You are on page 1of 8

ASIL İSTEDİĞİNİZİ ELDE ETMENİN YOLU

"Sizi toparlayıp yükselten her duygu temizdir; yalnız bir yanınızı yakalayıp
sizi çarpıtan duygu kirlidir." RAINER MARIA RILKE

"İLK hücumu verin bakalım!" Elvis Presley zorlu bir gösteriden sonra uyumadan önce
her gece kesinlikle böyle derdi. Heartbreak Hotel'in kralının uyuyabilmesi için
yardımcısı ilk zarfı yırtar ona her zaman verdiğini verirdi. Gökkuşağı renklerinde
barbitürat hapları: (Amytal Carbital Nembutal ya da Seconal) Quaaludes Valium ve
Placidyl ardından da kürek kemiğinin hemen altından yapılan üç Demerol iğnesi. O
uyumadan önce evin mutfak kadrosu işe sıvanırdı. Zaten günde yirmi dört saat görev
başındaydılar. Kral'ın uyuyana kadar ne miktarda yemek yiyebileceğini bir yarış haline
getirmişlerdi. Normal olarak üç cheeseburger altı ya da yedi muz tatlısı yer ondan
sonra gözleri kapanırdı. Yardımcıları bazen de onun boğulmasını engellemek için
ellerini sokup soluk borusundan lokmalar çıkarmak zorunda kalırlardı. Ondan sonra
Elvis yaklaşık dört saat boyunca hiç kıpırdamadan uyurdu. Kendine geldiğinde öyle
halsiz olurdu ki onu banyoya kadar taşımak zorunda kalırlardı. İkinci isteğini
yardımcısının gömleğini çekiştirerek belirtirdi. Hapları kendi yutamadığı için yardımcısı
ağzına koyar suyu da dikkatle boğazından aşağı boşaltırdı. (Goldman Albert "Down at
the End of Lonely Street." Life Dergisi Haziran 1990.)

Elvis genellikle üçüncü hücumu isteyemezdi. Yardımcısı kendiliğinden hapları verir


onun öğleden sonraya kadar uyumasını sağlardı. O saat geldiğinde patlayacak kadar
şişmiş durumdaki kral vücudunu harekete geçirebilmek için Dexedrine yutar burnuna
kokainde ıslatılmış pamuklar tıkar ancak öyle sahneye çıkabilirdi. Ölümünden hemen
önceki günü Elvis ilaçsız geçirmiş tüm "hücumları" en son öldürücü doza saklamıştı.
Bir dünya dolusu hayranların taptığı görünüşte istediği her şeye sahip biri neden
vücudunu böylesine sömürüyor hayatına böyle korkunç biçimde kastediyordu? Ana
bir kardeşi David Stanley'e göre uyuşmuş durumda olmayı kendini uyanık ve sefil
hissetmeye tercih ettiği için. Sanat ya da iş dünyasının en üst düzeylerine yükselmiş
kimseler arasında doğrudan ya da dolaylı olarak kendi hayatına kıyan başları da ne
yazık ki akla gelebilmektedir. Ernest Lemingway ve Sylvia Plath gibi yazarları William
Holden ve Preddie Prinze gibi aktörleri MAMA Cass Elliot ve Janis Joplin gibi şarkıcıları
düşünün. Bu insanların ortak yönü nedir? Birisi hiçbiri artık aramızda değildir ve
yokluklarını hepimiz hissetmekteyiz. İkincisi hepsinin sözünün ana çekirdeği "Bir gün
birisi her nasılsa herhangi bir şey beni mutlu edecek" biçimindedir. Ama Başarıya
ulaştıklarında rahata erip Amerikan Rüyası'na şöyle bir baktıklarında hâlâ mutlu
olamadıklarını görmüşlerdir. Böyle olunca mutluluk peşinde koşmayı sürdürmüş hâlâ
var olan acıyı içkiyle sigarayla fazla yemeyle uzağa itmeye çalışmış sonunda da o
kadar özledikleri bilinçsizlik dünyasına kavuşmuşlardır. Mutluluğun gerçek kaynağını
hiçbir zaman keşfedememişlerdir. Bu kişilerin ortaya koyduğu pek çok insana tanıdık
gelir:

1) Hayatta aslında ne istediklerini bilmiyorlardı bu nedenle kendilerini türlü sahte


alternatiflerle oyalıyorlardı.

2) Yalnız acıya giden nörolojik yollar geliştirmekle kalmayıp otoyollar geliştirmişlerdi.


Alışkanlıkları onları sürekli olarak o otoyolda götürüyordu. Bir zamanlar ancak
rüyalarında görebildikleri başarı düzeylerine ulaşmış oldukları halde milyonlarca
insanın sevgi ve hayranlığının odağı haline gelmiş oldukları halde acıyla ilgili
referansları daha çoktu. acıyı çok kolay ve çok çabuk yaratabiliyorlardı çünkü oraya
varan çok geniş caddeler açmış durumdaydılar.

3) Kendilerini iyi hissetmeyi nasıl sağlayacaklarını bilmiyorlardı. "Şimdiki zaman'la


başa çıkabilmek için bir dış gücün yardımına ihtiyaç duyuyorlardı.

4) Zihinlerini bilinçli olarak yönlendirmekte kullanabilecekleri cıvata ve somunları hiç


öğrenmemişlerdi. Çevreden gelen acıyla zevkin kendilerini kontrol etmesine izin
veriyor kontrolü kendi ellerine almıyorlardı.

Şimdi bu durumları son zamanlarda aldığım bir mektupla karşılaştırın. Bu mektup


benim çalışmalarımı kullanarak hayatını tümüyle değiştirmiş bir kadından geliyor:

Sevgili Antony

Ben bebekliğimden ikinci kocamla evliliğimin sonuna kadar sürekli haksızlığa uğramış
biriyim. Kötü muamele ve ciddi travmalar sonucu Çok Kişiliklilik Sendromu denilen bir
ruh hastalığına yakalandım ve kırk dokuz değişik kişilik sergiledim. Bu kişiliklerimin
hiçbiri diğerlerini tanımaz onların hayatlarında neler olup bittiğini bilmezdi. Çok kişilikli
olarak yaşadığım kırk dokuz yıl boyunca tadabildiğim tek rahatlama kendine zarar
verici davranışlardan geliyordu. Kulağa garip geliyor biliyorum ama kendi canımı
yakmak rahatlatıyordu beni.

Birkaç kere ra kalkıştıktan sonra hastaneye yatırıldım doktor bakımına alındım.


Kişiliklerimi birleştirmek için her kişiliği yaratan ilk travmaya geri dönmem
gerekiyordu. O travmayı hatırlamak yeniden yaşamak hissetmek zorundaydım.
Kişiliklerimin her biri belli bir işlevi yönetiyor seçici hatırlama yeteneğine sahip
bulunuyor genellikle bir tek duygusal tonu benimsiyordu. Bir MPD uzmanıyla birlikte
çalıştım o uzman kırk dokuz kişiliği bir tek kişilik altında toplamama yardımcı oldu. Bu
tedavinin süreçlerini uygulayışımın nedeni kişiliklerimin çoğunun çok mutsuz olduğunu
hayatımın bir kaosa döndüğünü görmemdendi. Bir kişilik diğerlerinin ne yaptığını
bilmediği için bazen kişilik değiştirdiğimde nerede olduğumu ne yapmakta olduğumu
bilemiyordum. Bir tek kişilikte birleşince mutlu olacağımızı sanıyordum. Bu nihaî
amaçtı. Oysa yanılmıştım. Ne büyük şoka kapıldım! Cehennem gibi bir yıl yaşamak
zorunda kaldım. Çok mutsuzdum ve her bir kişiliğim için ayrı ayrı üzülüyordum.
Hepsini özlüyor bazen geri dönmelerini istiyordum. Eskisi gibi olalım diye. Bu çok
zordu. O yıl üç kere daha kendimi öldürmeyi denedim bir kere daha hastaneye
yatırıldım.

Geçen yıl televizyonda senin programına rastladım Kişisel Güç adlı otuz günlük
kasetler dizini ısmarladım. Onları tekrar tekrar dinledim kullanabileceğim her şeye
sımsıkı sarıldım. Asıl farkı ayda bir yaptığın POWERTALK programını izlemeye
başladığımda gerçekleştirdim. Senden tek kişi olarak öğrendiklerimi çok kişiyken
hiçbir zaman öğrenmemiştim. Elli yıldır ilk defa olarak mutluluğun insanın içinden
geldiğini öğrendim. Şimdi bir tek kişi olarak kırk dokuz kişinin yüz yüze geldiği dehşet
olaylarının anıları benim belleğimde. O anılar döndüğünde onlara bakıyorum
dayanılmaz olmaya başlarlarsa senden öğrendiğim gibi odağımı değiştiriyorum ve
bunu eskiden yaptığım gibi konudan uzaklaşarak yapmıyorum. Artık kendimi amnezik
transa sokmak bir başka kişiliğe kaçmak zorunda değilim. Kendimi giderek daha iyi
tanıyorum tek bir kişi olarak nasıl yaşayabileceğimi öğreniyorum. Daha yolumun çok
uzun olduğunu pek çok şey keşfetmem gerektiğini biliyorum. Amaçlarını seçiyorum
oraya nasıl ulaşacağımı planlıyorum. Şimdilik kilo vermeye başladım yılbaşına
istediğim kiloya inmeyi hedeflerim (bu bana iyi bir armağan olacak). Ayrıca bir
erkekle sağlıklı sömürüşüz bir ilişkim olmasını istediğimi de biliyorum. Hastaneye
yatmadan önce IBM'de çalışmıştım kendime dört ayrı iş de kurmuştum. Bugün bir
başka işi yönetiyorum hastaneden çıktığımdan bu yana satışların artmasına
seviniyorum. Çocuklarımı torunlarımı tanımaya da başladım. Ama en önemlisi kendimi
tanımaya başladım."

Sevgilerimle

Elizabeth Pietrzak

* İzin alınarak yayınlanmıştır. Bugün bu cesur kadın iş hayatına dönmekle kalmamış


aynı zamanda hastanede gönüllü olarak çalışmayı da ek iş olarak seçmiştir.

NE İSTİYORSUNUZ?

Kendinize hayatta aslında ne istediğinizi sorun. Sevgi dolu bir evlilik mi?
Çocuklarınızın saygısı mı? Bol para hızlı arabalar kazançlı bir iş tepe yamacında bir ev
mi? Dünyayı gezmek mi istiyorsunuz? Egzotik yerleri görmek mi? Tarihi eserleri
incelemek mi? Rock yıldızları film yıldızları gibi milyonlarca insanın sizi
tanrılaştırmasını mı istiyorsunuz? Zaman yolculuğu makinesinin mucidi olarak
geleceğe adınızın kalmasını mı istiyorsunuz? Mother Teresa'yla çalışıp dünyayı
kurtarmak mı yoksa çevreniz üzerinde ölçülebilir bir etki yapabilmek için pro-aktif bir
rol oynamak mı istiyorsunuz?

İstediğiniz ya da özlediğiniz her ne olursa olsun belki de kendinize şöyle sormanız


gerekiyor: "Ben bunları neden istiyorum?" Güzel arabaları isteyişiniz onların
getireceğine inandığınız başarı ve saygınlık duygusu için olamaz mı? Mutlu bir aile
hayatını niçin istiyorsunuz? Size sevgi yakınlık bağ ve sıcaklık duyguları getireceğini
düşündüğünüz için mi? Dünyayı kurtarmak isteyişiniz katkıda bulunma duygusu bir
fark yaratma duygusu vereceğine inandığınız için mi? Kısacası aslında sizin istediğiniz
şey şimdi hissettiğiniz duyguları değiştirmek değil mi? Demek özet olarak bu sonuçları
istemeniz size bazı duygular hisler durumlar getirsin diye! Biri sizi öptüğü zaman o
anda kendinizi iyi hissetmenize sebep ne? Bu duyguyu yaratan gerçekten ıslak tenin
ıslak tene değmesi mi? Tabii ki değil! Öyle olsa köpeğinizi öpmek de sizi
heyecanlandırırdı!

Bizim tüm duygularımız beynimizde kopan biyokimyasal fırtınalardan ibarettir ve


onları her an aratabiliriz. Ama daha önce onların kontrolünü bilinçli olarak ele almayı
yalnız tepki göstere göstere yaşamaktan kurtulmayı öğrenmemiz gerekir. Duygusal
cevaplarımızın çoğu çevreye dönük öğrenilmiş cevaplardır. Bazılarını bilerek
modellemişiz bazılarını rastlantı sonucu edinmişizdir. Bu faktörlerin yalnız farkında
olmak bile duruma ait gücün temelidir. Hiç Kuşkusuz sizin de benim de yaptığımız her
şey acıdan kaçmak ya da zevke ulaşmak içindir. Ama neyin acıya ve neyin zevke yol
açacağı konusundaki inançlarımızı ya odak değiştirerek ya da zihinsel-duygusal-
psikolojik durumları değiştirerek değiştirebiliriz.

Sınırsız Güç'ün üçüncü bölümünde söylediğim gibi: Durumun tanımı içimizde yer
almakta olan milyonlarca nörolojik sürecin toplamıdır. Belli bir andaki tecrübemizin
genel toplamıdır. Durumlarımızın çoğu bizim doğrudan yönlendirmemizin dışında
oluşur. Bir şey görürüz ona cevap olarak bir duruma gireriz. Bu bazen akıllı ve yararlı
bir durumdur bazen de akılsız ve sınırlayıcı bir durumdur ama çoğumuzun bunu
kontrol etmek için pek fazla bir şey yapmadığı ortadadır.

Bir arkadaşınızın adını hatırlayamadığınız oldu mu hiç? Ya da "bahçe" gibi zor bir
kelimenin nasıl yazıldığını? Nasıl olur da başaramazsınız bunu? Cevabı elbette
biliyorsunuz. Başaramayışınız aptal olduğunuz için mi? Hayır o anda aptal bir
durumda bulunduğunuz için! Budalaca davranmakla zekice davranmak arasındaki
fark sizin yeteneklerinize dayalı değil belli bir anda zihninizin ya da vücudunuzun
durumuna dayalıdır. Sizde de Marva Collins'in cesareti ve kararlılığı Fred Astaire'in
zerafeti Nolan Ryan'ın gücü ve dayanıklılığı Elbert Einstein'ın merhameti ve zekâsı
bulunabilir ama eğer kendinizi sürekli olarak olumsuz durumlara sokuyorsanız o
mükemmelliğin vaadini asla tadamazsınız. Ama eğer en iyi en akıllı durumlarınıza
girebilmenin sırrını biliyorsanız o zaman tam anlamıyla mucizeler yaratabilirsiniz.
Herhangi bir anda içinde bulunduğunuz durum sizin gerçeklerle ilgili algılarınızı saptar
dolayısiyle de kararlarınızı ve davranışlarınızı saptar. Yani başka bir ifadeyle
davranışınız sizin yeteneğinizin bir sonucu değil o anda içinde bulunduğunuz durumun
sonucudur. İçinizde yatan bir yığın kaynağın kapaklarını açabilmek için kendinizi akıllı
ve aktif bir bekleyiş durumuna sokun... Bakın mucizeler nasıl oluyor!

Peki o halde duygusal durumlarımızı nasıl değiştirebiliriz? Kendi durumlarınızı


televizyonu çalıştırmaya benzetin. Net parlak canlı renkler ve inanılmaz bir ses elde
edebilmek için fişi prize takıp aygıtı açmanız gerekir. Fizyolojinizi açmak da o aygıta
çalışabilmesi için elektrik vermeye benzer. O yoksa resim de ses de yoktur. Karşınızda
yalnızca boş bir ekran vardır. Aynı şekilde tüm vücudunuzu kullanacak biçimde
açılmamışsanız yani fizyolojinizi açmamışsanız gerçekten de "bahçe" kelimesini
yazmayı beceremeyebilirsiniz. Sabah kalktığınızda hiç uyku sersemi oldunuz
dolaşırken sağa sola çarptınız mı? Kanınız doğru dürüst dolaşmaya başlayıncaya
kadar sürdü bu değil mi? "Eylemsizlik" durumu bir kere geçince düğmeniz açılmış
oldu fikirler akmaya başladı değil mi? Eğer yanlış bir durumdaysanız yayını
alamazsınız. Kafanızda doğru fikirler var olsa bile alamazsınız. Tabii fişi taktıktan
sonra da istediğinizi elde edebilmek için doğru kanala ayarlanmış olmalısınız. Zihinsel
olarak size neyin güç verdiğine odaklanmaksınız. Neye odaklanırsanız yani hangi
kanala ayarlanırsanız onu daha yoğun biçimde hissedeceksiniz. Onun için eğer
yapmakta olduğunuz şeyden hoşlanmıyorsanız belki de kanal değiştirme zamanı
gelmiştir.

Hayatta sınırsız duygular vardır herhangi bir şeye bakmanın sınırsız yolları vardır.
Sizin istediğiniz duyguların hepsi de her zaman vardır. Sizin tek yapacağınız doğru
kanala ayarlanmaktır. O halde duygusal durumunuzu değiştirmenin iki ana yolu vardır
biri fiziksel vücudunuzu nasıl kullandığınızı öbürü de odak noktanızı değiştirmektir.

FİZYOLOJİ: HAREKETİN GÜCÜ


Hayatımın son on yılı içinde öğrendiğim en güçlü farklıklardan biri duyguları
hareketlerin yarattığı gerçeğidir. Ne hissediyosak vücudumuzu nasıl kullandığımızın
sonucudur.

Yüz ifademizde ve hareketlerimizdeki en ufacık bir değişiklik bile o anda nasıl


hissettiğimizi değiştirecektir bu nedenle hayatlarımızı nasıl değerlendirdiğimizi
düşünüş ve davranış biçimimizi de etkileyecektir.

Bir an için gülünç bir deney yapmak üzere bana katılın lütfen. Kendinizi canı oldukça
sıkkın keyfi oldukça kaçmış bir senfoni orkestrasının şefi olarak görün. Şu anda
kollarınızı içeri dışarı sallıyorsunuz. Bunu çok yavaş yapın. Hiç heyecanlanmayın. Bunu
normal sıradan bir şey gibi yapın yüzünüzde de bir sıkkınlık ifadesi olmasını sağlayın.
Şimdi iki elinizi bir araya getirip avuçlarınızı birbirine patlar gibi şaklatın sonra hemen
elleri açarken yüzünüze kocaman şapşal bir sırıtma ifadesi getirin! Bunu güçlendirmek
için ses faktörünü de ekleyip yüksek sesle göğsünüzden hava vererek bir ses çıkarın.
Göğüsten boğaza oradan ağza gelsin hava. Kendinizi nasıl hissettiğinizi bu hava akımı
daha da çarpıcı biçimde değiştirecektir. Vücudunuzda ve ses tellerinizde yarattığınız
hareket ve hız duygusal durumunuzu bir anda değiştirir.

Hissettiğiniz her duygunun kendine uygun bir fizyolojisi vardır. Vücudun duruşu
soluma hareket paternleri yüz ifadeleri. Depresyon için olanlar çok belli şeylerdir.
Sınırsız Güç'te depresyonun fiziksel durumundan çok söz etmiştim. Gözlerinizin
nereye odaklandığı vücudunuzun nasıl durduğu falan. Belli bir duygusal durumdayken
vücudunuzu nasıl tuttuğunuzu öğrendikten sonra yalnızca fizyolojinizi değiştirerek bile
o duygu durumuna yeniden dönebilirsiniz. Ama işin zorluğu çoğumuzun kendimizi
poza mahkûm etmemizdir. Bunları otomatik olarak yaparız davranışımız üzerinde bir
andan bir ana nasıl bir rol oynadıklarının farkına bile varmayız.

Hepimizin yüzünde seksenden fazla kas vardır. Eğer bu kaslar depresyonu sıkkınlığı
ya da çaresizliği ifade etmeye alışırlarsa o zaman bu alıştığımız kas paterni bizim
durumumuzu dikte etmeye kalkar fiziksel karakterimizi bile dikte eder ama haydi ona
girmeyelim. Kaderle Randevu seminerlerimde insanlara ortalama bir hafta içinde
hissettikleri büyük duyguları yazmalarını söylerim. Sayısız seçenekler olduğu halde
genellikle yazdıkları bir düzinenin altında kalır. Neden? Çünkü çoğu kimse fizyoloji
paternlerini sınırlı tuttuğundan ifade paternleri de sınırlı olur.

KİŞİNİN BİR HAFTA İÇİNDE HİSSEDEBİLECEĞİ DUYGU TİPLERİ

Gerilim Çaresizlik Öfke Güvensizlik Yalnızlık Can sıkıntısı Berbat Mutlu Rahatlamış
Seviliyor Heyecanlı Neşeli...

Mümkün olan binlerce ilginç durumu düşünürseniz bu menü öyle kısa ki! Kendinizi bu
kadar kısa bir mönüyle sınırlamamaya dikkat edin! Bütün büfeden yararlanın. Yeni
yeni şeyleri deneyip kendinize rafine bir damak zevki geliştirin. Daha çok heves
hayranlık neşe oyunculuk ilgi duyumsallık arzu minnet coşku merak yaratıcılık
yeteneklilik güven ataklık düşüncelilik merhamet anlayış mizah gibi şeyler hissetmeye
ne dersiniz? Neden siz de kendinize daha uzun bir liste yapmayasınız?
Bunların hepsini sırf vücudunuzu kullanış biçiminizi değiştirerek yaşayabilirsiniz!
Kendinizi güçlü hissedebilir gülümseyebilir bir tek gülmeyle her şeyi bir dakikada
değiştirebilirsiniz. Ne derler bilirsiniz: "Bir gün bunu hatırlayınca güleceksin." Eğer bu
doğruysa neden şimdi bakıp gülmüyorsunuz? Neden bekliyorsunuz? Uyandırın
vücudunuzu. Onu zevkli durumlara sokun. Ne olursa olsun. Nasıl mı? Bir şeyi tekrar
tekrar düşünerek kendinize enerji yaratın o zaman ilerde bu durumla bağlayacağınız
duyguları değiştirmiş olursunuz.

Eğer vücudunuzu sürekli olarak zayıf biçimde kullanırsanız hep omuzlarınız sarkık
durur yorgunmuş gibi yürürseniz gerçekten kendinizi yorgun hissetmeye başlarsınız.
Başka nasıl olabilir ki? Duygularınızın lideri vücudunuzdur. Duygu durumunuz da
vücudunuzu etkiler bu sonu gelmez bir kısır döngüye dönüşür... Şu anda bile nasıl
oturduğunuza bakın. Hemen diklesin okumayı sürdürürken ve bu ilkeleri öğrenirken
vücudunuza daha çok enerji yaratın.

Durumunuzu ve dolayısıyla da kendinizi nasıl hissettiğinizi ve nasıl performans


verdiğinizi değiştirmek için hemen yapabileceğiniz şeyler nelerdir? Burnunuzdan derin
soluklar alıp ağzınızdan kuvvetle verin. Yüzünüze kocaman bir gülümseme ifadesi
getirin çocuklarınıza gülümseyin. Hayatınızı değiştirmeyi gerçekten istiyorsanız şu yedi
gün içinde her gün beş kere aynada kendinize sırıtın. Bir kulaktan bir kulağa. Bu size
çok budalaca görünecek ama unutmayın bu fiziksel hareketle sürekli olarak
beyninizde zevke giden bir nörolojik yol yaratacaksınız ve bu alışkanlık haline gelecek.
Yapın ve bunu eğlence haline getirin! Daha da iyisi egzersiz için dışarıya çıktığınızda
koşmak yerine sıçrayın. İp atlar gibi.

Sıçramak durumunuzu değiştirmenin çok daha güçlü bir yoludur çünkü dört şeyi
birden yapar:

1) Harika bir egzersizdir 2) Vücudunuzda yarattığı stres koşmaktan azdır 3)


Yüzünüzde ciddi bir ifadeyle bu işi yapamazsınız 4) Arabasıyla yanınızdan geçmekte
olanları da eğlendirmiş olursunuz! Demek başka insanların da durumunu
değiştiriyorsunuz çünkü onları güldürüyorsunuz!

Ne güçlü şeydir gülmek! Oğlum Joshua'nın Matt adında bir arkadaşı vardır. Gülmek
ona öyle kolay gelir ki adetâ bulaşıcı olur. Onun gülüşünü duyan herkes de gülmeye
başlar.

Hayatınızı iyiye götürmeyi gerçekten istiyorsanız gülmeyi öğrenin. Her gün beş kere
gülümserken hiç neden yokken kendinizi güldürmeye de çalışın. Günde üç kereden
yedi gün boyunca.
Entertainment Weekly Dergisi geçenlerde bir anket yaptı. Sinemaya giden insanların
yüzde 82'sinin gülmek istediğini 7'sinin ağlamak istediğini 3'ünün de bağırmak
istediğini bulguladı. İşte bu size gülmeye diğer şeylerden ne kadar daha çok değer
verdiğimizi gösterir. Norman Cousins'ın kitaplarını ya da Dr. Deepak Chopra'nın Dr.
Bernie Siegel'in kitaplarını okursanız psikonöroimmünoloji'ye eğilirseniz gülmenin
bağışıklık sisteminizi uyararak vücudunuza neler yapabileceğini görürsünüz. Gülen
birini bulup onu taklit edin! Biraz eğlenin. Karşınızdakine "Harika bir gülüşünüz var
ben de aynısını yapmak istiyorum bana öğretin" deyin. İnanın bana bu süreç içinde
ikiniz de gülmekten kırılacaksınız! O kişi gibi soluk alıp verin onun vücut pozisyonuna
girin onun hareketlerini kopyalayın aynı yüz ifadelerine burunun aynı sesleri çıkarın.
Başlangıçta kendinizi budala gibi hissedeceksiniz ama bir süre sonra işin havasına
girecek karşılıklı katıla katıla güleceksiniz çünkü haliniz pek komik olacak. Ama bu
süreç yer alırken sürekli olarak gülecek nörolojik şebekeyi de oluşturmaya
başlayacaksınız. Bunu tekrar tekrar yaptığınızda gülmeyi çok kolay bulacak çok da
eğleneceksiniz.

KİŞİNİN BİR HAFTA İÇİNDE HİSSEDEBİLECEĞİ DUYGU TİPLERİ

Gerilim Çaresizlik Öfke Güvensizlik Yalnızlık Can sıkıntısı Berbat Mutlu Rahatlamış
Seviliyor Heyecanlı Neşeli...

Mümkün olan binlerce ilginç durumu düşünürseniz bu menü öyle kısa ki! Kendinizi bu
kadar kısa bir mönüyle sınırlamamaya dikkat edin! Bütün büfeden yararlanın. Yeni
yeni şeyleri deneyip kendinize rafine bir damak zevki geliştirin. Daha çok heves
hayranlık neşe oyunculuk ilgi duyumsallık arzu minnet coşku merak yaratıcılık
yeteneklilik güven ataklık düşüncelilik merhamet anlayış mizah gibi şeyler hissetmeye
ne dersiniz? Neden siz de kendinize daha uzun bir liste yapmayasınız?

Bunların hepsini sırf vücudunuzu kullanış biçiminizi değiştirerek yaşayabilirsiniz!


Kendinizi güçlü hissedebilir gülümseyebilir bir tek gülmeyle her şeyi bir dakikada
değiştirebilirsiniz. Ne derler bilirsiniz: "Bir gün bunu hatırlayınca güleceksin." Eğer bu
doğruysa neden şimdi bakıp gülmüyorsunuz? Neden bekliyorsunuz? Uyandırın
vücudunuzu. Onu zevkli durumlara sokun. Ne olursa olsun. Nasıl mı? Bir şeyi tekrar
tekrar düşünerek kendinize enerji yaratın o zaman ilerde bu durumla bağlayacağınız
duyguları değiştirmiş olursunuz.

Eğer vücudunuzu sürekli olarak zayıf biçimde kullanırsanız hep omuzlarınız sarkık
durur yorgunmuş gibi yürürseniz gerçekten kendinizi yorgun hissetmeye başlarsınız.
Başka nasıl olabilir ki? Duygularınızın lideri vücudunuzdur. Duygu durumunuz da
vücudunuzu etkiler bu sonu gelmez bir kısır döngüye dönüşür... Şu anda bile nasıl
oturduğunuza bakın. Hemen diklesin okumayı sürdürürken ve bu ilkeleri öğrenirken
vücudunuza daha çok enerji yaratın.

Durumunuzu ve dolayısıyla da kendinizi nasıl hissettiğinizi ve nasıl performans


verdiğinizi değiştirmek için hemen yapabileceğiniz şeyler nelerdir? Burnunuzdan derin
soluklar alıp ağzınızdan kuvvetle verin. Yüzünüze kocaman bir gülümseme ifadesi
getirin çocuklarınıza gülümseyin. Hayatınızı değiştirmeyi gerçekten istiyorsanız şu yedi
gün içinde her gün beş kere aynada kendinize sırıtın. Bir kulaktan bir kulağa. Bu size
çok budalaca görünecek ama unutmayın bu fiziksel hareketle sürekli olarak
beyninizde zevke giden bir nörolojik yol yaratacaksınız ve bu alışkanlık haline gelecek.
Yapın ve bunu eğlence haline getirin! Daha da iyisi egzersiz için dışarıya çıktığınızda
koşmak yerine sıçrayın. İp atlar gibi.

Sıçramak durumunuzu değiştirmenin çok daha güçlü bir yoludur çünkü dört şeyi
birden yapar:

1) Harika bir egzersizdir 2) Vücudunuzda yarattığı stres koşmaktan azdır 3)


Yüzünüzde ciddi bir ifadeyle bu işi yapamazsınız 4) Arabasıyla yanınızdan geçmekte
olanları da eğlendirmiş olursunuz! Demek başka insanların da durumunu
değiştiriyorsunuz çünkü onları güldürüyorsunuz!

Ne güçlü şeydir gülmek! Oğlum Joshua'nın Matt adında bir arkadaşı vardır. Gülmek
ona öyle kolay gelir ki adetâ bulaşıcı olur. Onun gülüşünü duyan herkes de gülmeye
başlar.

Hayatınızı iyiye götürmeyi gerçekten istiyorsanız gülmeyi öğrenin. Her gün beş kere
gülümserken hiç neden yokken kendinizi güldürmeye de çalışın. Günde üç kereden
yedi gün boyunca.
Entertainment Weekly Dergisi geçenlerde bir anket yaptı. Sinemaya giden insanların
yüzde 82'sinin gülmek istediğini 7'sinin ağlamak istediğini 3'ünün de bağırmak
istediğini bulguladı. İşte bu size gülmeye diğer şeylerden ne kadar daha çok değer
verdiğimizi gösterir. Norman Cousins'ın kitaplarını ya da Dr. Deepak Chopra'nın Dr.
Bernie Siegel'in kitaplarını okursanız psikonöroimmünoloji'ye eğilirseniz gülmenin
bağışıklık sisteminizi uyararak vücudunuza neler yapabileceğini görürsünüz. Gülen
birini bulup onu taklit edin! Biraz eğlenin. Karşınızdakine "Harika bir gülüşünüz var
ben de aynısını yapmak istiyorum bana öğretin" deyin. İnanın bana bu süreç içinde
ikiniz de gülmekten kırılacaksınız! O kişi gibi soluk alıp verin onun vücut pozisyonuna
girin onun hareketlerini kopyalayın aynı yüz ifadelerine burunun aynı sesleri çıkarın.
Başlangıçta kendinizi budala gibi hissedeceksiniz ama bir süre sonra işin havasına
girecek karşılıklı katıla katıla güleceksiniz çünkü haliniz pek komik olacak. Ama bu
süreç yer alırken sürekli olarak gülecek nörolojik şebekeyi de oluşturmaya
başlayacaksınız. Bunu tekrar tekrar yaptığınızda gülmeyi çok kolay bulacak çok da
eğleneceksiniz.

You might also like