You are on page 1of 9

Kapak Dosyası

Kozmo-mitolojilerden kozmogonilere
Antik Ortadoğu’da evren tasarımları
‘Mitolojik düşünme’ öylesine temeldir ki, tarihsel olarak mitos olmadan dinin
olamayacağı ama din olmadan mitosun olabileceği görülür. İlk kez Antik Yunan’da
doğa felsefesinin doğuşu, evrenin kökeni, doğası ve içerdiği süreçlerle ilgili sorunlara
mitolojinin getirdiği çözümlerin bilinçli olarak terk edilmesinin bir ürünüdür. Bugün
de geçerli olan bu yaklaşıma göre doğal olayların nedeni, tanrısal varlıklarda değil,
doğal dünyanın içinde aranmalıdır.

Rıfat Saltoğlu

M
odern insan zihninin gelişiminde dilin kullanımı ö- altı bin yıl öncesine dayanır. Atalarımızın yazı önce-
nemli bir aşamayı temsil eder. Nörobiyolog Merlin sinde tam olarak ne düşündüklerini belki de hiçbir
Donald’a göre insan zihni son 400.000 yıl içinde “e- zaman bilemeyeceğiz, ama doğayı ve insanı açıkla-
pizodik”, “mimetik”, “mitolojik” ve “teorik” olmak mak için uzun süre mitoslardan yararlandıklarını
üzere dört aşamadan geçmiştir. İlk iki aşamada dil biliyoruz. “Mitolojik düşünme” öylesine temeldir
yoktur. “Mitolojik düşünme” aşamasında ortaya çı- ki, tarihsel olarak mitos olmadan dinin olamayacağı
kan “dil ilk olarak evrenin kavramsal modellerini ama din olmadan mitosun olabileceği görülür:
yaratmak” amacıyla kullanılmıştır. Analitik düşün- “Yaşamın kaynağı insanların anlamaya çalıştıkları
me becerisinin varlığına işaret eden ‘teorik düşün- ilk gizemdir. Yıldızları gökyüzüne kim astı? Ayın ge-
me’ örneklerine ise son 25.000 yılda rastlanmakta- ce yanmasını kim sağlıyor? İnsan nereden geliyor?
dır. Ancak bu örnekler daha sonra ortaya çıkacak İnsanın evrendeki rolü nedir? Her biri insanların
gelişmelerin sadece başlangıcıdır. Donald’a göre düşüncelerini yapılandıracak ve toplum içinde yaşa-
Antik Yunan’da bilim ve felsefenin ortaya çıkışı ‘te- mı düzenleyecek sorulardır.” (Banon, 2012: 51)
orik düşünme’nin, eş deyişle düşüncenin mitostan Mitolojik düşünce cansız doğa varlıklarına insani
arındırılmasının son evresini temsil eder. (aktaran özellikler yükleyen antropomorfizme dayalıdır. İn-
Watson, 2014: 57,84) san “düşünen bir varlık” olmadan önce “duyumsa-
yan bir varlık”tır ve bu özelliğini sürdürür. Dahası,
Başlangıçta mitos vardı uzunca bir zaman boyunca insanın “duyular”ı onun
İnsanların dili kullanması belki de yüz bin yıl ön- hayatta kalmak için kullanabileceği biricik araç ol-
ce başladığı halde yazılı belge oluşturmaları sadece muştur. Bu dönemde insan, korktuğu ve anlayama-
Camille Flammarion tarafından 1888’de çizilen gökkubbe ve dığı doğa olaylarını, onlara bir ruh/irade yükleyerek
düz yeryüzünden oluşan kozmo-mitolojik bir evren resmi. kişileştirme yoluna gitmiştir. Entelektüel ve teknik
araçların yokluğunda insan, doğa güçlerini, onlar-
la iletişim kurarak aşmaya çalışır.(1) Dolayısıyla ev-
rene dair ilk tasarımlarının, insanları doğrudan et-
kileyen doğa olayları tarafından biçimlendirilmesi
“doğal”dır.
Bu kültürlerin ortak noktası tanrı ve tanrıçaların
çoğunun göklerde ikamet ettiğine ve yerdeki yaşamı
doğrudan yönettiklerine inanmalarıydı. Bazı kültür-
ler ise açlık, sel(2), doğacak çocuğun sağlığı ya da bir
kralın ölümü gibi birçok olayın yıldızların düzenine
bakılarak bilinebileceğini varsaydılar, yani astrolo-
jiyi geliştirdiler. Bu kültürler kaprisli tanrıların ne
istediklerini anlamak için gökcisimlerini ve onların
yeryüzündeki olası etkilerini kılı kırk yararak araş-
tırdılar. Asurlulara ait iki örneğe göre:
“Venüs erken doğarsa kral uzun yaşayacak, geç
doğarsa ülkenin kralı çabuk ölecek demektir.” Ve:

20
“Ayın etrafı bir hale ile sarılıysa ve rin tarihlenmesindeki önemli işlevi-
içinde de Ülker (çıplak gözle görü- ni ayrıca açıklamaya gerek yoktur.”
lebilen yedi yıldızlı bir takımyıldız) (McClellan III ve Dorn, 2008: 59)
duruyorsa, o yıl kadınlar erkek ço- Kozmolojinin mitolojiye değil
cuk doğuracaktır.” (alıntılayan Fara, astronomiye bağlı bir spekülasyon
2012: 20) olarak gelişmesi ancak ve sadece
“İlkel” ya da “gelişmiş” hiçbir Antik Yunan’la başlayan bir süreçtir.
kültür bir “kozmoloji” icat etme- Astronominin teorik bir nitelik ka-
den uzun süre varlığını sürdüremez. zanması ile mitolojiyi yerinden ede-
Bilinen tüm kültürlerde evrenin ya- cek doğa felsefesinin gelişmesi aynı
pısıyla ilgili çeşitli tasarımlara rastla- sürecin iki yüzü gibidir.
nır. İnsanlar kendi yaşam alanlarıyla Doğa felsefesi Antik Yunan’da, di-
doğanın bütünü arasındaki bağlantı- ğer kültürlerden hiçbir etki almadan,
yı her zaman merak etmiş ve buna i- kendiliğinden ortaya çıkmış değildir.
lişkin tasarımlar geliştirmiştir. İlk ta- Aksine Antik Yunan’da doğa felse-
sarımların amacı, insanlar ve tanrılar fesinin ortaya çıkışını kültürler ara-
için bir sahne oluşturmaktı. Bu sah- sı bir dizi etkileşimin sonucu olarak
neyi olağanüstü bir estetik yaratıcılık görmek gerekir. Bu etkileşim kültür-
sergileyerek -masklar, hayvan post- ler arasında gidip gelen mitolojik ö- Orion (Avcı) takımyıldızının görsel bir tasviri.
(London, c.1825)
ları ya da kemikleri, bitki kalıntıla- ğeleri olduğu kadar bilimsel öğele-
rı, totemler gibi- dekorlarla süsleme- ri de kapsar. Ortadoğu’da birbirine gizli yerlere götürdü. Sonra Marduk,
yi de ihmal etmediler. Doğa güçlerini yakın coğrafyalarda benzer kozmo- Tiamat’ın cesedini kabuklu bir hay-
dengede ya da denetim altında tuta- mitolojilerin geliştirilmiş olduğu gö- van gibi iki parçaya ayırdı. Tiamat’ın
cağına inandıkları bu eşyaları, dü- rülür. Kozmo-mitolojilerin zamanda yarısıyla gökyüzünü kurdu, diğer
zenli olarak yineleyecekleri ritüelin ve mekânda yaygınlığı ve etkisi anla- parçasıyla da yeryüzünü oluşturdu.
önemli bir parçası, bir demirbaşı ha- şılmadan, ona alternatif olarak ortaya Tiamat’ın tükürüğüyle bulutları ya-
line getirdiler. İlkel kozmolojiler, o- çıkan doğa felsefesinin önemi ve öz- rattı ve onları suyla doldurdu, an-
nu tasarlayan topluluğun koşullarını günlüğü de tam olarak kavranamaz. cak rüzgârların, yağmurların ve so-
hem yansıtmış hem de belirlemiştir. Evren tasarımlarında gökyüzü- ğuğun sorumluluğunu kendisi aldı.
Kozmolojik tasarımlar oluşturma nün ayrı bir önemi vardır ve bu tasa- Tiamat’ın başını yeryüzündeki dağ-
ihtiyacı, gökcisimlerini sistematik o- rımlar düşünce tarihinde daha dik- ları oluşturacak şekilde yerleştirdi ve
larak inceleme ihtiyacına göre hem katli incelenmelidir. Gökyüzündeki Dicle ile Fırat nehirlerinin Tiamat’ın
daha eski hem de daha temeldir. Bu düzen ve düzensizliğin açıklanması gözlerinden akmasını sağladı.” (Ro-
yüzden mitolojik evren tasarımları, kültürlere göre farklılık gösterir ve senberg, 2003: 252)
yani kozmo-mitolojiler astronomik kültürler arası etkileşimi anlamamı- Bundan sonra Marduk, göğü
çalışmaları belirlemiştir. Kozmo- zı sağlar. Ayrıca, gökyüzü hakkın- Anu’ya, yeri Ea’ya ve gök ile yer a-
mitolojiler, içinde astronomik göz- daki tasarımları incelemek, döne- rasındaki havayı Enlil’e verdi. Yı-
lemlerin anlamlı kılınacağı -Antik min bilimsel tutumunu bir ayna gibi lı, aylara ve günlere böldü. Geceleri
Yunan’a kadar alternatifi olmayan- yansıttığı için sürekli gelişen bilim Sin’e (Ay), gündüzleri Şamaş’a verdi
bir çerçeve oluşturmuştur. Diğer anlayışının tarih içinde izini sürme- ve her ikisinin de ışımasını sağladı.
bir deyişle mitolojik/dinsel düşünüş yi kolaylaştırır. (Ronan, 2005: 13) Bundan sonra, tanrılar, kendilerine
astronomik gözlemleri açıklayan hizmet etsin diye insanı yarattılar.
“teorik” bir işlev üstlenmiştir. Ama Babil evreni İnsanlar tanrıların işçisi-kölesi ola-
bu durum, mitolojik tasarımlarla Babil yaratılış mitosu Enuma rak yaratılmıştı ve onlar için hiçbir
astronomik gözlemler arasında bir Eliş’e(3) göre “başlangıçta, sadece su kurtuluş umudu yoktu.
gerilime yol açmamıştır. Çünkü bu ve onun üzerinde salınıp duran sis” Babil mitolojisine göre evren yu-
gözlemler gökyüzünü anlamak için vardı. Tatlı suların efendisi Apsu ve varlak bir midye biçimindedir. Al-
değil insanın yeryüzündeki pratik tuzlu suların yöneticisi Tiamat orta- tında ve üstünde su olan evrenin
ihtiyaçlarını karşılamak için yapıl- ya çıkarak suları birleştirdiler. Sonra ortasında derin suların üzerinde yü-
mıştır. Astronomik gözlemler bütün dişi Tiamat’la eril Absu’nun birlik- zen bir “yeryüzü dağı” bulunur. Bir
tarım uygarlıklarında takvim sistem- teliğinden diğer tanrılar doğdular. adaya benzeyen bu dağ aşılmaz bir
leri geliştirmek için kullanılmıştır. Bu tanrılardan Marduk, ana tanrıça nehirle çevrilidir. Doruğunda Fırat
“Tarım toplumlarında doğru tak- Tiamat’ı yenerek(4) evreni, yani yer- Nehri’nin kaynağı bulunan dağın ü-
vimlerin, yalnızca tarımsal amaçlar yüzü ve gökyüzünü oluşturdu: zerinde “yukarıdaki sular”ı tutan ve
için değil, dinsel törenleri düzenle- “Marduk tüm düşmanlarına bo- yıldızlara ev sahipliği yapan sağlam
mek yönünden de yararlı ve gerek- yun eğdirdikten sonra, Tiamat’a bir gökkubbe yer alır. Yıldızlar bu
li olduğu açıktır. Takvimin, örne- döndü, bacaklarına bastı ve asasıyla kubbede asılıdır. Kimi zaman kub-
ğin anlaşmaların (kontratların) ve kafatasını ezdi. Kan damarlarını par- bedeki kapılar açılarak “yukarıdaki
gelecekteki ticari ve ekonomik işle- çaladıktan sonra, kuzey rüzgârı kanı sular” aşağıya yağmur olarak dökü-

21
lür. Kimi zaman da tabandaki ka- şam döngüsüyle örtüşüyor gibiydi. likte Babil’de astrolojinin ve yıldızla-
pılar açılarak “aşağıdaki sular” yer- Bu yönüyle Ay yeryüzündeki yaşa- ra tapınmaya dayalı bir dinin varlığı
yüzüne pınarlar biçiminde ulaşır. mın farklı evrelerinin ayırt edilme- astronomik çalışmaları daha da mo-
Yeryüzünün alt kısmında ölmüş in- sine olanak sağlıyordu. Ancak Ay’ın tive etmiş gibidir:
sanlar ve şeytanların yaşadığı “ka- devinimleri serüvenliydi. Yeraltında “Babil’deki astronomi, tüm eski
ranlığın sonsuz evi” vardır. En altta yaşayan şeytanların sürekli saldırısı- bilimsel geleneklerin en gelişmiş o-
ise, evrenin (gökyüzü ve yeryüzü- na uğrayan Ay, her ayın sonunda bu lanıydı. Eski Babil’de, geleceği gör-
nün) üzerinde yüzdüğü “dipsiz tat- şeytanlara esir düşüyordu. Neyse ki mek için hayvan bağırsağı okumak
lı sular” bulunur. Bu sulara “büyük insanların da yardımıyla bu esaret- yerine yıldızlarla ilgili bir dine geçiş,
uçurum” ya da “bilgi evi” de denir. ten kurtulan Ay, olağan devinimle- gökyüzü hakkındaki çalışmaları ce-
Her şeyi bilen Ea, bu sularda yaşar. rine yeniden başlıyordu. saretlendirmiş olabilir.” (McClellan
Babillilere göre gökyüzü evrenin Babilliler “hesaplamalarını geze- III ve Dorn, 2008: 62)
ışıltılı yanıdır. Burada yıldızların ya- gen yörüngelerinin haritalarını çı- Babil astronomisinin teorik değil
nı sıra yerlerini yıldızlara göre de- karmak için değil, gök olaylarının ama ampirik düzeyde oldukça başa-
ğiştiren kimi ışıltılı nesneler de bu- bireyleri nasıl etkilediğini anlamak rılı olduğu göz ardı edilemez. Polos
lunuyordu. Sürekli yer değiştiren bu için” (Fara, 2012: 31) yapıyorlar- ve gnomon’u(7) kullanarak gözlem-
nesneler “başıboş dolaşan, gezgin”(5) dı. Onların yeryüzündeki her şeyin sel ya da takvimsel astronomiye ol-
olarak adlandırılmıştı. Babilliler yedi göklere bağlı olarak gerçekleştiğine dukça önemli katkılarda bulunmuş-
gezgin gökcismi gözlemişlerdi: Sin dair inançları, astroloji ve kehanet- lardır. Babilli astronomlar, MÖ 5.
(Ay), Şamaş (Güneş), Nebo (Mer- le ilgili tüm inançlarının temelinde yüzyıla gelindiğinde, başlıca gökci-
kür), Iştar (Venüs), Nergal (Mars), yer alıyordu. Onlar bilginin doğası- simlerinin uzak gelecekteki konum-
Marduk (Jüpiter) ve Nibib (Satürn). na ilişkin modern yaklaşımdan da larını önceden kestirebiliyorlardı.
Bu cisimler gökyüzünde “başıboş” uzaklardı: İnsanların sahip olduğu Ayrıca gündönümleri, ekinokslar ve
dolaşıyor gibi gözükse de, gizemli kimi bilgilerin tanrılardan vahiy yo- Güneş ile Ay’ın evreleri konularında
bir yolun(6) dışına da çıkmıyorlardı. luyla geldiğine inanıyorlardı. Kutsal oldukça bilgiliydiler.
Babilliler için gökyüzü Güneş, Ay ve bir özellik taşıyan bilgi seçkin oldu- “Aslında, Babil astronomisin-
yıldızların dans ederek devindikleri ğu düşünülen insanlarla paylaşılıyor deki birçok teknik ‘yol ve yöntem’,
bir sahneydi. ve sıradan insanlardan gizleniyor- daha sonra Yunan ve Helenistik
Güneş ve Ay doğudaki kapılardan du. Onlara göre insan hayatı gök- astronomlarca alınmış ve benim-
giriyor, hayvanların çektiği araba- sel olaylara bağlıydı ve göksel olay- senmiştir. Burada vurgulanması ge-
larıyla göksel sahneyi kat ediyor ve lar tanrıların insanlara ilettikleri bir reken nokta, Babilli astronomların
doğudaki kapılardan çıkıyordu. Gü- tür mesajdı. Göksel güçleri etkileme yaptığı araştırmalardır. Hiç kuşku-
neş ve Ay’ın gece olduğunda nasıl olanağına inandıkları için önce ken- suz, gökyüzünü gözlemleme aygıtla-
bir yol izlediği ise belirsizdi. Güneş dilerine iletilen mesajların şifresini rıyla inceledikleri ve doğru kayıtlar
ve Ay kimilerine göre geceleri “dip- çözmeleri gerekiyordu. tuttukları açıktır. Artık biliyoruz ki,
siz tatlı sular”a rağmen yeryüzünün Astronomik gözlemlerin diğer bir gözlemleme ve kayıt tutmaktan çok
altından geçiyor, kimilerine göre nedeni tarımsal etkinliklerdi. Tarım daha fazlasını yapmışlar ve belir-
“göğü tutan dağ”ın alt kısmında a- yapmak mevsimlerin zamanını sap- li astronomi problemlerini çözmek
çılmış bir tüneli kullanıyordu. Ama tamayı, mevsimlerin zamanını bil- için sistematik araştırmalar yürüt-
bir biçimde bu cisimler tekrar doğu mek takvim bilgisini gerektiriyordu. müşlerdir.” (McClellan III ve Dorn,
kapısına ulaşıyordu. Güneş’ten fark- Takvim bilgisi de gökteki cisimlerin 2008: 62-63)
lı olarak Ay’ın evreleri vardı ve bu devinimlerinin dikkatle izlenmesi- Babil astronomisinin kimi başa-
evreler doğum, ölüm ve öldükten ni, bilinmesini ve anlaşılmasını zo- rıları gerçekten şaşırtıcıdır. Örneğin
sonra diriliş gibi yeryüzündeki ya- runlu kılıyordu. Gökcisimlerinin Babilliler gezegen devinimlerini o
insanların yararlanması için tanrı- kadar doğru hesaplamışlardır ki on-
lar tarafından gökyüzüne yerleşti- ların kesinlik derecesine çok sonra-
rildiklerine inanılıyordu. Babil’de ları ulaşılabilmiştir. Babilliler Arthur
astronomik çalışmaları belirleyen Koestler’in belirttiği gibi:
başlıca etken diğer toplumlarda “…yılın uzunluğunu doğru olan
olduğu gibi tarımsal üretimin değere oranla yüzde 0,001’den daha
örgütlenmesiydi. Bununla bir- düşük bir sapmayla hesaplamışlardı
ve Güneş ve Ay’ın hareketleriyle il-
Babil evreninin sembolik bir çizimi: gili hesapları, dev teleskoplarla do-
Yeryüzü Acı Nehirle çevrili bir nanmış 19. yüzyıl gökbilimcilerinin-
adadır. Yeryüzünün üstünde gezgin
gökcisimlerini ve yıldızları taşıyan kinden yalnızca üç kat fazla hata payı
gökkubbe yer alır. Yeryüzünün altında içeriyordu. Bu bakımdan onlarınki
“sonsuz karanlık” ve “dipsiz tatlı bir Kesin Bilimdi; gözlemleri doğru-
sular” hüküm sürer. Güneş ve Ay’ın
geçebilmesi için bir tünel kazılıdır. lanabilirdi ve onların astronomik o-
(Kaynak: Jean-Marie, 2008: 19) layları kesin olarak öngörmelerine

22
Güneş (Şamaş), Ay (Sin) ve Venüs (Iştar) lerin olduğu yeryüzüydü. Nut’un
MÖ 12. yüzyıldan kalma bir Babil anıtının yıldızlarla süslü bedeniyse Geb’i bir
merkezine yerleştirilmiştir. Bu üç gökcisminin
etrafı göksel hayvanlar ordusu tarafından kemer gibi kuşatan gökkubbeyi oluş-
sarılmıştır. (Kaynak: Schiaparelli, 1905: 86) turuyordu. Elleri ve ayaklarıyla yere
dayanan Nut’un başı ve kolları batı-
başlangıçta, su ve balçıktan o- da, kalçaları ve bacakları ise doğu-
luşan kaotik bir ortam vardı. daydı. Geb ve Nut’un birleşmesinden
Tanrı Nun tarafından kişi- ise dokuz üyeli tanrı ailesinin diğer
leştirilen bu “hiçlik”, evreni, bireyleri doğdular: Nil’e yaşam veren
tanrıları ve insanları orta- Osiris, Bereket Tanrıçası İsis, çölü
ya çıkaran bir tür ezeli ok- simgeleyen Set ve Tanrıça Neftis.
yanustu. Bu okyanusta kendi İnsanların ortaya çıkışı ise
varlığının farkına varan Tanrı Atum’un gözyaşlarıyla açıklanır.
Atum, ezeli okyanusun içinden Öyküye göre bir gün Shu ve Tefnut
Ben-Ben adı verilen piramide ezeli sularda kaybolunca, Atum on-
benzer bir tepecik olarak yüksele- ları bulması için gözünü gönderir.
rek kendisini yarattı. (Daniels, 2014: Çocuklarına yeniden kavuşmanın
53) Atum daha sonra Ra-Atum, yani sevinciyle döktüğü gözyaşları insa-
olanak sağlıyordu; kuram, mitolojik Güneş olarak yeniden doğdu. Buna noğluna dönüşür. Bu yaratılış mi-
varsayımlara dayanmasına rağmen göre ilk ve gizli tanrı Atum, görünür tosunun mesajı açıktır: Başlangıçta
‘işliyordu’”. (Koestler, 2013: 18-19) tanrı Ra-Atum idi. Yaratıcı Tanrı Ra- yalnızca kaotik bir okyanus vardır
Geç Babil döneminde astronomi Atum-Khepri(9) kendi bedeninden ve tanrılar ile insani varlıklar, ken-
biliminde yaşanan önemli bir geliş- diğer tanrıları nasıl yarattığını in- di varlığının bilincine varan ilk tan-
me olarak ilahi varlıkların müdaha- sanlara seslenirken şöyle anlatır: rının yaratıcı tözünden türemiştir.
lesini reddeden, doğal olayların yine “Ben, kaosun sularından yükselen Mısır mitolojisine göre evren
doğal olaylarla açıklandığı yeni bir kadim tepecikte tek başına görünen dörtgen biçimli bir midyeyi andırı-
yaklaşımın sezgisel bir biçimde de Atum’um. Ben göründüğüm zaman yordu. Tanrı Geb tarafından kişileş-
olsa belirmiş olduğu not edilmelidir. ne gökyüzü ne yeryüzü ve ne de tirilen düz yeryüzü evrenin zemi-
(Ronan, 2005: 8) Bununla birlikte yeryüzünün yaratıkları vardı. Ben, nini oluşturuyor ve çevresi sularla
belirtmek gerekir ki Babil’de astro- su içinden yükseldim ve üzerinde kaplı olarak uçsuz bucaksız bir ok-
nomi astrolojik ve dinsel karakteri- duracağım bir yer yaptım. Sonra her yanus üzerinde yüzüyordu. Tanrıça
ni hiçbir zaman aşamamıştır. Astro- biçimi, ağzımdan çıkanlarla yaptım. Nut tarafından kişileştirilen gökyü-
nomik çalışmaların çerçevesini doğa Önce, Shu ve Tefnut’u kusarak çı- zü yeryüzünün üzerini bir kemer gi-
felsefesi değil bir kozmo-mitoloji kardım. Onlar benimle birlikte tanrı bi kuşatıyor ve yıldızlara ev sahipliği
çizmekteydi. Diğer bir deyişle Babil oldular.” (aktaran Peker, 2009: 23) yapıyordu. Nut’u gökyüzünde Hava
astronomisi, evreni anlamaya yöne- Tanrıların doğumu tamamlandı- Tanrısı Shu tutuyordu.
lik teorik spekülasyonlardan değil ğında Shu havayı (atmosferi), Tefnut Gökteki yıldızları doğuran Nut
takvim oluşturma ve gökcisimleri- ise yağmur ve nemi simgeleyecektir. bu lambaları bedenine sabitlemişti.
nin insanlar üzerindeki etkilerini Shu ile Tefnut’un birlikteliğinden Yer Mısırlılar kimi yıldızların ufuk düz-
belirleme gibi pratik ihtiyaçlardan Tanrısı Geb ile Gök Tanrıçası Nut leminin altına indiğini kimi yıldızla-
besleniyordu. Babilliler gökcisimle- doğdu. Geb ve Nut, Shu tarafından rın da inmediğini gözlemlemişlerdi.
rinin devinim çeşitliliğini bireysel birbirlerinden zorla ayrılmış iki sev- Hiçbir zaman gözden kaybolmayan
ve birbirinden bağımsız, aritmetik giliydi. Geb’in bedeni, üzerinde bit- bu yıldızlara Mısırlılar “ölmeyen
ve cebirsel olaylar olarak görüyor a- kilerin yeşerdiği, bereket ve deprem- yıldızlar”(10) adını vermişlerdi.
ma geometrik-kinematik modeller(8)
Mısır yaratılış mitosuna
oluşturma ihtiyacı duymuyorlardı. göre Hava Tanrısı Shu,
(Fara, 2012: 32) Geb’i (yer) ve Nut’u
(gök) birbirinden ayırır.
Yaprak giysili Geb’in
Mısır evreni bükülmüş dizi dağları
Mısırda evrenin yaratılışı Heliopo- simgeler. Güneş’in
lis, Hermopolis ve Memfis adı verilen günlük yolculuğu
doğudan batıya doğru
birden fazla mitosta kayıtlıdır. Bun- gökyüzünü kat eden bir
lardan en çok bilineni, evrenin olu- kayık içindeki Tanrı Ra
şumu ve yapısının simgesel bir dil- tarafından simgelenir.
Mitosa göre Shu
le anlatıldığı Heliopolis Ennead’ıdır. kıskandığı için oğlu
Bu dokuz tanrılı kozmogoninin ay- ve kızını ayırmasaydı
yeryüzünde yaşamı
rıntılarını Piramit Metinleri ve Ölüler yaratmanın başka bir
Kitabı’nda bulmak mümkündür. yolu bulunamayacaktı.
Heliopolis kozmogonisine göre (bkz. Kragh, 2007: 8)

23
Bir Mısır mitosuna göre, Gök Tanrıçası gulamaya olan eğilimleri Mısırlıla-
Nut, Güneş’i ve yıldızları her gün yutuyor
ve yeniden doğuruyordu. (Hans Exterkate rın astronomi ve matematik alanın-
tarafından çizilmiştir.) daki çalışmalarında açıkça gözlenir.
Takvim yapmaya diğer uygarlıklar-
zeyen bir ilaçlanma sürecinden ge- dan daha fazla önem vermiş olan
çiyor ve tekrar canlanıyorlardı. Yani Mısırlılar için astronomi, tıpkı Ba-
yıldızlar, belirli bir süre öte dünya- billilerde olduğu gibi, zamanı ölç-
da bir seyahat yapmakta ve bir sü- mede kullanılabilecek pratik bir uğ-
re sonra tekrar canlanmaktaydılar.” raş olarak görülmüştür. Bu nedenle
(Unat, 2001: 4) onlar Güneş, Ay ya da gezegenlerin
Diğer mitosa göre, Gök Tanrıçası hareketlerini açıklayacak teoriler i-
Nut, Güneş’i ve yıldızları her gün yu- leri sürmemişlerdir. Astronominin
tuyor ve yeniden doğuruyordu. Gü- pratik bir uğraş olarak görülmesinin
neş Tanrısı Ra, teknesiyle doğudan bir nedeni de Mısır matematiğinin
batıya akşama kadar gökyüzünde yol astronomi bilgisini geliştirecek dü-
aldıktan sonra, Nut’un ağzına yaklaş- zeye ulaşmamış olmasıdır. Bunun-
Mısırlılar gökle yer arasında sıkı tığında yutuluyordu. Güneş, Nut’un la birlikte Mısırlılar kendi pratik a-
bir karşılıklılık ilişkisi olduğuna ina- bedeni içinde, bu kez batıdan doğu- maçlarına uygun olarak, ‘takvimsel
nıyorlardı: Samanyolu Nil’in kız kar- ya doğru, gece boyunca ve dışarıdaki astronomi’ geliştirmede son derece
deşiydi; biri yerde diğeri gökte sü- yıldızlarla birlikte yolculuk ediyor- başarılı olmuşlardır. Nitekim Mısır-
rekli akıyordu. Nil’in kanalları gibi du. Sabahları görülen tan kızıllığı da lılar bir yılı, otuzar günlük on iki a-
Samanyolu’nun da kanalları vardı ve Güneş’in Nut’un vulvasından çıkışı- ya beş gün ilave ederek 365 gün o-
gezegenler bu kanallar boyunca ken- nın belirtisiydi. (Hart, 2005: 111) larak hesaplamışlar ve bir günü 24
di gemilerini yüzdürüyordu. Bu ge- Yalnızca gündüzleri görünen ve eşit kısma, gece ve gündüzü de ayrı
zegenlerden kimileri şunlardı: “Kı- uzay ve zaman dışı varlığı simgele- ayrı on iki eşit kısma bölerek halen
zıl Horus” olarak adlandırılan Mars; yen Güneş tanrısı Ra’nın aksine Ay kullanmakta olduğumuz zaman bi-
“gizli toprakların kapılarını açan Ho- tanrısı Thoth, hem geceye hem de rimlerini bulmuşlardır.
rus” denilen Jüpiter; “ölüler evine zamana hükmediyordu. Ancak Ay Mısır matematiği de uygulama-
hükmeden Gökyüzü’nün Boğası” adı bir dişi domuz tarafından saldırıya lı aritmetik ve arazi ölçümleriyle sı-
verilen Satürn. Mısırlılar bu gezegen- uğruyor ve her ayın ortasından baş- nırlıydı. Toplama, çıkarma, çarpma
leri tanıyorlar ve bunları “dinlenme- layarak on beş gün süreyle yutulu- ve bölme işlemlerini hazır cetveller
yen yıldızlar” olarak adlandırıyorlar- yordu. Tıpkı Güneş gibi Ay da bu kullanarak yapıyorlardı. Arazi öl-
dı. (Vigoureux, 2008: 29-30) trajik saldırılardan kurtuluyor ve ye- çümlerinde ise Pythagoras teoremi-
Mısırlılar Teb kentinin kral me- niden doğuyordu. nin özel bir biçiminin uygulanması
zarlarına gece güneşin, gündüz yıl- Mısırlılar insan ve evren, gök ve demek olan, hazır ipler kullanılmak-
dızların gözden kaybolmasıyla ilgili yer arasında sıkı karşılıklılık ilişki- taydı. (Ronan, 2005: 21-27) Mısırlı-
iki farklı mitos resmettiler. İlk mi- si kurmuş olsalar da, bu ilişki, ço- ların pratik sorunlardan ayrı görme-
tosa göre Güneş Tanrı Ra’nın (“Gü- ğu kez sanılanın aksine, Mısır’da bir dikleri matematiğin ilkeleri üzerine
neş” Ra’nın simgesidir) tüm yolcu- astrolojinin doğmasına yol açmamış- düşünmemiş olmaları, bir bakıma
luğu boyunca kullandığı iki teknesi tır. J. Vercoutter’in belirttiği gibi: şaşırtıcı değildir.
vardı. Bu teknelerden birini gündüz “Mısır uygarlığı astrolojiye inan- Yunanlı tarihçi Herodot, geomet-
gökyüzünde, diğerini gece yeral- mayan, itibar etmeyen bir uygarlıktır rinin (“yer ölçüsünün”) ortaya çıkı-
tında yol almak için kullanıyordu. (...). Buna karşılık Mısırlı, mitolojik şını Eski Mısır’da Nil taşkınlarının
Ra gündüzleri kullandığı teknesiy- olaylarla günlük hayat arasında iliş- ardından kaybolan arazi sınırlarının
le gökyüzünü, yani Nut’un ince u- kiler olduğuna inanır; takvimlerinde yeniden ölçülmesi ihtiyacına bağ-
zun bedenini 12 saatte boydan boya taptıklarının başlarından geçen iyi lar. Kuşkusuz, soyut bir oyun ola-
aşıyordu. Gece olduğunda ise diğer ve kötü serüvenlere göre uğurlu ya rak teorik matematiğin ortaya çık-
teknesiyle gecenin kapılarını açmak da uğursuz günleri bir araya getirir.” masından sonra da matematiğin
için “yeraltı”na, yani cehenneme i- (alıntılayan Vigoureux, 2008: 33) uygulamalı biçimleri insanların pra-
niyordu. Cehennemin tehlikeli on Astrolojiye olan ilgisizlikleri ilk tik ihtiyaçlarını karşılamaya devam
iki bölgesinden geçen Ra, onun ka- bakışta Mısırlılar için bir avantaj gi- etmiştir. (McClellan III ve Dorn,
yığını devirmek isteyen baş düşmanı bi görünse de bilimsel düşüncenin 2008: 59)
Apophis’ten(11) güç de olsa kurtul- gelişimini sağlamamıştır. Astrolojiye
mayı başararak doğuya ulaşıyordu. ilgisizlik tek başına teorik spekülas- Eski Ahit’in evreni
Bu mitos, yıldızların gündüzleri yonların önünü açacak yeterli koşulu Babilliler ve Mısırlılardan birçok
gözden kaybolmalarını onların ge- sağlamadığı için, onlar evreni tanrısal açıdan farklı özellikler taşıyan ö-
çici olarak ölmeleriyle açıklıyordu: olaylarla açıklamaya ve dinsel açıdan nemli bir kozmo-mitoloji örneği kü-
“Bu geçici ölümden sonra yıldızlar, yorumlamaya devam etmişlerdir. çük bir kavim olan İbranilere aittir.
arınma ve mumyalanmadakine ben- Teoriye olan ilgisizlikleri ve uy- Bu kozmo-mitolojiyi önemli kılan

24
bir özelliği diğer Ortadoğu dinleri nün egemeni olmasını istediği insanı yerdir. Dünya, yalnızca günlük işle-
yok olurken hayatta kalmayı başar- iki cins olarak kendi suretinde yara- rin görüldüğü, doğal ve basit bir yer
mış olmasıdır. Diğer bir özelliği de, tır. Böylece yeri ve göğü tüm öğele- olmaktan ibaret değildir. Bir taraf-
kendisinden sonra gelen -İsa dahil riyle tamamlayan Tanrı yedinci gün tan Tanrı ve melekleri, bir taraftan
kurucularının hepsinin Yahudi ol- dinlenmeye geçer. (Yaratılış, II. bö- da şeytan ve onun hizmetçileri do-
duğu- Hıristiyanlığı büyük ölçüde lüm, 1-2) Artık bundan böyle gök- ğaüstü eylemleriyle sahnededir. Bu
belirlemiş olmasından kaynaklanır. lerin öteleri Tanrı’ya, yeryüzü ise in- doğaüstü güçler, doğanın düzeni-
Günümüzde Yahudiler Eski Ahit’i sanlara aittir. Ancak Tanrı yarattığı ne, insanın düşüncelerine, düşüne-
kutsal kitap kabul ederlerken Hıris- evrenin efendisidir de: “Yeryüzünün ceklerine ve yaptıklarına müdahale
tiyanlar hem Eski Ahit’i hem de Ye- dört bucağından bulut yükseltir, ederler. Mucizeler oldukça fazladır.
ni Ahit’i kutsal kabul eder. Böylece, Yağmur için şimşek çaktırır, Ambar- İnsan kendi hayatını kontrol edeme-
büyük ölçüde tadil edilmiş olmakla larından rüzgâr çıkarır.” (Zebur, Bö- yebilir. Kötü ruhlar onu ele geçire-
birlikte, Yahudilerin dini gelenekleri lüm 135, 7) bilir. Şeytan onu kötü düşüncelere
Hıristiyanlar tarafından da taşınmış Eski Ahit’in çeşitli pasajlarına ya- sevk edebilir. Buna karşılık, Tanrı
olur. Her iki dinin de kutsal kabul yılmış anlatımlar birleştirildiğinde da onun düşüncelerine ve eylemle-
ettiği Eski Ahit’in kozmo-mitolojisi şöyle bir fiziksel dünya resmi orta- rine rehberlik edebilir.” (alıntılayan
günümüzde bile milyonlarca inanan ya çıkar: Yeryüzü kare biçiminde Segal 2012: 70)
insanı yakından ilgilendirmekte, ya- düz bir yüzeydir ve bir okyanus ta-
ni güncelliğini korumaktadır. rafından çevrilmiştir. Bu yüzeyin al- Creatio ex nihilo?
Eski Ahit’in Yaratılış(12) kitabında tında, en eski sulardan oluşan geniş Aslında Tekvin kitabının ilk iki
evrenin aşkın ve ezeli bir Tanrı ta- bir yeraltı su deposu vardır ve bu bölümünde, iki (farklı) yaratılış öy-
rafından yaratılması, kendine özgü depolar pınarlarla yer yüzeyine bağ- küsü bulunmaktadır. İlkinde, yu-
bir simgesellik içinde anlatılır. Evre- lanmıştır. Yerin üzeri, “gökyüzü” de karıda belirttiğimiz gibi evrenin ilk
ni tam altı günde tamamlayan Tanrı denilen “dökme tunç bir ayna ka- durumu, tıpkı Mısır ve Babil kozmo-
ilk gün yeri, göğü ve ışığı yaratarak dar sert olan gökkubbe” tarafından mitolojilerinde olduğu gibi bir sular
işe başlar: taçlandırılmıştır. Sular yalnızca ye- kaosudur. İkincisinde evrenin ilk
“Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri raltında değildir; gökkubbenin he- durumu bitkilerin bulunmadığı su-
yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri men üstündeki ambarlarda da sak- suz boş topraklardır. Samuel Henry
yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. lıdır. Gökkubbedeki kapaklar arada Hook’un belirttiği gibi:
Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde dal- bir açılarak buradaki sular yağmur, “Burada, bu iki anlatımdan hiçbi-
galanıyordu. Tanrı, ‘Işık olsun’ diye kar ve dolu olarak yeryüzüne düşer. rinin, çağdaş insanın kafasını kurca-
buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın i- En altta da ölüm ülkesi de denilen layan sorunla, yani bir mutlak baş-
yi olduğunu gördü ve onu karanlık- “yeraltı ölü ruhlar âlemi”, yani Şeol langıç sorunuyla, ex nihilo (hiç
tan ayırdı. Işığa ‘Gündüz’, karanlığa bulunur. Yeryüzü “asla sarsılmasın yoktan) var ediş, hiçten yaratış so-
‘Gece’ adını verdi.” (Yaratılış, I. bö- diye” sütunlar üzerinde durmakta- runuyla ilgilenmediğine dikkat çeki-
lüm, 1-5) dır. Göklerin en tepesinde, “yedinci lebilir. Her iki anlatım, yaratılış ey-
İkinci günü Tanrı, çoğu mitosta gök”te ise Tanrı’nın tahtı yer alır. leminden önce, o ya da bu türden
olduğu gibi, gökkubbeyi yaratarak Yahudilikten büyük ölçüde etki- bir maddi dünyanın varlığını kabul
alttaki suları üsttekilerden ayırır: lenen Hıristiyanlığın evreni de, Es- eder ve içinde yaşama olanağı bulu-
“Tanrı, ‘Suların ortasında bir kub- ki Ahit’tekinden çok Eski Ahit’e göre Güneş, Ay ve yıldızlar Tanrı tarafından
be olsun, suları birbirinden ayırsın’ farklı değildir. En be- dördüncü gün yaratılmıştır. (Floransa, geç 15. yüzyıl.)
diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı lirgin fark Tanrı’ya ait
gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altın- mekânın cennet olarak
daki suları üstündeki sulardan ayır- yeniden tasarlanması-
dı. Tanrı kubbeye ‘Gök’ adını verdi.” dır. Rudolf Bultmann’ın
(Yaratılış, I. bölüm, 6-8) belirttiği gibi, Yeni Ahit
Üçüncü gün Tanrı suları bir yere birebir okunduğunda
toplayarak kuru toprağı ortaya çıka- bilimöncesi bir nokta-
rır ve yeryüzünde otlar, sebzeler ve da durur:
meyve ağaçları yetiştirir. Dördüncü “Dünya üç katlı bir
gün Tanrı gündüzü geceden ayırma- yapıdan oluşur; yu-
sı, yeryüzünü aydınlatması; mevsim- karıda cennet, orta-
leri, günleri, yılları göstermesi için da dünya ve yeraltında
gökkubbeye Güneş’i, Ay’ı ve yıldız- da cehennem bulunur.
ları yerleştirir. (Yaratılış, I. bölüm, Cennet, Tanrı’nın ve
14-18) Beşinci ve altıncı günlerde göksel varlıklar olan
Tanrı kuşları, balıkları ve hayvanları meleklerin evidir. Ye-
yaratır. (Yaratılış, I. bölüm, 20-25) raltında bulunan ce-
Altıncı günün sonunda da, yeryüzü- hennem de acı çekilen

25
S. H. Hooke’un çizimiyle Eski Ahit
evreni. (Kaynak: “In the Beginning”,
söylemek zorlaşır. Joseph Campbell
vol. 6 of The Clarendon Bible, (1995: 98) “Elohim mitosunun ne-
Oxford, 1974, s. 20) Eski Ahit den ex nihilo ‘hiçbir şeyden’ yaratılış
gökkubbenin üzerinde geniş bir
uzay tasarlamasıyla diğer kozmo-
biçiminde anlaşıldığını kavramak ko-
mitolojilerden ayrılır. Tanrı evrenin lay değil. Yaratılış sözcüğünün gücü
dışında yani ‘göklerin üzerinde’dir. ile açıklanıyor ve bu ilkel düşüncede
‘hiçbir şeyden’ öte bir şeydir. Tersine,
on dünyanın her ye- şeylerin özüdür” derken konuya al-
rinde bulunur ve en ternatif bir bakış getirir.(14)
çok bilinen beş tü- Bununla birlikte, Eski ve Yeni
rü tartışılmaktadır. Ahit’de yer alan bütün eski mitosla-
Ona antik Mısır’da, rın yeni bir işlev kazandığı da söy-
Hindistan’ın antik lenmelidir. Bu mitoslar daha önce-
Rig Veda’sında ya da ki kuşaklarda hiç olmayan yeni bir
bugün Afrika, Asya, bakış açısıyla işlemden geçirilerek
Okyanusya ve Ku- Tanrı moral/ahlaki, her şeye gücü
nan düzene sokulmuş evrenin nasıl zey Amerika’daki birçok animistik yeten ve her şeyi bilen bir varlık ola-
doğduğu sorunu ile ilgilenirler. Bu kültürün mitolojilerinde rastlanır.” rak yeniden tanımlanmıştır. (Hook,
anlatımların her ikisinde de yaratış (Leeming, 2010: 2) 1993: 139)
eylemi, yoktan maddenin var edil- Aslında İbrahimi dinlerdeki ev-
mesi değil, kaostan düzenin çıkarıl- ren birçok bakımdan özgün değil- Teogoni ve kozmogoniler
masıdır.” (Hook, 1993: 130) dir. Örneğin Eski Ahit’in kimi ya- İlk uygarlıkların evren ve dünya
Eski Ahit’te Tanrı evreni yaratır- ratılış öykülerindeki imgelerin görüşlerinin dinsel bir işlevinin ol-
ken doğanın iki öğesi olan “karan- Sümer-Semitik mitostan türediği duğunu söylemek yanlış olmayacak-
lık” ve “su”yun yer ve gökle birlik- gösterilmiştir. (Campbell, 1995: 76) tır. Bu uygarlıklara göre gökyüzü,
te ama kendiliğinden, yani tanrısal Yaratılış kitabında Tanrı’nın ruhu- çoğunlukla kutsal, sihirli ve tanrısal
irade dışında ortaya çıktığı görü- nun suların üzerinde dalgalanması, bir karaktere sahiptir. Eski Ahit ha-
lür. Bu iki öğeye karşı Tanrı, ışık ve Mezopotamya yaratılış mitolojisin- riç! Gökyüzünün çok üstünde, tek
toprağı yaratarak durumu dengeler. deki Tanrı Marduk’un ezeli sularda bir Tanrı tasarladığı için yıldızlar
(Bkz Yaratılış, I. Bölüm, 1-5) Her şe- salının üzerinde gezinmesiyle ne- tanrısal nitelikli olamazdı. Başlarda
yi yöneten tek tanrı tasarımında bi- redeyse aynıdır. (Banon, 2012: 62) Yunanlıların evren tasarımı da mi-
le doğanın kendiliğinden varlığı dü- Aynı şekilde Eski Ahit’te Tanrı’nın tolojik/teolojik bir karakter taşımak-
şüncesinin açıkça ortaya çıkması, evreni “logos/söz” ile yaratmış ol- taydı. Yunanlılar Babil ve Mısır’dan
önceliği doğaya veren tasarımların masının özgünlüğü de tartışmaya mitolojik öğeler almış olsalar da “E-
gücünü gösterir. Yaratılış mitosu- açıktır. Düşünce ve sözcük gücü i- ge halkının tanrıbilimsel kurgular
nun, aşkın bir tanrı tasarımına sa- le yaratılışa ilişkin bir Mısır mito- geliştirmede Mısır ve Babil halkları
hip Kuran’da aldığı biçimi izlemek su olan Memfis Triadı, Yaratılış kita- kadar yetenekli olmuş olduğundan
ve onu Sümer, Mısır, İbrani yaratılış bından iki bin yıl daha eskidir. MÖ. emin olabiliriz.” (Burnet, 2011: 10)
mitoslarıyla karşılaştırmak ilginç so- 2850’lere kadar giden bu metindeki Ancak, ilk uygarlıkların hiçbiri,
nuçlar verebilir. Örneğin Kuran’da mumya-tanrı Ptah’ın anlatımıyla: Yunanlılar gibi evrenin teorik mo-
evrenin yaratılışından önce mito- “Göz gördüğünde, kulak duy- dellerini ortaya koyamamış, eş de-
lojik/doğal bir öğenin varlığından duğunda ve burun nefes aldığında, yişle antropomorfik olmayan, soyut,
söz edilir: Hud suresinin 7. ayetin- bunları kalbe bildirir. Her şeyi orta- mekanik ya da natüralist evren mo-
de Tanrının gökleri ve yeri, ‘henüz ya çıkaran kalp ve kalbin düşündük- delleri geliştirmemiştir. Bu kültür-
Arş’ı su üstünde iken’ yarattığı a- lerini tekrarlayan dildir. Bütün tan- lerde, doğal dünya soyut olarak ele
çıkça belirtilir(13). Aslında evrenin rılar böyle yaratılmıştır, hatta Atum alınmamış ve bilimin bir başka sim-
bütün öğeleriyle hiçten yaratıldığı ve Ennead bile.” (alıntılayan Camp- gesi olan teori ortaya çıkmamıştır.
(creatio ex nihilo) anlamına gelecek bell, 1993: 89) “Matematik ve astronomi, ilk uy-
ifadeler hiçbir kutsal metinde yer al- Mircea Eliade (2003: 116) şimdi- garlıklarda bağımsız olarak ve yine-
maz. Üç İbrahimi dinde -Yahudilik, ye dek bulunan bu en eski Mısır koz- lenerek ortaya çıkmış, ancak, doğa
Hıristiyanlık, İslamiyet- söz konusu mogonisini “en felsefi anlatı” ve “Mı- felsefesi yalnızca Yunanlılarla baş-
olan doğal öğelerden oluşmayan ya sır metafizik spekülasyonunun en lamıştır.” (McClellan III ve Dorn,
da doğal öğeleri simgelemeyen yüce üstün ifadesi” olarak değerlendirse 2008: 65-66) Doğa felsefesini orta-
bir tanrının bilinciyle evreni düzen- de bütün bu sözcük gücü ile yaratma ya çıkaran süreç ise geleneksel mi-
lemesidir: mitoslarına başka bir açıdan da bakı- toloji üzerinde düşünmeyle başla-
“Fakat ex nihilo creation üç İb- labilir: İlkel toplumların çocuksu dü- mıştır. Tanrıların doğuşunu, tanrı
rahimi dinle sınırlanamayacağı gibi şünme biçimleri dikkate alındığında soylarının ve kuşaklarının birbirle-
tektanrıcı kültürlerin özel bir ürünü söz konusu metinlerin, yüksek dü- rini izleyip gelişmelerini dile getir-
de değildir. Esasen, ex nihilo creati- zeyde felsefi soyutlamalar olduğunu menin en eski örneği, Hesiodos’un

26
Schiaparelli’nin çizimiyle Eski
Teogoni’sidir. Bilindiği kadarıyla He- Ahit evreni. ABC = göğün üst
siodos bu konuda kendi adına söz a- sınırı; ADC = cehennemin
lan ilk Yunan şairidir. alt sınırı; AEC = yeryüzü ve
denizlerin düzlemi; SRS =
Eski Ahit’in Tekvin’iyle yak- denizin çeşitli parçaları;
laşık aynı döneme tarihlenen EEE = yeryüzünün çeşitli
Hesiodos’un Teogoni’si evrenin ve parçaları; GHG = gök
kubbe ya da göğün alt
tanrıların nasıl varlığa geldiğinin sınırının profili; KK =
Yunan versiyonu gibidir. Mısır ve kıvrımlı ambarlar; LL =
Mezopotamya’nın bilinen kozmo- üstteki suların, karın ve
dolunun ambarları; M =
mitolojileriyle önemli benzerlikle- içindeki bulutlarla devinen
ri olan Teogoni esas olarak bir koz- havanın işgal ettiği uzay;
mogoni olmasına rağmen, ilkel de NN = büyük yeraltı suları;
xxx = büyük yer altı pınarları;
olsa, evrenin yapısına(15) dair bir ta- PP = Ölü ruhların toplanma
sarım içerir. Yer (elbette, düzdür) yeri ya da araf; Q = aynı
bir nehir ya da okyanus tarafından yerin alt kısmı, tam anlamıyla
cehennem. (Kaynak:
çevrilidir. Yerin üstünde yarım kü- Schiaparelli, Astronomy in the
resel gök vardır ve bu gök gündüz Old Testament, s.38)
aydınlık gece karanlık olan bir or-
tam, yani hava tarafından Yer’den
ayrılmıştır. Yer’in altında ise karan- DİPNOTLAR KAYNAKLAR
lık, kasvetli ve hükümdarının adıy- 1) “Akıllı bir hayvan olarak insan” soyutlaması, eğer bir tarihi - Banon, Patrick (2012) Dinleri Tanımak ve Anlamak, Çev.
la anılan bölge (Tartaros) bulunur. olduğu unutulursa, yanıltıcı olabilir. Modern akıl kavramı Tuvana Gülcan, İstanbul: İletişim Yayınları.
Mitolojiden felsefeye geçiş sü- açısından çılgınca görünen büyü aslında “kültür”, “din”, - Burnet, John (2011) Miletus Okulu Erken Yunan Felsefesi—1,
recinde mitosun nerede bittiği- “teknik”, “bilim” ve “sanat”a büyük ölçüde kaynaklık eden, Çev. Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi.
- Campbell, Joseph (1995) Batı Mitolojisi, Çev. Kudret
ni, logosun nerede başladığını insan aklının ilk görüntüsüdür.
Emiroğlu, Ankara: İmge Kitabevi.
belirlemek kolay değildir. Bu ne- 2) Günümüzde “havadan sudan söz etmek” artık “önemsiz - Campbell, Joseph (1993) Doğu Mitolojisi, Çev. Kudret
şeylerden söz etmek” anlamına gelse de antik halklar için Emiroğlu, Ankara: İmge Kitabevi.
denle, ilk filozof Thales’i önceleyen
durum tam tersidir. - Daniels, Mark (2014) Bir Nefeste Dünya Mitolojisi, Çev.
Hesiodos’un Teogoni’si sık sık felse- 3) Babillilerin Sümerlerin geleneksel yaratılış mitoslarını Pınar Üstel, İstanbul: Maya Kitap.
fi olarak nitelenmiştir. Bu yapıt e- yeniden yorumlamalarıyla oluşan Enuma Eliş’in biçim ve - Eliade, Mircea (2003) Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi /
sasen tanrılarla ilgili tüm öyküleri içerik açısından analizi, öykünün MÖ 1900’lere kadar Cilt 1, Çev. Ali Berktay, İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
tek ve tutarlı, dolayısıyla düzenli ve gidebileceğini göstermektedir. - Fara, Patricia (2012) Bilim: Dört Bin Yıllık Bir Tarih, Çev.
4) Enuma Eliş’te eski anaerkil düzenin izleri görülür. Eskisinin Aysun Babacan, İstanbul, Metis Yayınları.
rasyonel bir sisteme indirgeme giri- - Hart, George (2005) The Routledge Dictionary of Egyptian
şimidir. Ancak, tam da bu nedenle, yıkıntıları üzerine kurulan Marduk’un düzeni, ataerkil bir
dinin, kadınların egemen olduğu anaerkil bir din üzerindeki Gods and Goddesses, Second edition, New York: Routledge.
doğası gereği düzensiz olan mitolo- - Hook, Samuel Henry (1993) Ortadoğu Mitolojisi, Çev.
zaferine işaret eder. Alaeddin Şenel, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
jiye ölümcül bir darbe indirmiştir. 5) Aslında biz modernler bu adlandırmaya yabancı değiliz. - Koestler, Arthur (2013) Uyurgezerler: İnsanın Değişen
Gerçekte Teogoni, daha sonra orta- Çünkü halen kullanmakta olduğumuz gezegen sözcüğü Evren Görüşünün Bir Tarihi, Çev. Ekrem Berkay Ersöz, Ankara:
ya çıkan doğa filozoflarını etkileye- Yunanca “gezgin” anlamına gelen “planetes”den gelir. Phoenix Yayınevi.
cek birçok felsefi öğe içerir. Teogo- 6) Bu gizemli yol daha sonra “zodyak” olarak - Kragh, Helge S. (2007) Conceptions of Cosmos: From Myths
ni ve kozmogoniler aklın mitoloji adlandırılmıştır. to the Accelerating Universe: A History of Cosmology, New
7) Polos’u kullanarak güneşin günlük yörüngesini, York: Oxford University Press Inc.
içinde gelişmesini simgeler; bu ya- - Leeming, David A. (2010) Creation Myths of the World,
gündönümü ve dönence zamanlarını saptıyor, gnomon’u
pıtlar bir bakıma mitolojik dünyayı kullanarak günün ve yılın belirli zamanlarını belirliyorlardı. California, ABC-CLIO, LLC
akla uydurma ve doğal/insani olay- 8) Geometrik-kinematik modeller, gökcisimlerinin gözlenen - McClellan III, James E. ve Dorn, Harold (2008) Dünya
ları yönettiği düşünülen varlıkların farklı devinimlerini birbirine bağlı ve bir bütün olarak gösteren Tarihinde Bilim ve Teknoloji, Çev. Haydar Yalçın, Ankara:
Arkadaş Yayınevi.
kökenini açıklama girişimidir. Bu sistemlerdir. Bu modeller ilk kez Yunanlı astronomlar tarafından - Peker, H. (2009) “Eski Mısır Mitolojisi’nden Örnekler
nedenle söz konusu yapıtlar, mito- geliştirilmiştir. (Yaradılış Mitosları ve Tanrılar)”, NAVlSALVlA 2006 içinde,
loji ile felsefe arasında, bir “geçiş 9) Güneş’in üç hali söz konusudur: Khepri, doğan güneş; Ra, Istanbul, 22-28.
tepedeki güneş ve Atum, batan güneş. - Ronan, Colin A. (2003) Bilim Tarihi, Çev. Ekmeleddin
formu” olarak görülebilir.
10) Kuzey kutbuna yakınlığı nedeniyle hiç doğmayan ve hiç İhsanoğlu ve Feza Günergun, Ankara: TÜBİTAK Kitapları.
Antik Yunan’da doğa felsefesinin batmayan yıldızlar. - Rosenberg, Donna (2003) Dünya Mitolojisi Büyük Destan
doğuşu, evrenin kökeni, doğası ve i- 11) Yeraltında yaşayan ve ölümcül güçlerini Ra’ya yöneltmiş ve Söylenceler Antolojisi, Çev. Koray Akten vd., Ankara: İmge
çerdiği süreçlerle ilgili sorunlara mi- olan yılan-tanrı Apophis kaosun ilksel güçlerinin simgesidir. Kitabevi.
tolojinin getirdiği çözümlerin bilinçli 12) Yaratılış (genesis) Eski Ahit’in ilk beş kitabını kapsayan - Segal, Robert A. (2012) Mit, Çev. Nursu Örge, Ankara: Dost
Tevrat’ın ilk kitabıdır. Bu kitapta evrenin ortaya çıkışı, insanın Kitabevi Yayınları.
olarak terk edilmesinin bir ürünü- - Unat, Yavuz (2001) İlkçağlardan Günümüze Astronomi
dür. Bugün de geçerli olan bu yak- yaratılışı ve İsrail’in kuruluşu anlatılır.
Tarihi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
13) Bkz http://www.kuranmeali.org/11/hud_suresi/7. - Vigoureux, Jean-Marie (2008) Newton’un Elmaları, Çev.
laşıma göre doğal olayların nedeni, ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx (erişim 12.08.2014)
tanrısal varlıklarda değil, doğal dün- Nedim Demirbaş, İstanbul: Alkım Yayınevi.
14) Campbell bu bağlamda bir çocuğun Jean Piaget’e, - Watson, Peter (2014) Fikirler Tarihi - Ateşten Freud’a, çev.
yanın içinde aranmalıdır. Ayrıca gö- “Eğer sözcükler olmasaydı çok kötü olurdu. Hiçbir şey Kemal Atakay, Nurettin Elhüseyni, Kaya Genç, Barış Pala,
rünür dünyanın altında akla uygun/ yapamazdınız. Şeyler nasıl yapılabilirdi?” dediğini aktarır. Bahar Tırnakçı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
anlaşılır bir düzen bulunur ve insan 15) Kozmogoni evrenin kökeninin araştırılması, kozmoloji bir - Kutsal Metin: Kitabı Mukaddes (1985) İstanbul: Kitabı
aklı bu düzeni anlamada yeterlidir. bütün olarak evrenin yapısının bir imgede özetlenmesidir. Mukaddes Şirketi yayını.

27

You might also like