Professional Documents
Culture Documents
HÜKÜMLER
YARGITAY KARARLARI
İSNAT KABİLİYETİ
İsnat kabiliyeti fiilin hukuki anlamını ve sonuçlarını algılayabilme ve davranışlarını yönlendirebilme
yeteneğine sahip olmak demektir.
ALGILAYABİLME YÖNLENDİRME
Kanuna göre algılama ve davranışlarını yönlendirebilme yeteneği iki grupta yoktur. Bunlar zihinleri
henüz gelişmemiş olanlar ve psikolojik anormallerdir
A) BİYOLOJİK NEDENLERE BAĞLI
HALLER
.
Yaş Küçüklüğü
12 yaşına kadar olan çocuklar, 12 – 15 yaş arası ve 15 – 18 yaş arası çocuklar
Sağır ve Dilsizlik
15 yaşını bitirmemiş olanlar, 15 yaşını bitirmiş 18 yaşını bitirmemiş ve 18 yaşını bitirmiş 21 yaşını
bitirmemiş olanlar
Akıl Hastalığı
Tam akıl hastalığı, kısmı akıl hastalığı
Yargıtay 17. CD., E. 2019/7368 K. 2019/9938 T. 24.6.2019 – YAŞ KÜÇÜKLÜĞÜ
İTİRAZ
İTİRAZ YARGITAY
HAGB RED
EDİLİYOR 17. CD
EDİLİYOR
Nitelikli hırsızlık suçu bakımından: Suç tarihinde 12-15 yaş aralığında bulunan suça sürüklenen çocuğun
işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunmadığının
Aksaray Adli Tıp Şube Müdürlüğünün sayılı raporu ile tespit edilmesi karşısında çocuk hakkında sadece
güvenlik tedbirine hükmolunabileceğinin gözetilmemesi
Mala zarar verme suçu bakımından: Sanığın eylemlerinin hukuksal anlam ve sonuçlarını algılayabilme ve
davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişip gelişmediğine ilişkin adli tıp uzmanı, psikiyatrist ya
da zorunluluk bulunması halinde uzman hekimden rapor alınması gerektiği gözetilmeden, sadece hırsızlık
suçu nedeniyle hükümlülük kararı verilmesi, nedenleriyle kanun yararına bozma istemi yerinde görülmüştür.
Yargıtay CGK., E. 2014/518 K. 2017/208 T.
4.4.2017 – YAŞ KÜÇÜKLÜĞÜ
Kanun Yolu: İtiraz Kanun Yolu
Suç: Hırsızlık, Mala zarar verme, İş yeri dokunulmazlığı
Esas Mahkemesi: Mersin 2. Çocuk Mahkemesi
Hüküm: 2 yıl 6 ay (Hırsızlık), 6 ay (Mala Zarar Verme), 2 yıl (İş Yeri Dokunulmazlığı)
Yargıtay’ın kararı: Onama
Sanık: 12-15 Yaş arası çocuklar
MERSİN 2. ÇOCUK MAHKEMESİ
Suça sürüklenen çocuk, nüfus kaydına göre 03.01.1999 doğumlu olup 29.04.2011 olan suç
tarihi itibarıyla on üç yaşının içerisindedir.
Psikolog tarafından düzenlenen 29.06.2011 tarihli sosyal inceleme raporunda; yapılan
görüşme sonucu suça sürüklenen çocuğun muhakeme ve zihinsel kapasitesinde
yetersizliğini düşündürecek herhangi bir gelişimsel probleminin BULUNMADIĞI tespit
edilmiştir.
Bu doğrultuda sanık hakkında hırsızlık, mala zarar verme ve iş yeri dokunulmazlığın
mahkumiyet hükmü kurulmuştur.
YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ
«Sanık hakkında sosyal inceleme raporunun alınmış olması karşısında, adı geçen
sanığın suç tarihinde işlediği eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve
davranışlarını yönlendirme (irade) yeteneğinin yeterince gelişip gelişmediğine ilişkin rapor
aldırılmadığı yönünde tebliğnamede bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir»
açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI
Her iki suça sürüklenen çocuk hakkında da psikolog imzalı sosyal inceleme raporları
tanzim edilmiştir. Ayrıca buna ilaveten suça sürüklenen çocuk A hakkında TCK'nun 31/2.
maddesi kapsamında işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilme ve bu fiille
ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı konusunda Adli Tıp Şubesinden de
ayrıca bir rapor alınmıştır. Fakat suça sürüklenen çocuk B hakkında bu yönde bir rapor
soruşturma ve kovuşturma aşamasında aldırılmamıştır.
Sosyal inceleme raporu tanzim edilen suça sürüklenen çocuğun ayrıca işlediği fiilin hukuki
anlam ve sonuçlarını algılayabilme ve bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme
yeteneğinin yeterince gelişip gelişmediği konusunda uzman hekim raporu alınmasının
tartışma konusu olduğu olayda, bu iki raporun farklı mahiyette bulunduğu
görülmektedir.
Sosyal inceleme raporu ile yetinilerek, yazılı şekilde hükümlülük kararı verilmemelidir.
Yüksek Yargıtay Ceza Daireleri arasında bu konuda uygulama birliğinin sağlanması
zorunluluğu da gözetilerek hükmün bozulması gerektiği düşüncesiyle itiraz kanun yoluna
başvurmuştur
CEZA GENEL KURUL KARARI
Çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suça sürüklenen çocuğun, işlediği fiilin hukuki anlam
ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin
varlığının, sosyal inceleme raporuna göre mahkemece belirlenmesinin yeterli olup
olmadığı, bu bağlamda ayrıca UZMAN DOKTOR RAPORU alınmasının gerekip
gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
CEZA GENEL KURUL KARARI
Bir kimsenin işlediği fiilden dolayı kınanabilmesi, yani o kişinin kusurlu olduğundan söz
edilebilmesi için öncelikle, o kişinin fiili işlediği sırada kusur yeteneğine sahip olması
gerekmektedir. Türk Ceza Kanununda kusur yeteneğinin ne olduğu hususunda bir
tanımlama mevcut olmasa da 31 ve 32. maddeler gözetildiğinde kusur yeteneğinin,
kişinin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ile davranışlarını
yönlendirme kabiliyetinden oluştuğu kabul edilmelidir.
TCK 31’in madde gerekçesinin fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on
beş yaşını doldurmamış olanlarla ilgili bölümünde «Bu grup yaş küçüklerinin ceza
sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hakimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu
belirlemeden önce, yaş küçüğünün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik
koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında UZMAN KİŞİLERCE rapor
hazırlanması istenir.» açıklamalarına yer verilmiştir.
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun (ÇKK) “Sosyal İnceleme” başlığını taşıyan 35.
maddesi;
“(1) Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya
Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini
gösteren inceleme yaptırılır. Sosyal inceleme raporu, çocuğun, işlediği fiilin hukukî
anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme
yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur.
(2) Derhâl tedbir alınmasını gerektiren durumlarda sosyal inceleme daha sonra da
yaptırılabilir.
(3) Mahkeme veya çocuk hâkimi tarafından çocuk hakkında sosyal inceleme
yaptırılmaması hâlinde, gerekçesi kararda gösterilir”
Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında
Yönetmeliğin (ÇKKY) 20. maddesi;
2) Fiili işlediği sırada on iki yaşını bitirmiş on beş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile
onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin … sosyal
inceleme yaptırılması zorunludur.
(3).... Sosyal incelemeyi yapan bilirkişi, çocuğun içinde bulunduğu aile ortamı, sosyal
çevre koşulları, gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi hakkında bir rapor
düzenler…
(4) İkinci ve üçüncü fıkralardaki hâllerde, hâkim veya mahkeme, SOSYAL İNCELEME
RAPORU İLE BİRLİKTE ÇOCUĞUN İŞLEDİĞİ FİİLİN HUKUKÎ ANLAM VE
SONUÇLARINI ALGILAMA VE BU FİİLLE İLGİLİ OLARAK
DAVRANIŞLARINI YÖNLENDİRME YETENEĞİNİN BELİRLENEBİLMESİ
AMACIYLA ADLÎ TIP UZMANI, PSİKİYATRİST YA DA ZORUNLULUK
HÂLİNDE UZMAN HEKİMDEN GÖRÜŞ ALIR.
Sosyal inceleme raporunun, çocuğun içinde bulunduğu aile ortamı, sosyal çevre koşulları,
gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi dikkate alınarak kural olarak sosyal çalışma
görevlilerince,
adli raporun ise klinik ortamda, çocuğun psikolojik testler ile bilişsel ve zeka düzeyinin
ölçümlenip, psikiyatrik ve fizyolojik bir takım bulguların değerlendirmeye tabi tutularak
adli tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk halinde uzman hekim tarafından
düzenlendiği,
sosyal inceleme raporunu düzenleyen görevli, çocuğun psikiyatrik açıdan işlediği fiilin hukukî
anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup
bulunmadığına ilişkin bir değerlendirme yapamayacağı gibi bu konunun hakimlik mesleğinin
gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile de çözümlenemeyeceği göz önüne alındığında, hâkim
veya mahkemece, teknik bilgi gerektiren bu konuda adli tıp uzmanı, psikiyatrist ya da
zorunluluk bulunması halinde uzman hekimden görüş sorulduktan sonra sosyal inceleme
raporuyla birlikte bir değerlendirme yapılarak çocuğun ceza sorumluluğunun bulunup
bulunmadığının takdir edilmesi gerekmektedir.
Yargıtay 17. CD., E. 2019/9717 K. 2019/10748 T.
17.9.2019 – AKIL HASTALIĞI
Sanık hakkında gerçekleştirdiği iddia olunan hırsızlık eylemi nedeniyle kamu davası açılıyor.
Diyarbakır 8. Asliye Ceza Mahkemesi, soruşturma aşamasında dosyaya eklenen sağlık kurulu raporunda
sanığa “tedavi ile işlevselliği düzelmeyen şizofren” tanısı konulmasına rağmen, bunu gözetmeksizin 4 yıl
2 ay hapis cezası veriyor.
Madde 57 - (1) Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik
tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında
koruma ve tedavi altına alınır.
YARGITAY 17. Ceza Dairesi
Ortada bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de, akıl hastası olduğu belirlenen sanık, işlediği
fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, suçun işlenmesinden dolayı
hukuki anlamda sorumlu tutulup cezalandırılamaz.
Bu durumda bulunan sanığa ceza tayin edilmesi mümkün olmadığından, "ceza verilmesine yer
olmadığına" karar verilmesi gerekir. Öte yandan sanığa ceza verilemiyor olması, hakkında bir güvenlik
tedbirine hükmolunmasına engel değildir.
Akıl hastası sanığın tedavi ve muhafazasına karar verilebilmesi için, açılan davada isnat yeteneği ile "Fiil-
fail-akıl hastalığı" arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi için bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır.
Ceza muhakemesinin amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler nazara alınarak, somut gerçeğin her türlü
şüpheden uzak biçimde kesin olarak ortaya çıkarılmasıdır. Bu nedenle, ulaşılma imkanı bulunan bütün
delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
YARGITAY 17. Ceza Dairesi
Sanığın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak
davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış ya da önemli derecede azalmış olup olmadığı, buna
bağlı olarak da hakkında TCK’nın 32. maddesinin birinci veya ikinci fıkralarının uygulanmasının
gerekip gerekmediği hususunda rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi
gerektiği gözetilmeden, hırsızlık suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair
Diyarbakır 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/11/2017 tarihli ve 2017/397 Esas, 2017/570 Karar
sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU, E. 2017/467, K
2018/576, T. 27.11.2018
Sanığın, epilepsi hastası olup olmadığının, epilepsi hastası olduğunun tespiti hâlinde atılı suçu nöbeti
sırasında, nöbetten önceki veya sonraki zihin bulanıklığı içerisinde işleyip işlemediğinin belirlenmesinin
özel ve teknik bilgiyi gerektiren bir konu olduğu, bu hususun hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve
hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olmadığı, böyle bir değerlendirmenin ancak bilimsel
verilere dayanan ve istikrar kazanmış adli tıp uygulamaları doğrultusunda yapılacak muayene
sonucu düzenlenecek rapora göre yapılabileceği göz önüne alındığında, sanığın işlediği fiilin hukuki
anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme
yeteneğinin azalıp azalmadığı, buna bağlı olarak da hakkında TCK’nın 32. maddesinin birinci veya ikinci
fıkralarının uygulanmasının gerekip gerekmediği hususunda rapor alınarak sonucuna göre hukuki
durumunun belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulduğu kabul edilmelidir.
Yargıtay kararlarında kusur yeteneğinin incelenmesini (kurul raporu alınmasını)
gerektirdiği kabul edilen hastalıklar:
Kanunun isnat kabiliyetine tesir eden hal olarak kabul ettiği sarhoşluk veya uyuşma İSTENMEDEN
gerçekleşendir.
İstenerek sarhoşluk halinde içki veya uyuşturucu aldıktan sonra suç işleyenler ile içki veya uyuşturucu
almadan suç işleyenler arasında bir fark yoktur.
ÖRNEĞİN: Uyuşturucu bağımlısı olmayan, zaman, zaman uyuşturucu kullanan sanığın, olay zamanı
uyuşturucu almış olsa dahi, …bu ihtiyari durumu cezai sorumluluğunu etkilemez. 1. CD. E:1994/1979,
K:1994/2858, T.20.09.1994
Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2015/7898 E., 2015/30649 K., 03.11.2015 – İRADE İLE ALINAN
ALKOL
Uyku hali
Kriz geçirme
Cinnet geçirme
Ateşli bir hastalık
Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2015/18 E., 2015/3870 K., –
Geçici Neden
Sanık kocası askerde iken, bir başka kişi ile yaşamaya başlamış, ondan hamile kalmış, daha sonra kocası
ile barışmış, başkasından hamile kaldığını ona anlatmış, kocası, bebeği kabulleneceğini söylemesine
rağmen sanık bebeği doğurmak istememiş, hatta bebeğini düşürmek için ağırlık kaldırma ve ilaç kullanma
gibi yöntemlere başvurmuşsa da bebek düşmemiştir.
Sanık olay günü sabaha karşı sancılandığını, tuvalete gittiğinde bebeğin birden düştüğünü, baktığında canlı
olmadığını gördüğünü söylemişse de, Adli Tip 1.Ihtisas Kurulunun raporunda bebeğin canlı olarak
doğduğu, ancak göbek bağının koparıldığı, daha sonra bağlanmadığından kan kaybı ve soğuk
nedeniyle öldüğü anlaşılmıştır.
Mahkeme sanığın mahkumiyetine hükmetmiştir.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ
TCK'nın 34. maddesinde sözü edilen "geçici bir nedenle" tanımına, gebelik sonrası ortaya
çıkan psikozların neden olup olmayacağının tespiti açısından, sanık bu yönden adli tıpça
muayenesinin sağlanarak, alınacak rapora göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri
gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı gerekçe ile sanığın mahkumiyetine karar verilmesi
bozmayı gerektirmiştir.
HAKSIZ TAHRİK
YARGITAY KARARLARI
TCK Haksız tahrik Madde 29-
Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen
kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet
hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek
cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
Kasten Öldürme Madde 81: Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
Nitelikli Halle Madde 82/1-d: Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş, boşandığı eş veya kardeşe karşı
işlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
SOMUT OLAY
Olaydan önce maktul, diğer maktulü evlenmek üzere ailesinden istemiş ancak buna izin
verilmemiştir. Maktule akrabası olan biri ile evlendirilmiştir. Ancak maktuller görüşmeye
devam etmiştir.
Bu durumu öğrenin eşi ve ailesi maktuleyi babası olan sanığa teslim etmiştir.
Maktule burada, 02:30 ve 02:34 sıralarında diğer maktulü aramıştır.
Sanık gece gelen tıkırtılar üzerine damda maktulleri birlikte görünce sinirlenerek onlara
ateş etmiş, olay yerine gelen polis memuru tanık Hakan’ın beyanına göre de, namusunu
temizlediği yönünde beyanda bulunmuştur.
İlk derece mahkemesi sanık hakkında her iki maktulü öldürmekten ötürü (haksız tahrik
hükmünü uygulamaksızın) hapis cezası vermiştir.
YARGITAY
Bir başkasıyla evli olan kızının sevgilisiyle gece vakti kendi evinde buluşması
nedeniyle toplum yapısı, kültürel yapı, toplum tepkisi gözetildiğinde sanığın
haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddetli elemin etkisi altında eylemini
gerçekleştirdiği kanaati oluşmaktadır.
Sanık hakkında TCK'nin 29. maddesi uyarınca makul oranda haksız tahrik indirimi
yapılması gerektiğinin gözetilmemesi, Bozmayı gerektirmiş olup, hükmün
BOZULMASINA karar veriyor.
KARDEŞİNE KARŞI YAPILAN CİNSEL SALDIRI
ÜZERİNDEN 25 YIL GEÇMESİ HALİNDE HAKSIZ TAHRİK
(Yargıtay 1. CD., E. 2020/1573 K. 2020/2063 T. 29.9.2020)
Sanık ile maktul amca çocuklarıdır. 25 yıl kadar önce maktul sanığın kız
kardeşine yönelik cinsel saldırı eylemi gerçekleştirmiştir. Bu yüzden
sanık ile maktul arasında bir husumet doğmuştur.
Maktul bu olay nedeniyle uzun süredir memleketine gelmiyordur.
Olay tarihinde ise sanık ile maktulün ortak akrabalarının bir düğünü
nedeniyle maktul memleketine gelmiştir.
Bunu öğrenen sanık maktulün düğün yerini terk etmesini dolaylı şekilde
iletmiş, fakat maktul oradan ayrılmamıştır. Ardından olay yerine gelen
sanık maktulü çıkan kavga neticesinde tabanca ile ateş etmek suretiyle
öldürmüştür.
YARGITAY
Olayda maktül, dikkatsizlik ve tedbirsizlik teşkil eden haksız hareketi sonucu sanıkların
aracında hasara neden olduğuna göre sanıklar lehine tahrik hükmünün kabulü yasal
düzenleme gereği olup, oluşa nazaran bu tahrik TCK.nun 51/1.maddesinin tatbikini icap
ettirir adi tahrik boyutundadır.
Sanık M.'ün ölümle sonuçlanan kavgada maktüle sopa ile vurduğu
anlaşıldığına göre ek savunma ile TCK’nın 464/1'den mahkumiyeti
cihetine gidilmesi ve ayrıca hakkında TCK’nın 51/1. maddesinin
uygulanması gerekirken kabule ve delillere ters düşen şekilde beraatine
karar verilmesi sebeplerinden dolayı hükmün her iki sanık yönünden
BOZULMASINA, 7.2.1995 gününde oybirliği ile karar verildi.
SANIĞIN TAKSİRLE İŞLEDİĞİ SUÇ VE
HAKSIZ TAHRİK
Yargıtay ağırlıklı olarak taksirli suçlarda haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağını
kabul etmektedir. Konu doktrinde tartışmalıdır.
Örneğin Yargıtay 1. CD., E .2008/5346, K. 2008/7646, T. 01.12.2008: Taksirli suçlarda
tahrik hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı düşünülmeden, tahrik
nedeniyle cezadan indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini bozmayı gerektirir.
Yargıtay 2CD., E. 1985/7645, K. 1985/8347, T. 22.10.1985: Tahrik hükmünün kendine
özgü nesnel ve öznel koşulları gözetildiğinde kişilerin birbirleri aleyhine işlemiş
oldukları kasti ve iradi suçlarda uygulanması olanağı bulunduğu, kasıtsız suçlarda bu
koşullar oluşmadığından haksız tahrik hükmünün uygulanması mümkün değildir.”
(Açıkgöz, sy:154)
ÜÇÜNCÜ KİŞİYE YAPILAN HAREKET VE
HAKSIZ TAHRİK (Yargıtay CGK., E. 1989/133 K. 1989/192 T. 22.05.1989)
SUÇ: Kastın aşılması sonucu adam öldürmek suçu
Katil kastiyle olmıyan darp ve cerh veya bir müessir fiilden telefi nefis husule gelmiş olursa
fail, 448 inci maddede beyan olunan ahvalde sekiz, 449 uncu maddede yazılı ahvalde on ve
450 nci maddede muharrer ahvalde on beş seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapse
mahküm olur.
Eğer telefi nefis failin fiilinden evvel mevcut olup da failce bilinmiyen ahvalin birleşmesi
veyahut failin iradesinden hariç ve gayrimelhuz esbabın inzimamı ile vukua gelirse, 448 inci
maddede beyan olunan ahvalde beş seneden, 449 uncu maddede muharrer ahvalde yedi
seneden ve 450 nci maddede yazılı ahvalde fail on seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis
cezası ile cezalandırılır.
SOMUT OLAY
Ölen ve arkadaşları, birlikte gezmekte olan Necla, Gülümser ve Serpil'in
peşlerine takılıp arkadaşlık teklif etmişler, red cevabı almalarına karşın
takiplerini sürdürmüşlerdir.
Bu durumu gören ve kızlardan Gülümser ile Serpil'in memleketlisi olan
sanığın yanlarına gelip rahatsız edilip edilmedikleri sorduğu, hayır yanıtlar
almasına karşın rahatsız edildiklerini görmesi ve yeniden izlemesi nedeniyle
maktule tokatla vurup tekme savurduğu, sanığın darbelerinden
korunmak isteyen maktulün geri çekilirken yola düştüğü, bu sırada
Dutluk istikametinden gelen Zeki yönetimindeki minibüsün altında kalarak
öldüğü anlaşılmaktadır.
İlk derece mahkemesi söz konusu eylem nedeni ile sanık hakkında 4 sene 2
ay ağır hapis cezasına hükmetmiştir.
Yargıtay – Bozma Kararı
Nitelikli Haller
Madde 82- (1) Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak …. işlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır
SOMUT OLAY
Bahar 17 yaşında ve amcasının oğlu ile iki yıldır dini nikahlı olarak evlidir. Bahar maktul ile değişik zamanlarda telefonla ve
yüz yüze görüşmüştür. Bahar ile maktül 04.03.2009 günü kaçarak bir gece beraber kalmışlardır. Ertesi gün maktul, Bahar’ı
Beşiri İlçesinde bir yerde bıraktığını ailesine arayarak söylemiş ve aynı zamanda bir takım tehdit cümleleri kurmuştur.
Baharın ailesi maktulün tarif ettiği yerden kızlarını almışlardır.
Olaydan sonra Bahar’ın öldürülmesi konusunda aile içinde bazı konuşmalar yapılmıştır. Sanık buna karşı çıkmıştır. Bahar bu
nedenle öldürülmemiştir.
Bahar’ın soruşturma aşamasında verdiği duyuma dayalı ifadelerine göre aile içinde maktulün öldürülmesi tartışılmıştır. Ancak
tartışmayı tam olarak kimlerin yaptığının belirlenememiştir.
Mehmet Sait (sanık), Bahar’dan maktulün telefonunu alarak maktulü aramış, ancak maktul cevap vermemiştir. Daha sonra
maktul sanığı aramıştır. Sanığın isteği üzerine kızı Zehra telefona cevap vermiştir. Maktul Zehra’ya iltifat mahiyetinde bazı
sözler söylemiştir. Zehra daha sonra maktul ile birkaç kez telefonla görüşmüştür ve bir kafede buluşmuşlardır. Bu sırada
Fahrettin maktulün fotoğrafını çekmiştir. Fahrettin fotoğrafı Bahar’a göstermiş, Bahar fotoğraftaki kişinin beraber kaçtığı ve
Ahmet olarak bildiği kişi olduğunu söylemiştir.
Bunun üzerine Mehmet Sait birkaç kez maktulü takip etmiş, olay günü Batman’a gelmiş kendi beyanına göre tesadüfen maktul
ile karşılaşmış ve maktulün kendisine hakaret etmesi üzerine maktulü üzerinde bulundurduğu tabanca ile vurarak öldürmüştür.
İlk derece mahkemesi, sanığın kızı ile maktulün buluşmasını sağladığı ve fotoğrafını çektirdiği, olay günü maktulle tesadüfen
karşılaşmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, sanığın maktulü öldürmeyi planladığı, bu eylemin tasarlayarak
öldürme olarak vasıflandırılması gerektiği ve suçun haksız tahrik altında işlendiği kanaatine varmıştır.
YARGITAY – BOZMA KARARI
Töre ve namusun birbirlerine kısmen benzer ve yakın olmakla birlikte birbirlerinden ayırt edilmesi
gereken farklı kavramlar olduğu görülmektedir.
Töre belli koşullarda namusu da içine alan bir üst kavramdır. Ait olunan toplulukta geçerli olan ve
herkes tarafından kabul edilen töre gereğince namus cinayeti işlenmesi olanaklı olup, bu halde
kasten öldürme fiilinin töre saikiyle işlendiği kabul edilebilir.
Bununla birlikte toplumda “namus cinayeti” olarak adlandırılan her kasten öldürme
eyleminin töre saikiyle işlenmediği ve bu tür eylemlerin kişilerin kendi namus anlayışının bir
sonucu olarak ve töre ile yakından uzaktan ilgisi olmayacak şekilde gerçekleştirildiği de gözden
uzak tutulmamalıdır.
Töre saikiyle hareket ederek kasten öldürme suçunu işleyen fail,
kendisine yüklenen görev bilinciyle hareket etmekte ve hukuk
düzenince uygun görülmeyerek cezalandırılan bu davranışı nedeniyle
ait olduğu toplulukta saygınlık ve itibar kazanmakta, hoş
görülmekte ve korunmaktadır.
Yasa koyucunun öngörmediği bir şekilde namus saiki ile töre saiki
kavramlarının özdeşleştirilmesi, anılan yasa maddesinin KIYASA
YOL AÇACAK şekilde geniş yorumlanması anlamına gelir ki buna
5237 sayılı TCK’nın 2/3. maddesi uyarınca yasal olanak
bulunmamaktadır.
TÖRE SAİKİYLE KASTEN ÖLDÜRME SUÇUNDA
HAKSIZ TAHRİK HÜKÜMLERİ UYGULANIR MI?
Gerçekten de töre veya kan gütme saikiyle işlenen eylemlerde fail haksız bir
fiilden duyduğu öfke ve şiddetli elemin etkisi altında değil, bu konudaki töreden
kaynaklanan bilinç ve saikle hareket etmektedir.
TASARLAMA
Gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak,
haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez.
HAKSIZ TAHRİK
Haksız tahrik; failin, haksız bir fiilinin doğurduğu öfke ve elemin etkisi altında hareket ederek
suç işlemesidir. Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Tahriki oluşturan bir fiil olmalı,
b- Bu fiil haksız bulunmalı,
c- Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı
d- Failin işlediği suç bu ruhi durumun tepkisi olmalıdır
Yukarıda açıklanan maddi olayda, maktullerin sanığa yönelik haksız
eylemlerinden söz edilemez.
İki ila dokuz yaşlarında bulunan maktullerin ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ
OLMALARI, EVDE HUZURSUZLUĞA SEBEBİYET VERMELERİ,
ÇEVREYİ RAHATSIZ ETMELERİ, OKULDA BAŞARISIZ OLMALARI
ÜZÜNTÜ KAYNAĞI İSE DE HAKSIZ BİR FİİL OLARAK KABUL
EDİLEMEZ.
Maktullerin zihinsel özürlü olmaları ile sanığın eylemi arasında bir uygunluk
bulunmamaktadır. Haksız tahrik hükümleri uygulanamaz. Aksi takdirde yatalak
hastanın öldürülmesi halinde de haksız tahrik hükümlerinin uygulanması
gerekir. Bu durum ise, "Tahriki oluşturan haksız bir fiil olmalıdır" koşuluna
aykırıdır.
Çocukların kendi maluliyetlerinin babalarına karşı haksızlıkları veya haksız
hareketleri olarak kabul ve değerlendirilmesine hukuken imkan yoktur.
TAKDİRİ İNDİRİM NEDENLERİ
TCY.nın 59. maddesi mahkemenin takdirine bağlı hususlardan olmakla
beraber, bu takdir hakkının kullanılmaması nedeniyle gösterilen gerekçenin
makul ve makbul olması, hukuk kaidelerini zedelemeyecek, yasanın amacına
aykırı düşmeyecek ve vicdanları rahatsız etmeyecek bir mahiyet taşıması, hak ve
nesafet kurallarına uygun olması gerekmektedir.
Bu madde yalnız suçun işlenişine göre cezanın verilmesini önlemek ve failin
kişiliğine uygun biçimde cezanın şahsileştirilmesini sağlamak amacı
gütmektedir.
Sadece suçun işleniş biçiminin ağırlığından söz edilerek TCY.nın 59. maddesinin
uygulanmasından vazgeçilemez. Aksi hal, olaya göre değil kişiliğe göre
uygulanması gereken 59. maddenin amacına aykırıdır.
ikrarı ile suçun ortaya çıkmasını ve suç vasfının tayinini sağlayan sanık
hakkında TCY’nın 59. maddesinin uygulanması gerektiği Yargıtay Ceza
Genel Kurulu ile Özel Dairelerin yerleşmiş esaslarındandır.
İncelenen dosyada, olayın görgü tanığı yoktur.
Sanık, ikrarı ile olayın ortaya çıkmasını sağlamış, suç vasfının
belirlenmesine yardımcı olmuştur.
Ayrıca maktullerin durumları ve ev içinde huzursuzluğa neden olmaları
yüzünden duyulan üzüntünün etkisiyle işlenen fiilde, sanığın içinde
bulunduğu ruh hali takdiri indirim nedeni olarak nazara alınmalıdır.
KARŞI OY
Bir fiilin tahrik edici nitelikte olup olmadığı tamamen değişen kriterlere göre,
mesela tahrik edildiğini ileri süren kimsenin kişisel niteliklerine, tahriki oluşturan
fiili yapan kimsenin durumuna, bu kimseler arasındaki ilişkiye, zaman ve yer
şartlarına göre takdir olunur.
Fiilin hukuka uygun veya aykırı olması ile, bu fiili yapan kimsenin isnat
yeteneğine sahip bulunup bulunmaması iki ayrı kavramdır; isnad yeteneğine
sahip bulunmayan kimse cezalandırılmazsa da, onun yaptığı hareketin
hukuka aykırı olması, hatta suç teşkil etmesi mümkündür; fiilin haklı veya
haksız olduğunu değerlendirirken, onu yapan kimsenin subjektif durumuna
değil, maruz kalan kimsenin durumuna bakmak daha doğru olur.
Bu nedenlerle, isnad yeteneğine sahip olmayan küçüklerle, akıl hastalarının
fiil ve hareketleri, diğer unsurları da teşekkül ettiği takdirde "Haksız
Tahrik" oluşturabilir
Haksız tahriki teşkil eden fiili işleyen ile, tahrik edilenin derecesi ne olursa olsun akrabalık
bağı ile bağlı olmaları, şartları mevcut olduğu takdirde, faile cezayı azaltıcı hükmün
tatbikine mani değildir. Bu sebeple anaya, babaya, çocuğa, karıya, kocaya karşı işlenmiş
suçlarda da, eğer fail haksız yere tahrik edilmiş ise, ceza indirilmesinden faydalanır.
Kanunumuz, öfke ve üzüntüyü aynı nitelikte kabul etmiştir. Üzüntü halinde fail, haksız bir
harekete karşı derhal reaksiyonda bulunmasa dahi, bu psikolojik durumun devam ettiği süre
içinde fiili gerçekleştirmiş olduğu hallerde tahrik söz konusudur.
Özel Daire bozma kararında ayrıntılarıyla açıklanan, sanığın öldürdüğü zeka özürlü
çocuklarının iradeleri dışında da olsa yaptığı hareketler ve yukarıda açıklanan
bilimsel görüşler birlikte değerlendirildiğinde, sanığın haksız bir tahrikin etkisiyle suç
işlediğinin kabulünde zorunluluk bulunduğu kanaatindeyim.
TAKDİRİ İNDİRİM
NEDENLERİ
YARGITAY KARARLARI
Madde 62- (1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası
yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı
indirilir.
(2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki
ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası
etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri
kararda gösterilir.
Yargıtay CGK., E. 2014/508 K. 2017/22 T.
24.1.2017
SUÇ: Kasten yaralama suçundan
ASLİYE CEZA MAHKEMESİ: 5237 sayılı TCK'nın 86/1, 87/1-
c-son, 29 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 3 ay hapis cezası ile
cezalandırılması ve hak yoksunluğu
YARGITAY: Onama
CEZA GENEL KURULU: Bozma
SOMUT OLAY
KATILAN: Şehir içi yolcu taşımacılığı yapan minibüste şoför olarak
çalıştığını, olay günü sevk ve idaresindeki minibüsle seyir halinde iken yolcu
indirmek için durağa yaklaştığı sırada, durakta sanığın park halindeki aracını
gördüğünü, durağa yanaşabilmek için korna çaldığını, bunun üzerine sanığın
aracının içerisinden kafasını çıkarıp “ne var a...k...” diyerek küfrettiğini,
aralarında tartışma çıktığını, duraktan çıkması için tekrar korna çalması
üzerine sanığın aracından inerek yanına geldiğini, minibüsün kapısını
açtığını, kendisinin de aşağı indiğini, sanığın “bana el kol hareketi yapma”
diyerek yüzüne kafa attığını, kendisinin de sanığı ittirdiğini, sanığa
küfretmediğini ifade etmiştir.
SANIK: Aracı ile yanaştığı yerin dolmuş durağı olduğunu fark etmesi
üzerine aracını geri çekip çıkmak istediği sırada katılanın minibüsü ile
arkasına yanaştığını, önünün de dolu olması nedeniyle duraktan
çıkamadığını, katılanın uzun süre korna çalarak “i...herif, dolmuş
durağına neden park ediyorsun” dediğini, ardından da minibüsten
aşağıya inerek aracının yanına geldiğini ve “niye çıkmıyorsun hâlâ,
insene aracından” diyerek aracına yumruk atıp kaportasını
yamulttuğunu, daha sonra yine “o...çocuğu” diyerek küfrettiğini, bunun
üzerine aracından dışarı çıktığını ve katılanı ittirdiğini, 3-4 dolmuş
şoförünün daha gelerek üzerine çullandıklarını, katılana küfür etmediğini ve
vurmadığını savunmuştur.
İlk derece mahkemesi sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle TCK’nın
29. maddesi uyarınca asgari oranda indirim yapılmasına ve ayrıca
«Başkaca artırıma ve indirmeye kanunen ve takdiren yer
olmadığına» karar vermiştir.
HAKSIZ TAHRİK
5237 sayılı TCK'nda tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’nda yer alan ağır
tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut
olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi
üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında
belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir
Tahrik nedeniyle yapılacak indirimin oranı belirlenirken, haksız tahriki oluşturan
hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel şartlar ve tahrik eden ile
edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmelidir.
Kavga sonucunda katılanın yüzünde sabit ize neden olacak şekilde, sanığın ise basit
bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralandığı olayda;
katılanın minibüs durağına park eden sanığın aracının arkasına yanaşarak ısrarla
korna çalması,
Çıkan tartışmada katılanın eşinin ve çocuğunun yanında sanığa hakaret etmesi
Sanığın da katılan tarafından yaralanmış olması hususları
birlikte değerlendirildiğinde, olayın gelişim biçimine ve katılandan kaynaklanan
haksız hareketlerin ulaştığı boyuta göre, haksız tahrik nedeniyle asgari orandan
uzaklaşılmak suretiyle makul oranda bir indirim yapılması gerekirken, asgari
oranda indirim yapılmasının adalet ve nasafet kurallarına uygun düşmediği kabul
edilmelidir.
TAKDİRİ İNDİRİM NEDENLERİ
5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinin ikinci fıkrasında takdiri indirim nedenleri
sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin
kanunda sayılanlarla sınırlı olmadığı, aksine bunların örnek olarak belirtildiği
açıkça vurgulanmıştır.
Burada sayılan “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama
sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi
nedenler, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil yol gösterici nitelikteki
gerekçelerdir.
Bunun sonucu olarak, takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemin değil,
serbest değerlendirme sisteminin benimsediği kabul edilmektedir.
Serbest takdir sisteminin bir gereği olarak da olayda sanık yararına takdiri
indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme
yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır
Kanun koyucu, hâkime takdiri indirim hükmünün uygulanması konusunda geniş
bir takdir yetkisi tanıyarak uygulamada çıkabilecek olan ve önceden öngörülme
imkanı bulunmayan çeşitli halleri kapsayacak bir kalıp bulmanın zorluğu
karşısında hâkimin bu yetkisini sınırlamaktan özenle kaçınmıştır.
ANCAK HÂKİMİN BU KONUDAKİ TAKDİR YETKİSİ SINIRSIZ
DEĞİLDİR. Bütün kararlarda olduğu gibi takdiri indirimin uygulanmasına veya
uygulanmamasına ilişkin kararlar da gerekçeli olmalıdır.
Bununla birlikte gösterilen gerekçelerin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya
içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tâbi olacağında da şüphe
bulunmamaktadır.
Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK'nun 34. maddeleri uyarınca bütün
mahkeme kararlarının gerekçeli yazılması zorunludur. Gerekçe, verilen hükmün
dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun olarak izah
edilmesidir.
Yasal ve yeterli olmayan, dosya içeriğine uymayan bir gerekçeyle karar verilmesi
hem kanun koyucunun amacına uygun düşmeyecek, hem de tarafları tatmin
etmeyerek keyfiliğe yol açacaktır.
Yerel mahkemece TCK’nın 62. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına
ilişkin olarak, sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama
sürecindeki davranışları ve cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri
gibi hususlar değerlendirilmeden, sadece hüküm fıkrasında yer verilen
“başkaca artırıma ve indirime kanunen ve takdiren yer olmadığına”
şeklindeki bir açıklamanın, KANUN KOYUCUNUN ARADIĞI
ANLAMDA YASAL VE YETERLİ BİR GEREKÇE NİTELİĞİNDE
OLMADIĞI KABUL EDİLMELİDİR.
Belirtilen nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı bu
uyuşmazlık yönünden yerinde olup itirazın bu gerekçeyle kabulüne karar
verilmelidir.
YARGITAY CGK., 2019/289 E. , 2021/109 K.