You are on page 1of 3

ESKİ MISIR TARİHİNE GİRİŞ-3

4. Eski Mısır Tarihinin İlk Elden Kaynakları (Yazılı Kaynaklar):

Eski Mısır’ı aydınlatan yazılı kaynakları üç başlık altında toplamak mümkündür.


Bunlardan birincisi Mısır’ın kendi hiyeroglif yazısı ile kaleme alınmış eserler; ikincisi
Mısır’ın diğer Önasya devletleri ile olan ilişkilerini aydınlatan çiviyazılı kaynaklar ve
üçüncüsü Geç dönem Mısır’ı hakkında bilgi veren Yunan ve Latin kaynaklarıdır.

4.1. Hiyeroglif Yazılı Kaynaklar:

Eski Mısır’ın yazılı belgeleri hiyeroglif, hiyeratik ve demotik olmak üzere üç yazı türü ile
kaleme alınmıştır. İlk başta hiyeroglifler, bunun ardından da Eski Krallık Dönemi’nden
itibaren (M.Ö. 2700) hiyeratik yazı doğmuştur. M.Ö. 650’den itibaren ise din dışı
yazışmalarda demotik yazı kullanılmıştır. Hiyeroglif yazı M.S. 5. yüzyılda ortadan kalkmıştır.
Rosetta Taşı sayesinde ve J. F. Champollion’un çabaları ile 1822’den itibaren Eski Mısır
hiyeroglifleri tekrar anlaşılır olmuştur.

Hiyeroglif, tapınakları ve mezarları süsleyen anıtsal metinlerde yaygındır. Hiyeratik yazı


ise papirüslerde ya da ostrakonlarda gündelik yaşam olaylarını kaydetmek amacıyla
kullanılmıştır. XXVI. Sülaleden itibaren ortaya çıkan demotik yazı da hiyeratik yazı gibi
gündelik yaşamla ilgili metinlerin kaleme alınması amacıyla kullanılır.

Hiyerogliflerin ne zaman ortaya çıktığı tartışma konusudur. Mısırbilimciler uzun süre


yazının icadıyla I. Sülalenin başlangıç döneminin örtüştüğünü söylemişlerdir. Abidos’ta bir
mezarlıkta yapılan çalışmalarda Mısır’ın birleşmesinden önce (yaklaşık M.Ö. 3150) gerçek
anlamda bir yazının var olduğunu gösteren zengin bir epigrafik malzeme ortaya çıkarılmıştır.
Bu başlangıç döneminde hiyeroglif yazısı, sadece kraliyet işleviyle doğrudan ilişkisi içinde
doğrulanabilmiştir. Yazının özel anıtlarda kullanılması ancak birinci sülaleden itibaren
gerçekleşmiştir. Böylelikle yazının doğuşu ve krallığın ortaya çıkışı arasında doğrudan bir
ilişki kurulabilmiştir.

Bu yazı biçimleri ile yazılmış Mısır’a ait kaynaklar şu başlıklara ayrılabilir:

 Tapınak duvarlarına kazınmış krallığa ait resmi yazılar

 Taşa kazınmış veya papirüs üzerine yazılmış kral listeleri

 Papirüs-tahta-çömlek veya taş üzerine hiyeratikle yazılmış edebi ve yönetimle ilgili


metinler.

 Özel kişilerin mezar taşları veya duvarlarına hiyeroglifle yazılmış biyografik hikâyeler

 Küçük heykelcikler ve skarabeler üzerine kazınmış basit isimler.

4.2. Çiviyazılı Kaynaklar:

1
Mısır kendi içerisinde hiyeroglifi kullanırken Önasya devletleri ile ilişkilerinde çiviyazılı
kil tabletleri kullanmıştır. Başkent Tell-el Amarna’da bulunan diplomatik arşiv bunu
kanıtlamaktadır. Buradaki belgeler Mısır’ın Mitanni ve Hitit devleti ile olan ilişkileri
aydınlatmaktadır. Amarna, kısa bir dönem, III.- IV. Amenofis ve Tutankamon döneminde
başkentlik yapmıştır.

Bunu dışında Önasya’nın diğer arşivlerinde bulunan çiviyazılı belgeler de


unutulmamalıdır. Örnek olarak, III. Hattuşili ile II. Ramses arasında yapılan Hitit-Mısır
barışına ait metin, Hitit devletinin başkenti Hattuşa’da çiviyazılı ve Akadca olarak ele
geçirilmiştir.

4.3. Klasik Kaynaklar:

Eskidoğu dilleri ve yazılarının çözülmesinden önce, Mısır tarihi üzerine bildiklerimiz bazı
Yunanlı yazarların bize aktardıklarından ibaretti. Kuzey Mısır’daki Naukratis önemli bir
Yunan ticaret kolonisiydi ve Yunan paralı askerleri Mısır ordusunda görev yapmaktaydı.
Mısır, Yunanlılar’ın sıklıkla ziyaret ettiği bir coğrafya olmuştur ki bu seyyahlar arasında en
önemlisi belki de Herodotos’tur. Eserinin bir bölümü Mısır’a ayrılmıştır. Mısırlı rahip
Manethon’un eseri de önemli Yunanca kaynaklardan biridir. Günümüze bir bütün olarak
ulaşmayan bu kitap, otuz hanedanlık şeklinde sınıflanmış bir krallar listesi vermektedir.

Yunanca kaynaklara verilebilecek diğer örnekler ise Mısır’ı ziyaret eden gezginler ve
askerlerin heykeller ve tapınaklar üzerine bıraktıkları kazımalardır. Örnek olarak krallar
vadisinde, IV. Ramses’in mezar taşı üzerindeki Yunanca bir yazıtta şu ifade görülür: “Ben,
Dioskorammon. Bu saçmalığı gördüm ve şaşırtıcı buldum”.

Bunların yanı sıra Helenistik ve Roma dönemlerinde günümüze çok miktarda papirüs
parçası ulaşmıştır ve bunlar hala kazılarda açığa çıkarılmaktadır. Bu papirüsler bilindik
yazarlardan alıntıları olduğu kadar günlük yaşamı yansıtan metinleri de içermektedir.

Bütün bunlar, bizim Mısır tarihini Yunan veya Roma tarihi kadar iyi bildiğimiz anlamına
gelmez. Eski Mısır’da, Eski Yunan’da olduğu gibi Thukydides ve de Roma’da olduğu gibi bir
Tacitus veya Titus Livius yoktu. Yukarıda sıraladığımız kaynaklar çerçevesinde oluşturulmuş
tarih ise son derece kuru ve yetersizdir.

5. Mısır Hiyerogliflerinin Çözümü:

Rosetta Taşı:

 Mısır hiyerogliflerinin çözülmesini sağlayan belgedir.

 Hiyeroglifleri J. F. Champollion 1822’de bu belge sayesinde çözmüştür.

 Üç ayrı yazı ile yazılmıştır: Hiyeroglif, Demotik ve Yunan alfabesi.

 Bu belgede Mısır’ın Helenistik dönem krallarından V. Ptolemaios Epiphanes’in bir


buyruğundan bahsedilmektedir.
2
 M.Ö. 196’ya tarihlenmektedir.

MS. 4. yüzyılda Mısır tapınaklarının kapatılmasından itibaren hiç kimse hiyeroglifleri


okuyamamaktaydı. Bu ölü yazı ve dilin yeniden canlanması 1822’de Fransız Champollion
sayesinde geçekleşti. Champollion, Klasik eğitimi sayesinde Yunan ve Latin kaynaklarına
ulaşabiliyordu. 17. Yüzyılda P. Kircher isimli bir Cizvit, klasik Mısır dilinin Kıpti dilinde
yaşadığını ispatlamıştı. Bu dil o zamanda Mısırlı keşişlerce hala kullanılmaktaydı.
Champollion bundan dolayı Kıpti dilini öğrendi. Buna bir de Arapça ve İbranice’yi kattı.
Habeşçe ve Aramice’yi de öğrendikten sonra, hiyeroglifleri çözmek için yeterince donanımlı
hale geldi.

Bonaparte’in bir subayı Nil deltasında, üzerinde üç değişik yazı ile yazılmış bir metin
içeren siyah bir bazalt blok bulmuştu. Şimdi British Müzesi’nde olan bu taş bulunduğu yerden
dolayı Rosetta Taşı diye anılmıştır. Üç yazıdan biri Yunancaydı ve hemen okunmuştu.
Yunanca kısımda, Mısır’ın Helenistik dönem krallarından V. Ptolemaios Epiphanes’in bir
buyruğundan bahsedilmekteydi. Bir diğeri hiyeroglif, öbürü ise demotik olarak adlandırılan,
halka özgü metinlerde kullanılmış işlek bir yazıydı. Haklı olarak hemen hiyeroglif ve
demotiklerin, Yunanca metni bir tercümesi olduğu kabul edildi. Ancak, hiyeroglif metnin
başlangıç kısmı kırıktı ve kaç satırın eksik olduğu bilinmemekteydi. Sadece demotik metin
günümüze tam ulaşabilmişti. Yapılan çalışmalarda, Ptolemaios’un adının geçtiği yerlerin
saptanmasından öte gidilemedi.

İşte tam bu sırada araştırmaları büyük bir tutkuyla takip etmekte olan Champollion
müdahale etti. Tüm incelemeler sonucunda yöntemle ilgili bir soru ortaya çıktı: Mısır yazısı
ideografik yani her işaretin bir fikri gösterdiği bir yazı türü mü yoksa fonetik yani bir işaretin
bir sesi ifade ettiği bir yazı türü müydü? Alfabetik miydi yoksa heceye mi dayalıydı? Uzun
süre tereddüt eden Champollion, İbranice ve Eski Arapça’daki gibi sadece ünsüzlerin
yazıldığını keşfetti. Metin belli ki Yunanca kısımdan çok daha fazla işareti içeriyordu ve
öncelikle bu olayı açıklamak gerekiyordu. Champollion, işaretlerin bu kadar çok olmasının
Mısır dilinin bazen ideografik bazen fonetik olmasından ileri geldiğini anladı. Diğer taraftan
bu dil kelimenin anlamını belirtmek için yerleştirilmiş işaretleri de kapsıyordu. Bulduklarının
ışığında Champollion önce, Mısır diline çevrilmiş tüm Yunan hükümdarlarının adlarını
okudu, daha sonra da Mısır dilinde yazılmış olan kelimelere geçti. Kıpti dilinin de yardımıyla
hiyeroglifleri anlamaya başladı. (1822) Asıl keşfinin üstünden on yıl geçtikten sonra, 1832’de
Mısır dili üzerine bir gramer kitabı yazdı ve bir sözlüğün çalışmalarına başladı.

You might also like