Professional Documents
Culture Documents
BAFRA
Editör
Prof. Dr. Osman KÖSE
Cilt-2
Ankara, 2023
Bafra Belediyesi Kültür Yayını
Editör
Prof. Dr. Osman KÖSE
BERİKAN YAYINEVİ
Kültür Mah. Kızılırmak Cad. Gonca Apt. No: 61/6
Çankaya-Kızılay/ANKARA
Tel: (0312) 232 62 18 - Fax: (0312) 232 14 99
Copyright 2023,
BERI�KAN YAYINEVI� SERTI�FI�KA NO: 47109
Bu baskının bütün hakları Bafra Belediyesine aittir. Bafra Belediyesinin yazılı izni olmaksızın,
kitabının tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı,
çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.
BAŞKAN’DAN…
İlkçağlardan günümüze Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri
Bafra’dır. Sahip olduğu verimli toprakları ve coğrafi imkanları Bafra’yı her daim
cazip bir yaşam merkezi yapmıştır. Bundan dolayı Bafra eski çağlardan itibaren
değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Başta Hititler olmak üzere birçok
eskiçağ devlet ve uygarlıkları bölgede hüküm sürdükten sonra başka Ana-
dolu’nun Müslüman Türkler tarafından fethi ile birlikte Bafra’da Türk-İslam
medeniyeti de günümüze kadar hakim olmuştur. İlk Müslüman Türk beylikle-
rinden itibaren gerek Anadolu Selçuklu Devleti gerekse Osmanlı Devleti dönem-
lerinde Bafra bugünkü Müslüman Türk kimliğine kavuşmuştur. Bu yönleri iti-
bariyle Bafra oldukça uzun ve köklü bir tarihi geçmişe sahiptir. Günümüzde şe-
hirleri önemli kılan sadece sahip olduğu ekonomik güç ve potansiyeli değil aynı
zamanda sahip olduğu köklü tarihi geçmiş ve zengin kültürel mirasıdır Bu an-
lamda Bafra gerçekten bu zengin kültürel mirası bünyesinde barındırmaktadır.
Sahip olduğu kültürel mirasın yanı sıra verimli topraklarının sunduğu imkanlar
çerçevesinde ülkemizin özellikle tarımsal faaliyetlerinde oldukça önemli bir
yere de sahiptir. Bafra Belediyesi olarak başta sahip olduğu tarihi geçmiş ve
zengin kültürel miras olmak üzere tarım alanındaki kayda değer potansiyeli
iii
OSMAN KÖSE
iv
TARİHİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL YÖNLERİYLE BAFRA
önemli bir yerleşim birimi haline geldiği görülmektedir. Bu dönemi anlatan di-
ğer yazılarda da Bafra’mızın başta demografik yapısı ve oluşumu olmak üzere,
idari yapısı ve gelişimi, ticari hayatı ve sosyal ve kültürel gelişimi bilimsel veri-
ler ışığında ortaya konulmuştur. Bu yönleriyle eser, bugüne kadar Bafra üzerine
yapılmış en önemli bilimsel çalışmaları ihtiva etmesi bakımından önemli bir
yere sahiptir. Bu yönüyle bundan sonra yapılacak bilimsel çalışmalara büyük
ışık tutacaktır. Dört kitaptan oluşan ve Baframız için eşsiz bir kıymete haiz olan
bu çalışma şüphesiz büyük bir emeğin ve özverinin ürünüdür. Bu münasebetle
öncelikle bu eserde katkı sağlayan çok kıymetli bilim insanlarına yürekten te-
şekkür ediyorum. Emekleri hiçbir şekilde ödenemez. Bu noktada özel bir teşek-
kürü de çok kıymetli hocamız, ülkemizin güzide üniversitelerinden Milli Sa-
vunma Üniversitesi Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Osman KÖSE hak etmiştir. Ge-
rek sempozyum sürecinin başarılı bir şekilde yürütülmesinde gerekse sonra-
sında böyle seçkin bir eserin yayına hazırlanmasında mesai sarf eden hocamız
Sn. Prof. Dr. Osman KÖSE, Bafra’mıza büyük hizmet yapmış ve Bafralıların bü-
yük sevgisini kazanmıştır. Aynı şekilde süreçte emeği geçen yürütme kurulunda
görev alan değerli bilim insanlarına da yürekten teşekkür ediyorum. Başından
beri her türlü fedakârlıkta bulunan ve şehrimizde böyle güzel bir etkinliğin ya-
pılmasında emeği geçen ve bu eserin ortaya çıkmasına katkı sağlayan başta be-
lediyemizin kıymetli başkan yardımcılarıma ve emeği geçen tüm görevli arka-
daşlarıma çok teşekkür ediyorum
Tarihi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Bafra adlı kitabın öncelikle sevgili
Bafra’mıza, Bafralı hemşehrilerimize hayırlı olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz
ediyorum. Ayrıca bu kıymetli bilimsel çalışmanın ülkemiz bilimine katkı sağla-
ması bizim için büyük bir gurur vesilesi olacaktır. Bafra sevgimizden aldığımız
ilham ile yaktığımız bu meşalenin Bafra’mızın geleceği için büyük bir ışık olması
dileğiyle…
Hayırlı Olsun Bafra’m…
Hamit KILIÇ
Bafra Belediyesi Başkanı
v
vii
EDİTÖRDEN
ix
OSMAN KÖSE
x
TARİHİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL YÖNLERİYLE BAFRA
xi
OSMAN KÖSE
xii
1926 Ramazan Bayramı Kutlamaları Eski Belediye Binası Önü
xiii
İÇİNDEKİLER
xv
OSMAN KÖSE
xvi
B-OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE BAFRA
(DEVAMI)
1
Bafra Kızılırmak Köprüsü
3
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA
İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)
Giriş
Rus yayılmasının bir sonucu olarak, Kırım ve Kafkasya’dan 1770’li yıllar-
dan sonra Samsun ve çevresine çok sayıda muhacir geldi. Kırım savaşından
(1853-1856) sonra Rusya, Kafkasya’daki demografik yapıyı kendi lehine değiş-
tirmek için bu bölgede baskılara ve savaşa önceki dönemlere göre kıyasla biraz
daha hız verdi. Bu süreçte bölgeden bir yolunu bularak Anadolu’ya gelen muha-
cir grupları giderek artmaya başladı. Kafkasya’da Ruslara karşı direnişin ön-
cüsü olan Müridizm hareketinin lideri Şeyh Şamil’in 6 Eylül 1859 tarihinde Rus-
lara esir düşmesi ile buradan göçler önceki yıllara göre artarak kitlesel hale dö-
nüştü. Bafra’da da görüldüğü gibi Anadolu halkı, şefkat ve misafirperverlik duy-
guları ile gelenlere kucak açtı; ev ve iaşe gibi yardımlarda bulundu. Lakin 1860
yılından sonra muhaceret sayısındaki artış, devleti ve toplumu bazı zorluklarla
karşı karşıya bıraktı. Osmanlı Devleti’ne gelen muhacirlerin geldikleri nokta-
larda bulunan Muhacirin Komisyonu yetkilileri vasıtasıyla, gelen muhacirlerin
sayıları kabaca bilinmektedir. Sadrazam Ali Paşa’nın bu hususta Ağustos
1864’te Padişah Sultan Abdülaziz’e sunduğu bir raporda, 1855-1864 yılları ara-
sında gelen 595 bin muhacirden bahsedilmektedir.2
Kafkasya’dan muhaceretin kitlesel hale dönüşmesiyle Osmanlı Devleti 5
Ocak 1860’da Muhacirin Komisyonu’nu kurdu. Ticaret Nezaretine bağlı olarak
çalışan komisyonun başkanlığına ise Trabzon Valisi Hafız Paşa getirildi. Muha-
cirlerin yerleştirildiği bölgelere genel olarak bakıldığında Trabzon göçün en yo-
ğun olarak geldiği yer idi.3
kara 2018, s. 75.; Abdullah Saydam, “Muhacir”, TDVİA, Ek. 2. Cilt, İstanbul 2019,s. 286 – 288.
5
OSMAN KÖSE
4 Vahit Cemil Urhan, “Kosova’ya Yapılan Çerkes Göçü ve İskânı (1864-1865)”, Belleten, Sayı: Ara-
lık 2021, Cilt 85 - Sayı 304, S. 991-1024; 21 Mayıs 1864’te Kbaada Yaylası’nda yapılan savaşı Çer-
kesler kaybetti. Ruslar, Çerkeslere yönelik büyük bir katliam ve soykırım uyguladı. Abdullah Say-
dam, “Soykırımdan Kaçış: Cebel-i Elsineden Memâlik-i Mahrûsaya”, 1864 Kafkas Tehciri, Kaf-
kasya’da Rus Kolonizasyonu, Savaş ve Sürgün, edit. Mehmet Hacısalihoğlu, İstanbul 2014, s. 78.
5 Nedim İpek, “Kafkaslar’dan Anadolu'ya Göçler (1877-1900)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eği-
tim Fakültesi Dergisi, 1991, Cilt 6, S. 1, s.100; Ruslar Kuzey Kafkasya’da Müslüman ahaliden bo-
şalttığı yerlere Hristiyan olmak kaydıyla farklı milletleri yerleştirmişse de Kozaklar, Kaf-
kasya’daki kolonileştirme faaliyetlerinde Kozaklar başat rol oynamıştır. Abdullah Temizkan, “18.
ve 19. Yüzyılda Rusya’nın Kuzey Kafkasya’yı Kolonileştirmesinde Kozakların İşlevi”, 1864 Kafkas
Tehciri, Kafkasya’da Rus Kolonizasyonu, Savaş ve Sürgün, s. 137 – 170.
6 Ferhat Berber, “19. Yüzyılda Kafkasya’dan Anadolu’ya Yapılan Göçler”, Karadeniz Araştırmaları,
46, s. 39.
6
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)
Bafra’nın “ahalî-i kadîmesi” ise bu zamana kadar muhtemelen adını bile duyma-
dıkları bir bölgeden, kültürleri ve yaşamları farklı bu insan kitleleri ile tanış-
maya, aynı ortamda yaşamaya ve kaynaşmaya başladılar.
1860 yılında itibaren kalıcı ve geçici iskân için farklı muhacir kabileleri
gelmeye başladılar. Gelen muhacir kabilelerini, bir plan dahilinde Muhacirin
Komisyonu gönderiyordu. Bu yılın ilk aylarında Bafra’da geçici iskâna tabi tu-
tulan muhacirlerden 500 kişilik bir grubun varlığı dikkati çekmektedir. Bafra’da
bir süre kalacak olan bu grup, uygun zamanda Amasya üzerinden kalıcı iskân
yerleri olan Sivas’a gideceklerdi. Fakat 1860 yılı kış ayı bölgede çok çetin geçti-
ğinden Bafra’da ikametleri Mart ayı sonuna kadar uzatıldı. Bu süre zarfında ba-
rınma ve konaklamaları Muhacir Komisyonu’nun gözetiminde ve tayin ettiği
yerlerde olmaktaydı. Muhacir grup, kışın şiddeti geçtikten sonra hasat zama-
nına kadar yeni yerleşim yerleri olan Sivas’a ulaşmış olacaklardı.9
Bafra’ya yerleşenlerden bir kısmı da Kafkasya’dan gelen Abazalardır.
Abazalar, Trabzon üzerinden Samsun’a gelmekteydiler. 1861 yılı başlarında
Bafra’da iskâna tabi tutulan 30 hanede yaklaşık 300 nüfusu bulan Abazalardan
oluşan kafile, Mercan kabilesindendi ve burada sürekli iskâna tabi tutuldular.
9 A.MKT. MHM, 209/ 64, Kamil Paşa’ya, 8 Şaban 1277 ( 19 Şubat 1861. 209 /64, Canik Mutasarrıfı;
7
OSMAN KÖSE
Fakat daha önce aynı kabileden gelenler Sivas’ın Kilmigad10 kazasına bağlı Hal-
kalı Çayır köyüne yerleştirilmişlerdi. Bafra’da meskûn Abazaların, Muhacir Ko-
misyonu’na yaptıkları müracaatta, akrabalarının yanlarına yerleştirilmek istek-
leri olumlu karşılanarak, onların da 1861 yılı ilkbaharında Halkalı Çayır ve etraf
köylere iskân edilmelerine karar verildi. Muhacirlerin istedikleri yere güven
içinde ulaşmaları, Muhacir Komisyonu’nun gözetiminde, Trabzon Valiliği ve Si-
vas Mutasarrıflığı’nın iş birliğinde yapılmaktaydı. Muhacir Komisyonu kararına
göre muhacirlerin fakir olanlarına günlük yarımşar kıyye ekmek (nan-ı aziz)
veya mukabili ödenek tahsisi ediliyordu.11
10 Kaza günümüzde Sivas’ın idari taksimatında yer almamaktadır. Osmanlı döneminde kazaya
bağlı köylerin çoğunluğu Yıldızeli ilçesine bağlıdır. Sezgin Zabun, “Sivas Sancağı Kilmigad Kazası-
nın 1838 Tarihli Nüfus Defteri Verilerine Göre Meskûn Erkek Ahalisinin Demografik Özellikleri
Ve Eşkâlleri”, The Journal of Academic Social Science Studies ( Jass), Yıl: 13 - Sayı: 79, s. 483-495,
Bahar 2020, 483 – 495.
11 A.MKT. MHM. 212/39, Sivas Mutasarrıfı Ahmet Paşa’ya ve Trabzon Valisi Cemal Paşaya, 29 Şa-
ban 1277 ( 12 Mart 1861); Bir kıyye 400 gram ve bir dirhem 3.08 gr civarı değerindedir. Buna
göre Yarım kıyyenin karşılığı olarak günlük 616 gram ekmektir. Halil Sahillioğlu, “Dirhem”,
TDVİA, 9, İstanbul 1994, s. 368- 371; Cengiz Kallek, “ Okka”, TDVİA, 33, İstanbul 2007, s. 338- 339.
8
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)
kadarı iskân için Bafra ve Bozok’a ( Yozgat) gönderildi. Bafra ve diğer bölgeler-
deki ahali, Rus zulmünden kaçarak sefil ve perişan bir şekilde gelen muhacir-
lere yardım için seferber oldular. Bafra’ya yakın mesafede olan Havza, Merzifon,
Gümüşhacıköy, Osmancık ve Zeytun’da halk, kendi çabalarıyla evler inşa ettiler
ve devlet kanalıyla bu evler Kafkas muhacirlere dağıtıldı.12
Kafkasya’da kabile kültürü yaygın olduğu için, Bafra’ya gelenlerin geneli
kabile halindeydiler. Rus zulmünün ortaya çıkardığı şartlar gereği ayrı düşenler
de yukarıda ifade edildiği gibi Muhacir Komisyonu vasıtasıyla iskân edildikleri
yerlerde birleşiyorlardı. Muhacir kitlelerinin istekleri, yevmiyelerinin veril-
mesi, acil olarak iskân edilmeleri, ihtiyaçları karışlayacak kadar arazi tahsisi ve
evlerinin ormanlık alanın kenarlarına yaptırılmasıydı. Bafra’ya bu şekilde ge-
lenlerden Mahos kabilesinden 2 ailenin kalabalık sayıdaki Yarşil kabilesi ile
Trabzon ve Samsun güzergâhından Bafra’ya ulaşmaları örnek olarak verilebilir.
İki ailenin, aynı mahalde kalmayı istemeyip farklı köylere iskân talep edilmeleri
dikkati çekmektedir. Bu sırada Gürgenlik, Çiftlik ve Kayacık adı verilen mahaller
“hâlî” olduklarından, yevmiyelerinin “miri” tarafından karşılanarak buralara
iskân edilmelerini talep ettiler13.
Muhaceret, vatanı istek dışı ve zoraki terk ile oluştuğundan, parçalanmış
aileler, kayıplar ve perişanlıklar hayatın rutinleri olarak görülebiliyordu.
Bafra’ya gelen muhacirlerde de kalıcı iskân edilenlerin bir müddet sonra, kabi-
lelerinin veya ailelerinin parçaları olan insanlarla bir araya gelme mücadele-
sinde oldukları görülmektedir. Muhacir kesafeti çok fazla olduğundan, İskân
Komisyonu’nun bildirdiği yerlerden farklı olarak değişik mahallere iskân edi-
lenler de oluyordu. Bu durumda olan muhacirler, gittikleri yerlerin mahalli yö-
neticileri kanalıyla Muhacirîn Komisyonu’na müracaat ederek, asıl yerleştiril-
mek istedikleri birime intikal ediyorlardı. 1861 yılında Bafra’ya sehven gelen
Hacı Ali bu kabilden gelen bir muhacirdi.14
Farklı bölgelere gönderilen muhacirlere, akrabalarının bulunduğu
Bafra’ya iskân için müracaat mercii olan Muhacir Komisyonu’nun tavrı, yol
masrafları kendilerine ait olmak üzere iskân taleplerini kabul etmek yönünde
oluyordu. 1864 yılında iskân için Bolu’ya gönderilen Abzeh ve İshak’ın
12 A.MKT. MHM. 241/72, Amasya kaymakamı Salih Paşa’ya, 3 Rebiulahır 1279 ( 28 Eylül 1862)
13 A.MKT. UM. 709/38, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 7 Rebiulahır 1280 (21 Eylül 1863)
14 A.MKT. MHM. 326 / 19, 8 Şevval 1281 ( 6 Mart 1861)
9
OSMAN KÖSE
15 A.MKT. UM. 804/ 19, Bolu Sancağı kaymakamlığına, 17 Rebiulahır 1281 ( 19 Eylül 1864)
16 A.MKT. UM. 811/31, İskân-ı Muhacirin Memuru Necip Efendiye, 17 Cemaziyelevvel 1281 ( 18
Ekim 1864)
17 A.MKT. UM. 819 / 57, Karesi Sancağı Mutasarrıflığına, 28 Cemaziyelahır 1281 ( 28 Kasım 1864
18 A.MKT. UM. 888 / 19, Tekfurdağı Sancağı Kaymakamlığına, 29 Şaban 1282 ( 17 Ocak 1866)
19 A.MKT. UM. 913/ 75, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 13 safer 1283 ( 27 Haziran 1866)
20 A.MKT. UM. 1033 / 38, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 19 Muharrem 1288 ( 10 Nisan 1871)
21 A.MKT. UM. 796/10, Canik Sancağı mutasarrıflığına, 10 Rebiulevvel 1281 ( 13 Ağustos 1864)
10
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)
11
OSMAN KÖSE
24 A.MKT. UM. 820/8, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 2 Recep 1281 ( 1 Aralık 1864)
25 A.MKT. UM. 826/22, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 7 Şaban 1281 ( 5 Ocak 1865)
12
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)
26 A.MKT. UM. 827 /37, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 12 Şaban 1281 ( 10 Ocak 1865)
27 A.MKT. UM. 830 / 60, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 3 Ramazan 1281 ( 30 Ocak 1865)
13
OSMAN KÖSE
1866 yılından sonra, önceki yıllara göre az da olsa muhacir akını devam
etti. Aynı yıllarda Bafra’ya gelenler, önceki yıllarda iskân edilenlerle benzer so-
runları yaşamaktaydılar. Mesela, 1865 yılı sonarına doğru 4 hane ile Bafra’ya
gelen ve daha sonra Kürt köyüne iskân edilen Abazıh kabilesinden İsmail’in bir-
kaç ay sonra idari makamlardan talebi öküz, tohumluk ve diğer zirai levazıma-
tın verilmesiydi.28 Bu yıllarda kalıcı iskân bekleyen ailelerin çok sayıda olduğu
dikkati çekmektedir. Bu durumun oluşmasında, 1864 yılında kitlesel halde ge-
len muhacirlerden çoğunun hâlâ yerleştirilememesi veya yerleştirildikleri yer-
lerde ihtiyaçlarına cevap verilememesiydi. Bu durum ortadayken, 1866 yılın-
dan sonra kayda değer muhacir kafilelerinin gelmeye devam etmesi, sorunların
çözümünde aksamaları oluşturuyordu. Abazıh kabilesi de 1866 yılı sonlarında
Bafra’ya gelenlerdendi. Kabilenin önderi olan Mansur Bey, İhtiyaçlarının karşı-
lanması için Bafra’daki yerel makamlardan olumlu bir sonuç alamamış olacak
ki, sadarete kadar ulaşmış ve sadaret Canik Mutasarrıflığı’ndan Mansur Bey’in
iskân durumu ile bilgi talep ediyordu. Mansur Bey, sadarete gönderdiği arzu-
halde 20 hane olarak 6 aydır yevmiye ve tayinat alamamaktan, yarım lokmaya
muhtaç durumda olduklarından, 1 akçe ve habbelerinin dahi olmadığından
bahsetmektedir.29
28 A.MKT. UM. 887/ 96, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 27 Şaban1282 ( 15 Ocak 1866)
29 A.MKT. UM. 949/49, Mansur Bey’in Arzuhali, 25 Şaban 1283 ( 2 Ocak 1867)
14
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)
30 A.MKT. UM. 967 / 25, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 20 Zilhicce 1283 ( 25 Nisan 1867)
31 A.MKT. UM. 1017 /87, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 19 Şevval 1284 ( 13 Şubat 1868)
32 ŞD. 2860/ 19, Trabzon Vilayetine, 19 Rebiulevvel 1288 ( 6 Ağustos 1871)
15
OSMAN KÖSE
1873 yılında bile Hüseyin Bey hala çiftliğin alım işiyle uğraşmaktadır.
Çünkü istenen arazi bedelini temin edememiştir. Hüseyin Bey, 3 yıl aşardan
muaf tutulması veya satın alma bedeli olan 120 bin akçeyi taksitle ödemek
üzere devletten borç talebinde bulundu. Fakat Hüseyin Bey 9 yıl önce gelerek
iskân edildiği için artık “ahali-i kadime” statüsünden olduğundan âşârdan muafı
mümkün görünmemektedir. Yalnız hayvanları ve hasılatı telef olanlar için dev-
letin “kefalet-i müteselsile” ile verdiği borçlandırmaya yönelik emsal uygulama-
ları vardır. Osmanlı Devleti’nin, muhacirlerin yaşamlarını kolaylaştırmaya yö-
nelik politikası da dikkate alınarak, çiftlik bedelinin yarısının Hüseyin Bey’in
ödemesi ve diğer yarısını da 3 senede geri ödenmek kaydıyla, talebine olumlu
cevap verildi.33
Fakat bu müddet zarfında arazinin sahibi olan Hacı Mehmet Ağa, Canik
İdare Meclisi’ne verdiği arzuhalle arazi satışından vazgeçti. Mehmet Ağa’ya göre
muhacirler, çiftliğe ilk geldiğinde 333 kişiydiler ve devlet onlara çiftliğin yarısı
olan 1200 dönüm arazi vermişti. Arazinin veremliliği ve genişliği dikkate alın-
dığında söz konusu nüfusa oranla fazlasıyla yettiği görülmektedir. Fakat bu me-
seleyi takip eden ve diğer muhacirleri bir fikir noktasında toplayan Hüseyin Bey
ve Zekeriya Bey’dir. Çünkü onlar arazinin tamamını almak suretiyle, çevreden
33 A.MKT. UM. 1270 / 15, Muhacirin Komisyonu riyasetine, 9 Rebiulahır 1290 ( 6 Haziran 1873
16
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)
34 A.MKT. UM. 1278 / 20, Canik sancağı Mutasarrıflığına, 4 Cemaziyelahır 1290 ( 30 Temmuz
1873)
35 A.MKT. UM. 1402/18, Canik Mahkemesine İlam, 20 Recep 1292 ( 22 Ağustos 1875)
36 A.MKT. UM. 1122 / 78, Sadarete, 2 Rebiulevvel 1288 ( 22 Mayıs 1871 )
17
OSMAN KÖSE
oldukları arazileri verimli hale getirmeye gayret ettikleri, hatta orman alanla-
rını bile araziye dönüştürdükleri gözlenmektedir. Bafra’nın Karaboğaz mahal-
lesinde iskân edilen Kafkas muhacirlerinden 40 hanenin, köy ahalisinden Be-
kirzade Seyyid Ağa ile davaları buna örnek olarak verilebilir. Kendilerine veri-
len tarlaların etrafını köyün “âdeti gereği” duvarla çeviren, ormanları devletin
bilgisi ile ekilebilir alana dönüştüren, yeni evler yapan ve vergisini de veren mu-
hacirler, köyün eski sakininin “ektiğiniz yerler benimdir, ben satın aldım” diye-
rek müdahalesi ile karşılaşmıştır. Elbette “devletin muhacirlere ihsanı” olarak
görülen arazilerin satılması mümkün değilse de, komşuluk ilişkilerini zedele-
yen gelişmeler olarak görülmektedir.37
B ) Asayişsizlik ve Eşkıyalık
Muhacirler, iskân ile Bafra kasaba ve köylerine dağılarak gündelik yaşa-
mın bir parçası olduktan sonra, zaman içinde onlardan kaynaklanan asayişi bo-
zucu ve güven sarsıcı davranışlar sebebiyle yerli ahaliden hoşnutsuzluklar yük-
selmeye başladı. İlk zamanlardaki merhamet ve şefkatin yerini birkaç yıl sonra,
muhacirlerden kaynaklı sorunlar sebebiyle, kuşku, itimatsızlık ve güvensizlik
aldı.38 Kabile olarak yaşamaları, farklı kültürel yapıda olmaları, bir asrı aşkın
süredir Kafkasya’da Ruslarla mücadele içinde olmalarından kaynaklı psikolojik
durumlar, iskân edildikleri yerlerde uyumda sorunları da beraberinde getirdi.
Onların Bafra’nın yerli Müslim ve gayr-ı Müslim ahalisi ile aralarında ortaya çı-
kan sorunlar, mahkemelere kadar intikal etmeye ve yerel yöneticilerin önlerine
sıkıntılı süreçler olarak ulaşmaya başladı. Bafra’da iskân edilen Çerkes muha-
cirlerden Nizameddin Efendi’nin 2 kardeşinin, birkaç tane Hristiyan tebaaya
mahsus kişilerce 1867 yılında katli bu vakalardan biridir. Faili meçhul bu tarz
vakaların arka planında kavgaların ve restleşmelerin olduğu açıktır.39
1868 yılından sonra muhacirlerden kaynaklı vukuatlar artış göstermeye
başladı. Sekiz yıla yakın bir zamandır Bafralı olan muhacirler, çevreyi tanıma-
daki acemilikleri atlatmışlar ve sosyal hayatın tamamen içine girmişlerdi.
Bafra’da idari makamlardan ve ahaliden gördükleri bazı olumsuz davranışlar
Çerkes muhacirlerin bazıları tarafından istismar edilerek, büyük asayişsizlik
olaylarına sebebiyet verdiler. Bafralıları gittikçe rahatsız eden davranışlar, ot-
laklardan veya ahırlardan hayvanların çalınması ve mallarının gasp edilme-
siydi. Hırsızlık ve gasp, son birkaç yıldan beri adeta Çerkes muhacirlerden bazı-
37 A.MKT. UM. 1406 / 85, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 6 Şaban 1292 ( 7 Eylül 1875)
38 A.MKT. UM. 859/36, Canik Sancağı Mutasarrıflığına, 8 Safer 1282 ( 3 Temmuz 1865)
39 A.MKT. UM. 969/48, Nizameddin Efendi’nin Arzuhâli, 2 Muharrem 1284 ( 6 Mayıs 1867)
18
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)
larının geçim kaynağı haline gelmişti. Canik Mutasarrıflığı ve Bafra kaza müdür-
lüğü bu şekilde asayişi ihlal edenleri ya bizzat ya da bağlı oldukları kabileyi mu-
hatap alarak bir daha bu hareketleri yapmamaları için “nasihat” veya “ikaz” şek-
linde uyarmaktaydı. Onlardan, bir daha bu tarz harekete girişmeyecekleri ve si-
lahla gezmeyecekleri konusunda söz alınmakta, birbirlerine “kefil” olmaları is-
tenmekte ve sözlerine sadık kalacaklarına yönelik mühürlü “senetler” talep edil-
mekteydi. Bir asırdan fazla bir süredir Kafkasya’da Ruslarla mücadele içinde
olan Çerkes muhacirlerin, kendilerine bağrını açan Bafra’da ve diğer bölgeler-
deki davranışları yerel yöneticiler tarafından pek de olumlu karşılanmıyordu.
Kafkasya’da Ruslara karşı geliştirdikleri kıyamın devam eden bir alışkanlığı ola-
rak değerlendiriliyordu. Bafra yerel yöneticileri, Çerkes muhacirlerden söz ko-
nusu senetleri aldılar ve karşılığında Bafra kaymakamlığı da benzer bir yazıyı
onlara vererek huzurun sağlanması yoluna gidildi.40
40 A.MKT. UM. 1033 / 70-1, Canik Meclisi Mazbatası, 21 Muharrem 1285 ( 14 Mayıs 1868)
19
OSMAN KÖSE
Bafra’dan bir memuru görevlendirerek, söz konusu şekavete devam eden kişi-
leri görüşmek üzere Bafra’ya davet etti. Giden görevli, şekavet içinde olan mu-
hacirlerin hakaretlerine maruz kaldı fakat başka suçtan zanlı birini alarak
Bafra’ya döndü. 1868 yılı Bahar ayında gerçekleşen bu tutuklama olayı, etrafta
meskûn Çerkes muhacirlerden bir kısmının daha katılımlarıyla daha da büyü-
tülerek Bafra’ya giden yolları kestiler. Ahalinin mallarını, binek ve yük hayvan-
larını gasp ettiler; seksenden fazla silahlı süvari Çerkes muhacirlerden oluşan
çete birliği de Bafra kasabası yakınlarına kadar gelerek kaymakamı tehdit etti-
ler ve tutuklanan kişinin salıverilmesini, aksi takdirde kaza merkezini basacak-
larını dile getirdiler. Bafra ve köylerinde oluşan bu tedhiş havası yerel ahaliyi
derinden etkiledi, can ve mallarının tehlikeye girdiği korkusuyla onlar da silah-
lanarak teyakkuz durumuna geçtiler. Muhtemelen ilk defadır ki, Bafra köyle-
rinde Müslüman ve Hristiyan yerel ahali, devletin merhameten kucak açtığı Kaf-
kas muhacirlerden gelebilecek şekavete karşı ortak hareket ediyorlardı.41
Soğukkanlı hareket eden devlet, “eşkıya-yı müteşekkileyi”, bu olayların dı-
şında kalan diğer Çerkes muhacirlerden “tefrik” etmeye gayret etmiştir. Çerkes
muhacirlerle iç içe geçmiş eşkıya gruplarına devletin yaklaşımı, diğer eşkıya
gruplarından farklı olarak şefkatli, yumuşak ve olayı suhuletle sonlandırmaya
yönelikti. Bu nedenle Canik İdare Meclis azalarından Mehmet Ağa, beraberinde
10 süvari zabtiye ile ortaya çıkan uygunsuzluğu “sûret-i hakimane” ile hallet-
meye yönelik olarak Bafra’ya gönderildi. Mehmet Ağa, Bafra’ya giderken Kum-
cağız civarında Engiz’de silahlı ve süvari olarak bekleyen 20-30 kadar Çerkes-
den oluşan “gürûh-ı serkeşâne”ye rastlayınca, söz konusu kişiler askerlerin ken-
dilerini almaya geldikleri zannıyla Mehmet Ağa ve süvarilere saldırı için yol ke-
narlarına çekilerek karşı tavır aldılar. Kumcağız’da meskûn ve Çerkesler ara-
sında da saygın biri olan Hüseyin Ağa, Mehmet Ağa tarafından silahlı Çerkeslere
gönderilerek maksatlarının ne olduğu soruldu. Anlaşıldığı kadarıyla bazı Çerkes
gruplarının yol kesme ve hırsızlık gibi şekavete girişmeleri ve yerli ahalinin de
kendilerini müdafaa için benzer davranışlar içinde olmaları bu olayların dışında
kalan diğer Çerkes muhacirleri üzdüğü görülmektedir. Engiz’de Mehmet
Ağa’nın karışışına çıkan silahlı Çerkes gruplar, şekavete girişen diğer Çerkes-
lerle, iskân edilenlerin çoğunluğunun ilişkisi olmadığından, kendilerinin şeka-
vete girişenlerden “tefrik” edilmesi gerektiğini istediler. Mehmet Ağa, silahlı
gezmelerinin asla kabul edilemeyeceğini, teslimini ve kendileri ile Bafra’ya gel-
meleri hususunda onlarla anlaştı. Mehmet Ağa, Muhacirlerin iskân edildiği ve
41 A.MKT. UM. 1033 / 70-2, Canik Meclisi Mazbatası, 21 Muharrem 1285 ( 14 Mayıs 1868)
20
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)
21
OSMAN KÖSE
42 A.MKT. UM. 1033 / 70-3, Canik Meclisi Mazbatası, 21 Muharrem 1285 ( 14 Mayıs 1868)
43 A.MKT. UM. 1043/ 82, Trabzon ve Sivas Vilayetlerine Telgraf, 11 Rebiulevvel 1285 ( 30 Ağustos
1868)
44 A.MKT. UM. 1039 / 81, Muhlis Esad Efendi’den Sadarete, 18 Şa’ban 1285 ( 4 Aralık 1868)
45 A.MKT. UM. 1102/ 94, Trabzon Vilayetine, 14 Şevval 1286 ( 17 Ocak 1870)
22
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)
23
OSMAN KÖSE
Sonuç
1860 yılı itibariyle Bafra’ya kısmen geçici olarak iskan edilen muhacirler
gelmişse de, kazaya bağlı köyler, Engiz, Kumcağız, Karaköy, ve Alaçam arasında
kalan köylerde yer yer sürekli olarak Muhacirler iskân edilmişlerdir. Bu dö-
nemde Bafra’ya gelen muhacir kitleleri Çerkez ve az sayıda da Abazalardan
oluşmaktadır. Gelenlerin sayılarının çok olmasından dolayı ilk zamanlar muha-
cirler sıkıntılar yaşamışlarsa da, zaman içinde devlet onlara kifayet edecek
oranlarda arazi, zirai ve nakdi yardımlarda bulunmuş; evlerini inşada katkıda
bulunmuştur. Muhacirler, Bafra’ya uyumda güçlükler çekmişler; onlardan kay-
naklı bazı uygunsuzluklar ve şekavet olayları, Bafra’nın yerli ahalisinin sıkıntılı
dönemler yaşamalarına sebebiyet vermiştir. Onların Bafra’nın “ahâlî-i kadi-
mesi” ile bütünleşmeleri zaman alacaktır.
24
KAFKASYA’DA RUS ZULMÜ: MUHACİRLERİN BAFRA’YA İSKÂNI VE SORUNLAR (1860 – 1876)
KAYNAKÇA
A.MKT. MHM, 209/ 64; 326 / 19; 212/39; 241/72; 309/54
A.MKT. UM. 812 / 19; 20/8; 826/22; 709/38; 804/ 19; 811/31; 57; 888 / 19; 3/ 75;
1033 / 38; 796/10; 827 /37; 830 / 60; 887/ 96; 949/49; 967 / 25; 1017 /87;
1270 / 15; 1278 / 20; 1402/18; 1122 / 78; 6 / 85; 859/36; 9/48: 1033 / 70-1;
1033 / 70-2; 1033 / 70-3; 1043/ 82: 1039 / 81; 1102/ 94; 1454/ 3; 1449/ 57;
1453/51 ŞD. 2860/ 19
Akyüz, Jülide, “Göç Yollarında; Kafkaslardan Anadolu’ya Göç Hareketleri”, Bilig,
Yaz/2008, Sayı 46, s. 37 – 56.
Berber, Ferhat, “19. Yüzyılda Kafkasya’dan Anadolu’ya Yapılan Göçler”, Karade-
niz Araştırmaları, Güz 2011, Sayı 31, s. 17 – 49.
Demirtaş, Mehmet, “Kırım Savaşı ve 93 Harbi Sürecinde Osmanlı Memleketine Gelen
Göçmenlerin Sevk Ve İskânları”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi
Sayı 41, Erzurum 2009, s. 215 – 238.
Erdem, Ufuk, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Muhacir Komisyonları Ve Faaliyetleri (1860-
1923), Ankara 2018
İpek, Nedim, “Kafkaslar’lan Anadolu'ya Göçler (1877-1900)”, Ondokuz Mayıs Üniversi-
tesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1991,, Cilt 6, S. 1, s.101-138.
Kallek, Cengiz, “ Okka”, TDVİA, 33, İstanbul 2007, s. 338- 339.
Sahillioğlu, Halil, “Dirhem”, TDVİA, 9, İstanbul 1994, s. 368- 371;
Saydam, Abdullah, “Soykırımdan Kaçış: Cebel-i Elsineden Memâlik-i Mahrûsaya”, 1864
Kafkas Tehciri, Kafkasya’da Rus Kolonizasyonu, Savaş ve Sürgün, edit. Mehmet
Hacısalihoğlu, İstanbul 2014, s. 71 -116.
Serbestoğlu, İbrahim, “Kırım Savaşı Sonrasında Samsun'da Göç Ve Göçmen Sorunu”,
Geçmişten Geleceğe Samsun, Edit. C. Yılmaz, Samsun 2006, s. 83 – 114
----------------------, “Muhacir”, TDVİA, Ek. 2. Cilt, İstanbul 2019,s. 286 – 288.
Temizkan, Abdullah, “18. ve 19. Yüzyılda Rusya’nın Kuzey Kafkasya’yı Kolonileştirme-
sinde Kozakların İşlevi”, 1864 Kafkas Tehciri, Kafkasya’da Rus Kolonizasyonu,
Savaş ve Sürgün, s. 137 – 170.
Urhan, Vahit Cemil, “Kosova’ya Yapılan Çerkes Göçü ve İskânı (1864-1865)”, Belleten,
Sayı: Aralık 2021, Cilt 85 - Sayı 304, S. 991-1024
Zabun, Sezgin, “Sivas Sancağı Kilmigad Kazasının 1838 Tarihli Nüfus Defteri Verilerine
Göre Meskûn Erkek Ahalisinin Demografik Özellikleri Ve Eşkâlleri”, The Journal
of Academic Social Science Studies ( Jass), Yıl: 13 - Sayı: 79, s. 483-495, Bahar
2020, 483 – 495.
25
OSMAN KÖSE
26
Tütün Dizen Mübadil Bir Aile Bafra 1935
27
TANZİMAT SONRASINDA BAFRA’DA RUM VE
ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE
TAMİR FAALİYETLERİ
Giriş
Osmanlı Devleti çeşitli din, mezhep ve ırklara mensup toplulukları bün-
yesinde barındıran çok uluslu bir yapıya sahiptir. Devletin yapısı ırk esasına
göre değil, düşünce ve inanç sistemine göre örgütlenmiştir.2 Dolayısıyla Os-
manlı Devleti tarihi boyunca fethettiği topraklarda yaşayan gayrimüslimlere
hiçbir zaman zorunlu bir Türkleştirme ve Müslümanlaştırma politikası izleme-
miştir.3 Osmanlı topraklarında Müslüman olmayan farklı etnik kökenden ve
farklı din ve mezheplere mensup bu topluluklar, İslam hukukunun gayrimüs-
limler ile ilgili hükümleri ve ihtiyaç halinde çıkarılan örfi hükümlerin sağladığı
bir düzen içerisinde yaşamışlardır.4 İslam hukukuna göre devletin himayesini
kabul eden gayrimüslimler zimmi5 olarak adlandırılmıştır. İslam egemenliğini
manlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1839-1914), TTK, Ankara 1989, s.1; Bilal Eryılmaz, Os-
manlı Devleti’nde Millet Sistemi, Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1992, s.10
3 Yuluğ Tekin Kurat, “Çok Milletli Bir Ulus Olarak Osmanlı İmparatorluğu”, Osmanlı, C. IV, Ed. Gü-
ler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 218. (217- 222)
4 Yavuz Ercan, “Osmanlı Devleti’nde Müslüman Olmayan Topluluklar (Millet Sitemi)”, Osmanlı, C.
IV, Ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s.197-198; Gayrimüslimlerin Osmanlı
topraklarında din ve mezhep bakımından coğrafi olarak dağılımı için bknz. Yavuz Ercan, “Tür-
kiye’de XV. ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukuki, İçtimai ve İktisadi Durumu”, Belleten, C.
47/188, TTK, Ankara 1983, s. 1127-1128.
5 Kendisine güvence verilen, koruma altına alınan kişi anlamına gelmektedir. “Ehl-i zimme” ola-
rak da adlandırılan zımmiler, bir İslam ülkesinin egemenliği altında vatandaş olarak Müslüman-
larla birlikte yaşayan diğer dinlere mensup kişiler olarak tanımlanabilir. Mustafa Fayda, “Zımmî”,
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.XLIV, TDV Yayınları, İstanbul 2013, s. 428; İlk olarak
sadece ehl-i kitap olan Hristiyanlar ve Yahudiler zımmi olarak tanımlanırken zamanla bu tanımın
29
KEVSER DEĞİRMENCİ
tanımak koşulu ile Müslüman bir toplumun diğer semavi din mensuplarına ko-
nukseverlik ve koruma sağladığı süresiz sözleşmeye ise zimme6 adı verilmiştir.
Bu sözleşmeye göre, Osmanlı Devleti himayesi altına aldığı gayrimüslimlerin
can, mal, ırz, namus ve diğer bütün haklarını korumayı garanti etmiştir.7 Buna
karşılık zimmiler de devlete “cizye” ve “haraç” adı verilen vergileri ödeyecekler,
kamu düzenini bozacak davranışlarda bulunmayacaklardır.8
Gayrimüslimler eğitim, ibadet ve aile hukuku ile ilgili alanlarda özerk bir
statüye sahip olmuşlar ve bu sayede kendi kimliklerini korumayı başarmışlar-
dır. Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar gayrimüslimlere İslam hukukunun
tanıdığı haklar çerçevesinde muamele edilmiştir. Gayrimüslimlere devlet yapısı
içerisinde millet statüsü verilmesi Fatih zamanında gerçekleşmiştir. Fetihten
sonra Fatih Sultan Mehmed Ortodoks, Ermeni ve Yahudilere yeni imtiyazlar ta-
nıyarak zaten İslam hukukunda var olan ve geniş bir uygulama alanı bulunan
gayrimüslimlerin statüsüne devletin yeni yapısı içerisinde milli bir model ka-
zandırmak istemiştir.9
Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimler din ve mezhep esasına
göre bir cemaatin üyesidir ve her gayrimüslim cemaat bağımsız bir dini zümre
ya da millet olarak kabul edilmiştir.10 Osmanlı yönetimi gayrimüslim tebaa ile
sınırları genişletilmiş ve İslam ülkesinde yaşayan ve Müslüman olmayan herkesi kapsamıştır. Ba-
haeddin Yediyıldız, “İslam Hukukunda Zımmilerin Yeri”, Türk Kültürü, C. XXV, S. 290, Ankara
1987, s.336.
6 Himaye, koruma, sahip çıkma, birinin emniyetini taahhüt etmek anlamındadır. Cevdet Küçük,
ile ilgilidir. Kendi inanç sistemlerine göre yaşamak ve eğitim almak hakkına sahiptiler. Eryılmaz,
a.g.e., s. 15
8 Cevdet Küçük, “Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi”, Osmanlı, C. IV, Ed. Güler Eren, Yeni Türkiye
partıman oluşturan gruplar olduğunu belirtmiştir. Aynı millet grubu içerisinde farklı mezhep ve
dillere sahip gruplar dahi kendi içlerinde kapalı bir yaşam sürdürmüşlerdir. Her millet grubunun
yaşamı, gelenekleri, dış dünya ile etkileşimi en alt seviyede olmuştur. Bununla birlikte etkileşim
kırsal bölgelerde daha fazla olmuştur. Özellikle Balkanlar, Batı Anadolu ve Karadeniz’de folklorik
kaynaşma söz konusudur. İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet”, Tanzimattan Cum-
huriyete Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 996-997.
30
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
11 Öyle ki, her milletin kendisine mahsus kilise, manastır, havra ve diğer ibadet yerleri ile mezar-
lıkları vardır. Kiliselere ve kiliselere ait vakıf arazilere kimse müdahale edemezdi. Bozkurt, a.g.e.,
s. 21
12 1774 tarihli Küçük Kaynarca antlaşması ile Rusya’ya Beyoğlu’nda bir kilise inşâ etme izni ve-
rilmiştir. Eflak Boğdan’da da yeni kilise yapılmasına ve eskilerinin tamir edilmesine engel olun-
mayacağı belirtilmiştir. Mehmet Akman, “Kilise ve Havraların İslam-Osmanlı Hukuk Tarihindeki
Yeri”, İLAM Araştırma Dergisi, C.1/2, İstanbul 1996, s.139; Özellikle taşradaki uygulamalarda
daha esnek davranıldığını gösteren örnekler mevcuttur. Yasal izinler ile inşa edilmeseler bile yö-
netimde yaşanan değişikliklerin tesiri ile kiliseler zamanla resmileşmişlerdir. Bu aşamada Os-
manlı Devleti’nin hoşgörüsü ile birlikte rüşvet ve entrikanın da devreye girdiği görülmektedir.
Ramazan Erhan Güllü, Türkiye’de Gayrimüslimlerin Yönetimi -Osmanlı’dan Cumhuriyet’e-, Ötüken
Yayınları, İstanbul 2018, s.37
13 Akman, a.g.m., s. 141.
14 Eryılmaz, a.g.e., s. 33-35.
15 Eryılmaz, a.g.e., s.22.
31
KEVSER DEĞİRMENCİ
16 Nizamnameler ile kilise, manastır ve havraların idaresi, devletle olan münasebetlerinin tanzimi
etraflıca belirlenmiştir. Akman, a.g.m., s. 141; bu anlamda çıkarılan ilk nizamname, “Rum Patrik-
liği Nizâmâtı”dır. Daha sonra “Lübnan Nizamnâmesi”, “Ermeni Milleti Nizamnâmesi”, “Yahudi
Milleti Nizamnâmesi”, “Protestan Milleti Nizamnâmesi” gibi devlet birçok farklı gruba ayrı kilise
teşkil etmesine izin vererek millet statüsü tanımış ve hukuki statüleri bu nizamnâmelerle belir-
lenmiştir. Nuran Koyuncu, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Din ve Vicdan Hürriyetleri Bağla-
mında Mâbedlerinin Hukuki Statüsü, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s.170-172.
17 Yavuz Ercan, “Osmanlı Devleti’nde Müslüman Olmayan Topluluklar”, s.197-198.
18 Detaylı bilgi için bknz. Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması, TTK, Ankara 2006.
19 Islahat Fermanı’nın getirdiği yeni haklar ile gayrimüslimlerin statüleri Müslümanlara nazaran
çok daha iyi bir konumda olmuştur. Avrupa’nın himayesinde büyük bir ekonomik güce sahip olan
gayrimüslimler, yavaş yavaş siyasi haklara da kavuşmuşlardır. Cevdet Küçük, “Osmanlılarda “Mil-
let Sistemi” ve Tanzimat”, s.1023.
20 Antlaşmanın maddeleri için bknz. Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri,
32
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
22 Gayrimüslimlerin Osmanlı yönetimine bağlı kalmalarını sağlamak amacı ile Tanzimat döne-
minde başlatılan reform çabaları II. Abdülhamid ve Jön Türkler dönemlerinde de devam etmiştir.
Stanford Shaw, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimattan Cumhuriyete Tür-
kiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 1006.
23 Cevdet Küçük, “Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi”, s.210- 215.
24 Kemal Beydilli, “Osmanlı Döneminde Kilise Siyasetinden Bir Kesit -II. Mahmut Devrinde Kilise
Tamiri- “, Osmanlı Devleti’nde Din ve Vicdan Hürriyeti, Ed. Azmi Özcan, Ensar Neşriyat, İstanbul
2000, s. 255.
25 Bozkurt, a.g.e., s. 22; Tanzimat öncesi dönemde merkeze yapılan tadilat başvuruları genellikle
kabul edilmiştir. 1638 yılında Zülkadriye kazasına bağlı bir kilisenin tamirine müsaade edilmiştir.
Yine İstanbul’da çeşitli tarihlerde çıkan yangınlar sonucunda yıkılan kiliselerin tamir edildiği bi-
linmektedir. Bununla birlikte izin alınmadan yapılan tadilatlar engellenmiş ve yapanlar cezalan-
dırılmıştır. XVIII. yy. da Kütahya’da Hristiyan reayanın Ermeni kilisesini izinsiz tamire teşebbüs
ettikleri haber alınmış ve gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra bu girişim engellenmiş ve buna
cüret eden papazlar cezalandırılmışlardır. Nuri Adıyeke,” Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İm-
paratorluğu’nda Millet Sistemi ve Gayrimüslimlerin Yaşantılarına Dair”, Osmanlı, C.IV, Ed. Güler
Eren, Ankara 1999, s. 259.
26 Koyuncu, a.g.e., s. 108.
33
KEVSER DEĞİRMENCİ
27 Güllü, a.g.e., s. 37
28 Beydilli, a.g.m., s. 262; Gayrimüslimler genellikle kilise, okul, hastane gibi binaların yapımı ve
tamiri konusu başta olmak üzere her türlü isteklerini patrikhane aracılığı ile devlete ulaştırmış-
lardır. Güler, a.g.e., s. 40.
29 Yazışmalarda reayanın kendini ifade etmek için kullandığı dil genellikle alçakgönüllü, boynu
bükük bir yakarış şeklindedir. Halleri aciz, kiliseleri harap, dini ayinleri bâtıldır. Beydilli, a.g.m., s.
262
30 Bu örnekteki gibi gayrimüslimlerin ibadet edecek yerlerinin kalmaması durumunda tamir iz-
ninin çıkması daha kolay olmuştur. Devlet, tebaanın ibadetlerini yapmada mağdur olmasına asla
müsaade etmemiştir. Gayrimüslimler taleplerini iletirken ibadet edecek yerlerinin olmadığını be-
lirterek devletin adaletine ve merhametine sığınmışlardır. Koyuncu, a.g.e., s. 114.
34
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
narak, kesinlikle genişletilip yükseltilmemesi şartı ile tamir edilmesine izin ve-
rilmiştir.31 Yapılan başvurular üst mercilere iletilmeden önce yerel kadı tarafın-
dan kurulan bir heyet ile birlikte incelenmiştir. Yazılan beyanların doğruluğu
tespit edilmiştir. Gayrimüslim ve Müslimlerden oluşan heyet tarafından yapılan
keşif neticesinde binanın nasıl bir tamire muhtaç olduğu tespit edilip, kadı veya
naibi tarafından mühürlü bir “i’lâm” ile bağlı olunan idari birimin mülki amirine
reayanın arzuhali ile birlikte teslim edilmiştir. Konu ile ilgili bütün evraklar ken-
disinin de ilave ettiği bir “şukka” veya “takrir” ile birlikte hükümete teslim edil-
miştir. Mülki amir genellikle, yapılan bu müracaatın reayanın baskısından do-
layı olduğunu belirterek kendisini mâzur göstermeye çalışmıştır. Bütün evrak-
lar sadrazam tarafından padişaha ve nihayet şeyhülislama havale edilmiştir.
Şer’i değerlendirmenin ardından alınan fetva ile başvurunun onaylandığı kesin-
leşmektedir. Nihayetinde konu ile ilgili olarak tanzim edilen hüküm veya fer-
man genellikle İstanbul’da bekleyen reaya temsilcisine teslim edilmiştir.32
Kiliselerin tamiratından sonra bir de kontrol aşaması olmaktadır. Göste-
rilen tamir ihtiyacının dışında en ufak bir ilavenin yapılmadığı ve tamiratın ön-
görüldüğü şekli ile yapıldığı son bir teftiş ile tespit edilmiş ve merkeze bildiril-
miştir. Eğer kaçak bir tamirat söz konusu ise yıkımı gerçekleştirilmiştir. Kilise-
lerin tamirat masrafları ilgili reaya tarafından karşılanmıştır. Tamiratta kulla-
nılacak malzemenin gecikmesi halinde tamiratın da ertelenmesi söz konusu ol-
duğunda yeniden ruhsat alınması gerekmiştir. Kilise tamiri için izin isteme aşa-
malarında bütün engellemelere rağmen rüşvet devreye girmiştir.33
II. Mahmut’un son on senesinde Anadolu ve Rumeli topraklarında yaşa-
yan gayrimüslimlerin yoğun bir şekilde kilise tamir talebi söz konusudur. Bey-
dilli bu talep artışını iki sebebe bağlamaktadır. Birincisi kiliselerin uzun zaman-
dır tamir edilmemiş olması ve bu yüzden acilen tamire ihtiyaç duyulmasıdır.
İkincisi ise, II. Mahmut döneminin son yarısında devletin içinde bulunduğu zor
durumlardır. Bu dönemde gayrimüslim ahalinin kitlesel olarak kilise tamiri ko-
nusunda başvurularının artmasında onları cesaretlendiren husus, bizzat devle-
tin uygulamalarıdır. Şöyle ki, devletin içinde bulunduğu müşkül durum sebe-
31 Belgelerde yeni inşa edilecek yapılar için “müceddeten”, tamir edilecek yapılar için de “tecdi-
den” ifadeleri kullanılmıştır.
32 Gayrimüslimlere ait okul ve hastaneler de kilise tamiratı hukuku içinde değerlendirilmiş ve
aynı işlemlere tabii tutulmuştur. Bununla birlikte hastane ve okul tamiratlarında daha yumuşak
bir siyaset izlendiği ve ruhsatların hemen verildiği de söylenebilir. Beydilli, a.g.m., s.266.
33 Beydilli, a.g.m., s. 261-262.
35
KEVSER DEĞİRMENCİ
biyle böyle bir ortamda gayrimüslim ahalinin Müslüman ahali ile birlikte devle-
tin yanında yer alması çok mühim idi. Bu ortamda gayrimüslim halkın devletle
bütünleşmesini sağlayacak uygulamalar benimsenmiş, eski katı kurallar yumu-
şatılmıştır. Bu yeni devlet anlayışı özellikle kilise tamiratı konusunda uygulan-
maya başlanmıştır.34 Kilise tamiratı konusunda artan talepler ve bunlara veri-
len olumlu cevaplar, özellikle II. Mahmut döneminde gayrimüslim tebaaya karşı
uygulanan ve devletle bütünleşmesini sağlayan, eski uygulamaların dışına çıkan
ılımlı bir uygulamadır. Tüm bu uygulamalar, Tanzimat ile birlikte başlayacak
yeni devrin ve düşünce farklılığının ilk işaretleri olmuştur.35
1856 Islahat Fermanı’ndan sonra kilise inşaatı ve tamiratı ile ilgili uygu-
lamalarda köklü değişiklikler yapılmıştır.36 En önemli yenilik fetva şartının kal-
dırılmış olmasıdır. Dolayısıyla öteden beri uygulanan zimmi hukukunun uygu-
lanmasından vazgeçilmiştir. Gayrimüslimlere kilise tamir ve inşası konusunda
kolaylıklar sağlanmıştır. Böylelikle gayrimüslimler için yeni bir hukuk devri
başlamıştır.37
Kilise inşaatı konusunda Islahat Fermanı sonrası ile klasik dönem karşı-
laştırıldığında dikkat çeken bazı hususlar vardır. Örneğin, fetva aşamasında
şeyhülislam tarafından yapılan denetimler, Islahat Fermanının hemen önce-
sinde taşralarda müftü ya da bir dini makam ile merkeze yakın yerlerde fetva-
hane tarafından yapılmıştır. İkinci olarak, klasik dönemde sadece şehir merke-
zine uzak köylerde zimmîlerden oluşan yerlerde inşaat izni verilirken ferman-
34 Beydilli, a.g.m., s. 255-256; örneğin, gayrimüslimlere hoşgörüsü ile tanınan sadrazam Reşit
Mehmet Paşa, Manastır’da Aya Dimitri Kilisesi’nin tamir talebine şer’i hukuk mevzuatının dışına
çıkarak yeniden ve daha büyük olacak şekilde inşasına izin vermiştir. Aşkın Koyuncu, “Sadrazam
Reşit Mehmet Paşa ve Manastır’daki Aya Dimitri Kilisesi’nin Yeniden İnşası Meselesi (1830-
1831)”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.XIII, S.74, 2020, s. 117.
35 Beydilli, a.g.m., s. 265-266.
36 Islahat Fermanında yer alan 11 ve 13. Maddeler ile gayrimüslimlere ait ibadet yerleri, hastane-
ler, okullar ve mezarlıkları tamir etme hakkı biraz daha genişletilip padişahın izni ve gözetiminde
daha kolay bir şekilde tamir edilmesine imkân tanınmıştır. 14. Maddede yeni bina yapımı hak-
kında daha tavizkar olunması ve bürokratik engellerin azaltılması öngörülmüştür. Bu madde, iba-
det yerlerinin hem sayısının artmasına hem de boyutlarının genişlemesine sebep olmuştur. 18.
Maddede ise her cemaate Maarif Nezareti’nin denetiminde kendi okullarını açma hakkı tanımış-
tır. Bu okullar zamanla milliyetçilik fikrinin geliştiği ve buna paralel ayrılıkçı fikir hareketlerinin
oluştuğu yerler olmuştur. Musa Gümüş, “Anayasal Meşruti Yönetime Medhal: 1856 Islahat Fer-
manı’nın Tam Metin İncelemesi”, bilig, sayı: 47, 2008, s. 221-224.
37 Talip Ayar, “Islahat Fermanı Sonrası Kiliselerin Tamiri ve Yeniden İnşâsı: Yomra Örneği”, I.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Trabzon’da Dini Hayat Sempozyumu Bildiriler Kitabı, C. II, İstan-
bul 2016, s.1283.
36
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
dan sonra zimmîlerin yoğun olduğu kasaba ve şehirlere de izin verilmiştir. “Mü-
ceddeden inşa” ifadesi yeniden inşa anlamına gelse de son dönemde hem mev-
cut mabedin genişletilmesi hem de yeni bir mabed inşâsı anlamlarına gelmiştir.
Bir başka yenilik inşaat talebinin uygun olup olmadığı Şûra-yı Devlet tarafından
yapılmıştır. Ve son olarak mabedin inşâ edileceği yerin Müslüman mahallele-
rine yakınlığı, arsasının vakıf ya da mülk olup olmadığı önem arz etmektedir. 38
Son dönemde tanınan bir diğer kolaylık gayrimüslimlerin mabedlerinde yapa-
cakları küçük çaplı tamirlerde izin zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Sadece bü-
yük tamirat talepleri merkeze iletilmiştir. Örneğin, deprem ve yangın gibi doğal
afetlerden ve çeşitli sebeplerden hasar gören kiliselerin tamir talepleri merkeze
iletilmiştir.39 Devlet doğal afetten zarar gören mabedlerin tamiratı için sadece
izin vermekle kalmamış para yardımı dahi yapmıştır. Yine son dönemde kilise-
nin “aslına uygunluk” şartı çok fazla dikkate alınmamış, çoğu zaman genişletile-
rek tamir edilmesine izin verilmiştir.40
Osmanlı egemenliğinde yaşayan gayrimüslimler, kendilerine tanınan ay-
rıcalıklara ve sosyo-ekonomik statülerine uygun olarak kendi dinlerine ait ma-
betlerinin yanında mekteplerini de kurmuşlardır. Eğitimlerini dini ve kültürel
yapılanmalarına uygun olarak kendi dillerinde, kendi müfredatları çerçeve-
sinde devlet denetimi olmaksızın sürdürmüşlerdir. Kendilerine tanınan eğitim
öğretim-öğretim hürriyeti ile gayrimüslimler kendi kültürlerini sürdürmüş ve
bağımsızlık yolunda bilinçlenmişlerdir. Devlet, eğitim özgürlüğünü din ve vic-
dan özgürlüğünün bir parçası olarak görmüştür. Gayrimüslimler, ibadet
mekânlarını kendileri idare ettikleri gibi mekteplerini de yine kendi cemaat teş-
kilatları vasıtası ile teşkilatlandırmışlardır. Her cemaatin mabedinin (kilise,
havra) yanında bunlara bağlı mektepler açılmıştır. Millet teşkilatları tarafından
idare edilen mektepler, ruhani reislerin denetimi ve gözetimi altında gerçek bir
eğitim kurumu halinde hizmet vermiştir. Müstakil bir statüye sahip olan bu
okullarda gayrimüslimler kendi milli dillerinde eğitim yapmışlardır. Ders prog-
ramlarının serbestçe yapıldığı mektepler devlet tarafından denetlenmemiş, din
Bu sırada gayrimüslimlere ait iki kilise kısmen yıkılmıştır. Karesi Mutasarrıfı Ömer Ali Bey biri
Rum diğeri Ermeni cemaatine ait iki kiliseyi ahalinin bağışlarıyla tamir ettirmiştir. Ermeni ve
Rum cemaat, yıkılan kilise ve mekteplerin inşaatı bitene kadar, mutasarrıfın yaptırdığı baraka-
larda ibadet etmiş, eğitimlerini sürdürmüşlerdir. Mustafa Murat Öntuğ, “Balıkesir’deki Ermeni
Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uy-
gulama Merkezi Dergisi, C. XIX, S. 19, 2006 Ankara, s.350.
40 Koyuncu, a.g.e., s. 167-168.
37
KEVSER DEĞİRMENCİ
İstanbul 1999, s.186. (185-190); Yeni bina yapımı ile ilgili ruhsat verilmesi konusunda daha ta-
vizkar davranılması ve bürokratik engellerin azaltılması öngörülmüştür. 11.maddede değinilen
bu esneklik ile Islahat Fermanı sonrası kilise ve havra gibi dini yapıların sayılarının artması ve
genişletilmesi yönünde talepler artmıştır. Gümüş, a.g.m., s.222-223.
43 Yazışmalarda “küşâdında Maarif-i Umumiye Nizamnâmesi’nin 129. maddesi ahkâmına riayet
38
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
unsurdur. Bütün şartlar sağlandığı takdirde ruhsat alınması söz konusudur. Fa-
kat dış baskılar ve devletin içinde bulunduğu durumlar nedeniyle kurallar titiz-
likle uygulanamamış, tesis edilen denetim mekanizması işletilememiştir.44
Osmanlı İdaresinde Bafra’da Gayrimüslim Nüfus
Karadeniz’e 20 km uzaklıkta olan ve Kızılırmak nehri kıyısında bulunan
Bafra, verimli bir arazi üzerinde yer almaktadır. Denize olan uzaklığı sebebiyle
deniz ticaretinde çok büyük bir rolü olmamakla birlikte verimli toprakları sa-
yesinde etrafındaki kırsal yerleşimler için pazar görevi üstlenmiştir. Bu sebeple
Bafra’nın adı kayıtlarda Göründür Pazarı olarak da geçmektedir.45 XVI. yy. tahrir
defterlerine göre Bafra, Canik Sancağı’na bağlı yedi kazadan birisidir. Canik
Sancağı Osmanlı yönetimine girdikten sonra uzun yıllar Sivas Eyaleti’ne (Rum
Beylerbeyliği) bağlı kalmıştır.46 Tanzimatın ilanından sonra yapılan düzenleme-
ler ile Canik Sancağı 1847 yılında idari olarak, Trabzon Eyaleti’ne bağlanmıştır.
XIX. yy. boyunca bu durum değişmemiştir.47 Canik Sancağında bulunan mülki
amire Tanzimattan sonra mutasarrıf denilmiştir. Tanzimat sonrası mülki teşki-
latta yapılan köklü değişiklikler ile kaza teşkilatında da değişikliğe gidilmiştir.
Kadı yerine mülki amir olarak kaza müdürleri tayin edilmiştir.48 Islahat Fer-
manı’nın öngördüğü şekilde düzenlenen vilâyet, sancak ve kaza yönetiminde
oluşturulan komisyonlarda Müslümanların yanı sıra, gayrimüslimlere de yer
verilmiştir.49
Hemen ardından 1398 yılında Samsun’un da alınması ile Canik bölgesi tamamen devletin ege-
menliğine girmiştir. Rıza Karagöz, “II. Meşrutiyet Döneminde Canik Sancağı’nda İdari Yapılanma”,
Geçmişten Geleceğe Samsun, Samsun 2006, s. 65.
46 Mehmet Öz, “Tahrir Defterleri’ne Göre Canik Sancağı’nda Nüfus (1455- 1643)”, Ondokuz Mayıs
vilâyete bağlanmıştır. 1867 Vilâyet Nizamnamesine göre Canik Sancağı, Samsun, Bafra, Çarşamba
ve Ünye kazalarından oluşmaktadır. Sancağa 1877 yılında Terme ve Niksar ilave edilirken
1892’de Niksar çıkarılmış yerine Fatsa kazası eklenmiştir. Nedim İpek, “Canik Sancağı’nın Nüfu-
suna Dair Bir Değerlendirme”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C.12/1, Sam-
sun 1999, s. 29; Çadırcı, a.g.m., s. 16-21; Mehmet Öz, “Samsun”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansik-
lopedisi, C. XXXVI, TDV Yayınları, İstanbul 2009, s. 86.
48 M. Emin Yolalıcı, XIX. yy. da Canik (Samsun) Sancağı’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK, Ankara
1998, s.15
49 Örneğin, Bafra kazasında Lefteraki Efendi bidayet mahkemesinde aza, Yanko Efendi de duhan
aşar memuru olarak görev yapmıştır. Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 14, sene 1309, s. 246; bu
39
KEVSER DEĞİRMENCİ
şekilde Avrupa Devletlerinin azınlıkları koruma bahanesi ile Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karış-
ması engellenmek istenmiştir. Devletin her vatandaşını eşit tuttuğunu göstermeye yönelik baş-
lattığı uygulamalar gayrimüslimleri mutlu etmediği gibi Müslümanların da tepkisini çekmiştir.
Dolayısıyla bu çabalar istenen sonucu vermemiş, dışarıdan yapılan müdahaleler ile gayrimüslim-
lerin devletten ayrılma bahanesi ile ayaklanmaları engellenememiştir. Devleti bir arada tutma
çabaları başarısız kalmıştır. Musa Çadırcı, “19.yy. ın İkinci Yarısında Karadeniz Kentleri (Trabzon
ve Samsun)”, İkinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, Samsun 1990, s.17
50 Musa Çadırcı, a.g.m., s. 18-20
51 Yurt Ansiklopedisi, “Samsun”, C. IX, Anadolu Yayıncılık, İstanbul 1982-3, s.6565.
52 Yurt Ansiklopedisi, s.6565; Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 14, sene h. 1309, s. 137
53 Öz, a.g.m.,s. 196.
54 Yurt Ansiklopedisi, s.6561.
55 XIX.yy.da Bafra’daki müslüman nüfus için bknz. Rıza Karagöz-Cengiz Arslan, “Ondokuzuncu
Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri İnsan Bi-
limleri Dergisi, 2(2), Samsun 2021, s.129-156.
40
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
H.1286 tarihli Trabzon Vilâyet Salnâmesine göre 1869 yılında Bafra merkez ka-
zasında 3.010 Müslüman hane, 1.559 gayrimüslim hane olmak üzere toplam
4.569 hanenin yaşadığı anlaşılmaktadır. Bu verilere göre Bafra merkez kazada
10.774 Müslüman, 6.731 Rum, 243 Ermeni nüfus yaşamaktadır.56 Salnâmelerde
nüfus bilgilerinin yanı sıra dini yapılar ve buradaki görevliler ile mektepler ve
öğrenci sayıları hakkında da malumat verilmiştir. Buna göre aynı tarihte
Bafra’da 86 adet kilisenin olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte Müslümanlara
ait 61 cami, 38 mescid, 36 medrese, 19 tekke bulunmaktadır. Bu dini kurum-
larda 84 imam, 53 hatip, 3 müderris, 77 rahip görev yapmaktadır. Yine aynı yıl
Bafra’da yüksek ilim tahsil eden öğrenci sayısı 76’dır. Müslümanlara ait sıbyan
mektepleri 107 adet olup burada tahsil gören öğrencilerin sayısı 1.892’dir. Aynı
dönemde Bafra’da Rumlara ait 60 adet mektepte 867 Rum çocuğu eğitim gör-
müştür.57
(H.1287) 1870 yılı Trabzon Vilâyet Salnâmesine göre en çok köyü olan iki
kaza Bafra ve Çarşamba’dır.58 Buna göre 13 mahalle ve 114 köye sahip olan
Bafra’da 126 Ermeni, 4.108 Rum, 553 Çerkes, 3.442 Müslüman hanesi olmak
üzere toplam 8.229 hane vardır. Kayıtlara göre Bafra’da 247 Ermeni, 6.576
Rum, 1.536 Çerkes, 9.547 Müslüman olmak üzere 17.906 nüfus yaşamaktadır.59
(H.1288) 1871 yılı Trabzon Vilâyet Salnâmesine göre Bafra’da mahalle ve köy
sayısı bir önceki yıl ile aynıdır. Buna göre 126 Ermeni, 4.108 Rum, 553 Çerkes,
2.442 İslam hanesi olmak üzere toplam 8.229 hane mevcuttur. Bafra kazasında
1871 yılında 9.547 İslam, 6.576 Rum, 247 Ermeni, 1.536 Çerkes olmak üzere
toplam 17.906 erkek nüfus yaşamaktadır.60 Buna göre bir önceki yıl ile tüm nü-
fus bilgileri aynı olmakla birlikte Müslüman hane sayısının yanlış yazıldığı an-
laşılmaktadır. Zira hane sayısı azalmış olsa da nüfus aynıdır. Buradan Müslü-
man hane sayısı yazılırken hata yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim toplam hane
miktarı kayıtlarda 3.442 Müslüman hanesine göre hesaplanarak 8.229 olarak
yazılmıştır.
56 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 1, sene h. 1286, s.66; bu rakamlara 1869 yılında Bafra kaza-
sına bağlı olan Alaçam nahiyesi dahil edilmemiştir.
57 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 1, sene h. 1286, s.72-73; Bafra’nın bağlı bulunduğu Canik San-
cağı’nın genelinde eğitim-öğretim faaliyetleri için bknz. M. Emin Yolalıcı, “Maarif Salnamelerine
Göre Canik Sancağı’nda Eğitim Öğretim Kurumları”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, C. X, S.1, 1997 Samsun, s. 321-345.
58 Yurt Ansiklopedisi, s.6565-6566.
59 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 2, sene h. 1287, s. 92-93.
60 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 3, sene h.1288, s.100-101.
41
KEVSER DEĞİRMENCİ
3.442 Hane 4.108 Hane 126 Hane 553 Hane 8.229 Hane
1872 yılı itibariyle Bafra merkez kazada mahalle ve köy sayıları ile nüfus
verileri önceki iki yıl ile aynıdır.62 1881 yılına gelindiğinde Bafra’da nüfusun çok
fazla artış göstermediği görülmektedir. Kazada 6.98563 hanede 9.672 Müslü-
man, 6.717 Rum, 302 Ermeni olmak üzere toplam 16.691 erkek nüfus bulun-
maktadır.64 1881 yılı Trabzon Vilâyet Salnâmesine göre Bafra kazasında bulu-
nan dini yapıların sayısı 82 cami-mescid, 7 tekke, 2 medrese, 83 kiliseden iba-
rettir. Aynı yıl kazada Müslümanlara ait olan mektep sayısı 70 iken gayrimüs-
limlere ait 62 okul olduğu anlaşılmaktadır.65
2003, s.178-179.
67 Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 14, sene h. 1309, s. 174.
42
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
1322 Yılı Trabzon Vilâyet Salnâmesine Göre 1904 Yılı Bafra Kaza-
sında Kadın ve Erkek Nüfusunun Etnik ve Dini Dağılımı70
Müslüman Rum (Ortodoks) Ermeni (Gregoryen) Toplam
Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın
14.023 14.165 10.438 10.368 555 555 50.104
Serbestoğlu, “Ali Rıza Efendi’nin Teftişi Esnasında Canik ve Amasya Sancaklarında Dini Yapıların
İnşa ve Tamir Faaliyetleri”, Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.3, 2014, s.117-139.
43
KEVSER DEĞİRMENCİ
tespit edilebildiği kadarıyla ilk defa 1848 yılında gündeme gelmiştir.73 Bafra ka-
zasına bağlı Asar köyünde bulunan eski bir Rum kilisesinin tamire muhtaç ol-
duğu beyan edilmiştir. Ahşap olan kilisenin bir kısmının ve etraf duvarlarının
zaman içerisinde harap olduğu anlaşılmaktadır. Kilisenin mevcut durumu dola-
yısıyla mahalle sakinleri tarafından çalışmalar başlatılmış ve öncelikle gerekli
ölçümler yapılmıştır. Yapılan keşif çalışması neticesinde uzunluğu on üç, geniş-
liği dokuz ve yüksekliği dört arşın74 olan kilisenin yıpranmış olduğu ve tamire
ihtiyaç duyduğu kesinleşmiştir. Kilisenin mevcut durumu bir ilâm ve mazbata
ile rapor halinde kaleme alınmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla netice itibariyle kilise-
nin tamiratı için gerekli izinler alınmıştır. Alınan iznin bir sureti Trabzon vali-
sine, Bafra kazası naib ve müftüsü ile kaza müdürüne gönderilmiştir.75
Bafra’da Rumlara ait kilise tamiratı ile ilgili diğer bir talep 1849 yılında
gündeme gelmiştir. Bafra’daki Rum halk, kendi cemaatlerine ait bir kilisenin ta-
mir edilmesi için izin talep etmiştir. Talep yazısında İstanbul’da ve ülkenin her
köşesinde kiliselerin tamiratına dair padişahın iradesi olduğu ve dahası önce-
sinde bu konu hakkında emirler çıkarıldığı da özellikle vurgulanmıştır. Kazadan
gelen bu talep Canik sancağına ulaştıktan sonra merkeze iletilmiştir. Merkez-
den Canik kaymakamı Vasıf Paşa’ya gelen cevapta bu konu hakkında bir
73 Osmanlı coğrafyasında kilise inşâ ve tamiratları hakkında yapılmış diğer çalışmalar için bknz.
Zafer Gölen, “Tanzimat Döneminde Bosna Hersek’te Kilise İnşâ ve Onarım Faaliyetleri”, Belleten,
C. 65, S. 242, s. 215-242; Mucize Ünlü, “Tanzimat Sonrasında Samsun Çevresinde Gayrimüslimle-
rin Kilise ve Mektep İnşâ ve Tamir Faaliyetleri”, Geçmişten Geleceğe Samsun, Editör. Cevdet Yıl-
maz, Samsun 2006, s. 149-162; Talip Ayar, “Osmanlı’nın Son Dönemi Maçka’da Kiliselerin Tamiri
ve Yeniden İnşâsı”, History Studies, 9/1, 2017, s. 1-19; Talip Ayar, “Islahat Fermanı Sonrası Kilise-
lerin Tamiri ve Yeniden İnşâsı: Yomra Örneği”, I. Uluslararası Trabzon’da Dini Hayat Sempozyumu
Bildiriler Kitabı, C. II, İstanbul 2016, s. 1281- 1296; Ercan Çelebi, “Osmanlı Devleti’nde Kiliselerin
Hukukî Statüsü ve Tosya Meryemana Kilisesi’nin Yeniden İnşası Meselesi”, Tarih ve Gelecek Der-
gisi, Cilt 6, Sayı 1, Mart 2020, s. 26-51; Süheyl Alemdar, Osmanlı Devleti’nde Kiliselerin Tamir ve
İnşası (1839-1856), Basılmamış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens-
titüsü, Isparta 2012; Yunus Emre Akyol, 19.yy. ın İkinci Yarısında Kudüs Kamame Kilisesi Üzerine
Osmanlı Politikası, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-
tüsü, Denizli 2019; Osman Karadeniz, “Ordu’da Osmanlı Dönemi Kiliseleri”, Ordu Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ordu 2020.
74 Metrik sisteme geçilmeden önce kullanılan bir uzunluk ölçüsüdür. Dirsek ile orta parmak ucu
arasındaki kısmı ifade eder. Arapçası “zirâ” dır. Osmanlı Devleti’nde bina ölçümünde kullanılan
“mimar arşını” ile kumaş ölçümünde kullanılan “çarşı arşını” farklılık arz etmektedir. Bu çalış-
mada mimar arşını esas alınmıştır. Buna göre 1 arşın=75,8 cm’dir. Mehmet Erkal, “Arşın”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. III, TDV Yayınları, İstanbul 1991, s. 411-412.
75 Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Bâb-ı Âsafi Mühimme Def-
44
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
ilâmnâme gelmediği ifade edilerek kilise tamiri için ruhsat izni verilmediği an-
laşılmaktadır. Bu aşamada bizzat İstanbul Rum Patriği Kyrillos devreye girmiş-
tir. Kilisenin tamiri hususunda bir yazı kaleme alan Patrik Kyrillos’un ruhsat
verilmesi konusunda ısrarcı olduğu anlaşılmaktadır. Hükümetin bu konuyla
alakalı olumlu bir bakış açısının olduğunu patrik de özellikle vurgulamıştır. Ne-
tice olarak tamiri talep edilen kilisenin hangi kategoride olduğuna göre hareket
edileceği 26 Şubat 1849 tarihli yazıdan anlaşılmaktadır.76 Fakat sonraki süreç
hakkında yeterli bilgiye ulaşılamadığından talep edilen iznin verilip verilmediği
net olarak tespit edilememiştir. Bununla birlikte özellikle Islahat Fermanı’ndan
sonra kilise tamiratı hususunda izin almanın daha da kolay olduğu bilinmekte-
dir.
Canik sancağında Bafra kazasından kilise tamiratı için yapılan diğer baş-
vuru 1855 yılında Aya Marina adlı eski bir Rum kilisesi için olmuştur. Kilise yak-
laşık altmış, yetmiş sene önce, Bafra’da elli, altmış Rum hanesi bulunduğu dö-
nemde mevcut nüfusa yetecek büyüklükte inşa edilmiştir.77 Kilisenin ilk yapıl-
dığında uzunluğu kırk dokuz arşın, genişliği yirmi üç arşın ve yüksekliği on ar-
şın olarak inşâ edilmiştir. Fakat söz konusu Rum ahalinin nüfusu geçen süre
zarfında sayıca artmıştır. Öyle ki 1855 yılı itibariyle Bafra’da iki yüzden fazla
Rum hanesinin olduğu bilinmektedir. Kilisenin yeniden inşâsını gerektiren bir
sebep daha vardır ki o da kilisenin yıkılacak kadar harap bir halde olmasıdır.
Kilise ilk inşa edilirken çukurda yapılmış olduğundan kış mevsiminde kar ve
yağmur yağdığında içeriye giren su, çamur ve rutubete sebep olmaktadır. Bu
durum kilisede ayin yapılmasını engellemektedir. Kiliselerin yeniden inşası ta-
lep edilirken vurgulanan bir husus da bulunduğu muhittir. Buna göre yeniden
inşa edilecek olan kilisenin Müslüman mahallelerine yakın olmaması gerek-
mektedir. Bu kurala göre söz konusu kilisenin muhit olarak uygunluğu hak-
kında da bilgi verilmiştir. Rum mahallesinde yer alan kilisenin etrafının geniş
bir avlu ile çevrili olduğu ve bu nedenle Müslüman hanelerinden epey uzakta
olduğu özellikle vurgulanmıştır.
76Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi Evrakı, (HR. MKT.), 24/12, lef. 1; HR. MKT. 24/12, lef.2.
77Buna göre kilisenin ilk inşa tarihi yaklaşık olarak 1790 yılıdır. Böylelikle Aya Marina kilisesi
devletin gerektiğinde yeni kilise inşasına izin verdiği konusunu doğrulayan bir örnektir. Bu tür
yeni mabedlerin inşasına nasıl izin verildiği ve devamına nasıl göz yumulduğu meselesi hakkında
detaylı bilgi için bknz. Aşkın Koyuncu, “Osmanlı Devleti’nde Kilise ve Havra Politikasına Yeni Bir
Bakış: Çanakkale Örneği”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S.16, Bahar 2014, s.35-87.
45
KEVSER DEĞİRMENCİ
Kilisenin mevcut Rum nüfusa yetecek şekilde genişletilmesi için izin ta-
lebi öncelikle Bafra’da ikâmet eden Rum ahaliden gelmiştir. İstanbul Rum Pat-
riği Kyrillos gelen mazbatayı nazik bir üslupta 5 Kasım 1855 tarihinde üst ma-
kamlara sevk etmiştir.78 Rum patriğin bu talebi merkeze ulaştıktan sonra de-
ğerlendirilmiş ve neticede kilisenin yeniden inşasının bir ihtiyaç olduğu anlaşıl-
mıştır. Bununla birlikte benzer şekilde gelen taleplere verilen olumlu cevaplar
da emsal teşkil etmiştir. Babıali’den alınan cevapta her sınıftan tebaanın bütü-
nüyle devletin koruması altında olduğunun gayet açık olduğu ve bunun açıklan-
masına gerek bile olmadığı belirtilmiştir. Bahsi geçen kilisenin genişletilmesine
yönelik inşaat izni Sultan Abdülmecid tarafından verilmiştir. Netice itibariyle
kilisenin genişletilerek yeniden inşa edilmesi için ruhsat izni çıkmıştır.79
İstanbul Rum Patriği tarafından, Aya Marina adlı Rum kilisesinin genişle-
tilmesi hakkında ikinci bir yazı daha kaleme alınmıştır. Bu yazıda kilisenin
hangi ölçülerde genişletileceği konusu netleştirilmiştir. Öncelikle yeni bir kilise
inşasına neden ihtiyaç duyulduğu hakkında bilgiler tekrarlanmıştır. Yazının de-
vamında devletin Rum tebaanın emniyet ve istirahatine önem verdiği, kendile-
rine karşı merhametle muamele edildiğinden bahsedilmiştir. İlaveten devletin
merhametine karşı duyulan güven vurgulanmıştır. Söz konusu yazıda, kilisenin
genişletilmesi hususunda alınan izne atıf yapılarak bu defa kilisenin hangi ölçü-
lerde genişletileceği konusu belirtilmiştir. Buna göre kilise mevcut Rum ahaliye
yetecek kadar uzunluğu kırk dokuz arşın, genişliği yirmi sekiz ve yüksekliği on
iki arşın olmak üzere yeniden inşa edilecektir.80 Böylelikle kilise eski haline
oranla beş arşın daha geniş, iki arşın daha yüksek olacaktır.
Alınan izinler çerçevesinde vakit kaybetmeden kilisenin genişletilmesi
çalışmalarına başlanmıştır. Fakat devam eden yazışmalardan kilisenin genişle-
tilmesi konusunda gerekli izinlerin alınmasına rağmen bazı kişilerin buna mâni
olmak istedikleri dolayısıyla inşaatın bu müdahale neticesinde engellendiği an-
laşılmaktadır. Vakit kaybetmeden durum merkeze bildirilmiş ve yerelde muha-
lefet yapan bu kişilere engel olunması istenmiştir. Hatta bu defa yine İstanbul
Rum Patriği devreye girmiştir. Patrik, 13 Ekim 1856 tarihinde merkeze yazdığı
yazıda resmi olarak ruhsatı alınmış bir inşaata bu şekilde mâni olunmasının uy-
gunsuz bir hareket olduğunu dile getirmiştir. Bu müdahalenin engellenmesi ve
alınan izin çerçevesinde inşaata devam etmek istediklerini bildirmiştir. Patrik,
46
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
bahsi geçen kilisenin verilen izin dahilinde inşaatının devam edebilmesi için ge-
rekenin yapılmasını merkezden rica etmiştir.81 Bu talebe istinaden 4 Kasım
1856 tarihinde Aya Marina adlı Rum kilisenin inşaatı sırasında meydana gelen
nahoş olayların men edilmesine dair Canik Mutasarrıfına bir tahrirat gönderil-
miştir.82 Kilisenin genişletilmesi için ruhsat izninin bizzat padişahın kendisi ta-
rafından verilmiş olmasına rağmen yapılan bu müdahalenin hoş olmadığı vur-
gulanmıştır. Canik Sancağı Mutasarrıfı Ramiz Paşa’ya, Bafra kazası nâib ve müf-
tüsüne, Bafra kaza müdürü ile kazanın diğer ileri gelenlerine kilisenin genişle-
tilmesinin bir zaruret olduğu ve buna kimsenin muhalefet etmemesi gerektiği
uyarısında bulunulmuştur. Ayrıca reayâdan kimsenin bir akçe bile almasına
izin verilmemesi gerektiği de vurgulanmıştır. Görevliler paranın miktarından
ziyade tehlikeli bir duruma müsaade edilmemesi konusunda uyarılmıştır. Bu
hususlara dikkat edilmesi ve kesinlikle verilen emirlere aykırı hareket etmek-
ten kaçınılması uyarısında bulunulmuştur.83 Müdahaleye izin verilmemesi ko-
nusunda bu şekilde emirler gönderilirken padişahın iradesi de yazıya ilave edil-
miştir. Bu hoş olmayan müdahalenin bir an evvel engellenmesi, padişahın em-
rinin uygulanmasına hemen başlanılması emredilmiştir.84
Tanzimat sonrası Bafra kazasında bir başka tamir talebi Saklı mahalle-
sinde sakin Rum ahaliden gelmiştir. Rum tebaanın tamir talebinin sebebi yine
kilisenin mevcut nüfusa yetersiz gelmesidir. Mahallede Aya Vasil adlı bir kilise
mevcut ise de zaman içerisinde nüfus arttıkça ahaliye kâfi gelmemeye başlamış-
tır. Bu yüzden ahali, Bafra kazası Saklı mahallesinde mülkü Rumlara ait olan
arsa üzerine uzunluğu yirmi beş arşın, genişliği on beş arşın ve yüksekliği on iki
arşın olmak üzere Aya Vasil adlı kilisenin yeni baştan inşâsına müsaade edil-
mesi için irade çıkarılmasını talep etmiştir. Kilise yapılacak yerin mülkü müsta-
kil olarak Rum milletine aittir. Bu nedenle diğer milletlerin ilgi ve alakası yoktur
ve herhangi bir ortaklık söz konusu değildir. Ayrıca İslam mahallesinde ve vakıf
dahilinde olmadığından yer ve mevki anlamında kilise inşasının kimseye zararı
olmayacağı anlaşılmaktadır. Rum Patrikhanesi aracılığı ile merkeze ulaşan ta-
lep hükümet tarafından münasip görülmüş ve1869 yılı Eylül ayında kilise inşa-
sına izin verilmiştir.
81 BOA, HR. MKT. 165/85, lef.1/1; BOA, HR. MKT. 165/85, lef.2/1
82 BOA, HR. MKT. 165/85, lef.1/2.
83 Devlet bir taraftan mabet tamiratının kurallara göre yapılması için çaba sarfederken diğer yan-
dan bu sırada yaşanması mümkün yolsuzluklarla da mücadele etmiştir. En çok görülen yolsuzluk
görevi itibariyle güvenilir görünen kişilerin kilise tamiri vaadiyle halktan haksız paralar toplama-
sıdır. Koyuncu, a.g.e., s. 128.
84 BOA, HR. MKT. 165/85, lef. 2/1.
47
KEVSER DEĞİRMENCİ
Bununla birlikte Trabzon valisi Esad Muhlis Paşa’ya ve Canik Sancağı Mu-
tasarrıfı Hasan Paşa ve Bafra kazası nâib, müftü ve meclis azalarına hitaben bir
yazı kaleme alınmıştır. Kilisenin yeniden inşası esnasında padişahın iradesi dı-
şına çıkılmaması, nizama uygun hareket edilmesi, belirtilen ölçülerin dışına çı-
kılmaması, bu vesile ile Rum ahaliden zorla para toplanmaması veya bunlardan
başka bir şekilde halka bunaltıcı hareketlerde bulunmaması şartı ve kilisenin
inşaatına müdahale edilmemesi konusunda uyarılmışlardır. Eğer inşaat esna-
sında sakıncalı bir durum fark edilir ise müdahale etmeden durumun yerel yö-
netimler tarafından hemen hükümete bildirilmesi emredilmiştir.85
İstanbul Rum Patriği Grigorios’in, yaklaşık olarak bir yıl sonra 15 Kasım
1870 tarihinde kilise inşaatı ile ilgili ikinci bir talebi olmuştur. Hariciye Nezare-
tine hitaben yazılan yazıda öncelikle Canik sancağı Bafra kazası Saklı Mahal-
lesi’nde bulunan Aya Vasil adındaki kilisenin yeniden inşa edilmesi hususunda
daha önceden izin talep edildiği ve söz konusu talebin 1869 yılı Eylül ayında
münasip bulunduğu hatırlatılmıştır. Alınan izin sonrasında kilise inşaatının
başladığı anlaşılmaktadır. Fakat yazının devamında yeni bir sorun gündeme ge-
tirilmiştir. Şöyle ki, kilisenin koridorunun sol tarafından yedi arşın yani yaklaşık
beş buçuk cm ilave edilmek suretiyle genişletilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu
şekilde yapılacak olan ilave ile kilisenin uzunluğu otuz iki arşına ulaşacaktır. İs-
tanbul Rum Patriği Grigorios, bu düzenleme için yeniden izin talep etmekte-
dir.86 Hükümet gelen bu talebi değerlendirmiş ve gereken izin 19 Ocak 1871
tarihinde verilmiştir.87 Bu örnekten anlaşıldığı gibi merkez, kilise inşaatlarında
belirtilen ölçülerin dışına çıkılmasını -yeniden izin almak şartı ile- kabul etmiş-
tir.
Bafra Kazasında Rum ve Ermeni Mekteplerinin Yeniden İnşâsı Ta-
lepleri
Tanzimat sonrası Bafra kazasında kiliselerin tamiratı ve yeniden inşâsı ile
birlikte kilise bahçelerinde yer alan mektep binalarının da yenilenmesi söz ko-
nusu olmuştur. Bu konuda tespit edilen ilk talep 1891 yılında eski bir Rum mek-
tebi için olmuştur.
Rum mahallesinde kilise avlusunda bulunan eski bir sıbyan mektebi ha-
rap bir vaziyette olduğundan aynı arsa üzerine yeni baştan bir mektep binası
48
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
inşa edilmek istenmiştir.88 Rum Mahallesi İhtiyar Meclisi ve Kilise Cemiyeti ta-
rafından 7 Temmuz 1891 tarihinde Bafra kaymakamlığına mektep inşası için
müracaatta bulunulmuştur. Yazıda kilise avlusunda yer alan okulun kadim bir
yapı olduğu, mahallenin Rum çocuklarının eskiden beri eğitim-öğretimlerine bu
binada devam ettikleri belirtilmiştir. Binanın bir tarafı kız, diğer tarafı erkek öğ-
renciler için tahsis edilmiştir. Ahşap ve dört köşeli olmak üzere kare planlı bir
yapı olan sıbyan mektebi, dört yüz otuz arşın arsa üzerinde bulunmaktadır. Za-
manla yıpranmış ve kullanılamayacak vaziyete geldiğinden mektebin yıkılıp ye-
rine tekrar eskisi gibi bir tarafı kız, diğer tarafı erkek öğrencilere mahsus olmak
üzere bir bina inşa edilmesi düşünülmüştür. İnşaat masrafları kilise gelirlerin-
den karşılanacaktır. Kanunlar çerçevesinde yapılacak olan mektep inşaatı için
6 azanın imzası ile izin talep edilmiştir.89 Bu talep Bafra belediye meclisinde
okunup değerlendirilmiştir. Eski mektebe, kalfa ve bilirkişilerin marifetiyle ke-
şif muayenesi yaptırılmıştır. Yeni yapılacak mektep binasının masrafları, Bafra
belediyesinde görevli kalfa Bogos Efendi tarafından yapılan keşif neticesinde
hesaplanmış ve bir rapor hazırlanmıştır. Buna göre mektebin zaman içerisinde
yıpranmış ve harabeye dönmüş olduğu anlaşılmıştır. Netice itibariyle artık kul-
lanılamaz halde olduğu ve yeniden inşâ edilmesi gereği ortaya çıkmıştır. Fakat
bu defa ahşap yerine tuğla malzeme kullanılmak istenmiştir. Yapılan muayene
keşfi sonucunda sıbyan mektebinin binası dört köşeli ve dört yüz elli altı arşın
genişliğinde inşa edilecektir. Üç yüz liraya mâl olacak masraflar kilise gelirle-
rinden sarf edilecektir. Bu bilgilerin yer aldığı kalfa Bogos Efendi’nin hazırladığı
rapor ve ekinde yer alan plan90 incelenmek üzere 10 Temmuz 1891 tarihinde
bir başkan ve dört azanın imzası ile Bafra kazası idare meclisine havale edilmiş-
tir.
Bu defa okul inşa edilmesi planlanan arsanın hangi türde olduğu ve kaç
kısımdan meydana geldiğini tespit etmek için Bafra kazası tapu ve vergi kitâbeti
ile yazışmalar başlatılmıştır. Buna göre Bafra kazası tapu kâtibinden gelen ce-
vapta inşâ edilecek Rum mektebinin arsasının tapu kayıtlarında sadece emlâk
olarak kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Mektep inşâ edilecek arsa hakkında tah-
odanın ölçüsünü tek tek belirtmiştir. BOA, İrade Şûrâ-yı Devlet (İ. ŞD.) 119/7138, lef. 2/1.
49
KEVSER DEĞİRMENCİ
rir kâtibinden gelen bilgiye göre, Rum mahallesinin esas emlâk defterinde dö-
nümsüz ve sadece Rum Kilisesi adıyla kaydedilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Rum
mahallesinde başka sıbyan mektebinin olmadığı da tespit edilmiştir.
Gelen bu bilgiler çerçevesinde Bafra idare meclisi tarafından söz konusu
mektep inşâsına ruhsat verilmesi için bir mazbata hazırlanmıştır. Mazbata, plan
ve kalfa raporu da eklenmiş halde 13 Temmuz 1891 tarihinde Canik Mutasarrı-
fına gönderilmiştir.91 Canik Mutasarrıfı Mehmed Cavid Bey, mektep inşâsı için
izin talebi hakkında kendisine gelen evrakları sekiz kişilik bir komisyonun92 im-
zası ile 6 Ağustos 1891 tarihinde Trabzon Vilâyeti’ne sevk etmiştir.93
Trabzon Vilâyet Meclisi, 22 Eylül 1891 tarihli yazı ile söz konusu izin ta-
lebinin Dahiliye Nezareti’ne sevk edilmesini uygun bulmuştur.94 Trabzon Valisi
Ali Bey, Bafra kazasının Rum mahallesinde bir kilise avlusunda harap bir halde
bulunan mektep binasının yeniden inşası için gelen izin talebini 30 Eylül 1891
tarihinde Dahiliye Nezareti’ne bildirmiştir.95 Trabzon Valisi Ali Bey hazırlamış
olduğu tezkereye Canik Mutasarrıfından gelen mazbatayı, Bafra İhtiyar Meclisi
mazbatasını, Bafra’da kalfanın hazırladığı raporu ve planı da eklemiştir.96
Dahiliye Nazırı Rıfat Efendi, Trabzon Vilâyetinden kendisine ulaşan bel-
geleri 19 Ekim 1891 tarihinde Adliye ve Mezâhib Nezareti’ne97 sevk etmiştir.98
Bu aşamada konu Adliye Nezareti tarafından detaylı bir şekilde araştırılmıştır.
Anlaşıldığı kadarıyla bundan sonraki süreçte taşradaki merciler ile haberleş-
meye devam edilmiştir. Yerel yöneticilere Rum mektebinin yeniden inşa edil-
mesi hususunda bir sakınca olup olmadığı sorulmuştur. Adliye Nezareti’nin 5
Kasım 1891 tarihli yazısına ilk olarak Bafra kaymakamlığı cevap vermiştir. Ya-
pılan araştırmalar sonucunda adı geçen mektebin yeniden inşa edilmesinde bir
“nezâret” e çevrilmesiyle kurulmuştur. Adliye Nezâreti’nin 21 Mayıs 1879 tarihli ilk teşkilât ni-
zamnâmesine ile, gayri müslim azınlıkların o zamana kadar Hariciye Nezâreti’ne bağlı olan mez-
hep işleri Adliye Nezâreti’ne bağlanmıştır. Bu sebeple nezâretin ismi Adliye ve Mezâhib Nezâreti
olmuştur. Hulusi Yavuz, “Adliye Nezareti”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. I, TDV Ya-
yınları, İstanbul 1988, s.390.
98 BOA. ŞD. 2592/8, lef. 8/1
50
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
mahsur olmadığına karar verilmiştir. Netice, Bafra kazası kaymakamı ile naib
vekilinin, müftünün, mal müdürünün, Rum ruhanî reisinin, tahrîrat kâtibinin ve
4 azanın mühürlerinin olduğu bir yazı ile 22 Aralık 1891 tarihinde Canik Muta-
sarrıfına gönderilmiştir.99
Mektep inşasına dair herhangi bir mahzurun bulunmadığı konusunda
Bafra kazasından gönderilen yazı Canik Mutasarrıflığı tarafından Trabzon
Vilâyetine sevk edilmiştir. Trabzon Valisi Ali Bey de gelen cevabı 9 Ocak 1892
tarihinde Adliye ve Mezâhib Nezareti’ne iletmiştir.100 Yapılan bu tahkikat neti-
cesinde Adliye ve Mezâhib Nazırı Rıza Bey 2 Şubat 1892 tarihinde Dahiliye Ne-
zareti’ne konu ile ilgili bir yazı yazmıştır. Gelen cevaptan, Rum mektebinin ye-
niden inşası konusunda bir mahsur görülmediği ve bu konuda gerekli izinlerin
verileceği anlaşılmaktadır.101 Bu kez Dahiliye Nazırı Rıfat Efendi konuyu 21 Şu-
bat 1892 tarihinde sadrazama bir yazı ile bildirmiştir. Rıfat Efendi, Adliye ve
Mezâhib Nazırı Rıza Bey ile yapılan yazışmalardan bahsedip kendisinin Rum
mektebin yeniden inşasında bir mahzur görmediği yönünde verdiği cevabı
özellikle vurgulamıştır.102 Nihayet bütün evraklar Divân-ı Hümâyun’a ulaşmış
ve burada okunup mütalaa edilmiştir. Söz konusu Rum mektebinin eski mekte-
bin yerine yine bir tarafı erkek diğer tarafı kız çocuklara mahsus olmak üzere
dört köşeli bir yapı şeklinde, dört yüz elli arşın genişliğinde inşâ edilmesi uygun
bulunmuştur. Bu sırada ihtiyaç duyulan masrafın kilise gelirlerinden karşılan-
ması uygun bulunmuştur. Bu şartlar çerçevesinde Bafra’dan gelen inşaat tale-
binde bir mahzur görülmemiştir. 7 Mart 1892 tarihi itibariyle alınan kararlar,
Divân-ı Hümâyun kaleminde kayıt altına alınmıştır.103 Şûra-yı Devlet Dahiliye
Dairesi’nde başkan ve on azanın imzası ile 24 Mart 1892 tarihinde konu ile ilgili
bir mazbata hazırlanmış ve sadarete sunulmuştur.104 Sadrazam da yazıyı bütün
ekleri ile birlikte 7 Haziran 1892 tarihinde padişaha sunmuştur.105
Netice itibariyle padişah II. Abdülhamid tarafından mektep inşasına dair
ruhsat izni verilmiştir. Karar, Bâb-ı Âli Evrak Odasında hazırlanan evrak ile 17
Haziran 1892 tarihinde Adliye ve Mezâhib, Maarif ve Dahiliye Nezaretlerine
tebliğ edilmiştir.106 Son olarak Dahiliye Mektubi Kalemi’nden 28 Haziran 1892
51
KEVSER DEĞİRMENCİ
tarihli ve 641/8 evrak numarası ile mektep inşâsı için ruhsat izni verildiği Trab-
zon vilâyetine bildirilmiş ve buna göre gerekenin yapılması istenmiştir.107
Bafra’da yaşayan Rumlardan mektep tamiratı için gelen ikinci talep 1910
yılına aittir. Rum cemaatinin çocuklarına mahsus yeni baştan bir mektep yapıl-
masına ruhsat verilmesi için Rum Patrikliği aracılığı ile talepte bulunulmuştur.
Bahsedilen mektebin resmiyette Rum cemaatinin ruhani reisi Papa Mihâil
Efendi adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Esasen mülkü Rum cemaatine ait
olan mektep, mevcut arsa üzerine on dört buçuk metre uzunluğunda, dokuz bu-
çuk metre genişliğinde ve on buçuk metre yüksekliğinde kârgir olarak yeniden
inşa edilecektir. Bunun için gereken beş yüz lira kilise sandığından karşılana-
caktır. 1910 yılı itibariyle Bafra’da 510 Rum hanesinde 2.605 Rum nüfus yaşa-
maktadır.108 Rum nüfusun yoğunluğu nedeniyle bahsedilen mektebin inşasında
bir mahzur görülmemiştir.
Canik Mutasarrıflığı tarafından yapılan incelemeler neticesinde ilgili ev-
raklar, Adliye ve Mezâhib Nezareti’nin 29 Haziran 1910 tarihli ve 269 numaralı
tezkiresi ve ek belgeler Divân-ı Hümâyun Kalemi aracılığı ile Şûra-yı Devlet’e
havâle edilmiştir. Evraklar Maliye, Nâfia ve Maarif Dairesi’nde okunmuştur.
Merkeze ulaşan bilgiler ve yapılan araştırmalar neticesinde mektep inşasının
usule uygun olduğu ve -emsal teşkil edecek şekilde- daha önceden mektep in-
şaat izni verildiği göz önünde bulundurularak Divân-ı Hümâyun Kalemi’nden
bir müzekkire yazılmıştır. Buna göre mektep inşaatı tamamlandıktan sonra açı-
lışı aşamasında Maarif Nizamnâmesi’nin 129. maddesine ve İstanbul Rum Pat-
rikhanesi hakkında alınan son kararların hükümlerine riayet edilmek üzere
bahsedilen mektebin belirtilen ölçülerde inşa edilmesi uygun bulunmuştur.
Alışılagelmiş bir şekilde mektep inşası talebiyle alakalı bütün yazışmalar
Şurâ-yı Devlet’te kayıt altına alınmış ve evraklar tekrar Divân-ı Hümâyun Ka-
lemi’ne havâle edilmiştir. Ayrıca Adliye ve Mezâhib, Maarif ve Defter-i Hakanî
Nezaretlerine de bilgi verilmiş, mektep inşaatı ile alakalı plan da109 evraklara
eklenmiştir.110 Mevzu sadaret makamı tarafından padişaha arz edilmiştir.111
Anlaşıldığı kadarıyla padişahtan gereken izin alınmıştır. Çıkarılan emir sadaret-
107 BOA, Dahiliye Mektubi Kalemi (DH. MKT.) 1966/106, lef. 1/1
108 Bu miktar salnamelerde verilen nüfus bilgilerinin çok altındadır.
109 Rum mektebinin krokisi için bknz. Ek.2.
110 BOA, İrade Maarif (İ. MF.) 16/27, lef. 4/1
111 BOA, İ. MF. 16/27, lef. 5/1
52
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
ten 23 Ağustos 1910 tarihli ve 2371 numaralı evrak ile Maarif Nezaretine, Da-
hiliye ve Defter-i Hakanî Nezaretine112 bildirilmiştir. İlgili nezaretlerin gerekeni
yapmaları hususu vurgulanmıştır.113
Bafra’da Rum cemaati çocuklarına mahsus bir mektep inşasına izin veril-
diği Dahiliye Nezareti Muhaberât Dairesi tarafından 25 Ağustos 1910 tarihinde
yazılan bir yazı ile Canik Mutasarrıflığına iletilmiştir.114
Benzer bir talep bu defa Ermenilerden gelmiştir. Bafra’da Ermeni mahal-
lesinde bir kilise avlusunda harap bir halde bulunan mektep için talepte bulu-
nulmuştur. Söz konusu mektebin ahşap malzemeden yapılmış olduğu ve kapa-
sitesinin mevcut öğrenciler için yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır. Ermeni cema-
ati çocuklarına mahsus olan mektepte, erkek ve kız olmak üzere toplam 300’e
yakın öğrenci eğitim görmektedir. 1900 yılı itibariyle mektep binası bu sayıda
öğrenciye yetersiz gelmeye başlamıştır.115
Tamirat taleplerinde sıkça rastlanan diğer bir sebep binanın eskimiş ol-
masıdır. Söz konusu mektep binası yaklaşık elli sene evvel inşâ edilmiş oldu-
ğundan zamanla harap bir hale gelmiş ve binanın bu durumu tehlikeli bir hal
almıştır. Bu nedenle eski mektep binasının yıkılıp kilise avlusuna yeni bir mek-
tep inşa edilmesi planlanmıştır. Bu gerekçeler ile izin talep edilmektedir. İnşaat
masraflarının bir kısmı kendi cemaatleri tarafından kalan kısmı da kilise kasa-
sından karşılanmak üzere yerine -ihtiyaca cevap verecek şekilde- yeni bir mek-
tep inşâ ettirilmek üzere padişahtan izin almak için Ermeni cemaatinin ileri ge-
lenleri tarafından bir talep yazısı yazılmıştır.
Canik Mutasarrıfı Bafra’dan gönderilen talep yazısı kendisine ulaştıktan
sonra ilk önce bina hakkında yazılanların doğruluğunu araştırmıştır. Yapılan
araştırmalar neticesinde gerçekten binanın kullanılamaz halde olduğu ve mev-
cut Ermeni çocukları için yetersiz kaldığı tespit edilmiştir. Bu tarihlerde
112 Günümüzdeki adı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’dür. Osmanlılar’da arazi ve timar kayıt-
larıyla ilgili defterlerin saklandığı devlet dairesinin adı olan Defterhâne’ye dair ilk bilgilere Fâtih
Sultan Mehmed döneminde rastlanmıştır. 1842 yılında yeniden kurulan Defterhâne 1871’de
nezârete dönüştürülerek Defter-i Hâkānî Nezâreti adını almıştır. Erhan Afyoncu, “Defterhane”,
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. IX., İstanbul 1994, s. 100-104.
113 BOA, BEO. 3796/284668, lef. 1/1
114 BOA, Dahiliye Muhaberat-ı Umumiye İdaresi (DH. MUİ.) 125/13, lef. 1/1
115 Nitekim salnâmelere göre bu tarihte Bafra’da 537 erkek, 536 kadın olmak üzere 1.073 Ermeni
nüfusu olduğu bilinmektedir. Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 19, sene h. 1319, s. 210-211.
53
KEVSER DEĞİRMENCİ
Bafra’da yaklaşık olarak 200 haneye yakın Ermeni milletinin 300’e yakın ço-
cuğu olduğu anlaşılmaktadır.116
Eski mektep binasının yıkılıp yerine yenisinin inşa edilmesi söz konusu
olduğundan eski binada bir keşif yapılmıştır. Ermeni mektebinin yıkılarak ye-
rine yeniden inşâ edilecek olan erkek ve kız mektebinin planı Bafra’daki Rum
mektebinin keşfini yapan Bogos Efendi marifetiyle 13 Haziran 1900 tarihinde
hazırlanmıştır.117 Buna göre kilise avlusuna yeniden inşâsı planlanan mektebin
uzunluğu yirmi dört, genişliği on dört ve yüksekliği on üç arşın olması planlan-
mıştır. Dış cephesi kârgir ve iç aksamı ahşap olmak üzere bodrum üzerine iki
kat daha olacak şekilde yeniden inşâ edilecektir. Buna göre, bodrum katı mek-
tebe ait kömür vs. eşyayı koymak ve muhafaza etmek üzere yapılacaktır. Orta
katta iki dershane ve iki koğuş, üst katta da dört dershane ve dört koğuş olacak-
tır. Bu şekilde mektep binasının elli bin kuruşluk bir masraf neticesinde inşa
edileceği anlaşılmıştır. Bu masrafların bir kısmının eski mektebin enkazından
elde edilmesi planlanmıştır. Bu şekilde on bin kuruş karşılanacaktır. Geriye ka-
lan kırk bin kuruştan yirmi bin kuruş, Ermeni milleti tarafından toplanacak olan
yardımlar ile karşılanacaktır. Kalan yirmi bin kuruşunun da kilise akçesinden
tamamlanması konusunda usûlen anlaşmaya varılmıştır. Bu suretle eski mek-
tep binasının yıkılıp yerine yeni binanın inşasına başlanılması konusunda bir
mahzur bulunmadığı Bafra İdare Meclisi ile yapılan yazışmalar neticesinde net-
leşmiştir. Evraklarla birlikte yeni yaptırılacak olan mektebin resmi de gönderil-
miştir. Canik Mutasarrıfının kanaati de gelen yazılar ve yapılan tahkikatlar ne-
ticesinde müspet olmuştur. Binanın içinin eğitim-öğretim yapılamayacak kadar
harap olduğu, bu yüzden eski mektebin yıkılması gerektiği anlaşılmıştır. Yerine
keşif planındaki şekil ve taahhüd edilen ölçülerde olması şartı ile yeni bir mek-
tebin yapılmasında herhangi bir mahzur görülmemiştir. Canik Mutasarrıfı
Hamdi Bey ve on kişilik bir komisyonun imzası ile bütün evraklar, mektep planı
ve kendi olumlu görüşünün de eklendiği yazı vilâyete sevk edilmiştir.118 Canik
Mutasarrıfı Hamdi Bey yeni yapılacak mektebin kilise avlusuna inşa edileceğini,
başka bir arsanın kullanılmayacağını özellikle vurgulamıştır.119
Canik Sancağı idare meclisinden 28 Temmuz 1900 tarihli ve 166 numa-
ralı mazbata vilâyete ulaştığında değerlendirilmeye alınmıştır. Mektep
116 1319 tarihli Trabzon Vilâyet Salnamesi’ne göre Bafra kazasında 1900 yılı itibariyle 537 erkek
536 kadın olmak üzere 1.073 Ermeni nüfus yaşamaktadır. Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 19,
sene h. 1319, s. 210-211.
117 BOA, Yıldız Resmi Maruzat (Y. A. RES.) 111/70, lef. 3/1; Mektep planı için bknz. Ek. 3.
118 BOA, ŞD. 1853/15, lef. 1/1
119 BOA, ŞD. 1853/15, lef. 2/1
54
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
tir. Böyle bir konu vesilesi ile halka baskı yapılmasını önlemiştir. Güler, a.g.m., s. 161
55
KEVSER DEĞİRMENCİ
Sonuç
Osmanlı Devleti’nin gayrimüslimlerin mabedlerine ve mekteplerine karşı
tutumunda, İslam hukukunun zimmilere tanımış olduğu haklar belirleyici ol-
muştur. Buna göre İslam hukukunun zimmilere yeni mabed inşasını yasak et-
tiği, mevcut mabedlerin ise aslına uygun bir şekilde tamirinin ve yeniden inşa-
sının yetkili makamların iznine tabi olduğu kuralı benimsenmiştir. Dolayısıyla
Osmanlı Devleti kiliselerin ve mekteplerin tamiri ve yeniden inşasına bu kural
çerçevesinde serbestlik tanımıştır. Klasik dönemde izin verme aşamasında
fetva şartı aranmıştır. Diğer taraftan yeni mabed inşası yasak olmasına rağmen
zaman zaman bu konuda esnek davranıldığı gözlemlenmiştir. Avrupalı Devlet-
lerin müdahaleleri neticesinde ilan edilmiş olan Islahat Fermanı sonrasında ki-
lise tamiratları ile ilgili olarak klasik dönem uygulamalarından daha esnek bir
süreç başlamıştır. Öncelikle konu ile ilgili fetva şartı kaldırılmıştır. Kiliseler
başta olmak üzere gayrimüslimlere ait binaların tamirinde izne gerek duyul-
mazken sadece yeniden inşa edilecek binalar için padişah izni aranmıştır. Ken-
dilerine tanınan bu kolaylık neticesinde gayrimüslimlere ait binaların tamiri ve
nan Ermeni mektebinin olduğu yerde günümüzde İsmet İnönü İlkokulu bulunmaktadır. Okulun
web sayfasında Osmanlı döneminde burada bir Ermeni Kilisesi (Surp Garabet) olduğu ve önünde,
kız ve erkek öğrencilerin birlikte öğrenim gördükleri Torkomyan Mektebi olarak bilinen bir mek-
tep bulunduğu belirtilmektedir. Okulun bulunduğu bina ve bahçesi tapu kayıtlarında Ermeniler-
den kalma metruk bina ve arsa olarak görülmektedir. https://bafraismetinonuilko-
kulu.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/55/04/724241/icerikler/okulumuzun-tarihcesi./ Erişim ta-
rihi: 22.11.2022.
56
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
inşâsı konusunda bariz bir artış söz konusu olmuştur. Tanzimat sonrası Os-
manlı coğrafyasında artan kilise ve mektep tamiratı taleplerinin Bafra’da da
yansıması olmuştur. Nitekim çalışmanın konusu olan Bafra kazasında Rum ve
Ermenilere ait kilise ve mektep tamiratı ile ilgili taleplerin çoğu Tanzimat son-
rasına aittir.
Bafra’da tamirat ya da yeniden inşâsı talep edilen dört Rum kilisesi ile iki
Rum mektebi ve bir Ermeni mektebi bulunmaktadır. Buna göre tespit edilen ilk
kilise tamir talebi 1848 yılına aittir. Bafra’da bu tarihten önceki yıllara dair bel-
gelere yansıyan bir tamir talebine rastlanılmamıştır. Bununla birlikte mevcut
belgelerden Bafra’da yaklaşık olarak 1790 yılında yeni bir kilise inşâ edildiği
anlaşılmaktadır.
Tamir ve yeniden inşâ için izin prosedürü patrik, valilik, Adliye ve
Mezâhib Nezareti, Divân-ı Hümayûn, Şûra-yı Devlet, sadaret ve padişahın ira-
desi doğrultusunda gerçekleşmiştir. Başvurular, eski kiliselerin zaman içeri-
sinde harap hale gelmesi, civarda başka kilise bulunmaması, mevcut gayrimüs-
lim ahaliye yetecek düzeyde bulunmaması gibi sebeplerle gerekçelendirilmiş-
tir. Özellikle yeniden inşâ konusunda yeni kilisenin mevcut arsa üzerine yapıl-
ması, yakınlarda Müslüman mahallesi bulunmaması, giderlerin kilise sandığın-
dan karşılanması dikkat edilmesi gereken diğer hususlar olmuştur. Bafra kaza-
sından yapılan başvurularda izin alma prosedürlerinin titizlikle uygulandığı
tespit edilmiştir.
Bafra kazasında 1848 yılı itibariyle Rum ahali tarafından kilise tamiratı
konusunda ilk başvuru yapılmıştır. Yapılan keşifler neticesinde kilisenin ger-
çekten yıpranmış olduğu ve tamirata ihtiyaç duyduğu anlaşıldığından gerekli
izin verilmiştir. 1849 yılında yapılan ikinci başvuruda merkeze gönderilen ev-
raklarda bir eksiklik olduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden ruhsat alınması aşama-
sında problem yaşanmıştır. Kilise tamiratı için Bafra’dan yapılan üçüncü baş-
vuru 1855 yılında Aya Marina adlı eski bir Rum kilisesi için olmuştur. Hem mev-
cut Rum nüfusa yetmediği hem de harap bir vaziyette olduğu gerekçeleri ile ye-
niden inşâsı talep edilmiştir. Bu talebe istinaden kilisenin genişletilerek yeni-
den inşasına ruhsat verilmiştir. İzin dilekçesinde Rum mahallesinde yer alan ki-
lisenin etrafının geniş bir avlu ile çevrili olduğu ve bu nedenle Müslüman hane-
lerinden epey uzakta olduğu özellikle vurgulanmıştır. Alınan izinler çerçeve-
sinde çalışmalar hemen başlatılmış olmasına rağmen kilise inşaatı bazı kişiler
tarafından engellenmiştir. Yerel yöneticiler bu muhalefete engel olmaları husu-
sunda uyarılmışlardır. Bafra kazasında diğer tamirat talebi Saklı mahallesinde
57
KEVSER DEĞİRMENCİ
bulunan Aya Vasil adlı kilise için olmuştur. 1869 yılı itibariyle yapılan başvuru-
nun sebebi yine mevcut kilisenin Rum nüfusun ihtiyacını karşılamamasıdır.
Merkezin bu tür tamir taleplerine verdiği cevap genellikle olumludur. Bununla
birlikte Trabzon valisi ve Canik Sancağı Mutasarrıfı, Bafra kazası nâib, müftü ve
meclis azalarına hitaben yazılar kaleme alınarak kilisenin yeniden inşası esna-
sında padişahın iradesi dışına çıkılmaması, nizama uygun hareket edilmesi, be-
lirtilen ölçülerin dışına çıkılmaması, bu vesile ile Rum ahaliden zorla para top-
lanmaması veya bunlardan başka bir şekilde halka bunaltıcı hareketlerde bu-
lunmaması ve kilisenin inşaatına hiçbir şekilde müdahale edilmemesi konu-
sunda uyarılmışlardır. Aya Vasil kilisesinin yeniden inşâsı aşamasında farklı bir
aşama gerçekleşmiştir. Kilise koridorunda ihtiyaç duyulan genişletme talebi
patrik tarafından yeniden izin alınmak suretiyle yapılmıştır. Neticede Tanzimat
sonrası Bafra kazasından yapılan kilise tamir ve yeniden inşâ taleplerine genel-
likle olumlu yanıt verilmiştir.
Bafra’da gayrimüslimler kiliselerden başka kilise bahçelerinde yer alan
mektepler için de tamir talebinde bulunmuşlardır. 1891 ve 1910 yıllarında gay-
rimüslimler Rum mekteplerinin yeni baştan inşâ edilmesi için talepte bulun-
muşlardır. Yeniden inşâsı talep edilen mekteplerin durumunun harap bir vazi-
yette olduğu ve Rum nüfusa yeterli gelmediği ortak özelliklerdendir. Benzer ge-
rekçeler ile 1900 yılında Bafra’da Ermeniler’e ait bir mekteb için de yeniden
inşâ talebi yapılmıştır. Bu talepler yapılan incelemeler neticesinde uygun bu-
lunmuştur. Tüm yazışmalarda dikkati çeken husus, inşaat konusunda vadedilen
ölçülerin dışına çıkılmamasıdır.
58
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
Bâb-ı Âsafi Mühimme Defterleri (A. {DVNSMHM) Defter no: 257, Hüküm no: 223.
Bâb-ı Âli Evrak Odası (BEO.) 21/1527; 3796/284668.
Dahiliye Mektubi Kalemi (DH. MKT.) 1966/106.
Dahiliye Muhaberat-ı Umumiye İdaresi (DH. MUİ.) 125/13.
Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi Evrakı, (HR. MKT.) 24/12; 165/85.
İrade Hariciye (İ. HR.) 126/6338; 247/147; 247/147.
İrade Şûrâ-yı Devlet (İ. ŞD.) 119/7138.
Şûrâ-yı Devlet (ŞD) 2592/8; 1853/15.
İrade Maarif (İ. MF.) 16/27.
Yıldız Resmi Maruzat (Y. A. RES.) 111/70.
İrade Adliye ve Mezâhib (İ. AZN.) 43/33.
Maarif Nezareti Mektubi Kalemi (MF. MKT.) 586/52.
Trabzon Vilâyet Salnâmeleri
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 1, sene h. 1286, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 2, sene h. 1287, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 3, sene h.1288, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 4, sene h. 1289, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 12, sene h. 1298, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 14, sene h. 1309, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 19, sene h. 1319, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, defa 22, sene h. 1322, Trabzon Vilâyet Matbaası.
Kitap ve Makaleler
Adıyeke, Nuri, “Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi ve
Gayrimüslimlerin Yaşantılarına Dair”, Osmanlı, C.IV, Ed. Güler Eren, Ankara 1999,
s. 255-261.
Afyoncu, Erhan “Defterhane”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. IX., TDV Ya-
yınları, İstanbul 1994, s. 100-104.
Akman, Mehmet, “Kilise ve Havraların İslam-Osmanlı Hukuk Tarihindeki Yeri”, İLAM
Araştırma Dergisi, C.1/2, İstanbul 1996, s. 133-144.
Alemdar, Süheyl, Osmanlı Devleti’nde Kiliselerin Tamir ve İnşası (1839-1856), Basılma-
mış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Is-
parta 2012.
Akyol, Yunus Emre, 19.yy. ın İkinci Yarısında Kudüs Kamame Kilisesi Üzerine Osmanlı Po-
litikası, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Denizli 2019.
Ayar, Talip, “Osmanlı’nın Son Dönemi Maçka’da Kiliselerin Tamiri ve Yeniden İnşâsı”,
History Studies, 9/1, 2017, s. 1-19.
59
KEVSER DEĞİRMENCİ
Ayar, Talip, “Islahat Fermanı Sonrası Kiliselerin Tamiri ve Yeniden İnşâsı: Yomra Ör-
neği”, I. Uluslararası Trabzon’da Dini Hayat Sempozyumu Bildiriler Kitabı, C. II, İs-
tanbul 2016, s. 1281- 1296.
Ayar, Talip, “Islahat Fermanı Sonrası Kiliselerin Tamiri ve Yeniden İnşâsı: Yomra Ör-
neği”, I. Uluslararası Geçmişten Günümüze Trabzon’da Dini Hayat Sempozyumu
Bildiriler Kitabı, C. II, İstanbul 2016, s. 1281-1296.
Yediyıldız, Bahaeddin, “İslam Hukukunda Zımmilerin Yeri”, Türk Kültürü, C. XXV, S. 290,
Ankara 1987, s. 335-339.
Beydilli, Kemal, “Osmanlı Döneminde Kilise Siyasetinden Bir Kesit -II. Mahmut Dev-
rinde Kilise Tamiri- “, Osmanlı Devleti’nde Din ve Vicdan Hürriyeti, Ed. Azmi Öz-
can, Ensar Neşriyat, İstanbul 2000, s. 255-266.
Bozkurt, Gülnihal, Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasi Gelişmelerin Işığı Altında Gayri-
müslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1839-1914), TTK, Ankara
1989.
Cahen, Claude, “Zimme”, İslam Ansiklopedisi, C. XIII, MEB Yayınları, İstanbul 1986, s.
566-571.
Çetin, Atilla, “Halil Rifat Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, C. XV, TDV Ya-
yınları, İstanbul 1997, s. 327-328.
Çelebi, Ercan, “Osmanlı Devleti’nde Kiliselerin Hukukî Statüsü ve Tosya Meryemana Ki-
lisesi’nin Yeniden İnşası Meselesi”, Tarih ve Gelecek Dergisi, Cilt 6, Sayı 1, Mart
2020, s. 26-51.
Ercan, Yavuz, “Osmanlı Devleti’nde Müslüman Olmayan Topluluklar (Millet Sitemi)”, Os-
manlı, C. IV, Ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 197-207.
Ercan, Yavuz, “Türkiye’de XV. ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukuki, İçtimai ve
İktisadi Durumu”, Belleten, C. 47/188, TTK, Ankara 1983, s. 1119-1149.
Erim, Nihat, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, C.I, TTK, Ankara 1953.
Erkal, Mehmet, “Arşın”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. III, TDV Yayınları,
İstanbul 1991, s. 411-413.
Eryılmaz, Bilal, Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi, Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1992.
Fayda, Mustafa, “Zımmî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.XLIV, TDV Yayın-
ları, İstanbul 2013, s. 428-434.
Gölen, Zafer, “Tanzimat Döneminde Bosna Hersek’te Kilise İnşâ ve Onarım Faaliyetleri”,
Belleten, C. 65, S. 242, s. 215-242.
Güler, Ali, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Azınlıklar, Berikan Yayınevi, Ankara 2003.
Güler, Ali, “Osmanlı Devleti'nde Gayrimüslimlerin Din-İbadet, Eğitim-Öğretim Hürriyet-
leri ve Bu Bakımdan “Kilise Defterlerinin Kaynak Olarak Önemi (4 numaralı Ki-
lise Defteri’nden Örnek Fermanlar)”, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi
Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, C. IX, S. IX, Ankara 1998, s. 155-175.
Güllü, Ramazan E., Türkiye’de Gayrimüslimlerin Yönetimi -Osmanlı’dan Cumhuriyet’e-,
Ötüken Yayınları, İstanbul 2018.
60
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
Gülsoy, Ufuk, “Islahat Fermanı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. XIX, TDV
Yayınları, İstanbul 1999, s. 185-190.
Gümüş, Musa, “Anayasal Meşrûtî Yönetime Medhal: 1856 Islahat Fermanı’nın Tam Me-
tin İncelemesi”, Bilig, S. 47, Ankara 2008, s. 215-240.
Haydaroğlu, İlknur, “Osmanlı Devleti’nde Yabancı Okullarda Denetim ve Cumhuriyet
Dönemine Yansımaları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 25, S. 39, Ankara 2006, s.
149-160.
İpek, Nedim, “Canik Sancağı’nın Nüfusuna Dair Bir Değerlendirme”, Ondokuz Mayıs Üni-
versitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C.12/1, Samsun 1999, s. 29- 45.
Karadeniz, Osman, “Ordu’da Osmanlı Dönemi Kiliseleri”, Ordu Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ordu 2020.
Karagöz, Rıza, “II. Meşrutiyet Döneminde Canik Sancağı’nda İdari Yapılanma”, Geçmiş-
ten Geleceğe Samsun, Samsun 2006, s. 65-82.
Karagöz, Rıza-Arslan, Cengiz, “Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nü-
fusu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri İnsan Bilimleri Dergisi, 2(2),
Samsun 2021, s.129-156.
Karpat, Kemal, Osmanlı Nüfusu, (Çeviren. Bahar Tırnakçı), Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul 2003, s.178-179.
Koyuncu, Aşkın, “Osmanlı Devleti’nde Kilise ve Havra Politikasına Yeni Bir Bakış: Ça-
nakkale Örneği”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S.16, Bahar 2014, s.35-87.
Koyuncu, Aşkın, “Sadrazam Reşit Mehmet Paşa ve Manastır’daki Aya Dimitri Kilisesi’nin
Yeniden İnşası Meselesi (1830-1831)”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi,
C.XIII, S.74, 2020, s. 117-134.
Koyuncu, Nuran, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Din ve Vicdan Hürriyetleri Bağla-
mında Mâbedlerinin Hukuki Statüsü, Adalet Yayınevi, Ankara 2014.
Köse, Osman, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması, TTK, Ankara 2006.
Kurat, Yuluğ T., “Çok Milletli Bir Ulus Olarak Osmanlı İmparatorluğu”, Osmanlı, C. IV, Ed.
Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 217- 222.
Küçük, Cevdet, “Osmanlılarda “Millet Sistemi” ve Tanzimat”, Tanzimattan Cumhuriyete
Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 1007-1024.
Küçük, Cevdet, “Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi”, Osmanlı, C. IV, Ed. Güler Eren, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 208-216.
Musa Çadırcı, “19.yy. ın İkinci Yarısında Karadeniz Kentleri (Trabzon ve Samsun)”,
İkinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, Samsun 1990, s.17
Ortaylı, İlber, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye
Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 996-1001.
Öntuğ, Mustafa M., “Balıkesir’deki Ermeni Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”, OTAM
Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, C. XIX,
S. 19, 2006 Ankara, s. 343-364.
61
KEVSER DEĞİRMENCİ
Öz, Mehmet “Tahrir Defterleri’ne Göre Canik Sancağı’nda Nüfus (1455- 1643)”, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C.6/1, Samsun 1991, s. 173-205.
Öz, Mehmet, “Samsun”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. XXXVI, TDV Yayın-
ları, İstanbul 2009, s. 83-88.
Serbestoğlu, İbrahim, “Ali Rıza Efendi’nin Teftişi Esnasında Canik ve Amasya Sancakla-
rında Dini Yapıların İnşa ve Tamir Faaliyetleri”, Amasya Üniversitesi İlahiyat Fa-
kültesi Dergisi, S.3, 2014, s.117-139.
Shaw, Stanford, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimattan Cumhu-
riyete Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s. 1002-1006.
Ünlü, Mucize, “Tanzimat Sonrasında Samsun Çevresinde Gayrimüslimlerin Kilise ve
Mektep İnşâ ve Tamir Faaliyetleri”, Geçmişten Geleceğe Samsun, Editör. Cevdet
Yılmaz, Samsun 2006, s. 149-162.
Yavuz, Hulusi, “Adliye Nezareti”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. I, TDV Ya-
yınları, İstanbul 1988, s. 389-390.
Yolalıcı, M. Emin, XIX. yy. da Canik (Samsun) Sancağı’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK,
Ankara 1998.
Yolalıcı, M. Emin, “Maarif Salnâmelerine Göre Canik Sancağı’nda Eğitim Öğretim Ku-
rumları”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C. X, S.1, 1997 Sam-
sun, s. 321-345.
Yurt Ansiklopedisi, “Samsun”, C. IX, Anadolu Yayıncılık, İstanbul 1982-3, s. 6540-6664.
İnternet Kaynakları:
https://bafraismetinonuilkokulu.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/55/04/724241/ice-
rikler/okulumuzun-tarihcesi./ (Erişim tarihi: 22.11.2022.)
62
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
Ekler
Ek 1: 1892 yılında Bogos Efendi’nin çizdiği Rum mektebi planı.130
63
KEVSER DEĞİRMENCİ
64
BAFRA’DA RUM VE ERMENİLERE AİT KİLİSE VE MEKTEPLERİN İNŞA VE TAMİR FAALİYETLERİ
65
KEVSER DEĞİRMENCİ
66
Bafra Tekel Caddesi
67
1855 BAFRA YANGINI
Emin GÜNAYDIN
Özet: 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti çok sayıda yangın felaketi yaşamış ve
bu yangınlar ekonomik ve toplumsal sıkıntılara neden olmuştur. 1853 ile 1856
arasını kapsayan yıllar, Osmanlı Devleti’nin farklı bölgelerde çeşitli felaketlerle
karşı karşıya kaldığı bir dönem olarak dikkati çekmektedir. Öncelikle 1853’te
Rus donanması Sinop’ta demirli bulunan Osmanlı donanmasını ani bir baskınla
yok ederek, şehri topa tutmuş ve Sinop şehrini büyük zarara uğratmıştır. Aynı
yıl İzmir ve İstanbul’da büyük yangınlar çıkmıştır. 1854’te Amasya yangını İs-
tanbul-İzmir ve Samandağ depremleri birbiri ardınca gelmiştir.1855’te
Bursa’da halk arasında Küçük Kıyamet olarak adlandırılan çok ciddi mal ve can
kaybına sebep olan 2 Mart ve 12 Nisan tarihli iki büyük deprem yaşanmış-
tır.1855’te İstanbul Aksaray (Laleli), Bosna, Tarsus, Fethiye, Bafra’da yangın fe-
laketleri yaşanmıştır. Bu döneme denk gelen felaketlerden Canik Sancağı’na
bağlı Bafra Kazası da nasibini almıştır. Bafra’da 13 Haziran1855 tarihinde Hacı
Ahmet Paşanın Hanı içinde bulunan Hacı Ahmet Paşanın yaptırmış olduğu iki
katlı ahşap camide kaza sonucu bir yangın çıkmıştır. Yangın çok kısa sürede Ah-
met Paşanın hanından Esvak Pazarına, Unkapanına ve Çarşı Camiine sıçrayarak,
400 den fazla dükkânı ve depolarında bulunan malları yakarak zayi etmiş ahali
ve tüccarı büyük zarara uğratmıştır. Bu çalışma Bafra yangınının etkileri, yar-
dım taleplerine karşılık olarak hükümetin tutumu ve ortaya çıkan mağduriyet
hakkında bilgi verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Bafra Kazası, 1855 Yangını, Hacı Ahmet Paşa Camii,
Bafra kaza meclisi
Atakent Final Akademi Anadolu ve Fen Lisesi; Samsun Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü,
69
EMİN GÜNAYDIN
between 1853 and 1856 draw attention as a period when the Ottoman Empire
faced various disasters in different regions. First of all, in 1853, the Russian
navy destroyed the Ottoman navy, which was anchored in Sinop, with a sudden
raid, bombarded the city and inflicted great damage on the city. In the same
year, great fires broke out in Izmir and Istanbul. In 1854, the Amasya fire, the
Istanbul-İzmir and the Samandağ earthquakes came one after the other. In
1855, there were two major earthquakes in Bursa on March 2 and April 12,
which were known as the “Little Apocalypse” among the people, causing very
serious loss of property and life. Fire disasters occurred in Aksaray (Laleli), Bos-
nia, Tarsus, Fethiye and Bafra. Bafra District of Canik Sanjak also got its share
from the disasters that coincided with this period. In Bafra, on 13 June 1855, a
fire broke out as a result of an accident in the two-storey wooden mosque built
by Hacı Ahmet Pasha in the Haci Ahmet Pasha Inn. In a very short time, the fire
spread from Ahmet Pasha's inn to Esvak Pazarı, Unkapanı and Çarşı Mosque,
burning more than 400 shops and the goods in their warehouses, causing great
loss to the people and merchants. In this study, information will be given about
the effects of the Bafra fire, the attitude of the government in response to re-
quests for help and the resulting grievances.
Keywords: Town of Bafra, the Fire of 1855, Mosque of Hacı Ahmet Pasha,
Administrative Council of Bafra
Giriş
Toplumların olağan yaşam düzeyini bozacak can ve mal kayıplarına ne-
den olan uyum sağlama kapasitesini aşarak dış yardım gereksinimi doğuran
ekolojik olaylara afet denir.1 Afet bazen doğal yollarla bazen de doğal olmayan
sebeplerle toplumların büyük oranda zarar görmelerine neden olan bir olaydır.
Afetler kendi aralarında yer kökenli, atmosfer kökenli, zararlı canlıların yaptığı
biyolojik kökenli ve insan eli ile yapılanlar olmak üzere dörde ayrılır. Bunların
içerisinde bilhassa yangın felaketi önemli bir yere sahiptir.2 İnsanoğlunun yapı
malzemesi ahşabı kullanmaya başlamasından itibaren yangın hayatın bir par-
çası haline gelmiştir. Tarihteki büyük yangınlarda doğa olayları rol oynasa da
asıl aktör insanoğlu olmuştur. Yangınlar bir evden mahalleye ve şehre kadar
birçok canı malı kısa sürede yok etmişlerdir. Ne zaman nerede nerelerin yanıp
1 Recep Akdur, Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansı-3,21 Yüzyılda Türkiye 25-27 Ocak 2000,An-
kara 2000,s. 2.
2 Mehmet Yavuz Erler, “1870 yılında Doğu Karadeniz’de Çıkan Yangın Felaketi”, Tarih Araştırma-
70
1855 BAFRA YANGINI
yok olacağı pek belli değildir. Tedbirsizlik eşkıyalık kundaklama sonucu can ve
mal kayıpları yaşanmıştır. Yangınlar sonrası insanların psikolojileri bozulsa da
yaşama kaldıkları yerden devam etmişler ve hayatlarını yeniden inşa etmeye
çalışmışlardır. Osmanlı Devleti döneminde ve Cumhuriyet döneminde çok sa-
yıda yangın felaketi yaşanmış ve beraberinde ekonomik sosyal toplumsal sıkın-
tılar yaşanmasına sebep olmuştur. Yangın sonrası zarar görenlerin başka yer-
lere taşınması barınma ve iaşe ihtiyaçlarının giderilmesi ve konutların yeniden
inşası maliyeye çok ciddi yükler bindirmiştir.3
1853 ile 1856 arasını kapsayan yıllar, Osmanlı Devleti’nin farklı bölge-
lerde çeşitli felaketlerle karşı karşıya kaldığı bir dönem olarak dikkati çekmek-
tedir. Bunlardan ilki 1853 1856 yılları arasında cereyan eden Kırım Harbi’dir.
Osmanlı Devleti’yle Rusya arasında başlayan savaş İngiltere, Fransa ve Sar-
dunya’nın Osmanlının yanında savaşa katılmasıyla savaş geniş bir alana yayıl-
mıştır. Osmanlı Devleti müttefiklerine lojistik destek sağlamaya çalışmış ve bu
durum devlete ciddi bir mali yük bindirmiştir.4 Kırım Harbi sonrası Kaf-
kasya’dan Samsun’a çok sayıda insan göç etmek zorunda kalmıştır. Samsun’a
gelen göçmenler öncelikli olarak kazalara köylere yerleştirilmişlerdir. Göçmen-
lerin iskânları iaşe, sağlık, giyecek ihtiyaçları devletin özellikle halktan toplanan
yardımlarla karşılanmıştır.5
1853’te Rus donanması Sinop’ta demirli bulunan Osmanlı donanmasını
ani bir baskınla topa tutarak 12 savaş gemisi ve 2 buharlı gemiyi batırarak Os-
manlı filosu imha etmiştir. Baskın sonrası 1906 şehit verilmiştir. Ayrıca Rus do-
nanması şehirdeki Müslüman mahallelerini de topa tutmuş ve verilen zarar
daha da artmıştır.6 1853’te İzmir ve İstanbul'da büyük yangınlar çıkmıştır.
1854'te Amasya yangını İstanbul-İzmir ve Samandağ depremleri birbiri ardınca
gelmiştir. 1855’te İstanbul Aksaray (Laleli), Bosna, Tarsus, Fethiye, Bafra'da
3 Talip Ayar, “Arşiv Belgelerinde Mudurnu Yangını”, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt.14,
Ekim 2011, Cilt. III, Ed. M. Aydın-B. Şişman-S. Özyurt-H. Atsız, Samsun Valiliği Yayınları, Samsun
2012, s.687-691.
5 İbrahim Serbestoğlu, “Kırım Savaşı Sonrasında Samsunda Göç ve Göçmen Sorunu”, Geçmişten
Geleceğe Samsun, Birinci Kitap, ed. Cevdet Yılmaz, Samsun Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Sam-
sun 2006, s. 95.
6 Besim Özcan, “Bir Baskının Anotomisi Sinop Faciası”, Uluslararası Karadeniz İnceleme Dergisi,
71
EMİN GÜNAYDIN
7 Besim Özcan, “Bursa Depremleri 2 Mart -12 Nisan 1855”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar
Enstitüsü Dergisi, Sa. 5, 1999, s. 74.
8 Neslihan Özaydın, Arşiv Belgeleri Işığında 1855 Depremi ve Bursa Yapılarına Etkisi, Basılmamış
72
1855 BAFRA YANGINI
10 Sami Bayraktar, Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserleri, Basılmamış Doktora Tezi, Atatürk
Üniversitesi, Erzurum 2005,s 304
11 Alptekin Ahıshalıoğlu,(Görüşme Tarihi,17 Aralık 2021)
12 Kemal Kopuz, Geçmişten Günümüze Bafra 2002,Samsun 2002, s 30.
13 Alptekin Ahıshalıoğlu,(Görüşme Tarihi,17 Aralık 2021)
14 Alptekin Ahıshalıoğlu Arşivi.
73
EMİN GÜNAYDIN
74
1855 BAFRA YANGINI
Aynı gün vakit kaybetmeden Bafra Kaza İdare Meclisi, Kaza Müdürü İzzet
Mehmet Başkanlığında Kaza Naibi İbrahim Ethem, Müftü Esseyyid Hasan Maz-
har, Kâtip Ahmet Vehbi iki Müslüman aza ve iki gayrimüslim azayla toplanmış-
tır Ermeni aza meclis toplantısına katılmamış, Rum ahaliyi temsil eden Hacı
Thanasi bulunmuştur. Meclis yaşanan yangın hadisesini Canik Mutasarrıflığına
bildirmek için mazbata göndermiştir.17
Bafra yangını ile ilgili Bafra Kaza meclisinin, Canik Mutasarrıflığına gön-
derdiği mazbata Canik Mutasarrıfı Hasan Ramiz Bey tarafından H.13.Şevval
1271 M.29 Haziran 1855’te Sadaret makamına şukka olarak yazılmıştır.18 Bafra
kaza idare Meclisi yaşanan yangın felaketinin aynı gün Canik mutasarrıflı-
ğına bildirmesine rağmen Canik mutasarrıfı bu olayı geç bir şekilde 16 gün
sonra Sadarete bildirmiştir.
Sadaret makamı ise, H.24 Şevval 1271, M.7 Temmuz 1855 tarihinde Canik
sancağı mutasarrıfının gönderdiği mazbata ve şukkayı ve Bafra'da yaşanan yan-
gın felaketi hakkındaki bilgilerle, Padişahın uygun göreceği emirler doğrultu-
sunda yangınzedelerin mümkün olan imkânlar ölçüsünde sıkıntılarının gideril-
mesi hususunda çözüm olarak Canik mutasarrıfına ne cevap verilmesine dair
arz tezkiresini dönemin sadrazamı padişaha sunmuştur.19 Sultan Abdülmecit,
bir gün sonra, H.25 Şevval 1271 M. 8 Temmuz 1855’te hiç bekletmeden bu ta-
lebe cevap vererek yangınzedelerin imkan dahilinde sıkıntılarının giderilme-
sine gayret gösterilmesi emrini vermiştir.20 Bu irade-i seniyye tekrar Canik Mu-
tasarrıflığına gönderilmiştir. Canik Mutasarrıfı Hasan Ramiz Bey H.19 Zilkade
1271, M.3 Ağustos 1855’te İrade-i Seniyyeye cevap olarak Sadaret makamına
“Bafra kazasında meydana gelen yangın sonrası yangınzedelerin bir an önce re-
fahlarını sağlayabilmek için imkan dahilinde zaruretlerinin giderilmeye başlan-
dığı; fakat yangınzedelerin çoğunun zengin oldukları için ihtiyaç sahibi olma-
dıkları, ihtiyaç sahiplerinin de tespit edilerek yardımların yapıldığı ve yapıl-
maya devam edileceği” bilgisini vermiştir.21
1855 Bafra yangını ile ilgili evraklar H.28 Zilkade 1271, M.12 Ağustos
1855’te Meclis-i Vâlâ’ya da gönderilmiştir.22 Değişik dönemlerde çıkan yangın-
ların çok hızlı bir şekilde büyümesinin önüne geçmek can ve mal kayıplarını
75
EMİN GÜNAYDIN
23 İbrahim Serbestoğlu, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağında Modernleşme, Gece Yayınları, Ankara
2019, s. 131.
24 BOA, İ.MVL,496/22440,22Ağustos 1863.
25 BOA,A.MKT.MHM,294/64,20 Mart 1864.
76
1855 BAFRA YANGINI
aşlarını karşılamak ve çeşitli ihtiyaçları için Memiş Paşa Hanı yakınında bulu-
nan toplam 25 dükkânlık bir hanı camiye vakfetmiştir.1855 Bafra yangını bu
camiden çıkmış, yanarak yıkılmıştır. Yanan camiinin mekânının uzun süre kul-
lanılmadığı anlaşılmaktadır. Öyle ki yangınla yıkılan caminin yerinde, bugün
Nuri İbrahim Camii bulunmaktadır. Bu caminin minare kaidesinde bulunan ki-
tabeye göre, yeni cami H. 1303 / M. 1887 yılında, Evrak Kâtibi Nuri İbrahim Bey,
zamanının büyük bir kısmını ayırarak camii yaptırmıştır. Bugün bu camii yap-
tıran kişinin adıyla anılmaktadır. Kitabeden, İbrahim Bey’in yaptırdığı caminin,
Hazinedârzâde Nâmdaş Ahmed Mürsel Paşa tarafından daha evvel yaptırılıp,
bilahare yanan eski bir caminin yerine yaptırıldığı anlaşılmaktadır. 26 Ayrıca bü-
yük bir ihtimalle Nuri İbrahim Bey, Ahmet Paşa’nın oğlu veya çok yakın akraba-
sıdır. Bu bilgiler bize 1855 Bafra yangınını bir kez daha kanıtlamaktadır.1951
yılına kadar tahta minareden ibaret olan camii, halkın yardımıyla 1 minareli 2
kapılı camii haline getirilmiştir.27
26 Sami Bayraktar, Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserleri, Basılmamış Doktora Tezi, Atatürk
Üniversitesi, Erzurum 2005,s 303
27 Sinan Cembeloğlu-Mehmet Cembeloğlu, İlimiz ve Bölgemiz Samsun ve İlçeleri, Ankara 1970,s 88
28 Altın Yaprak, Say. 13, Bafra 1936.
77
EMİN GÜNAYDIN
Sonuç
Osmanlı şehirlerinin korkulu rüyası olan yangınların en büyük nedeni bü-
yük oranda ısınma için kullanılan usuller ve yapı malzemesi olarak ahşabın ter-
cih edilmesinden ileri geliyordu. Bu şekilde bir hanede veya dükkânda vuku bu-
lan bir yangın kolaylıkla diğer mekânlara sirayet ederek büyük bir yıkım yapa-
biliyordu. Bu bakımdan başta başkent İstanbul olmak üzere önemli Osmanlı şe-
hirlerinin yangınlar ile uzun soluklu bir imtihanı olmuştur. Bu yangınlar ve et-
kileri ile ilgili kaynaklar bugün şehirleşme tarihi açısından oldukça kıymetlidir.
Bu bakımdan 19. Yüzyılın ortalarında Canik Sancağı’nın en önemli kazalarından
biri olan Bafra’da meydana gelen bu yangın da oldukça dikkat çekicidir. Önce-
likle yangın ve sonrasındaki faaliyetler hakkında çok detaylı bilgilerin olmaması
konu hakkında ayrıntılı değerlendirmeleri güçleştirmektedir. Yangının çıkış ve
yayılma mahalli dikkate alındığında bu felaketten hanelerin değil de ticari
mekânlar olan dükkân ve depoların etkilendiği görülmektedir. Görsellerde de
işaret edildiği üzere yanın bu ticari merkezle sınırlı kalmış ve etrafa sirayet et-
memiştir. Bu da yanının boyutlarını azalttığı gibi yangın sonrasındaki faaliyet-
leri de şekillendirmiştir. Yangın esnaf kesimine oldukça büyük ölçüde zarar ver-
miştir. Bundan dolayı Bafra esnafı zararlarının karşılanması için devletten yar-
dım istemiştir. Ancak belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Bafra ahalisi bu konuda
hükümetten beklediği yardımı alamamıştır. Bu durum devletin ilgili yıllarda
maruz kaldığı dâhili ve harici meselelere odaklanmasından ileri geldiği gibi kıs-
men de Bafralıların yaralarını kendilerinin sarmasından ileri gelmiş olmalıdır.
Yangında halkın yaşadığı konutlar yanmadığı ve dükkân ve mallar zayi olma-
sından dolayı nakdi yardım yapılmamış esnafın kendi zararını karşılaması is-
tenmiştir. Yangının çıktığı Fevkani Camii günümüzde Nuri İbrahim Camiine Es-
vak Pazarı ise Bafra arastasına dönüşmüştür.
KAYNAKÇA
1. Arşivler
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
Meclis-i Vala (MVL): 00291-00036
İrade Dahiliyye, (İ. DH): 322/20975
İrade Meclis-i Vala (İ. MVL): 496/22440.
Sadaret Mühimme (A. MKT. MHM): 294/64.
2. Gazeteler
Tercüman-ı Ahval
3. Mülakat
Alptekin, AHISHALIOĞLU ile görüşme. (Görüşme Tarihi,17 Aralık 2021)
78
1855 BAFRA YANGINI
4. Diğer Kaynaklar
AKDUR, Recep, “Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansı-3”, Türkiye Sorunlarına Çözüm
Konferansı-3 21. Yüzyılda Türkiye, Ankara Üniversitesi Basımevi 2000, s. 1-16.
AYAR, Talip, Arşiv Belgelerinde Mudurnu Yangını”, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Der-
gisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:2, 14: 305-327.
BAYRAKTAR, Sami, Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserler, Yayınlanmamış Doktora
Tezi-Atatürk Üniversitesi, Erzurum 2005.
BEŞİRLİ, Mehmet, “14 Mayıs 1914 Tokat Mahkeme Çarşısı Yangını”, Tokat Kültür Araş-
tırma Dergisi, Cilt 9, Say. 16, 2001, s. 11-16.
CEMBELOĞLU Sinan-CEMBELOĞLU Mehmet, İlimiz ve Bölgemiz Samsun ve İlçeleri, An-
kara 1970.
ERLER, M. Y. “1870 Yılında Doğu Karadeniz’de Çıkan Yangın ve Etkileri”, Ankara Üni-
versitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Der-
gisi, Ankara, Cilt XX, Say.31, 2000, s. 209-218.
Karagöz, Rıza , “Osmanlıdan Cumhuriyete Hazinedarzâdeler”. Geçmişten Günümüze
Samsun / Canik ve Değerleri (II). Samsun: Canik Belediyesi Kültür Yay., 2015, s.
821-843.
KAYA, Hanefi, “Türkiye’de Yangınlar (1923-1960)”, Uluslararası Tarih Araştırmaları,
Cilt 2, Say. 1, 2018, s. 28-39.
KOPUZ, Kemal, Geçmişten Günümüze Bafra 2002, Samsun 2002.
KUZUCU, Kemalettin, “İtfaiye”, TDVİA, Cilt Ek 1, 2020, s. 676-678.
OKUDAN, Muhammet, Osmanlı Dönemi Samsun Vakıfları, Samsun Büyükşehir Beledi-
yesi Yayınları, Samsun 2017.
ÖZAYDIN, Neslihan, Arşiv Belgeleri Işığında 1855 Depremi ve Bursa Yapılarına Etkisi,
Yayınlanmamış Doktora Tezi-Uludağ Üniversitesi, Bursa 2017.
ÖZCAN, Besim, “Bir Baskının Anatomisi Sinop Faciası”, Uluslararası Karadeniz İnceleme
Dergisi, Say. 2, 2007, s. 7-18.
ÖZCAN, Besim, “Bursa Depremleri 2 Mart -12 Nisan 1855”, Atatürk Üniversitesi Güzel
Sanatlar Enstitüsü Dergisi, Say. 5, 1999, s. 73-118.
SERBESTOĞLU, İbrahim, “Kırım Savaşı Sonrasında Samsun’da Göç ve Göçmen Sorunu”,
Geçmişten Geleceğe Samsun, Birinci Kitap, Ed. Cevdet Yılmaz, Samsun Büyükşehir
Belediyesi Yayınları, Samsun 2006, s. 83-97.
SERBESTOĞLU, İbrahim, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağında Modernleşme, Gece Aka-
demi Yayınları, Ankara 2019.
TEMİZER, Abidin, “Kırım Savaşının Lojistiğinde Samsunun Yeri”, Samsun Sempozyumu,
13-16 Ekim 2011,Cilt. III, Ed. M. Aydın-B. Şişman-S. Özyurt-H. Atsız, Samsun Vali-
liği Yayınları, Samsun 2012, s.687-691.
ZACHARİADOU, Elizabeth, Osmanlı İmparatorluğunda Doğal Afetler, Türk Vakfı Yurt Ya-
yınları, İstanbul 2001.
79
EMİN GÜNAYDIN
EKLER
Foto:9- Yanan Fevkani Camii Yerine Yapılan Nuri İbrahim Camii Kitabesi
ve Transkribi
Nâmdaş Ahmed Mürsel o paşa-yı kerîm Kim Hazînedârzâde dinilür idi ana
Bafra’da vaktiyle yapdırmış iken bu Bir zamân sonra yanup kalmışdı bî-sıyt/sît
câmiʻi ü sadâ
Necli şûra kâtib-i evrâkı İbrâhim Beğ Görmedi lâyık ki böyle bir eser olsun hebâ
Kıldı ol hayrü’l-halef ihyâ-yı hayra bezl- Saʻy-ı meşkûr ve me’cûr ide zât-ı Kibriyâ
i mâl
Saʻd yazuvara tebşîren didim târîh-i Müjde beytullahı İbrâhim Beğ itdi binâ
tâm
1303
80
1855 BAFRA YANGINI
81
1925 Bafra. Cumhuriyetin İlk Yılları, Eski Belediyenin Önü, Arkada Bedesten ve
Öndeki Fesli Çocuk Rahmetli Nizamettin Çağşur
83
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR
NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
Giriş
On yedinci yüzyılda ticarî gelişme ve bunun sonucu olarak dünyada or-
taya çıkan yeni eğilimler ve yollar, on dokuzuncu yüzyılda buhar makinesinin
kara ve deniz taşıtlarında kullanılmasıyla beraber daha büyük bir ticarî gelişme
ve büyümeyi de beraberinde getirmiştir2.
İç sularda yapılan taşıma sistemindeki gelişmeler Avrupa’da ve özellikle
İngiltere’de on sekizinci yüzyılın sonları ile on dokuzuncu yüzyılların başla-
rında ortaya çıktı. Avrupa’da sanayi inkılabı güvenilir, yüksek kapasiteli ve ucuz
maliyetli bir taşıma sistemine gerek duyuyordu. Pratik mühendislik hesapları-
nın bilime uygulanması ile de kanallar hızla gelişti ve çoğaldı. Ulaşıma elverişli
nehirlerin temizlenerek hizmete açılması yanında, büyük sermaye gerektiren
fakat yapıldıktan sonra insan ve hayvan gücünden büyük ölçüde tasarruf edil-
mesini sağlayan kanallarla nehirler birleştirildi3. Taşımaya yapılan yatırımlar
özel teşebbüsün normal olarak sahip olabileceğinden çok daha fazla sermayeye
ihtiyaç duyuyor, tamamlanması ve yeterli kazanç getirmesi uzun zaman alı-
yordu. Gerçekleştirildiğinde ise toplumu bir bütün olarak etkilediği ve yarar-
lanmasını sağladığı için büyük değer taşıyordu4.
Avrupa’da şehirlerin gelişmesinin tabi sonucu olarak kanal çağı olarak
adlandırılan on sekizinci yüzyılın ikinci yarısındaki gelişmeler, farklı bir şekilde
de olsa Osmanlı Devleti’nde özellikle 1830’lu yıllardan sonra görülmeye baş-
nehrin kıyısından suda 30, kenarı düzgün bir kanalda ise 50 tonluk yükü çekebiliyordu. Uygun
şartlar olduğunda nehir taşımacılığı her konuda büyük tasarruf sağlıyordu. Phyllis Deane, İlk Sa-
nayi İnkılabı, Çeviren Tevfik Güran, Ankara 1994, s.68-72.
4 P. Deane, age, s.63.
85
İLHAN EKİNCİ
86
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
yunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (13-17 Ekim 1986), Samsun 1988, s. 472; 15 ve 16. yüzyıllarda
87
İLHAN EKİNCİ
Fatsa’da, Samsun’a bağlı üç köyde, Bafra’da ve Arım ve Terme kazalarında yerleri belirsiz küçük
iskelelere rastlanmaktadır. Samsun’da iskele ve gümrük mukataasının geliri 1485’te 16.000 akçe
iken 16. yüzyılın başlarında 80.000 akçeye çıkmıştır. 1554’te ise 90.000 akçeye çıkan bu gelirdeki
artış gittikçe canlanan bir deniz ticaretine de ışık tutmaktadır. On altıncı yüzyılın sonlarına doğru
bu rakam 160.000 akçeye yükselmiştir. Mehmet Öz, Canik Sancağı, Ankara 1999, s.106.
8 H. De Cortanze, “Samsun Raporu (1898)”, s. 186.
88
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
yellerini suyolu taşımacılığı ile sahillere, kıyı iskelelerine ulaştırmak amaçlı te-
şebbüsler artmıştır. Tanzimat döneminde yalnızca Kızılırmak’ta değil Anadolu
ve Rumeli’nin birçok nehir ve göllerinde özellikle vapur işletme teşebbüslerinin
yoğunlaştığı görülmektedir.
Sivas’tan doğup Bafra’dan Karadeniz’e dökülen Kızılırmak nehri 1350 ki-
lometre uzunluğu ile Anadolu’nun en uzun akarsuyudur. Nehir tarihi boyunca
havzasında yer alan yerleşimlere hayat vermiştir. 1847-1848 yıllarında Sivas
ile Bafra arasında Kızılırmak nehrinin ulaşım ve nakliyata elverişli olacak şe-
kilde ıslah edilebilmesi için proje sunulmuştur9. Silahşor-i Sabık unvanıyla ar-
zuhal veren Ahmed Bey, Gümüşkan Madeni eski müdürüydü. Belgelerde bey
veya ağa unvanıyla anılan Ahmed Bey’in, maden idareciliği yapmış yerel ileri
gelen bir sermaye sahibi olduğu tahmin edilmektedir. Ahmed Bey Tanzimat dö-
neminin ruhuna uygun olarak “Padişahımızın çıkardığı iradede memleketin
imarı halkın refahı için hayırlı olacak işler hakkında çalışmalarda bulunulması
arzu edilmektedir. Bu sebeple bundan evvel idarecisi olduğum Gümüşkan Madeni
civarındaki Kızılırmak adlı büyük nehrin kaynağından döküldüğü yer olan Kara-
deniz’e kadar bizzat görülerek keşif ve incelemeleri yapılmıştır.10” diyerek hem
Tanzimat’a atıf yapmış hem de bölgeyi gezerek bizzat gördüğü ve keşfettiğini
belirtmiştir. Burada müdürlük yaparken nehri incelemiş havzasının genişliği,
ürün çeşitliliği ve ekonomik değerini görüp bu değeri nehir yolu ile kayıklarla
Karadeniz’e ulaştırmayı hedeflemiştir. Yapmış olduğu harita ve üzerindeki bil-
giler hatta dilekçesi harita üzerindedir. Her şeyi aynı belgede toplayarak bürok-
ratların hepsinin bir bütün olarak görmesini istediği, tek belge üzerinden onları
ikna amacı taşıdığı söylenebilir. Bir diğer husus ise Tanzimat’a yapılan atıftır.
Tanzimat’ın gereği, getirdiği güzel usul gereği verilen padişah iradesine atıfta
bulunulur ki bu da projenin dikkat çekmesi ve bürokratik kabul görmesi açısın-
dan bir meşruiyet çabası olarak görülebilir-değerlendirilebilir.
Keşif sonunda proje için yapılabilecek harcamaları belirttiği, başlangıç
olarak 20 kayık ve üç bölgede inşa edilecek ambar ve birkaç görevli memur için
sakin olabilecekleri bina inşası, kayıkçıların geçecekleri bazı yerlerde yedek
yolların yapılması veya düzeltilmesi gerektiği ve bunun için 800 keseye (Daha
sonra bu rakam fazla gelmiş olacak ki 350000 kuruşa yapılabileceğini ifade ve
iddia etmişti.) ihtiyaç olacağı keşif ve tahmin edilmişti.
9 Nedim İpek, “Canik Sancağında Nehir Taşımacılığı”, Osmanlı Devleti’nde Nehirler ve Göller, C.1,
Kayseri 2015, s.571; HRT.h, 144; Ebul Faruk Önal-Osman Doğan, Bir Osmanlı Maden Müdürünün
Kızılırmak Projesi –1848, İstanbul 2011.
10 Önal-Doğan, age, s.8.
89
İLHAN EKİNCİ
90
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
6-Nehrin sağında ve solunda ziraata uygun nice boş arazilerde ziraat ya-
pılabilmesi için suya ihtiyaç olduğu, yapılacak bentlerle geniş ve sulu tarım ara-
zisi elde edilebilecek ve üretim artacaktı.11
Projesini yapmış-yaptırmış olduğu harita üzerinde birçok bilgi ve görsel-
lerle desteklemişti. Haritada Kızılırmak boyunca denizden Sivas’a kadar olan
önemli yerleşim, köprü ve iskelelerin mesafeleri saat üzerinden alt sağ tara-
fında belirtilmişti. Buna göre; Karadeniz’den Bafra’ya kadar 4 saat; Bafra’dan
Boyabat iskelesine kadar 12; Boyabat’tan Kargına 11; Kargından Osmancık’a
kadar 10; Osmancık’dan Kula karyesine kadar 18 olmak üzere toplam 55 saat
olarak gösterilmişti. Kuladan Kalecik’e kadar 9; Kalecik’den Yahşihan’a kadar 5;
Yahşihan’dan Çaşnıgir köprüsüne kadar 7; Çaşnıgir köprüsünden Kırşehir iske-
lesine kadar 14; Kırşehir’den Nevşehir iskelesi olacak Yarabsun’a kadar 12; Ya-
rabsun’dan Kayseri iskelesi Yalnızgöz tabir olunur köprüye kadar 15 olmak
üzere Karadeniz’den buraya kadar toplam mesafe de 117 saat olarak hesaplan-
mıştı. Yalnızgöz iskelesinden Sivas şehrinde Sivas köprüsüne kadar da 40 saat
olarak hesaplanmıştı. Dolayısıyla Sivas’tan nehrin Karadeniz’e döküldüğü yere
kadar 157 saatlik bir mesafe vardı12.
Raporu hazırlayan Ahmed Bey birçok zorluklardan dolayı Kızılırmak neh-
rinde bundan önce hiç kayık işletilmediğini belirtmişti. Herhalde projesinin bü-
rokrasi üzerindeki etkisini artırmak için böyle bir iddiada bulunmuştu. Yoksa
Anadolu’nun eskiçağından beri Kızılırmak’ta kayıkla ulaşım söz konusuydu. Ah-
med Bey’in kastettiği bütün nehir boyunca denize ulaşacak şekilde bir ticaret
ağı oluşturacak uzunlukta seferler yapılması meselesi olmalıdır. Yoksa MÖ iki
binden beri özellikle karşı kıyıları ve yakın mesafelerde nehirde kayıkların kul-
lanıldığı bilinmektedir13. Ahmed Bey arzuhalinde Gürcistan tarafında çok daha
süratli akmasına rağmen Çoruh nehrine ve şartlarına uygun şekilde inşa edilen
kayıklar sayesinde bu nehirde kayık işletildiğini belirtir. Kızılırmak’ın Çoruh
nehrine göre şartlarının çok daha iyi olduğunu hatta ona göre bir göl mesabe-
sinde olduğunu belirterek nehirde kayık işletmenin zor olmayacağını ifade
eder. Temin edilecek 5-10 kayık ve kayıkçı ile Karadeniz’den Kayseri’ye, Kay-
seri’den Sivas’a kadar olan alanlarda kayık işletilebileceğini ileri sürer14.
Projeye göre Bafra kasabası yakınında Kızılırmak ağzından Sinop 22 mil,
Samsun ise 54 mil mesafede bulunmaktaydı. Proje, Kızılırmak vasıtasıyla Sivas,
91
İLHAN EKİNCİ
92
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
93
İLHAN EKİNCİ
19 MVL, 18/24, 3.
94
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
20 Meclis, Kızılırmak nehri pek çok dağ, kasaba, köyler ve ovalardan dolaşarak geçtiği için nehrin
temizlenip düzenlendiği takdirde büyük faydalar sağlayacağı şüphesiz ise de Ahmed Bey’in inha-
sında olduğu gibi az bir masrafla büyük fayda sağlanabileceğini kabul etmişti. Ancak nehrin geç-
tiği bazı yerleri kendisi de görmüşse de, bilgi ve deneyiminin yeterli olmadığı, ancak gerçekleştiği
takdirde ortaya çıkacak olan faydaların büyük olabileceği için bu konuda biraz masraf yapılarak
keşif ve muayenesi için bir mühendis ve memur gönderilmesi, Ahmed Bey’in bu işi bir hizmet
amacıyla yaptığını beyan ettiğini ve kendisini kırmamak ve bu şekilde hizmet emelinde olanlara
şevk ve cesaret verebilmek adına onun da mühendislerle beraber gönderilmesinin aklına geldi-
ğini belirtmiş. MVL, 18/24.
95
İLHAN EKİNCİ
96
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
23 İlk teklifin üzerinden epey zaman geçtikten sonra bunun gündeme gelmesi dikkati çekmekte-
dir. Ayrıca sandal ve kürekçi işinin daha sonra farklı-zorunlu sebeplerle akamete uğramış olması
da bir başka sıkıntıdır. Neticede tersane merkezden sandal ve kürekçi göndermenin imkansızlı-
ğını, bölgenin kendine has coğrafi yapısı ve ulaşım vasıtaları olduğunu ima-ifade ederek sandal
ve kürekçilerin bölgeden-yerinden karşılanmasını istemişti… A.AMD, 68/12, 1272. (1855-1856)
24 A.MKT.MHM, 83/30, 22.05.1272. 30 Ocak 1856.
25 MVL, 358/15694, 6 Ca 1272. 24 Ocak 1856; A.MKT.MHM, 117/11, 26.01.1274. 16 Eylül 1857.
26 HR.MKT, 161/95, 05.02.1273. 5 Ekim 1856.
97
İLHAN EKİNCİ
karar verilmişti. Bunlara Tersane-i Amire tarafından gönderilecek olan baş mi-
mar İsmail Bey’in de katılarak Bolu sancağındaki Melen deresinin de tahkik
edilmesine gönderilmesine karar verilmişti. İsmail Bey’in bölgeye vakıf olduğu
için yanına adam gerekmeyeceği ama diğer mühendisler için yanlarına bölgeyi
bilen dirayetli kişilerin görevlendirilmesi gerektiği belirtilmişti27. Bu teşebbüs-
lerden ve incelemelerden istenilen sonuçların alınmadığı anlaşılmaktadır.
Çünkü Kızılırmak’ın keşfi ile ilgili çalışmaların muhtemelen bu defa vapur iş-
letme noktasından incelemek üzere 1899’lu yıllarda halen devam ettiği anlaşıl-
maktadır28.
Anadolu’da nehirlerin nakliyat için kullanılma potansiyelleri yalnızca Os-
manlı bürokratlarının değil yabancı misyon temsilciliklerinin de dikkatini çek-
mişti. Onlar da Osmanlı yetkililerini çeşitli proje ve teklifler önermekte hatta
yönlendirmekteydiler. Muhtemelen Kırım Harbinin getirmiş olduğu ortamdan
faydalanarak ortaya atılan görüşlerden birisi de Samsun’daki İngiliz konsolosu
tarafından 12 Mayıs 1856 tarihiyle İngiliz sefaretine gönderdiği tahriratta bil-
dirilmişti. Kızılırmak’ın Sivas’tan doğarak batıya yönelerek, zahiresi çok ve
mümbit olan birçok arazilerden geçerek Samsun’un batısında kırk mil mesa-
fede Karadeniz’e döküldüğüne işaret ederek bu büyük suyun büyük bir ticaret
merkezine akıtılması halinde büyük fayda ve sonuçlar vereceğini ifade etmişti.
Konsolosun tahriratında dikkat çeken ifadelerden birisi ise bu teşebbüsün
“Anadolu’nun ahali-i vahşiyesi üzerine dahi medeniyetçe pek çok tesir hasıl
edeceği29” ifadeleridir. “Anadolu’nun vahşi halkını medenileştirmesinde etkili
olacağı ifadeleri, ister İngiliz konsolosunun tahriratından kaynaklansın, isterse
bu ifadeyi tercüme eden Osmanlı bürokrasi memuruna ait olsun, tipik oryanta-
list bakış açısını yansıtması dikkati çekmektedir. Keza İngiliz elçiliğinin Osmanlı
yetkililerinden bölgedeki deniz ticaretine yönelik talep ve istekleri devam et-
mişti. 1870 yılında İngiliz yetkililerinin ilk taleplerinden dört yıl sonra bu sefer
gemi kaptanlarının Fener inşası talebini görmekteyiz. Karadeniz, Civa burnu
(Bafra), Kızılırmak Boğazına yeterli aydınlatma olmadığı, üç ya da dört mil me-
safeden görülebilecek, Bafra sahillerinin aşağı taraflarına bir fener yaptırılması
istenmişti. 30
98
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
31DH.MKT, 1660/32, 11 Eylül 305. 23 Eylül 1889. DH.MKT. 1722/103, 16 Ramazan 1307 6 Mayıs
1890.; 1725/52, 6 Şevval 1307.26 Mayıs 1890; ŞD, 1790/19, Selh Receb 1307. 22 Mart 1890, Si-
vas Valisi Memduh Paşa’nın Dahiliyeye yazısı DH.MKT, 1647/12, 14 Ca 1306. 16 Ocak 1889. Ne-
dim İpek, agm, s.572.
99
İLHAN EKİNCİ
100
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
101
İLHAN EKİNCİ
elverişli bir sandal inşa edilerek içine bir teknik heyet bindirilmiş ve Yahşi-
han’dan nehre indirilmiştir. Bu sandal hayli zorluklardan sonra yaklaşık on beş
gün sonra Bafra’ya ulaşmıştı. Daha sonra güzergâhı incelemek üzere bir teknik
ekip daha gönderilmiştir. Bu çalışmaların amacı mevcut engellerin az bir ser-
maye ile giderilip 7-8 tonluk bir yükü taşımaya uygun kayık katarlarını motor-
lara yedek bağlayarak (yani mavnacılık usulü) işletmek ve ekonomik bir gü-
zergâh elde etmekti. Araştırma sonunda nehrin bazı mıntıkalarının çok sığ ol-
duğu bu noktalarda sandalların kuma oturdukları, bazı noktalarda ise parçala-
narak kaldırılması gereken büyük kayalıkların bulunduğu tespit edilmişti. Ne-
hir yolunu hazırlamak üzere bütçeye bin liralık bir ödenek konulması planlan-
mıştı. Bu tahsisat ile nehir ulaşıma elverişli hale getirilebildiği takdirde gerekli
diğer yatırımlara da başlanması kararlaştırılmıştı. Ancak maliyetin fazla olması
halinde bu yatırımdan vazgeçilecekti35. Ancak yerel halk Bafa ile Vezirköprü
arasında 1960’lı yılların başına kadar Kızılırmak’ta yelkenli kayıklarla nakliyat
yapmaya devam edecektir36.
Kızılırmak’ta Vapur İşletme Teşebbüsü
XIX. yüzyılda Avrupalı devletlerin artan ticaretleri, Osmanlı Devleti için-
deki nehir ve göllerin de uluslararası ticarete açılması için teşebbüslerde bulu-
nulmasına sebep olmuştur. Sahillerdeki ticarî baskı nehirlerde vapur işletmek
konusunda da kendisini göstermiştir. Bu teşebbüsler yalnızca Osmanlı dışından
gelen ticarî baskılar sonucu değil aynı zamanda iç ulaşımı artırmayı hedefleyen
Osmanlı devlet adamları tarafından da teşvik edilmiştir. Avrupa devletleri Os-
manlı devletini serbest ticaret ilkeleri ile açmaya zorlarken diğer taraftan da
sınırları sebebiyle milletlerarası hukuk ve antlaşmaların konusu olmayan ve ta-
mamen Osmanlı sınırları içerisinde doğan ve denize dökülen nehirlerde de va-
pur işletilmesi hususunda teşebbüslerde bulunmuşlardır.
İmtiyaz aşamasına geldiği veya kısmen faaliyete geçildiği için haberdar
olduğumuz bu teşebbüslerin dışında, vapur işletmek üzere diğer birçok nehir
ve gölde de ön araştırma yapılmıştı. Avrupa ekonomisi liman kentlerine kadar
ulaşımı buharlı gemilerle sağlamıştı fakat limanların arkasındaki geniş iç bölge-
lere uzanan yollar, klasik Osmanlı yol sisteminin bozulması ve geliştirilememesi
sebebiyle çok kötü durumdaydı. İç bölgelerde üretilen malların sahillere, liman
kentlerine indirilebilmesi için karayollarının düzenlenmesi, nehirlerde ulaşıla-
bilen noktalara kadar vapur işletilebilmesi ve nihayet demiryolu yapılması gibi
102
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
37 Nedim İpek, “Samsun Sahil Demiryolu”, Geçmişten Geleceğe Samsun, 2006, s. 333.
38 MVL, 1043/9, Seşh Rebiülahir 1283. 10 Eylül 1866.
103
İLHAN EKİNCİ
tirmişti. Bu imtiyaz bir tekel olarak mı verilecek, yoksa Kızılırmak’ta belirli şart-
lar altında başka şirketler de kayık işletebilecek miydi? İmtiyaz sahipleri vapur
teşebbüsü üzerinden teşebbüs etseler de olmadığı takdirde imtiyazı daha kolay
devredebilmek veya satabilmek üzere kayık işletmeyi dahil etmiş olabilirler
miydi? Değerlendirmeyi yapan meclis nehir hakkında ayrıntılı ve doğru bilgi-
lere sahip olmadığını kabul etmekteydi. Bilgilerin önemli kısmını meclise çağrı-
lan imtiyaz-dilekçe sahibine sorularak ve onun beyanından öğrenildiğini ifade
edilmişti.
İmtiyaz müddeti 99 sene olarak talep edilmişti39. Ancak bu konu da ko-
misyonlarda çeşitli tartışmalara sebep olmuştu. Avrupa nehirlerinde genellikle
imtiyaz müddetinin ortalama 30 yıl olduğu belirtilmiş fakat Kızılırmak nehrinin
zorlu coğrafyası, akışının düzensizliği, üzerinde birçok engelin temizlenmesi
gerekliliği ve bunun gibi hususlarda yapılacak harcamanın fazlalığı sebebiyle
şirkete 30 yıl imtiyaz müddeti verilmesi az görünmüştü.
Dilekçe sahiplerinin istedikleri 99 yıllık imtiyaza rağmen meclis 50 yıl
önermiş ve mukavelenameye ve şartnameye 50 yıl olarak kaydedilmiştir.
Çünkü bu gibi Mariçe, (Meriç), Vardar ve Karasu ve İncesu nehirlerinde (bunla-
rın hepsinin balkanlarda ve Anadolu nehirlerinden daha iyi rejimlere sahip ol-
duğu hatırlanmalıdır) verilmiş imtiyaz müddeti 30 yıldı. Ama Kızılırmak’ı sey-
rüsefer edilebilecek bir nehre dönüştürmek için cidden büyük ameliyat, uğraş
ve külfet gerekiyordu ve hayli masraflı olması bekleniyordu. Dolayısıyla 19.
maddede belirtilen şartlarla imtiyaz müddeti bittiğinde tekrar yenilemek hakkı
verilmiş-verilerek ve eski imtiyaz süresine 20 yıl daha eklenip 50 yıl yapılmıştı.
Ayrıca şirket isterse ve şartlar uygun olduğunda daha sonra da imtiyaz süresini
uzatma konusunda öncelikli olacaktı40. Mamafih imtiyaz müddetindeki bu teş-
vik ve bürokratik kolaylığa karşın teşebbüs başka birçok sebeple gerçekleşme-
yecekti. Öyle anlaşılıyor ki aynı şekilde Yeşilırmak’ta vapur işletilmesi kararı
verilip teşebbüs edildiğinde muhtemelen Kızılırmak örneğinden çıkarılan ders-
lerle imtiyaz süresi 60 yıla çıkarılacaktır. Ancak bu teşebbüsün de gerçekleşe-
mediğini belirtmek gerekir.
İmtiyazı talep edenlerin profili de o dönemin imtiyaz taliplerine göre uy-
gun görülmektedir. İmtiyaz taliplerindeki ilk isim Şehbender Hacı Halil
Efendi’ydi41. Hem Müslüman hem de eski konsolos-şehbender olması imtiyaz
talebini Osmanlı bürokrasisinde daha güçlü temsil etmek için olabilir. Ayrıca
104
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
Hacı Halil efendinin nere şehbenderi olduğunu tespit edememiş olmamıza kar-
şın Avrupa gördüğü takdirde oradaki nehirlerde vapurların işleyiş ve şirketle-
rin karlılığını biliyor olduğunu kabul edebiliriz. Oradaki izlenim ve tecrübeleri
Osmanlı’ya da getirmek uygulamak o dönemin aydın ve devlet adamı ve tüccar-
ları açısından son derece normal ve kabul edilebilir bir husus olarak kabul et-
mek lazım. Diğer ikisi gayrimüslim Osmanlı tebaası idi. Birisi Ticaret meclisi ge-
çici azalarından Selpanoğlu? Sehak diğeri de Gülbenekoğlu? Seropa’ydı. Ticaret
meclisi üyesi oluşu İstanbul’daki yüksek ticari çevrelerle yakınlığı keza imtiyaz
sahiplerini farklı kılmaktadır. Sermaye konusunda bilemiyoruz ama ticaret ko-
nusunda bilgili ve deneyimli oldukları şüphesizdir. Yalnız bazı imtiyaz taleple-
rinden bir farkı da yerel dinamik ve sermayeyi değil merkezde bulunuyor olma-
larıydı. Yani bunlar İstanbul sermaye çevrelerine mensuptular.
Müşterek imtiyaz talebiyle verdikleri dilekçe üzerine Nafia nezaretiyle
iletişime geçilmiş ve oradan alınan mazbata ile mukavelename ve şartname la-
yihaları Daire-i Kavanin ve Nizamatta görüşülmüştü42. Yapılan değerlendir-
mede nehrin seyrüsefaine kâfi derecede suyu olduğu kabul edilmişti. Ancak
bazı yerlerinin temizlenmesi ve düzeltilmesi, suyun hızlı aktığı ve girdaplar yap-
tığı yerlerde kanallar oluşturulması ve bazı bentler inşası gerekmekteydi. Bu da
hayli büyük ameliyatı gerektirmekteydi. Bu büyük inşa işlerinin güzel ve düz-
gün bir şekilde yapılabilmesi ve bir kol vapur işlettirildiği takdirde bölgenin ti-
caretinin, zenginlik ve mamuriyetinin artacağı ifade edilmişti. Bu sebeple şir-
kete imtiyaz verilmesi uygun görülmüştü. Bütün teşebbüslerde kesinlikle sa-
dece nehrin aşağı çığırı değil nehir havzasının tamamının dikkate alınarak bir
fayda öngörüsü ve temeli oluşturulduğu dikkati çekmektedir. Hatta zaman za-
man nehrin yukarısı yani Sivas vilayeti Kızılırmak’ın ulaşım açısından kullanımı
konusundaki teşebbüslerde çok daha baskın bir rol oynadığı görülmektedir.
Şirket hisse adedini vermiş ancak sermaye miktarını belirtmemişti. Şirket
sermaye miktarını kesinleştirecek ve yaptıracağı temizlik ve ameliyat işlerinin
bir plan ve haritasını yaptırıp ilgili birimlere verecekti. Bu haritaların kabulü-
nün ardından bir yıl içinde ameliyata başlanacak ve üç yıl içerisinde nehir te-
mizlik vs. işleri bitirilecekti. Bunun ardından da hemen denizden Sivas’a kadar
vapur işletilecekti.
Komisyon açısından bir diğer dikkati çeken husus ise şirketin adına yapı-
lan müdahaledir. Şirket dilekçesinde adını Şirket-i Nehri Asya olarak talep et-
mişti ancak komisyon şirketin adını Kızılırmak Vapur Kumpanyası şeklinde de-
ğiştirdi. İmtiyaz taliplerinin belirledikleri şirketin adının Avrupa çevrelerine
105
İLHAN EKİNCİ
müzahir, onların sevebileceği veya onlara yakın bir ad olması dikkati çekmek-
tedir. Bu sermaye bulma konusunda bu çevrelerden istifade etmeyi amaçlamış
olmalarından da kaynaklanmış olabilir. Bir diğer husus ise imtiyaz alıp belirli
bir komisyonla batı sermaye çevrelerine devreden yerli tüccarların taşeronlu-
ğunu akla getirmektedir. Yani bu ad altında batı sermaye çevrelerinin dikkatini
çeken ve imtiyazı satmanın daha kolay olabileceğini düşünmüş olabilirler.
Şirket hazineye nakden veyahut esham olarak 500 lira kefalet akçesi ve-
recekti. Şirket bu gibi imtiyazlarda geçerli olan ve gelecekte koyulacak zabıta-
güvenlik, maliye ve vapur makineleri ile ilgili nizamlara-kurallara tabi olarak
kabul edecekti. Vapur işleyecek yerlerde eşya koymak ve yolcu ikamesi için ge-
rekli miri araziler boş olduğu takdirde şirkete tahsis edilecek, araziler özel mülk
ise sahibin rızasıyla satın alınarak kullanılabilecekti. Şirket beş yıl süreyle güm-
rük vergisinden ve on yıl süre ile de diğer vergilerden muaf olacaktı. Ancak bu
sürelerin bitiminden itibaren her beş yılda bir ortaya çıkacak saf gelirin/net ka-
rın onda biri oranında vergi verecekti.
Yapılan araştırmaya göre nehrin uzunluğu 200 saatten ibaretti. Her iki
tarafında pek çok mümbit arazi ve mamur köyler vardı. Dolayısıyla nehrin ula-
şıma elverişli hale getirmek için yapılacak temizlik işleri söz konusu olduğunda
o bölgenin mahsulleri için yeni bir yol açılarak bundan halkın ve devletin-hazi-
nenin pek çok fayda sağlayacağı öngörülmüştü. Havzadaki birçok uzun zaman-
dan beri böyle bir amacın gerçekleşmesi için çoktan beri arzu duymaktaydılar.
Daha önce bunun için bazı şirketler ortaya çıkmış-kurulmuş iseler de kuruluş-
larında ve kurucularında halen ve malen fikir birliği oluşturamadıkları için uy-
gulamaya koyulamamıştı. Ancak bu şirketin kurucularının muteber-itibarlı tüc-
carlar olduğu ifade edilmişti. Kaldı ki kudret ve zenginlik sahibi Mıgırdıç Bey
daha önce nehirlerde vapur işleterek bu konuda gerekli tecrübeye sahip biri-
siydi. Dolayısıyla amacın ve teşebbüsün başarı ile sonuçlandırılacağı konu-
sunda ümitli idi.
Şirket-i Nehr-i Asya adlı bir şirket kurarak Kızılırmak’ta vapur işletmek is-
teyen Hacı Halil Efendi ve ortaklarının vermiş oldukları arzuhal ve layiha 6 Zil-
hicce 1282 tarihinde Meclisi Meabirin incelemesi için ilgili makama gönderilmişti.
Fakat üzerinden hayli zaman geçtiği hatta tekid yazısı yazıldığı halde henüz ce-
vabı gelmediği belirtilmiş ve bir an önce görüş bildirilmesi için tekrar uyarıl-
mıştı…43 Ayrıca şirket tarafından nehirde işletilecek sefainin en nazından ne ka-
dar su kesiminde ve ne kadar yük kapasitesi olacaklarının belirlenip yazılması
istenmişti. Keza şirket nehrin ulaşıma uygun hale getirmek zorunda kalacağın-
106
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
dan yani kanallar açmak, temizlik yapmak vs. gibi buralarda- ister karadan is-
terse vapurlar aracılığıyla her türlü vapur vasıtasıyla yahut başka bir şekilde
yedek çekilmesine müsaade olunarak bu hususun ilgili maddelerine yazılması
sağlanmıştı… Çünkü yedek çekmek meselesi de daha sonraki dönemlerde prob-
lem yaratabiliyordu. Yani başka kayıkların şirketin yapmış olduğu düzenleme-
lerden faydalanarak yani ameliyat yaptığı yerlerde yedek çekerek ticaret yap-
ması durumu söz konusu idi.
Hacı Halil Efendi komisyonda verdiği ifadesinde nehir üzerinde kayık sal
ve bunun gibi ulaşım ve nakliye araçları olmadığını belirtmişti. Ancak sınırlı sa-
yıda da olsa nehirde kayıklar vardı. Hacı Halil efendinin imtiyazı almak üzere
kasten yahut bilmeden yanlış bilgi verip vermediği anlaşılmaktadır. Keza bu tu-
tum imtiyazda belirtilen “vapur ve sefine” kelimeleri ile taliplerin Kızılırmak’ta
ister vapur isterse kayık işletme konusunda tekel oluşturmaya çalıştıkları yo-
rum ve fikrini güçlendirmektedir. Ayrıca meclisin görüşü ve bilgisine göre de
nehirde kayıklar işlemekteydi. Bu görüş mazbata açıkça belirtilerek Hacı Halil
efendinin ifadesinin tersine düşünüldüğü ifade edilmiştir. Meclis, halen işle-
mekte olan kayıkların ve diğer araçların seyir ve hareketine mâni olunmaması
hususunu mukavelenin ilgili maddesine yazılarak eklenmesini sağlamıştı. Bu
teşebbüste imtiyaz sahipleri daha sonra imzalarını geri çekeceklerdir. Bu geri
çekişte temel sebepler olmamakla birlikte imtiyaza yapılan bu ekleme ve çıkar-
maların da etkili olduğu varsayılabilir.
Nehrin ameliyatı için keşfedilmesi en azından bir yaz mevsimine mal ola-
cağı hesaplanmıştı. İmtiyaz talebi kış başında iletildiğine göre keşif ve haritala-
rının yapılması için ilk yaz bu işle uğraşılmak durumunda kalınabilirdi dolayı-
sıyla mevsim geçtiği için ve kışın da keşif yapılamayacağı için haritasının çıka-
rılması vs. konusunda şirkete 18 ay süre tanınmış ve şartnamenin ikinci mad-
desine yazılmıştı. Nehrin birçok yerinde yapılması düşünülen işlerin hayli mas-
raf ve külfetli olacağı öngörülmüştü. Bu sebeple şirkete gerekli sermaye ve pa-
ranın tam miktarının bilinmesi için öncelikle harita ve planların düzenlenip il-
gili birimlere verilmesi yine meclis tarafından elzem görünmüştü. Sürelerin bu
türlü uzaması sebebiyle şirketin nehirde vapur işletmek için istediği iki yıl süre
meclisçe şirketten de daha anlayışlı olarak üç yıla çıkarılmıştı şartnamenin 4.
maddesinde belirtilmişti.
Şartnamenin beşinci maddesinde suların aşırı yükselmesi durumunda
gerekli olacak ameliyatın Osmanlı yetkili birimlerince kontrol ve tasdik edilme-
den yapılması mümkün olmayacağı belirtilmişti. Şirket kendi çıkar ve inisiyati-
fine göre nehirde istediği gibi işlemler yapamayacaktı. Nehirde taşkınları ula-
şımı düzenleyecek, setlerin yapılması da yine Osmanlı yetkililerine sormadan
107
İLHAN EKİNCİ
108
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
mıştı. Bunun için bölgenin ziraat ve ticaret erbaplarından oluşan küçük bir şir-
ket kurulması ve Kızılırmak’ın yanında Yeşilırmak’ın da keşif ve planlarının ya-
pılarak Sivas’a yeni bir yol açılmasına dair görüşlerini merkeze iletmişti46. 19.
yüzyılın sonlarına doğru, Ahmet Şakir Paşa’nın Anadolu ıslahatı için hazırlamış
olduğu rapor ve çalışmalar, bölgedeki mevcut durumu ortaya koymuştu. Ulaşım
şartlarının kötülüğünün bölgedeki ticaretin gelişmesi ve servetin artmasına en-
gel olduğunu belirtmiş ve çeşitli tedbirler alınması istenmişti. Şakir Paşa bu du-
ruma çözüm olarak (1896) iç gümrüklerin kaldırılmasını, acil olarak yol inşaa-
tına başlanmasını ve ulaşım için nehir ve göllerden yararlanılmasının yollarının
aranmasını önermişti. Ahmet Şakir Paşa yalnızca Yeşilırmak için değil Ana-
dolu’daki göllerden, Kızılırmak, Sakarya, Mihaliç, Menderes, Seyhan, Ceyhan,
Asi, Aras, Fırat, Dicle ve Zap sularından ulaşım için faydalanılması gerektiğini
ifade etmişti. Bu nehirlerin bazıları tamamen bazıları da kısmen ulaşıma elve-
rişliydiler. Yapılacak çalışmalarla bunlardan azami ölçüde istifade edilebilirdi.
Şakir Paşa’ya göre; Bunun için vapur ve sulama şirketleri kurulabilirdi. Anadolu
ve Rumeli vilayetlerinde Şakir Paşa ve Heyet-i Teftişiye vasıtasıyla uygulanan
ıslahatlar çerçevesinde, haberleşme ve nakliyatın kolaylaştırılması, memleketin
yer altı ve yerüstü zenginliklerinden hakkıyla yararlanılması hususları özellikle
dikkate alınmaktaydı47. İmtiyazın dahili bir şirkete verilmesi gerektiği özellikle
vurgulanmıştı48.
Kızılırmak vadisinin ulaşım konusunda gündeme geldiği bir husus da
Anadolu içlerine doğru yapılacak demiryolu konusu ve tartışmaları esnasında
olmuştu. Avrupa’da nehir ve demiryolları birbirini tamamlayıcı nitelikte bir ge-
lişme göstermişti. Osmanlı Devleti’nde birçok bölgede demiryollarını takiben
nehir ve göllerin de bu sisteme dahil edilerek aktif bir biçimde kullanılması dü-
şünülmüştü. Bu sebeple bölgede yapılan demiryolu projelerinde Kızılırmak va-
disinin önemli rol oynadığı görülmektedir49. Birçok yerde demiryolu projeleri-
nin nehir vadilerini takip edip onları desteklediği- belki daha doğru bir ifadeyle
tırma masraflarını büyük ölçüde düşürerek ürünlerin limanlara akmasını sağlayan “yardımcı-ta-
mamlayıcı” bir rol oynamıştı. Demiryollarının, asıl olan deniz ulaşımının yanında oynadığı bu
“yardımcı” rolünden önce, aynı işlevi yelkenli gemiler yapıyordu. Çünkü yüksek kâr sağlayan Os-
manlı limanları arasındaki ticaret dışındaki tüm deniz ticaretinin yönü, Avrupa’ya doğruydu ve
109
İLHAN EKİNCİ
Sonuç
Osmanlı Devleti’nde, XIX. yüzyılın ikinci yarısında verilmeye başlanan ne-
hirlerde vapur işletme imtiyazları ekonomik, siyasî ve hukukî problemleri de
beraberinde getirmişti. Osmanlı Devleti’nin nehirlerden faydalanarak ulaşım
meselesinin bir kısmını çözme çabaları birçok problemlerle karşı karşıya gel-
mesine sebep olmuştu.
Bazı küçük değişiklikler dışında, yapılmış olan mukavelelerin hemen hep-
sinin aynı maddeleri taşıması bu konuda belli bir standart tutturulmaya çalışıl-
dığını göstermektedir. Genellikle karşılaşılan meselelerden birisi de nehirlerin
ulaşıma uygun olmayışı sebebiyle bunlar üzerinde düzgün bir şekilde işletecek
teknik eleman ve uygun özelliklere sahip vapurların bulunamamasıydı. Genelde
Avrupa’dan satın alınan vapurlar bu bölge nehirlerinin yapısına uygun olarak
yapılıyordu. Osmanlı devlet adamları ve müteşebbisler, nehir ulaşımında Av-
Osmanlı limanları arasındaki ulaşımda, imparatorluk yıkılıncaya kadar artan bir yabancı hakimi-
yeti söz konusu olmuştu. On dokuzuncu yüzyılda bu faaliyetlerin aracı olan buharlı gemiler, Os-
manlı ülkelerinin veya sahillerinin birbirleriyle olan bağını değil, sahillerin Avrupa’nın önemli li-
manlarıyla olan bağını güçlendiriyordu. Bu anlamda buharlı gemiler, aynı zamanda, yabancılaş-
manın araçlarıydılar.
50 Y.PRK.TKM, 29/16, 29.12.1310. 14 Temmuz 1893.
110
ON DOKUZUNCU YÜZYILDA KIZILIRMAK’TA NEHİR NAKLİYATINI GELİŞTİRME ÇABALARI
rupa örneğinden hareket etmişlerdi. Fakat Batı Avrupa nehirleri ile Osmanlı ne-
hirleri arasında önemli coğrafî ve fiziki farklılıklar vardı. Osmanlı nehirlerinin
farklı iklim, düzensiz akış rejimleri ve yatakları sebebiyle pek azı ve onların da
belirli kısımları nehir ulaşımına uygundu. Üzerinde yelkenli ve kayıkların zor
şartlarda ulaşım yaptığı nehirlerde, daha fazla derinlik, genişlik ve düzgün ya-
tak isteyen buharlı gemilerin çalışması güçleşiyordu. Büyük temizlik çalışmaları
ve yatırım bekleyen nehirleri ulaşıma uygun hale getirebilmek ve ondan sonra
da ulaşıma açık tutabilmek için fazladan sermaye, işgücü ve zaman gerekiyordu.
Bu konuda en elverişli nehirlerden biri olan Tuna’da dahi, özellikle Karadeniz’e
dökülen boğazlarında, birçok zorluklardan sonra uygun ulaşım şartları oluştu-
rulabilmişti.
Anadolu’daki nehirlerin rejimlerinin düzensizliği, sularının bilhassa yaz
aylarındaki azlığı, yataklarının meylindeki uygunsuzluk, fazlalığı, nehir üzerin-
deki arızaların çokluğu ve bilhassa teknik imkânsızlıklar yüzünden gelişememiş
görünmektedir. 1960larda Kızılırmak’ın 80-100 km’lik bölümünde nakliyat ya-
pılabilmekte ama daha içerilerde akarsu meylinin artması yüzünden nüfuz et-
mek mümkün olmamıştı51. Diğer meseleler ise devletin kendi içinden kaynak-
lanan sermaye ve müteşebbis sınıfın olmayışı, teknik gelişmelerin yetersizliği
ve dışa bağımlılık yanında kara ve demiryollarının gündeme gelerek ön plana
geçmesi, Kızılırmak’ta vapur işletme teşebbüsünün başarılı olmasını engelle-
miştir.
Kaynakça
Belgeler
Deniz Müzesi Arşivi (DMA), Mülga Bahriye Nezareti Kısmı, Defter No 135;Mülga Bah-
riye Nezareti Kısmı, Defter No 31/210.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) A.AMD, 68/12.
A.DVN, 37/39.
A.MKT, 152/6.
A.MKT.MHM, , 83/30; 117/11; 722/14.
DH.MKT, 341/14; 1647/12; 1660/32; 1725/52; 1722/103; 2192/76,
DH.ŞFR, 171/10.
HR.MKT, 161/95; 698.
HR.TO, 223/18.
HRT.h, 144.
51Erdoğan Akkan, “Kızılırmak’ın Aşağı Kesiminde Kayıkla Nakliyat”, Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 20/3-4, Ankara 1962, s. 263.
111
İLHAN EKİNCİ
112
1930’lar - Taçlı Çeşmede Bir Anı Fotoğrafı
113
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ
BAFRAYLA BAĞLANTISI
1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü, Samsun/Tür-
kiye. rkaragoz@omu.edu.tr. ORCID: 0000-0002-7268-6190
2 Osmanlı Devleti tarihinde 18. yüzyıl genellikle âyanlık devri olarak isimlendirilmektedir. Bu dö-
neme genel bakış ve değerlendirme için bk. Bruce McGowan, Âyanlar Çağı, 1699-1812”, Osmanlı
İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Editör: Halil İnalcık-Donald Quataert, İngilizce As-
lından Türkçeye Çeviren: Ayşe Berktay, Cilt 2 1600-1914, İstanbul 2004, ss. 759 – 884.
3 Yücel Özkaya, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Âyanlıkları Ele Geçirmeleri ve Büyük
Hanedanlıkların Kuruluşu”, Belleten, Türk Tarih Kurumu Yay., S. 168, Ankara 1978, ss. 667-724.
4 Ayanlar ve yerel hanedanlar hakkında literatür için bk. Hamit Karasu, “Osmanlı Ayanları Üzerine
Yapılan Çalışmalar (Tanzimat’a Kadar)”, Turkish Studies History, Volume 13/16, Summer 2018,
ss. 127-150.
5 Anadolu’da büyük yerel aileler hakkında bk. Yücel Özkaya, “Anadolu’da Büyük Hanedanlıklar”,
Belleten, Türk Tarih Kurumu, S. 217, Ankara 1992, ss. 809-845. Caniklizadeler hakkında monog-
rafik ve biyografik birkaç araştırma vardır: Canay Şahin, The Rise and Fall of Ayân Family In
Eıghteenth Century Anatolia: The Caniklizâdes (1737-1808), The Instıtue of Economıcs and Social
Sciences of Bilkent University, For The Degree of Doctor of Philosophy in History, The Depart-
ment of History Bilkent University, Ankara April 2003; Rıza Karagöz, Canikli Ali Paşa, TTK, Ankara
115
RIZA KARAGÖZ
2003; Özcan Mert, “Canikli Hacı Ali Paşa Ailesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, VII,
İstanbul 1993, ss. 151-152; Yücel Özkaya, “Canikli Ali Paşa”, Belleten, S. 144, (Ekim 1972), Ankara
1972, ss. 483-525.
6 Bernard Lewis, “Djanikli Hadjdji Ali Pasha”, Ensyclopedie de L’islam, Nouvelle Edition, II, Paris
tüsü Tarih Ana Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019.
8 İbrahim Serbestoğlu, Trabzon Valisi Canikli Tayyar Mahmut Paşa İsyanı, Ondokuz Mayıs Üniver-
sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun
2003; Nebahat Taçalan Çalık, Tayyar (Mahmud) Paşa, Hayatı, Edebî Şahsiyeti, Eserleri ve Di-
vanı’nın Tenkitli Metni, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana-
bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne 1998.
9 Rıza Karagöz, “Arşiv Belgeleri Işığında Fatsalı Ahmet Ağa Hakkında Bazı Bilgiler”, Yayımlanma-
mış Bildiri Tam Metni, Fatsa ve Yöresi Tarihi Sempozyumu (11-13 Haziran 2022), Fatsa.
116
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI
olarak Canik muhassıllığı ile başlayan devlet hizmeti serüvenlerini vezirlik rüt-
besiyle çeşitli vilayetlerin valiliklerini ekleyerek devam ettirmişlerdir. Onlar-
dan sonra da Ali Paşa’nın oğulları Mikdat Ahmet Paşa ve Battal Hüseyin Paşa ile
bu sonuncusunun oğlu Mahmut Tayyar Paşa, dededen toruna ailenin nüfuz ala-
nını bütün Karadeniz bölgesinin yanı sıra Sivas, Erzurum, Diyarbakır valilikle-
riyle Anadolunun geniş kısmına yayabilmişlerdir. Nihayet aile Tayyar Paşa’nın
Sadaret Kaymakamlığı görevine getirilmesi suretiyle kendileri için en yüksek ve
itibarlı makamın da sahibi olmayı başarmıştır. Ne var ki çok geçmeden aynı pa-
dişahın fermanıyla Tayyar Paşa’nın öldürülmesi akabinde ailenin hızlı düşüşü
ve adeta tarih sahnesinden yok oluşuna şahit olunmaktadır. Kapıcıbaşılık rüt-
besiyle başlayıp yaklaşık 70 yıllık sürede devlet adamlığı ve bölgesel yöneticilik
serüvenleriyle devam eden ailenin tarihi nitelikteki hikâyesi nihayet Sadaret
Kaymakamlığı gibi yüksek bir mansıbın ifası sonrasında trajik bir biçimde sona
ermiştir. 1730’lu yıllarda başlayıp 1808’de biten bu hikâyede Caniklizadelerin
hükümetle bazen uyumlu çalışırken bazen de muhalif tavırla isyancı olarak ni-
telendirilerek itibarları ve unvanlarının ellerinden alınabildiğini okumaktayız.
Fakat bütün bu süreçteki inişler ve çıkışlar arasında, Canik bölgesindeki nüfuz
ve itibarları sebebiyle devlet onlardan vazgeçememiştir. Aile mensuplarının di-
ğer hikâyeleri bir tarafa, Bafra’yla bağlantıları da hem kendi hem de bölge tarihi
açısından söz etmeye değer bilgiler ihtiva etmektedir.
1.1 - Ailenin Bafra’daki eserleri ve Varlıkları
1.1.1 – Ali Bey Çeşmesi
Fatsalı Ahmet Ağa’nın oğlu olan Ali Bey, babasının 1748 yılı başlarında
Terme civarında eşkıya tarafından öldürülmesinden sonra, abisi Süleyman
Beyle birlikte Canik’te muhassıllık görevini müştereken ifa etmeye başlamış-
lardı10. Caniklizadelerin Bafra’daki eserlerinden biri hanedanın kurucusu olan
Ali Paşa’nın henüz Bey unvanına sahipken yaptırdığı çeşmedir. Çeşmenin inşa
tarihi dikkate alınırsa ailenin o yıllarda Bafra’da ikamet eden mensupları bulun-
duğu söylenebilir. Üzerinde bulunan kitabeye göre bu çeşmenin ilk inşa tarihi,
H.1167/M.1753-1754 olarak tespit edilmektedir (Resim 2).
10 BOA, A-DVNS-MHM.d. 153/1372, Canik muhassılları Süleyman, Ali ve diğer Ali’ye ve saire hü-
küm, Gurre-i Ca 1161 / 29 Nisan 1748; BOA, A-DVNS-MHM.d. 153/1373, Sivas Valisi Vezir Zare-
lizade Mehmed Paşa’ya, Canik muhassılları Süleyman, Ali ve diğer Ali’ye ve saire hüküm, Evsıt-ı
B 1161 / Temmuz ortaları 1748.
117
RIZA KARAGÖZ
Birkaç kez küçük çaplı tamirat ve 1991 yılında restorasyon geçirmiş olan
çeşme, düzgün kesme taşlarla yapılmıştır. Çeşmenin güneye bakan ön cephe-
sinde dört yarım sütun üzerinde yuvarlak kemer vardır. Bu cephede çiçek mo-
tifleriyle bezenmiş çerçeve içinde iki ayrı kitabe vardır. Kitabelerden üst kısım-
daki sekiz beyitlik olup günümüzde net olarak okunabilir vaziyettedir (Resim
118
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI
1)11. Dört beyitten ibaret alttaki kitabenin yazısı aşınmadan dolayı okunamaz
durumdadır. Çeşmenin kuzeye bakan arka cephesinde, başlıklı iki yarım sü-
tunla taşınan yuvarlak kemer ve kemer içinde ortada iki yarım sütunla ve ke-
narlarında iki plasterle taşınan üç kemer daha vardır. Bu kemerlerden ortada-
kinin üstünde kabartma çerçeve üzerine yazılmış üç beyitlik şiirden müteşekkil
bir kitabe daha vardır (Resim 3)12.
Resim 3: Ali Bey Çeşmesinin kuzey cephesindeki kitabe (Kaynak: Özge Tokur)
11 Kitabenin Latin harflerine çevrilmiş metni için bk. Karagöz, Canikli Ali Paşa, s. 145.
12 Karagöz, Canikli Ali Paşa, s. 144-146. Bafra’daki tarihi çeşmeler ve bu arada Ali Bey çeşmesinin
mimari özellikleri hakkında geniş bilgi için bk. Özge Tokur, Samsun – Bafra’da Bulunan 18.-20.
Yüzyıl Çeşmeleri ve Bu Çeşmelerin Koruma Problemleri, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi
Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Mimarlık Programı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2019,
s. 11-27.
119
RIZA KARAGÖZ
Tayyar Paşa camii vakfı hakkında tutulan 1256 Hicri yılına ait bir kayıtta
vakfın asıl mallarının değeri, bazı hayır sahiplerinin sonradan vakfettikleri 6 ay-
lık 1.000 guruş meblağla birlikte toplam 14.603,5 guruştu. Bu meblağın neması
ise 2.270,5 guruş idi. Vakıf akarlarına ait kira gelirleri ve müsakkafat kiraları ise
5.636,5 guruş olarak keydedilmiştir. Bu gelirlere mukabil aynı yıl vakfın mutad
ve zuhuraten masrafları ise toplam 3.900 guruş olarak hesaplanmıştır14. Ra-
kamlara bakılırsa söz konusu tarihlerde vakfın önemli bir geliri olduğu görül-
mektedir. Vakfa ait bazı gayri menkullerin gelir elde etmek maksadıyla sonraki
yıllarda da kiraya verildiği görülmektedir. Örneğin caminin içinde bulunduğu
120
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI
arazinin yanında bulunan ve camiye merbut olan vakıf arsa H.1306 yılında Dü-
yun-ı Umumiye idaresinin kullanımı için kira karşılığında tahsis edilmiştir. Söz
konusu arazinin yıllık 720 guruş zemin kirası vakıf mütevellisine eda oluna-
caktı15.
1.1.3 – Tayyar Paşa Hanı ve Hamamı
1950’lli yıllara ait bu resimde bugün Bafra Cumhuriyet Meydanı’nın Gü-
ney batı kısmına denk gelen köşesinde Tayyar Paşa hanı bulunuyordu. Hanın
ilk inşa tarihi bilinmemekle birlikte Tayyar Paşa’nın Trabzon valisi olduğu
1800’lerin başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu han günümüzde mev-
cut değildir.
Hanın yan tarafında birkaç blok ötesinde yine Tayyar Paşa tarafından
yaptırılmış olan hamam vardı. 28 Ekim 1944 tarihli bir resmin arka planında o
tarih itibarıyla bu hamamın kullanılır vaziyette olduğu görülmektedir.
121
RIZA KARAGÖZ
bul’a nakledilmişlerdir. Tespit edilen mal varlığı da listeler halinde sayımı yapılarak miri için zap-
tedilmiştir. Tespiti yapılanların toplu bir listesi için bk. Karagöz, Canikli Ali Paşa, s. 158-178.
122
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI
paralarının yanı sıra pek çok değerli eşyası da bulunmuştur. Torbalar halinde
bulunan akçe ve altınların miktarı yaklaşık 300.000 guruş tutuyordu19. Karaca-
kum, Kaldalapa, Uzunkuz, Şehriban, Atabey, Engiz, Kanlıcak, Geleriç çiftlikle-
riyle Aktekke, Karaköy karyelerinde tespit edilen mal ve hayvanlarının sayısı
da binlerce idi20.
Caniklizadelerin Bafra’da tespit edilen menkul ve gayrimenkulleri rayiç
üzere değer tespitleri yapıldıktan sonra miri için satışa çıkarılmıştır. Bu konuya
dair Bafra kadısına ve ailenin Canik’teki mallarını tespit için görevlendirilen
mübaşir Kapıcıbaşı Hafız Seyyid Mehmet Bey’e hitaben gönderilen bir fer-
manda Battal Hüseyin Bey’in büyükçe bir evinden ve iki hamamından söz edil-
mektedir. Hamamlardan bir tanesi 15 Safer 1194 tarihinden başlamak üzere
tam bir yıllığına 200 guruş kira karşılığında Seyyid Hüseyin adlı birine kiraya
verilmiştir. Aynı belgede diğer hamamın yaklaşık dört aylık hasılatının 140 gu-
ruş olduğu, bu meblağın da miri hazineye teslim edilmek üzere mübaşire veril-
diği, her iki hamamın yıllık gelirlerinin yaklaşık 600 guruş olduğu yazılıdır. Bat-
tal Paşa’ya ait hane ise Bafra’ya geldiklerinde ikametleri ve kullanılmaları için
500 guruş yıllık kira bedeli karşılığında muhassıl tarafından kiralanmıştır21.
Elbette ailenin başta Fatsa olmak üzere Canik sancağının diğer kaza ve
karyelerinde de mal varlıkları tespit edilmişti. Fakat bunlar içerisinde en fazla
mal varlığının Bafra’da olduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Bu da ailenin Bafra
kasabasını ve köylerini esas yaşam alanı olarak seçtiklerine dair kuvvetli kanaat
uyandırmaktadır22.
Ali Paşa’nın sadece mallarına el koyulmakla kalınmamış, Bafra’daki hane-
sinde bulunan kadınların ve cariyelerinin de İstanbul’a gönderilmeleri emredil-
miştir23. Böylece ailenin kadın-erkek tüm fertlerinin gözetim altında tutulması
istenmiştir.
Ali Paşa’nın 1785’te vefatından sonra oğlu Battal Hüseyin Paşa Erzurum
valiliğine getirilerek babasının bıraktığı yerden bu görevi devam ettirmiştir.
Sonraki yıllarda Trabzon valiliği de yapacak olan Battal Hüseyin Paşa 1787-
1791 yılları arasında vuku bulan Osmanlı-Rus savaşında Kafkasya taraflarının
muhafazası için serasker olarak görevlendirilmiştir. Ancak çeşitli mazeretler
19 BOA, D.BŞM.MHF-13695.
20 Muhallefatın bir listesi için şu belgeye bakılabilir: BOA, D.BŞM.MHF 4932. Ali Paşa’nın muhal-
lefatına ait başka bir liste için bk. BOA, TS.MA.e 232-38.
21 BOA, C. ML 713-29134, 17 Ramazan 1194/16 Eylül 1780.
22 “…müşarun ileyhin makarrı olan Canik sancağında vaki Bafra kasabasında…” BOA, D.BŞM.MHF
4932.
23 BOA, AE.SABH.I 70-04834.
123
RIZA KARAGÖZ
öne sürerek uzunca bir süre görev mahalline gitmeyince, Ruslar Kırım ve Kaf-
kasya coğrafyasında ilerleyerek bölgede işgaller yapmıştır. Gecikmeli olarak
cepheye giden Battal Paşa Rus ilerleyişine engel olamayınca Osmanlı Devleti
Kafkaslardaki bu kayıplardan görev yerine zamanında gitmeyen Battal Paşa’yı
sorumlu tutarak onu görevinden ve unvanlarından azletmiştir. Cezalandırılaca-
ğını bilen Paşa, Ruslara iltica etmeyi tercih etmiştir. Bunun üzerine Caniklizade
ailesinin bütün mal varlığının tespiti ve müsaderesi gündeme gelmiştir. Ailenin
Bafra’daki mal varlığının tespiti için mübaşirler görevlendirilmiştir. Belgelere
yansıdığı kadarıyla Battal Paşa’nın Bafra’da sahibi olduğu çiftlikler vardı. Bun-
lar tespit edilerek ihale yoluyla satışları yapılmıştır24. Buradan elde edilen yüklü
miktarda paranın bir kısmıyla Paşa’nın daha evvel borç alıp ödemediği kişilere
alacakları ödenmiş, geri kalan meblağ hazineye irad olarak kaydedilmiştir.
Muhallefat kayıtlarına ait başka 1793 tarihli bir belge içerdiği bilgiler iti-
barıyla oldukça ilginç ve önemlidir. Belgede Canikli müteveffa Ali Paşa’nın üvey
validesi Koca Hatun’un Bafra’da vefat ettiği ifade edilmektedir. Belgedeki Koca
Hatun’un “Süleyman’ın halilesi” olduğu ibaresi ise, kesin olmamakla birlikte,
Hazinedarzade ailesinin bilinen ilk atası Süleyman Behram Bey’e bizi götür-
mektedir. Her iki ailede de Süleyman isminin fazla kullanıldığı dikkat çekmek-
tedir. Burada sözü edilen kişi Canikli Süleyman Paşa olamayacağına göre, geriye
Hazinedar Süleyman Behram Bey kalmaktadır. Öyleyse Koca Hatun Fatsalı Ah-
med Ağa’nın eşi iken onun ölümünden sonra Süleyman (Behram) Bey ile evlen-
miştir. Süleyman Behram Bey önce Ahmed Ağa’nın, sonra da Ali Paşa’nın ket-
hüdalığını ve hazinedarlığını yapmıştır. Eğer bu öngörümüz doğruysa her iki
ailenin birbiriyle hısımlık bağı da kurulmuş olmaktadır25.
1.1.5 - Bafra Nüfus Defterlerinde Caniklizadelere Ait Veri Var mı?
972 nolu defterde Bafra’nın Hacı Nabi mahallesi nüfusu arasında 21 nu-
maralı hanede kayıtlı Canikli Mustafa ve oğlu Mehmed isimleri dikkat çekmek-
tedir26. Mustafa’nın lakabı her ne kadar Canikli olsa da bu kişinin bildiğimiz Ca-
niklizade ailesi mensubu olduğunu söylemek için bu ibare yeterli değildir. Eğer
öyle olsaydı nüfus defterinde bu durumu belirten bir açıklama yapılmış olması
beklenirdi. Bunun dışında 1830 sonrasındaki nüfus sayımlarına ait defterlerde
Caniklizadelere ait herhangi bir veri tespit edilememiştir. Eğer tespitlerimizi
yanlışlayacak başka bilgi ve kaynak söz konusu olmazsa, en azından Bafra öze-
linde söyleyebiliriz ki, bu tarihlerde Caniklizadeler hanedanına mensup hiç
124
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI
Resim 7: Battal Paşa’nın Bafra’da Tayyar Paşa Cami haziresindeki mezar taşı/kitabesi
125
RIZA KARAGÖZ
Battal Paşa’nın mezarının hemen yanı başında yer alan kadın mezarının
kitabesinde “Erzurum seraskeri Hacı Paşa’nın zevcesi” ibaresi dikkat çekmek-
tedir. Emin olunamamakla birlikte kitabede adı verilmeyen Hacı Paşa, Canikli
Ali Paşa olmalıdır. Sözünü ettiğimiz mezarda medfune olan kadın da, Battal
Paşa’nın annesi olan Havva Hanımdır.
Resim 9: Bafra Büyük Cami Haziresinde Hacı Paşa’nın zevcesi Havva Hanımın Mezar
Taşı ve Kitabesi
126
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI
Resim 10: Bafra Büyük Cami Haziresinde Hacı Paşa’nın zevcesi Havva Hanımın Mezar
Taşı ve Kitabesi
Resim 11: Bafra Büyük Cami Haziresinde Ali Bey Yeğeni Şerife Dudu Hatun Mezar
Taşı
127
RIZA KARAGÖZ
Resim 12: Bafra Büyük Cami Haziresinde Battal Paşa’nın Karısı Fatma Selvi Hanımın
Mezarı
2 - Hazinedarzadeler
2.1 - Aile Hakkında Genel Bilgi
Hazinedarzade hanedanı 19. yüzyılın başlarından itibaren Orta ve Doğu
Karadeniz bölgesinde söz sahibi olmuştur. Ailenin bilinen ilk atası Süleyman
Behram Bey, Fatsalı Ahmet Ağa’nın ve oğulları Süleyman ve Ali Beylerin hazi-
nedarlığını yapmış olması hasebiyle aile bu unvanla anılmaktadır. Ailenin kö-
keni ve menşeleri hakkında kesinleşmiş bilgi olmamakla birlikte Behram Bey’in
mezarının Aybastı’da oluşunu da dikkate alarak kendilerinden ilk söz edildiği
yerleri Fatsa-Aybastı tarafları olarak söyleyebiliriz27. Aileye esas ün kazandıran
128
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI
ise mezarı Çarşamba’da bulunan ve babası ile aynı adı taşıyan Hazinedarzade
Süleyman Paşa’dır. Süleyman Paşa 1800’lü yılların hemen başında Canik mu-
hassıllığı ile başlayan devlet adamlığı ve Canik’teki idari hizmet görevlerine
1812-1818 yılları arasında Trabzon valiliği ile devam etmiştir. 1818’de ölü-
münden sonra oğulları Osman, Memiş ve Abdullah Paşalar aynı görevleri yerine
gtirmek suretiyle yaklaşık 50 yıl bölgede hüküm sürmüşlerdir. Önce Osman
Paşa 1828-1842 yılları arasında, onun ardından kardeşi Abdullah Paşa 1842-
1846 arasında Trabzon valiliği yaptılar. Süleyman Paşa’nın ortanca oğlu Memiş
Bey (sonra Paşa) Canik muhassıl vekilliği, Trabzon vali kaymakamlığı gibi gö-
revleri üstlenerek ailenin tarihi misyonunda yer aldı28.
Hazinedarzade ailesinin Bafra’yla bağlantı kurmaları Caniklizade Tayyar
Paşa’nın Trabzon valisi olduğu 1802-1806 yılları arasına tarihlenebilir. O tarih-
lerde Canikli Mahmut Tayyar Paşa Trabzon valisidir. Tayyar Paşa Trabzon di-
vanından gönderdiği emirle, kendisi Canik’e gelinceye kadar muhassıllık işle-
rine vekâlet etmesini; bu arada Ünye, Çarşamba ve Bafra’daki konaklarının ba-
kımını yapmasını Süleyman Bey’den istemektedir.
Hazinedarzadelerin bundan sonraki yıllarda Bafra’yla olan ilişkileri daha
yakından devam etmiştir. 1830’lu yıllarda Bafra’da yapılan nüfus sayımlarının
tutulduğu defterlerde özellikle Memiş Paşa’nın Bafra’daki hanesi ve maiyetinde
çalışanlar zikredilmektedir29. Osmanlı Arşivi’nde yer alan H. 1250 (M.1834) ta-
rihli 972 numaralı Bafra nüfus defterinde Mir-i Mirân-ı Kiramdan (beylerbeyi)
Memiş Paşa hanesi ve maiyetinde bulunanların isimleri kayıtlıdır. Defterin he-
men ilk bölümünde yer alan kayıtlara göre Memiş Paşa tek hanede 13 kişilik bir
nüfusla kaydedilmiştir. O tarihte 35 yaşında olan Memiş Paşa’nın diğer aile ef-
radı hakkında bu defterde bilgi yoktur. Erkek çocukları olsaydı onlar da bu def-
terde yazılı olurlardı.
28 Aile hakkında ayrıtılı bilgi için bk. Rıza Karagöz, Karadenizde bir Hanedan Kurucusu Haznedar-
zade Süleyman Paşa, Etüt Yay., Samsun 2009; Rıza Karagöz, “Osmanlıdan Cumhuriyete Hazine-
darzadeler”, Geçmişten Günümüze Samsun/Canik ve Değerleri II, Ed. Osman Köse, Samsun 2015,
s. 821-843; Mehmet Beşirli, “Trabzon Valisi Hazinedarzade Osman Paşa ve Zamanı (1827-1842)”,
Karadeniz Tarihi Sempozyumu Bildirileri I, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon 2007, s. 397-
415; M.Emin Yolalıcı, Samsun Eşrafından Hazinedarzade Esseyyid Abdullah Paşa’nın Terekesi,
Samsun 1987; Abdullah Bay, “Hazinedarzadelerin Vakıf Faaliyetleri”, Uluslararası Karadeniz İn-
celemeleri Dergisi, S. 5 (Güz 2008), s. 113-138.
29 Rıza Karagöz, “Canik’in İdarî Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik,Canik Beledi-
yesi Kültür Yayınları, Samsun 2011, s. 146-147; Tancan Özkan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra
Kazası Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Yayım-
lanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 84.
129
RIZA KARAGÖZ
972 no.lu defterde Daire-i Ayan-ı Bafra başlığı altında 26 yaşındaki Bafra
Ayânı Ahmed Bey adı kayıtlıdır. Bu ismin hemen üstünde Ahmed Bey’in Hazi-
nedarzade Osman Paşa’nın damadı olduğu açıklaması yer almaktadır31. Def-
terde Ahmet Bey ve onun 12 kişilik maiyetine ait bilgiler de mevcuttur.
Yine Hacı Şaban mahallesinde 4 numaralı hanede kayıtlı 50 yaşındaki Ha-
zinedar Hüseyin’in Memiş Paşa’ya tabi olduğu belirtilmektedir32. Unvanı bizi
yanıltmıyorsa bu kişi Memiş Paşa’nın hazinedarlığını yapıyor olabilir.
2.2 – Bafra’da Medfun Hazinedarzadeler
Bafra Büyük Cami haziresinde medfun olanlar arasında Hazinedarzade
ailesine mensup bir kişi bulunmaktadır. O da Memiş Paşa’nın kızı Emine Hanım-
dır. Kitabedeki yazılana göre Emine Hanım Muharrem 1245/Temmuz 1829 ta-
rihinde vefat etmiştir.
130
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI
Resim 13: Bafra Büyük Cami Haziresinde Memiş Paşa’nın kızı Emine Hanımın Mezarı
33BOA, 994 No.lu Nüfus Defteri, s. 57-58. H. 1259 tarihli 995 numaralı nüfus defterinde de aynı
yerler Memiş Paşa’nın tasarrufunda görünmektedir.
131
RIZA KARAGÖZ
KAYNAKÇA
1 - Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı (BOA) Belgeleri:
A-DVNS-MHM.d. 153/1372.
A-DVNS-MHM.d. 153/1373.
AE.SABH.I 70-04834.
C.EV. 4202.
C.ML. 415-16916.
C. ML 713-29134.
C.ML 717-29313.
C.ML 752-30653.
D.BŞM.MHF 4932.
D.BŞM.MHF-13695.
DH.MKT 1311-83.
EV.d. 12146.
ML.EEM 133-68.
TS.MA.e 232-38.
972 No.lu Nüfus Defteri.
991 No.lu Nüfus Defteri.
994 No.lu Nüfus Defteri.
2 – Tetkikler
BAY, Abdullah, “Hazinedarzadelerin Vakıf Faaliyetleri”, Uluslararası Karadeniz İncele-
meleri Dergisi, S. 5 (Güz 2008), ss. 113-138.
BEŞİRLİ, Mehmet, “Trabzon Valisi Hazinedarzade Osman Paşa ve Zamanı (1827-1842)”,
Karadeniz Tarihi Sempozyumu Bildirileri I, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trab-
zon 2007, ss. 397-415;
CEYLAN, Eda, Caniklizâde Battal Hüseyin Paşa, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sam-
sun 2019.
KARAGÖZ, Rıza, Canikli Ali Paşa, TTK, Ankara 2003.
__________, Karadenizde bir Hanedan Kurucusu Haznedarzade Süleyman Paşa, Etüt Yayın-
ları, Samsun 2009.
__________, “Canik’in İdarî Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik,Canik Bele-
diyesi Kültür Yayınları, Samsun 2011, ss. 119-162.
__________, “Osmanlıdan Cumhuriyete Hazinedarzadeler”, Geçmişten Günümüze Sam-
sun/Canik ve Değerleri II, Ed. Osman Köse, Samsun 2015, ss. 821-843.
__________, “Arşiv Belgeleri Işığında Fatsalı Ahmet Ağa Hakkında Bazı Bilgiler”, Yayımlan-
mamış Bildiri Tam Metni, Fatsa ve Yöresi Tarihi Sempozyumu (11-13 Haziran
2022), Fatsa.
KARASU, Hamit, “Osmanlı Ayanları Üzerine Yapılan Çalışmalar (Tanzimat’a Kadar)”,
Turkish Studies History, Volume 13/16, Summer 2018, ss. 127-150.
132
CANİKLİZADE VE HAZİNEDARZADE HANEDANLARININ BAFRAYLA BAĞLANTISI
LEWİS, Bernard, “Djanikli Hadjdji Ali Pasha”, Ensyclopedie de L’islam, Nouvelle Edition,
II, Paris 1965, ss. 458-459.
MC GOWAN, Bruce, “Âyanlar Çağı, 1699-1812”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik
ve Sosyal Tarihi, Editör: Halil İnalcık-Donald Quataert, İngilizce Aslından Türk-
çeye Çeviren: Ayşe Berktay, Cilt 2 1600-1914, İstanbul 2004, ss. 759 – 884.
MERT, Özcan, “Canikli Hacı Ali Paşa Ailesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
VII, İstanbul 1993, ss. 151-152.
ÖZKAN, Tancan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üniver-
sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Li-
sans Tezi.
ÖZKAYA, Yücel, “Anadolu’da Büyük Hanedanlıklar”, Belleten, Türk Tarih Kurumu, S.
217, Ankara 1992, ss. 809-845.
__________, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Âyanlıkları Ele Geçirmeleri ve Bü-
yük Hanedanlıkların Kuruluşu”, Belleten, Türk Tarih Kurumu Yay., S. 168, Ankara
1978, ss. 667-724.
__________, “Canikli Ali Paşa”, Belleten, S. 144, (Ekim 1972), Ankara 1972, ss. 483-525.
SERBESTOĞLU, İbrahim, Trabzon Valisi Canikli Tayyar Mahmut Paşa İsyanı, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Yayımlanma-
mış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2003.
ŞAHİN, Canay, The Rise and Fall of Ayân Family In Eıghteenth Century Anatolia: The Ca-
niklizâdes (1737-1808), The Instıtue of Economıcs and Social Sciences of Bilkent
University, For The Degree of Doctor of Philosophy in History, The Department
of History Bilkent University, Ankara April 2003.
TAÇALAN ÇALIK, Nebahat, Tayyar (Mahmud) Paşa, Hayatı, Edebî Şahsiyeti, Eserleri ve
Divanı’nın Tenkitli Metni, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili
ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne 1998.
TOKUR, Özge, Samsun – Bafra’da Bulunan 18.-20. Yüzyıl Çeşmeleri ve Bu Çeşmelerin Ko-
ruma Problemleri, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Ens-
titüsü Mimarlık Programı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2019, ss.
11-27.
YOLALICI, M.Emin, Samsun Eşrafından Hazinedarzade Esseyyid Abdullah Paşa’nın Tere-
kesi, Samsun 1987.
133
1937 Kayıkta Bafra Kurtuluş Savaşında Önemli 2.Adam Kolaylızade Hacı Hafız
Mustafa Önder'in Kardeşi Hatip'in İlyas ve Ailesi Var
135
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ
Giriş
Dünyada Çingeneler2, genel olarak Rom, Dom ve Lom olarak üç katego-
riye ayrılır. Yunan ve Bizans kültürü ile temas etmiş olan ve şu an Avrupa’da
bulunanlar Rom (Roman), Kürt ve Arap kültürü ile iç içe olan ve Orta Doğu’da
bulunanlar Dom3, Ermeni kültürü ile etkileşimde olmuş Türkiye’nin bazı bölge-
lerinde, Ermenistan ve Gürcistan’da yaşayanlar Lom olarak adlandırılmaktadır.
Bu ayrışmanın sebebi Çingenelerin temasta bulunduğu toplulukların dilleri,
dinleri ve kültürlerinden etkilenerek farklılaşmalarından kaynaklanmaktadır.
Osmanlı Devleti Çingene nüfusunun farklı kültürlerle temas ettiği coğraf-
yaya hakimdi. Osmanlı katiplerinin tuttuğu kayıtlar bu coğrafyada yukarıda
bahsedilen her üç Çingene zümresinin varlığının tespit edilebilmesine olanak
sağlamaktadır. Söz konusu kayıtlarda günümüzde Rom olarak adlandırılan
zümre Kıbti (Kıpti) veya Çingene, Lom olarak anılan zümre Poşiyan (Puşiyan)
taifesi, Dom olarak adlandırılanlar da Taife-i Ekrad-ı Kıbtiyan olarak geçmekte-
dir4. Bunlara ilaveten Yörükan Çingenelerinden de bahsedilmektedir5.
Poşalar Çingenlerin bir alt grubu olarak tanımlanmaktadır6. “Poşiyan”
(Puşiyan) terimi Poşa’nın çoğuludur. Poşa ismini onlara Ermeniler vermiştir.
tır.
3 Yaron Matras, A Grammer of Domari, Mouton de Gruyte, Berlin 2012, s. 27.
4 Boyabad kazasında Sarıtoprak arazisi yakınında bulunan mevkiye Taife-i Ekrad’dan Kıbti Ah-
med oğlu Ali ve yedi arkadaşının ruhsatsız ev yapmıştır. Bkz. Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi
(BOA), Maliye Kalemi Emlak-i Emiriyye Müdiriyeti (ML. EEM), 175/66 (R. 14.06.1309/ M. 15
Ocak 1892); Aynı konu üzerine bkz. BOA, Bab-ı Ali Evrak Odası (BEO), 342/25602; BOA, Şura-yı
Devlet (ŞD), 2628/15.
5 Alaiye Sancağında Kise nahiyesinde vaki nefs-i Kise’de kain Yörükan Çingenelerinin… bkz. BOA,
Cevdet Maliye (C. ML.), 331/13593 (H. 03. 10. 1226 / M. 21 Ekim 1811).
6 Peter A., Andrews, Etnic Groups in the Republic of Turkey, Wiesbaden, Reichert 1989, s. 140.
137
EMİNE DİNGEÇ
Poşalar kendilerini “Lom” olarak tanımlarlar. Sarkiz Seropyan, Poşa isminin Er-
menice’de poş=boş (boşgezen) kelimesinden türemiş olabileceği yorumunu ya-
par. Kelimenin aşağılanma içerdiğini söyler. Yorumuna Ermeni kültüründen et-
kilenip Hristiyan olanlarına Hay-Poşa adının verildiğini ekler7. Bu grup Türkiye
ve Gürcistan’da Poşa (Posha) olarak anılırken Ermenistan’da Boşa (Bosha) ola-
rak isimlendirilmektedirler8. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere Lom, Poşa
ve Boşa aynı zümredir.
Poşalar diğer bir deyişle Lomlar hakkında 1907 yılında dil bilimi alanında
Franz N. Finck’in9 ve Kerope Patkanoff’un çalışmaları ilktir10. 1947 yılında sos-
yolojik ve etnografik açıdan Esat Uras’ın kaleme aldığı çalışma kısa olsa da de-
ğerlidir11. Ancak Poşalar veya Lomların tarihini inceleyen monografik bir eser
bulunmamaktadır. Genellikle Çingene gruplarının tasniflenmesinde onlardan
da bahsedilmektedir12. Poşaların tarihi hakkında monografik bir çalışma bulun-
mazken filolog, antropolog, sosyolog ve müzikologlar Poşaları farklı yönlerden
incelediler. Türkiye’de bu türden çalışmaların özellikle yüksek lisans tezlerine
konu olduğu anlaşılmaktadır13.
7 Sarkis Seropyan da Poşaların kendilerini “Lom” olarak adlandırdıkları bilgisini verir. Bkz. “Va-
tansız Tek Ulus Çingeneler ve Çingenelerin Ermenileşmişleri Hay-Poşalar”, Tarih ve Toplum,
34/202, (2000), s. 22; Alexandre G. Paspati de eserinde 19. yüzyılda Tokat civarında bulunan Po-
şalardan bahsederken kendilerini Lom olarak tanıttıklarını belirtilir. Bkz. Etudes Sur Ies
Tchinghianes ou Bohemiens De L’empire Ottoman, Costantinople 1870, s. 17
8 Elena Marushiakova, Vesselin Popov, Gypsies in Central Asia and the Caucasus, Palgrave Macmil-
Melike Üzüm, Çankırı Poşaları: Dil ve Kültür Araştırması, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2012, s. 31.
10 Kerope Patkanoff, “Some Words on the Dialcts of Transcaucasian Gypsies: Boša and Karači”,
istics Around the World” ed. Martin J. Ball, Routledge, London and New York 2010, s. 128. 127-
138; Donald Kenrick, Historical Dictionary of the Gypsies, Maryland 2007, s. 38.
13 Nurettin Karakuş, Kültürel Aracılık Bağlamında Sivas Poşalarında Profesyonel Müzisyenlik”,
Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2019; Üzüm, Çankırı
Poşaları: Dil ve Kültür Araştırması; Urungu Akgül, Buçuk Milletin Kayıp Kültürü, Hacettepe Üniver-
sitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004; Tülin Bozkurt, Poşalar Örne-
ğinde Etnisite ve Toplumsal Cinsiyet, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Li-
sans Tezi, Ankara 2012; Lomların gizli dilleri hakkında bkz. Vordan S. Voskanian, “The Iranian
Loan- words in Lomavren, the Secret Language of the Armenian Gypsies”, Iran and the Caucasus,
6 (1-2), (2002), s. 169-180.
138
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ
14 “Amasya’nın Gümüşhacıköy kazasında 4 Poşiyan lakabı geçmektedir”. Bkz. Sevcan Aslan, Te-
mettuat Defterlerine Göre XIX. YY. Ortalarında Gümüşhacıköy Kazasının Sosyo-Ekonomik Durumu
(1844-1845), Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Es-
kişehir 2015, s. 21.
15 Kadir Tekin Ertekin, XIX. Yüzyılda Boyabat Kazası, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Lisansüstü Eği-
Dergisi, 20-21, (1998), s. 21; Suat Kolukırık, “Romanlar ve Akraba Gruplarının Sosyolojik Görü-
nümü: Kamusal Hizmetler Erişim ve Katılım İmkanı Üzerine Bir Değerlendirme”, Tarihten Günü-
müze Türkiye’de Romanlar, ed. Hamza Ateş, Bursa 2016, s. 43; Erdoğan Önder, “Bir Alt Kimlik
Örneği Olarak Poşalar”, Türk Yurdu, 19/145, (Eylül 1999), s. 38-39.
17 BOA, Nüfus Defterleri (NFS), 830; 859; Maliye Kalemi Varidat Temettuat Defterleri
139
EMİNE DİNGEÇ
bağlıydı. Sonradan Müslüman oldular. Müslüman ismi aldılar. Ancak hala dille-
rinde ve kültürlerinde Ermeni kültürünün izleri kaldığı için Poşiyan-ı Müslim
olarak kayıtlara geçtiler. Çingenelerin Anadolu’ya geldikleri zaman ilk temas et-
tikleri topluluklar Ermeniler olmalıdır. Nitekim günümüzde kullanılan Ro-
manca içinde de Ermenice ve Yunanca kelimelerin olması Anadolu’dan geçer-
ken bu kültür ile temas ettiklerini göstermektedir. Kullandıkları dil Lomca ola-
rak geçer. Dilbilimciler, Lomca’da Hintçe sözcüklerin Ermenice gramer ve ses
dizimine uyacak şekilde korunduğunu düşünmektedirler20. Poşaların kullan-
dığı dil orijinal özelliğini kaybetmiş Ermenice ve Türkçe kelimelerden oluşmak-
tadır.
Bu çalışmada 19. yüzyılda Bafra’da bulunan Çingenelerin alt grubu olan
Poşalar incelenecektir. Bafra’da hem Müslüman Kıptiler hem de Gayrimüslim
Poşalar bulunmaktaydı. Bu arada belirtmek gerekir ki, bu zümrelerin Müslü-
man olanları ayrı, Gayrimüslim olanlarının ayrı kaydedilmesi ve farklı isimlerle
anılmaları ve farklı defter türlerinde yer almaları bütüncül araştırmaları zorlaş-
tırmaktadır.
Müslüman Çingeneler: Kıptiyan Taifesi
19. yüzyılın ortalarına doğru (1836-1845) Bafra kazasında tahmini Müs-
lüman nüfus 12.880 olarak değerlendirebilir21. Bu kayıtlarda gayrimüslim veri-
leri bulunmamaktadır. Bu tarihe çok yakın bir zamanda (1835) Bafra’da “ya-
bancı” başlığı ile göçmenler Müslüman ve Gayrimüslim olmalarına bakılmadan
kaydedildi. İkinci kayıtta “Kıbtiyan” kaydına rastlanılmaktadır. Bu kayda göre
Müslümanlar, 36 Kazak, 121 Ekrad taifesi, 82 Sivaslı göçebe taifesi, 38 Laz tai-
fesi, 38 Ahısha muhacirleri, 38 kişi Kabartay muhacirleri ve ayrıca çeşitli çiftlik-
lerde kayıtlı toplam 799 erkek nüfustan oluşur. Bunların 5 erkek nüfusu Kara
Yaka’da bulunan Kıptilerdir22.
20 Voskanian, “The Iranian Loan- words in Lomavren…”, s. 169-188; Hristo Kyucuchukov, Ian
Hancock, Romanlar: Tarihleri, Kökenleri, Göç Yolları, Dilleri, Eğitimleri ve Gelenekleri, ed. Emine
Dingeç Trakya Üniversitesi Roman Dili ve Kültürü Araştırmaları Enstitüsü Yay., Edirne 2020, s.
55, 155.
21 1855 Müslüman hane bulunmaktaydı. 6440 Müslüman erkek kayıtlara geçmişti. Bkz. Cengiz
Arslan, Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun 2019, s. 16; Ayrıca bkz. BOA, NFS, 990, s. 16. Erkek
nüfus verildiği için tahmini toplam nüfus iki katı düşünüldü
22 Gayrimüslimler ise Kuşçularda göçebe Ermeniyan taifesiden 24 ve misafir olarak kalan 40 kişi
olmak üzere 64 erkek nüfustur. Detaylar için bkz. BOA, NFS, 979. s. 1-15.
140
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ
Beş Kıpti erkek Hasan Kethüda (yaş 50), Oğlu İsmail (yaş 25), diğer oğlu
Mehmed (yaş 9), torunu Hüseyin (yaş 2) ve Hademesi Ahmed’ten (yaş 30) iba-
rettir23. İsimler incelendiğinde kayıtlı Kıptilerin Müslüman oldukları anlaşıl-
maktadır. Diğer nüfus kayıtlarında olduğu gibi sadece erkeklerin kayıtları tutul-
muştur. 2 yaşındaki çocuğun kaydının tutulması tahmini toplam nüfus hesapla-
masında değerlidir. Bu verilere göre kadın ve kız çocuklarını da hesaplayamaya
katmak için iki katı ile çarpmak yeterli olacaktır. Böylece bu küçük Kıpti cema-
atinin tahminen 10 kişiden oluştuğu söylenebilir. Kayıtlardan sadece bir ailenin
olduğu anlaşılmaktadır. Ailenin en büyüğü olan 50 yaşındaki Hasan “kethüda”
olarak yazılmıştır. Torun kaydının olması 25 yaşındaki İsmail’in evli olduğunu
göstermektedir. Yine bu kayıttan yola çıkarak İsmail’in evlendikten sonra aynı
hanede yaşamaya devam ettiği anlaşılmaktadır. İsimlerin altına ayrıca 1 müsin
(yaşlı), 2 tüvana (güçlü) ve 2 sagir notu düşülmüştü24. Bu az verilere göre 10
yaş altının küçük, 20-30 yaşın genç ve 50 yaş üstünün yaşlı olarak değerlendi-
rildiği söylenebilir (Bkz. Resim 1).
1835 yılında “Kara Yaka Kıptileri” (bkz. Resim 1) 1844 yılı nüfus sayı-
mında “Kıptiyan Taifesi” (bkz. Resim 2) başlığı altında yazıldı. İsimlerin yanında
yaşlar da aynı şekilde kayıtlara geçti. Bu aynılık nüfus sayımlarına olan güveni
azaltacak niteliktedir. Şöyle ki iki sayım arasında en az 9 yıl olmasına rağmen
diğer oğul Mehmed’in yaşı, torun Hüseyin’in yaşı ve Ahmed’in yaşı aynı yazıl-
mıştı. Kethüda Hasan ve Oğul İsmail’in yaşı belirtilmemişti. Bunlardan ikinci
kaydın birincinin tekrarı olduğunu göstermektedir. Muhtemelen yazıcı mahal-
line kadar gitmeden kayıt tuttu.
141
EMİNE DİNGEÇ
142
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ
Poşiyan Taifesi
Bafra ve Alaçam’da bir “Poşiyan mahallesi” bulunmaktadır26. Bu mahalle-
nin izine cizye defterinden ulaşılmıştır. Bilindiği gibi cizye defterleri zımmi sta-
tüdeki reayanın cizye vergilerinin kaydedildiği yerlerdi. Bu açıdan Poşiyan ifa-
desinin başında Ermeni lafzı geçmese de isimlerden adı geçen zümrenin Ermeni
kilisesine bağlılığı anlaşılmaktadır. Poşiyan mahallesinin sakinlerinin isimleri
Haçator, Karabet, Ohannes, Artin, Kirkor ve Mihal gibi Ermeni isimleridir27.
İsimler Ermeni kültüründen etkilenmenin en önemli kanıtıdır. Poşaların Er-
meni isimleri almaları sadece Ermeni kültürüne işaret etmez. Din olarak da Er-
meni kilisesine bağlılığı ifade eder28.
Bafra’da bulunan Poşiyan mahallesinde 11 hanede 18 cizye mükellefi ka-
yıtlara geçmiştir. Hane üzerinden hesaplarsak tahmini nüfus 46 kişi civarında
olduğu söylenebilir29. Ancak ikinci el kaynaklarda 19. yüzyılda Bafra’da 290
Lom hanesinin yaşadığı bildirilmektedir30. Bu rakamlar elimizdeki defterlere
göre abartılı görünmektedir. Öte taraftan Osmanlı arşiv verilerinin dağınık ol-
ması kesin bilgi verilmesini engellemektedir.
Poşiyan ismi ile bir mahallenin varlığı dini geleneklerine göre örgütlen-
meye işarettir. Nitekim Poşaların iç düzenlemeleri piskoposluk aracılığıyla ger-
çekleştirilmekteydi31. Aynı dinin mensuplarının bir arada yaşamaları kültürle-
rinin daha canlı yaşanmasına olanak sağlar. Böylece kimliklerini daha iyi korur-
lar. Ancak bu durum diğer taife ve zümrelerden uzaklaşmayı da beraberinde
getirir.
Cizye vergisi “maktu ve ale’r-ruus” olarak iki şekilde toplanmaktaydı. Bi-
rincisinde cemaate toplu olarak belirlenen sabit bir miktar, topluluğun lideri
26 BOA, Maliye Varidatı Cizye Muhasebesi (ML.VRD.CMH.d), 1157, s. 11. Defterden haberdar eden
Reyhan Yirşen’e teşekkür ederim.
27 ML.VRD.CMH.d. 1157, s. 11.
28 19. yüzyılda Ermeni kilisesine bağlı Poşalar kendilerini “Biz Hristiyanız” diye tanımlamaktay-
den toplam nüfusa ulaşmaya çalışmıştır. Bu nedenle katsayı belirleme ihtiyacı doğmuştur. Ancak
hane biriminin katsayısı konusunda ortak bir görüş bulunmamaktadır. Katsayı 3 ila 7 arasında
değişmektedir. XIX. yüzyılda Nejat Göyünç’ün hane - nüfus arasındaki bağlantının bölgelere göre
çıkardığı hesaplamalar değerlidir. Göyünç katsayı ortalaması olarak 4,17 oranını bulmuştur. Bu-
rada da bu değer üzerinden hesaplama yapılmıştır. Bkz. Nejat Göyünç, “Hane” Deyimi Hakkında”,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 32 (1979), s. 345.
30 Boyabad’da 6000 Poşa’nın, Merzifon’da 481 hanenin, Bafra’da 290 hane, Vezirköprü’de 280
hane, Zile’de 92 hane, Erzurum ve çevresindeki köylerde 300 Lom hanesi bulunmaktadır. Bkz.
Marushiakova, Popov, Gypsies in Central Asia and the Caucasus, s. 71.
31 BOA, Hariciye Siyasi (HR.SYS), 2821.
143
EMİNE DİNGEÇ
aracılığıyla toplanırdı. İkincisinde ise vergi, kişilere özel düzenlenen cizye ev-
rakı üzerinden alınırdı32. Bafra’daki Poşiyan mahallesinde dini lider belirtilme-
mişti. Muhtemelen liderleri yakın bir yerde olan başka bir zümrenin de başı
olan biriydi. Cemaat başları vergi ödemedikleri gibi verginin toplanmasına yar-
dımcı olurlardı.
Cizye miktarı kişilerin ekonomik gücüne göre belirlenirdi. Fakir (edna),
orta (evsat) ve zengin (ala) olarak üç seviyede değerlendirilerek alınırdı. Para-
nın değerindeki değişmelere ve mali ihtiyaçlara göre zaman zaman miktar üze-
rinde düzenlemelere gidilirdi. 1824 yılında sırasıyla ala 24, evsat 12,5, edna 6
guruş olarak belirlenmiş iken 1829 yılında cizye miktarları iki katına çıktı.
1834’te ise mükellefler, ala için 60, evsat için 30, edna için 15 guruş cizye öde-
mekle sorumlu tutuldu33. Bafra’da Poşalardan cizye vergisi “ale’r-ruus” olarak
yani tek tek kişilerden alındı.1850 yılında Bafra’da cizye mükellefi olan Poşala-
rın hepsinden 15 guruş talep edilmişti. İsimlerinin altına “edna” diye not düşül-
müştü.34. Buna göre Bafra’da bulunan Poşaların fakir bir hayat sürdüklerini söy-
lenebilir. Öte taraftan 1834 yılındaki cizye tarifesinin hala yürürlükte olduğu
görünmektedir.
144
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ
Ak sakal
25-40
Ter bıyık
Şab emred
0 2 4 6 8 10 12
145
EMİNE DİNGEÇ
Sonuç
Osmanlı farklı dil ve dinde olan bütün taifeleri ayrı ayrı kaydetti. Bu ka-
yıtlar bugün Osmanlı’nın etnik analizini yapmamızı kolaylaştırmaktadır. Kendi-
lerini “Lom” olarak tanıtan Poşaların en belirgin özellikleri Ermeni kültürü et-
kisinde kalmış olmalarıdır. Almış oldukları isimler bunun en önemli kanıtıdır.
19. yüzyılda bile din olarak önemli bir kısmının hala Hristiyan olması dikkate
değerdir.
Bafra ile ilgili arşiv kayıtlarında meslek ile ilgili kayıtlara ulaşılmasa da
Orta Karadeniz bölgesinde elekçi ve kalburcu olarak tanınan Poşaların yarı-gö-
çer yaşamları yerleşik oldukları zamanda bile çadırda geçmiştir. Bu hareketli
yaşamlarını binek hayvanları sayesinde gerçekleştirdiler. Ürettikleri ürünlerini
satarak geçimlerini sağladılar. Ancak kazançları çok fazla değildi.
146
19. YÜZYILDA BAFRA’DA POŞİYAN TAİFESİ
Kendi isimleri ile anılan bir mahallenin olması toplum tarafından kabul-
lenildiklerini gösterdiği gibi farklılıklarının belirginliğini göstermektedir. Yine
yerleşikler ile kontrollü ve temkinli bir ilişkide oldukları anlaşılmaktadır. Bütün
bunlar Poşaların toplumun kıyısında yer edindiklerini göstermektedir.
Kaynaklar
Arşiv Belgeleri
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Bab-ı Ali Evrak Odası (BEO), 342/25602.
BOA, Cevdet Maliye (C. ML.), 331/13593.
BOA, Dahiliye Şifre Kalemi (DH. ŞRF), 172/32.
BOA, Hariciye Siyasi (HR.SYS), 2821.
BOA, Maliye Kalemi Emlak-i Emiriyye Müdiriyeti (ML. EEM), 175/66.
BOA, Maliye Kalemi Varidat Temettuat Defterleri (ML.VRD.TMT.d), (ML.VRD.TMT.d),
3241; 3247.
BOA, Maliye Varidatı Cizye Muhasebesi (ML.VRD.CMH.d), 1157.
BOA, Nüfus Defterleri (NFS), 830; 859; 979; 990; 993; 2778.
BOA, Şura-yı Devlet (ŞD), 2628/15.
Araştırma ve İnceleme Eserler
Akgül, Urungu, Buçuk Milletin Kayıp Kültürü, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004.
Andrews, Peter A., Etnic Groups in the Republic of Turkey, Wiesbaden, Reichert 1989.
Aslan, Sevcan, Temettuat Defterlerine Göre XIX. YY. Ortalarında Gümüşhacıköy Kazasının
Sosyo-Ekonomik Durumu (1844-1845), Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2015.
Arslan, Cengiz Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, On-
dokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun 2019.
Bozkurt, Tülin, Poşalar Örneğinde Etnisite ve Toplumsal Cinsiyet, Hacettepe Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2012.
Erkul, Ali, “Bir Alt Kültür Grubu Olarak Poşalar”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, 20-21, (1998), s. 21-31.
Ertekin, Kadir Tekin, XIX. Yüzyılda Boyabat Kazası, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Lisan-
süstü Eğitim Enstitüsü, Doktora Tezi, Samsun 2022.
Friedman, Victor A., “Sociolinguistics in the Caucasus”, The Routledge Handbook od So-
ciolinguistics Around the World” ed. Martin J. Ball, Routledge, London and New
York 2010, s.127-138.
Göyünç, Nejat, “Hane” Deyimi Hakkında”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Dergisi, 32 (1979), s. 331-348.
İnalcık, Halil, “Cizye”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 45-48.
147
EMİNE DİNGEÇ
148
1880 Yılında Bafra Tayyar Paşa Camii Minaresinden Çekilmiş Hemen Öndeki Boş Arsa
Günümüzde Bafra Belediyesi Olduğu Alan
149
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN
İMAR FAALİYETLERİ
Giriş
Bafra, Karadeniz kıyısında Kızılırmak’ın biriktirdiği birikinti ovası üze-
rinde kurulmuş, tarihi geçmişi M.Ö. 4000’lere kadar uzanan önemli bir yerleşim
merkezidir. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türklerin Anadolu’ya yerleşme-
siyle birlikte Anadolu Selçuklu Devleti’nin, Pervaneoğullarının, Bafra Beyleri-
nin, Candaroğullarının ve Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altında kalmıştır2. Os-
manlı Devleti döneminde, Trabzon Vilayeti’ne bağlı Canik Sancağı sınırları
içinde bir kazaydı. Evliya Çelebi, Seyahatname adlı eserinde 1645 yılında
Bafra’nın, Canik Sancağı’na bağlı bir subaşılık olduğunu belirtir. Yüz elli akçalı,
birçok köyü bulunan mamur bir kazadır. Serdarı vardır. Karadeniz ile arası yak-
laşık iki fersah3tır. Samsun’un güney batısında ve bir konak mesafede kurul-
muştur. İki camii, iki hamamı, bir küçük çarşısı vardır. Evlerinin tamamı ahşap-
tır. Kızılırmak, Gönenabad nahiyesi’nden gelip, Bafra’nın batısından akar. Neh-
rin üzerine Bafra yakınlarında çam direkleri olan büyük bir köprü yapılmıştır4.
Bafra’ya XIX. yüzyılın başlarından itibaren birçok batılı seyyah gelmiştir. 1838
yılında kazayı ziyaret eden İngiliz seyyah Hamilton, Samsun’dan 20 Temmuz
Çarşamba günü atlarla 12 saat sürecek olan Bafra’ya doğru yola çıkar. Yol, deniz
kıyısına paralel ve Amisus iç kalesaine yakın Kalyon Burnu üzerinden ilerle-
mektedir. Buradan kıyıya inerler. Arazi düzdür ve çok azı ekilidir. Deniz ve dağ-
lar arasında dar bir arazi şeridi uzanır. Amisos’tan Kumcağız’a kadar sürekli kı-
1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ABD, Samsun / Tür-
kiye, pelini@omu.edu.tr. ORCİD: 0000-0001-8755-5989.
2 Bayraktar, M. Sami, Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserleri, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum 2005, s. 13.
3 1 fersah yaklaşık 5,5 km.
4 Zillioğlu, Mehmet, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. I. Sadeleştirenler: Tevfik Temelkuran, Necati
151
PELİN İSKENDER KILIÇ
yıdan ilerlemişlerdir. Kıyı boyunca ilerlerken, nehir sularıyla gelmiş bol mik-
tarda ağaç parçası görmüşlerdir. Daha sonra Bafra için önemi büyük olan Kum-
cağız’a varırlar. Kumcağız, küçük bir limandır ancak Bafra kadar önemli bir gö-
rev görmektedir. Bölge tütünü, İstanbul’da gönderilmek üzere buradan gemi-
lere yüklenmektedir. Liman, Karadeniz’deki bazı limanlara göre kış boyunca gü-
venlidir ve bir kaç gemi yük almak için beklemektedir. Burada bir kahvehane,
birkaç ahşap dükkân ve ahır vardır. Deniz kıyısından ayrılarak batı yönünde
Bafra’ya doğru yollarına devam ederler. Yol boyunca bereketli, ağaçlarla kaplı,
çimenli bir ovada ilerlerler. Kumcağız’dan 2 mil kadar uzakta, kılburunla deniz-
den ayrılan kilometrelerce uzunlukta bir tuz gölü karşılarına çıkar. Kumca-
ğız’dan kuzey-batı yönünde 6-7 mil uzaklıkta Bafra ovasına ulaşırlar. Şehir yö-
nünde ilerledikçe birçok çiftlik ve evin önünden geçmişlerdir. Hamilton, arazi-
nin sulak olduğunu ve şehre uzun ve dar bir geçit yoldan girdiklerini belirtir.
Şehrin, ağaçlarla süslü temiz ve sessiz bir görünümü olduğunu söyler. Kendisini
karşılayan Rum papaz, Bafra’da, 1.000’i Türklere, 100-110’u Rumlara ve 50’si
Ermenilere ait olmak üzere yaklaşık 1.160 evin bulunduğu bilgisini verir. Ayrıca
burada az miktarda da olsa ipek üretimi yapıldığını fakat bu üretimin ticarî
amaçla olmayıp, kişisel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğunu belirtir5. Di-
ğer bir seyyah da XIX. yüzyılın sonlarında bölgeyi ziyaret eden ve Kızılırmak
deltasını keşfetmekle görevlendirilmiş olan Alman Georg Ludwig Rudolf Maerc-
ker’dir. Maercker, Bafra’ya gelmeleriyle Kızılırmak’ın ağazına ulaştıklarını be-
lirtir. Bölgede ilerlerken önlerinde, bir minare ve büyük depo binalarıyla Bafra
belirir. Bafra, 1.300'ü Türk, 400'ü Rum ve 200'ü Ermeni olmak üzere 1.900 ha-
nelik bir belde konumundadır. 7.000 kişilik nüfusun 4.000’i Müslüman, 2.500’ü
Rum ve 500’ü ayrı mahallelerde yaşayan Ermenilerdir. Küçük Alaçam kasabası
ile 160 köyün bulunduğu Bafra, kaza merkezidir. Alaçam kasabasında bir Türk,
dört Rum, iki Ermeni okulu, iki Rum kilisesi ve iki cami ile 450 hane bulunmak-
tadır. Evlerin çoğu taştan yapılmıştır. Bafra kazasında ise 14 cami, 2 Rum ve 1
Ermeni kilisesi olmak üzere 3 kilise bulunmaktadır. Ayrıca antik döneme ait
mermer kalıntılar, sütunlar ve güzel kaya mezarları ile surlar mevcuttur. Arke-
ologların Paphlagonia yerleşim tarihi ile ilgili olarak bu alana büyük ilgi göster-
diklerini belirtir. Anadolu’da gördükleri şehirler içinde en çok Bafra ve Alaçam’ı
beğendiklerini söyler. 1893 yılında burada idarecilik yapan Kaymakam Kamil
5Hamilton, W. John, Küçük Asya, Çev: Kasım Toraman, Ankara 2013, s. 226-227. Bkz. Ayşegül
Kuş, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında W. J. Hamilton’a göre Samsun ve Çevresi”, Pamukkale Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Sergisi, S. 18, 2014, s. 1-10.
152
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ
Bey’in kaldırım, altyapı ve sokak aydınlatmasına önem verip, çeşitli imar faali-
yetlerinde bulunduğunu ve Bafra’nın Samsun ve Alaçam’a telgraf ve güzel yol-
larla bağlı olduğunu dile getirir 6. Yine bir Alman seyyah olan Flottwell ise Aus
dem Stromgebiet des Qyzyl-Yirmak (Halys) - Kızılırmak Havzasının Coğrafi Tari-
hine Bakış adlı eserinde Bafra ile ilgili olarak, Anadolu’da yetişen tüm tütünlerin
en iyisinin yetiştiği ana banliyö ifadesini kullanır. Tütünden dolayı özellikle
Rum tüccarların çok zengin olduğunu ve yeşilliklerin içinde güzel villalarda ya-
şadıklarının söyler. Kızılırmak üzerinde ve Bafra’ya bir günlük yürüyüş mesafe-
sinde olan Asar ve Kapıkaya'da üç eski kaya mezarı ile yakınlarda Nebiyan Da-
ğı'nın güney tarafında görülmeye değer eski bir kaya konutunun olduğunu be-
lirtir7. Fransız seyyah Hell ise Kızılırmak’ın üzerinde atların nalları altında gı-
cırdayan iki ağaçtan yapılmış eski bir köprüyü geçtikten sonra konakladıkları
ceviz ağaçlarının gölgesinde Bafra’ya girdiklerini anlatır. Bahçenin orasına ko-
numlandırılmış 1.000 kadar evin neredeyse tamamının Türklere ait olduğunu
söyler. 20 kadar çeşme ile 3 yeni cami dikkatlerini çekmiştir8.
XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde birçok alanda yeniliklerin ve değişimlerin
olduğu bir yüzyıldır. Özellikle III. Selim devrinden itibaren, batı tarzında kurum
ve kuruluşlar oluşturulmaya başlamış, yeni düzenlemelere gidilmiştir. II. Mah-
mut döneminde yenilikler devam etmiş, özellikle 1839 yılında Tanzimat Fer-
manı’yla birlikte devlet ve memleket idaresinde bir takım reformlar yapılmıştır.
Bu değişimi yerinde takip edip, olabilecek eksiklikleri gidermek için teftiş uy-
gulaması başlatılmıştır. Anadolu ve Rumeli’ye 1840 yılında müfettişler gönde-
rilerek, verilen talimatların uygulanıp uygulanmadığı yerinde görülüp, yanlış ve
6 Maercker, Georg Ludwig Rudolf, “Beiträge zur Erforschung Klein-Asiens”, In: Zeitschrift der Ge-
sellschaft für Erdkunde zu Berlin 34, 1899, s. 363-390. Bkz. Çiğdem Kırca ve Pelin İskender Kılıç,
“XIX. yüzyılda Doğu Karadeniz’e gelen Alman Seyyah ve Araştırmacılar”, Seyyahların Diliyle 19.
Yüzyılda Doğu Karadeniz, Editörler: Ayşegül Kuş, Pelin İskender Kılıç, Hasan Aydın, İstnbul 2022,
s. 57-63.
7 Hermann, von Flottwell, Aus dem Stromgebiet des Kızılırmak (Halys). Ergebnisse der Forsc-
Araştırmacılar”, Seyyahların Diliyle 19. Yüzyılda Doğu Karadeniz, Editörler: Ayşegül Kuş, Pelin İs-
kender Kılıç, Hasan Aydın, İstnbul 2022, s. 189-190.
153
PELİN İSKENDER KILIÇ
9 Serbestoğlu, İbrahim, “Abdülaziz ve Teftiş: Ali Rıza Efendi’nin Canik Sancağı’nı Teftişi”, Sultan
Abdülaziz ve Dönemi Sempozyumu, Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Hayat Bildiriler, C. III, 2013 An-
kara, s. 205.
10 Yılmazçelik, İbrahim ve Erdem Sevim, “Sultan Abdülaziz Devrinde Balkanlar’da Karayolu Ula-
154
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ
namede imar faaliyetleriyle ilgili önemli düzenlemeler yer almaktadır. Bir böl-
gede yeni yapılacak her yapı için sokak genişliği ona göre düzenlenmiştir13. Bu-
nun yanı sıra kaldırımlar da düzgün hale getirilmiştir.1869 nizamnamesinde ise
yol yapımı ile ilgili tekrar düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre kazadan kazaya
yapılacak yollar üçüncü sınıf yollardır. Bu yollar kazadan büyük caddelere, is-
kelelere ve demiryollarına giden güzergâhlardır ve genişliği 4-5 arşın olacaktır.
Bu üçüncü sınıf yollar, 20 cm kalınlığında olacak ve çakıl veya kırma taş kulla-
nılacaktır. Yol çalışmaları, Mayıs ayı başlarında başlayıp, Ekim sonu veya Kasım
başlangıcında bitirilecektir. Cuma ve Pazar günleri tatildir. Müfettişler, Mayıs ve
Eylül aylarında kazalara giderek, komisyonlardan bilgi alabileceklerdir. Amele
reisleriyle de görüş alış-verişinde bulunarak, Müfettiş Defterlerini hazırlaya-
caklardır14.
1860-1865 Yılları Arasında Bafra’da Yapılan İmar Faaliyetleri
Samsun’un liman şehri olması nedeniyle buraya çeşitli devletlere ait ge-
milerin gelmesi, başta tütün olmak üzere yapılan ticarî faaliyetler, Kızılırmak ve
Yeşilırmak gibi önemli nehirleri ile Bafra ve Çarşamba ovaları gibi bereketli ara-
zisi, uygun iklim koşulları, son dönemlerde görülen yoğun Kırım ve Kafkas göç-
leri bölgenin stratejik önemini arttırmış, batılı devletlerin de dikkatini çekme-
siyle seyyah adı altında bölgeye çeşitli görevlerle araştırmacılar ve misyonerler
gönderilmiştir. 1840’lı yıllardan itibaren şehirde yabancı konsolosluklar kurul-
maya başlamıştır. Tarih boyunca mevcut olan bölgenin çok kültürlü yapısı ve
Tanzimat Fermanı ile birlikte meydana gelen gelişmeler, şehrin imar faaliyetle-
rine de yansımıştır.
Abdülaziz döneminde, Osmanlı ülkesinin her tarafının bayındır hale geti-
rilmesi için yoğun bir faaliyet başlatılmıştır. Bu dönemde Canik Sancağı’nda da
birçok imar faaliyeti mevcuttur. Sancağa bağlı kaza ve köylerde bulunan yollar,
köprüler, cami, mekteb ve çeşmeler tamir edilmiştir. İncelediğimiz 1860-1865
yılları arasında Canik sancağına bağlı olan Bafra kazası da tıpkı merkez kaza
Samsun gibi refah düzeyi yüksek, zengin bir yerleşim yeri idi. Mevcut mimari
eserlerin tahribat ve bozulmaları sonucu bakım ve onarımının yanı sıra zaman
içerisinde artan nüfus karşısında beliren ihtiyaç üzerine yeni yol, köprü ve bi-
nalar da yapılmıştır. Bunlar genel itibarıyla belgelerde Bafra ile Vezirköprü ara-
sında tanzim çalışmaları; devam eden kıyı yolu; padişah adına Bafra müdürü
13 Bkz. Kayra Kirpi, II. Abdülhamid Dönemi Ebniye Nizamnameleri, Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Türk Sanatı Anabilim Dalı, Basılmamıış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2020.
14 Yılmazçelik, İbrahim ve Erdem, Sevim, a.g.m, s.208-211.
155
PELİN İSKENDER KILIÇ
Şükrü Efendi tarafından yaptırılan çeşme; Bafra ile Samsun arasından akan ır-
mak üzerine yeniden bir taş köprünün inşası; meclis azası, hanedan-ı memleket
ve bölge ahalisinin gayretleriyle Boyabad ve Gerze kazalarına giden derbent ve
civarında bulunan kereste yollarının genişletme faaliyetleri; Bafra ile Kumcağız
arasında harap durumda olan taş köprünün tamiri; Tayyar Paşa Camii ile ona
bağlı olan yerlerin inşası ve Hükümet konağının tamiri olarak yer almaktadır.
Bu eserlerin tamir ve tanzimi dinen ve insanî yönden gerekli olan işlerden ol-
duğu belirtilerek, gösterilen gayretler takdire şayan bulunmuştur15.
Bu dönemde Anadolu canib-i yesarî müfettişi Rıza Efendidir. Rıza Efendi,
1816 yılında Bursa’da doğmuştur. 1861’de Mec1is-i Ali-i Tanzimat ve Mec1is-i
Müzayede-i İltizamat üyeliğine getirilmiştir. 1862’de Meclis-i Vâlâ üyeliğine
atanmıştır. 1853’te rütbe-i bâlâ, 1863’te ikinci rütbe Osmanî nişanı almıştır16.
Trabzon, Erzurum, Harput, Diyarbekir, Adana ve Maraş’ı içine alan Anadolu ca-
nib-i yesarî müfettişliğine getirilmiştir. 1863’te Canik Sancağı müfettişi olarak
atanmıştır. Müfettişlerin görevlerinden birisi de halkın refahı için yolları tamir
ettirip, Tarik nizamnamesini uygulatmaktır. Devletin, yol yapım malzemelerini
ve iaşeleri karşılamasıyla, müfettişler de maiyetlerindeki mühendislerle bir-
likte yolların inşa edilmesini sağlayarak, bu konuda halkın da gönüllü çalışma
desteğini almışlardır17. Bafra’da bu dönemde meydana gelen imar faaliyetleri
Rıza Efendi’nin gözetimi ve denetiminde meydana gelmiştir.
Camiler
Tayyar Mahmud Paşa Camii: Bugün Bafra’nın merkezinde yer almakta-
dır. Caminin 1801-1802 yılları arasında Tayyar Mahmud Paşa tarafından yaptı-
rıldığı belirtilmektedir18. 1863 yılında Bafra kazasında bazı hayrat ve müberra-
tın19 korunması ve tamiri sırasında bir muvakkithane20 ile kitap koymak için
dolapların yerleştirileceği kullanışlı bir kütüphanenin inşaası gerekli görülmüş-
Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019, s. 141.
19 Yol, çeşme gibi hayrat ve hasenat nevinde olan şeyler.
20 Muvakkithaneler, hem astronomi eğitimi veren hem de basit bir gözlemevi vazifesini gören
kurumlardı. İbadet vakitlerinin belirlenmesi amacı ile Emeviler döneminde (661-750) muvakkit-
haneler açılmış ve burada görev yapan kişilere muvakkit adı verilmiştir. Temel görevleri namaz
vakitlerini tespit etmektir. Tülay Zorlu, “Salnamelere Göre Doğu Karadeniz Bölgesi Muvakkitha-
neleri”, Belleten, C. LXXVIII, S.283, Ankara 2014, s. 908.
156
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ
tür. Padişahın emri ile kazadaki Tayyar Mahmud Paşa Camii nezdinde bir mu-
vakkithane ve ortasına fıskıyyeli bir havuz inşasına başlanmıştır. Masraflarının
adı geçen camii gelirinden karşılanması ve inşasının kasabaya yaraşır bir güzel-
likte yapılması hem hayırlı eserlerin arttırılması hem de maarifin geliştirilmesi
açısından önemli görülmüştür21. Daha sonrasında bitirilmesinin yakın oldu-
ğuna dair Bafra meclisinden yedi kıt’a mazbata gelmiştir. Bütün bu eserlerin bi-
tirilmesi için müdür, meclis azası, hanedan-ı memleket ve ahalinin bu gibi ko-
nularda gayret içinde olmaları hususu yazı ile kendilerine bildirilmiştir22.
Çilehane Cami: Bafra kazasındaki Çilehane Cami’nin bakımsız kalması
nedeniyle masrafları servet sahipleri tarafından karşılanmak üzere güzel bir şe-
kilde tamir edilip, minaresinin de yeniden inşa olunmasına karar verilmiştir23.
Kısa bir sürede tamir ve inşası tamamlanıp, kalan yerlerinin de beş-on güne ka-
dar bitirileceği belirtilmiştir24.
Köprü ve Yollar
XIX. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti’nde önemli bir ulaşım sorunu
mevcuttur. Çünkü mevcut ulaşım yolları artan ihtiyaca cevap vermemekte, var
olanlar da bakımsızlıktan harap ve yıkık durumdadır. Önemli şehir ve kazaların
arasındaki çoğu yol, yolcu, tüccarlar ve hayvanları açısından tehlikeli ve zorla-
yıcıdır. Abdülaziz döneminde yol ve geçitlerin yaptırılması ile ilgili olarak bir-
çok nizamname yayımlanmıştır. Bu nizamnameler hazırlanırken, Avrupa dev-
letlerinden daha ziyade de Fransa’dan örnek alınmıştır. Yol, köprü ve kanallar
yaptırılıp, onartılırken; malzemelerinin neler olacağı ve nereden temin edile-
ceği, masraflarının nereden karşılanacağı, kimlerin çalıştırılacağı, boyut ve
ebatlarının nasıl olacağı gibi birçok hususa bu nizamnamelerde değinilmiştir.
Bu dönemde özellikle tütün üretimi açısından önemli bir ticaret merkezi olan
Bafra’da üretilen ürünlerin nakledilmesi ve çevre kazalarla iletişim için ihtiaç
duyulan ulaşım ağlarının yapımı ve onarımı ile ilgili çalışmalar yapılmıştır.
Bafra ile Samsun arasında yer alan ve Kumcağız’dan akmakta olan ırmak
zaman zaman geçit vermediğinden buradan gelip-geçenler sıkıntı çekmektedir.
Bazen eşyaları da telef olmaktadır. Halkı bu gibi zararlardan kurtarmak ama-
cıyla masrafları servet sahibi kişiler tarafından karşılanmak üzere adı geçen
yere yeniden bir taş köprü inşası gerekli görülmüştür. Bu nedenle köprünün
157
PELİN İSKENDER KILIÇ
yapımı için gerekli olan taşlar tedarik edilerek adı geçen yere nakl olunmuş ve
Cuma günü köprünün inşasına başlanmıştır25. Bafra ile Kumcağız arasındaki yol
üzerinde bulunan taş köprü de uzun zamandır yıkılmaya yüz tutmuş olduğun-
dan masrafları halk taraflarından karşılanarak inşa edilmiştir26.
Alaçam kazasında Yukarı Malkoç köyü yolunda bulunan derbent oldukça
taşlı ve tehlikeli bir yol olup, bu yol Boyabad kazasına ve Gerze kazası iskelele-
rine gitmektedir. Yolcular gidiş-gelişte zahmet ve zorluk çekmekte bazen de
hayvanları telef olmaktadır. Halkın buradan geçerken rahat etmesi için yolun
yapımına başlanmıştır. Bundan başka adı geçen köyün ve diğer köylerin kereste
yolunun yapılmasına da başlanmıştır. Ahalinin gayretiyle yolun yirmi-otuz
güne kadar bitirileceği belirtilmiştir27.
Bafra ile Gedegara28 arasında Kızılırmak kenarındaki kıyı yolu seng-is-
tane adıyla on sekiz kıt’a derbent olup, Bafra bu derbente sekiz saat ve bu der-
29
158
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ
veremez duruma gelmiştir. İskelenin bakım ve onarım işi belediye meclisine bı-
rakılmış, hazine adına toplanılan vergiler, belediyeye bırakılarak iskele yeni-
lenme yoluna gidilmiştir32.
Bafra kazasında imar olunacak olan dükkânlar ve diğer imar faaliyetleri-
nin tamamlanması için ustaların gönderilmesine karar verilmiştir. Ayrıca yapıl-
makta olan Kızılırmak köprüsü bittiğinden kasabanın içine döşenecek olan kal-
dırımlar için yavaş yavaş buraya taş gönderilmeye başlanmış ve ustalar görev-
lendirilmiştir33.
Müfettişin göstermiş olduğu büyük gayretler sonucunda imar faaliyetle-
rinin iyi bir şekilde bitirilmesine elden geldiği kadar çaba ve gayret gösterilmiş-
tir. Ancak zaman zaman bir takım usulsüzlüklerle ilgili olarak tartışmalar mey-
dana gelmektedir. Buna dair gizli ve titiz araştırmalar sonucunda bunun asılsız
olduğu ve bütün rüesa ve heyet-i meclis tarafından tam bir ittifakla müfettişin
sadakatle memuriyetini yerine getirdiği sonucuna varmışlardır34. Bundan
başka rüşvet alındığına dair meydana gelen söylentiler asla ciddi olmayıp ancak
kötü niyetli kişilerin suistimalleri olduğu ifade edilmiştir35.
Bafra kazasında iki ay önce inşaasına başlanılan Kızılırmak köprüsü biti-
rilmiştir. Aynı şekilde Kumcağız mevkiinde akan Engiz Irmağı’nın üzerinde bir
seneden fazla inşaası devam eden taş köprü de mükemmel ve sağlam bir şekilde
tamamlanmıştır. Bayındırlık işlerine son derece gayret edildiği ve imarı devam
edenlerin bittikçe birbir duyurulacağı belirtilmiştir36.
Hükümet Konağı
Hacı Ahmed Paşa’nın hamamı civarında meydana gelen yıkım üzerine ka-
sap dükkanı yapılmak üzere yirmi arşın uzunluğu ve altı arşın genişliği bulunan
komisyonları meydana getirmiştir. Özellikle devlet hazinesini doğrudan ilgilendiren vergi konusu
önemli bir sorun teşkil etmekteydi. Konuyla ilgili olarak çözümler getirilmeye çalışıldıysa da bun-
ların önüne tamamen geçmek mümkün olmamıştır. Örneğin Bafra Kaza Meclisi’nde bir takım yol-
suzlukların olduğuna dair söylentiler ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine bazı incelemeler yaptırmış,
yolsuzluk tespit edilerek, buna karışan üyelerin görevlerine son verilmiş ve yerlerine yeni azalar
atanmıştır. Ayrıca Rıza Paşa, göçler sonucu kentlerin nüfusunun artmasıyla birlikte meydana ge-
len bir takım problemlerden de raporlarında bahsetmiştir. Bilhassa Kafkas göçleri sonucu Canik
Sancağı’nın nüfusunun arttığını ve buna paralel olarak halkın bazı ihtiyaçlarını karşılamada so-
runlar yaşandığını belirtir. Bunun sonucu olarak okul, cami, köprü, çeşme, yol, kaldırım, çarşı gibi
bayındırlık çalışmalarına ve inşaatlarına ağırlık verilerek bunlar için kaynak arayışına gidilmiştir.
Bkz. Erkan Tural, Bir Bürokrat ve Seyyah Gözüyle Canik (Samsun) Sancağı, Çağdaş Yerel Yönetim-
ler, C.17, S. 1, 2008, s. 77-78-79.
35 BOA, İ.MVL. 518/23320 (16 Safer 1281 / 21 Temmuz 1864).
36 BOA, İ.MVL. 518/23320 (16 Safer 1281 / 21 Temmuz 1864).
159
PELİN İSKENDER KILIÇ
yer, müzayede sırasında üç bin beş yüz yetmiş guruşa ve sahipsiz olarak Kızılır-
mak’da bulunup satılan bir aded kayık dörtyüz on guruşa satılarak toplam üç
bin dokuzyüz seksen guruş bedel elde edilmiştir. Bu bedelin müdür konağının
tamir masrafına sarf olunması için bir yazı ile talepte bulunulmuştur. Bafra mü-
dürünün gayretli çalışmaları bilinmektedir. Bütün bu düzenlemeler, müfettiş
nezaretinde ve büyük bir özenle yerine getirilmiştir. Bu nedenle müdür konağı-
nın, elde edilen gelirden tamiri uygun görülmüştür37.
Çeşme
Osmanlı Devleti döneminde çeşme, en fazla yapılan hayratlar içinde yer
almaktadır. Mahalle çeşmeleri, meydanlarda ve çarşılarda yer alan çeşmeler,
yolda gelip-geçenlerin kullanmaları için yapılan çeşmeler, külliyelerin bünye-
sinde ve cami avlularında bulunan çeşmeler ve şadırvanlar hem dinî hem sosyal
hem de mimarî açıdan büyük önem arzetmektedir. Ayrıca diğer büyük boyutlu
hayratlara göre daha az masraflı oldukları için Anadolu coğrafyasında oldukça
sık rastlanmaktadır.
Bafra’da, inşa edilmekte olan kıyı yolu derbentinin ortasında lezzetli bir
su ortaya çıkınca, padişah adına masrafları kaza müdürü rikab-ı şahane kapu-
cubaşılarından Şükrü Efendi tarafından karşılanmak üzere bir çeşme inşa olun-
mak üzere gereken taşların tedarikine başlanmıştır38. Ardından 26 Kasım 1863
tarihli arîza ile yapımı için izin istenmiş ve 28 Aralık 1683 tarihli ferman ile ya-
pımına izin verilmiştir. Bafra kazasıyla Amasya sancağına bağlanan Vezirköprü
arasındaki mevcut kıyı yolunda Bafra müdürü Şükrü Efendi tarafından inşaa
edilen çeşme mükemmel bir şekilde inşa olunmuştur. Dersaadette tanzim edi-
lip, getirilen padişah tuğrası çeşmenin üzerine konulmuştur39. Çeşmeden akan
hoş ve tatlı su gelip geçen yolcular tarafından içilerek, gece-gündüz padişaha
dua edildiği belirtilmektedir40.
Bafra ve Alaçam kazaları Müdürü Şükrü Efendi, Bafra’ya geldiği günden
beri hayırlı eserler yaparak, imar faaliyetlerine aralıksız ve büyük bir gayretle
meşru varlığını görünür kılmak için binalar, büyük boyutlarda inşa edilmiş ve cephelerinde çeşitli
simgeler kullanılmıştır. Bilhassa Abdülaziz devrinde ilk kez tuğra, zırh, miğfer, tabanca ve tüfek
motifleri çeşitli yapılarda görülmeye başlamıştır. Bkz. Emine Kırıkcı, “Abdülaziz Döneminde Mi-
marlık ve Bu Dönemde İstanbul’da İnşa Edilen Yapılardaki Devlet Simgeleri”, Sultan Abdülaziz ve
Dönemi Sempozyumu, Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Hayat Bildiriler, C. I, 2013 Ankara, s. 99.
40 BOA, İ.MVL. 518/23320 (23 Zilkade 1280 / 30 Nisan 1864).
160
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ
Sonuç
Tanzimat’ın ilanından başlayarak geçen süre içerisinde devlet ve memle-
ket idaresi alanında önemli birçok değişiklik meydana gelmiştir. Bu dönemde
Osmanlı Devleti, bir taraftan yüzyılların getirdiği geleneksel kültürel özellikle-
rini korurken bir taraftan da çağdaşı batılı devletlerde meydana gelen gelişme-
leri takip edip, uygulamaya koymuştur. O nedenle Sultan Abdülaziz dönemi,
Tanzimat reformlarının uygulamaya konulup, devletin devamını sağlayarak da-
ğılmasını önlemek amacıyla her alanda yapılan ıslahatların yoğun olduğu bir
dönemdir. Bu gelişme ve değişiklikler mahalli idarelere de yansımıştır. Yönetim
birimlerinde yer alan meclisler, 1860’larda varlıklarını ve fonksiyonlarını, de-
ğiştirip geliştirerek devam ettirmişlerdir. Vilayet Nizamnameleri çıkartılarak,
vilayet idaresi başta olmak üzere birçok sahada ıslahat çalışmaları yapılmıştır.
Çeşitli görevliler ve müfettişler gönderilerek, Tanzimat reformlarının ve çıkarı-
lan nizamnamelerin uygulanıp uygulanmadığı takip edilerek gereken önlemler
alınmıştır. Avrupa seyahati sonrasında, batı şehirlerindeki gelişmeler ve şehir
düzeninden etkilenen Abdülaziz, İstanbul’un mimari görüntüsünü değiştirmek
amacıyla birçok mimari eser yaptırdığı gibi bazılarını da yenileme ve düzen-
leme yoluna gitmiştir. Bu dönemde önemli bazı kurum ve kuruluşlar hizmete
girmiştir. Taşrada ise önemli ticaret merkezleri arasına yeni yollar inşa edilmiş,
var olanlar çağın ihtiyaçları doğrultusunda yenilenip genişletilmiştir. Köprüler,
limanlar onarılmış, demiryolları yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır.
Meydana gelen bu gelişmeler önemli bir ticaret merkezi olan Samsun
Sancağı’nda yer alan kazalara da yansımıştı. 1860-1865 yılları arasında beş yıl-
lık bir süre de Bafra’da imar alanında önemli faaliyetler meydana gelmiştir.
161
PELİN İSKENDER KILIÇ
162
1860-1865 YILLARI ARASINDA BAFRA’DA YAPILAN İMAR FAALİYETLERİ
KAYNAKLAR
Arşiv Kaynakları
BOA, A.}MKT.MHM. 282 / 54
BOA, İ.MVL. 518/23320
Araştırma ve İnceleme Eserler
Bayraktar, M. Sami, Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserleri, Atatürk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi,
Erzurum 2005.
Çadırcı, Musa, Tanzimat Sürecinde Türkiye Anadolu Kentleri, Ankara 2011.
Flottwell, Hermann von, Aus dem Stromgebiet des Kızılırmak (Halys). Ergebnisse der
Forschungsreise der Premierleutnants v. Prittwitz und Gaffron vom Anhaltisc-
hen Infanterie-Regiment Nr. 93 und v. Flottwell vom Grenadier-Regiment Kronp-
rinz Friedrich Wilhelm (2. Schlesisches) Nr. 11 vom 1. Juli bis 1. Oktober 1893.
Gotha: Justus Perthes.
Günday, Rıfat ve Atmaca, Hasan, “XIX. yüzyılda Doğu Karadeniz’e gelen Fransız Seyyah
ve Araştırmacılar”, Seyyahların Diliyle 19. Yüzyılda Doğu Karadeniz, Editörler: Ay-
şegül Kuş, Pelin İskender Kılıç, Hasan Aydın, İstnbul 2022.
Hamilton, W. John, Küçük Asya, Çev: Kasım Toraman, Ankara 2013.
Keçeligil, Hülya, Prof. Dr. Kiepert’in Komutasında Ajan Prittwitz ve Prusyalı Teğmen
Marcker Kannenberg’in 1893 Kızılırmak Havzası Raporları, Yüksek Lisans Tezi,
Samsun 2018.
Kırca, Çiğdem ve İskender Kılıç, Pelin, “XIX. yüzyılda Doğu Karadeniz’e gelen Alman Sey-
yah ve Araştırmacılar”, Seyyahların Diliyle 19. Yüzyılda Doğu Karadeniz, Editör-
ler: Ayşegül Kuş, Pelin İskender Kılıç, Hasan Aydın, İstnbul 2022, s. 57-63.
Emine Kırıkcı, “Abdülaziz Döneminde Mimarlık ve Bu Dönemde İstanbul’da İnşa Edilen
Yapılardaki Devlet Simgeleri”, Sultan Abdülaziz ve Dönemi Sempozyumu, Sosyo-
Kültürel ve Ekonomik Hayat Bildiriler, C. I, 2013 Ankara
Kirpi, Kayra, II. Abdülhamid Dönemi Ebniye Nizamnameleri, Marmara Üniversitesi Tür-
kiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Sanatı Anabilim Dalı, Basılmamıış Yüksek Li-
sans Tezi, İstanbul 2020.
Kuş, Ayşegül, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında W. J. Hamilton’a göre Samsun ve Çevresi”, Pa-
mukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sergisi, S. 18, 2014, s. 1-10.
Maercker, Georg Ludwig Rudolf, “Beiträge zur Erforschung Klein-Asiens”, In: Zeitschrift
der Gesellschaft für Erdkunde zu Berlin 34, 1899.
Öztürk, Ayşe, Bafra’nın Kültür Tarihi ve Türkler, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun
2019.
Serbestoğlu, İbrahim, “Abdülaziz ve Teftiş: Ali Rıza Efendi’nin Canik Sancağı’nı Teftişi”,
Sultan Abdülaziz ve Dönemi Sempozyumu, Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Hayat Bil-
diriler, C. III, 2013 Ankara.
163
PELİN İSKENDER KILIÇ
Tural, Erkan, Bir Bürokrat ve Seyyah Gözüyle Canik (Samsun) Sancağı, Çağdaş Yerel Yö-
netimler, C.17, S. 1, 2008.
Yılmazçelik, İbrahim, Erdem Sevim, “Sultan Abdülaziz Devrinde Balkanlar’da Karayolu
Ulaşım Ağındaki Çalışmalar”, Sultan Abdülaziz ve Dönemi Sempozyumu, Sosyo-
Kültürel ve Ekonomik Hayat Bildiriler, C. I, 2013 Ankara.
Zillioğlu, Mehmet, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. I. Sadeleştirenler: Tevfik Temelkuran,
Necati Aktaş, Mümin Çevik, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1966.
Zorlu, Tülay, “Salnamelere Göre Doğu Karadeniz Bölgesi Muvakkithaneleri”, Belleten, C.
LXXVIII, S.283, Ankara 2014.
164
1880 - Bafra Tayyar Paşa Camii Minaresinden Çekilmiş Gözüken Sokak Tenekeciler
Arastası Belediyenin Önünden Beşyol Caddesine Gidilen Yol. Ortada İki Katlı Bina Ünlü
Taşpetek Kahvesi
165
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI
ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
GİRİŞ
24 Ağustos 1854 tarihinde, Osmanlı Devleti, İngiltere ve Fransa’nın kredi
açma konusundaki baskı veya telkinlerini kabul ederek ilk borç anlaşmasını im-
zalamıştır. Bu durum Osmanlı malî tarihinde dış borçlanma dönemini başlatmış
ancak borçları karşılamadığı gibi 27 Haziran 1855’te ikinci bir borçlanmaya gi-
dilmiştir. Önce vergiler ve gümrük gelirleri bu iki borca teminat olarak gösteril-
miş, sonra 1874’e kadar on beş dış borç anlaşması daha imzalanmıştır. Alınan
borç paraların yalnızca küçük bir kısmı yatırıma giderken büyük kısmı bütçe
açığını kapatmak amacıyla cari harcamalar için kullanılmıştır. Dolayısıyla her
dış borç alışta, devlet, temel gelir kaynaklarını teminat olarak göstermek zo-
runda kalmıştır2.
Osmanlı Devleti’nin iktisadî ve siyasî geleceğini ipotek altına alan bu is-
tikraz dönemi, maliyenin iflasıyla neticelenmiştir. 1875’de dönemin devlet
adamları bir takım kararnamelerle borçluların pek hoşuna gitmeyen ödeme ka-
rarları almışlar. Tahvil ile ödeme kararı alınınmış fakat tahvil ödeme faizleri uy-
gulanamadan başka çözüm yolları aranmıştır3. İngiliz, Fransız alacaklılardan
temsilciler seçilmesi yoluna gidilmiştir fakat onlar da kendi aralarında uzun
süre anlaşamamıştır. Bu süreçte araya büyük bir hezimetle neticelenen 93
1 Ankara Üniversitesi
2 Cevdet Küçük- Tevfik Ertüzün, Düyûn-ı Umûmiyye, TDV İslâm Ansiklopedisi, 10. cilt, s.1994, s.
59.
3 1913 yılında yeni anlaşma söz konusudur, Istanboul, 1913-09-12; Fransa'da akdedilen 1913
senesi istikrazı hakkında Maliye eski Nazırı Cavid Bey ile teati edilen muhaberat. (Memalik-i Os-
maniye'de şimendüferler imtiyazı. Reji inhisarının temdid-i müddeti. Fransız Postahaneleri-
Fransız müesseseleri vs.) (Maliye; İstikrazlar). BOA HR.İD 210-3 (1) Belge Tarihi: M-12-03-1913.
167
FATMA UYGUR
4 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Islahat Fermanı Devri 1861-1876, Türk Tarih Kurumu, Cilt VII,
Ankara 2011, s. 237, 348.
5 1874’de Osmanlıda şube açan Crédit Lyonais, günümüze kadar faaliyeti devam eden bankacılık
piyasasına hâkim Fransız bankasıdır. Erol Ortabağ, Osmanlı İmparatorluğu’nda Bankacılığın Geli-
şimi ve Regülasyon, İstanbul 2018, s. 59, 301.
6 Cevdet Küçük, Tevfik Ertüzün, “Düyûn-I Umûmiyye” TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1994, C.
10, s. 58-62.
7 Küçük, a.g.m, s. 60.
8 Bu kurum Osmanlı maliyesini geliştirmiş ve çok donanımlı maliyecilerin yetişmesini sağlamış-
tır. Son devir aydın tabakadan ittihatçıların maliye nazırı Cavit Bey üst düzey bir maliyecidir. İlber
Ortaylı, İmparatorluğun En uzun Yüzyılı, Timaş Yayınları, İstanbul 2011, s. 149.
9 Empire ottoman, Décret rendu le 28 mouharrem 1299 (soit le 8/20 décembre 1881) réglant le
168
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE
hatta satışı Reji şirketine otuz yıllığına verilen bir imtiyazla karara bağlanmıştır.
Daha sonraki süreçte bu imtiyaz, 1928 yılına kadar uzatılmıştır. Şirket, her yıl
toplam 750.000 Osmanlı lirası Düyûn-ı Umûmiyye’ye ödemek zorundadır.11
“Reji idaresi yurt sathına yayılan teşkilâtı, memurları ve sayıları 1112’ye ulaşan
kolcuları ile âdeta devlet içinde devlet durumuna geldi”12.
Muharrem Kararnamesinde Samsun bölgesinden Bafra’nın adı, Dohan
Pazar Mahalli, Bafra, Çarşamba, Terme, Ünye, Fatsa şehirleriyle beraber Trab-
zon Müdürlüğü ya da yönetimi altında geçmektedir13. Kısaca Reji denilen, “Os-
manlı tütün tekelini elinde bulunduran Reji Şirketi, kâr amacıyla ülkeye gelmiş
çok uluslu bir yabancı sermaye yatırımıdır.”14 Şirkette çalışanların çoğu Osmanlı
vatandaşı olmak üzere beş binden fazladır15. Bu Reji idaresi, Osmanlı toprakla-
rında köylülerin ürettiği tütünü en düşük fiyata almaya çalışmış, üretici ise ta-
biatıyla malını yüksek fiyata satmak istemiştir.
Tütün ve Reji İdaresi
Bilimsel adı Nicotiana tabacum olan tütün bitkisinin, nikotin maddesinin
adı, Catherine de Medici (1519-1589)’nin oğlunun migrenini tedavi etmek için
Fransız sarayına getiren Lizbon’daki Fransız büyükelçisi Jean Nicot (1530-
1600)’a atfedilmiştir. Tabacum kelimesinin ise Kristof Kolomb’un Amerika’yı
(1492) keşfettiğinde, Haiti ve Küba sakinlerinin içtiği kıvrılmış yaprakları belir-
ten arawak kelimesinden geldiği tezi kabul görmüştür16. Genellikle muhtelif sa-
vaşlar yoluyla bütün Avrupa’ya yayılan tütün Osmanlı topraklarına Cenevizli
tüccarlar tarafından XVI. yüzyılın sonlarında getirilmiştir. Bu bitki, önceleri
Maya ve Aztek toplumlarında rahipler tarafından ibadetlerde kullanılmış, Av-
rupa’da özellikle İspanya, Portekiz ve Brezilya üzerinden Fransa’ya girmiştir.
11 Düyûn-ı Umûmiyye şirketin ortaklarına % 8'lik bir kâr garantisi vermiştir. Bedri Gürsoy, “100.
Yılında Düyunu Umumiye İdaresi Üzerinde Bir Değerlendirme” İstanbul Üniversitesi İktisat Fakül-
tesi Ord. Prof. Şükrü Baban'a Armağan, İstanbul 1984, s. 40.
12 Küçük, a.g.m. s. 60; Düyun-ı Umumiye Komisyonu adına devletin gelir kaynakları, tekel, reji
idaresi ve vergiler hakkında yapılan konuşmanın Fransızca metni. BOA HR.SYS. 2942 – 70, M-31-
12-1881.
13 Empire ottoman, Décret …, age. s. 34.
14 Melda Y. Öztürk, Nuray E. Keskin, “Tütün Sektöründe Yabancı Yatırım: Reji Deneyimi Işığında
terekü’l- Menfaa Reji Şirketi. Trabzon Reji İdaresi (1883-1914), İstanbul, 2007, s. 15.
169
FATMA UYGUR
Saraya sunulduğu için Kraliçe otu adını da alarak topluma ilk önce bazı hasta-
lıklara iyi gelen bir tür şifa veren ilaç olarak tanıtılmıştır17. Daha sonra keyif ve-
rici ve alışkanlık yapıcı18 bu madde ülke topraklarında önce içicilikle başlamış
olsa da zamanla Balkanlarda Makedonya ve civar bölgelerde, Anadolu’da Sam-
sun, Bafra gibi yerlerde de üretimine başlanmıştır. Tütün kullanımının günah
olup olmadığı tartışılmasına, zaman zaman ekimi ve içiminin yasaklanmasına19
rağmen kısa sürede Türk tütünü veya şark tütünü olarak kalitesiyle öne çıkmayı
başarmıştır. Fransız Coğrafi Denizcilik ve Sömürge Yayıncılık Şirketi’nin yayın-
ladığı bültenlerde Türk tütünleri Doğu’nun mükemmel tütünleri olarak görül-
müş ve bu ürünler pazarlarda büyük yer tutmuştur20.
Fransız seyyahlara göre tütün içimi, aristokratların tercihi pipoyla başla-
mış daha sonra halkın çoğunluğu tarafından puro kullanılmıştır. Arada enfiye
ile devam eden süreç sigaraya evirilince daha da yaygınlaşmıştır. Zamanla kali-
teli tütün arayışı sektörde en önemli mesele haline gelmiştir. 1863’lerde
Fransa’da yayımlanan, La Science pittoresque’de, İstanbul’da açılan bir fuarda
Bafra tütünü kalitesiyle öne çıkmıştır21. Okuyucularına İstanbul seyahatini an-
latan Timouthé Coutet adlı yazar Osmanlı topraklarında tütünün toplanması,
17 Bère, age., s. 1.
18 1873 yılında İstanbul’a gelen ve gözlemlerini, Bir Fantazistin Seyahati adlı seyahatnamesinde
kaleme alan Albert Millaud, Türklerin tütüne tutu diye adlandırdıklarını yazmıştır. Buna göre;
“Türkler sabah kalkınca ilk iş olarak yiyecek gibi gördükleri sigarayı içmektedirler. Günde 40 para
harcayan Türkler bunun 10 paraya ekmek, 10 paraya karpuz ve 20 paraya tütün alıyorlar. Doğu
tütününün yumuşak lezzetiyle ve dumanıyla gözlerini kapatıp mest olup kendilerinden geçiyor-
lar. Sabah ilk işleri sigara olup yatarken de son işleri yine tütün. Ramazanda 40 gün oruç tutuyor-
lar iftara on beş dakika kala yere çömelmiş bir vaziyette iftar için top patlamasını beklerken he-
men bir sigara hazırlayıp bekliyorlar. Top patlar patlamaz sigarayla oruç açacaklar. Bizler küçük
bir ekmek parçasıyla açlığımızı yatıştırırız, fakat Türklerin midesi dumanla mutlu oluyor.” Seyya-
hın verdiği bir başka örnek hamallar hakkındadır. Buna göre bir günde 5 veya 6 frank kazanan
bir hamal ekmek ve yiyecekten daha fazla tütün almaktadır. Çok iyi para kazanan hamallar daha
sonra toprak satın alıp hamallığı bırakmaktadır. Halkın kaçak tütün içmeye çalıştığını devletin bu
konuda tekel oluşturduğunu da anlatan Albert Millaud, Türklerin Tütüne olan tiryakiliği karşı-
sında çok şaşırmıştır. Albert Millaud, Voyage d’un Fantaisiste, Michèle Lévy Frères, Paris 1873, s.
292-293.
19 Tütün ilk kez 1609’da I. Ahmet “vakit öldürdüğü” gerekçesiyle ilk kez tütüne yasak getirdi. Ya-
saklar konjonktüre göre gevşeyip sertleşmiştir. 1610-1620 yıllarında ve 1634 yılında IV. Mu-
rad’ın meşhur yasaklarında tütün de önemli bir yer tutmuştur.
20 La Constitution: Journal français, quotidien, politique, commercial, financier (4 Aralık 1908);
Guillaume Capus, Le tabac Rendement et prix de revient Fabrication Production Action physiolo-
gique Régimes fiscaux, usages, Tome III, Société d'éditions géographiques, maritimes et colonia-
les, Paris,1930, s. 127.
21 La Science pittoresque, journal hebdomadaire, 1863-04-03, s. 578.
170
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE
22 La Science pittoresque, s. 578; Propaganda yapmak için Fransızca günlük "Revue de Orient"
namıyla bir gazete çıkarmak isteyen Reji Müdüriyeti memurlarından Leonidi veled-i Dimosti Yor-
yadis Efendi'ye ruhsat verilmesi dahi söz konusu olmuştur. (BOA) ZB 25-24, Belge Tarihi: R-24-
06-1324.
23 Vital Cuinet, La Turquie d'Asie Géographie Administrative İstatistique Descriptive Et Raisonnée
De Chaque Province De L'Asie Mineure, Tome I, Ernest Leroux, 1892, s. 87; Bulletin du Comité
des travaux historiques et scientifiques scientifiques Section des sciences économiques et socia-
les, Imprimerie Nationale, Paris,1895, s. 57.
24 Ramire Vadala, Pays et cités d'Orient II, Samsoun: passé, présent, avenir, Paul Geuthner Paris,
1934, s. 72.
25 Moniteur de la papeterie française et de l'industrie du papier: organe officiel du Syndicat des
171
FATMA UYGUR
26 Moniteur, s. 17.
27 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre III, Cilt III, 26 Nisan 1928, s. 19, 20.
172
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE
Öte yandan çok uluslu Reji idaresi, tütünün ilk imtiyaz devri olan 1883-
1913 yılları arasında 30 yıl ve ikincisinde 1913-1925 tarihleri arası 12 sene ol-
mak üzere toplamda 42 sene hüküm sürmüştür29. Reji şirketi alınan kararlara
göre 5 tanesi İstanbul’da ikamet etmek üzere toplamda 12 kişiden oluşmuştur.
Ayrıca, Paris, Londra, Berlin ve Viyana olmak üzere 4 başkentte komiserliği bu-
lunacaktır. Bazı bölgeler (Doğu Rumeli Vilayeti) hariç olmak üzere “Büyük
banka gruplarının denetiminde bulunan tütün rejisi, bünyesinde aralarında Er-
meni, Rum gibi gayrı-müslim unsurlar da olmak üzere binlerce kişi çalıştırmış ve
yılda 100.000 lirayı aşkın öşür getiren, ihracatta her yıl birinci olan bir tarım ürü-
nünün tekelini elinde bulundurmuştur… Fakat Avrupalı finansörlerin içinden
Crédit Lyonnais Bankası’nın Rejiye girmesiyle Fransız etkisi artmıştır.”30
28 “2 Nisan 1330 tarihli inhisarı duhan kanunu muvakkati ahkâmına muhalif harekette bulunan
merbut cetvelde esamisi muharrer eşhas haklarında takibatı kanuniye icrasından ferağata mezu-
niyet verilmiştir.” TBMM Zabıt Ceridesi, 82. İnikad, Cilt 33, 25 Haziran 1927, s. 774.
29 Osmanlı Hükümeti ile yabancı şirketler arasında yapılan reji şartnamesi.(Fransızca) BOA
Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı Doktora Tezi, İstanbul, 2019, s.
70, 71; 1861’de Rüsûmât Emaneti’nin kontrolü altına verilen tütün üretimi için Rüsûmât nizam-
namesi hazırlanmıştı. Daha sonra tütün üretimi ve satışı Muharrem Kararnamesi’nde Nizam-
name’de yazılan tütün hakkını üçüncü bir kuruma 30 yıllığına tütün tekeli 27 Mayıs 1883’de
Avusturya adına Crédit Anstalt of Vienna, Almanya adına Berlin Bleichröder Bank Groups, Alman
Banker S. Bleichröder ve Bank-ı Osmani-i Şahane’nin konsorsiyum ortaklığında kurulan kısaca
173
FATMA UYGUR
Reji (Societe de la Régie cointeéressée des Tabacs de I’Empire Ottoman /Memalik-i Şahane Dü-
hanları Müşterekül Menfaa Rejiİdaresi) şirketine verilmiştir. Cumhuriyet döneminde 1925’e ka-
dar bu tekel devam etmiştir. Birten Çelik, Osmanlı Gümrüklerinde Kadın İstihdamı: Kadın Güm-
rük Kolcuları (1901-1908), Belleten, Cilt LXXIX, Aralık 2015, s. 1003-1039, s. 1012.
31 Kolcuların silah taşıyabileceklerine dair şurayı devlet Kararı, Cumhurbaşkanlığı Arşivi BOA.
İ.ŞD. 111/6658
32 Osmanlı arşivinde bu konuda tasnifler yapılmıştır: Emniyet Kalemi Belgeleri (DH.EUM EMN)
Emniyet Kalemi evrakı, vilayetlerce her ay tanzim edilen ve merkeze gönderilen cinayet istatistik
cetvelleri; meydana gelen siyasî olaylara ait raporlar; katil, yaralama ve gasp olayları ile bunların
failleri hakkında yapılan muameleler; jandarma muamelâtı, eşkıya ile jandarma arasındaki çatış-
malar; kır bekçileri ve reji kolcuları .. Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Altıncı Şube (DH.EUM.6.Şb)
Görev alanı bütün vilayetler ile Almanya ve Avusturya olan ve görevi ise, esas itibarıyla kaçakçı-
lığın önlenmesi, bu amaçla hudut kapılarının kontrolü olan 6. Şube'ye ait 1332/1339-1914/1921
tarihlerini kapsayan bu katalogdaki belgeler, asker firarîleri, eşkıya tecavüzleri, kır bekçileri ve
reji kolcuları, düşman uçakları, jandarma muamelâtı ve firarî mahkûmlar gibi konuları ihtiva et-
mektedir. T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı,
Yayın Nu: 108, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İstanbul 2010, s. 365, 373.
33 “Tüccar ve çiftçilerin satın aldıkları tütünlerin ihraç edilmek üzere bir yerden başka bir yere
naklinin serbest bırakılmasına dair Reji Umumi İdaresi'nin Fransızca tahriratı” (BOA) TFR.I.M,
21-2001 1-9 Belge Tarihi : H-28-04-1326.
34 Kolcu ve kaçakçı çatışmalarına örnek olarak “ … bir haberde eşkıya takibine çıkan Mülâzım Hasan
Ağa kolu ile Bafra köyünde birleşmek üzere Eylül'ün onuncu gecesi saat dokuz sularında buradan
yola çıkmış olan yedi nefer Reji kolcusu Bakırköy civarındaki mezarlığa yaklaştıkları sırada tütün
kaçakçılarından Tanar Dimitro ile Vasil ve üç arkadaşına üç yük kaçak tütün ile rast gelmeleri ya-
zılıp kaçakçıların birden kolcuları görmeleri üzerine Martinileri kolculara karşı kullanmaya ve ateş
174
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE
çatışmalarda (1883-1902 yılları arasında) her iki taraftan 20.000’den fazla in-
sanın öldüğü kayıtlara geçmiştir. Halka yapılan bu baskılar şikâyet halinde sa-
raya ulaşmasına rağmen II. Abdülhamid’in Reji idaresine müdahalede yetersiz
olduğu görülmüştür.35 Ayrıca tütün kaçakçılığına adı karışanlar arasında sivil-
ler olduğu gibi jandarma erlerinin de olması36olayın vahametine bir başka ör-
nektir. Sonuçta Cumhuriyete intikal eden Tütün Rejisi Fransızlardan devlet ta-
rafından 1925’te satın alınmış, hak ve yükümlülükleri devlete devredilmiş, 9
Haziran 1930’da da 1701 sayılı Tütün İnhisarı Kanunu çıkarılmıştır.37
Reji Döneminde Cuinet’in Bafra Hakkındaki Gözlemleri
Reji döneminde Osmanlı topraklarını gezerek ülkenin gelir kaynaklarını
en ince ayrıntısına kadar kaleme alan Cuinet, Bafra’yı önce coğrafi konumuyla
tanımladıktan sonra idari bakımdan ele almıştır. Buna göre, tarihi olarak, Trab-
zon Eyaletine bağlı Samsun Sancağının kazalarından birisi olan, Canik Sancağı-
nın diğer ucunda bulunan Bafra, Paflagonya'nın başladığı antik Pont krallığının
sınırındadır. Samsun’a 45 km, Kızılırmak nehrinin ağzına 20 km uzaklıkta ve
doğunun kazaları ile güzellik ve zenginlikte yarışan bir ülkenin ortasında yer
almaktadır. Cuinet, Samsun mutasarrıflığına bağlı kaymakamın Bafra’da ikamet
ettiğini yazmıştır. Bu dönemde Bafra’nın nüfusunu 6.000 kişi olarak belirten
Cuinet’e göre buranın başlıca geliri, yıllık ortalama 2.500.000 kilogramı bulan
tütün satışından elde edilmektedir. Kızılırmak ağzından sınıra kadar Bafra’nın
güneyinden itibaren toprakların genişliği 70 km, kıyılarının gelişimi yaklaşık 80
km, diğer ucundaki genişliği batıdan doğuya 40 km olarak kayıt eden Cuinet,
kazanın toplam nüfusunu 40.000 kişi olarak vermiştir. Bafra’ya, 49 köy ve
14.000 nüfuslu Alaçam nahiyesi de dâhil olmak üzere 115 köy bağlıdır38.
Cuinet, Bafra kazasının antik çağda orman olduğunu, buranın ve komşu
bölgelerin ormanlarının Romalılara filoları için gerekli tüm keresteyi sağladı-
etmeye başladıkları ve kolcubaşı Şükrü Ağa'nın tedbiriyle kolcuların bir yere sığınmış olması olayı
olduğu gibi aktarılıp yaşanan çatışmada kaçakçıların iki hayvanının öldürülmesi ve kaçakçıların
bölgeden kaçması yazıyordu”. Burak Altunsoy, “Osmanlı Devleti'nde Tütün Kaçakçılığına Karşı Bir
Örgütlenme: Reji Kolcuları Ve Uygulamaları”, Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-
tüsü, Tarih Anabilim Dalı Yakın Çağ Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Bursa 2021, s. 185.
35 İskeçe tütün ekicilerinin Reji İdaresi'nden şikâyetlerine dair Fransızca yazı ve ekler. BOA
rinde Kadın İstihdamı: Kadın Gümrük Kolcuları (1901-1908), Belleten, Cilt LXXIX, Aralık 2015, s.
1003-1039, s. 1012.
37 T.C. Resmî Gazete, 7 Teşrinievvel 1336/28 Haziran 1930, Sayı 1531.
38 Vital, Cuinet, La Turquie d'Asie Géographie Administrative İstatistique Descriptive Et Raisonnée
175
FATMA UYGUR
ğını yazmıştır. Buna göre o dönemde ilgili ülkelerin donanması için dahi yeter-
liydi. Bu ormanlar, Pontus’un, Paflagonya’nın, Bitinya’nın ormanlarıyla kesinti-
siz bir şekilde bağlantılıydı ve o dönemin Alman haritalarında "Ağaç Denizi"
adıyla anılmıştır. Ancak, Cuinet’in gözlemlerine göre bu adlandırma çoktan ba-
kımsızlık, her türlü tahribat, sık sık kasıtlı olarak çıkarılan yangınlar ve başka
nedenlerle boş alanlar haline gelmiştir.
Cuinet, Bafra’ya ayırdığı kısa bölümün sonunda bazı genel bilgiler vermiş-
tir: Reji idaresi, Trabzon Vilayetine bağlı, merkezi Samsun’da bulunan tütün
üretimi ile ilgili olarak 7 müdürlük, 29 memur ve 9 memur yardımcısı olmak
üzere birinci sınıf bir nezaret oluşturmuştur. Üretilen tütünün yıllık satışları
hakkında, Cuinet 1888’de 4.472.378 1/2 kuruş, aynı dönemde tütün üretimi
2.840.519 kilogram olarak vermiştir. Bu bitki ilçede 43.844 dönümlük bir
alanda 620 köyde 14.118 yetiştirici tarafından yetiştirilmektedir. Bu rakamlar
1887’de hüküm süren kalıcı bir kuraklık nedeniyle çok önemli bir düşüş göster-
miştir39.
Reji idaresinde önceleri yönetim kurulunda olan sonra 1900’den itibaren
direktörlüğe getirilen Louis Rambert40 bu dönemde politikacı ve avukat olarak
Fransız sermayesinin Osmanlı topraklarında kullanımında etkili bir yönetici
olarak görev almış ayrıca Demiryolları Genel İdaresi’nde, Selanik-İstanbul hat-
tında da yöneticilik yapmıştır41. Bu ve benzeri Fransız yöneticilerin birçok şir-
ketin yönetim kurulunda olmaları, Reji idaresinde oldukça ciddi bir ağırlığa sa-
hip bulunmaları Osmanlı topraklarında Fransız sermaye hareketliliğinin kolek-
tif bir yapı sergilediğini de göstermiştir42. Bu şirketler borç ilişkilerini Osmanlı
Bankası üzerinden yürütmüştür. Böylece tütün Rejisi ve buna bağlı şirketler Os-
manlı piyasasında tütün tekeli oluşturmuş ve yüksek kâr elde etmişlerdir43.
Sonuç
Muharrem Kararnamesi ile geliri Düyûn-u Umûmiye İdaresine bırakılan
tütün ve sigara, adı geçen idare tarafından yeni bir şirket kurularak reji şirketi
aracılığıyla tahsil edilmiş ve böylece devlet eliyle yönetilen bir “iktisadi devlet
teşekkülü” doğmuştur. Osmanlı Bankası aracılığıyla aralarında Viyana, Berlin ve
1929; Fransızların Türkiye'ye serbestçe tütün sokmak istediklerine dair belge. BOA HR. HMŞ. İŞO,
157-24 (3) Belge Tarihi: R-09-05-1303.
176
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE
177
FATMA UYGUR
KAYNAKLAR
Arşiv Belgeleri
T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Ya-
yın Nu: 108, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İstanbul 2010.
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), İ.ŞD. 111/6658.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
(BOA), Bâb-ı Âlî Evrak Odası BEO, Dosya No.2411, Gömlek No.180755, 6 Receb
1322.
Rumeli Müfettişliği Müteferrika Evrakı (BOA) TFR.I.M, 21-2001 (1-9 )Belge Tarihi : H-
28-04-1326.
(BOA) TFR.I.M. 16-1538 (3), Belge Tarihi: H 11-05-1325.
(BOA) TFR.I.M. 4–380 (6-7 Belge Tarihi: H-25-03-1322.
Hariciye Siyasi (BOA) HR.SYS. 2942–70, (17) Belge Tarihi M-31-12-1881.
Zaptiye Nezareti, (BOA) ZB 25-24 (3), Belge Tarihi: R-24-06-1324.
Hukuk Müşavirliği İştişare Odası Belgeleri (BOA) HR.HMŞ.İŞO 5 -25 (4) Belge Tarihi: R-
17-07-1327.
Yıldız Perakende Evrakı - Tahrirât-ı Ecnebiye ve Mâbeyn Mütercimliği (BOA)
Y.PRK.TKM. 53-52 (14) Belge Tarihi: H-29-12-1327.
Hukuk Müşavirliği İştişare Odası Belgeleri (BOA) HR.HMŞ.İŞO, 157-24 (3) Belge Tarihi:
R-09-05-1303.
Hariciye Nezareti İdare (BOA) HR.İD 210-3 (1) Belge Tarihi: M-12-03-1913.
T.C. Resmî Gazete, 7 Teşrinievvel 1336/28 Haziran 1930, Sayı 1531.
Araştırma ve İnceleme Yapıtlar
Altunsoy, Burak, “Osmanlı Devleti'nde Tütün Kaçakçılığına Karşı Bir Örgütlenme: Reji
Kolcuları Ve Uygulamaları”, Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Tarih Anabilim Dalı Yakın Çağ Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Bursa 2021.
Bère, Frédéric, Les Tabacs, Paris, 1895.
Bulletin du Comité des travaux historiques et scientifiques scientifiques Section des sci-
ences économiques et sociales, Imprimerie Nationale, Paris 1895.
Cevdet Küçük, Tevfik Ertüzün, “Düyûn-I Umûmiyye” TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul
1994, C. 10, s. 58-62.
Capus, Guillaume, Le tabac Rendement et prix de revient Fabrication Production Action
physiologique Régimes fiscaux, usages, Tome III, Société d'éditions géograp-
hiques, maritimes et coloniales, Paris, 1930.
(La) Constitution: Journal français, quotidien, politique, commercial, financier (4 Aralık
1908).
Cuinet, Vital, La Turquie d'Asie Géographie Administrative İstatistique Descriptive et
Raisonnée de Chaque Province de L'Asie Mineure, Tome I, Ernest Leroux, 1892.
178
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE
Öztürk, Melda Y., Nuray E. Keskin, “Tütün Sektöründe Yabancı Yatırım: Reji Deneyimi
Işığında Bugünü Anlamak”, Çalışma ve Toplum Dergisi, 2013/2.
Vadala, Ramire, Pays et cités d'Orient II, Samsoun: passé, présent, avenir, Librairie Orien-
taliste Paul Geuthner, Paris 1934.
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre III, Cilt III, 26 Nisan 1928.
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre II, 82. İnikad, Cilt 33, 25 Haziran 1927.
Ekler
Ek-1. Pipo
Ek-2. La Constitution: Journal français, quotidien, politique, commercial,
financier (4 Aralık 1908).
Ek-3. Jean Nicot
Ek-4. Çeşitli tütün reji resimleri
179
FATMA UYGUR
Ek-1
Ek-2
180
REJİ DÖNEMİNDE BAFRA’DA TÜTÜN-SİGARA KÂĞIDI ÜRETİMİ VE KAÇAKÇILIĞI ÜZERİNE
Ek-3
Ek-4.1
181
FATMA UYGUR
Ek-4.2
Ek-4.3
182
1920 Bafra Belediye Binası
183
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN
MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
Giriş
Osmanlı İmparatorluğu’nda erken dönemlerde Katolikler tarafından baş-
latılan misyonerlik faaliyetlerine 19. yüzyılda İngiliz ve Amerikalı Protestan
misyonerler de eklenmiştir.19. yüzyılda ayrıca Batı devletlerine verilen imti-
yazların bu devletler tarafından de facto olarak genişletilmesiyle misyonerlik
faaliyetlerinde bir artış yaşanmıştır. Her ne kadar Osmanlı topraklarına İngiliz,
Rus ve Fransızlardan sonra gelmiş olsalar da bu ülkelerin misyonerlik faaliyet-
leri hiçbir zaman Amerikalıların düzeyine ulaşamamıştır2. Amerikan Protestan
misyonerlik faaliyetleri içerisinde en etkilisi 1820’den itibaren Osmanlı toprak-
larında faaliyete başlayan Amerikan Board (American Board of Comissioners
for Foreign Missions, ABCFM) Cemiyeti’dir. 1810 senesinde Boston’da kurul-
muş olan cemiyetin ana amacı dış ülkelerde Protestan mezhebini yaymak için
faaliyetlerde bulunmaktı. Amerikan Board, Protestanlığı yayabilmek için gittik-
leri bölgelerde halkla kaynaşmalarını sağlayacaklarını düşündükleri eğitim ve
sağlık gibi hizmetleri sunuyordu. Cemiyet, Osmanlı’daki çalışmalarını misyon
adı verilen temel idari birimler, misyona bağlı hizmet veren istasyonlar ve is-
tasyonların alt birimleri olan dış istasyonlar sayesinde yürütmüştür3. Amerikan
Board, yüzyılın ikinci yarısında Karadeniz kıyılarında da faaliyet göstermeye
başlamış ve Karadeniz’in hem sahil kesimlerine hem de iç kesimlerine ulaşım
konusunda stratejik bir noktada olan Merzifon’da 1852’de bir istasyon kurmuş-
tur. 1860’da bu istasyon, Anadolu’da faaliyet gösteren üç misyondan Batı Tür-
kiye Misyonuna bağlanmıştır. Merzifon istasyonuna bağlı olacak şekilde 1862
185
BURCU KURT
ety in the early 1900s: the Bible colportage”, Middle Eastern Studies (2022), s.1-2.
7 Binanın büyük bölümünü okul kitapları, haftalık ve aylık dergileri, dini kitap ve risaleleri ve dört
veya beş dilde broşürleri ile Amerikan Board kaplıyordu. Amerikan İncil Cemiyeti, depolarıyla
186
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
birlikte ikinci katta, İngiliz İncil Cemiyeti ise depolarıyla üçüncü kattaydı. Henry Otis Dwight, The
Centennial History Of The American Bible Society, V.II, New York: The Macmillan Company, 1916,
s.420-421.
8 Dwight, a.g.e., s.423.
9 Erhan, a.g.e., ss.198-204.
10 Erhan, a.g.e., ss.307-309.
187
BURCU KURT
Canik Sancağı 18. yüzyılda önce 1760 senesinde Trabzon Eyaleti’ne, daha sonra
ise 1779 senesinde ise Sivas Eyaleti’ne bağlanmıştı. 1847 yılında idari olarak
Trabzon’a bağlanan Canik Sancağı, 1876’dan sonra kısa süre doğrudan merkeze
müstakil bir mutasarrıflık halini aldıktan sonra yeniden Trabzon Vilayeti’ne
bağlanmıştı. Canik Sancağı’ndaki tüm bu dönüşüm esnasında Bafra bu san-
cağa/mutasarrıflığa bağlı bir kaza olmayı sürdürmüştür. 17. yüzyılda nahiye
statüsünde olan Alaçam ise her ne kadar 18. yüzyılda ve 19. yüzyılın bir kıs-
mında kaza statüsüne yükselmişse de sonrasında yeniden Bafra’ya bağlı bir na-
hiye statüsüne getirilmiştir11. 19. yüzyılın sonlarında Alaçam da dâhil olacak şe-
kilde Bafra kazasının nüfusu 39-40 bin civarında Müslüman, 22-23 bin civa-
rında Rum ve 1000 civarında Ermeni’den oluşuyordu12.
20 binin üzerindeki gayrimüslim nüfusu ile Bafra Kazası, Amerikalı Pro-
testan misyonerlerin de dikkatini çekmişti. Amerikan misyonu 1860’lı yıllardan
itibaren Canik Sancağı’nda faaliyetlerine başlamış ve birçok istasyon ve dış is-
tasyon kurmuştu. Amerikalı misyonerler uzun süre Osmanlı hükümeti tarafın-
dan hiçbir engelleme ile karşılaşmadan, hükümetle olumlu ilişkiler içerisinde
faaliyet göstermişti13. Bununla birlikte Amerikan Protestan misyonerlerinin 19.
yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’daki faaliyetlerini arttırmaları yüzyılın son
çeyreğinde merkezi hükümetin kimi önlemler almasını zorunlu kılmıştı. Bu ge-
lişmeler ışığında 1880’li yıllardan itibaren Canik Mutasarrıflığı’na bağlı Bafra
Kazası’nda da Osmanlı hükümet yetkilileri ile Amerikan misyonerleri arasında
birçok çatışma yaşandığı görülmektedir. Her ne kadar Bafra kazasında Ameri-
kalı misyonerle ilgili ana sürtüşme noktasını gezici kitapçılar yoluyla yürütülen
misyonerlik faaliyetlerinin engellenmesi oluştursa da bölgede ilk sürtüşme
Amerika İncil Cemiyeti ile işbirliği halinde faaliyet göstermekte olan Amerikan
Board temsilcileri ile yaşanmıştı.
11 M. Emin Yolalıcı, XIX. Yüzyılda Canik Sancağı’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara: Türk Tarih
Kurumu, 1998, ss. 14-15.
12 Trabzon vilayeti salnamesi, h.1313, defa 16, s.256; Trabzon vilayeti salnamesi, r.1316, b.1318,
188
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
miş ve 1896’da Merzifon’da hayatını kaybedene kadar kesintilerle de olsa aynı misyonda hizmet
vermişti. İyi derece Ermenice bilen Smith, Merzifon Ruhban Okulu’nda da dersler veriyordu. Alan,
a.g.e., ss.51-54,122-124.
18 BOA, HR.TO 148-81.
19 Osmanlı İmparatorluğu genelinde Rum din adamları, İncil'in dağıtılmasına Ermeni din adam-
larından daha şiddetle karşı çıkmıştı. Dwight, a.g.e., s.427. Bafra’daki durum da buna istisna teşkil
etmiyordu. Bölgede Rumlar ve Protestanlar rekabet içerisindeydi ve sık sık iki millet arasında
anlaşmazlık yaşanıyordu. 1891 senesinde Bafra’da Rumlarla Protestanlar arasında bir mezarlık
meselesi dolayısıyla sorun çıkmış, 1903’de ise Bafra’ya bağlı Alaçam nahiyesinde Rumlarla Pro-
testanlar arasında kargaşa yaşanmıştı. BOA, DH.MKT 1830-94; BOA, DH.TMIK.M 156-3. Üstelik
Riggs’in göz altına alınma sürecinden hemen sonra Ağustos 1889’da Osmanlı yönetimi olaya konu
189
BURCU KURT
cüretkâr bir şekilde Riggs’in yakın zamanda yeniden Bafra ve Alaçam’a seyahat
edeceğini vurgulamış ve hatta kendisinin bu seyahati ve bölgede yapacağı diğer
seyahatleri esnasında refakatine bir zabtiye tayin edilmesini dahi talep etmişti.
Sefir aynı zamanda Samsun mutasarrıfı ile Bafra kaymakamı ile ilgili sert ön-
lemlerin alınması talebini de yineliyordu20.
Amerikan sefaretinin taleplerine karşılık Osmanlı hükümeti konuyu yerel
makamlara bildirmek dışında bir harekette bulunmamıştı21. Taleplerinin Os-
manlı hükümeti tarafından karşılanmayan Amerika Sefareti Şubat 1889’da yeni
bir nota gönderdi. Amerikan Sefareti, açıkça Riggs’in misyonerlik vazifesi ica-
bınca birçok seneden beri Alaçam, Bafra ve Samsun civarındaki şehirleri dolaş-
tığını ifade ve bu şehirleri yine ziyaret etmeye “mecbur olduğunu” iddia edi-
yordu. Osmanlı mülkiye memurları tarafından Riggs’e karşı yapılan “haksız”
muamelenin Rum cemaati ruhanilerinin Amerikan Protestan cemaatine karşı
olan düşmanlıklarından ileri geldiğini iddiasını yineleyen sefaret, Rum ruhban-
larının Riggs’in tutuklanarak “meşru” olan vazifesini yerine getirmesini engel-
lemek için mülki memurları kullandığı iddiasını tekrarlamıştı. Riggs’in hâliha-
zırda aynı bölgelere seyahat etmek üzere olduğunu fakat mahalli memurların-
dan tavırlarından çekindiğini belirten sefaret, Samsun mutasarrıfının Amerikalı
misyonerlere ziyaretleri esnasında refakatçi olarak zaptiye görevlendirmeme-
sini de eleştirmiş22 ve Osmanlı hükümetini dolaylı olarak Amerikalıların can gü-
venliğini korumamakla suçlamıştı.
Amerikan Board yetkililerinin Bafra’daki faaliyetlerinin, Osmanlı mahalli
idaresinin önleme çabalarına rağmen, başarılı olduğunu söylemek mümkündür.
Nitekim Ağustos 1889 tarihine gelindiğinde, Bafra’nın Alaçam karyesinde Pro-
testan cemaati 10 hanede 70 nüfusa ulaşmıştı. Hatta Protestan Milleti Vekâleti
tarafından cemaatin eğitimleri için burada bir Protestan Sıbyan Mektebi açıl-
ması talep edilmişti23. Konu kendisine havale edilen Canik mutasarrıfı Ala-
çam’da 8 hanelik Osmanlı vatandaşı olan bir Protestan cemaatinin var olduğunu
ve toplamda 15 kişiden ibaret olan cemaatin erkek ve kız çocuklarının Rum ce-
maatinin sıbyan mektebine devam ettiklerini ifade etmişti. Bu koşullar altında
olan Alaçam nahiyesinde Rum cemaatinin daha büyük bir kilise inşa etmesine izin vermişti. BOA,
İ.DH 1149-89592.
20 BOA, HR.TO 148-83.
21 BOA, DH.MKT 1661-9.
22 BOA, DH.MKT 1595-24; BOA, HR.TO 148-88.
23 BOA, MF.MKT 469-5, Lef 1.
190
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
karyede bir Protestan okulunun kurulmasına lüzum olmadığını ifade eden mu-
tasarrıf buna rağmen bir süredir karyenin Protestan cemaatinin bu talepleri
dile getirmesinin dikkate şayan olduğu kanısındaydı24. Her ne kadar Protestan
Milleti Vekâleti Alaçam’da mekteb ihtiyacı olan Protestan öğrenci sayısının 22
olduğunu iddia ederek taleplerini yinelemişlerse de bir sonuç elde edememiş-
lerdi25. Devletten resmi mekteb açma izni alamayan Protestanlar bir müddet
sonra ruhsatsız bir şekilde Alaçam’daki Protestan vaizi Nikoli’nin hanesinin alt
katını mektep olarak kullanmaya başlamışlardı26. Durumun Mayıs 1903’te ma-
halli yetkililer tarafından fark edilmesi üzerine Dâhiliye Nezareti böyle ruhsat-
sız şekilde mektep açılmasına meydan verilmemesi talimatı vermişti27. Bununla
birlikte 1906 yılında Merzifon Yatılı Kızlar Okulu öğrencileri arasında Alaçam
Protestan Rum okulundan mezun birinin zikredilmesi söz konusu mektebin il-
legal bir şekilde eğitim faaliyetlerine devam ettiğini göstermektedir28.
Osmanlı yönetiminin Amerikan misyonerlerinin faaliyetleri konusunda
Bafra ve civarında rahatsızlık duyduğu bir diğer konu seyyar bir şekilde kitap-
çılık yaparak yörede İncil ve dini yayınlar satan ve bu vesile ile misyonerlik fa-
aliyetinde bulunan gezici kitapçılardı. Diğer bölgelerde olduğu gibi Samsun ve
civarında da gezici kitapçılık faaliyetlerini Amerikan Board ile Amerika İncil Ce-
miyeti işbirliği içerisinde yürütmekteydi. Amerikan Protestan misyonerleri ta-
rafından basılan bu kitapların Amerika İncil Cemiyeti’ne mensup gezici kitapçı-
lar yoluyla köy köy dolaşarak satılması Osmanlı yönetimi tarafından halkı din
değiştirmeye teşvik etmek üzere yapılan faaliyetler olarak algılanıyordu. Bu ne-
denle Osmanlı yönetimi 1880’li yıllardan itibaren bu faaliyetlerin önüne geçil-
mesi için çeşitli girişimlerde bulunmuştu. Hükümetin bu kitapçılara karşı aldığı
önleyici tedbirler, Amerika sefaretinden Osmanlı yönetimine art arda diploma-
tik notaların gönderilmesine neden oluyordu. Bu durum Osmanlı yönetiminin
konuya eğilmesini gerektirdi. Nihayetinde 1886 yılında Hariciye Nezareti Hu-
kuk Müşavirliği, Amerika İncil Cemiyeti’nin gezici kitapçılar vasıtasıyla Protes-
tan mezhebini yaymak için yürüttüğü faaliyetleri engelleme hakkı hükümetçe
saklı kalmakla birlikte bu konuda yabancı hükümetlerden gelebilecek kısmen
ları iddiasıyla yaptıkları şikayet üzerine yapılan soruşturma esnasında tespit edilmişti. BOA,
DH.TMIK.M 156-3, Lef 3.
27 BOA, DH.TMIK.M 156-3, Lef 4.
28 Alan, a.g.e., s.199.
191
BURCU KURT
haklı şikâyetlerin önüne geçmek için Avrupa’da olduğu gibi gezici kitapçıların
tabi olmaları gereken kuralları içeren bir nizamname hazırlanması gerekliliğini
bildirdi. Hukuk müşavirliği, konuyla ilgili nezaretler tarafından kurulacak bir
komisyon tarafından böyle bir yönetmelik düzenlenmesinin uygun olacağını
belirterek bu tarz bir yönetmeliğin hayata geçirilmesinin, sefaretlerin bu konu-
larda müdahil olmalarının da önünü keseceğini vurgulamıştı29. Böylece Maarif
Nezareti ile koordineli bir şekilde gezici dini kitap satılıcıları hakkında bir ni-
zamname metni hazırlanmış ve Mayıs 1887’de Sadaret’e sunulmuştu30. II. Ab-
dülhamid nizamnamede elçiliklerin itirazlarına sebep olabilecek birkaç mad-
dede düzenleme yapılmasını isteyerek metni geri gönderdi31. Bununla birlikte
Hariciye Nezareti’nden gönderilen mütalaada metnin mevcut haliyle kolaylıkla
uygulamaya koyulabileceği ve değişikliğe gerek olmadığı ifade edilmişti32. Mec-
lis-i Vükela ve Şura-yı Devlet de nizamnamenin olduğu şekliyle muhafazası yö-
nünde görüş bildirmişti33. Bunun üzerine konu II. Abdülhamid’e arz edildiyse
de bir yanıt alınamadı34.
İstanbul’da gezici kitap satıcılarına yönelik nizamnamenin tartışıldığı es-
nada Anadolu’da ve Bafra’da Amerikan Protestan misyonerlerinin faaliyetleri
olanca hızıyla devam ediyordu. 1890 senesi başında Trabzon vilayeti tarafından
Protestan mezhebinden Kuzucakoğlu Nikola’nın Bafra kasabası ile civar köy-
lerde Rum halkını Protestanlığa teşvik etmek için ücretsiz kitap dağıttığı tespit
edilmişti. Bunun üzerine vilayet bu tarz kitapların ücretsiz dağıtımının yasak
olduğunun altını çizerek konuyu Hariciye Nezareti’ne iletmişti35. Seyyar kitap-
çıların faaliyetleri vilayetin farklı bölgelerinde de artış göstermiş olacak ki 1891
Temmuz’unda Trabzon valisi, Amerika İncil Cemiyeti’ne mensup seyyar kitap-
çıların küçük kasaba ve köylerde gezerek kimi zaman ücretli kimi zaman ücret-
siz kitap sattıklarını ve hukuken yasaklı kitaplardan satmadıkları için bunlara
192
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
193
BURCU KURT
194
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
lunduktan sonra Amerikan Board Cemiyeti’ne bağlı misyon hastanesinde doktor olarak çalış-
maya başlamıştır. Alan, a.g.e., s.58.
195
BURCU KURT
mitri Kürkçüoğlu ile birlikte faaliyet göstererek hem Hıristiyanları hem de Müs-
lümanları Protestan mezhebine döndürme gayretleri içerisinde olduğunun al-
tını çizmişti53.
Bir yandan seyyar kitap satıcıları nedeniyle Osmanlı ve Amerikan ma-
kamları arasında sürtüşmeler devam ederken diğer taraftan da 10 seneden
fazla bir süredir seyyar kitap satıcılarının faaliyetlerini düzenleyen bir nizam-
name hazırlanması düşüncesi nihayet farklı bir şekilde olsa da hayata geçiril-
mişti. 20 Aralık 1894’te gezici kitapçılarla ilgili hükümler de içeren Matbaa Ni-
zamnamesi yayınlandı. Nizamnamenin dördüncü faslı yayınların dükkânlarda
ve seyyar satıcılar aracılığı satılmasına dairdi. Buna göre seyyar şekilde kitap ve
risale satanlar belediyelerden ruhsat almak zorundaydı. Ruhsatsız bir şekilde
gezici kitapçılık yapanlardan 1 ila 5 Osmanlı altını arasında ceza alınacaktı. Ay-
rıca ruhsatsız veya yasaklı kitap satanların kitaplarına el konulacaktı54. Matbaa
nizamnamesinin yürürlüğe girmesi ile birlikte söz konusu maddeler Amerika
İncil Cemiyeti’nin gezici kitapçılarına da uygulanmaya başlamıştı55.
Matbaa Nizamnamesi’nin hayata geçirildiği tarih, Anadolu’da arka arkaya
Ermeni isyanlarının ve akabinde Ermeni-Müslüman çatışmalarının patlak ver-
diği bir istikrarsızlık dönemiydi. 1890’da Erzurum olayı ve Kumkapı gösterisi
ile başlayan Ermeni komitecilerin ayaklanma süreci, 1893’de Merzifon, Kayseri
ve Yozgat’taki Yafta olayları ve akabinde Sason, Zeytun, Van İsyanları ve Os-
manlı Bankası’na Daşnaktsutyun üyesi Ermeniler tarafından yapılan saldırı ile
zirveye taşınmıştı56. 1895-96 yılları arasında Anadolu’da art arda yaşanan is-
yanlar, Protestan seyyar kitapçılarının faaliyetlerini de neredeyse durdur-
muştu57. Canik mutasarrıflığı içerisinde yer alan Samsun ve civarı da Merzifon’a
53 BOA, BEO 384-28796, Lef 2; BOA, BEO 387-28952. Daha sonra gerçekten de Amerika sefareti-
nin şikayetinde haksız olduğu ve bahsedilen kişinin Hacı Havas değil Dimitri Kürkçüoğlu olduğu
anlaşılmıştı. BOA, BEO 396-29689.
54 “Matbaalara ve Kitabcılara ve Bunlara Müteferri Hususata Dair Nizamname”, Düstur, 1/6, An-
kara: Devlet Matbaası, 1939, ss. 1551-1552. Şubat 1896’da Şura-yı Devlet, seyyar kitapçılara ve-
rilecek ruhsat için 5 kuruş harç bedeli alınmasına karar vermişti. BOA, YA.RES 98-72.
55 BOA, MV 83-25.
56 1890-96 dönemi olaylarıyla ilgili detaylı bilgi için bkz. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni
Meselesi, İstanbul: Belge Yayınları, 1976, ss.458-520; Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara:
Türk Tarih Kurumu, 1985, ss.134-166; Ali Karaca, Anadolu Islahatı ve Ahmet Şakir Paşa, İstanbul:
Eren Yayınları, 1993, ss.37-70; Ramazan Erhan Güllü, Ermeni Sorunu ve İstanbul Patrikhanesi, An-
kara: Türk Tarih Kurumu, 2015, 260-264.
57 Dwight, a.g.e., s.515.
196
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
58 Ermeni olaylarının Canik mutasarrıflığı içerisinde asayişe etkisine dair bkz. Rıza Karagöz, “Ca-
nik Sancağında Ermeni Çetelerinin Faaliyetleri (1894-1896)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi, 12/1 (1999), ss.97-104.
59 Ahmet Şakir Paşa ve Anadolu Islahatı ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Karaca, a.g.e.
60 Coşkun, a.g.m., s.3; BOA, HR.İD 2033-81.
61 Nezaret, seyyar satıcılık işinin dahi zabıta kanunlarına tabi olduğunu ve zabıtanın kamu güven-
liğini sağlamak için bu kitapçıları teftiş etmeye de hakkı olduğunu da ayrıca hatırlatmıştı. BOA,
BEO 2479-185923, Lef 2.
197
BURCU KURT
28. 29 Aralık 1903 tarihli Şura-yı Devlet Tanzimat Dairesi kararında seyyar kitapçıların ruhsat
alma prosedürü, hakları ve yükümlülüklerine dair detaylara açıklık getirilmişti. Kararda matbaa
nizamnamesi uyarınca seyyar olarak kitap ve risale satanların belediyelerden ruhsat almak zo-
runda olduğu belirtiliyordu. Dolayısıyla bayi olarak adlandırılan seyyar kitap satıcıları önce za-
bıta tarafından incelenecek ve ancak “eşhas-ı muzırra”dan olmadıkları anlaşıldıktan sonra belirli
koşullar dahilinde kendilerine ruhsat verilecekti. Kitap satış ruhsatını almak için bayilerin ruh-
satsız kitap bulundurmadıklarına, cemiyetlerinin dükkânlarında ve kendi yanlarındaki kitapların
istenildiği zaman kanuna uygun bir şekilde denetlenebileceğine dair senet imzalamaları gereki-
yordu. Bu senette bayilerin ellerinde ruhsat verilenlerden başka bir kitap görülmesi veya kendi-
lerinin uygunsuz bir hareketinin tespit edilmesi durumunda derhal nizami mahkemeye sevk edi-
leceklerini ve vilayetten gerektiğinde istisna edilecek mevkilere gitmeyeceklerini kabul eden be-
yanları bulunmak zorundaydı. Ayrıca bu kişilerin hüviyetleri tayin edilebilecek şekilde eşkâlleri
de kayıt altına alınacak ve ancak bundan sonra şahıslara kitap satış ruhsatları, üzerinde eşkâlleri
198
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
Sonuç
Bafra ve çevresinde Amerikalı Protestanların misyonerlik faaliyetleri
Amerikan Board ve Amerika İncil Cemiyeti olmak üzere iki ana kurum üzerin-
den yürütülmüştür. Bu cemiyetler her ne kadar hedef kitlesi olarak ilk etapta
Ermenileri öne çıkarmışlarsa da zaman içerisinde Rumlar arasında misyonerlik
faaliyetlerine de hız vermişlerdir. Bu bağlamda yaklaşık 20 bin Rum ve bin Er-
meni nüfusa sahip olan Bafra kazası da Amerikalı Protestan misyonerler açısın-
dan bir çekim noktası olmuştur. Amerikan Board açtığı okullar ve dış misyonlar
sayesinde bölgede Protestan mezhebini yayarken Amerika İncil Cemiyeti de İn-
cil’i yerel diller olan Ermenice ve Karamanlıca’ya çevirip gezici kitap satıcıları
yoluyla dağıtarak halk üzerinde etki kurmaya çalışmıştır. Amerikalı misyoner-
lerin bölgede kısmen başarıya ulaştıklarını söylemek mümkündür zira 1899 se-
nesinde yalnızca Bafra’da 70 kişiden oluşan bir Protestan Cemaati oluşturul-
de detaylı yer alacak şekilde, belediye tarafından verilecekti. Bu ruhsatların vilayet içerisinde ge-
çerli sayılabilmesi için vilayet tarafından da mühürlenmiş olması gerekiyordu. Bu prosedür bayi
olarak adlandırılan seyyar kitap satıcıları değiştirildiği zaman tekrarlanmak zorundaydı. BOA,
YA.RES 125-103, Lef 2; BOA, ŞD 220-22, Lef 1.
68 BOA, MV 111-62.
69 BOA, DH.MKT 948-42, Lef 14-15.
70 BOA, MV 112-62.
199
BURCU KURT
ması ve illegal dahi olsa bunlara bir Protestan Okulu açılması başarılmıştır. Üs-
telik Mondros Mütarekesi sonrasında bölgede ortaya çıkan Pontus hareketinde
Amerikalı misyonerlerin de rolü olmuştu.
Amerikan Board ve Amerika İncil Cemiyeti’nin faaliyetleri özellikle 19.
yüzyılın son çeyreğinde hız kazanmış ve Ermeni milliyetçiliğini şekillendirme-
deki rolleri nedeniyle de Osmanlı yönetimi açısından tartışma konusu haline
gelmiştir. Bu nedenle her ne kadar Rumlar üzerinde de faaliyetlerde bulunsalar
da Amerikalı misyonerlerin Bafra ve civarındaki faaliyetlerini ve bunların Os-
manlı idaresi ile ilişkilerini belirleyen ana faktör Ermeni meselesinin gelişimi
olmuştur. Nitekim 1878 Berlin Anlaşması sonrasında Ermeni milli kimliğinin
uyanmaya başlaması ve bunda Amerikalı misyonerlerin rolü, Bafra da dâhil ol-
mak üzere İmparatorluk sathında Osmanlı yönetiminin denetleyici ve kimi za-
man engelleyici bir tutum takınmasına sebebiyet vermiştir. Bu çerçevede II. Ab-
dülhamid dönemi boyunca Bafra’da hem Amerikan Board’un hem de Amerika
İncil Cemiyeti’nin Protestan mezhebini yaymak amacıyla yaptığı faaliyetler
kontrol altına alınmış, zararlı görülenler de engellenmiştir. Bu durum sık sık
Osmanlı ve Amerikalı yetkilileri karşı karşıya getirmiştir. Osmanlı idaresi, Ana-
dolu’da Ermeni ulusçu faaliyetlerinin ilk döneminde Amerikalı misyonerlere
karşı daha esnek bir siyaset izlemiş ve “idare-i maslahat” yolunu benimseyerek
doğrudan Amerikan hükümeti ile karşı karşıya gelmemeyi tercih etmiştir. Bu-
nunla birlikte 1904 Sason İsyanı bu konuda bir mihenk taşı olmuş, bu tarihten
itibaren Osmanlı yönetiminin net önlemler alarak bunları kesin bir surette uy-
guladıkları görülmektedir. Bu bağlamda Bafra’da Amerikan misyonerlerin faa-
liyetleri 1904’e kadar engellemelerle de olsa rahatça devam etmiş olsa da bu
tarihten sonra en azından gezici kitapçılık yoluyla yapılan misyonerlik faaliyet-
lerine 1908’de meşrutiyetin yeniden ilanına kadar ket vurulmuştu.
200
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
Kaynakça
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
Babıali Evrak Odası (BEO)
Dahiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH.MKT)
Dahiliye Nezareti Tesri-i Muamelât ve Islahat Komisyonu Muamelât (DH.TMIK.M)
Hariciye Nezareti İdari Evrakı (HR.İD)
Hariciye Nezareti Siyasi Evrakı (HR.SYS)
Hariciye Nezareti Tahriratı (HR.TH)
Hariciye Nezareti Tercüme Odası (HR.TO)
İrade Dahiliye (İ.DH)
Maarif Nezareti Mektû bi Kalemi (MF.MKT)
Meclis-i Vükela Mazbataları (MV)
Şura-yı Devlet (ŞD)
Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı (YA.RES)
Süreli Yayınlar
Trabzon Vilayeti Salnamesi
Kitap ve Makaleler
Alan, Gülbadi, Amerikan Board’ın Merzifon’daki Faaliyetleri ve Anadolu Koleji, Ankara:
Türk Tarih Kurumu, 2008.
Coşkun, Yasin, “A subject of dispute between the Ottoman Empire and the American
Bible Society in the early 1900s: the Bible colportage”, Middle Eastern Studies
(2022), ss.1-9.
Düstur, 1/6, Ankara: Devlet Matbaası, 1939.
Dwight, Henry Otis, The Centennial History Of The American Bible Society, V.II, New York:
The Macmillan Company, 1916.
Erhan, Çağrı, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara: İmge Kitabevi,
2001.
Güllü, Ramazan Erhan, Ermeni Sorunu ve İstanbul Patrikhanesi, Ankara: Türk Tarih Ku-
rumu, 2015.
Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1985.
Karaca, Ali, Anadolu Islahatı ve Ahmet Şakir Paşa, İstanbul: Eren Yayınları, 1993.
Karagöz, Rıza, “Canik Sancağında Ermeni Çetelerinin Faaliyetleri (1894-1896)”, Ondo-
kuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 12/1 (1999), ss.251-257.
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul: Belge Yayınları, 1976.
Yolalıcı, M. Emin, XIX. Yüzyılda Canik Sancağı’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara:
Türk Tarih Kurumu, 1998.
201
BURCU KURT
Ekler
Ek 1. 1872’de Amerikan Board, Amerika İncil Cemiyeti ve İngiliz İncil Ce-
miyeti tarafından Haliç yakınlarında kurulan İncil Evi (The Bible House).
202
BAFRA’DA AMERİKALI PROTESTANLARIN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
203
1920 Merkez İlkokulun Ara Sokağı Bafra
205
II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE ERMENİLERİN ZARARLI
FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR BİR
DEĞERLENDİRME
GİRİŞ
Osmanlı Devleti’nde uygulanan geleneksel İslâm hukuku çerçevesinde
zımmî statüsünde bulunan Ermeniler, diğer gayrimüslim cemaatler gibi kendi
dinlerini, dillerini ve kültürlerini kolayca muhafaza edebildikleri gibi her türlü
işlerini rahatça görebilmekte ve Tanzimat sürecinden sonra ise devletin üst dü-
zey kademelerinde görev alabilmekteydiler. 1861 yılında ilk defa Osmanlı teba-
asından olan Garabet Artin Davutyan adlı bir Ermeni Lübnan Mutasarrıfı olarak
tayin edilmiştir.2 Balkan savaşları (1912-1913) sırasında Osmanlı bürokrasi-
sinde önemli bir mevki olan hariciye nazırlığı, Gabriel Noradunkyan adlı bir Er-
meni’nin uhdesindeydi.3 Aynı şekilde Anadolu Ermenilerinin tarihine dair bir-
çok eser ortaya koyan ve Batılı birçok siyaset ve devlet adamına ilham kaynağı
olan Arşag Alboyacıyan da bir Ermeni idi.4 XIX. yüzyılın son çeyreğine kadar Os-
manlı ülkesinde gözle görülür ayrılıkçı bir Ermeni sorunu olmadığı gibi, temsil-
cileri vasıtasıyla Ermenilerin Osmanlı idarecileriyle çözemeyeceği bir meselesi
de bulunmuyordu.5
lılar Dönemi’nde Sivas Sempozyumu (21-25 Mayıs 2007), Sivas, 2007, s. 378.
4 Hatice Demirci, Ermeni Asıllı Bir Osmanlı Aydını: Arşag Alboyacıyan’ın Hayatı ve Eserleri, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ermeni Dili ve Kültürü Anabilim Dalı, (Yüksek Lisans Tezi),
Ankara, 2014, s. 1.
5 Yahya Bağçeci, “XIX. Yüzyılda Anadolu’da Çıkan Ermeni İsyanlarına Karşı Osmanlı Devleti’nin
Aldığı Askerî Tedbirler”, Erciyes Üniversitesi SBE Dergisi, Kayseri, 2008, s. 318.
207
TUĞRUL ÖZCAN
6 İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi”, Türkler, Cilt:10, Yeni Türkiye Yayın-
ları, Ankara, 2012, s. 218-219.
7 Ahmet Kolbaşı, 1892-1893 Ermeni Yafta Olayları (Merzifon-Yozgat-Kayseri), IQ Yayıncılık, İstan-
sırasında yapılan sohbette Osmanlı Devleti hasta adam olarak nitelendirilmiştir: Akdes Nimet Ku-
rat, Rusya Tarihi (Başlangıçtan 1917’ye Kadar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2020, s. 346.
208
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR
10 Kubilay Hamzaoğlu, “XIX Yüzyılda Trabzon Vilayetinde Kaçakçılık ve Kaçırılan Emtialar”, Near
East Historical Review, Cilt: 10, Sayı: 2, Nisan 2020, s. 206.
11 Trabzon Vilayet Salnamesi (1901), (Haz. Kudret Emiroğlu), Cilt: 19, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
209
TUĞRUL ÖZCAN
Osmanlı Ermenileri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, s. 56, 2016, s.
1349
18 K. Hamzaoğlu, “XIX Yüzyılda Trabzon…”, s. 217.
19 Ayrınyılı bilgi için bkz.; Süleyman Uygun, Osmanlı Sularında Rekabet Mesajeri Maritim Kumpan-
210
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR
20 BOA, MKT.MHM., 715/15, 20/Ca/1312 (19 Kasım 1894); BOA, Y.EE., 47/82, 21/M/1321 (19
Nisan 1903); Pelin İskender, “Berlin Antlaşması’ndan Sonra Samsun ve Çevresinde Ermeni Olay-
ları”, Geçmişten Geleceğe Samsun (1. Kitap), Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Eğitim Hiz-
metleri Daire Başkanlığı, Samsun, 2006, s. 106.
21 Süleyman Uygun, “Bir Fransız Buharlı Nakliyatı Etrafında Osmanlı-Fransız-Ermeni İlişkileri”,
Gazi Akademik Bakış, Cilt: VIII, Sayı: 16, 2015, s. 129-130; Süleyman Uygun, “Karadeniz Suları’nda
Fransız Paquet Vapur Kumpanyası 1878-1914”, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, Sayı: 20, 2016, s.
137-172; Halil Metin, Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, Millî Eğitim Ba-
kanlığı Yayını, İstanbul, 1997, s. 87; Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Meza-
limi ve Ermeniler, Anda Dağıtım ve Yayın, İstanbul, 1976, s. 579.
22 Ermeni Komitalarının Amal ve Harekât-ı İhtilaliyesi (İlan-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonrası, Yay.
211
TUĞRUL ÖZCAN
düşmesi sonucunda yaşanan hava değişimine bölge halkı arasında Kestane Karası Fırtınası adı
verilmektedir.
27 BOA, A.MKT.MHM., 656/2, 22/Ra/1313 (12 Eylül 1895).
212
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR
213
TUĞRUL ÖZCAN
büyük bir çaba içerinde bulunması şüpheli bulunmuş ve söz konusu şahıs sor-
guya alınmıştır. Sorgusu sırasında Serkis’in Ermeni ihtilal komitaları ile iş bir-
liği içerisinde olduğu, Bafra-Sinop-Vezirköprü arasında onlara kılavuzluk ettiği
ortaya çıkmıştır.33
Bir taraftan silah ve mühimmat diğer taraftan da tütün kaçakçılığıyla mü-
cadelenin yalnızca askerî tedbirler ile yürütülmesi imkânsızdı. Bu sebeple üre-
ticinin elindeki tütünün iyi fiyatla ve zamanında satın alınması bir sisteme da-
yandırılmalıydı. Nitekim 1898 yılı itibarıyla Bafra’da üretilen yaklaşık
3.275.000 kıyye tütünün 2.250.000 kıyyesinin harice sevk edilmek üzere tüc-
car, geri kalan kısmının ise reji idaresi tarafından satın alındığını görmekteyiz.34
Buna rağmen ertesi yıl Bafra kazası ile ve Alaçam nahiyesinde 7.662 kıyye tütün
üreticinin elinde kalmıştır. Zira üretilen 2.434.699 kıyye tütünün 1.872.663 kıy-
yesi tüccar tarafından satın alınmıştır. Reji ise yalnızca 554.374 kıyyesini satın
almakla yetinmiştir. Dolayısıyla da üretici elindeki tütünü illegal yollarla düşük
fiyatlarla da olsa çıkarmaya mecbur kalmıştır.35
2. MUZIR YAYINLAR VE PROPAGANDA FAALİYETLERİ
Ermeni komitalarının en yaygın propaganda araçları kitap, dergi, gazete,
broşür ve ilanlardan oluşmaktaydı. Bu yayımlar üzerinden Ermenilerin millî ve
dinî hissiyatı canlı tutulmaya çalışılıyordu.36 Bilhassa millî duyguları artıran şi-
irler veya şarkılar etkin birer propaganda aracı olarak kullanılıyordu. Tüm bu
propaganda araçları ile Ermenilerin bağımsızlığının bilhassa silahla mümkün
olacağı vurgusu yapılmaktaydı.37
19 Kasım 1894 tarihli bir belgeden anlaşıldığı üzere Samsun limanı vası-
tasıyla Canik havalisine sokulan Hınçak gazetesinin birçok nüshası, güvenlik
güçlerinin yaptığı aramalar sonucunda Amasya, Bafta ve Merzifon taraflarında
ele geçirilmiştir. Bu nüshaların Samsun’a Avusturya vapur acentası tercümanı
olan bir Ermeni’nin organizasyonu ile getirildiği, buradan da zahire ve posta
vapurlarında çalışan gayrimüslim tayfalar vasıtasıyla ilgili yerlere gönderildiği
214
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR
38 BOA, MKT.MHM., 715/15, 20/Ca/1312 (19 Kasım 1894); P. İskender, “Berlin Antlaşması’ndan
Sonra…”, s. 106.
39 Söz konusu dönemde Bafra da içinde olmak üzere Samsun çevresinde 206 nüsha Troşak ve
300’e yakın da Hınçak gazetesi ele geçirilmiştir. Söz konusu nüshaların Samsun limanında böl-
geye sokulduğu verieln eifadelerden anlaşılmıştır: BOA, MKT.MHM., 715/15, 20/Ca/1312 (19 Ka-
sım 1894); P. İskender, “Berlin Antlaşması’ndan Sonra…”, s. 105-106; BOA, MKT.MHM., 704/18,
24/Ca/1312 (29 Nisan 1895); 714/77, 20/Ca/1312 (25 Nisan 1895); P. İskender, “Berlin Antlaş-
ması’ndan Sonra…”, s. 106.
40 S. Uygun, “Paquet Vapur Nakliyat…”, s. 1348.
41 BOA, DH.MKT., 1823/41, 20/Ş/1308 (1 Mart 1891).
42 BOA, DH.MKT., 1823/41, 20/Ş/1308 (1 Mart 1891).
215
TUĞRUL ÖZCAN
söz konusu olayların muzır yayınlar ve kapı önlerine bırakılan birtakım kâğıtlar
sebebiyle Protestan Ermenilerin Rumlara verdikleri rahatsızlıktan dolayı or-
taya çıktığı anlaşılmıştır.43
Zararlı yayınlardan kaynaklanan şikâyetlerin artması sebebiyle Babıali
harekete geçmiş ve yalnızca Maarif Nezareti tarafından tasdik edilen kitapla-
rın44 satışına, dağıtımına ve okunmasına müsaade edildiğini ilgililere belirtmiş-
tir. Nitekim İncil Cemiyeti'ne mensup kitapçı Papazoğlu olarak tanınan Mikail
ile Kürkcüoğlu Dimitri’nin Maarif Nezareti tarafından onaylanan kitaplarının
Bafra, Alaçam ve Çarşamba taraflarında satışına müsaade edilmiş ve bu yüzden
de satışlarına izin verilmesi hususu söz konusu mahallerin kaymakamlarına ve
müdürlerine bildirilmiştir.45
Zararlı yayımlar konusunda artan şikâyetler sebebiyle Babıali rahatsızlık
duymuş olacak ki bazı askerî ve idari yetkililerden konuya dair raporlar hazır-
lamalarını istemiştir. Nitekim Sivas vilayetinden Dahiliye Nezareti’ne gönderi-
len 2 Ocak 1895 tarihli dosyanın içerisinde yer alan Amasya Mutasarrıflığı’nın
raporundan anlaşıldığı üzere ele geçirilen zararlı yayınlar, ekseriyetle Karade-
niz sahili üzerinden limanlarda ve iskelelerde çalışan bazı gayrimüslimler vası-
tasıyla söz konusu bölgeye sokulmuş, dağıtımları ise bazı din adamları tarafın-
dan gerçekleştirilmiştir. Amasya Mutasarrıfı’nın bu konudaki tavsiyesi ise Ka-
radeniz sahilinin layıkı ile takibe alınması ve kıyı güvenliğini sağlayan karakol-
lardaki asker sayılarının artırılmasıdır.46
3. KOMİTACILIK FAALİYETLERİ
İngiliz, Rus tüccarının yanı sıra Fransız Mesajeri vapur şirketi acentelik-
lerinde görevli bulunan bazı ecnebiler, özellikle mürettebatıymış gibi göster-
dikleri bir takım Ermeni’nin ülke dışında faaliyet gösteren komita merkezlerine
43 Benzer sorunların aynı dönemde Fatsa’da da yaşandığını gösteren birçok arşiv belgesi bulun-
maktadır. Aslında bu tür belgeler cemaatlerin benzer meseleler konusunda diğer yerlerdekilerle
irtibatlı olma ihtimallerini de kuvvetlendirmektedir: BOA, DH. MKT., 1830/94, 20/N/1308 (29
Nisan 1891).
44 Bu tür kitaplara dair takip edilen presedür hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Tuğrul Özcan, “Os-
manlı Devleti’nde Gayrimüslim Okullarının Teftişi (1876-1908)”, IX. Uluslararası Eğitim Araştır-
maları Kongresi [IX. International Congress of Educatio-nal Research (11-14 May 2017, OrduTur-
key)], Eğitim Araştırmalar Eğitim Araştırmaları Birliği, Ordu, 2017, s. 184-195; Tuğrul Özcan,
Merkezî ve Modern Eğitim Kapsamında Osmanlı Gayrimüslim Cemaat ve Yabancı Okulları, Gece Ya-
yınları, Ankara, 2017, s. 49-53.
45 BOA, BEO, 366/27430, 21/Ş/1311 (27 Şubat 1894).
46 BOA, DH.ŞFR., 171/10, 03/Ş/1313 (19 Ocak 1896).
216
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR
s. 107.
48 BOA, DH.ŞFR., 152/18, 5/N/1307 (25 Nisan 1890).
49 BOA, MKT.MHM., 729/13, 17/Ca/1312 (29 Kasım 1894); P. İskender, “Berlin Antlaşması’ndan
Sonra…”, s. 108.
50 Terme civarında etkin olan Minas adlı bir eşkıya başının ve Nebyan dağını kendine mesken
Mart 1896); P. İskender, “Berlin Antlaşması’ndan Sonra…”, s. 108; Kemal Saylan-Öznur Atalan,
217
TUĞRUL ÖZCAN
“Dünya Savaşı Döneminde Bayburt Çevresinde Yaşanan Ermeni Olayları ve Günümüze Yansıma-
ları”, I. Uluslararası 20. Yy.’ın İlk Yarısında Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (16-18 Ekim 2019),
(Ed. Mehmet Hakkı Alma-Arslantürk Akyıldız-Mustafa Cesur), Hiperlink Yayınları, İstanbul, 2021,
s. 516; Kemal Saylan-Yıldırım Okatan, “Cemal Paşa’nın Ölümünün Tiflis Basınına Yansımaları” II.
Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu (20-22 Nisan 2018), Ed. Osman Kubi-
lay Gül - Berker Kurt - Celal Can Çakmakcı, Ankara, 2018, ss. 443-448.
52 BOA, DH.ŞFR., 197/109, 31/C/1312 (30 Aralık 1894).
53 BOA, DH.ŞFR., 207/132, 12/S/1313 (4 Ağustos 1895).
54 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz.: Tuğrul Özcan, Merkezî ve Modern Eğitim Kapsamında…, s. 84-
91, 110-119,
55 “On Ẻcrit De Trẻbizonde”, Bulletin D’Orient, No:9, Athẻnes,26 Fevrier 1904, p. 1.
56 “On Ẻcrit De Monastır”, Bulletin D’Orient, No: 9, Athẻnes, 26 Fevrier 1904, p. 1; “On Ẻcrit De
218
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR
Sonuç
Çalışmamızın Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti açısından değer-
lendirmek gerekirse birbiriyle bağlantılı ancak bağımsız iki husus ortaya çıkar.
Mesele Osmanlı Devleti açısından değerlendirildiğinde yakın sonuçlar üzerinde
durulması gayet doğaldır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti açısından mesele, etkile-
rini görme açısından önemlidir.
Çalışmayı Osmanlı Devleti açısından değerlendirirsek şu hususlara deği-
nilmesi yerinde ve doğru olur: Bafra özelinden izahına çalışılmış da olsa ülkenin
farklı yerlerinde gerçekleştirilen silah kaçakçılığı, bazen sadece esnaf ve tücca-
rın ekonomik gelirini arttırmak istemesinden kaynaklanan adi bir çaba bazen
de politik amaçlara hizmet eden ve devletin dağılmasında, parçalanmasında et-
kili olan bir faaliyet olarak karşımıza çıkmıştır. Silah kaçakçılığı nedeniyle mer-
kezî hükümet ekstra kaynak, zaman ve çaba sarf etmek zorunda kalmıştır. Fakat
silah kaçakçılığıyla ilgili sert tedbirler ve cezalar uygulanmadığı için bu tür faa-
liyetlerde kayda değer bir azalma yaşanmadığı gibi aksine artış meydana gel-
miştir.
Meselenin günümüzü ilgilendiren boyutuna baktığımızda durum biraz
daha farklı bir temaya kayacaktır. Zira buradaki bakış açımızı belirleyen temel
219
TUĞRUL ÖZCAN
KAYNAKÇA
A. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
1. Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Sadaret Mektubî Kalemi Mühimme Evrakı (MKT.MHM.):
610/7, 14/L/1313 656/2, 08/R/1313; 656/2, 08/R/1313; 664/4,
20/Z/1313704/18, 24/Ca/1312; 715/15, 20/Ca/1312.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Bâbıâli Evrak Odası Evrakı (BEO): 366/27430, 21/Ş/1311;
81/6071, 11/Ra/1310.
Dahiliye Nezâreti Mektubî Kalemi Evrakı (DH.MKT.): 1823/41, 20/Ş/1308; 1830/94,
20/N/1308; 2009/81, 20/Ra/1310; 2041/85, 22/C/1310; 2057/21,
11/Ş/1310.
Dâhiliye Nezareti Şifre Kalemi Evrakı (DH. ŞFR.): 152/18, 5/N/1307; 171/10,
03/Ş/1313; 197/109, 31/C/1312; 207/132, 12/S/1313.
Hariciye Nezareti Paris Sefareti Evrakı (HR.SFR.04): 452/20, 9/Z/1321.
Dahiliye İrade Evrakı (İ.DH.): 1264/99294, 21/B/1309.
Maarif Nezareti Mektubî Kalemi (MF.MKT.): 341/14, 23/B/1312; 341/14, 09/Ş/1312;
2057/21, 11/Ş/1310.
Şûra-yı Devlet Evrakı (ŞD.): 1844/21, 06/Ra/1310; 1844/29, 26/B/1310; 1844/29,
26/B/1310; 17/728, 24/R/1313.
Yuldız Esas Evrak (Y.EE.): 47/82, 21/M/1321.
2. Gazeteler
“On Ẻcrit De Bourgas”, Bulletin D’Orient, No: 10, Athẻnes, 4 Mars 1904.
“On Ẻcrit De Monastır”, Bulletin D’Orient, No: 9, Athẻnes, 26 Fevrier 1904,
220
ERMENİLERİN ZARARLI FAALİYETLERİ KAPMINDA BAFRA KAZASINA DAİR
221
TUĞRUL ÖZCAN
Ortaylı, İlber, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi”, Türkler, Cilt:10, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara, 2012, s. 216-220.
Özcan, Tuğrul, II. Abdülhamid Döneminde Orta ve Doğu Karadeniz’de Meydana Gelen Er-
meni Olayları, Akis Kitap, İstanbul, 2007.
____, “Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Okullarının Teftişi (1876-1908)”, IX. Uluslara-
rası Eğitim Araştırmaları Kongresi [IX. International Congress of Educatio-nal Re-
search (11-14 May 2017, OrduTurkey)], Eğitim Araştırmalar Eğitim Araştırmaları
Birliği, Ordu, 2017, s. 184-195.
____, Tuğrul Merkezî ve Modern Eğitim Kapsamında Osmanlı Gayrimüslim Cemaat ve Ya-
bancı Okulları, Gece Yayınları, Ankara, 2017.
____, Tuğrul, II. Abdülhamit Döneminde Orta ve Doğu Karadeniz’de Ermeni Olayları, Akis
Yayınları, İstanbul, 2007.
Saylan, Kemal-Öznur Atalan, “Dünya Savaşı Döneminde Bayburt Çevresinde Yaşanan
Ermeni Olayları ve Günümüze Yansımaları”, I. Uluslararası 20. Yy.’ın İlk Yarısında
Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (16-18 Ekim 2019), (Ed. Mehmet Hakkı Alma-
Arslantürk Akyıldız-Mustafa Cesur), Hiperlink Yayınları, İstanbul, 2021, ss. 515-
538.
Saylan, Kemal - Yıldırım Okatan, “Cemal Paşa’nın Ölümünün Tiflis Basınına Yansıma-
ları” II. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu (20-22 Nisan
2018), Ed. Osman Kubilay Gül - Berker Kurt - Celal Can Çakmakcı, Ankara, 2018,
ss. 443-448.
Uygun, Süleyman, “Paquet Vapur Nakliyat Kumpanyası (Compagnie De Navıgatıon
Paquet) ve Osmanlı Ermenileri”, Ankara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Ens-
titüsü Dergisi, Sayı: 56, 2016, ss. 1339-1363.
____, Süleyman, Osmanlı Lübnan’ında Değişim ve İç Çatışma Maruni Asi Yusuf Bey Kerem
(1823-1889), Gece Kitaplığı, Ankara, 2017.
____, Osmanlı Sularında Rekabet Mesajeri Maritim Kumpanyası (1851-1914), Kitap Yayı-
nevi, İstanbul 2015, s. 275-278.
____, “Bir Fransız Buharlı Nakliyatı Etrafında Osmanlı-Fransız-Ermeni İlişkileri”, Gazi
Akademik Bakış, Cilt: VIII, Sayı: 16, Yaz 2015, ss. 121-146.
____, “Karadeniz Suları’nda Fransız Paquet Vapur Kumpanyası 1878-1914”, Karadeniz
İncelemeleri Dergisi, Sayı: 20, 2016, ss. 137-172.
222
1920 Taşpetek Kahvesi Bafra Tenekeciler Arastası
223
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU
DEVLET MEMURLARI
Giriş
Osmanlı Devleti’nde bürokrasi alanında görev almış memurların, görev-
leri sürecince hâl tercümelerini konu edinen, özel halleri veya memuriyetleri
esnasındaki durumları, tarihi seyr, ahlâk ve gidişatı gibi hususların resmi bel-
geler olarak kaydedildiği defterlerin tescil işlemine “Sicill-i Ahvâl”; bunun aka-
binde meydana gelen defterlere de “Sicill-i Umumî Defterleri” denilmektedir.2
Osmanlı Devleti’nin arşiv bünyesinde tuttuğu, devletin son elli yılını kapsayan
ve kıymetli bilgileri bünyesinde barındıran Sicill-i Ahvâl Defterleri, bahsi geçen
dönem içerisinde değerli bir biyografi kaynağıdır. Yakın dönem çalışmaları için
oldukça zengin bilgileri içeren bu defterler, XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin bü-
yük devlet adamlarından Ahmet Cevdet Paşa’nın çabası sonucu tutulmuştur.3
Sicill-i Ahvâl Defterleri, II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devlet bürok-
rasisinde yer alan ve görevlerini icra eden memurların çalışma hayatı süresince
ortaya koydukları gelişim aşamalarını gözlemlemek amacıyla 1879 yılında
Dâhiliye Nezareti’ne bağlı olarak kurulan Sicill-i Ahvâl Komisyonu tarafından
tutulmuştur. Nitekim bu komisyonun 1896 yılında kaldırılmasıyla beraber söz
konusu defterler, Memurin-i Mülkiye Komisyonu’nun faaliyetleriyle 1879-1909
yılları arasında düzenlenerek bahsi geçen dönem içerisindeki memurların sicil
Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, İstanbul 2010, s.237.
3 Talip Mert, “Sicill-i Ahval Defterleri ve Buna Dair Yayınlanan Nizamnameler – I”, Arşiv Araştır-
225
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN
4 Gülden Sarıyıldız, “Sicill-i Ahvâl Defterleri”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 37, İs-
tanbul 2009, s. 135.
5 Gülden Sarıyıldız, Sicill-i Ahvâl Komisyonu’nun Kuruluşu ve İşlevi (1879-1909), Der Yayınları, İs-
mülkiye, adliye, maliye, evkaf vb. gibi dairelerdeki bütün personellerin hiyerarşik olarak en bü-
yüğünden, en küçüğüne kadar herkesin biyografisi kaydedilmiştir. Bkz. Atilla Çetin, “Sicill-i Ahvâl
Defterleri ve Dosyaları Hakkında Bir Araştırma”, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları Vakıflar Der-
gisi, S.29, (2005), s.89., Yakup Karataş, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Bayezidli Devlet Memur-
ları”, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.4/ S.1, (2018), s.2.
7 Sarıyıldız, a.g.e., s.135.
8 Yunus Özger, “Sicill-i Ahvâl Defterlerinde Kayıtlı Bayburtlu Osmanlı Devlet Memurları”, History
226
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI
9 Alpaslan Demir, “Sicill-i Ahval Kayıtlarına Göre Herekeli Devlet Memurları”, Uluslararası Kara
Mürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu – II, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Kültür ve Sosyal
İşler Dairesi Başkanlığı Yayınları, Kocaeli 2016, s.1205.
10 Ahmet Gündüz, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Kırşehir Doğumlu Memurlar (1879-1909)”,
227
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN
sonra ise çevirisi yapılan kayıtların özel kurum gibi olan yerlerin dışındaki alan-
lar günümüz Türkçe’sine çevrilmiştir. Söz konusu kayıtlarda yer alan Hicri ve
Rumi seneler Türk Tarih Kurumu’nun web sitesinden faydalanılarak günümüz
Miladi tarihine dönüştürülmüştür. Belgelerde yer alan tarihler genel olarak
Hicri takvim göz önünde bulundurularak hazırlanmış olsa da bunun yanında
Rumi takvimden de faydalanılarak neşredilmiştir.
1.1. Bafralı Memurların İsmi, Unvan ve Lakapları
Sicill-i Ahvâl Defterleri Osmanlı döneminde yaklaşık doksan bin memu-
run kaydının tutulduğu defterlerdir. Bu memurlar içerisinde 20 adet Bafralı me-
murun sicil kayıtlarından Osmanlı merkez ve farklı kaza bölgelerinde çalışmış
oldukları tespit edilmiştir. Bahsi geçen 20 adet memurun içerisinde 2 adet gay-
rimüslim, 18 adet Müslüman olarak kayıtları neşredilmiştir. Söz konusu me-
murlardan 18 kişi “Efendi”, 2 kişi “Bey, 1 kişi “Hacı”, 3 kişi “Hafız” unvanlarıyla
kaydedilirken; Müslüman memurlardan isimleri çift olarak yazılan 15 kişi, tek
yazılan memur sayısı da 5 olarak belirlenmiştir. Çift isim kısmında ön isim ola-
rak “Mehmed” 5 kişi de yer alırken, 3 kişi “Ali”, 3 kişi “İbrahim” ve 2 kişi de
“Mustafa” şeklinde kullanılmıştır. İsimlerden ön ad olarak yapılan isim anali-
zinde en çok “Mehmed” isminin toplamda 5 kişide yer aldığı tespit edilmiştir.
Söz konusu memurlarda aynı ikinci isim olarak sadece 2 kişi de “Hilmi” ismi
tespit edilirken; diğerlerinde genel olarak Hakkı, Emin, Faruk, Salim, Haydar,
Celaleddin, Edhem, Fevzi, Sefer, Rıfat, Hazım, Behçet, Şevket, Fikri şeklinde bi-
rer isim olarak kullanılmıştır.
Bahsi geçen Sicill-i Ahvâl Defteri’nde kaydedilen memurlar içerisinde
Bafralı gayrimüslim memur sayısı 2 adet olarak tespit edilmiştir. Ermeni mille-
tine mensup olan memurlar Rafael Efendi ve Mıgırdıç Efendi adını taşımakta-
dırlar. Bafra doğumlu olan gayrimüslimler “Efendi” unvanı kullanılarak kayde-
dilmiş kişilerdir. Ayrıca Osmanlı merkezi konumda görev yapan memurların
yanı sıra farklı kazalarda görevlerini icra eden memurların da olduğu tespit
edilmiştir.
1.2. Bafralı Memurların Doğum Tarihleri ve Baba Meslekleri
Bafralı devlet memurlarının doğum tarihlerine bakıldığında genel olarak
XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayıp son çeyreğine kadar süre gelen bir dö-
nem olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla memurların doğum tarihleri H. 2 Zil-
kade 1256 (M. 24 Aralık 1840) ile H. 1314 (M. 1896/1897) tarihleri arasında
değişiklik göstermektedir. Sicil kayıtlarına bakıldığında en genç doğum tarihine
sahip kişi “Hacı İbrahim Bey” olarak belirlenirken, en yaşlı kişi ise “Mehmed
Emin Efendi” şeklinde tespit edilmiştir.
228
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI
TABLO-I
(Bafralı Memurlar)
Doğum Tarihi Memur Adı Baba Adı Baba Mes- Ünü
leği
1840 Hacı İbrahim Canikli Hacı Sivas Eyaleti -----------
Bey Paşa Mutasarrıfı
1846/1847 Ali Fikri Bey Abdullah ----------- Enderunzade
Efendi
1848/1849 Rafael Efendi İpkar Ağa
11 Manifaturacı, dokuma ve buna benzer çeşitli fabrika ürünlerini satan tacir için kullanılan tabir-
dir. Şemseddin Sami, Kâmus-ı Türkî, Baskı 1, Akçağ Yayınları, Ankara 2017, s.1264.
12 Dülger, binaların kapı ve pencere gibi doğrama kısımlarının dışında kalan kuşaklama, çatı, dö-
şeme, tavan, merdiven ve çeşitli kaba ahşap kısımlarını yapan sanatkârlar için kullanılan bir ta-
birdir. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, “Dülger”, M.E.B. Yayın-
ları, İstanbul 1993, s.485.
229
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN
230
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI
13 Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Dahiliye Nezareti Sicil-i Ah-
val İdaresi Defterleri (DH.SAİD.d.), Defter No:21, Sayfa No: 321.
14 BOA, DH.SAİD.d., 130/215.
15 BOA, DH.SAİD.d., 168/39, 49/19.
16 Mehmet Bulut, “Sultan II. Abdülhamid Dönemi Eğitim ve Ekonomiye Yeniden Bir Bakış”, Sultan
II. Abdülhamid Dönemi, ed. Mehmet Bulut vd., İzü Yayınları, İstanbul 2019, s.257.
17 Necati Çavdar, “Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Muşlu Me-
murlar (1879-1909)”, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Ya-
yınları, (10-12 Mayıs 2018), s.258.
231
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN
232
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI
eğitim görmüş olan Mehmed Sefer Efendi adlı memurun sicil kaydında bahsi
geçen durumdan şu şekilde bahsedilmiştir: Arapça, Farsça okumuş olup Türkçe
okuryazardır.19” Yine tıbbiye eğitimi görmüş ve Bafra İbtidai ve Rüşdi Mek-
tebi’nden mezun olan Mehmed Salim Efendinin sicilinde de “Türkçe ve Fran-
sızca okuma yazmayı, Rumca ile Ermenice konuşma ve okumayı bilmekte olup bi-
razda Arapça eğitimi almıştır.20” şeklinde bahsedilmiştir. Sicil kayıtlarında me-
murların bildikleri diller hakkında; “Türkçe okuryazar”, “Arapça, Farsça yazar”,
“Fransızca konuşur”, Türkçe, Ermenice ve Fransızca okuryazar”, “Rumcaya
aşina”, “Fransızca yazar”, vb. ifadelere yer verilmiştir. Nitekim memurlar ara-
sındaki dil bilenlerin sayısı bakımdan farklılık arz ettikleri de göze çarpmakta-
dır. Dolayısıyla bu sayıları sıralamak gerekirse, bir dil bilen kişi sayısı 4, iki dil
bilen kişi 7, üç dil bilen kişi 6, dört dil bilen kişi 1 ve son olarak beş dil bilen kişi
sayısı ise 1 kişi olarak belirlenmiştir. Ayrıca memurların bildikleri dillerin sayı-
ları verilecek olunursa Türkçe bilen kişi sayısı 16, Arapça bilen kişi 11, Farsça
bilen kişi 8, Fransızca bilen kişi 5, Ermenice bilen kişi 3 ve Rumca bilen kişi sa-
yısı da 1 olarak tespit edilmiştir.
TABLO-II
(Bafralı Memurların Eğitim Durumları ve Bildikleri Lisanlar)
Memur Adı Eğitim Durumları Bildikleri Lisanlar
Hacı İbrahim Bey -Sıbyan Mektebi -Türkçe okuryazar.
-Adliye Nezareti -Farsça okur.
Ali Fikri Bey -Sıbyan Mektebi -Arapça, Farsça ve Türkçe
okuryazar.
Rafael Efendi -Ermeni Mektebi -Ermenice ve Türkçe
okuryazar.
İbrahim Şevket Efendi -Sıbyan Mektebi -Türkçe ve Arapça okurya-
-Medrese zar.
Hafız Mustafa Behçet -Sıbyan Mektebi -Arapça ve Farsça okur.
Efendi -Rüşdiye Mektebi -Türkçe okuryazar.
Mustafa Hazım Efendi -Sıbyan Mektebi -Arapça ve Farsça konu-
-Rüşdiye Mektebi şur.
-Ayasofya-i Kebir Medre- -Türkçe okuryazar.
sesi
233
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN
234
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI
21 Asîr bölgesi, Hicaz ile Yemen arasında Serat (Serevât) denilen dağlık kesimi içine alan coğrafi
bir bölge adı değildir. XIX. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanılan bu isim bölgede yer alan
kabilelerden alınmış olması ihtimaldir. Necran ve Nimas arasında yer alan dağlık bölge Asîr adını
alırken Yemen’den Kahme’ye kadar olan Kızıldeniz sahilindeki ovalık alana da Tihâme Asîri ola-
rak adlandırılmıştır. Bkz. Yusuf Halaçoğlu, “Asîr”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 3,
İstanbul 1991, s.482.
22 Zir kazası, XVI. ve XIX. yüzyıllar arasında Ankara Sancağı’nın kazalarından olan Bâcı Yörükân-ı
235
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN
236
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI
Elde edilen veriler incelendiğinde mülazemet sonrası asil olarak ilk me-
murluğuna atanan Bafralı memurlar arasında en düşük maaşla atanan memur,
Mefsuhu Meclis-i Vala-i Mazbata Odası’na 30 kuruş maaşla atanan Hacı İbrahim
Bey25 olarak tespit edilmektedir. En yüksek maaşla mülazemet sonrası ilk göre-
vine atanan memurun ise Bafra Ağnam Merkezi Kitâbeti’ne 700 kuruş maaşla
kâtip olarak atanan İsmail Hakkı Efendi26 olduğu görülmektedir. Bunun yanı
sıra genel itibari ile memurların almış oldukları maaşlara bakıldığında ise en
yüksek maaşın 2.000 kuruşla Hacı İbrahim Bey’e Evrak Odası Memurluğu’nda27
verilmiş olduğu, en düşük maaşın ise Hafız İbrahim Edhem Efendi’ye 20 kuruş
olarak Sandık Muhasebe Kâtibi Vekâleti Memurluğu28 sırasında verilmiş olduğu
tespit edilmektedir.
Bafralı memurların atandıkları görevler ve bu doğrultuda aldıkları maaş-
lar genel olarak değerlendirildiğinde, memurların bir önceki görevlerine eşde-
ğer bir göreve atanırken maaşlarında artış olabildiği gibi azalma olduğu da gö-
rülmektedir. Dolayısıyla bu durum memur maaşlarında henüz bir standardın
olmadığını göstermektedir. Bunun yanı sıra memurların çoğunun görevlerinde
herhangi bir usulsüzlük yapmadıkları ve ceza almadıkları halde bir alt kade-
meye atandıkları, hatta maaşlarının düşürüldüğü de sıkça rastlanan bir durum-
dur. Böylece o dönemde memuriyetlerde, atamalarda ve maaşlarda henüz
doğru bir orantı olmadığı hem memurluk kademelerinde hem de maaşlarda ar-
tış veya azalma görülebileceği söylenebilir.
TABLO-III
(Bafralı Memurların Görev Alanları, Yerleri ve Maaşları)
Memur Adı Mesleği Görev Yerleri ve Kurumlar Maaşı
(Kuruş)
Hacı İbrahim Bey Askeri Devlet Hizmeti Batum Harp Ordusu ---
Kitabet-i Hususiye ----- ---
Mülazemet Mefsuhu Meclis-i Vala-i Maz- ---
Memur bata Odası 30
Memur Mefsuhu Meclis-i Vala-i Maz- 135
Mülazım-ı Evvel(Üs- bata Odası 350
teğmen) Şura-i Evrak Odası
Kâtip Birinci Daire İane-i Şehriye Ko- 1000
Memur misyonu ve Askeri Mülkiye Ko- 2000
misyonu
237
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN
Evrak Kitabetliği
Evrak Odası
Ali Fikri Bey Mali Müşavir Bafra 90
Emlak Kalemliği --- ---
Refakat Vukuat Kitabeti 200
Refakat Tahrir ve Vergi Kitabeti 250
Rafael Efendi Piyade Tahsildarlığı Erbaa Kazası Birinci Daire 200
İbrahim Şevket Kâtip Pirivadi Hububat ve Aşar Kol 500
Efendi Memur Kitabeti 500
Memur Bafra Aşar Kol Memurluğu ---
Memur Bafra Baş Tahsildarlığı ---
Memur Alaçam Aşar Memurluğu 600
Müdür Çarşamba Aşar Memurluğu 1750
Asir Aşar Müdürlüğü
Hafız Mustafa Beh- Mülazemet Samsun ve Erzurum Telgrafha- ---
çet Efendi Muhabere Memuru neleri 380
Muhabere Memuru Van Telgraf Merkezi 500
Memur İğneada Telgraf Merkezi 1100
Muhabere Memuru Aşkale Telgraf ve Posta Müdür- 400
Muhabere Memuru lüğü 475
Memur Bayburt Telgraf Merkezi 475
Memur Sivas Telgraf ve Posta Merkezi 540
Muhabere Memuru Deliktaş Telgraf ve Posta Mer- 475
Memur kezi 500
Memur Kırçova Telgraf ve Posta Mer- 500
Memur kezi ---
Memur Sinop Telgraf ve Posta Merkezi 400
Halep Telgraf ve Posta Merkezi
Arsuz Telgraf ve Posta Merkezi
Meskene Telgraf ve Posta Mü-
dürlüğü
Adana Telgraf ve Posta Mer-
kezi
Mustafa Hazım Müderris Bursa ---
Efendi Mülazemet Rumeli Kazaskerliği Vakayi Ka- ---
Memur lemi 200
Sicill-i Ahval Daire Umumiyesi
Tescilat Kalemi
Mehmed Rıfat Mülazemet Bafra Duyun-ı Umumiye Me- ---
Efendi Kâtip murluğu 250
Memur Harp Kitabeti 150
Duyun-ı Umumiye Memurluğu
Memur Geçici Piyade Kolculuğu 150
Bafra Duyun-ı Umumiye Me-
Kâtip muriyeti Geçici Piyade Kolcu- 250
luğu
238
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI
239
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN
240
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI
29 Fransa ile İngiltere arasında gerçekleşen muharebe sonucunda Amiral Nelson tarafından
Fransa’nın gemilerinin işe yarayanlarının yakılmasından kaynaklı olarak bahsi geçen amirale ih-
san olarak verilen bin altın, mücevherli çelenk ve bol yenli samur kürkün hediye verileceğine dair
belge için bkz. BOA, HAT., 245/13814.
30 Ümmühan Uğurlu, Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Döneminde Tokatlı Devlet Memurları,
241
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN
1856’da Rikab-ı Şahane Kapıcı Başı Rütbesi almıştır. Ayrıca bu görevi sırasında
beşinci rütbeden Mecidi Nişanı Zişanı33 almış ve bunun yanı sıra kendisine
Fransız ve İngiliz devletlerinden de birer kıta madalya verilmiştir. Ayrıca 11 Ni-
san 1884 tarihinde rütbe-i saniyeye (Miralay) terfi etmiştir. 30 Aralık 1899’da
görevindeki çaba ve gayretlerinden dolayı Mecidiye Nişan ve Zişanı’nı, 26 Mart
1902’de de Nişan-ı Ali Osmani’yi34 almıştır.
1.7. Memurlarda Tespit Edilen Suçlar ve Aldıkları Cezalar
Osmanlı İmparatorluğu’nda kuruluştan Tanzimat dönemine kadar ki sü-
reçte suç ve ceza ile ilişkili olarak pek çok kanunname yayınlanmış olup, II. Mah-
mud döneminin sonlarında, 1838 tarihinde “Memurine Mahsus Ceza Kanunna-
mesi”nin yürürlüğe girmesiyle birlikte bu anlamda ilk olumlu adım atılmıştır.
Söz konusu kanunda memurların işleyebilecekleri suçların neler olduğu ve bu
suçlar karşısında alınacak tedbirlere yer verilmiştir. Ayrıca bu suçların işlen-
mesi halinde memleketin harap olma noktasına gelebileceği ve bu suçları işle-
yenlerin vüzeradan bile olsa kesinlikle cezalandırılması gerektiği açıklanmıştır.
Bu kapsamda da memurların yargılanmalarıyla ilgili 1871 tarihinde “Memurin
Muhakemesine Dair Nizamname” çıkarılmıştır.35 Böylece alınan bu tedbirler ve
çıkarılan nizamnameler Osmanlı Devleti’nin devlet kurumlarında yaşanan ve
yaşanması muhtemel usulsüzlüklere karşı önlemler aldığını göstermektedir.
Osmanlı Devleti’nde istihdam edilen ve görevlerini icra eden devlet me-
murları üstlenmiş oldukları görevleri en iyi, en doğru ve usulüne uygun yapmak
mecburiyetindedirler. Öyle ki sorumluluklarında olan görevleri usulüne uygun
yapmadıkları takdirde hem caydırıcı olması hem de halkın devletin kurumla-
rına olan güveninin sarsılmaması için bir takım yaptırımlar ve cezalar uygulan-
maktadır. Sicill-i Ahvâl kayıtlarında memurların görevlerini iyi yaptıklarında al-
dıkları rütbeler, nişanlar, madalyalar gibi mükâfatlandırılmalar yer aldığı gibi
görevlerinde yaptıkları olumsuz davranışlar sonucunda aldıkları cezalar da yer
almaktadır. Bafralı devlet memurları arasında da görevini kötüye kullanan, bazı
33 1852 tarihinde Sultan Abdülmecit’in ismine bağlı kalınarak yapılmış olan nişandır. Birden beşe
kadar dereceli ve murassaya sahip olan özel bir nişandır. Zira devlet hizmetinde özel gayret ve
başarı sağlamış olan herhangi birisi için tahsis edilmiş olan bu nişan birçok yabancı nişan gibi beş
derece ve rütbeden oluşmaktadır. Bkz. Kemal Hakan Tekin, “Osmanlı Devletinde Gelenekten Ye-
niliğe Geçişin Anlamlı Bir Sembolü: Mecidi Nişanları”, The Journal of Academic Social Science Stu-
dies, S. 28, Sonbahar 2014, s. 396.
34 1861 de Abdülaziz döneminde Mecidi Nişanının geliştirilmiş hali olan Nişan-ı Ali Osmani, dört
rütbe ve murassadan oluşmaktadır. Bkz. Ahmet Gündüz, “Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Kayserili
Müslim ve Gayrimüslim Memurların Aldıkları Madalya, Rütbe ve Nişanlar (M.1879-1909)” His-
tory Studies, Volume 3/3, (2011), s.135.
35 Çavdar, a.g.m., s.277.
242
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI
Sonuç
1839 yılında Tanzimat Fermanı ilan edilerek Osmanlı İmparatorluğu’nda
birçok alanda ciddi reformların da temeli atılmıştır. Bu yenilik alanlarından biri
de devlet kademelerinde görev alan memurların nasıl ve ne şekilde istihdam
243
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN
244
SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİ’NE GÖRE BAFRA DOĞUMLU DEVLET MEMURLARI
KAYNAKÇA
Arşiv
BOA, DH.SAİD.d., 9/649, 17/405, 21/321, 49/19, 54/349, 55/23, 78/435, 117/239,
125/169, 128/489, 129/45, 130/215, 133/443, 134/237, 160/467, 168/39,
183/47, 185/194, 188/226, 200/161.
BOA, HAT., 245/13814.
Kitap
Bulut, Mehmet, “Sultan II. Abdülhamid Dönemi Eğitim ve Ekonomiye Yeniden Bir Ba-
kış”, Sultan II. Abdülhamid Dönemi, ed. Mehmet Bulut vd., İzü Yayınları, İstanbul
2019.
Çınar, Hüseyin, “Osmanlı’nın Son Döneminden Cumhuriyet’in İlk Yıllarına Ankara’da Bir
Kaza: Zir”, Gönül Sultanları Şahsiyetleri ve Değerleri İle Ankara, ed. İbrahim Ethem
Arıoğlu, Akçağ Yayınları, Ankara 2018.
Genç, Yusuf İhsan ve Diğerleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, 3. Baskı, Başbakanlık
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, İstanbul
2010.
Sarıyıldız, Gülden, Sicill-i Ahvâl Komisyonu’nun Kuruluşu ve İşlevi (1879-1909), Der Ya-
yınları, İstanbul 2004.
Uğurlu, Ümmühan, Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Döneminde Tokatlı Devlet Me-
murları, Özdilek Basın Yayınları, Tokat 2014.
Makale
Çavdar, Necati, “Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde
Muşlu Memurlar (1879-1909)”, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Ata-
türk Araştırma Merkezi Yayınları, (10-12 Mayıs 2018), s.251-281.
Çetin, Atilla, “Sicill-i Ahvâl Defterleri ve Dosyaları Hakkında Bir Araştırma”, Vakıflar Ge-
nel Müdürlüğü Yayınları Vakıflar Dergisi, S.29, (2005), s.87-104.
Gündüz, Ahmet, “Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Kayserili Müslim ve Gayrimüslim Me-
murların Aldıkları Madalya, Rütbe ve Nişanlar (M.1879-1909)” History Studies,
Volume 3/3, (2011), s.123-145.
Gündüz, Ahmet, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Kırşehir Doğumlu Memurlar (1879-
1909)”, History Studies, C.3/ S.1, (2011), s.131-154.
Karataş, Yakup, “Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Bayezidli Devlet Memurları”, Ağrı İbra-
him Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.4/ S.1, (2018), s.1-24.
Mert, Talip, “Sicill-i Ahval Defterleri ve Buna Dair Yayınlanan Nizamnameler – I”, Arşiv
Araştırmaları Dergisi, S.2, (2000), s.97-111.
Özger, Yunus, “Sicill-i Ahvâl Defterlerinde Kayıtlı Bayburtlu Osmanlı Devlet Memurları”,
History Studies, C.7/ S.4, (2015), s.69-85.
Tekin, Kemal Hakan, “Osmanlı Devletinde Gelenekten Yeniliğe Geçişin Anlamlı Bir Sem-
bolü: Mecidi Nişanları”, The Journal of Academic Social Science Studies, S. 28, Son-
bahar 2014, s. 393-411.
245
ALİ DOĞAN DEMİR – EBRU KETEN
Sözlük
Parlatır, İsmail, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yayınevi, Ankara 2009.
Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M.E.B. Yayınları,
İstanbul 1993.
Sami, Şemseddin, Kâmus-ı Türkî, Baskı 1, Akçağ Yayınları, Ankara 2017.
Ansiklopedi
Halaçoğlu, Yusuf, “Asîr”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 3, İstanbul 1991,
s.482-484.
Sarıyıldız, Gülden, “Sicill-i Ahvâl Defterleri”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.
37, İstanbul 2009, s. 134-136.
Sempozyum
Demir, Alpaslan, “Sicill-i Ahval Kayıtlarına Göre Herekeli Devlet Memurları”, Uluslara-
rası Kara Mürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu – II, Kocaeli Büyükşehir Be-
lediyesi, Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Yayınları, Kocaeli 2016, Cilt: 2,
s.1205-1214.
246
1944 Bafra Belediyesi İtfaiye Aracı
247
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
Giriş
Osmanlı hem toplum hem de devlet olarak vakıfların meydana gelme-
sinde ve yaşatılmasına önemli çaba göstermiş ve bu sebeple bir vakıf medeni-
yeti olarak anılagelmiştir. Geleneksel vakıf sisteminde vakfedilen malvarlıkla-
rını arazi, arsa, bahçe, dükkân, değirmen, han, hamam, kervansaray ve benzeri
türden gayrimenkuller oluşturmaktadır. Çok daha önceleri tartışılmış olmakla
birlikte Osmanlı’da 15. yüzyılda başlayan bir gelenek ile paranın da vakfedildi-
ğine tanık oluyoruz. Bu iki vakıf türünün benzer amaçlara hizmet ettiği, kuruluş
aşamalarının ve teşkilat yapılarının aynı olduğu düşünüldüğünde birbirinden
ayrıldığı nokta yalnızca sermayelerinin farklı olmasıdır.
Para vakıfları Osmanlı vakıf sisteminde büyük bir öneme haizdir. Bu sis-
temin ilk uygulanmaya başladığı 15. yüzyılda konuyla ilgili tenkit ve benzeri gö-
rüşler bulunmazken muhtemelen 16. yüzyılda daha da fazla yaygınlaşmasıyla
birlikte Osmanlı ilmiye mensupları arasında yüksek perdeden tartışmalar cere-
yan etmiş ve birçok risale kaleme alınmıştır2. Tartışmadaki önemli isimler ara-
sında para vakıflarının karşıtı olan Çivizâde Mehmed Muhyiddin Efendi ve
İmam Birgivî ile bu oluşumun savunucusu olan İbn Kemal (Kemalpaşazâde),
Ebussuud Efendi, Sofyalı Bali Efendi ve Fenârîzâde Muhiddin Efendi öne çık-
maktadır3.
1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Çarşamba İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü, Sam-
ları”, Belleten, Ağustos 2006, C. LXX, S. 258, s. 755. Osmanlı’da para vakıflarının ilk örneklerine
dair detaylı bilgi için bkz. Jon E. Mandaville, “Faizli Dindarlık: Osmanlı İmparatorluğunda Para
Vakfı Tartışması”, Çev. Fethi Gedikli, Türkiye Günlüğü, S. 51, Yaz 1998, s. 130.
3 Burada bahsedilen isimlerin konuyla ilgili tartışmalarına dair tafsilatlı bilgi için bkz. Ahmet Ak-
gündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, Osmanlı Araştırmaları Vakfı
Yayınları, İstanbul 2017, s. 219-236; İsmail Kurt, Nazarî ve Tatbikî Olarak Para Vakıfları, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 1994, s. 48-55; Murat Çizakça, “The
249
ÖZKAN ÖZER KESKİN
Relevance of the Ottoman Cash Waqfs (Awqaf Al Nuqud) For Modern Islamic Economics”, Finan-
cing Development in Islam, Islamic Research And Training Institute, Jeddah Suudi Arabia 1996, p.
394-405; Emrullah Dumlu, “XVI. Yüzyıl Osmanlı Uleması Arasında Para Vakıfları Etrafında Cere-
yan Eden Tartışmalar (Ebussuûd, İbn Kemal-Çivizâde, Birgivî)”, İLTED, Yıl: 2015/2, S. 44, s. 303-
337.
4 Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 220.
5 Mehmet İpşirli, “Çivizâde Muhyiddin Mehmed Efendi”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 348.
6 Tahsin Özcan, “Para Vakıflarıyla İlgili Önemli Bir Belge”, İLAM Araştırma Dergisi, C. 3, S. 2, Yıl
1998, s. 107.
7 Tahsin Özcan, Osmanlı Para Vakıfları Kanûnî Dönemi Üsküdar Örneği, TTK Yayınları, Ankara
2003, s. 45-46.
8 Ahmet Akgündüz, “Ebüssuûd Efendi”, DİA, C. 10, İstanbul 1994, s. 365-368.
9 Bahaeddin Yediyıldız, XVIII. Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi, TTK Yayınları, Ankara 2003, s.
116.
10 Murat Çizakça, “İktisat Tarihi Açısından Vakıflar”, Vakıflar Dergisi 80. Yıl Özel Sayısı, Ankara
2019, s. 75.
11 Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayın-
250
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
tarihli Vakıflar Kanunu ile Vakıf Paralar İdaresi devletin mali kurumları ara-
sında yerini aldı13.
Gayrimenkul vakfı kurma imkânı olmayan kişilerin vakıf müessesesine
dahil olabilmesini kolaylaştıran para vakıflarının aynı zamanda insanları tefe-
cilerin yaptırımlarından kurtarabilme gibi bir fonksiyonu vardı. Vakıf paraların
uygun şartlarla kredi olarak kullandırılması sermaye ihtiyacı olan insanlar için
yüksek faizle işlem yapan tefecilerin ve tefeciliğin karşısında önemli bir alter-
natif olarak görülebilir14. 19. yüzyılın ortalarında %30 ve %40 gibi faiz oranla-
rıyla tefecilerin para kullandırdıkları kaydedilmektedir15. Aşağıda detayları ve-
rileceği üzere para vakıflarında tatbik edilen en yüksek faiz oranının %15 ol-
ması sermaye ihtiyacı duyan kişiler için bu kurumu oldukça makul bir kaynak
yapıyordu.
Bu çalışmada Osmanlı devrinde Bafra’da meydana getirilen para vakıfları
incelenerek vakıfların sayıları, vakfedilen para miktarları, işletim oranları ve ne
gibi hizmetlerde bulundukları değerlendirilmeye çalışılacaktır16. Vakıflar Genel
Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan Vakfiye Defterleri, Esas (Yeni Şahsiyet Kaydı)
Defterleri ve Berevât Defterleri üzerinden yaptığımız araştırmalar neticesinde
Osmanlı döneminde Bafra kazası17 ve buraya bağlı Alaçam nahiyesinde kurulan
toplam 39 adet para vakfı tespit edilmiştir. Bunlardan en erken tarihlisi 4 Mayıs
1805, en geç olanı ise 22 Mart 1915’e tarihlendirilmektedir.
Kurulan vakıfların 39’u mescit veya cami tarzındaki bir ibadethanenin
personel maaşı, tamir masrafları, aydınlatma masrafları veya halı-kilim türün-
den sarf malzeme temini gibi muhtelif giderleri karşılamak amacıyla meydana
getirilmiştir. Yalnızca bir vakfın kuruluş amacı kurucusu tarafından yaptırılan
çeşmenin masraflarının karşılanmasıydı. İbadethaneler için kurulan vakıfların
13 Cumhuriyetten Önce ve Sonra Vakıflar, Vakıflar Umum Müdürlüğü, İstanbul 1937, s. 57.
14 İsmail Kıvrım, “Osmanlı Döneminde Gümüşhane ve Çevresinde Kurulan Para Vakıfları”, History
Studies, C. 2, S. 3, s. 235. Özellikle 19. yüzyılda tefecilikle mücadele konusunda ayrıntılı bilgi için
bkz. Mehmet Akif Berber, “Son Dönem Osmanlı Devleti’nde Tefecilikle Mücadele”, Uzman Araştır-
macı Eğitim Programı Makaleler-I, Ed. Turgay Anar, İstanbul Bilimler Akademisi Vakfı, İstanbul
2017, s. 41-51.
15 Kurtuluş Demirkol, “Toplumsal Trajedi: Osmanlı İmparatorluğunda Tefecilik (1848-1864)”,
Muğla Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 16, S. 1, 2018, s. 631.
16 Canik sancağında kurulan Osmanlı vakıfları hakkında kapsamlı bilgi için bkz. Muhammet Oku-
dan, Vakfiyelere Göre Osmanlı Döneminde Samsun’da Vakıflar, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Samsun 2013.
17 Bafra, 1485 tahririnde nahiye, 1520 ve sonrasına ait kayıtlarda kaza olarak anılmaktadır. 1637-
38 yılından itibaren Alaçam’ın Bafra’ya bağlı bir nahiye olduğu görülmektedir. Mehmet Öz, XV-
XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK Yayınları, Ankara 1999, s. 38-39; Rıza Karagöz, “Canik’in İdarî
Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, Ed. Cevdet Yılmaz, Samsun 2011, s. 122-125.
251
ÖZKAN ÖZER KESKİN
birinde ise aynı zamanda bir tekkeye hizmet veriliyordu. Bafra’da kurulan para
vakıflarına ait detaylar aşağıda kronoloji takip edilerek verilecektir.
18 Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 231-236; Düs-
tur, I. Tertip, C. 5, Başvekâlet Matbaası, Ankara 1937, s. 775-776.
19 Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 227.
252
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
Trabzon Esas Defteri, Defter No: 201, s. 56). 1864 yılında Çilehane Camii’nin bir tamirat geçirdiği
ve bu masrafların servet sahipleri tarafından karşılandığı kaydedilmektedir. İbrahim Serbes-
toğlu, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağında Modernleşme, Gece Akademi, Ankara 2019, s. 97.
23 VGMA.VKF.AND.d., 587/42.
253
ÖZKAN ÖZER KESKİN
24 Rıza Karagöz, Cengiz Arslan, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu”, On-
dokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, C. 2, S. 2, s. 154.
25 VGMA.VKF.AND.d., 589/143.
26 VGMA.VKF.AND.d., 589/82.
27 Günümüzde Alaçam’a bağlı Gülkaya Mahallesi’dir.
28 VGMA.VKF.AND.d., 586/159.
254
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
29 Nedim İpek, Memalik-i Şahanede Muhaceret, TTK Yayınları, Ankara 2022, s. 62-63, 69.
30 Nedim İpek, Canik ve Göç, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2018, s. 127-131. Konu
hakkında detaylı bilgi için ayrıca bkz. Nedim İpek, “Kafkaslardan Anadolu’ya Göçler (1877-
1900)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 6, Samsun 1991, s. 97-134.
31 Zafer Gölen, “1905/06-1914 Osmanlı ve 1927 Cumhuriyet Dönemi Bafra Nüfus Verilerinin Göç
Açısından Değerlendirilmesi”, Geçmişten Günümüze Göç, C. III, Ed. Osman Köse, Canik Belediyesi
Kültür Yayınları, Samsun 2017, s. 1534-1535.
32 VGMA.VKF.AND.d., 588/13.
33 Liranın 100 kuruş rayicinden hesaplandığı belirtilmiştir.
34 VGMA.VKF.AND.d., 606/36.
255
ÖZKAN ÖZER KESKİN
kuruluş amacı bu kişiler tarafından köyde inşa edilen minberli mescidin tamir
masraflarının ve personel maaşlarının karşılanmasıydı. Vakıf gelirinden 100
kuruş hatip, 130 kuruş imam ve 60 kuruş müezzin maaşı, 40 kuruş da mescidin
tamir masrafları için ayrılmıştı. Mütevelli olarak vakfın kurucularından Zabit b
Meşoset ve Murad b Hacı Bolat olmak üzere iki kişi kaydedilmiştir. Bu kişilerin
aynı seviyede mütevelli oldukları ve bu görev için ücret almayacakları belirtil-
miştir35. Bu vakfın hatibi ile ilgili daha sonra gerçekleşen atama kaydı görev tev-
cihleri konusunda önemli detaylar içermektedir. Hatip olan Ahmed Nafiz Efendi
öldüğünde görevinin oğlu Mahir’e geçeceği kaydedilmişse de oğlu bu görevi üst-
lenebilecek yaşta olmadığı için ehliyeti nümâyan olan yani hatiplik yapabilecek
bilgi ve beceriye sahip olan Salih Efendi 11 Kasım 1914 tarihli Hatt-ı Hümayun
ile hatip olarak atanmıştır. Ahmed Nazif Efendi’nin oğlu Mahir Hatiplik yapabi-
lecek yaşa geldiğinde ise hatipliğin kendisine tevcih edileceği kaydedilmiştir36.
Görev tevcihlerinin babadan oğula geçme usulü esasen eskiden beri uygulanı-
yordu. 19. yüzyılda yayınlanan nizamnamelerde bu hususa dair detaylar da kay-
dedilmiştir37.
Bafra’nın Debbağhane Mahallesi sakinlerinden Hacıilbeyzâde Abbas
Efendi 31 Mayıs 1892’de 5.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. Vakfın toplam
600 kuruşluk gelirinin 200 kuruşu Alaçam çarşısında Abbas Efendi tarafından
inşa ettirilen caminin hatibine 200 kuruş imama, 60 kuruş müezzine ve 80 ku-
ruş camideki kandiller için zeytinyağı alınmasına ayrılmıştı. Mütevelli maaşı
olarak da 60 kuruşluk bir miktar yazılmıştı. Vakfın tescil mütevellisi Alaçam ka-
sabasının İslam Mahallesi sakinlerinden Gerzeli Eyyamioğulları Salih Ağa aynı
zamanda asıl mütevelli olacak ve öldükten sonra liyakatli bir kişi tevliyete sahip
olacaktı38.
Bafra’nın Gazibeyli köyü ahalisinden Çavuşoğlu Ali 16 Ağustos 1892’de
2.160 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. İşletim oranı %12 olarak kaydedilen
35 VGMA.VKF.AND.d., 591/8. Vakfı kuran 15 kişinin isimleri ve vakfettikleri para miktarları tablo
halinde çalışmanın sonuna eklenmiştir. Bunlardan büyük çoğunluğunun 100’er kuruş ile vakfın
kuruluşuna katkıda bulunduğu görülmektedir. Bu durum para vakıflarının düşük bütçeyle insan-
ların vakıf kurmalarına imkân sağladığının göstergesi olarak düşünülebilir.
36 VGMA.BRT.d., 2165/111, (Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Berevât Defterleri, Defter No: 2165,
s. 111).
37 Ayrıntılı bilgi için bkz. Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, s. 170-
171; Umut Kaya, “Osmanlı’da Din Hizmeti Görevlilerinin Atanma ve Çalışma Şartlarını Düzenle-
yen Tevcih-i Cihât Nizamnâmeleri Hakkında Bir Değerlendirme”, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, C.
21, S. 1, 2017, s. 203-254.
38 VGMA.VKF.AND.d., 592/145.
256
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
vakfın yıllık geliri 259 kuruş 8 paraya denk geliyordu. Bu miktarın tamamı köy-
lerindeki caminin imam maaşı olarak ayrılmıştı. Vakfın tescil mütevellisi İbra-
him Efendi hayatta oldukça asıl mütevelli de o olacaktı39.
Alaçam nahiyesinin Bahşioymağı Demirci köyü ahalisinden Hacıoğlu
Mehmed Ali, köylerinde ahali tarafından yeni yaptırılan minberli mescidin ha-
tip maaşı ile aydınlatma masrafları için 1.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu.
7 Aralık 1894’de kurulan vakfın yıllık gelirinden 100 kuruş hatip, kalan 20 ku-
ruş ise kandillerin yakılması için harcanacaktı. Tescil mütevellisi olarak ahali-
den Kurtoğlu Nasuh, asıl mütevelli olarak ise vakfın kurucusu kaydedilmiştir.
Hacıoğlu Mehmed Ali öldükten sonra erkek çocuklarının tevliyeti üstlenmesi
şart edilmiştir40. 12 Haziran 1915 tarihli berat yenilenmesi ile ilgili kayıtta vak-
fın kurucusu olan Mehmed Ali’nin aynı zamanda söz konusu mescitte hatiplik
yaptığı ifade edilmektedir41. Vakfın tesis edildiği günden itibaren hatip olduğu
düşünüldüğünde 20 yıldan uzun bir süre bu görevi ifa ettiğini söyleyebiliriz.
Mutat olduğu üzere hatipliğin (varsa) oğluna aktarımı sağlandığında ise vâkıfın
aynı zamanda hem kendisi hem de çocukları için maddi bir gelir kaynağı mey-
dana getirdiği ifade edilebilir.
Günümüzde İkizpınar Mahallesi olarak anılan Ayazma köyünden Aliefen-
dioğlu Hasan Ağa’nın 1 Şubat 1895 tarihli 1.500 kuruşluk para vakfı, vekaleten
damadı Gübadeoğlu İsmail Efendi tarafından kurulmuştu. Yıllık 180 kuruş ge-
lire sahip olan vakfın kuruluş amacı köydeki ahali tarafından yeni yapılan min-
berli mescidin birtakım masraflarının karşılanmasıydı. Bu minvalde vakıf geli-
rinin 150 kuruşluk kısmı hatip maaşı olarak, kalan 30 kuruş ise halı-kilim gibi
sarf malzeme ile tamir masraflarına harcanacaktı. Vakfın hem tescil mütevellisi
hem de asıl mütevellisi köy ahalisinden Ahmedağaoğlu Zühdü42 olarak kayde-
dilmiştir43.
Dededağı köyü ahalisinden 11 kişi 7 Temmuz 1896 tarihinde 1.090 ku-
ruşluk bir para vakfı kurmuştu. Vakfın tescil işlemi vekaleten kurucular içeri-
sinde zikredilen Hacı Mehmed bin Mahmud tarafından gerçekleştirilmişti. Köy-
39 VGMA.VKF.AND.d., 590/171. Esas defterinde bu vakıfla ilgili bir kayıtta vakfın kurucusu olarak
sehven mütevelli İbrahim Efendi’nin ismi zikredilmiştir. VGMA.ESAS.d., 201/50.
40 VGMA.VKF.AND.d., 602/202.
41 VGMA.BRT.d., 2165/117.
42 Birçok vakfın mütevellisi için maaş tahsisatı yapılmamışken bu kayıtta mütevellinin yanına
257
ÖZKAN ÖZER KESKİN
lerinde yeni yapılan caminin muhtelif masraflarını karşılamak için kurulan vak-
fın gelirinden 100 kuruş hatip maaşı, 30 kuruş camide yakılmak üzere balmumu
alınması ve kalan 33 kuruş da tamir masrafları için ayrılmıştı. Ancak tamirat
gerektiren bir durum olana kadar bu miktarında asıl para ile birlikte muraba-
haya verilmesi şart edilmiştir. Vakfın tescil mütevellisi ve asıl mütevelli köy aha-
lisinden Hacı Hüseyin ölene kadar bu görevi sürdürecek, sonrasında ise köy
ahalisinden uygun bir kişi mütevelli olacaktı44.
Bafra kazasının Alaçam nahiyesine bağlı Etyemez45 köyü sakinlerinden
Mühürdarzâde Emin Efendi 2 Şubat 1897’de 3.000 kuruşluk bir vakıf kurmuştu.
Köylerinde ahali tarafından yeni inşa edilen caminin masraflarını karşılamak
için kurulan vakfın yıllık 450 kuruş geliri bulunuyordu. Bu miktardan 125’er
kuruş imam ve hatip, 75 kuruş müezzin ve 75 kuruş da mütevelli maaşı olarak
ayrılmıştı. Kalan 50 kuruş ile de caminin aydınlatılmasında kullanılmak üzere
zeytinyağı alınacaktı. Köy ahalisinden Süleyman Ağa aynı zamanda tescil müte-
vellisi olup ölene kadar vakfın tevliyetini elinde bulunduracak sonrasında ise
çocukları bu görevi devam ettirecekti46.
İlyaslı köyünün Ömer Mahallesi sakinlerinden Tabakoğlu Mahmud 22
Ocak 1898 tarihinde 1.000 kuruş ile bir para vakfı kurmuştu. Yıllık 120 kuruş-
luk vakıf gelirinin yarısı köylerindeki caminin hatibine diğer yarısı da bu cami-
nin aydınlatma masraflarına ayrılmıştı. Tescil mütevellisi köy ahalisinden Kır-
caimamoğlu Mehmed, asıl mütevelli ise vâkıfın kendisi olarak kaydedilmiştir.
Vâkıf öldükten sonra erkek çocukları bu görevi sürdürecek, sonrasında köy aha-
lisinden uygun bir kişi mütevelli olacaktı47.
Bafra’nın İnözükoşaca köyü ahalisinden 10 kişi 14 Mart 1899 tarihinde
2.546 kuruşluk müşterek bir vakıf kurmuşlardı. Vakfın kuruluş gayesi ahali ta-
rafından köyde inşa edilen minberli mescidin muhtelif masraflarının karşılan-
masıydı. Bu amaçla vakıf gelirinden 100 kuruş hatip, 100 kuruş imam ve 100
kuruş mütevelli maaşı olarak ayrılmıştı. Kalan 82,5 kuruş ise müezzin maaşı ile
44 VGMA.VKF.AND.d., 602/71.
45 Bu isimlendirmenin köy adı olarak tercih edildiği tek örnek Bafra’da değildir. Terme, Sivas,
Kütahya, Ankara ve Kastamonu gibi bölgelerde de kullanılan bir yer ismidir. Etyemez isminin kö-
kenine dair tafsilatlı bilgi için bkz. Sadullah Gülten, “Eski Türk İnançları ve Kalenderîlik Bağla-
mında Osmanlı Topraklarında Vegan Sufiler: Etyemezler”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araş-
tırma Dergisi, 2019, S. 92, s. 29-42.
46 VGMA.VKF.AND.d., 602/99.
47 VGMA.VKF.AND.d., 602/162.
258
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
48 VGMA.VKF.AND.d., 602/121.
49 VGMA.VKF.AND.d., 595/181.
50 VGMA.VKF.AND.d., 602/64.
51 Aynı gün kurulan başka bir vakıfta tescil mütevellisi olarak kaydedilmiştir.
52 VGMA.VKF.AND.d., 602/238.
53 Günümüzde Bafra’ya bağlı Komşupınar Mahallesi olarak anılmaktadır.
259
ÖZKAN ÖZER KESKİN
kuruşun ise her sene vakfedilen paranın üzerine eklenerek zamanla meydana
gelecek tamir masrafları için harcanması şart edilmişti. Vakfın tescil mütevellisi
köy ahalisinden Kurdoğlu İdris Efendi, asıl mütevelli ise vâkıfın kendisi olarak
kaydedilmiştir. Öldükten sonra erkek çocukları tarafından vakfın idaresi sağla-
nacaktı. Bu görevi üstlenecek erkek çocuğu kalmamış ise köy ahalisinden mü-
nasip bir kişi mütevelli olacaktı54. Mütevelli için maaş tahsisatında bulunulmuş
olan bu vakıfta asıl mütevellinin vâkıfın kendisi ve sonrasında oğlunun şart edil-
mesi vakıf kurucusunun ailesi için kalıcı bir kazanç sağlamak istemiş olacağı
şeklinde yorumlanabilir. Benzer durum diğer bazı vakıflarda da izlenmektedir.
Bafra kazasının Alaçam nahiyesine bağlı Etyemez köyü ahalisinden Çö-
mezoğlu Mustafa Ağa vaktiyle köylerine bir mescit inşa ettirmişti. Daha sonra
bu mescit minber eklenerek camiye çevrilmiştir. Mustafa Ağa bu caminin muh-
telif masrafları için 8 Mart 1904 tarihinde 2.200 kuruşluk bir para vakfı tesis
etmişti. Vakfın yıllık geliri olan 264 kuruştan 60 kuruş hatip, 60 kuruş imam, 60
kuruş halı-kilim gibi malzemelerin alınmasına ve kalan 84 kuruş da caminin ta-
mir masraflarına ayrılmıştı. Tescil mütevellisi köy ahalisinden Çömezoğlu Meh-
med Fikri Efendi, asıl mütevelli ise vâkıfın kendisi olarak kaydedilmiş ve öldük-
ten sonra çocuklarının bu görevi sürdüreceği belirtilmiştir55.
Bafra’ya bağlı Yiğitalan köyünün Kuz/Koz Mahallesi’nden Çoraklıoğlu
Hasan tarafından mahallelerinde bir mescit inşa ettirilmiş ve minber eklenerek
bu ibadethane cami statüsü kazanmıştı. Caminin hizmet verebilmesi adına Ço-
raklıoğlu Hasan tarafından 22 Haziran 1904 tarihinde 1.000 kuruşluk bir para
vakfı tesis edilmişti. Vakfın yıllık 120 kuruşluk gelirinden 30 kuruş hatip, 30 ku-
ruş imam ve 20 kuruş mütevelli maaşı olarak, kalan 40 kuruş ise tamir masraf-
larına harcanmak üzere ayrılmıştı. Tescil mütevellisi köy ahalisinden Morklu-
oğlu Ahmed Efendi iken asıl mütevelli olarak vâkıfın kendisi şart edilmiş ve öl-
dükten sonra erkek çocuklarının tevliyeti üstleneceği kaydedilmiştir56. 18 Şu-
bat 1915 tarihli atama kaydında imam ve hatip olarak Ahmed Efendi’nin ismi
zikredilmektedir57.
Alaçam nahiyesinin Toplu köyünden Çöküdoğlu Mustafa Ağa 5 Mart 1907
tarihinde 1.500 kuruşluk bir para vakfı kurmuştu. Vakfın gelirinden 100 kuruş
köylerindeki hayır sahipleri tarafından yeni inşa edilen caminin hatip maaşına
54 VGMA.VKF.AND.d., 602/28.
55 VGMA.VKF.AND.d., 596/174.
56 VGMA.VKF.AND.d., 605/87.
57 VGMA.BRT.d., 2165/111.
260
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
kalanı ise caminin tamir masraflarına ayrılmıştı. Vakfın hangi oranla işletileceği
yahut tamir masrafına ne kadar miktar ayrıldığına dair bir detay verilmemiştir.
Tescil mütevellisi köy ahalisinden Bekiroğlu Osman, asıl mütevelli ise vâkıfın
kendisi olarak kaydedilmiştir58.
Gökalan köyünde ahali tarafından inşa edilen mescit minber eklenerek
camiye çevrilmiş ve köy sakinlerinden Mahmudoğlu Mehmed Ağa bu caminin
hatip maaşı ve tamir masraflarının karşılanması için 1.000 kuruşluk bir para
vakfı tesis etmişti. 3 Ekim 1907 tarihinde kurulan vakfın yıllık 120 kuruşluk ge-
lirinden 50 kuruş hatip maaşına, kalan 70 kuruş ise caminin tamir masraflarına
ayrılmıştır. Vakfın tescil mütevellisi köy sakinlerinden Abdioğlu Hidayet Ağa,
asıl mütevelli ise vâkıfın kendisi olarak kaydedilmiştir. Mehmed Ağa ölünce bu
görevi erkek çocukları yürütecek, sonrasında ise köy ahalisinden uygun bir kişi
mütevelli olacaktı59.
Bafra’ya bağlı Alaçam nahiyesinin Karlı köyündeki cami için köy ahalisin-
den 5 kişi 16 Aralık 1907 tarihinde 2.000 kuruşluk bir vakıf kurmuştu. Vakfın
yıllık gelirinden 120 kuruş caminin hatibine kalan 120 kuruş ise tamir masraf-
larına ayrılmıştı. Köy ahalisinden Çırakoğlu Molla Osman tescil mütevellisi olup
aynı zamanda vakfın asıl mütevellisi olacak, öldüğünde ise köy ahalisinden
başka bir kişi bu görevi sürdürecekti60.
Kelikler köyü ahalisinden 4 kişi 11 Ocak 1908’de köylerinde ahali tarafın-
dan inşa edilen caminin masrafları için 1.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuş-
lardı. Vakfın yıllık geliri olan 120 kuruşun 40 kuruşu hatip maaşı ve 80 kuruşu
caminin tamir masrafları için ayrılmıştı. Tescil mütevellisi ahaliden Kocahasa-
noğlu Ahmed aynı zamanda asıl mütevelli olacak ve öldüğünde ahaliden uygun
bir kişi bu göreve getirilecekti61.
Alaçam nahiyesinin Alamet62 köyünden 4 kişi minber eklenerek camiye
çevrilen mescitleri için 9 Mart 1909’da 500 kuruşluk bir vakıf kurmuşlardı. Vak-
fın toplamda 60 kuruş yıllık geliri bulunmakla birlikte bu miktarın 50 kuruşu
hatip maaşı ve kalan 10 kuruşu da caminin tamir masrafları için ayrılmıştı. Köy
ahalisinden Karahaliloğlu Molla Satılmış tescil mütevellisi ve asıl mütevelli ola-
rak kaydedilmiştir63.
58 VGMA.VKF.AND.d., 603/51.
59 VGMA.VKF.AND.d., 603/164.
60 VGMA.VKF.AND.d., 603/158.
61 VGMA.VKF.AND.d., 600/37.
62 Günümüzde Alaçam’a bağlı Umutlu Mahallesi’dir.
63 VGMA.VKF.AND.d., 602/234.
261
ÖZKAN ÖZER KESKİN
262
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
180 kuruşluk vakıf gelirinin 60 kuruşu hatip, 60 kuruşu imam ve kalan 60 ku-
ruşu da tamir masrafları için ayrılmıştı. Vakfın tescil mütevellisi mahalle sakin-
lerinden Bekiroğlu Ömer Ağa olup asıl mütevelli vâkıfın kendisi olacaktı. Öldük-
ten sonra ise mahallelinin seçimiyle uygun bir kişi tevliyeti üstlenecekti68.
Alaçam nahiyesinin Aşağı Isırganlı köyü cemaati tarafından yeni inşa edi-
len mescit için köy ahalisinden Bambukoğlu (Pamukoğlu) Ali ile Bambukoğlu
Mustafa 17 Mart 1912 tarihinde 1.000 kuruşluk bir para vakfı kurmuşlardı.
Vakfın yıllık 90 kuruşluk gelirinden 50 kuruş mescitte görevli hatip, kalan 40
kuruş ise mescidin aydınlatma ve tamir masrafları için ayrılmıştı. Vakfın tescil
mütevellisi İmamhızıroğlu Bektaş, asıl mütevelli ise Velioğlu Molla Mehmed
olarak kaydedilmiştir. Molla Mehmed’in ölümüyle ahaliden uygun bir kişi tevli-
yeti üstlenecekti69.
Tasköy köyüne bağlı Ozan Mahallesi ahalisi vaktiyle mahallelerinde bir
mescit inşa ettirmişlerdi. Daha sonra minber ekleyerek camiye çevirdikleri iba-
dethaneleri için mahalleliden 3 kişi 21 Eylül 1912 tarihinde 4.32070 kuruşluk
bir para vakfı tesis etmiştir. Vakfın yıllık 432 kuruşluk gelirinden 150 kuruş ca-
minin hatibine, 50 kuruş mütevelliye ve 100 kuruş caminin aydınlatma masraf-
larına ayrılmıştı. Kalan 132 kuruşun ise asıl paraya eklenerek gerekli hallerde
caminin tamir masraflarına ayrılması şart edilmiştir. Vakfın tescil mütevellisi
Bafra’nın Hacı Nabi Mahallesi’nden İlikzâde Hasan Efendi olup asıl mütevelli
Ozan Mahallesinden Emiroğlu Mustafa’ydı. Mustafa’nın vefatıyla bu görevi ma-
hallelinin uygun gördüğü bir kişi yürütecekti71.
Bafra’nın Eynegazi köyünde ahali tarafından inşa edilmiş olan bir mescit
bulunuyordu. Daha sonra minber eklenerek camiye çevrilen bu ibadethane için
köy sakinlerinden Sorukluoğlu İbrahim 16 Kasım 1912 tarihinde 1.08072 kuruş-
luk bir para vakfı kurmuştu. Vakfın yıllık 108 kuruşluk gelirinin yarısı caminin
hatibine ayrılmış ve kalan kısmı da ana paraya eklenerek caminin tamir mas-
raflarına tahsis edilmişti. Vakfın tescil mütevellisi ve asıl mütevelli köy ahalisin-
den Köseoğlu İsmail’in ölene kadar tevliyeti elinde bulunduracağı öldükten
sonra ise ahaliden uygun bir kişinin mütevelli olacağı kaydedilmiştir73.
68 VGMA.VKF.AND.d., 602/272.
69 VGMA.VKF.AND.d., 606/185.
70 Burada vakfedilen para 40 lira olarak kaydedilmiş olup 1 liranın 108 kuruş rayicinden hesap-
landığı belirtilmiştir.
71 VGMA.VKF.AND.d., 603/88.
72 Vakfedilen miktar 10 lira olarak kaydedilip 1 lira, 108 kuruş rayicinden hesaplanmıştır.
73 VGMA.VKF.AND.d., 604/141-142.
263
ÖZKAN ÖZER KESKİN
74 Vakfedilen miktar 15 lira olarak kaydedilip 1 lira, 108 kuruş rayicinden hesaplanmıştır.
75 VGMA.VKF.AND.d., 604/81-82.
76 Vakfedilen miktar 15 lira olarak kaydedilip 1 lira, 108 kuruş rayicinden hesaplanmıştır.
77 VGMA.VKF.AND.d., 605/102.
78 Vakfedilen miktar 10 lira olarak kaydedilip 1 lira, 108 kuruş rayicinden hesaplanmıştır.
79 VGMA.VKF.AND.d., 608-1/32.
264
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
Sonuç
Osmanlı Devleti’nde 15. yüzyıldan itibaren tatbik sahası bulan para vakıf-
ları sayesinde toplumsal anlamda önemli hizmetler yerine getirilmiştir. Para
vakıfları başta padişahlar olmak üzere bürokratlar, şeyhülislamlar ve önde ge-
len alimler tarafından desteklenmiştir. Bu çalışmada Osmanlı döneminde
Bafra’da yaşayan hayırseverler tarafından tesis edilen 39 adet para vakfı tespit
ve tahlil edilmiştir. Vakıfların hangi tarihlerde, kimler tarafından, hangi amaçla
ve ne kadar sermayeyle kurulduğuna dair bilgilerin yanı sıra sermayelerin
hangi oranla işletileceği, mütevelliler, camilerin inşa serüvenleri ve vakfiyelerin
tanzim edildiği dönemde kimlerin kadılık yaptığı gibi konulara da temas edil-
miştir.
Kuruluş amaçları açısından değerlendirildiğinde, biri haricinde vakıfların
tamamı dini amaçlara hizmet ediyordu. Aydınlatma ve halı-kilim gibi sarf mal-
zeme temini sunanlarla birlikte bu hizmetlerin çoğu imam, hatip ve müezzin
maaşlarının ödenmesi şeklindeydi. Bazen bu maaş tahsisatlarıyla birlikte tamir
masrafları için belli miktar para ayrılıyordu. Personel maaşı ödendikten sonra
vakıf gelirinden kalan miktarın asıl paraya eklenerek gerekli hallerde tamir
masraflarına harcanması şart edilen çok sayıda vakıf bulunuyordu. Tamiratla-
rın sürekliliği olmadığı düşünüldüğünde bu şekilde vakıf gelirinde sürekli bir
artış yaşanması ihtimali ortaya çıkmaktadır. Böylece zamanla hacmi büyüyen
vakıfların daha uzun süre hizmet verebileceği ve ayakta kalabileceği yönünde
bir yorumda bulunmak mümkündür.
Vakıflar ortaya çıkan bir ihtiyacın karşılanması adına meydana getirilmiş-
tir. Çoğu vakfın hatip maaşı için kurulmuş olduğu görülmektedir. Mescit tarzı
ibadethanelerde hatip bulunmuyor ancak bu yapılara minber eklendiğinde
cuma günleri ve bayramlarda bir hatip ihtiyacı doğuyordu. Bu sebeple minber
eklenerek camiye çevrilen yahut minberli mescit olarak adlandırılan bu ibadet-
haneler için kurulan vakıflarda temel gaye hatip maaşının karşılanması olu-
yordu. Bu itibarla kurulan para vakıflarının bölgedeki ibadethanelerin meydana
getirilmesinden çok ayakta kalabilmesi için tesis edildiği anlaşılmaktadır. An-
cak mescit ve cami tarzındaki bu yapıların bölgedeki hayırseverler tarafından
80 VGMA.VKF.AND.d., 608-2/243.
265
ÖZKAN ÖZER KESKİN
266
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
Kaynakça
Arşiv Kaynakları
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi (VGMA)
BRT.d. (Berevât Defterleri), Defter No: 2165.
ESAS.d. (Esâs (Yeni Şahsiyet Kaydı) Defterleri), (Trabzon Esas Defterleri), Defter No:
201.
VKF.AND.d. (Mücedded Anadolu Vakfiye Defterleri), Defter No: 579, 586, 587, 588, 589,
590, 591, 592, 595, 596, 600, 602, 603, 604, 605, 606, 608.
Kütüphane Kaynakları
Akgündüz, Ahmet, “Ebüssuûd Efendi”, DİA, C. 10, İstanbul 1994, s. 365-371.
Akgündüz, Ahmet, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, Osmanlı
Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 2017.
Yediyıldız, Bahaeddin, “Vakıf”, DİA, C. 42, İstanbul 2012, s. 475-479.
Yediyıldız, Bahaeddin, XVIII. Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi, TTK Yayınları, Ankara
2003.
Cumhuriyetten Önce ve Sonra Vakıflar, Vakıflar Umum Müdürlüğü, İstanbul 1937.
Düstur, I. Tertip, C. 5, Başvekâlet Matbaası, Ankara 1937, s. 775-776.
Dumlu, Emrullah, “XVI. Yüzyıl Osmanlı Uleması Arasında Para Vakıfları Etrafında Cere-
yan Eden Tartışmalar (Ebussuûd, İbn Kemal-Çivizâde, Birgivî)”, İLTED, Yıl:
2015/2, S. 44, s. 303-337.
Serbestoğlu, İbrahim, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağında Modernleşme, Gece Aka-
demi, Ankara 2019.
Kıvrım, İsmail, “Osmanlı Döneminde Gümüşhane ve Çevresinde Kurulan Para Vakıfları”,
History Studies, C. 2, S. 3, s. 231-243.
Kurt, İsmail, Nazarî ve Tatbikî Olarak Para Vakıfları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilim-
ler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 1994.
Mandaville, Jon E., “Faizli Dindarlık: Osmanlı İmparatorluğunda Para Vakfı Tartışması”,
Çev. Fethi Gedikli, Türkiye Günlüğü, S. 51, Yaz 1998, s. 129-144.
Demirkol, Kurtuluş, “Toplumsal Trajedi: Osmanlı İmparatorluğunda Tefecilik (1848-
1864)”, Muğla Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 16, S. 1, 2018, s.
625-648.
Berber, Mehmet Akif, “Son Dönem Osmanlı Devleti’nde Tefecilikle Mücadele”, Uzman
Araştırmacı Eğitim Programı Makaleler-I, Ed. Turgay Anar, İstanbul Bilimler Aka-
demisi Vakfı, İstanbul 2017, s. 41-51.
İpşirli, Mehmet, “Çivizâde Muhyiddin Mehmed Efendi”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 348-
349.
Öz, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK Yayınları, Ankara 1999.
Okudan, Muhammet, Vakfiyelere Göre Osmanlı Döneminde Samsun’da Vakıflar, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi),
Samsun 2013.
267
ÖZKAN ÖZER KESKİN
Çizakça, Murat, “İktisat Tarihi Açısından Vakıflar”, Vakıflar Dergisi 80. Yıl Özel Sayısı, An-
kara 2019, s. 73-84.
Çizakça, Murat, “The Relevance of the Ottoman Cash Waqfs (Awqaf Al Nuqud) For Mo-
dern Islamic Economics”, Financing Development in Islam, Islamic Research And
Training Institute, Jeddah Suudi Arabia 1996, p. 393-413.
Alkan, Mustafa, “Uşak Para Vakıfları”, Belleten, Ağustos 2006, C. LXX, S. 258, s. 743-774.
Öztürk, Nazif, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara 1995.
İpek, Nedim, “Kafkaslardan Anadolu’ya Göçler (1877-1900)”, Ondokuz Mayıs Üniversi-
tesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 6, Samsun 1991, s. 97-134.
İpek, Nedim, Canik ve Göç, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2018.
İpek, Nedim, Memalik-i Şahanede Muhaceret, TTK Yayınları, Ankara 2022.
Karagöz, Rıza, “Canik’in İdarî Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, Ed.
Cevdet Yılmaz, Samsun 2011, s. 119-162.
Karagöz, Rıza, Arslan, Cengiz, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nü-
fusu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, C. 2, S. 2, s. 129-156.
Gülten, Sadullah, “Eski Türk İnançları ve Kalenderîlik Bağlamında Osmanlı Toprakla-
rında Vegan Sufiler: Etyemezler”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Der-
gisi, 2019, S. 92, s. 29-42.
Özcan, Tahsin, “Para Vakıflarıyla İlgili Önemli Bir Belge”, İLAM Araştırma Dergisi, C. 3, S.
2, Yıl 1998, s. 107-112.
Özcan, Tahsin, Osmanlı Para Vakıfları Kanûnî Dönemi Üsküdar Örneği, TTK Yayınları,
Ankara 2003.
Kaya, Umut, “Osmanlı’da Din Hizmeti Görevlilerinin Atanma ve Çalışma Şartlarını Dü-
zenleyen Tevcih-i Cihât Nizamnâmeleri Hakkında Bir Değerlendirme”, Cumhuri-
yet İlahiyat Dergisi, C. 21, S. 1, 2017, s. 203-254.
Gölen, Zafer, “1905/06-1914 Osmanlı ve 1927 Cumhuriyet Dönemi Bafra Nüfus Verile-
rinin Göç Açısından Değerlendirilmesi”, Geçmişten Günümüze Göç, C. III, Ed. Os-
man Köse, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2017, s. 1533-1546.
Ekler
Tablo 1: Osmanlı Dönemi Bafra Para Vakıfları
Sıra Vâkıfın/Vakfın Adı Tarih Vakfedilen Yıllık
Miktar (Kuruş) İletim
Oranı
(%)
1 Ali Kantarî 4 Mayıs 1805 Yıllık 25 Kuruş -
2 Müftü Mehmed Efendi 15 Mayıs 1844 - -
3 Şabanoğlu Halil Ağa b Hüseyin 1 Ekim 1873 1.000 15
268
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
269
ÖZKAN ÖZER KESKİN
270
BAFRA’DA OSMANLI DÖNEMİ PARA VAKIFLARI
271
ÖZKAN ÖZER KESKİN
272
1950 Bafra Akalan Köylüleri Kızılırmak Üzeri Kayıkla Bafra'ya Gelişler
273
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE
İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER
Giriş
1 Gaziantep Üniversitesi
2 Sevilay özer, Anadolu’da Görülen Çekirge İstilaları ve Halk Üzerindeki Etkisi (1914-1945),TTK.
Ankara, 2016, s.1.
3 Niyazi Lodos, Türkiye Entomolojisi, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Basımevi, Cilt.1, İzmir,
1991, ss.152-153.
4 Ali Demirsoy, Yaşamın Temel Kuralları Omurgasızlar-Böcekler Entomoloji, Meteksan Basımevi,
275
ABDULLAH KARA
7 Süleyman Balamir, “Yakın Doğuda Çöl Çekirgesi” , Bitki Koruma Bülteni, Sayı.3, 1952, ss.13./
Sevilay Özer, a.g.e, s.1.
8 Mehmet Ali Yıldırım, “Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Osmanlı Devletinin Beşinci Düşmanı: Çe-
kirgeler”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt XIII, Sayı.4, Gaziantep,
2014, s.1019.
9 Süleyman Balamir, a.g.m, s.14.
276
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER
Çorum, Bafra güneydoğuda Maraş Elbistan bölgesi ve Afşin ile Doğu Anadolu da
Erzurum, Muş, Bitlis, Ağrı ve Kars çevresini kapsamaktadır. Bu çekirge türünün
diğerlerine oranla Anadolu coğrafyasında daha az tahribata sebep olduğu dü-
şünülmektedir10.
Çekirgeler sürüler halinde hareket ettikleri bölgelerde ekili alanlara bü-
yük zararlar vermiştir. Tarım alanlarının tahrip olmasından dolayı bu bölge-
lerde çeşitli sıkıntılar meydana gelmiştir. Bunların başında kıtlık ve buna bağlı
olarak göçler yaşanması gösterilebilir. Yanı sıra kıtlık yaşanan yerlerdeki tüke-
tim ürünlerinde büyük fiyat artışları da meydana gelmiştir. Tarih boyunca çe-
kirge istilaları afet olarak kabul edilmiş ve insanlar bu sebepten ötürü büyük
sıkıntılar ile karşı karşıya kalmışlardır. Karadeniz bölgesinde önemli bir yere
sahip olan Samsun’un Bafra ilçesi tarım faaliyetlerinin yaygın olarak yapıldığı
bir bölgedir. Bu sebeple burada da çekirge istilaları meydana gelmiştir.
Osmanlı Devletinde Çekirge İstilaları
Çekirge istilaları insanlığın ilk dönemlerinden beri süre gelen afetler ara-
sındadır. Çekirge istilalarına tarihte ilk defa Eski Çin ve Mısır kaynaklarında
geçmektedir11. Çin kaynaklarında M.Ö. 9. yüzyılın sonu ve 8. yüzyıl başlarında
bozkırda çekirge istilalarından dolayı kıtlıkların yaşandığı ifade edilmektedir.
Bunun yanında hayvanların tüylerini, yelelerini ve kuyruklarını bile yedikleri
ile ilgili bilgiler vardır12.
Osmanlı Devleti’nde yaşanan çekirge istilalarına bakıldığında, birçok kez
farklı bölgelerde çekirge istilaları yaşanmıştır. Bu bölgelerden en fazla çekirge
istilasına uğrayan yerlerin başında Kıbrıs adası gelmektedir. Kıbrıs, coğrafi ola-
rak Afrika’ya yakın olmasından dolayı çekirge istilalarına açık bir bölgedir. Bu-
rada çekirge istilalarının ilk ne zaman yaşandığı ile ilgili kesin bilgiler bulunma-
makla birlikte bu konuda bilgi veren ilk kaynak, Kıbrıslı Leontios Machaeras’tır.
Onun verdiği bilgilerde, Kıbrıs’ta ilk çekirge istilasının 1351 yılında yaşandığı
yazmaktadır. Bahsi geçen yılda yaşanan çekirge istilası Kıbrıs’ta büyük ve derin
izler bıraktığı için dönemin diğer yazarları da bu felaketi eserlerinde anlatmış-
277
ABDULLAH KARA
lardır. Bunlardan biri olan Floransa Villani kroniklerinde çekirgelerin, 1354 yı-
lında Kuzey Afrika’yı 1355’te ise tekrar Kıbrıs adasını istila edip burada yeşil
olan her şeyi tükettiklerini yazmıştır13.
Diğer bir yabancı yazar İngiliz Doktor William Wittman, 28 Haziran 1800
tarihinde Kıbrıs adası ile ilgili izlenimlerini aktardığı belgelerde Limasol’da bu-
lunduğu zaman bu bölgede bir çekirge istilasına tesadüf etmiştir. Bu böceklerin
toprak üzerinde yer yer neredeyse 30 cm kalınlığında tabakalar oluşturduğunu
anlatmıştır. Bu sebepten dolayı bölgedeki tüketim ürünlerinin çoğunda fiyat ar-
tışı meydana geldiğini aktarmıştır14.
Osmanlı Devleti’nde çekirge istilaları, XVI. yüzyıldan XVIII. yüzyılın son
çeyreğine kadar etkili olmuş, Kıbrıs, Aydın, Edirne, Tuzla, Ziştovi, Eflak, Baba-
dağ, Rakka, Çanakkale ve Adana’da görülmüştür. XIX. yüzyıla gelindiğinde, etki-
sini bir hayli arttırmıştır. Osmanlı coğrafyasında bu dönemde Balkanlar, Ana-
dolu, Kuzey Afrika, Suriye, Hicaz, Irak ve Kıbrıs’ın çeşitli yerlerinde, birçok kez
çekirge istilaları görülmüş ve büyük zararlara sebep olmuştur15.
XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti için siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik açı-
dan birçok değişimin yaşandığı ve birçok zorluk ile mücadele edildiği bir dönem
olmuştur. Çekirge istilaları da bu mücadelelerden biridir. Sorunun çözümünde
bazı hukuki düzenlemeler yapıldığı bilinmektedir. Bu doğrultuda Ticaret Neza-
reti, 1881 yılında “Çekirge ve Tohumunun Cem’ ve İtlafı Hakkındaki
Talîmâtnâme”’sini yayınlamıştır16.
Çekirge istilaları öyle bir hal almıştır ki tarım faaliyetleri çok büyük za-
rarlar görmüştür. Osmanlı Devleti’nde bu afet özellikle XIX. ve XX. yüzyılları ara-
sında da oldukça etkili olmuştur. Hatta Arap coğrafyasında 1865, 1878, 1890,
1902, 1915 yılları arası dönem çekirge yılları olarak adlandırılmıştır17.
13 Oktay Kızılkaya, Tolga Akay, “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Kıbrıs’ta Çekirge İstilasına Karşı
Alınan Tedbirler”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:13, 2017,s.175.; Suha Oğuz Bay-
timur, Özcan Tatar, “Osmanlı Devletinde Çekirge istilaları ve Sosyo-Ekonomik Hayata Etkileri
(1789-1839), Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, Cilt:8, sayı:23, 2020, s.342.
14 William, Wittman, Osmanlı’ya Yolculuk 1799-1800-1801, (Çeviren: Belkıs Dişbudak), Ankara:
278
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER
279
ABDULLAH KARA
20 Suha Oğuz Baytimur, Özcan Tatar, “Osmanlı Devletinde Çekirge istilaları ve Sosyo-Ekonomik
Hayata Etkileri (1789-1839), Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, Cilt:8, sayı:23, 2020,
s.336.
21 Balamir, S., And S. Bellik. "The state of Locust in 1951 in Turkey." Plant Protection Bulle-
280
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER
281
ABDULLAH KARA
Madde 1- Çekirgenin yeni ortaya çıktığı yerlerde veya tohum bıraktığı görül-
düğü anda o civardaki köy muhtar ve ihtiyar heyetleri ve ahalisi ile yerleşim
bulunmayan mahallerdeki aşiret reisleri durumu derhal yerel yetkililere bil-
dirmeye ve çekirgenin görüldüğü yeri göstermeye mecburdurlar. Doğru ih-
barda bulunan kimselere komisyon kararıyla 1 liradan 3 liraya kadar ödül ve-
rilecektir.
25Gökmen, Ertan. "Batı Anadolu’da çekirge felâketi (1850-1915)." Belleten 74.269 (2010): 129-
134.
282
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER
meydana çıkararak toplamaya ve bunun için yükümlü olan her fert özel ko-
misyonca tayin olunacak miktarda tohum toplayıp anbarlara teslim eylemeye
mecbur tutulacaktır.
Madde 4- Çekirge tohumları çok fazla olur ve bir köy halkının kendi sınırları
içinde tohum bırakılmış olan yerleri tamamen sürüp tohumları toplamaya ye-
tişemeyecekleri anlaşılırsa üç saat mesafe içerisindeki civar köyler ahalisinde
yolda çalışma yükümlülüğü olanlar çiftleriyle beraber o yerlere gönderilerek
sürmeye ve her bir kişinin toplaması gereken tohum miktarını toplayıp teslim
etmeye mecbur tutulacaklardır. Ahalinin gönderileceği yerlerle toplayacak-
ları tohum miktarı özel komisyonca belirlenecektir.
26 Bukarlı, Edip. "XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Çekirge İstilaları: Mardin Örneği." Niğde Ömer
283
ABDULLAH KARA
27 Şahan, Özgür, 1923-1960 yılları arasında yaşanan doğal afetlerin Türk dış politikasındaki rolü
(deprem-sel-çekirge afetleri). Yüksek Lisans Tezi, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, s.275.
28 Şahan, Özgür, a.g.t., s.352.
284
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER
Sonuç
Çekirge istilaları geçmişte bütün dünyada yaygın afetlerden biri olmuş-
tur. Dünya genelinde olduğu gibi Osmanlı topraklarında da farklı tarihlerde çe-
kirge istilalarına tesadüf edilmiştir. Büyük bir coğrafyaya yayılabilme imkânı
bulan bu istilacı çekirgeler genellikle Mezopotamya, Suriye, Filistin, Anadolu,
Kıbrıs adası, Ege bölgesinde büyük zararlara sebebiyet vermiştir.
Yaşanan çekirge istilalarından insanlar doğrudan etkilenmemiş olsa da
dolaylı olarak ekili araziler, otlaklar üzerinde meydana gelen tahribatlardan do-
layı etkilenmişlerdir. Çekirge istilalarının meydana geldiği dönemlerde tarım
arazilerinin zarar görmesinden dolayı temel gıda ürünlerinin tedarikinde sıkın-
tılara sebep olmuştur. Yeterli düzeyde üretimin olmaması beraberinde fiyat ar-
tışlarını, karaborsacılık ve kaçakçılık faaliyetlerinin yaşanmasına neden olmuş-
tur. Çekirge istilalarının en büyük zararlarından biri ise ürünlerin zarar görmesi
neticesinde kıtlık ve açlığın toplumu etkilemiş olmasıdır.
Çekirge istilalarının etkilerinin içerisinde bir diğer önemli unsur ise de-
mografik yapının çekirge istilaları ve beraberindeki diğer olumsuz etkilerden
dolayı insanların yaşam şartları olumsuz etkilenmiştir. İnsanlar bu olumsuzluk-
lar karşısında daha iyi yaşam koşullarına sahip olan bölgelere göç etmek zo-
runda kalmışlardır. Göç hareketleri devletleri göç ve beraberinde yaşanan sı-
kıntılar ile karşı karşıya bırakmıştır. Göçle boşalan bölgelerde ise zirai faaliyet-
lerin sekteye uğraması ekonomik anlamda da devletlere büyük yük getirmiştir.
Osmanlı genelinde bakıldığında, farklı bölgelerde meydana gelen çekirge
istilalarıyla mücadele etmeye çalışmış fakat dönemin şartlarında bunu engelle-
mekte yetersiz kalmıştır. Bafra özelinde çekirge istilalarına karşı alınan önlem-
lerin genel olarak istenilen neticeyi vermediği görülmüştür. Bafra’da çekirge is-
29 Haraçyadur Parsagyan, Çekirge ve Onu yok etme çareleri, İstanbul, 1881, s.21.
285
ABDULLAH KARA
Kaynakça
Arşiv Belgeleri
BOA, A.} MKT. MHM.
BOA, A.} MKT. UM.
BOA, DH.MKT 2861/6.
BOA., ŞD. 2440/1.
Haraçyadur Parsagyan, Çekirge ve Onu yok etme çareleri, İstanbul, 1881.
Kitap, Makale ve Diğer Kaynaklar
ANA BRİTANNİCA ANSİKLOPEDİSİ, “Bafra”, İstanbul 1994, C.16, s.125
BALAMİR Süleyman, “Yakın Doğuda Çöl Çekirgesi” , Bitki Koruma Bülteni, Sayı.3, 1952,
ss.13
BALAMİR, S., And S. Bellik. "The state of Locust in 1951 in Turkey." Plant Protection Bul-
letin 2,1952, s. 41.
BAYTİMUR Suha Oğuz, Özcan Tatar, “Osmanlı Devletinde Çekirge istilaları ve Sosyo-
Ekonomik Hayata Etkileri (1789-1839), Avrasya Uluslararası Araştırmalar Der-
gisi, Cilt:8, sayı:23, 2020, s.342.
BUKARLI Edip, "XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Çekirge İstilaları: Mardin Ör-
neği." Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2.2:,
Niğde,2020, 81-90.
DEMİRSOY Ali, Yaşamın Temel Kuralları Omurgasızlar-Böcekler Entomoloji, Meteksan
Basımevi, Cilt.2/Kısım.2, Ankara, 2003, s.395.
ERTAN Gökmen, "Batı Anadolu’da çekirge felâketi (1850-1915)." Belleten 74.269 An-
kara, 2010, 129-134.
KIZILKAYA Oktay, Tolga Akay, “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Kıbrıs’ta Çekirge İstilasına
Karşı Alınan Tedbirler”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:13, 2017,
s.175.
LODOS Niyazi, Türkiye Entomolojisi, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Basımevi, Cilt.1,
İzmir, 1991, ss.152-153.
ÖZER Sevilay, Anadolu’da Görülen Çekirge İstilaları ve Halk Üzerindeki Etkisi (1914-
1945), TTK. Ankara, 2016, s.1.
ÖZKAN Tuncay, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, 19 Mayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Samsun, 2012, s.9.
286
OSMANLI SON DÖNEMİNDE BAFRA ÖZELİNDE ÇEKİRGE İSTİLASI VE ALINAN TEDBİRLER
SARIÇELİK K., “Birinci Dünya Savaşı yıllarında Teke Sancağında tarımsal üretimi ar-
tırma çabaları”, OTAM, 42, 2017, s.163.
SATILMIŞ Selahattin, Aydın Vilayetinde doğal afetler (1850-1900), Yayınlanmamış Dok-
tora tezi, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Manisa, 2012, s.184.
ŞAHAN, Özgür. 1923-1960 yılları arasında yaşanan doğal afetlerin Türk dış politikasın-
daki rolü (deprem-sel-çekirge afetleri). Yüksek Lisans Tezi, Kütahya Dumlupınar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya, 2019, s.275.
TARHAN M. Taner, “Ön Asya Dünyasında İlk Türkler: Kimmerler ve İskitler”, Türkler
Ansiklopedisi, Cilt 1, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s.913.
TEKİN Mehmet, “Çekirgenin Tarihte, Folklorumuzda ve Edebiyatımızdaki Yeri”, Gü-
neyde Kültür Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, Yıl:10, Sayı:110:, 1999 s.16.
WİTTMAN William, Osmanlı’ya Yolculuk 1799-1800-1801, (Çeviren: Belkıs Dişbudak),
Ankara: ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 2011, s.68.
YILDIRIM Mehmet Ali, “Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Osmanlı Devletinin Beşinci Düş-
manı: Çekirgeler”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt
XIII, Sayı.4, Gaziantep, 2014, s.1019.
287
1950 Karlı Bir Sabah Bafra Cumhuriyet Meydanı
289
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ
Giriş
Geniş sınırlara sahip Osmanlı Devleti’nin karadaki hâkimiyetinin yanında
karasularında ve denizlerde de varlığını devam ettirmesi bir donanma gücü ile
mümkündü. Bunun için donanmanın yönetim merkezi aynı zamanda yapım ve
onarım yeri olan Tersane-i Amire’nin yanında Karadeniz, Tuna ve devletin gü-
ney kıyılarının uygun noktalarında irili ufaklı tersaneler kuruldu. Bu tersaneler
her yıl belli miktarda yeni gemiler inşa ederken bir yandan da tamire muhtaç
gemilerin onarımını yapmaktaydılar.
Gemilerin yapım aşamasında keza teçhizinde kullanılan çok çeşitli malze-
meler vardır. Bunların başında elbette kereste gelmektedir. Kerestenin yanında
zift, reçine, katran, üstüpü, yosun, funda, ham demir, çivi çengel, kanca, kangal,
keten, kendir, revgan, resen ve daha birçok yardımcı malzeme inşada kullanıl-
maktadır. Tente, çerge, yelken, çadır, kirpas, kürek, çapa, gomana, maymuncuk,
kınnap, halat, isparçena, sancak, iskandil, mesaha aleti, harita, pusula, fuğla, fa-
nus, fener, balmumu, makara, turre, meşin, keçe, dürbün, tulumba gibi malze-
meler de gemi teçhizatı için gereklidir. Bütün bu malzemelerin bulunduğu yer-
ler devlet tarafından tespit edilmiş ve her yıl istenilen miktarının tersanelere
gönderilmesi sağlanmıştır.
Tespiti yapılan yerlerin potansiyeline göre malzeme tedariki yapılmıştır.
Mesela araştırma konumuz olan Bafra, orman bakımından zengin bir yerdir. Ay-
rıca kenevir ya da kendir denilen bitkinin yetişmesi için uygun bir iklime sahip-
tir. Hal böyle olunca devlet, Bafra’dan bu malzemelerin alımını gerçekleştirme
yoluna gitmiştir. Bunun yanında bir sahil kazası olması, kıyılarına yanaşan ge-
milerden dolayı ticari bir potansiyele sahip olduğu sonucunu doğurmaktadır.
Bundan başka hemen tüm sahil yerleşkelerinde olduğu gibi burada da donan-
manın hizmetinde çalışacak kürekçilerin olduğunu söylemek mümkündür.
1 Fırat Üniversitesi İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü, Elazığ/Türkiye. filizyildi-
rim@yahoo.com. ORCİD: 0000-0002-6626-8531
291
FİLİZ YILDIRIM
Kendir
Kenevir olarak da bilinen bu bitki çeşidi bez, çuval, kınnap, sicim, urgan,
halat gibi maddelerin hammaddesini oluşturmaktadır. Gemilerin inşa ve dona-
nımında kullanılan halat ve bezler, kendirin sapındaki liflerden yapıldığı için
ayrı bir öneme sahiptir. Osmanlı Devleti, ülke sınırları içerisinde bu önemli bit-
kinin yetiştiği yerlerin tespitini yapmış ve buraları kendir ocaklığı statüsünde
özel koruma altına almıştır2.
Karadeniz Bölgesi, nemli iklim şartlarından ötürü kendire uygun bir ye-
tişme alanı sunmaktadır. Bu sebeple Osmanlı merkezi hükümeti kendir tedariki
için Karadeniz civarına yönelmiştir. Özellikle Canik Sancağı ve kazaları kendir
üretiminde birinci sırada yer almaktaydı. Canik Sancağı sınırlarında olan Bafra,
Samsun, Ökse, Erim, Terme, Ünye, Hisarcık, Ayvacık, Fenaris, İfraz-ı Fenaris, Ak-
çay, Meydan, Kavak, Alaçam, Kuşderesi, Serkeş, Fatsa, Halkan, Cevizderesi, Çö-
reği her yıl belli bir miktarda kendiri toplamaktaydılar. Bunun yanında Sinop3,
Akras, Sares ve Meydan da kendiri temin etmek adına başvurulan yerlerdi. Öyle
ki Osmanlı gemilerinin halat ve ip ihtiyacı, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Canik
Sancağı kendir emanetinden karşılanmıştır. Devlet bu ocaklıkları kayıt altına
almakta ve gerektiği durumlarda buralarda yeniden sayım yapmakta idi. Ayrıca
devlet, kendir ocaklığı statüsüne aldığı yerlerin halkını yaptıkları hizmet karşı-
lığında avarız vergisinden muaf tutmakta idi4. Karadeniz’in önemli kıyı yerleş-
kelerinden olan Bafra, her yıl merkezin belirlediği miktar doğrultusunda kendir
toplardı. Bu miktar yıllara göre farklılıklar gösterebilirdi. Mesela Bafra’da 1485
yılında 59.3805 kilogram, 1534 yılında 4.200 kilogram6 (75 kantar7), 1571’de
yaklaşık 44.8008 kilogram kendir toplandığı kayıtlıdır.
2 Filiz Yıldırım, Nazlı Tuna’nın İnce Donanması (18. Yüzyıl), Hiperyayın, İstanbul 2019, s. 137.
3 Sinop Kazasında daha ziyade keten üretimi yapılmaktadır. Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Devrinde
Sinop, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2014, s. 169.
4 Defter-i hashâ-i kendir der-livâ-i Canik an tahrîr-i cedîd Murad Efendi Defterdâr-ı Hazîne-i Rum
berâ-yı vâcib sene 1054. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Ma-
liyeden Müdevver Defterleri (MAD. d.), No: 268, s. 1-11, 19. (10 Eylül 1643); BOA., Bab-ı Asafi
Divan-ı Hümayun Sicillatı Mühimme Defterleri (A. DVNSMHM. d.), No: 103, s/h: 4/11, 15 Cema-
ziyelevvel 1103 / 3 Şubat 1692; BOA., A. DVNSMHM. d. 103, 9/36, 37, 5 Receb 1103 / 23 Mart
1692; Ünal, Osmanlı Devrinde Sinop, s. 169.
5 Mehmet Taştemir, “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi ve Kullanım Alanları (XV. Yüzyıl
Sonu XVII. Yüzyıl İlk Yarısı)”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 8, İstanbul 2003, s. 13.
6 Taştemir, “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi”, s. 11, d. 43.
7 Kıntar olarak da ifade edilen bu ağırlık ölçüsünün değeri hakkında farklı görüşler mevcuttur.
Diğer ölçülerdeki gibi kantarda da yöresel farklılıklar bulunmaktadır. Ancak itibar edilen görüş,
1 kantarın yaklaşık 56 kilogram olduğu yönündedir. Geniş bilgi için bkz.: Ünal Taşkın, Osmanlı
Devleti’nde Kullanılan Ölçü ve Tartı Birimleri, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih
Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Elazığ 2005, s. 52-57. Ayrıca bkz.: Cengiz Kallek,
“Kantar”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), C 24, İstanbul, 2001, s. 317-320.
8 BOA., A. DVNSMHM. d. 14, 755/1090, 15 Ramazan 978 / 10 Şubat 1571.
292
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ
293
FİLİZ YILDIRIM
13 BOA., İbnül Emin (İE.) Bahriye (BH.) 2/174, 24 Ramazan 1082 / 24 Ocak 1672.
14 Bu hususun araştırılması için Canik Beyi görevlendirilmiştir. BOA., A. DVNSMHM. d. 23, 30/60,
25 Cemaziyelevvel 981 / 22 Eylül 1573.
15 BOA., A. DVNSMHM. d. 12, h. 32, 15 Zilkade 977 / 21 Nisan 1570; BOA., İE. BH. 2/174, 25 Şevval
BOA., Cevdet (C.) Askeriye (AS.) 722/30278, 29 Rebiülevvel 1185 / 12 Temmuz 1771; BOA., C.
BH. 187/8785, 11 Rebiülahir 1185 / 24 Temmuz 1771; BOA., C. AS. 557/23387, 11 Muharrem
1203 / 12 Ekim 1788.
294
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ
18 BOA., A. DVNSMHM. d. 10, 223/341, 225/344. (23 Ocak 1572); Yıldırım, Nazlı Tuna’nın İnce
Donanması (18. Yüzyıl), s. 137.
19 Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1999, s. 97; Meh-
met Öz, Canik Sancağı Avârız Defterleri (1642), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2008, s. XXVII.
20 Yıldırım, Nazlı Tuna’nın İnce Donanması (18. Yüzyıl), s. 146, 147.
21 Taştemir, “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi”, s. 22.
22 BOA., A. DVNSMHM. d. 12, h. 70, 25 Ramazan 978 / 20 Şubat 1571.
295
FİLİZ YILDIRIM
23 Evliyâ Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, C 1/2, (Haz.: Yücel
Dağlı, Seyit Ali Kahraman), İstanbul 2008, s. 501.
24 Evliyâ Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Bursa- Bolu- Trabzon- Erzu-
rum- Azerbaycan- Kafkasya- Kırım- Girit, C 2/1, (Haz.: Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman), İstanbul
2008, s. 92, 93,
25 Gábor Ágoston, “Avrupa’da Osmanlı Savaşları”, Osmanlı’da Savaş ve Serhad, (Çeviren ve Hazır-
296
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ
Kazâsı’na maʿrifet-i şerʿle iki bin sekiz yüz on yedi ağacın akçesi ashâbı yedinde teslîm ve hüccet-
i şerʿîde olunub lakin kazâ-yı mezbûr ahâlisi müteʿannid olmağla bundan akdem binası tekmîle
karîb oln üç kalyonun dahî kazâ-yı mezbûrdan mübayaʿa olunub akçesi virilen kereste-i kazâ-yı
mezbûr ahâlisi taʿahhüd eyledikleri vaktin gelmeyub hâlâ kalyonun nâ-tamam kalmasına bâ’is
olmalarıyla eğer hâlâ müceddeden bina olunacak kalyon kerestesinin akçeleri aldıkları keresteyi
vaktiyle getirmezler ise külli müzayakaya bâ’is olurlar taʿahhüd eyledikleri vech üzere akçesi al-
dıkları keresteyi vaktiyle getirecekleri içün Canik Sancağı mütesellimine hitâben fermân yazıla.
BOA., Ali Emiri (AE.) Süleyman II (SSÜL. II.), 2/189, 26 Ramazan 1102 / 23 Haziran 1691.
297
FİLİZ YILDIRIM
ile birlikte Sinop, Samsun, Alaçam, Ünye, Alaplı ve Çakıl’dan talep edilmiştir.
Tersane-i Amire tarafından görevlendirilen kalyon mimarı ve halifesi nezare-
tinde, Tersane-i Amire’nin bildirdiği çaplara göre kereste kesiminin yapılması
gerektiği üzerinde özellikle durulmuştur. Aynı seviyede kesilmesi gereken
ağaçların sağlamlığı da bir diğer önemli husustur. Kerestelerin adı geçen yer-
lerdeki kesim işi ve Sinop Tersanesi’ne nakli için yaklaşık 30.603 kuruş bir meb-
lağ ayrılmıştır32. Bu ücretin bir kısmı Canik cizyesi gelirinden karşılanmıştır33.
Devlet, gelir ünitelerinde yaptırdığı tahrir sonucu ilgili ünitelerin gelirlerinin
yeterli olması durumunda onlardan istifade yoluna gitmektedir. Mesela 1761
yılında Sinop’ta yapımına başlanan iki kalyon için Sinop, Samsun, Alaçam ve
Bafra’dan talep edilen kerestelerin kesim, nakil vesaire işleri için de Trabzon
cizyesi kullanılmıştır34.
Bilindiği üzere Osmanlı Devleti ile Haçlı donanması arasında 7 Ekim 1571
tarihinde Sıngın Donanma Savaşı olarak da bilinen İnebahtı Deniz Savaşı gerçek-
leşmişti. Sultan II. Selim döneminde Kıbrıs’ın Osmanlı hâkimiyetine alınması,
bir Haçlı ittifakının (Papalık, Venedik, İspanya) oluşmasına sebep olmuştur. Her
iki gücün karşı karşıya geldiği İnebahtı Körfezi’nde, büyük bir yenilgi alan Os-
manlı, 20 bin askerini yitirmiş, aralarında önemli isimlerin de bulunduğu 3 bin
kişiyi esir vermiş ve filosunun önemli bir kısmını kaybetmişti. Bu yenilginin iz-
lerini silmek ve yeniden bir donanma vücuda getirmek amacıyla devletin tüm
tersanelerinde hummalı bir çalışma başlatıldı. Tersane-i Amire başta olmak
üzere Gelibolu, İzmit, Sinop, Samsun, Biga, Gemlik, Sakarya, Kefken, Bartın,
Varna, Silistre, Semendire, Burgaz, İğneada, Vize, Ahyolu, Süzebolu, Midye, Ro-
dos, Alanya ve Antalya tersanelerinde yapılan gemilerle Osmanlı donanması ye-
niden vücut buldu35. 1572 yılında Sinop Kadısına gönderilen hüküm, konuya
güzel bir örnek teşkil etmektedir. Osmanlı donanmasında eksikliği görülen at
gemileriyle birlikte 19 kadırga ve 3 baştardanın yapılması işi kadının tasarru-
funa bırakılırken; Süleyman Reis’in de 5 kadırga inşasından sorumlu olduğu bil-
dirilmiştir. Bu gemilerde istihdam edilecek kürekçiler için Sinop ve Bafra rea-
yaları önerilmiştir36.
32 BOA., AE. Mustafa III (SMST. III.) 59/4350, 23 Zilhicce 1183 / 19 Nisan 1770.
33 BOA., AE. SMST. III. 116/8818, 24 Zilhicce 1183 / 20 Nisan 1770.
34 BOA., AE. SMST. III. 186/14647, 29 Zilhicce 1174 / 1 Ağustos 1761.
35 İdris Bostan, “İnebahtı Deniz Savaşı”, DİA, C 22, İstanbul 2000, s. 287-289.
36 Fakat söz konusu tarihte cezalı oldukları anlaşılan kürekçilerin affedilmediği bu sebeple de adı
298
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ
firar eden Müftü Abdürrahim ve yol arkadaşı Hasan’ın affedildiği, müftünün devlet işlerine karış-
maması şartıyla Bafra’da ikamet etmesine müsaade edildiği kayıtlıdır. BOA., A. DVNSMHM. d. 115,
406/1774, 409/1797, 5 Cemaziyelahir 1119, 5 Recep 1119 / 3 Eylül 1707, 2 Ekim 1707.
299
FİLİZ YILDIRIM
mübâşeretiyle elli aded sütun taleb olunduk da ahâlisi ahvâlde bilmamekle refʿçün istidʿâ eyle-
diklerinden ʿarz olunmak üzere fermân olunub kazâ-yı mezbûr ahâlileri kalyon bina oldukça mişe
kerasteleri katʿ ve nakl idegelmeleri ile elli bin aded fûçı tahtası katʿ ve iskeleye nakl idüb ve hâlâ
müceddeden inşa olunan elli yedi zirâʿ kalyona iktizâ idüb bin üç yüz elli dokuz mişe kerastelerini
katʿ ve nakl üzere gider divâna değin mîrî kalyonlara gerek bâzergân sefinelerine çam ve direk
viregelmamışlardır uhdesinden gelurler deyu bu sene mîrî kalyonun bir takım direği üzerlerine
tahmil olunduk da virilan mîrî akçe üzerine ol mikdâr akçe dahi zamm idüb uhdesinden gelme-
diklerinden Alaçam ve Saray ve Gerze kazâları ahalilerine nakl itdirmişlerdir merhameten üzer-
lerinden ol mikdâr direk refʿ olunsun deyu kalyon binasına me’mûr Muhammed Efendi kulları
ʿarz ider kalemi görüldük de husus-u mezbûrun zammını ʿarz ve iʿlâm olunmak üzere yüz yigirmi
bir senesinde emr-i şerîf virildiği der-kenâr olunmuşdur maʿlûm-u devletleri buyurulduk da iʿlâm
olunduğu üzere kazâ-yı mezbûrdan elli sütun refʿ ve yine katʿ olunagelan Alaçam ve Gerze ve Sa-
ray kazâlarından Kıyâs-zâde mübaşeretiyle katʿ ve nakl itdirilmek üzere emr-i şerîf tahrîri
bâbında fermân devletlü saʿâdetlü sultânım hazretlerinindir. BOA., C. BH. 142/6826, 17 Zilkade
1121 / 18 Ocak 1710.
43 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Tarih Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul 2011, s. 347; Mehmet
Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C II, İstanbul 2004, s. 63-64; İzzet Sak,
Cemal Çetin, “XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Menziller ve Fonksiyonları: Akşehir
Menzilleri Örneği”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 16, 2004, s. 193.
44 Tekne omurgalarının baş ve kıç taraflarından yukarıya doğru uzanan çelik, dövme demir veya
ağaçtan yapılmış kısımlardır. Bunlardan baş taraftakine baş bodoslama, kıç taraftakine kıç bo-
doslama denir. Mustafa Zaloğlu, Gemici Dili, Türk Deniz Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı Yayınları,
İstanbul 1988, s. 45.
45 Bafra, Alaçam ve Osmancık kadılarına hitaben yazılan hüküm. BOA., AE. Mahmud I (SMHD. I.)
300
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ
Sonuç
Belirli ekonomik ve idari fonksiyonlara sahip Bafra’nın Osmanlı tarihinde
oynadığı rollerin başında donanmaya sağladığı katkı gelmektedir. Karadeniz
Bölgesi’nin uygun iklim koşulları neticesinde zengin ormanlık alanlar oluştu-
rulmuştur. Bu ormanlarda yetiştirilen çok sayıda ve farklı cinsteki ağaçlar, uy-
gun zamanda keresteye dönüştürülerek Osmanlı donanmasının hizmetine su-
nulmuştur. Bu ormanlık alanlar, Bafra’da da bulunmaktadır ki Kumcağız ve En-
giz dağları bu bağlamda önemli mahallerdir.
Öte yandan üretimi gerçekleştirilen kendir, daha ziyade gemi sanayisinde
kullanılmakta idi. Kendirin mamul madde haline getirilip kınnap, sicim, urgan,
halat adı verilen iplerin işlenmesiyle çeşitli imalathaneler oluşturulmuştur. Bu
durum ekonominin canlanmasını, yörenin iş göçü almasını da sağlamıştır. Bu
bağlamda Bafra’ya ayrı bir önem de atfedilmektedir.
Devlet, sınırları dahilindeki bölgelerde uyguladığı sistem gereği ağır iş-
lerde çalıştırdığı ya da önemli görevlerde bulundurduğu halktan vergi almazdı.
Nitekim kereste ve kendir tedarikini gerçekleştiren Bafra halkı da devlete yap-
mış oldukları hizmetler gereği vergi muafiyetine tabi idiler.
Bafra ve çevresindeki bu faaliyetler, Osmanlı’da çok uzun yıllar canlılığını
korumuş ve bölge ekonomisine de katkı sağlamıştır.
46 BOA., AE. Abdülhamid I (SABH. I.) 182/12138, 9 Şaban 1197 / 10 Ağustos 1780.
301
FİLİZ YILDIRIM
KAYNAKLAR
1. Arşiv Kaynakları
1.1. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı (Osmanlı Arşivi) (BOA)
a. Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Sicillatı Mühimme Defterleri (A. DVNSMHM. d.)
No: 5, 10, 12, 14, 23, 103, 115.
b. Maliyeden Müdevver Defterleri (MAD. d.)
No: 268.
c. Topkapı Sarayı Müze Arşivi Evrakları (TS. MA. e.)
Dosya No/Gömlek No: 880/20.
d. Cevdet Tasnifi (C.)
da. Bahriye (BH.)
Dosya No/Gömlek No: 83/3998, 142/6826, 187/8785.
db. Askeriye (AS.)
Dosya No/Gömlek No: 557/23387, 722/30278.
e. Ali Emiri Tasnifi (AE.)
ea. Abdülhamid I (SABH. I.)
Dosya No/Gömlek No: 182/12138
eb- Süleyman II (SSÜL. II.)
Dosya No/Gömlek No: 2/189.
ec- Mahmud I (SMHD. I.)
Dosya No/Gömlek No: 152/11401.
ed- Mustafa III (SMST. III.)
Dosya No/Gömlek No: 59/4350, 116/8818, 186/14647.
f. İbnü’l-Emin Tasnifi (İE.)
fa. Bahriye (BH.)
Dosya No/Gömlek No: 2/174.
2. Kaynak, Araştırma ve İnceleme Eserler
Ágoston, Gábor; “Avrupa’da Osmanlı Savaşları”, Osmanlı’da Savaş ve Serhad, (Çeviren ve
Hazırlayan: Kahraman Şakul), Timaş Yayınları, İstanbul 2013, s. 79-110.
Bostan, İdris; “İnebahtı Deniz Savaşı”, DİA, C 22, İstanbul 2000, s. 287-289.
Evliyâ Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Bursa- Bolu- Trabzon-
Erzurum- Azerbaycan- Kafkasya- Kırım- Girit, C 2/1, (Haz.: Yücel Dağlı, Seyit Ali
Kahraman), İstanbul 2008.
Evliyâ Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, C 1/2, (Haz.:
Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman), İstanbul 2008.
Kallek, Cengiz; “Kantar”, DİA, C 24, İstanbul 2001, s. 317-320.
Öz, Mehmet; Canik Sancağı Avârız Defterleri (1642), Türk Tarih Kurumu, Ankara 2008.
Öz, Mehmet; XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999.
Pakalın, Mehmet Zeki; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C II, İstanbul 2004.
302
BAFRA’DAN OSMANLI DONANMASINA MALZEME TEMİNİ
Sak, İzzet- Cemal Çetin; “XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Menziller ve
Fonksiyonları: Akşehir Menzilleri Örneği”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştır-
maları Dergisi, S. 16, 2004, s. 179-221.
Taşkın, Ünal; Osmanlı Devleti’nde Kullanılan Ölçü ve Tartı Birimleri, Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Elazığ 2005.
Taştemir, Mehmet; “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi ve Kullanım Alanları
(XV. Yüzyıl Sonu XVII. Yüzyıl İlk Yarısı)”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 8,
İstanbul 2003, s. 1-24.
Ünal, Mehmet Ali; Osmanlı Devrinde Sinop, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014.
Ünal, Mehmet Ali; Osmanlı Tarih Sözlüğü, Paradigma Yayınları İstanbul, 2011
Yıldırım, Filiz; Nazlı Tuna’nın İnce Donanması (18. Yüzyıl), Hiperyayın, İstanbul 2019.
Zaloğlu, Mustafa; Gemici Dili, Türk Deniz Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı Yayınları, İstan-
bul 1988.
303
1950'li Yıllar Bafra Cumuriyet Meydanı
305
“KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU
YIKARSIN”: HABSBURG İMGESİNDE KIZILIRMAK VE
BAFRA (19. YÜZYIL)
Giriş
Kızılırmak, dönem literatüründe birkaç farklı antik hikâyede yer almıştır.
Bunlardan bir tanesi, MÖ 585 yılında Medler ve Lidyalılar arasında
meydana gelen Halys Nehri Muharebesidir. Bu muharebenin bir özelliği,
muharebenin gerçekleştiği gün bir güneş tutulmasının meydana gelmiş
olmasıdır. Bu güneş tutulmasının, 19. yüzyıl Avusturya gazetelerinde çokça ele
alındığı ve Tarih ile Astronomi ilimleri arasındaki bağlantıya dikkat çekildiği
anlaşılmaktadır. Söz konusu güneş tutulması ile daha sonraki zamanlarda,
tarihî vakalar hem gerçekleştikleri yerin tam konumu hem de gerçekleştikleri
günün tespiti açısından faydalı olmuştur. Keza Halys Nehri Muharebesi evvelce
MÖ 30 Eylül 610 tarihinde gerçekleşti diye bilinirken, güneş tutulması ile tam
günü tespit edilebilmiş, MÖ 28 Mayıs 585 tarihi belirlennmiştir.2
Yine MÖ 333 yılında Makedon Kral Büyük İskender ile Pers Kralı III.
Darius, İssos Ovasında, Hatay’ın Dörtyol/Deliçay kenarında bir muharebe
gerçekleştirmiş ve muharebeyi Makedon Kralı kazanmıştır. Aktarıldığına göre
III. Darius, aile üyelerinin serbest bırakılması karşılığında, Büyük İskender’e
kızını vermeyi teklif etmiş, ek olarak da Kızılırmak’a kadar İç Anadolu’yu çeyiz
nenfinsternis am 18. Juli”, Die Presse, 13. Juli 1860 (Jg. 13/ Nr. 179), s. 1 vd. Bundan 26 yıl sonra
Neue Freie Presse adlı gazete aynı meseleye dikkat çekmiş ve Tarih ile Astronomi alanları arasın-
daki ilişkiyi vurgulamıştır. Bkz. “Geschichte und Astronomie”, Neue Freie Presse (Abendblatt), 26.
November 1886 (Nr. 7992), s. 4. Kızılırmak’taki muharebenin bir güneş tutulması gününde mey-
dana geldiğine dair: Ludwig Karell, “Sonnenfinsternis”, Wiener Zeitung, 19. Jänner 1898 (Nr. 14),
s. 2 vd.
307
ÇİĞDEM DUMANLI
3 “Alexander der Groβe als Wegweiser auf dem orientalischen Kriegsschauplatze II”, Das Vater-
land, 20. August 1881 (Jg. XXII/ Nr. 228), s. 1.
4 I. Vatikan Konsili hakkında ayrıntılı olarak bkz. Mahmut Aydın, “Vatikan Konsili”, Türkiye Diya-
308
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN
7 “Wien, 10. September”, Das Vaterland, 11. September 1873 (Jg. XIV/ Nr. 250), s. 1.
8 “Italienische Fanfarouaden”, Die Presse, 22. August 1874 (Jg. 27/ Nr. 229), s. 2.
9 “Pesth, 18. Okt.”, Reichenberger Zeitung, 21. Oktober 1860 (Nr. 30), s. 1.
10 “Vom Kriegsschauplatz”, Oesterreichisches Journal (Morgen-Ausgabe), 16. November 1870 (Jg.
309
ÇİĞDEM DUMANLI
11 “Fürst Bismarck und das Recht”, Das Vaterland, 14. Februar 1872 (Jg. XIII/ Nr. 43), s. 1.
12 “Bismarck’s Tischgespäche”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 26. November 1881 (Nr. 6196),
s. 1.
13 “Prag, 25. Jäner”, Prager Abendblatt, Beilage zur Prager Zeitung, 25. Jäner 1888 (Nr. 20), s.b.
14 “Ausland”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 24. April 1891 (Nr. 9576), s. 4 vd.
15 “Wien, 14. December”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 15. December 1883 (6933), s. 1.
16 “Politische Uebersicht”, Neue Freie Presse (Abendblatt), 16. Juli 1888 (Nr. 8582), s. 1.
310
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN
17 “Rückblicke auf den Feldzug in Asien und die türkische Armee”, Militärische Zeitung, 29. März
1856 (Jg. IX/ Nr. 25), s. 194.
18 “Omer Pascha’s Tatarenbotschaft am 28. September 1854”, Temesvarer Zeitung, 7. Juli 1858 (Jg.
311
ÇİĞDEM DUMANLI
21 “Mephisto in Wien”, Morgen-Post, 4. Februar 1877 (Jg. 27/ Nr. 33), s.b.
22 “Politische Uebersicht”, Linzer Volksblatt, 17. Juni 1877 (Jg. IX/ Nr. 137), s.b.
23 “Wien, 6. Juni”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 7. Juni 1877 (Nr. 4590), s. 1.
24 “Wien, 26. April”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 27. April 1878 (Nr. 4908), s. 1.
312
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN
25 “Österreichs Offensive”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 12. December 1878 (Nr. 5135), s. 1
vd.
26 “Wien, 13. Juli”, Neue Freie Presse (Morgenblatt), 14. Juli 1887 (Nr. 8218), s. 1 vd.
27 Münchener Allg. Ztg.’dan alıntı, “Die Bedeutung Constantinopels”, Das Vaterland, 31. Juli 1888
313
ÇİĞDEM DUMANLI
Anadolu’daki en iyi nehirdir; su kütlesi çok yoğundur ve burada yüz yard üstü
genişliğindedir. Kapadokya ve Galatya’yı aşarak Paflagonya’yı Pontus’tan ayırır
ve Bafra denilen bir yerde Kara Deniz’e ulaşır; denize dökülmeden birkaç mil evvel
suyundaki tuzluluk sebebiyle, Halys adını almıştır.”28
1818 yılında basılan bu kitap, 1820 yılında bir Avusturya gazetesinde29
değerlendirilmiştir. Avusturya basınının o tarihlerde genelde Anadolu, özelde
Kızılırmak hakkında bilgi edindiği bir diğer kaynak, Kâtip Çelebi’nin Cihannümâ
adlı eserdir. Bu eserde Bafra, Samsun ve Kızılırmak hakkında verilen coğrafî
bilgiler, özetlenerek değerlendirilmiş ve Jahrbücher der Literatur adlı derginin
1821 yılı sayısında yer almıştır.30 Aynı dergi, 1830 ve 1844 yıllarında da Bafra
hakkında bilgiler vermiştir. 1830 yılında Cihannümâ’ya atıf yaparak Sivas
Eyaleti sancakları arasında Canik Sancağını belirtmiş, Bafra’nın da Canik’e bağlı
bir hukukî birim olduğunu ifade etmiştir.31 1844 yılında verdiği bilgiler ise biraz
daha günceldir. Dergi, William J. Hamilton’un “Researches in Asia Minor” adlı
eserine atıf yaparak Bafra hakkında şu bilgileri vermiştir:
28 John Macdonald Kinneir, Journey Through Asia Minor, Armenia and Koordistan, in the jears 1813
ruar, März, W. v. Tielke (Red.), Im Verlage bey I. G. Heubner, Wien 1820, s. 462-470.
30 Bkz. “Über die Geographie der asiatischen Türkey”, Jahrbücher der Literatur, 14. Band, 1821,
65 vd.
32 Burada Amisus’un harabelerinden yükseldi dense de, literatürde mevcut olan, “Müslüman
Samsun” ile “Amisus” arasındaki yerleşim tarihi için detaylı olarak bkz. İbrahim Tellioğlu, “Sam-
sun’a Türk Yerleşiminin Tarihî Gelişimi”, Turkish Studies, Volume 9/4 Spring 2014, s. 1107-1117.
33 Amisus, Pteria veya Gadilonitis bölgede antik kent isimleridir. Bkz. “Kleinasien”, Jahrbücher der
314
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN
315
ÇİĞDEM DUMANLI
öldüğüne yönelik bir tahmin gazetede yer almıştır.37 Bu felaket 1875 yılında da
devam etmiş, Laibacher Tagblatt adlı bir diğer gazete, meydana gelen kıtlığı iki
günlük bir dizi-yazı halinde uzunca aktarmıştır. Farnworth adlı bir görgü
şahidinin çok dramatik bilgiler verdiği bu anlatımda, Ankara da dahil olmak
üzere Kızılırmak’ın sağ ve sol kanatlarındaki kıtlık, Yuva gibi bazı köylerin de
adları verilmek suretiyle, ölüm ve kayıp sayılarıyla dile getirilmiştir.38
Genel olarak Kızılırmak havzasında yaşanan felaket dışında, V.
Schweiger-Lerchenfeld, farklı kaynaklardan faydalanarak Osmanlı topraklarını
gösteren bir kültür haritası da çizmiş,39 söz konusu haritanın nasıl okunması
gerektiğine yönelik bir değerlendirmeyi de uzun bir makalede kaleme almıştır.
Haritaya yönelik açıklamasında Schweiger-Lerchenfeld, özelde Bafra hakkında
da şu bilgileri vermiştir: “Bafra’nın geniş düzlüğü […] orman grupları ile örtülü
alçak dağlarla sarılmıştır: mersin çalısı, defne çeşitleri, şimşir ağacı, kermes
meşesi, ceviz ağaçları; Ovanın kendisi, mısır, kenevir ve keten ile örülmüş. Dağ
yüksekliklerindeki kanyonlardan dereler akıyor, kavak, Avrupa kayını, karaağaç
ve yabanî asmalar yetişiyor.”40
Bafra, sadece Kızılırmak havzası ile ilişkilendirilmemiş, dönem
gazetelerinde farklı bağlamlarda da söz konusu edilmiştir. Örneğin, çalışmanın
ilk bölümünde yer alan Kırım Harbi esnasında, harp ile ilişkili olarak Bafra da
gündeme gelmiştir. Bu harp esnasında, Doğu Anadolu’da da askerî önlemler
alınmış ve bu bağlamda Başıbozuk askerlere ihtiyaç duyulmuştur.41 Bir
Avusturya gazetesi, harbe katılan Lazistan başıbozuk lideri Hamid Bey veya
onun dostu Hasan Bey Batunlu gibi, Bafra eski derebeyi ve Canik
başıbozuklarının lideri Hacı Ahmed Bey hakkında da bilgiler vermiştir. Örneğin,
Haziran-Temmuz 1854 tarihlerinde Ruslarla Osmanlı ordusu arasında
meydana gelen bir çarpışmada, başıbozuklarla birlikte düzenli ordunun da
37 “Die Hungersnoth in Kleinasien”, Nordböhmisches Volksblatt, 4. September 1874 (Jg. 2/ Nr. 36),
s. 204.
38 “Die Hungersnoth in Kleinasien”, Laibacher Tagblatt, 26. Februar 1875 (Jg. 8/ Nr. 46), s.b.; “Die
Hungersnoth in Kleinasien”, Laibacher Tagblatt, 27. Februar 1875 (Jg. 8/ Nr. 47), s.b.
39 Harita bu bildiriye eklenmiştir. Bkz. Ek. 1.
40 A. von Schweiger-Lerchenfeld, “Erläuterungen zu der Culturkarte von Klein-Asien”, Mitheilun-
gen der kaiserlich-königlichen Geographischen Gesellschaft, XXI. Band (der neuen Folge XI), L.C.
Zamarski, Wien 1878, s. 263.
41 Avusturya Gazetelerinde sıkça atıf yapılan Bafra derebeyi ve Canik başıbozuklarının lideri Ah-
med Bey hakkında bir malumatı barındırmasa da, şu makalede harp esnasında Doğu Anadolu’da
faydalanılan başıbozuk birlikler hakkında genel bir bilgi verilmiştir. Bkz. Hasan Şahin, “Kırım
Harbi’nde (1853-1856) Doğu Anadolu Cephesi’nde Cereyan Eden Muharebelerde Başı-Bozuk Bir-
likleri”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi (49/2013), s. 343-358.
316
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN
dağıldığı, Ahmed Bey’in bunları bir arada tutmak için çok büyük çaba verdiği ve
bu esnada yaralandığı bir dönem gazetesine yansımıştır.42 Yine harbin devam
ettiği bir süreçte, 1855 yılında, Erzurum ve Kars’taki hareketliliklerden haber
veren bir diğer dönem gazetesi, Erzurum’da bulunan Osmanlı ordusunun
yaklaşık 2000 askerden oluştuğunu, bunun Erzurum’u Rus’a karşı müdaafa
etmek için yeterli olmadığını dile getirmiş ve yine Hacı Ahmed Bey’in çabalarına
değinmiştir. Buna göre Hacı Ahmed Bey, 3500 başıbozukla Batum’dan desteğe
yola çıkmıştır ve fakat bu sayı da yaklaşık 40 bin askerden oluşan Rus işgal
ordusuna direnecek güce sahip değildir.43
Görüldüğü üzere, Kızılırmak hem kendi içinde hem de Bafra merkezinde
dönem gazetelerinde ve literatüründe ele alınmıştır. Çalışmanın bundan
sonraki kısmında Samsun ve Bafra’ya yönelik daha ziyade ticarî haberleri
barındıran bilgiler değerlendirilecektir.
2.1. Samsun ve Bafra’ya Yönelik Tütün Ticareti Konulu Haberler
Samsun ve Bafra’nın 19. yüzyılda Osmanlı Devleti ile ticarî ilişkiler
kapsamında daha ziyade tütün ticareti ile ilişkili olarak gündeme geldiği
anlaşılmaktadır. 1845 yılında yayınlanan ve Samsun’dan, bölgenin ürünlerini
tanıtmak amacıyla aktarıldığı anlaşılan bir haberde şöyle denilmiştir:
42 “Türkei”, Österreichisch-kaiserliche Wiener Zeitung (Abendblatt), 25. Juli 1854 (Nr. 176), s. 668
vd.
43 “Nachrichten vom Kriegsschauplatze”, Siebenbürger Bote, 27. Juli 1855 (Nr. 147), s. 587 vd.
44 “Samsum” [sic], Journal der Österreichischen Lloyd, 20. April 1845 (Jg. X/ Nr. 47), s.b.
317
ÇİĞDEM DUMANLI
45 Leipziger Zeitung, bu çalışmada istisnaî olarak, bir Avusturya gazetesi değildir ve fakat Avus-
turya’ya ve Avusturya üzerinden diğer yabancı memleketlere tütün ihracatları arasında bahse-
dildiği için bildiriye ekleme gereği duyulmuştur. Bkz. “Handel und Industrie”, Leipziger Zeitung,
14. Februar 1851 (Nr. 45), s. 859.
46 “Zollamtliche Erlässe der türkischen Regierung”, Wiener Zeitung, 5. November 1863 (Nr. 255),
s. 1296 vd.
47 Dorn çalışmasında Samsun’da buğday, mısır ve yün ticareti hakkında da bilgi vermiştir. Bkz.
Alexander Dorn, “Oesterreich und der pontische Handel”, Oesterreichische Revue (Jg. 4/ Heft 9/
Sept.), Carl Gerold’s Sohn, Wien 1866, s. 86.
318
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN
Sonuç
Kızılırmak’ın 19. Yüzyıl Avusturya kaynaklarında daha ziyade antik
hikâyeler bağlamında ve bilhassa Pteria Muharebesi kapsamında söz konusu
edildiği anlaşılmaktadır. Bu muharebe esnasında Kroisos’un Delfi Kâhininin
sözünü yanlış anlayıp, Kızılırmak’ı aşması “Halys’i aşmak” olarak deyimleşmiş
ve siyasî ve askerî birçok meselede örneği verilmiştir. İç siyasete yönelik daha
ziyade muhalefet sözü olarak kullanılsa da, dış siyasette Prens Bismarck ve
Osmanlı ile Rusya arasındaki münasebetlere yönelik kullanılması dikkat
çekicidir. Burada Rusya’nın Prut Nehri’ni aşması, Kızılırmak’ı aşıp kendi
imparatorluğunu yıkması olarak Avrupa’dan doğru gelen ve daha ziyade
tehditkar nitelikte bir söz olarak ön plana çıkmaktadır. Yine Kırım Savaşı
sonrasında yapılan değerlendirmelerde, Ömer Paşa’nın Prut Nehri’ni aşarak
kendi imparatorluğuna, yani Osmanlı’ya zarar vereceğini bildiğine yönelik
48 “Die Tabakproduction des Osmanischen Reiches”, Oesterreichische Monatsschrift für den Orient,
5099), s. 12.
50 “Allgemeiner Verschleiβtarif”, Amtsblatt zur Wiener Zeitung, 1. Juli 1882 (Nr. 149), s. 1 vd.
319
ÇİĞDEM DUMANLI
Kaynaklar
Dönem Gazeteleri
Das Vaterland
“Fürst Bismarck und das Recht”, 14. Februar 1872 (Jg. XIII/ Nr. 43), s. 1.
“Sein oder Nichtsein”, 24. März 1872 (Jg. XIII/ No. 82), s. 1.
“Wien, 10. September”, 11. September 1873 (Jg. XIV/ Nr. 250), s. 1.
“Alexander der Groβe als Wegweiser auf dem orientalischen Kriegsschauplatze II”, 20.
August 1881 (Jg. XXII/ Nr. 228), s. 1.
“Die Bedeutung Constantinopels”, 31. Juli 1888 (Jg. XXIX, Nr. 211), s. 2 vd.
Die Presse
“Die totale Sonnenfinsternis am 18. Juli”, 13. Juli 1860 (Jg. 13/ Nr. 179), s. 1 vd.
“Wien, 10. November”, 11. November 1869 (Jg. 22/ Nr. 312), s. 1.
“Italienische Fanfarouaden”, 22. August 1874 (Jg. 27/ Nr. 229), s. 2.
Illustrirtes Wiener Extrablatt
320
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN
321
ÇİĞDEM DUMANLI
322
KIZILIRMAK’I AŞARSAN BİR İMPARATORLUĞU YIKARSIN
Ekler
Ek. 1.
Amand von Schweiger-Lerchenfeld’in çizdiği Kültür Haritası (Kulturkarte
von Kleinasien)
323
1955 Bafra Asri Mezarlığı
325
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR
(NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)
Giriş
Bafra’da ilk insan yerleşimi Geç Kalkolitik Çağ’da M.Ö. 4500-3500 yılla-
rına kadar uzanmaktadır. Bafra’nın yaklaşık yedi km kuzeydoğusunda buluna
İkiztepe’de söz konusu dönemlerden itibaren iskân bulgularını gösteren arkeo-
lojik malzemeler tespit edilmiştir.2
Samsun ve çevresinde gelişen siyasi ve toplumsal hareketlilik doğrudan
Bafra’yı da etkilemiştir. Samsun’da ilk yerleşim kuran topluluğun “Gaşkalar” ol-
duğu bilinmektedir. Gaşkalardan sonra bölgede Hititler ve Firigler hâkimiyet
kurdu. Friglerden sonra Kimmerler ve Lidyalılar bölgeye geldi. M.Ö. 546/47’de
Lidyalılarla Persler arasında meydana gelen savaştan sonra Lidya krallığının
dağılması üzerine Anadolu’da ve dolayısıyla bölgede Pers hâkimiyeti başladı.
M.Ö. 331 yılında Makedon kral İskender’in Persleri yenmesi ve Anadolu’ya
hâkim olmasıyla Samsun ve çevresindeki Pers egemenliği de son buldu. İsken-
der’in ölümünden sonra Pers Kralı Mitridates milâttan önce 255’te bölgeyi ele
geçirdi ve “Pont Krallığı” adıyla bir devlet kurdu. M.Ö. 64 yılında bölge Roma
hâkimiyetine girdi. Roma döneminde bölgenin ticari potansiyeli güçlendi. Aynı
zamanda Hristiyanlık da Samsun ve çevresinde yayıldı, Roma İmparator-
luğu’nun ikiye ayrılmasından sonra ise bu bölge doğal olarak Doğu Roma (Bi-
zans) İmparatorluğu’nun idaresine geçti. İslamiyet’in ilk yayıldığı devirlerde Bi-
zanslılar ile Müslümanlar arasında meydana gelen savaştan Bafra ve çevresinde
yaşayanlar da etkilendiler. Bafra Türk hâkimiyetine girinceye kadar Bizans ta-
rafından idare edildi.3
327
GÜVEN DİNÇ
4 Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999, s. 18-20.
5 Rıza Karagöz, “Canik’in İdarî Yapısı ve İdarecileri “, İlkçağ’dan Cumhuriyete Canik, Cevdet Yılmaz
yımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2012; Cengiz Arslan, Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarı-
sında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Samsun 2019; Nedim İpek, Rıza Karagöz, Cihat Uslucan, Canik Sancağı Samsun Kazasının
Nüfus Yapısı (1834-1845). Canik Belediyesi Yay., Samsun 2016; Rıza Karagöz, Cengiz Arslan, “On
Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu” Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilim-
leri Dergisi, S. 2/2: 2021, s.129-156; Rıza Karagöz, “Nüfus Defterlerine Göre Samsun Kazasında
Misafir ve Göçmen Nüfus (1834-1845)” Geçmişten Günümüze Göç, Ed: Osman Köse, Canik Beledi-
yesi Yay, Samsun 2012, s.1523-1532.
328
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR (NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)
329
GÜVEN DİNÇ
Göçebe Ermeniler
Çeşitli Çiftliklerde Yaşayan Müslim ve gayrimüslim tebaa
Kazaklar
Çobanlar
Bu guruplara ait nüfus dağılımı kazanın farklı yerlerinde bulunuyordu.
Büyük guruplar kazanın tek bir yerinde toplanmış değildi. Örneğin Ekrad taife-
leri, Sivaslılar, Yörükler, Laz taifeleri, Ermeniler göçebe şeklinde bulundukların-
dan belirli bir konumları yoktu. Buna karşın kaza genelinde bulunan bazı çift-
liklerde ikamet etmekte olan yabancılar da söz konusuydu. Ayrıca bazı göçebe
guruplar çiftliklerde yerleşik ikamet ediyordu.
1844-45 yılına (1861) ait nüfus sayım defterine göre Bafra kazasında 566
hanede 661 yabancı bulunmaktaydı. Bu nüfusun tamamı 26 birimde sayılmıştı.
Bu yıllarda Bafra genelindeki toplam nüfusun yaklaşık 6 bin dolaylarında ol-
duğu tespit edilmiştir.8 Bu da Bafra nüfusunun yaklaşık % 11’ini oluşturmakta-
dır.
Yabancı guruplar arasında en kalabalık olanı 121 kişi ile kazanın hangi
bölgesinde olduğu belirtilmeyen Ekrad taifeleriydi. Ekrad “taifeleri” ifadesin-
den bu gurubun yeknesak olmayıp aralarında farklılıklar bulunduğu anlaşıl-
maktadır. Bu gurup kazadaki yabancıların % 18,3’ünü oluşturmaktaydı. Bunu
86 kişi ile Öte Keçe Sivaslı Taifeleri, 54 kişi ile Kuşçular’da kain Göçebe Taifeleri
takip etmekteydi. Nüfus bakımından en düşük gurup ise sadece 3 kişi ile Çamur
Alizade Hacı Hüseyin Efendi'nin Çobanlarıydı. Bunun dışında 4 ve 6 kişilik kü-
çük guruplar da söz mevcuttu.
Söz konusu deftere göre toplam 661 kişi olduğuna göre bu sayı hane ba-
şına 1,16 kişilik bir ortalama demektir. Bu ise hane başına oldukça düşük bir
sayıdır. Buna karşılık hane ortalaması kaza genelinde 3,47 idi.9 Yabancılar ara-
sında hane nüfusunun düşük olmasının nedenleri nüfus sayım defterlerinde
gösterilmese de pek çoğunun belirli bir ikamet yerinin olmaması, esas mevkile-
rini bırakıp gelmiş olmaları, bazılarının geriye dönmüş olması, mevcut koşullar
altında yaşam ve sağlık şartlarının olumsuzluğundan ötürü ölümlerin yoğun ol-
ması vb. nedenler gösterilebilir.
330
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR (NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)
331
GÜVEN DİNÇ
Bafra kazasında yabancılarla ilgili bilgi alınabilen bir diğer defter 993 nu-
maralı nüfus defteridir. Bu deftere göre Bafra kazasında 1844 yılında 32 birim
ve 787 hanede toplam 699 erkek nüfus kaydedilmiştir. Hane sayısının fazla ol-
masının nedeninin bazı hanelerde mevcut erkek nüfus bulunmamasından kay-
naklandığı anlaşılmakladır. Sayıma göre en kalabalık nüfus ilk sayfaları eksik
olduğu için neresi veya ne olduğu belirlenemeyen 101 kişilik bir guruptur. Di-
ğer kalabalık bir gurup ise 110 hanede 97 kişi ile Ekrad taifeleridir. Buna karşı-
lık bazı gurupların ikişer kişilik mevcutları bulunmaktadır.
332
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR (NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)
993 ve 994 numaralı defterlerin içerikleri faklıdır. Zira 994 numaralı def-
ter kendisinden yaklaşık 10 yıl önce yapılan sayımın yoklaması gibidir. Ancak
993 numaralı defter müstakil bir nüfus sayımıdır. İçerikte geçen şahıs isimle-
rinde benzerlik olsa da farklılıklar da çoktur. Örneğin Laz taifeleri 994 numaralı
defterde göçebe olarak nitelenirken 993 numaralı defterde iki ayrı yerde göste-
rilmişlerdir. Bunlardan biri “Öte Geçe'den Göçebe Laz Taifeleri” iken diğeri
“Karye-i Şeyh Ulaş- Ak Tekke Göçebe Laz Taifeleri” idi. 993 numaralı defterde
toplam Laz taifesi 65 iken 994 numaralı defterde 37 kişidir. Bu 993 numaralı
defterin kaydı sırasında yeni bir gurubun daha geldiğine işaret etmektedir.
333
GÜVEN DİNÇ
334
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR (NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)
edenlerin tespitini yapmaktır. Buna göre doğan çocuk sayısı 153 olup bunlar-
dan 42’si vefat etmiştir. Yani doğan çocukların % 27,5’i 10 yaşını doldurmadan
vefat etmiştir. Bunların da pek çoğu ilk birkaç yılında ölmüştür.
335
GÜVEN DİNÇ
336
19. YÜZYIL ORTALARINDA BAFRA’DA YABANCILAR (NÜFUS DEFTERLERİNE GÖRE)
68;
10% 229; 35%
97; 15%
104; 88;
16% 13%
337
GÜVEN DİNÇ
Sonuç
Bafra ve çevresi, tarihin en eski dönemlerinden itibaren insanlık yerleşi-
mine olanak tanımıştır. Bölgenin coğrafi şartları yoğun bir insan varlığını kaldı-
rabilecek düzeydedir. Bu durum Bafra ovasının her zaman bölgenin dışarıdan
gelenlere açık olmasını sağlamıştır. Bafra’nın bu özelliği Osmanlı döneminde de
sürmüştür. Bunu en iyi gösteren kayıtlar nüfus sayım defterleri olmuştur.
Osmanlı döneminde Bafra’nın modern anlamda ilk nüfus sayımları
1830’lu yıllarda yapılmıştır. İlerleyen yıllarda yeni nüfus sayımları ve bazı yıl-
larda da yoklama sayımları yapılmıştır. Bu sayımlarda kazada bulunan yaban-
cılar da kaydedilmiştir. Sayımlar ve yoklamalar Bafra kazasında uzun yıllardır
devam eden bir yabancı varlığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Ayrıca
kazadaki yabancıların zaman içerisinde değiştiği de gözlemlenmektedir. Def-
terlerde kazada yaşayan yabancıların hangi guruplar olduğu ortaya koyulurken
bunların demografik durumlarıyla ilgili bazı bilgilere de ulaşılmıştır. Genç bir
nüfusa sahip yabancıların yaşam şartlarının iyi olmadığı da anlaşılmıştır. Ancak
yine de Müslim ve gayrimüslim yabancı varlığı Bafra kazasında var olmaya de-
vam etmiştir.
Kaynakça
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi Belgeleri
BOA., NFS.d., 993
BOA., NFS.d., 994
BOA., NFS.d.. 11567
Araştırma Eserleri
Arslan, Cengiz, Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, On-
dokuz Mayıs Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019.
İpek, Nedim, Rıza Karagöz, Cihat Uslucan, Canik Sancağı Samsun Kazasının Nüfus Yapısı
(1834-1845), Canik Belediyesi Yayınları Samsun 2016.
Karagöz, Rıza, “Canik’in İdarÎ Yapısı ve İdarecileri “, İlkçağ’dan Cumhuriyete Canik, Cev-
det Yılmaz (ed.), Samsun 2013, s.119-162.
Karagöz, Rıza, “Nüfus Defterlerine Göre Samsun Kazasında Misafir ve Göçmen Nüfus
(1834-1845)” Geçmişten Günümüze Göç, Ed: Osman Köse, Canik Belediyesi Yay,
Samsun 2012, s.1523-1532.
Karagöz, Rıza, Arslan, Cengiz, “On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nü-
fusu” Ondokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, S. 2/2: 2021, s.129-156;
Öz, Mehmet, “Samsun”, TDVİA, c. 36, 2009, s.83-88.
Öz, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999.
Özkan, Tancan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, Ondokuz Mayıs Üniversi-
tesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2012.
Tellioğlu, İbrahim, İlk Çağdan Osmanlılara Samsun, Samsun 2012.
338
1958 Bafra Belediyesi İtfaiye Ekibi
339
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN
MODERNLEŞMESİ: BAFRA KAZASINDA POSTA VE
TELGRAF HİZMETLERİNİN TESİSİ
Giriş
Duygu, düşünce veya bilginin akla gelebilecek her türlü yolla bir başka-
sına aktarılması olarak tanımlanan iletişim, insanlar arasındaki bildirişimin
sağlanması noktasında en önemli olgulardan biridir. Bu yönüyle anlık bilginin,
dönemin imkânları dahilinde, karşı tarafa aktarılmasıyla gerçekleşmektedir.
Tarih boyunca devletler de haberleşmek için farklı yöntemlere başvurmuşlar-
dır. Bu hususta en önemli unsurlardan birisi uzak mesafelere ve kullanışlı yol-
ların bulunmamasına rağmen mesajın güvenli bir şekilde ilgili tarafa ulaştırıl-
masıydı. Diğer önemli bir unsur ise mesajın hızlı bir şekilde iletilmesiydi. Ha-
berleşmedeki bu iki unsur ancak düzenli bir sistemin varlığı ile mümkün olabil-
mekteydi. Bu nedenle haberleşme sistemleri devletlere ve zamana göre farklılık
arz etse de güvenlik ve hız konusu ortak kaygılar arasında olmuştur.
Pek çok medeniyet kurdukları posta servisleri vasıtasıyla haberleşme ağ-
ları oluşturmuşlar ve bu ağı genişletmek adına çaba göstermişlerdi. Atlar ve in-
sanlar aracılığı ile yapılan posta taşımacılığı uzun yıllar haberleşmenin temel
aracı olmuştu.2 Zamana, bölgeye, devletlerin imkânlarına bağlı olarak haber-
leşme ve posta taşımacılığında kullanılan yöntemler farklılık arz etse de temel
1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Çarşamba İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü, Çar-
şamba/Türkiye. hakan.tan@omu.edu.tr. ORCID: 0000-0003-3420-176X
2 Çinliler M.Ö. 10.yüzyılda bir posta örgütü kurmuştu. Romalılar da benzer bir şekilde cursus pub-
licus adını verdikleri papirus ve parşömen mektuplar için geniş bir posta yapılanması oluştur-
muşlardı. Japonların oluşturmuş oldukları sistem de Çinlilerin ve Romalılarınki gibi hükümete ait
evrakların taşınmasında hükümete hizmet etmekteydi. Bunların dışında ulaklar da mektup taşı-
macılığında kullanılan bir başka yoldu. Atların bulunmadığı Yeni Dünya’da İnca ve Maya uygar-
lıkları ulaklar için istasyonlar oluşturmuşlardı. Cyrus, Darius ve Xerxes dönemlerinde Persler im-
paratorluk boyunca at istasyonları kurmuşlar ve bu istasyonların at, yiyecek ve işgücü ihtiyaçları
341
HAKAN TAN
için halkı zorlamışlardı. Antik Yunan’da ise mesajın iletilmesi için hızlı koşan ulaklar kullanılmış-
tır. Söz konusu yöntemler farklılık arz etse de temel itibariyle mesajın hızlı ve güvenli bir şekilde
muhatabına iletilmesi amaçlanmaktaydı. Herodotos, ünlü Histories adlı eserinde Perslerin haber-
leşme sistemlerinin oldukça hızlı olduğunu vurgularken, habercilerin yolu en kısa zamanda ka-
tetmesine ne kar, ne yağmur, ne güneş ne de gecenin engel olabileceğini aktarmaktadır. Yolları
baştan sona kadar her biri bir günde aşılabilecek bölümlere ayıran Persler, habercilerin değiş-
tirme yapması için de her bir güne bir tane olmak üzere adam ve at sağladıklarını belirtmektedir.
Ulakların haberleri elden ele ulaştırarak gidecekleri yere ulaştırdıklarından bahsetmektedir. Ir-
ving Fang, A History of Mass Communication: Six Information Revolutions, Routledge, New York
2016, s.15.; Herodotos, Tarih, Çev: Müntekim Ökmen, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2021,
s.659.
3 Buhar gücünün deniz taşımacılığında henüz kullanılmadığı dönemlerde deniz yolcuklukları ol-
dukça uzun sürmekteydi. Örneğin, 19. yüzyılda deniz yoluyla Avrupa’dan Asya’ya gidip gelmek
yaklaşık iki yıl almaktaydı. Aynı zamanda bu tür yolculuklar oldukça zahmetli ve tehlikeliydi. 18.
yüzyılda ana ticaret güzergâhlarından biri olan İstanbul ve Venedik arasındaki 900 millik mesafe
uygun hava koşullarında 15 gün sürerken, kötü havalarda yolculuk süresi 81 güne kadar uzamak-
taydı. Benzer bir şekilde İskenderiye-Venedik arasındaki mesafe iyi koşullarda 17 günde katedi-
lebiliyorken, beklenmeyen hava koşullarında bu süre beş kat artabiliyordu. Peter M. Solar, “Ope-
ning to the East: Shipping Between Europe and Asia, 1770-1830”, The Journal of Economic History,
Vol.73, Number.3, September 2013, p.625. Donald Quataert, The Ottoman Empire 1700-1922, Se-
cond Edition, Cambridge University Press, New York 2005, p.119.
4 Bert Becker, “Coastal Shipping in East Asia in the Nineteenth Century”, Journal of the Royal Asi-
342
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
bu alana katkısı oldukça benzerdi. Ancak aralarında bir tek fark vardı; o da telg-
rafın kıtalar arasında haberleşmeyi sağlama noktasındaki üstünlüğüydü.6 Za-
manla denizaşırı ülkelerle telgraf bağlantısının sağlanması küreselleşmenin
önemli göstergelerinden birisiydi.7
Telgraf, devletlere birkaç açıdan yardımcı olmaktaydı. Bunlardan ilki, Rö-
nesans ile birlikte ortaya çıkan ve mukim elçiliklerle ilk temelleri atılan modern
diplomasinin hız kazanmasıydı. Haberleşme alanındaki bu gelişme, devletler
açısından daha hızlı karar alma ve uygulama imkânını ortaya çıkarmıştı.8 İkin-
cisi, devletlere iktisadi açıdan katkı sağlamasıydı. Uluslararası ticaretin geliş-
mesi, üreticilerin ve tüccarların çevre yerleşimlerle daha kolay bağlantı kura-
bilmesi ekonomik anlamda etki yaratmıştı. Telgraf teknolojisinin gelişmesinin
devletlere sağlamış olduğu katkılardan bir diğeri ise mutlak monarşilerin görü-
nürlüğünü arttırmasıydı. Merkezi hükümetler, telgraf telleri ile birbirine bağla-
dıkları yönetim alanlarını daha kolay bir şekilde kontrol edebilme imkânını ya-
kaladı. Merkez ve periferi ilişkisi bu anlamda farklı bir boyut kazandı ve mer-
kezi otorite ülkenin her bir tarafında daha fazla hissedilir hale geldi. Telgrafı bu
yönüyle İngiliz filozof Jeremy Bentham’ın panoptiğine benzetmek mümkündür.
Bir mimari yapı içerisindeki insanların, Bentham için bu bir hapishane, her bi-
rini görünmeden görmeyi amaçlayan bu düşünce, iktidarı rahat ve kolay idare
etmeye yönelik büyük bir yenilikti. Bentham’ın düşüncelerinde öne çıkan unsur
esasında caydırmanın önemiydi. Sürekli olarak bir denetçinin gözü önünde ol-
manın gerekliliğini, bu durumun insanlar açısından kötülük yapma gücünü
6 James Schwoch, Wired Into Nature The Telegraph and the North American Frontier, University
of Illinois Press, Urbana 2018, p.17.
7 Telgrafın kara haberleşmesinde çığır açacağı 1840’lı yılların sonuna doğru daha net bir şekilde
anlaşılır olmuştu. 1850’lere doğru Hindistan’da kurulan geniş telgraf ağı, orada çıkan isyanın bas-
tırılmasında önemli rol oynamıştı. Telgraf haberleşmesinin Hindistan’daki isyanın bastırılmasın-
daki rolü sonrasında dayanıklı denizaltı kablolarının üretilmesiyle 1851’de Manş’ı aşan ilk kablo
hattı ve bundan 15 yıl kadar sonra da Atlantik’i aşan kablo hattı kuruldu. Bu gelişmeler sayesinde
Hindistan’dan gelen mesajlar Osborne Sarayı’nda Kraliçe Victoria tarafından rahatlıkla okunabi-
lir olmuştu. Niall Ferguson, İmparatorluk Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi, Çev: Nuret-
tin Elhüseyni, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2019, s.170-171.
8 Modern diplomasinin ilk temelleri Rönesans döneminde atılmış, 15. yüzyılda Kuzey İtalya’da
kendi aralarında ve Papa ile Kutsal Roma imparatoru nezdinde sürekli büyükelçi bulunduran Ve-
nedik, Milano ve Mantua şehir devletleri tarafından başlatılmıştı. Kuzey İtalya’da Rönesans döne-
minde mukim büyükelçinin başlıca görevi, kendi devletinin dış ilişkilerinden sorumlu kurumla-
rına haber ve bilgi iletmekti. Bu dönemde şehir devletlerine hükmedenler, diğer devletlerde ya-
şanan gelişmelere ve günlük politikaları takip etmeye büyük önem vermekteydi. Temel İskit, Dip-
lomasi, Tarihi, Teorisi, Kurumları ve Uygulaması, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul
2020, s.74,76.
343
HAKAN TAN
9 Michel Foucault, İktidarın Gözü, Çev: Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2012, s.87,92.
10 Posta servisleri uzun zaman devletlerin tekelinde kalmış ve devletlere ait evrakların taşınması
ile sınırlandırılmıştı. Mısırlılar tarafından kullanılan posta hizmeti imparatorluğun merkezi kont-
rolünü sürdürmeye yardımcı olmaktaydı. M.Ö. 10. yüzyılda Çin’de kullanılan sistem de yine yal-
nızca hükümete hizmet etmekteydi. 17. yüzyıla gelinceye değin Japonya’da da aynı durum devam
etmişti. Roma İmparatorluğu’ndaki sıradan insanların da hükümetin kontrolündeki posta servi-
sinden yararlanması yasaktı. Bu kişiler ancak tüccarlar ya da gemi kaptanları ile uzak mesafelere
haber gönderebiliyorken, kısa mesafelerde de köleler ya da özel hizmetliler aracılığı ile haberle-
şebiliyorlardı. Evcil güvercinlerin haberleşmede kullanılması da yine sıradan insanların haber-
leşmede kullanabildikleri yöntemler arasında bulunmaktaydı. Fang, A History of Mass Communi-
cation: Six Information Revolutions, p.15.
11 Michéle Merger, “The Post Office: From Past to Future”, Post Offices of Europe 18th-21st Century:
A Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang, Brussels 2014, p.17,18.
344
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
12 Natalia Platonova, “Russian Postal Service in the 18th Century”, Post Offices of Europe 18th-21st
Century: A Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang, Brussels 2014, s.129.
13 Bernard Allaire, “Formal Procedures for Sending Official Correspondence to and from Canada
During the Colonial Period (17th to 18th Century), Post Offices of Europe 18th-21st Century: A
Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang, Brussels 2014, s. 385, 386.
14 Her ne kadar telgraf hatları da zaman zaman fırtına, kar, çığ gibi olumsuz hava koşulları ve bir
takım teknik aksaklıklardan etkilense de yine de genel itibarıyla istikrarlı bir şekilde hizmet ver-
mekteydi. Yakup Bektaş, “The Sultan’s Messenger: Cultural Constructions of Ottoman Telegraphy,
1847-1880”, Technology and Culture, Vol.41, No.4, October 2000, p.687.
15 Ferguson, İmparatorluk Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi, s.171.
345
HAKAN TAN
muafiyetine dayalı, devlete çok bir yük yüklemeden yürütülen ulaştırma ve ha-
berleşme hizmetleri, Avrupa’daki örnekleri gibi merkezi hükümet tarafından
yürütülmeye başlanmıştı.16
Bu alanda devlet tarafından atılan adımlardan ilki modern posta teşkila-
tının oluşturulması ve daha sonraki süreçte telgrafın icadıyla birlikte Osmanlı
topraklarında kullanılmaya başlanması olmuştu. Söz konusu dönemde modern
posta sisteminin kurulmuş olmasına ve yavaş yavaş yaygınlaşmasına rağmen
devletin sınırlarının geniş olması ülkede meydana gelen olayların zamanında
merkeze iletilememesine neden olmaktaydı. Bazen haberler abartılı bazen de
bilgi akışındaki sorunlar yüzünden uluslararası boyutu olan sorunlarda karar
almakta geç kalınabilmekteydi. Bu nedenle daha hızlı ve güvenli bir haberleşme
sistemine ihtiyaç duyulmaktaydı.17 Bu sorunların çaresi ise yeni gelişmekte
olan telgraftan başkası değildi. Osmanlı’da telgrafın ilk kullanımı 1855 yılında
Kırım Savaşı esnasında olmuştur. Ancak II. Mahmud öneminde telgrafın ilkel bir
modeli olan semofer adlı cihaz 1828-29 Osmanlı Rus Savaşı esnasında Boğazi-
çinde kurularak iki yaka arasında mesajlaşmayı mümkün kılmıştı. Boğaz girişi
ile karşı sahilden Rus tehlikesine karşı hızlı haberleşmeyi sağlama amacı güden
bu aletle istenilen başarı tam olarak sağlanamamış olsa da ilk uygulama olarak
kabul edilebilir. Esas elektrikli telgrafın kullanımı ise Sultan Abdülmecit döne-
mine denk gelmektedir. Osmanlı Devleti’nin Morse makinesi ile tanışması 1839
senesinde Paris’te Morse ile birlikte çalışmış olan Mellen Chamberlain saye-
sinde olmuştur. Geliştirilen bu yeni aleti tanıtmak üzere Avrupa, Kuzey Afrika
ve Ortadoğu’ya bir gezintiye çıkan Chamberlain, makinenin patentini almak
üzere Avusturya’da girişimlerde bulunmuştur. Patenti Avusturya’dan alamayan
Chamberlain bu defa İstanbul’a gelerek cihazı devlet adamlarına tanıtarak pa-
tentini almaya çalışmıştır. Yapılan ilk denemede makinanın hatalı çalışması
üzerine eksiklikleri gidermek adına Viyana’ya dönmek üzere gemiye binmiştir.
Ancak bindiği geminin Tuna Nehrinde batması üzerine bu girişim başarısızlıkla
sonuçlanmıştır.18
16 Ekmeleddin İhsanoğlu, Osmanlı Modernleşmesinde İlk Adımlar Teknoloji, Bilim ve Eğitim, Ötü-
ken Neşriyat, İstanbul 2022, s.383. Tanju Demir, “Modernleşme Sürecinde Ptt ve Yabancı Uza-
manların Osmanlı Haberleşme Kurumundaki Rolleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Osmanlı Devleti
Hizmetindeki Yabancılar, Ed: Murat Hanilçe, Yunus Emre Tekinsoy, Selenge Yayınları, İstanbul
2020, s.94.
17 Ali Akyıldız, Osmanlı Merkez Bürokrasisi (1836-1856), Timaş Yayınları, İstanbul 2018, s.36.
18 Yakup Bektaş, “Displaying the American Genius: The Electromagnetic Telegraph in the Wider
World”, The British Journal for the History of Science, Vol.34, No.2, June 2001, p.211.
346
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
Telgraf konusundaki bir başka girişim ise 1847 senesinde Sultan Abdül-
mecit’in huzurunda yapılmıştır. Cyrus Hamlin’in aktardıklarına göre 9 Ağustos
1947 tarihinde Sultan Abdülmecit’in huzurunda sarayın iki farklı odası arasına
kurulan sistem bizzat padişahın vermiş olduğu ilk mesajla test edilmiştir. İlk
denemede Abdülmecit, “Fransız vapuru geldi mi? Avrupa’dan ne haber?” soru-
larının yazılmasını istemiş ve mesajı verdikten sonra hızlıca diğer odaya gide-
rek sistemin çalışıp çalışmadığını gözlemlemiştir. Mesajın başarıyla iletildiğini
gören Abdülmecit “Maşallah” diyerek tepkisini göstermiştir. Bu denemeden bir
gün sonra ise ikinci deneme devlet erkanı önünde gerçekleştirilmiş ve padişah
oldukça hoşnut olmuştur. Padişah bu memnuniyetini içeren bir berat ile hazır-
lattığı elmas nişanı Morse’e yollama kararı almıştır. Ancak Osmanlı toprakla-
rında telgraf sisteminin inşa edilmesi hemen olmamıştır. Söz konusu gecikme-
nin sebebi kesin olarak bilinmese de Hamlin’e göre Osmanlı paşaları telgrafa
karşı muhalif bir tavır içerisinde olmuşlardı. Hamlin, paşaların taşranın uzak
köşelerinden her türlü havadisin padişaha iletilecek olmasından endişe duy-
duklarını ileri sürmekteydi. 19 Neticede 6-7 yıl kadar gecikmeli de olsa Osmanlı
topraklarında telgraf hatları inşa edilmeye ve yayılmaya başlamıştı.20
Osmanlı Devleti’nde telgrafın kullanılmaya başlaması ile birlikte mâbeyn
telgrafhanesi saray bürokrasisinde haberleşmenin sağlanması noktasındaki en
önemli birimlerden birisi olmuştu. Sultan Abdülaziz döneminde bu birimde az
sayıda memur çalışmasına rağmen, II. Abdülhamid ile birlikte telgraf teşkilatına
daha fazla önem verildiği anlaşılmaktadır. Gerek taşra teşkilatıyla gerekse de
sefaretlerle gerçekleştirilen haberleşmede en önemli araç haline gelen telgraf
teşkilatı personel sayısını da artan önemine binaen geliştirdi.21 Böylelikle
19 Cyrus Hamlin, Among The Turks, Robert Carter and Brothers, New York 1878, s.186-191. Os-
manlıların telgrafa karşı tutumları değişkenlik göstermekteydi. Bunun sebeplerinden birisi hat-
ların oldukça hızlı denilebilecek bir şekilde yayılmaya başlamasıydı. Bazı kimseler telgrafın bir
sihir olduğuna inanırken, bazıları da şeytanın sesini nakleden bir araç olarak görüyordu. Bu ne-
denle telgraf hatlarının camilerin yakınından geçmesini dahi uygun bulmuyorlardı. Roderic H.
Davison, Essays in Ottoman and Turkish History 1774-1923, University of Ttexas Press, America
1990, p.139. Charles Eliot, Avrupa’daki Türkiye, C.1, Çev: Adnan Sınar, Şevket Serdar Türet, Ter-
cüman1001 Temel Eser, s.116. Diren Çakılcı, Rumeli Telgraf Hatları 1854-1876, Türk Tarih Ku-
rumu, Ankara 2019, s.6-10.
20 Bu hatlar Kırım Harbi esnasında kurulmuştu. Devletin kendi ihtiyaçları için kurulan Edirne-
Şumnu-İstanbul hatları Fransızlar tarafından yapılmıştı. Yine Fransızlar tarafından inşa edilen
diğer hatlarla birleştirilerek Osmanlı’nın Avrupa ile bağlantısı tesis edilmişti. Mustafa Kaçar, “Os-
manlı Telgraf İşletmesi”, Çağını Yakalayan Osmanlı, Haz. Ekmeleddin İhsanoğlu, Mustafa Kaçar,
IRCICA, İstanbul 1995, s.47.
21 Ali Akyıldız, Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, İletişim Yayınları, İstanbul 2018, s.170-171.
347
HAKAN TAN
22 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Hil Yayınları, İstanbul 1987, s.119,154. 1874 se-
nesinde Beyrut’ta bulunan bir Amerikan misyoneri Osmanlı Devleti’nde telgraf sisteminin koca
bir imparatorluğun tıpkı bir makine gibi işlemesini sağladığından bahseder. Ancak telgraf asıl gü-
cüne 32 yıl boyunca saltanatta kalmış olan II. Abdülhamid döneminde kavuşmuştur. Yakup Bek-
taş, “Telegraph”, Encyclopedia of the Ottoman Empire, Ed. Gabor Agoston and Bruce Masters, Facts
on File, New York 2009, p.558.
23 Şemsettin Sami, Bafra’nın coğrafi konumundan bahsederken Trabzon Vilayeti’nin Canik San-
Meşrutiyet Dönemi’nde Samsun’da İlk Telefon Hatları ve Kullanımı”, Karadeniz İncelemeleri Der-
gisi, S.30, 2021, s.513. Trabzon Vilayet Salnamesi’ne göre 1869 yılında Bafra nüfusu 17748 er-
kekten oluşmaktaydı. Kazada bir bu kadar da kadın nüfusu olduğu düşünüldüğünde toplam
35.500 kişi yaşamaktaydı. Aynı zamanda Bafra’ya bağlı Alaçam nahiyesinde de toplamda 11.000
kadar kişi bulunmaktaydı. Söz konusu sayılar göz önüne alındığında Bafra’da azımsanmayacak
oranda bir nüfus olduğu dikkati çekmektedir. Kazada üretilen ekonomik değeri olan ürünler de
hesaba katıldığında mevcut üretimin ve ticaretin sürekliliği açısından telgrafın Bafra ahalisine
348
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
kolaylık sağlayacağı söylenebilir. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1869, C.1, Haz: Kudret Emiroğlu,
Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993, s.143.
25 BOA, İ.MVL 585/26289, 1 Ocak 1867. Bafra’da tütün yetiştiriciliği oldukça yaygındı. Ticari bir
emtia olarak halkın gelir kaynağından biri olan tütün, Osmanlı coğrafyasında tüketildiği gibi ec-
nebi memleketlere de ithal edilmekteydi. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1871, C.3, Haz: Kudret Emi-
roğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993, s.120-121.
Telgrafın haberleşmeye yapmış olduğu katkı aynı zamanda yörenin ekonomik gelirlerinin artma-
sına da öncülük etmekteydi. Genellikle ticaret yapmak suretiyle hayatlarını idame ettiren insan-
lar çevre kazalarla haberleşmeye daha çok ihtiyaç duymakta ve telgrafın bu anlamda kendilerine
katkı sağlayacağına inanmaktaydılar. Bulundukları bölgeye telgraf hattının çekilmesi ile bölgede
ticaretin artacağı da öngörülmekteydi. İbrahim Serbestoğlu, Abidin Temizer, “II. Abdülhamid’in
Ülke Yönetiminde Yeni Bakış Açısı: Avrathisarı Kazası Örneğinde İhtiyaçlar ve Kaynakların Tes-
piti”, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.51, 2021, s.430.
26 Bafra’ya telgraf hattı çekildiği yıllar, Kafkaslardan gelen göçmenlerin Samsun ve çevresine yer-
349
HAKAN TAN
teydi. Bafra özelinde de bu durum değişmemiş, telgraf hattı için gerekli olan di-
rekler ve telgrafhane binasının inşası ahali tarafından karşılanmıştı. Yerel halk
tarafından ortaya koyulan maddi ve iş gücü seferberliği bölge halkına belirli
miktarda külfet yüklemiş olsa da telgrafın sunacağı hizmetlerden faydalanmak
adına ahali gönüllü bir şekilde bu hizmette yer almıştı.27 Hem idari mekanizma-
nın daha işlevsel kılınması hem de tüccarların haberleşmesi noktasında işlem-
leri hızlandıracağı ve kolaylaştıracağı bilincinden hareketle telgraf inşasına
ahali katkı sunmuştu.28 Bu noktada devlet yetkilileri direklerin ve telgrafhane
27 Osmanlı coğrafyasının pek çok yerinde telgraf ahali tarafından ısrarla talep edilmekteydi. Ahali,
telgraf kullanımını bir gelişmişlik olarak görmekte ve bu hizmetten kendi paylarına düşeni alma-
ları gerektiğini inanmakla birlikte hem ahali hem eşraf posta ve telgraf hizmetlerinin ticari ve
idari önemini idrak etmişti. Bu nedenle de çalışmalara gönüllü olarak katkı sağlamışlardı. Bu hu-
susta farklı bölgeler özelinde yapılan çalışmalar incelendiğinde hemen hemen her yerde telgraf
hatlarının çekilmesinde, direklerin temin edilmesinde, telgrafhane binalarının yapımında ahali-
nin görev aldığı anlaşılmaktadır. Bu sürecin en iyi gözlemlendiği yerlerden birisi Trabzon ve ci-
varındaki yerleşim yerleridir. Ancak memleketin pek çok yerinde bu durumun örnekleri görüle-
bilmektedir. Samsun- Amasya-Yozgat hattında bir telgraf hattı için ihtiyaç duyulan direklerin Ca-
nik Sancağı’ndan Amasya sınırına kadar Canik ahalisince, Amasya Sancağı dahilindeki yirmi altı
saatlik mesafenin Amasyalılarca ve Amasya sınırından Yozgat’a kadar olan on iki saatlik mesafe-
nin de Bozok Sancağı ahalisince karşılanması bu duruma örnek teşkil eder niteliktedir. Yine söz
konusu bölgeye yakın bir noktada yer alan Tokat örneğinde de benzer bir durumla karşılaşılmak-
tadır. Tokat’a telgrafın gelmesi için ahalinin yanı sıra tüccarlar yardım girişiminde bulunmuş,
hatta direk masraflarına ek olarak hat inşasında görev yapan amelenin yevmiyesini dahi karşıla-
mışlardı. Anadolu’nun doğusunda ahalinin telgraf hizmetlerine bakış açısı bu yönde iken, Ana-
dolu’nun batısında da ahali aynı hassasiyeti göstermekteydi. Örneğin, İzmir-Çanakkale hattı in-
şasında direklerin temini ahali tarafından karşılanmış, bunların dikilmesi işlemleri ise boğaz böl-
gesinde bulunan askerler tarafından yapılmıştı. Elbette mevcut durum Anadolu toprakları ile sı-
nırlı değildi. Priştine, Saraybosna, Selanik, Suriye gibi Anadolu toprakları dışında kalan pek çok
yerde de telgraf hatlarının inşası bölge halkının destekleriyle gerçekleştirilebilmişti. İbrahim Ser-
bestoğlu, Abidin Temizer, “Amasya’da Telgraf Hatlarının Çekilmesi”, Uluslararası Akdeniz Mede-
niyetleri Sempozyumu Bildiri Kitabı, Ed. Yıldırım Atayeter, İsmail Avcı, Gece Kitaplığı, Ankara
2017, s.84,85. Özgür Yılmaz, Tanzimat Döneminde Trabzon, Libra Yayınları, İstanbul 2014, s.453.
Biray Çakmak, “Osmanlı Devleti’nde İletişim Modernleşmesinin Taşra Boyutu: Uşak Kazası’nda
Posta ve Telgraf Hizmetleri (1870-1912), Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi,
S.22, Bahar 2015, s.66. Murat Hanilçe, “Osmanlı Taşrasına Telgraf Hattı Çekilmesinde Yaşanan
Zorluklar Niksar-Erbaa-Tokat Hattı Örneği”, History Studies, C.9, S.4, 2017, s.70. Özkan Keskin, Ali
Sönmez, “Telgrafın Osmanlı İmparatorluğu’nda Yayılması: Çanakkale Telgraf Hattı Örneği”, Os-
manlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM), S.25, Bahar 2009, s.77. Mucize Ünlü,
“Priştine Kazası’nın Tanzimat Sonrası Gelişimi”, Osmanlı Dönemi Balkan Şehirleri, C.1, Ed. Zafer
Gölen, Abidin Temizer, Gece Kitaplığı, Ankara 2017, s.449. Yakup Ahbab, “İletişimde Yeni Dönem:
Üsküp’te Telgraf”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Dergisi, C.13, S.25-26, 2014, s.85-87. Uğur
Akbulut, “Suriye’ye İlk Telgraf Hatlarının Çekilmesi”, History Studies, Ortadoğu Özel Sayısı, 2010,
s.6.
28 Her ne kadar telgraf hatlarının çekilmesinden memnuniyet duyan ve destek verenler olsa da
ilk etapta telgrafa karşı çıkanlar ve tepki gösterenler de olmuştu. Telgrafın istenmeme sebebi ise
merkezi otoritenin varlığından rahatsız olunmasıydı. 1867 senesinde Amasra kasabası ayan ve
350
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
eşrafı kendi çıkarlarının sarsılacağı endişesi ile Bolu’daki mutasarrıfın üzerlerinde denetim kur-
masını istememişti. Bu nedenle telgraf direklerini sökmüşler, yol yapımını dahi engellemek iste-
mişlerdi. Edirne’de ise yıldırım çeker endişesiyle halk telgraf ağının şehrin içine girmesini iste-
miyordu. Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s.119. Davison, Essays in Ottoman and Turkish
History, p.139.
29 BOA, İ.MVL 585/26289, 1 Ocak 1867. Osmanlı hükümeti telgraf inşalarına nakdî ya da aynî
olarak katkı sağlayan ahaliyi memnun etmek ve aynı zamanda yapılması planlanan hatlar için de
diğer kişilere örnek oluşturması amacıyla ahali tarafından yapılan hizmetleri gazetelerden duyu-
rulmaktaydı. Merve Yörükoğulları, “Tanzimat Dönemi’nde Golos Kazası’nda İmar Faaliyetleri”,
Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi Tarih Dergisi, C.5, S.1, 2022,s.16. Keskin, Sönmez, “Telgrafın Os-
manlı İmparatorluğu’nda Yayılması: Çanakkele Telgraf Hattı Örneği”, s.77.
30 BOA, ŞD. 2645/2, 13 Temmuz 1310 (25 Temmuz 1894).
31 Posta Nezareti kurulduktan sonra ilk başlarda yapılan postacılık hizmetleri evrak postacılığı ile
sınırlıydı. Birinci Posta Nizamnamesi’nde de postaların aslı kağıt olan posta maddelerini taşıya-
cağı belirtilmişti. Mektuplar ise, “adi, taahhütlü ve tahrirât-ı mühime” olarak üçe ayrılmıştı. Za-
manla günümüz posta gönderilerinin bir benzeri olan “emanet akçe” ve eşya taşımacılığı gibi çe-
şitli posta hizmetleri devreye girmişti. Fatmagül Demirel, Sultan II. Abdülhamid’in Mirası İstan-
bul’da Kamu Binaları, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul 2011, s.221. Trabzon Vilayeti dahilindeki
telgraf merkezlerinde Bafra’da olduğu gibi dahili haberleşmeyi sağlayabilen ve posta taşımacılığı
yapılabilen diğer merkezler, Alaçam, Kavak, Çarşamba, Terme, Ünye, Fatsa, Tirebolu, Gümüşhane,
Rize ve Of idi. Görele, Sürmene, Atina, Arhavi ve Hopa telgraf merkezleri ise dahili haberleşmeyi
sağlamasına rağmen posta hizmetlerinde ancak adi ve taahhütlü mektupları kabul edebilmek-
teydi. Vilayet dahilinde dahili haberleşmenin yanı sıra harici haberleşme yalnızca Trabzon, Sam-
sun, Ordu ve Giresun telgraf merkezlerinden yapılabilmekteydi. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1901,
C.19, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı,
Ankara 2008, s.259. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1902, C.20, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve
İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008, s.356.
351
HAKAN TAN
Bafra’ya bir telgraf hattının inşa edildiğini ancak henüz kendilerinde telgrafın
bulunmadığını üst makamlara iletmişlerdi. Bu kazalarda telgraf bulunmadığın-
dan haberleşme ancak posta vapurları ile sağlanmakta ve işlerin yürütülebil-
mesi vapurların ve bazen de kayıkların limanlara uğramasına bağımlı kalmak-
taydı. Özellikle kış mevsiminde hava muhalefeti nedeniyle posta vapurları ve
kayıklar limanlara uğrayamamakta ve dolayısıyla ahali ve tüccarın işleri aksa-
maktaydı. Bu durum ise bölge halkının ekonomik faaliyetleri üzerinde olumsuz-
luk yaratmaktaydı. Diğer bir taraftan kara yollarının durumu da posta taşıma-
cılığı için çok uygun değildi. Yollar bozuk, tamire muhtaç ve tehlikeliydi.32 Posta
haberleşmesinin deniz ya da kara yoluna bağımlı olduğu göz önüne alındığında
ve mevcut yolların durumu ile hava muhalefeti birlikte değerlendirildiğinde
daha pratik, güvenli, hızlı ve aksi bir durum yaşanmadıkça kesintisiz bir iletişim
imkânı sağlayan telgraf oldukça önemli bir konumda bulunmaktaydı. Bu ne-
denle Bafra’da bir telgraf hattı inşası Ünye ve Çarşamba ahali ve idarecileri ta-
rafından da talep edilmesine neden olmuştu.33
Bafra’da posta ve telgraf işlemleri 25 yıl kadar inşa edilen telgrafhane bi-
nasında yürütülmüştü. Ancak 1892 senesinde daha önce emsali görülmemiş so-
ğuklar ve fırtına sebebiyle şiddetli kış şartlarından bina hasar görmüş ve kulla-
nılamaz hale gelmişti. Hava muhalefetinin sebep olduğu sonuçlar hakkında
Mustafa Nuri Efendi, meclis idare azasından Murat Bey ve Belediye Reisi Osman
Efendilerle belediye kalfası bir inceleme yaparak mevcut hasarları saptamaya
çalışmışlardı. Yapılan incelemeler neticesinde binanın tamamen ahşap olmasın-
dan dolayı birçok yerden hasar aldığı tespit edilmişti. Ayrıca inşaat sırasında
binanın temeline taş konulmadığı ve bu nedenle de temeldeki ağaç kısımların
32 Karadeniz kıyı kentlerinin birçoğunda ulaşım ciddi bir sorundu ve bu durum yalnızca Canik
Sancağı ile de sınırlı değildi. Canik Sancağı’nın en büyük kazası olan Çarşamba’da bulunan der-
bent yolu üç buçuk kilometre uzunluğundaydı. Yolun bir tarafının deniz olmasından dolayı araba,
hatta bazen hayvanların geçmesi dahi mümkün olamıyorken insanlar için ölüm tehlikesi oluştu-
ruyordu. Bu nedenle özellikle eşya taşıyan arabalar yüklerini yolun karşı tarafında indirmek zo-
runda kalıyorlardı. Bu da yeni bir iş yükü doğuruyor, eşyalar kayıklarla karşıya geçiriliyordu.
Mevcut durum Bafra açısından da pek farklı değildi. Samsun kasabasından çıktıktan sonra Sazlık
civarına gelindiğinde bir derbent ile karşılaşılmaktaydı. Tıpkı Çarşamba’daki benzeri gibi burası
da ulaşımı güçleştirmekte, yük ve yolcu geçişini zorlaştırmaktaydı. İbrahim Serbestoğlu, Tanzi-
mat, Teftiş ve Canik Sancağı’nda Modernleşme, Gece Akademi, Ankara 2019, s.61, 69. Tuğrul Öz-
can, “Ordu Sahili ile Anadolu’nun İç Kesimleri Arasında Ulaşıma Dair Bir Değerlendirme”, İlk-
çağ’dan Modern Döneme Tarihten İzler, Berikan Yayınevi Ankara, 2018, s. 678.
352
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
353
HAKAN TAN
uzun süre hizmet veremeyeceği anlaşılmıştı. Bu nedenle kısa süre içerisinde uy-
gun bir mahalde yeni bir telgraf binası inşa edilmesi zaruri görüldü. Telgrafhane
için yeni bir yer tespit edilmeye çalışılırken yeni yapılacak olan binanın eski
arsa üzerine inşa edilmesi gündeme gelmişti. Yeni bir bina için on beş bin ku-
ruşa ihtiyaç olduğu tespit edilmiş ve keşif pusulası da hazırlanmıştı.39 Ayrıca
inşa edilecek binanın münakasa kaimesiyle tüm detayları hazırlanmış ve bu hu-
susta izin verilmesi talep edilmişti.40
Bafra’da yeni bir telgrafhane binası inşası için yer tespiti konusunda ha-
zırlıkların devam etmesine rağmen uzun süre inşaata başlanamadığı anlaşıl-
maktadır. Bina için gerekli masrafların tespiti, keşif pusulasının hazırlanması
gibi yerel idarecilerin gayretlerine karşın, posta ve telgraf hizmetleri kiralanan
yerlerde hizmete devam etmişti. 1907 senesinde Bafra eşrafından Hacı Hüseyin
Efendizade Hacı Hüseyin Efendi tarafından telgrafhane için bir arsa bağışı ya-
pılmıştı. Söz konusu bu durum inşaatın henüz başlamadığını açıkça ortaya ko-
yarken diğer bir taraftan Bafra için posta ve telgraf hizmetlerinin önemini ve
mevcut telgrafhane merkezinde verilen hizmetlerin yetersiz olduğunu kanıtlar
nitelikteydi.41 Her ne kadar telgrafhane için uygun bir arsa tahsisi dahi yapıla-
bilmiş olsa da 1919 senesine gelindiğinde telgrafhane halen kiralık bir binada
hizmet vermekteydi. Söz konusu bina peşin olarak senelik üç yüz liraya kiralan-
mıştı. Ancak kiralama süresinin sonuna gelindiğinden ve ekonomik koşulların
zorluğundan daha uygun ücretli yeni bir bina arayışına girişilmişti. Posta ve
telgraf hizmetlerinin rahat bir biçimde sürdürülebilmesine elverişli aynı za-
manda da uygun bedelli bir mekân bulmanın pek de mümkün olamayacağının
anlaşılması uzun sürmemişti. Fakat, binanın sahibi olan Ermeni Cemaati ise is-
tedikleri kira bedelinin karşılanmasını aksi takdirde telgrafhanenin tahliye edil-
mesini talep ederek bu husustaki ısrarlarını neredeyse her gün tekrarlamak-
taydı. Mevcut durum karşısında telgrafhanenin belediye binasına ya da diğer
kamu binalarından birine taşınması düşüncesi ortaya çıkmıştı. Sürecin uzaması
edinen bir başka vesika kendisinin Samsun eşrafından ve aynı zamanda ceza mahkemesi üyesi
olduğundan bahsetmektedir. Arsa bağışı yapmak suretiyle göstermiş olduğu cömertliği ve iyi ni-
yeti karşılığında ise rütbe-i salise ile taltif edilmiştir. BOA, ML.EEM 944/12, 26 Şubat 1907. BOA,
DH. MKT 1189/50, 12 Ağustos 1907.
354
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
42 BOA, DH. MB. HPS 81/58, 7 Ekim 1919. Olumsuz hava şartları nedeniyle Bafra telgrafhanesinde
oluşan hasarın üzerinden oldukça uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen yeni bir bina inşa edi-
lememiş ve kalıcı bir çözüm bulunamamıştı. Bafra’da yaşananlar münferit bir olay değildi. 1891
senesinde Üsküp’te de benzer bir durum yaşanmıştı. Mevcut telgrafhane binasının tamir edile-
meyecek derecede yıkılmaya yüz tutmuş olması yeni bir bina ihtiyacını doğurmuştu. Ancak maddi
nedenlerden dolayı inşaata bir türlü başlanılamamıştı. İnşaat için gerekli olan meblağın bir kıs-
mının halk tarafından karşılanacak olmasına rağmen, yeni bir telgrafhane binası inşaatı ancak
1899 senesinde başlayabilmişti. Mucize Ünlü, “II. Abdülhamit Döneminde Üsküp’te İmar Faaliyet-
leri”, Ankara Üniversitesi Güneydoğu Avrupa Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Dergisi,
C.1, S.1, 2012, s.169,170.
43 Ali Akyıldız, Osmanlı’da Ulaşımın Modernleşmesi, Timaş Yayınları, İstanbul 2019, s.22.
44 Tanju Demir, Türkiye’de Posta ve Telgraf ve Telefon Teşkilatının Tarihsel Gelişimi (1840-1920),
PTT Genel Müdürlüğü, Ankara 2005, s.59,60. Osmanlı telgraflarında kullanılan diller ve bu ko-
nuda yaşanan gelişmeler için ayrıca bkn: Nesimi Yazıcı, “Osmanlı Telgrafında Dil Konusu”, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.26, S.1-4, 1983, ss. 751-764.
45 Said Olgun, “Posta ve Telgraf Mektebi Talimatnamesi”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Der-
355
HAKAN TAN
46 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1869, C.1, s.133. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1870, C.2, Haz: Kudret
Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993, s.143.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1871, C.3, s.155. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1872, C.4, Haz: Kudret
Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1994, s.157.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1877, C.9, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür
ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1995, s.157. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1878, C.10, Haz:
Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1999,
s.177. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1879, C.11, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim,
Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993, s.217. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1881, C.12,
Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara
1999, s.253. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1888, C.13, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri
Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2002, s.537, 539. Trabzon Vilayet Salnamesi,
1892, C.14, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma
Vakfı, Ankara 2005, s.501. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1894, C.15, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon
İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007, s.543, 545. Trabzon Vila-
yet Salnamesi, 1896, C.16, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal
Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007, s.499, 501. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1898, C.17, Haz: Kudret
Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007, s.605.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1900, C.18, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kül-
tür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008, s.417. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1901, s.279,
281. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1902, s.483, 491. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1903, C.21, Haz:
Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008,
s.795, 799. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1904, C.22, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri
Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2009, s.703, 707. BOA, ŞD. 896/52, 1 Şubat
1890. BOA, ŞD. 919/71, 28 Aralık 1892. BOA, DH. MKT. 2287/85, 22 Aralık 1899.
356
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
357
HAKAN TAN
47 1916 senesine ait bir vesikada Şevket Efendi isminde birisinin Bafra sabık telgraf müdürü ol-
duğu bilgisi yer almaktadır. Ancak Şevket Efendi’nin hangi yıllarda Bafra’da telgraf müdürlüğü
yaptığına dair kesin bir bilgiye ulaşmak mümkün olamamıştır. BOA, ŞD. 3141/1, 23 Eylül 1916.
48 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1901, s. 262. Trabzon Vilayet Salnamesi, 1903, s.495.
49 Nesimi Yazıcı, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Haberleşme Kurumu”, 150. Yılında Tanzimat,
Haz: Hakkı Dursun Yıldız, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.192-193.
358
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
Bafra’nın diğer merkezlerle olan iletişimini sağlaması açısından önemli bir gö-
rev üstlendiği bilinmektedir. Ayrıca ahali ve eşrafın telgrafhane için yapmış ol-
dukları yardımlar ve gösterdikleri ehemmiyet yöre için olan önemini de kanıt-
lar niteliktedir.
Ulaştığı yerlere pek çok yönden katkı sağlayan, hem idari mekanizma
hem de yerelde yaşayanlara faydası dokunan posta ve telgraf hizmetlerinin gü-
venilir kişiler tarafından yerine getirilmesi ve suiistimale meydan verilmemesi
önem arz etmekteydi. Osmanlı sultan ve bürokratlarının telgraftan bekledikleri
temel pratik faydanın yani imparatorluk zemininde merkezi otoritenin varlığını
güçlü bir şekilde sürdürebilmesinin yegâne şartlarından birisi de işin layıkıyla
yerine getirilmesiydi. Bu nedenle telgraf memurluğu oldukça özen ve önem ge-
rektiren bir meslekti.50 Osmanlı yöneticileri bu durumun ehemmiyetinin far-
kında olduklarından hizmetlerinden memnun oldukları memurların gönülle-
rini hoş etmeye çalışmışlardı. Bafra telgrafhanesinde 1892-1903 yılları ara-
sında görev yapmış Mehmet Sadık Efendi’nin mecidi nişanıyla taltif edilmesi bu
hususa örnek teşkil eder niteliktedir.51 Ancak her ne kadar görevinin gereklilik-
lerini yerine getiren memurlar olsa da görevini kötüye kullananlara rastlamak
da mümkündü. Telgraf memurları hakkında genel itibarıyla devlet ya da şahıs-
lara ait telgrafları açmak ve içeriğini ifşa etmek, keyfi davranmak, usulsüz işlere
bulaşmak gibi hususlar şikâyetlere konu olmaktaydı.52 Usulsüzlüğe karıştığı id-
diasıyla şikâyet edilen ve hakkında inceleme başlatılan telgraf memurlarından
birisi de Bafra telgraf müdürlüğü yapmış olan Şevket Efendi idi. Bafra’da telgraf
müdürü görevinde bulunduğu esnada sahte imza ve mühürler ile işlem yapmak,
umumi gelirlerden, iki adet posta kutusu bedelinden ve bir adet kıymetsiz posta
50 Ahmet Yüksel, “Suçluluk ve Suçsuzluk Arasında Osmanlı Telgraf Memurları”, Uluslararası Sos-
yal Araştırmalar Dergisi, C.7, S.33, 2014, s.375.
51 BOA, DH. MKT 2287/85, 22 Aralık 1899. Bu türden örneklere çokça rastlanılmaktadır. Örneğin,
Giresun telgrafhanesinde çalışan personelden işlerini iyi yapanlara ve başarılı olanlara da rütbe
taltifi yapılmıştı. Mehmet Mercan, “Giresun Telgraf İdaresi ve Telgrafhane Binası (1869-1904),
Uluslararası Giresun. Ve Doğu Karadeniz Sosyal Bilimler Sempozyumu, Giresun Belediyesi Yayın-
ları, Ankara 2009, s.360.
52 Telgraf memurları bazen uydurma telgraflar nedeniyle de suçlanabiliyorlardı. 1887 senesinde
Biga’da telgraf müdürlüğü görevini icra eden Aziz Efendi’nin başından geçenler bu hususa örnek
teşkil eder nitelikteydi. Biga’da belediye seçimleri akabinde seçimlere müdahale edildiğine dair
çekilen bir telgraf yaşanan olay hakkında soruşma açılmasına neden olmuştu. Bu iddianın ger-
çekliği ve varsa sorumlusunun arandığı incelemede Biga Kaymakamı Osman Nuri Bey telgraf mü-
dürü Aziz Efendi’den şüphe etmişti. Bu nedenle de Aziz Efendi hakkında detaylı bir tahkikat ya-
pılmıştı. Konu hakkında ayrıntılı bilgi için bkn: Ahmet Yüksel, “Bir Osmanlı Soruşturması: Biga
Telgraf ve Posta Müdürü Aziz Efendi’yi Nasıl Bilirsiniz?”, Asos Journal Akademik Sosyal Araştırma-
lar Dergisi, S.5, Eylül 2014, ss.45-61.
359
HAKAN TAN
bürolarına gönderdikleri telgraflar aracılığı ile aldıkları maaşın azlığına dikkat çekmekteydiler.
Bu ücretle çalışmak değil, geçinmenin bile mümkün olmadığını savunmaktaydılar. Bürokratlar
ise bu durum karşısında suskun kalmayı tercih etseler de geçim sıkıntısı yüzünden artan yolsuz-
lukları daha önce vermedikleri ağır cezalarla önleme yoluna gitmekteydiler. Erkan Tural, “Os-
manlı Posta Bürokrasisi 1908-1914”, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, C.28,
S.46, 2009, s.217, 223.
58 Biray Çakmak, “Osmanlı Devleti’nde İletişim Modernleşmesinin Taşra Boyutu: Uşak Kazası’nda
Posta ve Telgraf Hizmetleri (1870-1912)”, s.74. Uğur Akbulut, “Suriye’ye İlk Telgraf Hatlarının
360
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
diren ve bazen de tehdit eden bir durumdu. Telgrafın hizmet veremediği hal-
lerde merkezi hükümetin orada yaşanan gelişmelerden haberdar olamaması
asayişi tehdit eden muhtemel olaylara müdahalesinin gecikmesine sebebiyet
vermekteydi.59 Bu nedenle postalara ve telgraf hatlarına yapılan saldırılara
karşı devlet idarecileri bir takım önlemler almak zorunda kalıyordu. Bunlardan
bazıları postaların eğer varsa demiryolu vasıtasıyla taşınmasını sağlamaktı. An-
cak gidilecek güzergâhta demiryolu bağlantısı yok ise bu defa daha güvenli ol-
duğu düşüncesiyle postaların gündüz taşınması isteniyordu.60
Önemli telgraf merkezlerinde posta ve telgrafın güvenliğinden sorumlu
çalışanlar da istihdam edilmekteydi. Bunlar arasında başçavuşlar, çavuşlar, sü-
variler, piyadeler gibi telgraf hatlarının güvenliğinden sorumlu kimseler yer al-
maktaydı.61 Bafra telgrafhanesinin tipik bir taşra telgrafhanesi olmasından kay-
naklı, bu tarz görevliler bulunmamaktaydı. Ancak, Bafra ve çevresindeki eşkı-
yalık faaliyetlerinin artış göstermesi, posta hizmetlerinin ve telgraf hatlarının
olası saldırılara karşı güvenliğini sağlamayı kaçınılmaz kılmıştı. Bu nedenle
Bafra telgrafhanesinde istihdam edilmek üzere dört çavuş ve dokuz nefer zap-
tiye talep edilmişti. Fakat bu sayı yetersiz görülmüş olacak ki bu sayıya ilave
olarak çevre ahalisinden sekiz nefer zaptiyenin de temini istenilmişti. Güvenliği
sağlamakla sorumlu bu kişilere ödenecek senelik 41820 kuruşun ise jandarma
tahsisatına ilave edilerek karşılanması talep edilmişti.62
Çekilmesi”, s.9. Postalara karşı gerçekleştirilen bu tip eylemlere sıklıkla rastlanılmaktaydı. Yal-
nızca belirli bir bölgeye mahsus değil, imparatorluğun her yerinde eşkıyalar posta ve telgraf hat-
ları için tehlike arz etmekteydiler. Suçluların yakalanması hususunda zabtiyeler ve jandarmalar
zaman zaman eşkıyalarla muharebeye girmek zorunda dahi kalmaktaydılar. DH. EUM. 3.ŞB
17/59, 19 Ekim 1916.
59 1 Eylül 1900 tarihinde Şam’da yapılan resmi bir tören ile demiryolu inşaatı başlamış, Türk ve
ecnebi mühendislerin çabalarıyla inşaat ilerlemeye başlamıştı. Ancak İngilizler, Mısır, Karadeniz
ve Hindistan’daki çıkarlarının tehlikeye gireceği endişesiyle demiryolu projesini tehlikeli gör-
mekteydi. Bu nedenle bedevileri kışkırtarak Osmanlı’ya karşı saldırıya geçmelerini sağladılar. Ya-
pılan bu saldırılarda ilk hedeflerin arasında telgraf hatları da bulunmaktaydı. Telgraf tellerini kes-
mek suretiyle bölgenin çevre ve merkez ile olan iletişimini koparmışlar ve düzenlenen saldırılar
neticesinde yalnızca 1908’de yaptıkları bir baskınla 300 askerin hayatını kaybetmesine sebep ol-
muşlardı. Ali Akyıldız, Osmanlı’da Ulaşımın Modernleşmesi, s.181.
60 Biray Çakmak, “Osmanlı Devleti’nde İletişim Modernleşmesinin Taşra Boyutu: Uşak Kazası’nda
namesi’nin “Telgraf Hattı Muhafazasına Memur Süvari ve Piyade Çavuşların Vazife-i Zimmet ve Me-
muriyetlerine Dairdir” adı altında 10.fasılda yer almaktadır. Ayrıca çavuşların görevlerini ihmal
etmeleri durumunda uygulanacak hükümler de “Çavuşların Kabahatleri Vukuunda İcra Olunacak
Mücazat Beyanındadır” başlığı altında 11. fasılda kaleme alınmıştır. Düstur, I. Tertip, C.II, Matbaa-
i Âmire, 1289, s.358-361.
62 BOA, BEO 1/66, 28 Nisan 1892.
361
HAKAN TAN
Sonuç
Doğası gereği topluluklar halinde yaşayan insanoğlu birbiriyle sürekli ile-
tişim halinde olmuştur. Yerleşik hayata geçilmesi, üretim faaliyetlerinin başla-
ması ve topluluklar arasında emtia ve bilgi alışverişinin ortaya çıkması bazı zo-
runlu ihtiyaçları da beraberinde getirmiştir. Birbirinden nispeten uzak kişi ve
toplumların iletişim kurması, bir bilginin karşı tarafa iletilmesi, haberleşme sis-
temlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ulaştırılması istenilen haberlerin
taşınması sözcüler aracılığı ile ya da yazılı metinler halinde taşıyıcılarla iletil-
mesi kadim toplumlarda kullanılan yöntemlerden biriydi. Uzun yıllar da bu te-
mel üzerine inşa edilen bazı yöntem ve usuller kullanılmıştı. Dünyanın farklı
362
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
363
HAKAN TAN
Herhangi bir yerdeki olumlu ya da olumsuz gelişmelere karşı kısa zamanda ak-
siyon alabilir ve müdahale edebilir hale gelmişlerdi. Bu bağlamda telgrafın bir
denetleme mekanizması işlevi gördüğünden de bahsedilebilir. Özellikle İngil-
tere, Hindistan örneğinde olduğu gibi, uzak mesafelerdeki sömürgeleri üze-
rinde telgraf sayesinde daha fazla tahakküm kurmayı başarmıştı. Kendilerine
karşı sömürge topraklarında ortaya çıkan isyanlar kısa sürede kraliçenin sara-
yından duyulabiliyor ve hızlı bir şekilde müdahale edilebiliyordu.
Osmanlı Devleti açısından da düşünüldüğünde üç kıtada toprağı olan bir
devletin telgraf hatları üzerinden merkezi gücünü pekiştirmesi ve idari meka-
nizmasının daha hızlı çalışması olağandı. Bu bağlamda Osmanlı topraklarında
telgrafın icadı üzerinden çok da uzun bir zaman geçmeden hatların kurulumuna
başlanmış ve Kırım Savaşı’nda telgraftan istifade edilmişti. Kısa sayılabilecek
bir sürede taşrada kurulmaya başlanan telgraf hatları ülkenin hemen hemen
her yerine yayılmıştı. Her ne kadar Kırım Savaşı’nın devlete yüklemiş olduğu
iktisadi sıkıntılar telgraf hatlarının inşasında yerel eşraf ve ahalinin katkılarını
zorunlu kılmış olsa da bu hususta ciddi bir sorunla karşılaşılmamıştı. Tüccarlar
ve eşraf telgrafın kendi bölgelerine sağlayacağı faydaları göz önünde bulundur-
muş, özellikle telgraf direkleri, hatlarının çekilmesi ve hatta telgrafhane binala-
rının inşa edilmesi gibi hususlarda, imkânları dahilinde, devlete katkı sağlamış-
lardı.
Halkın yardım ve destekleri ile yapımı gerçekleştirilen hatlardan birisi de
Bafra idi. Samsun ile Sinop arasındaki bu yerleşim yeri 1868 yılında bir telgraf-
haneye kavuşmuştu. 1866 senesinde Samsun’dan Sinop’a uzatılması planlanan
telgraf hattının Bafra’dan da geçirilmesi burada yaşayan ahali için bir fırsat ol-
muştu. Telgrafhane binası ahalinin yardımları ile yapılmış, telgraf direkleri de
yine aynı şekilde temin edilmişti. Uzun süre aynı binada hizmet veren telgraf-
hane yaşanan kış şartları nedeniyle zarar gördükten sonra yeni bir bina yapı-
lıncaya kadar başka yerlerde hizmet vermişti. Yeni bir telgrafhane binasının ya-
pımının kısa sürede mümkün olamaması, telgraf hizmetlerinin kiralanan bina-
larda ya da dükkânlarda sürdürülmesini zorunlu kılmıştı.
Dahili telgraf haberleşmesi ve her türlü postanın kabul edildiği bir telg-
rafhane merkezi olan Bafra’da genellikle bir memur ile hizmet verilmişti.
Bafra’ya bağlı olan Alaçam’da da yine durum benzerdi. Telgrafhane memurları-
nın görevlendirilmesinde ecnebi ülkelerle olan haberleşme zarureti, telgrafha-
nenin büyüklüğü ve merkez ile olan mesafesi etkili olmaktaydı. Bu açıdan de-
ğerlendirildiğinde Bafra telgrafhanesinin küçük bir merkez olduğu ifade edile-
364
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
bilir. Ancak bölge ahalisine, tüccara, yerel idarecilere ve merkezi hükümete sun-
muş olduğu katkılar önemliydi. Ticaretin gelişmesi, özellikle tütün üretiminin
yaygın olduğu Bafra’da tüccara kolaylık sağlaması bölgenin sosyo- ekonomik
gelişimi açısından dikkat çekiciydi. Yerel idarecilerin ise bağlı oldukları merkez-
lerle iletişim kurabilmeleri hızlanmış ve kolaylaşmıştı. Halkın bir sıkıntısı ya da
ihtiyacı olduğunda hızlı bir şekilde ilgili birimlerle iletişime geçilebilmekteydi.
Bu anlamda merkez ile taşranın bütünleşmesi ve merkezi gücün taşranın her
bir köşesinde hissedilebilmesi açısından telgraf hatlarının önemi oldukça bü-
yüktü.
Bafra telgrafhanesi Milli Mücadele döneminde de hizmet vermeye devam
etmişti. Anadolu’daki işgallere karşı mücadele devam ederken, ülkenin dört bir
yanındaki merkezlerle haberleşmenin sağlanması noktasında Bafra telgrafha-
nesi gibi taşra telgrafhaneleri önemli rol üstlenmişti. Eşkıyalık faaliyetlerinin de
yaygın olduğu bu dönemde Bafra posta telgrafhane hizmetlerine karşı birkaç
münferit saldırı olayı da yaşanmıştı. Ancak güvenlikten sorumlu birimler bu
tarz olayların takipçisi olmuş, tekrar yaşanmaması için büyük gayret sarf etmiş-
lerdi.
365
HAKAN TAN
KAYNAKLAR
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı (A.MKT.MHM), 401/52.
Bab-ı Ali Evrak Odası Evrakı (BEO), 1/66.
Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye İkinci Şube (DH.EUM.2.Şb), 16/35.
Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Üçüncü Şube (DH.EUM.3.Şb), 17/59.
Dâhiliye Nezareti Mebani-i Emiriye Hapishaneler Müdüriyeti Evrakı (DH.MB.HPS),
81/58.
Dâhiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH.MKT), 2189/50; 2453/109; 318/41; 2287/85.
Dâhiliye Nezareti Şifre Evrakı (DH.ŞFR), 95/63.
İrade Meclis-i Vala (İ.MVL), 585/26289.
Maliye Nezareti Emlak-i Emiriyye Müdüriyeti (ML.EEM), 944/12.
Şura-yı Devlet Evrakı (ŞD), 1825/18; 2645/2; 3141/1; 896/52; 919/71.
Salnameler
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1869, C.1, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1870, C.2, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1871, C.3, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1872, C.4, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1994.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1877, C.9, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1995.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1878, C.10, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1999.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1879, C.11, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1993.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1881, C.12, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 1999.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1888, C.13, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2002.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1892, C.14, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2005.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1894, C.15, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1896, C.16, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007.
366
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1898, C.17, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2007.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1900, C.18, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1901, C.19, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1902, C.20, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1903, C.21, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2008.
Trabzon Vilayet Salnamesi, 1904, C.22, Haz: Kudret Emiroğlu, Trabzon İli ve İlçeleri Eği-
tim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Ankara 2009.
Araştırma ve İnceleme Eserler
Ahbab, Yakup, “İletişimde Yeni Dönem: Üsküp’te Telgraf”, Yakın Dönem Türkiye Araştır-
maları Dergisi, C.13, S.25-26, 2014, ss.83-97.
Akbulut, Uğur, “Suriye’ye İlk Telgraf Hatlarının Çekilmesi”, History Studies, Ortadoğu
Özel Sayısı, 2010, ss.1-11.
Aktaş, Esat, “II. Meşrutiyet Dönemi’nde Samsun’da İlk Telefon Hatları ve Kullanımı”, Ka-
radeniz İncelemeleri Dergisi, S.30, 2021, ss.509-530.
Akyıldız, Ali, Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, İletişim Yayınları, İstanbul 2018.
Akyıldız, Ali, Osmanlı Merkez Bürokrasisi (1836-1856), Timaş Yayınları, İstanbul 2018.
Akyıldız, Ali, Osmanlı’da Ulaşımın Modernleşmesi, Timaş Yayınları, İstanbul 2019.
Allaire, Bernard, “Formal Procedures for Sending Official Correspondence to and from
Canada During the Colonial Period (17th to 18th Century), Post Offices of Europe
18th-21st Century: A Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang,
Brussels 2014.
Becker, Bert, “Coastal Shipping in East Asia in the Nineteenth Century”, Journal of the
Royal Asiatic Society Hong Kong Branch, Vol.50, 2010, pp.245-302.
Bektaş, Yakup, “Displaying the American Genius: The Electromagnetic Telegraph in the
Wider World”, The British Journal for the History of Science, Vol.34, No.2, June
2001, pp.199-232.
Bektaş, Yakup, “Telegraph”, Encyclopedia of the Ottoman Empire, Ed. Gabor Agoston and
Bruce Masters, Facts on File, New York 2009, pp.557-558.
Bektaş, Yakup, “The Sultan’s Messenger: Cultural Constructions of Ottoman Telegraphy,
1847-1880”, Technology and Culture, Vol.41, No.4, October 2000, pp.669-696.
Çakmak, Biray, “Osmanlı Devleti’nde İletişim Modernleşmesinin Taşra Boyutu: Uşak
Kazası’nda Posta ve Telgraf Hizmetleri (1870-1912), Hacettepe Üniversitesi Tür-
kiyat Araştırmaları Dergisi, S.22, Bahar 2015, ss.65-86.
Davison, Roderic H., Essays in Ottoman and Turkish History 1774-1923, University of
Ttexas Press, America 1990.
367
HAKAN TAN
368
OSMANLI TAŞRASINDA HABERLEŞME HİZMETLERİNİN MODERNLEŞMESİ
Merger, Michéle, “The Post Office: From Past to Future”, Post Offices of Europe 18th-21st
Century: A Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang, Brussels
2014.
Olgun, Said, “Posta ve Telgraf Mektebi Talimatnamesi”, Yakın Dönem Türkiye Araştırma-
ları Dergisi, C.13, S.25-26, 2014, ss.149-181.
Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Hil Yayınları, İstanbul 1987.
Özcan, Tuğrul, “Ordu Sahili ile Anadolu’nun İç Kesimleri Arasında Ulaşıma Dair Bir De-
ğerlendirme”, İlkçağ’dan Modern Döneme Tarihten İzler, Berikan Yayınevi An-
kara 2018, ss. 677-690.
Platonova, Natalia, “Russian Postal Service in the 18th Century”, Post Offices of Europe
18th-21st Century: A Comparative History, Muriel Le Roux (Ed.), P.I.E. Peter Lang,
Brussels 2014.
Quataert, Donald, The Ottoman Empire 1700-1922, Second Edition, Cambridge Univer-
sity Press, New York 2005.
Schwoch, James, Wired Into Nature The Telegraph and the North American Frontier, Uni-
versity of Illinois Press, Urbana 2018.
Serbestoğlu, İbrahim-Temizer, Abidin, “Amasya’da Telgraf Hatlarının Çekilmesi”, Ulus-
lararası Akdeniz Medeniyetleri Sempozyumu Bildiri Kitabı, Ed. Yıldırım Atayeter,
İsmail Avcı, Gece Kitaplığı, Ankara 2017, ss.83-90.
Serbestoğlu, İbrahim-Temizer, Abidin, “II. Abdülhamid’in Ülke Yönetiminde Yeni Bakış
Açısı: Avrathisarı Kazası Örneğinde İhtiyaçlar ve Kaynakların Tespiti”, Van Yü-
züncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.51, 2021, ss.425-444.
Serbestoğlu, İbrahim, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağı’nda Modernleşme, Gece Aka-
demi, Ankara 2019.
Solar, Peter M., “Opening to the East: Shipping Between Europe and Asia, 1770-1830”,
The Journal of Economic History, Vol.73, Number.3, September 2013, pp.625-661.
Şemsettin Sami, Kamûsü’l-A’Lâm, C.2, Mihran Matbaası, İstanbul 1889.
Tural, Erkan, “Osmanlı Posta Bürokrasisi 1908-1914”, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih
Araştırmaları Dergisi, C.28, S.46, 2009, ss.205-230.
Ünlü, Mucize, “II. Abdülhamit Döneminde Üsküp’te İmar Faaliyetleri”, Ankara Üniversi-
tesi Güneydoğu Avrupa Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Dergisi, C.1,
S.1, 2012, ss.165-186.
Ünlü, Mucize, “Priştine Kazası’nın Tanzimat Sonrası Gelişimi”, Osmanlı Dönemi Balkan
Şehirleri, C.1, Ed. Zafer Gölen, Abidin Temizer, Gece Kitaplığı, Ankara 2017,
ss.443-467.
Yazıcı, Nesimi, “Osmanlı Telgrafında Dil Konusu”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, C.26, S.1-4, 1983, ss. 751-764.
Yazıcı, Nesimi, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Haberleşme Kurumu”, 150. Yılında Tan-
zimat, Haz: Hakkı Dursun Yıldız, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992,
ss.139-210.
369
HAKAN TAN
370
1959 Bafra Cumhuriyet Meydanı
371
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA
KIZILIRMAK VE BAFRA
Giriş
Harita, bir arazi parçasının belli bir izdüşüm sistemine göre küçültülerek
belirli ve benzer işaretlerle gösterilmesidir. İnsanoğlu dünyada var olduğundan
beri çevresiyle sürekli bir iletişim halinde olmuştur. İnsanı harita üretimine
yönlendiren birinci etken doğayı ve çevreyi tanıma isteğiyle doğrudan ilgilidir.
İkinci etken ise zamanla insan nüfusunun artması bunun bir sonucu olarak in-
sanların bir arada yaşamaya başlamaları harita üretimine yeni bir soluk getir-
miştir. İnsanlar toplu yaşam tecrübesi kazanmasına paralel olarak mülkiyet
kavramı ortaya çıkmıştır. Bu durum sadece toplum içindeki bireylerin mülkiyet
hakkı olarak kalmamıştır. Aynı zamanda insanların bir arada yaşayarak mede-
niyetleri, devletleri oluşturmaya başlaması toplu mülkiyet fikrini de ortaya at-
mıştır. Bu mülkiyet sınırlarının belirlenebilmesi amacıyla haritalar üretilmiştir.
Tarihte yapılmış ilk haritalar incelendiğinde ilkel şekiller ve basit semboller
göze çarpmaktadır. Ancak bu durum sabit kalmamış yıllar geçtikçe kullanılan
şekil ve semboller gelişim göstermiştir. Üçüncü etken ise toplulukların verimli
bölgeleri sahiplenme çabasıdır. Tarihin akışı içerisinde topluluklar verimli top-
rakları keşfedip buralarda yaşamaya başlayınca, bu toprakları sahiplenmişler,
sahip oldukları bu yerleri de belgelendirme çabasına girmişlerdir. Başlangıçta
çok basit şekiller, semboller, basit resimler şeklinde olan bu izler, sonra ayrıntılı
resimler, yazılı tasvirler, yazıtlar gibi toplumların ortaya koyduğu kültür biri-
kimlerinin bir ürünü haline gelmiştir. İşte ilk haritacılık örnekleri bu mülkiyet
kavramının ve bunun belgelerinin oluşmasıyla ortaya çıkmıştır.2
373
ALPER FATİH EKİNCİ
İnsanlık tarihinde harita önemli bir yere sahip olmuştur. Bu sebeple ha-
ritanın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Çatalhöyük kazıları sırasında bulu-
nan harita bunu doğrulamaktadır. Milattan önce 6200 yıllarına tarihlenen ha-
rita, ilk harita olarak genel kabul görmektedir.3 Her bir medeniyet veya devlet
kendi ihtiyaçları doğrultusunda harita üretimine önem vermiştir. Kendi döne-
minin güçlü uygarlıklarından biri olan Mısır medeniyeti hem arazi mülkiyetini
tespit etmek hem de vergi sistemini düzgün işletebilmek adına harita üreti-
miyle ilgilenmiştir. Keza Babilliler ilk dünya haritasını yapmışlardır. Astrono-
miyle yakından ilgilenen Yunanlılar ise gökyüzü haritaları üretmişlerdir. Tarih
sahnesinde önemli bir rol oynayan Romalılarda kendisinden önce yapılan çalış-
maları dikkate alarak dünya haritası oluşturmuşlardır. Romalılar ayriyeten
kara ve deniz ulaşım yollarıyla ilgili harita hazırlamışlardır.4
Bir Bilgi ve Tarih Kaynağı Olarak Haritalar
Haritaların üzerinde çok fazla miktarda bilgi bulunmaktadır. Dolayısıyla
haritayı yapanların mensup olduğu toplumsal değerlerin görülmesinde ve ince-
lenmesinde hiç şüphesiz önemli bir kaynak görevi görecektir. Bütün haritalar
belirli bir dünya görüşünü yansıtmıştır. Özellikle Orta Çağ’da dini düşüncenin
ön planda olduğu dönemlerde haritalar bu görüş çerçevesinde üretilmiştir. Ha-
ritalar zamanı ve mekânı birlikte göstermiş ve ben merkezli olan bütün mede-
niyetler gibi haritanın yapıldığı toplumun ülkesi haritada tam ortada yer almış-
tır.5 Orta çağın ilk yarısında Avrupa’nın içine kapanması sebebiyle unutulmakta
olan haritacılık İslam âleminde yaşatılmıştır.
Türk, Arap ve İran bilginler bir taraftan coğrafi koordinat tespiti ve ölçekli
haritalar yaparken6 diğer taraftan bu haritalar üzerinde yaptıkları mitolojik tas-
virlerle dönemin inanç, kültür ve dünyayı anlama biçimlerine dair de ipuçları
sunmuşlardır. Ortaçağ Müslüman haritacıları; tasviri coğrafya ekolüne bağlı
olarak dünyanın kesin çizgileriyle şeklini gösterecekleri haritalar yapmayı
amaçlamamışlardır. Bunun yerine biçimlendirilmiş ve görselleştirilmiş bir yan-
sıtmaya yönelmişlerdir ki gördükleri ve anlatmak istedikleri coğrafyayı bir
arada aksettirebilsinler. Bu bağlamda matematiksel coğrafya ile tasviri coğrafya
374
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
7 Kübra Türe Yakın, İslam Haritacılığında Mitolojik Unsurlar, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversi-
tesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019, s. 164.
8 Gümüşçü-Şenkul-Yılmaz, age., s. 133.
9 Özağaç, agt., s. VII, 49.
10 Türkay Gökgöz, Cevat Ülkekul, Mustafa Baker, “Türk Haritacılığının Bilinmeyen Eserlerinden
Biri: 1878 Tarihli Davutpaşa Haritası”, TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası 14. Türkiye
Harita Bilimsel Ve Teknik Kurultayı 14-17 Mayıs 2013, Ankara, s.1.
375
ALPER FATİH EKİNCİ
Haritaların bir konuyu açıkça izah etmede çok önemli olduğu ortadadır.
Ama işlenen konuyla alakalı bütün detaylar harita üzerinde belirtilmemektedir.
Bundan dolayı daima bir sembolizm ve genelleme vardır. Sağduyuya ve çoğu
iletişim teorisine göre harita gerçeklik hakkında yapılmış bilimsel bir soyutla-
madır. Harita sadece, orada nesnel bir tarzda zaten var olan şeyi temsil eder.
Haritalar, dünya ile ilgili imajları yansıtırlar. Harita nesne, bilgi ve kavramların
sembolize edilmiş hali, aynı zamanda olay ve nesnelerin harita dili adı da veri-
lebilecek simgelerle ifadesidir. Haritalar araştırmanlar için oldukça yararlı bir
kaynaktır. Ayrıca eğitimde önemli bir araçtır. Haritaların böyle faydaları olabil-
diği gibi inhisar etmek gibi özellikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Harita-
lar yapılışlarındaki tabii bir sebepten dolayı belirli bir zamanı kapsamaktadır.
Bu da araştırmacılara sadece belli bir zaman aralığındaki bilgileri belirleme-
sinde yardımcı olmaktadır.11
Türklerde ve Osmanlı Devleti’nde Haritacılık
Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ü Lugati’t Türk eserindeki harita bilinen ilk
Türk haritacılığı eseridir. Eser Türk’ün dilini, tarihini, coğrafyasını, mitolojisini,
folklorunu, edebiyatını içermektedir. Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ü Lugati’t
Türk adlı eserindeki dünya haritasında Türklerin yaşadığı bölgeler ve ilişkide
olduğu uluslar gösterilmiştir. Dünya tepsi gibi düz ve yuvarlaktır. Dağlar kır-
mızı, kumluk alanlar sarı, ırmaklar mavi, denizler yeşil renklerde gösterilmiş
yönler Orhun Kitabelerine paralel ayarlanmıştır. Dünyanın merkezi kendi va-
tanı olan Balasagun şehridir. Haritanın büyük bir kısmı Çin ve Kuzey Afrika olup
batı yönünde Volga Nehri’ne kadar uzanmaktadır. Diğer ülkeler, yerler ve coğ-
rafi adlandırmalar merkeze göre ayarlanmıştır. Türklerin yaşadığı yerlere
önem verilmiş Türklerin ilişkide bulunduğu Ülkelerde haritada gösterilmiştir.12
Osmanlı haritacılığı II. Mehmed’in haritalara olan merakı ve ilgisi ile bu
konuda yaptırdığı çalışmalar hariç tutulursa genel bir kanı olarak on altıncı yüz-
yılda başlatılır.13 On altıncı yüzyılın ilk yarısı Osmanlı haritacılığında özgün ya-
pıtların ortaya konulduğu bir zaman dilimidir. Bu asrın sonlarına kadar ortaya
met Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2020, s. 4.
376
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
14 Osmanlı Devleti’nin erken dönemlerine ait haritalar ele geçmemiştir. Haritaların ilk örnekle-
rine XV. asrın ortalarından itibaren rastlanılmaktadır. II. Mehmed dönemine ait olan bu çalışma-
ların sebebi Venedikliler ile olan rekabetle doğru orantılıdır. Fikret Sarıcaoğlu, “Harita”, DİA, C.16,
İstanbul, 1997, s.210.
15 Keskin, agt., s.1; Sarıcaoğlu, agm. s.210.
16 Özağaç, agt., s.35
17 Karadağ, agt., s.61.
377
ALPER FATİH EKİNCİ
18 Fikret Sarıcaoğlu, Piri Reis’den Örfi Paşa’ya Osmanlı Tarihi Haritaları Ve Tarihi Coğrafya Eserleri,
378
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
379
ALPER FATİH EKİNCİ
380
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
Kaynak; https://maps.lib.utexas.edu/maps/historical/asia_minor_1849.jpg,
son erişim tarihi:15.10.2022
381
ALPER FATİH EKİNCİ
Kaynak;https://www.davidrumsey.com/luna/servlet/detail/RUMSEY~8~1~
31234~1150263:2--pte--Crimee,-Mer-Noire, son erişim tarihi:15.10.2022.
382
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
Kaynak;https://ia802505.us.archive.org/12/items/dr_map-of-asia-minor-to-
illustrate-the-journeys-of-w-i-hamilton-esqr-1836-1-
00274043/00274043.jpg, son erişim tarihi:15.10.2022.
383
ALPER FATİH EKİNCİ
Kaynak;https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/7/74/Nouvelle_c
arte_generale_des_provinces_asiatiques_de_L%27empire_Ottoman_%28Kiepe
rt%2C_1883%29.jpg, son erişim tarihi: 15.10.2022.
384
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
1818 yılında Berlin’de doğan Heinrich Kiepert Sami dilleri okulunu bitir-
miş ve özellikle coğrafya ve haritacılığa büyük ilgi duymuştu. Anadolu, Aşağı
Mısır ve Filistin’e inceleme gezileri yaptı. 1843-45 yıllarında yaptığı
1:1.000.000 ölçekli harita çalışmasını daha sonraki yıllarda IX. yüzyılın başla-
rında çeşitli Batılı seyyahların Anadolu topografyasına ait topladıkları malze-
meyi (askerî maksatlı gizli bilgiler hariç) Anadolu’ya yaptığı seyahatlerinde elde
ettiği malzeme ile birleştirerek meydana getirmiş, daha sonra da ömrünün bü-
yük kısmını bu haritayı geliştirmeye ve bundan yararlanarak Anadolu’ya ait
başka haritalar yapmaya hasretmiştir26. Anadolu şehirlerinin antik isimleri ya-
nında özellikle Rumlar lehine nüfus verilerini içeren haritaları, daha sonra Os-
manlı aleyhine çeşitli mahfillerde kullanılmıştır. Kiepert’in bazı haritaları, ha-
rita üzerinden ideoloji oluşturma veya ideolojilerin haritaları nasıl yönlendirdi-
ğini göstermesi açısından bir örnek olarak verilmektedir.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarında doğru yapılmış Avrupa haritalarında
coğrafi yer ve konumların iyice olgunlaştığı görülmektedir. Haritada Bafra ve
Kızılırmak ve delta bölgesi alçak ve yüksek alanlar renklerle gösterilmiştir. Ha-
rita üzerinde yer isimleri Türkçe ancak Almanca yazılış ve söyleyişe göre belir-
tilmiştir. Haritalarda Kızılırmak ve Bafra’nın birçok çeşit yazılışlarına rastlamak
mümkündür. Kysyl Irmak, Kizil Ermak-Irmak, Kisil Irmak, Ghazel Ermach, Kyzyl
Yrmak, Bâfira, Bafira……gibi çeşitli şekillerde yazıldığı görülmektedir.
385
ALPER FATİH EKİNCİ
Gümüşkan eski maden müdürü Ahmed Bey tarafından 1848 yılında veril-
miş olan arzuhalde adeta haritayla beraber ve iç içe olan ve Kızılırmak’ın deniz-
den kaynağına kadar tasvir eden bir harita bulunmaktadır. Haritayı kendisinin
yapıp yapmadığı bilinmemektedir ama haritanın altındaki arzuhalde kendi adı
386
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
387
ALPER FATİH EKİNCİ
388
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
389
ALPER FATİH EKİNCİ
390
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
30 Osmanlı Devleti Haritası. Yayınlayan: Alman Genel Kurmay Başkanlığı Kartografi Dairesi. Mev-
cut paftalar: İstanbul, Edirne, Ankara, Trabzon, Aydın, Antalya, Konya, Kahire, Kahire devamı,
Beyrut, Süveyş. Nüfuslarına göre vilayet, kaza, köy vb. yerleşim merkezleri, akarsular, yollar, dağ
ve ovalar belirlenmiştir. (Ölçek 1/800000, 11 pafta). BOA, HRT.h, 389, 06.03.1335 (31 Aralık
1916).
31 Canik sancağında yapılmakta olan demiryolunun haritası. (Ölçek 1/500000)
391
ALPER FATİH EKİNCİ
392
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
32 Osmanlı Devleti Asyası-Kuzey, Trace De la Ligne Sınope, Samsoun, Sivas. Yapan: Dirouchez, Pa-
ris. Elle yapılmış. Sinob, Samsun, Sivas yolunun gösterildiği harita. (Ölçek 1/1500000) BOA,
HRT.h, 400.
33 Y.PRK.TKM, 29/16, . 29.12.1310. 14 Temmuz 1893.
393
ALPER FATİH EKİNCİ
394
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
yapıda yapılan oynamalardı. Kızılırmak’ın idari olarak kaza, sancak ve eyalet sı-
nırlarını belirlemedeki rolü ve etkisine işaret etmektedir. Yönetim birimleri Kı-
zılırmak’ın karşı yakasında bulunan yerleşimler için büyük bir engel teşkil ettiği
ve bu yerleşimlerin kendileriyle aynı yakada bulunan merkezlere bağlanması
gerektiğine işaret etmektedir. Yukarıdaki haritanın ikinci parçası35 Haritalar öl-
çeği, lejantları, pusula gülü ile batıdaki örneklerine benzerken, üzerindeki açık-
lamaları renkleri, çerçevesi, süslemeleri ile klasik Osmanlı harita özelliği gös-
termektedir. Bu halleriyle klasik Osmanlı haritaları ile modernleşmekte olan
haritacılığın arasında kalmış bir ara form gibi görünmektedirler.
395
ALPER FATİH EKİNCİ
396
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
397
ALPER FATİH EKİNCİ
398
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
Sonuç
Haritacılığın ortaya çıkışında insan faktörü önemli bir rol oynamıştır. İn-
sanoğlu önce kendi çevresini sonra toplu yaşam tecrübesi elde ettiğinde kendi
mallarının mülkiyetini daha sonra da komşu kavimlerin sınırlarının çizilmesi
için haritaya başvurmuştur. Her bir medeniyet yukarıda sayılan ihtiyaçların dı-
şında da harita üretimine ihtiyaç duymuştur. Eski Çağlarda birkaç basit çizimle
başlayan bu süreç çağlar boyunca epey bir yol katetmiştir.
Tarih Haritaları geçmişin bilgisini anlama konusunda yardımcı kaynak ni-
teliği taşıdığı gibi bizatihi kendisi bir tarih kaynağı olabilmektedir. Hangi şart-
larda, nasıl ortaya çıktığı, kimin yaptığı, yapanların dünya görüşleri ve haritalar
üzerindeki etkileri, üzerindeki semboller, renkler, yapılış amaçları ve daha bir-
çok konuda doğrudan bilgi kaynağıdır. Bu halleri sebebiyle kendileri de araştır-
malara konu olmuşlardır.
Antik Çağlarda Avrupalılar harita üretiminde öncü rolü üstlenmişlerdi.
Ortaçağ’da ise skolastik düşüncenin yaygınlaşması sebebiyle Avrupa kabuğuna
çekilmişti. Bunun sonucunda da haritalarda dini saikler ön plana geçmişti. Bu
zaman diliminde öncü rolünü üstlenen Avrupa bu avantajını İslam uygarlığına
kaptırmıştı. Avrupa’nın tekrardan haritacılıkta ön plana çıkmasında Reform ve
Rönesans hareketlerinin etkisi büyüktür. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin ticaret yol-
ları üzerinde egemenliğinin pekişmesi ve bunun sonucunda Coğrafi keşiflerin
başlamasının da önemli bir etkisi bulunmaktadır.
Osmanlı Devleti kendisinden önceki İslam ve Avrupalı kaynakları kulla-
narak 16. yüzyılda haritacılıkta önemli bir yükseliş yakalamıştı. Bu yükseliş 17.
ve 18. yüzyıllarda etkisini kaybettiği gibi özgün harita üretimi de sekteye uğra-
mıştı. Osmanlılar bu yüzyıllarda kendilerinin yaptığı eski haritalarla birlikte Av-
rupalıların ürettiği haritaları kopyalayarak kullanmışlardır. 19. yüzyıla gelindi-
ğinde Osmanlı Devleti kopyalama usulüne devam ettiği gibi haritacılık bilgi ve
teknolojisini geliştirmeye de çalışmıştır. Devlet bir yandan modern anlamda ha-
rita üretmeye çalışırken Avrupalılarda çeşitli amaçları doğrultusunda Osmanlı
Devleti’nin haritasını üretmeye çoktan başlamıştı.
Gerek yabancıların yaptığı gerekse Osmanlı bürokratik mekanizması içe-
risinde üretilen haritalar da hem dönemin tarih bilgisine katkıda bulunmakta
hem de kendileri bir tarih kaynağı olarak yorumlanıp değerlendirilebilmekte-
dir. Yabancıların haritalarında Bafra’dan ziyade bir büyük coğrafi unsur olarak
Kızılırmak daha ön plana geçmiştir. On dokuzuncu yüzyıla kadar yapılan hari-
talar daha ziyade öğretici ve fikir verme amaçlı olduğu için yanlışlıklarla dolu-
399
ALPER FATİH EKİNCİ
dur. Günümüz coğrafi bilgi sisteminin doğruluğundan hayli uzak haritalar ya-
pıldığı görülmektedir. Bunun yanında yabancı Haritalarda Bafra ve Kızılırmak
farklı yazılışlarıyla dikkati çekmektedir.
Osmanlıların ürettiği haritalarda Bafra ve Kızılırmak yol, bayındırlık, nak-
liyat, sulama, bataklıkların kurutulması gibi bayındırlık ve nafia hizmetleri üze-
rinden konu edilmiştir. İkinci grupta ise idari kaygılar söz konusudur. Kızılır-
mak haritalarının en çok görüldüğü bir diğer husus ise askeri, stratejik belge ve
amaçlardır. On dokuzuncu yüzyılda yapılmış tespit edebildiğimiz bu haritalar
üzerinden bölgenin idari, askeri ve coğrafi değişimlerine dair bilgi ve ipuçları
yakalanabilir. Ayrıca bu haritalar Osmanlı haritacılığın klasik gelişim çizgisini
takip ederek gelenekselden modern haritalara doğru bir gidiş izlediği görül-
mektedir.
400
OSMANLI DÖNEMİ HARİTALARINDA KIZILIRMAK VE BAFRA
Kaynakça
Belgeler
(BOA) HRT.h., 144; 383; 389; 393; 400; 595; 596; 618; 710; 715; 1226; 1715.
Y.PRK.TKM; 29/16.
Araştırma Eserler
Ahmad Sayyıd Maqbul, “Harita”, DİA, C.16, İstanbul, 1997.
DİA, “Kiepert”, C.25, Ankara 2022, s.562-564.
Gökgöz Türkay, Ülkekul Cevat, Baker Mustafa, “Türk Haritacılığının Bilinmeyen Eserle-
rinden Biri: 1878 Tarihli Davutpaşa Haritası”, TMMOB Harita ve Kadastro Mühen-
disleri Odası 14. Türkiye Harita Bilimsel Ve Teknik Kurultayı 14-17 Mayıs 2013,
Ankara.
Gümüşçü Osman, Şenkul Çetin, Yılmaz Hasan Hüseyin, Temelleri Gelişimi Ve Yapısıyla
Tarihi Coğrafya, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2014.
Karadağ Esra, Modern Haritacılık Bilgisinin Osmanlı’ya Transferi (1776-1922), Fatih Sul-
tan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2020.
Keskin Gaye Bekiroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Haritacılık ve Matrakçı Nasuh, Nec-
mettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Li-
sans Tezi, Konya 2017.
Önal H. İnci, “Harita Kullanımı Ve Coğrafi Bilgi Hizmetleri”, Hacettepe Üniversitesi Ede-
biyat Fakültesi Dergisi, C.14, Ankara 1997, S.1-2.
Önel Ebul Faruk-Doğan Osman, Bir Osmanlı Maden Müdürünün Kızılırmak Projesi –1848,
İstanbul 2011.
Özağaç Servet, Cumhuriyet Dönemi Türk Haritacılık Tarihi, Ankara Üniversitesi Türk İn-
kılap Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006.
Sarıcaoğlu Fikret, “Harita”, DİA, C.16, İstanbul, 1997.
Sarıcaoğlu Fikret, Piri Reis’den Örfi Paşa’ya Osmanlı Tarihi Haritaları Ve Tarihi Coğrafya
Eserleri, Çamlıca Yayınları, İstanbul 2015.
Yakın Kübra Türe, İslam Haritacılığında Mitolojik Unsurlar, Fatih Sultan Mehmet Vakıf
Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İs-
tanbul 2019.
İnternet Kaynakları
Tabula Peutingeriana, https://omnesviae.org/#, son erişim tarihi:15.10.2022.
https://maps.lib.utexas.edu/maps/historical/asia_minor_1849.jpg, son erişim ta-
rihi:15.10.2022.
https://www.davidrumsey.com/luna/servlet/detail/RUM-
SEY~8~1~31234~1150263:2--pte--Crimee,-Mer-Noire, son erişim tarihi
15.10.2022.
401
ALPER FATİH EKİNCİ
https://ia802505.us.archive.org/12/items/dr_map-of-asia-minor-to-illustrate-the-jo-
urneys-of-w-i-hamilton-esqr-1836-1-00274043/00274043.jpg, son erişim ta-
rihi:15.10.2022.
https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/7/74/Nouvelle_carte_gene-
rale_des_provinces_asiatiques_de_L%27empire_Otto-
man_%28Kiepert%2C_1883%29.jpg, son erişim tarihi:15.10.2022.
https://www.academia.edu/49124494/TABULA_PEUTINGERIANA, son erişim ta-
rihi:15.10.2022.
402
1960 Bafra İsmet Paşa Mahallesi İsmet Paşa Caddesi
403
CANİK MUTASARRIFI CEMAL PAŞA’NIN CANİK SANCAĞI
KAZALARINA YAPTIĞI SEYAHAT VE TEFTİŞ RAPORUNDA
BAFRA (6 ARALIK 1905)
Giriş
Osmanlı döneminde Canik sancağı idarî bir bölge olup, sınırları bugünkü
Samsun ve Ordu illerinin bazı kazalarından oluşuyordu2. Sancağının merkezi
Samsun olup, idari taksimatta bazı dönemler küçük farklılıklar olmasına rağ-
men Batı’da Bafra ve Alaçam’dan başlamakta ve doğuya doğru Ordu’nun batı
kısımlarını Fatsa ve Ünye’yi içine almakta olup güneyde ise Kavak ve Niksar’ı
kapsayan alanı içermekteydi3.
Uzun süre Sivas (Rum) eyaletine bağlı olarak kalan Canik sancağı, 1846-
1847 idari taksimatında Trabzon eyaletine katılmıştır. Bu dönemde Trabzon
eyaleti, Canik ile birlikte Karahisar-ı Şarkî, Gönye ve Batum sancaklarından olu-
şuyordu. 1273 (1856-1857) yılı Devlet Salnamesi’nde Canik Sancağı; Ordu, Ka-
rahisar-ı Şarkî, Gümüşhane, Trabzon ve Lazistan sancakları ile birlikte Trabzon
eyaleti bünyesinde bulunuyordu. 1867’de yine Trabzon eyaletine bağlı bir san-
cak olarak görülen Canik, 1872’de müstakil mutasarrıflık olmuştur. 1871’de Ca-
nik sancağı Trabzon vilayetine bağlı görünürken, 1873’te Trabzon eyaletine
bağlı görünmemektedir4. Bu durum Canik sancağının 1872’den itibaren müsta-
kil sancak haline getirildiğini göstermektedir. Nitekim 1294 (1876-1877) yılı
1 Samsun Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü, Samsun. meh-
met.besirli@samsun.edu.tr. ORCİD, 0000.0003.3479.7292
2 Canik bölgesinin Osmanlı öncesi dönemi için bk. İbrahim Tellioğlu, Osmanlı Hakimiyeti’ne Kadar
Doğu Karadeniz’de Türkler, 1. Baskı Trabzon 2004, Serander Yayınları, s. 146-147; XV. ve XVII.
Yüzyıl Osmanlı dönemi Canik sancağı için bk. Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK
Yayını, Ankara 1999, s. 25; Orhan Kılıç, “Osmanlı Dönemi İdari Uygulamalar Bağlamında Canik’in
Yönetimi ve Yöneticileri”, Geçmişten Geleceğe Samsun, Samsun 2006, s.31.
3 Cevdet Yılmaz, “Canik”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, (Editör: Cevdet Yılmaz), Samsun 2012,
405
MEHMET BEŞİRLİ
Devlet Salnamesi’nde Canik sancağı, Trabzon vilayetinden ayrı müstakil bir mu-
tasarrıflık olarak kaydedilmiştir. 1878’de Canik sancağının yeniden Trabzon vi-
layetine bağlandığı görülür5. Bu durum 1910 yılına kadar devam etmiştir. 1326
(1908-1909) tarihli Devlet Salnamesinde Trabzon vilayeti; yine Trabzon, Canik,
Lazistan ve Gümüşhane sancaklarından oluşmaktaydı6.
19 Mart 1910’da Canik sancağının Trabzon vilayetinden ayrılarak gayr-i
mülhak mutasarrıflık halinde idare edilmesi talebi uygun bulunarak sancak tek-
rar müstakil mutasarrıflık haline getirilmiştir. Cumhuriyet sonrasında adı Sam-
sun’a çevrilerek müstakil bir vilayet şekline sokulmuştur7.
1867 Vilayet Nizamnamesi’ne göre Canik sancağı; Samsun, Bafra, Çar-
şamba ve Ünye kazalarından oluşmaktaydı. 1877’de Terme ve Niksar’ın da ila-
vesiyle sancak dâhilindeki kazaların sayısı altıya çıktı. 1892’de ise Niksar san-
cak sınırları dışında bırakılırken, Fatsa kazası Canik livasına bağlandı. 1322
(1904-1905) tarihli Trabzon Vilayet Salnamesi’ne göre, Canik livası; Bafra ka-
zası (Alaçam nahiyesi), Çarşamba, Terme, Ünye Kazası (Karakuş Nahiyesi),
Fatsa kazaları ve merkez sancağa bağlı Kavak nahiyesinden oluşmaktaydı.8
1322 tarihli (1904/1905) Trabzon Salnamesi’ne göre, Canik sancağı mu-
tasarrıfı Halil Hamdi Bey idi. Bilahare Sakız sancağı mutasarrıfı Cemal Paşa be-
cayişle sancağın mutasarrıfı olmuştur. Aynı dönemde Bafra kazasının kayma-
kamı olarak Kuzu Bey görev yapıyordu. Bafra kazası idare meclisi ise kayma-
kam Kuzu Bey’in başkanlığında daimi azalar Naip Ahmed Said Efendi, Müftü
Hacı Mehmed Efendi, Mal müdürü Mustafa Nuri Efendi, Tahrirat kâtibi İsmail
Efendi ve seçilmiş üyeler Çabizade Hacı Ahmed Efendi, Mirza Beyzade Mahmud
Bey, Yelkencizade Yorgaki Efendi ve Etemciyan Kaluset Efendi’den oluşu-
yordu9. Bu dönemde Bafra Belediye reisi Çelebizade Tevfik Efendi, belediye
idare meclisi azaları Hacı Kadirzade Mehmed Efendi, Muharrirzade Hacı Meh-
med Efendi, Ofluzade Ömer, Yunuszade Hacı Osman Efendi, Budak Yusufoğlu
Dimid Ağa, Yakobiyan Mamas Ağa ve Dermosyan Arakil Ağa idi.10 Bafra kaza-
sına bağlı Alaçam nahiyesi ise müdür Süleyman Halid Efendi tarafından idare
406
CANİK MUTASARRIFI CEMAL PAŞA’NIN CANİK SANCAĞI KAZALARINA YAPTIĞI SEYAHAT
ediliyordu.11 Nahiye meclisi ise müdür Süleyman Halid başkanlığında tabi üye-
ler vergi ve mal kâtibi İsmail Hulusi Efendi, seçilmiş üyeler Hacı İmamzade Şeyh
Mustafa Efendi, Hacı Süleyman Bey, Kulaboğlu Hacı Yakof Ağa, Gözicükoğlu Va-
silaki Efendi’de oluşuyordu. Alaçam nahiyesinin Belediye reisi ise Hafız Ömer
Efendi, Naib vekili ise Mehmed Haşim Efendi idi12.
Bu çalışmada 1905 yılı sonunda Canik mutasarrıfı Cemal Paşa’nın Bafra,
Çarşamba, Terme, Ünye ve Fatsa kazalarına yaptığı seyahat ve hazırladığı teftiş
raporuna göre Bafra kazası ve kazaya bağlı Alaçam nahiyesindeki gözlemleri
incelenmiştir. Çalışmanın kaynağı Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Arşivi,
Dâhiliye Nezareti Sadaret Mektubî Kalemi’nde bulunan teftiş raporudur.
Canik Mutasarrıfı Cemal Paşa
Cemal Paşa13, Aydın vilayeti vali muavini Ragıp Paşa’nın oğludur14. Mül-
kiye Tekaüd Nezareti muhasebesinden tanzim olunan hesap müzekkeresine
göre, 1849’da (H. 1265) İstanbul’da doğmuş, 6 Kasım 1869 (25 T. evvel
1285)’da 20 yaşında aylık 250 kuruş maaşla mülga tahrirat kalemi mübeyyizli-
ğinde ilk memuriyetine başlamıştır15. Bu görevi bir yıl sürmüştür. Son devlet
memuriyeti olan Canik mutasarrıfı iken hakkında açılan soruşturmaya istina-
den 1908’de görevinden alınmış, bunun üzerine 1909 yılı başında da emekli ol-
muştur. 10 Eylül 1908 (28 Ağustos 1324)’de emekli olmak için dilekçe vermiş-
tir. Şurayı Devlet kararı ile 26 Ocak 1909 (4 Muharrem 1327)’da yazılan irade
ile emekliliğine onay verilmiştir16. Otuz dokuz sene devlet memuriyetinde bu-
lunarak elli dokuz yaşında emekli olmuştur17. 16 Ekim 1908’de yazılan bir bel-
gede emekli olmak isteyen Canik sabık mutasarrıfı Cemal Paşa’ya ait evrakla
hizmet cedvelinin gerekli muamele yapılmak üzere Mülkiye Tekaüd sandığı ne-
zaretine gönderildiği belirtilmektedir18. Bu belgelerden anlaşıldığı üzere 30
Ağustos-8 Eylül 1908 tarihleri arasında Cemal Paşa hakkındaki soruşturmaya
istinaden Canik mutasarrıflığı görevinden azledilmiştir.
5 Ocak 1909 (R. 12 Kânunusani 1324) tarihli Sadrazam tezkeresine göre
Canik eski mutasarrıfı Cemal Paşa’nın kararname ahkâmına tevfikan aylık
11A.g.s., 346.
12 A.g.s., s. 347-348.
13 Rıza Karagöz, çalışmasında Cemal Paşa’nın Canik mutasarrıflığına atanması ve azli ile ilgili kısa
407
MEHMET BEŞİRLİ
olan Bafra, Fatsa, Ünye, Terme, Çarşamba kazalarına yapmış olduğu seyahat ve teftişlerine dair
hazırlamış olduğu raporun takdimi.
22 BOA, DH. MKT., 1042-61. (H. 23.11.1323).
23 BOA, DH. MKT., 1042-61. (H. 23.11.1323).
408
CANİK MUTASARRIFI CEMAL PAŞA’NIN CANİK SANCAĞI KAZALARINA YAPTIĞI SEYAHAT
Terme’de de hayvan hırsızlığı ile karı ve kız kaçırmanın fazla olduğunu belirte-
rek gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik tembihte bulunmuştur. Mutasarrıf,
ayrıca ihtiyarlığından dolayı pek iş yapamayan kaza kaymakamı Mustafa
Efendi’nin de değiştirilmesini talep etmiştir24.
Terme’den Çarşamba’ya geçen mutasarrıf burada asayiş sorunu yaşandı-
ğını ve bazı eşkıyaların Çarşamba kazasında şekavet yaptıklarını, ayrıca Çar-
şamba müftüsü Hacı Mustafa Efendi hakkında da şikâyet ve ihbar olduğunu, bu
durumun kaymakam tarafından tahkik edildiğini belirtmiştir. Bazı bataklıkların
kurutulması amacıyla Nafia mühendisi, defter-i hakani memuru ve vilayet zi-
raat müfettişinin hemen Çarşamba’ya çağrıldığını sazlık ve bataklıkların kuru-
tulmasına dair çalışma başlatılmasını istediğini belirtmiştir. Ayrıca Çarşamba
kazası aşar ihalesine de katılmıştır25.
Bafra ve Alaçam’ın Cemal Paşa Tarafından Teftişi
Bafra-Alaçam Arasındaki Şose Yolunun Genel Durumu ve Yol Üze-
rinde Bulunan Köprü ve Menfezlerin Tamiratı
Cemal Paşa, Canik sancağı kazalarına Bafra kazası ve Alaçam nahiyesinin
teftişiyle başlamıştır. Önce Bafra ve Alaçam nahiyesine gittiğini ve teftişte bu-
lunduğunu anlatan mutasarrıf, Bafra kazası ve ona bağlı Alaçam nahiyesi ara-
sında bulunan şose yolu üzerinde bulunan yol ve menfezlerin eski ve işlevsiz
durumda olduğunu görmüştür. Bunun üzerine köprü ve menfezlerin durumunu
keşf ve muayenesi için merkezden Nafia mühendisini Bafra’ya getirterek duru-
mun tedkik ve keşfinin yapılmasını istemiştir. Mühendis, kaza kaymakamı ile
birlikte Alaçam nahiyesine kadar gitmiş, yol üzerindeki köprü ve menfezlerin
durumu ile ilgili bir keşif raporu hazırlayarak mutasarrıfa sunmuştur. Mühen-
dis ve Bafra kazası kaymakamı Kuzu Bey’in hazırladığı rapora göre zikredilen
yol üzerinde küçük ve büyük 62 köprü ve menfez olduğu, bunlardan 1905’te
kaza kaymakamı Kuzu Bey’in gayretiyle ve halkan toplanan yardımlar ile 44
köprü ve menfezin tuğla karkir olarak tamir edildiği ve bir kısmının yeniden
inşa edildiği, kış ayının sonu ile geri kalan 18 köprü ve menfezin inşa ve güçlen-
dirilmesine vakit olmadığından harap bir şekilde kaldığı belirtilmiştir. Bundan
başka yine aynı yolda Kızılırmak üzerinde bulunan ahşap büyük köprünün de
tamire muhtaç olduğu görülmüştür. Sonra keşif evrakları düzenlenerek tamire
muhtaç köprünün genişlik ve uzunluğu ölçülmüştür. Nafia mühendisi merkez
24 A.g.a.
25 A.g.a.
409
MEHMET BEŞİRLİ
410
CANİK MUTASARRIFI CEMAL PAŞA’NIN CANİK SANCAĞI KAZALARINA YAPTIĞI SEYAHAT
Sonuç
1905 yılı başında Canik mutasarrıflığına atanan Cemal Paşa, aynı yılın so-
nunda Canik sancağı kazalarına teftişte bulunmuş ve birtakım eksiklikleri göre-
rek bunları yerinde tespit etmiş, hazırladığı raporu Trabzon vilayetine arz et-
miştir. Ayrıca hem Dâhiliye Nezareti’ne hem de Sadaret’e de bu teftişi ile ilgili
bilgi vermiştir.
Raporun Bafra kısmı değerlendirildiğinde Canik mutasarrıfı Cemal
Paşa’nın özellikle yol, menfez ve köprülerin oldukça eskidiği, tamire muhtaç ol-
duğunu tespit ettiği görülür. Cemal Paşa’nın raporuna göre, Bafra ve Alaçam
arasında bulunan şoşe yolu üzerinde eskiyen menfez ve köprülerin bir kısmı
daha önce tamir edilmiş veya yeniden yapılmış, ancak bir kısmı da harap olarak
kalmıştır. Raporda ikinci olarak Bafra’da hayvan hırsızlığının da yüksek olduğu,
bunda görevli memurların ihmali olduğu, zabita memuru mülazım Zekeriya
Ağa’nın bölgeden uzaklaştırılmasından sonra nispeten hırsızlığın azaldığı gö-
rülmüştür. Yine Bafra ve bağlı Alaçam’ın aşar iltizamını da yapan mutasarrıfa
göre aşar iltizam meblağında geçmiş seneye göre artış gerçekleşmiştir.
KAYNAKÇA
Arşiv Kaynakları
Başkanlık Devlet Arşivleri Osmanlı Arşivi (BOA)
Bab-ı Ali Evrak Odası (BEO)
Dahiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH. MKT)
İrade Tekaüd Sandığı (İ.TKS).
Şura-yı Devlet (ŞD)
1322 Tarihli Trabzon Salnamesi, Tabzon Vilayet Matbaası.
Makale ve Kitaplar
BAYKARA, Tuncer, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I, Anadolu’nun İdari Taksimatı,
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1988.
ÇADIRCI, Musa, “19. YY. 2. Yarısında Karadeniz Kentler, (Trabzon-Samsun)”, İkinci Ta-
rih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, 1-3 Haziran 1988, Samsun 1990, s. 15-
23.
KARAGÖZ, Rıza, “Canik’in İdari Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyet’e Canik
I içinde (Samsun): Canik Belediyesi Kültür Yayınları, 2011, s. 154- 155.
KILIÇ, Orhan, “Osmanlı Dönemi İdari Uygulamalar Bağlamında Canik’in Yönetimi ve Yö-
neticileri”, Geçmişten Geleceğe Samsun, Samsun 2006.
ÖZ, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK Yayını, Ankara 1999.
TELLİOĞLU, İbrahim, Osmanlı Hakimiyeti’ne Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, 1. Baskı
Serander Yayınları, Trabzon 2004.
411
MEHMET BEŞİRLİ
Ekler
Ek: 1: Cemal Paşa’nın Raporunun Bafra ve Alaçam Kısmının Transk-
ripsiyonu
Canik Mutasarrıf Cemal Bey’in Bafra, Çarşamba, Terme, Ünye ve Fatsa Ka-
zalarına Yaptığı Seyahat ve Teftiş Raporu, 6 Aralık 1905
Canik Sancağı Mutasarrıflığı
Maʻlûm-ı âlî-i vilâyet-penâhîleri buyrulduğu üzere berâ-yı devr ve teftiş
maʻa Alaçam nahiyesi Bafra kazâsına ve baʻdehû Fatsa ve Ünye ve Terme ve Ça-
harşenbe kazâlarına azîmet ve avdet edilmiş olduğundan mezkûr kazâlar
muʻâmelâtıyla meʼmûrînin derece-i faʻâliyet ve sâʼir ahvâlleri hakkındaki meş-
hûdât ve mahsûsât-ı acizânemin vesâye-i kudret-vâye-i hazret-i padişâhîde
izâfe-i tevcihât-ı celîle-i vilâyet-penâhîleriyle vukûʻbulan baʻzı icrâʻâtın hülâsa-
ten arz ve işʻârı lâzimeden add edilmişdir.
Şöyle ki: En evvel azîmet olunan Bafra kazâsıyla bu kazâya mülhak Ala-
çam nahiyesi beyninde mevcûd şoşe üzerine olup mâniʻ-i mürûr u übûr olduğu
meşhûd-ı âcizânem olan baʻzı köprü ve menfezlerin icrâ-yı keşf ve muʻâyenesi
içün derhâl livâ nafiʻa mühendisi Bafra’ya celb olunarak müktezî tedkîkât ve
keşfiyâtın ifâsı zımnında kâʼim-i makâm-ı kazâ ile birlikde mezkûr Alaçam na-
hiyesine kadar iʻzâm kılınmışdı. Avdetleriyle mümâ-ileyhim tarafından verilen
raporda tarîk-i mezkûr üzerinde küçük ve büyük atmışiki (62) aded köprü ve
menfez mevcûd olup bunlardan geçen üçyüzyirmi senesi zarfında kâʼim-i
makâm-ı kazâ refʻatlü Kuzu Beğ bendelerinin eser-i himmet ve gayretiyle ve
cemʻ olunan iʻâne-i hamiyyet-zât-ı âhâli ile kırkdört (44) köprü ve menfezin
tuğla karkîr olarak taʻmîr ve inşâ edildiği ve mevsim-i şitânın hulûlüyle mü-
tebâkî on sekiz (18) adedinin inşâ ve ikmâline vakit bulunamayarak hâl-i
harâbide kaldığı ve bunlardan başka yine mezkûr tarîk güzergâhında ve Kızılır-
mak üzerinde bulunan ahşâb cisr-i cesîmin dahi muhtaç-ı taʻmîr bir hâle geldiği
görülerek baʻdehû evrâk-ı keşfiyeleri tanzîm olunmak üzere bunların bi’l-
mesâha ebʻadları olduğu beyân ve ifâde olunmuş ve merkez livâya avdetle mü-
hendis-i mümâ-ileyh tarafından bi’t-tanzîm iʻtâ olunan ol bâbdaki keşifnâme ve
teferruʻâtının leffiyle müktezî taʻmirâta başlanılmak üzere lâzım gelen mebali-
ğin sarfına meʼzûniyet iʻtâ buyrulması fî 2 Ağustos sene 1321 tarihli ve ikiyüz-
seksendokuz (289) numerolu arîzâ-i çâkeranemle arz olunduğu misillü mürûr-
ı zamân ile müşrif-i harâb olup taʻmîr ve icrâsı irâde-i seniyye-i cenâb-ı padişâhî
iktiza-yı âlîsinden olduğu halde her nasılsa şimdiye kadar ameliyâtına başlanı-
lamadığı biʼt-tedkîk anlaşılan Bafra kasabasına cârî vakıf suyolları içün müktezî
malzeme-i taʻmîriyyenin tesrîʻ-i tedâriki hakkında Bafra kaʼim-i makâmlığına ve
412
CANİK MUTASARRIFI CEMAL PAŞA’NIN CANİK SANCAĞI KAZALARINA YAPTIĞI SEYAHAT
sarfı mukarrer olan mebaliğin tesviyesi lüzumuna dâʼire-i livâ-i evkâf müdürlü-
ğüne vesâyâ-yı lâzıme ve müʼessire îfâ edilerek sâye-i cerât-vâye-i hazret-i
hilâfet-penâhîde geçen Ağustos-ı Rumî’nin ondokuzuna şeref-müsâdif olan
cülûs-ı meyâmin-i meʼnûs-ı cenâb-ı tâcidâr-ı aʻzâmî yevm-i mesʼûdunda bi-te-
mennien taʻmirâta ibtidâr olunmuşdur.
Livânın sâʼir mahallerinde dahi olduğu gibi işbu Bafra kazâsının baʻzı köy-
lerinde de hayvan hırsızlığının öteden berü eksik olmadığı ve zabıta meʼmurlu-
ğunda bulunan Mülâzım Çerkes Zekeriyya Ağa’nın müsâmaha ve betâʼit-kârâne
hareket etdiği tedkîkât-ı vakʻa-i acizi ile tahakkuk etmiş ve fî 12 Temmuz sene
1321 tarihli ve şifreli telgrafnâme-i çâkerânem üzerine yerine vilâyet-i celîlele-
rinden bir zâbit iʻzâmına müsâʻade buyrulmak suretiyle mümâ-ileyh Zekeriyya
Ağa oradan kaldırılmış idüğünden sâye-i emniyet-vâye-i cenâb-ı cihânbânîde o
misillü hayvan hırsızlarının tedricen önü alınarak şu vesilelerle dahi ahâli-i ma-
halliye tarafından daʻvât-ı hayriyet-âbât-ı hazret-i zıllullah-i aʻzâmî ale’t-tekrar
yâd ve tezkâr kılınmışdır. Bizzat müzâyede ve ihâlesi icrâ kılınan maʻa Alaçam
nahiyesi Bafra kazâsının sâl-i hâl-i aʻşârı ittihâz olunan tedâbir-i teşvikiye ve
tergibiye semeresiyle (bir milyon beşyüzonaltıbin altıyüz atmış altı) 1.516.666
kuruş bedel ile ihâle olunmuş ve inde’l-müvâzene sene-i sâbık bedeline nisbetle
476.341 (dörtyüz yetmiş altı bin üç yüz kırk bir) kuruş fazlası olduğu tebeyyün
etmişdir. Kâʼim-i makâm-ı kazâ refetlü Kuzu Beğ bendelerinin gerek emr-i tah-
silâtda ve gerek takrîr-i emn ve asayiş-i madde-i müʻtenâ bahâsıyla kaʼim-i
makâmlığa aʼid kâffe-i vezaʼifin (s.2) îfâsında matlûb-ı mekârim-i mashûb-ı haz-
ret-i tâcidâri dâʼire-i münceyesinde vâkıfâne gayret ve faʻâliyeti ve ferti iffet ve
sadâkati meşhûr olmasıyla mümâ-ileyhin üçüncü rütbeden bir kıtʻa nişân-ı âlî-
i Osmanî ile taltîfine delâlet ve inâyet buyrulması fi 10 Teşrin-i evvel sene 1321
tarihli ve 378 (üçyüz yetmiş sekiz) numerolu ariza-i acizânemle istirhâm olun-
muşdur.
Kaynak: BOA, DH. MKT. 1042/61/1 (H. 23.11.1323)
413
1960 Bafra Şube Yokuşu
415
BAFRA VE GÖÇ
Giriş
Osmanlı taşra teşkilatının idari yapısı ve mülki idare birimlerinin sınırları
siyasi ve sosyal sebeplerin yanı sıra daha ziyade nüfusun artması ve azalmasına
paralel sıklıkla değişmiştir. Bununla beraber Bafra Osmanlı hâkimiyetine gir-
mesinden itibaren Cumhuriyet dönemine kadar kaza statüsündedir. Ancak ka-
zaya bağlı nahiye sayısı değişken olmuştur. Bildiri metni planlanırken
1910’daki idari yapı dikkate alınarak ilk önce kazanın merkezi Bafra kasabası-
nın nüfusu, akabinde merkez ve Alaçam nahiyelerindeki 1800- 1923 yılları
arası göç ve iskân faaliyetleri tespit edilip değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Bafra Kazasının Nüfusu
Kazanın merkezi Bafra kasabasıdır. Bafra Karadeniz’e 20 km. uzaklıkta
Kızılırmak nehrinin kıyısında kurulmuş resmi kayıtlara göre Göründür, sözlü
kaynaklara göre Göründü olarak isimlendirilen bir pazar merkezidir. Emir
Mirza burada bir cuma camii inşa ettirdi. “Pazar-ı Göründür” Bafra ovasında ika-
met eden köy ve köylülerin buluşma merkezidir. Zamanla buranın ismi Bafra
olarak anılmaya başlandı. Mahmut Üstüner’in tespit ettiği rivayetlerden biri-
sine göre Bafra zafer çiçeği anlamına gelmekteydi ve bölgede bol miktarda ye-
tişmekteydi. Bir diğer rivayete göre Bafra bu yerleşmeyi kuran kumandanın is-
minden almıştı. Başka bir anlatıya göre de ormanda açılan yol demekti. Bir de
ovanın bağrında bulunan pazar ve panayır mevkiine her yerden göründüğü için
Bağra denmiş ve zamanla Bafra’ya dönüşmüştür2.
Kasabada 1485’de Emirzabey camii ve Hüseyin Debbağ isimli iki Müslü-
man mahallesi bulunmaktaydı. Mahalle sayısı 1485-1520 yılları arasında kuru-
lan Hacı Çırak, Hacı Ahmed, Debbağhane, İshaklı, Hoca Sinan ve Çilehane isimli
mahallelerle 8’e çıkmıştı. Mehmet Öz’e göre bu artışın sebebi mevcut nüfusun
sahaya yayılmasından kaynaklanmaktaydı. Mahalle sayısının artışında mücavir
417
NEDİM İPEK
3 Mehmet Öz, 15- 16. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999, s. 59.
4 Mehmet Öz, age, s. 78.
5 Mehmet Öz, “Klasik Osmanlı Döneminde Samsun ve Çevresinde Nüfus”, Samsun Araştırmaları,
“Tarihsel Geçmiş”, I, Samsun 2013, s. 49; Mehmet Öz, “ 15. Yüzyıldan 17. Yüzyıla Samsun Yöresi”,
Samsun Araştırmaları “Tarihsel Geçmiş”, I, Samsun 2013, s. 32.
6 Şemseddin Sami, Kamusül Alam, II, İstanbul 1306, s. 1200.
7 Nedim İpek, Canik ve Göç, Samsun 2018, s. 56.
8 BOA, Bh. Mui. Nu. 145 / 18: 6 C1329.
9 Öz, age, s. 30: 1576’da Bafra’da 138, 1642’de 128 köy bulunmaktaydı. 1576’da 3546 hane,
418
BAFRA VE GÖÇ
10 Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830- 1914), Çev. Bahar Tırnakçı, İstanbul 2003, s. 179.
11 Karpat, a.ge, s. 222.
12 İpek, age, s. 25.
419
NEDİM İPEK
13 BOA, Dh. Mkt. Nu. 2205 /64: Dahiliye Nezaretinden Sadaret Makamına Tezkire (9 Mayıs 1315).
14 BCA 272.0.0.12 / 50.109.10: Samsun Vilayetinden Dahiliye Vekaletine ( 24 Teşrinievvel 1926).
15 İpek, age, s. 98.
420
BAFRA VE GÖÇ
212 /39.
21 BOA, A.Mkt.Um. Nu. 489 /94.
22 Nedim İpek, Memalik-i Şahanede Muhaceret, Ankara 2022, s. 69.
23 BOA, Ml. Msf. D. Nu. 16666: Yevmiye defteri ( 26 RA 1279); BOA, A. Mkt. Um. Nu. 812 / 19: Canik
421
NEDİM İPEK
sik gramajlı imal edebilmişlerdir. Bu gibi fırıncılar tespit edilmeleri halinde ce-
zalandırılmışlardır24. Bafra dahilindeki muhacirlerin cenazesi için geçerli kefen
ve sabun ihtiyaçları da kamu tarafından karşılanmıştır25.
Geçici iskân döneminde muhacirlerin kalabalık olması, yeterli derecede
temel ihtiyaçlarının karşılanamaması gerek muhacirler ve gerekse yerli ahali
arasında kargaşa ve zorluklara sebebiyet vermiştir. Konu basında gündeme ge-
tirilir. Gazetelerde yer alan haberlere göre Ağustos 1864 tarihi itibarıyla Çar-
şamba ve Bafra kazaları dahilinde 30 bin muhacir geçici iskân statüsünde bu-
lunmaktaydı. Bu muhacirlerin fakirlerine yönetmelik gereği yeterli tayinat ve-
rilmediğinden çoğu açlıktan telef olmuştu. O kadar ki muhacirlerin cesetleri so-
kaklara terkedilmişti26. Yevmiyelerini alamayan muhacirlerin bir kısmı da darp
ve hapsedilmekteydi. Bu durum kaza müdürü ve meclis azalarının uygunsuz
davranışlarından kaynaklanmaktaydı. Oysa muhacirler memleketlerinde gör-
dükleri baskılara tahammül edemeyerek Osmanlı’nın şefkat ve merhametine sı-
ğınmışlardı. Bunlara talimatına uygun tayinat verilmesi talep edilmekteydi27.
Geçici olarak barındırılan muhacirlerin bir kısmı Bafra’nın köylerinde da-
imi iskâna tabi tutulmuştur. Örneğin 202 Çerkes Bafra’nın Fırak köyüne yerleş-
tirildi28. Ayrıca diğer idari birimlerde bulunan muhacirler Bafra’da meskun ak-
rabalarının yanına giderek yerleşme talebinde bulunabilmişlerdir29. Salih Zeki
Bey’in hazırladığı rapora göre kaza dahilinde 1873 yılı itibarıyla kayıtlı 2.768
muhacir bulunmaktaydı. Öte yandan göç sürecinde resmi makamlardan izin al-
maksızın başka yerlerden 334 muhacir gelmiş olup bunlar kayıtlı değildi. Göç-
menlere bir hane 10 nüfus itibarıyla beher haneye bir çift öküz, 70’er kuruş zirai
araç gereç parası dağıtılmaya çalışıldı. Tablodan anlaşılacağı üzere Bafra dahi-
lindeki 36 köyde toplam 3.477 muhacire öküz ve zirai araç gereci dağıtılmış
veya dağıtılması planlanmıştır30.
422
BAFRA VE GÖÇ
31BOA, Şd. Nu. 250/ 36: Trabzon Vilayetine Canik İdare Meclisi Mazbatası (12 Mayıs 1287); 10
nüfus bir hane hesabıyla bir çift öküz ve beher haneye 80 kuruş edevat-ı ziraiye verilmesi plan-
lanmıştır. BOA, Şd. Nu. 250 / 36 numaralı belgeye göre her aileye bir mesken ve 2 haneye bir çift
öküz ve zirai araç gereç verilmesi, iskân mahallini terk edenlere bir daha benzer ve aynı yardımın
yapılmayacağı kararlaştırılmıştı.
423
NEDİM İPEK
Köseli 16 2 35
Kürtler 91 13 469 171
Lengerli 53 14 140 70
Müteferrik 321 63 2205
Sarıköy 50 8 310
Taşköprü, Ahır- 173 76 44 4200
cık, Oruçkovası
Tekke 6
Tosköy 14
Türk 11 2 70
Üçpınar 61 12 245
Üskübi mevkii 101 22 770
Zeytun 16 1
Bafra’da iskân işlemi görmüş olan muhacirlerin bir kısmı zamanla gerekli
yardımı göremediklerini iddia ederek başka bir yerleşmeye gitmek isteyebil-
miştir. Örneğin 1868’de 16 Çerkes ailesi bu iddia ile Sakarya’ya gitmiş ve hali
arazide hane inşa edip yer açarak yerleşmiş ve resmi makamlardan öküz, to-
hum ve zirai edevat yardımı talep edebilmişlerdir32.
Kaza dahilinde yerleştirilen muhacirlere tarımsal faaliyette bulunmaları
için arazi verilirken kamu tarafından mesken de inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Örneğin, Engiz çiftliğinde inşa edilen 100 meskene Çerkesler yerleştirilmiştir.
Fakat çiftlikteki muhacirlerin tamamının arazi ve mesken ihtiyacı karşılanama-
mıştır. Arazi darlığı çeken 200 muhacir çiftliğin geri kalan kısmına talip olmuş-
tur. Söz konusu çiftlik pratikte üçe bölünmüş durumdaydı. Çiftliğin bataklık ve
meralık alanı dışında işlenen toprakların bir kısmı muhacirlerin ve diğer kısmı
da yerli ahaliden Mehmet Efendi’nin tasarrufundaydı. Mehmet Efendi tasarru-
fundaki araziye zamanla kahvehane, değirmen, ahır, samanlık ve mağaza inşa
ettirmiş ve zilliyetindeki çiftlik topraklarını kiracı statüsünde yerli ahaliden 76
hanede 350 kişi ile işliyordu33. Bu arada Engiz çiftliğine gelip yerleşen başka
muhacirler de olmuştur34. Daimi iskâna tabi tutulanlara arazi verilmiştir. Mu-
424
BAFRA VE GÖÇ
BOA, Hr. Mkt. Nu. 600 / 90 Trabzon Vilayetine Emirname-i sami ( 27 N 1284 ).
41 Nedim İpek, İmparatorluktan Ulus Devlete Göçler, Trabzon 2006, s. 287.
425
NEDİM İPEK
426
BAFRA VE GÖÇ
46
47 BOA, Dh. Şfr. Nu. 481 / 32: 11 Temmuz 1331 Telgrafa cevabi telgraf.
48 Nedim İpek, Canik ve Göç, s. 63.
49 BCA, 272. 0.0.74 / 66.27.2; Nedim İpek, Canik ve Göç, s. 74.
50 BOA, Dh. Kms. Nu. 50 / 87: Samsun Mutasarrıflığına (29 Nisan 1335).
51 Hikmet Öksüz, “ Amerikalıların Canik Sancağı ile İlgili Hazırlamış Oldukları Bir Rapor (1917-
1919)”, İlkadımdan Cumhuriyete Milli Mücadele, İstanbul 2008, s. 102.
52 İpek, Canik ve Göç, s. 78.
427
NEDİM İPEK
Dh. Şfr. Nu. 76 / 243: Kastamonu Vilayetine Dahiliye Nezaretinden Telgraf ( 28 Mayıs 1333).
56 Nedim İpek, Selanik’ten Samsun’a Mübadiller , Samsun 2012.
57 Önder Duman, Rumeli’den Samsun’a Göç,(1923- 1970), Samsun 2010, s. 92
428
BAFRA VE GÖÇ
58 Gayrimüslim nüfus ( ) içerisinde gösterilmiştir. BOA, Nfs. d. Nu. 973, 972, 991. 980; Tancan
Özkan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun
2012; Cengiz Arslan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019; Mehmet Öz, 15- 16. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999, s.
208- 213.
59 İki mahallede 224 Müslim, 79 gayrimüslim olmak üzere toplam 303 kişi. Bk. Mehmet Öz, “Klasik
Osmanlı döneminde samsun ve çevresinde nüfus”, Samsun Araştırmaları, 1, Samsun 2013, s. 49.
60 Sekiz mahallede 595 Müslim, 139 gayrimüslim olmak üzere toplam 734 kişi. Bk. Mehmet Öz,
Klasik Osmanlı Döneminde Samsun ve Çevresinde Nüfus, Samsun Araştırmaları, 1, samsun 2013,
s. 49.
61 Bafra kasabasında 306 Müslim, 90 gayrimüslim. Bk. Mehmet Öz, “Klasik Osmanlı Döneminde
429
NEDİM İPEK
(Hacı Hayred-
din)
Yaka mah. 25 104 40 85 76 161
Yaka Ermeni- (103)
leri
Parmaklı /Yap- 20
raklı
İshaklı mah. 3 (köy) 89 24 32 18 30 36 66
430
BAFRA VE GÖÇ
431
NEDİM İPEK
Civare muha- 11 16 16 32
ciri
Çağşur 195 134 358 306 664
Çalköy 44 29 79 67 146 Bulgaris-
tan:11
Çanakçı - 2
Çelikalanı 215 65 211 166 377 Mübadil:
20
Çıkrıkçı 19
Çıkrıkçı muha- 12 26 22 48
ciri
Çiftlik 4 35 65 213 233 446
Çiftlik-i Hacı 74
Çırak
Çimenli 68
Çorak 73 75
Çulhakoca İs- 73 45 160 153 313
lami
Çulhakoca (21) (36) (176) (132) (308)
Rumi
Darboğaz62 (164) (395) (421) (816) Mübadil:
66, Çer-
kes, Gay-
rimüslim:
11
Dedealanı 50
Dedeli 71 197 166 363 Çerkes,
Müba-
dil:5; Bul-
garis-
tan:6
Demşek 130 93 258 269 527
Derbent (49) (184) (186) (370) Mübadil:
160
Devealan 64 180 187 367 Mübadil:
20
Dikenlice 1 16
Doğanyuvası (46) (32) (95) (103) (198) Gayri-
müslim:
16
621945 yılında Darboğaz nahiyesinin merkezi Tosköy’e nakledilip kaza merkezine tabi Ağalan,
Çağşur, Elalan, Gökalan, Meşeli, Türkmenler, Kasnakçı, Mermer, Kapıkaya ve Sarpun köyleri bu-
raya bağlandı. CA, 30.11.1.0.173.1.20.; Nahiyenin 1971’deki köy sayısı 33 idi.
432
BAFRA VE GÖÇ
433
NEDİM İPEK
Hacılar 26 14 29
Hacılar Kürtler 30 62 47 109 Bulgaris-
tan:34
Hacılar Kürtler 32 54 51 105 Kafkas
Muhaciri
Hariz 34 73 69 142 Çerkes,
Bulgaris-
tan: 249
Hasanlı 27 79
Hecinli 45 106 103 209 Kosova 4
434
BAFRA VE GÖÇ
435
NEDİM İPEK
Karpuzlu Arnavut:
146
Karapınar (103) (253) (255) (508)
Karatiken (15) (32) (34) (66)
Karayer 6 8 14
Karayer muha- 38 95 62 157 Kafkas
ciri
Kasnakçı 6 - 151 446 406 852
Kasukçı 52 29
Kavala 35 52
Kavaklıca (18) (73) (55) (128)
Kavakpınarı 37 92 67 159
muhaciri
Kayalı 33 67 91 95 186
Kaydalapa 20 21 93 336 346 682
Bulgaris-
tan:8
Kaydalapa (93) (267) (239) (506) Mübadil:
309, gay-
rimüba-
dil: 230
Kaygusuz Çerkes,
maa Kalaycılu 40 98 83 181 Mübadil,
Gayrimü-
badil 10.
Kaygusuz mu- 25 66 55 121 Kafkasya,
haciri Bulgaris-
tan:6
Kelikler 4 26 26 57 60 117 Kafkas;
Bulgaris-
tan:9
Keresteciyan Gayrimü-
badil: 10,
Çerkes
Kerteçakal- 16 36 30 66
bükü
Kılan 3 10
Kıran Karaca- 17 22 19 41 Kafkas
börk
Kışla 63 21 Kafkas
(29)
Kızıllı 44 169
Killik Karaköy 17 35 28 63 Bulgaris-
tan: 31
Killik Karaköy (14) (29) (27) (56) Mübadil:
82
436
BAFRA VE GÖÇ
Kinise 35 37
Kirazlı (76) (278) (187) (465)
Kiremitçi 112 320 309 629
Kolay 65 97 140 405 412 817 Kafkas
Kolaybaşı (39) (139) (104) (243)
Konstantinu- (40) (123) (134) (257) Müba-
şağı dil:15
Korvaz 53 100
Koşu Arnavut:
165.
Kovanlık 24 78 63 141
Kovanlık (38) (179) (152) (331)
Kozcuğaz 17 36
Köleyurdu 89 441 413 854
Köse (36) (162) (139) (301)
Kösedik (71) (214) (204) (418) Gayrimü-
badil :204
Köseli (İslami) 49 127 130 257 Gayrimü-
badil: 47,
Mübadil:
35; Kaf-
kas; Bul-
garis-
tan:6
Köseli Hristi- (58) (197) (174) (371)
yani
Kulağuz 5 31
Kuşçular 64 89 39 97 88 185 Çerkes
Kuşçular Elek- 35 90 89 179
çiyanı
Kuşkayası 39 117 97 214
Kuşluhan maa
Değirmenözü
Kuyumcu / 21 62 61 123
kumcu?
Kuzalan (71) (227) (230) (457) Mübadil:
92
Küçükdağ Mu- 10 19 8 27
haciri
Ledros (11) (32) (22) (54)
Ledros maa 21 39 29 68 Çerkes
Ahurcuk
Lengerli 14 40 32 72 Gayrimü-
badil: 86,
Çerkes
437
NEDİM İPEK
438
BAFRA VE GÖÇ
439
NEDİM İPEK
440
BAFRA VE GÖÇ
63 T. Ercan Sepetçioğlu, 1924 Mübadillerinin Yeni Sosyal Çevresine Uyum Süreçlerinin Halkbilimsel Yön-
den İncelenmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004, s. 11.
64 BOA, Mvl. Nu. 736 /43: Bafra Meclisi Mazbatası (21 Mayıs 1284); 24 Ağustos 1283 tarihli arz
Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 15, s. 99- 130, Trabzon 2013, s. 111, 115, 119.
67 Şemseddin Sami, Kamusül Alam, I, İstanbul 1306, s. 277.
441
NEDİM İPEK
68 BOA, Dh. Mkt. Nu. 1830 /94: Adliye ve Mezahip Nezareetine ( 17 Nisan 1308).
69 BOA, İrade- Evkaf, Nu. 33/35: 18 Şubat 1318.
70 Gayrimüslim nüfus ( ) içerisinde gösterilmiştir. BOA, Nfs. d. Nu. 990, 991, 992, 980, 994. Nebyan
bölgesindeki Rum ve Türk köylerinin nüfusu için bk. Yılmaz Kurt, Pontus Meselesi, Ankara 1995.
442
BAFRA VE GÖÇ
443
NEDİM İPEK
444
BAFRA VE GÖÇ
445
NEDİM İPEK
SONUÇ
Bafra kazası dahilindeki nüfus 1927 sayımına göre 28.173’ü erkek ve
30.462’si kadın olmak üzere toplam 58.635 kişidir. Bunun 27.584’ü çiftçi olup,
kasaba halkının 943’ü (874 erkek, 69 kadın ) imalat sektöründe, 665’i ( 645 er-
kek, 20 kadın ) ticaret sektöründe geçimini sağlarken, 151’i (142 erkek, 9 kadın)
serbest meslek sahibiydi. Ayrıca kasabada 158 memur, 18 hakim, 42 asker, 7
Ptt memuru bulunmaktaydı. 312’si ise muhtelif sektörlerde istihdam edilmek-
teydi72.
1928’de Bafra kasabası 15 mahalle, Alaçam 2 mahalleden müteşekkildi.
Bafra’nın 153, Alaçam’ın 52’i köyü bulunmaktaydı73. Cumhuriyet döneminde
Bafra kazasının idari yapılanmasında değişiklikler olmuştur. 1942 yılında kaza
merkezine uzak olduğu gerekçesiyle Hecinli, Çiftlik, Erikbelalan, Çelikalan
Havza’ya, Kabalı, Kaplancık, Kuyumcu, Devalan, Furundar, Alancık, Boyalı köy-
leri Vezirköprü’ye bağlandı74.
446
BAFRA VE GÖÇ
KAYNAKLAR
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri
BOA
A.Mkt. Mhm.
A. Mkt. Nzd.
A.Mkt. Um.
Bh. Mui.
Dh. Kms.
Dh. Mkt.
Dh. Şfr.
Hr. Mkt.
Hr. Sys.
İrade- Evkaf.
Mad. d.
Ml. Msf. d.
Msf. d.
Mvl.
Nfs. d.
Şd.
Ypk. Dh.
BCA.
ARSLAN, Cengiz, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra ve Alaçam Müslim Nüfusu, Yayımlanma-
mış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2019.
DUMAN, Önder, Rumeli’den Samsun’a Göç,(1923- 1970), Samsun 2010.
İPEK, Nedim, Canik ve Göç, Samsun 2018.
İPEK, Nedim, İmparatorluktan Ulus Devlete Göçler, Trabzon 2006.
İPEK, Nedim, Memalik-i şahanede Muhaceret, Ankara 2022.
İPEK, Nedim, Selanik’ten Samsun’a Mübadele, Samsun 2012.
KÖKSAL, Ahmet, “Trabzon Vilayeti’nin Nüfusu (1876- 1878)”, Karadeniz İncelemeleri Der-
gisi, 15, Trabzon 2013, s. 99- 130.
KURT, Yılmaz, Pontus Meselesi, Ankara 1995.
ÖKSÜZ, Hikmet, “ Amerikalıların Canik Sancağı ile İlgili Hazırlamış Oldukları Bir Rapor
(1917- 1919)”, İlkadım’dan Cumhuriyete Milli Mücadele, İstanbul 2008, S. 99- 108.
ÖZ, Mehmet, “ Klasik Osmanlı Döneminde Samsun ve Çevresinde Nüfus”, Samsun Araş-
tırmaları, I, “Tarihsel Geçmiş”, I, Samsun 2013, S. 45- 60.
ÖZ, Mehmet, 15- 16. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999.
ÖZ, Mehmet, “15. Yüzyıldan 17. Yüzyıla Samsun Yöresi”, Samsun Araştırmaları, 1, Sam-
sun 2013, s. 23- 44.
447
NEDİM İPEK
ÖZKAN, Tancan, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Kazası Nüfusu, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Samsun 2012.
SAĞLAM, Nevzat, “Arşiv Belgelerine Göre Canik’te Çerkes Muhacirler ve İskânları”, Geç-
mişten Günümüze Göç, 2, Samsun 2017, s. 1357- 1376.
SEPETÇİOĞLU, T. Ercan, 1924 Mübadillerinin Yeni Sosyal Çevresine Uyum Süreçlerinin Halk-
bilimsel Yönden İncelenmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004.
Son Teşkilat-ı Mülkiyede Köylerimizin Adları, İstanbul 1928.
Şemseddin Sami, Kamusül Alam, II, İstanbul 1306, s. 1200.
Trabzon Vilayeti Salnamesi 1287, 1289.
ÜSTÜNER, Mahmut, “Bafra Tarihi Araştırmaları”, Altınyaprak, Sayı. 15, Bafra 1936.
28 Teşrinievvel 1927 Umumi Nüfus Tahriri, Ankara 1929, s. 142.
448
1963 Bafra Cumhuriyet Meydanı
449
SALNAMELERE GÖRE BAFRA
Giriş
Osmanlı’da yazıcılık geleneği kuruluştan itibaren devletin önem verdiği
hususların başında olagelmişti. Klasik dönemde “tahrir” olarak isimlendirilen
sayım işlemleri, 19. yüzyılın ilk yarısında nüfus sayımları şeklinde uygulanmış,
yüzyılın ikinci yarısında ise temettuat sayım geleneği başlatılmıştı. Temelinde
sosyal ve ekonomik yapının temel taşı olan insan ve taşınır varlıkların kayıt
edilmesi olan bu sayımlar, salname geleneği ile daha kapsamlı hale gelmiştir.
Salnameler; dönemin idari, ticari, sosyal faaliyetlerini ele alan bu anlamda kap-
samlı bilgilerin işlendiği yıllıklar olarak tanımlanabilir. Trabzon Vilayet Salna-
meleri 1868/69 yılından 1904/1905 yılına kadar düzenlenmiş 22 adet salna-
meden oluşmaktadır. Trabzon Vilayetine bağlı Canik Sancağı kazalarından biri
olan Bafra kazasına ait bilgiler ise çalışmanın asıl kaynağını oluşturmaktadır.
Salnamelere öncelikle önemli gün ve haftalar, Osmanlı Padişahları, Os-
manlı Devleti için önemli olan olaylar sıralanarak giriş yapılmıştır. Ardından,
genelde giriş kısmında yer alan fihrist ile içeriği hakkında bilgiler verilmiştir.
Tablo sisteminin yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Özellikle ekonomik
ve nüfus verilerinde tablo sistemi daha etkin kullanılmıştır. Salname geleneğin-
deki temel amaç, vilayetin ekonomik, sosyal ve iktisadi yapısı hakkında mer-
keze bilgi vermek, merkez ile taşra arasında bilgi alışverişi sağlayarak olası
problemlerin önüne geçmeyi hedeflemekti2.
Salnamelerde İdari Teşkilatı oluşturan yöneticiler ve kurumlar ayrıntılı
bir şekilde yazılmış, kurumlarda çalışan personelin isim ve görevleri tek tek ka-
yıt edilmiştir. Süreç içerisinde yeni ihdas edilen kurumlara ait bilgiler ve görev-
liler eklenmiş, teşkilat yapısı çeşitlilik kazanmıştır. Salnamelerde aynı zamanda
451
KADİR TEKİN ERTEKİN
3Coşkun Topal, Cumhuriyetin İlk Yıllarından Samsun Ekonomisi, Samsun Büyükşehir Belediyesi
Kültür Yayınları, ss. 69-72
452
SALNAMELERE GÖRE BAFRA
4 BOA., MVL.677. 55
5 BOA., İ.HUS., 42. 45
6 Trabzon Vilayet Salnameleri, 20, ss.242-243.
453
KADİR TEKİN ERTEKİN
Verimli topraklara sahip Bafra’da halkın temel geçim kaynağı ziraat, hay-
vancılık ve sanayi olarak belirtilmiştir. Üretilen ürünlerin taşınması ve pazar-
lara aktarılması zorunluluğu ticari faaliyetlerin önünü açmıştır. Üretici hem
üretim hem de pazarlama ile uğraşmamak ve masrafları azaltmak adına ürün-
lerini aracılılar ile satmaya başlamışlardır. Böylelikle bazı kişiler sadece ticaret
yoluyla geçimlerini sağlamaya başlamışlardır. Ticaretle uğraşan kesim içinde
Rusya ve diğer bölgelere ihraç eden kimsenin olmadığı görülmektedir. Bu du-
rum yukarıda değindiğimiz kısmi bağlılığın işaretidir. Nitekim Samsun ve Trab-
zon limanları iç bölgelerden ve limanı olmayan yerlerden gelen ürünlerin ihraç
edildiği limanlar olması bakımından Bafra ve Anadolu tüccarları için ürünlerini
pazarlamak açısından en uygun yerlerdi.
Tütün, üretimden taşımaya ve pazarlama aşamalarına kadar zahmetli bir
ürün olduğundan kaza halkının hatırı sayılır kısmi tütüncülük ve bu işi ciddi bo-
yutlarda yapan kişilere yardım ile geçimlerini sağlamaktaydı. Diğer bir deyişle
tütün halkın çoğunun iaşesini sağlayan bir ürün durumundaydı. Özellikle reji
idaresinin kurulmasından, tütünün yurt dışına ihraç edilmeye başlamasının ar-
dından tütüncülük son derece yaygınlaşmıştır. Zamanla Canik sancağının diğer
kazalarına da yayılan tütün tarımı oldukça ciddi bir gelir kaynağı haline gelmiş-
tir. Günümüzde Samsun’un iç bölgelerinde hala tütün üretimi yaygın durumda-
dır.
Salnamelerde sosyal yapı hakkında bilgiler de bulunmaktadır. Bu kap-
samda en dikkat çeken kısım halkın giyim tarzıdır. Bafra’da bulunan hükümet
çalışanlarının ve bazı seçkin kimselerin setre ve pantolon giydiği, halkın ise sa-
rık ve bu sarığa uyumlu elbise ile gezdiği ifade edilmektedir. Köylü halk ise aba
ve yöresel kıyafet kullanmaktaydılar7.
Salnameler şehrin detaylı görünümünü tasvir ederken bir şehir görün-
tüsü oluştururken aynı zamanda şehirlerde bulunan binalar hakkında bilgiler
vermektedirler. Böylelikle kasaba nüfusunun nerede yaşadıkları, eğitim ihti-
yaçlarının nasıl karşılandığı, alışveriş Pazar ihtiyaçları için kullanılan alanlar ve
ibadet alanları hakkında bilgiler edinilmektedir. Bafra ile ilgili salname bilgile-
rinde; kasaba merkezinin sivil, ekonomik, dini ve siyasi yapıları; 3 iptidai, 2 rüş-
tiye mektebi, 4 medrese, 8 cami, 6 mescit, 1 tekye, 1 hükümet konağı, 1 askeri
idare binası, 1 redif binası, 1 cephane, 1 eczane, 1 bedesten, 3 kilise, 3 Hristiyan
mektebi, 1.600 ev, 6 han, 4 hamam, 300 dükkân 200 büyük ve küçük mağaza,
15 fırın, 4 lokanta, 3 kıraathane, 10 gazino, 23 kahvehane, 1 tiyatrodan ibaretti8.
454
SALNAMELERE GÖRE BAFRA
455
KADİR TEKİN ERTEKİN
ticaret ve sanayi odası, ziraat odası, reji dairesi15 şeklinde sıralamak mümkün-
dür16.
Nüfus
Bafra nüfusu 1834-35 yılında yaklaşık 13.000 kişiydi17. İlgili kurumların
açılması ve yapılan desteklerle tarımı gelişen Bafra’nın nüfusu söz konusu ge-
lişmelere paralel olarak düzenli bir ivmeye geçmiştir. 1869/70 yılında 119
köyü bulunan Bafra’nın erkek nüfusu 4.569 hanede 17.748 kişi olarak belirlen-
mişti18. Erkek nüfus kadar kadın nüfusun da eklenmesiyle toplam nüfusun yak-
laşık 35.496 kişi olduğu söylenebilir. Salnameye göre 3.010 Müslüman hane-
sinde 10.773 Müslim erkek, 1.559 Gayrimüslim hanesinde ise 6.974 erkek nü-
fus yaşamaktaydı. Gayrimüslim nüfusun 6.731’i Rumlardan, 243’ü Ermeniler-
den oluşmaktaydı19. 1903/1904 yılına gelindiğinde aradan geçen 33 yıllık süre
zarfında Bafra’nın nüfusu yaklaşık %41,15 oranında artarak 50.104 kişi ol-
muştu. Bu nüfusun 25.088’i kadın, 25.016’sı erkeklerden oluşmaktaydı20. Etnik
olarak bakıldığında önceki yıllara nazaran değişiklik olmadığı görülmektedir.
Bafra halkı; Müslüman, Rum ve Ermenilerden oluşmaktaydı. Müslümanlar,
14.165 kadın, 14.033 erkek, Rumlar, 10.268 kadın 10.438 erkek, Ermeniler,
555’er kadın ve erkek olarak kayıt edilmişlerdi. Aşağıdaki grafikte görüldüğü
üzere nüfusun %52’si Müslümanlardan, %45’i Rumlardan ve %3’ü de Ermeni-
lerden oluşmaktadır21.
15 Müdürüyle beraber 15 adet çalışanı bulunan bu dairede yalnızca 4 tane Müslim bulunmakta,
müdür de dahil olmak üzere diğer çalışanlar gayrimüslimlerden oluşmaktaydı.
16 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1322, ss.343-347.
17 Rıza Karagöz, Cengiz Arslan, On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu, Ondo-
kuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, 2021 (2)2 ss 129-156 s. 138
18 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1286, s.66
19 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1286, s.66
20 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1322, ss.430-431.
21 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1322, ss.430-431.
456
SALNAMELERE GÖRE BAFRA
Ermeni
3%
Rum İslam
45% 52% İslam
Rum
Ermeni
1898/1899 yılında Canik Sancağında 4.215 erkek, 3.595 kız çocuğu dün-
yaya gelmiş, 3.084 erkek, 2.464 kadın vefat etmiştir. Doğan erkek çocukların
2.985’i Müslüman, 719’u Rum, 458’i Ermeni, 54’ü de Protestan olarak kayıtlara
geçmiştir. Kız çocuklarının ise 2.595’i Müslüman, 579’u Rum, 264’ü Ermeni,
53’ü Protestan’dır22.
Eğitim
1869 yılında Bafra’da Müslüman çocukların eğitim gördüğü 107 tane süb-
yan mektebi vardı. Bu mekteplerde 1.892 çocuğun eğitim görmekteydi23. Ka-
zada ayrıca 60 Rum mektebi ve 1 Ermeni mektebi bulunmaktaydı. Ermeni mek-
tebinde öğrenci kaydı görülmez iken Rum mektebinde 867 öğrencinin eğitim
gördüğü kayıt edilmiştir24. Nüfus oranına bakıldığında Rumlara ait mektep sa-
yısının normal olduğu söylenebilir. Zira bu tarihte yukarıda da değinildiği üzere
Bafra nüfusunun yaklaşık %43’ünü Rumlar oluşturmaktaydı. 1872/73 yılında
Bafra’da ilk Rüştiye Mektebi açıldı. 1900 Yılında ise İlk Kız Rüştiyesi eğitim ha-
yatına başladı 25.
rına İki Örnek: Zükur (Erkek) ve İnas (Kız) Rüşdiyeleri, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Der-
gisi, ss.67-90.
457
KADİR TEKİN ERTEKİN
26 Mehmet Emin Yolalıcı, Maarif Salnamelerine Göre; Trabzon Vilayetinde Eğitim ve Öğretim Ku-
rumları, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, C.5, ss. 435-
473.
27 Trabzon Vilayet Salnameleri, 1304, ss.440-441
28 Mehmet Emin Yolalıcı, Maarif Salnamelerine Göre; Trabzon Vilayetinde Eğitim ve Öğretim Ku-
rumlar, s.335.
29 Trabzon Vilayet Salnamesi, 1322, s.440
458
SALNAMELERE GÖRE BAFRA
459
KADİR TEKİN ERTEKİN
Sonuç
Zengin bilgi içeriği ile salnameler dönemin sosyal, iktisadi ve idari yapı-
sında araştırmacılara eşsiz bilgiler sunmaktadır. Trabzon Vilayet Salnameleri-
nin Bafra ile ilgili kısımları gösteriyor ki, Bafra bugün olduğu gibi dün de ticare-
tin ve tarımın yoğun olduğu, bağlı bulunduğu merkezdeki diğer yerleşim yerle-
rine nazaran bu iki hususta fark yaratan önemli bir merkez olagelmiştir. Bafra,
bölgedeki tütüncülük geleneğinin öncülerinden olması, halen daha kaliteli üre-
timin yapıldığı nadir yerlerden olması hem yöresel hem de ulusal ticaret anla-
mında önemli bir husustur. İstatistiki veriler gösteriyor ki nüfus bakımından
nispeten yoğun olan Bafra, bu özelliğinden ötürü Canik Sancağının merkez ve
diğer kazaları arasında hatırı sayılır bir yere sahipti.
460
SALNAMELERE GÖRE BAFRA
KAYNAKÇA
Referans Eserler
Ayar, M. “Bafra’da Osmanlı Dönemine Ait Modern Eğitim Kurumlarına İki Örnek: Zükur
(Erkek) ve İnas (Kız) Rüşdiyeleri”, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi,
ss.67-90.
Erler, M.Y.; Edinsel, K. Samsun’da Tütün Üretimi (1788-1919), Uluslararası Sosyal Araş-
tırmalar Dergisi, 4/18, 2011, ss.231-247
İpek, N. "Bafra'da Fiyatlar ve Ücretler (1914-1930)". BELLETEN 64 (2000 ): 101-128
Karagöz, R. Trabzon Valisi Ahmet Aziz Bey’in Canik Sancağını Vilayete Dönüştürme Pro-
jesi (1885), Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi.
Karagöz, R.; Arslan, C., On Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Bafra Müslim Nüfusu, On-
dokuz Mayıs Üniversitesi İnsan Bilimleri Dergisi, 2021 (2)2 ss 129-156
Karakök, T., H. 1288 (M.2871) Tarihli Kastamonu Vilayet Salnamesine Göre Kastamonu
Vilayeti, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 5/11, 2010, s.268
Topal, C., Cumhuriyetin İlk Yıllarından Samsun Ekonomisi, Samsun Büyükşehir Beledi-
yesi Kültür Yayınları, ss. 69-72
Yolalıcı, M.E., XIX. Yüzyılda Canik Sancağında Zirai Eğitim.
Yolalıcı, M. E., Maarif Salnamelerine Göre; Trabzon Vilayetinde Eğitim ve Öğretim Ku-
rumları, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
Dergisi, C.5, ss. 435-473.
Arşiv Malzemeleri
BOA., MVL.677. 55
BOA., İ.HUS., 42. 45
Salnameler
Trabzon Vilayet Salnamesi
461
KADİR TEKİN ERTEKİN
EKLER
462
1965 Bafra Kırazların Köşeden Gençlik Caddesi
463
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE
BAFRA HAPİSHANESİ
Giriş
Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıla kadar Avrupa’dakine benzer şekilde kale,
kule, zindan, tersane gibi yerler mahbes olarak kullanılmıştır. Yedikule, Baba
Cafer, Tersane Zindanları İstanbul’un en bilinen zindanlarıdır. Esnaftan, halktan
ve serseri grubundan katil, hırsız, borçlu ve zinadan mahkûm olanlar genellikle
Galata zindanına, siyasi ve askeri suçlular ise Tomruk, Yedikule, Rumelihisarı
ve Tersane Zindanlarına gönderilirdi. Birçok alanda yeniliklerin gerçekleştiril-
diği II. Mahmud döneminde 1831 yılında İstanbul’daki zindanlar kaldırılmış,
Sultanahmet’te İbrahim Paşa Sarayının (Mehterhane) bir bölümünde Hapis-
hane-i Umumi kurulmuştur. Taşrada ise kale burçlarının zindan olarak kullanıl-
masına devam edilmiş,2 hapishane olarak özel yapılar inşa edilene kadar tu-
tuklu ve mahkûmlar çoğunlukla şehrin en üst idari amirinin ikamet ettiği kona-
ğın tomruk dairesi veya mahzeninde tutulmuşlardır. Bazen de herhangi bir ko-
nak kiralanarak hapishane yerine kullanılmıştır3.
Tanzimat yeniliklerinin önemli bir bölümünü hukuk alanındaki düzenle-
meler oluşturmakta ve bunlar içinde hapishaneler konusu önemli bir yer tut-
maktaydı. Tanzimat döneminde başlayan ve imparatorluğun sonuna kadar de-
vam eden hapishane reformu konusunda Batının dayatmaları da etkili olmuş-
tur. Bu konuda reformların öncüsü durumunda olan İngiltere başta olmak üzere
Batılı devletler Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de hapis-
hane merkezli ceza sistemine geçilmesini istemekteydiler. 1847-48 yıllarında
1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü, Samsun/Tür-
kiye. munlu@omu.edu.tr. ORCID ID: 0000-0002-8263-5602
2 Timur Demirbaş, “Hürriyeti Bağlayıcı Cezaların ve Cezaevlerinin Evrimi”, Hapishane Kitabı, Edi-
törler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2018, s.29.
3 Gültekin Yıldız, Mapusâne Osmanlı Hapishanelerinin Kuruluş Serüveni (1839-1908), Kitabevi Ya-
yınları, İstanbul 2012, s.112; Ömer Şen, Osmanlı’da Mahkûm Olmak Avrupalılaşma Sürecinde Ha-
pishaneler, Kapı Yayınları, İstanbul 2007, s. 6-7.
465
MUCİZE ÜNLÜ
466
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
merkezlerinde bulunan hapishanelerin birer odasının kadın mahpuslar için düzenlenmesi plan-
lanmıştır. Bununla birlikte imam ve muhtarların evleri de kadın hükümlüler için hapishane ola-
rak kullanılmaya devam edilmiştir. 1858 yılında Meclis-i Tanzimat Dairesinde toplanan özel ko-
misyonda kadın hapishaneleri konusu da ele alınmıştır. 1882 yılına gelindiğinde kadın
mahkûmlar için kiralanan evlere sürekli kira ödemek yerine daha az masraflı olacağı düşünce-
siyle mevcut hapishanelerin uygun yerlerine kadınlar için bölümler inşa edilmesi düşünülmüş-
tür. (Ali Karaca, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Fahişe Hatunlara Uygulanan Cezalar: Hapis
ve Sürgün”, Hapishane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayın-
ları, İstanbul 2018, s.154-155). Birçok kazada kadın hapishanesi olmadığından kadın mahkûmla-
rın hapsedilmesi için hane kiralama yoluna gidilmiş, çoğunlukla güvenilir kadınların evleri kira
karşılığında hapishane olarak kullanılmıştır. Ancak kadın mahkûm sayısı az olmasına rağmen
kira bedelleri ve gardiyan maaşlarının karşılanması devlete ciddi anlamda bir yük getirdiğinden
467
MUCİZE ÜNLÜ
yeniden yapılandırılmakta olan hapishanelerde erkeklere ait koğuşlardan birinin kadınlar için
tahsis edilmesi veya yeni bir koğuşun ilavesi suretiyle bu sorun çözülmeye çalışılmıştır. Bunun
mümkün olmaması halinde ise hükümleri kesinleşmiş kadın mahkûmların kadın hapishanesi bu-
lunan civardaki kazalardan birine veya liva hapishanesine gönderilmesi istenmiştir. (Saadet Te-
kin, “Osmanlı’da Kadın ve Kadın Hapishaneleri”, Ankara Üniversitesi Tarih Araştırmaları Dergisi,
29/47 (2010), s. 91, 94). 1912 yılına kadar kadın mahkûm ve tutuklu sayısı az olduğundan kadın-
lar için ayrı bir hapishane yapılması ve kadın gardiyan tayin edilmesine gerek görülmemiş ancak
bu tarihten itibaren kadın mahkûm ve tutuklu sayısının artması kadın hapishaneleri oluşturul-
masını zorunlu hale getirmiştir. (Şen, a.g.e, s.157).
10 Yasemin Saner Gönen “Osmanlı İmparatorluğunda Hapishaneleri İyileştirme Girişimi, 1917
Yılı”, Hapishane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İs-
tanbul 2018, s. 179.
11 Fatmagül Demirel, “1890 Petersburg Hapishaneler Kongresi”, Toplumsal Tarih, C. 15, S. 89 (Ma-
468
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
14 Mucize Ünlü, “Hapishane Reformu Sürecinde Canik Hapishanesini Islah Çalışmaları (1876-
1918)”, Geçmişten Geleceğe Samsun 2. Kitap, Yayına Hazırlayan: Cevdet Yılmaz, Samsun Büyükşe-
hir Belediyesi Yayınları, Samsun 2007, s. 185-186.
15 Şen, a.g.e, s. 52.
16 Ahmet Ali Gazel, “Tanin Muhabiri Ahmet Şerif Beyin Notlarında Osmanlı Hapishaneleri”, Hapis-
hane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2018,
s. 151.
17 Şen, a.g.e, s. 153; Gönen, a.g.m, s.176.
469
MUCİZE ÜNLÜ
ğında mı yoksa müteahhit vasıtasıyla veya bir hayır cemiyeti tarafından mı ha-
zırlandığı sorulmuştur18. 1916 tarihli nizamnamede hapishanelerin iç işleyişi-
nin yanı sıra mahpusların yaşam şartlarını düzenleyen kararlar da alınmış an-
cak bu tür kararlar sınırlı sayıdaki hapishanelerde uygulanabilmiştir. Savaş
şartları da nizamnamenin uygulanmasını zorlaştırmıştır19.
1911-1912 yıllarında hapishaneleri iyileştirmek için düşünülen fakat Bal-
kan Savaşları nedeniyle uygulamaya geçirilemeyen ve 1913-1914 yıllarında de-
ğiştirilerek yeniden ele alınan proje, 1917’de uygulamaya başlanabilmiştir. Bu
dönemde hapishanelerin hangi tarza göre inşa edileceği hususu üzerinde de du-
rulmuştur. Projeye göre tüm şehirlerde birer merkez hapishanesi olacak, impa-
ratorluk yedi bölgeye ayrılarak her birinde birer kürek mevkii oluşturulacaktı.
Üç yıla kadar mahkûm olanlar cezalarını merkez hapishanelerinde, üç yıldan
fazla ceza alanlar ise kürek mevkilerinde çekeceklerdi. Buralar hijyen kuralları
ve sosyal şartlar bakımından düzenlenecek, sanat, ziraat ve imalat için alanlar
oluşturulacaktı20. Hapishaneleri gelişmiş ülkelerdeki emsallerine uygun hale
getirmeye yönelik çözüm arayışları Mütareke döneminde de devam etmiştir.
Mebusların eleştiri ve önerileri karşısında hapishanelerin acınacak durumda ol-
duğunu kabul eder nitelikte bir konuşma yapan Dahiliye Vekili Ali Fethi Bey ko-
nuşmasında hapishanelerin ıslahı yönündeki çalışmaların bütçe yetersizliği ne-
deniyle başarılı olamadığını, hapishane yönetimlerinin mahpuslara tayın ver-
mekte bile zorlandığını, yeni binalar inşa edilemediği gibi personel sıkıntısı da
yaşandığını ifade etmiştir. Ayrıca nizamnameye aykırı olmasına rağmen bütün
suçluların aynı yerde tutulduğunu, kadın hapishanelerine gardiyan tahsisatı ay-
rılmadığından bu görevi jandarmaların yaptığını, kalabalık hapishanelerden
daha az mevcutlu yerlere nakiller yapılarak sıkıntıların giderilmeye çalışıldığını
belirtmiştir21. Bu çalışmada hapishane reform sürecinde Bafra Hapishanesinin
durumu incelenmeye çalışılacaktır.
Bafra Hapishanenin Fiziki Durumu, İnşa ve Tamirine Yönelik Faali-
yetler
Bafra Hapishanesi ile ilgili tespit edilebilen ilk belge 1887 tarihlidir. Bu
tarihte Bafra Kazasında hapishane ve tevkifhane olarak kullanılan yer, hükümet
dairesi altında dar ve havasız iki odadan oluşmaktadır22. Hapishanede bulunan
193-194.
22 BOA, DH.MKT. 1387/5, 20 Receb 1304/ 14 Nisan 1887.
470
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
471
MUCİZE ÜNLÜ
yapılmış tahta ile inşa edileceği beyan olunmuştur. Bu durumda esasen gerekli
olan duvarların kalınlığı yeterli oranda görülüp bağdadî bölmelerin diğer büyük
borular ile kalınlığınca tashihine pek de gerek olmadığı anlaşılarak evraklar
iade edilmiş ve gereğinin yapılması istenmiştir27.
1893 yılı ortalarında Bafra’da yeniden inşası istenen hapishanenin resmi
ve keşif defteri vilayete tekrar gönderilmiş ancak söz konusu defter ve resim
vilayette usule uygun bulunmayarak kazaya iade edilmiştir. Daha sonra evrak-
lar uygun şekilde düzenlenerek vilayet üzerinden merkeze gönderilmiştir. Şeh-
remaneti’nin incelemelerinde keşf-i evvel defteri bir dereceye kadar fenne uy-
gun bulunmuşsa da inşaat malzemelerinin cins ve miktarıyla fiyatını gösteren
rayiç defteri mevcut olmadığından gerekli incelemeler yapılamamıştır. Hende-
sehane’den verilen müzekkirede keşf-i evvel defteriyle rayiç defterinin nasıl dü-
zenlenmesi gerektiği gösterilerek ona göre gereğinin yapılması istenmiştir.
Yani keşif defteri merkezden ikinci kez geri dönmüştür28. Yapılan yazışmalar
hapishane binasının 1894 yılı ortalarında henüz tamamlanmadığını ancak ça-
lışmaların hızlandığını göstermektedir. Varlıklı ve muktedir kimselerin yardım-
larıyla yapılacak olan hapishanenin inşası bitene kadar beş ay için bir yer kira-
lanmasına karar verilmiştir. Buranın aylık kira bedeli 200 guruştur. Gereken
iane toplandığında kanuna uygun şekilde binanın keşfi yapılarak inşa masrafı-
nın ne kadar olacağı belirlenecektir. Vilayete toplanan yardımın inşaat için ye-
terli olup olmadığı anlaşılmadan ve resmi izin çıkmadan inşaata başlanmaması
yazılmıştır. Kiralanacak yer için gereken 1.000 guruşun yıl sonunda bütçede ka-
lacak meblağdan kapatılacağı ifade edilerek ona göre gereğinin yapılması bildi-
rilmiştir29. Nihayetinde hapishanenin inşası 1894 yılında tamamlanmıştır30.
1911 yılında Bafra Hapishanesi hükümet konağının içinde biri erkek, biri
kadınlara ait iki daireden oluşmaktadır. Daireler kira olmayıp devlet malıdır31.
Bu yıla ait yazışmalarda Samsun ve Bafra’daki hapishanelerin kapasitelerinin
yeterli olmadığı, genişletilmeye ihtiyaçları olduğu belirtilmektedir32. Nitekim
1911 yılında Bafra Tevkifhanesi içerisinde mahpuslar için üç baraka inşasına
472
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
473
MUCİZE ÜNLÜ
1914 yılı başında Bafra Hapishanesi hükümet konağı avlusunda iki katlı,
devlet malı bir binadır. Müstakil kadın hapishanesi de vardır. Üst katta kadın-
lara mahsus iki, alt katta erkeklere mahsus üç oda bulunmaktadır. Bina 126 ar-
şın arazi üzerine kurulu ve bir arşın yaklaşık 25 guruş değerindedir. Hapishane
ve Tevkifhane binaları ayrı ayrı olup birbirine bitişiktir. İki kat üzerine bina
edilmiş dairelerin her birisi 30’ar kişi alabilecek durumdadır. Erkeklere ait ko-
ğuşlar temiz olmakla birlikte fazlaca rutubetlidir. Tuvaletlerin bina içinde ko-
ğuşların bitişiğinde olması sağlık açısından tehlike oluşturmaktadır ve bu tehli-
kenin bir an önce bertaraf edilmesi zaruri görülmektedir. Hapishane binasının
bitişiğinde, daha önce jandarma koğuşu olan ve metruk halde bulunan dairenin
üstüne bir kat atılarak hapishane binasıyla birleştirilmesi halinde erkek koğuşu
sayısı dörde çıkacak ve böylece fiziki kapasite sorunu bir süreliğine giderilmiş
olacaktır37. Alt ve üst katlarda bulunan üçer koğuştan müteşekkil olan Bafra Ha-
pishanesinde temizliğe dikkat edilmekle birlikte koğuşlar son derece rutubetli-
dir38. 1914 yılı ortalarında Bafra Kazası Tevkifhanesinin tamirine ihtiyaç göste-
rilmiş ve tamiratın 116 guruş sarf edilerek gerçekleştirilebileceği rapor edilmiş-
tir. Söz konusu rapora göre tamir edilecek alanlar aşağıdaki tabloda gösteril-
miştir.
474
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
475
MUCİZE ÜNLÜ
Uzunluk: 30 m
Alan: 1.200
Baca Tamiri - 350
24 Adet Pencere Camı 50 1.200
Yekûn 11.360
476
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
477
MUCİZE ÜNLÜ
478
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
29 Ka-
Kıbti Taifesinden Molla
14 Hırsızlık sım 4 ay -
Hasan oğlu Ali
1906
29 Ka-
Kıbti Taifesinden Ali oğlu
15 Hırsızlık sım 4 ay -
Ali
1906
Karaburc Köyü’nden Hacı Silah Çek- 9 Ocak
16 2,5 ay -
Hüseyin oğlu Yangun Ali mek 1907
Karahüseyinli Köyü’nden Tütün Ka- 16 Şubat 30 Haziran
17 61 gün
Kökçü oğlu Mihail çakçılığı 1907 1906
Eğdir Köyü’nden Matrab Tütün Ka- 17 Şubat 2 Mayıs
18 61 gün
oğlu Ramazan çakçılığı 1907 1906
Çilhane Mahallesi’nden Darp ve 9 Mart 2 Mart
19 6 ay
Ahmed oğlu Habil Yaralama 1907 1907
479
MUCİZE ÜNLÜ
Livaya Gönderilen
2 1 3
Cünha ve Kabahat ile Mahkûm Mahbûs
Bir Sonraki Aya Devrolunan
Cünha ve Kabahat ile Mahkûm Mahbûs 17 2 19
Tevkifhane
Gayrimüs-
Müslim Toplam
lim
Mevcut Tutuklu 25 4 29
Kefaletle Tahliye Olunan 6 - 6
Yekûn 19 4 23
Muhakeme Edilen 2 - 2
Yekûn 17 4 21
Tahliye Edilen 3 - 3
Yekûn 14 4 18
Livaya Gönderilen 2 - 2
Bir Sonraki Aya Devrolunan Tutuklu 12 4 16
51BOA, DH.MB.HPS.M. 5/1, 29 Şubat 1327/ 13 Mart 1912; Osman Köse, “Canik’te Asayiş (1911-
1914)”, Geçmişten Geleceğe Samsun 2. Kitap, Yayına Hazırlayan: Cevdet Yılmaz, Samsun Büyükşe-
hir Belediyesi Yayınları, Samsun 2007, s. 173.
480
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
Dolandırıcılık, Yankesicilik 1 - - - 1 -
Hırsızlık 82 - - - 38 -
Mala Zarar Vermek 1 - - - - -
Borçlu 2 - - - 1 -
Cinayet Kısmı
Kasten Öldürme 6 - 2 - 1 -
Tasarlayarak Öldürme 6 - 1 - - -
Yaralama, Uzuv Kesme 1 - - - 1 -
Zorla Fi’l-i Şenî 26 - - - 2 -
Zorla Baliğ Kaçırmak 24 - - - 7 -
Kundakçılık 5 - - - 1 -
Yekûn 279 1 7 - 63 1
Mahkûmların Cinsiyeti
Erkek Kadın
Evli Dul Evli Dul
Suç Türleri
Cünha ve Kabahat
Kısmı
Çocuksuz
Çocuksuz
Çocuksuz
Çocuksuz
Çocuklu
Çocuklu
Çocuklu
Çocuklu
Bekar
Bekar
Zabıta ve Askere
2
Sövme, Hakaret
Darp, Yaralama 42 20 50
Iskat-ı Cenin 1
Fi’l-i Şenî 2 1 2
Yalancı Şahitlik,
2 1
Tehdit
Sövme, Hakaret, İf-
2 1
tira
Dolandırıcılık, Yan-
1
kesicilik
Hırsızlık 30 20 32
Mala Zarar Vermek 1
Borçlu 2 1
481
MUCİZE ÜNLÜ
Cinayet Kısmı
Kasten Öldürme 3 1 2
Tasarlayarak Öl-
2 3 1
dürme
Yaralama, Uzuv
1
Kesme
Zorla Fi’l-i Şenî 11 5 10
Zorla Baliğ Kaçır-
8 7 5 4
mak
Kundakçılık 2 1 2
Yekûn 110 59 105 6
Mahkûmiyet Dereceleri
7-30 Gün
Suç Türleri
1-7 Gün
6-12 Ay
1-3 Ay
3-6 Ay
1-2 Yıl
2-3 Yıl
Cünha ve
Kabahat Kısmı
Yekûn
Erkek
Erkek
Erkek
Erkek
Erkek
Erkek
Erkek
Kadın
Kadın
Kadın
Kadın
Kadın
Kadın
Kadın
Zabıta ve Askere
2 2
Sövme, Hakaret
Darp, Yaralama 44 58 8 2 112
Iskat-ı Cenin 1 1
Fi’l-i Şenî 3 2 5
Yalancı Şahitlik,
Henüz mahkûm olmayıp tutuklu bulunanlar 3
Tehdit
Sövme, Hakaret,
3 3
İftira
Dolandırıcılık,
1 1
Yankesicilik
Hırsızlık 4 72 2 4 82
482
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
Mahkûmların Meslekleri
Suç Türleri
Cünha ve Kaba-
Hademe
Ziraatçı
Kaptan
hat Kısmı
Amele
Tayfa
Esnaf
İşsiz
Zabıta ve As-
kere Sövme, Ha- 2
karet
Darp, Yaralama 62 30 12 8
Fi’l-i Şenî 5
Yalancı Şahitlik,
3
Tehdit
Sövme, Haka-
1 2
ret, İftira
Dolandırıcılık,
1
Yankesicilik
Hırsızlık 50 20 8 4
Mala Zarar Ver-
1
mek
Borçlu 3
483
MUCİZE ÜNLÜ
Cinayet Kısmı
Kasten Öl-
1 5
dürme
Tasarlayarak
6
Öldürme
Yaralama, Uzuv
1
Kesme
Zorla Fi’l-i Şenî 26
Zorla Baliğ Ka-
24
çırmak
Kundakçılık 5
Yekûn 2 189 54 20 15
484
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
Kanun-ı
13 - 12 1 1.367 35 724 10 360
Sâni
Şubat 6 3 1 2 1.656 4 451 10 360
10.74
Yekûn 200 9 188 3 23 2632 - 4320
0
biülevvel 1335/ 24 Ocak 1917Bu tarihte Bafra Hapishanesindeki 3 mahkûmun dışında Merkez
Hapishanesinde 5, Çarşamba Hapishanesinde de 1, 18 yaşından küçük mahkûm bulunmaktadır.
Yani Canik Sancağı genelinde 18 yaşından küçük mahkûm sayısı 9’dur. Mahkûmiyet süreleri 2 yıl
ile 3 ay arasında değişmektedir. Terme, Ünye, Fatsa Hapishanelerinde 18 yaşından küçük
mahkûm bulunmamaktadır. (DH.MB.HPS. 117/6).
56 Hapishane personeline ilişkin bilgileri içeren vukuat cetvelleri aylık, yoklama cetvelleri ise dört
Çarşamba Hapishanesi 62 kişiyle Canik Sancağına bağlı merkez kaza hariç, diğer kazalardan daha
485
MUCİZE ÜNLÜ
çok mahpusu barındırmaktadır. Çarşamba Hapishanesini 55 kişiyle Bafra, 31 kişiyle Ünye, 27 ki-
şiyle Terme, 12 kişiyle de Fatsa Kazası takip etmektedir. Bu dönemde merkez kaza hapishane-
sinde ise 248 kişi bulunmaktadır. (Tan, a.g.m, s.1074).
58 BOA, DH.MKT. 303/50, 18 Rebiülahir 1312/ 19 Ekim 1894.
59 Tan, a.g.m, s.1078. 1912 yılı başında Trabzon Merkez Hapishanesinde müdür, kâtip, başgardi-
yan, 6 gardiyan, çamaşırcı, hademe görev yapmaktadır. Kadın hapishanesinde de bir gardiyan
görevlidir. Tevkifhanede ise memur, kâtip, başgardiyan, 4 gardiyan, çamaşırcı ve hademe bulun-
maktadır. Yani söz konusu tarihte Trabzon Merkez Hapishanesinde 21 personel görev yapmak-
tadır. (Eyyub Şimşek, “XX. Yüzyıl Başlarında Trabzon Hapishanesi (1900-1914)”, Karadeniz İnce-
lemeleri Dergisi, S. 23 (2017), s.146). 1912 yılında Tirebolu Hapishanesinde başgardiyan ve ikinci
gardiyan olmak üzere iki görevli bulunmaktadır. Başgardiyan 200 guruş, ikinci gardiyan 160 gu-
ruş maaş almaktadır. (Mucize Ünlü, “Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Tirebolu Hapishanesi
ve Mahkûmlar”, Tirebolu Tarihi Yazıları, Yayına Hazırlayan: Ayhan Yüksel, Arı Sanat Yayınları,
İstanbul 2016, s.148).
486
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
1913 tarihinde Hacı Nuri Efendi’nin azliyle Kavaklıoğlu Raif Efendi tayin edil-
miştir60. 1915 yılı sonlarında hapishanede 1 başgardiyan, 1’de gardiyan görev
yapmaktadır. Başgardiyanın maaşı 200, gardiyanın maaşı ise 160 guruştur. Çar-
şamba, Terme, Ünye, Fatsa kazalarında da görevli sayısı ve maaşı aynıdır. Mer-
kez livada ise 1 müdür, 1 kâtip, 5 gardiyan görevlidir. Müdürün maaşı 460, kâti-
bin maaşı 320 guruştur. Gardiyanların maaşı ise 200’er guruştur61. 1917 yılında
hapishanede yine müdür ve kâtip bulunmamaktadır. İki gardiyan vardır. Baş-
gardiyan; Hacı Raif Efendi, ikinci gardiyan; Hüseyin Ağa’dır62.
Sonuç
Tanzimat reformları çerçevesinde önemle üzerinde durulan konulardan
biri hapishanelerin ıslahı meselesidir. Bu alanda 19. yüzyıl ortalarından itiba-
ren bir yandan içerde hapishane binalarının fiziki şartlarını ve mahpusların ya-
şam koşullarını düzeltmeye yönelik önemli düzenlemeler yapılırken, diğer yan-
dan batıdaki uygulamalar takip edilerek dışardan uzmanlar getirilmiş, konuya
dair tertip edilen organizasyonlara katılım sağlanmıştır. Ancak genel olarak ba-
kıldığında bütün çabalara rağmen büyük oranda mali şartlar nedeniyle hedef-
lenene ulaşmak mümkün olmamış, iyileştirmeler istenilen düzeyde gerçekleş-
tirilememiştir. Temmuz 1909-Mart 1914 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’nin
çeşitli yerlerini gezen ve gezdiği yerlerle ilgili aldığı notları “Anadolu’da Tanin”
başlığı altında yayınlayan Tanin yazarı Ahmet Şerif’in tespitleri 20. yüzyıl baş-
larında Osmanlı hapishanelerinin durumunu ortaya koyması bakımından
önemlidir. Yaklaşık 30 hapishane ile ilgili izlenimlerine yer veren Ahmet Şerif,
binaların genellikle dar, pis, havasız, karanlık ve rutubetli olduğunu belirterek
mahpusların elverişsiz şartlarda yaşadıklarına dikkat çekmiş, kendilerinin bu
durumdan şikâyetçi olmasalar da açlıktan şikâyet ettiklerini dile getirmiştir63.
Canik livası dahilindeki kaza hapishane ve tevkifhaneleri de oldukça kalabalık-
tır. Bu durum mahkûmlar arasında sıkıntılar yaşanmasına neden olmakta, fiziki
şartların yetersizliği sağlık ve güvenlik açısından sorun yaratmaktaydı64.
mıştı. Bitişiğinde kadın suçlulara ait iki koğuştan ibaret on yataklık hususi bir daire vardı. Hapis-
hane 2.850 arşın genişliğinde arazi üzerinde bulunuyordu. (Köse, a.g.m, s.167).
487
MUCİZE ÜNLÜ
Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
Dahiliye Nezareti Mebani-i Emiriye-Hapishaneler Müdüriyeti Evrakı (DH.MB.HPS.)
Dahiliye Nezareti Mebani-i Emiriye-Hapishaneler Müdüriyeti Müteferrik Evrakı
(DH.MB.HPS.M.)
Dahiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH.MKT.)
Maliye Nezareti Emlak-i Emiriyye Müdüriyeti Evrakı (ML.EEM.)
Zaptiye Nezareti Evrakı (ZB.)
Araştırma ve İnceleme Eserler
65 Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu 1830-1914, Timaş Yayınları, İstanbul 2010, s.292-293.
66 Cumhuriyet döneminde Bafra Hapishanesinde ve liva hapishanesine sevk edilirken yolda firar
vakaları olmuş ve bu vakalar gazetelere yansımıştır. Bafra Hapishanesinden Samsun’a nakledilen
Adanalı Rasim, zaptiyenin uyuklamasından faydalanarak silahını ve birkaç fişeğini alarak aşağı
atlamıştır. Zatiye durumu fark edince firariyi tutmak istemişse de Rasim bir kurşunla onu yere
sererek dağ yolunu tutmuştur. (Bahar Bilici, II. Meşrutiyet Dönemi Anadolu’da Bir Taşra Gazetesi
“Aks-ı Sada (Anadolu Sesleri), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Li-
sans Tezi, Samsun 2019, s.100). Bafra Cezaevinde bulunan ırza geçmek suçundan mahkûm Çer-
kez Yusuf ile yaralama fiilinden tutuklu Iğdır Köyü’nden Hüseyin Çakır 26 Aralık 1950 günü sa-
baha karşı cezaevinin tavanını delerek kaçmışlardır. Hüseyin Çakır hemen, Çerkez Yusuf daha
sonra yakalanmıştır. (Baki Sarısakal, Samsun’da Unutulmayan Olaylar, Birinci Kitap (1887-1955),
Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2011, s.286). Hapishane ile ilgili olarak
basına yansıyan konulardan biri de tutukluluk sürelerinin uzunluğudur. 1929 yılı sonlarında
Bafra Hapishanesinde 3’ü mahkûm 30’u muhakeme edilmek için bekleyen 33 kişi bulunmaktadır.
Gazetelerde dava sayısı çok olduğundan tutukluluk sürelerinin uzadığına dair haberler çıkmıştır.
(Baki Sarısakal, Samsun’da Unutulmayan Olaylar, İkinci Kitap, Samsun Büyükşehir Belediyesi Kül-
tür Yayınları, Samsun 2012, s.262).
488
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
Bilici, Bahar, II. Meşrutiyet Dönemi Anadolu’da Bir Taşra Gazetesi “Aks-ı Sada (Anadolu
Sesleri), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans
Tezi, Samsun 2019.
Demirbaş, Timur, “Hürriyeti Bağlayıcı Cezaların ve Cezaevlerinin Evrimi”, Hapishane Ki-
tabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstan-
bul 2018, s. 3-40.
Demirel, Fatmagül, “1890 Petersburg Hapishaneler Kongresi”, Toplumsal Tarih, C.15,
S.89 (Mayıs 2001), s.11-14.
Demiryürek, Halim, Osmanlı Hapishaneleri (1913-1914), Editörler: Refik Arıkan-Tufan
Turan, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2019.
Gazel, Ahmet Ali, “Tanin Muhabiri Ahmet Şerif Beyin Notlarında Osmanlı Hapishane-
leri”, Hapishane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun, Kita-
bevi Yayınları, İstanbul 2018, s. 143-151.
Gönen, Yasemin Saner, “Osmanlı İmparatorluğunda Hapishaneleri İyileştirme Girişimi,
1917 Yılı”, Hapishane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun Altun,
Kitabevi Yayınları, İstanbul 2018, s. 173-183.
Kara, Tuğba, “Çarşamba Hapishanesi (1894-1920)”, Çarşamba Araştırmaları, Editör:
Cevdet Yılmaz, Samsun 2014, s. 61-73.
Karaca, Ali, Anadolu Islahâtı ve Ahmet Şâkir Paşa (1838-1899), Eren Yayıncılık, İstanbul
1993.
Karaca, Ali, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Fahişe Hatunlara Uygulanan Cezalar: Ha-
pis ve Sürgün”, Hapishane Kitabı, Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Hilal Oytun
Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2018, s. 152-162.
Karpat, Kemal H., Osmanlı Nüfusu 1830-1914, Timaş Yayınları, İstanbul 2010.
Köse, Osman, “Canik’te Asayiş (1911-1914)”, Geçmişten Geleceğe Samsun 2. Kitap, Ya-
yına Hazırlayan: Cevdet Yılmaz, Samsun Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Sam-
sun 2007, s. 159-177.
Sarısakal, Baki, Samsun’da Unutulmayan Olaylar, Birinci Kitap (1887-1955), Samsun
Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun 2011.
Sarısakal, Baki, Samsun’da Unutulmayan Olaylar, İkinci Kitap, Samsun Büyükşehir Bele-
diyesi Kültür Yayınları, Samsun 2012.
Serbestoğlu, İbrahim, Tanzimat, Teftiş ve Canik Sancağında Modernleşme, Gece Aka-
demi, Ankara 2019.
Şen, Ömer, Osmanlı’da Mahkûm Olmak, Avrupalılaşma Sürecinde Hapishaneler, Kapı Ya-
yınları, İstanbul 2007.
Şimşek, Eyyub, “XX. Yüzyıl Başlarında Trabzon Hapishanesi (1900-1914)”, Karadeniz
İncelemeleri Dergisi, S. 23 (2017), s. 143-162.
Tan, Hakan, “Osmanlı Devleti’nde Hapishanelerin Islah Çalışmalarına Dair Bir İnceleme:
Çarşamba Hapishanesi”, History Studies, 12/3 (Haziran 2020), s. 1057-1084.
489
MUCİZE ÜNLÜ
Ekler
Ek 1. Bafra Hapishanesinin Plânı (1 Mayıs 1893) (BOA, DH.MKT. 59/31,
19 Nisan 1309).
490
OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE BAFRA HAPİSHANESİ
491
MUCİZE ÜNLÜ
492
1970 Bafra Cumhuriyet Meydanı Genel Görünümü
493
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI
Gelmek” gibi farklı şekillerde okunmuştur. Fakat köyün adı Osmanlı Yer Adları Sözlüğü’nde hiçbir
şekliyle yer almamaktadır. Biz de burada “Gelek” şeklinde kullanacağız.
495
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN
eski Bafra kaymakamı olan Hacı Ahmed Paşa’nın kendilerine ait toprakları dü-
şük fiyatla satın aldığını, bu sebeple arazilerinin kendilerine geri verilmesini is-
terler. Bu şikâyetlerin araştırılması için Canik kaymakamına şukka yazılmıştır.4
Bafra kaymakamları hakkında tespit edebildiğimiz 15 Aralık 1849 tarihli bu ilk
belge bu tarihten önceki kaymakamın Hacı Ahmed Paşa olduğunu kesinleştir-
mekle beraber, bu kişinin hangi tarihte Bafra kaymakamlığına getirildiğine ve
ne kadar süre görev yaptığına dair kesin bir bilgi vermez.
Hacı Ahmed Paşa hakkında Nisan 1850 tarihli belge, yine aynı konuyla
alakalıdır. Gelek karyesi ahalisinden yirmi bir kişinin masraf ederek tapusunu
aldıkları araziyi Kaymakam Hacı Ahmed Paşa’nın kendilerinden düşük fiyatla
alıp zabt eylediğini ve bu durumun haklarında gadr-i mucib olacağından bahse-
dilmektedir.5 Bu belgelerden Hacı Ahmed Paşa’nın Bafra’dan sonra Diyarbakır
kaymakamlığına getirildiği de anlaşılmaktadır. Bu konuyla ilgili yapılan birkaç
yazışmanın ardından konu hakkındaki 10 Kasım 1850 tarihli son yazışmada Ge-
lek6 karyesi ahalisinden yirmi neferin7 tapulu arazilerinin düşük fiyatla alındığı
ve bu keyfiyet haklarında gadr-i mucib olduğundan almış oldukları meblağ Hacı
Ahmed Paşa’nın kethüdası Hacı İsmail Ağa ile Hacı Salih Ağaya verilmek üzere
adı geçen arazilerin geri alınmasına karar verilmiştir.8 Tespit edebildiğimiz ilk
kaymakam olan Hacı Ahmed Paşa hakkında bildiklerimiz bu bilgilerden ibarettir.
OSMAN BEY
Osman Bey’in kaymakam olarak göreve hangi tarihte atandığı bilinmese
de adının geçtiği tek belgeden, onun 1868 Temmuz’undan önce Bafra kayma-
kamı olduğu anlaşılmaktadır. Bu belgede Lazistan sancağında kain Arhavi kay-
makamı Edhem Efendi’nin istifa etmesi üzerine yerine Arhavi’ye 4 Temmuz
1868’de Bafra kazası kaymakamı Osman Bey’in atandığı ifade edilmektedir.9
Yani Arhavi kaymakamı olarak göreve başlayan Osman Bey’in Bafra’daki göre-
vinin bitiş tarihi de Temmuz 1868’dir. Kaç senedir Bafra’da görev yaptığı, kaç
yılında göreve başladığına dair bir kayıt bulunamamıştır. Tespit ettiğimiz ilk
kaymakam olan Hacı Ahmed Paşa ile Osman Bey arasında başka bir ya da birkaç
önceki belgelerde de bu olaydan bahsedildiği için bunun bir yazım yanlışı olduğu kuvvetle muh-
temeldir.
7 Konuyla ilgili diğer belgelerde 21 nefer olarak geçen kişi sayısı bu belgede 20 nefer olarak geç-
mektedir.
8 A.} MKT.UM. 38/43 (05.01.1267 / 10 Kasım 1850).
9 A.} MKT.MHM. 412/19 (13.03.1285 / 04 Temmuz 1868).
496
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI
497
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN
498
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI
499
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN
bir dilekçe görülür. Bu dilekçede Musa Efendi’nin Bafra kazasını idare edebile-
cek bir gücünün olmadığı, Çarşamba’ya tayin olunduktan sonra umum ahalinin
rahatladığı, kendi adamlarının Musa Bey’i yeniden Bafra’ya becayiş ettirmeye
çalıştıkları, her ne kadar bu henüz belli değilse de halkın bundan büyük üzüntü
duyduğundan söz edilerek Musa Bey’in Bafra’ya tayin edilmesine izin verilme-
mesi istenmektedir.28 Musa Bey’in Bafra’ya geri dönme düşüncesinden vazgeç-
mediği birkaç yıl sonra tekrar burada göreve gelmesiyle anlaşılacaktır.
KÂMİL BEY
Kâmil Bey, Fatsa kaymakamı iken Bafra kaymakamı Musa Efendi’nin Çar-
şamba’ya tayini üzerine Bafra’ya tayin edilmiştir.29 Kâmil Bey’in Bafra kayma-
kamlığına atanmasının üzerinden bir yıl dahi geçmeden Trabzon vilayetine
gönderilen yazıyla, Kâmil Bey’in beşinci rütbeden Mecidî nişanıyla taltif edile-
ceği, bu sebeple kendisinin tercüme-i hal varakasının gönderilmesi istenmiş-
tir.30 Kâmil Bey hakkında 1894 senesi Nisan ayına ait belgede de Bafra için çok
önemli olan Kızılırmak nehrinin Bafra kazası önündeki mecrası üzerine ahali-
nin yardımlarıyla büyük bir köprü inşa edildiğinden bahsedilmektedir. Bu köp-
rünün inşası sürecinde hüsn-i hizmetleri ve mesaileri görülen Bafra kaymakamı
Kâmil Beyin, belediye reisi Osman Efendi ve Bafra Tahrirat Katibi İsmail
Efendi’nin rütbelerinin terfisi istenmiştir.31
20 Eylül 1896 tarihli belgeden Kâmil Bey’in Bafra’daki görevine son veri-
lerek görev yerinin değiştirildiğini görüyoruz. Dahiliye Nezareti’ne gönderilen
yazıda, bazı ilçelerin (Bergama, Aziziye, Akdağ) kaymakamlıklarında yapılan
görev değişiklikleri esnasında Bafra kaymakamı Kâmil Bey, Akdağ kazası kay-
makamlığına atanınca boşalan Bafra kaymakamlığı görevine Çarşamba kazası
eski kaymakamı olan Musa Kâzım Paşa’nın atanmasına karar verilmiştir.32 Böy-
lelikle yeni görev yeri Akdağ kazası olan Kâmil Efendi’nin 1892 Nisan’ından
1896 Eylül’üne kadar yaklaşık 4.5 sene Bafra kaymakamı olarak görev yaptığı
anlaşılmaktadır.
MUSA KÂZIM EFENDİ - (2. Dönem)
1888- 1892 yılları arasında ilk kaymakamlık dönemi olan Musa Efendi,
dört buçuk yıl aradan sonra Kâmil Efendi’nin ardından 1896 senesinde yeniden
Bafra kaymakamlığına atanmış ve 1904 senesine kadar yaklaşık sekiz sene bu
500
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI
görevde kalmıştır. Bu ikinci döneme ait arşiv kayıtlarında çok sayıda belge mev-
cuttur. 1898 senesinde Trabzon vilayeti Maarif Müdürlüğünden Maarif Neza-
reti’ne gönderilen yazıda geçen sene Samsun’da yeni bir inas mektebi açan, bu
sene de Bafra’da bir inas mektebi açmaya muvaffak olan Canik mutasarrıfı
Hamdi Bey ile Bafra kazası kaymakamı Musa Paşa’nın takdirname ile taltif edil-
mesinin istendiği görülmektedir.33 Yine 1899 senesinde Bafra kazası kayma-
kamı Musa Paşa’nın “hidemat-ı hasenelerinden” dolayı üçüncü rütbeden Os-
mani ile taltifi istenmektedir.34
Bir taraftan taltifi istenen Musa Kâzım Efendi hakkında diğer taraftan da
bazı şikâyetler olduğu ve bu şikâyetlerin tahkik edilmesi istenmektedir.35 1899
senesinde de Musa Paşa hakkında bir iddia ortaya atılır. Fatma isimli bir hanım,
Musa Paşa ile Sabit Sami Efendi’nin, rüşvet alarak kendisini askerde bulunan
kocasından ayırdıklarını iddia eder. Bu iddianın tahkik edilerek gerekenin ya-
pılması istenir.36 Musa Paşa hakkında bir diğer iddia ise inas mektebi hakkında
toplanan yardımlarla alakalıdır. Dahiliye Mektûbi Kalemi’nden Tabzon vilaye-
tine gönderilen yazıda Musa Paşa’nın yerel ahali tarafından ianeten toplanan
120 bin guruşdan, inşasına teşebbüs edilen inas mektebi için 40 bin guruş sarf
edip kalan 80 bin guruşu yed-i ihtilasına geçirmiş yani çalmış olduğu Bafralı
Veysel? oğlu İbrahim imzasıyla şikâyet edilmiştir. Gerek bu iddia gerekse yuka-
rıda bahsedilen Fatma hanımın eşiyle ayrılması ile ilgili mesele hakkında tahki-
kat yapılması istenir.37
Musa Paşa’nın romatizmadan muzdarib olduğu ve bu yüzden 1901 sene-
sinde bir ay tedavi ve Havza kaplıcasında da on gün müddetle kalmak istediği
görülür. Fakat nedense bu gibi hava değişikliği isteklerine dönemin bürokrasi-
sinde pek olumlu bakılmadığı, hatta bir nevi gözdağı verildiğini görmekteyiz.
Nitekim Trabzon vilayetine gönderilen yazıda buna izin verilmemesi, aksi tak-
dirde başka bir yere tayin edileceği ifade edilmektedir.38
1901 yılında Tirebolu kaymakamı ile Bafra kaymakamının becayişlerinin
gerekli olduğuna dair Trabzon valisinin bir şifre telgrafı olmasına rağmen39
501
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN
sonraki yıllarda Bafra kaymakamı olarak Musa Bey’in görevi başında olması bu
becayişin gerçekleşmediğini göstermektedir. 1903 senesinde de Musa Kazım
Paşa hakkında rüşvet vs. gibi görevini kötüye kullandığından bahisle şikâyetler
olmuş ve bu şikâyetlerin incelenmesi istenmiştir.40 1904 senesinde yine Musa
Paşa’nın ve aynı zamanda Samsun Jandarma Binbaşısı Ziya Bey’in memuriyete
devamlarının caiz olmayacağı, bu sebeple azl ve tebdil edilmeleri gerektiğine
dair dilekçe mevcuttur.41 Bu şikâyetler bir sonuç verir ve Bafra kaymakamı
Musa Paşa ile Samsun Jandarma Binbaşısı Ziya Bey’in azl ve tebdil edilerek yer-
lerine başkalarının atanmasına karar verilir.42 20 Mart 1904 tarihinde Musa
Paşa’nın yerine Kastamonu vilayetinde görev yapmış olan ve Mekteb-i Mülkiye-
i Şahane mezunlarında Fevzi Efendi’nin tayin edildiği bildirilir.43
İki farklı dönemde yaklaşık 12 sene Bafra kaymakamlığı görevinde bulu-
nan Musa Kazım Paşa, tespit edebildiğimiz Bafra kaymakamları arasında en
uzun süre görev yapan kişidir. 1904’te görevi son bulan Musa Efendi hakkında
1905 senesindeki belge onun ölümü üzerine ailesinin maaş talebiyle alakalıdır.
Bu belgede merhum olarak bahsi geçen Musa Kazım Paşa’nın ailesinin, onun
ölümünün ardından maaş bağlanmasını istediklerini görürüz. Bu isteğin yerine
getirilebilmesi için de merhumun tasdik edilmiş bir tercüme-i hal varakası, hiz-
met cetveli ve diğer evrakları takdim edilir.44 Bu istek anlaşılan o ki olumlu kar-
şılanır ve ailesinin istediği maaş bağlanır. Müteveffa Musa Kazım Paşa’nın oğlu
Muzaffer efendiyle, kızı Reviye? ve zevcesi Ülfet? hanımlara maaş tahsisi için
muhasebeden yapılan hesap pusulası incelendikten sonra, mülkiye tekaüd ka-
rarnamesi gereği bunlara 291 guruş maaş tahsis edilir.45
FEVZİ EFENDİ
Kaymakamlar arasında ilk defa Mekteb-i Mülkiye-i Şahane mezunu ola-
rak zikredilen ve yukarıda Musa Bey başlığında bahsi geçen belgede46 ifade edil-
diği üzere Fevzi Efendi, 20 Mart 1904’te Musa Efendi’nin yerine Bafra kayma-
kamlığına atanmıştır. Bu tarihten altı gün sonra Trabzon vilayetine gönderilen
40 DH.MKT. 702/3 (06.02.1321 / 04 Mayıs 1903), DH.MKT. 759/38 (11.06.1321 / 04 Eylül 1903).
41 BEO. 2253/168965 (25.10.1321 / 14 Ocak 1904). Aynı konuda bkz. İ.HUS. 112/40 (25.10.1321
/ 14 Ocak 1904).
42 DH.TMIK.M.. 160/53 (26.10.1321 / 15 Ocak 1904).
43 BEO. 2297/172211 (03.01.1322 / 20 Mart 1904).
44 DH.MKT. 924/93 (12.11.1322 / 18 Ocak 1905).
45 ŞD. 1040/57 (05.10.1323 / 03 Aralık 1905).
46 BEO. 2297/172211 (03.01.1322 / 20 Mart 1904).
502
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI
yazıda Bafra kaymakamlığına atanan Fevzi Efendi’nin görev yerine gitmesi için
kendisine haber verilmesi istenmektedir.47
Yaklaşık bir sene sonra, Fevzi Bey’in son hizmetine bahisle haiz olduğu
salise rütbesinin saniye sınıfına terfi’ine dair Trabzon vilayetine yazılan yazıyı
görmekteyiz.48 Bunun üzerinden yedi ay kadar sonra da Fevzi Beyin hüsn-i hiz-
metinden bahisle üçüncü rütbeden Mecidî nişanıyla taltifi hakkında Trabzon vi-
layeti aliyyesinden gelen yazı yer almaktadır.49
Osmanlı arşiv kayıtlarında Fevzi Efendi hakkında bazı şikâyetlerin yer al-
dığını da görürüz. 1906 senesi başlarında Dahiliye Mektûbi kaleminden Trab-
zon vilayetine gönderilen yazıda Fevzi Bey’in inas mekteb-i muallimesini iğfali,
hükûmete ait eşyaları kendi odasında kullandığı, köprü ve menfez gibi adlarla
ahaliden yardım topladığı ve bunların bir kısmını zimmetine geçirdiği, idaresi
esnasında ziraat tütünlerini düşük fiyatla cebren toplattığı ile ilgili şikayetler
ortaya atılır ve bunların seri bir şekilde tahkik edilmesi gerektiği ifade edilir.50
Fevzi Efendi hakkında bildiğimiz bir diğer husus da hem hava değişikliği
hem de hasta olan validesini ziyaret etmek için bir ay süreyle Hisar-ı Sahib’e
gitmesine izin istemesi hakkındadır. Trabzon valiliğine yazılan yazıda, bunun
için kendisine izin verilemeyeceği, eğer gitmek isterse yerine ileride başka bir
yere tayin edilmek üzere görevinden ayrılması gerektiğinin kendisine bildiril-
mesi istenir.51 Tıpkı yukarıda Musa Efendi’ye yapıldığı gibi bu gibi hava değişik-
likleri için izin isteme talepleri sert bir şekilde geri çevrilir, daha doğrusu göz-
dağı verilir.
1906 senesinin aralık ayında da haklarında yapılan şikâyetler üzerine in-
celeme yapıldığı ve muhakemelerini gerektirecek bir halleri görülmemesine
rağmen yerlerinde kalmalarının da uygun olmadığı, bu yüzden Bafra kayma-
kamı Fevzi Bey ile Akçaabat kaymakamı Besim Efendi’nin becayişlerinin gerekli
olduğu Dahiliye Nezareti’nden yazılan yazıyı görmekteyiz.52 Fakat bu belli ki
gerçekleşmemi ve bir süre sonra açık olan Gevar kaymakamlığına Bafra kazası
kaymakamı Fevzi Bey’in ve Bafra kazası kaymakamlığına da Salahiye kazası
eski kaymakamı Rüşdü Bey’in tayin edildiği anlaşılır.53 Fevzi Efendi’nin daha
503
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN
Yer Adları Sözlüğü, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara, 2017, s. 612.
59 DH.MKT. 2629/14 (16.09.1326 / 12 Ekim 1908).
60 DH.MUİ. 17/34 (19.09.1327 / 04 Ekim 1909).
504
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI
revinden istifasına dair belge mevcuttur. Ednaş Efendi’nin 1911 Ocak başla-
rında görevinden istifa ettiği anlaşılmaktadır.61 Bafra kaymakamları arasında
adına rastladığımız ilk gayr-i müslim isim Ednaş Bey’dir.
ZEKİ BEY
Mekteb-i Mülkiye-i Şahane mezunlarından ve ikinci sınıf müntehibinden
bulunan ve Ünye kaymakamı olarak görev yapmakta olan Zeki Bey, Ednaş
Efendi’nin istifasının ardından Bafra kaymakamı olarak göreve başlar.62 Ocak
1911’de göreve başlayan Zeki Bey’in aşağıdaki belgeden de anlaşılacağı üzere
yaklaşık bir yıl iki ay sonra Mart 1912’de Alaşehir’e tayin edildiği anlaşılmakta-
dır.
CELAL BEY
Celal Bey hakkında Osmanlı arşivinde yer alan tek belge, onun Alaşehir
kaymakamı iken tayininin Bafra’ya çıkması ile alakalıdır. Bu belgede 17 Mart
1912 tarihinde Alaşehir kaymakamı Celal Bey’in Bafra’ya tayin edildiği belirtil-
mektedir. Bu belgede aynı zamanda Bafra kaymakamı Zeki Bey’in de Alaşehir’e
tayin edildiği görülür.63
BEKİR BEY
Bekir Bey’in kaç yılında Bafra’ya atandığı ve hangi tarihe kadar bu gö-
revde kaldığına dair kesin bir bilgiye yoktur. Fakat görevi sırasında Bekir Bey’in
bazı iftira ve şikâyetlere maruz kaldığı ve bu iddiaların asılsız olduğuna dair Da-
hiliye Nezaret-i Celilesi’ne verilen bir dilekçe mevcuttur. Belgenin 06 Ekim
1912 tarihli olması, yukarıda adı geçen Celal Bey’den sonra Bekir Bey’in göreve
geldiği ihtimalini güçlendirmektedir.64
06 Eylül 1913 tarihli bir diğer belgede ise Bekir Sıdkı Bey adında bir kay-
makamdan “sâbık” yani “eski” olarak bahsetmekte olduğunu görürüz. Bekir Bey
dışında birkaç kişi hakkında yapılan tahkikattan bahsedilen bu belgede bahse-
dilen kişinin kuvvetle muhtemel 1912 tarihinde görevde olan Bekir Bey olduğu
kanaatindeyiz.65
kamı Abdullah Bey’in Akhisar, Akhisar kaymakamı İsmail Hakkı Bey’in Mecidiye kazası kayma-
kamlığına tayinleri yer almaktadır.
64 DH.MTV 22/37 (24.10.1330 / 06 Ekim 1912).
65 DH.MTV 49/57 (04.10.1331 / 06 Eylül 1913).
505
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN
AHMED HAMDİ
Ahmed Hamdi Bey hakkında tek bildiğimiz 06 Eylül 1913 tarihinde
Bafra’daki kaymakamlık görevinden ayrılıp Darende kaymakamlığına atanma-
sıyla ilgilidir.66
MUSTAFA KEMALEDDİN EFENDİ
Bafra kaymakamı Ahmed Hamdi Bey’den sonra yerine Mustafa Kemaled-
din Efendi atanır. Bu konuda yukarıda da bahsi geçen belgede Darende kayma-
kamlığına Bafra kaymakamı Ahmed Hamdi Bey’in atanmasıyla boşalan Bafra
kaymakamlığı görevine Pazarköy kaymakamı Mustafa Kemaleddin Efendi’nin
tayin edildiği anlaşılır.67 Aşağıda yer alan belgeden de anlaşılacağı üzere Mus-
tafa Kemaleddin Bey bu görevde on ay kadar kalır, sonra yerine Zühdü Bey ata-
nır.
ZÜHDÜ BEY
Zühdü Bey, Fatsa kazası kaymakamı iken, 9 Temmuz 1914 tarihinde
Bafra kazası kaymakamı ile becayişlerinin ardından Bafra kazası kaymakamı
olur.68 Zühdü Bey hakkındaki ilk belge onun Fatsa kaymakamlığında bulunduğu
zamana dairdir. Bu belgede Fatsa kaymakamı iken Trabzon posta ve telgraf baş
müdüriyetine çektiği telgrafın ücretinin istendiği oysa söz konusu telgrafname
resmî olduğu için ücretinin tahsiline lüzum görülmediğinden bahsedilir.69
Arşiv kayıtlarında hakkında çok sayıda belge bulunan Zühdü Bey’in bun-
dan sonraki belgeleri tek bir konu üzerindedir. O da Zühdü Bey’in cinayete kur-
ban gitmesidir. Bafra kaymakamları arasında cinayete kurban giden tek kişi
Zühdü Bey’dir.
Bu konu hakkındaki 22 Ekim 1915 tarihli Canik Mutasarrıfı’nın şifreli
telgrafın konusu, Zühdü Bey’in birtakım incelemelerde bulunmak için Eytam
Müdürü Kadri Efendi ile Alaçam nahiyesine yola çıkmış olduğu ve yolda on ki-
şilik bir çetenin saldırısına uğrayarak şehit edilmiş olduğudur.70
Bu ilk haberin ardından sık aralıklarla yazışmalar yapılmıştır. Bu yazış-
malardan Zühdü Bey ve arkadaşlarını şehit edenlerin Alaçamlı Hacı Osman ile
rüfekası olduğunun kesinleştiği ifade edilmektedir.71 Sonra bu katillerin üç kişi
seniyye üzerine]
69 DH.İ.UM. 72/5 (11.07.1333 / 25 Mayıs 1915).
70 DH.ŞRF. 494/62 (Rumî 09.08.1331 / 22 Ekim 1915).
71 DH.ŞFR. 494/84 (Rumî 11.08.1331 / 24 Ekim 1915).
506
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI
olduğu ve onların da İslâm olduğu bilgisi yer almaktadır.72 Bundan üç gün sonra
Bafra kaymakamı ve arkadaşlarını katleden kişilerin yakalandığı ve Alaçamlı
Hacı Osman’ın da takip edilmekte olduğu bilgisi yer alır.73 Dahiliye Nezareti’ne
yazılan yazıda da öldürülen Bafra kaymakamı Zühdü Bey’in ailesinin pek naçar
bir halde kaldığı, borçlarının tesviyesi için maktulün birikmiş maaşlarının veril-
mesi ve yol masraflarının karşılanması istenir.74
Zühdü Bey cinayetiyle ilgili hemen her gün, kimi zaman birbiriyle tutar-
sızlık arz eden bilgiler yer almaktadır. Bir gün katil olarak adı neredeyse kesin-
leşen Alaçamlı Hacı Osman’ın Almanya havalisinde bulunduğu ve hemen yaka-
lanması gerektiği ifade edilirken75 ertesi gün Hacı Osman’ın Havza’da yakalana-
rak yola çıkarıldığı76 bilgisi yer almaktadır. Ertesi gün Emniyet-i Umumiye Mü-
düriyeti’nden Sivas valiliğine çekilen telgrafta Hacı Osman’ın yakalanarak Sam-
sun’a gönderildiği bildirilmektedir.77
4 Kasım 1915 tarihine kadar sadece Zühdü Efendi’nin ölümünden bahse-
dilirken, bu tarihli belgede, suikast esnasında Zühdü Bey’in yanı sıra Eytam Mü-
dürü Kadri, Alaçam eşrafından Hafız Ömer Efendi ve arabacı Andon’un da öldü-
rülmüş olduğu anlaşılmaktadır. Cinayetle ilgili bazı detaylar da ortaya çıkmaya
başlar. Cinayetin o gün saat dokuzda meydana geldiği, hakiki failler olan Mihail,
Save? ve Simon’un Havza tarafına savuştuklarının anlaşıldığı ve şiddetle der-
dest takip edildikleri, kâtip İntas’ın? Biraderi Baba Mihail ve adı geçen hane sa-
hibi Sırac? Mihail ile Bodur oğlu Hakkı adlı kişilerin fiilin evvel ve ahir tertiba-
tından malumattar oldukları gibi bir takım tafsilatlı bilgilerden ilk kez bahsedi-
lir.78
1916 senesinde hala bu meseleden bahsedilmektedir. Cinayetle ilgili tah-
kikatların devam ettiği anlaşılmaktadır. 22 Ocak 1916 tarihli Dahiliye Neza-
reti’nden Canik mutasarrıflığına yazılan yazıda Bafra kaymakamıyla arkadaşla-
rının katilleri hakkında Adliye Müfettişi tarafından icra edilmekte olan tahkika-
yeti’nden Canik mutasarrıflığına çekilen telgrafta da Zühdü Bey’in ailesine tahsisat-ı mestureden
yol parası verilmesi ve birikmiş maaşının ödenmesine müsaade edilmesi istenmektedir. Bkz.
DH.ŞFR. 57/199 (22.12.1333 / 31 Ekim 1915).
75 DH.ŞFR. 495/28 (Rumî 16.08.1331 / 29 Ekim 1915).
76 DH.ŞFR. 495/43 (Rumî 17.08.1331 / 30 Ekim 1915).
77 DH.ŞFR. 57/197 (27.12.1332 / 31 Ekim 1915).
78 DH.EUM.2.Şb 13/39 (26.12.1333 / 04 Kasım 1915)
507
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN
tın saika-i menfaatle bazı eşhas tarafından eşkal-i memul olduğu Adliye Neza-
retinden bildirilir. Tahkikatın zorlaştırılmaması hususunda gerekli yardımın
yapılması istenir.79
Bu cinayet olayıyla ilgili mahkemelerin sakin ve olaysız bir şekilde ger-
çekleşmediği, katil zanlılarının tahkikat esnasında kaymakam vekili, müdde-i
umumi, kaza müstantıkı ve adliye memurları tarafından darp edildikleri anla-
şılmaktadır. Bu sebepten de mahkemenin Divan-ı Harb’e verilmesi istenmiş,80
fakat bu istek gerekli görülmeyerek reddedilmiştir.81 Zühdü Bey’in katillerini
ortaya çıkaran kaza müstantıkı Memiş Efendi ile rüfekasının taht-ı muhake-
meye alındığının bildirilir.82 Bafra Müstantıkı Memiş Efendi ile refikası hak-
kında bir belge de mevcuttur. Zühdü Bey’in bir husumetten dolayı Alaçamlı Hacı
Osman tarafından katlettirilmesinden sonra katillerin ortaya çıkarılması esna-
sında Bafra müstantıkı Memiş Naci Efendi ile zabıta-i adliye memurlarının bazı
kişilere kanuna aykırı hal ve harekette bulundukları ve bazı kişilere darp ve iş-
kence ederek memuriyetlerini suistimal ettikleri anlaşılmaktadır. Bu konudaki
şikâyet üzerine müfettişler tarafından durum tetkik edilir. Memiş Naci ile polis
Tevfik efendiler Naile namında bir kadının evine zorla girerek kadını darp eder-
ler, Yenice karyesine gidip orada bazı kişilere işkence ederler, bu eziyet esna-
sında bir kadının karnındaki bebeğinin düşmesine (ıskât-ı cenin) ve bir kişinin
de ölümüne sebep olurlar. Bu sebeplerle haklarında dava açılan bu kişiler hak-
kında yapılacak takibatın teciline gerek olmadığı yani ertelenmemesi gerektiği
ifade edilmektedir.83
1915 senesinde öldürülen ve konuyla ilgili çokça yazışmalarından ardın-
dan 1919 senesinde bu konuyla ilgili yeni bir belgeye rastlıyoruz. Dahiliye Ne-
zareti’ne Ankara vali vekili imzasıyla gönderilen bu yazıda olayın başından beri
katil olarak görülen Alaçamlı Hacı Osman ve arkadaşlarının asıl katil olmadığı
ortaya çıkar. Hacı Osman adlı kişinin dağlarda kırlarda şekavet yolunu tutmuş
asker firarileri olduğu, Bafra kaymakamı Zühdü ve arkadaşlarını katletmiş ola-
nın ise Alaçam Rum mahallesinden Kabasakal oğullarından şaki Simon ve arka-
daşları olduğu ifade edilmektedir. Hacı Osman ve arkadaşları ise çıkan af neti-
508
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI
1915).
87 BEO. 4487/336520 (02.01.1336 / 18 Ekim 1917).
88 ŞD. 1873/11 (05.02.1337 / 10 Kasım 1918).
89 İ.DUİT. 114/87 (24.04.1337 / 27 Ocak 1919).
90 BEO. 4558/341811 (29.05.1337 / 02 Mart 1919).
509
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN
KAYNAKÇA
Tetkik Eserler
Bafra Efsane Şehir Turizm Tanıtım Kitabı, Bafra Belediyesi, Bafra, 2017.
Sezen, Tahir, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür-
lüğü, Ankara, 2017.
Salnameler
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1286/1869.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1287/1870.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1288/1871.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1289/1872.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1296/1879.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1298/1881.
Trabzon Vilâyeti Salnamesi, 1305/1888.
Arşiv Belgeleri
A.} MKT.DV. 21/32
A.} MKT.MHM. 412/19
A.} MKT.UM. 12/6
A.} MKT.UM. 38/43
BEO. 2253/168965
BEO. 2297/172211
BEO. 3419/256393
BEO. 3843/1329
BEO. 4016/301189
BEO. 4209/315663
BEO. 4298/322300
BEO. 4383/328665
BEO. 4487/336520
BEO. 4558/341811
BEO. 4607/345508
510
OSMANLI DÖNEMİNDE BAFRA KAYMAKAMLARI
BEO. 841/63016
DH.EUM.2.Şb 13/39
DH.EUM.2.Şb 28/21
DH.EUM.AYŞ. 65/13
DH.İ.UM. 72/5
DH.MKT. 1027/47
DH.MKT. 1041/28
DH.MKT. 1122/87
DH.MKT. 1268/66
DH.MKT. 1322/5
DH.MKT. 1398/31
DH.MKT. 1548/58
DH.MKT. 1855/74
DH.MKT. 1900/115
DH.MKT. 1941/27
DH.MKT. 2054/104
DH.MKT. 2204/65
DH.MKT. 2210/69
DH.MKT. 226/26
DH.MKT. 2285/29
DH.MKT. 2339/7
DH.MKT. 2504/60
DH.MKT. 2603/43
DH.MKT. 2629/14
DH.MKT. 46/20
DH.MKT. 702/3
DH.MKT. 759/38
DH.MKT. 821/26
DH.MKT. 924/93
DH.MKT. 959/18
DH.MTV. 22/37
DH.MTV. 49/57
DH.MUİ. 17/34
DH.ŞFR. 152/57
DH.ŞFR. 263/64
DH.ŞFR. 374/51
DH.ŞFR. 395/3
DH.ŞFR. 494/101
DH.ŞFR. 494/84
DH.ŞFR. 495/135
DH.ŞFR. 495/28
DH.ŞFR. 495/43
DH.ŞFR. 495/7
DH.ŞFR. 495/9
DH.ŞFR. 527/78
DH.ŞFR. 530/65
511
AYŞEGÜL ALTINOVA ŞAHİN
DH.ŞFR. 57/197
DH.ŞFR. 57/199
DH.ŞFR. 60/83
DH.ŞFR. 66/198
DH.ŞRF. 494/62
DH.TMIK.M.. 160/53
HR.TO. 148/88
İ.DH. 1103/86429
İ.DH. 1453/43
İ.DH. 1486/3
İ.DH. 1517/25
İ.DH. 924 / 73277
İ.DUİT. 114/87
İ.HUS. 112/40
MF.MKT. 422/51
ŞD. 1040/57
ŞD. 1873/11
512