Professional Documents
Culture Documents
Uçm 506 Ders Notları Güncel
Uçm 506 Ders Notları Güncel
Katı malzemeler; geleneksel olarak metaller, seramikler ve polimerler olarak üç ana kategoriye
ayrılır. Bu sınıflandırma kimyasal bileşimine ve atom yapısına göre yapılır. Malzemelerin çoğu bu
üç gruptan birine dahildir. Bunu yanında, iki ya da daha fazla malzemenin birlikte kullanılması
sonucu oluşturulan kompozit malzemeler de vardır.
Metaller
Bu gruptaki malzemeler demir, alüminyum, bakır, titanyum,
altın, ve nikel gibi bir ya da daha fazla metal elementinden
ve genellikle nispeten az miktarlarda karbon, azot ve oksijen
gibi metal olmayan elementlerden oluşur. Metal ve
alaşımlarında atomlar oldukça düzenli bir şekilde dizilir ve
metallerin yoğunlukları seramik ve polimerlere göre daha
yüksektir. Mekanik özellikler açısından, nispeten yüksek
rijitliğe ve dayanıma sahip olmalarının yanında süneklikleri
ve kırılmaya karşı dirençleri de yüksektir. Bu özellikleri
sayesinde yapısal uygulamalarda yaygın olarak kullanılırlar.
Metal malzemelerde belirli bir atoma bağlı olmayan çok sayıda serbest elektron
vardır ve metallerin birçok özelliği doğrudan bu elektronlarla ilişkilendirilir. Örneğin
metaller elektriği ve ısıyı çok iyi iletirler. Görünür ışık karşısında mat davranırlar.
Ayrıca bazı metallerin manyetik özellikleri de vardır.
Seramikler
Yaygın olarak kullanılan polimerlere örnek olarak polietilen, naylon, poli(vinilklorür), polikarbonat,
polistiren verilebilir. Mekanik özellikleri ise genellikle metal ya da seramik malzemelere göre oldukça
farklıdır. Fakat ağırlıkları dikkate alındığında düşük yoğunluklarından dolayı çoğu zaman ağırlık başına
sağladıkları rijitlik ve dayanımları seramikler ile karşılaştırılacak mertebelere ulaşabilir. Polimerlerin çoğu
son derece sünektir, bu sayede karmaşık şekilleri oluşturacak biçimde kolayca şekillendirilebilirler.
Genellikle kimyasal olarak inert davranış sergilerler ve çoğu ortam şartlarında kimyasal olarak
tepkimeye girmezler. Dezavantaj olarak, çok yüksek olmayan sıcaklıklarda yumuşama eğilimine sahip
olmaları sayılabilir. Bunun yanında elektrik iletkenlikleri düşüktür ve manyetiklenme özellikleri yoktur.
Plastik ve polimer kelimeleri çoğunlukla karıştırılan
kavramlardır. Plastik bir tür malzemedir, polimer ise bir
molekül türüdür ve büyük bir moleküldür. Plastikler ana
bileşeni polimer olan ama bünyesinde pek çok katkı (dolgu
maddesi, plastikleştiriciler, yağlayıcılar, pigmentler) maddesi
bulunduran malzemelerdir. Saf bir sentetik polimer, belirli bir
uygulama için arzu edilen özelliklere sahip olmayabilir.
Katkı maddelerinin kullanılmasıyla istenilen ihtiyaçları karşılamak için çeşitli özellikler kolaylıkla elde
edilebilir. Örneğin karbon siyahı polietilenin çekme gerilimini arttırmak için ilave edilir. Sonuç olarak
ticari plastikler aynı temel kimyaya sahip olsalar bile içeriğindeki pek çok bileşen baz
polimerinkilerden farklı olabilir.
Kompozitler, iki ya da daha fazla malzemenin bir araya getirilmesiyle oluşturulan malzeme
grubudur. Kompozit malzeme tasarımdan, bir malzemenin tek başına sergileyemeyeceği
özelliklere ve kendisini oluşturan malzemelerin en iyi özelliklerine sahip olan malzemenin
üretilmesi amaçlanır. Metal, seramik ve polimerlerin farklı şekillerde bir araya getirilmeleri ile
çok sayıda farklı kompozit malzeme oluşturulabilir.
Kompozit malzemeler genel olarak 'matris' adı verilen bir ana bileşen ve 'takviye elemanı'
adı verilen bir başka bileşenden oluşur.
Cam fiberlerin bir polimer matris içerisinde bulunduğu kompozit malzemeler yaygın olarak
malzemelerdendir. Cam elyafın dayanımı ve rijitliği nispeten yüksektir (aynı zamanda oldukça
gevrektir), polimer ise esnektir. Üretim sonrasında cam elyaf yüksek dayanım ve rijitliğe sahip olurken
aynı zamanda esnekliğe de sahip olur. Ayrıca yoğunluğu da düşüktür.
Boeing 737.
Boeing C17.
Yaygın kullanılan ticari tabakalı yapılara örnekler.
Audi A2.
14
14
Hubble Uzay Teleskobu (HUT), ismi Amerikalı astronom Edwin Hubble’ın anısı-
na verilmiş; Nisan 1990'da STS-31 Görevi esnasında Uzay Mekiği Discovery
tarafından dünya etrafındaki yörüngesine taşınmış bir uzay teleskopudur.
Hubble uzay
teleskopu / NASA ve
Avrupa Uzay Ajansı
Havacılık sektörü de (ESA) ortak projesidir.
polimer matrisli
Astronomların astrofizik
kompozitleri alanındaki temel problemlerine
kullanmaktadır. En çözüm bulmakta büyük yarar
önemli örnekler arasında sağlamıştır. Hubble teleskopu
tarafından kaydedilmiş olan
epoksi reçine ile grafit Hubble ultra derin alan adlı
elyafın kullanıldığı fotoğraf, bugüne kadar görünür
Hubble Uzay Teleskopu ışık ile en uzak mesafeden
alınmış detaylı görüntüdür.
yer almaktadır. Kullanılan Birçok Hubble gözlemi, en
plastiklerin ultraviyole kesin biçimde hesaplanan
(UV) ışınıma dayanıklı evrenin genişleme oranı gibi
astrofizik alanında birçok çığır
olması da gerekmektedir. açıcı sonuç doğurmuştur.
Dünya Malzeme Üretimi (Tüketimi) ve Gelecek Tahminleri.
Seramik
malzemelerin elastik
modülü değerleri
metallerinki ile
yaklaşık olarak aynı, 18
Bazı metal, seramik, polimer ve kompozit malzemelerin oda sıcaklığındaki
polimerlerinki is daha rijitlik (elastiklik modülü) değeri aralıklarını gösteren diyagram.
düşüktür.
Çekme dayanımı
Polimerler farklı bir yerde kullanılırken daha güçlü bir mukavemet istenirse kompozit malzeme olarak kullanılırlar. Kompozitlerde karbon
fiber takviyeli kompozit malzeme en yüksek mukavemet değerine sahip sonrasında elyaf takviyeli kompozit malzemeler gelmektedir.
Kırılma tokluğu
Malzemenin mekanik özellikleri, titiz bir şekilde tasarlanmış ve mümkün mertebe gerçek
çalışma koşullarına yakın laboratuvar deneyleriyle belirlenir. Burada yükün türü,
uygulama süresi ve çevre koşulları gibi faktörlerin dikkate alınması gerekir. Uygulanan
yük, çekme, basma veya kayma türünde, büyüklüğü ise sabit veya zamanla sürekli
değişken olabilir. Diğer taraftan, yükün uygulama süresi bir saniyenin sadece küçük bir
dilimi kadar olabileceği gibi, yıllar mertebesinde uzunca bir süreyi de kapsayabilir. Ayrıca
servis (çalışma) koşullarındaki ortam sıcaklığı da önemli bir faktörü oluşturur.
Mekanik özellikler, malzeme üreticileri ile tüketicileri, araştırma ve devlet
kuruluşları gibi çeşitli tarafların farklı açılardan ilgilendikleri bir konudur. Sonuç
olarak, deneylerin yapılması ve sonuçların yorumlanması konusunda üzerinde
fikir birliğine varılmış ortak bir tarzın bulunması zorunludur. Bu, ancak
standartlaştırılmış deney tekniklerinin kullanılmasıyla sağlanabilir. Standartların
oluşturulması ve yayımlanması genellikle profesyonel kurumlarca organize
edilir. Amerika' da bu konuda en faal kuruluş Amerikan Malzemeler ve
Deneyleri Derneği (ASTM)'dir. Bu derneğin her yıl güncellenerek yayınlanan
ve önemli bir kısmı mekanik deneyler üzerine olan yıllık standartları çok sayıda
ciltten oluşmaktadır.
Mekanik testler pek çok dünya
standardı ile belirlenmiş koşullar ve
numune ölçüleri kullanılarak
gerçekleştirilir ve sonuçlar yine
standartlara uygun şekilde raporlanır.
Böylece coğrafyadan bağımsız olarak
malzemelerin mekanik özellikleri
raporlanıp takip edilebilmektedir.
ASTM: American Society for Testing and Materials, JIS:
Japanese Industrial Standards, ISO: International
Organization for Standardization.
Mekanik özellikler, genel olarak
şekildeki gibi özetlenebilir.
Yapısal uygulamalarda,
mekanik özellikler açısından
istenilen kombinasyonlara sahip
olan malzemeler daha çok
tercih edilir. Mühendislerin
görevi, doğru bir şekilde
tanımlanmış olan yüklerin
etkisi altında, sistemi
oluşturan her bir parçadaki
gerilme ve dağılımlarını
belirlemektir. Bunun için,
deneysel test teknikleri ve/veya
Temel mekanik
teorik ve matematiksel gerilme
özellikler.
analizlerinden yararlanılır.
Mekanik özellikler, değişik tür zorlamalar altında oluşan gerilmeler ve şekil
değiştirmeleri ölçerek ve gözleyerek saptanır. Cisimler, artan dış zorlama-
lar altında önce şekil değiştirir, sonra dayanımını yitirerek kırılır. Düşük
gerilmeler altında şekil değiştirmeler elastik, yani tersinirdir.
Gerilme belirli bir sınırı aşarsa kalıcı yani plastik şekil değiştirme olur.
Standartalara
uygun metal test
örnekleri.
Elastik Şekil Değişimi / Elastiklik modülü (E)
σ= E x ε
Gerilme = Elastiklik Modülü x Şekil
Değiştirme
Kayma Gerilmesi: Makaslama veya kesme gerilmeleri (teğet
gerilme) adı da verilmektedir. Basit kayma etkisinde cismin ana
boyutları değişmez, yalnız açılar değişir. Şekilde görüldüğü gibi dik
açıda meydana gelen değişme kayma gerilmesi ile oluşmaktadır.
, kesme kuvvetinin kesit alanına bölünmesi ile bulunur. Kayma
modülü ise gerilmenin şekil değiştirmeye oranıdır.
(a) Bir metale ait elastik ve plastik deformasyonu gösteren tipik bir gerilme-birim şekil değişimi eğrisi, orantı
sınırı P ve 0,002 birim şekil değişimi yöntemi kullanılarak belirlenen σAk akma dayanımı. (b) Belirgin akma
davranışı sergileyen bazı çeliklerdeki gerilme-birim şekil değişimi eğrisine tipik bir örnek.
Çoğu metal için elastikten-plastik deformasyona geçiş aşamalı olarak ger-
çekleşir ve plastik deformasyonun başlamasıyla doğrusallık kaybolmaya
başlar, dahası artan gerilme miktarı ile plastik davranış giderek belirginleşir.
Atomsal açıdan, plastik deformasyon çok sayıda atomun veya molekülün,
birbirlerine göre hareketleri sırasında, komşuları ile sahip oldukları bağları
koparmaları ve yeni komşularıyla, yeni bağlar oluşturmalarından ibarettir.
Burada dikkat çekilmesi gereken önemli bir nokta, gerilme kaldırıldığında,
atomlar başlangıçtaki ilk konumlarına geri dönmezler.
Düşük karbonlu çelik belirgin akma noktası gösterir. Ayrıca 2 adet akma noktası tanımlanmıştır: (a)
Üst akma noktası, (b) Alt akma noktası. Bu olaya C, N gibi ara yer atom kümelerinin
dislokasyonların alt kısmına yerleşip hareketlerini kilitlemesinin sebep olduğu düşünülür. Bu ara
yer atom bulutuna “Cottrell atmosferi” adı verilir. C ve N den arındırılmış malzemeler belirgin
akma göstermezler.
Üst akma noktası mekanik olarak bu kilitlerin kırılmasını ifade eder. İlk akmanın meydana
geldiği kayma bandının pekleşme ile kilitlenmesinden sonra diğer düzlemlerde akma meydana
gelir. Bu olayın kesit boyunca devamı ile luders bantları oluşur. Bu olay tamamlanınca
homojen şekil değişimi başlar.
Çekme Dayanımı
Akma olayından sonra, plastik deformasyonun devam edebilmesi için gerekli gerilme
miktarı maksimum M noktasına kadar artar ve daha sonra ani kopmanın oluştuğu F
noktası kadar azalır. Çekme dayanımı (ÇD) σç (MPa), mühendislik gerilmesi-birim şekil
değişimi eğrisindeki maksimum gerilmedir.
Kopma dayanımı ise kopma (kırılma) anındaki gerilmeyi işaret eder. Çekme dayanımı
değeri alüminyum için 50 MPa'dan, yüksek dayanımlı çelikler için 3000 MPa gibi yüksek
değere kadar değişebilir. Yapılar, büyüklüğü çekme dayanımı mertebelerinde bir gerilmeye
maruz kalmaları durumunda, işlevlerini yitirecek derecede aşırı plastik deformasyon
gösterecekleri için genelde, tasarım amacıyla bir metalin dayanımından söz edildiğinde,
akma dayanımı kullanılır. Ayrıca, genelde kopma dayanımı tasarım maksadıyla yapılan
mühendislik faaliyetlerinde belirtilmez.
Süneklik
Süneklik, bir diğer önemli mekanik özellik
olup, kırılmaya kadar malzemede
oluşabilecek plastik deformasyonun
miktarının bir ölçüsüdür. Kırılmaya kadar çok
az veya hiç plastik deformasyon göstermeyen
malzemeler gevrek olarak adlandırılır. Sünek
ve gevrek metaller için çekme gerilmesi-birim
şekil değişimi davranışları Şekil‘de şematik
olarak gösterilmiştir. Süneklik, sayısal olarak
ya yüzde uzama olarak veya kesit alanında
yüzde daralma olarak ifade edilir. Yüzde
uzama (%UZ), kopma anındaki yüzde plastik
birim şekil değişimini verir:
Kopana dek yüklenmiş gevrek ve sünek
metallere ait çekme gerilmesi-birim şekil
değişimi eğrilerinin şematik gösterimi.
Burada lk kopma boyu ve l0 ilk ölçü boyudur. Kopmadaki plastik deformasyonun önemli bir
kısmı boyun verme bölgesinde oluştuğundan, %UZ'nın büyüklüğü numune ölçü boyuna
bağlıdır. Daha kısa l0, boyun bölgesindeki uzamanın toplam uzamadaki payını
arttıracağından, sonuç olarak %UZ'nin değeri daha yüksek olacaktır. Bu nedenle, %UZ
değeri verildiğinde, beraberinde l0 da belirtilmelidir. Genelde numune ölçü boyu uzunluğu
için 50 mm alınır. Yüzde kesit daralması, %KD;
olarak tanımlanır. Denklemde A0 ilk kesit alanı ve Ak kopma noktasındaki kesit alanıdır.
Yüzde kesit daralmasının değeri l0 ve A0 'ın her ikisinden bağımsızdır. Ayrıca, verilen bir
malzeme için %UZ ve %KD büyüklükleri genelde farklıdır. Metallerin çoğu oda
sıcaklığında en azından orta seviyede sünekliğe sahiptir, bununla birlikte bazıları sıcaklık
azaldıkça gevrek davranış sergiler.
lk ve Ak, kopma sonrası kırık iki parçanın uçlarının
tekrar bir araya getirilmesiyle ölçülür.
Kopma uzaması (%UZ) değeri %5'ten daha az olan malzemeler gevrek olarak kabul
edilir.
Görüldüğü gibi, metallere ait bazı önemli mekanik özellikler çekme deneyleri yardımıyla
belirlenebilir.
Tablo'da yaygın olarak kullanılan çeşitli metallerin oda sıcaklığındaki akma dayanımı, çekme
dayanımı ve süneklik değerleri verilmiştir. Tablodaki bu özellikler, malzemelere öncesinde
uygulanmış olan deformasyona ve ısıl işlemlere ve de malzeme üretiminden gelen katışkıların
varlığına duyarlıdır.
Rezilyans; -
şeklinde ifade edilir. eğrisinde, elastik
bölge altında kalan
alandır. Elastik
Malzemenin mühendislik gerilmesi-birim şekil değişimi eğri- davranış sırasında
sinden rezilyans modülünün (gölgelendirilmiş alana karşılık depoladığı enerjiyi
gelen) nasıl belirlendiğini gösteren şematik gösterim grafik. ifade eder.
Sonuç olarak akma
dayanımı yüksek,
Elastik bölgenin doğrusal olduğu varsayımından hareketle, elastiklik modülü düşük
olan malzemelerin
rezilyansları yüksektir
ve bu tür alaşımlar yay
imalatında kullanılır.
şeklinde yazılabilir. Burada, εAk akmadaki birim şekil değişimidir.
Rezilyansın birimi, gerilme-birim şekil değişimi grafiğinin her iki
eksenine ait birimlerin bir sonucu olup, SI birim sisteminde joule bölü
metreküptür (J/m3, karşılığı Pa). Joule enerji birimidir. Böylece gerilme-
birim şekil değişimi eğrisinin altında kalan alan, malzemenin birim
hacmi başına (metre küp) elastik olarak absorbe ettiği enerjiyi temsil
eder. Denklemler birleştirildiğinde aşağıdaki ifadeye ulaşılır:
Darbe test
cihazı.
Tokluk
Tokluk, mekanikle ilişkili bir terim olup birkaç durumda kullanılır. İlk
olarak, tokluk daha özel adıyla, kırılma tokluğu, çatlağın (veya
gerilme yığılmasına yol açan bir kusur) bulunması durumunda
malzemenin kırılmaya karşı direncini gösteren bir özelliktir.
Malzemelerin hiç kusur içermeyecek şekilde üretilmeleri (veya
servis sırasında kusurlardan kaynaklanan hasarların önlenmesi)
hem çok maliyetli hem de neredeyse imkansız olduğu için, kırılma
tokluğu bütün yapısal malzemeler için göz önünde tutulması
gereken önemli bir faktördür.
Tokluk, bir malzemenin kırılmadan enerji absorbe etme ve plastik
şekil değiştirme kabiliyeti olarak da tanımlanabilir. Çentikli bir
numune üzerinde dinamik yükleme (yüksek şekil değiştirme hızı)
koşullarında gerçekleştirilen darbe testi ile çentik darbe tokluğu
belirlenir.
Statik (düşük şekil değiştirme hızı)
durumda, metallerde tokluğun
belirlenmesi için (plastik
deformasyonla elde edilen) çekme
deneyi sonuçlarından yararlanılır.
Tokluğun büyüklüğü, kırılmaya
kadar σ-ε eğrisinin altında kalan
alana eşit olup, birimi rezilyansınki
ile aynıdır (malzemenin birim
hacim başına enerji). Bir metalin
tok olduğundan söz edebilmek için,
hem dayanımının hem de
sünekliğinin yüksek olması gerekir.
𝑑
𝑑 +𝑑
=
2
(kgf/mm2)
Sertlik deneyleri aşağıdaki nedenlerden dolayı diğer mekanik deneylere
göre çok daha yaygın bir şekilde kullanılır:
Dislokasyon: Kristal yapıların atomlar dizilişi üzerinde bir çizgi boyunca görülen kusurlara
dislokasyon denir.
Metallerin sergilemiş oldukları mekanik davranış dislokasyonların özellikleriyle yakından
ilişkilidir. Bu nedenle dislokasyonların özelliklerinin bilinmesi oldukça önemlidir. Metaller plastik
olarak deforme edildiklerinde, deformasyon enerjisinin bir kısmı (yaklaşık %5) malzeme içinde
depolanır, geri kalanı ise ısı olarak açığa çıkar. Bu depolanan enerjinin büyük bir kısmı
dislokasyonların şekil değişimi enerjisidir.
Plastik deformasyon sırasında dislokasyonların sayısı aşırı
oranda artar. Önemli miktarda plastik deforme edilen bir
metalde dislokasyon yoğunluğunun 1010 mm-2 kadar yüksek
değerlere çıktığı bilinmektedir. Mevcut dislokasyonlar, yeni
dislokasyonların oluşması için önemli bir kaynak görevi görür.
Ayrıca, tane sınırlarının yanı sıra iç hatalar ve çizik, çentik
gibi gerilme yığılmasına yol açan yüzey düzensizlikleri,
deformasyon sırasında dislokasyonların çoğalması için kaynak
görevi yapan yerlerdir.
Kenar dislokasyonu
Tek kristalde uygulanan çekme veya basma gerilmesinin etkisiyle, en uygun yönlenmeye
sahip kayma sistemi üzerindeki kayma gerilmesi bileşeni, τBKri kritik kayma gerilmesi
bileşeni adı verilen kritik gerilme değerine ulaştığında kayma hareketi başlayacaktır.
Dolayısıyla, τBKri kaymayı başlatmak için gerekli minimum kayma gerilmesi değeri ve
akmada malzeme özelliğini belirleyen bir büyüklüktür. Tek kristal yapıda maksimum
kayma gerilmesi kritik kayma gerilmesine eşit olduğunda, plastik deformasyon başlar
veya akma oluşur.
Dislokasyonların çoğalması veya yeni dislokasyonların oluşması nedeniyle, bir metalde artan
soğuk deformasyonla (veya şekil değişimiyle) dislokasyon yoğunluğu da artar. Pekleşme
(deformasyon sertleştirmesi), imalat sürecinde metallerin mekanik özelliklerinin iyileştirilmesi için,
uygulamada sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Uygun bir tavlama işlemiyle pekleşme etkileri de
giderilebilir.
TOPARLANMA
Toparlanma sırasında, yüksek sıcaklıktaki artan atomsal
yayınma sonucu (gerilme uygulanmaksızın) oluşan
dislokasyon hareketi sayesinde depolanan şekil
değişimi enerjisi bir miktar azalır. Dislokasyonların
sayısında bir miktar azalma meydana gelir ve mevcut
dislokasyonlar, çevrelerindeki şekil değişimi enerjilerini
düşürmek üzere düşük enerjili bir düzene girer.
Toparlanma neticesinde, metalin elektrik ve ısıl
iletkenliği gibi fiziksel özellikleri, soğuk şekil değişimi
öncesindeki durumlarına geri döner. Sürünme testinde
toparlanmadan bahsedilecektir.
YENİDEN KRİSTALLEŞME
Toparlanma işlemi tamamlanmış olsa da sonrasında taneler hala yüksek şekil değişimi enerjisine sahiptir.
Yeniden kristalleşme sırasında, dislokasyon yoğunluğu düşük ve eş eksenli (bütün doğrultularda yaklaşık
olarak aynı boyutlara sahip olan) yeni taneler oluşur. Diğer bir ifadeyle, malzeme soğuk şekillendirme
öncesindeki özelliklerini geri kazanır. Yeni tanelerin oluşmasındaki itici güç, malzemenin şekil değiştirmiş
ve değiştirmemiş durumlarının iç enerjileri arasındaki farktır. Kısa mesafeli yayınma sonucu, yeni taneler
çekirdeklenir ve çekirdeklenen bu yeni taneler deformasyona uğramış malzeme kalmayıncaya dek büyür.
Yeniden kristalleşme soğuk şekil değiştirmiş metallerin yeniden
kristalleştirilmesi tane yapısını inceltme amacıyla kullanılabilir.
Yeniden kristalleşme sırasında, soğuk şekil verme sonucunda değişmiş olan mekanik özellikler, şekil
değiştirme öncesi değerlerine yeniden kavuşur, yani metalin dayanımı düşerken, daha yumuşak ve
daha sünek hale gelir.
Yeniden kristallenme sıcaklığı, alaşımın saflığına ve görmüş olduğu soğuk deformasyon miktarı da
dahil olmak üzere çeşitli değişkenlere bağlı olup, genellikle malzemenin mutlak ergime sıcaklığının
üçte biri ile yarısı arasında değişir.
Yeniden kristalleşmenin oluşması için kritik bir soğuk şekillendirme miktarı söz konusudur ve bu
değer aşılmadığı takdirde yeniden kristalleşme meydana gelmez.
Yeniden kristalleşme, saf metallerde, alaşımlara nazaran daha hızlı gerçekleşir. Yeniden kristalleşme
sürecinde, yeni tanelerin çekirdeklenmesi ve büyümesi sırasında tane sınırı hareketi meydana gelir.
Tane büyüdükçe tane sınırları da genişleyerek radyal yönde ilerler. Empürite atomlarının yeniden
kristalleşme sırasında oluşan tane sınırlarına yerleşmeleri ve onlarla etkileşmeleri sonucu, tane sınırı
ilerlemesini yavaşlattıkları düşünülmektedir. Bunun sonucunda, bazen çok ciddi miktarda olmak
üzere, yeniden kristalleşme hızının yavaşlamasına ve yeniden kristalleşme sıcaklığının yükselmesine
neden olurlar.
MALZEMELERDE HASAR
Sm = 2.S.(c/r)(1/2)
74
Sünek kırılma, iki nedenden dolayı her zaman tercih edilir: Birincisi, gevrek kırılma aniden ve herhangi bir
uyarıcı belirti göstermeden oluşan bir hasar olup çatlağın kendi kendine ve hızlı bir şekilde ilerlemesi
sonucunda meydana gelir. Sünek kırılmada plastik deformasyon oluşumu muhtemel bir kırılmayı işaret
eder ve bu durum önlem alınmasına imkan sağlar. İkincisi, sünek malzemeler genelde daha tok
olduklarından, sünek kırılmayı başlatmak için daha fazla şekil değişimi enerjisine ihtiyaç vardır. Çoğu metal
alaşımları uygulanan çekme gerilmesinin etkisi altında sünek olarak kırılırken seramikler tam tersine
oldukça gevrektir, polimerler ise her iki kırılma türünü sergileyebilir.
Sünek malzemelerde kırılma numunenin bir miktar boyun vermesinin ardından gerçekleşir. Kırılma olayı
genel olarak birkaç aşamada gerçekleşir. İlk olarak, boyun oluşumu sonrası, numunenin kesitinde, iç
kısmında mikro boşluklar meydana gelir. Sonra, ilerleyen deformasyonla birlikte bu mikro boşluklar büyür,
bir araya gelerek elips şeklinde bir çatlak meydana getirir. Burada çatlağın uzun ekseni gerilme
doğrultusuna diktir. Çatlak bu mikro boşlukların birleşmesiyle, kendi uzun eksenine paralel doğrultuda
sürekli büyümeye devam eder. Son olarak, çekme ekseniyle yaklaşık 45° açı yapan kayma
deformasyonuyla, boyun bölgesinin çevresinde, hızlı çatlak ilerlemesine takiben, parçanın ikiye ayrılmasıyla
kırılma gerçekleşir. 45° açılı bu düzlem üzerinde kayma gerilmesi maksimumdur. Kırık eş parçalarından
birisi çanak, diğeri koniye benzediğinden, tipik olarak bu şekle sahip kırılmaya çanak-koni kırılması da
denmektedir.
Basınç Etkisi Altında Davranış
Bir cismin yüzeyine etkiyen normal kuvvet bileşeni “N” içeriye doğru ise
basınç gerilmesi doğar. Gerilme benzer şekilde kuvvetin yüzey alanına
bölünmesiyle hesaplanır. Beton gibi basmaya karşı direnci daha yüksek
olan seramik yapıların dayanımını ölçmek için “basma deneyi” şeklinde
uygulanır. (b)’deki gevrek kırılmanın meydana geldiği kuvvet tespit edilir.
Çoğu termoplastik (erimiş ve katı), Newton olmayan ve viskoelastik bir davranış sergiler.
Davranış Newton'a uygun değildir (yani gerilim ve gerinim, gerilim-gerinim eğrisinin çoğu kısmı
için doğrusal olarak ilişkili değildir). Viskoelastik davranış, bir termoplastik polimere harici bir
kuvvet uygulandığında hem elastik hem de plastik (veya viskoz) deformasyonun meydana
geldiği anlamına gelir. Mekanik davranış, polimer zincirlerinin yük altında birbirine göre hareket
etme şekliyle yakından bağlantılıdır. Deformasyon süreci hem zamana hem de yükün
uygulanma hızına bağlıdır.
(a)
Sıcaklığın arttırıldığında;
Shore sertlik testi, Durometre denilen bir aletle yapıldığından yöntem ayrıca; Durometre sertlik testi adı ile de
bilinir. Test numunesi sert bir yüzeye yerleştirildikten sonra batıcı uç numune üzerine getirilir ve kuvvet uygulanarak
batma derinliği ölçülür. Batıcı uç, düz veya yuvarlak uçlu koni şeklinde olabilir. Durometre sertlik dereceleri 0-100
arasında değerlendirilir. Batma derinliği 2.5 mm ise sertlik 0, batma oluşmadığında sertlik 100’dür (maksimum).
Numune kalınlığı en az 6 mm olmalıdır.
Durometre sertlik ölçümü ile
genellikle yumuşak malzemelerin
sertliği ölçülür ve bu özelliği
nedeniyle kauçukların ve polietilen,
polipropilen gibi yumuşak
Dijital durometre / PCE polimerlerin sertliklerinin ölçümünde
Instruments. yaygın olarak kullanılır. Sonuçlar,
harflerle derecelendirilir ve A, D, O
ve H türü harflerle gösterilir.
Kauçuklar ve polietilen gibi yumuşak
plastiklerin sertliği Shore A,
nispeten daha sert plastiklerin
sertliği Shore D derecesi
düzeyindedir. Daha sert plastikler
için geçerli olan O ve H türü Shore
sertlik dereceleri sık kullanılmaz.
Tablalı dijital bir
durometre. Tablalı analog durometre / Sauter.
Polimerlerde Darbe Testi (IMPACT TEST)
Doğal olarak, sıcaklığın artmasıyla polimerler yumuşamaya başlar ve darbe dayanımları da yavaş yavaş
düşer. Genel olarak polimerlerde iki önemli darbe özelliği istenir: Birincisi, ortam sıcaklığında yüksek
darbe dayanımı göstermesi, diğeri ise sünek-gevrek geçiş sıcaklığı değerinin oda sıcaklığının
altında olması.
Termoplastiklerin darbe dirençleri sıcaklıktan etkilenir ve düşük sıcaklıklarda darbe dirençleri düşer.
Bu nedenle, düşük sıcaklıklarda kullanılacak termoplastik vb. malzemeler son kullanım sıcaklıklarına
soğutularak testten geçirilirler. Malzeme uygun ortamda 6 sa kadar soğutulduktan sonra çıkarılır ve
zaman kaybetmeden (malzemeden ısı transferi olmadan) 5 sn içerisinde test uygulanır.
Çentikli darbe testleri, gerçek darbe mukavemetinden ziyade malzemenin çentik hassasiyetinin
tespitinde kullanılır. Bu durum, keskin kenar vb. çentik etkisi oluşturacak geometriye sahip parçalar
için önem taşır.
Polimerlerde Yorulma (Fatigue)
Boeing 737NG ve 737MAX 6 tekerlek, Boeing 787 10 tekerlek, Boeing 777 14 tekerlek ve Airbus A380
22 tekerlek kullanır. Uçak lastikleri aşırı koşullar altında çalışır, 340 tona kadar yük taşır ve kalkışta
saatte 250 km'nin üzerinde hızlanmanın yanı sıra uçuş ve taksi sırasında çeşitli çevresel streslere
dayanır.
Keskin köşeli kare şeklinde olan
pencereler stres yoğunlaşma alanı
yaratır. Basınçlandırmanın
tekrarlanan döngüleri altında
köşelerde çatlaklar başlar. Bu
nedenle daha sonraki tasarımlarda
stres konsantrasyonlarını azaltmak
için yuvarlak pencereler
1954 yılında - Dünyanın üç farklı Havilland COMET kullanılmıştır.
uçağı, yaklaşık bir yıl arayla havada parçalandı.
Daha sonra yapılan kaza incelemesinde uçağın
tepesindeki kare tasarımlı kaçış bölmesi
pencerelerinin kazaya sebep olduğu belirlendi.
Polimerlerin mekanik özellikleri birçok faktöre bağlıdır. Bunlar;
Polimerlerin kimyasal yapısı; molekül ağırlığı, türü, dizilişi, fonksiyonel grupların varlığı polimerlerin mekanik
özelliklerini etkiler. Polimerin molekül ağırlığının zincirlerinin daha fazla dolaşmasına neden olacağından
çekme dayanımında ve elastik modülünde artış meydana gelir. Birbirine dolaşmış zincirleri koparmak için
daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulur. Polimerler uzun ve düz zincir yapısına sahiplerse çekme dayanımları
da yüksek olur. Yüksek derecede dallanmış zincir yapısına sahip polimerler de ise dayanım daha düşük
olacaktır. Fonksiyonel grupların varlığı da polimerlerin mekanik özelliklerini etkiler. (-OH) ya da (-NH2) gibi
fonksiyonel grupların varlığı zincirler arasındaki moleküler etkileşimi arttıracağından polimerin dayanımı da
artacaktır.
Polimerlerin kristallik derecesindeki artış dayanımda artışa
sebep olur. Çünkü kristal yapı içerisindeki bağ oldukça
kuvvetlidir. Kristallik derecesi ise molekül ağırlığının artışı ile
artar. Monomerler ne kadar simetrik ise kristal birimlerin
oluşumu o kadar kolay olur. Örneğin, rastgele
kopolimerlerde tekrarlanan birimler düzenli olmadığından
kristalleşmezler. Bir polimerin kristallik göstermesi için
geometrik düzenlilik de istenmektedir. Örneğin polipropilenin
konfigürasyon açısından düzenli olan türleri (izotaktik,
sindiyotaktik) kristalleşir. Ataktik polipropilen ise amorftur.
Polimerlerin mekanik özellikleri sıcaklık ile değişecektir. Düşük sıcaklıklarda polimerler daha
gevrek yapıya sahip olup kırılma eğilimindedirler. Sıcaklık arttırıldığında daha sünek bir davranış
sergilerler ve uzama oranları artar.
Ortamda bulunan kimyasallar, nem, UV radyasyon ve aşırı sıcaklar polimerin bozunmasına neden
olur. Bu çevresel faktörler dayanımı azaltıcı, kırılganlığını arttırıcı ve sünekliğini azaltıcı yönde etki
ederek polimerlerin mekanik özelliğini değiştirir.
Yaşlanmanın daha
az dramatik bir
başka sonucu da,
aniden kırılıp yere
düşen geniş bir
bitkinin bulunduğu
plastik askı
sepetidir.
Özetle; fiziksel yaşlanma, polimer moleküllerinin konformasyonlarını camsı geçiş sıcaklığının altındaki
yeni bir sıcaklığa yavaş yavaş uyarlama sürecidir. Yaşlanma sırasında polimerin hacmi azalır, bu da
polimer moleküllerinin hareketliliğini yavaşlatır. Bu nedenle yaşlanma kendi kendini geciktiren bir
süreçtir. Çekme mukavemeti, sertlik ve kırılganlık zamanla artar, darbe mukavemeti zamanla azalır.
Kimyasal Yaşlanma
Suyun varlığıyla tetiklenen kimyasal yaşlanma süreçleri özellikle ana zincirde hidrolize olabilen
gruplara sahip plastiklerde meydana gelir. Özellikle poliamid gibi polikondensatlar da gözlenir. Bu
polimerler, yoğunlaşma reaksiyonunun tersine çevrilmesine neden olan ve hidrolize olabilen grupları
ayıran suyu emebilmektedir. Ortaya çıkan moleküler ağırlık azalması da malzemelerin mekanik
mukavemetini de azaltır.
Ortamdaki nemim emilmesine bağlı olarak fiziksel yaşlanma da meydana gelir. Suyun yumuşatıcı
etkisi şişmeye neden olur ve kristalliği etkiler. Özellikle fiber takviyeli polimerlerde nem, yüksek
sıcaklıkla birleştiğinde fiber-matris ara yüzeyinde hasara neden olabilir ve bu da mukavemet
değerlerinde önemli bir düşüşe neden olur.
Ayrıca sıcaklık, kimyasal yaşlanma süreçleri de dahil olmak üzere tüm kimyasal reaksiyonlarda
önemli bir faktördür. Reaksiyon hızı önemli ölçüde sıcaklığa bağlıdır, hidroliz artan sıcaklıkla
hızlanır.
Kimyasal yaşlanma ile fiziksel yaşlanma arasında önemli farklılıklar vardır. Kimyasal yaşlanma olan
oksidasyon tüm mekanik özellikleri bozar. Darbe direnci, düşüş belirtisi gösteren ilk özellik olabilir.
Fiziksel yaşlandırma sünekliği azaltır ancak mukavemet, modül ve sürünme direnci gibi yük taşıma
özelliklerini iyileştirir. Oksidasyon sonuçta moleküler ağırlıkta bir azalmaya yol açacaktır; polimer
zincirini kıran kimyasal bir işlemdir. Fiziksel yaşlanma, polimer yapı bloğunda böyle bir bozulmaya
neden olmaz. Oksidasyon geri dönüşü olmayan bir reaksiyondur; malzemenin tahribatına giden tek
yönlü bir yoldur.
Polimerik malzemelerin yaşlanmasını etkileyen faktörler. Fiziksel yaşlanma geri
dönüşümlüdür. Fiziksel yaşlanmaya
uğrayan malzeme camsı geçiş
sıcaklığının üzerindeki bir sıcaklığa
çıkarılıp hızla söndürülürse, daha
önce oluşmuş yaşlanma etkileri,
hangi zaman diliminde olursa olsun
silinir.
Örneğin, cam parçasının dayanımı, parça yüzeyinde bilinçli olarak oluşturulacak kalıntı gerilmeler
sayesinde artırılabilir. Bu, temperleme olarak isimlendirilen bir ısıl işlem süreciyle gerçekleştirilebilir. Bu
teknik ile cam eşyalar, cam geçiş bölgesi üzerinde, ancak yumuşama noktasının altında kalan bir
sıcaklığa kadar ısıtılır. Daha sonra bir basınçlı hava akımında, bazı durumlarda ise bir yağ banyosu
ortamında oda sıcaklığına kadar soğutulur. Yüzey ve iç bölgelerin soğuma hızlarındaki farklılıklar,
kalıntı gerilmelerin oluşmasına yol açar. Başlangıçta, parçanın yüzeyinin daha hızlı soğuması ve
sıcaklığın şekil alma noktasının altındaki bir sıcaklığa düşmesiyle, cam şekil değiştirmez (rijit) hale gelir.
Ancak parçanın iç kısmı daha yavaş
soğuduğundan, sıcaklığı daha yüksektir ve
bu sıcaklıkta malzeme (yumuşama
sıcaklığının üzerinde) halen plastiktir. Sürekli
soğuma sırasında, camın iç kısmı,
sertleşmesini tamamlamış ve şekil
değiştirmez duruma geçmiş olan dış kısma
(yüzeye) göre, daha fazla büzülmeye
çalışacaktır. Bu nedenle parçanın iç kısmı,
dış bölgeler tarafından çekilme eğilimi
etkisindedir ve içe doğru radyal gerilmelerin
oluşması söz konusudur. Sonuç olarak, oda
sıcaklığına kadar soğutulan cam parçanın,
iç bölgesinde çekme, yüzey ve yüzeye
yakın kısımları ise basınç gerilmeleri
altındadır.
Genelde seramik malzemelerin hasarı , uygulanan çekme gerilmesinin yüzeyde neden olduğu
bir çatlakla meydana gelir. Temperli bir cam parçasının kırılabilmesi için, öncelikle dışarıdan
uygulanan çekme gerilmesinin, yüzeydeki kalıntı basma gerilmesini aşacak kadar büyük olması
ve ayrıca yüzeyde bir çatlak başlatacak ve ilerletecek derecede yüksek olması da gerekir.
Diğer taraftan temperlenmemiş bir camda çatlak, daha düşük gerilme seviyelerinde oluşur.
Dolayısıyla, bu camın kırılma dayanımı da daha düşüktür. Temperlenmiş cam, büyük kapı ve
gözlük camları gibi, mukavemetin önemli olduğu uygulamalarda kullanılır.
Bir seramiğin kırılma olasılığının azaltılması için gerekli önlemlerin alınabilmesi kırılma nedeninin
araştırıldığı bazı çalışmaları gerekli kılar. Hasar analizi, normalde çatlağa neden olan kusurun
yeri, tipi ve kaynağının belirlenmesi üzerinde yoğunlaşır. Çatlağın ilerleme yolu yanı sıra, kırık
yüzeyinin mikro ölçekteki özelliklerinin incelenmesini kapsayan fraktografik çalışıma hasar
analizinin bir parçasıdır. Böyle bir inceleme yapmak için basit ve ucuz araştırma ekipmanı
kullanmak mümkündür; örneğin, çoğunlukla büyüteç ve/veya ışık kaynağı ile birlikte düşük
güçte optik mikroskop kullanılabilir. Yüksek büyütmeler gerekli olduğunda, tarama elektron
mikroskobundan yararlanılır.
Çatlak başlangıcı ve ilerlemesinden sonra, kritik bir hız
elde edene kadar çatlağın hızı artar ve cam için, bu
kritik değer yaklaşık ses hızının bir buçuk katıdır. Bu kritik
hıza ulaştıktan sonra, çatlak dallanarak büyür, bu süreç
çatlak takımları oluşuna kadar art arda tekrarlanır. Tipik
olarak sıkça rastlanan dört ayrı zorlanma durumu için
çatlak oluşumu görünümleri şekilde verilmiştir. Çatlak
başlangıcının bulunduğu bölge, çoğunlukla çatlağın bir
araya geldiği veya çatlağın birleştiği noktaya kadar
izlenebilir. Ayrıca, çatlak ilerleme hızındaki artış, gerilme
seviyesiyle artmakta ve buna paralel olarak, artan
gerilmeyle de çatlağın dallanma (yayılma) derecesi
artmaktadır. Örneğin, büyük bir kaya parçasının bir
pencereye çarpması (muhtemelen cam kırılır), küçük bir
çakıl taşının çarpma etkisinden daha fazla çatlağın
yayılmasına yol açar. Diğer bir ifadeyle, daha fazla ve
daha küçük çatlaklar veya daha fazla sayıda kırık
parçaları oluşur.
Çatlağın ilerleme davranışı, malzemenin mikroyapısı, gerilme ve de
üretilen elastik dalgalarla etkileşim halindedir. Bu etkileşimler kırık
yüzeyinde ayırt edici özellikleri oluşturur. Bunlar çatlağın nerede
başladığı ve çatlağa neden olan kusurun kaynağının ne olduğu gibi
önemli bilgiler sağlar. Ayrıca, yaklaşık olarak çatlağa neden olan
gerilme seviyesinin ölçümü yararlı olabilmektedir. Gerilmenin
büyüklüğü, seramik parçanın aşırı zayıf veya servis sırasında
gerilmenin beklenenden daha büyük olup olmadığının
göstergesidir.
Çatlak ilerlemesinin başlangıçtaki hızlanma aşamasında oluşan
çatlak yüzeyi düz ve pürüzsüzdür. Bu yüzey bölgesi ayna bölgesi
olarak adlandırılır. Cam kırıkları için bu ayna bölgesi son derece
düz ve yüksek seviyede yansıtıcıdır. Öte yandan, çok kristalli
seramiklerde, düz ayna olarak yüzeyleri pürüzlü ve taneli bir
dokuya sahiptir. Ayna bölgesinin dış çevresi, kabaca dairesel olup
merkezinde çatlak orijini (başlangıç noktası) bulunur. Kritik hıza
ulaştıktan sonra, çatlak dallanmaya başlar, yani çatlak yüzeyi
ilerleme yönünü değiştirir. Bu sırada mikroskopik ölçekte çatlak ara
yüzeyinde pürüzlenme gözlenir ve yüzeydeki geçiş ve çapak
oluşumları dikkat çekicidir.
Geçiş bölgesi terimiyle, ayna olarak adlandırılan çok kristalli kısmın hemen dışındaki
halka şeklindeki soluk bölge kastedilmektedir. Bu oluşum, genellikle çok kristalli seramik
parçaları için ayırt edici bir özellik değildir. Geçiş bölgesinin dış kısmında pürüzlü
dokusuyla çapak bölgesi yer almaktadır. Çapak, çatlak ilerlemesi yönünde, çatlak
kaynağından uzakta, dairesel, bir merkezden yayılan bir dizi desen ya da çizgilerden
oluşur. Bunlar çatlak başlangıç bölgesi yakınında kesişirler ve çatlağın yerini kesin
olarak belirlemek için bu oluşumdan yararlanılır.