneği kuruluştan itibaren devletin önem verdiği
hususların başında olagelmişti. Klasik dönemde “tahrir” olarak isimlendirilen
sayım işlemleri, 19. yüzyılın ilk yarısında nüfus sayımları şeklinde uygulanmış,
yüzyılın ikinci yarısında ise temettuat sayım geleneği başlatılmıştı. Temelinde
sosyal ve ekonomik yapının temel taşı olan insan ve taşınır varlıkların kayıt
edilmesi olan bu sayımlar, salname geleneği ile daha kapsamlı hale gelmiştir.
Salnameler; dönemin idari, ticari, sosyal faaliyetlerini ele alan bu anlamda kap-
samlı bilgilerin işlendiği yıllıklar olarak tanımlanabilir. Trabzon Vilayet Salna-
meleri 1868/69 yılından 1904/1905 yılına kadar düzenlenmiş 22 adet salna-
meden oluşmaktadır. Trabzon Vilayetine bağlı Canik Sancağı kazalarından biri
olan Bafra kazasına ait bilgiler ise çalışmanın asıl kaynağını oluşturmaktadır.
Salnamelere öncelikle önemli gün ve haftalar, Osmanlı Padişahları, Os-
manlı Devleti için önemli olan olaylar sıralanarak giriş yapılmıştır. Ardından,
genelde giriş kısmında yer alan fihrist ile içeriği hakkında bilgiler verilmiştir.
Tablo sisteminin yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Özellikle ekonomik
ve nüfus verilerinde tablo sistemi daha etkin kullanılmıştır. Salname geleneğin-
deki temel amaç, vilayetin ekonomik, sosyal ve iktisadi yapısı hakkında mer-
keze bilgi vermek, merkez ile taşra arasında bilgi alışverişi sağlayarak olası
problemlerin önüne geçmeyi hedeflemekti2.
Salnamelerde İdari Teşkilatı oluşturan yöneticiler ve kurumlar ayrıntılı
bir şekilde yazılmış, kurumlarda çalışan personelin isim ve görevleri tek tek ka-
yıt edilmiştir. Süreç içerisinde yeni ihdas edilen kurumlara ait bilgiler ve görev-
liler eklenmiş, teşkilat yapısı çeşitlilik kazanmıştır. Salnamelerde aynı zamanda

1 Samsun İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü


2 Tunay Karakök, H. 1288 (M.2871) Tarihli Kastamonu Vilayet Salnamesine Göre Kastamonu Vi-
layeti, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 5/11, 2010, s.268

451
KADİR TEKİN ERTEKİN

nüfusun gelişimi takip edilmiş, doğan ve ölenlerin kayıtları nüfus defterlerin-


den salnamelere aktarılmıştır. 19. yüzyılın sonuna doğru kadın nüfusun sayıma
başlanması ile, nüfus verileri daha sağlıklı hale gelmiştir.
Salnameler, ait oldukları bölgenin ekonomik yapısı hakkında önemli ve
detaylı bilgiler sunmaktadır. Trabzon Vilayet Salnamelerinde Bafra hakkında
yazılan malumat; şehrin tanıtım ile başlamaktadır. Bu kapsamda; ibadethane-
ler, eğitim kurumları, haneler, işyerleri, kamu kurumları vb. binaların sayıları
verildikten sonra kazanın sahip olduğu ekonomik değerler hakkında bilgiler su-
nulmaktadır. Bu bilgiler içerisinde; ekili tarlaların dönümleri, üretilen ürünle-
rin çeşidi ve miktarı, kurulan pazar yerleri sıralanabilir. Üretilen ürünlerin ih-
racı ve satılması aşamasında bölgede yaygın olarak katırcılık ön plana çıkmak-
tadır. Malların son durağı ise aşağıda verileceği üzere Samsun ve Sinop liman-
larıdır.
Bafra
Kızılırmak deltasının verimli topraklarının gölgesinde büyüyen Bafra
hem ekonomik hem de sosyal anlamda Samsun’un gelişmiş ilçelerinden biridir.
Sahip olduğu coğrafi avantajı özellikle tarım anlamında son derece verimli kul-
lanan Bafra; başta tütün, karpuz, çeltik, mısır ve buğday olmak birçok tarımsal
ürünün başlıca yetiştirildiği noktalardan biridir. Bu özelliğini Cumhuriyet dö-
neminin başında da koruyan Bafra’da özellikle tütüncülük önemli bir gelir kay-
nağıydı. Hatta 1923-1929 yılları arasında ülke çapında Samsun, tütün yetiştiri-
ciliğinde İzmir ve Manisa’nın ardından üçüncü sırada yer alıyordu. Ayrıca Sam-
sun ve Bafra halkının bu dönemde sahip oldukları tarımsal maddi varlıkların
büyük çoğunluğunu tütün oluşturmaktaydı3.
Kızılırmak deltası, her dönem Bafra’nın hem avantajı hem de dezavantajı
olmuştur. Kızılırmak tarafından sulanan bereketli toprakları, hayvan ve bitki
zenginliğini getirmiş, bu sayede tarım ve hayvancılık ilçenin ana geçim kaynağı
haline gelmiştir. Aynı zamanda Bafra’da doğal ya da yapay bir liman olmasını
engellemiştir. Bundan ötürü üretilen ürünlerin ilçe dışına çıkması ayağında
Samsun limanına kısmi bir bağlılık ortaya çıkmıştır. Bu bağlılık Bafra ile Samsun
arasında sürekli bir alışveriş ve etkileşimi de beraberinde getirmiştir. Arşiv bel-

3Coşkun Topal, Cumhuriyetin İlk Yıllarından Samsun Ekonomisi, Samsun Büyükşehir Belediyesi
Kültür Yayınları, ss. 69-72

452
SALNAMELERE GÖRE BAFRA

gelerinde 19. Yüzyılın sonlarında Anadolu’nun çeşitli bölgelerine ticaretinin ya-


pıldığı anlaşılan Bafra ve Samsun tütününün4 20. Yüzyılın başında Mısır’a kadar
ihraç edildiği anlaşılmaktadır5.
Dönemin yetkilileri ticaretin sorunsuz işlemesi için ticaret güzergâhın-
daki yolların yapımına ve düzenlenmesine özen göstermiştir. Bu anlamda hem
kasaba içinde hem de kasaba ile çevre yerleşim arasındaki yolların bakım ve
onarımı yapılmıştır. Yine alt yapı çalışmaları kapsamında düzenlemelerin ol-
duğu, bozulan kaldırımların düzeltildiği, kasaba merkezinde çeşitli yerlerde bi-
riken suların tahliye edildiği bildirilmiştir. Özellikle Samsun-Bafra yolunun dü-
zenlediği ve şose yolun büyük bir kısmının taşlarla sağlamlaştırıldığı anlaşıl-
maktadır6. Görülüyor ki salnameler aynı zamanda yerel yönetimin yaptıkları fa-
aliyetler hakkında merkezi bilgilendirmek işlevi de görüyorlardı. Bu şekilde ya-
pılan ve yapılacak olan iş ve işlemler için hazineden kaynak talep edilmesi
mümkün olabilecekti.
İncelediğimiz salnamelerde Bafra kazası, eski ismi “Halis” olan Kızılır-
mak’ın doğusunda yer aldığı belirtilmektedir. Sahil kesimlerinin düz olması
vurgulanmış fakat buralardaki arazinin basit yapıda ve bereketsiz olduğu belir-
tilmiştir. Herhangi bir yükseltiye rastlamak için denizden 3 ila 4 saat içeriye git-
mek gerekmektedir. Söz konusu yükseltiler, günümüz Bafra ilçesinin güneyinde
yer alan dağlık kısmını ifade etmektedir. Bu şekilde Bafra’nın coğrafi yapısı, ta-
rımsal verimliliği üzerinde durulmuştur. Tarımsal potansiyelin belirlenmesi
noktasında önemli bilgiler içeren salnameler, uygulanacak olan tarım politikası
için de bilgiler sağlamaktaydı.
Kasabanın yakın bölgelerinde bulunan bataklıkların koku ve sıtma hasta-
lığı tehlikesine yol açtığı dikkat çekmektedir. Kızılırmak nehrinin kasabaya ya-
kın bölgelerde yer yer oluşturduğu bataklıklar halkın hem sağlığını tehdit et-
mekte hem de tarımsal, dolayısıyla ekonomik zarara uğratmaktadır. Aynı za-
manda kötü koku yayan bu bataklıklar ters rüzgârların etkisiyle yerleşim yer-
lerine kadar ulaşmakta ve yerel halkı rahatsız etmekteydi. Bu duruma karşı ye-
rel halkın elinden gelen tek çözüm ise bataklıkların tersi yönde bölgelere çekil-
mek olarak kendini göstermiştir. Böylelikle Bafra’da yerleşim deniz kıyısından
içeri kısımlara doğru çekilmiştir. Bugün de bakıldığında ilçenin merkezinin del-
tanın ve Karadeniz’in epey içerisinde kaldığı görülebilir. Büyüme doğu ve batı
yönünde olmaktadır.

4 BOA., MVL.677. 55
5 BOA., İ.HUS., 42. 45
6 Trabzon Vilayet Salnameleri, 20, ss.242-243.

453
KADİR TEKİN ERTEKİN

Verimli topraklara sahip Bafra’da halkın temel geçim kaynağı ziraat, hay-
vancılık ve sanayi olarak belirtilmiştir. Üretilen ürünlerin taşınması ve pazar-
lara aktarılması zorunluluğu ticari faaliyetlerin önünü açmıştır. Üretici hem
üretim hem de pazarlama ile uğraşmamak ve masrafları azaltmak adına ürün-
lerini aracılılar ile satmaya başlamışlardır. Böylelikle bazı kişiler sadece ticaret
yoluyla geçimlerini sağlamaya başlamışlardır. Ticaretle uğraşan kesim içinde
Rusya ve diğer bölgelere ihraç eden kimsenin olmadığı görülmektedir. Bu du-
rum yukarıda değindiğimiz kısmi bağlılığın işaretidir. Nitekim Samsun ve Trab-
zon limanları iç bölgelerden ve limanı olmayan yerlerden gelen ürünlerin ihraç
edildiği limanlar olması bakımından Bafra ve Anadolu tüccarları için ürünlerini
pazarlamak açısından en uygun yerlerdi.
Tütün, üretimden taşımaya ve pazarlama aşamalarına kadar zahmetli bir
ürün olduğundan kaza halkının hatırı sayılır kısmi tütüncülük ve bu işi ciddi bo-
yutlarda yapan kişilere yardım ile geçimlerini sağlamaktaydı. Diğer bir deyişle
tütün halkın çoğunun iaşesini sağlayan bir ürün durumundaydı. Özellikle reji
idaresinin kurulmasından, tütünün yurt dışına ihraç edilmeye başlamasının ar-
dından tütüncülük son derece yaygınlaşmıştır. Zamanla Canik sancağının diğer
kazalarına da yayılan tütün tarımı oldukça ciddi bir gelir kaynağı haline gelmiş-
tir. Günümüzde Samsun’un iç bölgelerinde hala tütün üretimi yaygın durumda-
dır.
Salnamelerde sosyal yapı hakkında bilgiler de bulunmaktadır. Bu kap-
samda en dikkat çeken kısım halkın giyim tarzıdır. Bafra’da bulunan hükümet
çalışanlarının ve bazı seçkin kimselerin setre ve pantolon giydiği, halkın ise sa-
rık ve bu sarığa uyumlu elbise ile gezdiği ifade edilmektedir. Köylü halk ise aba
ve yöresel kıyafet kullanmaktaydılar7.
Salnameler şehrin detaylı görünümünü tasvir ederken bir şehir görün-
tüsü oluştururken aynı zamanda şehirlerde bulunan binalar hakkında bilgiler
vermektedirler. Böylelikle kasaba nüfusunun nerede yaşadıkları, eğitim ihti-
yaçlarının nasıl karşılandığı, alışveriş Pazar ihtiyaçları için kullanılan alanlar ve
ibadet alanları hakkında bilgiler edinilmektedir. Bafra ile ilgili salname bilgile-
rinde; kasaba merkezinin sivil, ekonomik, dini ve siyasi yapıları; 3 iptidai, 2 rüş-
tiye mektebi, 4 medrese, 8 cami, 6 mescit, 1 tekye, 1 hükümet konağı, 1 askeri
idare binası, 1 redif binası, 1 cephane, 1 eczane, 1 bedesten, 3 kilise, 3 Hristiyan
mektebi, 1.600 ev, 6 han, 4 hamam, 300 dükkân 200 büyük ve küçük mağaza,
15 fırın, 4 lokanta, 3 kıraathane, 10 gazino, 23 kahvehane, 1 tiyatrodan ibaretti8.

7 Trabzon Vilayet Salnameleri, 20, ss.242-243.


8 Trabzon Vilayet Salnameleri, 20, s.243.

454
SALNAMELERE GÖRE BAFRA

Köylerde ise; 122 cami, 3 mescit, 97 Müslüman, 49 Hristiyan iptidai mektebi, 2


medrese, 9 tekye, 45 kilise, 7.000 ev, 200 su değirmeni, 2.585 fırın, 6.750 ahır,
5.900 ambar, 573 samanhane bulunmaktaydı9.
İdari binalar tipik Osmanlı yerleşme sisteminde olduğu gibi kasaba mer-
kezinde yoğunlaşmış, özellikle tarıma dayalı ekonomik faaliyetler köylere kay-
mıştır. Bu durum kasaba halkı ile köylüler arasında sıkı bir sosyal ve ticari iliş-
kiye işaret etmektedir. Daha öncede değinildiği gibi köylüler başta tütün olmak
üzere ürettikleri tarımsal ürünleri kasabadaki tüccarlar aracılığı ile satmak-
taydı. Aynı zamanda kasaba merkezinde esnaf ve zanaatkâr olan kişilerin de
arazilerinin olduğu görülmektedir. Bu araziler ortakçılar ya da başka aile birey-
leri aracılığı ile yapılmaktaydı. Bu durum kasaba merkezi ile köyler arasındaki
bağın kopmamasını ve sürekli hale gelmesini sağlamıştır.
İdari Yapılanma
Bafra, incelediğimiz dönemde Canik Sancağı kazalarından biriydi. Canik
Sancağı, Tanzimat döneminde Sivas vilayetine bağlı iken 1846-47 döneminde
Trabzon Vilayetine bağlanmış10, İkinci Meşrutiyet döneminde ise ayrı bir muta-
sarrıflık haline getirilmiştir11.
19. yüzyılın son çeyreğinde Bafra kazasının idari anlamda en tepesinde
Kaymakam bulunmaktaydı. 1870 tarihli ilk salnamede bu vazifenin Hurşid
Efendi tarafından yürütüldüğü anlaşılmaktadır12. Tanzimat hükümleri gere-
ğince kaza işlerinde Kaymakam’a yardım etmek üzere çeşitli kurumlar ihdas
edilmişti. 1870 yılında Bafra Kazası için bu kurumlar; Deavi ve İdare meclisleri,
Tahrir Dairesi ve Mal Kaleminden ibaretti. İdare meclisinin başında bizzat kay-
makam bulunurken deavi meclisi naib tarafından yönetilmekteydi13.
Süreç içinde kazanın idari yapısında değişiklikler olmuştur. 1903-1904
senesi salnamesine bakıldığında yukarıda bahsi geçen kurumlara ilaveten daha
önce memurlar aracılığı ile yürütülen bazı iş ve işlemlerin kurumlaştığı görül-
mektedir. Bu kurumları; ferağ komisyonu, maarif komisyonu, tahsilat komis-
yonu, Mahkeme-i şer’iye kalemi, nüfus kalemi, mal kalemi, bidayet mahke-
mesi14, evkaf komisyonu, orman dairesi, Ziraat bank sandığı, Belediye Dairesi,

9 Trabzon Vilayet Salnameleri, 20, s.243.


10 Rıza Karagöz, Trabzon Valisi Ahmet Aziz Bey’in Canik Sancağını Vilayete Dönüştürme Projesi
(1885), Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, s.30
11 M. Emin Yolalıcı, XIX. Yüzyılda Canik Sancağında Zirai Eğitim, s.325
12 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1286, s.48
13Trabzon Vilayet Salnamesi, 1286, s.48
14 Bu başlık altında tapu kâtibi ve evkaf muhasebe vekili memurlukları vardır.

455
KADİR TEKİN ERTEKİN

ticaret ve sanayi odası, ziraat odası, reji dairesi15 şeklinde sıralamak mümkün-
dür16.
Nüfus
Bafra nüfusu 1834-35 yılında yaklaşık 13.000 kişiydi17. İlgili kurumların
açılması ve yapılan desteklerle tarımı gelişen Bafra’nın nüfusu söz konusu ge-
lişmelere paralel olarak düzenli bir ivmeye geçmiştir. 1869/70 yılında 119
köyü bulunan Bafra’nın erkek nüfusu 4.569 hanede 17.748 kişi olarak belirlen-
mişti18. Erkek nüfus kadar kadın nüfusun da eklenmesiyle toplam nüfusun yak-
laşık 35.496 kişi olduğu söylenebilir. Salnameye göre 3.010 Müslüman hane-
sinde 10.773 Müslim erkek, 1.559 Gayrimüslim hanesinde ise 6.974 erkek nü-
fus yaşamaktaydı. Gayrimüslim nüfusun 6.731’i Rumlardan, 243’ü Ermeniler-
den oluşmaktaydı19. 1903/1904 yılına gelindiğinde aradan geçen 33 yıllık süre
zarfında Bafra’nın nüfusu yaklaşık %41,15 oranında artarak 50.104 kişi ol-
muştu. Bu nüfusun 25.088’i kadın, 25.016’sı erkeklerden oluşmaktaydı20. Etnik
olarak bakıldığında önceki yıllara nazaran değişiklik olmadığı görülmektedir.
Bafra halkı; Müslüman, Rum ve Ermenilerden oluşmaktaydı. Müslümanlar,
14.165 kadın, 14.033 erkek, Rumlar, 10.268 kadın 10.438 erkek, Ermeniler,
555’er kadın ve erkek olarak kayıt edilmişlerdi. Aşağıdaki grafikte görüldüğü
üzere nüfusun %52’si Müslümanlardan, %45’i Rumlardan ve %3’ü de Ermeni-
lerden oluşmaktadır21.

15 Müdürüyle beraber 15 adet çalışanı bulunan bu dairede yalnızca 4 tane Müslim bulunmakta,
müdür de dahil olmak üzere diğer çalışanlar gayrimüslimlerden oluşmaktaydı.
16 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1322, ss.343-347.
17 Rıza Karagöz, Cengiz Arslan, On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu, Ondo-

kuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, 2021 (2)2 ss 129-156 s. 138
18 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1286, s.66
19 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1286, s.66
20 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1322, ss.430-431.
21 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1322, ss.430-431.

456
SALNAMELERE GÖRE BAFRA

Ermeni
3%

Rum İslam
45% 52% İslam
Rum
Ermeni

Şekil 1: Bafra Nüfusunun Etnik Dağılımı

1898/1899 yılında Canik Sancağında 4.215 erkek, 3.595 kız çocuğu dün-
yaya gelmiş, 3.084 erkek, 2.464 kadın vefat etmiştir. Doğan erkek çocukların
2.985’i Müslüman, 719’u Rum, 458’i Ermeni, 54’ü de Protestan olarak kayıtlara
geçmiştir. Kız çocuklarının ise 2.595’i Müslüman, 579’u Rum, 264’ü Ermeni,
53’ü Protestan’dır22.
Eğitim
1869 yılında Bafra’da Müslüman çocukların eğitim gördüğü 107 tane süb-
yan mektebi vardı. Bu mekteplerde 1.892 çocuğun eğitim görmekteydi23. Ka-
zada ayrıca 60 Rum mektebi ve 1 Ermeni mektebi bulunmaktaydı. Ermeni mek-
tebinde öğrenci kaydı görülmez iken Rum mektebinde 867 öğrencinin eğitim
gördüğü kayıt edilmiştir24. Nüfus oranına bakıldığında Rumlara ait mektep sa-
yısının normal olduğu söylenebilir. Zira bu tarihte yukarıda da değinildiği üzere
Bafra nüfusunun yaklaşık %43’ünü Rumlar oluşturmaktaydı. 1872/73 yılında
Bafra’da ilk Rüştiye Mektebi açıldı. 1900 Yılında ise İlk Kız Rüştiyesi eğitim ha-
yatına başladı 25.

22 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1320, ss.340-341


23 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1286, s.72.
24 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1286, s.72.
25 Ayrıntılı Bilgi İçin Bkz. Mesut AYAR, Bafra’da Osmanlı Dönemine Ait Modern Eğitim Kurumla-

rına İki Örnek: Zükur (Erkek) ve İnas (Kız) Rüşdiyeleri, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Der-
gisi, ss.67-90.

457
KADİR TEKİN ERTEKİN

1902/1903 senesinde kasabanın eğitim ile ilgili kurumları; 3 iptidai, kız


ve erkek öğrencilerin eğitim gördüğü 2 rüştiye mektebi, 4 medreseden ibaretti.
1903/1904 yılında Bafra’da 5 adet medresede toplam 166 talebe öğretim
görmekteydi26. Aynı tarihte Canik sancağında 2’si kız 8 rüştiye mektebi, 1 adet
idadi, 224’ü kız olmak üzere toplam 728 iptidai okulu mevcuttu. Kız rüştiye
mekteplerinde 141, erkek rüştiye mekteplerinde 431 öğrenci eğitim almak-
taydı27. Bafra’da ise kız ve erkek öğrenciler için 2 adet rüştiye mektebi açılmıştı.
Toplam 109 öğrencisi olan bu okullara üç öğretmen görevlendirildiği anlaşıl-
maktadır28.
Kız iptidai mekteplerinde 6.921 öğrenci varken, erkek iptidai mektebinde
15.302 öğrenci bulunmaktaydı. İdadi derecesinde sancak genelinde yalnızca 1
tane okul olduğu görülmektedir. Bu okulda 2’si gayrimüslim olmak üzere top-
lam 97 öğrenci eğitim görmekteydi. Anlaşılan o ki, yetersiz öğrenci sayısı nede-
niyle İdadilerde Gayrimüslimler için ayrıca bir okul oluşturulmamış Müslüman
öğrencilerle beraber okumasına karar verilmişti.
Müslüman nüfusun yanında Gayrimüslim ve ecnebi okulları da bulun-
maktaydı. Gayrimüslimlerin eğitim gördüğü 2’si kız 8 rüştiye mektebi bulun-
maktaydı. Bu eğitim kurumlarında 241’i kız, 871’i erkek olmak üzere toplam
1.112 öğrenci bulunmaktaydı. Yine Gayrimüslimlere ait 78’i kız 128’i erkek ol-
mak üzere toplam 206 iptidai mektebinde 2.511’i kız, 5.361’i erkek olmak üzere
toplam 7.872 öğrenci eğitim almaktaydı. Ecnebi okulları ise yalnızca rüştiye de-
recesinde vardır. 1’i kız 2 rüştiye mektebinde toplam 188 öğrenci eğitim gör-
mekteydi 29.
Canik sancağının okuryazar olma durumuna baktığımızda Nüfusun yak-
laşık %10’nun okuma yazma bildiği görülmektedir. 1903/1904 yılında San-
cakta bulunan toplam Müslüman nüfus 229.392’ydi. Bu nüfusun 115.234’’ü er-
kek, 114.158’i kadındı. Tahsil erbabı olarak geçen, okur yazar olan kişilerin top-
lam sayısı ise 22.795’tir. Okur-yazar olanların içinde erkeklerin sayısı 15.733
iken kadınların sayısı ise 7.062’ydi. Toplam nüfusun %10’u okur-yazar iken, er-
kekler için bu oran %14, kadınlar için ise %6’dı.

26 Mehmet Emin Yolalıcı, Maarif Salnamelerine Göre; Trabzon Vilayetinde Eğitim ve Öğretim Ku-
rumları, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, C.5, ss. 435-
473.
27 Trabzon Vilayet Salnameleri, 1304, ss.440-441
28 Mehmet Emin Yolalıcı, Maarif Salnamelerine Göre; Trabzon Vilayetinde Eğitim ve Öğretim Ku-

rumlar, s.335.
29 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1322, s.440

458
SALNAMELERE GÖRE BAFRA

Sancakta yaşayan toplam Gayrimüslim kişi sayısı 94.365’ti. Bu nüfusun


46.795’i erkek, 47.570’i kadındı. Toplam Gayrimüslim nüfus içinde okur-yazar
olan kişi sayısı 9.172’ydi. Bu sayı nüfusun yaklaşık %10’nuna denk gelmektedir.
Okur-yazar Gayrimüslimlerin 6.323’ü erkek, 2.849’u kadındı. Erkek ve kadınla-
rın okur-yazar olma oranları Müslüman nüfus ile aynı olup, %14 ve %6’ydı 30.
Ekonomi
Daha önce değinildiği gibi ekonominin tarıma ve hayvancılığa dayalı ol-
ması ihracat ve ithalata da yansımıştır. Samsun iskelesinden ihraç edilen ürün-
lere bakıldığında genel olarak tarımsal ve hayvansal ürünlerin ağırlıkta olduğu
görülmektedir. 1903/1904 tarihli salnamede ihraç edilen mallar arasında; Buğ-
day, arpa, un, keten, kenevir, afyon, tütün, yumurta, deri, yapağı, tiftik, koza, ke-
pek gibi çoğunlukla işlenmemiş ürünler yer almaktadır. Aynı tarihte iskeleden
ithal edilen mallar arasında ise; kahve, şeker, zeytin yağı, taze ve kuru yemiş
gibi yörede yetişmeyen ürünler, yine şarap, bira, meşrubat, gibi az yukarıda
bahsi geçen gazino vb. yerlerde hasıl olan ihtiyacı karşılayacak ürünler; dokuma
ve basma ürünleri gibi ekstra fabrikasyon isteyen ürünler; kibrit, mum gibi sa-
nayi ürünleri vb. ürünler yer almaktaydı. Bakıldığında ihracı yapılan ürünler
ham madde niteliği taşırken, ithal edilen ürünler işlenmiş ürünlerden oluşmak-
taydı 31.
Ticaret döngüsünü sağlayan limana uğrayan gemilerin 1.268 Osmanlı hü-
kümetine aitti. Bunun yanında Yunanlılara ait 5 gemi Samsun Limanına uğrar-
ken Rusya’ya ait 1 gemi görülmektedir. Yukarıda sayılan ürünler bu gemiler
aracılığı ile başkente oradan da yurt dışına çıkmaktaydı. Özellikle Samsun ve
Bafra’da üretilen tütünler önceleri İstanbul’a gönderilmekte iken daha sonra İn-
giliz ve Avusturyalı tüccarlar aracılığı ile yurt dışına götürülmeye başlamışlar-
dır. Bafra’da tütün üretimi Müslüman ve Gayrimüslim arasında oldukça yaygın
durumdaydı32. Köylü üreticilerin ürünlerini satmak için kullandıkları en kısa
yol pazar yerleridir. Bafra’da her hafta Perşembe günü kurulan pazar bu açıdan
önemlidir33.
Bafra ticaretinde tütünün ayrı yeri olduğu malumdur. Zira bölge halkı ta-
rafından ekseriyetle tütün tarımı yapılagelmektedir. Bugün bile ilçenin çoğu ye-
rinde tütün tarımı yapıldığını görebilmekteyiz. Bu durum zamanla Samsun ge-
neline yayılmıştır. Samsun’da kurulan Reji idaresinin bir kolu hemen Bafra’ya

30 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1322, s.440


31 Trabzon Vilayet Salnameleri, 22, s.431
32 Mehmet Yavuz Erler, Kerim Edinsel, Samsun’da Tütün Üretimi (1788-1919), Uluslararası Sos-

yal Araştırmalar Dergisi, 4/18, 2011, ss.231-247


33 Trabzon Vilayet Salnameleri, 2, s.79

459
KADİR TEKİN ERTEKİN

açılarak faaliyete geçirilmiştir. Salnamelere göre Trabzon Vilayeti genelinde tü-


tün üretimi yapan yerler; Trabzon Kazası, Akçaabad Kazası, Rize Kazası, Sam-
sun ve Çarşamba ile Bafra Kazası olarak belirtilmiştir. Vilayet genelinde tütün
üretimi yapılan arazilerin toplamı 71.771 dönümdür. Bu toplamın içinde Trab-
zon kazasında 3.512 dönüm, Akçaabat Kazasında 20.903 dönüm, Rize’de 28 dö-
nüm, Samsun ve Çarşamba Kazalarında toplam 22105 dönüm, Bafra Kazasında
25.723 dönüm tütün tarlası olduğu görülmektedir. Vilayet genelinde en fazla
tütün tarlasına sahip olan kaza Bafra’dır. Bafra kazasının tütün tarlası varlığı
Samsun ve Çarşamba toplamı ile Akçaabat Kazalarına yakın iken, tütün üreti-
minde aradaki fark daha da açılmaktadır. Vilayetin ürettiği toplam tütün
6.498.447 kilo olarak kayıt edilmiştir. Trabzon kazasının bu miktar içindeki
üretimi 354.713 kilo iken Akçaabat’ın 1.898.383 kilo, Rize’nin 875 kilo, Samsun
ve Çarşamba’nın 1.1809.777 kilodur. Buna karşın Bafra’nın senelik ürettiği tü-
tün 2.434.799 kilodur34.

Sonuç
Zengin bilgi içeriği ile salnameler dönemin sosyal, iktisadi ve idari yapı-
sında araştırmacılara eşsiz bilgiler sunmaktadır. Trabzon Vilayet Salnameleri-
nin Bafra ile ilgili kısımları gösteriyor ki, Bafra bugün olduğu gibi dün de ticare-
tin ve tarımın yoğun olduğu, bağlı bulunduğu merkezdeki diğer yerleşim yerle-
rine nazaran bu iki hususta fark yaratan önemli bir merkez olagelmiştir. Bafra,
bölgedeki tütüncülük geleneğinin öncülerinden olması, halen daha kaliteli üre-
timin yapıldığı nadir yerlerden olması hem yöresel hem de ulusal ticaret anla-
mında önemli bir husustur. İstatistiki veriler gösteriyor ki nüfus bakımından
nispeten yoğun olan Bafra, bu özelliğinden ötürü Canik Sancağının merkez ve
diğer kazaları arasında hatırı sayılır bir yere sahipti.

34 Trabzon Vilayet Salnameleri, 21, s.479

460
SALNAMELERE GÖRE BAFRA

KAYNAKÇA
Referans Eserler
Ayar, M. “Bafra’da Osmanlı Dönemine Ait Modern Eğitim Kurumlarına İki Örnek: Zükur
(Erkek) ve İnas (Kız) Rüşdiyeleri”, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi,
ss.67-90.
Erler, M.Y.; Edinsel, K. Samsun’da Tütün Üretimi (1788-1919), Uluslararası Sosyal Araş-
tırmalar Dergisi, 4/18, 2011, ss.231-247
İpek, N. "Bafra'da Fiyatlar ve Ücretler (1914-1930)". BELLETEN 64 (2000 ): 101-128
Karagöz, R. Trabzon Valisi Ahmet Aziz Bey’in Canik Sancağını Vilayete Dönüştürme Pro-
jesi (1885), Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi.
Karagöz, R.; Arslan, C., On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu, On-
dokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, 2021 (2)2 ss 129-156
Karakök, T., H. 1288 (M.2871) Tarihli Kastamonu Vilayet Salnamesine Göre Kastamonu
Vilayeti, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 5/11, 2010, s.268
Topal, C., Cumhuriyetin İlk Yıllarından Samsun Ekonomisi, Samsun Büyükşehir Beledi-
yesi Kültür Yayınları, ss. 69-72
Yolalıcı, M.E., XIX. Yüzyılda Canik Sancağında Zirai Eğitim.
Yolalıcı, M. E., Maarif Salnamelerine Göre; Trabzon Vilayetinde Eğitim ve Öğretim Ku-
rumları, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
Dergisi, C.5, ss. 435-473.
Arşiv Malzemeleri
BOA., MVL.677. 55
BOA., İ.HUS., 42. 45
Salnameler
Trabzon Vilayet Salnamesi

461
KADİR TEKİN ERTEKİN

EKLER

Şekil 2: 22 Numaralı Trabzon Vilayet Salnamesinin Giriş Kısmı35

Şekil 3: Bafra’da Bulunan Arazilerin Niteliklerini Gösterir Harita36

35 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1320.


36 BOA., HRT.h. 1715.

462
1965 Bafra Kırazların Köşeden Gençlik Caddesi

463
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE
BAFRA HAPİSHANESİ

Prof. Dr. Mucize ÜNLÜ1

Giriş
Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıla kadar Avrupa’dakine benzer şekilde kale,
kule, zindan, tersane gibi yerler mahbes olarak kullanılmıştır. Yedikule, Baba
Cafer, Tersane Zindanları İstanbul’un en bilinen zindanlarıdır. Esnaftan, halktan
ve serseri grubundan katil, hırsız, borçlu ve zinadan mahkûm olanlar genellikle
Galata zindanına, siyasi ve askeri suçlular ise Tomruk, Yedikule, Rumelihisarı
ve Tersane Zindanlarına gönderilirdi. Birçok alanda yeniliklerin gerçekleştiril-
diği II. Mahmud döneminde 1831 yılında İstanbul’daki zindanlar kaldırılmış,
Sultanahmet’te İbrahim Paşa Sarayının (Mehterhane) bir bölümünde Hapis-
hane-i Umumi kurulmuştur. Taşrada ise kale burçlarının zindan olarak kullanıl-
masına devam edilmiş,2 hapishane olarak özel yapılar inşa edilene kadar tu-
tuklu ve mahkûmlar çoğunlukla şehrin en üst idari amirinin ikamet ettiği kona-
ğın tomruk dairesi veya mahzeninde tutulmuşlardır. Bazen de herhangi bir ko-
nak kiralanarak hapishane yerine kullanılmıştır3.
Tanzimat yeniliklerinin önemli bir bölümünü hukuk alanındaki düzenle-
meler oluşturmakta ve bunlar içinde hapishaneler konusu önemli bir yer tut-
maktaydı. Tanzimat döneminde başlayan ve imparatorluğun sonuna kadar de-
vam eden hapishane reformu konusunda Batının dayatmaları da etkili olmuş-
tur. Bu konuda reformların öncüsü durumunda olan İngiltere başta olmak üzere
Batılı devletler Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de hapis-
hane merkezli ceza sistemine geçilmesini istemekteydiler. 1847-48 yıllarında

1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü, Samsun/Tür-
kiye. munlu@omu.edu.tr. ORCID ID: 0000-0002-8263-5602
2 Timur Demirbaş, “Hürriyeti Bağlayıcı Cezaların ve Cezaevlerinin Evrimi”, Hapishane Kitabı, Edi-

törler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2018, s.29.
3 Gültekin Yıldız, Mapusâne Osmanlı Hapishanelerinin Kuruluş Serüveni (1839-1908), Kitabevi Ya-

yınları, İstanbul 2012, s.112; Ömer Şen, Osmanlı’da Mahkûm Olmak Avrupalılaşma Sürecinde Ha-
pishaneler, Kapı Yayınları, İstanbul 2007, s. 6-7.

465
MUCİZE ÜNLÜ

Osmanlı topraklarını ziyaret eden İngiliz Subay Charles MacFarlane seyahatna-


mesinde Fransız hükümetinin o sıralarda başka bir görevle Balkanlarda bulu-
nan politik ekonomi profesörü M. Blanqui’den oradaki Türk mahbesleri üzerine
incelemelerde bulunmasını istediğini yazmıştır. İstanbul’daki mahbeslerin
kendi ülkesindekilerin iki üç asır önceki halini andırdıklarını belirten İngiliz El-
çisi Canning, 1844’ten itibaren Osmanlı mahbeslerinin ıslahı için telkinlere baş-
lamış ve bu yapıların Avrupa’daki benzerleri doğrultusunda ıslah edilmesi ge-
rektiğini ifade etmiştir. 1850 yılında konsoloslarından Osmanlı mahbeslerinin
durumuna dair tespitlerini Büyükelçiliğe iletmelerini isteyen Canning, gelen
bilgilerden hareketle de detaylı bir rapor hazırlayarak hapishanelerin ıslahı ko-
nusunu 1851 yılında tekrar gündeme getirmiştir4.
Tanzimat’la birlikte kanun önünde eşitlik ve adil yargılanma ilkeleri doğ-
rultusunda suçlar yeniden tanımlanmış ve ceza kanunlarında daha fazla suç için
hapis cezası verilmeye başlanmıştır. Nitekim 1840, 1851, 1858 tarihli ceza ka-
nunları bedene yönelik cezalar yerine hürriyeti bağlayıcı ceza öngörmekteydi.
Bu değişim yeni hapishane binalarına duyulan ihtiyacı artırırken mahbesler-
deki olumsuz şartların düzeltilmesi de gündeme gelmiştir. Buna dair hükümler
ilk kez Islahat Fermanında yer almıştır5. Bununla birlikte Osmanlı yetkililerinin
çalışmaları öncesinde başlamıştı. Mayıs 1855’te yani Islahat Fermanından bir
sene önce yapılan Meclis-i Tanzimat toplantısında hapishane konusu ele alın-
mıştır. Taşradaki birçok hapishanenin düzensiz ve uygunsuz halde olduğu, ağır
suç mahkûmlarıyla hafif suçluların birlikte hapis ve tevkif edildiği, suç derece-
sine bakılmadan her mahpusun ayağına güvenlik düşüncesiyle zincir vurul-
duğu, bazı yerlerdeki hapishanelerin darlığı ve kötü şartları nedeniyle ölüm
mekânına dönüştüğü üzerinde durulmuştur. Bunun üzerine hükümet taşra ha-
pishanelerinin durumunun mahallerine sorularak bir envanter çıkarılmasını is-
temiştir. Islahat Fermanının ilanından bir ay sonra, 1856 yılı Maliye Hazinesi
Bütçesine hapishaneler için 2.500.000 guruş ödenek konmuştur. Aynı ay içinde
İstanbul ve taşradaki mahbeslerin düzenlenmesini müzakere etmek üzere Mec-
lis-i Tanzimat bünyesinde oluşturulan geçici komisyona danışmanlık yapmak
üzere İngiliz Binbaşı Gordon görevlendirilmiştir. Böylece İngiliz Elçisi Can-

4Yıldız, a.g.e, s.76-77, 110.


5Demirbaş, a.g.m, s.29-32; Yıldız, a.g.e, s.69. Kırım Savaşı sırasında Zaptiye Hapishanesinde kala-
balık sebebiyle ölümlerin yaşanması reform çalışmalarını hızlandırmıştır. (İbrahim Serbestoğlu,
Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağında Modernleşme, Gece Akademi, Ankara 2019, s. 140).

466
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

ning’in 1851’de yinelediği hapishane ıslahatı konusu tekrar gündeme gelmiş-


tir6. 1859’da yürürlüğe giren Muhakemat Nizamnamesinin 27. maddesi de ko-
nuyla ilgilidir. Hapishane reform süreci gerek içeride modernleşme yönünde
yürütülen faaliyetler gerekse dışarıdan müdahalelerle hız kazanmış ve yapılan
düzenlemelerle modern anlamda hapishaneler açılmaya başlanmış, Ocak
1871’de Hapishane-i Umumi ihdas edilmiştir7.
Hapishanelere yönelik çalışmaların sürdürüldüğü II. Abdülhamit döne-
minde Batılı devletlerin diplomatik baskıları karşısında Berlin Antlaşmasıyla
taahhüt edilen reformları başlatmak üzere harekete geçilmiştir. Söz konusu re-
form paketinde hapishanelerin iyileştirilmesi hususu da yer almaktaydı. Sultan
Abdülhamit bu konuda ilk icraat olarak 1879 yılı sonlarında bir müfettiş görev-
lendirmiştir. Kendisinden hapishanelerin ıslahı ve mahpusların sefaletten kur-
tarılması için incelemelerde bulunması istenmiştir. Müfettiş, genel olarak Os-
manlı hapishanelerinin durumunun hükm-i zamana uygun olmadığını rapor et-
mişti8. Aynı yıl Hukuk ve Ceza Usul Kanunları hazırlanırken konu tekrar gün-
deme gelmiş ve 1880 yılında Memâlik-i Mahrûsa-yı Şâhânede Bulunan Tevkif-
hane ve Hapishanelerin İdare-i Dahiliyyelerine Dair Nizamname çıkarılmıştır.
Hapishanelere dair kapsamlı düzenlemeleri içeren bu nizamnameye göre her
kaza, liva ve vilayet dahilinde birer tevkifhane ve hapishane bulundurulacak,
tevkifhaneler sanıklara, hapishaneler ise mahkûmlara ait olacaktır. Kabahat ve
cünha suçuna üç aya kadar verilen cezalar kaza, üç yıla kadar hapis cezaları san-
cak ve üç yıldan fazla hapis cezaları vilayet hapishanelerinde çekilecektir. Ha-
pishanelerde on sekiz yaşından küçükler ve kadınlar ayrı koğuşlara konulacak-
tır9. Nizamnamede mahkûmların çalıştırılması konusu da yer almıştır. Buna

6 Yıldız, a.g.e, s. 165-167, 172-173.


7 Yıldız, a.g.e, s. 289; Demirbaş, a.g.m, s.31.
8 Şen, a.g.e, s. 31-32; Yıldız, a.g.e, s. 380.
9 Yıldız, a.g.e, s.381-388; Demirbaş, a.g.m, s.32-33.Tanzimat’tan sonra şehirlerde ve büyük kaza

merkezlerinde bulunan hapishanelerin birer odasının kadın mahpuslar için düzenlenmesi plan-
lanmıştır. Bununla birlikte imam ve muhtarların evleri de kadın hükümlüler için hapishane ola-
rak kullanılmaya devam edilmiştir. 1858 yılında Meclis-i Tanzimat Dairesinde toplanan özel ko-
misyonda kadın hapishaneleri konusu da ele alınmıştır. 1882 yılına gelindiğinde kadın
mahkûmlar için kiralanan evlere sürekli kira ödemek yerine daha az masraflı olacağı düşünce-
siyle mevcut hapishanelerin uygun yerlerine kadınlar için bölümler inşa edilmesi düşünülmüş-
tür. (Ali Karaca, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Fahişe Hatunlara Uygulanan Cezalar: Hapis
ve Sürgün”, Hapishane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayın-
ları, İstanbul 2018, s.154-155). Birçok kazada kadın hapishanesi olmadığından kadın mahkûmla-
rın hapsedilmesi için hane kiralama yoluna gidilmiş, çoğunlukla güvenilir kadınların evleri kira
karşılığında hapishane olarak kullanılmıştır. Ancak kadın mahkûm sayısı az olmasına rağmen
kira bedelleri ve gardiyan maaşlarının karşılanması devlete ciddi anlamda bir yük getirdiğinden

467
MUCİZE ÜNLÜ

göre bütün mahkûmlar çalışmak zorundadır. Çalışmaktan kaçanlar bir günden


bir haftaya kadar süreyle temiz hava almaya çıkamayacak, bu fiillerini tekrarla-
maları halinde cezaları ikiye katlanacaktır10.
Osmanlı yöneticileri içerde hapishanelere dair çalışmalarını sürdürürken
bir taraftan da dışardaki gelişmeleri takip etmekteydi. 1890’da Petersburg’da
gerçekleştirilen Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Belçika, Dani-
marka, Norveç, İsveç, İspanya, Yunanistan, Japonya’nın katılım sağladığı Hapis-
haneler Kongresine Osmanlı Devleti de temsilci göndermiştir. Kongrede hapis-
hane personelinin seçimi ve maaşlarının düzenlenmesi, mahkûmların sınıflan-
dırılması, hapishaneye ait aylık ve yıllık istatistik cetvelleri hazırlaması,
mahkûmların cezalarını çekerken aynı zamanda çalıştırılması gibi konular üze-
rinde durulmuştur11. Bu yıllarda henüz hapishane binaları bile ihtiyaca cevap
verecek düzeye getirilememişti. Sultan II. Abdülhamit’in yaverlerinden İngiliz
Blunt Paşa padişaha gayrı resmi olarak sunduğu hapishanelerle ilgili detaylı ra-
porda mevcut hapishanelerdeki eksiklere dikkat çekerek tavsiyelerde bulun-
muştur. Blunt Paşa’ya göre hapishane binalarının çoğu hapishane olarak inşa
edilmediğinden tadil ve ıslah edilmeleri gerekiyordu12. Mayıs 1895’te İngiltere
öncülüğündeki altı büyük devletin Osmanlı Devleti’ne Berlin Kongresinin 61.
maddesini hatırlatarak sundukları ıslahat projesinin maddelerinden biri hapis-
hanelerin ve mahkûmların durumunun kontrol edilmesine dairdir13.
Dışardan gelen hapishanelerin ıslahı yönündeki talepleri karşılamaya ça-
lışan Osmanlı yönetimi kendi içinde bu sorunla yüzleşmeye devam ediyordu.

yeniden yapılandırılmakta olan hapishanelerde erkeklere ait koğuşlardan birinin kadınlar için
tahsis edilmesi veya yeni bir koğuşun ilavesi suretiyle bu sorun çözülmeye çalışılmıştır. Bunun
mümkün olmaması halinde ise hükümleri kesinleşmiş kadın mahkûmların kadın hapishanesi bu-
lunan civardaki kazalardan birine veya liva hapishanesine gönderilmesi istenmiştir. (Saadet Te-
kin, “Osmanlı’da Kadın ve Kadın Hapishaneleri”, Ankara Üniversitesi Tarih Araştırmaları Dergisi,
29/47 (2010), s. 91, 94). 1912 yılına kadar kadın mahkûm ve tutuklu sayısı az olduğundan kadın-
lar için ayrı bir hapishane yapılması ve kadın gardiyan tayin edilmesine gerek görülmemiş ancak
bu tarihten itibaren kadın mahkûm ve tutuklu sayısının artması kadın hapishaneleri oluşturul-
masını zorunlu hale getirmiştir. (Şen, a.g.e, s.157).
10 Yasemin Saner Gönen “Osmanlı İmparatorluğunda Hapishaneleri İyileştirme Girişimi, 1917

Yılı”, Hapishane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İs-
tanbul 2018, s. 179.
11 Fatmagül Demirel, “1890 Petersburg Hapishaneler Kongresi”, Toplumsal Tarih, C. 15, S. 89 (Ma-

yıs 2001), s.11,14.


12 Yıldız, a.g.e, s. 431-432.
13 Ali Karaca, Anadolu Islahâtı ve Ahmet Şâkir Paşa (1838-1899), Eren Yayıncılık, İstanbul 1993, s.

47; Yıldız, a.g.e, s. 452-453.

468
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

Konu II. Meşrutiyet döneminde de gündemdeki yerini korumuş, muhtelif tarih-


lerde mebuslar tarafından meclisin gündemine taşınmıştır. Oturumlarda hapis-
hanelerde sanayihaneler kurulması, mahkûmların eğitimi, gardiyan olarak gö-
rev yapacak kişiler, hapishanelerin tamiratı, suçluların sevk, iaşe ve sağlık gi-
derleri için bütçeye yeterli ödenek konması gibi konular üzerinde durulmuş-
tur14. 1909 yılında Dahiliye Nezaretine bağlı olarak Hapishaneler İdaresi kurul-
muştur15. 1911 yılında hapishaneleri ıslah için bir komisyon oluşturulmuştur.
Komisyonun hazırladığı raporda Avrupa hapishaneleri dikkate alınarak vilayet
hapishanelerinin yeniden düzenlenmesi ve çeşitli bölgelerde büyük hapishane-
ler yapılması gerektiği ifade edilmiştir16. 4 Ocak 1912 tarihli nizamnamede
daha önce üzerinde durulan konuların yanı sıra yeniden inşa edilecek hapisha-
neler için bahçe ve gezinme yerleri yapılabilecek araziler temin edilmesi, hapis-
hane müdür ve gardiyanlarının niteliklerinin yükseltilmesi gibi hususlara yer
verilmiştir17. 1911-1912 yılında Hapishaneler İdare-i Umumiye Müdüriyeti
oluşturulmuşsa da Balkan Savaşları nedeniyle varlık gösterememiştir. Sözü edi-
len müdüriyet 1913-1914 yılında yeniden düzenlenerek faaliyetleri hızlandırıl-
mıştır. Müdüriyetin çalışmalarına Temmuz 1916’dan itibaren Alman uzman Dr.
Paul Pollitz de katılmıştır. Beş yıl için hapishaneler müfettiş-i umumisi olarak
istihdam edilen ancak Şubat 1919’a kadar görevde kalabilen Pollitz, görevi sü-
resince ülke genelinde teftişlerde bulunarak raporlar hazırlamıştır. Mahkûmla-
rın ve tutukluların durumunu belirlemek amacıyla bir form hazırlayarak vila-
yetlere gönderilmesini istemiştir. Beş bölümden oluşan formda hapishane ve
tevkifhaneler ile buralarda görevli müdür, memur ve başgardiyanın ismi, katip
ve gardiyanların sayısı, erkek, kadın ve on sekiz yaşından küçük mahpusların
mevcudu, siyasi mahkûmlar dışında cezası altı ay kalmış olan çiftçi, yol tamircisi
gibi kamu yararına çalışabilecek mahkûmların sayısı, kamu yararına çalışan,
hapishanenin işlerinde istihdam edilen, hususi sipariş imaliyle uğraşan ve hiç-
bir işle meşgul olmayan tutukluların sayısı, yemeklerin hapishanenin mutfa-

14 Mucize Ünlü, “Hapishane Reformu Sürecinde Canik Hapishanesini Islah Çalışmaları (1876-
1918)”, Geçmişten Geleceğe Samsun 2. Kitap, Yayına Hazırlayan: Cevdet Yılmaz, Samsun Büyükşe-
hir Belediyesi Yayınları, Samsun 2007, s. 185-186.
15 Şen, a.g.e, s. 52.
16 Ahmet Ali Gazel, “Tanin Muhabiri Ahmet Şerif Beyin Notlarında Osmanlı Hapishaneleri”, Hapis-

hane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2018,
s. 151.
17 Şen, a.g.e, s. 153; Gönen, a.g.m, s.176.

469
MUCİZE ÜNLÜ

ğında mı yoksa müteahhit vasıtasıyla veya bir hayır cemiyeti tarafından mı ha-
zırlandığı sorulmuştur18. 1916 tarihli nizamnamede hapishanelerin iç işleyişi-
nin yanı sıra mahpusların yaşam şartlarını düzenleyen kararlar da alınmış an-
cak bu tür kararlar sınırlı sayıdaki hapishanelerde uygulanabilmiştir. Savaş
şartları da nizamnamenin uygulanmasını zorlaştırmıştır19.
1911-1912 yıllarında hapishaneleri iyileştirmek için düşünülen fakat Bal-
kan Savaşları nedeniyle uygulamaya geçirilemeyen ve 1913-1914 yıllarında de-
ğiştirilerek yeniden ele alınan proje, 1917’de uygulamaya başlanabilmiştir. Bu
dönemde hapishanelerin hangi tarza göre inşa edileceği hususu üzerinde de du-
rulmuştur. Projeye göre tüm şehirlerde birer merkez hapishanesi olacak, impa-
ratorluk yedi bölgeye ayrılarak her birinde birer kürek mevkii oluşturulacaktı.
Üç yıla kadar mahkûm olanlar cezalarını merkez hapishanelerinde, üç yıldan
fazla ceza alanlar ise kürek mevkilerinde çekeceklerdi. Buralar hijyen kuralları
ve sosyal şartlar bakımından düzenlenecek, sanat, ziraat ve imalat için alanlar
oluşturulacaktı20. Hapishaneleri gelişmiş ülkelerdeki emsallerine uygun hale
getirmeye yönelik çözüm arayışları Mütareke döneminde de devam etmiştir.
Mebusların eleştiri ve önerileri karşısında hapishanelerin acınacak durumda ol-
duğunu kabul eder nitelikte bir konuşma yapan Dahiliye Vekili Ali Fethi Bey ko-
nuşmasında hapishanelerin ıslahı yönündeki çalışmaların bütçe yetersizliği ne-
deniyle başarılı olamadığını, hapishane yönetimlerinin mahpuslara tayın ver-
mekte bile zorlandığını, yeni binalar inşa edilemediği gibi personel sıkıntısı da
yaşandığını ifade etmiştir. Ayrıca nizamnameye aykırı olmasına rağmen bütün
suçluların aynı yerde tutulduğunu, kadın hapishanelerine gardiyan tahsisatı ay-
rılmadığından bu görevi jandarmaların yaptığını, kalabalık hapishanelerden
daha az mevcutlu yerlere nakiller yapılarak sıkıntıların giderilmeye çalışıldığını
belirtmiştir21. Bu çalışmada hapishane reform sürecinde Bafra Hapishanesinin
durumu incelenmeye çalışılacaktır.
Bafra Hapishanenin Fiziki Durumu, İnşa ve Tamirine Yönelik Faali-
yetler
Bafra Hapishanesi ile ilgili tespit edilebilen ilk belge 1887 tarihlidir. Bu
tarihte Bafra Kazasında hapishane ve tevkifhane olarak kullanılan yer, hükümet
dairesi altında dar ve havasız iki odadan oluşmaktadır22. Hapishanede bulunan

18 Gönen, a.g.m, s.176-177; Şen, a.g.e, s.69.


19 Şen, a.g.e, s.108, 111.
20 Gönen, a.g.m, s.174-175, 180-183.
21 Ünlü, “Hapishane Reformu Sürecinde Canik Hapishanesini Islah Çalışmaları (1876-1918)”, s.

193-194.
22 BOA, DH.MKT. 1387/5, 20 Receb 1304/ 14 Nisan 1887.

470
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

16 mahkûmun iaşesi için hükümetçe herhangi bir ödenek ayrılmadığından


özellikle imkânı olmayan mahpuslar zor durumdadır. Canik Sancağı Merkez Ha-
pishanesi ile Bafra dahil beş kaza hapishanesi için bütçeye 65 bin guruş konmuş
ve bu meblağın 20 bin guruşunun kullanımı için irade çıkmıştır. Ancak kalan 45
bin guruş Dahiliye bütçesine konmuşsa da bu meblağ daha sonra bütçeden çı-
karılmıştır. Bütçe haricinde harcama yapmak mümkün olmadığından ve
mahkûmların uzun süre kaza tevkifhanelerinde kalması uygun olmayacağından
Trabzon vilayetine suçluların mahallince hemen ön tahkikatlarının yapılarak
merkez livaya gönderilmeleri yazılmıştır23.
1891 yılı sonunda merkeze Bafra’da yeniden bir hapishane inşası lüzu-
muna dair mazbata gönderilmiş, ekine de planlanan yapının resim ve keşif def-
teri konulmuştur. Söz konusu evraklar Şehremaneti’nde mimari açıdan ve ta-
sarruf kaidelerine uygunluğu bakımından incelenmiştir24. İnceleme sonunda
keşif defteri ve resmin usulüne uygun olarak tanzim edilmediği ve rayiç defte-
rinin gönderilmediği tespit edilmiştir. Bunların ne şekilde düzenlenmesi gerek-
tiğine dair Hendesehane’den verilen müzekkire gönderilen resim ve keşif def-
teriyle birlikte kazaya gönderilerek gereğinin yapılması istenmiştir25. Birkaç ay
içinde Bafra Kazasında yeniden inşa edilmek istenen hapishane için bir tarife
hazırlanmıştır. Buna göre; 1 arşın yüksekliğinde ve 1 arşın genişliğinde taş te-
mel ve bu temel üzerine yarım arşın genişliğinde kumlu kireç ile tuğla örülecek-
tir. Bunun üzerine temel atılıp yüksekliği, atılan temelden itibaren 5 arşın ola-
caktır. Hapishanenin duvarları çantı olacak, tabanı büyük kirişlerle ızgara yapı-
lıp tavanları da duvar gibi kirişlerle döşenecektir. Alt tabanları meşe döşemesi
çakılacak, zabıta odalarının duvarları bağdadî olup üzerine kumlu kireçle sıva
örülecektir. Tavanı ve oturulacak yer çam tahtasından yapılacaktır. Dış saçak-
ları köprü olacak, zabıta pencerelerine demir takılacaktır26. Tarife değerlendi-
rildiğinde hapishanenin plan ve taksimatı ve keşif defterindeki fiyatlar kabul
edilebilir bulunmuş ancak ölçüye göre binanın dış duvarları kalınlığının yeterli
derecede olmadığı anlaşılmıştır. Bağdadî olacağı belirtilen bölmelerin kalınlığı
duvarların kalınlığı derecesinde olduğundan tashih edilerek yeterli ölçüye ulaş-
tırılması gerekli görülmüştür. Söz konusu duvarların 5 m. 57,5 cm. uzunluk, 30
cm. genişlik, 19 cm. kalınlığında bir diğerine giydirme olarak meşe ağacından

23 BOA, DH.MKT. 1387/5, 20 Receb 1304/ 14 Nisan 1887.


24 BOA, DH.MKT. 1900/25, 25 Teşrinisani 1307/ 7 Aralık 1891.
25 BOA, DH.MKT. 1912/17, 1 Kanunusani 1307/ 13 Ocak 1892.
26 BOA, DH.MKT. 59/31, 1 Nisan 1308/ 13 Nisan 1892.

471
MUCİZE ÜNLÜ

yapılmış tahta ile inşa edileceği beyan olunmuştur. Bu durumda esasen gerekli
olan duvarların kalınlığı yeterli oranda görülüp bağdadî bölmelerin diğer büyük
borular ile kalınlığınca tashihine pek de gerek olmadığı anlaşılarak evraklar
iade edilmiş ve gereğinin yapılması istenmiştir27.
1893 yılı ortalarında Bafra’da yeniden inşası istenen hapishanenin resmi
ve keşif defteri vilayete tekrar gönderilmiş ancak söz konusu defter ve resim
vilayette usule uygun bulunmayarak kazaya iade edilmiştir. Daha sonra evrak-
lar uygun şekilde düzenlenerek vilayet üzerinden merkeze gönderilmiştir. Şeh-
remaneti’nin incelemelerinde keşf-i evvel defteri bir dereceye kadar fenne uy-
gun bulunmuşsa da inşaat malzemelerinin cins ve miktarıyla fiyatını gösteren
rayiç defteri mevcut olmadığından gerekli incelemeler yapılamamıştır. Hende-
sehane’den verilen müzekkirede keşf-i evvel defteriyle rayiç defterinin nasıl dü-
zenlenmesi gerektiği gösterilerek ona göre gereğinin yapılması istenmiştir.
Yani keşif defteri merkezden ikinci kez geri dönmüştür28. Yapılan yazışmalar
hapishane binasının 1894 yılı ortalarında henüz tamamlanmadığını ancak ça-
lışmaların hızlandığını göstermektedir. Varlıklı ve muktedir kimselerin yardım-
larıyla yapılacak olan hapishanenin inşası bitene kadar beş ay için bir yer kira-
lanmasına karar verilmiştir. Buranın aylık kira bedeli 200 guruştur. Gereken
iane toplandığında kanuna uygun şekilde binanın keşfi yapılarak inşa masrafı-
nın ne kadar olacağı belirlenecektir. Vilayete toplanan yardımın inşaat için ye-
terli olup olmadığı anlaşılmadan ve resmi izin çıkmadan inşaata başlanmaması
yazılmıştır. Kiralanacak yer için gereken 1.000 guruşun yıl sonunda bütçede ka-
lacak meblağdan kapatılacağı ifade edilerek ona göre gereğinin yapılması bildi-
rilmiştir29. Nihayetinde hapishanenin inşası 1894 yılında tamamlanmıştır30.
1911 yılında Bafra Hapishanesi hükümet konağının içinde biri erkek, biri
kadınlara ait iki daireden oluşmaktadır. Daireler kira olmayıp devlet malıdır31.
Bu yıla ait yazışmalarda Samsun ve Bafra’daki hapishanelerin kapasitelerinin
yeterli olmadığı, genişletilmeye ihtiyaçları olduğu belirtilmektedir32. Nitekim
1911 yılında Bafra Tevkifhanesi içerisinde mahpuslar için üç baraka inşasına

27 BOA, DH.MKT. 59/31, 8 Rebiülahir 1310/ 30 Ekim 1892.


28 BOA, DH.MKT. 59/31, 17 Safer 1311/ 30 Ağustos 1893.
29 BOA, DH.MKT. 267/8, 16 Temmuz 1310/ 24 Temmuz 1894.
30 Demirbaş, a.g.m, s.34.
31 BOA, DH.MB.HPS.M. 54/3, 4 Ramazan 1329/ 29 Ağustos 1911.
32 Hakan Tan, “Osmanlı Devleti’nde Hapishanelerin Islah Çalışmalarına Dair Bir İnceleme: Çar-

şamba Hapishanesi”, History Studies, 12/3 (Haziran 2020), s. 1061.

472
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

ihtiyaç gösterilmiş ve bu barakaların 180 guruşla yapılabileceği tespit edilmiş-


tir. Bu tespiti içeren keşif evrakı 11 Ocak 1911 tarihinde Dahiliye Nezaretine
iletilmiştir. Buna göre belirlenen 180 guruş; 10 adet döşeme tahtası, 3 adet lata,
çivi bedeli, 6 güllab, 6 zerze ve dökme ve 2 dülger yevmiyesi için sarf edilecektir.
14 Ocak’ta livaya gönderilen yazıda tevkifhane içerisindeki barakaların inşa
masrafı olan 180 guruşun sarfının gerekli olduğu bildirilmiştir33. Aynı yıl içinde
Bafra Hapishanesinin acilen tamir edilmesi gereken yerleri için de 2.424 guruşa
ihtiyaç olduğu tespit edilmiştir. Maliye Nezaretine iletilen keşif evrakları mimar
tarafından incelenmiş, yekûnun 8 guruş fazla toplandığı tespit edilmiştir. Bu
meblağ düşürülerek yekûn 2.416 guruş olarak düzeltilmiştir. Keşif evrakları
usulüne uygun şekilde hazırlanmamışsa da ihtiva ettiği malzeme tamirat türüne
uygun olduğundan ve tamiratın önemi de bilindiğinden keşifname kabul edil-
miştir34. Keşifnamede detaylı şekilde belirtilen harcama kalemlerinden talep
edilen meblağın cinayet koğuşu, hapishane merdiveni, hapishanenin ön pence-
resi, tuvalet ve gusülhanenin tamir, tadil ve badanası ile amele ve usta yevmi-
yesi için sarf edileceği anlaşılmaktadır35. Bir yıl geçmeden hapishanenin tamire
ihtiyaç duyulan yerleriyle ilgili tekrar bir keşifname hazırlanmıştır. Buna göre
tamirat için 381,5 guruş sarf etmek gerekmektedir. Talep edilen bu meblağla
hapishanenin etrafında bulunan gusülhanenin avlusunun içerisi sıvanıp kara
taş ile kapattırılacak ve tuvaletler tamir edilecektir. Keşifnamede yer alan har-
cama kalemleri ve bedelleri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo 1. Bafra Hapishanesinin Tamirine Dair Keşifname (1912)36


Fiyatı (Guruş) Guruş Para
1 Fıçı Çimento 54 54 -
500 Adet Tuğla 120 60 -
15 Batman Kireç 2,20 37 20
2 Amber Kum 5 10 -
3 Araba Algunun Üzerine Kapak
20 60 -
Taşı
4 Amele Yevmiyesi 10 40 -
4 Usta Yevmiyesi 30 120 -
Yekûn 381 20

33 BOA, ML.EEM. 826/8, 1 Kanunusani 1326/ 14 Ocak 1911.


34 BOA, ML.EEM. 875/19, Teşrinievvel 1327/ Ekim-Kasım 1911.
35 BOA, ML.EEM. 875/19, 5 Teşrinievvel 1327/ 18 Ekim 1911.
36 BOA, ML.EEM. 911/26, 28 Nisan 1328/ 11 Mayıs 1912.

473
MUCİZE ÜNLÜ

1914 yılı başında Bafra Hapishanesi hükümet konağı avlusunda iki katlı,
devlet malı bir binadır. Müstakil kadın hapishanesi de vardır. Üst katta kadın-
lara mahsus iki, alt katta erkeklere mahsus üç oda bulunmaktadır. Bina 126 ar-
şın arazi üzerine kurulu ve bir arşın yaklaşık 25 guruş değerindedir. Hapishane
ve Tevkifhane binaları ayrı ayrı olup birbirine bitişiktir. İki kat üzerine bina
edilmiş dairelerin her birisi 30’ar kişi alabilecek durumdadır. Erkeklere ait ko-
ğuşlar temiz olmakla birlikte fazlaca rutubetlidir. Tuvaletlerin bina içinde ko-
ğuşların bitişiğinde olması sağlık açısından tehlike oluşturmaktadır ve bu tehli-
kenin bir an önce bertaraf edilmesi zaruri görülmektedir. Hapishane binasının
bitişiğinde, daha önce jandarma koğuşu olan ve metruk halde bulunan dairenin
üstüne bir kat atılarak hapishane binasıyla birleştirilmesi halinde erkek koğuşu
sayısı dörde çıkacak ve böylece fiziki kapasite sorunu bir süreliğine giderilmiş
olacaktır37. Alt ve üst katlarda bulunan üçer koğuştan müteşekkil olan Bafra Ha-
pishanesinde temizliğe dikkat edilmekle birlikte koğuşlar son derece rutubetli-
dir38. 1914 yılı ortalarında Bafra Kazası Tevkifhanesinin tamirine ihtiyaç göste-
rilmiş ve tamiratın 116 guruş sarf edilerek gerçekleştirilebileceği rapor edilmiş-
tir. Söz konusu rapora göre tamir edilecek alanlar aşağıdaki tabloda gösteril-
miştir.

Tablo 2. Bafra Tevkifhanesi Keşif Raporu (1914)39


Derinlik Uzunluk Alan
(m) (m) (m)
Cinayet Koğuşunun Dört Köşesinin
4 20 80
Ölçüsü
Cünha Koğuşu 4 12 48
Cünha Koğuşu (Üst Kat) 4 12 48
Salonun Dört Tarafı 4 24 96
Yekûn 272
Kapı ve Pencerelerin Tenzili - - 40
Yekûn 232

37 BOA, DH.MB.HPS.M. 10/4, 2 Rebiülevvel 1332/ 29 Ocak 1914.


38 Halim Demiryürek, Osmanlı Hapishaneleri (1913-1914), Editörler: Refik Arıkan-Tufan Turan,
Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2019, s. 165.
39 BOA, DH.MB.HPS. 114/3, 26 Mart 1330/ 8 Haziran 1914.

474
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

1916 yılı Eylül ayında Bafra Hapishanesinin mevcut tutuklu ve hükümlü-


ler için yeterli olmadığı belirtilerek bitişiğinde bulunan eski jandarma koğuşu-
nun geçici olarak hapishaneye dönüştürülmesi zorunluluğu tekrar gündeme ge-
tirilmiştir. Buradan iki yıl önce talep edilen bu değişikliğin gerçekleştirilemediği
anlaşılmaktadır. Bafra Kaymakamlığı livadan söz konusu koğuşun kalmaya el-
verişli hale getirilmesi için sarf edilmesi gereken 2.237 guruşu talep etmişse de
Canik Livası hapishaneler tamiratı kaleminde ödenek olmadığı cevabını vere-
rek ilgili keşifnameyi Dâhiliye Nezaretine göndermiş ve havalenamesinin mer-
kezden karşılanmasını talep etmiştir40. Geçici olarak hapishane yapılacak olan
eski jandarma koğuşunun tamirat ve tadilat masrafı olarak talep edilen 2.237
guruş merkezde kabul edilebilir bulunmuş ancak ödenek olmadığı belirtilerek
talep yazısı iade edilmiştir41. Fakat sonradan keşifname tasdik edilerek havale-
namesiyle birlikte Canik Mutasarrıflığına gönderilmiş ve tamirat bittiğinde ya-
pının ikinci keşfinin yapılarak sarfiyat cetvelinin gönderilmesi istenmiştir42. Bu
tarihlerde Hapishane ve Tevkifhane ayrı olup Hapishane 3, Tevkifhane 2 koğuş-
tan oluşmaktadır43. 1919 yılı ortalarında daha yüksek bir ödenek talebi söz ko-
nusu olmuştur. Bafra Hapishane ve Nezarethanesinin tamire muhtaç olduğu be-
lirtilerek merkezden tekrar 11.360 guruş talep edilmiştir. Talep edilen ödene-
ğin sarf edileceği yerler Tablo 3’te gösterilmiştir44.

Tablo 3. Bafra Hapishanesi ve Nezarethanesinin Keşifnamesi (1919)


Birim Fiyatı
Toplam (Guruş)
(Guruş)
Tuğladan Duvar İnşası
(Kargir Duvarın Ebadı)
Yükseklik: 1 m 50 cm
Genişlik: 25 cm
1.000 2.810
Uzunluk: 7 m 50 cm
Alan: 11 m 25 cm
… : 2 m 81 cm.

Tuvalet Algunlarının Temizlenmesi


50 1.000
Uzunluk: 20 m
Hapishane ve Nezarethane Badanaları
5 6.000
Yükseklik: 4 m

40 BOA, DH.MB.HPS. 12/5, 1 Eylül 1332/ 14 Eylül 1916.


41 BOA, DH.MB.HPS. 12/5, 13 Teşrinisani 1332/ 26 Kasım 1916.
42 BOA, DH.MB.HPS. 12/5, 29 Kanunuevvel 1332/ 11 Ocak 1917.
43 BOA, DH.MB.HPS.M. 27/17, 30 Rebiülevvel 1335/ 24 Ocak 1917.
44 BOA, DH.MB.HPS. 16/35, 16 Nisan 1335/ 16 Nisan 1919.

475
MUCİZE ÜNLÜ

Uzunluk: 30 m
Alan: 1.200
Baca Tamiri - 350
24 Adet Pencere Camı 50 1.200
Yekûn 11.360

Bafra erkek hapishanesiyle buraya bağlı nezarethanenin tamir ve inşası


için gerekli olduğu belirtilen ve harcama kalemleri rapor edilen 11.385 guruş-
luk meblağ mahalli raice uygun bulunmuş45 ve keşifnamesi tasdik edilmiştir46.
Mahkûm-Tutuklu Sayısı
Bafra Hapishanesinin mevcuduna ilişkin periyodik kayıtlara sahip deği-
liz. Mahpus sayısını tespit edebildiğimiz ilk tarih Nisan 1887. Bu tarihte hapis-
hanede 16 mahkûm bulunmaktadır47. Hapishane mevcuduna ilişkin ikinci veri
1907 yılı başlarına tarihlenmektedir. Bu tarihte Bafra Tevkifhanesinde 23 tu-
tuklu bulunmaktadır. Tutuklulara ait bilgiler aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Tablo 4. 1907 Yılı Mart Ayına Ait Tutuklu Cetveli48


Tutuklunun İsmi Tutuklanma Tutuklandığı
Sebebi Tarih
1. Bafra’nın Gönüzalan Köyü’nden Tombakoğlu Öldürme 26 Ağustos 1906
Sozori veled-i Kostantin
2. Bafra’nın Gönüzalan Köyü’nden Tombakoğlu Öldürme 26 Ağustos 1906
Kara Dutal Nikola veled-i Kostantin
3. Bafra’nın Aktekke Köyü’nden Torunoğlu Av- Öldürme 17 Aralık 1906
ram veled-i Kel Dimid
4. Yayla Köyü’nden Avanak Nikola ‫آخزلك‬ 3 Mart 1907

5. Yayla Köyü’nden İbiş’in Kayınçosu Emanet ‫آخزلك‬ 3 Mart 1907

6. Bafra Kasabası’nın Çilhane Mahallesi’nden Ha- Öldürme Kas- 21 Aralık 1906


mal Sadullah oğlu Laz Hasan tıyla Yaralama

7. Bafra’nın Çelikalan Köyü’nden Tuğluoğlu Ah- Hırsızlık 1 Ocak 1907


med bin Mustafa
8. Alaçam’ın Akgüney Köyü’nden Keleşoğlu Şerif Kazaen Öl- 6 Ocak 1907
bin Mehmed dürme

45 BOA, DH.MB.HPS. 16/35, 10 Nisan 1335/ 10 Haziran 1919.


46 BOA, DH.MB.HPS. 16/35, 11 Teşrinievvel 1335/ 11 Ekim 1919.
47 BOA, DH.MKT. 1387/5, 20 Receb 1304/ 14 Nisan 1887.
48 BOA, ZB. 708/70, 26 Şubat 1322/ 11 Mart 1907.

476
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

9. Bafra’nın Alpagot Köyü’nden Kumruoğlu Lef- Öldürmeye 3 Ocak 1907


ter veled-i Panayot Teşebbüs

10. Bafra’nın Alpagot Köyü’nden Keşişoğlu Mi- Öldürmeye 3 Ocak 1907


hail veled-i Yani Teşebbüs

11. Bafra’nın Alpagot Köyü’nden Uzunabaoğlu Öldürmeye 3 Ocak 1907


İsak veled-i Yorgi Teşebbüs

12. Alaçam’ın Yukarı Isırganlı Köyü’nden Bala- Hırsızlık 28 Ocak 1907


koğlu Musa
13. Çelikalan Köyü’nden Yanıkoğlu Mustafa bin Hırsızlık 2 Şubat 1907
Bekir
14. Bafra Kasabası’nın Hacı Nabi Mahallesi’nden Yaralama 11 Şubat 1907
Hacı Aşcıoğlu Damadı Hüseyin bin Hasan
15. Bafra’nın Devealan Köyü’nden Davud oğlu Yaralama 4 Mart 1907
Mustafa bin Mahmud
16. Bafra’nın Devealan Köyü’nden Dadooğlu İs- Yaralama 4 Mart 1907
mail bin Mahmud
17. Karapunar Köyü’nden Todor Torunu Nikola Yaralama 19 Şubat 1907
veled-i Grigor
18. Karapunar Köyü’nden Todor Torunu Kirako Yaralama 19 Şubat 1907
veled-i Grigor
19. Boyalıca Köyü’nden Abasızoğlu Avram veled- Öldürme 25 Şubat 1907
i Beraş
20. Boyalıca Köyü’nden Kalaycıoğlu Yorgi veled- Öldürme ve 25 Şubat 1907
i Nikola Kız Kaldırma

21. Boyalıca Köyü’nden Manailoğlu Anastas Öldürme ve 25 Şubat 1907


Kız Kaldırma

22. Boyalıca Köyü’nden Kalaycıoğlu Sava veled-i Öldürme ve 25 Şubat 1907


Nikola Kız Kaldırma

23. Mardar Köyü’nden Abdioğlu Mustafa’nın Ye- Hırsızlık 28 Şubat 1907


ğeni Salih

Tablodan anlaşılacağı üzere mahpusların tutuklanma sebebi öldürme, öl-


dürmeye teşebbüs, kazaen öldürme, kız kaldırma, yaralama, öldürme kastıyla
yaralama, hırsızlık, ‫ آخزلك‬şeklinde kaydedilmiştir. Tutukluların 21’i Bafra’nın
kasaba ve köylerinden, 2’si Alaçam’ın köylerindendir. 10’u Müslüman, 13’ü gay-
rimüslimdir.

477
MUCİZE ÜNLÜ

Tablo 5. 1907 Yılı Mart Ayına Ait Hükümlü Cetveli49


Tutuk-
Mahkûmi- İlam Ta-
Sıra No İsmi Suçu lanma
yet Süresi rihi
Tarihi
26 Mayıs
1 Tomarlı Ermeni Karabet Hırsızlık 1 yıl -
1906
Alaçam’ın Çorakköy
Tütün Ka- 1 Aralık 23 Haziran
2 Köyü’nden Kavasıloğlu Sa- 4 ay
çakçılığı 1906 1905
lih
Mumlu Köyü’nden Moyi- Tütün Ka- 1 Aralık 6 Temmuz
3 6 ay
soğlu Kirako çakçılığı 1906 1906
Gökçeağaç Köyü’nden Ca- Tütün Ka- 3 Aralık 3 Ekim
4 4 ay
fer oğlu Halil çakçılığı 1906 1906
Hacı Nabi Mahallesi’nden Sahtekâr- 11 Aralık 18 Mart
5 1 yıl
Abdülkerim Efendi lık 1906 1906
Rum Mahallesi’nden Du- 30 Ekim 20 Aralık
6 Yaralama 6 ay
şan oğlu Mihail 1906 1906
Alaçam’ın Koz Köyü’nden Tütün Ka- 21 Şubat 21 Şubat
7 6 ay
Moyis oğlu Yovani çakçılığı 1906 1906
Alaçam’ın Müstecab
Tütün Ka- 11 Aralık 19 Şubat
8 Köyü’nden Sarı Mustafa 5 ay
çakçılığı 1906 1906
oğlu Salih
Alaçam Nahiyesi’nin Koz-
Tütün Ka- 12 Aralık 17 Aralık
9 köyü Köyü’nden Ya- 5 ay
çakçılığı 1906 1906
naki’nin Koda
Alaçam’ın Koz Köyü’nden Tütün Ka- 12 Aralık 21 Şubat
10 3 ay
Yakof oğlu Yakof çakçılığı 1906 1906
Etyemez Köyü’nden Turuş Tütün Ka- 23 Aralık 1 Mayıs
11 91 gün
oğlu Seydi çakçılığı 1906 1906
Alaçam’ın Taşkelik
Tütün Ka- 27 Aralık 21 Ekim
12 Köyü’nden Şaban oğlu Sü- 91 gün
çakçılığı 1906 1906
leyman
Gökçeboğaz Köyü’nden Er- 12 Ocak 28 Aralık
13 Hırsızlık 2 ay
gürevran oğlu Salih 1907 1906

49 BOA, ZB. 708/75, 26 Şubat 1322/ 11 Mart 1907.

478
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

29 Ka-
Kıbti Taifesinden Molla
14 Hırsızlık sım 4 ay -
Hasan oğlu Ali
1906
29 Ka-
Kıbti Taifesinden Ali oğlu
15 Hırsızlık sım 4 ay -
Ali
1906
Karaburc Köyü’nden Hacı Silah Çek- 9 Ocak
16 2,5 ay -
Hüseyin oğlu Yangun Ali mek 1907
Karahüseyinli Köyü’nden Tütün Ka- 16 Şubat 30 Haziran
17 61 gün
Kökçü oğlu Mihail çakçılığı 1907 1906
Eğdir Köyü’nden Matrab Tütün Ka- 17 Şubat 2 Mayıs
18 61 gün
oğlu Ramazan çakçılığı 1907 1906
Çilhane Mahallesi’nden Darp ve 9 Mart 2 Mart
19 6 ay
Ahmed oğlu Habil Yaralama 1907 1907

1907 Mart ayında hapishanede bulunan 19 hükümlünün 11’i Müslüman,


8’i gayrimüslimdir. Mahkûmiyet süreleri 2 ay ile 1 yıl arasında değişmektedir.
Mahkûmların 11’i tütün kaçakçılığı, 4’ü hırsızlık, 2’si yaralama, 1’i sahtekârlık
ve 1’i silah çekmek suçuyla hükümlüdür. Hükümlülerin 13’ü Bafra’nın mahalle
ve köylerinden, 6’sı ise Alaçam’ın köylerindendir.
1909 yılı sonu, 1910 yılı başlarında yapılan yoklamada Bafra Hapishane-
sinde 17 Müslim, 2 gayrimüslim olmak üzere toplam 19 mahkûmun olduğu tes-
pit edilmiştir. Aynı yoklamada Tevkifhanede ise 12 Müslim, 4 gayrimüslim ol-
mak üzere 16 tutuklu bulunduğu belirlenmiştir. Toplam mevcut 35’tir. Söz ko-
nusu yoklamaya ait bilgiler tablo 6’da sunulmuştur.

Tablo 6. Bafra Hapishane ve Tevkifhanesinin 14 Aralık 1909-13 Ocak


1910 Dönemi Yoklama Cetveli50
Hapishane
Gayrimüs-
Müslim Toplam
lim
Cünha ve Kabahat ile Mahkûm Mahbûs 31 7 38
Ceza Sürelerini Tamamlayarak Tahliye Olunan
12 4 16
Mahkûm
Yekûn
19 3 22
Cünha ve Kabahat ile Mahkûm Mahbûs

50 BOA, DH.MB.HPS. 142/37, 31 Kanunuevvel 1325/ 13 Ocak 1910.

479
MUCİZE ÜNLÜ

Livaya Gönderilen
2 1 3
Cünha ve Kabahat ile Mahkûm Mahbûs
Bir Sonraki Aya Devrolunan
Cünha ve Kabahat ile Mahkûm Mahbûs 17 2 19

Tevkifhane
Gayrimüs-
Müslim Toplam
lim
Mevcut Tutuklu 25 4 29
Kefaletle Tahliye Olunan 6 - 6
Yekûn 19 4 23
Muhakeme Edilen 2 - 2
Yekûn 17 4 21
Tahliye Edilen 3 - 3
Yekûn 14 4 18
Livaya Gönderilen 2 - 2
Bir Sonraki Aya Devrolunan Tutuklu 12 4 16

Bafra Hapishanesinin 1912 yılına ait istatistik cetveli bize hapishanede


bulunan mahkûm ve tutuklularla ilgili detaylı veriler sunmaktadır. Buradan
mahpusların mevcudu, cinsiyeti, meslekleri, hangi suçtan mahkûm oldukları,
ceza süreleri gibi konularda bilgiler edinebilmekteyiz. Söz konusu istatistik cet-
veli dört parça halinde Tablo 7 başlığı altında verilmiştir.

Tablo 7. Bafra Kazası Hapishanesinin 1912 Yılı İstatistik Cetveli51


Mahkûm 1911 Yılından 1912 Yılında
Suç Türleri Miktarı Devreden Mevcut Kalan
Cünha ve Kabahat Kısmı
Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın

Zabıta ve Askere Sövme, Haka-


2 - - - 1 -
ret
Darp, Yaralama 112 - 3 - 5 -
Iskat-ı Cenin - 1 - - - 1
Fi’l-i Şenî 5 - 1 - 1 -
Yalancı Şahitlik, Tehdit 3 - - - 3 -
Sövme, Hakaret, İftira 3 - - - 1 -

51BOA, DH.MB.HPS.M. 5/1, 29 Şubat 1327/ 13 Mart 1912; Osman Köse, “Canik’te Asayiş (1911-
1914)”, Geçmişten Geleceğe Samsun 2. Kitap, Yayına Hazırlayan: Cevdet Yılmaz, Samsun Büyükşe-
hir Belediyesi Yayınları, Samsun 2007, s. 173.

480
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

Dolandırıcılık, Yankesicilik 1 - - - 1 -
Hırsızlık 82 - - - 38 -
Mala Zarar Vermek 1 - - - - -
Borçlu 2 - - - 1 -
Cinayet Kısmı
Kasten Öldürme 6 - 2 - 1 -
Tasarlayarak Öldürme 6 - 1 - - -
Yaralama, Uzuv Kesme 1 - - - 1 -
Zorla Fi’l-i Şenî 26 - - - 2 -
Zorla Baliğ Kaçırmak 24 - - - 7 -
Kundakçılık 5 - - - 1 -
Yekûn 279 1 7 - 63 1

Mahkûmların Cinsiyeti
Erkek Kadın
Evli Dul Evli Dul
Suç Türleri
Cünha ve Kabahat
Kısmı
Çocuksuz

Çocuksuz

Çocuksuz

Çocuksuz
Çocuklu

Çocuklu

Çocuklu

Çocuklu
Bekar

Bekar

Zabıta ve Askere
2
Sövme, Hakaret
Darp, Yaralama 42 20 50
Iskat-ı Cenin 1
Fi’l-i Şenî 2 1 2
Yalancı Şahitlik,
2 1
Tehdit
Sövme, Hakaret, İf-
2 1
tira
Dolandırıcılık, Yan-
1
kesicilik
Hırsızlık 30 20 32
Mala Zarar Vermek 1
Borçlu 2 1

481
MUCİZE ÜNLÜ

Cinayet Kısmı
Kasten Öldürme 3 1 2
Tasarlayarak Öl-
2 3 1
dürme
Yaralama, Uzuv
1
Kesme
Zorla Fi’l-i Şenî 11 5 10
Zorla Baliğ Kaçır-
8 7 5 4
mak
Kundakçılık 2 1 2
Yekûn 110 59 105 6

Mahkûmiyet Dereceleri
7-30 Gün

Suç Türleri
1-7 Gün

6-12 Ay
1-3 Ay

3-6 Ay

1-2 Yıl

2-3 Yıl
Cünha ve
Kabahat Kısmı

Yekûn
Erkek

Erkek

Erkek

Erkek

Erkek

Erkek

Erkek
Kadın

Kadın

Kadın

Kadın

Kadın

Kadın

Kadın

Zabıta ve Askere
2 2
Sövme, Hakaret
Darp, Yaralama 44 58 8 2 112
Iskat-ı Cenin 1 1
Fi’l-i Şenî 3 2 5
Yalancı Şahitlik,
Henüz mahkûm olmayıp tutuklu bulunanlar 3
Tehdit
Sövme, Hakaret,
3 3
İftira
Dolandırıcılık,
1 1
Yankesicilik
Hırsızlık 4 72 2 4 82

482
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

Mala Zarar Ver-


1 1
mek
Borçlu 3 3
Cinayet Kısmı
Kasten Öldürme Tutuklu olup mahkûmiyetleri bilinmeyenler 6
Tasarlayarak Öl-
Tutuklu olup mahkûmiyetleri bilinmeyenler 6
dürme
Yaralama, Uzuv
Tutuklu olup mahkûmiyetleri bilinmeyenler 1
Kesme
Zorla Fi’l-i Şenî Tutuklu olup mahkûmiyetleri bilinmeyenler 26
Zorla Baliğ Ka-
Tutuklu olup mahkûmiyetleri bilinmeyenler 24
çırmak
Kundakçılık Tutuklu olup mahkûmiyetleri bilinmeyenler 5
Yekûn 281

Mahkûmların Meslekleri
Suç Türleri
Cünha ve Kaba-
Hademe
Ziraatçı

Kaptan

hat Kısmı
Amele

Tayfa
Esnaf

İşsiz
Zabıta ve As-
kere Sövme, Ha- 2
karet
Darp, Yaralama 62 30 12 8
Fi’l-i Şenî 5
Yalancı Şahitlik,
3
Tehdit
Sövme, Haka-
1 2
ret, İftira
Dolandırıcılık,
1
Yankesicilik
Hırsızlık 50 20 8 4
Mala Zarar Ver-
1
mek
Borçlu 3

483
MUCİZE ÜNLÜ

Cinayet Kısmı
Kasten Öl-
1 5
dürme
Tasarlayarak
6
Öldürme
Yaralama, Uzuv
1
Kesme
Zorla Fi’l-i Şenî 26
Zorla Baliğ Ka-
24
çırmak
Kundakçılık 5
Yekûn 2 189 54 20 15

Tablo 8. Bafra Kazası Hapishanesinin 1912 Yılı İstatistik Cetvelinin


Özeti52
Cünha Borçtan Tayinat Masarıfat-ı
Cinayetl
Genel ile Dolayı Masarıfını Müteferrikanı Maaş
e
Aylar Yekû Mahkû Mahkû n Miktarı n Miktarı Miktar
Mahkûm
n m m Par ı
Olanlar Guruş Guruş Para
Olanlar Olanlar a
Mart 28 3 25 - 182 30 43 - 360
Nisan 7 - 7 - 430 - 52 30 360
Mayıs 21 - 21 - 447 29 56 10 360
Haziran 7 - 7 - 518 10 56 - 360
Temmu
2 - 2 - 468 25 54 - 360
z
Ağustos 6 - 6 - 665 10 74 30 360
Eylül 13 1 12 - 998 5 141 - 360
Teşrin-i
45 - 45 - 1.137 10 162 30 360
Evvel
Teşrin-i
29 - 29 - 1.403 25 319 10 360
Sâni
Kanun-ı
23 2 21 - 1.465 - 496 30 360
Evvel

52 BOA, DH.MB.HPS.M. 5/1, 29 Şubat 1327/ 13 Mart 1912.

484
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

Kanun-ı
13 - 12 1 1.367 35 724 10 360
Sâni
Şubat 6 3 1 2 1.656 4 451 10 360
10.74
Yekûn 200 9 188 3 23 2632 - 4320
0

İstatistik cetvelinin hazırlandığı tarihte Bafra Hapishanesinde hastane


bulunmamaktadır. Mahpuslardan herhangi bir işle uğraşan yoktur. Bu tarihte
vilayete maaşlar için 4.320, tayınat ve çeşitli giderler için 11.713, tamirat için
145 guruş verilmiş ve verilen ödeneğin tamamı aynı yıl içinde sarf edilmiştir.
1914 yılı başında hapishanede 67 erkek, 2 kadın olmak üzere 69 mahpus
bulunmaktadır53. 1917 yılı başında ise mevcut 12 mahkûm, 31 tutuklu olmak
üzere toplam 43’tür. Siyasi suçlular hariç olmak üzere cezalarını tamamlamaya
6 ay kalmış olup çiftçilik, yol tamirciliği gibi kamu hizmetinde çalışabilecek du-
rumda olan 4 erkek mahkûm vardır. Tutuklulardan kamu hizmetinde çalışan,
hapishanenin kendi işlerinde istihdam edilen veya hususi siparişlerin imaliyle
meşgul olan kimse bulunmamaktadır, hepsi işsizdir. Hapishane ve tevkifhanede
bulunan toplam 43 kişinin 42’si erkek, 1’i kadındır. 18 yaş altı 3 kişi vardır54.
Hapishanedeki 18 yaşından küçük mahkûmların 3’ünün mahkûmiyet süresi de
3 aydır ve 3’ü de ceza sürelerinin 2 ay, 1 haftasını tamamlamışlardır55.
Bafra Hapishanesi için 1918 yılı başında hazırlanan yoklama cetveline56
göre hapishanede 50 erkek, 5 kadın olmak üzere 55 tutuklu, 3’ü cünha, 2’si ci-
nayet suçlusu 5 mahkûm bulunmaktadır. Bunların tamamı erkektir. Mahkûm-
lardan biri cezasını tamamlayarak tahliye olmuştur. Tutukluların sayısı 79 iken
12’si tahliye edilmiştir. 8’i ölmüş, 4’ü livaya gönderilmiş, 3’ü şubeye teslim edil-
miş, 2’si ise hastaneye gitmiştir. Kalan tutuklu sayısı 50’dir57.

53 BOA, DH.MB.HPS.M. 10/4, 2 Rebiülevvel 1332/ 29 Ocak 1914.


54 BOA, DH.MB.HPS.M. 27/17, 30 Rebiülevvel 1335/ 24 Ocak 1917.
55 BOA, DH.MB.HPS. 117/6, 26 Cemaziyelevvel 1335/ 20 Mart 1917; DH.MB.HPS.M. 27/17, 30 Re-

biülevvel 1335/ 24 Ocak 1917Bu tarihte Bafra Hapishanesindeki 3 mahkûmun dışında Merkez
Hapishanesinde 5, Çarşamba Hapishanesinde de 1, 18 yaşından küçük mahkûm bulunmaktadır.
Yani Canik Sancağı genelinde 18 yaşından küçük mahkûm sayısı 9’dur. Mahkûmiyet süreleri 2 yıl
ile 3 ay arasında değişmektedir. Terme, Ünye, Fatsa Hapishanelerinde 18 yaşından küçük
mahkûm bulunmamaktadır. (DH.MB.HPS. 117/6).
56 Hapishane personeline ilişkin bilgileri içeren vukuat cetvelleri aylık, yoklama cetvelleri ise dört

aylık olarak tutulmaktaydı. (Şen, a.g.e, s.144).


57 BOA, DH.MB.HPS.M. 34/34, 18 Şevval 1336/ 27 Temmuz 1918. 1918 yılı mart ayı itibarıyla

Çarşamba Hapishanesi 62 kişiyle Canik Sancağına bağlı merkez kaza hariç, diğer kazalardan daha

485
MUCİZE ÜNLÜ

Tablo 9. Bafra Hapishanenin Muhtelif Tarihlerdeki Mevcudu


Sene Mahkûm Tutuklu Toplam
1887 16 - 16
1907 19 23 42
1909-1910 19 16 35
1913 - - 69
1917 12 31 43
1918 5 55 60

Tablodaki mahkûm ve tutuklu rakamları Bafra Hapishanesiyle ilgili tespit


edilebilen belgelerden oluşturulmuş verilerdir. Tablodan anlaşılacağı üzere hü-
kümlü sayısı en fazla 19, tutuklu sayısı ise en fazla 55 olmuştur. Hapishanenin
en kalabalık olduğu yıllar 1913 ve 1918 yıllarıdır.
Personel Durumu
Bafra Hapishanesinin açıldığı yıllarda idaresi ve hizmetleri zaptiyece yü-
rütülmektedir. Çarşamba, Terme, Ünye Hapishanelerinde de durum farksızdır.
Söz konusu hapishanelerin hiçbirinde memur ve gardiyan bulunmamaktadır.
Bu şartlarda insanlar bir köy muhtarının asılsız isnatlarıyla bile usulsüz olarak
hapsedilebilmektedir. Zikredilen kazaların adliyelerinde yapılan teftişlerde bu
durum tespit edilerek merkeze iletilmiştir58.
1912 yılı ortalarında Canik Sancağı’nın Çarşamba, Terme, Ünye ve Fatsa
Kazaları hapishanelerinde olduğu gibi Bafra Hapishanesinde de yalnızca 2 per-
sonel bulunmaktadır. Canik Merkez Hapishanesinde ise müdür, kâtip ve 8 gar-
diyan görev yapmaktaydı59. Bafra Hapishanesi baş gardiyanlığına 11 Ağustos

çok mahpusu barındırmaktadır. Çarşamba Hapishanesini 55 kişiyle Bafra, 31 kişiyle Ünye, 27 ki-
şiyle Terme, 12 kişiyle de Fatsa Kazası takip etmektedir. Bu dönemde merkez kaza hapishane-
sinde ise 248 kişi bulunmaktadır. (Tan, a.g.m, s.1074).
58 BOA, DH.MKT. 303/50, 18 Rebiülahir 1312/ 19 Ekim 1894.
59 Tan, a.g.m, s.1078. 1912 yılı başında Trabzon Merkez Hapishanesinde müdür, kâtip, başgardi-

yan, 6 gardiyan, çamaşırcı, hademe görev yapmaktadır. Kadın hapishanesinde de bir gardiyan
görevlidir. Tevkifhanede ise memur, kâtip, başgardiyan, 4 gardiyan, çamaşırcı ve hademe bulun-
maktadır. Yani söz konusu tarihte Trabzon Merkez Hapishanesinde 21 personel görev yapmak-
tadır. (Eyyub Şimşek, “XX. Yüzyıl Başlarında Trabzon Hapishanesi (1900-1914)”, Karadeniz İnce-
lemeleri Dergisi, S. 23 (2017), s.146). 1912 yılında Tirebolu Hapishanesinde başgardiyan ve ikinci
gardiyan olmak üzere iki görevli bulunmaktadır. Başgardiyan 200 guruş, ikinci gardiyan 160 gu-
ruş maaş almaktadır. (Mucize Ünlü, “Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Tirebolu Hapishanesi
ve Mahkûmlar”, Tirebolu Tarihi Yazıları, Yayına Hazırlayan: Ayhan Yüksel, Arı Sanat Yayınları,
İstanbul 2016, s.148).

486
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

1913 tarihinde Hacı Nuri Efendi’nin azliyle Kavaklıoğlu Raif Efendi tayin edil-
miştir60. 1915 yılı sonlarında hapishanede 1 başgardiyan, 1’de gardiyan görev
yapmaktadır. Başgardiyanın maaşı 200, gardiyanın maaşı ise 160 guruştur. Çar-
şamba, Terme, Ünye, Fatsa kazalarında da görevli sayısı ve maaşı aynıdır. Mer-
kez livada ise 1 müdür, 1 kâtip, 5 gardiyan görevlidir. Müdürün maaşı 460, kâti-
bin maaşı 320 guruştur. Gardiyanların maaşı ise 200’er guruştur61. 1917 yılında
hapishanede yine müdür ve kâtip bulunmamaktadır. İki gardiyan vardır. Baş-
gardiyan; Hacı Raif Efendi, ikinci gardiyan; Hüseyin Ağa’dır62.

Sonuç
Tanzimat reformları çerçevesinde önemle üzerinde durulan konulardan
biri hapishanelerin ıslahı meselesidir. Bu alanda 19. yüzyıl ortalarından itiba-
ren bir yandan içerde hapishane binalarının fiziki şartlarını ve mahpusların ya-
şam koşullarını düzeltmeye yönelik önemli düzenlemeler yapılırken, diğer yan-
dan batıdaki uygulamalar takip edilerek dışardan uzmanlar getirilmiş, konuya
dair tertip edilen organizasyonlara katılım sağlanmıştır. Ancak genel olarak ba-
kıldığında bütün çabalara rağmen büyük oranda mali şartlar nedeniyle hedef-
lenene ulaşmak mümkün olmamış, iyileştirmeler istenilen düzeyde gerçekleş-
tirilememiştir. Temmuz 1909-Mart 1914 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’nin
çeşitli yerlerini gezen ve gezdiği yerlerle ilgili aldığı notları “Anadolu’da Tanin”
başlığı altında yayınlayan Tanin yazarı Ahmet Şerif’in tespitleri 20. yüzyıl baş-
larında Osmanlı hapishanelerinin durumunu ortaya koyması bakımından
önemlidir. Yaklaşık 30 hapishane ile ilgili izlenimlerine yer veren Ahmet Şerif,
binaların genellikle dar, pis, havasız, karanlık ve rutubetli olduğunu belirterek
mahpusların elverişsiz şartlarda yaşadıklarına dikkat çekmiş, kendilerinin bu
durumdan şikâyetçi olmasalar da açlıktan şikâyet ettiklerini dile getirmiştir63.
Canik livası dahilindeki kaza hapishane ve tevkifhaneleri de oldukça kalabalık-
tır. Bu durum mahkûmlar arasında sıkıntılar yaşanmasına neden olmakta, fiziki
şartların yetersizliği sağlık ve güvenlik açısından sorun yaratmaktaydı64.

60 BOA, DH.MB.HPS.M. 12/56, 12 Cemaziyelevvel 1332/ 8 Nisan 1914.


61 Tuğba Kara, “Çarşamba Hapishanesi (1894-1920)”, Çarşamba Araştırmaları, Editör: Cevdet Yıl-

maz, Samsun 2014, s.70.


62 BOA, DH.MB.HPS.M. 27/17, 30 Rebiülevvel 1335/ 24 Ocak 1917.
63 Gazel, a.g.m, s.143-144, 147. Ahmet Şerif Çarşamba ve Giresun Hapishanelerinin ise benzerle-

rine göre güzel ve muntazam olduğunu belirtmiştir. (Gazel, a.g.m, s.150).


64 Kara, a.g.m, s.65. Canik Merkez Hapishanesi devlet malı olup 150 kişi kapasiteli olarak yapıl-

mıştı. Bitişiğinde kadın suçlulara ait iki koğuştan ibaret on yataklık hususi bir daire vardı. Hapis-
hane 2.850 arşın genişliğinde arazi üzerinde bulunuyordu. (Köse, a.g.m, s.167).

487
MUCİZE ÜNLÜ

Çalışmaya konu olan hapishanenin bulunduğu Bafra Kazası 1881/82-


1893 genel sayımına göre 62.782 nüfusa sahiptir. 30.734’ü kadın, 32.048’i er-
kek olan nüfusun dağılımı Müslüman; 38.936, Rum; 22.834, Ermeni; 1.012 şek-
lindedir65. Bafra Hapishanesi 1887 yılından itibaren tamir ve inşa konusuyla
gündeme gelmiş ve bu yöndeki talepler Osmanlı Devleti’nin son yıllarına kadar
devam etmiştir. Genel olarak bakıldığında taleplerin gecikmeli de olsa karşılan-
dığı anlaşılmaktadır. Burada liva hapishanesi ya da diğer bazı kaza hapishane-
lerinde olduğu gibi izdiham, asayiş problemi, salgın hastalık, firar66 gibi sorun-
lar yaşanmamıştır.

Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
Dahiliye Nezareti Mebani-i Emiriye-Hapishaneler Müdüriyeti Evrakı (DH.MB.HPS.)
Dahiliye Nezareti Mebani-i Emiriye-Hapishaneler Müdüriyeti Müteferrik Evrakı
(DH.MB.HPS.M.)
Dahiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH.MKT.)
Maliye Nezareti Emlak-i Emiriyye Müdüriyeti Evrakı (ML.EEM.)
Zaptiye Nezareti Evrakı (ZB.)
Araştırma ve İnceleme Eserler

65 Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu 1830-1914, Timaş Yayınları, İstanbul 2010, s.292-293.
66 Cumhuriyet döneminde Bafra Hapishanesinde ve liva hapishanesine sevk edilirken yolda firar
vakaları olmuş ve bu vakalar gazetelere yansımıştır. Bafra Hapishanesinden Samsun’a nakledilen
Adanalı Rasim, zaptiyenin uyuklamasından faydalanarak silahını ve birkaç fişeğini alarak aşağı
atlamıştır. Zatiye durumu fark edince firariyi tutmak istemişse de Rasim bir kurşunla onu yere
sererek dağ yolunu tutmuştur. (Bahar Bilici, II. Meşrutiyet Dönemi Anadolu’da Bir Taşra Gazetesi
“Aks-ı Sada (Anadolu Sesleri), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Li-
sans Tezi, Samsun 2019, s.100). Bafra Cezaevinde bulunan ırza geçmek suçundan mahkûm Çer-
kez Yusuf ile yaralama fiilinden tutuklu Iğdır Köyü’nden Hüseyin Çakır 26 Aralık 1950 günü sa-
baha karşı cezaevinin tavanını delerek kaçmışlardır. Hüseyin Çakır hemen, Çerkez Yusuf daha
sonra yakalanmıştır. (Baki Sarısakal, Samsun’da Unutulmayan Olaylar, Birinci Kitap (1887-1955),
Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2011, s.286). Hapishane ile ilgili olarak
basına yansıyan konulardan biri de tutukluluk sürelerinin uzunluğudur. 1929 yılı sonlarında
Bafra Hapishanesinde 3’ü mahkûm 30’u muhakeme edilmek için bekleyen 33 kişi bulunmaktadır.
Gazetelerde dava sayısı çok olduğundan tutukluluk sürelerinin uzadığına dair haberler çıkmıştır.
(Baki Sarısakal, Samsun’da Unutulmayan Olaylar, İkinci Kitap, Samsun Büyükşehir Belediyesi Kül-
tür Yayınları, Samsun 2012, s.262).

488
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

Bilici, Bahar, II. Meşrutiyet Dönemi Anadolu’da Bir Taşra Gazetesi “Aks-ı Sada (Anadolu
Sesleri), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans
Tezi, Samsun 2019.
Demirbaş, Timur, “Hürriyeti Bağlayıcı Cezaların ve Cezaevlerinin Evrimi”, Hapishane Ki-
tabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstan-
bul 2018, s. 3-40.
Demirel, Fatmagül, “1890 Petersburg Hapishaneler Kongresi”, Toplumsal Tarih, C.15,
S.89 (Mayıs 2001), s.11-14.
Demiryürek, Halim, Osmanlı Hapishaneleri (1913-1914), Editörler: Refik Arıkan-Tufan
Turan, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2019.
Gazel, Ahmet Ali, “Tanin Muhabiri Ahmet Şerif Beyin Notlarında Osmanlı Hapishane-
leri”, Hapishane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kita-
bevi Yayınları, İstanbul 2018, s. 143-151.
Gönen, Yasemin Saner, “Osmanlı İmparatorluğunda Hapishaneleri İyileştirme Girişimi,
1917 Yılı”, Hapishane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun,
Kitabevi Yayınları, İstanbul 2018, s. 173-183.
Kara, Tuğba, “Çarşamba Hapishanesi (1894-1920)”, Çarşamba Araştırmaları, Editör:
Cevdet Yılmaz, Samsun 2014, s. 61-73.
Karaca, Ali, Anadolu Islahâtı ve Ahmet Şâkir Paşa (1838-1899), Eren Yayıncılık, İstanbul
1993.
Karaca, Ali, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Fahişe Hatunlara Uygulanan Cezalar: Ha-
pis ve Sürgün”, Hapishane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun
Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2018, s. 152-162.
Karpat, Kemal H., Osmanlı Nüfusu 1830-1914, Timaş Yayınları, İstanbul 2010.
Köse, Osman, “Canik’te Asayiş (1911-1914)”, Geçmişten Geleceğe Samsun 2. Kitap, Ya-
yına Hazırlayan: Cevdet Yılmaz, Samsun Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Sam-
sun 2007, s. 159-177.
Sarısakal, Baki, Samsun’da Unutulmayan Olaylar, Birinci Kitap (1887-1955), Samsun
Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2011.
Sarısakal, Baki, Samsun’da Unutulmayan Olaylar, İkinci Kitap, Samsun Büyükşehir Bele-
diyesi Kültür Yayınları, Samsun 2012.
Serbestoğlu, İbrahim, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağında Modernleşme, Gece Aka-
demi, Ankara 2019.
Şen, Ömer, Osmanlı’da Mahkûm Olmak, Avrupalılaşma Sürecinde Hapishaneler, Kapı Ya-
yınları, İstanbul 2007.
Şimşek, Eyyub, “XX. Yüzyıl Başlarında Trabzon Hapishanesi (1900-1914)”, Karadeniz
İncelemeleri Dergisi, S. 23 (2017), s. 143-162.
Tan, Hakan, “Osmanlı Devleti’nde Hapishanelerin Islah Çalışmalarına Dair Bir İnceleme:
Çarşamba Hapishanesi”, History Studies, 12/3 (Haziran 2020), s. 1057-1084.

489
MUCİZE ÜNLÜ

Tekin, Saadet, “Osmanlı’da Kadın ve Kadın Hapishaneleri”, Ankara Üniversitesi Tarih


Araştırmaları Dergisi, 29/47 (2010), s. 83-102.
Ünlü, Mucize, “Hapishane Reformu Sürecinde Canik Hapishanesini Islah Çalışmaları
(1876-1918)”, Geçmişten Geleceğe Samsun 2. Kitap, Yayına Hazırlayan: Cevdet
Yılmaz, Samsun Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Samsun 2007, s. 179-195.
Ünlü, Mucize, “Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Tirebolu Hapishanesi ve
Mahkûmlar”, Tirebolu Tarihi Yazıları, Yayına Hazırlayan: Ayhan Yüksel, Arı Sanat
Yayınları, İstanbul 2016, s. 141-159.
Yıldız, Gültekin, Mapusâne Osmanlı Hapishanelerinin Kuruluş Serüveni (1839-1908), Ki-
tabevi Yayınları, İstanbul 2012.

Ekler
Ek 1. Bafra Hapishanesinin Plânı (1 Mayıs 1893) (BOA, DH.MKT. 59/31,
19 Nisan 1309).

490
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ

Ek 2. Bafra Tevkifhanesindeki Tutukluların İsim Defteri (BOA, ZB.


708/70, 26 Şubat 1322).

491
MUCİZE ÜNLÜ

Ek 3. Bafra Hapishanesindeki Tutuklu ve Mahkûmların İsim Defteri (BOA,


ZB. 708/75, 26 Şubat 1322).

492
1970 Bafra Cumhuriyet Meydanı Genel Görünümü

493
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI

Öğr. Gör. Dr. Ayşegül ALTINOVA ŞAHİN1

Günümüzde Samsun’un en büyük ilçelerinden biri olan Bafra, Osmanlı


hâkimiyetinde Trabzon iline bağlı Canik Sancağı’nda yer almaktaydı. 1460’da
Osmanlı hâkimiyetine giren Bafra’nın hangi tarihte kaza merkezi olduğu kesin
olarak bilinmemektedir. Salname kayıtlarına göre 1854 yılı sonlarında kaza
merkezi olduğu anlaşılmaktadır.2
Osmanlı Arşivi’nde yapılan araştırmalarda Bafra kaymakamları hakkında
150 civarında belge tespit edilmiştir. Bu belgelerin büyük bir kısmı tayin, atama
ve becayiş konularıyla ilgili olmakla birlikte, bunların dışında bazı kaymakam-
lar hakkındaki şikâyetler, bazılarına nişan ve taltif verilmesi, bazılarının istifa
etmesi, yaptığı faydalı işler veya ölümleriyle ilgili belgeler yer almaktadır. Bu
çalışmada gerek salnamelerden gerekse Osmanlı arşiv kayıtlarından ulaşabildi-
ğimiz tüm belgelerin ışığında Bafra’da 19. yüzyıldan bu yana görev yapmış olan
kaymakamlara sıralı olarak listesine ve de haklarında mevcut bilgilere yer ve-
rilmeye çalışılmıştır.
HACI AHMED PAŞA
Osmanlı Arşivinde yapılan incelemelerde ilk olarak adı geçen kişi eski
Bafra kaymakamı olarak zikredilen Hacı Ahmed Paşa’dır. Canik kaymakamlı-
ğına gönderilen ve meselenin tahkik edilmesi istenen tezkirede, Canik Sancağı
dahilinde bulunan Bafra kazasına bağlı Gelek 3köyü ahalisinden bazı kimseler

1 Gazi Üniversitesi, aysegulaltinova@gazi.edu.tr. ORCID: 0000-0002-9425-4540.


2 Bafra Efsane Şehir Turizm Tanıtım Kitabı, Bafra Belediyesi, Bafra, 2017, s. 12. Bu tanıtım kita-
bında Bafra kaymakamlarına dair listede 1918’den günümüze kadar olan kaymakamlar yer al-
maktadır. 1918 senesi öncesine ait kaymakamlara dair ne bu kaynakta ne de başka bir kaynakta
herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Araştırmamızın tamamı salnameler ve Osmanlı arşivinden
edinilen bilgilerle hazırlanmıştır.
3 Bu köyün adı arşiv kayıtlarındaki belge özetlerinde arşiv uzmanları tarafından “Gelek, Küllük,

Gelmek” gibi farklı şekillerde okunmuştur. Fakat köyün adı Osmanlı Yer Adları Sözlüğü’nde hiçbir
şekliyle yer almamaktadır. Biz de burada “Gelek” şeklinde kullanacağız.

495
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN

eski Bafra kaymakamı olan Hacı Ahmed Paşa’nın kendilerine ait toprakları dü-
şük fiyatla satın aldığını, bu sebeple arazilerinin kendilerine geri verilmesini is-
terler. Bu şikâyetlerin araştırılması için Canik kaymakamına şukka yazılmıştır.4
Bafra kaymakamları hakkında tespit edebildiğimiz 15 Aralık 1849 tarihli bu ilk
belge bu tarihten önceki kaymakamın Hacı Ahmed Paşa olduğunu kesinleştir-
mekle beraber, bu kişinin hangi tarihte Bafra kaymakamlığına getirildiğine ve
ne kadar süre görev yaptığına dair kesin bir bilgi vermez.
Hacı Ahmed Paşa hakkında Nisan 1850 tarihli belge, yine aynı konuyla
alakalıdır. Gelek karyesi ahalisinden yirmi bir kişinin masraf ederek tapusunu
aldıkları araziyi Kaymakam Hacı Ahmed Paşa’nın kendilerinden düşük fiyatla
alıp zabt eylediğini ve bu durumun haklarında gadr-i mucib olacağından bahse-
dilmektedir.5 Bu belgelerden Hacı Ahmed Paşa’nın Bafra’dan sonra Diyarbakır
kaymakamlığına getirildiği de anlaşılmaktadır. Bu konuyla ilgili yapılan birkaç
yazışmanın ardından konu hakkındaki 10 Kasım 1850 tarihli son yazışmada Ge-
lek6 karyesi ahalisinden yirmi neferin7 tapulu arazilerinin düşük fiyatla alındığı
ve bu keyfiyet haklarında gadr-i mucib olduğundan almış oldukları meblağ Hacı
Ahmed Paşa’nın kethüdası Hacı İsmail Ağa ile Hacı Salih Ağaya verilmek üzere
adı geçen arazilerin geri alınmasına karar verilmiştir.8 Tespit edebildiğimiz ilk
kaymakam olan Hacı Ahmed Paşa hakkında bildiklerimiz bu bilgilerden ibarettir.
OSMAN BEY
Osman Bey’in kaymakam olarak göreve hangi tarihte atandığı bilinmese
de adının geçtiği tek belgeden, onun 1868 Temmuz’undan önce Bafra kayma-
kamı olduğu anlaşılmaktadır. Bu belgede Lazistan sancağında kain Arhavi kay-
makamı Edhem Efendi’nin istifa etmesi üzerine yerine Arhavi’ye 4 Temmuz
1868’de Bafra kazası kaymakamı Osman Bey’in atandığı ifade edilmektedir.9
Yani Arhavi kaymakamı olarak göreve başlayan Osman Bey’in Bafra’daki göre-
vinin bitiş tarihi de Temmuz 1868’dir. Kaç senedir Bafra’da görev yaptığı, kaç
yılında göreve başladığına dair bir kayıt bulunamamıştır. Tespit ettiğimiz ilk
kaymakam olan Hacı Ahmed Paşa ile Osman Bey arasında başka bir ya da birkaç

4 A.} MKT.DV. 21/32 (29.01.1266 / 15 Aralık 1849).


5 A.} MKT.UM. 12/6 (19.05.1266 / 02 Nisan 1850).
6 Bu kelimenin yazılışında “mim” harfi yer almaktadır. Yani “Gelmek” şeklinde okunabilir. Lakin

önceki belgelerde de bu olaydan bahsedildiği için bunun bir yazım yanlışı olduğu kuvvetle muh-
temeldir.
7 Konuyla ilgili diğer belgelerde 21 nefer olarak geçen kişi sayısı bu belgede 20 nefer olarak geç-

mektedir.
8 A.} MKT.UM. 38/43 (05.01.1267 / 10 Kasım 1850).
9 A.} MKT.MHM. 412/19 (13.03.1285 / 04 Temmuz 1868).

496
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI

kaymakam görev yaptı mı? yaptıysa da bu/bunlar kimdi? Bu konularda eli-


mizde yeterli bilgi mevcut değildir.
HURŞİD EFENDİ
1868 Temmuz’undan itibaren Bafra’da kaymakam Hurşid Efendi’dir.
Hurşid Efendi’nin bu tarihlerde kaymakam olduğu 1869 yılı Trabzon salname-
sinde yer almasıyla da kesindir.10 Yukarıda bahsi geçen belgenin devamında 4
Temmuz 1868’de Osman Bey’in Bafra kaymakamlığından Arhavi kaymakamlı-
ğına atanması ile boşalan göreve Hurşid Efendi’nin geçtiğini görüyoruz. Belgede
Hurşid Efendi’nin daha önce de mühim hizmetleri olduğu, liyakat ve dirayeti
müşahede ve tecrübe olunan bir kişi olduğu ifade edilmekte, kendisinden öv-
güyle söz edilmektedir.11
187012 -187113 ve 187214 senelerinde de kaymakamlık vazifesine devam
ettiğini Trabzon Vilayet Salnamelerinden görmekteyiz. Anlaşılan o ki Hurşid
Efendi yaklaşık dört sene kaymakamlık yapmıştır.
1873-1878 yılları arasında Bafra Müstakil Canik Sancağına bağlı olduğu
için bu tarihlerdeki Trabzon vilayeti salnamelerinde Bafra kaymakamı görül-
memektedir.
ALİ KEMAL BEY
15 Ekim 1877 tarihli belgeden, bu tarihten önceki kaymakamın Ali Kemal
Bey olduğu anlaşılmaktadır. Fakat bu görevi ne zamandan beri yerine getirdi-
ğine, hangi tarihte göreve geldiğine dair bir bilgiye ulaşılamamıştır. Canik mu-
tasarrıflığına gönderilen belgede Ali Kemal Bey’in Bafra kazası kaymakamlığın-
dan azledildiği, oysa vazifesini güzel bir şekilde yerine getirmek için çabası ve
gayreti olduğu, umum ahalinin kendisinden hoşnut ve razı olduğu ifade edile-
rek, vazifesinde bırakılması ve bu konunun araştırılarak gerekenin yerine geti-
rilmesi istenmiştir.15
BEKİR BEY
1879 tarihli Trabzon Vilayeti Salnamesine göre Bafra kaymakamı Bekir
Bey’dir.16 Bu tarihlerdeki kaymakamlığına dair başka bir belgeye rastlanma-
mıştır. Fakat sonraki yıllarda göreve yeniden gelmiş olduğu anlaşılmaktadır.

10 Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1286/1869, s. 48.


11 A.} MKT.MHM. 412/19 (13.03.1285 / 04 Temmuz 1868).
12 Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1287/1870, s. 53.
13 Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1288/1871, s. 59.
14 Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1289/1872, s. 58.
15 DH.MKT. 1322/5 (07.10.1294 / 15 Ekim 1877).
16 Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1296/1879, s. 80.

497
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN

ALİ ŞEVKET EFENDİ


1881 senesi Trabzon vilayeti salnamesine göre Bafra kaymakamı Ali Şev-
ket Efendi’dir.17 Bu kaymakam hakkında Osmanlı arşiv belgelerinde bir kayda
rastlamadığımız için tam olarak hangi tarihte göreve başladığı ve ne zaman gö-
revinin sona erdiğini bilmiyoruz.
BEKİR BEY (ikinci dönem)
1884 tarihli belgeden o tarihte Bafra kazası kaymakamının Bekir Bey ol-
duğu anlaşılmaktadır. Sivas vilayeti dahilindeki Merzifon kazası kaymakamı Sü-
leyman Efendi’nin istifası üzerine onun vekaletinde bulunan Ahmet Hüsamed-
din Efendi ile Bafra kazası kaymakamı Bekir Bey’in becayiş-i memuriyetleri
önerilmişse de adı geçen Hüsameddin Efendi’nin müntehib takımdan olmadığı
için asaleten memuriyeti caiz görülmemiş ve Bekir Bey’in Bafra kazası kayma-
kamı olarak kalmasına karar verilmiştir.18
Bu görevinde hangi tarihe kadar kaldığını tespit edemediğimiz Bekir
Bey’in 1887 senesine ait belgede “eski Bafra kaymakamı” olarak zikredilmesi
bu tarihten önce görevinin sonlandığını göstermektedir. Bu belgede Bekir
Bey’in Ordu kaymakamlığına tayin edildiğini görüyoruz. Burada tayin sebebi
olarak Ordu kaymakamı Mahmud Kâmil Efendi’nin bu kazanın ehemmiyetine
binaen yeterli olmadığı gösterilmiştir.19 Anlaşılan Bekir Bey, idarecilikte daha
başarılı bir profil çizmektedir.
AHMED DERVİŞ EFENDİ
1888 senesi Trabzon vilayeti salnamesine göre Bafra kaymakamı Ahmed
Derviş Efendi’dir.20 Hangi tarihte göreve geldiğini tespit edemesek de Ekim
1888 tarihine kadar görevde kaldığı anlaşılmaktadır. Zira bu tarihte Fatsa ka-
zası kaymakamı Musa Bey ile becayiş edildikleri Trabzon vilayetine bildirilmiş-
tir.21
MUSA KAZIM EFENDİ
Osmanlı arşiv belgelerinde Musa Efendi, Musa Bey, Musa Kazım Efendi,
Musa Kazım Paşa gibi farklı şekillerde zikredilen Musa Efendi, yukarıdaki bel-
geden de anlaşılacağı üzere Fatsa kazası kaymakamı iken, Bafra kazası kayma-
kamı olan Ahmed Derviş Efendi ile becayiş edilmek suretiyle 1888 senesi Ekim

17 Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1298/1881, s. 77.


18 İ.DH. 924 / 73277 (14.10.1301 / 7 Ağustos 1884).
19 DH.MKT. 1398/31 (14.05.1304 / 08 Şubat 1887).
20 Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1305/1888, s. 264.
21 İ.DH.1103/86429 (01.02.1306 / 07 Ekim 1888). Söz konusu becayiş hakkında ayrıca bkz.

DH.MKT. 1548/58 (24.01.1306 / 30 Eylül 1888).

498
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI

ayında Bafra kaymakamlığına atanmıştır. İki farklı dönemde Bafra kaymakam-


lığı yapan Musa Efendi, Bafra’nın en uzun süre kaymakamlığını yapmış kişidir.
Hakkında Osmanlı arşivinde çok sayıda belge bulunmaktadır.
Bunlardan ilki bir misyonerle ilgili muameleyle alakalıdır. 16 Şubat 1889
tarihli Amerika Sefaretinden Hariciye Nezaretine gelen şifahi takririn tercüme-
sinden, Amerikalı Edvar Rikıs adlı Protestan rahibin Bafra kaymakamı tarafın-
dan haksızlığa uğradığına dair bir iddia yer almaktadır. Burada kaymakamın adı
zikredilmese de bu tarihte kaymakamın Musa Efendi olduğunu biliyoruz22.
Musa Efendi Mart 1891’de hüsn-i hizmetlerinden dolayı müceddiden saniye
rütbesiyle taltif edilmiştir.23 Hakkında bazı ithamlarda bulunulmuş ve bu itham-
lar üzerine yapılan tetkiklerde kaymakam hakkındaki isnatların asılsız olduğu
ortaya çıkmıştır.24 1891 Aralık ayında yine Musa Kazım Efendi’nin taltif edildiği
görürüz.25 14 Aralık 1891 tarihli belgede de Musa Kazım Efendi’nin kötü idare-
sinden dolayı Tirebolu kaymakamı ile becayiş edilmesi talebi üzerine tahkikat
yapıldığını ve buna gerek olmadığına karar verildiğini görüyoruz. Hatta Musa
Kazım Efendi’nin memleketi koruduğu, eşkıyaları ortadan kaldırdığı ve tahsil
usulü konusunda başarılı hizmetleri olduğu ifade ediliyor. Ayrıca bu sene Bafra
kazasındaki aşar tahsilatının üç yük guruş fazla olması sebebiyle Samsun’daki
kaymakamların hepsinden üstün olduğu ve bu sebeplerden dolayı da taltif edil-
mesi gerektiği vurgulanıyor.26
Musa Efendi’nin görev yeri bu yazışmalardan yaklaşık dört ay sonra de-
ğiştirilir. Çarşamba kazası kaymakamı Mehmed Hayri Efendi’nin iktidarının
oranın ehemmiyetine uygun olmadığı görüldüğü için azledildiği ve iktidarı tec-
rübe edilmiş, deneyimli Musa Bey’in Çarşamba’ya tayin edildiği görülür. Musa
Bey yerine de Bafra kaymakamı olarak Fatsa kaymakamı Kâmil Bey atanmış-
tır.27
Fakat anlaşılan o ki, bu tayin normal bir tayin değil, şikâyetler üzerine
gerçekleşmiş bir tayindir. Nitekim bir süre sonra Musa Efendi tekrar eski görev
yeri Bafra’ya dönmek için teşebbüste bulunacaktır. Musa Efendi’nin geri dönme
niyetinde olduğunun öğrenilmesi üzerine Bafra Belediye reisi Osman ve ruhani
lider Papa Yordan’ın da aralarında bulunduğu dokuz kişinin imzasını taşıyan

22 HR.TO. 148/88 (16 Şubat 1889).


23 DH.MKT. 821/26 (13.08.1308 / 24 Mart 1891).
24 DH.MKT. 1855/74 (28.12.1308 / 04 Ağustos 1891).
25 DH.ŞFR. 152/57 (Rumi 24.09.1307 / 06 Aralık 1891).
26 DH.MKT. 1900/115 (12.05.1309 / 14 Aralık 1891).
27 DH.MKT. 1941/27 (16.09.1309 / 14 Nisan 1892).

499
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN

bir dilekçe görülür. Bu dilekçede Musa Efendi’nin Bafra kazasını idare edebile-
cek bir gücünün olmadığı, Çarşamba’ya tayin olunduktan sonra umum ahalinin
rahatladığı, kendi adamlarının Musa Bey’i yeniden Bafra’ya becayiş ettirmeye
çalıştıkları, her ne kadar bu henüz belli değilse de halkın bundan büyük üzüntü
duyduğundan söz edilerek Musa Bey’in Bafra’ya tayin edilmesine izin verilme-
mesi istenmektedir.28 Musa Bey’in Bafra’ya geri dönme düşüncesinden vazgeç-
mediği birkaç yıl sonra tekrar burada göreve gelmesiyle anlaşılacaktır.
KÂMİL BEY
Kâmil Bey, Fatsa kaymakamı iken Bafra kaymakamı Musa Efendi’nin Çar-
şamba’ya tayini üzerine Bafra’ya tayin edilmiştir.29 Kâmil Bey’in Bafra kayma-
kamlığına atanmasının üzerinden bir yıl dahi geçmeden Trabzon vilayetine
gönderilen yazıyla, Kâmil Bey’in beşinci rütbeden Mecidî nişanıyla taltif edile-
ceği, bu sebeple kendisinin tercüme-i hal varakasının gönderilmesi istenmiş-
tir.30 Kâmil Bey hakkında 1894 senesi Nisan ayına ait belgede de Bafra için çok
önemli olan Kızılırmak nehrinin Bafra kazası önündeki mecrası üzerine ahali-
nin yardımlarıyla büyük bir köprü inşa edildiğinden bahsedilmektedir. Bu köp-
rünün inşası sürecinde hüsn-i hizmetleri ve mesaileri görülen Bafra kaymakamı
Kâmil Beyin, belediye reisi Osman Efendi ve Bafra Tahrirat Katibi İsmail
Efendi’nin rütbelerinin terfisi istenmiştir.31
20 Eylül 1896 tarihli belgeden Kâmil Bey’in Bafra’daki görevine son veri-
lerek görev yerinin değiştirildiğini görüyoruz. Dahiliye Nezareti’ne gönderilen
yazıda, bazı ilçelerin (Bergama, Aziziye, Akdağ) kaymakamlıklarında yapılan
görev değişiklikleri esnasında Bafra kaymakamı Kâmil Bey, Akdağ kazası kay-
makamlığına atanınca boşalan Bafra kaymakamlığı görevine Çarşamba kazası
eski kaymakamı olan Musa Kâzım Paşa’nın atanmasına karar verilmiştir.32 Böy-
lelikle yeni görev yeri Akdağ kazası olan Kâmil Efendi’nin 1892 Nisan’ından
1896 Eylül’üne kadar yaklaşık 4.5 sene Bafra kaymakamı olarak görev yaptığı
anlaşılmaktadır.
MUSA KÂZIM EFENDİ - (2. Dönem)
1888- 1892 yılları arasında ilk kaymakamlık dönemi olan Musa Efendi,
dört buçuk yıl aradan sonra Kâmil Efendi’nin ardından 1896 senesinde yeniden
Bafra kaymakamlığına atanmış ve 1904 senesine kadar yaklaşık sekiz sene bu

28 DH.MKT. 46/20 (07.11.1310 / 23 Mayıs 1893).


29 DH.MKT. 1941/27 (16.09.1309 / 14 Nisan 1892).
30 DH.MKT. 2054/104 (03.08.1310 / 20 Şubat 1893).
31 DH.MKT. 226/26 (12.10.1311 / 18 Nisan 1894).
32 BEO. 841/63016 (12.04.1314 / 20 Eylül 1896).

500
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI

görevde kalmıştır. Bu ikinci döneme ait arşiv kayıtlarında çok sayıda belge mev-
cuttur. 1898 senesinde Trabzon vilayeti Maarif Müdürlüğünden Maarif Neza-
reti’ne gönderilen yazıda geçen sene Samsun’da yeni bir inas mektebi açan, bu
sene de Bafra’da bir inas mektebi açmaya muvaffak olan Canik mutasarrıfı
Hamdi Bey ile Bafra kazası kaymakamı Musa Paşa’nın takdirname ile taltif edil-
mesinin istendiği görülmektedir.33 Yine 1899 senesinde Bafra kazası kayma-
kamı Musa Paşa’nın “hidemat-ı hasenelerinden” dolayı üçüncü rütbeden Os-
mani ile taltifi istenmektedir.34
Bir taraftan taltifi istenen Musa Kâzım Efendi hakkında diğer taraftan da
bazı şikâyetler olduğu ve bu şikâyetlerin tahkik edilmesi istenmektedir.35 1899
senesinde de Musa Paşa hakkında bir iddia ortaya atılır. Fatma isimli bir hanım,
Musa Paşa ile Sabit Sami Efendi’nin, rüşvet alarak kendisini askerde bulunan
kocasından ayırdıklarını iddia eder. Bu iddianın tahkik edilerek gerekenin ya-
pılması istenir.36 Musa Paşa hakkında bir diğer iddia ise inas mektebi hakkında
toplanan yardımlarla alakalıdır. Dahiliye Mektûbi Kalemi’nden Tabzon vilaye-
tine gönderilen yazıda Musa Paşa’nın yerel ahali tarafından ianeten toplanan
120 bin guruşdan, inşasına teşebbüs edilen inas mektebi için 40 bin guruş sarf
edip kalan 80 bin guruşu yed-i ihtilasına geçirmiş yani çalmış olduğu Bafralı
Veysel? oğlu İbrahim imzasıyla şikâyet edilmiştir. Gerek bu iddia gerekse yuka-
rıda bahsedilen Fatma hanımın eşiyle ayrılması ile ilgili mesele hakkında tahki-
kat yapılması istenir.37
Musa Paşa’nın romatizmadan muzdarib olduğu ve bu yüzden 1901 sene-
sinde bir ay tedavi ve Havza kaplıcasında da on gün müddetle kalmak istediği
görülür. Fakat nedense bu gibi hava değişikliği isteklerine dönemin bürokrasi-
sinde pek olumlu bakılmadığı, hatta bir nevi gözdağı verildiğini görmekteyiz.
Nitekim Trabzon vilayetine gönderilen yazıda buna izin verilmemesi, aksi tak-
dirde başka bir yere tayin edileceği ifade edilmektedir.38
1901 yılında Tirebolu kaymakamı ile Bafra kaymakamının becayişlerinin
gerekli olduğuna dair Trabzon valisinin bir şifre telgrafı olmasına rağmen39

33 MF.MKT. 422/51 (28.06.1316 /13 Kasım 1898).


34 DH.MKT. 2204/65 (07.01.1317 / 18 Mayıs 1899). Bu belgede Musa Paşa ile beraber Samsun
Rum Cemaatinden Sava oğlu Avram ve Alko Mavridi Efendilerin de dördüncü rütbeden mecidi
nişanı ile taltifleri istenmiştir.
35 DH.MKT. 2210/69 (04.02.1317 / 14 Haziran 1899).
36 DH.MKT. 2285/29 (13.08.1317 / 17 Aralık 1899).
37 DH.MKT. 2339/7 (01.01.1318 / 01 Mayıs 1900).
38 DH.MKT. 2504/60 (12.03.1319 / 29 Haziran 1901).
39 DH.ŞFR. 263/64 (R.03.06.1317 / 16 Ağustos 1901).

501
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN

sonraki yıllarda Bafra kaymakamı olarak Musa Bey’in görevi başında olması bu
becayişin gerçekleşmediğini göstermektedir. 1903 senesinde de Musa Kazım
Paşa hakkında rüşvet vs. gibi görevini kötüye kullandığından bahisle şikâyetler
olmuş ve bu şikâyetlerin incelenmesi istenmiştir.40 1904 senesinde yine Musa
Paşa’nın ve aynı zamanda Samsun Jandarma Binbaşısı Ziya Bey’in memuriyete
devamlarının caiz olmayacağı, bu sebeple azl ve tebdil edilmeleri gerektiğine
dair dilekçe mevcuttur.41 Bu şikâyetler bir sonuç verir ve Bafra kaymakamı
Musa Paşa ile Samsun Jandarma Binbaşısı Ziya Bey’in azl ve tebdil edilerek yer-
lerine başkalarının atanmasına karar verilir.42 20 Mart 1904 tarihinde Musa
Paşa’nın yerine Kastamonu vilayetinde görev yapmış olan ve Mekteb-i Mülkiye-
i Şahane mezunlarında Fevzi Efendi’nin tayin edildiği bildirilir.43
İki farklı dönemde yaklaşık 12 sene Bafra kaymakamlığı görevinde bulu-
nan Musa Kazım Paşa, tespit edebildiğimiz Bafra kaymakamları arasında en
uzun süre görev yapan kişidir. 1904’te görevi son bulan Musa Efendi hakkında
1905 senesindeki belge onun ölümü üzerine ailesinin maaş talebiyle alakalıdır.
Bu belgede merhum olarak bahsi geçen Musa Kazım Paşa’nın ailesinin, onun
ölümünün ardından maaş bağlanmasını istediklerini görürüz. Bu isteğin yerine
getirilebilmesi için de merhumun tasdik edilmiş bir tercüme-i hal varakası, hiz-
met cetveli ve diğer evrakları takdim edilir.44 Bu istek anlaşılan o ki olumlu kar-
şılanır ve ailesinin istediği maaş bağlanır. Müteveffa Musa Kazım Paşa’nın oğlu
Muzaffer efendiyle, kızı Reviye? ve zevcesi Ülfet? hanımlara maaş tahsisi için
muhasebeden yapılan hesap pusulası incelendikten sonra, mülkiye tekaüd ka-
rarnamesi gereği bunlara 291 guruş maaş tahsis edilir.45
FEVZİ EFENDİ
Kaymakamlar arasında ilk defa Mekteb-i Mülkiye-i Şahane mezunu ola-
rak zikredilen ve yukarıda Musa Bey başlığında bahsi geçen belgede46 ifade edil-
diği üzere Fevzi Efendi, 20 Mart 1904’te Musa Efendi’nin yerine Bafra kayma-
kamlığına atanmıştır. Bu tarihten altı gün sonra Trabzon vilayetine gönderilen

40 DH.MKT. 702/3 (06.02.1321 / 04 Mayıs 1903), DH.MKT. 759/38 (11.06.1321 / 04 Eylül 1903).
41 BEO. 2253/168965 (25.10.1321 / 14 Ocak 1904). Aynı konuda bkz. İ.HUS. 112/40 (25.10.1321
/ 14 Ocak 1904).
42 DH.TMIK.M.. 160/53 (26.10.1321 / 15 Ocak 1904).
43 BEO. 2297/172211 (03.01.1322 / 20 Mart 1904).
44 DH.MKT. 924/93 (12.11.1322 / 18 Ocak 1905).
45 ŞD. 1040/57 (05.10.1323 / 03 Aralık 1905).
46 BEO. 2297/172211 (03.01.1322 / 20 Mart 1904).

502
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI

yazıda Bafra kaymakamlığına atanan Fevzi Efendi’nin görev yerine gitmesi için
kendisine haber verilmesi istenmektedir.47
Yaklaşık bir sene sonra, Fevzi Bey’in son hizmetine bahisle haiz olduğu
salise rütbesinin saniye sınıfına terfi’ine dair Trabzon vilayetine yazılan yazıyı
görmekteyiz.48 Bunun üzerinden yedi ay kadar sonra da Fevzi Beyin hüsn-i hiz-
metinden bahisle üçüncü rütbeden Mecidî nişanıyla taltifi hakkında Trabzon vi-
layeti aliyyesinden gelen yazı yer almaktadır.49
Osmanlı arşiv kayıtlarında Fevzi Efendi hakkında bazı şikâyetlerin yer al-
dığını da görürüz. 1906 senesi başlarında Dahiliye Mektûbi kaleminden Trab-
zon vilayetine gönderilen yazıda Fevzi Bey’in inas mekteb-i muallimesini iğfali,
hükûmete ait eşyaları kendi odasında kullandığı, köprü ve menfez gibi adlarla
ahaliden yardım topladığı ve bunların bir kısmını zimmetine geçirdiği, idaresi
esnasında ziraat tütünlerini düşük fiyatla cebren toplattığı ile ilgili şikayetler
ortaya atılır ve bunların seri bir şekilde tahkik edilmesi gerektiği ifade edilir.50
Fevzi Efendi hakkında bildiğimiz bir diğer husus da hem hava değişikliği
hem de hasta olan validesini ziyaret etmek için bir ay süreyle Hisar-ı Sahib’e
gitmesine izin istemesi hakkındadır. Trabzon valiliğine yazılan yazıda, bunun
için kendisine izin verilemeyeceği, eğer gitmek isterse yerine ileride başka bir
yere tayin edilmek üzere görevinden ayrılması gerektiğinin kendisine bildiril-
mesi istenir.51 Tıpkı yukarıda Musa Efendi’ye yapıldığı gibi bu gibi hava değişik-
likleri için izin isteme talepleri sert bir şekilde geri çevrilir, daha doğrusu göz-
dağı verilir.
1906 senesinin aralık ayında da haklarında yapılan şikâyetler üzerine in-
celeme yapıldığı ve muhakemelerini gerektirecek bir halleri görülmemesine
rağmen yerlerinde kalmalarının da uygun olmadığı, bu yüzden Bafra kayma-
kamı Fevzi Bey ile Akçaabat kaymakamı Besim Efendi’nin becayişlerinin gerekli
olduğu Dahiliye Nezareti’nden yazılan yazıyı görmekteyiz.52 Fakat bu belli ki
gerçekleşmemi ve bir süre sonra açık olan Gevar kaymakamlığına Bafra kazası
kaymakamı Fevzi Bey’in ve Bafra kazası kaymakamlığına da Salahiye kazası
eski kaymakamı Rüşdü Bey’in tayin edildiği anlaşılır.53 Fevzi Efendi’nin daha

47 DH.MKT. 2603/43 (09.01.1322 / 26 Mart 1904).


48 DH.MKT. 959/18 (15.03.1323 / 20 Mayıs 1905).
49 DH.MKT. 1027/47 (07.10. 1323 / 05 Aralık 1905).
50 DH.MKT. 1041/28 (18.11.1323 / 14 Ocak 1906).
51 DH.MKT. 1122/87 (20.08.1324 / 09 Ekim 1906).
52 DH.ŞFR. 374/51 (Rumi 18.10.1322 / 31 Aralık 1906).
53 İ.DH. 1453/43 (25.02.1325 / 09 Nisan 1907).

503
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN

sonra da, 14 Mart 1908’de tayininin Yumurtalık kaymakamlığına çıktığı görü-


lür.54
RÜŞDÜ EFENDİ
Rüşdü Efendi, yukarıda bahsi geçen belgede belirtildiği üzere Fevzi Bey’in
Gevar kaymakamlığına atanması üzerine Nisan 1907’de Bafra kaymakamı ol-
muştur.55
Rüşdü Efendi hakkında çok fazla bilgiye sahip olmamakla birlikte 1908
senesine ait bir belgede kendisinden bahsedilmektedir. Alaçam tüccarlarından
Molla Hasanzade Hafız Ömer ve biraderi Hacı Osman Efendiler haklarında barut
ve silah kaçakçılığı gibi iddialar olduğu, Bafra kaymakamı Rüşdü ve Alaçam na-
hiyesi müdürü Asım Efendiler tarafından bu kişilerin hapsedildiği ve dava vekili
İbrahim imzasıyla tahliye olunmalarının talep edildiği görülmektedir.56 Yakla-
şık bir buçuk yıl süreyle Bafra’da kaymakamlık vazifesinde bulunduğu anlaşılan
Rüşdü Efendi, 1908 Ekim’inde görevinden azledilmiştir.57 Bu azlin sebebine
dair bir bilgiye sahip değiliz. Sonra bu göreve Faik Bey atanır.
FAİK BEY
12 Ekim 1908 tarihli belgede Bafra kaymakamı Rüşdü Bey’in orada me-
muriyette kalması gayr-i caiz görüldüğünden işinden el çektirilerek üçüncü sı-
nıftan bulunan Bafra kazası kaymakamlığına Peklin58 kaymakamı Faik Bey’in
nakledildiği görülür. Aynı belgede, Faik Bey’in ariza-i vücudiyesinden dolayı sa-
hili olan bir yere atanmak istediği belirtilmektedir. Ayrıca Faik Bey’in Mekteb-i
Mülkiye-i Şahane mezunu olduğu da anlaşılmaktadır.59
Bafra Mahkeme-i Şer’iyye Başkatibi Cevdet imzalı Dahiliye Nezareti’ne
gönderilmiş belgede Faik Bey hakkında bazı şikayetler yer almaktadır.60
EDNAŞ EFENDİ
Kuvvetle muhtemel Rum asıllı olan Ednaş Efendi’nin Bafra kaymakamlığı
görevine hangi tarihte geldiğine dair bir bilgiye rastlanmamaktadır. Fakat gö-

54 DH. ŞFR. 395/3 (R. 01.01.1324 / 14 Mart 1908).


55 İ.DH. 1453/43 (25.02.1325 / 09 Nisan 1907).
56 DH.MKT. 1268/66 (12.06.1326 / 12 Temmuz 1908).
57 BEO. 3419/256393 (28.09.326 / 24 Ekim 1908).
58 Peklin, bu tarihte Manastır vilâyeti dahilinde bulunan biz kazadır. Bkz. Tahir Sezen, Osmanlı

Yer Adları Sözlüğü, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara, 2017, s. 612.
59 DH.MKT. 2629/14 (16.09.1326 / 12 Ekim 1908).
60 DH.MUİ. 17/34 (19.09.1327 / 04 Ekim 1909).

504
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI

revinden istifasına dair belge mevcuttur. Ednaş Efendi’nin 1911 Ocak başla-
rında görevinden istifa ettiği anlaşılmaktadır.61 Bafra kaymakamları arasında
adına rastladığımız ilk gayr-i müslim isim Ednaş Bey’dir.
ZEKİ BEY
Mekteb-i Mülkiye-i Şahane mezunlarından ve ikinci sınıf müntehibinden
bulunan ve Ünye kaymakamı olarak görev yapmakta olan Zeki Bey, Ednaş
Efendi’nin istifasının ardından Bafra kaymakamı olarak göreve başlar.62 Ocak
1911’de göreve başlayan Zeki Bey’in aşağıdaki belgeden de anlaşılacağı üzere
yaklaşık bir yıl iki ay sonra Mart 1912’de Alaşehir’e tayin edildiği anlaşılmakta-
dır.
CELAL BEY
Celal Bey hakkında Osmanlı arşivinde yer alan tek belge, onun Alaşehir
kaymakamı iken tayininin Bafra’ya çıkması ile alakalıdır. Bu belgede 17 Mart
1912 tarihinde Alaşehir kaymakamı Celal Bey’in Bafra’ya tayin edildiği belirtil-
mektedir. Bu belgede aynı zamanda Bafra kaymakamı Zeki Bey’in de Alaşehir’e
tayin edildiği görülür.63
BEKİR BEY
Bekir Bey’in kaç yılında Bafra’ya atandığı ve hangi tarihe kadar bu gö-
revde kaldığına dair kesin bir bilgiye yoktur. Fakat görevi sırasında Bekir Bey’in
bazı iftira ve şikâyetlere maruz kaldığı ve bu iddiaların asılsız olduğuna dair Da-
hiliye Nezaret-i Celilesi’ne verilen bir dilekçe mevcuttur. Belgenin 06 Ekim
1912 tarihli olması, yukarıda adı geçen Celal Bey’den sonra Bekir Bey’in göreve
geldiği ihtimalini güçlendirmektedir.64
06 Eylül 1913 tarihli bir diğer belgede ise Bekir Sıdkı Bey adında bir kay-
makamdan “sâbık” yani “eski” olarak bahsetmekte olduğunu görürüz. Bekir Bey
dışında birkaç kişi hakkında yapılan tahkikattan bahsedilen bu belgede bahse-
dilen kişinin kuvvetle muhtemel 1912 tarihinde görevde olan Bekir Bey olduğu
kanaatindeyiz.65

61 BEO. 3843/1329 (07.01.1329 / 08 Ocak 1911).


62 İ. DH. 1486/3 (04.01.1329 / 05 Ocak 1911), BEO. 3843/1329 (07.01.1329 / 08 Ocak 1911).
63 BEO. 4016/301189 (28.03.1330 / 17 Mart 1912). Bu belgede aynı zamanda Mecidiye kayma-

kamı Abdullah Bey’in Akhisar, Akhisar kaymakamı İsmail Hakkı Bey’in Mecidiye kazası kayma-
kamlığına tayinleri yer almaktadır.
64 DH.MTV 22/37 (24.10.1330 / 06 Ekim 1912).
65 DH.MTV 49/57 (04.10.1331 / 06 Eylül 1913).

505
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN

AHMED HAMDİ
Ahmed Hamdi Bey hakkında tek bildiğimiz 06 Eylül 1913 tarihinde
Bafra’daki kaymakamlık görevinden ayrılıp Darende kaymakamlığına atanma-
sıyla ilgilidir.66
MUSTAFA KEMALEDDİN EFENDİ
Bafra kaymakamı Ahmed Hamdi Bey’den sonra yerine Mustafa Kemaled-
din Efendi atanır. Bu konuda yukarıda da bahsi geçen belgede Darende kayma-
kamlığına Bafra kaymakamı Ahmed Hamdi Bey’in atanmasıyla boşalan Bafra
kaymakamlığı görevine Pazarköy kaymakamı Mustafa Kemaleddin Efendi’nin
tayin edildiği anlaşılır.67 Aşağıda yer alan belgeden de anlaşılacağı üzere Mus-
tafa Kemaleddin Bey bu görevde on ay kadar kalır, sonra yerine Zühdü Bey ata-
nır.
ZÜHDÜ BEY
Zühdü Bey, Fatsa kazası kaymakamı iken, 9 Temmuz 1914 tarihinde
Bafra kazası kaymakamı ile becayişlerinin ardından Bafra kazası kaymakamı
olur.68 Zühdü Bey hakkındaki ilk belge onun Fatsa kaymakamlığında bulunduğu
zamana dairdir. Bu belgede Fatsa kaymakamı iken Trabzon posta ve telgraf baş
müdüriyetine çektiği telgrafın ücretinin istendiği oysa söz konusu telgrafname
resmî olduğu için ücretinin tahsiline lüzum görülmediğinden bahsedilir.69
Arşiv kayıtlarında hakkında çok sayıda belge bulunan Zühdü Bey’in bun-
dan sonraki belgeleri tek bir konu üzerindedir. O da Zühdü Bey’in cinayete kur-
ban gitmesidir. Bafra kaymakamları arasında cinayete kurban giden tek kişi
Zühdü Bey’dir.
Bu konu hakkındaki 22 Ekim 1915 tarihli Canik Mutasarrıfı’nın şifreli
telgrafın konusu, Zühdü Bey’in birtakım incelemelerde bulunmak için Eytam
Müdürü Kadri Efendi ile Alaçam nahiyesine yola çıkmış olduğu ve yolda on ki-
şilik bir çetenin saldırısına uğrayarak şehit edilmiş olduğudur.70
Bu ilk haberin ardından sık aralıklarla yazışmalar yapılmıştır. Bu yazış-
malardan Zühdü Bey ve arkadaşlarını şehit edenlerin Alaçamlı Hacı Osman ile
rüfekası olduğunun kesinleştiği ifade edilmektedir.71 Sonra bu katillerin üç kişi

66 BEO. 4209/315663 (04.10.1331 / 06 Eylül 1913).


67 BEO. 4209/315663 (04.10.1331 / 06 Eylül 1913).
68 BEO. 4298/322300 (15.08.1332 / 09 Temmuz 1914). [Rumî 26 Haziran 1330 tarihli irade-i

seniyye üzerine]
69 DH.İ.UM. 72/5 (11.07.1333 / 25 Mayıs 1915).
70 DH.ŞRF. 494/62 (Rumî 09.08.1331 / 22 Ekim 1915).
71 DH.ŞFR. 494/84 (Rumî 11.08.1331 / 24 Ekim 1915).

506
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI

olduğu ve onların da İslâm olduğu bilgisi yer almaktadır.72 Bundan üç gün sonra
Bafra kaymakamı ve arkadaşlarını katleden kişilerin yakalandığı ve Alaçamlı
Hacı Osman’ın da takip edilmekte olduğu bilgisi yer alır.73 Dahiliye Nezareti’ne
yazılan yazıda da öldürülen Bafra kaymakamı Zühdü Bey’in ailesinin pek naçar
bir halde kaldığı, borçlarının tesviyesi için maktulün birikmiş maaşlarının veril-
mesi ve yol masraflarının karşılanması istenir.74
Zühdü Bey cinayetiyle ilgili hemen her gün, kimi zaman birbiriyle tutar-
sızlık arz eden bilgiler yer almaktadır. Bir gün katil olarak adı neredeyse kesin-
leşen Alaçamlı Hacı Osman’ın Almanya havalisinde bulunduğu ve hemen yaka-
lanması gerektiği ifade edilirken75 ertesi gün Hacı Osman’ın Havza’da yakalana-
rak yola çıkarıldığı76 bilgisi yer almaktadır. Ertesi gün Emniyet-i Umumiye Mü-
düriyeti’nden Sivas valiliğine çekilen telgrafta Hacı Osman’ın yakalanarak Sam-
sun’a gönderildiği bildirilmektedir.77
4 Kasım 1915 tarihine kadar sadece Zühdü Efendi’nin ölümünden bahse-
dilirken, bu tarihli belgede, suikast esnasında Zühdü Bey’in yanı sıra Eytam Mü-
dürü Kadri, Alaçam eşrafından Hafız Ömer Efendi ve arabacı Andon’un da öldü-
rülmüş olduğu anlaşılmaktadır. Cinayetle ilgili bazı detaylar da ortaya çıkmaya
başlar. Cinayetin o gün saat dokuzda meydana geldiği, hakiki failler olan Mihail,
Save? ve Simon’un Havza tarafına savuştuklarının anlaşıldığı ve şiddetle der-
dest takip edildikleri, kâtip İntas’ın? Biraderi Baba Mihail ve adı geçen hane sa-
hibi Sırac? Mihail ile Bodur oğlu Hakkı adlı kişilerin fiilin evvel ve ahir tertiba-
tından malumattar oldukları gibi bir takım tafsilatlı bilgilerden ilk kez bahsedi-
lir.78
1916 senesinde hala bu meseleden bahsedilmektedir. Cinayetle ilgili tah-
kikatların devam ettiği anlaşılmaktadır. 22 Ocak 1916 tarihli Dahiliye Neza-
reti’nden Canik mutasarrıflığına yazılan yazıda Bafra kaymakamıyla arkadaşla-
rının katilleri hakkında Adliye Müfettişi tarafından icra edilmekte olan tahkika-

72 DH.ŞFR. 494/101 (Rumî 12.08.1331 / 25 Ekim 1915).


73 DH.ŞFR. 495/7 (Rumî 15.08.1331 / 28 Ekim 1915).
74 DH.ŞFR. 495/9 (Rumî 15.08.1331 / 28 Ekim 1915). Bu konudaki Emniyet-i Umumiye Müdüri-

yeti’nden Canik mutasarrıflığına çekilen telgrafta da Zühdü Bey’in ailesine tahsisat-ı mestureden
yol parası verilmesi ve birikmiş maaşının ödenmesine müsaade edilmesi istenmektedir. Bkz.
DH.ŞFR. 57/199 (22.12.1333 / 31 Ekim 1915).
75 DH.ŞFR. 495/28 (Rumî 16.08.1331 / 29 Ekim 1915).
76 DH.ŞFR. 495/43 (Rumî 17.08.1331 / 30 Ekim 1915).
77 DH.ŞFR. 57/197 (27.12.1332 / 31 Ekim 1915).
78 DH.EUM.2.Şb 13/39 (26.12.1333 / 04 Kasım 1915)

507
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN

tın saika-i menfaatle bazı eşhas tarafından eşkal-i memul olduğu Adliye Neza-
retinden bildirilir. Tahkikatın zorlaştırılmaması hususunda gerekli yardımın
yapılması istenir.79
Bu cinayet olayıyla ilgili mahkemelerin sakin ve olaysız bir şekilde ger-
çekleşmediği, katil zanlılarının tahkikat esnasında kaymakam vekili, müdde-i
umumi, kaza müstantıkı ve adliye memurları tarafından darp edildikleri anla-
şılmaktadır. Bu sebepten de mahkemenin Divan-ı Harb’e verilmesi istenmiş,80
fakat bu istek gerekli görülmeyerek reddedilmiştir.81 Zühdü Bey’in katillerini
ortaya çıkaran kaza müstantıkı Memiş Efendi ile rüfekasının taht-ı muhake-
meye alındığının bildirilir.82 Bafra Müstantıkı Memiş Efendi ile refikası hak-
kında bir belge de mevcuttur. Zühdü Bey’in bir husumetten dolayı Alaçamlı Hacı
Osman tarafından katlettirilmesinden sonra katillerin ortaya çıkarılması esna-
sında Bafra müstantıkı Memiş Naci Efendi ile zabıta-i adliye memurlarının bazı
kişilere kanuna aykırı hal ve harekette bulundukları ve bazı kişilere darp ve iş-
kence ederek memuriyetlerini suistimal ettikleri anlaşılmaktadır. Bu konudaki
şikâyet üzerine müfettişler tarafından durum tetkik edilir. Memiş Naci ile polis
Tevfik efendiler Naile namında bir kadının evine zorla girerek kadını darp eder-
ler, Yenice karyesine gidip orada bazı kişilere işkence ederler, bu eziyet esna-
sında bir kadının karnındaki bebeğinin düşmesine (ıskât-ı cenin) ve bir kişinin
de ölümüne sebep olurlar. Bu sebeplerle haklarında dava açılan bu kişiler hak-
kında yapılacak takibatın teciline gerek olmadığı yani ertelenmemesi gerektiği
ifade edilmektedir.83
1915 senesinde öldürülen ve konuyla ilgili çokça yazışmalarından ardın-
dan 1919 senesinde bu konuyla ilgili yeni bir belgeye rastlıyoruz. Dahiliye Ne-
zareti’ne Ankara vali vekili imzasıyla gönderilen bu yazıda olayın başından beri
katil olarak görülen Alaçamlı Hacı Osman ve arkadaşlarının asıl katil olmadığı
ortaya çıkar. Hacı Osman adlı kişinin dağlarda kırlarda şekavet yolunu tutmuş
asker firarileri olduğu, Bafra kaymakamı Zühdü ve arkadaşlarını katletmiş ola-
nın ise Alaçam Rum mahallesinden Kabasakal oğullarından şaki Simon ve arka-
daşları olduğu ifade edilmektedir. Hacı Osman ve arkadaşları ise çıkan af neti-

79 DH.ŞFR. 60/83 (16.03.1334 / 22 Ocak 1916).


80 DH.ŞFR. 527/78 (Rumî 24.05.1332 / 06 Ağustos 1916).
81 DH.ŞFR. 66/198 (10.10.1334 / 10 Ağustos 1916).
82 DH.ŞFR. 530/65 (Rumî 18.06.1332 / 31 Ağustos 1916).
83 DH.EUM.2.Şb 28/21 (23.11.1334 / 21 Eylül 1916).

508
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI

cesinde tahliye olmuşlar ve memleketlerine gitmişlerdir. Fakat yine de Hacı Os-


man’ın ve arkadaşlarının caniler mevkiinde olduğu ve öyle serbest gezmelerine
müsaade edilmediği belirtilir.84
GALİB BEY
Zühdü Bey’in cinayete kurban gitmesinin ardından birkaç ay bu göreve
Mustafa Efendi’nin vekaleten baktığı anlaşılmaktadır. 04 Kasım 1915 tarihli
belgede Bafra kaymakam vekili Mustafa Efendi’nin asaleten tayini istenir.85 Fa-
kat anlaşılan o ki bu tayin gerçekleşmez. Çünkü bu tarihten üç gün sonra Bafra
kazası kaymakamlığına Göksun kaymakamı Galib Bey'in ikinci ve Göksun kay-
makamlığına da Cisr-i Şuğur kaymakamı Ali Rıza Efendi’nin üçüncü sınıf maaş-
larıyla tayin edildikleri görülür. Bu irade-i seniyyenin icrasına Dahiliye Neza-
reti’nin memur olduğu da ayrıca belirtilmiştir.86
Yani Zühdü Bey’den sonra asaleten bu göreve ilk gelen kişi Galib Bey ol-
muştur. Aşağıdaki belgede de görüleceği üzere Galib Bey bu göreve geldikten
yaklaşık iki yıl sonra Ekim 1917’de Hakkı Bey ile becayişleri gerçekleşir ve Çar-
şamba’ya kaymakam olarak atanır.
HAKKI BEY
1917 Ekim’inde Çarşamba kaymakamı Hakkı Bey ile Bafra kaymakamı
Galib Beylerin görev yerleri değiştirilir.87 Bu tarihten itibaren Hakkı Bey Bafra
kaymakamıdır. 10 Kasım 1918’de Hakkı Bey ve arkadaşlarının muhakemeleri
için gerekli olan evrakın inceleme için gönderildiğini görüyoruz.88 27 Ocak 1919
tarihinde Hakkı Bey’in bilemediğimiz bir sebepten dolayı Çarşamba kazası kay-
makamı Galib Bey’le birlikte azledilirler. Bu belge Sadrazam ve Dahiliye Nazır-ı
Vekili imzalıdır.89
KARABET EFENDİ
Hakkı Bey’den sonra 1919 Mart’ında Bafra kazası kaymakamlığına Bay-
ramiç kazasının önceki kaymakamı olan Karabet Efendi tayin edilir.90 İsminden
Ermeni olduğu anlaşılan Karabet Efendi, ilk Ermeni asıllı ve daha önce Rum
asıllı olduğunu tahmin ettiğimiz Ednaş Efendi’den sonra ikinci gayr-i müslim

84 DH.EUM.AYŞ. 65/13 (23.06.1337 / 26 Mart 1919).


85 DH.ŞFR. 495/135 (R. 22.08.1331 / 04 Kasım 1915).
86 İ.DH. 1517/25 (29.12.1333 / 07 Kasım 1915), BEO. 4383/328665 (01.01.1334 / 09 Kasım

1915).
87 BEO. 4487/336520 (02.01.1336 / 18 Ekim 1917).
88 ŞD. 1873/11 (05.02.1337 / 10 Kasım 1918).
89 İ.DUİT. 114/87 (24.04.1337 / 27 Ocak 1919).
90 BEO. 4558/341811 (29.05.1337 / 02 Mart 1919).

509
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN

kaymakamdır. Fakat anlaşılan o ki Karabet Efendi çok uzun bu görevde kalmaz


ve kısa bir süre sonra yerine Edhem Bey gelir.
EDHEM BEY
Edhem Bey’in hangi tarihte bu göreve geldiğini bilmemekle birlikte Aralık
1919’da bu görevden ayrıldığını biliyoruz. Bu tarihte İnebolu kaymakamı Cemil
Bey ile becayişleri gerçekleşmiştir.91
CEMİL BEY
Yukarıda bahsi geçen belgeden de anlaşılacağı üzere Cemil Bey İnebolu
kaymakamı iken Bafra kaymakamı Edhem Bey ile becayiş etmek suretiyle Bafra
kaymakamlığına getirilmiştir.92

KAYNAKÇA
Tetkik Eserler
Bafra Efsane Şehir Turizm Tanıtım Kitabı, Bafra Belediyesi, Bafra, 2017.
Sezen, Tahir, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür-
lüğü, Ankara, 2017.
Salnameler
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1286/1869.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1287/1870.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1288/1871.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1289/1872.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1296/1879.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1298/1881.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1305/1888.
Arşiv Belgeleri
A.} MKT.DV. 21/32
A.} MKT.MHM. 412/19
A.} MKT.UM. 12/6
A.} MKT.UM. 38/43
BEO. 2253/168965
BEO. 2297/172211
BEO. 3419/256393
BEO. 3843/1329
BEO. 4016/301189
BEO. 4209/315663
BEO. 4298/322300
BEO. 4383/328665
BEO. 4487/336520
BEO. 4558/341811
BEO. 4607/345508

91 BEO. 4607/345508 (02.04.1338 / 25 Aralık 1919).


92 BEO. 4607/345508 (02.04.1338 / 25 Aralık 1919).

510
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI

BEO. 841/63016
DH.EUM.2.Şb 13/39
DH.EUM.2.Şb 28/21
DH.EUM.AYŞ. 65/13
DH.İ.UM. 72/5
DH.MKT. 1027/47
DH.MKT. 1041/28
DH.MKT. 1122/87
DH.MKT. 1268/66
DH.MKT. 1322/5
DH.MKT. 1398/31
DH.MKT. 1548/58
DH.MKT. 1855/74
DH.MKT. 1900/115
DH.MKT. 1941/27
DH.MKT. 2054/104
DH.MKT. 2204/65
DH.MKT. 2210/69
DH.MKT. 226/26
DH.MKT. 2285/29
DH.MKT. 2339/7
DH.MKT. 2504/60
DH.MKT. 2603/43
DH.MKT. 2629/14
DH.MKT. 46/20
DH.MKT. 702/3
DH.MKT. 759/38
DH.MKT. 821/26
DH.MKT. 924/93
DH.MKT. 959/18
DH.MTV. 22/37
DH.MTV. 49/57
DH.MUİ. 17/34
DH.ŞFR. 152/57
DH.ŞFR. 263/64
DH.ŞFR. 374/51
DH.ŞFR. 395/3
DH.ŞFR. 494/101
DH.ŞFR. 494/84
DH.ŞFR. 495/135
DH.ŞFR. 495/28
DH.ŞFR. 495/43
DH.ŞFR. 495/7
DH.ŞFR. 495/9
DH.ŞFR. 527/78
DH.ŞFR. 530/65

511
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN

DH.ŞFR. 57/197
DH.ŞFR. 57/199
DH.ŞFR. 60/83
DH.ŞFR. 66/198
DH.ŞRF. 494/62
DH.TMIK.M.. 160/53
HR.TO. 148/88
İ.DH. 1103/86429
İ.DH. 1453/43
İ.DH. 1486/3
İ.DH. 1517/25
İ.DH. 924 / 73277
İ.DUİT. 114/87
İ.HUS. 112/40
MF.MKT. 422/51
ŞD. 1040/57
ŞD. 1873/11

512

You might also like