You are on page 1of 168

Özel Sergisi

Özel Sergisi
09 Ekim - 09 Kasım 2020
Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezi, Pendik

Proje Koordinatörü
İbrahim Hakkı AYSAN
(Belediye Başkan Yardımcısı)

Proje Sorumlusu
Mustafa Kemal ÇALIKÇI
(Kültür İşleri Müdürü)

Küratör
Erkan DOĞANAY

Editör
Mustafa TAYAR

Grafik Tasarım
Büşra ULUS
Muhammed KOCADAĞ

Pendik Belediyesi Yayınıdır. Yayının hiçbir kısmı, yazılı izin olmadan


tamamen, kısmen veya değiştirilerek yayınlanamaz; hiçbir yolla
kopya edilemez ve çoğaltılamaz.

ISBN: 978-605-2138-58-8 © Pendik - 2020

www.pendik.bel.tr

BASIM YERİ: PELİKAN BASIM MATBAA VE AMBALAJ SANAYİ TİC. LTD. ŞTİ.
Maltepe Mh. Gümüşsuyu Cd. Odin İş Merkezi NO:28/1 Zeytinburnu / İSTANBUL
Tel: 0212 613 79 55 • Fax: 0212 613 79 37
Davutpaşa V.D.: 7280345470 www.pelikanbasim.com SERTİFİKA NO: 40619
09 Ekim - 09 Kasım
AHMET CİN
Pendik Belediye Başkanı

Bütün dünyada yaşanan COVID-19 Pandemisi maalesef ülkemizi de olumsuz yönde


etkilemekte. Bu süreçte bizler de Pendik Belediyesi olarak kültür ve sanat hayatının
her alanında yapmış olduğumuz çalışmalara ara vermek, ertelemek ya da iptal etmek
zorunda kaldık. Elbette bu sıkıntılı durum başta sağlık, ekonomik ve kültürel hayatımızı
hiç öngörülmeyen bir biçimde etkilediği gibi günlük yaşantımızın sosyal akışını da
bozdu. Yine de bu günlerimize şükrediyor, bir an evvel bu zorlu günlerin ülkemizi ve
dünyayı terk etmesini diliyoruz. Malum dünya gündeminin de birinci sırasına yerleşen
online iletişim ve ders programlarımızla geçtiğimiz dönemin zararlarını en aza
indirgemeye çalıştık. İnşallah, önümüzdeki kısa zamanda yine eski sağlıklı günlerimize
kavuşur ve yeniden bir arada olmanın, kucaklaşmanın sıcaklığını yaşayabiliriz.

Bizler çok iyi biliyoruz ki bu zamanları sanatçı kardeşlerimiz de oldukça zorlu bir
sınavla atlatmaktadır. Türk Tezyini sanatlarına hocalık, rehberlik etmiş; adı her daim
hatrımızda olacak değerli ilim ve kültür insanı Ordinaryüs Profesör Doktor Ahmet
Süheyl Ünver'in hatırasına yaraşır bir sergi düzenlemeye karar verdik. Bu sergiyle
geleneksel sanatların disiplinleriyle ilgilenen sanatçı dostlarımıza bir nebze olsun
moral verebilirsek ne mutlu bizlere. Bu amaçla düzenlenen etkinliğimize katılan bütün
sanatçılarımıza öncelikle teşekkürlerimi sunuyorum. Emeği ve katkısı olan bütün
çalışma arkadaşlarımı da kutluyor, başarılarınızın devamını temenni ediyorum.

Sağlıklı ve huzurlu günlerde buluşmak dileğiyle…


İ Ç İ N D E K İ L E R

TEZHİP MİNYATÜR EBRU


24 ARZU UZUNOSMAN 88 ANTONİNA ÇELEBİ (UKRAYNA) 132 AHMET MAHMUT PEŞTELİ
26 AYTEN TİRYAKİ 90 CİHANGİR AŞUROV (ÖZBEKİSTAN) 134 EDA ÖZBEKKANGAY
28 ESRA ELİTAŞ 92 DİLEK YERLİKAYA 136 HİKMET BARUTÇUGİL
30 HANDAN AKBULUT 94 EBRU YALKIN 138 İBRAHİM HAKKI YİĞİT
32 KAYA ÜÇER 96 EMİNE NAVRUZ 140 SADRETTİN ÖZÇİMİ
34 LÜTFİYE DEPELER 98 FATMA KESGÜN
36 MAMURE ÖZ 100 GÜLŞEN ERYÜKSEL
38 MASUME WASEHRİ (İRAN) 102 NESLİHAN ERDEŞER ÇİNİ
40 MÜNEVVER ÜÇER 104 NİLGÜN GENCER 146 ARİADNA ÖZMERİÇ
42 NAEM OTHMAN ALOZAİBİ (YEMEN) 106 RAİF AYDIN 148 AYŞEGÜL ABALI
44 SABRİYE ŞEKER 108 RUHSAR ÖZER 150 FATMA ŞAN
46 SEMİH İRTEŞ 110 TANER ALAKUŞ 152 GÜLFER AKGÖNÜL
48 SEVGİ İRTEŞ YOLDAŞ 112 YASEMİN AKYOL 154 HEDİYE KIZILAY KARADENİZ
50 SUMEYYA SEYFİ (İRAN)
156 LATİFE AKTAN ÖZEL
52 SÜREYYA ALPER
54 YEŞİM KARAMIK JANDAR

HAT KATI’ CİLT


60 AZİM BEDRİ GÖKİ (İRAN) 118 DÜRDANE ÜNVER 162 MELİKE KAZAZ
62 BETÜL SAYIN 120 ERSİN YILDIZHAN 164 MUHARREM KALENTZİ (YUNANİSTAN)
64 FATİH ÖZKAFA 122 HATİCE UÇAR
66 GÜLNİHAL GÜL MAMAT 124 HÜLYA YAATASI
68 LEVENT KARADUMAN 126 KAMURAN İŞCAN
70 M. EFDALUDDİN KILIÇ
72 MELİHA TEPARİC (SARAY BOSNA)
74 MOHAMMED İMAD MAHOUK (SURİYE)
76 SAVAŞ ÇEVİK
78 SÜLEYMAN BERK
80 TURAN SEVGİLİ
82 YUSUF MAZI
Detay, HEDİYE KIZILAY KARADENİZ
2020 YILI SERGİ ANA DİSİPLİNİ OLARAK TEZHİP SANATI ONURUNA

Türk Tezyini Sanatlarının


Unultulmaz Üstadı
Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver
Hatırasına İthafen

10
Hazerfan Bir Şahsiyet;
Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver
Hezârfen; bin fen sahibi, pek çok farklı disiplinlerde engin bilgi, tecrübe ve beceriye
sahip olan kişi demek. Hezârfenlik; pek çok sanat ve zanaat dalında maharet
göstererek eser ortaya koyanlara layık görülen müstesna bir sıfat aynı zamanda.
Süheyl Ünver, çok yönlü kişiliği ve pek çok alandaki vukûfiyeti nedeniyle hezârfen
sıfatını kelimenin tam masasıyla hak eden istisnai bir şahsiyet.

Öncelikle o bir bilim adamı; tıp doktoru. O bir tarihçi; şehir ve medeniyet tarihçisi;
İstanbul, Bursa, Edirne ve Anadolu coğrafyasının kültür ve medeniyet elçisi. O bir
hoca; hocaların hocası. Aynı zamanda tıp tarihçisi, ressam, müzehhip, minyatür
ustası, katı sanatkârı, arşivci, araştırmacı, yazar, şair…
Vefakâr bir dost, müşfik bir aile reisi, aklıselim, tabı müstakim âkil bir insan.

O, Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver...

11
Türk Kültür ve Sanat Hayatında Unutulmayacak Bir
Rehber; A. SÜHEYL ÜNVER

Bütün dünyayla birlikte sağlık açısından yaşamış olduğumuz bu zorlu süreç bütün alanlarda irili
ufaklı çeşitli tahribatlar sağladı. Elbette, bu tahribat kültür ve sanat camiasında da şiddetli bir şe-
kilde hissedildi ve hissedilmekte. Bir moral, motivasyon olması açısından; yaşadığı dönemin ko-
şulları, elinde az sayıda örnek ve imkanla neredeyse yüz yıl önce bir isim bugün yaşayan pek çok
sanatımızın tekrar eski görkemine kavuşması ve devam edebilmesini sağlayabilmişti. Böylesi zor
dönemlerde daima A. Süheyl Ünver ve benzeri kendisini yapmış olduğu işe, sanatına ya da meşga-
leye vakfetmiş, güçlü karakterleri anımsamaya çalışırım. Bu nedenle, bu sergiyle Türk Sanatlarında
üretim yapan sanatçı arkadaşlarla birlikte, adı unutulmayacak büyük bir üstadı hatırlamak, anmak
ve gelecek nesillere adını öğretebilmek için böylesi bir ithafla başlamış olduk.

Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’i tanımlamak oldukça zordur; çünkü O’nu bir tanıma, bir isme ya da
unvana sığdırmak çok yönlü karakteriyle çelişir. Öncelikle hekim, akademisyen, tıp tarihçisi un-
vanına sahip olan Ünver, aynı zamanda kültür adamı, arkeolog, sanatçı/sanatkar, yazar, arşivci ve
hepsinden önemlisi bugün kültür sanat hayatımızda faaliyetlerine devam eden yüzlerce, binlerce
ismin hocası idi. A. Süheyl Ünver’in şahsiyeti ve fikir dünyasını tanımlamaya, çok yönlü bir port-
resini tam olarak sunmaya bu satırlar sanırım çok yeterli olmayacaktır. Yine de bu sergi vesilesiyle
O’nun dopdolu geçen hayatında yorulmak bilmeyen çalışma gücü, çeşitli konulardaki görüş ve dü-
şünceleri, kültür ve sanat hayatına göstermiş olduğu özen, ihtimam ve çalışmalar unutulmayacak
ve yeri asla dolmayacaktır. Bu serginin Hoca Süheyl Ünver’in tekrar hatırlanmasına ve genç kuşak
kültür, sanat hayatınca unutulmamasına vesile olur diye umuyorum.

Ahmed Süheyl Ünver, 17 Şubat 1898 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Posta ve Telgraf Nezare-
ti İstanbul Muhaberat-ı Umumiye Müdürü Tırnovalı Mustafa Enver Bey, annesi Hattat Mehmed
Şevki Efendi’nin kızı Safiye Rukiye Hanım’dı. Menbaül İrfan Rüşdiyesi ile Mercan İdadisi’ni bitir-
dikten sonra 1915 yılında Mekteb-i Tıbbiye’ye girdi. 1920’de tıp eğitimini tamamladı. 1921-26 yılları
arasında Gureba ve Haseki Hastanelerinde Cildiye, Dahiliye ve İntaniye servislerindeki asistan-
lığından sonra 1927’de hekimlik ihtisasını tamamladı. 1927-29 yılları arasında iki yıl Paris’te Pitié
Hastanesi’nde Prof. Marcel Labbe’nin yanında ecnebi asistanı olarak çalıştı. 1930 yılında, mem-
lekete dönüşünde İstanbul Darülfünûn’u Tıp Fakültesi’nde hocası Prof. Dr. Akil Muhtar Özden’in
Tedavi ve Farmakodinami Kürsüsünde doçent olarak akademik hayata geçti. 1 Eylül 1932 tarihinde
evlendi. 1933’te, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde Tıp Tarihi Enstitüsü’nün kurucusu
ve direktörü olarak Tıbbî Deontoloji derslerine başladı. 1939’da profesör, 1954’te ise Ordinaryüs
Profesör oldu. 1956 yılında serbest hekimliği bırakarak kendisini tümüyle fakülte mesaisine ve
hocalığa vakfetti.

Hekimlik, tıp tarihi, deontoloji, ilimler tarihi, kültür ve süsleme sanatları konularındaki yayınlarını
1920 yılından başlayarak kesintisiz olarak sürdüren Ünver’in kitap, monografi ve makale şeklinde
2.000 dolayında yayını bulunmaktadır. A. Süheyl Ünver, ayrıca eski yazıyla basılmış tıp kitaplarını
derlemiş, binlerce fişten oluşan bir tıp tarihi arşivi geliştirmiştir. Bu çalışmalar yanında Orta Do-
ğu’nun ilk ve en önemli Tıp Tarihi Enstitüsü’nü yönetirken yurtdışı yayınlarıyla sesini duyurmuş,
iyi bir hoca olarak pek çok doktorun kültür konularıyla ilgilenmesini de sağlamıştır.

12
A. Süheyl Ünver, 1967 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ikiye ayrılmasıyla Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi’ne geçerek bu fakültede ikinci bir Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü kurarak buradaki
derslerini emekli olduğu 1973 yılına kadar aralıksız sürdürdü. Emeklilik dönemini ilmî ve sanat
çalışmaları, çeşitli araştırma seyahatleri, yayınlar, sohbet ve konferanslarıyla dolu dolu yaşayan
Ünver, 14 Şubat 1986 tarihinde İstanbul’da Kalamış’taki evinde vefat etti.

Ünver’in akademik hayatıyla başabaş giden sanat eğiliminde aile içinde almış olduğu bilgi ve eği-
timin büyük rolü olmuş, bu daldaki eğitimi için 1916 yılında tıp öğrenimiyle eş zamanlı olarak
girdiği Medresetü’l Hattâtin bir başlangıç oluşturmuştur. Bu okulda 1923 yılında tezhip ve ebru
dallarından aldığı iki icazetle formel sanat eğitimini de tamamlamış oldu. Aynı dönemlerde he-
kimlik çalışmaları ve bilimsel araştırmalarının yanı sıra Ressam Hoca Ali Rıza Bey’in öğrencisi
olmuş, 1917-1930 yılları arasında hocasıyla İstanbul’un çeşitli semt ve mimari yapılarını karakalem
ve suluboya resimlerle tespit etmiştir.

Çok sevdiği suluboya ressamlığını daha sonraki yıllarda tarihi dokümantasyon için geliştirerek
belgesel resimler yapmış ve aynı zamanda bu konuda geniş bir yayın faaliyeti içinde bulunmuştu.
Ünver’in klasik Türk süslemesini öğretmek amacıyla 1936 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nde
“Şark Süsleme Bölümü”ne minyatür hocası olarak başladığı görevi
19 yıl sürmüş, yine 1936’da tarihi Topkapı Sarayı Nakışhanesi’ni ihya ederek burada da tezhip ve
minyatür dersleri vermiştir. Bu sahadaki eğitim çalışmalarını 1957-58 yılında İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nde kurucusu bulunduğu Tıp Tarihi Enstitüsü’ne “cuma dersleri” olarak taşımış ve
1986’daki vefatından üç ay öncesine kadar aralıksız sürdürmüştü. Tıp Tarihi Enstitüsü’nün seçkin
bir sanat faaliyeti olarak uzun yıllar devam eden bu sanat seminerleriyle Ünver, talebelerine Klasik
Türk Sanatı’nın özünü ve özelliklerini tanıttı; bu alanda uzmanlaştığına ve olgunlaştığına inandığı
öğrencilerine özel “icazetnameler” verdi. A. Süheyl Ünver tarafından bu anlamlı belgeyle onurlan-
dırılmış öğrencilerin pek çoğu bugün klasik Türk Sanatı dalında söz sahibi olmuşlardır.

A. Süheyl Ünver, çalışma düzenini ve hayat programını çevresine örnek olacak biçimde kurmuş
bir ilim adamı ve sanatkâr kimliği içerisinde, bulunduğu her çevrede etrafına rehber olmuştur. 20.
yüzyıl Türk kültürünün eskiyle kopan bağlarının kurulmasının ve unutulan geleneksel sanat dalla-
rından pek çoğunun canlandırılmasının en sadık ve vefakâr temsilcisi olmuştur.

Tıp tarihi ve Türk tezyinat tarihi ona giderek Türk tarihine dair en seçkin ayrıntıları öğretmiş, so-
nuç olarak bu coğrafyayı ilgilendiren tek yapraklı bir arşiv malzemesinden mezarlıklardaki tarihi
taşlara dek hiçbir şeyi kaçırmayıp tespit etmesi, bu sanatsal kimliği ayakta tutacak her unsura
dikkatle eğilmesine neden olmuştur.

Sayısız yurt içi ve dışı gezilerinde, 1950’li yıllarda kurmuş olduğu zengin notlar arşivine tıp tarihi,
tıbbi ve mistik folklor konularında yeni malzemeler katacak önemli dokümanlar toplamış, ayrı-
ca Türk tezyinatına hizmet azmiyle kütüphanelerde çalışmış, aradığı bilgilere kavuşmuş olmanın
hazzı içinde resimli ve yazılı bütün tespitlerini gezi defterleri içinde toplamıştı. Günümüzde artık
mevcut olmayan ama Ünver’in bir belge niteliğinde resimlediği tarihi cami, konak, hamam, çeşme
ve benzeri mimarî yapılar ve yine bunlara ait tezyini örneklerin çoğu artık onun defterlerinde ve
özel koleksiyonunda yaşamaktadır.

13
Not tutmak, bunları defterlemek, fişlemek ve arşivlemek, Ünver’in tarihi kültürümüze ait gözlem-
lediği belge noksanlığının sebebi olarak belirttiği “şifahilik hastalığı”na karşı sürdürdüğü amansız
mücadelesi ve bu hususta duyduğu sorumluluğun bir sonucu olmuştur. Türk kültür konularının bu-
gün artık çok önemli belgeleri konumundaki bu toplamaları doğuran merakının nasıl doğduğunu
18 Haziran 1984 tarihli “Benim arşivim nedir, ne değildir?” başlıklı bir anı notunda dile getirmiştir.

A. Süheyl Ünver’in bu anlayışla bir ömür boyu meydana getirmiş olduğu ve “milletten aldıklarını yine
millete sunma” görüşü ve düşüncesi içinde İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Çapa
Tıp Fakültesi’ndeki Tıp Tarihi Anabilim Dallarına, Türk Tarih Kurumu’na ve Süleymaniye Kütüpha-
nesi’ne “A. Süheyl Ünver Arşivi” olarak bağışladığı zengin dosyalar, notlar, defterler ile el yapması
suluboya, karakalem resimleri ve tezyini tarzdaki eserleri, bugün Türk tıp, kültür ve sanat tarihine
ışık tutan çok önemli belgeler sayılmaktadır.

Sanat eğitimi üzerine şöyle diyordu, A. Süheyl Ünver: “Sanata olan merakım dolayısıyla çok seneler
muahezeler (eleştiriler) işittim. Sanata bağlılığım irsî olarak gelişmişti. Annemin babası Hattat Şevki
Efendi meşhur bir hattattı. Onun dayısı Hattat Hulûsi Efendi ve damadı Emin Efendi, dayım Sait Bey
keza. Babam telgrafçılık fenninde mahir ve musikişinas. Babamın babası Hacı Mehmed Efendi de
Tırnova’da ressam. Amcam Vasıf Bey zabit ve hattat. İşte ben bu ruhların telâkisinden doğunca bittabi
sanata irsî olarak girdim. Eğer bu saydıklarım hastalık da olsa idi onları da tevarüs edebilirdim. Sanat
hevesim hekimlik tahsilim esnasında inkişaf etti. Üsküdarlı Ressam Ali Rıza Bey’den resim dersi
aldım. Hattat Mektebine Tıbbiye’de talebe iken girdim. Sanat benim ruhum üzerinde işlediğinden
hekimliğimin insanlık tarafında da faydalı oldu ve mesleğim dışındaki meşgalem oldu. Yani insanlığa
karşı şefkat ve bağlılık hislerim arttı. Sanat beni mütevazı, sessiz, mücadelesiz bambaşka bir adam
yaptı. Yani ahlâkımı düzeltmekte âmil oldu. En büyük sanatkâr ahlâklı insandan olur. Bir sanat eseri
ahlâk tezahürüdür. Sanat tarafım hekimliğimin yanında benim zevk ve his cephemdir. Beni dinlen-
diren ve ruhumu ilâ eden bu şubeyi bırakmama imkân yoktur. Velev ki dünyayı değiştireyim.”

Not alma ve kaydetme hakkında ise görüşlerini şöyle dile getirmiştir: “Nedir bu şifahilik? Hep dinle-
riz. Sonra bizde bir intiba bırakmadan unutur, geçer gideriz. Türk, tarihte ve hatta bugün işittiği her
güzel şeyi kalemiyle bir kâğıda yazmanın lüzumunu duymamıştır. Bizim kolay kolay her ulusa nasib
olmayan müstesna bir kültürümüz ve cidden derin bir görüşümüz vardır. Bunların geçmiş asırda
olanlarını kaybettik. Tesbit olunmalı idi... Geçen asırda tevekeli dememişler: Dünyada keşfedilecek iki
meçhul vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler. Biz şimdi o ikinci meçhulün çocuklarıyız.

Asya tarihi, Türk tarihi bilinmeden anlaşılmaz, demişler. Şimdi onun mirası üzerinde oturan millet-
ler, Türk geçmişini inkâr yolundadır. Toynbee diyor ki dünyada 3 tarih var: Eski Yunan, Eski Roma
ve Eski Türk Tarihi. Bizse elimize kâğıt kalem alamama yüzünden hâlâ bocalıyoruz. Artık kalemle-
re sarılalım, kâğıtlara, daha iyisi defterlere. Asırlardan beri an’anelerle gelen milli hasletlerimizi ve
duyduklarımızı mutlaka kaydedelim. Mazimizden gelen milli ve an’anevi servetimizi kaydetmekle
milletimize bu vatanseverlik vergimizi verelim.”

Bugün ve yarın yaşayacak sanat anlayışı, yetiştirmiş olduğu öğrencilerle birlikte devam edecektir.
Türk kültür ve sanat hayatına armağan bıraktığı hatıraları bu alanlardaki gelişim için rehberlik et-
meye devam etmektedir. Adına ithaf olunan bu sergi vesilesiyle hocamız A. Süheyl Ünver’i sevgi, rah-
met ve özlemle anıyoruz.

14
A. S. Ünver’in Yayınlanmış Eserlerinden Bazıları:

Türk Tababeti Tarihi Simalarından İbni Sina (1931)


Fatih Darüşşifası (1932)
Kitabül Cerrahiye-i İlhaniye (1932)
Tarihte Eski Türk Hastahaneleri IX-XVII. Asır (1933)
Selçuk Tababeti (1933)
Uygurlarda Tababet (1936)
Tıb Tarihi (1943)
İlim Ve Sanat Bakımından Fatih Devri Notları (1947)
Tarihte 50 Türk Yemeği (1948)
Türkiye’de Çiçek Aşısı ve Tarihi (1948)
Ressam Ali Rıza, Hayatı ve Eserleri (1949)
Ressam Levni, Hayatı ve Eserleri (1949)
Ressam Nakşi (1949)
Müzehhip Karamemi (1951)
İstanbul’da Sahabe Kabirleri (1953)
Müzehhip ve Çiçek Ressamı Üsküdarlı Ali (1954)
Anadolu Hisarında Amucazade Hüseyin Paşa Yalısı (1956)
Fatih Devri Saray Nakışhanesi ve Baba Nakkaş Çalışmaları  (1958)
The Origins of the History of Medicine (1958)
Türk Farmakoloji Tarihi (1960)
50 Türk Motifi
Sevakıb-ı Menakıb- Mevlânâdan Hatıralar (1973)
Türk İnce Oyma Sanatı - Kaatı (1980)
Yahya Kemal’in Dünyası (1980)

Tüm yayınları için bakınız:


“A. Süheyl Ünver Bibliyografisi” Gülbün Mesara, Prof. Dr. Aykut Kazancıgil, Prof. Dr.
Ahmet Güner Sayar, İşaret Yayınları, İstanbul 1998.

15
Detay, SEMİH İRTEŞ

16
Tezhip

17
Tezhip Sanatına ait ilk örnekler Orta Asya’da Uygur Türklerinde görülmeye başlamış ve burada ge-
lişme göstermiştir. Selçuklular ile İran üzerinden Anadolu’ya ulaşan ve burada daha önce yaşamış
medeniyetlerin kalıntılarını bulan bu sanatı, onu uygulayan sanatkârların bu etkileri kendi millî
zevklerine dönüştürmesiyle gelişmesini devam ettirmiştir. Bu gelişmeyle birlikte Tezhip üslûpları
doğmuş, Uzakdoğu ve İran’dan çeşitli aralıklarla gelen etkiler, Memlük sanatı izleri, Anadolu Bey-
liklerinden kalan miras, fethedilen topraklardan gelen yeni zevklerin birleşimiyle 16. yüzyılda en
üst seviyeye ulaşmıştır.

Timurlular Devri Tezhip Üslûbu


Timurlular devri tezhip sanatının desen ve işçilik bakımından en yüksek seviyede eserlerin gö-
rüldüğü bir dönemdir. Kendileri de sanatkâr olan Timurlu hükümdarları saray bünyesinde kü-
tüphane ve nakkaş-hâne kurarak İslâm kitap sanatlarının gelişmesine imkân sağlamıştır. Herat’ta
sarayın destek ve himayesiyle hat, tezhip, minyatür ve cilt sanatlarının en görkemli eserleri ortaya
çıkmış, yeni üslûplar oluşmuştur. Bu üslûbun önde gelen sanatkârı Müzehhip ve Musavvir Hâce
Ali Tebrîzî’dir. Eserlerinde hâkim renkler altın ağırlıklı olup bedahşî lâciverdi, kırmızı ve siyah
ana renklerdir. Motifler içinde münhanînin ayrı bir yeri vardır. Diğer motiflerle birlikte görülen
ve canlı renklerle tonlama yapılarak boyanan motif zengin örnekleriyle ön plandadır. Bu dönem
eserlerinde zahriye tezhibinin çoğunlukla daire biçiminde yapıldığı, ara sularının beyaz, yeşil ve
mavi renklerde uygulandığı, altın zeminlerde fazla görülmemekle beraber iğne perdahtı yapıldığı
ve ekseriya üç noktayla zeminlerin süslendiği görülür.

Timurlular devri tezhibinin ikinci altın çağı Hüseyin Baykara dönemidir. Topkapı Sarayı Müzesi
Kütüphanesi’nde korunan (Hırka-i Saâdet) Herat’ta 1485 yılında hazırlanmış Mushaf-ı Şerif Herat
üslûbunun bütün özelliklerini taşımaktadır. Bu eserde her sayfada tezhip için dörder koltuk alanı
bırakılmış ve âharlı zemin üzerinde değişik münhanî motifleri canlı renkleriyle işlenmiştir. Bir
serlevhaya ve birbirinden farklı yirmi sekiz sûre başı tezhibine sahiptir. Tamamında aynı mücev-
her durağın işlendiği eser, Herat dönemi tezhip sanatının müstesna örneklerindendir. Ruganî ki-
tap kaplarının günümüze ulaşan en güzel örnekleri Timurlular devrine aittir. Herat’ta hazırlanan,
bugün Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan Mesnevî’nin miklebli ruganî kabı, Hüseyin Bay-
kara döneminin en güzel örnekleri arasındadır. Bu eserde iç pervaz, şemse, salbek ve köşebentler
mülemma‘ tarzındadır.

18
Selçuklular ve Beylikler Devri (Konya) Üslûbu
Konya merkez olmak üzere Türklerin Anadolu’ya yerleşmelerinin ardından sanat faaliyetlerine
ve kitap sanatına ilginin arttığı bilinmektedir. Mevcut vakfiye kayıtları, Konya’da cami ve medre-
se bünyesinde kütüphanelerin tesis edildiğini göstermektedir. Özellikle Mesnevî bezemelerinde
devrin müzehhipleri bütün hünerlerini ortaya koymuştur. Bunların en eskisi 677 (1278) tarihlidir
ve Müzehhip Muhlis b. Abdullah el-Hindî tarafından bezenmiştir (Konya Mevlânâ Müzesi, nr. 51).

Bu mesnevi bezemesi zengin renkler ve cesur tasarımlarla hazırlanmış olup sonraki dönemlerde
de süren birçok yeniliğin öncüsü olmuştur. Karaman ve Germiyan beyleri XIV. yüzyılın ilk yarısın-
da kitap sanatlarına ilgi duymuş ve sanatkârları himaye etmiştir.

Karaman Beyi Halîl Mahmûd Karamânî’nin emriyle hazırlanan Konya Mevlana Müzesinde bulu-
nan 714 (1314) tarihli Mushaf, Ya‘kūb Gāzî el-Konevî tarafından bezenmiştir. Dikdörtgen biçimde
zahriye sayfası, serlevha ve sûre başı tezhipleriyle, metinde yeri geldikçe sayfa kenarına işlenen
gülleri ve hâtime sayfasında siyah zemine altınla konulan müzehhip imzasıyla devrinde bir gele-
neğin başlangıcı sayılmıştır. Beylikler devri tezhip kompozisyonlarında genelde geometrik desen
hâkimdir. Ayrıca satırlar arası bezemesiyle zencirek kenar sularının sıkça kullanılması, genelde
rûmî ve münhanî motiflerinin tercih edilmesi Beylikler devri tezhibinin öne çıkan özelliklerinden-
dir. Bu dönemde Konya nakkaşhânesinde tezhip edilen kitaplar ekseriya büyük boyutlarda altın,
siyah, lâcivert ve beyaz renkler kullanılarak hazırlanmıştır. Bu eserlerde çok ince ve kıvrak bir
fırça çalışması görülmemektedir. Dönemin sanat bilgi ve birikimi, ayrıca Osmanlı tezhip ekollerine
hazırlık safhası ve temel olması bakımından önem taşımaktadır.

Karakoyunlu ve Akkoyunlu Dönemi Üslûpları


Karakoyunlular, Kara Yûsuf hükümdarlığında Horasan ve Azerbaycan dolaylarına yayılarak bir
devlet kurmuş ve tezhip sanatında müstesna eserler ortaya koymuştur. Bunlar arasında dikkati
çeken Dîvân-ı Kâtibî (Türk İslam Eserleri Müzesi), Pîr Budak Sultan’ın hazinesi için 860 (1456)
yılında hazırlanmış, kabı ve tezhibi, desen, işçilik ve renk olgunluğuyla devrinin en mükemmel
eserlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Akkoyunlu dönemi yazma eserleri içinde tezhibi, min-
yatürleri ve sanatlı kabıyla Şâhnâme-i Firdevsî (Türk İslam Eserleri Müzesi) önemli bir yer tutar.
Sultan Ali Mirza adına Şîraz’da Türkmen üslûbunda iki cilt halinde hazırlanmıştır. 1475-1500 yılla-
rı arasına tarihlenen yazma, kabı, minyatürleri ve tezhibiyle Safevî devri öncesi kitap sanatlarının
doruk noktasını teşkil etmektedir.

19
Osmanlı Devri Tezhip Üslûpları

Baba Nakkaş Üslûbu


Fâtih Sultan Mehmed devrinde hazırlanan yazma eserlerde görülen bezeme üslûbu, Baba Nakkaş
üslûbu diye tanınır. Bu üslûbun özellikleri iri ve ayrıntılı çizilmiş hatâyî motifinin yoğun kulla-
nılması, sade ve küçük yaprakların bulunması ve desen içinde zemine serpiştirilmiş küçük bu-
lut parçalarının yer almasıdır. İri hatâyîlerin kendi üstüne katlanan taç yapraklarında üç boyutlu
görüntüleri bu döneme has bir özelliktir. Motifler içinde yekberk sıkça yer alır. Desenlerde rûmî
motifi yoğun biçimde kullanılmıştır.

Saz Yolu Üslûbu


Osmanlı sanatında uzun bir dönem beğeniyle uygulanan saz yolu üslûbu, saray nakkaşhânesinde
XVI. asrın ilk yarısında yeni bir bezeme tarzı olarak Âgā Mîrek’in öğrencisi Tebrizli Şahkulu tara-
fından ortaya çıkarılmıştır (bk. ŞAHKULU).

Kara Memi Üslûbu


Kanûnî Sultan Süleyman döneminde saray nakkaşhânesi sernakkaşı olan Kara Memi, Şahku-
lu’nun öğrencisidir. Yarı üslûplaştırılmış bahçe çiçekleriyle meydana getirdiği üslûp uzun zaman
sevilerek uygulanmıştır (bk. KARA MEMİ).

Ali Üsküdârî Üslûbu


XVIII. yüzyılda yaşayan Çiçek Ressamı ve Müzehhip Ali Üsküdârî, ruganî tekniğinde müstesna
eserler meydana getirerek bir üslûp ortaya çıkarmıştır. Bu üslûpla kitap kabı, yazı altlığı, yazı çek-
mecesi, kubur, kalemdan ve yay gibi örnekler hazırlamıştır. Eserlerinde farklı desenler uygulamaya
dikkat eden Ali Üsküdârî bazan birden fazla desen çeşidini aynı saha içinde kullanarak sanatını
ortaya koymuş, ruganî işlerinde özellikle halkârî ve çift tahrir tekniklerine yer vermeyi tercih et-
miştir. Kendinden önce yapılmamış olan, sanat gücü yanında uyumlu renkleri ve çarpıcı motifle-
riyle bezediği ruganî işçiliği kendinden sonraki yıllarda bu yolda eser veren sanatkârlara örnek
teşkil etmiştir. XVIII. yüzyıl ruganî kitap kabı sanatının göze çarpan en önemli özelliği klasik üs-
lûpların, bilhassa saz yolu üslûbunun yeniden yorumlanmasıdır. Bu dönemde yetişen sanatkârlar
Ali Üsküdârî yanında Çâkerî, Ahmed Hazîne ve Abdullah-ı Buhârî’dir. Bu sanatkârlar, ruganî üslû-
bunu geliştirmekle beraber Avrupa sanatının etkilerini dikkate alarak başarılı örnekler vermiştir.

20
Atâ Yolu (Pesend) Üslûbu
Hezargradî Ahmed Atâ tarafından başlatılan çiçekli bezeme tarzıdır. XVIII ve XIX. yüzyıllarda ya-
şayan Atâ Efendi rokoko üslûbuna Osmanlı-Türk karakteri kazandırmıştır. Esası fırça tarama üs-
lûbuyla tabii çiçek desenlerine dayanan bir tezhip tarzının sahibidir. Çok yoğun biçimde âdeta üst
üste yerleştirilen çeşitli çiçekler, zemin ve saplar görülmeyecek haldedir. Canlı ve zengin renklerle
işlenen ve pesend tarzı da denilen bu üslûp son derece dikkat ve sabır isteyen bir çalışmayla yü-
rütüldüğünden bu üslûpta fazla eser verilememiştir. Atâ Efendi’nin 1252 (1836) tarihli mushaftaki
imzasından (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi) onun II. Mahmud devrinde saray sermücellidi ol-
duğu anlaşılmaktadır. Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’nin hazırladığı hurde ta‘lik hilye kalıbını ilk
defa Atâ Efendi zerendûd olarak hazırlamış, bu başarısından ötürü Atâ Efendi’ye “Hattî” mahlası
verilmiştir. Dublin’de bulunan (Chester Beatty Library, İS, nr. 1581) ve Muhammed Emîn İzzetî tara-
fından yazılan mushaf, Atâ Efendi’nin güzel eserlerindendir. Pesend üslûbunu XX. yüzyılda başarılı
şekilde uygulayan ve nâdide eserler veren bir sanatkâr da Muhsin Demironat’tır.

İlhanlı ve Memlükler Devri Tezhip Üslûbu


XIV. yüzyılın ilk yarısında tezhip sanatında İlhanlılar, XIV. yüzyıl boyunca da Memlükler hâkim
olmuştur. Nakkaşhânelerde hazırlanan büyük boy yazma eserlerde o dönemin kitap sanatlarının
olgun örnekleri görülmektedir. XIV. yüzyılın başında Bağdat’ta hüküm süren İlhanlı Sultanı Ol-
caytu’nun himayesinde çalışan Muhammed b. Aybek b. Abdullah adlı sanatkâr tarafından bezenen
mushaf, İlhanlı tezhip üslûbunun özelliklerini taşımaktadır. Kıvrak ve temiz bir işçilikle hazırlanmış
olan mushafın bilhassa zengin ve birbirinden farklı geometrik desenlerin uygulandığı dikdörtgen
çift zahriye sayfaları eşine az rastlanır güzelliktedir. XIV. yüzyılda Memlük devri müzehhipleri ara-
sında Sandal lakaplı Ebû Bekir, Muhammed b. Mübâdir, Aydoğdu b. Abdullah el-Bedrî ve İbrâhim
el-Âmidî öne çıkan isimlerdir. Bilhassa el-Melikü’l-Eşref II. Şa‘bân döneminin meşhur müzehhibi
İbrâhim el-Âmidî’nin bu yüzyılın ikinci yarısında Kahire Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’de (nr. 9) beze-
mesini yaptığı mushaf sanat açısından bir şaheserdir. Bu mushafın tezhibinde motiflere hatâyî gru-
bunun dahil edildiği, renklerin daha canlı ve çeşitli olduğu, münhanî motifinin başarılı bir şekilde
kullanıldığı görülür.

Safevîler Dönemi Tezhip Üslûbu


Safevî döneminin önemli sanat merkezleri olan Şîraz, Tebriz, Kazvin ve İsfahan gibi şehirlerinde
toplanan sanatkârlar nakkaşhânelerde günümüze ulaşan eserler meydana getirmiştir. Eski İran kül-
türünün etkisi altında kalan ve bir kısmı Türkmen asıllı olan bu sanatkârlar minyatür sanatında

21
daha çok yoğunlaşmıştır. Özellikle XVI. yüzyılın ikinci yarısında hazırlanan Safevî kökenli minya-
türlü yazmaların büyük bölümü Osmanlı saray hazinesine hediye olarak gönderilmiştir. Bunlardan
biri Abdullah-ı Şîrâzî’nin Dîvân-ı hâfız’ıdır (TSMK, Hazine). Abdullah-ı Şîrâzî, İbrâhim Mirza’nın
himayesinde kitaphanede eser veren meşhur bir müzehhip ve musavvirdir. Aynı sanatkârın tez-
hibini yaptığı bir başka imzalı eseri özel bir koleksiyonda bulunan, Hilâlî-i Çağatâyî’nin 989 (1581)
tarihli Şıfâtü’l-âşıkīn adlı eseridir. 1514 Çaldıran zaferiyle Yavuz Sultan Selim, Tebriz’in fethinden
sonra Şah İsmâil’in sarayında çalışan Horasan ve Tebrizli nakkaşları İstanbul sarayına göndermiş-
tir. Böylece Herat-Tebriz ve İstanbul nakkaşhâne üslûpları harmanlanarak bu dönemin müstesna
eserleri hazırlanmıştır. Şâhnâme-i Firdevsî (TSMK, Hazine, nr. 1510), Külliyyât-ı Câmî (TSMK, Revan
Köşkü, nr. 885) adlı eserler ve Ali Şîr Nevâî’nin Garâibü’s-sıgar’ı (TSMK, Hazine, nr. 983) bu üslûbun
ürünleridir.

XVI. yüzyılda Safevîler’in büyük müzehhiplerinden biri de Hasan el-Bağdâdî’dir. Şah Mahmud’un
yazdığı ve onun tezhip ettiği mushaf (TSMK, Hırka-i Saâdet) sanatkârın üslûbunu yansıtan en güzel
eserlerindendir.

Safevîler dönemi kompozisyonlarında diğer üslûplarda görülmeyen üslûplaştırılmış insan ve hayvan


motifleri, halkârîde efsanevî hayvan motifleri sıkça işlenmiştir. Genelde tezhip ve minyatür sanatı-
nın bir arada uygulandığı Safevîler dönemi üslûbunda sanatkâr imzasına önem verilmiş ve desenin
görünür yerine yazılmıştır. 1580-1590 yılları arasında Şîraz el yazmalarının sanat değeri doruk nok-
tasına ulaşmış, pahalı malzeme kullanımı yanında konularda da farklılık görülmeye başlanmıştır.
Hazırlanan yazma eserlerde ebatlar değişmiş, büyük boy yazma eserler tercih edilmiştir.

Rûzbihân Müzehhib, Nakkaş Bihzâd İbrâhimî, Müzehhib Abdullah-ı Şîrâzî, Sa‘deddin Müzehhib
bilinen Safevîler dönemi tezhip sanatkârlarındandır. Tezhip saray bünyesi içinde yer alan, birçok
sanatkârın bir arada çalıştığı nakkaşhânelerde ve ustaların özel atölyelerinde yapılırdı. Buralar-
da usta-çırak usulüne göre yetiştirilen talebeler, sanatı yalnız tarifle değil, uygulamalı olarak da
öğrenirlerdi. Nakkaşhâneden sorumlu sernakkaş gözetiminde birden fazla sanatkârın yardımıyla
yazma eserlerin bezemesi kısa zamanda tamamlanırdı. Âhar yapanlar, kâğıt boyayanlar, desen çi-
zenler, cetvel ve tahrir çekenler, boya hazırlayanlar, altın ezenler hep aynı mekânda bulunurdu. Bu
eserlerde çoğunlukla imza bulunmaz, ender görülen müzehhip imzaları da sernakkaşa ait olurdu.

22
Sarayda “Ehl-i hiref” diye adlandırılan sanatkâr teşkilâtının en önemli bölüklerinden biri olan nak-
kaşlar, yalnız kitap sanatıyla ilgili faaliyetlerle kalmaz, saray köşklerinin, binaların kalem işi, çini
ve metal işleri desenlerini de hazırlar ve uygulardı. Bunlar günlük üzerinden üç ayda bir maaş
alırdı. Mücellit, müzehhip ve diğer çalışanların aldıkları maaşlar ve terfileri maaş defterine yazılır-
dı. Eser yapımının yoğun olduğu zamanlarda yetenekli kimseler “Ehl-i hiref” içinde yer almıyorsa
çarşı esnafı arasından ücret karşılığında usta sarayda çalıştırılırdı. Padişah, bayramlarda kendisi
için hazırlanan hediyeleri sanatkârlara kaftan veya para vererek ödüllendirirdi. Çalışan sanatkârın
adı, eserinin cinsi, karşılığında ona ödenen paranın tutarı veya verilen kaftanın cinsi in‘âm defte-
rine kaydedilirdi. Nakkaşhânede bulunan sanat ve zanaat sahiplerinin tayin, maaş, terfi, çıkış gibi
işlemlerinin tahakkuku ve nakkaşhânede yapılması istenen işin ehil sanatkâra verilmesi sorumlu-
luğu hazinedarbaşına aitti.

XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne tezhip dersi konmuşsa da bu sanatın
müstakil bir mektep çatısı altında öğretilmesi ilk defa 20 Mayıs 1915’te Bâbıâli’de açılan Medrese-
tü’l-hattâtîn’de başlamış ve 1936’ya kadar devam etmiştir. Aynı yıl bu mektep Devlet Güzel Sanat-
lar Akademisi’ne bağlanmış ve Türk Tezyinî Sanatlar Şubesi adı altında 1960’ların sonuna kadar
yürütülmüştür. Talebesi bulunmadığı gerekçesiyle kapatılan bölümün eğitim programlarında yer
alan sanat dalları 1980’den sonra bir kısım Güzel Sanatlar Fakültelerinin Geleneksel Türk Sanatları
Bölümü’nde yer almıştır.

KAYNAKÇA
A. Süheyl Ünver, Fatih Devri Saray Nakışhanesi ve Baba Nakkaş Çalışmaları, İstanbul 1958, s. 5-16; D. James, Qur’ans of the Mam-
luks, London 1988; İslâm Kültür Mirâsında Hat San‘atı (haz. M. Uğur Derman), İstanbul 1992, s. 196; Filiz Çağman-Zeren Tanındı,
“Osmanlı-Safevi İlişkileri (1578-1612) Çerçevesinde Topkapı Sarayı Müzesi Resimli El Yazmalarına Bakış”, Aslanapa Armağanı
(haz. Selçuk Mülayim v.dğr.), İstanbul 1996, s. 37-62; Zeren Tanındı, “An Illuminated Manuscript of the Wandering Scholor Ibn
al-Jazari and Wandering Illuminators Between Tabriz, Shiraz, Herat, Bursa, Edirne, İstanbul in the 15th Century”, Turkish Art: 10th
International Congress of Turkish Art. 17-23 September 1995 Geneve, Geneve 1999, s. 236-241; a.mlf., “Anadolu Selçuklu Sanatında
Tezhip: Müzehhip Muhlis b. Abdullah el-Hindi ve Halefleri”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Araştırmaları: Yıldız Demiriz’e Armağan (haz.
M. Baha Tanman – Uşun Tükel), İstanbul 2001, s. 141-150; a.mlf., “Kitap ve Tezhibi”, Osmanlı Uygarlığı (haz. Halil İnalcık-Günsel
Renda), İstanbul 2003, II, 871; a.mlf., “Gilding and Binding in the Muslim World”, Arts and Crafts in the Muslim World Proceeding of
the International Congress on Islamic Arts and Crafts, İstanbul 2008, s. 397- 412; a.mlf., “Karamanlı Beyliği’nde Kitap Sanatı”, Kül-
tür ve Sanat, III/13, İstanbul 1991, s. 42-44; Çiçek Derman, “Osmanlı Asırlarında Üslûp ve Sanatkârlarıyla Tezhip Sanatı”, Osmanlı,
Ankara 1999, XI, 108-119; a.mlf., “Türk Tezhip Sanatının Asırlar İçinde Değişimi”, Türkler (nşr. Hasan Celal Güzel v.dğr.), Ankara
2002, XII, 289-299; Gülnur Duran, Ali Üsküdârî: Tezhip ve Ruganî Üstâdı Çiçek Ressamı, İstanbul 2008, s. 26-29; Ali Alpaslan,
“Abdullah-ı Şîrâzî”, DİA, I, 136-137; M. Uğur Derman, “Mustafa İzzet, Yesârîzâde”, a.e., XXXI, 307-309.

23
Arzu Uzunosman
İstanbul'da doğdu. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Topkapı Sarayı’nda
açılan geleneksel sanatlar kursundan 1993 yılında mezun olduktan sonra Sema
Nakışhanesi’nde Semih İrteş ve Mamure Öz’le çalışmaya başladı. 1995 yılında Kültür
ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen Geleneksel Sanatlar Yarışması’nda
tezhip dalında ödül; 2013 yılında yapılan Geleceğin Ustaları Yarışması’nda kalemişi
dalında birincilik ödülü kazandı. 2017 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
düzenlenen yarışmada kalemişi dalında birincilik ödülü aldı. Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından Süleymaniye Kütüphanesinde açılan tezhip kursunda öğretim
görevlisi olarak dersler veren Uzunosman, ayrıca İstanbul Yıldız Şale Köşkü’nde ve
Konya'da da tezhip eğitimleri verdi. Yurt içi ve dışında çeşitli karma sergilerde yer
alan Uzunosman, Semih İrteş’le birlikte çalışmalarına devam etmektedir.

AYET’ÜL KÜRSİ
Tezhip 87,5x67 cm
Hat: Mehmet Memiş

24
25
Ayten Tiryaki
1961’de Ordu’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ordu’da, lise tahsilini ise Amasya
Öğretmen Okulu’nda tamamladı. 1983’de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini
yüksek lisans diplomasıyla bitirdi. 1978’de Ankara’da başladığı klasik sanatlarla ilgili
çalışmalarını İstanbul’da devam ettirdi. 1983 yılında Hattat Hasan Çelebi’den hat
dersleri almaya başladı. 1989’da Hasan Çelebi’den ilk kadın hattat olarak “hat icazeti”
aldı.1984’de Kubbealtı Akademisi bünyesinde tezhip kurslarına başladı. Prof. Dr.
Çiçek Derman ve İnci Ayan Birol Hanımefendilerle birlikte çalışmalarını sürdürdü,
onlardan tezhip icazeti aldı. Birçok koleksiyonda eseri bulunan sanatçının eserleri
kitap ve levha olarak basılmıştır. Yurt içi ve dışı birçok sergiye iştirak eden sanatçının
bazı ödüller şunlardır:

-IRCICA 5. Uluslararası Hat Yarışması, Nesih Teşvik Ödülü.


-IRCICA 7. Uluslararası Hat Yarışması, Nesih Mansiyon Ödülü
-İBB Hat ve Tezhip Yarışması, Mansiyon Ödülü
-ALBARAKATURK, 2008, Sulus Teşvik Ödülü
-ALBARAKATURK, 2008, Sulus-Nesih Teşvik Ödülü
-ALBARAKATURK, 2012, Celi Sulus Teşvik Ödülü
-ALBARAKATURK, 2012, Sulus Teşvik Ödülü
-DİB Kur’an-ı Kerim Yazma Yarışması, 2015, 3.lük Ödülü

Yabancı dil olarak İngilizce ve Arapça öğrenimi gördü. Üsküdar ve Ümraniye’de


Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur’an Kurslarında 20 yıl öğretmenlik yaptıktan
sonra 2004 yılında emekli oldu. Hat ve tezhip kurslarında öğrencileriyle birlikte
sanat çalışmalarına devam ederek bu zamana kadar 20 öğrencisine tezhip, 10
öğrencisine de hat icazeti veren sanatçı, evli ve üç çocuk annesidir.

HİLYE-İ ŞERİFE
Hilye-i Şerife ve Ayetü’l Kürsi-Nazar Ayeti Sülüs, Nesih, Halkar ve Klasik Tezhib
Hat: Ayten Tiryaki / Tezhib: Ayten Tiryaki-Elif Öztürk
100X125 cm
26
27
Esra Elitaş
Esra Elitaş, 1973 yılında doğdu. Semih İrteş ve Mamure Öz’den iki yıl tezhip eğitimi
aldı. Semih İrteş ve Mamure Öz’ün birlikte kurduğu Sema Nakışhanesinde 1995
yılında çalışmaya başladı. Bakırköy Rıfat Ilgaz Kütüphanesi ile Orhan Kemal İlçe
Halk Kütüphanesinde, daha sonra da Topkapı Sarayında üç yıl tezhip dersi verdi.
Yurt içi ve dışında pek çok karma sergiye katıldı. Geleneksel Sanatlar Derneğinin
2014 yılında düzenlediği Geleceğin Ustaları Yarışması’nda birincilik, 2015 yılında 7
Tepe 7 Sanat Yarışması’nda üçüncülük ödülü aldı. Topkapı Sarayı Harem Dairesinde
bulunan III. Ahmet Yemiş Odasında, I. Abdulhamid Odasında ve III. Selim Odasında
restorasyon çalışmalarına devam etmektedir.

SERLEVHA CİLT
Tezhip 60x72 cm
/2019
28
29
Handan Akbulut
İstanbul' da doğdu. Lise eğitimini tamamladıktan sonra 1998 yılında Altunizade
Kültür Merkezi’nde tezhip eğitimi almaya başladı. 2000 yılında Kültür ve Turizm
Bakanlığının Topkapı Sarayında açmış olduğu Klasik Türk Süsleme Sanatları Kursu
Sınavını kazanarak iki yıl eğitim aldı. 2004 yılında Semih İrteş ve Mamure Öz'ün
beraber çalıştıkları Sema Nakışhanesinde göreve başladı. Yurt içinde sayısız karma
sergiye katıldı. 2008 yılından bu yana Üsküdar Valide-i Atik Külliyesi tekke binasında
faaliyet gösteren Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi’nde çalışmalarını sürdürmektedir.
2015 yılından beri Topkapı Sarayı Harem Dairesinde bulunan III. Ahmet Yemiş
Odasında, I. Abdülhamit Odasında, III. Selim Odasında restorasyon çalışmalarına
devam etmektedir. 2014 yılında Geleneksel Sanatlar Derneğinin açtığı Geleceğin
Ustaları Yarışması’nda tezhip dalında ikincilik ödülü, 2015 yılında Klasik Sanatlar
Vakfı ve Üsküdar Belediyesinin düzenlediği 7 Tepe 7 Sanat Yarışması’nda tezhip
dalında ikincilik ödülü bulunmaktadır.

SERLEVHA
Tezhip 64x77 cm
/2019
30
31
Doç. Dr. Kaya Üçer
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Güzel Sanatalar Fakültesi (GSF)
Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Tezhip ve Hat Anasanat Dalı mezunu olan sanatçı
aynı üniversitede "Klasik, Barok, Rokoko, Ampir Kalemişi Tarzlarının Karşılaştırılması"
teziyle yüksek lisans ve "18 ve 19. Yüzyılda Mekansal Açıdan Stuk Sıvanın Yeri" teziyle
doktorasını tamamlamıştır. 20 yılı aşkın bir süredir Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesinde "Kalemişi" dersi veren Üçer, bu sanatı akademisyenliği yanı sıra usta
çırak ilişkisiyle yürüten son nesil sanatçılardandır.

Babası Nakkaş Hamit (Usta) Üçer'in Topkapı Sarayı kalemişi restorasyonlarındaki 52 yılı
aşkın sanat tecrübesini babadan oğula geçen jenerasyonla sürdüren sanatçı hem alaylı
hem de mektepli sanatçılardan olup sanatını genç nesillere aktarmayı hedeflemiştir.
Topkapı Sarayı Müzesi’nden Ayasofya Camii’ne, Süleymaniye Camii’nden Galata
Mevlevihanesi’ne, Bebek Mısır Konsolosluğu’ndan Yenikapı Mevlevihanesi’ne, Yeni
Camii ve otel tasarımlarından geniş bir yelpazede eserler veren sanatçı kendisi gibi
sanatçı ve akademisyen olan tezhip sanatçısı eşi Münevver Üçer’le birlikte ülkemizde
ve dünyanın pekçok ülkesinde açtıkları tezhip, hat ve kalemişi sergileriyle çağdaş sanat
bienallerinde ve etkinliklerde ülkemizi temsil etmektedir.

BESMELE, RUMİ KUŞLAR


Degrade Boyalı Zemin Üzerine Su Bazlı Boya 70x100 cm
/2019
32
33
Lütfiye Depeler
1993 yılında Konya'da doğdu. Tezhib sanatına küçük yaşta ağabeylerinin teşvikiyle
Ayşe Totan Kart’la başladı. 2009 yılında Destegül Güzel Sanatlar Merkezi’nde Halime
Güler'den ders almaya başlayan Depeler, 2018 yılından beri hocaları Fatma Özçay ve
Gülsüm Gügergin'den istifade etmektedir. 2016 yılında Necmettin Erbakan Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimine Necmettin Erbakan
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde devam
etmektedir. Eşi Hattat Yusuf Mazı’yla sanat çalışmalarına İstanbul'da devam etmektedir.

TEZHİP (Şikaf Halkar)


“Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”
Haşr S. 20. Ayet
Hat: Seyit Ahmet Depeler 63x63 cm
34
35
Mamure Öz
Tezhip ve minyatür çalışmalarına 1976 yılında Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver
başkanlığındaki Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Kürsüsündeki dershanede başladı.
1977-1980 yılları arasında Topkapı Sarayı Müzesi Nakışhanesi’nde Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren Türk Süsleme Sanatları derslerine katıldı.1982
yılında bu dershanede temel eğitim ve tezhip konusunda ders vermeye başladı. Bu
görevi 2012 yılına kadar devam etti. 1981-83 yıllarında Mimar Sinan Üniversitesi’nde
kalemişleri dalında 2 yıllık sertifika eğitimi gördü.

Kalemişleri konusunda İstanbul’da birçok tarihi eserin restorasyonunda ve yeni


yapılan mimari eserlerin kalemişi çalışmalarında görev aldı. Değişik ülkelerde birçok
koleksiyonerde eseri bulunan sanatçı, farklı kurum ve kuruluşlarda tezhip ve minyatür
dersleri verdi, sergiler açtı. Çalışmalarını 21 Ekim 1991–9 Mayıs 2008 tarihleri arasında
Semih İrteş’le İstanbul Fatih’te açtıkları Sema Nakışhanesi’nde sürdürmüştür. 9 Mayıs
2008’te Sema Nakışhanesinin Üsküdar Atik Valide Külliyesi bünyesinde bulunan tekke
binasına taşınmasıyla burada Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi adı altında faaliyet
gösteren merkezde, halen çalışmalarına devam etmektedir. Aralık 2015’ten beri Topkapı
Sarayı Müzesi Harem Dairesinde bulunan III. Ahmet Yemiş Odası, I. Abdulhamid ve III.
Selim Odalarının restorasyonunu yapmaktadır.

LA İLAHEİLLALLAH
Tezhip 74x74 cm
Hat: Sait Abuzeroğlu

36
37
Masume Wasehri
İran’ın Kum kentinde doğan Masume Wasehri, üniversitede sanat eğitimi aldı,
İran’ın önemli tezhip sanatçılarının yanında yetişti. Tezhip alanlarında kendisini
geliştiren Masume Wasehri’nin uluslararası ödülleri de bulunmaktadır. Uluslararası
sempozyum ve sergilere katılan sanatçı, İran’da kişisel sergiler açtı ve karma
sergilere katıldı. İstanbul’da karma sergilere katılan sanatçı, halen İran’da yaşıyor ve
çalışmalarına da devam ediyor.

HİLYE-İ ŞERİFE
Tezhip 100x70 cm
Hat: Meysem Haduman
38
39
Prof. Dr. Münevver Üçer
1965 yılında İstanbul’ da doğan sanatçı, Kadıköy Kız Koleji’ni bitirdikten sonra Mimar Sinan Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümüne girmeye hak kazanmış, tezhip ve hat
branşından mezun olmuştur. Aynı üniversitede yüksek lisans tezini “Tezhip Sanatında 16. yy ve18. yy.da
Ekol Olmuş Sanatçıların Karşılaştırılması” ve sanatta yeterlik (doktora) tezini ise “Rumî” motifi konusunda
yapmıştır. Yirmi beş yılı aşkın süredir Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Güzel Sanatlar
Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Tezhip Ana Sanat Dalı Öğretim Görevlisi olarak ders
vermektedir. 2011 yılında kadrosunu alarak yardımcı doçent, 2014 yılından itibaren doçent ve bölüm
başkan yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Münevver Üçer, 2020 Haziran ayından itibaren profesör
payesini alarak akademik sürecine devam etmektedir. Sanatçı aynı zamanda Kadıköy Caddebostan’daki
özel atölyesinde sanatseverlere, genç nesillere ve meraklılarına tezhip dersleri vererek bu sanatın
yayılmasına ve gelecek nesillere aktarılmasına katkıda bulunmaktadır.
Münevver Üçer, yurt içi ve dışında açtığı sergiler, verdiği konferanslar, bildiriler ve yayınladığı kitaplarıyla
tezhip sanatını bütün dünyaya tanıtmayı amaçlamaktadır. Üniversite yıllarından itibaren antika eserlerin
tamirinden, ferman tezhiplerine kadar pek çok çalışma gerçekleştirmiştir. Tezhip sanatında kendine
has geliştirdiği tarzıyla klasik kurallara bağlı kalınarak yeni yorumlar da yapılabileceğini sanatseverlere
göstermiştir. Kendi söylemiyle gelecek yüzyıllarda da tezhip sanatında yaptığı tasarımlar ve yeniliklerle var
olmayı amaçlamaktadır. 2009 Floransa Bienalinde aldığı gümüş madalyayla Rönesans’ın beşiği Floransa’da
çağdaş sanat konulu bienalde ödül alan ilk tezhip sanatçısı olmuştur. İki senede bir yapılan, 2011 yılında 9.
Bienale davet edilen sanatçı jüri özel onur ödülünü almıştır. Aynı zamanda 2009 yılında ISESCO tarafından
Cezayir’de düzenlenen Uluslararası Tezhip ve Minyatür Yarışması’nda 18 ülke, 250’yi aşkın yarışmacı
içinde 1.lik ödülünü alması sadece ulusal değil, evrensel başarısını da göstermektedir. Bu tür başarılar
2010 yılında ülkemizde de takdir görmesini sağlamış ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde İstanbul Modern
Müzesi’nde düzenlenen yılın meslek ödülleri töreninde, geleneksel sanatlar kolunda ödül alarak bir
başarıya daha imza atmıştır.

İstanbul sevdalısı olan sanatçıyı memnun eden bir takdir beratı da İstanbul Büyükşehir Belediyesince
verilen “İstanbul’u Yurt Dışında En İyi Temsil Eden Sanatçı” Ödülü olmuştur. Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi tarafından her sene düzenlenen üniversite hocalarının bir sene boyunca yaptıkları başarıların
değerlendirilerek ödüllendirildiği organizasyonda da sanatçı üç takdir beratıyla onurlandırılmıştır. İşte
bu bağlamda da sanatçımız Kanada, Avustralya Sydney ve Melbourne’de, Amerika Chicago ve New York
kentlerinde lale ve tezhip konulu konferans ve sergiler düzenlemiştir. Sanatçının Kazakistan Devlet
Sanatlar Müzesi, Cezayir Tezhip ve Minyatür Müzesinde, Cezayir Kültür Bakanlığında, Almanya Mainz
Gutenberg Müzesi - İslam Sanatları Seksiyonu Koleksiyonu, Hollanda Kraliyet Ailesi Koleksiyonunda,
Amerika, Kanada, İngiltere, Hollanda, Belçika ve Almanya gibi ülkelerin özel koleksiyonları ve T.C.
Cumhurbaşkanlığı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, T.C. Dışişleri Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir
Belediyesi koleksiyonlarında eserleri mevcuttur.

İHLAS SURESİ
50x70 cm
Su bazlı boyalar ve altın kullanılarak özel yapılmış el yapımı kağıda
degrade geçişli renklerde uygulanmıştır.
40
41
Naem Othman Alozaibi
Yemen doğumlu olan sanatçı, Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşamına ve üretimine
devam etmektedir. Sanaa Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü’nden 1994
yılında mezun oldu. 1996’da Taiz Eğitim Ofisi’nde öğretmen yetiştirme kursunu
tamamladı. 1997 yılında Kahire Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik
Programını tamamladı.
Sergileri ve katıldığı sanat etkinlikleri şunlardır: Kadınlar Günü Sergisi, 2017'de
Şarika Emirliği Arap Kültür Evi, Şarika Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Kişisel Sergi,
İstanbul IRCICA, İslam Sanatı Sergisi 2014, Uluslararası Minyatür Sergisi, Cezayir,
Uluslararası Cezayir Minyatür Kültür Festivali 2012, Kahire Valiliği Güzel Sanatlar
Sergisi 2013, Taiz Üniversitesi Ulusal Çocuk Hakları Konferansı, Kişisel Sergi, 2007.
Aynı yıl Taiz Üniversitesi Kadın Forumu Sergisi, Taiz Vilayeti Öğretmenleri Sergisi
2005, Taiz Milli Eğitim Bakanlığı Kültür ve Sanat Festivali, 1998.

KENT
Tezhip / Minyatür 40x50 cm
/2014
42
43
Sabriye Şeker
Bakırköy’e değer katan Kültür ve Turizm Bakanlığı Minyatür ve Tezhip Sanatçısı
Sabriye Şeker, bir süre BASAD’da öğrenci yetiştirdikten sonra kendi atölyesi
Şeker Sanatevi’ni açarak birçok öğrenci ve öğretmen yetiştirmiştir. Şeker’in en
önemli özelliği ilklere imza atması ve her zaman sosyal projelerde yer almasıdır.
Doğduğu ve yaşadığı Bakırköy’ün tüm tarihi eserlerinin minyatürlerini yapmış
ve bu çalışmalar Bakırköy Mimarlar Odası tarafından “Minyatür ve Fotoğraflarla
Makri Hori’den Bakırköy’e Ayestefonos’tan Yeşilköy’e” adı altında kitap olarak
2009’da yayınlanmıştır. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesiyle psikiyatri ile
geleneksel sanatları birleştiren “Minyatür Hat ve Tezhipte Osmanlı’dan Günümüze
Psikiyatri / Usul-i Kadim ile Akliyye’’ ve “Otizm ve Sanat’’ projeleriyle de sanatı
ve yaşamı birleştiren ilk çalışmaları gerçekleştirmiştir. Yemenilerdeki oyaları
stilize ederek ve saz yolu motifleriyle balerin ve meme kanserini simgeleyen kadın
figürleriyle oluşturduğu tezhip ve minyatür çalışmalarıyla geleneksel sanatlara farklı
bakış açıları getiren ilk çalışmaları ortaya koymuştur. Olimpos Festivalinde linol baskı
ve minyatürü birleştiren çalışmalarıyla yine bir ilki gerçekleştirmiştir.
Yurt içi ve dışında (İtalya, ABD, Kosova, Malta, Yunanistan, Hong Kong, KKTC)
birçok sergi açan sanatçımız 2017’de Çekmeköy Klasik Sanatlar Projesi kapsamında
“Osmanlı’da Minyatür Sanatı” konulu seminer ve aynı yıl İKSM’de tezhip dersleri
vermiştir. Aynı yıl İstanbul ve Eskişehir’de sergi açan sanatçı, 2018’de İstanbul’a
Dair Yeditepe Bienali’ne ve Ege Üniversitesi’nin “Destanlarımız, Masal ve Halk
Kahramanlarımız” Sergisine katıldıktan sonra Antalya Belediyesinin düzenlemiş
olduğu Olympos Kültür ve Edebiyat Festivaline katılarak tüm sergi eserlerini Antalya
Müzesine bağışlamıştır. 2019’da da proje kapsamında Olimpos Kazı Alanlarıyla ilgili
çalışmalarını sürdürmektedir. Son olarak Göbeklitepe tarihi kalıntılarıyla ilgili
minyatür projesi kapsamında çalışmalarına devam ederken atölyesinin geleneksel
yıllık projelerini de sürdürmektedir.

TÖVBE DUASI
Hattat: Şirvan 60x90 cm
Barok Stilinde Altın, Suluboya ve Guaj

44
45
Semih İrteş
Mimar, Nakkaş Semih İrteş, 1952 yılında İstanbul’da doğdu. Kalemişi çalışmalarına
1968 yılından beri devam etmektedir. Bu sanatı babası Sabri İrteş’ten öğrenmiştir.
1973-1980 yıllarında Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in Cerrahpaşa Tıp Tarihi Kürsüsünde
tezhip çalışmalarına katılmış ve icazet almıştır. İDMMA Mimarlık Fakültesi mezunu
olan sanatçının kalemişi restorasyon çalışmaları Topkapı Sarayı’nda 1970’ten
günümüze kadar devam etmektedir. 1978 tarihinden 2012 tarihine kadar Kültür
ve Turizm Bakanlığı Topkapı Sarayı Müzesi Nakışhanesinde Türk Tezyini Sanatları
Öğretim Görevlisi olarak çalışmıştır. Halen Fatih Sultan Mehmed Vakıf Üniversitesi
Mimarlık Fakültesinde ders vermeye devam etmektedir.

1991 yılında Mamure Öz’le kurdukları Sema Nakışhanesi başta tezhip olmak üzere
kitap süsleme sanatlarına yaptığı katkının yanı sıra eğitim faaliyetleriyle birçok talebe
yetiştirmiş, açtığı yurt içi ve dışı sergilerle bu sanatların tanınmasında büyük rol
oynamıştır. 2008 yılında Nakkaş ve Sema Nakışhanesi sanatsal faaliyetlerini Mimar
Sinan’ın Valide-i Atik Külliyesi Tekke Binası’nda Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi
adı altında birleştirerek mimâri ve kitap süsleme sanatlarını tek bir çatı altında
buluşturmuştur. 2016 yılında UNESCO projesi kapsamında “Yaşayan İnsan Hazinesi”
seçilmiş ve Cumhurbaşkanlığı tarafından ödüllendirilmiştir. Bugüne kadar birçok
caminin kalemişi restorasyonunu ve yeni tezyini uygulamalarını yapan sanatçının
yurt içi ve dışında birçok çalışması vardır.

ESMA'ÜL HÜSNA
Tezhip 76,5x64,5 cm
Hat: Fevzi Günüç
46
47
Sevgi İrteş Yoldaş
1981 yılında İstanbul’da doğdu. Lise eğitimini Kabataş Erkek Lisesi’nde
tamamlamasının ardından Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği
Bölümü’nden 2004 yılında mezun oldu. 2004-2007 yılları arasında İstanbul
Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2000 yılında üniversite
eğitiminin yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanlığının Topkapı Sarayı’nda açmış
olduğu Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Kursu’nda M. Semih İrteş ve Mamure
Öz’den 2 yıl boyunca tezhip eğitimi almıştır. 2000-2008 yılları arasında M.Semih
İrteş ve Mamure Öz’ün birlikte kurdukları Sema Nakkaşhanesi’nde tezhip üzerine
çalışmalarını sürdürmüştür.

Sanatçı, 2008 yılından itibaren Üsküdar Valide-i Atik Külliyesi Tekke Binası’nda
mimari ve kitabi süsleme sanatları üzerine faaliyet gösteren Nakkaş Tezyini Sanatlar
Merkezi’nde çalışmalarına devam etmektedir. 2009-2012 yılları arasında Nakkaş
Tezyini Sanatlar Merkezi’nde Semih İrteş’ten tezhibin yanı sıra kalemişi üzerine de
ihtisas eğitimi almıştır. 2015 yılında Geleneksel Sanatlar Derneğinin düzenlediği
Geleceğin Ustaları Yarışması’nda kalemişi dalında birincilik ödülü almaya hak
kazanmıştır. 2016 yılından itibaren de Geleceğin Ustaları Yarışması’nda jüri üyesi
olarak görev almaktadır. Gerek merkez bünyesinde gerekse çeşitli karma sergilere
katılan sanatçı, Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi’ndeki çalışmalarının yanı sıra 2013
yılından itibaren Küçükçekmece Geleneksel Sanatlar Akademisi’nde tezhip dersleri
vermeye devam etmektedir.

ELHAMDÜLİLLAH
Klasik Tezhip; Halkar, Kalemişi Tekniğinde Rölyef
Hattat : Said Abuzeroğlu Çap 40 cm
/2018
48
49
Sumeyya Seyfi
İran’da doğan Sumeyya Seyfi, lise eğitiminin ardından Tahran’da Güzel Sanatlar
Eğitimi aldı. Minyatür ve tezhip alanlarında kendisini geliştiren Seyfi’nin uzmanlık
alanı tezhip sanatı oldu. Uluslararası sempozyum ve sergilere katılan Sumeyya Seyfi,
İstanbul’da karma sergilere katıldı. Sanatçı halen İran’da yaşıyor ve çalışmalarına da
burada devam etmektedir.

HİLYE-İ ŞERİFE
Tezhip 100x60 cm
Hat: Ali Karai
50
51
Süreyya Alper
Sanatçı, 1967 İstanbul doğumludur. Anadolu Üniversitesi AÖF Halkla İlişkiler mezunudur.
Türk Süsleme Sanatlarının önemli dallarından biri olan tezhip alanında çalışmalarına
1992 yılında Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver Nakışhanesi'nde başlamıştır. 1995 yılında
hocaları Ülker Erke ve Gülbün Mesara'dan icazet almıştır. 2008-2010 yılları arasında
Amasya'da, 2010'dan itibaren 2017 yılına kadar Hatay Valiliği Halk Eğitim Merkezi'nde
tezhip ve minyatür eğitimi vermiştir. Öğrencileriyle birlikte Hatay Kurşunlu Han
Camii'nin kalemişi ve tezhiplerini yapmıştır. 150'nin üzerinde karma sergiye katılan
sanatçının yerel müzelerde, hastane, kreş ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır.
2002-2012 yılları arasında Uluslararası Tıp Tarihi Kongresi nedeniyle hazırlanan 10
kitapta Türk Süsleme Sanatlarındaki çalışmalarıyla yer almıştır.

2015 yılında İtalya, Floransa’da tertiplenen The Biennale Intenazionale d’Arte


Contemporanea di Firenze’ye 3 eseriyle katılmıştır. 2016 yılında Amerika, DCA’da 3
çalışması sergilenmiştir. 2019 yılında Fransa’da Consul Art 2019 Exposition Des Qeuvres
Des Consulats De Marseille’da 1 eseri sergilenmiştir. Hatay Valiliğine bağlı olarak eğitim
verdiği öğrencileri, Mimsanat Akademisi hocaları ve öğrencilerinin de çalışmalara dahil
olduğu Sanat, Tarih ve Doğasıyla Hatay Tarihinin Süslemelere Yansıması isimli kitabı,
Hatay Valiliği tarafından yayınlanmıştır. Üslup olarak klasiği bozmadan çağa uygun
yeniliklerle eserlerini ince işçilikle üretmektedir. Amacı yetiştirdiği öğrencilerle birlikte
yaptığı çalışmalarla tezhibi ileri tarihlere taşımaktır. İstanbul Mimsanat Akademisi’nde
2011’den beri eğitim vermeye devam etmektedir.

SİVAS DİVRİĞİ ULU CAMİİ MOTİFLERİ


Hat: M. Efdaluddin Kılıç
Tezhip – Hüsn-i Hat 73x94 cm
/2018
52
53
Yeşim Karamık Jandar
1976 yılında, İstanbul’da doğan Yeşim Karamık Jandar, Marmara Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden mezun oldu. İş hayatına
ayakkabı ve çanta tasarımları yaparak başladı. Perakende sektöründe, endüstriyel
tasarım alanında ulusal ve uluslararası şirketlerde görev aldı. Fuar standı, mekan ve
mağaza dekorasyonu, tanzim teşhir standı, kurumsal kimliğin mekana uyarlanması,
tasarımların üretim ve uygulamaları üzerinde çalıştı.
Tezhip çalışmalarına, 2006 yılında, Süheyl Ünver’in talebelerinden olan İslam Tarihi
ve Sanatları Hocası Prof. Dr. Candan Nemlioğlu’ndan ders alarak başladı. Daha
sonra Cafer Ağa Medresesi’nde Cemile Baybura Hoca’dan ve Fatih, Kıztaşı’ndaki
atölyesinde Mafirat Onat Hoca’dan tezhip dersleri alarak devam etti. Aynı dönemde
Sultanahmet’te İstanbul Sanatçılar Çarşısı adıyla hizmet veren Cedit Mehmet Efendi
Medresesi’nde, Sevil Apaydın Hoca’dan kumaş boyama eğitimi aldı. 2010 -2013 yılları
arasında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Türk İslam Sanatları Merkezi Yıldız
Şale Köşkü’nde Nilüfer Kurfeyz ve Selim Sağlam Hocalardan ders almak suretiyle
tezhip çalışmalarına devam etti ve sertifika aldı. 3 senedir Bahariye Mevlevihanesi
Sanat Atölyelerinde hocalarının asistanlığını yapmaktadır. Aynı zamanda Gülnihal
Gül Mamat Atölyesi’nde de tezhip dersi vermektedir. Bir dönem Taner Alakuş
Atölyesi’nde Işıl Özışık Hoca’dan suluboya resim dersi alan ve Gülnihal Gül Mamat
Hoca’nın özgün hat ve kufi derslerine devam etmekte olan Yeşim Karamık Jandar,
kendi kişisel atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir. Birçok karma sergiye katılmış
olup özel koleksiyonlarda eserleri bulunan Yeşim Karamık Jandar, evli ve bir kız
çocuğu annesidir.

ASR SURESİ
Tezhip 120x40 cm
Hat: Gülnihal Gül Mamat
54
55
Detay, MOHAMMED IMAD MAHOUK

56
Hat

57
Arapça ‘hatt’ mastarından türeyen yazı, çığır, yol anlamlarına gelen hat kelimesi, terim olarak “Arap
yazısını estetik ölçülere bağlı kalıp güzel bir şekilde yazma sanatı (hüsn-i hat)” anlamında kul-
lanılmıştır. Kaynaklarda genellikle “Cismani aletlerle meydana getirilen ruhani bir hendesedir.”
şeklinde tarif edilen hat sanatı, bu tarife uygun bir estetik anlayış çerçevesinde yüzyıllar boyunca
gelişerek süregelmiştir.

Batıda hüsn-i hat karşılığında calligraphy (kaligrafi) kelimesi kullanılmaktadır. Ansiklopediler ka-
ligrafi sözcüğünü “Güzel yazma, genellikle estetik kurallara bağlı kalarak ölçülü yazma sanatı.”
şeklinde tanımlamıştır.

Önce Araplar tarafından kullanılan Arap yazısıyla anılan hat, hicretten birkaç asır sonra İslam
ümmetinin ortak değeri haline gelmiş ve İslam hattı vasfını kazanmıştır. İslamiyet’ten önceki asır-
lara ait Arapça kitabeler üzerinde yapılan araştırmalar, Arap yazı sisteminin aslen Fenike yazısına
bağlanan bitişik Nebat yazısının devamı olduğunu ortaya koymuştur.

Mekke ve Medine’ye yayılmadan önce ve sonra çeşitli adlar alan Arap yazısı önce cezm adıyla anıl-
maya başladı. Medine’de Medeni ismini alan yazı zamanla iki üsluba ayrıldı. Dikey harfleri uzun
ve sağdan sola meyilli olana Mail, yatay harfleri fazlaca uzatılana Meşk adı verildi. Hz. Ali’nin (ra)
Kufe’yi merkez yapmasından sonra burada büyük gelişme gösterdi ve Kufi adını kazandı. Bu tarih-
ten sonra Kufi sözü, genel bir anlam kazanarak İslamiyet’in doğuşundan Abbasiler devrine kadar
Mekki, Medeni gibi isimli yazıların yerine de kullanıldı.

Kufi’nin kullanılması Abbasiler zamanında 150 yıl sürdü. Abbasilerin Bağdatlı meşhur veziri ve
hattatı olan İbn Mukle (ö.940) sahip olduğu geometri bilgisi sayesinde yazının ana ölçülerini tespit
eden bir sistem ortaya koymaya muvaffak oldu. Harflerin güzelliği için nokta, elif ve daireyi stan-
dart bir ölçü olarak kabul etti. Bu ölçüler dahilinde muhakkak, reyhani, sülüs, nesih, tevki ve rika
adında altı çeşit yazının usul ve kaidelerini ortaya koydu. Bunların tamamına da aklam-ı sitte de-
nildi. Bu altı çeşit yazı, bir asır sonra yine Bağdat’ta yetişen Arap asıllı Hattat Ali B. Hilan’ın (ö.1032)
eliyle inkişaf etti. Gelişme yolunda her geçen gün biraz daha ilerleyen yazı, 200 sene sonra Abbasi
Halifesi Yakut El-Musta`sımi’nin (ö.1298) gayretiyle daha belirgin kaidelerle güzelleşti.

58
Abbasilerin, 1258 yılında tarih sahnesinden silinmesinden sonra yazıda üstünlük Türk ve İranlı
hattatların eline geçti. İranlı hattatlar aklam-ı sitteyi kendi anlayışlarına göre yazdılarsa da Ya-
kut’un üslubundan ayrılmadılar. Osmanlı Türkleri ise hat sanatında erişilmesi mümkün olmayan
üstün bir ekol kurdular. 16. yüzyılda Osmanlı-Türk hattatlarının babası sayılan Şeyh Hamdullah
(ö.1520) aklam-ı sitteye o zamana değin ulaşılamayan bir güzellik ve olgunluk getirdi. Şeyh Ham-
dullah devrinde aklam-ı sitteden sülüs ve nesih Türk zevkine uygun geldiği için süratle yayıldı ve
Mushaf yazımında sadece nesih hattı kullanılmaya başlandı. Şeyh Hamdullah’tan sonra yetişenler
onun gibi yazma gayretiyle hareket ettiklerinden hattatların başarısı “Şeyh gibi yazdı.” veya “Şeyh-i
sani” sözüyle anılır oldu. Bu durum 150 yılı aşkın bir süre devam etti.

17. yüzyılın ikinci yarısında Hafız Osman, Şeyh Hamdullah’ın üslubunu bir elemeye tabi tutarak
kendine has bir hat üslubu ortaya koydu. Hafız Osman’ın hat sanatına açtığı çığır bütün haşme-
tiyle sürüp giderken bir asır sonra İsmail Zühdü ve kardeşi Mustafa Rakım, onun yazılarından
ilham alarak kendi şivelerini oluşturdu. Mustafa Rakım, sülüs ve nesih yazılarında olduğu gibi celi
sülüste de özellikle istif mükemmeliyetiyle bütün hat üsluplarının zirvesine çıktı ve Hafız Osman
üslubunu sülüsten celiye aktarmasını başardı. Mustafa Rakım’dan sonra gelen celi üstadı Sami
Efendi, İsmail Zühdü’nün sülüs harflerini celiye tatbik ederek Mustafa Rakım Efendi’nin yoluna
yeni bir yön vermiştir.

İstanbul, Türkler tarafından fethedildikten sonra hat sanatının ölümsüz merkezi olmuştur. Bütün
İslam dünyasında tartışmasız kabul edilen bu gerçek en güzel biçimde şu sözlerle ifadesini bul-
muştur: “Kur’an-ı Kerim Hicaz’da nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı.” Bütün İslam
alemi hat sanatını öğrenebilmek için İstanbul’a koşmuştur. Ekol olmuş Türk hattatlarının bazıları;
Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisari, Hafız Osman, Mustafa Rakım, Mahmut Celaleddin Efendi,
Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’dir.

59
Azim Bedri Göki
30 yıllık sanat yaşamı süresince hat ve minyatür dalında birçok nadide esere imzasını
atmış bir isim... Yazıyı dillendiren sanatkar Azim Berdi Göki... 1966 yılında Iran’ın
Gümbet Kavus şehrinde dünyaya gelen Türkmen asıllı sanatçı, ilk ve orta öğrenimini
tamamladıktan sonra Tahran Güzel Sanatlar Lisesi'nde eğitim görmeye başladı. Hat
sanatının önde gelen isimlerinden Üstad Keyhosro Khurush ve Üstad Ekber Saatçi'den
ve yine minyatür sanatına gönül vermiş emektar hocalarımızdan Üstad Mohammed
Bakir Agamiri ve Üstad Erdeshir Mücerret Takestani'nin öğrencisi oldu.

Genç yaşına rağmen sanatsal açıdan ortaya koyduğu eserler sayesinde 20 yaşında
İran Hattatlar Derneğinde öğretmenlik yapmaya başladı. Bu sırada tezhip ve minyatür
sanatlarında kendini geliştiren Azim Berdi Göki, henüz 24 yaşındayken Tahran
Şahid Üniversitesi'nde Öğretim Görevlisi olarak ders vermeye başladı. Hat sanatının
her branşında eser veren Göki, nas talik ve kinik talik gibi yazı sanatına hakimiyeti
sayesinde Amerika, Belçika, Rusya, Macaristan, Türkmenistan ve Sri Lanka gibi birçok
ülkede açtığı sergilerle sanat severlerle buluştu.

HİÇ
Hat 100x40 cm
Tuval Üzerine Akrilik Boya

60
61
Betül Sayın
1986’da İstanbul’da doğdu. 2002’de Tarih ve İslam Araştırma Vakfı’nda Zehra
Dinçer’den sülüs dersleri almaya başladı. 2012’de Fatih Sultan Mehmet Vakıf
Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümünü kazandı ve 2017’de anadal hat,
yandal cilt bölümlerinden mezun oldu. Davut Bektaş’la sülüs-nesih, Ali Toy’la
rik'a, divani ve ta'lik yazı çeşitlerini çalıştı. 2017 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf
Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları (Hat) Bölümünde Yüksek Lisansa başladı. “Hat
Sanatı’nda Müsennâ” konulu tez çalışmasına danışman hocası Prof. Dr. M. Hüsrev
Subaşı’yla devam etmektedir.

Okul bünyesinde düzenlenen “Fatih Divanı’ndan Şiirler”, “Rik’a Hat Sergisi” ve


“Harfler Seni Andı” sergilerinde çalışmaları yer aldı. 2017’de Büyük Çamlıca Camii
Mushaf Projesi’ne 16 sayfalık nesih hattıyla katıldı. Kasım 2019’da Türkiye Milli Kültür
Vakfı’nın düzenlediği Hazreti Peygamber’in (sav) Veda Haccı Hutbeleri Projesi’nde
rik’a yazı çeşidiyle iki eseri bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde
Eylül 2019 itibarıyla araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır.

ESMA-İ HÜSNA
Hat 87x34,5 cm

62
63
Prof. Dr.Fatih Özkafa
1974 Konya doğumlu olan Özkafa, 1994 yılından itibaren Hattat Hüseyin Öksüz'den
Hüsn-i Hat dersleri almaya başladı. 1996 yılında Selçuk Üniversitesi İktisadî ve İdarî
Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. 2002 yılında hattatlık
icâzetnâmesi aldı. Ardından divanî, celî divanî ve ta’lîk yazılarını meşk etti. Yüksek
lisansını tamamladıktan sonra farklı branş hazırlık eğitimi alarak Sanat Tarihi
Anabilim Dalında doktoraya başladı. 2005 yılında Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde araştırma görevlisi oldu. 2009 yılında
yardımcı doçent, 2013 yılında doçent oldu. IRCICA ve Albaraka tarafından düzenlenen
uluslararası yarışmalarda 5 kez ödül aldı. Bazı uluslararası yarışmalarda jüri üyeliği
yaptı. 2013-2016 yılları arasında Konya Büyükşehir Belediyesi Sanat Danışmanlığı
görevini üstlendi. 2011-2018 yılları arasında Dubai’de düzenlenen Uluslararası Mushaf
Buluşmaları’na, muhtelif Kur’an-ı Kerim cüzleri yazmak üzere 6 kez davet edildi.

2016 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları


Bölümü’ne naklen atandı. Aynı yıl Albaraka Sanat Akademisi’nde Hüsn-i Hat Öğretim
Üyeliğine de başladı. 2017 yılında T.C. Cumhurbaşkanlığı Millî Saraylar Danışmanlar
Komitesi Üyeliğine atandı ve Yıldız Şale Köşkü Klasik Türk Sanatları Merkezi’nde
Hüsn-i Hat Öğretim Üyesi oldu. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde
eğitim almaya başladı. Temmuz 2020’de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam
Tarihi ve Sanatları Bölümü Türk İslam Sanatları Tarihi Anabilim Dalı’nda profesör
oldu. Yurt içi ve dışındaki çok sayıda resmî ve özel koleksiyonda klasik ve modern
kategorilerde hat eserleri bulunmaktadır. Felsefe, edebiyat, fotoğraf, grafik tasarım ve
sinema da ilgi alanları arasındadır.

BESMELE
Hat 50x50cm
Tezhip: Zakir Gökgöz

64
65
Gülnihal Gül Mamat
1980 yılında İstanbul’da doğdu. 1997 – 2008 yılları arasında Betül Bilgin’den hat (kûfi,
rik’a, sülüs, nesih), tezhip ve minyatür dersleri aldı. 2008 – 2011 yılları arasında Ensar
Vakfı Genel Merkezi’nde hat ve tezhip dersleri verdi. 2008 yılında Fuat Başar’la sülüs
meşk etmeye başlayıp 2011 - 2014 yılları arasında Fuat Başar’ın öğrencisi Gürkan
Pehlivan’la eğitimine devam etti. 2008 – 2014 yılları arasında Orhan Dağlı’nın tezhip
atölyesine katıldı. Sanatçı, birikimlerini özellikle kûfi ve hat tasarımları üzerine
kullanmakta olup yurt içinde birçok karma sergilere katıldı.
2014 yılında Edirne Valiliği sponsorluğunda “Edirne’nin Yıldızları” ismini verdiği ilk
kişisel sergisini açtıktan sonra aynı sergiyi Ensar Vakfı bünyesindeki İstanbul Tasarım
Merkezi’nde “Özgün Hat Sergisi” ismiyle ikinci kez açtı. 2014 - 2019 yılları arasında
Ensar Vakfı kuruluşu olan İstanbul Tasarım Merkezi’nde Özgün Hat Atölyesi’nin
koordinatörlüğünü yaptı. 2018 yılında Lütfi Şen küratörlüğünde Gülnihal Mamat
“Nokta Hali” Hat Sergisini düzenledi. 2020 yılından itibaren Ataşehir’deki atölyesinde
eğitim vermekte ve çalışmalarına devam etmektedir.

ASR SURESİ
Hat 100x70 cm
/2020
66
67
Levent Karaduman
1978 yılında Bartın’da doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra İstanbul’a yerleşti. Orta ve
lise eğitimiyle birlikte İslami ve Arabi ilimleri tahsil etti. 12 yıl süren tahsili esnasında
1992 yılında eski hat örneklerini inceleyerek çalışmalar yapan sanatçı, 1995 yılında
Hattat ve Ebru Sanatkarı Fuat Başar’dan sülüs ve nesih hat meşkine başladı. 2003
yılında icazet alarak kendi özgün eserlerini yurt içi ve dışında açılan sergilerle
sanatseverlerin beğenisine sundu. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda hat hocalığı yaptı.
Hat sanatını estetik açıdan çizgi bilimi olarak değerlendirip bu alanda araştırma ve
incelemelerde bulunmaktadır.

Yurt içi ve dışında birçok özel koleksiyonda eserleri bulunmakta olup çoğu
birbirinden farklı şekilde tasarlanmış 136 Hilye-i Şerif, 50 civarında istif, aralarında
Şekerzade Mehmet Efendi ve Derviş Ali gibi üstadlarında bulunduğu 50 civarında
Kur’an-ı Kerim, Kıt’a ve Hilye-i Şerif'i restore, tashih ve taklid ederek eksiklerini
tamamladı. Celi sülüste Sami Efendi, sülüs-nesihte Mehmet Şevki Efendi ekolünü
takip eden Levent Karaduman, tarih boyunca yapılmış olan 1.000 civarındaki
Besmele istifine ilaveten 18 yeni Besmele istifi yaptı. Çeşitli cami, çeşme, tekke ve
türbelerde de eserleri bulunmaktadır. Klasik hat sanatı çizgisi dahilinde modern
ve çağdaş eserler üretmeye devam eden sanatçı, Çengelköy’deki atölyesinde ve 2016
yılında kurmuş olduğu İstiva Sanat Merkezi’nde çalışmalarını sürdürmektedir.

VAVLAR
Hat 76x85 cm
Kağıt Üzerine Akrilik
68
69
M. Efdaluddin Kılıç
1968'de Üsküdar’da doğdu.1986’da Üsküdar İmam Hatip Lisesi’nden, 1990’da
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu.1993’de Marmara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nde
Yakut El-Musta’sımi’nin İstanbul Müze ve Kütüphanelerindeki Eserleri konulu
yüksek lisans çalışmasını tamamladı. 1990 - 2013 arası Milli Eğitim Bakanlığı
bünyesinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni olarak çalıştı. Halen Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Türk İslam Sanatları Tarihi Bölümünde Öğretim
Görevlisidir. 1984'te başlayan hat sanatı faaliyetleri, 1993'te Hasan Çelebi’den
icazetname alarak yurt içi ve dışında sergi, seminer, restorasyon ve workshoplar
yaparak ve talebe yetiştirmek suretiyle devam etmektedir. Kılıç, 2016 yılından beri
Mimsanat Akademisi’nde hüsn-i hat eğitimi vermeye devam etmektedir.

HAT
“Her insanın bir mesleği ve bir meşgalesi olmalı.”
Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver

70
71
Meliha Teparic
1978’de Saraybosna’da doğdu. Meliha Teparic, şimdiye kadar Ankara’da 55 sergi
açtı. 5 bağımsız sergi açmıştır. Yurt içi ve dışında birçok ödül kazandı. Yurt içi ve
dışında yapılan konferans ve sempozyumlara katıldı. 2016’da Zagrep Üniversitesi
Beşeri Bilimler ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nde doktora yaptı.
Saraybosna Uluslararası Üniversitesi’nde doçent olarak görevini sürdürmektedir.

AŞKIN SEBEBİ, LA İLLAHE İLLALLAH


Hat 40x40 cm
/2006
72
73
Mohammed İmad Mahouk
1959 Halep, Suriye doğumlu olan sanatçı, Halep Üniversitesi Atom Fizik Bölümü’nden
mezun olmuştur. Süleymaniye Kütüphanesi’nden 1990 yılında, el yazması
restorasyonu konusunda diploma almıştır. Hat sanatında Hasan Çelebi’nin öğrencisi
olmuş, Halep’te kendi atölyesinde, Al-Sultaniaa Camii’nde ve Riyad’daki Kral Abd
Alaziz Kütüphanesi’nde çalışmalar yapmıştır. Pek çok el yazması ve mushaf restore
etmiş olan Imad Mahouk, ayrıca kendi tasarladığı ve altın yaldızla süslediği hat
çalışmaları yapmıştır. 1992 yılından itibaren Halep’teki yıllık sergilere katılmaya
başlamış, 1997’de ise yine Halep’te ilk kişisel sergisini açmıştır. 2007’de Londra’daki
İslam Sergisi’ne katılmıştır. 2013 yılından itibaren İstanbul’da kişisel sergilerini açmış
ve ortak sergilere katılmıştır.
Eserleri Arap ülkeleri ve Avrupa’daki önemli hat koleksiyonlarında yer almaktadır.
2006 İslam Kültür Başkenti seçilen Halep festivaline özel tasarımlar yapmıştır.
Kuran-ı Kerim’den 40 bölümü farklı yazı türlerinde kaleme almıştır. Celi
muhakkak yazısıyla Kuran-ı Kerim yazmıştır, bir nüshası Katar’a diğeri Arabistan’a
gönderilmiştir. 2013 yılında İstanbul’da Çelebi Galeri’de kişisel sergi yapmıştır. Şu an
İstanbul’da yaşmakta ve kendi atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir.

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan,


o ordu ne güzel ordudur.”
Hat 42x59,4 cm
/2020
74
75
Savaş Çevik
1953’te Akseki’de (Antalya) doğdu. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Bölümü’nden yüksek lisans
diplomasını aldığı yıl (1976), hocası Prof. Emin Barın’ın asistanı olarak aynı bölümde öğretim görevine başladı.
Lâtin Yazısı konulu doktora çalışmasını 1983’te tamamladı. 1987’de Yrd. Doç. olarak “Yazı Tasarımı” dalında
ihtisaslaştı. Hat sanatıyla ilgili çalışmalarına 1973 yılında; son yüzyılın ünlü hattatları olan Kemal Batanay’dan
rika ve tâlîk, Hâmit Aytaç’tan sülüs ve nesih yazılarını meşk ederek başlamıştır. Her iki hattatın vefatlarına
kadar onlardan hat öğrenimini sürdürdü. Sonraları, Hattat Prof. Ali Alparslan’dan dîvânî ve celî dîvânî yazılarını
meşk etti. Bu arada hocası Prof. Emin Barın ve Hat Uzmanı Prof. Uğur Derman’la sıkça görüşerek hat sanatı
hakkında bilgi ve görgüsünü artırdı.

1986’da İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezinin (IRCICA) düzenlediği Uluslararası Hâmit Aytaç Hat
Yarışması’nda birincilik ve iki mansiyon aldı. Ayrıca hat ve grafik konularında yurt içi ve dışında otuz kadar
değişik ödülü, Türkiye’de ve diğer ülkelerdeki çeşitli koleksiyonlarda levha, hilye, tuğra, câmi yazısı, ferman
vb. formlarda çeşitli eserleri bulunmaktadır. Sanat çalışmalarının yanı sıra üniversite öğretim üyeliği görevini
de sürdüren Çevik’in, Latin Yazısı ve kaligrafi alanlarında da eserleri vardır. Bu konudaki ticarî çalışmalarıyla
birlikte, yerli ve yabancı birçok devlet başkanına ve idarecilere verilen berat, hediye, diploma ve belge gibi
kaligrafik çalışmaları da önemli yer tutmaktadır. Klasik hat çalışmalarıyla birlikte kendine özgü modern
uygulamalar da geliştiren Savaş Çevik, ayrıca teorik bilgilendirmeler, yayınlar, hat kursları, jüri üyelikleri, yazı
ve imza bilirkişiliği gibi konularda görev almıştır.

2002 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nden kendi isteğiyle emekli olan Savaş Çevik, Haliç Üniversitesi
bünyesinde kuruluş çalışmalarını gerçekleştirdiği Grafik Bölümü’nde 2004 yılından beri öğretim görevini ve
İstanbul’daki atölyesinde hat ve kaligrafi çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca Zeytinburnu Kültür ve Sanat
Merkezinde kaligrafi kursları ile İstanbul Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği kurslarda (İSMEK) 2010
yılı itibarıyla “Temel Sanat Eğitimi” kurslarını da yönetmekte ve Hat Branşı Zümre Başkanlığı görevini de
sürdürmektedir. 2015 yılından beri Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde kaligrafi ve 2016 yılından itibaren de
Sakarya Belediyesi Kültür Merkezi’nde Temel Sanat Eğitimi ve 2017 yılından bu yana da İKSV (İstanbul Klasik
Sanatlar Merkezi) yine Temel Sanat Eğitimi dersleri vermektedir.

Hat sanatı alanında klasik geleneğe bağlı eserlerin yanı sıra özgün ve serbest çalışmalarıyla da tanınan Çevik,
tuğra çalışmalarıyla, makılî yazıyla ve az yazılan yazılardan muhakkak-reyhânî yazılar üzerinde çalışmalarıyla
da tanınmaktadır. Hat sanatı tarihinde ilk defa Muhakkak-Reyhânî Hilye Yazan Hattat olarak bilinmektedir.
Daha önce hiç kullanılmamış kendine özgü “Çapraz Müsennâ”, “Dörtlü Müsennâ”, “Müselsel Makılî” ve “Dairesel
Makılî” kompozisyon biçimlerini hat sanatına kazandırmıştır. Klasik uygulamaların yanı sıra özgün ve serbest
tasarımlarla, renk ve grafik değerleri kullanarak kendisine özgü hat-grafik niteliği taşıyan ilginç eserler
vermektedir. Çevik, Nisan 2015’e kadar çeşitli ülkelerde 23 kişisel hat sergisi gerçekleştirmiş, ayrıca 114 karma
sergiye katılmıştır.

"YÂ HAYYÛ YÂ KAYYÛM"


Siyah Aharlı Elyapımı Kâğıt ve Beyaz Mürekkep
Hat, Celî Sülüs 62x53 cm
/2020 (Hicri 1440)
76
77
Prof. Dr. Süleyman Berk
1964 Bursa, İnegöl doğumludur. İlk, orta ve lise tahsilini İstanbul’da tamamladı. 1988 yılında Marmara Üniversitesi
İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Fakülte yıllarında Prof. Dr. Muhittin Seri ve merhûm Yusuf Ergün’den
(Erzincânî) hüsn-i hat dersleri aldı. 1994 yılına kadar Diyanet İşleri Başkanlığında “İlçe Müftüsü”, 1994- 2000
yılları arasında ise “Asistan” olarak görev yaptı. Ekim 2010’a kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek
Eğitimi Kursları’nda “Teknik Rehber” ve “Zümre Başkanı” olarak çalıştı. 13 Mayıs 2012 tarihine kadar Zeytinburnu
Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi’nde “Eğitim Danışmanı” olarak görev yapmıştır. Hâlen Yalova Üniversitesi İslâmi
İlimler Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 2003 yılında “Hattat Mustafa Râkım Efendi” isimli
eseri yayımlandı. 2004 yılında, editörlüğünü yaptığı “Eyüplü Hattatlar” Eyüp Belediyesi yayınlarından, 2006 yılında
İstanbul Büyükşehir Belediyesi yayınları arasından ise “Hat San’atı” isimli eseri neşredildi. “Zamanı Aşan Taşlar”
isimli kitabı 2016 yılında iki cilt olarak Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlandı.

Yayına hazırladığı, “Hattat Necmeddin Okyay” isimli eseri İstanbul Büyükşehir Belediyesince 2011 yılında neşredildi.
2012 yılında “İstanbul’un 100 Hattatı” isimli eser İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ’den, “Devlet-i Aliyye’den
Günümüze Hat Sanatı” ise İnkılâb Yayınlarından çıktı. Bir eseri, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle
İran’da “Hoşnuvisân-ı İstanbul” ismiyle 2017 yılında neşredildi. Bu arada, çok sayıda bilimsel makale neşretti,
sempozyumlarda tebliğler sundu; hat sanatı üzerine konferanslar verdi. “Hattat Mustafa Râkım Efendi” isimli
eserin genişletilmiş 2. baskısı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ’den yakında çıkacaktır. Yurt içi ve dışında
hüsn-i hat sergileri açtı. 2001 yılında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı “Hat Ödülü”nü aldı. 2005 yılında Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından Hat Sanatçısı Kimlik Kartı verildi. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından dört
defa Avustralya, birer defa Bosna Hersek’e ve İran’a hat sanatını tanıtma amacıyla gönderildi. Hat sanatıyla ilgili
yarışmalarda jüri üyelikleri yaptı.

OKLU BESMELE
Hat, Celil Sülüs Dış Pervaz Ebru Bezemeli 93x44 cm
h.1441 / 2019

78
79
Turan Sevgili
1945 senesinde Erzurum Oltu’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Çorum’da
tamamladıktan sonra 1967-1968 senesinde İstanbul İlâhiyat Fakültesi’nden, daha
sonra da Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Bölümü’nden
mezun oldu. 1963 senesinde son dönem hattatı merhum Hamid Aytaç’tan hat
meşkine başladı. Hamid Hoca’dan kûfi, sülüs, nesih, ta’lik, divani ve celi divani olmak
üzere 6 yazıdan da icazet aldı.

1981-1982 senelerinde Bursa İlâhiyat Fakültesi’nde hat sanatı öğretim görevlisi olarak
vazife yaptı. Birçok özel koleksiyonda, camilerde eserleri bulunan sanatkâr aynı
zamanda ünlü hattatların portrelerini ve eserlerini içeren bir albüm hazırladı. 1963
senesinden bu yana profesyonel olarak hattatlık ve ressamlık yapan Turan Sevgili,
Suudi Arabistan’daki Mektebül Nahda-ı Hadise isimli yayınevi için bir Ku’rân Kerim
yazdı. Bu Ku’rân, Umman Krallığı’nda halen basılmaktadır.

FATİHA SURESİ
Celi Sülüs, Zerendud 65x65 cm
/H. 1436
80
81
Yusuf Mazı
1989 yılında Tokat’ta doğdu. Orta ve lise eğitimiyle birlikte İslami ilimler tahsil
etti. 2012 yılında Klasik Türk Sanatları Vakfında, Mustafa Parıldar'dan rik’a ve
ta’lîk yazılarını meşk etti. Başta IRCICA ve Albaraka Türk olmak üzere yurt içi ve
milletlerarası yarışmalarda ödüller aldı. Ayrıca yurt içi ve dışında birçok sergiye katıldı.

HAT
“Kefa bil mevt vaizan ya Ömer! Ya Ömer, nasihat olarak kişiye ölüm yeter!”
Akrilik Kağıt Boyama Tekniği Üzerine Klasik Usulle Celi Ta'lik Yazı
79x19 cm
82
2016 tarihinden beri çalıştığı Meşk Yayıncılık’ta Mehmed Özçay ve Osman Özçay’ın
sanat disiplinlerinden istifa ederek sanatını ikmal etmeye çalışıyor. Eşi Lutfiye Depeler
Mazı’yla sanat çalışmalarını İstanbul’da sürdürmektedir.

83
Detay, RAİF AYDIN

84
Minyatür

85
Minyatür terimi, genel anlamıyla çok ince işlenmiş küçük boyutlu resimler ve bu türdeki resim sa-
natları için kullanılmaktadır. Minyatür kelimesinin, Latince "kırmızıyla boyamak" anlamına gelen
“miniare” kelimesinden türetilmiş olduğu ve daha sonra Fransızca’ya “miniature” biçiminde geç-
tiği düşünülmektedir. Osmanlı dönemi kaynaklarına baktığımızda bu terimin yerine “tasvir” veya
“nakış” sözcüklerinin tercih edildiği görülmektedir. Minyatür sanatının en önemli özelliklerinden
birisi, anlatılmak istenen konunun eksiksiz olarak aktarılmakta olmasıdır. Bu nedenle minyatür
sanatında perspektif kullanılmaz. Uzaklık ve boy, renk veya gölgelerle belirtilmez; minyatürler ışık,
gölge, duygu ve Avrupai perspektifi olmayan resimlerdir. Kitabın sayfa oranına uygun, geometrideki
“altın dikdörtgen” içinde kendine özgü “dikine” veya “yığma perspektif” denen bir teknikle resimle-
nirken boy, kişinin önemine göre artar veya azalır. Bu, kâğıt üzerinde ön planda olanların alt tarafa,
geridekilerin ise üst tarafa yerleştirilmesiyle gerçekleşir. Figürler birbirlerini tümüyle kapatmaya-
cak şekilde düzenlenir. Konu mesafe farkı gözetmeksizin en ince ayrıntılara kadar işlenir.

Türk minyatürlerinin kendine özgü bir özelliği, renklerin çoğu kez soyutlama aracı olarak düz, par-
lak ve gölgelerden arındırılmış olarak kullanılmasıdır. Diğer bir özelliği ise sayfa kenarlarında İran
minyatürlerindeki gibi ağır bir tezhibe yer verilmemesidir. Minyatür sanatında genel olarak tarihî,
edebi ve ilmî konular işlenirken Türkler, çoğunlukla tarihi yansıtmayı tercih etmişlerdir. Osmanlı
İmparatorluğu’nun savaşlarını, seferlerini ve şenliklerini anlatan resimli yazmalar, diğer İslam ül-
kelerindeki örneklerinden ayrı olarak gerçekçi bir üslupla ele alınmışlardır. Türk minyatürlerinin
bu özelliği, bizlere yapıldığı dönemin örf ve âdetlerini, gelenek ve göreneklerini, giyim kuşamını
olduğu kadar Osmanlı Türk tarihini de takip edebilme imkânı sunarken bu eserlerin her birine de
tarihi birer belge niteliği kazandırmıştır. Görsel sanat zenginliği açısından da İslam kitap sanatında
ayrıcalıklı bir yere sahip olan Osmanlı minyatürleri; tarih, sosyoloji, kültür tarihi ve diğer alanlar-
da yapılan birçok araştırmada yararlanılan görsel belgeleri oluşturmalarının yanı sıra Cumhuriyet
sonrası Türk resmine de esin kaynağı olmakla ayrıca değer kazanmaktadır.

Türklerde minyatürün Orta Asya’da Uygurlar döneminde (745-840) ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Sekizinci yüzyılın ortalarında Turfan bölgesinde Uygur Türklerinin meydana getirdikleri minyatür-
ler daha sonra Türk minyatür sanatının kaynakları olmuştur. Günümüze ulaşan bazı minyatürlü
yaprak parçaları, bu dönem minyatürlerinde Mani Dini’nin etkili olduğunu gösterir.

Türkler’in, İslamiyetten önce benimsemiş olduğu dinlerden en başta Manihenizm ve Budizm gel-
mektedir. Resmin söz kadar etkili olduğuna inanılan Mani dini, resim ve sanatı dinî terbiyenin esası
ve vasıtası olarak kabul etmiştir. Dinsel törenlerde öykülerin, resmin önünde görsel malzeme des-
teğiyle anlatılması kalıcılığı sağlamıştır. Gezici derviş, bahşi veya kâtib adı verilen hocalar, güzel söz
söyleme sanatı (hitabet), musiki, resim, matematik ve fen bilgilerini en iyi bilen ve öğreten kişilerdir.
Halkla iç içe olan bu kişiler, bilgilerini topluma aktarmayı amaç edinmişlerdir. Her devirde geniş
coğrafyalara yayılmış olan Türkler, Orta Asya’daki kendi kültürlerini bu ulu kişilerin aracılığıyla git-
tikleri yerlere taşımışlar, kalıcı izler bırakmıştır.
Uygur Devleti'nin dağılmasından sonra bu hareket devam etmiş ve Selçuklu Türkleri tarafından
geliştirilerek ilk İslam minyatürleri oluşturulmuştur. Türklerin Bağdat, Mısır, Suriye gibi diğer ül-
kelere gelmesiyle ilk Arap minyatürleri görülmeye başlanır. 11. yüzyıldan itibaren Bağdat’tan Ana-
dolu’nun içlerine kadar uzanan çeşitli sanat merkezlerinde yapılmış olan birçok eserde yerel sanat
görüşünün yanında Bizans ve Orta Asya resim sanatının etkileri izlenmektedir.

86
İslam kültüründe ise anıtsal resim sanatı yalnızca Emeviler döneminde, 7 ve 8. asırlarda var olabil-
miştir. Bu dönemde fethedilen yeni topraklardaki kadim kültürlerin yüzyıllar boyunca kökleşmiş
resim gelenekleriyle temasa geçilmiş, bunun sonucunda da bazı dinî ve sivil yapıların duvarlarına
Geç Helenistik ve Sasani sanat geleneklerinin etkisini yansıtan naturalist tarzda resimler ve moza-
ikler yapılmıştır.

Buna karşın dokuzuncu asırda birtakım değişmeler yaşanmıştır. Kuran-ı Kerim’de resmi yasakla-
yan herhangi bir ayet olmamasına rağmen dönemin kimi din âlimlerince yapılan hadis yorumları
dolayısıyla canlı varlıkların resminin yapılmasının günah olduğu yargısına varılmış ve dolayısıyla
bu türdeki tasvirlerin yapılması yasaklanmıştır. Söz konusu dönemden itibaren yapı süslemesi ni-
teliğindeki duvar resimleri ve mozaikler yerlerini kitap süslemelerine bırakmıştır. Abbasiler döne-
minde ise bu konudaki görüş değişiklikleri dolayısıyla tekrar kitap resimlenmeye başlanmıştır. Bu
dönemde antik kaynaklı bilimsel eserlerin çevirileri yapılıyor, bu yoğun çeviri faaliyetleri sırasında
bir yandan da kitaplarda yer alan resimler soyutlaştırılarak kopya ediliyordu. Öte yandan, dönemin
sevilen edebiyat kitapları tasvirlerle süsleniyor ve bu tasvirlerde gölge oyununu andıran şematik
kalıplar kullanılıyordu.

12. yüzyılda ise minyatürün, süslenecek metinle doğrudan doğruya ilgili olması gözetilmeye ve yal-
nızca dinsel konulu minyatürler değil, dindışı minyatürler de yapılmaya başlandı. Baskı makinesinin
bulunuşuna kadar Avrupa’da çok güzel ve görkemli minyatürler yapıldı. Bundan sonra minyatür
daha çok madalyonların üzerine portre yapmak için kullanıldı. 17. yüzyıldan sonra fildişi üzerine
yapılan minyatürler yaygınlaştı. Daha sonra minyatür sanatına karşı ilgi azalmakla birlikte dar bir
sanatçı çevresinde geleneksel bir sanat olarak sürdürüldü.

Selçuklular döneminde de minyatüre önem verildi. Selçukluların İran’la ilişkilerine bağlı olarak
minyatür sanatı, İran etkisinde kaldı. Mevlana’nın resmini yapan Abdüddevle ve başka ünlü minya-
tür sanatçıları yetişti. Osmanlı Devleti döneminde ise 18. yüzyıla kadar İran ve Selçuklu etkisi sürdü.
Fatih döneminde (1451-1481), padişahın resmini de yapmış olan Sinan Bey adlı bir nakkaş, II. Bayezid
döneminde (1481-1512) de Baba Nakkaş diye tanınan bir sanatçı yetişti. 16. yüzyılda Reis Haydar diye
tanınan Nigarî, Nakşî ve Şah Kulu meşhur olmuştur. Mustafa Çelebi, Selimiyeli Reşid, Süleyman
Çelebi ve Levnî, 18. yüzyılın ünlü nakkaşlarıdır.

Bunlardan Levnî, Türk minyatür sanatında bir dönüm noktasıdır. Levnî, geleneksel anlayışın dışına
çıkmış ve kendine özgü bir biçim geliştirmiştir. 18. yüzyılın başlarından itibaren Batılılaşma akı-
mı sonucunda Avrupa resmi kurallarının değerlendirilmesiyle geleneksel teknikle gölgeli boyanan
hacimli nesneler ve derinlik kazandırılmış unsurlarla, üç boyutlu tasarımlar ortaya çıkarılmıştır.
Aynı asrın sonlarına doğru tutkallı toprak boyanın, guvaş ve suluboyayla yer değiştirmesiyle birlikte
yazmalar geleneksel minyatür sanatını sonlandıran tekniklerle resmedilmiştir. Bu dönemde tasvir,
kitap sayfalarından duvar ve tuval yüzeylerine taşmıştır. 19. asrın başında ise Osmanlı minyatürü
artık önemini yitirmektedir. Bu dönem sanatçıları, geleneklerden kopmaksızın ortaya koydukları
eserlerde, Batı etkilerini yeniden yorumlama çabalarıyla, Tanzimat sonrası açılan okullarda başlatı-
lan Batı resmi eğitimiyle yaygınlaşacak olan yeni resim geleneğinin öncüleri olmuşlardır.

87
Antonina Çelebi
Saint Petersburg doğumlu sanatçı, mimarlık bölümünde sanat eğitimini tamamladı.
Bir süre inşaat firmasında çalışan Çelebi, İstanbul’a yerleştikten sonra Türk El
Sanatlarına yöneldi. Bu dönemde İran minyatürüyle ilgili çalışmalar yapan sanatçı,
aynı zamanda klasik dönem Osmanlı minyatürü ve tezhibe gönül vererek kişisel
çalışmalarına başladı.

İSTANBUL
Minyatür 40x55 cm
/2015
88
89
Cihangir Aşurov
(Jahongir Ashurow)
Özbek Minyatür Sanatçısı Jahongir Ashurow, 1974’te Buhara’da doğdu. Taşkent’teki
Benkov Sanat Okulu’ndan mezun olduktan sonra Minyatür Ustası Shahmahmud
Muhammadjanov ve Fahriddin Rahmatullayev’in gözetimi altında minyatür çalışmalarına
devam etti. Yirmi yıldan beri bu sahada çalışan Jahongir Ashurow’un minyatürleri bilhassa
sözlü gelenekten gelen hikâyelerden esinlenmiştir. Eserlerinin çoğunu bu hikâyelerdeki
derin felsefi ve insani bakış açısı üzerine temellendiren sanatçı, Orta Asya Üsluplarında
eser vermekte olup Mehmet Siyah Kalem’in nesne ve renk kullanımını mümkün
olduğunca aza indirgeyen Behzad üslubunu takip etmektedir.

Konularını çoğunlukla tarih, mitoloji, folklor ve tasavvuftan alan Ashurow’un eserlerinde


savaş, tören ve şölen sahneleri dikkat çeken temalardır. Buhara’da 20. yüzyılın başlarına
kadar oldukça yaygın olan ancak Sovyetler Birliği zamanında unutulmaya yüz tutan
minyatür sanatını ve Orta Asya Üslubunu ihya eden az sayıda kişiden biridir. Jahongir
Ashurow’un eserleri Orta Asya’nın birçok şehri ile Amerika ve Avrupa’nın önemli
galerilerinde sergilenmiştir. Eserleri British Museum ve Victoria & Albert Museum gibi
kurumlar ile ABD, Avrupa, Türkiye ve Moğolistan’daki çeşitli özel koleksiyonlarda yer
almaktadır. Günümüzde 2019’da lisans eğitimini tamamladığı Fatih Sultan Mehmet Vakıf
Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır.

Şah-i Nakşibendi'yi görmek için Şam'dan gelen misafiri onu şehrin en büyük cami
sinde vaaz verirken bulacağını sanırken tarlada çalışırken görür. Şeyh, misafirine yetiştirdiği karpuzdan ikram
eder. Misafir yedikleri karpuzu birleştirip üzerine üfleyince yine bir karpuz meydana gelir; fakat şeyhinki gibi
tatlı değildir. Senin kerametin bir nefeslikti, benimki ise bir yıllık zahmetin mahsulüdür, der Şah-i Nakşibendi
ve ekler: “Dil be-yâr u dest be-kâr / Kalbin Allah'ta, elin işte olsun.”

“ŞAH-İ NAKŞİBENDİ”
Minyatür 50x35 cm
/2019
90
91
Dilek Yerlikaya
1994 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne girdi. 1998 yılında
Geleneksel Türk Sanatları, Tezhip Anasanat Dalından mezun oldu. 2007-2010
tarihlerinde MSGSÜ “SÜ. SSM koleksiyonundaki el yazması Kur’an-ı Kerim’lerin
Tezhip Yönünden İncelenmesi” konulu teziyle yüksek lisans programından mezun
oldu. FSMVÜ Güzel Sanatlar ve Medipol Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak
görev yaptı. 2015 International Biennial “The Art of Miniature” Ruse Art Galeria /
Bulgaria çizim dalında ödül aldı. Ankara TBMM Ek Bina “Anadolu”, “Selçuklu’dan
Osmanlı’ya ve Tuğra” konulu çini pano tasarımlarını ve İstanbul Marmaray “Raylı
Sistem Tarihi” konulu çini pano tasarımlarını yapmıştır. Uluslararası Paris ve Cannes
Artshopping Fuarlarına katılmıştır. 2014 Aralık Sergisi, Dolmabahçe Sergi Salonu,
İstanbul ve 2020 “Şubat” Galeri Kambur Arnavutköy kişisel sergilerini açmıştır. Çok
sayıda karma sergi ve projelere katılmıştır. Sanat çalışmalarına İstanbul, Üsküdar’daki
kendi atölyesinde devam etmektedir.

TOPKAPI SARAYI
Minyatür 30x65 cm
/2013
92
93
Ebru Yalkın
İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel
Türk El Sanatları Bölümü’nden 1996 yılında mezun oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından Topkapı Sarayı’nda düzenlenen Geleneksel Türk Süsleme Sanatları
Kursunda Mamure Öz ve Semih İrteş’ten tezhip dersleri aldı. Buradaki eğitimini
2004 yılında tamamlayarak 2005 yılında Milli Saraylar Klasik Türk Sanatları
Merkezi’nde Nusret Çolpan ve Gülbün Mesera’dan minyatür dersleri almaya başladı.
Nusret Çolpan Atölyesi’nde minyatür eğitimine 2008 yılına kadar devam eden Yalkın,
2013 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen Sanatçı Tanıtım Kartı’na
sahip oldu. Çalışmaları yurt içi ve dışında pek çok karma sergide yer alan Yalkın’ın
aynı zamanda ArtTurkey Japan 2016 Nittoteníde Mavi Baykuş eseriyle birincilik
ödülü de bulunmaktadır. İstanbul’da yaşayan sanatçı Kadıköy’deki atölyesinde
çalışmalarına devam etmektedir. Japon hanımlara tezhip ve minyatür dersleri
vermektedir.

TAVUSKUŞU
Minyatür 47x55 cm
Paspartu Kartonu Üzerine 22,5 Karat Transfer Altın, Guaj, Suluboya
94
95
Emine Navruz
1981'de Konya’da doğdu. 2002'de Süleyman Demirel Üniversitesi Turizm Rehberliği
bölümünden mezun oldu. Ancak sanata olan ilgisi sebebiyle aynı yıl Hatice Aksu,
Semih İrteş ve Mamure Öz gibi hocalardan tezhip dersleri almaya başladı. Tezhip ona
minyatür sanatının kapılarını araladı. Taner Alakuş ve Raif Aydın’la 2011’de minyatür
çalışmaya başladı. Çalışmalarında mizahi figürler kullanıp mûsikiyle arasında bağ
kurarak eser kurgusu yapan sanatçı, 2015 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı 18.
Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışması Minyatür dalında ''Nâğme-i İstanbul'' adlı
eseriyle başarı ödülüne layık görüldü. 2018 yılında "Es Vermeden" adlı ilk kişisel
sergisini açtı. Hâlen Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi'
nde minyatür dersleri veren Emine Navruz, farklı arayışlarını ve heyecanını devam
ettirmektedir.

NOTADAN ŞEHİRLER
Minyatür 35x50 cm
Orjinal Nota Sayfası Üzerine Altın, Akrilik ve Taş Suluboya
96 /2017
97
Fatma Kesgün
1966 yılında doğdu. Erenköy Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra Yıldız Teknik Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi Mimarlık bölümünden 1987 yılında mezun oldu. 1991’de aynı
üniversitenin Yapı Fiziği Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamlayan Kesgün,
Mim Yapı Mimarlık aile şirketinin kurucuları arasında yer aldı. 2000 yılında
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı’nda Ord. Prof. Dr.
A. Süheyl Ünver Nakışhanesi’nde Geleneksel Türk Sanatları’nda Gülbün Mesara
yönetiminde tezhip, Nusret Çolpan yönetiminde minyatür dersleri almaya başladı.
Minyatür ve tezhip dalında pek çok karma sergiye katılarak sergi katalogları ve
yayınlarında yer aldı.

2003 yılında Artemis Heykel Döküm Atölyesi’nde, Takı Tasarımı ve Üretimi eğitimi
alarak takı ve heykel sergilerine katıldı. Aldığı mimarlık eğitimi ve sanata olan gönül
yakınlığıyla 2011 yılında Mimsanat Akademisi’nin kurucularından oldu. Türk Süsleme
Sanatları üzerine eğitim veren Mimsanat Akademisi’nde yöneticilik yapan Fatma
Kesgün, aynı zamanda hocası Minyatür Sanatçısı Nilgün Gencer’le birlikte minyatür
çalışmalarına devam etmektedir. Toplumun sanatla yüceleceğine inanan Kesgün,
çocuklara yönelik sanat eğitimleri veren Mim Sanat Derneği kurucuları arasında olup
Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmektedir.

SİNAN’IN İSTANBUL’U
Minyatür 84x110 cm
/2013
98
99
Gülşen Eryüksel
Sanatçı 1961 yılında İstanbul’da doğdu. 1995-2000 yılları arasında Tezhip Sanatçısı
Aynur Göksu’dan tezhip eğitimi aldı. 2011 yılında TBMM Klasik Türk Sanatları Merkezi
Yıldız Şale Köşkü’nde Taner Alakuş danışmanlığında, Raif Aydın ve Leyla Kara
eğitmenliğinde minyatür dersleri aldı.

İSTANBUL PANORAMA
Minyatür 105x5 cm
Suluboya Kağıdı Üzerine Guaj Boya ve Altın
/2020
100
Birçok karma sergiye katılan sanatçı, 2016-2019 yılları arasında Eyüpsultan Sertarikzade
Kültür Merkezi’nde minyatür eğitmenliği yapmıştır. 2019 yılından itibaren Taner Alakuş
Minyatür Atölyesi’nde halen minyatür eğitmeni olarak çalışmaktadır.

101
Neslihan Erdeşer
1972 yılında Ankara'da doğdu. 1993’te, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden
mezun oldu. 1999-2000 yılları arasında Hattat Aydın Ergün'den rika dersleri aldı.
2014 yılında, Ataşehir İSMEK'te Serhat Tokmak’tan iki yıl, Milli Saraylar Yıldız Şale'de
Leyla Kara'dan bir yıl, Sertarikzade Kültür ve Sanat Merkezi’nde Leyla Kara'dan bir
yıl ders aldıktan sonra, 2018 yılında İSMEK Bağlarbaşı İhtisas Merkezi’nde Taner
Alakuş’la minyatür derslerine başladı. Halen Taner Alakuş Minyatür Atölyesi’nde
çalışmalarına devam etmektedir. Katıldığı sergilerden bazıları şunlardır: Ataşehir
İSMEK Yıl Sonu Sergisi (2014), Dolmabahçe Saat Galerisi Karma Minyatür Sergisi
(Yıldız Şale Öğrencileri) (2016), Organize İşler Sergisi, Sakarya Belediye Ofis Sanat
Galerisi (2017), Miras, Eyüp Belediyesi (2018), İSMEK Sergi ve Festivali Feshane (2018),
20. Devlet Türk Sanatları Yarışma Sergisi Ankara (2019), Duruş, Nevmekan Galeri
Selami Ali, Üsküdar.

SEMBOL
Minyatür 46x35 cm
Suluboya Kağıdı Üzerine Taş Suluboya ve Altın
102
103
Nilgün Gencer
İstanbul’da doğdu. 1970-1978 yıllarında hocası Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’in
Cerrahpaşa Tıp Tarihi Kürsüsündeki Geleneksel Türk Süsleme Sanatları dersine
katıldı. Azade Akar, Melek Antel, Cahide Keskiner ve Ülker Erke’den minyatür dersleri
aldı. 1976 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Türk Süsleme Sanatları Bölümünden diploma
aldı. 1989-1991 yıllarında Antalya’da turistik bir otelin sanat yönetmenliğini yaptı
ve minyatür dersleri verdi. 1992’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim
Dalı’nda devam ederek Türk Süsleme Sanatlarından onur belgesi aldı. 2011 yılında
Emine Bouver’den sanat terapi eğitimi alan sanatçı, yurt içi ve dışında 140’ın üzerinde
karma sergiye katıldı. 20 kişisel sergi açtı.
2014 yılında “Çağdaş Minyatüre Bir Bakış” adlı kitabı yayınlandı. Minyatürleri Aile
Planlaması T.A.P. Vakfı tarafından kartpostal olarak basıldı. Birçok dergi ve kitaplarda
eserleri yayınlandı. İstanbul Matematik Araştırma Enstitüsü, Basın Müzesi, Samsun
Çarşamba Müzesi, Şişli Atatürk Müzesi, Sakarya Müzesi, İBB Kültür Varlıkları Daire
Başkanlığı ve İstanbul Rahmi Koç Müzesi’nde eserleri bulunmaktadır. Minyatürleri
Amerika ve Almanya’da özel koleksiyonlarda yer almaktadır. 1989 yılından günümüze
Türkiye’de yaşamış olan bütün uygarlıkların izlerini taşıyan belgesel nitelikli çağdaş
minyatürler yapmaktadır. Dokuz asırlık bir resim tarihi olan ülkemizin geleneklerini
yaşatmak adına çalışmalarına İstanbul’da devam eden sanatçı, 2012’den beri
Mimsanat Akademisi’nde minyatür derslerine devam etmektedir.

İMPARATORLUKLAR ŞEHRİ İSTANBUL


Minyatür 88x107 cm
/2016
104
105
Raif Aydın
1965 yılında doğan Raif Aydın, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni 1986
yılında bitirdi. 2009 yılına kadar Anadolu Ajansı’nda muhabirlik ve farklı birimlerde
yöneticilik yaptı. Sürekli Basın Kartı sahibi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
üyesidir. Üniversite öğrenciliği döneminde minyatür sanatıyla tanışan sanatçı,
kendi geliştirdiği tekniklerle yoğun iş yaşamı sırasında da minyatür çalışmalarını
sürdürdü. 2009-2011 yılları arasında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Klasik
Türk Sanatları Merkezi ve İSMEK Türk İslam Sanatları İhtisas Merkezi’nde Minyatür
Sanatçısı Taner Alakuş'tan ders aldı, proje çalışmalarına katıldı.

2011-2017 arasında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Klasik Türk Sanatları
Merkezi’nde minyatür dersleri veren sanatçı, eğitim faaliyetlerini atölye
çalışmalarıyla sürdürmektedir. 2011'de Kültür ve Turizm Bakanlığı 16. Devlet Türk
Süsleme Sanatları Yarışması'nda Minyatür Ödülü'nü kazanan sanatçının yurt içi
ve dışında çeşitli koleksiyonlarda çok sayıda eseri bulunmaktadır. 30’un üzerinde
sergiye katılan Raif Aydın, eserlerinde ağırlıklı olarak İstanbul temasını işlemektedir.

YÜKSEKLİK KORKUSU-2
Minyatür 67X67 cm
Kontur, Tarama, Noktalama ve Airbrush ile Asitsiz Kağıt Üzerine
Akrilik Boya, Suluboya, 22 Ayar Altın
106 /2019
107
Ruhsar Özer
İstanbul’da dünyaya gelen sanatçı, 1972’de İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi kürsüsünde
Ord. Prof. Süheyl Ünver’in idaresindeki Tezhip ve Minyatür Atölyesi’nde çalışmalarına başlamış, burada Süheyl
Ünver Hoca’yla 6 seneye yakın çalışmış; Cahide Keskiner, Azade Akar ve Melek Antel gibi önemli hocalarla
da çalışma fırsatı bulmuştur. 1976 yılı boyunca bir çocuk dergisinde özgün minyatür çizgi roman çalışması
yayınlanmıştır. Çeşitli yayınevleri için kartpostal desenleri ve tezhipler çizen sanatçı, 1977’de eşinin işi
dolayısıyla Ankara’ya taşınmaları üzerine çalışmalarını bağımsız olarak sürdürmüştür. Aynı zamanda İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji-Pedagoji Bölümü mezunu olan Özer, İstanbul’a döndüğünde de çeşitli
karma ve kişisel sergilerle sanat hayatını devam ettirmiş, sanat çalışmalarının yanında, klinik psikolog ve
eğitmen olarak meslek hayatını da sürdürmüştür.
Sanatçı, yurt içinde çeşitli üniversitelerin düzenlemiş olduğu etkinliklerde, proje ve sergilerde yer almış,
yurt içi ve dışında birçok kişisel ve karma sergiler açmıştır. Başta İtalya (Floransa Bienali) olmak üzere,
Yunanistan (Girit ve Selanik), Nepal, Makedonya (Ohrid), Tataristan, Japonya, Abudabi, Kanada, Rusya
(Moskova), Ukrayna, Romanya, Hindistan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, İran ve Lübnan gibi ülkelerde sergi,
festival, bienal ve çalıştaylara katılarak eserleriyle ülkemizi temsil etmiştir. Yunanistan, Rusya, Polonya gibi
ülkelerde UNESCO’nun düzenlemiş olduğu sanat festivalleri ve sempozyumlarda ödüller almış, ayrıca gittiği
bazı ülkelerde Geleneksel Türk Sanatı olan Minyatür sanatı hakkında da seminerler vererek bu sanatın dünyaya
tanıtımına da katkı sağlamıştır.
Eserleriyle birçok ulusal ve uluslararası süreli yayınlar, kataloglar ve sanat portallarında yer alan sanatçı, 2010
İstanbul Kültür Başkenti Projesi kapsamında “İstanbul’un Ustaları” ve 2017 “Türkiye’nin Ustaları” arasında yer
almaktadır. Birçok eseri uluslararası müzelerin ve koleksiyonerlerin arşivinde de yer alan Özer, halihazırda
Yıldız Teknik Üniversitesi bünyesinde tezhip ve minyatür dersleri vermektedir. Sanatçı eserlerinde geleneksel
Türk tasvir sanatlarının öğelerini çağdaş bir bakış açısıyla yeniden yorumlamayı amaçlamaktadır. Efsaneler,
masallar, öyküler, destanlar, efsaneleşmiş tarihi ve folklorik figürler gibi Anadolu Türk toplumunun ortak
bilinçaltını biçimlendiren öğeler de Özer’in minyatürlerinde sık görülen konular arasında bulunmaktadır.
Minyatürlerinde kendi hayal dünyasını da tüm bu öğelerle birleştirerek yansıtmaktadır.

Eser, "Atina Okulu"na bir gönderme olması açısından özgün bir çalışmadır. Önemli değerlerimizden olan dört büyük ilim adamımız İbn-i Sina,
Harezmi, El Biruni ve Farabi’yi konu almaktadır.

HARZEM OKULU: İBN-İ SİNA, HAREZMİ, EL BİRUNİ VE FARABİ


Minyatür 35x50cm
/2020
108
109
Taner Alakuş
1966 yılında Ankara’da doğan Taner Alakuş, 1982 yılında girdiği Mimar Sinan
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Sanatları Tezhip Ana Sanat
Dalı’ndan 1986’da mezun olup aynı üniversitede yüksek lisansını tamamladı. Okul
yıllarında Yrd. Doç. Dr. Tahsin Aykutalp’tan tezhip dersleri alan sanatçı, mezun
olduktan sonra figüratif çalışmalar ilgisini çektiği için minyatür sanatına yönelmeye
başlayınca Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi Yakup Cem’den dersler almaya
başladı. Sanatçının esas dalı tezhip olmasına rağmen okul yıllarında müze ve
derslerde klasik minyatürleri görmesi bu sanata yönelmesine sebep olmuştur. Bu
sanatın tezhip sanatı gibi katı kurallarla çerçevelenmemesi ve günümüze rahat
uyarlanması onun minyatüre gönül vermesini sağladı.
Alakuş, minyatür sanatının ülkemizde hak ettiği yerde olmadığını, diğer Türk
sanatlarında olduğu gibi modern sanatların gölgesi altında ezildiğini savunuyor.
Klasik Türk Sanatlarının ismini dahi duymamış olan sanatseverlerin olduğuna
şahit olan sanatçı, minyatür sanatını yurt içi ve dışında geniş kitlelere tanıtmayı ve
farklı bir sanat tadı olarak sunmayı bir misyon olarak üstlenmiştir. Eserleri yurt içi
ve dışında koleksiyonlarda yer alan sanatçı, bugüne kadar birçok kişisel ve karma
sergiye katıldı. Alakuş, halen Mimar Sinan Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak
ders vermekte ve 2010 yılında İstanbul Kariye Müzesi’nin yanında açtığı Taner Alakuş
Minyatür Atölyesi’nde çalışmalarını sürdürmektedir.

ST. PETERSBURG
Minyatür 15x20 cm
Suluboya Kağıdı Üzerine Taş Suluboya
/2019
110
111
Yasemin Akyol
Ankara doğumlu sanatçı, eğitimini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Sanatları Hat-Tezhip Ana Sanat Dalı ve Mimar Sinan
Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü'nde tamamladı. Mezun
olduktan sonra çeşitli firmalar için tasarımcı ve freelance illüstratör
olarak çalıştı. 2010 yılında Berrin Çakin Güç'le başladığı minyatür serüvenine Taner
Alakuş danışmanlığında devam etti. 2013 yılında bu yana Taner Alakuş Minyatür Atölyesinde minyatür dersleri
vermektedir. Türkiye ve yurt dışında çeşitli koleksiyonlarda eseri bulunan sanatçı çalışmalarına Üsküdar’daki
atölyesinde devam etmektedir.

Sergileri şunlardır: 2018 “Geçmişin Hayaletleri Bugünün Minyatürleri Yasemin Akyol ve Öğrencileri Minyatür
Sergisi”, Kartal Belediyesi Fuaye Alanı, İstanbul, 2018 “Deneysel Gelenksel”, Karma Minyatür Sergisi, CKM, İstanbul,
2017 “Ahşap Üzerine İlüstrasyonlar”, Likefest, Sirkeci Tren İstasyonu, İstanbul, 2016 “Taner Alakuş ve Öğrencileri
Sergisi”, Türkan Saylan Kültür Merkezi, İstanbul, 2016 “Minyatürle Yüzleşme”, Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi,
İstanbul, 2015 “Bir-i Kimler”, Hünkar Kasr-ı Eminönü, İstanbul, 2014 “İstanbul Minyatürleri”, Cite’des art de
Chambery, Fransa, 2014 “Sanatımız Yaşamımız” - İSMEK'in Ustaları, Dolmabahçe Sanat Galerisi, İstanbul, 2013
“Konuşan Fırçalar”, Safranbolu, 2010 “Geleneksel Türk El Sanatları Sergisi” Feshane Şenlikleri, İstanbul, 2008
“MSGSÜ 125. Yıl Geçmişten Günümüze Geleneksel Türk Sanatları”, Osman Hamdi Bey Salonu, İstanbul, 2006 “TS15”,
Istanbul Design Week, Galata Köprüsü, İstanbul. Workshop; 2016 Sharjah Islamic Art Festival, Minyatür Atölye
Çalışması, UAE, 2014 Cite’des art de Chambery, Miniature Atölye Çalışması, Chambery, FR.

KARŞILAŞMA
Minyatür 20x20 cm
Aharlı Kağıt Üzerine Suluboya, Akrilik ve Altınla Tarama ve Noktalama
/2014
112
113
Detay, KAMURAN İŞCAN

114
Katı’

115
Kat kelimesi Arapça kesme anlamına gelir. Bu kelimeden türeyen Katı’, bir desenin veya yazı isti-
finin kâğıt veya deri gibi tabakalardan oyulmasıyla icra edilen bir süsleme sanatıdır. Bir kâğıt veya
deri üzerindeki yazıyı, motifi, bir kalemtıraşla kesip çıkartarak içi oyulmuş olan parçayı veya çıkan
parçayı diğer bir kâğıt, bir deri veya bir cam üzerine yapıştırmak suretiyle vücuda getirilen işlerdir.
Bu şekil kesilip çıkartıldığı vakit içleri boş kalan kâğıt kısmına dişi , çıkan yazı ve şekle de erkek
denir ki bu erkek veya dişi şekiller ayrı ayrı bir satha yapıştırılarak muhtelif iki levha vücuda getiri-
lebilir. Deriden yapılan katı’ işleri de vardır. Gerek deriden gerekse kâğıttan yapılan işlere mukatta
denildiği gibi bunları yapanlara kattâ denir. En eski örnekleri deri kullanılarak yapılan eserlerdir.
14. yüzyıla kadar tarihlenmektedirler. Kâğıt çalışmaları ise 15. yüzyıldan itibaren görülmeye baş-
lanmıştır. 16. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlılarda yaygın bir şekilde kullanılmış ve Türk katı’
eserleri eşsiz bir gelişim sergilemiştir. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520 - 1566)
neredeyse tezhip kadar yaygın bir şekilde kitap süslemeciliğinde kullanılır olmuştur.

16. yüzyılda gördüğü rağbetle giderek gelişen kâğıt oymacılığı, 17 ve 18. yüzyıllarda da ilişkide ol-
dukları tezhip ve cilt gibi sanat dallarındaki gelişmelere paralel bir seyirle ilerlemesini sürdür-
müştür. Katı’ sanatı, 18. yüzyılda da özellikle çiçek motiflerinin zenginleştiği bir dönem olarak
canlılığını sürdürmüştür. 16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başlarında Avrupa'da büyük bir ilgi gör-
meye başlayan katı’ örnekleri, Oryantalizm akımıyla doğuya sürüklenen batılı gezginlerin ilgisi
sonucu tekniğinin de Avrupa'ya taşınmasıyla dünyaya mal olmuş bir sanat dalıdır. Cilt, hat ve ebru
gibi klasikleşmiş Türk sanatlarının gerilemesine paralel olarak Katı' sanatı da gerilemiş yok olmaya
yüz tutmuştur. 19. yüzyılda bu sahada hiçbir ciddi eserin ortaya konulamaması bu sanat dalının
sonunu getirmiştir.

116
Detay, HÜLYA YAATASI

117
Dürdane Ünver
1948’de Eskişehir’de doğdu. 1967’de eğitime başladığı İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nden 1971’de
mezun oldu. 1976’da Topkapı Sarayı Nakışhanesi’nde Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver başkanlığında Azade Akar,
Cahide Keskiner, Melek Antel ve Semih İrteş yönetiminde tezhip eğitimi aldı. Hocası Gülbün Mesara nezaretinde
katı’ ve minyatür eğitimine devam etti. 1976-2006 tarihleri arasında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji Kürsüsü,
Süheyl Ünver Nakışhanesi’ne bağlı olarak çalışmalar yaptı. 1978’den itibaren 4 kişisel, 250’den fazla karma
sergiye katılan sanatçının çalışmalarının 50’si yurt dışında, 200’den fazlası yurt içi koleksiyonlardadır. 1986’da
tezyinattaki çalışmalarına binaen kendisine hocası Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver tarafından icazet verildi.
TBMM Milli Saraylar bünyesinde katı’ eğitmenliği yaptığı sırada hazırladığı 3 senelik katı’ müfredatı bakanlıkça
kabul görmüştür. 2018’de hazırladığı katı’ müfredatında Cağaloğlu Geleneksel Türk Sanatları Mesleki ve Teknik
Anadolu Lisesi’nde 2019 yılı itibarıyla uygulanmaya başlamıştır.

TARİHİ YARIMADA İSTANBUL


*Pardoe’nun 17. yy minyatüründen esinlenilmiştir.
Katı’, Minyatür 140x63 cm
2013
118
Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’nın tertiplediği “Çevre Değerleri Türk Minyatür Resmi” Yarışmasında başarı
ödülüne lâyık görüldü, aynı yıl Eskişehir Valiliğince “Yunus Emre Sevgi Yılı Türk Minyatür” Yarışmasında ikincilik
ödülü aldı. Çalışmalarına binaen 1990-2018 yılları arasında özel ve resmi kurumlar tarafından 30 adet plâket ve
Teşekkür Belgeleriyle onurlandırıldı. “Uluslararası 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti” ve “Beyoğlu Belediyesi
Uluslararası Gençlik Projesi” kapsamında proje grubuyla hazırladıkları 80 adet mezartaşı çalışması kabul gördü.
2012 yılında “Uluslararası Cilt Sempozyumu”nda proje grubuyla hazırladığı 40 adet cilt çalışması yer aldı. Aynı yıl
Riyad Türk Büyükelçiliği’nde Suudi Kralı Abdülaziz Al Saud’un eşi Prenses Hassa Al Shallan onuruna düzenlenen
sergide 10 eseriyle yer aldı. 2013 yılında davetli olduğu İstanbul Kongre Merkezi’ndeki “All Arts İstanbul” Fuarına
grubuyla katıldı. 2015’de İtalya/Floransa’da davetli olduğu “The Biennale Intenazionale d’Arte Contemporanea di
Firenze”ye 3 eseriyle iştirak etti. 2015 yılında New York Islamic Arts grubuyla Free Library’de, 2016’da Amerika/
DCA’da eserleri sergilendi. 2011’den itibaren Mimsanat Akademisi’nde Katı’ Eğitmeni, 2013’den itibaren de KÇB,
Geleneksel Sanatlar Akademisi’nde Katı’ Danışman Hocası olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

119
Ersin Yıldızhan
1967 İstanbul doğumlu olan Ersin Yıldızhan; ilk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamlamıştır. 1997 yılında
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Ord. Prof. A. Süheyl Ünver Nakışhanesi’nde
Klasik Türk Sanatları eğitimine başlamış, 2001 yılında tezhip icazetini almıştır. 2006 yılına kadar bu atölyenin
tezhip grubunda çalışmalarını sürdürmüş; ayrıca 2004 yılından itibaren TBMM Genel Sekreterliği Milli
Saraylar Daire Başkanlığı Geleneksel Türk Sanatları Eğitim Merkezi Katı’ Atölyesinde Dürdane Ünver ve Müjgan
Başköylü’nün verdiği katı’ derslerine devam etmiştir. 2007 yılında bu kurumdan mezun olmuş, 2010-2013 yılları
arasında Dürdane Ünver’in asistanı olarak Mim Sanat Akademisi’nde katı’ eğitmenliği yapmıştır.

Geleceğin Ustaları Geleneksel Sanatlar Yarışmasında iki kez jüri üyeliği ve 2016, 2017, 2018 ve 2019 yılı
Kültür Bakanlığı Sanatçı Tanıtım Kartı Seçici Kurul Üyesi olarak görev alan sanatçı, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından yayımlanan “İstanbul’un 100 Geleneksel Sanatçısı” kitabında yer almasının
yanı sıra birçok sergiye katılmış, çeşitli kitap ve kataloglarda eserleri yayımlanmıştır. 2017 yılında Yunus
Emre Enstitüsü’nün davetlisi olarak Almanya’nın Berlin şehrinde yaptığı atölye çalışmasıyla Türk İnce
Kâğıt Oyma Sanatının (katı’) tanıtımını yapmıştır. 2017 yılında içinde yer aldığı “Renk Mekân Ritim”, 2018
yılında Dolmabahçe Sanat Galerisi’nde düzenlenen “Katı’ Sanatı ile Yazı Yorum” Sergilerine ve yine 2018
yılında gerçekleştirilen “Yeditepe Bienali”ne, geleneksel sunum tekniklerinden farklı olarak mekân ve yüzey
düzenlemeleri yaptığı eserleriyle katılmıştır.

2016 yılından itibaren katı’ sanatında yaptığı yeni yorum ve güncel çizgideki üretimiyle dikkat çekmiş, 2019
yılında TRT2’de yayınlanan geleneksel sanatları çağdaş bir biçimde ele alan sanatçıların güncesi “Muasır”
Programında sanatçının hikâyesine ve üretimlerine yer verilmiştir. 2018-2019 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı
bünyesinde Geleneksel Türk Sanatları Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi müfredat hazırlama kurulunda
görev almıştır. Halen Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi’nde 2013 yılında başladığı
katı’ eğitmen hoca görevini sürdürmekte ve Turing’e bağlı İstanbul Sanatları Çarşısı’nda bulunan atölyesinde
çalışmalarına devam etmektedir.

MEVLEVİ LEYLEK DEDE


Katı’ 54x48 cm
/2018
120
121
Hatice Uçar
Ankara doğumlu Uçar, Hikmet Barutçugil (2003) ve Yılmaz Eneş’ten (2004-2007)
ebru; Mamure Öz ve Semih İrteş’ten (2004-2011) tezhip eğitimi almış; 2006-2008
yılları arasında Dürdane Ünver ve Müjgan Başköylü'den katı’ kursuna devam etmiş
ve katı’ icazetini almıştır. Klasik Cilt Eğitimini (2013-2017) İslam Seçen ve asistanı
A.Betül Oral ile Melike Kazaz'dan almıştır. 2010 yılından beri Kültür ve Turizm
Bakanlığı ebru ve katı’ sanatçısıdır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2005 yılında düzenlenen 13. Devlet Türk
Süsleme Sanatları Yarışması ve 2009 yılı 15. Devlet Türk Süsleme Sanatları
Yarışması’nda ebru dalında 2 eseri sergilenmeye layık görülmüştür. İstanbul 2010
Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında hazırlanan “Geleneksel Türk
Kitap Sanatları – Dünün ve Bugünün Ustaları” Projesine katılmıştır. 2012 yılında
düzenlenen Geleneksel Türk Sanatları Gaziantep Yarışması’nda katı’ eseri 2.lik
ödülünü almıştır. 2011-2019 yılları arasında İSMEK Türk İslam Sanatları Merkezi'nde
katı’ eğitimi vermiş; İSMEK tarafından düzenlenen 'Dün, Bugün, Yarın Tasarım
Sergisi'ndeki 40 eğitmen içinde yer almışıtr. Halen kaatı’ ve cilt çalışmalarına
atölyesinde devam etmektedir.

MURAKKA
Murakka Albüm, 6 yaprak çift kat filigre (deri) oyma ve deriden kesilmiş yalın kat vazo
ve çiçeklerden oluşmaktadır. İç kapaklarda 24 ayar altın kullanılmıştır.
Katı' Filigre (Deri) Oyma Murakka Albüm 14,5×21,5 cm (115 cm)
122
123
Hülya Yaatası
İstanbul'da doğdu. Preston Üniversitesi İşletme Bölümü mezunudur. Sanat eğitimine 1999’da hocası Mustafa
Çelebi’yle birlikte tezhip dersleri alarak başlamış, 1999-2001 yılları arasında Semih İrteş ve Mamure Öz
eğitmenliğinde Topkapı Sarayı Nakışhanesi Türk Süsleme Sanatları Tezhip Bölümü’nden mezun olmuştur. 2001
yılında Hocası Hikmet Barutçugil’den ebru dersleri alarak başlamış, temel eğitimini tamamladıktan sonra 2006 yılına
kadar hocasının eğitmenliğinde 3. ihtisas eğitimini tamamlamıştır. Hocasının onay ve desteğiyle Yazılı Akkase ve
Akkase Desen Tarzında çalışmalara ağırlık vererek başarı sağlamış ve bu tarzın günümüzde yayılmasına öncülük
yapmıştır.
Eğitimine 2004-2006 yılları arasında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Yıldız Sarayı Geleneksel Türk Süsleme
Sanatları Katı’ Bölümünde Hocaları Dürdane Ünver ve Müjgan Başköylü eğitmenliğinde devam etmiş ve katı’ dalında
ilk 5 mezundan biri olmuştur. 2006-2012 yılları arasında Dürdane Ünver eğitmenliğinde farklı projelerde yer alarak
ihtisas eğitimini tamamlamıştır. Halen Dürdane Ünver Proje Grubunda çalışmalarına devam etmektedir.
Hülya Yaatası, klasik Osmanlı sanatları çerçevesinde çağımız koşullarına uygun bir bütünlük kurulabileceğini
göstermeyi arzulamaktadır. Klasik kurallara sadık kalarak bunları yeni perspektiflerle zenginleştirmek sanatçının
ana çabasıdır. Hat, katı’ ve tezhibin ebru dostluğunda bütünleşmeleri, Hülya Yaatası’nın eserlerindeki estetik arayışı
yansıtmaktadır. Hikmet Barutçugil’in çıkardığı Ebristandan Yeşerenler ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
çıkarılan Türklerin Ebru Sanatı adlı kitaplarda çalışmaları yer almış, karma ve kişisel olmak üzere yurt içi ve dışında
birçok sergiye ve TV programlarına katılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı Türk Süsleme Sanatları (Tezhip, Ebru ve
Katı) Sanatkarı olan Yaatası, evinde kurduğu atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.

Ezelden ebede yolculukta bir duraktır, yaşam. Rahme düşüşle beden elbisesini giyen ruh, bir vaveylayla başlar yaşama ve sonunda sessiz bir
vaveylayla veda ederken giysisine kavuşmuştur, gerçek sevgilisine. Vaveyla (Çığlık) küçükten büyüğe yapılan vavlarla doğumdan ölüme kadar
olan zamanı simgelemektedir. Yıldızların içinde Allah’ın 99 ismi Esma’ül Hüsna yazmaktadır. Besmeleyle başlayan eserde vavların içinde Ayet’ül
Kürsi, Amenerrasülü ve Nazar Ayetleri yazılıdır. Zemin cetvel ve tezhiplerinde 22 ayar Fransız altını kullanılmıştır. Eser, katı’ oyma tekniğiyle
Selçuklu deseniyle oyulmuş olup arkaları mavi tonda tek tek kaplanmıştır. Çayla renklendirilmiş ve aharlanmış olan zemin kağıdı üzerine,
kimyasal hiçbir madde kullanılmadan çalışılmıştır.

VAVEYLA (ÇIĞLIK)
Katı’ 47X112 cm
Hattat: Ahmet Kutluhan Hat Meali: Esma’ül Hüsna, Ayet’ül Kürsi, Âmenerrasülü, Nazar Ayeti
2016-2018
124
125
Kamuran İşcan
1956 yılında, Şebinkarahisar’da doğdu. Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
mezunudur. 2003 yılında ebru eğitimi almaya başladı. 2010 yılında icazet aldı. 2013-
2018 yılları arasında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ve Küçükçekmece
Belediyesi işbirliğindeki Geleneksel Sanatlar Akademisi’nde katı’ eğitimi ve belgesi
aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ebru ve katı’ sanatçısıdır. 2010 yılında “Boğaz ve
Erguvan” adlı çalışması, Klasik Türk Sanatları Vakfı Koleksiyonu’na seçildi.
2013 İSMEK “İstanbul ve Sanat” konulu yarışmada ebru dalında mansiyon aldı.
2013 Kültür ve Turizm Bakanlığı 17. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışması’nda
“ebru” dalında mansiyon aldı. 2014 Geleneksel Sanatlar Derneği “Geleceğin Ustaları”
Yarışması’nda katı’ dalında ikincilik ödülü aldı. 2015 Kültür ve Turizm Bakanlığı 18.
Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışmasında katı’ dalında mansiyon aldı. 2016 “Su
Yüzünde Sanat” isimli ebru kitabının editörlüğünü yaptı. 2017 Kültür ve Turizm
Bakanlığı 19. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışmasında katı’ dalında başarı ödülü
aldı. Yurt içi ve dışında çeşitli etkinlik ve fuarlarda ebru sanatını tanıtım faaliyetine
ve sergilere katıldı. 70 civarında karma ve 5 kişisel sergide eserleri sergilendi. Eserleri
çeşitli basılı yayınlarda, müzede ve koleksiyonlarda yer aldı. Kendi atölyesinde
çalışmalarını sürdürmekte, ayrıca ebru ve katı’ dersleri vermektedir.

KARAMEMİ-BORDÜR
Katı’ 33x45 cm
Hat: Hasan Türkmen
/2019
126
127
Detay, SADREDDİN ÖZÇİMİ

128
Ebru

129
Ebru yoğunlaştırılmış sıvı üzerine renklerin sınırsız değişimlerle birbirleriyle kucaklaşması, kay-
naşması, dans etmesidir. Ebru sanatını yüzyıllar boyu gizemli kılan, sanatçıyı ebru teknesinin ba-
şında dünyanın bütün gizlerini, kaoslarını aşmaya iten bu sanatın akıcı, daima dinamik, değiş-
ken, kendini aşan sonsuz teknikleri deneme fırsatı veren bir kağıt boyama sanatı olmasıdır. Ebru;
tezhip ve hatla birlikte kitap sayfalarında, murakka kenarlarında, ciltlerde, yazı boşluklarında ve
koltuklarında kullanılmakla birlikte günümüzde başlı başına bir sanat eseri olarak düşünülmekte
ve sergilenmektedir.

Orta Asya Sanatı ve kâğıt bezeme sanatlarının en mühimlerinden biri olan Ebru sanatının hangi
tarihten beri bilindiğini kesinlikle söylemek bugün için imkansızdır. Böyle bir belge günümüze
ulaşmamıştır. Eski tarihli kitap ciltlerinde bile yan kâğıdı (kapak ile kitabı birbirine bağlayan kağıt)
olarak ebruyu görmekteyiz. Yine eski bir murakkanın içindeki yazı kıtalarının etrafında pervazla-
ra yapıştırılmış ebru kağıtlarına da rastlamamız mümkündür Ancak bu eserlerin yazıldıkları tarih
bilinse bile bizim için ebruya dair bir belge sayılmaz. Böyle eski yazmalar birkaç defa tamir görüp
yenilenmiştir. Tarihi en eski olan ebru kâğıdı 962. H.(1554) yılına ait bir Malik-i Deylemî yazısıdır.
Yazı, hafif ebru üzerine yazıldığı için yazı tarihinden ebru kağıdının tarihi öğrenilmiştir.

Ebru sanatı batıda Türk Kâğıdı veya Türk Mermer Kâğıdı adını almıştır. Avrupalılar, Ebru kağıdına
mermer kâğıdı demektedir. Ebru kağıdının üstünde buluta benzeyen renk kümeleri meydana gel-
mektedir. Bu yüzden bulutumsu, bulut gibi manasına gelen Ebri kelimesi kullanılmıştır. Tarihimiz-
de bilinen meşhur ebrucular; Hatib Mehmet Efendi, Şeyh Sadık Efendi, Hezarfen Edhem Efendi ve
Necmeddin Okyay’dır.

130
Detay, HİKMET BARUTÇUGİL

131
Ahmet Mahmut Peşteli
1971 Bursa İnegöl’de doğan Ahmet Mahmut Peşteli, ilkokulu memleketi İnegöl’de
tamamlamıştır. İstanbul Fatih Camii Yatılı Kur’an Kursuna hafızlık eğitimi almak
maksadıyla 1982 yılında kaydını yaptırarak burada hafızlığını ikmal edip Arapça
eğitimi almıştır. Aynı zamanda dışarıdan bitirme sınavlarına girmek suretiyle
Zeytinburnu İmam Hatip Lisesi’nden mezun olmuştur. Ebru sanatına 2000 yılında
Yımaz Eneş’ten dersler alarak başlayan Peşteli, 2009 yılında icazetini almıştır. Sayısız
karma sergiye katılan, çeşitli organizasyonlarla yurt içi ve dışında ebru sanatını
temsil eden Ahmet Mahmut Peşteli, 2005 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca
icra edilen 13. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışmasında kendine özgü biçimde
stilize ettiği karanfil buketiyle başarı ödülüne layık görülmüştür. Çalışmalarına
Küçükayasofya’daki atölyesinde devam etmekte olan Peşteli, Klasik Türk Sanatları
Vakfı’nda ve Küçükayasofya’daki atölyesinde ebru dersleri vermektedir. Evli ve
5 çocuk babası olan A. Mahmut Peşteli, halen mesleği olan Çemberlitaş Mimar
Hayreddin Camii İmam Hatipliğini sürdürmektedir.

GELİNCİK BUKETİ
Ebru 35x50 cm
/2020
132
133
Eda Özbekkangay
Sanatçı, 1977 yılında Üsküdar Sultantepe’de bulunan Özbekler Dergahı’nda
dünyaya geldi. Dedesi Hezarfen İbrahim Edhem Efendi’nin kurucusu olduğu ve ilk
müdürlüğünü yaptığı Sultanahmet Endüstri ve Meslek Lisesi’nde eğitimine başladı.
Sonra Haydarpaşa Endüstri ve Meslek Lisesi Makine Ressamlığı bölümünden
mezun oldu. 1997 yılında düzenlenen Uluslararası Ebru Kongresi’nde hocası Hikmet
Barutçugil’le tanışarak öğrencisi oldu. Eda Özbekkangay, öte yandan günümüzün
önde gelen ebru ve hat sanatı ustalarından olan Fuat Başar’dan meşk ederek icâzet
aldı. Bir asır önce dedesinin ilim, irfan ve sanat yuvası haline getirdiği Özbekler
Dergah’ında ailesinin desteğiyle ebruyu yeniden canlandırmayı ve ata sanatını
yaşatmaya gönül verdi.

Yurt dışında Paris, Dubai, New York ve Boston; yurt içinde ise toplamda 9 adet kişisel
sergi düzenledi. Ayrıca ülkemizde 15 adet karma sergide yer aldı. Son sergisi olan
“Uyanış”, 2018 yılı içinde Ümraniye Kültür ve Sanat Merkezinde ve CKM Caddebostan
Kültür ve Sanat Merkezinde sanat severlerle buluştu. Aşkla bağlı olduğu ebru
sanatını yaşam biçimi haline getirdi. Atölyesinde çalışmalarına sürdürürken İTM
İstanbul Tasarım Merkezi, Sinan Paşa Camii TDV KAGEM Sanat Atölyelerinde ve
Gülden Özkan Art Gallery’de eğitimlerini sürdürmektedir. Ebrunun gönüle ve göze
şifa olduğunu dile getiren Eda Özbekkangay, insanın ruhunda ne varsa kâğıda onun
yansıdığını söylüyor.

UYANIŞ
Kaplan Gözü Ebrusu
Ebru 40x60 cm
/2020
134
135
Hikmet Barutçugil
1973 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde eğitime başladı. Aynı yıl hat sanatına ilgi
duydu ve ebrunun gizemini fark ederek yapımına başladı. 1977 yılında tekstil desinatörü
lisans eğitimini bitirdi 1978 – 1981 yılları arasında ihtisas için gittiği Londra’da sanat ve
ebruyla ilgili araştırma ve çalışmalarını aralıksız sürdürdü. 1988’de dünya literatürüne,
“Barut Ebrusu” diye bilinen yeni bir ebru türünü bulan kişi olarak geçti. Ebrunun
tanıtımı için yurt içi ve dışında 250’ye yakın kişisel ve karma sergi açtı. Yaklaşık 30
kadar farklı ülkede dersler, seminerler ve uygulamalı tanıtımlar yaptı. 2010 yılında Haliç
Üniversitesinde moda tasarımda yüksek lisans yaptı.

İngiltere’de düzenlenen Art in Action Sanat Festivalinde 2012 ve 2016 “Best Of The Best”
ödüllerini aldı. 2016 yılında Üsküdar Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi.
EBRİSTAN’ın (İstanbul Ebru Evi) kurucusu olan H. Barutçugil’in başta British Museum
olmak üzere birçok müze ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. Yayımlanmış
birçok makale, söyleşi ve televizyon programlarının yanı sıra 43 kitabı bulunmaktadır.
2020 yılında UNESCO kriterlerinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Yaşayan
İnsan Hazinesi” olarak ilan edilmiştir.

TATAR PRENSESİ SÜYÜMBİKE


Ebru, Minyatür 68x53 cm
/2017
136
137
İbrahim Hakkı Yiğit
Mimar ve Ebru Sanatkarı İbrahim Hakkı Yiğit, 1972 yılında doğdu. 1997 yılında
Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu.
YTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Yapı Fiziği’nde yüksek lisans yaptı. Mimarlık
mesleğini serbest olarak sürdürüyor. Hattat ve Ebru Sanatkarı Üstad Fuat Başar’dan
ebru icazetini 2002 yılında aldı. Çeşitli karma sergilere katıldı. Ayrıca gelenekli Türk
Ebru Sanatı teori ve pratiğine yönelik araştırmalar yapmaktadır. Aralık 2001 yılında
11. Devlet Türk Süsleme Sanatları, Devlet Ebru Yarışması’nda Birincilik Ödülü aldı.
15 Eylül 2005’te Galeri Kalem Güzeli’nde “Ölümünün 15.Yılında Mustafa Düzgünman
Ebru Sergisi”ni yaptı.

SERPMELİ ŞAL EBRUSU


Hat: Nurullah Özdem
Cetvel: Zakir Gökgöz
35,4x29,2 cm
138
139
Sadreddin Özçimi
1955 yılında Konya'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Konya'da tamamladıktan sonra İTÜ
Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuvarı’nın Temel Bilimler Bölümü'ne girdi. Eğitimini ney
sazı üzerine tamamlayarak 1979 yılında mezun oldu. Konservatuvar öğrenimi sırasında
Aka Gündüz Kutbay ve Niyazi Sayın'ın öğrencisi oldu. 1987 yılında İstanbul Devlet Türk
Müziği Topluluğuna ney sanatkârı olarak atandı. Müzik hayatı boyunca yurt içi ve dışında
çok sayıda konser turnesine katıldı, ilk olarak 1981 yılında UNESCO tarafından Güney
Kore'nin başkenti Seul'de düzenlenen Necdet Yaşar’la katıldığı konserleri başta ABD
olmak üzere Avrupa'nın bütün ülkeleri, Hong Kong ve Irak izledi.

Sûfi Rhythms (Sultân-ı Aşk) ve Breath Taste (Neyistân) adlı albümleriyle Türkiye Yazarlar
Birliği tarafından 2001 yılının En İyi Mûsikî Sanatçısı Ödülüne lâyık görüldü. Sadreddin
Özçimi ayrıca, hocası Niyazi Sayın'dan etkilenerek başladığı tespih yapma klâsik
sanatında da eserler vermiştir. 1993 yılında Alparslan Babaoğlu'ndan meşke başladığı
ebru sanatından 1997 yılında icâzet aldı. Çalışmalarını atölyesinde, Uygulamalı Türk-
İslam Sanatları Kütüphanesi ve Konya Destegül Güzel Sanatlar Mektebi'nde ebru grup
başkanlığını sürdürmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği
Topluluğu ney sanatkârıdır.

BUKET MENEKŞE
Ebru 65x65 cm
/2020
140
141
Detay, ARİADNA ÖZMERİÇ

142
Çini

143
Çininin Kısa Tarihi
Çini ilkin Asya’da yapıldı. Önceleri toprak, sırsız ve cilasızdı. İçindeki sıvının sızmasını önlemek
için ve daha temiz olmasını sağlamak amacıyla cam gibi bir maddeyle sıvanması düşünüldü. Bu
kaplar maden oksit ve cam gibi maddelerle sıvanarak pişirilince sırlı kaplar, dayanıklı ve cilalı
tuğlalar elde edildi. Tuğlayı dış etkilerden korumak için veya süslemek için ilk olarak Sümerler sır-
lamışlardır. Sümer ve Asur anıtları cilalı (sırlı) tuğlalarla kaplıdır. Mısırlılar duvarları, İran’da Dara
Sarayı’ndaki duvarlarda bu tuğlalardan kullanılmıştır. Babil Saraylarını süslemede yine bu kalaylı
sır tabakası kullanılıyordu. Tuğlada alınan verim sonucunda teknik iyi sonuç verince İran’a sıçradı.

Türklerde Çinicilik
Abbasiler döneminde canlanan teknik 12. yy.dan sonra Türklerin egemen olduğu topraklarda daha
da gelişmiştir. Orta Asya Türkleri de çiniyi süsleme unsuru olarak kullandılar. İran’ın 1255’te Mo-
ğol istilasına uğraması üzerine birçok sanatçı Selçuklular’a sığındı ve çiniciliğin Selçuk Türklerin-
de gelişmesinde etkili olmuşlardır. Beyşehir Kubadabad Sarayı, Sivas Gökmedrese, Erzurum Çifte
Minare ve Yakutiye Medresesi 12 ve 15. yy. arası yapılmış en iyi örneklerdir. Ünlü Arap Coğrafyacı
Yakut Hamavi (13. yy.da) en güzel çinilerin Türkistan’da Kaşan şehrinde yapıldığını söyler.

Osmanlılar döneminde yeni çini merkezleri (İznik ve Kütahya) kurulunca Selçuklu çini merkezi
Konya önemini yitirdi. Osmanlı Çini Sanatı 16. yy.da en yüksek düzeyine erişti. İznik çini ocak-
larında kırmızının en parlak tonu elde edildi. Yapımı 1561 de tamamlanan Mimar Sinan’ın yapıtı
Rüstem Paşa Camii’nde kubbeye kadar bütün yüzeyler çiniyle kaplanmıştır. Dönemin en görkemli
örneğidir.

Türk Çinicilik Sanatı 16. yy.da Osmanlılarda mozaik çini yerine levha çinileri tercih ettiler. Bu dö-
nemde Bursa, Kütahya ve İznik’te taklidi imkansız çiniler yapıldı. Daha sonra hem sanat hem de
teknik açıdan gerilemeye yüz tutan çinicilik gün geçtikçe önemini yitirmeye başladı. 1716’da İznik
atölyeleri kapandı ve ertesi yıl Damat İbrahim Paşa İznik’teki çini ustalarını İstanbul’da Tekfur
Sarayı çevresinde kurulan imalathanelerde görevlendirmesi çini sanatının eski parlak günlerine
dönmesini sağlayamadı.

Abdülmecid zamanında Beykoz’da, II. Abdülhamid zamanında Yıldız’da çini atölyeleri kuruldu.
İznik atölyelerinin kapanmasıyla eski usuller büsbütün unutuldu, teknik bozuldu. Yapılan döşe-
meler fırında eğriliyor ve pişirme sırasında renkler şeffaflığını kaybediyordu. Evliya Çelebi (1611-
1682), İznik’te 9 çini atölyesi bulunduğunu yazar. Oysa I. Murat (1360-1389) devrinde atölye sayısı
300’ü bulmuştu.

İlk Bursa çinileri ince bir kaolin tabakasıyla kaplıydı. Kullanılan toprak, iyi çini yapmak için gerekli
özelliklere sahipti. Sonradan bölmeli denen çiniler yapıldı. Bu metoda göre çini levhalar üstüne bir
cilayla çizgi ve işaretler çizilir, pişirilir. Bölmeler renkle doldurularak tekrar pişirilirdi. Çini yapı-
mında gerekli kaolin Kütahya’da bol olduğu için çinileriyle tanınmıştır.

144
Sultan 3. Murat (1574-1595) döneminde bütün yapılarda İznik çinileri kullanıldığı için ihtiyaç çok
fazlalaşmış, Saray Başmimarı Davut Ağa, özel kişilere çini satılmasını yasaklamak zorunda kal-
mıştır. Çinicilik en yüksek seviyesine Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde ulaşmıştır.

16. yy.ın sonu ile 17. yy.ın başkalarında üretilen çini ve seramiklerde, renk sayısının arttığı gözle-
nir. En belirgin özelliklerinden sır altında hafif kabarık mercan kırmızısı kullanılmış olmasıdır.
Osmanlı süsleme sanatının en üstün yaratıcılığına örnek sayılan üst düzeyde bir çiçek üsluplaştı-
rılması gelişmiştir. Lale, karanfil, sümbül, menekşe, nar çiçekleri, bahar dalları, üzüm salkımları ve
asma yapraklarının desen olarak kullanıldığı çini ve seramikler, doğadan bir kesit yansıtır. Ayrıca
hayvan figürlü çiniler de bu dönemde üretilmiştir. Bezemeler çoğunlukla siyah kenar çizgileriyle
çevrilidir. Ayrıca bu dönemde tabak, kâse, vazo, kandil, kupa, sürahi ve ibrik gibi değişik türden
eşyalar da aynı özelliklerde üretilmişlerdir.

Bu dönem çinilerinin yer aldığı Rüstem Paşa Camii (1561) çini bezemelerinde ilgi çekici bir uygu-
lama görülür. Bizans yapılarında çini mozaikler yalnızca bütün bir yüzeyi kaplarken bu camide
kaplama kubbeye kadar sürdürülmüş, böylece Osmanlı mimarisinde çininin, bütün bir yapıyı bir
renk cümbüşü içinde kuşattığı yeni bir süsleme oluşturulmuştur. Bu türde bir uygulama hiçbir
dinsel yapıda yenilenmemiştir.

17. yy.da egemen olan renk hafif maviye çalan bir yeşildir. Dönemin sonuna doğru belirginlik ka-
zanan motifse servidir. Avrupa’ya gönderilen Türk çinileri batının seramik sanatını büyük çapta
etkilemiştir. Çinilerin rengi solgun sarı-badem yeşili iken bu ihraç döneminde çimen yeşili ile Türk
kırmızısı denilen domates kırmızısına dönüşmeye başlamıştır. Süleymaniye ve Rüstempaşa Camii,
Türk çiniciliğinin en güzel örneklerini sergiler.

145
Ariadna Özmeriç
1972 yılında Rusya, Kazan’da doğdu. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Ünivdersitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Çini Anasanat Dalı’ndan mezun
oldu. Yrd. Doç. Dr. Latife Aktan'ın danışmanlığında çini ve desen tasarımı alanında
klasik eserlerden ilham alarak çalışmalarında farklı teknik ve materyaller kullanarak
çini sanatını yenilikçi ve özgün bir yaklaşımlarla yorumluyor.

AKDENİZ
Ahşap altyapı üzerine cam mozaik ve atık çini parçaları kullanılan, çerçevesinde
devam eden klasik natüralist ve sarılma rumi deseninden oluşan özgün bir tasarımdır.
Ahşap, Atık Çini Parçaları, Cam Mozaik, Akrilik Boya 80x80 cm
146 /2018
147
Ayşegül Abalı
1971 yılında Çanakkale’de doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi, İktisat
Bölümü’nü 1998’de, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim
Enstitüsü, Geleneksel Türk Sanatları Ana Sanat Dalı, Çini Programını ise 2020’de
tamamladı.1990-1991 yılları arasında Det Norske Veritas Gemi Sınıflandırma
firmasında işletme alanında staj eğitimini tamamladı. 1991-2013 yılları arasında Yapı
ve Kredi Bankası A.Ş.de çeşitli görevlerde çalıştı ve en son Şube Müdürlüğünden
emekli oldu. 2013-2016 yılları arasında Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar
Akademisi’nde Çini, Temel Sanat, Desen Tasarım ve Fikir-Sanat Atölyesi derslerine
katıldı. 2016 yılında T.C. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim
Enstitüsü Geleneksel Türk Sanatları Ana Sanat Dalı, Çini Programını kazandı. “Piyale
Paşa Camii Çinilerinin Tasarım İlkeleri Açısından Analizi” konulu teziyle mezun oldu.
2018’de, AssosCongress 5 / İstanbul’da “Dünya Markası Olma Yolunda Türk Çinisi”
konulu ilk bildirisini yayınladı. Ayşegül Abalı pek çok karma sergi ve çini konulu
etkinliğe katıldı.

*Sukulent bitkisinin ‘altın oran’ yapısından ilham alınarak Hataî üslubunda üç boyutlu ve çok katlı sukulent
düzenlemesi yapılmıştır.

NURBERK
Seramik Altyapı Üzerine Sır Altı Çini Tekniği
32 cm Çap, 12 cm Yükseklik /2018
148
149
Fatma Şan
13 Ekim’de dünyaya gelen sanatçı, ilk ve orta öğrenimini Bursa’da tamamladı. 1998’de
Dumlupınar Üniversitesi Çini İşlemeciliği Bölümü’nden 2.likle, 2008’de Mimar
Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü
Çini Ana Sanat Dalı’ndan 1.likle mezun oldu. 1998-2004 yılları arasında kalemişi
restorasyonu yanı sıra kendisine ait Zeytin Sanat Atölyesi’nde koleksiyonlar için çini
restorasyonları yaptı.
2007’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi “Mevlana ve Hoşgörü” konulu yarışmada çini
dalında 1.liğe, 2009’ da İstanbul Büyükşehir Belediyesi “2010 Avrupa Kültür Başkenti
İstanbul” konulu yarışmada yine aynı dalda mansiyona layık görüldü. 2009’da “Sakıp
Sabancı Vakfı Sanat Ödülü”nü 1.likle aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı 17. Devlet Türk
Süsleme Sanatları Yarışmasında Başarı Ödülü aldı.
Yurt içi ve dışı birçok seçkin karma sergiye katıldı. Workshop çalışmaları yaptı.
Sanatçı uluslararası birçok projede yer aldı. Eserleri kamusal alanlarda ve özel
koleksiyonlarda bulunmaktadır. Aralık 2011’de aramızdan ayrılan Türk Çini Sanatının
büyük ustası Faik Kırımlı’ya ithaf ettiği ilk kişisel sergisi “Yol”, 14 Şubat 2012’de
sanatseverlerle buluştu. Yol Sergisi aynı yıl Sefaköy Kültür Merkezi Sergi Salonu’nda
ve Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nde de sergilendi. Fatma Şan, 2009’dan beri çini
tasarımı ve uygulaması eğitimi vermeye, atölyesinde tasarım projelerine ve bu
alandaki araştırmalarına devam etmektedir.

İNCİR TABAĞI
Çini Çap: 42 cm
Sıraltı Tekniğinde Duvar Tabağı
150
151
Gülfer Akgönül
Aydın, İncirliova doğumlu olan sanatçı, 1980’den beri İstanbul’da yaşamakta ve çini
sanatını icra etmektedir. Uzun yıllar resim ve minyatür çalışan Akgönül, Lizbon’da
Gülbenkian Müzesi ziyaretinden sonra İznik Çinisi üzerine araştırma ve çalışmalara
başladı. Çinide Adil Can Güven, seramikte ise Mehmet Yıldırım’dan eğitim aldı.
Çalışmalarını 16. yy Osmanlı/İznik ve 13. yy Selçuklu/Rakka Üslubunda üretmektedir.
Kadıköy ve İznik’teki atölyesinde çini çalışmalarına devam eden Akgönül, bir yandan
da kitap ve katalog çalışmalarını sürdürmektedir. 1. İstanbul Yeditepe Geleneksel
Sanatlar Festivali (2018) ve Bodrum Tersanesi Kaymakamlık Sanat Galerisi Kişisel
Sergi (2019) katıldığı sergilerdendir.

GÜZELYALI
Geleneksel İznik desenleriyle dizayn edilmiştir.16. yy “Şahkulu” Üslubundan farkı motifler
simetrik değildir. Renk olarak 5 ana renk tonunun dışına çıkılmış daha soft daha tonsürton
işlenmiştir. Sıraltı bezeme tekniği uygulanmış olup saydam sırla 1.050 C derecede fırınlanmıştır.
Bisküvisi İznik altyapıdır, sert ve beyaz hamurdur.
152 Çini Çap: 40 cm Yükseklik: 6 cm
153
Hediye Kızılay Karadeniz
İstanbul’da doğdu.1999 yılında Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi,
Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü Halı, Kilim, Eski Kumaş Desenleri Ana Sanat
Dalı ve Çini Yarımcı Sanat Dalı’ndan birincilikle mezun oldu. Aynı yıl, Rahmi Koç
Müzesi’nde sergilenen Sultan Abdülaziz’in Saltanat Vagonunun kalem iki restorasyon
projesinde yer aldı. 2000-2020 yılları arasında özel bir şirkette halı, kilim tasarım
bölümünün yöneticiliğini yaptı. Çalıştığı kurum adına yaptığı tasarımlarla 2005-
2015 tarihlerinde Almanya Hannover’de düzenlenen Domotex Halı, Zemin Kaplama
Fuarında yer aldı. Kurumsal hayatla beraber çini, tezhip ve ahşap baskı alanlarında
çalışmalarda bulundu.
2018’de Klasik Sanatlar Derneği’nin düzenlediği “Anadolu’nun Sanatları” Karma
Sergine katıldı. 2019’da Prof. Dr. Faruk Taşkale’nin editörlüğünü yaptığı, 120
sanatkârın katıldığı “Anadolu’nun Sanatları” adlı kitapta (Bahçe) isimli 40x40 cm
ölçülerindeki çini sıraltı tekniğindeki eseriyle yer aldı. 2020 yılında Antalya Kesik
Minare Camii Restorasyonu kapsamında yapıya özel halı desen tasarımı yaptı. 2019
yılından bu yana Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde Çini Sanat Dalında Dr.
Öğr. Üyesi Latife Aktan Özel danışmanlığında yüksek lisans tezi hazırlamaktadır.

RUMİLERİN HALAYI
Çini 85 cm, 1/12 Simetrik, Daire Kompozisyon
Çini Sıraltı Uygulama
154
155
Latife Aktan Özel
Dr. Öğretim Üyesi Özel, Erzurum’da doğdu. Lisans, yüksek lisans ve sanatta yeterlik (doktoraya eşdeğer)
eğitimini MSGSÜ, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü ve Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1994’de tamamladı. 1987-
2000 yılları arasında aynı üniversitenin GTSB, Eski Çini Onarımları Ana Sanat Dalı’nda Araştırma Görevlisi,
2000-2011 arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) GSF-GTSB’de kurucu bölüm başkanı ve
öğretim üyesi olarak görev yapmıştır. Senato üyelikleri de yapan Dr. Aktan Özel, 2011’den bu yana Fatih Sultan
Mehmet Vakıf Üniversitesi GSF-GTSB’de dr. öğretim üyesi olarak lisans ve lisansüstü olarak eğitime katkısını
sürdürmektedir. Çeşitli yurt dışı etkinlikleri olan Dr. Aktan Özel, Academia Internazionale “Greci Marino”
Academia Del Verbano tarafından 1998’de sanat dalında “Corresponding Academian”, 1999’da “Academical
Commander”, 2006-2010 arasında da E’cole Supérieure Internationale de Bruxelles tarafından “Professor of
Arst & Design” unvanlarıyla ödüllendirildi. 1985’ten bu yana 100’den fazla yurt içi ve dışı karma sergiye katılan
sanatçı, “Türk Çini Sanatında Geçmişten Günümüze Yansımalar”, “Toprak Çiniye Dönüşünce”, “Kazdağları
Siklameninin Çini Yorumu” ve “Seramik Sergisi” başlıklı 4 kişisel sergi açtı.

“Kazdağları Siklameni” motifininin yeni yorumunun yanı sıra “Katmanlı Çini Tekniği”, “Çinide Modüler
Sistem”, özgün motif tasarımları; rögar kapakları ve araba cantlarından pençler, bardak ve kadeh; vazolardan
laleler; tavus kuşundan avize ve etekten karanfiller gibi yenilikleri çini sanatına kazandırdı. Sanatçı, Ulusal
ve uluslararası sempozyum ve kongrelerde bildiriler sundu. Çini alanında seminerler ve konferanslar verdi.
Uluslararası proje koordinatörlüğü de yapan sanatçı, 1986’da I. ve 1987’de II. Türk Süsleme Sanatları Sergisi
(Çini Deseni) Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ödüle layık görüldü. Uluslararası proje koordinatörlüğü
de yapan sanatçı 2002 “Presentation On TurkishTile Art” başlıklı konferansı (TURANT) davetlisi olarak Dallas,
Texas, USA’da ve 2006 Volkshochschule Favorite’nin davetlisi olarak Viyana, Avusturya’da “Çini Tasarımı ve
Uygulama” dersi verdi. 2012 “Traditional Turkish Art From Past to the Future” başlıklı konferansı World Design
Kapital Casia, Helsinki, Finlandiya’da sundu.

Çini onarımları konusunda 1995’te Edirne Müzesi’nde bulunan çinilerin tarihlendirilmesinin yeniden
tamamlanması ve 2000’de de Çanakkale Askeri Müze çinilerinin restorasyon konservasyon çalışmalarını
yürüttü. Çok sayıda lisans üstü tezi de yöneten Özel’in makaleleri, ulusal ve uluslararası çok sayıda bildirileri
yayınlanmıştır. Radyo ve televizyon programlarında çini konusunda konuşmacı olarak sunuma davet edildi.
Çeşitli jüri üyeliklerinde ve danışmanlıklarda, yerel etkinlikler yönetiminde, çalışma ve danışma kurul ve
komisyonlarında aktif görev aldı. Çok sayıda organizasyon yöneten sanatçı, yurt içi ve dışında öğrenci sergileri
düzenledi. Yurt içi ve dışı müzelerde eserleri bulunmaktadır. Resmi ve sivil mimari yapılarda panoları yer
almaktadır. Türk Seramik Derneği, TEMA, DHKD ve TÜBİTAK ARBİS üyesidir.

KAYAN YILDIZ
Çini Çap: 35 cm, En: 47 cm, Boy: 63cm
Sıraltı, Sırüstü, Akrilik
156 /2019
157
Detay, MELİKE KAZAZ

158
Cilt Sanatı

159
Kitap, mecmua ve albümlerin yapraklarını korumak ve dağılmasını önlemek için yapılan kaba, cilt
(cild) denmektedir. Cilt, Arapça bir kelimedir ve deri anlamına gelir. Eskiden bu sanat ciltlemek, de-
riyle kaplamak anlamına gelen teclit (teclid) kelimesiyle ifade edilirdi. Bu işi yapan ustaya mücellit
(mücellid), teclit işlemi yapılmış kitaplara da mücellet (mücelled) denirdi.

Kaynaklarda en eski cilt örnekleri olarak 4. yüzyıla ait papirüs üzerine yapılan kaplamalar gösteri-
lir. 8-9. yüzyıllarda Mısır’da Koptların, Orta Asya’da Uygurların sanatlı ciltler tasarladıkları anlaşı-
lır. Eski Türklerin tarihine ait çalışmalara ışık tutan meşhur Karahoço kazılarında Mani yazmaları
ve cilt parçaları, deri üzerine bıçakla kazınmış geometrik süslemeler şeklindedir.

Türk Cilt Sanatı, Uygurlarla başlamış olup Türkler, kâğıt yapmayı Çinlilerden öğrenmiş ve cilt yap-
maya başlamışlardır. Karahoço’da 8. yüzyıla ait olan ilk örneklerin devamına da rastlanmıştır.

İslâm Cilt Sanatının Mısır ve Tunus’ta bulunan 10-13. yüzyıllar arasındaki ciltlerle başladığı kabul
edilmektedir. Bütün İslâm ciltlerinin benzerlikleri dikkat çekicidir. 11. yüzyılda Anadolu’ya hâkim
olan Selçuklular iki yüzyıl boyunca sanatlı ciltler meydana getirmişlerdir. Rumî adı verilen Anado-
lu Selçuklu cilt üslubu Memlüklar, İlhanlılar ve Anadolu Beylikleri’nde devam etmiştir. Beylikler-
den Osmanlı’ya intikal eden tarz 15. yüzyıl Memlüklü ciltleriyle büyük benzerlikler arz etmektedir.
Klâsik Osmanlı ciltçiliği Türk ve İslâm cildinin zirvedeki temsilcisi olmuştur.

Cilt Sanatında Üslûplar

Ciltler teknik özelliklerine, malzemelerine ve tezyinatlarına göre farklılıklar sergilemekte ve yapıl-


dıkları coğrafyaya göre üslûp adları almaktadır. Kaynaklarda Hatayî Arap, Rumî, Memlük, Mağribî
ve Türk gibi üslûp adları yanında, bunların tasnifiyle ortaya çıkan Horasan, Buhara ve Herat gibi
alt başlıklarla değerlendirildiğini de görüyoruz.

160
Detay, MUHARREM KALENTZİ
Melike Kazaz
1977’de Bursa’da doğdu. 2004’de (Ayanebru) Hüseyin Yalçınkaya’dan ebru dersleri
almaya başladı ve “ebru icazeti” aldı. Halen ebru sanatına devam etmektedir. Ersan
Perçem’den 1 yıl tezhip eğitimi aldı. 2008 yılında İslam Seçen’le cilt derslerine
başladı. 2010 yılında İslam Seçen’in asistanlığını yapmaya başladı. 2010’da “Dünyanın
en büyük Kur’an-ı Kerim”ini kitap haline getirmek için Afganistan Kabil’de İslam
Seçen’le 1 ay çalıştı. Küçükayasofya İSMEK’te 3 yıl cilt sanatı dersi verdi. Halen “Emin
Barın Cilt ve Restorasyon Merkezi Atölyesi”nde cilt ve cilt restorasyonu üzerine
çalışmaktadır. 2015 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Cilt Bölümünde ders vermeye başladı. Halen aynı üniversitede derslerine ve
Barın Atölyesi’ndeki çalışmalarına devam etmektedir.
Sanatçının bazı sergi ve eserleri şöyledir: İstanbul ABD Başkonsolosluğu Kişisel Ebru
Sergisi (Ebru- 2008), Kültür ve Turizm Bakanlığı Geleneksel El Sanatları Sanatçı Kartı
(2010), İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Günümüzde Klasik Türk Cilt Sanatı
Sergisi (Cilt - 2010), Ok-Yay Güzeli Sergisi - Bağlarbaşı Kültür Merkezi ÜSKÜDAR
(Yay, Ok, Zihgir Süslemeleri, 2012), Uluslararası Cilt Sanatı Buluşması - Günümüz
Ustaları Sergisi (Cilt, 2012), Bursa İnebey Yazma Eserler Kütüphanesi - Ebru ve Cilt
Sergisi (Cilt ve Ebru, 2012), Ege Üniversitesi Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi (Ebru,
2012), All Art İstanbul Klasik ve Modern Sanat Fuarı – İstanbul Kongre Merkezi (Cilt,
2013), “41 Kere” Karma Sergi (Ebru, 2014), Buhara’dan İstanbul’a Türk Motifleri Ebru
ve Minyatür Sergisi (2018), Tam Factoring Rengiaheng Ebru Sergisi (2018), Sanata
Kadın İmzası (Cilt, 2019), Bilimden Sanata Yansımalar Fuat Sergin Anısına (Cilt, 2019).

KLASİK CİLT
Tıraşlanmış Sahtiyan Deri Üzerine Geometrik Kalıp Baskı ve 14/24 Ayar Altın
Uygulanmış Soğuk Baskı Klasik Cilt 24x34,5 cm
/2020
162
163
Muharrem Kalentzi
1970 yılında Yunanistan’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Bölümü
mezunu olan Kalentzi, İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde yüksek lisans
yaptı. İSMEK bünyesinde İslam Seçen’den ders alan Kalentzi, 2013 yılında Geleceğin
Ustaları Yarışması’nda sergileme ödülü aldı. Kalentzi, bir vakfın kütüphanesinde
kurduğu atölyede sanat çalışmalarına devam etmektedir.

RUMİ DESENLİ CİLT


Traşlanmış Sahtiyan keçi derisi kullanılarak yapılmıştır. Tezyinatı rumi desenli şemseli
ve köşebentli üstten ayırma tekniği ile 24 ayar altın kullanılarak bezenmiştir.

164
165

You might also like