Evvelce yalnız su vardı. Yer, gök, ay ve güneş yoktu. Tanrı (Kuday) ile kişi vardı. Bunlar kara kaz şekline girip su üzerinde uçuyorlardı. Tanrı, hiçbir şey düşünmüyordu. Kişi, rüzgâr çıkarıp suyu dalgalandırdı ve Tanrının yüzüne serpti. Bu kişi kendisinin tanrıdan büyük olduğunu sandı ve suyun içine dalıverdi. Su içinde boğulacak oldu. Tanrı bana yardım et, diye bağırmaya başladı. Tanrı, yukarı çık, dedi. O da birden sudan çıkıverdi. Tanrı şöyle buyurdu: “Sağlam bir taş alırsın.” Suyun dibinden bir taş çıktı. Tanrı ile kişi üstüne oturdular. Tanrı kişiye: “ Suya dal ve oradan toprak çıkar.” dedi. Kişi, suyun dibinden toprak çıkarıp Tanrı’ya verdi. Tanrı bu toprağı suyun üzerine atarak; “Yer olsun” dedi. Böylece yer yaratılmış oldu. Bundan sonra Tanrı yine kişiye: “Suya dal, toprak çıkar” dedi. Kişi suya daldı ve “Ben kendim için de toprak alayım” diye düşündü. İki eline toprak aldı. Bir elindeki toprağı kendi başına iş görmek düşüncesi ile ağzına soktu. Tanrıdan habersiz yer yaratmak istiyordu. Bir elindeki toprağı Tanrıya verdi. Tanrı bu toprağı saçıverdi. Katı yer meydana geldi. Kişinin ağzında gizlediği toprak da büyümeye başladı. Nefesi tıkanıp boğulacak gibi oldu. Tanrıdan kaçmaya başladı. Fakat nereye baksa Tanrıyı yanında buldu. Boğulmak üzere iken: ”A Tanrı, gerçek Tanrı bana yardım et” diye yalvardı. Tanrı ona:” Ne yaptın, ağzıma toprak saklayayım diye mi düşündün? Bu toprağı ne için gizledin?” diye sordu. Kişi cevap verdi: ”Yer yaratayım diye bu toprağı ağzımda gizlemiştim.” Tanrı ona: ”At ağzından o toprağı” dedi. Kişi toprağı atıverdi. Bu topraktan küçük küçük tepeler meydana geldi. Bundan sonra Tanrı şöyle dedi: “Sen günahlı oldun, bana karşı fenalık düşündün. Sana itaat eden halkın düşündükleri dahi fena olacaktır. Bana itaat eden halkın düşünceleri arı, temiz olacaktır. Onlar güneş görecekler, aydınlık görecekler. Ben gerçek Kurbustan adını almışımdır. Senin adın Erlik olsun. Günahlarını benden gizleyenler senin halkın olsun. Günahlarını senden gizleyenler benim halkım olsun” dedi. Dalsız budaksız bir ağaç bitmişti. Bu ağacı Tanrı gördü ve ”Dalları olmayan ağaca bakmak hoş bir şey değil. Buna dokuz tane dal bitsin” dedi. Ağaçta dokuz dal bitti. Tanrı yine şöyle dedi: “Dokuz dal kökünden dokuz kişi türesin ve bunlardan dokuz ulus olsun.” Bu arada Erlik bir kalabalığın gürültüsünü işitti ve “Bu gürültü nedir?” diye sordu. Tanrı: “Sen de bir hakansın ben de bir hakanım. Bu gürültüyü yapan benim ulusumdur.” dedi. Erlik bu kavmin kendisine verilmesini istedi. Tanrı ona: ”Hayır, sana vermeyeceğim. Sen kendine bak” dedi ve kalabalığa doğru yürüdü. Bir yere geldi. Burada insanlar, yabani hayvanlar, kuşlar ve başka birçok canlı yaratıklar gördü ve “Tanrı bunları nasıl yaratmış. Bunları ne ile besliyormuş?” diye düşündü. Burada bulunan insanlar bir ağacın meyvesi ile besleniyorlardı. Ağacın bir tarafındaki meyveyi yiyorlardı, diğer tarafındaki meyvelerden ağızlarına almıyorlardı. Erlik bunun sebebini sordu, insanlar ona cevap verdiler: “Tanrı bize bu dört dalın meyvesini yemeyi yasak etti. Güneşin doğduğu yanda bulunan beş dalın meyvelerinden yemeyi buyurdu. Yılan ile köpeğe bu ağacın dalından yemek isteyenleri bırakma diye emretti. Bundan sonra Tanrı göğe çıktı. Beş dalın meyveleri bizim aşımız oldu.” Erlik Körmös bunları duyduktan sonra Törüngey denilen bir kişiyi buldu ve ona: “Tanrı yalan söylemiş. Siz bu dört ağacın meyvelerini de yiyiniz” dedi. Törüngey istemedi fakat karısı yedi. Meyve çok tatlıydı. Meyveyi alıp kocasının ağzına sürdü. O anda her ikisinin tüyleri dökülüverdi. Utandılar, ağacın altına saklandılar. Derken Tanrı geldi. Bütün ulus Tanrıdan gizlendi. Tanrı haykırdı: “Törüngey Törüngey, Eje Eje neredesiniz?” Onlar. “Ağaç altındayız, sana varamayız” dediler. Yılan, köpek, Törüngey, Eje kabahati birbirlerine attılar. Tanrı yılana dedi: “Şimdi sen Körmös (Şeytan) oldun. Kişiler sana düşman olsun, vursun öldürsün.” Bundan Eje’ye: “Yasak meyveyi yedin, Körmös’ün sözüne uydun. Bundan böyle sen gebe olacaksın, çocuk doğuracaksın. Doğum sancıları çekeceksin.” Törüngey’e şöyle dedi: “Körmös’ün aşını yedin, beni dinlemedin. Şeytanın sözüne kandın, onun sözüne kananlar onun olacaklar, onun ülkesinde yaşayacaklar. Benim nurumdan mahrum kalacaklar. Karanlık dünyada bulunacaklar. Şeytan bana düşman oldu. Sen de ona düşman olacaksın. Beni dinlemiş olsaydın benim gibi olurdun. Şimdi senin dokuz oğul, dokuz kızın olsun. Bundan sonra ben kişi yaratmayacağım. Kişileri sen doğuracaksın.” Tanrı şeytana: “Adamları ne için aldattın?” Şeytan: “Ben istedim sen vermedin. Ben de hırsızca almaya karar verdim. Ben alacağım. Atla kaçarsa düşürerek alacağım. Rakı içip sarhoş olursa dövüştüreceğim, suya girse ağaca çıksa yine alacağım” dedi. Tanrı şöyle dedi: “Üç kat yerin altında ay ve güneşi olmayan karanlık bir dünya vardır. Ben seni oraya atıyorum.” İnsanlara da şöyle dedi: “Bundan sonra size yemek vermeyeceğim. Kendinizi, kendi gücünüzle kazanarak besleyin. Sizinle konuşmayacağım. Size Maytere’yi göndereceğim.” Maytere geldi. İnsanlara birçok şey öğretti. Araba yaptı, aş olarak ot köklerini, ısırgan vs otları tayin etti. Erlik Maytere’ye yalvardı: “Ey Maytere, sen benim için Tanrıya başvur. Müsaade etsin de ben Tanrının yanına çıkayım.” Maytere, Erlik’in kabul edilmesi için Tanrıya altmış yıl yalvardı. Tanrı şeytana şöyle dedi: “Bana düşman olmazsan, insanlara kötülük etmezsen yanıma gel.” Şeytan göklere, Tanrının yanına çıktı. Tanrıya secde ederek: “Beni takdis et, müsaade et ben de kendim için gökler yapayım” dedi. Tanrı müsaade etti. Erlik gökler yaptı. Erlik’in avanesi göklere yerleşip çok kalabalık oldu. Tanrının öz kişisi Mangdeşire şöyle düşündü, bizim öz kişilerimiz yeryüzünde, Erlik’in kişileri gökyüzünde, bu çok fena bir şey. Mangdeşire, Tanrıya darılıp Erlik’e karşı savaş açtı. Erlik karşı geldi. Ateşle vurup Mangdeşire’yi kaçırdı. Mangdeşire Tanrı huzuruna çıktı. Tanrı: “Nereden geliyorsun?” diye sordu. Mangdeşire: “Erlik’in avanesi yüksek göklerde, bizim kişilerimiz de yerde bulunuyorlar. Bu çok fena bir şey. Ben Erlik’in avanesini yere indirmek için savaştım. Fakat gücüm yetmedi, indiremedim.” dedi. Tanrı: “Benden başka kimse ona dayanamaz. Erlik’in gücü senden fazladır. Fakat bir zaman gelecek ki senin gücün Erlik’in gücünden üstün olacaktır.” dedi. Bunun üzerine Mangdeşire rahat yattı. Bir gün Mangdeşire şöyle düşündü; Tanrının var diyeceği gün yaklaştı. Tanrı Mangdeşire’ye dedi: “Ey Mangdeşire, bugün var, Erlik’i göklerden süreceksin. Maksadına erişeceksin. Ondan çok güçlü olacaksın. Benim gücüm, takdisim (alkışım) sana yetsin.” Mangdeşire sevindi, bir kahkaha attı. “Tüfeğim yok, yayım, okum yok, kargım cıdam yok, yatağanım yok…ancak yalın bileğim, kolum var. Nasıl ben Erlik’e karşı varayım?” dedi. Tanrı ona kargı verdi. Mangdeşire kargıyı alıp Erlik’in göklerine çıktı. Erlik’i yendi, kaçırdı. Göklerini kırıp parça parça etti. Erlik’in göklerinin parçaları yerlere döküldü. O zamana kadar yeryüzü dümdüz idi. Bu parçalardan dağlar, kayalar hasıl oldu. Güzel Tanrının güzel yarattığı dümdüz yer böylece eğri büğrü oldu. Erlik’in bütün avanesi yere döküldü. Kimi suya düştü boğuldu. Kimi ağaca kimi taşa çarptı öldü. Kimi hayvanlara yem oldu öldü. Şimdi ErlikTanrıdan yer istedi. “Benim göklerimi kırdın. Şimdi benim barınacak yerim yok” dedi. Tanrı onu yerin altına karanlık dünyasına gönderdi. Üzerine kat kat kilitler koydu. “Üzerinde sönmez ateş olsun, güneş ve ay ışığı görmeyesin. Tekrar ediyorum; iyi olursan yanıma alırım. Fena olursan daha derinlere sürerim.” dedi. Erlik: “Ben ölmüş adamların canını alacağım.” Dedi. Tanrı: “Ben onları sana vermeyeceğim, kendin yarat” dedi. Erlik eline çekiç, körük, örs aldı. Bir vurdu ayı çıktı, bir vurdu domuz çıktı, bir vurdu Albıs (fena ruh) çıktı, bir vurdu deve çıktı. Tanrı geldi. Erlik’in körük, çekiç ve örsünü alıp ateşe attı. Körük bir kadın, çekiç bir erkek oldu. Tanrı bu kadını yakalayıp yüzüne tükürdü. Kadın bir kuş olup uçtu. Bu kuş eti yenmez, tüyü yelek olmaz Kurday denilen kuştur. Tanrı erkeği yakalayıp yüzüne tükürdü. O da bir kuş oldu. Bu da Yalban denilen kuştur. Bütün bunlardan sonra Tanrı halka hitaben: “Ben size mal verdim, aş verdim, yerin üzerinden iyi, güzel ve arı sular verdim. Siz de iyilik yapınız. Ben göklerime döneceğim. Çabuk gelmeyeceğim.” dedi. Sonra yardımcı ruhlara hitaben: “Şal-Yime, sen rakı içip aklını kaybedenleri, körpe çocukları, kısrak yavrularını, inek buzağılarını koru, iyi sakla. İyilik yapmış olan ölülerin canlarını yanına al, kendini öldürenleri alma. Zenginlerin mallarına göz dikenleri, hırsızları, başkalarına düşmanlık edenleri de alma. Benim için ve hakanı için savaşıp ölenleri al, benim yanıma getir. İnsanlar size yardım etsin. Sizden fena ruhları uzaklaştırdım. Fena ruhlar (Körmösler) insanlara yaklaşınca onlara yemek versinler. Körmöslerin aşlarını yemeyiniz. Yerseniz onlardan olursunuz. Benim adımı söylerseniz himayemde bulunacaksınız. Fakat tekrar geleceğim. Beni unutmayınız, beni gelmez sanmayınız. Şimdi uzaklara gidiyorum. Tekrar geldiğim zaman sizin iyilik ve fenalıklarınızın hesabını göreceğim. Şimdilik benim yerimde Yapkara, Mangdeşire ve Şal-Yime kalıyorlar. Onlar size yardım edeceklerdir. Yapkara, sen iyi bak! Erlik senin elinden ölmüşlerin canını almak isterse Mangdeşire’ye söyle, o kuvvetlidir. Şal-Yime sen iyi bak! Albıs, Şulmus yerin altından çıkmasınlar. Çıkarlarsa derhal Maytere’ye ver, o kuvvetlidir, onları kovsun. Podo- sünku ayı ve güneşi beklesin. Mangdeşire’ye söyle yeri ve gökleri beklesin. Maytere iyilerden kötüleri uzaklaştırsın. Mangdeşire, sen ruhlarla savaş! Sana güç gelirse benim adımı çağır! İnsanlara iyi şeyleri öğret. Oltayla balık avlamak, sincap (tiyin) vurmak, hayvan beslemek sanatlarını öğret. Bunları söyledikten sonra Tanrı uzaklaştı. Mangdeşire olta yaptı, balık avladı. Tüfek icat etti, sincap vurdu. Tanrının buyurduğu gibi insanlara birçok şeyler öğretti. Mangdeşire bir gün şöyle dedi: “Bugün beni rüzgar uçuracak ve götürecektir.” Rüzgar geldi ve Mangdeşire’yi alıp götürdü. Yapkara insanlara şöyle dedi: “Mangdeşire’yi Tanrı yanına aldı, onu bulamayacaksınız. Ben Tanrının elçisiyim. Tanrı nerede durdurursa orada kalacağım. Siz öğrendiklerinizi unutmayınız. Tanrının yargısı budur.” İnsanları kendi hallerine bırakıp o da gitti.