You are on page 1of 3

‫ض ‪ 

:‬ه ادي من في الس ماوات واألرض‪ ،‬فهم بن وره إلى‬ ‫ت َواألرْ ِ‬ ‫يعني تعالى ذكره بقوله‪ ( :‬هَّللا ُ نُ و ُر َّ‬
‫الس َما َوا ِ‬
‫الحق يهتدون‪ ،‬وبهداه من حيرة الضاللة يعتصمون‪.‬‬
‫واختلف أهل التأويل في تأويل ذلك‪ ،‬فقال بعضهم فيه نحو الذي قلنا‬
‫ت‬‫اوا ِ‬ ‫ح دثني عل ّي‪ ،‬ق ال‪ :‬ثن ا عب د هللا‪ ،‬ق ال‪ :‬ث ني معاوي ة‪ ،‬عن عل ّي‪ ،‬عن ابن عب اس‪ ،‬قول ه‪ ( :‬هَّللا ُ نُ و ُر َّ‬
‫الس َم َ‬
‫ض )‪ ‬يقول‪ :‬هللا سبحانه هادي أهل السماوات واألرض‬ ‫َواألرْ ِ‬
‫حدثني سليمان بن عمر بن خلدة الرقي‪ ،‬قال‪ :‬ثنا وهب بن راشد‪ ،‬عن فرقد‪ ،‬عن أنس بن مالك‪ ،‬ق ال‪ :‬إن إلهي‬
‫داي‪.‬‬ ‫وري هُ‬ ‫ول‪ :‬ن‬ ‫يق‬
‫وقال آخرون‪ :‬بل معنى ذلك‪ :‬هللا مدبر السماوات واألرض‪.‬‬
‫حدثنا القاسم‪ ،‬قال‪ :‬ثنا الحسين‪ ،‬قال‪ :‬ثني حجاج‪ ،‬عن ابن ُج َريج‪ ،‬قال‪ :‬قال مجاهد وابن عب اس في قول ه‪ ( :‬هَّللا ُ‬
‫ض )‪ : ‬يدبر األمر فيهما‪ ،‬نجومهما وشمسهما وقمرهما‪.‬‬ ‫نُو ُر ال َّس َما َوا ِ‬
‫ت َواألرْ ِ‬
‫وقال آخرون‪ :‬بل عنى بذلك النور الضياء‪ .‬وقالوا‪ :‬معنى ذلك‪ :‬ضياء السماوات واألرض‪.‬‬
‫حدثني عبد األعلى بن واصل‪ ،‬قال‪ :‬ثنا عبيد هللا بن موسى‪ ،‬قال‪ :‬ثنا أبو جعفر ال رازي‪ ،‬عن الربي ع بن أنس‪،‬‬
‫ض )‪ ‬قال‪ :‬فبدأ بنور نفسه‪ ،‬فذكره‪،‬‬ ‫عن أبي العالية‪ ،‬عن ُأب ّي بن كعب‪ ،‬في قول هللا‪ ( :‬هَّللا ُ نُو ُر ال َّس َما َوا ِ‬
‫ت َواألرْ ِ‬
‫ؤمن‪.‬‬ ‫ور الم‬ ‫رن‬ ‫ثم ذك‬

‫ت َو َمثَال ِمنَ الَّ ِذينَ‬‫ت ُمبَيِّنَ ا ٍ‬‫وإنما اخترنا القول الذي اخترناه في ذلك; ألن ه عقيب قول ه‪َ :‬ولَقَ ْد َأ ْنـزَ ْلنَا ِإلَ ْي ُك ْم آيَ ا ٍ‬
‫َخلَوْ ا ِم ْن قَ ْبلِ ُك ْم َو َموْ ِعظَةً ِل ْل ُمتَّقِينَ فكان ذلك بأن يكون خبرًا عن موقع يقع تنـزيله من خلقه‪ .‬ومن مدح م ا ابت دأ‬
‫بذكر مدحه‪ ،‬أولى وأشبه‪ ،‬ما لم يأت ما يدلُّ على انقضاء الخبر عنه من غيره‪ .‬ف إذا ك ان ذل ك ك ذلك‪ ،‬فتأوي ل‬
‫ق من الباطل َو َمثَال ِمنَ الَّ ِذينَ خَ لَ وْ ا ِم ْن قَ ْبلِ ُك ْم َو َموْ ِعظَ ةً‬ ‫الكالم‪ :‬ولقد أنـزلنا إليكم أيها الناس آي ات مبين ات الح ّ‬
‫لِ ْل ُمتَّقِينَ فهديناكم بها‪ ،‬وبيَّنا لكم معالم دينكم بها‪ ،‬ألني هادي أهل السماوات وأهل األرض‪ ،‬وترك وصل الكالم‬
‫بالالم‪ ،‬وابتدأ الخبر عن هداية خلقه ابتداء‪ ،‬وفيه المعنى الذي ذكرت‪ ،‬استغناء بداللة الكالم عليه من ذكره‪ ،‬ثم‬
‫ور ِه َك ِم ْش َكا ٍة فِيهَ ا‬‫ابتدأ في الخبر عن مثل هدايت ه خلق ه باآلي ات المبين ات ال تي أنـزلها إليهم‪ ،‬فق ال‪َ ( :‬مثَ ُل نُ ِ‬
‫ق بهذا التنـزيل في بيانه كمشكاة‬ ‫ِمصْ بَا ٌح )‪ ‬يقول‪ :‬مثل ما أنار من الح ّ‬
‫ور ِه )‪ ‬عالم هي عائ دة‪ ،‬ومن ذك ر م ا هي؟ فق ال‬ ‫وقد اختلف أهل التأويل في المعني بالهاء في قوله‪َ ( :‬مثَ ُل نُ ِ‬
‫بعضهم‪ :‬هي من ذكر المؤمن‪ .‬وقالوا‪ :‬معنى الكالم‪ :‬مثل نور المؤمن الذي في قلبه من اإليم ان والق رآن مث ل‬
‫مشكاة‪.‬‬
‫* ذكر من قال ذلك‪:‬‬
‫حدثنا عبد األعلى بن واصل‪ ،‬قال‪ :‬ثنا عبيد هللا بن موس ى‪ ،‬ق ال‪ :‬أخبرن ا أب و جعف ر ال رازي‪ ،‬عن الربي ع بن‬
‫ُأ‬
‫ور ِه )‪ ‬قال‪ :‬ذكر نور المؤمن فق ال‪ :‬مث ل ن وره‪،‬‬ ‫أنس‪ ،‬عن أبي العالية‪ ،‬عن ب ّي بن كعب‪ ،‬في قول هللا‪َ ( :‬مثَ ُل نُ ِ‬
‫يقول مثل نور المؤمن‪ .‬قال‪ :‬وكان ُأب ّي يقرؤها‪ :‬كذلك مثل المؤمن‪ ،‬قال‪ :‬هو المؤمن قد جعل اإليمان والق رآن‬
‫في صدره‬
‫ُأ‬
‫ح دثنا القاس م‪ ،‬ق ال‪ :‬ثن ا الحس ين‪ ،‬ق ال‪ :‬ث ني حج اج‪ ،‬عن أبي جعف ر ال رازي‪ ،‬عن أبي العالي ة‪ ،‬عن ب ّي بن‬
‫ور ِه )‪ ‬يق ول‪ :‬مث ل‬ ‫ور ِه )‪ ‬قال‪ :‬بدأ بنور نفسه فذكره‪ ،‬ثم قال‪َ ( :‬مثَ ُل نُ ِ‬ ‫ض َمثَ ُل نُ ِ‬ ‫ت َواألرْ ِ‬ ‫كعب‪ ( ‬هَّللا ُ نُو ُر ال َّس َم َ‬
‫اوا ِ‬
‫نور من آمن به‪ ،‬قال‪ :‬وكذلك كان يقرأ ب ّي‪ ،‬قال‪ :‬هو عبد جعل هللا القرآن واإليمان في صدره‪.‬‬ ‫ُأ‬
‫ور ِه‬‫حدثنا ابن بشار‪ ،‬قال‪ :‬ثنا عبد الرحمن‪ ،‬قال‪ :‬ثنا سفيان‪ ،‬عن عطاء بن السائب‪ ،‬عن سعيد بن جُبير ‪َ ( ‬مثَ ُل نُ ِ‬
‫)‪ ‬قال‪ :‬مثل نور المؤمن‪.‬‬
‫حدثني عل ّي بن الحسن األزدي‪ ،‬قال‪ :‬ثنا يحيى بن اليمان‪ ،‬عن أبي سنان‪ ،‬عن ثابت‪ ،‬عن الضحاك في قوله‪(  :‬‬
‫ور ِه )‪ ‬قال‪ :‬نور المؤمن‪.‬‬ ‫َمثَ ُل نُ ِ‬
‫ور ِه )‪ ‬عائ دة‬ ‫وقال آخرون‪ :‬بل عُني بالنور‪ :‬محمد صلى هللا عليه وسلم ‪ ،‬وقالوا‪ :‬الهاء التي في قوله‪َ ( :‬مثَ ُل نُ ِ‬
‫على اسم هللا‪.‬‬
‫حدثنا ابن حميد‪ ،‬قال‪ :‬ثنا يعقوب القمي‪ ،‬عن حفص‪ ،‬عن شمر قال‪ :‬ج اء ابن عب اس إلى كعب األحب ار‪ ،‬فق ال‬
‫ض )‪ ... ‬اآلي ة؟ فق ال كعب‪ :‬هللا ن ور الس ماوات‬ ‫ت َواألرْ ِ‬ ‫له‪ :‬حدثني عن قول هللا ع ّز وجلّ‪ ( :‬هَّللا ُ نُو ُر َّ‬
‫الس َما َوا ِ‬
‫واألرض‪ ،‬مثل نوره مثل محمد صلى هللا عليه وسلم كمشكاة‬
‫ عن س عيد‬،‫ عن جعف ر بن أبي المغ يرة‬،‫ عن أشعث‬،‫ ثنا يحيى بن اليمان‬:‫ قال‬،‫حدثني عل ّي بن الحسن األزدي‬
ِ ُ‫( َمثَ ُل ن‬ :‫بن جُبير في قوله‬
‫ محمد صلى هللا عليه وسلم‬:‫قال‬ ) ‫ور ِه‬
:‫ ومع نى الكالم‬:‫ ق الوا‬.‫ واله اء من ذك ر هللا‬:‫ قالوا‬،‫ وهو القرآن‬،‫ هدي هللا وبيانه‬:‫ بل عني بذلك‬:‫وقال آخرون‬
‫ وهي النور الذي استنار به السماوات واألرض مث ل ه داه‬،‫هللا هادي أهل السماوات واألرض بآياته المبينات‬
.‫ ووعظهم بها في قلوب المؤمنين كمشكاة‬،‫وآياته التي هدى بها خلقه‬
Allah göklerin ve yerin nurudur O, göklerdekilerin ve yerdekilerin hidayet rehberidir,
dolayısıyla onlar O'nun nuruyla hakka hidâyet ederler ve onlar da O'nun hidayetine tutunurlar
diyerek O'nu zikretmeyi kasteder.
Ehl-i tefsir bunun tefsirinde ihtilafa düştüler ve bizim söylediklerimize karşı içlerinden bazıları
onun hakkında dediler.
(Allah göklerin ve yerin nurudur) şöyle buyuruyor: Yüce Allah, ümmetin hadisi. gökler ve yer.
Allahım diyor ki: Benim hidayetim nurudur.
Bazıları ise: Bunun anlamı şudur: Göklerin ve yerin müdebbiri Allah'tır, dediler.
El-Kâsım bize anlattı, dedi ki: El-Hüseyin anlattı, dedi ki: Haccac İbn Cüreyc'den rivayet etti,
dedi ki: Mücahid ve İbn Abbas şöyle dediler: (Allah göklerin ve yerin nurudur): içlerindeki maddeyi,
yıldızlarını, güneşlerini ve aylarını yönetir.
Bazıları da: O, o nur ile nuru kastetmiştir, dediler. Ve dediler ki: Bunun mânâsı, göklerin ve
yerin nurudur.
* Kimin söylediğinden bahsetmişken:
Abd al-A'la bin Vasil bana anlattı, dedi ki: Bize Ubeydullah bin Musa anlattı, dedi ki: Bize Ebu
Cafer er-Razi, er-Rabii bin Anas'ın yetkisiyle, Ebi el'in yetkisiyle anlattı. -Aaliyah, Ubeyy bin Ka'b'ın
yetkisiyle, Allah'ın: (Allah göklerin ve yerin nurudur) sözü hakkında dedi ki: O, nefsinin nuruyla
başladı, sonra onu zikretti, sonra nuru zikretti. müminin.
Aksine, bunda seçtiğimiz sözü seçtik; Çünkü bu, O'nun şu sözüne uyar: And olsun ki, sana apaçık
ayetler, senden öncekilerden bir misal ve takva sahiplerine bir öğüt indirdik.
Ve kim de kendi övgüsünü zikretmekle başlayan şeyi överse, kendisiyle ilgili haberin
başkasından geçtiğine dair bir delil olmadığı sürece, daha uygun ve benzerdir. Eğer öyleyse şu sözlerin
tefsiri: Ey insanlar, biz size hakkı batıldan ayıran âyetler, sizden öncekilerden bir misal ve
salihlere bir öğüt indirdik, böylece hidayete erdirdik. Onunla size dininizin âyetlerini açıkladım,
çünkü ben gök ehli ve yer ehli için hidâyetçiyim, başlangıçtan beri O'nun mahlûkunun hidâyeti
ve onda mânâ Ben zikrettim, onun zikrini zikretmekten vazgeçtim, sonra onlara indirdiği apaçık
ayetlerle mahlûkatına hidâyetinin benzerini anlatmaya başladı da şöyle buyurdu: içinde kandil bulunan
bir niş gibidir) buyuruyor: Niş olarak beyanında bu vahiy ile hakkın aydınlattığı gibi.
Ehl-i tefsirde, onun şu sözü hakkında ihtilafa düştüler: (Nuru gibi) O ne döndürüyor ve onun ne
olduğunu kim bildirdi? Bazıları: Mü'mini zikreden odur, dediler. Ve dediler ki: Sözün mânâsı:
Kalbinde iman ve Kur'an bulunan müminin nuru bir niş gibidir.
Abd al-Ala bin Vasil bize anlattı, dedi ki: Ubaid Allah bin Musa bize anlattı, dedi ki: Ebu Cafer
er-Razi bize, er-Rabie bin Anas'ın yetkisiyle, Ebi Al-Aaliyah'ın yetkisiyle, Ubeyy bin Ka'b'ın yetkisi
üzerine, Allah'ın sözleriyle: (Nurunun misali) Dedi ki: Müminin nurunu zikretti ve şöyle dedi: Onun
nuru gibi, müminin nuru gibi diyor. Dedi ki: Babam da onu okurdu: İşte müminin durumu böyledir,
dedi: O, imanı ve Kur'an'ı göğsüne koyan mümindir.
El-Kasım bize anlattı, dedi ki: El-Hüseyin bize anlattı, dedi ki: Haccac, Ebi Cafer el-Razi'nin
yetkisiyle, Ebi Al-Aaliyah'ın yetkisiyle, Ebi Bin Ka'b'ın (Tanrı) yetkisiyle rivayet etti. O'nun nuru gibi
göklerin ve yerin nurudur) Dedi ki: Kendi nuruyla başladı ve onu zikretti, sonra şöyle dedi: (O'nun
nuru gibi) dedi ki: nuru Kendisine inananların gibi, dedi: Babam da öyle okuyordu, dedi ki: O,
göğsünde Allah'ı Kur'an ve iman kılan bir kuldur.
İbn Beşar bize anlattı, dedi ki: Abdul Rahman bize anlattı, dedi: Süfyan, Ata bin Al-Saeb'in
yetkisine göre bize anlattı, Saeed bin Cübeyr'in yetkisine (nurunun benzerliği) dedi: müminin nuru.
Ali b. el-Hassan el-Azdi bana rivayet etti, dedi ki: Yahya b. nuru) dedi: müminin nuru.
Diğerleri: "Muhammed (s.a.v.)'in nurdan kastedildiği" dediler ve "Onun (nuru gibi) sözündeki
dikkat dağınıklığı, Allah'ın adını gösteriyor" dediler.

İbn Hamid bize anlattı, dedi ki: Ya'kub el-Kummi, Hafs'tan ve Şamr'dan rivayet ederek bize
anlattı: İbn Abbas, Ka'b al-Ahbar'a geldi ve ona: Bana söyle dedi. Yüce Allah'ın şu sözü hakkında:
(Allah göklerin ve yerin nurudur)... ayet? Ka'b dedi ki: "Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun
nuru Muhammed'in nuru gibidir, Allah ondan razı olsun ve ona huzur versin, bir niş gibi."
Ali ibn Al-Hassan Al-Azdi bana anlattı, dedi ki: Yahya bin Al-Yeman, Ash'ath'ın yetkisiyle,
Cafer bin Ebi Al-Mughira'nın yetkisiyle, Saeed bin Cübeyr'in yetkisiyle bize anlattı. şu sözü: (nuru
gibi) dedi ki: Ey Muhammed, Allah ondan razı olsun ve selamet versin.
Bazıları: "Ben bununla, Allah'ın hidayet ve izahı olan Kur'an'ı kastediyorum" dediler. "Bir de
Allah'ı anmaktan alıkoyma" dediler. Dediler ki: Ve bu sözlerin mânâsı: Allah, apaçık ayetleriyle
göklerin ve yerin ehlinin hidayet rehberidir ve o, O'nun hidâyeti ve âyetleri gibi, kendisiyle
gökleri ve yeri aydınlatan bir nurdur. O, yarattıklarını hidayete erdirdi ve onları müminlerin
kalplerine bir niş olarak nasihat etti.

You might also like