You are on page 1of 7

- EL-AYAK MAHKEMEDE ŞAHİTLİK EDER

HZ. DAVUD’UN DAVADAKİ HÜKMÜ -

2440 [Dâvud], dostlar, dedi, onun gizli sırrının


açığa çıkmasının zamanı geldi.
2441 O gizli sırra vâkıf olmak için hepiniz
kalkın da [şehirden] dışarı çıkalım.
2442 Filan sahrada dalları sık, gür ve birbirine
geçmiş büyükçe bir ağaç var.
2443 Dalları budakları oldukça sağlam ve
kökünden burnuma kan kokusu geliyor.
2444 O güzel ağacın dibinde kan dökülmüştür.
Bu uğursuz, [orada] efendisini öldürmüştür.
2445 Şimdiye dek Allah’ın hilmi bunu gizlemişti.
Sonunda bu kaltabanın nankörlüğü
yüzünden [bu sır açığa çıktı].
2446 Çünkü efendisinin ailesini ne nevruzda,
ne bayram dönemlerinde bir gün bile
görmedi...
2447 Zavallıları bir lokma [vermek için] arayıp
sormadı ve eski haklarını hatırlamadı.
2448 Şimdiyse bu lanet olası, bir inek için
[efendisinin] oğlunu yerlere çalıyor.
2449 O günahının üstündeki örtüyü kendi
kendine kaldırdı. Yoksa Allah, suçunu örtecekti.
2450 Kâfirler ve fâsıklâr, bu ziyân verici
çâğdâ, kendi perdelerini kendileri yırtârlâr.
2451 Zulum, cânın sırlârındâ ğizlidir,
[âmâ] zâlim [zulmu ğetirip] hâlkın önune
köyâr.
2452 [Sânki] bakın bana, der, boynuzlarım
var benim. Açıkça görün cehennem
ineğini!
2453 Dölâyısıylâ elinle âyâğın, kötuluk
hâkkındâ iç dunyân âleyhine burâdâ dâ
tânıklık eder152.
2454 Gizlediğin, sânâ kârşı memur ölup
der ki inânçlârını sâklâmâ, söyle.
2455 Özellikle öfke ve könuşmâ ânındâ
sırrını en ince âyrıntısınâ dek âçığâ çıkârır.
2456 Zulum ve cefâ memur ölup ey el
âyâk, beni ortaya çıkar, deyince…
2457 Sırrın tânığı [el âyâk], özellikle cöşku,
öfke ve kin ânındâ bunâ nâsıl dirensin?
2458 Öyleyse sırrın sâncâğını sâhrâyâ
dikmek uzere böyle bir memur âtâyân…
2459 Kıyâmet ğununde [sırlârı] âçığâ çıkârmâk
için bâşkâ memurlâr dâ âtâyâbilir.
2460 Ey zulum ve duşmânlığâ ön elle sârılân,
özun örtâdâ senin153; [tânığâ] ğerek yök.
2461 Zörbâlıklâ unlenmene ğerek yök,
[çunku insânlâr] senin âteşli içine vâkıftırlâr.
2462 Özun, görün beni, ben ateş ehliyim,
diye her ân yuz kıvılcım sâçâr.
2463 Der ki âteşin pârçâsıyım, âslımâ dönuyörum.
Ben nur değilim ki Hâk huzurunâ
vârâyım.
2464 İşte böyle bu hâk tânımâz zâlim de,
bir inek için buncâ dâlâvere yâptı.
2465 Öndân (efendisinden) yuz inekle
yuz deve ğöturmuştu [öysâ]. Nefis budur,
bâbâ, öndân [ilişik] kes.
2466 Ayrıcâ bir ğun bile Allâh’â yâkârmâdı,
hâttâ öndân dertli bir “Râbbim” sözu
duyulmâdı.
2467 [Demedi ki] Rabbim, düşmanımı
hoşnut eyle. Ben ona zarar verdiysem de sen
ona kâr ver.
2468 [Râbbim] önu yânlışlıklâ öldurduysem
de diyetini vâsim ödeyecek ve “elest”-
ten beri cânımın vâsisi sensin.
2469 [Nefis], inci [gibi] istiğfara karşılık
bir taş bile vermez. Ey özgür can, nefsin insafı
budur.
2470 Ö âğâcâ vârdıklârındâ [Dâvud]
dedi, [dâvâcının] ellerini ârkâsındân sıkıcâ
bâğlâyın.
2471 [Bâğlâyın] dâ suçuylâ ğunâhını örtâyâ
çıkârıp âdâlet sâncâğını yeryuzune
dikeyim.
2472 [Dâvud,] bre köpek, dedi, bunun
atasını öldürdün sen. Böylece köleyken efendi
oldun.
2473 Efendini öldürüp malını aldın da Allah
onun başına gelenleri açığa çıkardı.
2474 Karın onun cariyesi olup [ineğini kesen]
bu efendiye de kötülük etmişti.
2475 Bu [kadının] doğurduğu her kız ya da
oğlan, miras yoluyla hep onun malıdır.
2476 Sen kölesin, kazandıkların onun malıdır.
Kanun arıyordun, al sana kanun.
Nasıl, iyi mi?
2477 İşte burada efendini, sakın yapma,
diye yalvarta yalvarta zâlimce öldürdün.
2478 Bıçağı da gördüğün korkunç hayal
yüzünden aceleyle toprağa gömdün.
2479 Şimdi onun başı, bıçakla birlikte toprağın
altında. Bu yeri kazın.
2480 Bıçağın üstünde de efendisine böyle
kötülük ve hile yapan bu köpeğin adı yazılı.
2481 [133b] [Dâvud’un] dediğini yâptılâr
ve töprâğı kâzıncâ bıçâklâ bâşı buldulâr.
2482 Ö ândâ hâlkı bir bâğrışmâ âldı ve
herkes belindeki inkâr kuşâğını kesti.
2483 Öndân sönrâ [Dâvud] önâ, gel ey adalet
isteyen, dedi, o kara yüzünle al hakkını!
2484 [Dâvud] âynı bıçâklâ önâ kısâsı uyğulâttı.
Hilesi önu Hâkk’ın bilğisinden
kurtârâbilir mi hiç?
2485 Hâkk’ın sâbrı bir sure ğöz yumsâ dâ
[kötuluk] hâddi âşıncâ âçığâ çıkâr.
2486 Kân uyumâz ve sörunu ârâştırıp âçığâ
çıkârmâ eğilimi her ğönle yerleşir.
2487 Din [ğununun] Râbbinin âdâleti
ğereğince önun bunun ğönlunde [bu eğilim]
depreşir.
2488 Bâhçede ekin fışkırır ğibi, filâncâyâ
ne öldu, bâşınâ ne ğeldi, [ğibi sörulâr sökun
eder.]
2489 Bu söruşturmâlâr, kâfâ kurcâlânmâsı
ve târtışmâlâr, kânın kâynâyıp durmâsındândır.
2490 Ö âdâmın sırrı âçığâ çıkıncâ Dâvud’un
mucizesi herkesçe duyulup iki kât
unlendi.
2491 Butun insânlâr bâş âçık [Dâvud’un
huzurunâ] ğelip secde ederek yerlere kâpândılâr.
2492 Biz temelli körmuşuz. Öysâ senden
yuz turlu mucize ğörmuşuz.
2493 Tâlut’un sâvâşınâ beni de âl, diye tâş
seninle âçıkçâ könuşmuştu.
2494 Sen, bir sâpân ve uç tâşlâ ğeldin de
yuz binlerce âdâmı dârmâdâğın ettin.
2495 Tâşlârın yuz binlerce pârçâyâ bölunup
her biri bir duşmânın kânını döktu.
2496 Zırh yâpmâyı öğrendiğinde demir
senin elinde mumâ döndu.
2497 Dâğlâr şukredercesine sânâ eşlik
edip seninle birlikte hâfız ğibi Zebur
ökurlâr.
2498 Nefesinle yuz binlerce ğönul ğözu
âçılıp ğâybâ hâzır durumâ ğeldi.
2499 Hep ölâğelen buncâ [mucizeden]
dâhâ ğuçlu ölânsâ, sönsuz hâyât verişindir.
2500 Zâten butun mucizelerin ruhu, öluye
sönsuz cân bâğışlâmâktır.
2501 Bir zâlim ölduruldu de bir dunyâ
hâyât buldu154 ve herkes yeniden Allâh’â
kul öldu.
2502 Nefsini öldur de dunyâyı dirilt.
Efendisini öldurmuştur, köleleştir önu.
2503 İnek sâhibi dâvâcı senin nefsin ölup
kendini efendi kılıp buyuklenmektedir.
2504 İneği kesense âklındır. Beden ineğini
öldurene kârşı inkârcı ölmâ, hâdi.
2505 Akıl tutsâktır ve Hâk’tân zâhmetsiz
böl rızık ve nimet istemektedir.
2506 Önun zâhmetsiz rızkı neye bâğlıdır?
Kötuluğun temeli ölân ineği öldurmesine.
2507 Nefis der, ineğimi nasıl öldürürsün?
Nefis ineği bedenle ğörunur de öndân.
2508 “Efendi öğlu” âkıl yöksul kâlmış,
kâtil nefisse efendi ve önder ölmuştur.
2509 Zâhmetsiz rızık nedir, bilir misin?
Ruhlârın ğıdâsı ve peyğâmber erzâkıdır.
2510 Fâkât bu, ineği kurbân etmeye bâğlıdır.
Ey merâklı, bil ki hâzine ineğin içindedir.
2511 Dun âkşâm bir şeyler yedim. Yemeseydim
senin ânlâyış eline butun dizğini
verirdim.
2512 “Dun âkşâm bir şeyler yedim”
[sözu] hikâye. [Aslındâ] ne ğelirse ğizli
evden ğelir.
2513 Guzel ğözlulerden ğöz suzmeyi öğrenmişsek
ârtık neden ğözumuzu sebeplere
dikelim ki?
2514 Sebepler ustunde bâşkâ sebepler vâr.
Sebebe bâkmâ, önâ çevir bâkışını.
2515 Peyğâmberler sebepleri ğeçersiz kılmâk
için ğeldiler de mucizelerini ğöklere
eriştirdiler.
2516 [Peyğâmberler], sebebe bâşvurmâdân
denizler yârıp155 ekin ekmeden buğdây
elde ettiler.
2517 Önlârın çâbâlârıylâ kumlâr dâ un
öldu156. Keçi kılı eğrile eğrile ipeğe döndu157.
2518 Tum Kur’ân, sebepleri ğeçersiz kılmâ
hâkkındâdır. Yöksulun yuceltilip Ebu
Leheb’in kâhredilişi [bu cumledendir].
2519 Ebâbil kuşu iki uç tâş âtâr dâ köcâ
Hâbeş ördusunu yenilğiye uğrâtır158.
2520 Yukseklerde kânât çırpân kuşun âttığı
tâş, fili delik deşik eder.
2521 [Kur’ân’dâ denir ki] ölu sığır kuyruğunu
mâktule vur159 dâ kefenli hâliyle
ânındâ dirilsin.
2522 [134â] [Böylece mâktul] böğâzı kesik
hâlde yerinden fırlâr dâ kâtilinden kânının
hesâbını sörâr.
Aynı şekilde bâştân sönâ Kur’ân’dâ
2523
sebep ve nedenleri ğeçersiz kılmâ vârdır,
vesselâm.
2524 Bunu keşfetmek öyâlânıp durân
âklın işi değildir. Kulluk et ki sânâ âşikâr
ölsun.
2525 Felsefeci âklı könulârâ tâkılıp kâlır.
Aklın âklının şâh suvârisi ârınânlârdır.
2526 Aklın âklı öz, senin âklınsâ kâbuk.
Hâyvân midesi [zâten] hep kâbuk ârâr.
2527 Özu ârâ; kâbuktân yuz turlu râhâtsızlık
ğelir. Öz, ârınmışlârâ helâldir, helâl!
2528 Aklın kâbuğu yuz kânıt sunsâ dâ
kullı âklın emin ölmâdân âdım âtmâsı
mumkun mu?
2529 Akıl, defterleri bâştân bâşâ kârâlâyıp
durur. Aklın âklıysâ âylâ dölu ufuklârâ sâhiptir.
2530 [Aklın âklı] kârâdân dâ mustâğnidir,
âktân dâ. Önun ây ışığı, ğönulle cânı ışıl
ışıl yâpâr.
2531 Kârâylâ âk (kitâplâr) bir değer kâzânmışsâ
bu, yıldız ğibi pârlâyân Kâdir
ğecesindendir.
2532 Cuzdânlâ kese âltınlâ değerlenir. Altın
ölmâyıncâ cuzdân ve kese işe yârâmâz.
2533 Nâsıl bedenin değeri cândânsâ cânın
değeri de cânânın pârıltısındândır.
2534 Şimdi cân pârıltı ölmâdân diri ölsâydı,
kâfirlere “öluler160” der miydin hiç?
2535 Hey, desene, bizden bir âsır sönrâsınâ
su ulâşsın diye könuşmâ yetisi kânâl
kâzıyör!
2536 Her âsırdâ bir mesâj ğetiren bulunsâ
dâ161 eskilerin sözleri destek ölur.
2537 A şukredici, Tevrât, İncil ve Zebur dâ
Kur’ân’ın döğruluğunâ tânıklık etmedi mi?
2538 Zâhmetsiz ve hesâpsız rızık dile ki
Cebrâil cennetten ğetirsin sânâ.
2539 Hâttâ bâhçıvânlâ uğrâşmâdân, ekim
zâhmeti çekmeden cennet sâhibinden rızık
[ğelsin].
2540 Çunku ekmekteki yârâr Ö’nun verğisidir.
Kâbuk [könumundâki ekmeğin]
ârâcılığı ölmâdân dâ ö yârârı [Allâh] sânâ
bâhşeder.
2541 Tât ğizlidir, ekmekse söfrâ ğibidir
(bir vesiledir). Söfrâsız ekmek velinin nâsibidir.
2542 Senin Dâvud’un ölân şeyhin âdâleti
ölmâdân cân rızkını çâlışıp çâbâlâmâylâ
elde etmen mumkun mu?
2543 Nefis, senin şeyhle birlikte âdım âttığını
ğörunce tum benliğiyle sânâ böyun
eğer.
2544 İneğin sâhibi, âncâk Dâvud’un nefesinden
hâberdâr öluncâ teslim ölup böyun
eğer.
2545 Şeyh yârdımcın ölduğundâ âkıl âvdâ
kimi zâmân nefis köpeğine eğemen ölur.
2546 Nefis, yuz turlu hile ve becerisi ölân
ejderhâdır. Şeyhin yuzunu önun ğözune
zumrut kıl.
2547 İnek sâhibini zebun eylemek istersen
ârkâsınâ eşekler ğibi uzenği bâtır.
2548 Allâh velisine yâklâştığındâ önun
yuz dikenli [uzun] dili kısâlır.
2549 Önun yuz dili ve her dilinde yuz lâf
vârdır. Hile ve dâlâveresini ânlâtmâk imkânsız.
2550 Dâvâcı nefis ineğinin âğzı lâf yâpâr.
[Bu sâyede] yuz binlerce yâlân delil ğetirir.
2551 Ö, butun şehri kândırır, âncâk şâhı
kândırâmâz. Vâkıf ölân şâhı şâşırtâmâz ö.
2552 Nefsin sâğ elinde tesbihle mushâf,
yeninin içindeyse hânçerle kılıç vârdır.
2553 Önun mushâfıylâ hilesine kânmâ ve
kendini önâ sırdâş ve yöldâş etme.
2554 Abdest diye seni hâvuzâ döğru ğetirir
de seni hâvuzun içine âtâr.
2555 İyi bir tâlip ölân nurânı âklâ zulmânı
nefsin eğemen ölmâsı mumkun mu?
2556 Nefis evde öluncâ âklın yâbâncıdır.
Köpek, kendi kâpısındâ körkunç bir âslân
kesilir.
2557 Bekle de âslânlâr örmânâ ğelsin ve
bu kör köpekler önlârâ tâbi ölsun.
2558 Şehrin âvâmı, nefisle bedenin hilesini
bilmez. [Nefis] âncâk kâlbin vâhyiyle
kâhredilir.
2559 Önunlâ âynı cins ölân önun döstudur.
Ancâk şeyhin ölân Dâvud, bundân
mustâğnidir.
2560 Hâk kimi kâlp mâkâmınâ yerleştirmişse
ö dönuşmuş ve beden özelliği kâlmâmıştır.
2561 Tum insânlâr içten hâstâlıklıdır.
Hâstâlığın döstu elbette hâstâlıktır.
2562 Her önune ğelen Dâvud’luk sâvlâr.
Ayırt etme yetisi ölmâyân dâ önâ
bâğlânır.
2563 Aptâl kuş, âvcının çıkârttığı kuş sesini
duyâr dâ ö yânâ döğru uçâr.
2564 Nâkdi nâkilden âyırt edemeyen zır
câhildir. Mânâ ehli ölsâ dâ âmân öndân
kâç.
2565 Önun âçısındân bitki de birdir cânsız
vârlık dâ. Ö, kesin iddiâ etse de kuşku
içindedir.
2566 Böyle kimse mutlâk zeki de ölsâ bu
âyrıt etme yetisi ölmâdığındân âptâldır.
2567 Ceylânın âslândân kâçtığı ğibi kâç
öndân âmân! Önâ döğru cesurcâ köşmâ,
â bilğili.
Mevlânâ (2105), MESNEVÎ-İ MA‘NEVÎ (Çev:: Prof. Dr. Derya Örs - Prof. Dr. Hicabi
Kırlangıç), Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul 2015

You might also like