You are on page 1of 10

4.

ÜNİTE BEYLİKTEN DEVLETE OSMANLI MEDENİYETİ

ANADOLU’NUN KANDİLLERİ

-Tasavvuf; kalbin kötülüklerden arındırılıp yaratılanlara karşı güzel davranılması, insanın dünyalık
menfaatlerden ve nefsinden uzaklaşarak Allah’ın varlığı ile yetinmesidir.
-Tasavvuf yolunda olanlara mutasavvıf denir.
-Türklere İslamiyet’i yakından tanıtan, sevdiren mutasavvıflar bulunmaktadır.
-Tarikat: Aynı dinin içinde birtakım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde
birbirinden ayrılan Allah’a ulaşma ve onu tanıma yollarından her biridir.

Ahmet Yesevî

-Pirî Türkistan olarak anılan Hoca Ahmet Yesevi Divân-ı Hikmet adlı eseriyle İslamiyet öğretisinde
söz sahibi oldu.
- İslam medeniyetine girmeye başlayan Türk boylarına İslami bilgileri öğretti.
-Birçok derviş yetiştirerek onları manevi fetihler için Anadolu’ya gönderdi, Anadolu’nun
İslamlaşmasında büyük rol oynadı.
-Öğretisinin özü, ahlaki hürriyettir.
-Ahlaki hürriyete, “Hakkı bilmek için ilk önce kendini bilmek” ve “Ölmeden önce ölmek” anlayışıyla
ulaşılır.
-Bu öğretinin temeli hikmet, sohbet ve ahlak esaslarına dayanır.
-Ahmet Yesevî, bunu kâmil insan öğretisiyle sistemleştirir.
-Bu üç esas insanı, nefsin esaretinden ve kendine yabancılaşmaktan kurtararak ahlaki olgunluğa
kavuşturur.
-Eserlerine kaynak olarak Kur’an ve hadisi esas almış ve onların özünü dile getirmeye çalışmıştır.

Mevlânâ Celâleddîn-î Rumî

-Öğretisinde insanlara iyiliği, alçak gönüllüğü, cömertliği, merhametli ve doğru olmayı öğütlemiştir.
-Mevlânâ’ya göre insan, kendi kendini eğiterek hayvani ve şeytani yönlerinden sıyrılır.
-Mevlânâ öğretilerinde, dinî-tasavvufi düşüncesinin kaynağının Kur’an ve sünnet olduğunu
vurgulamıştır.

Yunus Emre

-Türkiye Selçuklularının son dönemlerinde yaşamış bir sûfi idi.


-Farsça ve Arapçanın genel kabul gördüğü bir dönemde, duygu ve düşüncelerini sade bir Türkçe ile
yazan Yunus Emre’nin “Yaratılanı severim Yaratan’dan ötürü” düşüncesi, “Sevelim sevilelim, dünya
kimseye kalmaz.” öğretisi, insanlar arasında çok sevilip kabul gördü.
-Irk, din ve dil ayrımı yapmadan tüm insanlığa yönelik öğretiler geliştirmiştir.
-insan her yerde aynı değeri taşıyan yüce bir varlıktır. -ilimden asıl amaç, insanın kendini tanıması ve
olgunlaşmasıdır.
-Yunus, öğretilerinde bütün insanlığı ilahi aşka, kardeşliğe, merhamet ve şefkate davet etmiş; insan
olmanın, kendini bilmenin, Allah’a ulaşmanın şartlarını ve yollarını anlatmıştır.
-Sevgi temeli üzerine kurulu düşünce dünyasında insanı sevme noktasında kalmayıp, Allah sevgisine
uzanır.

Hacı Bektâş-ı Velî

-Anadolu’da bir zaviye kurarak halkı aydınlatmaya çalıştı.


-Fikirlerini “Makalat” adlı eserinde topladı.

1
-Halifelerini Balkanlara, Rumeli’ye göndererek, buradaki halkın İslamlaşmasına katkı sağladı.
-Bu dervişler geçtikleri yollar üzerinde rastladıkları dağlara, nehirlere Orta Asya’da bıraktıkları coğrafi
yer isimlerini vererek bu toprak parçalarına Türk damgasını vurdu.
-Öğretisinin temeli akıl ve bilgiye dayandırır.
-Bütün yaratılmışlara aynı nazarla bakmış ve kimseyi herhangi bir özelliğinden ötürü diğerinden üstün
tutmamıştır.
-Bu yüzden onda birleştiricilik duygusu hâkimdir.
-Toplumsal dayanışmayı ve yardımlaşmayı kurmaya çalışmıştır.
- Hacı Bektâş-ı Velî, İlhamını Kurʼanʼdan alarak insana bakar, insana hizmeti en büyük ibadet sayar.

Hacı Bayrâm-ı Velî

-Bilim ve tasavvufu birleştirmeyi başardı.


-İslamiyet’i iyice anlayarak, önce müderris oldu, medreselerde birçok öğrenci yetiştirdi. Sonra da
tasavvuf yolunda ilerledi.
-El emeği ile geçinmeye ve el sanatlarını öğrenmeye yönlendirdi. Herkese çalışma tavsiyesinde
bulundu.
-İnsanları birlik ve beraberlik yolunda eğiterek, dayanışma ve yardımlaşma duygularının yeşermesi
için büyük çaba harcadı.
-Anadolu’ya gelen konar-göçer Türkmenlerin yerleşik hayata geçmelerine büyük katkı sağladığı gibi;
fikirleriyle Anadolu’da Türk ve İslam birliğinin sağlanmasında büyük rol oynadı.
-Nefsin olgunluğunu önemli saymış, olgunluğa erişmek ve kendini tanımak gibi öğretileri dile
getirmiştir.
-Hacı Bayrâm-ı Velî’ye göre insan ancak kendini tanıyarak ve bu düzenin asıl sahibinin emrine
kendini adayarak gerçek varlığının şuuruna erer.
-Hacı Bayrâm-ı Velî’nin öğretisi, önce Allah’a sonra canlı cansız tüm varlıklara derin bir sevgi
duymanın yanı sıra onların hizmetine kendini adamak şeklindedir.

Ahî Evran

-Toplumun mutluluk ve refahı için bütün sanat dallarının gerekliliğini savunmuş, sanat erbaplarının
belli işyerlerinde toplanarak oralarda sanatlarını icra etmelerini yani bir araya gelmelerini tavsiye
etmiştir.
-Ahi teşkilatının kurucusu olan Ahî Evran kişinin, kötü huylardan arınıp iyi huylar kazanmasını
hedeflemiştir.

OSMANLI DEVLET İDARESİNİ OLUŞTURAN UNSURLAR

***Osmanlı devlet idaresi seyfiye (askerî bürokrasi), ilmiye (din, eğitim ve hukuk bürokrasisi) ve
kalemiye (sivil bürokrasi) şeklinde birbirini tamamlayan üç bölümden oluşurdu. Bu üç sınıf üyelerinin
Müslüman olma zorunluluğu vardı.

Seyfiye (Askerî Bürokrasi):

-Kılıç sahibi anlamına gelen askerî sınıfı temsil ederlerdi.


-Osmanlı Devleti fetih ve gaza temeli üzerine oturtulduğu için uzun süre seyfiye, yönetici sınıfın en
etkili kanadını oluşturdu.
-Seyfiye sınıfı üyelerinin yönetim ve askerlikle ilgili yetki ve sorumlulukları vardı.
-Seyfiyenin Divân-ı Hümâyundaki temsilcileri vezir-i âzam, vezirler, kaptanıderya ve yeniçeri ağası
idi.
-Seyfiye sınıfının taşradaki temsilcileri ise; eyaletleri yöneten beylerbeyleri ile sancakları yöneten
sancak beyleri idi.

Kalemiye (Sivil Bürokrasi):

2
-Osmanlı Devleti’nde bürokrasi sınıfını oluşturan bu grup genelde idari ve mali işlere bakarlardı.
-Kalemiyenin Divândaki temsilcileri Anadolu ve Rumeli defterdarları ile nişancı idi.
-Devletin iç ve dış yazışmaları, hazine arazileri ile ilgili kayıtların tutulması da kalemiye sınıfının
göreviydi.
-Ayrıca başta reisülküttap olmak üzere Divân toplantılarının bürokratik işlemlerini yürüten kâtipler ile
ülke genelindeki her türlü yazışma işlerini yerine getiren memurlar da kalemiye sınıfına dâhildi.

İlmiye (Din, Eğitim ve Hukuk Bürokrasisi):

-İlimle uğraşan sınıf anlamına gelir.


-İlmiye sınıfı mensupları medreselerde iyi bir eğitim gördükten sonra divanda ve diğer idari birimlerde
görevlendirilirlerdi.
-Divândaki temsilcileri kazasker; taşradaki temsilcileri ise kadılardı.
-İlmiye sınıfından olan şeyhülislam ise gerekli durumlarda divana katılırdı.
-İlmiye sınıfı; devlet idaresi, adalet, ilim ve tedris (eğitim-öğretim) gibi çeşitli vazifelerden
sorumluydu.
-İlmiye sınıfının Divânı-ı Hümayundaki temsilcilerinden olan Kazaskerler Divâna gelen davaları
dinler ve karara bağlarlardı.
- Şehir ve kasabalarda ise yargı ve adaletle ilgili görevleri kazaskerler adına kadılar yerine getirirdi.
-Kadıların atanması, denetlenmesi ve terfileri bağlı bulundukları kazasker tarafından yapılırdı.
- İlmiye sınıfı, yargının yanı sıra ülkedeki tedris (eğitim) hizmetlerinin yerine getirilmesinden de
sorumluydu.
- Osmanlı sınırları içerisinde açılacak medreselerin ve medreselerdeki müfredatın belirlenmesi; kadı
ve müderrislerin tayin edilmesi de kazaskerlerin sorumluluğunda idi. İlmiye sınıfının yetki ve görev
alanına giren konulardan biri de divanda alınan kararların İslam dinine uygun olup olmadığı yönünde
fetva vermek idi.
-Bu yetki Osmanlı Devleti’nde ilmiye sınıfının başı olarak kabul edilen şeyhülislam tarafından
kullanılırdı.

***** Kazaların başında ilmiye sınıfına mensup kadılar bulunurdu. Kadıların idari, ilmî ve adli
konularda oldukça geniş yetkileri vardı.

-Kadılar, bulunduğu kazada devletin şeri ve örfi kanunlarını uygular, merkezden gelen emirleri yerine
getirirdi.
-Bir yargıç olarak insanlar arasındaki anlaşmazlıkları mahkemelerde çözüme kavuştururdu.
-Ayrıca kazadaki devlet görevlilerinin bütün uygulamalarını yargı denetiminden geçirirdi.
-Kadıların adli işler dışında evlenme, boşanma, vakıf kurma, kiralama, vekâlet verme, alım satım gibi
işlemlerin karara bağlanması gibi görev ve sorumlulukları da vardı.
-Kadıların verdiği kararlar şeriye defterlerine kaydedilirdi.
-Kadılar, bulunduğu kazada belediye hizmetlerini de yerine getirirlerdi.
-Ayrıca ticaret işlerini denetler, günlük hayatın sorunsuz şekilde yürümesini gözetirdi.
-Kazada merkezî otoritenin devamı ve asayişin sağlanmasından sorumlu subaşı ve asesbaşı gibi zabıta
kuvvetlerinin başındaki görevliler de kadıya bağlıydı.
-Kadılar, sorumlu bulundukları bölgelerdeki vergilerin sorunsuzca toplanmasında da yetki sahibiydi.
-Kazalara bağlı nahiyelerde ise bütün bu görevler kadının atadığı naip tarafından yerine getirilirdi.

OSMANLI EĞİTİM KURUMLARI

-Osmanlı Devleti’nde eğitim ve öğretim etkinliğinin yapıldığı en temel kurum medreseydi.


-Medreselerde verilen eğitim, ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyindeydi.
-Medreselerde dinî bilimler yanında tıp, matematik, fizik, kimya, tarih, coğrafya gibi bilimler de
verilirdi.
-İlk Osmanlı medresesi Orhan Bey Dönemi’nde “Orhan Gazi Medresesi” İznik’te açıldı.
-“Orhan Gazi Medresesi”ne atanan ilk müderris Kayserili Davud’dur.
-Fatih’in yaptırdığı Sahn-ı Seman Medreseleri ve Kanuni Sultan Süleyman döneminin Süleymaniye
Medreseleri önemli kurumlardır.

3
-Osmanlı eğitim sisteminin gelişmesinde medrese ve âlimlerin dışında, tekke ve zaviyeler vardı.
-Osmanlı Kuruluş Döneminde tekkeler, genelde belli bir tarikattan olanların barındıkları, ibadet ve
tören yaptıkları yer, dergâh gibi yapılardı.

TÜRK DÜNYASINDA YETİŞMİŞ BAZI BİLİM İNSANLARI

AKŞEMSEDDİN (1390-1459):

-Hacı Bayram Veli’nin müritlerinden olan Akşemseddin aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet’in de
lalasıdır.
-II. Mehmet’e danışmanlık yapıp İstanbul’un fethine katkıda bulundu
-İstanbul’un fethinden sonra kiliseden camiye dönüştürülen Ayasofya’da ilk cuma namazını kıldırdı.
- Amasya ve Osmancık medreselerinde tıp, eczacılık ve tasavvuf alanında çalışmalar yaptı.
-“Maddetü’l-Hayat” adlı eserinde ilk defa bazı hastalıkların, tohum adını verdiği mikroplardan
kaynaklandığını öne sürdü.
-Aynı eserinde, Pasteur (Pastör)’den çok daha önce bazı hastalıkların kalıtım yoluyla geçtiğini söyledi.
- Bedensel hastalıkların yanında, ruh hastalıklarının da tedavisiyle uğraştı ve başarılı sonuçlar elde etti.

ULUĞ BEY (1394-1449):

-Timur’un torunu ve Timur Devleti’nin dördüncü hükümdarıdır.


-Aynı zamanda matematik ve astronomi alanında çalışmalar yapmıştır.
-Hükümdarlığı döneminde, Semerkant’ta medrese ve rasathane inşa ettirdi 1421 tarihinde tamamlanan
Semerkant Medresesi, uzun yıllar çeşitli ilimlerin öğretildiği bilim merkezi oldu.
-Semerkant Rasathanesi’nde ise astronomi alanında önemli çalışmalar yapıldı. Bu Rasathane, bir tepe
üzerinde, 23 metre çapında, 30 metre yüksekliğinde silindir biçiminde inşa edilmişti.
-Rasathanede, kullanılan gözlem araçları dönemin şartlarına göre oldukça teknolojik yapıya sahipti.

ALİ KUŞÇU (1403-1474):

-ilköğrenimini Semerkant’ta yaptı. Sonra Bursalı Kadızade Rumî ile Uluğ Bey’den matematik ve
astronomi dersleri aldı.
-Hazırladığı bir eseri Uluğ Bey’e sundu. Bu eser, “Ay’ın, Toprak Şekillerine Dair Risaleler” adını
taşıyordu.
-Ünlü Semerkant Rasathanesinde müdürlük yaptı.
-Ancak Doğu Türkistan Hakanı Uluğ Bey’in, bir suikast sonucu öldürülmesine çok üzülen Ali Kuşçu,
hac bahanesiyle Semerkant’tan ayrıldı (1449).
-Tebriz’e gelip Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın hizmetine girdi.
-Daha sonra Fatih Sultan Mehmet’in daveti üzerine İstanbul’a yerleşti. 200 akçe maaşla Ayasofya
Medresesi müdürlüğüne getirildi.
-Türkiye’deki ilk ve gerçek astronomi hocasıdır. Onun gelişinden sonra astronomi ilmine önem
verilmeye başlandı, iyi eğitimli öğrenciler mezun edildi.

HALK KÜLTÜRÜ VE KİTABÎ KÜLTÜR

-Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Dönemi’nde ortaya çıkan sözlü ve yazılı edebiyat ürünleri, Türkiye
Selçukluları ve Beylikler döneminin kültür dünyasıyla benzerlik gösterir.
-Anadolu’da XII. Yüzyıldan itibaren farklı sınıf ve seviyeden insanlar; hikâye dinleyerek, kukla ve
taklit izleyerek, nükte ve şaka yaparak gülüp eğlenirdi.
-Türkiye Selçuklu ve Anadolu beyliklerinin saraylarında nedim, komik, taklitçi, ozan ve şairler
bulunurdu.
-Osmanlı Devleti, çeşitli etnik ve dinî kökenden halkların ticari, sosyal, kültürel, dinî ve bilimsel
etkinliklerini sürdürdüğü bir devlettir.
-Osmanlı Devleti’nde, geniş ve zengin bir kültürel birikim oluşmuştur
-Farklı kültürlerin katkılarıyla oluşan bu birikim, tarih boyunca yazılı veya sözlü olarak kuşaktan
kuşağa aktarılmıştır.

4
-Kültürün yazılı olarak aktarılmasında çoğunlukla ferman, berat, ahitname gibi devlet yayınları ile telif
veya tercüme kitap, risale ve minyatür vb. kullanılmıştır.
-I. Murad tarafından Bursa’da kurulduğu ifade edilen kütüphane, ilk saray kütüphanesi olarak
nitelendirilir.

II. Murad’ın Kültürel Faaliyetleri

-II. Murad Devri, önemli kültürel gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir.


-Türk diline önem veren padişah, Türkçe eserler yazdırdığı gibi birçok yabancı eserin de Türkçeye
tercümesini sağlamıştır.
-Âşık Paşa’nın yazdığı “Garipname” adlı eser Türkçe yazımı teşvik edilen eserlerdendir.
-II. Murad, Danişmentli ve Selçuklu devirlerindeki Fars kültürünün etkilerini unutturmak için
çalışmıştır.
-Türk diline ait önemli eserler olan Yazıcızâde Ali’nin “Tevârih-i Âl-i Selçuk”u; Molla Arif Ali’nin
“Danişmendnâme”si; Şeyhî’nin “Hüsrev ve Şirin”i; Mercimek Ahmet’in “Kâbusnâme”si; Yazıcızâde
Mehmet Efendi’nin “Muhammediyye” adlı eseri II. Murad Devri’nde yazılmıştır.

Şair Sultanlar

-Osmanlı Devleti’nde padişahlar sadece siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmeler ile meşgul olmamış,
kültürel faaliyetlerde de bulunmuştur.
-Birçok Osmanlı padişahı yüksek eğitimlerinin yanında kalemi güçlü şairler olarak da karşımıza
çıkmıştır.
-Osmanlı padişahlarının birçoğu şair olup Divan edebiyatı ananesince isimleri yerine mahlaslar
kullanmıştır.

Şair Sultanlar Kullandığı Mahlası

1-Murad: Muradi
2- Fatih Sultan Mehmet: Avni
3-Bayezid: Adlî
4-Yavuz Sultan Selim: Selimi
5-Kanuni Sultan Süleyman: Muhibbi

OSMANLI’DA ŞEHİR PLANLAMASI

-Osmanlı şehir kültürü, birbirinden çok farklı, etnik, dinî ve ekonomik yapılar üzerine tesis edildi.
-Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet kurduğu Anadolu ve Rumeli’de şehir kültürü, Türk ve İslam kültürü
başta olmak üzere diğer kültürleri de özümseyerek biçimlendi.
-Osmanlı Devleti öncelikle, Türkiye Selçuklularının şehir mirası üzerinde gelişti.
-Sonraki dönemlerde ise şehirlere kendi kültürünü yansıttı.
-Osmanlı Devleti’nde, şehir planlamacılığı ticari faaliyetlerin yoğunlaştığı güzergâhlar üzerinde
kuruldu. Bu özellik ekonomik örgütlenmeyi etkiledi.

-Osmanlı şehirleri genelde iki parçalı işlevsel alana sahipti.


-Bunlardan ilki Osmanlı merkezi iş sahası, diğeri ise konut alanlarıydı.
-Merkezde, çarşı denilen bölgelerde ekonomik, dinî, kültürel çeşitli faaliyetler yapılmaktaydı.
-Çarşı konumunun belirlenmesinde kale veya şehir surları, önemli yollar ve önemli kültürel alanlara
yakınlık belirleyici rol oynardı.

-Osmanlı Devleti’nde; cami, bedesten ve imaret klasik dönem Osmanlı şehir planına hâkim unsurlardı.
-Şehrin asıl merkezini bedestenler oluşturmaktaydı. Bedestenlerin etrafında ise hanlar bulunmaktaydı.
-Şehir merkezinde bulunan diğer bir unsur ise sağlık, eğitim, kültürel hizmetleri sunan külliyeler idi.
-Osmanlı şehir merkezlerinde bulunan büyük camiler genelde külliye ile bağlantılıydı.
-Osmanlı şehirlerinin önemli yapılarından biri de imarethanelerdi. Yoksullara, medrese öğrencilerine,
tekkelerde kalanlara, yolculara yemek dağıtmak üzere kurulmuş olan imarethaneler, kamu hizmeti
gören önemli hayır kurumları niteliğindeydi.

5
-Osmanlı şehirlerinin fiziki yapısının ikinci kısmını ise mahalleler meydana getirirdi. Mahalle, şehirde
birinci kısım olarak kabul edilen çarşı dışındaki yerleşme yerleri konumundaydı.

OSMANLI MİMARİ ANLAYIŞI

-Erken Dönem diye bilinen Osmanlı mimarisinin temel ögesini külliyeler, külliyelerin ana unsurunu
ise camiler oluşturmaktaydı.
-Camilerin yanına dinî, ekonomik ve sosyal ihtiyaçları karşılayacak alt yapı kuruluşlarını barındıran
tesisler inşa edilerek “külliyeler” oluşturuldu.
-Bu nedenle bu döneme aynı zamanda “Büyük Külliyeler Devri” de denilmektedir.
-Nitekim bu dönemde inşa edilen Fatih, II. Bayezid ve Süleymaniye külliyeleri ile başkent İstanbul
adeta yeni bir kimliğe büründü. İlk örneği İstanbul Bayezid Cami’dir.

-Osmanlı Devleti’nde, XVI. yüzyılda yetişmiş en büyük mimari ustası Mimar Sinan’dır.
-Mimar Sinan ilk olarak Yavuz Dönemi’nde Osmanlı ordusuna katıldı.
-Kanuni Dönemi’nde, devletin tüm inşaat işlerinden sorumlu mimarbaşı olarak görevlendirildi.
-Bu görevini II. Selim ve III. Murat dönemlerinde de devam ettirdi.
-Dört yüzden fazla eseri mevcuttur.
-Çıraklık eserim dediği “Şehzade Camisini” kalfalık eseri olan “Süleymaniye Camisinin” ardından;
ustalık eseri olan Edirne “Selimiye Camisini” inşa ederek sanatının zirvesine ulaştı.
-Ayasofya’yı yeniden inşa edercesine onaran ve ayakta durmasını sağlayan da odur.

Osmanlılarda El Sanatları

– Şehirler; mimarisiyle, zanaat, sanat ve kültür faaliyetleriyle birer yaşam merkezi hâline gelmiştir.
– İznik, Bursa, Edirne ve İstanbul, Osmanlı sanat ve mimarisinin beşiği olmuştur.
–Osmanlı ahşap ve taş işlemeciliği, dokumacılık, çinicilik ve hat sanatları yeni bir ifade ve anlatım
zenginliği kazanmıştır.
– Ustalık alanları, kullanılan gereç veya üretilen üründen adını alan gruplara ayrılmıştır.
–Nakkaşlar, kuyumcular, kâtipler, ciltçiler, çiniciler, kumaş dokuyucuları, maden işi yapan
kazgancılar, ahşap işleriyle uğraşan kündekârlardan oluşan bu sanat ve zanaat grupları, kendi içlerinde
birer eğitim kurumu gibi çalışmıştır.
–Bu meslek gruplarının ustaları, Ahilik teşkilatına bağlı olarak loncalar oluşturmuş ve “esnaf şeyhleri”
tarafından yönetilmiştir.

Ahşap İşlemeciliği

– Osmanlılar Devri’nde daha ziyade geometrik yıldız motifleri ile fildişi ve sedef kaplamalı olarak
yapılmıştır.

Çini Sanatı

-Çini sanatında Osmanlı Dönemi’nde İznik ve Kütahya’dan sonra Bursa, Edirne ve İstanbul da önemli
çini merkezleri olmuştur.

Taş Süsleme Sanatı

– XV. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde hızla gelişme göstermiştir.


– İlk dönem Osmanlı mimarisinde taş işlemeciliği, örnekleri Bursa Yeşil Camii yüzey süslemesinde ve
Edirne Eski Camii minberinde görülmüştür.

Hat Sanatı

-Hat, yazıyı estetik ölçülere bağlı kalarak güzel bir şekilde yazma sanatıdır.
-İslamiyet’te dinî yapılarda resim bulunması uygun görülmediği için bunun yerini yazı sanatı olan hat
almıştır.
-Hat sanatı, zamanla mimari dekorların başlıca zenginliği ve bütün dekoratif sanatların da önemli bir
unsuru hâline gelmiştir.

6
-XV. yüzyılda Amasyalı Şeyh Hamdullah, “Hattatların Kıblesi” adını almış ve o zamanki İslam
dünyasındaki bütün hattatların üstadı olmuştur.

DÜNYA GÜCÜ OSMANLI (1453-1595)

FETİH VE FATİH

-İstanbul, stratejik ve jeopolitik önemi nedeniyle tarih boyunca hemen hemen her milletin ilgisini
çekmiştir. Coğrafi konumu, ticaret yollarının kesiştiği bir merkez olması ve Karadeniz ile Akdeniz
kültürlerini birleştirmesi özellikleri nedeniyle bütün milletlerin dikkatini çekmiştir. Osmanlı Devletini
bir dünya devleti yapmak isteyen II. Mehmet İstanbul’un fethini gerekli görmekteydi.

Fethin Sebepleri

- İstanbul'un daha önce I. Beyazıt (4 kez) Musa Çelebi (1 kez) II. Murat (1 kez) kuşatmış fakat
alınamamıştı,
- İstanbul'un stratejik önemi,
- Balkanlar ve Anadolu’nun ortasında kalması,
- Bizans’ın Balkan ilerleyişinde önemli bir engel olarak bulunması,
-Bizans’ın Anadolu Beyliklerini ve Balkan Devletlerini Osmanlıya karşı kışkırtması,
- Hz. Muhammed'in övgüsüne ulaşılmak istemesi,
- Şimdiye kadar İstanbul'un hiç fethedilememesi,
-İstanbul'un ticaret yollarında bulunması fetih için önemli gerekçelerdendi.

Fetih için II. Mehmet’in Yaptığı Hazırlıklar

- İyi bir kuşatma planı hazırladı.


- Anadolu Hisarı’nı tamir ettirdi ve tam karşısına Rumeli Hisarı’nı yaptırdı.
- 400 gemilik donanma oluşturdu. - Muslihiddin, Saruca Sekban ve Macar asıllı Urban’a Şahî topları
döktürdü.
- Silivri ve Vize kaleleri alındı
- Venedik ve Macarlarla anlaşıldı.
- Karamanoğulları ile barış yapıldı.
- Sırp despotu ve Bosna kralının Osmanlı tarafında yer alması sağlandı.
- Mora ve Arnavutluk üzerine kuvvet göndererek gelecek yardımlar engellendi.
-Ok ve mermi atışlarına dayanıklı olan Rumların “şehirler alan” ismini verdikleri tekerlekler üzerinde
yürüyen kuşatma kuleleri yapıldı.
- İstanbul'un yardım yolları kesildi.
- Karadan Haliç'e inecek plan yapıldı.

Bizans’ın Muhasaraya Karşı Aldığı Tedbirler

- Bizans surları onarttı.


- Papadan Haçlı birliği için yardım istedi.
- Haliç'e zincirler çekildi.

Muhasaranın Başlaması

-II. Mehmet, 23 Mart 1453 Cuma günü Edirne’den İstanbul’a hareket etmiştir.
-II. Mehmet, 5 Nisan’da 80 bin kişilik ordusuyla Topkapı önlerine gelerek otağını kurdurmuştur.
-İslami geleneklere uygun olarak kan dökülmeden şehrin teslim edilmesini istemiştir.
- 6 Nisan’da büyük topun ateşlenmesiyle 54 gün sürecek olan İstanbul muhasarası başlamıştır.
-12-18 Nisan’da 150 parçadan oluşan Türk donanması Haliç’e indirilmiştir
-İstanbul’un kuşatılmasına baştan beri karşı olan Çandarlı Halil Paşa, Bizans’la antlaşma yapılmasını
savunmuştur.
-Molla Gürani, Akşemseddin ve Zağnos Paşa bu fikre karşı çıkarak muhasaranın devamına destek
vermiştir.

7
-Bizanslılar, İstanbul’un Türklerin eline geçmemesi için Ayasofya’da ayin düzenlemiştir.

Fetih Gerçekleşiyor

-Çağının ulaştığı son teknolojileri kullanan Osmanlı ordusu, 29 Mayıs 1453 günü karadan ve denizden
hücuma geçen Osmanlı askerleri, Topkapı tarafından surlara ulaşarak sancağı dikmeyi başarmıştır.
-Ayasofya cami yapılarak, fethin ilk cuma namazı da Ayasofya Camisi’nde kılındı.

Fethin Önemi

- Osmanlılar iki kıtada üstünlük sağladılar.


-Osmanlı Devleti’nin Anadolu ve Avrupa toprakları birleşmiş oldu. -Kuzey ve Doğu Avrupa’dan
gelen ticaret yolları ile Karadeniz ve Akdeniz arasındaki suyollarının denetimi Osmanlıların eline
geçti.
-Boğazlar'ın savunması kolaylaştı.
-Balkanlarda ilerleyiş hızlandı
-Başkent İstanbul'a taşındı.
-İslam dünyasında sevinçle karşılanan fetih “Feth-i Mübin” olarak isimlendirilmiştir.
-Fetih sayesinde Fatih unvanını alan Sultan II. Mehmet, mutlak bir iktidar kazandı.
-Osmanlılar İslâm dünyası liderliğini ele geçirdiler.
-Hz. Muhammed'in övgüsüne ulaşıldı. -Ortaçağ kapanıp, yeniçağ açıldı.
-Rönesans hareketinin doğuşuna etki edildi.
-Ortodokslar Osmanlı himayesine girdi.
-İstanbul’un Fethi’yle Doğu Roma İmparatorluğu ortadan kaldırılmıştır.
-Fatih kendisini Roma İmparatorluğu’nun tek varisi sayarak “Kayser-i Rum” (Roma Kayseri) unvanını
da kullanmıştır.
-Fatih, “Sultan-ı Berru Bahr” (Karaların ve denizlerin hükümdarı) unvanını almıştır.
-Birçok Avrupa tarihçisi İstanbul’un Fethi’ni Yeni Çağ’ın başlangıcı olarak kabul etmiştir.

Fetihle Gelen Teşkilatlanma

-Osmanlı Devleti, İstanbul’un fethi ile Doğu Roma İmparatorluğu’nun merkeziyetçi yapısına ve
kurumsallaşmış devlet yapısına varis olarak şehrin siyasi ve dinî bir metropol olmasına çalışmıştır.
-Hahambaşı, Ortodoks ve Ermeni patriklerini İstanbul’a getirtmiştir.
-Devletin idari ve bürokratik yapılanmasında Rum soyluların ve Hristiyan vasalların çocuklarına da
idari görevler verilmiştir.
-Fatih, devletin merkezini İstanbul’a taşıyarak buranın Türk İslam şehri görüntüsü kazanabilmesi için
dinî ve sosyal kurumlar ile eğitim kurumları inşa ettirmiştir.
-Anadolu’da Amasra, Sinop, Trabzon ve Kırım fethedilerek Karadeniz, Türk gölü hâline getirilmiştir.
-Karamanoğulları, Osmanlı topraklarına katılmıştır.
-Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, 1473 Otlukbeli Savaşı ile mağlup edilmiştir.
-Batı’da ise Sırbistan, Mora Yarımadası, Eflak, Bosna, Boğdan, Arnavutluk ve Otranto’da Osmanlı
hâkimiyeti sağlanmıştır.

II. Bayezid ve Cem Sultan

-Fatih'in, 1481’de vefat etmesi üzerine II. Bayezid tahta çıktı.


-II. Bayezid’e karşı kardeşi Cem Sultan taht mücadelesine girişti.
-Cem Sultan, ağabeyi ile girdiği taht mücadelesini kaybederek Memlûklulara sığındı.
-Cem Sultan, Karamanoğullarının desteği ile tekrar II. Bayezid’e karşı giriştiği mücadeleyi kaybetti.
-Rumeli’ye geçerek Rodos Şövalyeleri’ne sığındı.
-Rodos Şövalyeleri tarafından Fransa’ya nakledilen Cem Sultan, Hristiyan hükümdarlar tarafından bir
Haçlı Seferi’nde kullanılmak üzere 1489’da Roma’ya getirildi.
-Cem Sultan Olayı, devletin iç sorunu iken devletlerarası bir sorun hâline geldi.
-On üç yıl süren sürgün hayatının ardından Cem Sultan, 1495’te Napoli’de ölmüştür.

8
İSLAM DÜNYASI LİDERLİĞİ

-Türkler; XIV-XVI. yüzyıllarda Anadolu ve İran coğrafyasında Akkoyunlular, Karakoyunlular ve


Safeviler gibi devletler kurmuştur.
-Bu devletlerarasında Anadolu ve İran'da hâkimiyet kurmak için mücadeleler yaşanmıştır.
-Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, 1469'da Karakoyunlu Devleti'ne son vermiştir.
-Fatih Sultan Mehmet, 1473 Otlukbeli Savaşı ile Akkoyunlulara büyük bir darbe vurmuştur.
-1514'te Safevi hükümdarı Şah İsmail ise iktidar kavgalarından faydalanarak Akkoyunlu Devleti'ne
son vermiştir.
-Anadolu ve İran coğrafyasına hâkimiyet mücadelesinde Osmanlı Devleti ile Safeviler karşı karşıya
gelmiştir.
-XVI. yüzyılın başında Anadolu’daki bazı Türkmen aşiretleri Şah İsmail’in Anadolu’daki
politikalarına destek verdi.
-II. Bayezid, Anadolu’daki Türkmenlerin Şah İsmail’le olan irtibatını kesmeye çalıştı.
-II. Bayezid’in sağlık durumunun bozulmasının yanında, vezirlerin yönetimde etkinliklerini artırmaları
ve şehzadelerin birbirleriyle olan mücadeleleri siyasi ve sosyal yapının bozulmasına neden oldu.
-Antalya bölgesinden yayılan mehdilik hatta peygamberlik iddiasında bulunan Şahkulu isyanı
meydana geldi
-Sivas yakınlarında yapılan savaşta Osmanlı kuvvetleri Şahkulu'yu ortadan kaldırmıştır.

I. Selim Dönemi ve Safevilerle İlişkiler

-Şehzade Selim, bir taraftan babasıyla diğer taraftan kardeşleriyle taht için mücadele etmekten
çekinmemiştir.
-1512 ‘de I. Selim babası II. Bayezid’in yerine padişah olmuştur.
-Tahtta hak iddia edebilecek kardeşleri Ahmet ve Korkut’u bertaraf edip, iktidarını sağlamlaştırdı.
-Osmanlı Devleti için büyük bir tehdit olan Safevi tehlikesini ortadan kaldırmak için çalışmalara
başladı.
-Şah İsmail’in bölgedeki politikalarının verdiği zararı önleyerek bölgede otoriteyi güçlendirmek
amacıyla I.Selim Edirne’den İran Seferi için 1514’te yola çıktı.
-Çaldıran Ovası’nda iki taraf karşı karşıya geldi. Çaldıran Savaşı (1514) yapıldı.
-Şah İsmail’e üstünlük sağlayarak Tebriz'e giren Yavuz, burada adına hutbe okuttu.
-Doğu Anadolu tamamen Osmanlı topraklarına katıldı.
-Osmanlılar Tebriz-Halep ve Tebriz-Bursa İpek Yolu’nun kontrolünü ele geçirdi.
-Bu başarı sonrasında kendisine destek olmayan Dulkadir Beyi Alaüddevle, Osmanlı Devletine karşı,
Şah İsmail ile iş birliği içinde olması ve Memlüklerle işbirliği yapması nedeni ile Turnadağ Savaşı
(1515) sonunda Güney Doğu Anadolu’da Dulkadiroğlu Beyliği ortadan kaldırıldı.
-Maraş ve dolayları ele geçirildi.
-Anadolu Türk birliği Ramazanoğluları dışında sağlandı.

Mısır Seferi

-Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde Memlûklularla bozulan ilişkiler, II. Bayezid Dönemi’nde
çatışmaya dönüşmüştür.
-Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde Osmanlıların doğuya doğru genişlemesi Mısır’ın anahtarı
durumunda olan ve Memlûklular için önem taşıyan Suriye’yi tehdit etmeye başladı.
-Suriye; İlişkilerin gerilmesinin bir diğer nedeni de Osmanlılarla Memlûklular arasında tampon bir
devlet olan Dulkadiroğullarının izlediği politika idi.
-Bu devlette ortadan kaldırılınca I. Selim Memlüklerin Osmanlı Devletine düşmanlıklarını sona
erdirmek için harekete geçti.

Mercidabık Savaşı (1516)

-Mısır bölgesini almak, ekonomik bakımdan ülkesini geliştirmek ve önemli ticaret yollarını almak
amacıyla Mercidabık Savaşı (1516) yapıldı.
-Savaşı Osmanlı Devleti kazandı. -Suriye, Lübnan ve Filistin’de hâkimiyet sağlanmış oldu.

9
-Kanun Gavri öldü. Abbasi Halifesi Mütevekkil, Osmanlılara esir düştü.

Ridaniye Savaşı (1517)

-Mercidabık savaşının kazanılması üzerine Memlük Devleti ile olan ilişkiler daha da gerginleşti.
-Mısır'ın kargaşa içinde olması, Halk ve bazı devlet adamlarının Yavuz'u çağırmaları, Mısır'ın önemi
ve daha önceki sebeplerinin devamı, Türk
-İslâm birliğini gerçekleştirme düşüncesi, Portekizli korsanların Müslümanlara zarar vermesi ve
Tomanbay'ın davranışları sonunda 22 Ocak 1517’de Ridaniye mevkinde Ridaniye Savaşı (1517)
yapıldı.
-Osmanlıların zaferiyle sonuçlandı.
-Ridaniye Savaşı sonucunda Memlûk Devleti yıkıldı.
-Suriye, Filistin, Irak, Hicaz ile Mısır Osmanlı topraklarına katıldı.
-Ridaniye’den sonra Osmanlı Devleti için güneyde herhangi bir siyasi tehlike kalmadı.
-Venedikliler, Kıbrıs Adası için Memlûklulara ödediği vergiyi Osmanlı Devleti’ne vermeyi kabul etti.
-Osmanlılar, Hint ve Akdeniz arasındaki ticaret yoluna da hâkim oldu.
-Mısır seferi sonunda Baharat yolu kontrolü sağlandı.
-Halifelik Osmanlı devletine geçti. Kutsal emanetler İstanbul’a getirildi.

10

You might also like