You are on page 1of 149

/

C. •• j,

İTÖR
Doç.Dr.H cerKARABAĞ
:

1
Milli Mücadele’de Yalova
T.C. Yalova İl Özel İdaresi
Adnan Menderes Mah.
Şehit Ömer Faydalı Caddesi No: 201 YALOVA
E-Posta: 77ilozelidare@icisleri.gov.tr
Telefon: 0 (226) 814 10 48
Fax: 0 (226) 812 43 16

Milli Mücadele’de Yalova

Editör:
Doç. Dr. Hacer Karabağ

Yayın Kurulu:
Prof.Dr. Özer Ergenç
Prof.Dr. Hatice Şahin
Prof.Dr. Yusuf Oğuzoğlu

ISBN 978-625-7094-01-6
1. Basım: Aralık 2021

Kapaktaki Belge: Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün


Yalova Müdafa-i Hukuk Cemiyetine ve Yalova
Belediye Riyasetine gönderdiği mektup,
Muhsin Sevencan Arşivinden

Yayın Hazırlık:
Gaye Kitabevi

Baskı:
Deren Matbaacılık Ambalaj San. ve Tic. Ltd. Şti.
Beylikdüzü OSB Mah. Orkide Cad. No: 9/Z
Beylikdüzü – İstanbul
Tel: 212 875 48 86
Sertifika No: 47881
Milli Mücadele’de
Yalova

Editör:
Doç. Dr. Hacer Karabağ

Yayın Kurulu:
Prof.Dr. Özer Ergenç
Prof.Dr. Hatice Şahin
Prof.Dr. Yusuf Oğuzoğlu

Gaye Kitabevi
BURSA 2021
İÇİNDEKİLER

Cumhurbaşkanımızın Kutlama Mesajı 7


Sunuş 9
Önsöz 11
Yalova’mızın Düşman İşgalinden Kurtuluşunun 100. Yıldönümü 13
Milli Mücadele Dönemi ve Yalova 15
Mine Ersevinç

Dönem Gazeteleri Üzerinden İşgal Sonrası


Yalova’nın İmarı Konusu 75
Hacer Karabağ

Milli Mücadele Döneminde Yalova ve Atatürk’ün Dış Politikası 111


Furkan Kaya

Bütüncül Tarih 123


Yakup Bilgin Koçal

Çeşitli Yıllara Ait Yalova Fotoğrafları 141


Cumhurbaşkanımızın
Kutlama Mesajı

Yalova ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönü-


münde vatandaşlarımıza tebriklerimi iletiyorum.
İstiklal mücadelesi, vatanı canlarından üstün tutan, kahraman-
lıklarıyla tarihe mal olan tüm şehitlerimizin ve gazilerimizin em-
salsiz fedakârlıkları, aziz milletimizin bağımsızlığına ve özgürlü-
ğüne sahip çıkma kararlılığı sayesinde zaferle neticelenmiştir.
Böyle kutlu bir anlayışla kadim medeniyetimizin mirası üze-
rine kurulan cumhuriyetimizi kazanımlarıyla korumak, yaşat-
mak, muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak, yeni ba-
şarılarla daha da güçlendirmek suretiyle geleceğe taşımak için bü-
yük bir azimle çalışmaya devam ediyoruz.
Bu inançla İstiklal Savaşımızın bütün kahramanlarını saygı ve
rahmetle anıyorum.
Yalova’nın bu gurur gününü tekrar kutluyor, tüm vatandaşla-
rımızı en kalbi duygularımla selamlıyorum.

Recep Tayyip Erdoğan


Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Sunuş

Tarih, toplumun zaman içindeki gelişme yönünü belirleyen,


insanın kendi toplumu ile diyalog kurmasını ve bütünleşmesini
sağlayan, ondaki toplum şuurunu canlı tutan bir kültür hazinesi-
dir. Tarih, bir milletin hemen hemen bütün varlığına eşittir. Dil,
edebiyat ve genel olarak kültür kavramına giren her şey tarih bo-
yunca gelişmiş, bize tarihten miras kalmıştır. Etrafımıza baktığı-
mızda ecdadımızdan, yani tarihten kalma göz kamaştırıcı pek çok
eser görmekteyiz. Günümüzde tarih şuurunu taşıyan milletler,
milli kudret ve medeniyet hamlelerinde bu hazineden faydalan-
dıkça tarihin onlar için bir faydası olacaktır. Bu sebeple tarih, ya-
zılı bir kültür ve şuur kaynağı olmadıkça toprak altında kalan kıy-
metli madenler gibi hiçbir mana ifade etmez.
Özellikle de bazı tarihler asla unutulmayacaktır, bazı isimler
medeniyetimiz yaşadıkça hatırlanacaktır. Bazı şehirlerin de bu-
lundukları coğrafyaya yansıyan gölgeleri yeryüzünde daima hisse-
dilecektir. Bize göre şehirler, milletin ve bireyin bilinçlerinin, or-
tak hafıza ve kişiliklerinin kesişim noktalarıdır. İşte tarihin bize
yüklediği bu bilinç ve sorumluluk ile Yalova Valiliği, Yalova Bele-
diyesi ve Yalova İl Özel İdaresi iş birliğiyle Yalova’nın Kurtu-
luşu’nun 100. Yılı etkinlikleri kapsamında böylesi kıymetli bir
eserin de hazırlanması söz konusu olmuştur.
Eserin hazırlanmasında emeği geçen bütün kişi ve kurumlara
teşekkür ediyorum. Ayrıca kitapta yer alan bilimsel yazıları ile
bizleri aydınlatan değerli bilim insanlarına da şükranlarımı ve teb-
10 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

riklerimi sunuyor, ortaya konan yeni bilgilerin de özellikle genç


araştırmacılara ve tarih meraklılarına yol göstermesini diliyorum.

Muammer Erol
Yalova Valisi
Önsöz

Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a


çıkmasıyla başlayan Milli Mücadele dönemi, bütün imkânsızlık-
lara rağmen bir devletin baştan yaratılmasının hikâyesidir. Askeri
safhasının 19 Mayıs 1919 - 11 Ekim 1922 (Mudanya Mütare-
kesi’nin imzalanması) tarihleri arasında gerçekleştirildiği Milli
Mücadele döneminde, asker-halk tek bir vücut olmuş, mücadeleyi
kazanmak için tüm imkânlarını seferber etmiştir. Ülke genelinde
gördüğümüz bu tablo, Yalova yerelinde de karşımıza çıkmaktadır.
Yunan işgali ile Ermeni ve Rum mezalimlerinin yaşandığı Ya-
lova’da yerli halk, müfrezeler kurarak büyük bir özveri ve vatanse-
verlikle direniş gerçekleştirmiştir.
Elimizdeki “Milli Mücadele’de Yalova” kitabı Yalova Valiliği,
Yalova İl Özel İdaresi ve Yalova Belediyesi’nin ortak bir projesi
olarak, Yalova’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yılı do-
layısıyla hazırlanmıştır. Kitap, 100. Yıldönümünde, bu 100 yılın
değerini, gösterilen çabayı ve yaşanan zorlukları hatırlayarak daha
iyi anlayabileceğimiz birbirinden değerli akademik çalışmaları
muhtevasında bulundurmaktadır. Değerli meslektaşlarım tara-
fından özellikle arşiv belgeleri ve dönem gazeteleri başta olmak
üzere birincil kaynaklar temel alınarak hazırlanan bilimsel yazıla-
rın Yalova’nın işgal süreci ve sonrasına ışık tutacağı kanaatinde-
yim.
Bu kitabın hazırlanması sürecinde desteklerini esirgemeyen
Yalova Valimiz Sayın Muammer Erol’a ve Yalova İl Genel Meclis
12 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Başkanı Sayın Hasan Soygüzel’e çok teşekkür ediyorum. Ayrıca


eserin hazırlık aşamasında emeği geçen Yalova İl Özel İdare per-
soneli Mustafa Özçelik’e ve Yüsra Tatar’a; Yalova fotoğraflarını
temin eden Yalova Belediyesi çalışanı Esra Nigar Uluç’a içten te-
şekkürlerimi sunuyorum.

Doç. Dr. Hacer Karabağ


Yalova’mızın Düşman İşgalinden
Kurtuluşunun 100. Yıldönümü

Ülkece Yalova’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü


yıl dönümünün sevinç ve gururunu yaşıyoruz.
Milli Mücadele sürecinde birçok kentimiz gibi Yalova’da düş-
man işgaline uğramış şehirlerimizden biridir. Birinci Dünya Sa-
vaşı sonrasında İzmir’i işgal eden Yunanlılar bir süre sonra da
Bursa ve çevresini işgal etmişlerdir. Bundan cesaret alan ve böl-
gede bulunan yerli Rum ve Ermeniler Türkleri topraklardan atma
girişimine başlamışlardır. Bu amaçla Yunanlılar önce halka korku
salarak onları göçe mecbur tutmuş, ardından kalanların canlarına
kastetmeye başlamıştır. Bu durum karşısında bölgede yaşan köy-
lüler köylerini terk edip dağlara sığınmıştır. Aynı zamanda bu sü-
reç birçok sıkıntıyı da beraberinde getirmiştir.
Bir yandan Yunan ordusunun, diğer yandan Rum ve Ermeni
çetelelerin işgal ve baskısına maruz kalan Türk halkı her türlü bas-
kıya karşı müfrezeler kurarak karşı koymaya çalışmışlardır. Bu
müfrezeler hem yunan ordusuyla hem de Rum ve Ermeni çetelerle
çarpışmak durumunda kalmıştır. Yunan işgali süresince büyük
miktarda halk civar vilayetlere ve İstanbul’a bin bir zorlukla göç
etmek zorunda kalmıştır. Bu süreçte kimisi şehit olmuş, kimisi de
evsiz barksız kalmıştır.
Bu durum ancak Türk Milleti’nin Gazi Mustafa Kemal
Paşa’nın önderliğinde başlatılan Milli Mücadele sonrasında vatan
topraklarını kurtarmasıyla sona ermiştir. Bu süreçte Yalova halkı
büyük bir özveriyle ve canla başla mücadele vermiştir. 19 Tem-
14 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

muz 1921’de işgalden kurtarılan Yalova 2 Haziran 1929 tarihinde


Atatürk’ün isteğiyle çıkarılan bir kanun ile İstanbul iline bağlı bir
ilçe olmuştur. Yalova, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Ke-
mal Paşa’nın hayatında özel bir öneme sahiptir. Cumhurbaşkan-
lığı süresince 17 kez günü birlik olmak üzere 27 kez Yalova’ya gel-
miştir ve Ankara ve İstanbul’dan sonra en çok bu şehirde zama-
nını geçirmiştir. Bu süre yaklaşık olarak 313 gün, 270 gecedir. Bu
kapsamda 1929 yılında yapılan ilk iki ziyaret, Yalova şehrinin
imarı açısında büyük önem taşımaktadır. Bu tarihlerde bir harabe
niteliğinde olan şehir Mustafa Kemal Atatürk sayesinde büyük
bir değişim geçirmiştir. Atatürk buraya yaptığı ziyaretlerde şehrin
bayındırlık işleri ve termal tesislerin şekillenmesi için gayret gös-
termiştir. Yalova, Atatürk’ün kaplıcalara gösterdiği ilgi ve kur-
duğu ziraat işletmeleriyle önemli bir konuma gelmiştir. Bugün
meyve, sebze ve çiçek yetiştiriciliğinde Türkiye’ye örnek olmuş
Yalova ve çevresi iktisadi kalkınmasını Atatürk’ün bu ileri görü-
şüne borçludur.
Bu vesileyle başta Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa
Kemal Atatürk ve yakın silah arkadaşları olmak üzere, vatanın
kurtuluşuna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi, gazilerimizi,
isimsiz bütün kahramanlarımızı rahmet ve şükranla anıyor, kur-
tuluş gününüzü en içten dileklerimle kutluyorum.

Prof. Dr. Adnan Sofuoğlu


Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı
Milli Mücadele Dönemi ve Yalova
Mine Ersevinç *

GİRİŞ
1914-1918 yılları arasında gerçekleşen I. Dünya Savaşı başla-
dığında Osmanlı Devleti tarafsızlığını duyurmasına rağmen 29
Ekim 1914’te Rus Limanlarının bombalanmasının ardında Çarlık
Rusya’sı 1 Kasım’da, Rusya’nın müttefikleri olan İngiltere ve
Fransa da 5 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti’ne savaş açtılar. Os-
manlı Devleti de 12 Kasım’da kendisine savaş açan devletlere karşı
savaş açmış ve Bağlaşma devletlerinin yanında savaşa katılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu içerisinde bulunduğu İttifak Bloğu-
nun yenilmesi ile I. Dünya Savaşı’ndan çekildi ve Mondros Mü-
tarekesi’ni imzaladı. Mütarekenin ardından Osmanlı Devleti’nin
toprakları İtilaf Devletleri’nin kontrolü altına girdi ve Anadolu’da
işgaller başladı. Osmanlı döneminde Bursa ile İzmit ve İstanbul’a
geçiş noktasında bulunması ve günümüzde de önem taşıyan kap-
lıcaları ile çekim noktası olan Yalova dâhilinde mevcut olan ilçeler
ve Yalova merkezi Anadolu’nun diğer topraklarında olduğu gibi
Mondros Mütarekesi sonrası işgal edilecektir.
Yalova’nın işgali ve sonrasındaki gelişmeleri açıklayabilmemiz
için öncelikle Güneydoğu Marmara’nın işgal takvimini gözden ge-
çirmemiz gerekmektedir. 6 Temmuz’da İngiliz, 9 Temmuz’da
Yunan işgali altına giren Gemlik’in ardından 8 Temmuz 1920’de

*
Doç. Dr. Mine ERSEVİNÇ, Uludağ Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp
Tarihi Bölümü, E-posta: mineersevinc@uludag.edu.tr, https://orcid.org/ 0000-
0002-8067-9572.
16 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Bursa Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir. 20 Kasım


1918’de İngilizler tarafından işgal edilen İzmit, 27 Ekim 1920’de
Yunanlılar tarafından işgaline bırakılmıştır. Bursa ve İzmit ara-
sında kalan Yalova üç kez işgale uğramış ve kurtarılmıştır. Tüm
Güneydoğu Marmara bölgesinde olduğu gibi Yalova’da da bir ta-
raftan İstanbul Hükümetleriyle, bir taraftan işgalci kuvvetlerle,
bir taraftan da uzun yıllar Osmanlı uyruğu olarak birlikte yaşanı-
lan Ermeni ve Rumlar ile mücadele edilmiştir.

GÜNEYDOĞU MARMARA VE YALOVA’NIN İŞGALİ


Mondros Mütarekesi’nin imzalanması sonrası Osmanlı Dev-
leti’nin topraklarında İngiliz, Fransız, İtalyan, 1919 Mayıs ayın-
dan itibaren Yunan işgali gerçekleşmiştir. 1918 mütarekenin he-
men sonrası, 1919 yılı boyunca ve 1920 yılı başlarında Yunan iş-
gali henüz Yalova ve çevresinde mevcut değildir. Fakat otorite
boşluğundan dolayı bölgede bir düzensizlik bulunmaktadır.
Ocak 1919’da Paris Barış Konferansında; Yunan temsilcisi
Venizelos’un gayretleri ve İngiltere’nin desteği ile İzmir çevresi
Yunanistan’a bırakılmıştı. Yunanistan Başbakanı Venizelos 3-4
Şubat 1919 günleri Paris Barış Konferansı’nda ayrıca; İzmit’te
dâhil olmak üzere tüm Batı Anadolu’yu Yunanistan’a dâhil olması
isteğini ifade etmişti. Yunanistan’ın sonraki amacı dehşet mey-
dana getirerek buradaki Türk nüfusunu kaçırtmak, buralara Rum
nüfusu yerleştirmek, nitekim bu sırada Rusya Bolşevik Ordusu
önünden kaçan Yunan Mültecisinin Yunanistan’a değil İstanbul’a
gönderilmesini sağlamaktı. Ayrıca göç etmiş olan Ermeni ve
Rumların yerlerine dönmeleri konusunu gündeme getirilmiş ve
dönmeleri yönünde karar alınmıştı. 1
Konferansta alınan karar sonucunda 15 Mayıs 1919’da Yunan
birlikleri İzmir’i işgal etmiş ve Batı Anadolu içlerine ilerleyişe geç-
miştir. I. Meclis’in (TBMM) açılması bir dönüm noktasıdır ve
Milli Mücadeleyi ve Meclis’i dağıtmak için İtilaf Devletleri ve ta-

1
Adnan Sofuoğlu, “Kurtuluş Savaşı Dönemine Kocaeli-Yalova-İznik Çevresinde
Rum ve Ermeni Terörü”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C: XVIII, S: 54,
s. 798.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 17

şeronlarının baskı ve işgalleri artmaya başlamıştı. Güneydoğu


Marmara’da Yunan işgali ise 1920 yılı ikinci yarısında başlamıştı.
Aynı zamanda 10 Ağustos 1920’de Osmanlı Devleti İtilaf Devlet-
leri ile Sevres Antlaşmasını imzalamıştı. Antlaşma ile ayrı bay-
rağı, bütçesi ve yönetim örgütü ile oluşturulan “Boğazlar Yöne-
timi”ne günümüzde Yalova’nın beldesi olan Armutlu’dan başlaya-
rak Gemlik, Mudanya’da dâhil edilmişti.
Milli Mücadele sürecinde Yalova üç kez işgale uğramış ve kur-
tarılmıştır. Yunanlıların ilk olarak 7 Ağustos 1920 tarihinde işgal
ettiği Yalova. 21 Ağustos 1920 tarihinde kurtarılmıştır. 2 İkinci
kez 5 Eylül 1920’de Yalova ve Orhangazi işgale uğramıştır. 3 9 Ey-
lül 1920 tarihinde yeniden Milli Kuvvetlerin denetimine geçmiş,
son olarak 23 Şubat 1921 tarihinde düşman işgali altına girmiş ve
19 Temmuz 1921’de Yalova’da işgal tamamen sonlandırılmıştır.4
1920 yılında; Bursa ve Gemlik’teki Yunan kuvvetleri kolordu
merkezi Bursa olup, 3. Yunan Kolordusuna bağlıdır ve Kolor-
duya bağlı 10. İzmir Tümeninin merkezi Gemlik’te bulunmakta-
dır. Tümene bağlı 28. Alayın bir taburu Pazarköy’de (Orhan-
gazi), 30. Alayın bir taburu Umurbey’de, üç piyade bölüğünden
biri Yalova’da, iki bölük de Gemlik-Pazarköy arasında konuşlan-
mıştır 5.
Yunanlılar Wilson İlkeleri’nde yer alan nüfus esasını sağlaya-
bilmek ve bölgede çoğunluğu sağlamak için toplu kırım ve göçe
zorlama girişiminde bulunmuşlar aynı zamanda Mondros Müta-
rekesi’nin yedinci maddesine işlerlik kazandırarak işgale zemin
hazırlamak düşünce ve gayesiyle Rum ve Ermeni çetelerini des-
teklemişlerdir.

2
Nuri Taner, Yalova’da Milli Mücadele Günlüğü 1920-1922, Optima Yayın-
cılık, İstanbul, 1996, s. 6.
3
Kocaeli Burhaniye Kuvayı Milliye Müfreze Komutanı Rasim Koçal’ın Milli
Mücadele Anıları, (Hazırlayanlar: Cumhur Utku, Hasan Soygüzel, Pınar Tay-
han), Akmat Matbaası, Bursa, 2011, s. 13-18.
4 Taner, a.g.e., s. 6.
5
Mehmet Kaya, “Yalova-Gemlik Bölgeleri ve İzmit Yarımadası’nda Yunan Mezali-
mine Dair İtilaf Devletleri Araştırma Komisyonu Raporları (12-22 Mayıs 1921)”,
Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S;
51, Bahar 2013, s. 565.
18 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Denizcilik ve balıkçılıkla uğraşan Rumlar Yalova’nın sahil ke-


simlerine, Ermeni ve Müslüman nüfus ise iç ve dağlık alanlar yer-
leşmişti. Ermeniler özellikle samanlı dağları ile Katırlı (Esenköy)
arasındaki hatta yer almaktaydı. I. Dünya Savaşı boyunca tehcir-
den kaçan Yalova Ermenileri dağlık arazide saklanmış, çetecilik
yapmış ve savaş süresince Müslüman köylerini basarak sivil halkı
öldürmüş ve yaralamışlardı. 6 Mondros Mütarekesi sonrasında
bölgeye dönen Ermenilerin yanı sıra Rumlarda çeteler kurmuşlar-
dır.
Yalova çevresinde belirlenen çete liderleri şunlardı; Katırlı-Çı-
narcık köyerinde; Anastas, Limbo, İnitoma, Tanaş, Yorgi çeteleri.
Çalıca köyünde; Mihail ve Hristo çeteleri. Şakşak köyünde; Penik
çetesi. Laledere köyünde; Ohannes çetesi. Çengiler Köyünde;
Apik çetesi. Hacımehmet Çiftliği’nde; Nihal çetesi, Fulacıklı Or-
mancı çetesi. 7
Gerek Rum ve Ermeniler gerekse II. İnönü Savaşı’nı kaybeden
Yunanlılar 1 Nisan’dan itibaren mevzilerini terke başlamışlar ve 4
Temmuz’da bir milli müfreze Karamürsel’e girmiş ve Yalova’ya
doğru ilerleyişe geçmiştir. 8 Yalova 19 Temmuz 1921 tarihinde ta-
mamen kurtarılmıştır.

YALOVA’DA MİLLİ KUVVETLER


Mondros sonrası İtilaf Devletleri ile İstanbul hükümetlerinin
etkisi altında kalan Güneydoğu Marmara’da gerek işgalci güçler
gerekse Rum ve Ermeni çetelerine halk direnmek zorunda kalmış-
tır. Bir tarafta bölge halkının oluşturduğu milis kuvvetleri müca-
dele edilirken diğer tarafta İstanbul merkezli Karakol Cemiyeti-
nin faaliyetleri bölgede direnişin örgütlenmesin de etkili olmuş-
tur.
Güneydoğu Marmara’da Milli Mücadele 56. Tümen Komu-

6
Recep Çelik, “Milli Mücadele Dönemi Yalova ve Çevresinde Göçler”, Tarih Der-
gisi, S: 20 (2009/2), İstanbul, 2010, s. 152.
7
Ahmet Akyol, Anılar ve Belgelerle Kurtuluş Savaşı’nda Yalova, Yalova, 1998,
s. 39-40.
8
Sabahattin Özel, Kocaeli ve Sakarya İllerinde Millî Mücadele (1919-1922),
İstanbul, 1987, s. 108.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 19

tanı Bekir Sami Bey’in gelişine kadar güçlü olamamış ve Bekir


Sami Bey 21 Mayıs 1919’dan itibaren direnişçileri örgütlemeye
başlamıştır. Bekir Sami Bey’in çalışmaları ile bölgede Milli Müca-
dele için önemli sayılabilecek gelişmeler yaşanmaya başlamıştır.
Gebze ve çevresinde faaliyet gösteren aynı zamanda bölgenin
Kuvayı Milliye komutanı olan Yahya Kaptan Müfrezesi. Kan-
dıra-Karasu-Kefken bölgesinde faaliyet gösteren İpsiz Recep Mi-
lis Kuvveti. Bunlar İzmit ve çevresinde mücadele ederken Yalova
bölgesinde kurulan ilk müfrezeler ise; Burhaniye Müfrezesi 9, Ak-
köylü İbo Müfrezesi, Esadiye Müfrezesi, Paşaköy Müfrezesi,
Arslan Müfrezesi, Kara Fatma (Fatma Seher Hanım) Müfrezesi
ve Yalova Müstakil Bölüğü, Güneydoğu Marmara’da ortaya çıkan
Türk milis güçleri ve müfrezeleridir. Bu yerli müfrezeler bölgede
Yunanlıların işgalden sonra geri çekilmelerinde etkili olmuştu.
Yalova’da Milli kuvvetlerin ilk oluşumda Akköylü (Yalovalı)
İbo Milis Kuvveti öneli bir yere sahiptir. Akköylü İbo kuvvetleri
58. Fırka Komutanı Bekir Sami Bey’in talepleri ile 16 Mayıs
1920’de millî müfrezelere katılmıştır. 10 Yalova’nın ilk işgali olan 7
Ağustos 1920’den hemen sonra Yunan ordusu ve azınlık çeteleri
Yalova’yı yakıp yıkmaya başlayınca Akköylü İbo Müfrezesi (Ka-
tırlı) Esenköy’de Yunanlılarla çatışmış ve düşmana büyük kayıp-
lar verdirmiş ve Yunanlılar bölgeden çekilince Akköylü İbo Müf-
rezesi kısa bir süre Yalova’ya hâkim olmuştur. Sevres Antlaşması
sonrası dengeler değişince Yunanlıların desteğindeki Rum ve Er-
menilerin mezalimi başlamış ve Akköylü İbo’nun yakalanıp
Atina’ya götürülmüş, müfrezesi dağıtılmış ve Yunanlılar tekrar
Yalova’yı işgal etmiştir. 11
Bulgar Sadık ve Demir Hulusi Milis Kuvvetleri, Yalova bölge-
sinde etkili olan bir diğer güçtür. Demir Hulusi Bey, T.B.M.M.
tarafından işgal altındaki Yalova’ya 1 Ocak 1921’de kaymakam
olarak atanmış ancak işgal altındaki Yalova’ya giremeyince Ka-

9
Üsteğmen Abdülkadir Efendi ve Rasim Efendi tarafından kurulmuş, sivil halk
tarafından desteklenmiş olup, Yalova bölgesinde Kuvayı Milliye hareketini baş-
latan oluşumdur.
10 Taner, a.g.e., s. 12-13.
11 Akyol, a.g.e., s. 18.
20 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

baklı köyünü merkez yapıp oraya yerleşmiştir. Demir Hulusi


Bey’in yanına gelen, Bulgar Sadık, Hasan Kardaşko ve Yüzbaşı
Kazım Bey Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin de yardımlarıyla milis
teşkilatları oluşturmuş ve işgal kuvvetleriyle mücadele etmiştir.12
İstanbul, Kocaeli, Yalova, Adapazarı ve çevresinde faaliyet
gösteren Karakol Cemiyeti de genel olarak Güneydoğu Mar-
mara’da dikkati çeken çalışmalar yürütmüştür. Karakol Cemiyeti
bir taraftan düşman işgali altındaki İstanbul’dan Anadolu’ya silah
ve cephane sevk ederken bir taraftan da Millî Mücadele’ye katıl-
mak için İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek isteyen milli mücadele-
cilerin Anadolu’ya geçişlerini sağlayarak Milli Mücadele tarihi-
mizde son derece önemli görevler yerine getirmiştir. 13
10 Ocak 1921 tarihinde Sevkiyat ve Nakliyat Genel Müdür-
lüğü Sevk ve nakil işlerinin düzenli yürütülebilmesi için Millî Sa-
vunma Bakanlığı tarafından kurulmuştur. Genel müdürlük teşki-
latı kurulduğu zaman nakliye hizmetlerini yürüten bir menzil teş-
kilatı bulunmaktaydı. Milli Mücadele süresince milli kuvvetlere
menzil teşkilatı aracılığıyla İstanbul Boğazı’nın her iki yakasındaki
gözetim altında tutulan askeri depo ve ambarlardan çeşitli yollarla
alınan silah, cephane ve mühimmat sevk edilerek Milli Müca-
dele’nin lojistik kaynağının bir bölümü oluşturulmuştu.
Ayrıca geçiş bölgelerinde kontrolü sağlamak ve istihbarat işle-
riyle uğraşmak için Ankara Hükümeti bir Askerî Polis Teşkilatı
da kurdurmuştu. Teşkilat mensupları İzmit, Karamürsel, Kan-
dıra, Kefken, Karasu ve Akçakoca gibi Anadolu’ya giriş yapılabi-
lecek olan sahil yerleşim birimlerinde görevlendirilmişti. 14
İstanbul’dan kaçırılarak Batı Cephesine gönderilen mühim-
mat ve insanlar Ankara’ya üç hattan gönderilmektedir. Birinci
hat; İstanbul-İnebolu-Kastamonu-Çankırı-Ankara, İkinci hat;

12 Taner, a.g.e., s. 120-123.


13
Fethi Tevetoğlu, Millî Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, İkinci Basım, TTK,
Ankara,1991, s. 7, 17.
14 Mehmet Serhat Yılmaz, “Milli Mücadele Yıllarında Karamürsel ve Yalova İskele-

lerine Askeri Mühimmat Taşıyan Bir Kayıkçı: Çam Hasan Salih Ağazade İsmail
Ağa”, Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildiri-
leri, Cilt: II, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Kocaeli, 2015, s. 1096.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 21

İzmit-Adapazarı-Hendek-Düzce-Bolu-Ankara, Üçüncü hat; İz-


mit-Geyve-Nallıhan-Beypazarı-Ankara’dır. Anadolu’ya yapılan
sevkiyat karayolu ve deniz yoluyla da yapılmaktır. İstanbul’dan
yüklenen motor, taka ve vapurlar Marmara Denizi’nde genellikle
Karamürsel Limanı’na, Karadeniz’de genellikle İnebolu, bazen de
Kefken, Karasu ve Akçakoca gibi limanlara yüklerini boşaltmak-
taydı. Yine deniz yoluyla Karamürsel’e gelen bazı gruplar da bu-
radan İznik ve Derbent (İzmit ile Sapanca arasında demiryolu
üzerinde bir yerleşim birimi) üzerinden Geyve’ye ulaşarak Ana-
dolu’ya geçirilmektedir.
Kayıklarla gönüllü ve ücretsiz olarak İstanbul’dan Anadolu’ya
silah ve askeri malzeme taşıyan isimlerden birisi Yalovalı İsmail
Ağa’dır. İsmail Ağa’nın 1920’li yıllarda birisi 20 tonluk, diğeri 12
tonluk iki yelkenli kayık ile Yalova-İstanbul arasında yük taşıma-
cılığı yapmıştır. 20 tonluk büyük kayığı İsmail Ağa’nın oğlu
Fehmi (Çam), küçük kayığı diğer oğlu Saffet (Çam) idare etmek-
tedir. Bu dönemde Yalova-Karamürsel Yunan işgali artında olup
yalnız Yalova’nın Çatalburun mevkii Türklerin elinde bulunmak-
tadır. İsmail Ağa doğrudan, Millî Mücadele döneminde Yalova
Kaymakamı olan ve Kabaklı Köyünde hem kaymakamlık hem de
Kuvayı Milliye Cephe Komutanlığı görevini yürüten Demir Hu-
lusî Beyden talimat almaktadır. Sayın Prof. Dr. Mehmet Yılmaz
çalışmasında Saffet Çam’ın İstanbul’dan yapılan askerî malzeme
taşımacılığını anlatımını şu şekilde aktarmaktadır. 15 “Babam İs-
mail Çam, Demir Hulusî Bey’den aldığı emir gereğince İstanbul’daki
büyük makamlarla temas ederek, İstanbul’dan temin ettiği harp mal-
zeme ve teçhizatı ile cephaneyi sandıklar içerisinde ve sonradan zabit
olduğunu öğrendiğim zevatla birlikte Ahırkapı’dan yükleyerek Ya-
lova-Çatalburnu’na getirmeye başladık. Bizimle beraber gelen sivil su-
baylar, Çatalburnu’ndan karaya çıkar ve malzemeyi alır giderlerdi.
Bu hal bir sene kadar devam etti. Haziran 1921’de İzmit Yunanlı-
lardan temizlenmeye başladığı zaman Yalova’yı yakarak çekildiler. O
zaman yine Yalova’ya cephane ve malzeme taşımaya devam ettik.
Büyük Taarruz başlamadan tahminen 20 gün evvel ağabeyimi askere

15 Yılmaz, a.g.m., s. 1099.


22 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

aldılar. Ağabeyimin kayığına kaptanlık edecek bir kimse bulamadığı-


mız için iki kayığın kaptanlığını uhdeme aldım. Kayıklar benim ku-
mandamda olmak üzere İstanbul-Yalova arasındaki cephane ve mal-
zeme sevkiyatını ben yapıyordum. O zamanlar, Marmara Denizi
Yunan-İngiliz-Fransız kontrolü altında olup Bozburun-İzmit arasını
Yunanlılar gemilerle devriye gezerek kontrol eder, yakaladıkları ka-
yıkları batırır, tayfasını esir alırdı. Yunanlıların merkezleri Heybeli-
ada’da Çam Limanı’ndaydı”.
Bölgeyi savunan Kocaeli Grubunun 16 18. Tümen Hücum Ta-
buru, İznik gölü kuzeyinden, Yeniköy doğusu ile Keramet köyü
batısını savunmaktadır. Yalova Bölüğü ve Jandarma birlikleri ise;
Esadiye-Elmalı-Gacık çevresi ile bu çizginin batısını savunmakta-
dır. 17 19 Temmuz 1921’den itibaren de Yalova Bölüğü Yalova’ya
girmiş, 30 Ağustos Zaferinden sonra bölge tamamen denetim al-
tına alınmıştır.

YALOVA’DA YUNAN MEZALİMİ


İngilizler tarafından desteklenen Yunan işgali, Bursa’dan baş-
layıp, Yalova’dan İzmit’e kadar uzanmıştır. Bölgede ilk işgal gün-
lerinde halka iyi davranan Yunanlılar gerek Milli Mücadele’nin
güçlenmesi gerekse Wilson İlkeleri’nin Anadolu topraklarına yö-
nelik çoğunluk ilkesi ve bu ilkeye dayanarak Megali İdea’yı ger-
çekleştirmek için zulüm, zorbalık ve göçe zorlama yollarına gir-
mişlerdi.
Yüz binlerce Türk yurttaşı, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkışın-
dan itibaren ve 1921 yılı boyunca süren Yunan ilerleyişi sırasında
Yunan vahşetine maruz kalmıştı. Batı Anadolu’da gün geçtikçe
artan Yunan mezalimini araştırmak amacıyla 1919 yılı içerisinde
bu bölgeye Milletler Cemiyeti Yüksek Konseyi tarafından bir in-

16 Kocaeli Grubu I. İnönü Zaferi’nden sonra Batı Cephesi Komutanlığı’nın 24 Ocak

1921 tarihli emriyle kurulmuştur. Önce 9. Kafkas Tümeni Komutanı Albay Ha-
lit Bey başına getirilmiş, Halit Bey’in yaralanması üzerine 30 Mart 1921’de ko-
muta Albay Kazım (Özalp) Bey’e bırakılmıştır.
17
Yılmaz Akkılıç, Kurtuluş Savaşı’nda Bursa, Bursa Kültür Sanat Turizm Vakfı
Yayınları, Bursa, 1997,s. 568.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 23

celeme heyeti gönderilmiştir. Bu heyet araştırmaları sonunda


Amiral Bristol Raporu olarak tarihe geçen raporunu 13 Ekim
19l9’da tamamlayarak 8 Kasım’da Yüksek Konsey’e sunmuştur.
Milli Mücadele’nin haklılığını ilk kez ifade eden raporda Yunan-
lıların İzmir’e asker göndermesini haklı gösterecek sebeplerin ol-
madığı şu cümlelerle belirtmiştir. “Hıristiyanların katliam korku-
sunu haklı kılacak herhangi bir neden bulunmamıştır. Aydın vilayeti
ve İzmir'deki asayiş koşulları İzmir’in öncelikle işgalini gerektirecek
boyutta görünmemektedir. Vilayet sınırları içindeki durumun, İtilaf
birliklerinin İzmir’e çıkarma yapmasını gerektirecek bir hali olmamış-
tır. Tam tersine durumun kötüleşmesi, Yunan işgalinin ardından
Yunan birlikleriyle dağınık Türk askerleri arasındaki savaş nedeniyle
olmuştur.”18
İngiltere’nin Amiral Bristol rapordan sonra yapılan görüşme-
ler sırasında Yunanistan’ın yanında yer alması üzerine Yunan iş-
gallerinin durdurulması girişimleri başarısızlıkla sonuçlandır-
mıştı. Bundan cesaret alan Yunan hükümeti işgal sahasını geniş-
lettiği gibi uzun vadede bölgeyi Yunanistan’a bağlayacak kararlar
almıştır. 19 Sadece Batı Anadolu’da değil Yalova’nın da dâhil ol-
duğu Marmara sahilinde de İngiliz birliklerinin yerlerini Yunan
birliklerine bırakmasının ardından aynı eksende gelişmeler yaşan-
mıştır.
Yunanlılar öncelikle Megali İdea’yı hayata geçirmek için önce-
likle Türklerin elindeki silahları toplama girişimi ile Osmanlı jan-
darma kuvvetlerinin elindeki silahları almış, arkasından talan, öl-
dürme ve yağma gelmiştir. Son noktada köyler yakılıp, yıkmış-
lardı. Yunan komutanların talimatları ve Yunan ordu birliklerinin
desteği ile Rum ve Ermeni çeteleri sistemli bir imha planlama ha-
reketine başlamışlardır 20.

18 Paul C. Helmreıch, Sevr Entrikaları, Büyük Güçler, Maşalar, Gizli Antlaşma-

lar ve Türkiye'nin Taksimi, İstanbul, 1996, s. 129.


19 Arslan Nebabat, “Yalova, Gemlik, Orhangazi ve İzmit (Samanlıdağ) Bölgesinde Ya-

şanan Yunan Mezalimi ve Bölgeye Gönderilen Uluslararası Tahkik Heyetinin Ça-


lışmaları”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Dergisi, S: 22, Erzurum,
2003, s. 304-305.
20 Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, Çev: Bile umar, İnkılâp Yayınevi, İstanbul,
24 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Yunanlılar 1920 yılı Ağustos ayından itibaren; Müslümanla-


rın Yalova’nın da içinde yer aldığı Batı Anadolu dışına çıkmalarını
yasaklanmış, silah aramak bahanesiyle zorla girilen evler Yunan
askerlerince soyulmuş, halkın yüzde doksanı sebepsiz yere sopa,
kamçı ve dipçiklerle dövülmüştür, köyler ve evler yıkılmış, insan-
lar öldürülmüştür. Tamamen silahsızlandırılan bölge halkı Erme-
nilerin ve Rumların suikastlarına ve çıkardıkları yangınlara maruz
bırakılmıştır. Sadece Yalova değil, Yalova hattında yer alan
Bursa’dan başlayarak İzmit’e kadar uzanan alanda Yunan ve işbir-
likçilerinin mezalimi mevcuttu. Yunanlılar işgal ettikleri yerlerde
kaymakam, polis ve jandarma gibi devlet görevlilerini buralardan
ihraç etmişle ve halkını da toplu halde imha etmişlerdi.
Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu, XV. Türk Tarih Kongresi’nde
sunduğu ve ayrı basım olarak yayınlanan çalışmasında Yunan kay-
naklarında halkı kendi çıkarları için nasıl örgütlediklerini itiraf et-
tiğini de saptamaktadır. Sözlü tarih verilerini kullanan Vasilios
Deliyannis kitabında; “Yunan hükümeti tarafından Küçük Asya
Helenizm’inin korunması için Bursa’da bir teşkilat kuruldu. Bu teş-
kilatın çalışma esasları ayrıntılı olarak saptandı. Anılan teşkilatın
kolu tarafından bir genelge çıkarılarak Küçük Asya Helenizm’inin
içinde bulunduğu tehlike kaleme alındı. Bursa yöresindeki bütün Rum
öğretmenler ve okul idarecileri mücadeleye çağrıldı. Hürriyet için her
türlü fedakârlığı –son damla kanlarına kadar- yapmaya davet edildi-
ler.” sözleri ile bu itirafı yapmaktadır. 21
Justin McCarthy, Haziran 1920 tarihinde Muhtelit Araştırma
Komisyonu üyesi yüksek komiserinin beyanına atıf yapan ese-
rinde bu ifadeyi desteklemektedir. Kızılhaç’a sığınmacıları taşıma
konusunda yetki verilmesine rağmen, Yunan askeri makamları
anlaşılmaz katı tutumlarını sürdürerek halkın taşınmasına engel
olmuşlardır. Yalova’daki Yunan komutanı özellikle engel çıkaran-
ların başında yer almış, Yunan askeri makamları Rum ve Ermeni

1998, s. 317-18.
21
Yusuf Oğuzoğlu, “Bursa Yöresindeki Osmanlı Ermenilerinin Düşmanlaştırılarak
Anarşi ve İsyana Sürüklenmeleri 1878-1922, XV. Türk Tarih Kongresi, An-
kara: 11-15 Eylül 2006, Ayrıbasım, Ankara, 2010, s. 2530.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 25

eşkıya çeteleriyle pek içli dışlı, hatta onların fazlaca etkisi altına
girdiklerinin görüldüğü belirtilmiştir. 22
Sayın Akyol “Anılar ve Belgelerle Kurtuluş Savaşı’nda Yalova”
isimli eserinde sözlü tarih çalışmaları ile yaptığı görüşmelerde;
“Yunan işgalindeki bölgede şiddet ve korku egemendi. Türk halkı gü-
venlik içinde değildi. Türklerin geleceği tehlikede idi. Korunmasız ço-
cuklar, yaşlı erkek ve kadınlar daha güvenli yerlere gönderilmeli idi.
Yalova Kaymakamı Demir Hulusi Bey Güneyköy’e geldiğinde köy-
lülerde Güneyköy’de toplanmaya başlamış; sayı yaklaşık 5.000 kişiye
ulaşmıştı. Bölgedeki müfrezeler ve emniyet girişimleri sayesinde halk
belli bir yere toplanarak oradan Yalova tarihinde önemli bir yer tutan
tarihi göç başlamıştı” 23, “Yöre halkından imkân ve fırsat bulanlar sal-
larla, kayıklara dolaşarak Çınarcık’tan İstanbul’a kaçmaya çalışmış-
lardır” 24 sözleri ile Yunanlıların yaptığı mezalimi aktarmaktadır.
Ayrıca Yalova bölgedeki yağma ve katliamdan kaçan halkın sı-
ğınma yeri olmuş ancak burada da katliam ve yağma ile karşılaş-
mışlardır.
İşgalin ilerleyen günlerinde Yalova’nın batısında bulunan Çı-
narcık, Teşvikiye ve Kocadere gibi yerleşimlerle haberleşme kesil-
miş, bir köyden diğerine gidiş-gelişler yasaklanmış, köyler arasın-
daki irtibat kopartılmış, bölge adeta karanlığa bürünmüştür. Ken-
tin doğusunda dağlık kesime doğru Ermeni yerleşimleri içinde
olan Gacık, Dereköy ve Çukurköy’de yaşayan Müslüman Türk
halkına akıl almaz kötülükler yapılmıştır. Paşaköy, Üvezpınar ve
Ortaburun köyleri de zaman zaman baskınlara uğramıştır. Dağ
içlerinde bulunan Mecidiye, Selimiye, İhsaniye, Sultaniye, Hay-
riye ve Lütfiye köyleri de Ermeni ve Rum işbirlikçilerin rehberli-
ğinde Yunan askerleri tarafından defalarca saldırıya uğramıştır. 25
Bölgeye araştırma heyeti ile birlikte gelen The Manchester
Guardian muhabiri Arnold J. Toynbee’nin “Western Question in

22 McCarthy, a.g.e., s. 319.


23 Akyol, a.g.e., s. 58.
24 Akyol, e.g.e., s.65
25
Muhsin Sevencan, Yalova ve Çevresinde Belgelerle Ermeni Terörü 1891-1922,
Yalova Belediyesi Yayını, Yalova, 2008, 81.
26 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Greece and Turkey” isimli eserinde Yalova’daki işgal yıllarında


yaşananlara dair bilgiler vermiştir. Bu gezide kendisine eşlik eden
eşinin anlatımları ise Yalova bölgesindeki mezalimi çok açık bir
şekilde yansıtmıştır. Sayın Prof. Dr. Mustafa Çufalı’nın “İstiklal
Harbi Döneminde Batı Anadolu’da Yunan Zulmü, 1921 (Arnold
Toynbee’nin eşi Bayan Rosalind Toynbee’nin İzlenimleri” 26 isimli
makalesinde verdiği bilgiler son derece önemlidir. Anlatımda yer
alan bilgiler şu şekildedir;
“Yalova bölgesinde M. Gehri’nin rakamlarına göre 6 hafta önce
16 Müslüman köyü varken şu anda 1 3/4 köy mevcut 7 -6 hafta önce
Müslüman nüfus 7.000 iken şu anda hayatta kalabilen tahminen
1.500 ya da daha az kişi. Buna göre son 6 haftada sadece bir bölgede
5.500 civarında Müslüman öldürülmüş demektir. . Bu bölgede şu ana
kadar hiçbir askeri operasyon olmamıştır. Bu operasyon mahalli Rum
nüfusun bir kısmından oluşan ve Yunan ordusuyla işbirliği yapan
profesyonel eşkıyaların da katıldığı, silahlandırılmış Rum çetelerinin
organize olarak, silahsız Müslüman nüfusun toptan katledilmesi ope-
rasyonudur. Gemlik’teki çete liderlerinden biri Yalova'da meşhur bir
Rum imalatçı, diğeri de yumurta tüccarıymış.
Yalova'ya saat 2 civarında vardık. Burası Devonshire sahilinin
bir parçası görünümünde, sırtını küçük yeşil dağlara dayamış, güneşli,
şirin, sakin görünüşlü, neredeyse terkedilmiş intibaını veren küçük bir
sahil kasabasıdır. Önce askerler bir kayıkla sahile çıktılar, nöbetçi ku-
lübesini geçtiler ve evler arasında kayboldular. Her ne kadar dür-
bünle, sahilden daha içeride bir evin yanında bir grup asker görünü-
yorsa da burası hemen hemen terkedilmiş bir görüntü arz ediyordu.
Biraz sonra geri dönen kayıkla biz de karaya çıktık. Yunanlılardan
tedarik ettiğimiz serbest giriş kartlarımızı nöbetçi kulübesine gösterdik
ve zorlukla karşılaşmadan geçtik. Kızılay mensupları ise sahile çıkma
izni için bir müddet beklediler. Nihayet onlar da izin alıp başka bir

26
Mustafa Çufalı, “İstiklal Harbi Döneminde Batı Anadolu’da Yunan Zulmü, 1921
(Arnold Toynbee’nin eşi Bayan Rosalind Toynbee’nin İzlenimleri”, Ankara Üni-
versitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 21, 1998,
s. 35-40.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 27

kayıkla sahile çıktılar. Sorumlu Yunan subayı Giritli bir yüzbaşıydı


ve görmesem inanamayacağım derecede haydut rolüne bürünmüş bir
tiyatro sanatçısı görünümündeydi. Yüzünde o güne kadar hiç karşı-
laşmadığım ve bir daha hiç karşılaşmamayı ümit ettiğim apaçık ve
kontrol edilemeyen korkunç bir kin vardı. Tüm resmi muameleler bo-
yunca yüzünden kin ve öfke saçılıyordu ve burada hiçbir mülteci ol-
madığına yemin ediyordu. Bizimle beraber gelen üç subayı karşıla-
maya gelen bir teğmen, büyük bir heyecan ve huzursuzluk içinde "bu-
rada hiçbir mülteci yok, biz uygar bir orduyuz"!! dedi.
O iki gün boyunca öfkelerinden şekilden şekle giren yüzleriyle, za-
man zaman bize kendilerinin 'müttefik', subay ve uygar insanlar ol-
duklarını söyleyip durdular.
Yüzbaşı, bize karşı akla gelebilecek her türlü engellemeye baş-
vurdu. Önce hiçbir mülteci olmadığını söyledi. Daha sonra sadece 'ya-
kılmış köylerden' (ilk defa köylerin yakıldığını kabul ediyorlardı), en
sonunda da kendi listesinde işaretli birkaç köyden mülteci alabileceği-
mizi söyledi. Gemlik’e 10. Tümen Komutanı General Leonardhapo-
ulos’a iki defa telgraf çekti. Telgrafa aldığı her cevaptan sonra tavırla-
rını daha da sertleştiriyordu. Her ne kadar sarih bir delile sahip değil-
sek te hiç şüphe yok ki her şeyi 10. Tümen Generali düzenliyordu.
Tüm müzakereler saatlerce sürüyor, kaptan Yunancadan başka bir
dil anlamıyor, bizim heyette de sorumluluk sahibi biri bulunmuyordu.
Sözde sorumlu kişi oldukça iyi, fakat çok genç ve tecrübesiz bir İngiliz
teğmendi. İtalyan da, hayat dolu ve oldukça iyi bir arkadaş olmasına
rağmen çok genç bir teğmendi. Fransız ise daha tecrübeli ve yetenekli
bir yüzbaşıydı ve heyetin sorumluluğunu başarılı bir şekilde üstlenebi-
lirdi. Fakat her nedense sorumluluk İngiliz teğmendeydi ve kendisi
hem askeri polis, hem de tercümanlık vazifesini üzerine almıştı. Ara-
larında hiçbir ihtilaf yoktu ve özellikle Fransız yüzbaşının tavrı mü-
kemmeldi. Fakat bu, otoritenin hiçbir kimsenin elinde olmadığı anla-
mına geliyordu. Bu nedenle müzakereler sonsuza dek uzuyor ve karı-
şık bir hal alıyordu. İnanıyorum ki eğer başlangıçtan itibaren ipleri
elinde tutan üst rütbeli bir subay olsaydı, Yüzbaşı Papagrigoriou çok-
tan yola gelirdi, fakat müttefiklerin sorumluları bizi bekleyen prob-
28 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

lemleri tahmin edememişlerdi ve subaylara sadece Kızılay’a eşlik etme


işinde ihtiyaç duyulduğunu düşünmüşlerdi.
En enteresan şey küçük kasabanın nüfus ve atmosferindeki tedrici
değişimdi. Kasabanın sakin görünümünün dikkatli bir şekilde hazır-
landığını zannediyorum. Fakat öğleden sonra hava yavaş yavaş ger-
ginleşmeye başladı. Halk ortaya çıkmaya başlayınca etraf dolmaya,
karışmaya ve berbat bir hal almaya başladı. İkinci günün akşamı or-
talık sanki cehennemi andırıyordu.
Sadece Yunan subayları, askerleri ve onların yanında, müzakere-
lerimizin yapıldığı Hükümet Konağı’nın karşısındaki kahvehanede
sürekli oturan, mültecilerin arasında dolaşan, onları korkutup tehdit
eden ve Albay’a tavsiyelerde bulunan, hatta emirler veren çeteler değil,
aynı zamanda Rum, Ermeni bütün Hıristiyan ahali de yarı-insan ha-
line gelmişti. Sanki, kan içen korkunç vahşi bir hayvan yüzüne sahip-
tiler. Bütün ahali bir deliler topluluğunu andırıyordu. Öyle bir durum
ki Conrad herkesten daha iyi tasvir edebilirdi. Sanki herkes tedricen
bir hayvana dönüşmüş, sadece evcilleşmemiş vahşi bir hayvan değil,
aynı zamanda iğrenç, gayrı tabii ve inanılması güç bir hayvan. Bu
bölgedeki Türk kadınları hâlâ Meryem Ana gibi giyiniyorlar. Uzun
mavi bir entari ve yüzlerinde beyaz bir peçe, tipik İtalyan Meryem
Ana heykelini andırıyorlardı. Oraya varışımızın ikinci günü bunların
yüzlercesi, kucaklarında çocuklarıyla beraber saatlerce büyük bir sa-
bırla oldukları yerde oturuyorlardı. Korkudan yüzleri kül gibi ol-
muştu ve aşın bir sükûnet ve sessizlik içinde duruyorlar, sadece çocuk-
lar oyun oynuyor veya ağlıyordu. Hepsini deniz kenarında bir araya
getirdik. Bazılarının sığırları, tavukları ve rengârenk yatak-yorgan-
ları vardı. Bıyıklı, bronzlaşmış, sabırlı ve çileli yüzlü erkekleri de yan-
larındaydı. Bunlar Mısır'a hicret eden Kutsal Aileler’e benziyordu.
Sahilin yukarısında demir parmaklıkların arkasında ise neşeli görü-
nen, süslü giyimli, kahkaha atan ve alaylı bir şekilde bağıran 'hıristi-
yan' kadınlar vardı.
Neyse, o ilk öğleden sonraya dönelim. Resmi görevliler üst katta
tartışırlarken, biz alt katta Kaymakam’ın odasında Kızılay temsilci-
leriyle beraberdik ve tuhaf bir komedinin hazırlanışına şahit olduk:
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 29

Önde bir Rum din adamı, arkada güllerle süslenmiş, Rum elbiseli üç
kadın cesedi taşıyan bir araba göründü. Din adamını kanlı elbiseleri
ve gülleri en uygun bir tarzda düzenlerken gördük. Daha fazla kan
görünsün diye arabanın perdesini açmış, yaptığı işten memnun olarak
ve ümitle görevlilerin bulunduğu pencereye bakarak doğrulmuştu (Bu
din adamı Komisyon’un gelmesinden iki gün önce İstanbul’dan gön-
derilmişti ve kendisi bize Patrikhane temsilcisi olduğunu söylemişti).
Sonunda cesetler arabadan çıkarıldı ve yere kondu. Albay üç görevliyi
cesetlere bakmak için dışarı çıkardı ve bunların Türkler tarafından
öldürülen üç Hristiyan kadın olduğunu söyledi. Görevliler cesetleri se-
lamladılar, fakat hiçbir yorum yapmadılar.
Türkler bize bunun bir mizansen olduğunu ve gösterilen cesetlerin
de aslında Türk kadınları olduğunu söylediler ki doğruluğuna hepi-
miz inandık (Çünkü 1. Rahibin özenli bir şekilde hazırlığını kendi
gözlerimizle gördük; 2. Hristiyan kalabalık gerçekten kendilerinden
üç tane kadının öldürülmesi sonucu gösterecekleri tepkiyi gösterme-
mişti; 3. Türk ahali tamamen silahsızlandırılmıştı ve oldukça emin-
dik ki isteseler bile tam bir terör ortamında üç Rum kadını öldürmeye
cesaret edemezlerdi).
Bu hadiseden sonra Albay’ın General’ine çektiği ilk telgrafın ceva-
bını beklerken son iki köye gidip oradaki durumu görmeye karar ver-
dik. Albay derhal itiraz etti ve yolun çok uzak olduğunu, gece yarısına
kadar geri dönemeyeceğimizi, üstelik yolun çetelerle dolu, ağaçlıklı,
dar bir vadiden geçtiğini, dolayısıyla emniyetimizi temin edemeyece-
ğini söyledi. Kendisine tatlı bir şekilde gülerek bunun kendimiz için
mahzuru olmadığını bildirdik. Zaten A(rnold), ben ve Gehri bir Yu-
nan konvoyu olmadan gitmeyi daha fazla tercih ediyorduk. Çünkü
yalnız başımıza olunca oradaki durumu daha iyi görme fırsatımız
olurdu. Fakat görevliler sorumluluklarının farkında oldukları için ya-
nımıza 10 er ve 1 çavuş verdiler. Uzun bir yürüyüşle çok güzel bir
sayfiyeyi geçtikten sonra nihayet Samanlı isimli ilk köye vardık. Kö-
yün erkekleri iki sıra halinde ve her sıranın sonunda silahlı bir sivil
Rum olduğu halde bizi bekliyordu. Bu silahlı Rum’un kim olduğunu
sorduğumuzda hemen "kır bekçisi" olduğunu söylediler. Aslında bun-
30 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

lar köylülere dehşet saçan, çatık kaşlı, vahşi birer çete mensubu idi.
Eğer durum çok ciddi ve trajik olmasa bunlara bakan kişi gülmekten
kendini alamazdı. Durumun farkına varamayan bizim küçük teğ-
men, etrafındaki Yunan korumaları ve çete mensubunun sert bakış-
ları altında Rum bir tercüman vasıtasıyla köylülere soru sormaya baş-
ladı. Köylülere bizimle beraber gitmek isteyen olup olmadığı soruldu
ve yalnız bir kişi olumlu cevap verdi. Bu şekilde birkaç soru daha so-
rarak resmi prosedüre devam etti. Bu tür işlere alışkın olan M. Gehri
soruşturmanın değerini tamamıyla anlıyordu. Zannedersem Fransız
Yüzbaşı da anlıyordu, fakat hiçbiri de Türkçe bilmiyordu. A(rnold)
ile ben ise geride kaldı. A(rnold) herkese adını ve kaç kişilik bir aileye
mensup olduğunu sorup not alıyordu. Böylece köyün yerlileri ve diğer
yakılan köylerden gelenlerin sayısını tespit etmeye başladı. Biraz
Türkçe konuşarak köylülerin güvenini kazandıktan sonra "kır bek-
çisi" ve askerlere dönerek nazik bir şekilde konuştuklarımızın duyula-
mayacak kadar uzak mesafeye geri gitmelerini istedik. Bize kızgın
gözlerle bakarak isteğimizi yerine getirdiler. Bundan sonra halka teker
teker köyde kalmayı mı yoksa bizimle beraber gitmeyi mi arzu ettikle-
rini sorduk. Hepsi de ıstırap içinde bir fısıltıyla gitmek istediklerini
söylediler. Hepsi de bizimle beraber gelmek istiyorlardı.
Daha sonra diğerlerinin yanına giderek duyduklarımızı anlattık.
Bizim küçük teğmen oldukça şaşırmış ve üzülmüştü. Sonra ikinci köy
olan Akköy’e yola çıktık. Giderken yolun solunda büyük, müreffeh gö-
rünümlü bir Ermeni köyü vardı. Akköy’de de caddelerde hiç kimse
görünmüyordu, ama burada da "kır bekçi"leri vardı. Yalnız bu seferki
soruşturmamız daha sağlıklı oldu. Köyün hocası bizi evine götürdü.
Kapıda bir İngiliz askeri polis beklerken biz sorulara başladık. Hoca
çok vakur, sessiz ve çekingen duruyordu, fakat onu büyük bir korku
içinde görmek çok üzücüydü. Kendisi Kızılay vapurunun geldiğini
duymamıştı ve bizim de kim olduğumuzu ve niçin bu soruları sordu-
ğumuzu bilmiyordu. Burada da Rum bir tercümanın dezavantajını
anladık. Yine de yavaş yavaş öğrenmeye başladık ki, köyün hocası 9
gün önce öldürülmüş, kendisi de yakılmış başka bir köyden muhacir
olarak gelmiş. Hocanın öldürüldüğü gece 60 kişi daha öldürülmüş. Bu
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 31

nedenle tüm köy halkı büyük bir korku içinde ve buradan gitmek isti-
yorlardı. Kendisinden her şey dinlenilmeliydi. Hocanın kendi davra-
nışları ve korku içindeki hali buradaki korkunç durumu söylediği söz-
lerden daha iyi anlatıyordu. Sonraki gün kendisini bizimle beraber
götürmek istedik. Çünkü büyük bir ihtimalle bize anlattıklarından do-
layı öldürülecekti. Fakat kahramanlık örneği göstererek köylülerin tü-
münün gitmesi mümkün değilse kendisinin de onlarla beraber kalaca-
ğını söyleyip teklifimizi reddetti.
O akşam Akköy’de gördüklerimizin hepsi bu kadardı. Fakat ertesi
gün İngiliz ve İtalyan teğmenler, mültecilerin toplanmalarına nezaret
etmek üzere gittikleri zaman, köyün arka taraflarına götürülmüştü.
Buradaki binalar yağmalanmış ve yıkılmış, eşyalar, elbiseler sokak-
lara fırlatılmıştı. Evlerin arka avlularında da yeni mezarlar vardı. O
sabah gördükleri bizim küçük teğmen'i ikna etmiş, gözlerinin açılma-
sına ve değişmesine sebep olmuştu Arnold, herhangi bir katliama en-
gel olmak için o gece mutlaka bu iki köyde birden kalmamız gerekti-
ğine inanmıştı, fakat diğerleri bunun gerekli olduğu fikrinde değillerdi.
Fikirlerine değer verdiğimiz M. Gehri de bunun doğru olmadığını
söylüyordu. Gemlik’te gördüklerinden yola çıkarak Yunanlılarda
utanma duygusu kalmadığını, bizim köyde kalmamızın onları kat-
liam yapmaktan en ufak bir şekilde bile caydırmayacağını, üstelik bi-
zim hayatımızın da tehlikeye gireceğini söyledi. Bunun üzerine Ar-
nold kendi başına köyde kalmak istediğini belirtti. Sonunda kendisini
bu fikirden caydırdık. "Kır bekçileri"nin gözleri önünde herkese bu iki
köyde yaşayanların tam listesini çıkardığımızı, bir gün sonra mülteci-
leri alıp götürmek ve durumlarını kontrol etmek üzere tekrar geleceği-
mizi ilan ettik. En azından o gece köylüler için sakin geçmişti.
Akşam ve gece boyunca uzun bir yürüyüşten sonra saat 10.00 ci-
varında Yalova’ya vardık. Yüzbaşı Papagrigoriou'nun gönderdiği
telgrafa Gemlik’ten General Leonardhopoulos'tan cevap gelmişti. Ge-
neral Yüzbaşı’ya hiçbir yerli Müslüman'ın göç etmesine müsaade edil-
memesini emrediyordu. Sadece yakılan köylerden gelen mülteciler gi-
debilirdi.”
Arşiv belgelerinde de Yunanlıların önce Müslüman Türk halkı
32 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

göçe zorlamaya, göç etmeyenleri ise katletmeye başladıklarını or-


taya koymaktadır. T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Mü-
dürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı tarafından yayınlanan
“Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da Ve Anadolu’da Yunan
Mezâlimi – II- Anadolu’da Yunan Mezâlimi” 27 isimli eser ile bu
veriye dair birçok belge yayınlanmıştır.
Dâhiliye Nezaretine gönderilen 28 Ekim 1920 tarihli raporda;
Yalova’ya bağlı Çınarcık köyünde halkın camiye doldurulup
kamçı ve sopayla dövüldüğü paralarının alındığı, bu sırada bir kaç
kişinin öldüğü, kadınlara tecavüz edildiği, Yalova kazası kadısı ta-
rafından bildirilmiştir 28
6 Kasım 1920 tarihli Yalova kazası Gökçedere köyünden Dur-
sun nâmlı Said isimli kişinin Sadarete gönderdiği belgede ise;
Gayr-i Müslimler hariç ahalinin bütün hayvanlarının yok paha-
sına alınıp Yunanistan'a sevk edildiği, hasta ve yaralıların Yalova
ve Karamürsel dışında tedavi için bile çıkmalarına izin verilme-
diği, 300 Müslümanın katledildiği, Çınarcık’ta cuma namazı es-
nasında çok sayıda Müslümanın şehit edildiği, ve buralara acil
müdahale yapılmazsa Müslümanların tamimiyle yok edileceği
ifade edilmiştir. 29
Aynı şekilde bir başka belge 2 Aralık 1920 tarihli Dâhiliye Ne-
zareti Emniyet-i Umûmiyye Müdîriyeti Asayiş Şubesinden Hari-
ciye Vekâletine yazılmıştır. Burada; Yalova Çınarcık Teşvikiye
köyüne silah arama bahanesiyle gelen Yunanlıların halktan sekiz-
dokuz kişiyi katlettikleri, çok sayıda Müslümanı sopa ve dipçik-
lerle dövdükleri, Çınarcık halkını camiye doldurup dayaktan ge-
çirdikleri, pek çok kişinin ağır şekilde yaralandığı, Yunanlılar ta-
rafından kesilmek istenen iki Müslümanın yerli Hıristiyanlarca
kurtarıldığının haber alındığı anlatılmıştır. 30
30 Aralık 1920’de Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umûmiyye

27 Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da Ve Anadolu’da Yunan Mezâlimi - II


Anadolu’da Yunan Mezâlimi, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Mü-
dürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara, 1996.
28 BOA. HR. SYS. 2620.
29 BOA. HR. SYS. 2619/45.
30
BOA. HR. SYS. 2620/39.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 33

Müdîriyeti Asayiş Şubesinden Hariciye Vekâletine yazılmış tak-


rirde de; Yalova’da faaliyet gösteren Ermeni ve Rum çetelerinin
Yunanlılarla birlikte Dereköyü’nü basarak silahsız masum ahaliyi
kadın çocuk ayırmadan katlettikleri, bütün mal ve hayvanlarını
yağmaladıktan sonra köyü tamamen yaktıkları, şehit olanların ce-
nazelerinin defnine izin verilmediği; mülteci durumunda bulunan
köylülerin hukuklarının korunması gerektiği belirtilmiştir. 31
21 Ocak 1921’de Adliye ve Mezâhib Nezâreti Umûr-ı
Cezâ’iyye Müdîriyeti’nden yazılan “Yunanlıların Hüdavendigar,
İstanbul ve Aydın Vilayetleri ile Karesi, İzmit, Kala-i Sultaniye ve
Kütahya Livaları ve Trakya’da Yaptıkları Katliamların Raporları”
başlıklı belgede çok ayrıntılı olarak bilgiler verilmektedir. 32 İzmit
Livası Yalova kazasının Yunanlılar tarafından işgalinden hemen
sonra yöneticiler uzaklaştırılmış, Müslümanların elindeki silahlar
ekmek bıçaklarının uçları bile kırılarak tahrip edilmiş ve toplan-
mış, Dimitri isimli bir kumandanın yönetimindeki Yunan asker-
leri Müslümanların evlerine yerleşmiş ve Müslümanları göçe zor-
lamışlar, kadın, çocuk, erkek demeden öldürmüşler, kadınlara te-
cavüz etmişlerdir.
3 Kasım 1921’de Harbiye Nezâreti Erkân-ı Harbiyye
Dâ’iresi’nden Hâriciye Nezâreti’ne yazılan tahriratta; Yunanlıla-
rın Çınarcık köyü eşrafını götürdüğü ve akıbetleri hakkında haber
alınamadığı, Yalova’da da halkın büyük çoğunluğunun hapsedil-
diği ve beş yüz bomba verilmediği takdirde şehrin yakılacağı teh-
didinde bulunulduğu, köy ve çiftliklerden yağmalanan hayvanla-
rın büyük bir kısmının Yunanistan’a gönderildiği, kalanının ise
Elmalı Rum köyünde pastırma ve sucuk yapıldığı, meydana gelen
olayların araştırılması için İngiliz, Fransız, İtalyan makamlarının
tayin edeceği kişilerden bir komisyon kurulması için Hariciye Ne-
zaretince de siyasi girişimlerde bulunulması istenmemiştir. 33
16 Nisan 1921’de Dâhiliye Nezâreti’nin Hâriciye Nezâreti ve
Sadârete yazdığı ve Yalova Kazası Meclis İdare Üyesi Yakup
Bey’in kalem aldığı belgede; 1- Yalova’yı işgal eden Yunan birlik-

31 BOA. HR. SYS. 2621/14.


32
BOA. HR. SYS. 2611/2.
33
BOA. HR. SYS. 2619/35.
34 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

leri komutanı kasaba merkezinde ve köylerdeki Müslüman halk-


tan olanların bütün mallarına el koymuştur. Buna karşılık Rum
ve Ermeni olan halkın silahlarına dokunmamışlar hatta onlardan
silahı olmayanlara silah temin etmişlerdir. 2- Yunan işgal kuvvet-
leri, Ermeni ve Rumlardan oluşan değişik çeteler kurdurarak ka-
saba ve köylerin ulaşım yollarını kesmişler, Müslüman halkın bü-
tün mal ve eşyasını gasp ettirmişlerdir. 3- Müslüman halktan olan
bir takım namuslu kadınlara zorbalıkla saldırmışlar ve birçokları-
nın bekâretlerini kirletmişler ve yol üzerleriyle, dere kenarlarında
İslâm olan yolcuları öldürmüşler, öldürülenlerin katillerini bildik-
leri halde de takip etmemişlerdir. 4- Yapılan vahşetlere alet ve va-
sıta olan çeteler silahlandırılmış oldukları halde tam bir güvenlik
içinde serbestçe Adalar’a ve İstanbul’a gidip gelmekte, Müslüman
halkın erkek olanları bir tarafa kadınlarına dahi İstanbul’a gitmek
için izin verilmemekte, bu surette dahi olsun hayatlarının güvence
altına alınmasına müsaade edilmemektedir. İşin garip olanı ve me-
deniyete kara leke teşkil eden yönü varsa, bu katillerin İstanbul
merkezinde dahi serbestçe dolaşıp hareket etmeleridir. 5- Harp
mıntıkası olduğunu ilan etmeksizin denizden bütün köylere ateş
açılarak yağlı paçavralarla köyler yakılmış, diğer taraftan hususi
çeteler aracılığıyla top menzili dışında kalan köyler yakılarak kül
edilmiş, sivil halk, kadın ve çocukların ne olduğu bilgimiz dışında
kalmıştır. Yalova’daki bütün halk ve erkekler tutuklanmış ve
hapse atılmıştır. Yalova’dan kaçarak İstanbul’a gelen bir yolcunun
acıklı bakıldığında Yalova’daki soykırımın başlamış olduğu; Solu-
cak[Sogucak] 120 hane, Esediye 100 hâne, Paşaköy 95 hâne,
Kurtköy 150 hâne, Reşadiye 800 hâne, Gacık 150 hâne, olan, bu
köylerin önce yağma edildiği, hemen ardından ateşe verildiği, hal-
kının da ne olduğu bilinmez bir durumdadır. Sivil halkın tahliye
edilmesi, henüz yakılmayan köylerin yakılmaktan kurtarılması ve
soykırıma meydan verecek sebeplerin öncelikle ve önemle ortadan
kaldırılması, tedbirlerin alınması konusu Yüce Hükümetin dik-
katlerine sunulur bilgisi verilmiştir. 34
10 Mayıs 1921’de Yalova ahalisinden Sadarete yazılan bel-
gede; Yalova’nın Kadıköy, Zagferan, Hacı Mehmet, Koru, Çınar-
34
BOA. DH. KMS. 60-2/55.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 35

cık ve Elmalı köylerinden bir araya gelen Rumların eşkıya Toma


komutasında Üvezpınar köyünü bastıkları, kimlerde para oldu-
ğunu söyletmek için on beş yasındaki bir çocuğu ağır şekilde yara-
ladıkları, köy halkından birçok kişiyi ağızlarından kan gelinceye
kadar döverek hayvan ve kıymetli eşyalarını gasp ettikleri ve köyü
yakacaklarını söyleyip gittikleri, köyün yakılacağı tehdidi üzerine
ahalinin bütün eşyasını terkedil ormana kaçmasından iki gün
sonra da elli hanelik köyü tamamen yağmalayıp yaktıkları ifade
edilmiştir 35
29 Mayıs 1921’de Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Dâ’iresi’n-
den Hâriciye Nezâreti’ne yazılan tahrirde ise; Yunan askerleriyle
yerli Rum ve Ermenilerden oluşan çetelerin Yalova kazasına bağlı
Kocadere-i Bâlâ ve Zîr, Gacık, Dereköy, Burhan, Kirazlı(?), Tas-
köprü gibi Müslüman köylerine saldırarak halkın para, eşya ve
hayvanlarını yağmalayıp köylerini yaktıkları, kadınlara tecavüz et-
tikleri, halktan pek azının katliamdan kurtulabildiği, Kocadere-i
Bâlâ ve Zîr köylerini yaktıktan sonra Yalova’ya göndereceklerini
söyleyerek kayıklara bindirdikleri Müslümanları denize açılır açıl-
maz bomba ve kurşunlarla imha ve köy halkından geride kalanları
da büyük bir eve toplayıp yakarak ve pencereden atlayıp yangın-
dan kurtulmaya çalışanları da silahla vurarak katlettikleri, bu kat-
liamı gerçekleştirenlerin yerli Rum ve Ermeniler olduğunun anla-
şıldığı belirtilmiştir.36
17 Ocak 1922 tarihinde Hariciye Vekâleti İstanbul Murah-
haslığı’ndan Atina Murahhaslığı’na gönderilen tahriratta “Ya-
lova’nın Yunanlılar tarafından işgal edilmesi ve yakılması esnasında
Yunanistan’a götürülen ve bir Ermeni nezdinde hizmetçilikte bulu-
nan kardeşi Mehmet kızı Hanife’nin kurtarılması için Mehmet im-
zalı dilekçe üzerine maslahatgüzarlığın gereken işlemleri yapması ve
sonucun bildirilmesi” istenmiştir. 37
1 Kasım 1922 tarihli Polis Müdüriyet-i Umumiyesi tarafın-
dan Dâhiliye Nezaretine gönderilen yazıda; “İstanbul’da bulun-

35
BCA. 272 11 15 60 19.
36 BOA. HR. SYS. 2625/16
37 BOA, HR. İM. 138/48
36 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

makta olan Yalova Müslüman muhacirlerinden 509 muhacirin Ya-


lova’ya geri sevk edildikleri” bildirilmiştir.38
Arşiv belgelerinde uzun yıllar Osmanlı tebaası olarak yaşayan
Rum ve Ermenilerin Yunanlılar birlikte Yalova bölgesinde ile yap-
tıkları mezalimlerde adı geçen köy isimleri şunlardır: Dereköy,
Üvezpınar, Akköy, Kocadere, Burhan, Çalıca, Çınarcık, Çukur-
köy, Elmalık, Engüre, Gacık, Gökçedere, Güllük, İlyas, Ortabu-
run, Kadıkö, Kurdköy, Kerizli [Kirazlı], Kılıçköy, Koru, Lâle-
dere, Ortaburun, Pasaköy, Samanlı, Solucak, Tasköprü, Tav-
sancı, Tesvîkiye, Zendan(?), Zindan’dır.

Arastırma Komisyonu Raporu


Yalova çevresinden İstanbul’a, İtilaf Devletleri heyetlerinin
gelmesinden önce yaşanan mezalimi anlatan yazılar gönderilmiş-
tir. Bölgeden çeşitli tarihlerde İstanbul’a ulaşan raporlar ve
şikâyetler sonucunda Kasım 1920’de Harbiye Nezareti durumu
İngiliz temsilcisine, Fransız ve İtalyan irtibat zabitlerine bildir-
mişlerdir. Olayların ne derece vahim bir hal aldığını görmeleri
amacıyla da İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinin oluşturacağı
bir heyetin bu mahallerde inceleme yapmaları istenmiştir. Fakat
şikâyetlerin devam etmesine rağmen böyle bir heyet 1921 yılı Ma-
yısına kadar bölgeye gönderilmemiştir.
Olayların daha da vahşi bir hal alması ve şikâyetlerin gün geç-
tikçe artması üzerine bir Araştırma Heyeti oluşturulmuştur. Hi-
lal-i Ahmer Cemiyeti o zaman İstanbul’da Rus muhacirlerinin
durumlarını incelemekle görevli bulunan Uluslararası Kızılhaç
Cemiyeti (Beynelminel Salib-i Ahmer Cemiyeti) temsilcisi Gene-
ral Tamson aracılığı ile Cenevre Uluslararası Kızılhaç Cemiyetine
de başvurarak, Uluslararası bir tahkik komisyonu ile Salib-i Ah-
mer’den bir temsilci rica etti. Bunun üzerine, İstanbul’ da bulunan
Mösyö Mevris Gehri Kızılhaç temsilcisi olarak heyette görevlen-
dirildi.
Gemlik, Orhangazi, Yalova dolaylarında çalışacak olan Birinci
Araştırma Heyeti, İngiliz General Frenks başkanlığında Fransız

38 BOA.DH.EUM.AYŞ, 64/20.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 37

Albay Wick, İtalyan Yarbay Rolette ve Uluslararası Kızılhaç


Temsilcisi Mevris Gehri’den oluşmaktaydı. Kurulda İngiliz gene-
ralinin emir subayı Yüzbaşı Ston ile İtalyan albayın çevirmeni M.
Amelio da bulunuyordu. Osmanlı Temsilcisi kimliği ile Jandarma
Üsteğmen Mustafa Süreyya’da araştırmaya katılmıştır. Araştırma
ve soruşturma yapılacak yerlerde kılavuzluk hizmeti için, olayları
yaşayanlardan Çınarcıklı Hafız Ahmet, Gemlikli Tevfik, Orhan-
gazili Refik (Atay) ve Armutlu’dan Emin isimli kişilerde bulunu-
yordu. Özellikle Uluslararası Kızılhaç Temsilcisi Gehri oldukça
objektif bir rapor hazırlayarak yaşanan kırım ve yıkımı yansıtmış,
fotoğraflar çekmiştir.

Araştırma Heyeti

Uluslararası Araştırma Heyeti, 12 Mayıs 1921’de İstan-


bul’dan hareket ederek aynı gün Gemlik’e ulaşmış ve 13 Mayıs
1921’de Çeltikçi, Çengiler ve Gedelek köylerini ziyaret ederek
araştırmalarını başlatmıştır. Gemlik bölgesindeki incelemelerin-
den ve muhacirlerin İstanbul’a gönderilmelerinden sonra 21 Ma-
38 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

yıs’ta Yalova’ya geçerek şikâyetçi olan Rum ve Türkleri dinlemiş-


lerdir. Araştırma heyeti bölge halkı ile yaptığı görüşmeler ve ince-
lemeleri sonucunda 3.Yunan Fırkasının idaresi altında bulunduğu
Nisan ayına kadar olumsuz şeylerin yaşanmadığını ancak Yüzbaşı
Papayorgon'un gelmesinden sonra katliamlarım başladığını ve
köylerin yakıldığını tespit belirlemiştir. Bölgede yakılan 16 köy-
den kurtulanlar ise Yalova ile yakılmamış Samanlı ve Akköy'e il-
tica etmişlerdi. Bu bölgede bulunan yaklaşık 6.000 kişi katledil-
mişti.39
İtilaf Devletleri temsilcilerinden oluşan heyet 22 Mayıs’ta gö-
revini bitirerek İstanbul’a dönmüştür. Tarafsız bir şekilde bölgede
inceleme yapan Araştırma Heyetinin raporunun giriş bölümünde
“Türk köylerinin yakılması ve Müslüman halkın yok edilmesi için sis-
temli bir plan vardır. Bu plan, anlaşılan Yunanlıların verdikleri tali-
matla ve bazen düzenli askeri birliklerin yardımıyla, Yunan ve Er-
meni çeteleri tarafından uygulanmaktadır. Köylerin yakılmasının ve
bunun sonucu Müslüman halkın ortadan kaybolmasının, erken bir
saldırıya geçildiğinde, Müslüman halkın da saldırıyı desteklemesine
karşı, Yunan ordusunun gerisini ve kanatlarını korumak ve belki de
bölgede Yunan Hükümeti yararına politik bir durum yaratmak gibi
bir amacı olduğu kuşkusuzdu.” denilmektedir. Heyet; Yunanlıların,
Ermenilerin ve Türklerin hangi olaylara maruz kaldığını ortaya
çıkarmıştır. Ayrıca Yunan işgali sırasında iki ay içerisinde Saman-
lıdağ mevkiinde Müslüman ahalinin imha edildiğine kanaat getir-
miştir. Heyetin bir diğer tespiti de sivil Rum çetelerinin Yunan
düzenli ordusunun bir eseri olduğudur.
Raporda ayrıca inceleme heyetinin günlüğü yer almaktadır.
Günlükte; Komisyona çağrılan kaymakamdan Yalova hakkında
bilgi alındığı, savaştan önce Yalova bölgesinin yarı yarıya Türk ve
Rum, kasabanın ise sadece Türklerle meskûn olduğunu; simdi ka-
sabada üç yüz, Samanlı ve Akköy’de birkaç yüz Türk kaldığını
söylediği bilgisi yer almaktadır. Aynı gün öğleden sonra iki bu-
çukta komisyon Çınarcık’a ulaşmıştı. Kasaba camii dışında yı-
kıma uğramamıştı ve mezalime dair bir iz bulunamamıştı. Heyet

39 Mösyö Gehri’nin Raporu, OHACM, No: l, 15 Eylül 1921, s.11.


MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 39

Kocadere’yi ziyarette gittiklerinde ise köyün harabe olmuş hali ile


karşılaşmıştı. Burada ölenlere dair bir bilgiye ulaşılamamış, gözet-
leme gemisine geri dönülmüş ve İstanbul’a doğru hareket edilmiş-
tir. 40
İstanbul’a dönen Araştırma Heyeti’nin ısrarı üzerine yeniden
bölgeye gelen ikinci Heyet’te; Hilal-i Ahmer üyesi Ali Macit
Bey’in başkanlığında; Uluslararası Kızılhaç Temsilcisi Mevris
Gehri, Fransız Yüzbaşısı Loka, İngiliz Üsteğmen Holland, İtal-
yan Üsteğmen Bonakoris ile The Mancester Guardian Gazetesi
muhabiri Bay ve Bayan Toynbee bulunuyordu. 41 Heyetin Ya-
lova’da yaptığı bu ikinci inceleme ilk incelemeden kısa sürmüş fa-
kat daha etkili olmuştur.
Bölgedeki bütün Müslüman ahaliyi almak üzere gelen Heyete
Yalova Yunan askeri kumandanı Dimitri Papagorigçros, karşı
çıkmış ve sadece yanan Akköy ve Samanlı köylerinden Yalova’ya
ulaşanların gönderilmesine müsaade edeceğini belirtmiştir. Yüz-
başı Papagorigoros’un ısrarı üzerine bütün Müslüman ahaliyi gö-
türmek isteyen Araştırma Heyeti Gemlik Yunan Fırka Kuman-
danlığından tekrar bilgi alınmasına karar vermiştir. 42
Telgrafın cevabını bekleyen Araştırma Heyeti bu arada Ya-
lova’daki muhacirleri teftiş etmek amacıyla Samanlı ve Akköy'de
incelemelerde bulunacaktır. Bu sırada diğer 15 köyü yakan çete-
ciler Samanlı ve Akköy'e koruyucu tayin edinmişlerdi. Bu koru-
cular ölüm tehditleri altında bulunan muhacirlerin yerlerinden kı-
mıldamak istemediklerini heyete açık açık söylemişlerdi. 43
Aynı meyanda bir cevap ertesi gün Gemlik Yunan Fırka ku-
mandanı General Leonardopolisten'den gelecektir. 44 Yunanlıla-
rın bölgeden Müslüman ahalinin çıkışına izin vermemesi üzerine
Uluslararası Kızılhaç Temsilcisi namına durumu protesto etmek
üzere sözü alan Mösyö Gehri, “Temsilcisi olduğum bulunduğum

40 Kaya, a.g.e., s. 573-574.


41 Mösyö Gehri’nin Raporu, s.11; Ali Macid Bey'in Yalova Seyahatine Ait Üçüncü

Raporu, OHACM, No: l, 15 Eylül 1921, s.14


42 Ali Macit Bey'in Yalova Seyahatine Ait Üçüncü Raporu, s.14.
43
Ali Macit Bey'in Yalova Seyahatine Dair Üçüncü Raporu, s. 15.
44 Mösyö Gehri'nin Raporu, s. 12
40 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Uluslararası Kızılhaç Cemiyeti, I. Dünya Savaşı sırasında, Avru-


pa'nın birbirine düşman olan bir memleketin diğer memleketine taraf-
sız memleketlere milyonlarca ihtiyar ve çocuk nakletti. Hatta bu hu-
susta görülmedik bir şiddet göstermiş olan Almanya'da bile bu derece
direniş görmedim. Herhalde bu tarz hareket Yunan milletinin ve or-
dusunun şerefini arttırmasa gerektir. Ben vazifemin gereğini -bütün
teessüflerime rağmen- yapılan bu engellemeyi, üyesi olduğum Ulusla-
rarası cemiyet vasıtasıyla Yunan Kızılhaç’ı nezdinde şiddetli protesto
edeceğim gibi her iki dünyanın gazetelerinde dahi lazım gelen yayını
pek mutlaka yapacağım” sözleri ile eleştirmiş ve durumun görül-
medik bir durum olduğunu açıklamıştır. 45
Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen 25 Mayıs Çarşamba
günü Gülnihal vapuru ile 332 muhacir İstanbul’a götürülmüştür.
Diğer taraftan Yalova’da 45’i memur olmak üzere yaklaşık 400
yerli ile 100 kadar yabancı ve muhacir, Samanlı’da 157 yerli ve
muhacir, Akköy’de 333 yerli muhacir kalmıştı. 46
2 Haziran 1921’de Miralay Spenser’in başkanlığı altında üç
itilaf subayı, iki Fransız Jandarması bir İngiliz polisi ve bir tercü-
mandan oluşan Araştırma Heyeti ile Ali Macit Bey’in başkanlı-
ğında, 15 memurdan oluşan Hilal-i Ahmer Heyeti üçüncü kez
bölgeye gelmiştir. 1l. Yunan Fırkası Erkan-ı Harbiye reisi ile iki
gün süren görüşmelerden sonra, General Populas’ın Yalova’daki
ahali ve muhacirin tahliye edilebileceğine dair telgrafı üzerine yöre
halkının tahliyesine izin verilmiştir. Böylece Yalova, Gemlik ve
bunlara bağlı olan köylerden kurtarılabilen muhacirler 6 Hazi-
ran’da İstanbul’a götürülmüşlerdir. 47
Anadolu’da gerçekleştirilen mezalim uluslararası alanda da
tepki çekmektedir. Bunlara örnek, 1921 Haziran ayı içerisinde
Londra’da Yunanlıların yapmış oldukları katliamları protesto et-
mek ve tartışmak için çok sayıda Hindistan Müslüman’ının da ka-
tıldığı geniş bir toplantının yapılmasıdır. Lord Lamington baş-

45 Ali Macit Bey'in Yalova. Seyahatine Dair Üçüncü Raporu, s.15.


46
Mösyö Gehri’nin Raporu, s.12.
47 Ali
Macit Bey'in Yalova Seyahatine Dair Yazdığı Dördüncü Raporu, OHACM,
15 Ekim 1921, No:2, s,30.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 41

kanlığında gerçekleştirilen toplantıya Lord unvanlı başka İngiliz-


ler de katılmış ve Yunan ordusunun işgaller sırasında silahsız
Türklere karşı gerçekleştirmiş olduğu katliamlar şiddetle eleştiril-
miştir. Özellikle Yalova’nın işgal edilmesi sırasında 7.000 silahsız
Türk’ten 5.500’ünün öldürülmesi tepkileri doruğa çıkarmıştı.
Komisyonların raporlarının yayınlanmaması büyük tepki topla-
mış ve Yunanlıların bu tavırlarından İngiliz hükümetinin sorumlu
olduğu ifade edilmişti. 48

BELGELER
Mezalimi ortaya koyan belgelerin birkaç örneğini yapılan me-
zalimi bildirimizde daha net bir şekilde yansıtabilmek amacıyla
tamamen verdik. Belgelerin örnekleri şu şekildedir:

1. BELGE: Yalova’yı İşgal Eden Yunanlıların Köyleri Yağ-


malayıp Yaktıkları, Çocuk ve Erkekleri Öldürüp Kadınlara İş-
kenceyle Tecavüz Ettikleri
Yalova’yı işgal eden Yunanlıların kaymakam, polis, jandarma
gibi tüm devlet görevlilerini kazadan ihraç ettikleri, Yalova’nın
köyler ve diğer yerlerle irtibatını kestikleri, bütün silahları topla-
yıp, ekmek bıçaklarının dahi uçlarını kırarak, halkı her türlü mü-
dafaa aletinden yoksun bıraktıkları, buna karşılık Hıristiyanları
silahlandırıp faciaya zemin hazırladıkları, kazanın Yunan alay
merkezi olması sebebiyle Müslümanlara ait bazı evlerin boşaltıla-
rak Yunan askerlerinin yerleştirildiği, evlerden zorla alınan kadın
ve kızların Yunan kışlalarına götürülüp tecavüz edildiği, Yalova’ya
bağlı Çınarcık köyünde halkın camiye doldurulup kamçı ve so-
payla dövüldüğü, paralarının alındığı, bu sırada birkaç kişinin öl-
düğü, Taşköprü ile birçok Müslüman köyünün yakılıp erkekleri-
nin götürüldüğü, çocukların öldürülüp, kadınlara tecavüz ve iş-
kence edildiği hakkında Yalova kazası kadısı tarafından gönderi-
len rapor.
28 Ekim 1920, Bâb-ı Âlî Dâhiliye Nezâreti İdâre-i Umû-

48 İsmail Ediz, Batı Anadolu’da Yunan İşgali (1919-1922), Yayınlanmamış Dok-

tora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2011, s. 259.
42 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

miyye-i Dâhiliyye Müdîriyeti


Yalova Kazâsı Kâdî ve Mahkeme-i Bidâyet Re’îsi ve Kâ’im-i
makâm Vekîli tarafından Huzûr-ı Sâmî-i Hazret-i Mesîhât-
penâhî'ye yazılan tahrîrâtın sûretidir.
Ma‘rûz-ı dâ‘îleridir ki,
Makâm-ı semûhîlerinden Yalova Kazâsı Kâdîlığı Vekâleti'ne
bi't-ta‘yîn 28 Tesrîn-i Evvel sene [1]336 târîhinde ise mübâsere-
timden sonra tesrîn-i sânî nihâyetine kadar kazâda Yunanîler ta-
rafından ahâlî-i İslâmiyyenin mâllarına, cânlarına, nâmûs ve ırzla-
rına karsı irtikâb ve îkâ‘ edilen cinâyât ve fecâyi‘ ve senâyi‘ hakkın-
daki Dâhiliye Nezâreti-i Celîlesi'ne mütekaddim raporun ve pro-
testonâmenin birer sûretleri taraf-ı devletlerine dahi arz u
takdîme mübâderet olunur. Söyle ki: Evvelâ- Kazânın me’mûrîn-
i hükûmeti ve usul-i icrâ‘atı; kazânın Yunanîler tarafından isgâlini
müte‘âkib hükûmet-i merkeziyye-i Osmâniyye tarafından ta‘yîn
edilmiş olan bi'l-cümle jandarma ve polis neferât ve kumandanları
kazâdan ihrâc edilmiş ve bir daha teşkiline mümâna‘at vukû‘ bul-
mus ve kazâ kâ’im-i makâmı Rüsdi Bey ile bidâyet başkâtibi İbra-
him Efendi kazâyı terk ve Dersa‘âdet'e avdetleri bi'l-icbâr vukû‘
bulmus ve Müdde‘î-i Umûmî Hüsni Efendi dahi Yunanîler tara-
fından 18 Tesrîn-i Sânî sene [13]36 târîhinde tevkîf ve iskence ile
Gemlik'e sevkedilmis ve mâl müdîri dahi esîr-i firâs bulunmuş
kazânın bi'l-cümle vezâ’if-i ser‘iyye, adliyye, idâriyye, icrâ’iyyesi
sahs-ı dâ‘iyâneme inhisâr eylemiş oldukdan başka kazâda
muhâberât, mürâselât, teblîgât, tahsîlât, tenfîzât vesâ’ire gibi bi'l-
cümle vezâ’if ve umûr-ı hükûmet bi'l-külliye inkıtâ‘a uğratılmış ve
kasaba ile köyler arasında bile ahâlînin mürûr ve ubûru men‘ edil-
miş ve kazâda bir takım cühelâdan müteşekkil muhtelit bir komis-
yon vücûda getirülerek salâhiyet-i kazâ’iyye ve idâriyye ve icrâ’iyye
bi'l-külliye ilgâ edilmiş ve ahâlî-i İslâmiyye sıkı bir taharriyât neti-
cesinde -hattâ ekmek bıçaklarının uçları bile kırılmak sûretiyle-
bi'l-cümle âlât-ı müdâfa‘adan tecrîd edilerek bunlardan alınan es-
liha ve mühimmât ve âlât ve edevât gayr-i Müslim ahâlîye tevzî‘
edilmis ve binâ’en-aleyh ikinci ve üçüncü ma‘rûzâtıma ve protes-
tonâmenin münderecâtına bir zemîn-i fecâyi‘ ve senâyi‘ ihzâr edil-
diği. Sâniyen İslâmların mâl ve cânlarının izâlesi; kazânın son za-
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 43

manlarda Yunan alay merkezi olması hasebiyle kasabaya gelen


Dimitri nâmında bir kumandanın taht-ı idâresinde bulunan
asâkir-i Yunaniyye tarafından yalnız hâne halkı ihrâc edilmek
sûretiyle istedikleri İslâm evlerine yerleşdikden sonra emvâl-i
İslâmiyyeyi nehb ü gârât ve nüfûs-ı İslâmiyyeyi itlâf emâreleri yüz
göstermis idi. Binâ’en-aleyh bir Cuma günü kazânın Çınarcık kar-
yesi ahâlîsini karyenin câmi‘-i şerîfine doldurmak suretiyle beher
Müslümana beş yüzden ilâ-nihâye kamçı ve değnek ile darb ve bir-
çok pâre cebren ahzedildikden baska İbrahim Ağa nâmında halûk
bir Müslümanı kasden ve bi-gayrı hakkın alâ-mele’i'n-nâs sehîd
eyledikleri gibi Tasköprü karyesiyle sâ’ir kurâ-yı İslâmiyyeden
ba‘zılarını yakdıkdan sonra erkeklerini gayb ve çocuklarını itlâf ve
kadınlarını envâ‘-ı fuhsiyât ile iskenceye ma‘rûz bırakdıkları ve
mürâca‘at-ı adîdemize rağmen câniyân-ı mütecâvizân bulunan
asâkir-i Yunaniyye ile ahâlî-i gayr-i Müslime ke'l-evvel îkâ‘-ı
cinâyâtda devâm eyledikleri görülmekde ve bu hâl-i esef-engîz
mazlûmînin yüzlerinden akan yasları ve bedenlerinden seyelân
eden dem-i ma‘sûmlarını görüp ve isidüp de yürekler parçalanma-
mak kâbil olmadıgı. Sâlisen İslâmların ırzlarının hetki; leyle-i
sa‘âdeti müte‘âkib Kürd Ömer Ağa nâmında nâmûslu bir İslâmın
Zaltune ismindeki kızını ve kasabanın Mer‘akuyu mahallesinden
Hadice isminde diğer bir kızı ve Ak karyesinden diğer iki kızı ve
karye-i mezkûreden Arnavud Davud'un zevce-i menkûhasıyla
daha bir çok muhadderât-ı İslâmiyyeyi kumandan-ı merkûm Di-
mitri tarafından gönderilen asâkir-i Yunaniyye alâ-mele’i'n-nâs
hânelerinden ebeveyninin akrabâ ü ta‘allukâtının vesâ’ir komşula-
rının yanlarından bagırda bagırda ve cebren aldırarak kendi ika-
metgâhına nakil ile mürâca‘ât-ı adîdemize rağmen mezbûrât kız-
ların bikrlerini izâle ve nâmûslarını alâ-mele’i'n-nâs hetkeyledik-
leri gibi sâ’ir muhadderât-ı İslâmiyyeye dahi ayn-ı sûretde
tecâvüzâtda bulunmuslardır ki -protestonâme sûretinde dahi
ma‘rûzdurnâmûslarına tecâvüz edilen mezbûrât ile ebeveyninin ve
sâ’ir mazlûmînin ah ü enînlerini görmek ve işitmek ve bunlara bir
çâre-i tesellî bulamamak gibi büyük bir bed-bahtlık olamayacağı
ve bu hâl-i esef-engîz târîhlerin beyaz sahifelerini karardacagı ve
okuyanların kalblerini titretecegi bî-istibâh oldugu ve isbu hâl-i
44 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

119 esef-istimâle nihâyet verilmesi husûsunun istikmâli zımnında


tesebbüsât-ı lâzımede bulunulması bâbında işbu rapor bi't-tanzîm
makâm-ı semûhîlerine arz u takdim kılındı. Ol bâbda. 49 (BOA.
HR. SYS. 2620/57)

2. BELGE: Yunanlıların Yalova, Orhangazi ve Karamür-


sel’de Yerli Rumlarla Birlikte Müslümanları Katledip Mallarını
Yağma ve Hayvanlarını Yunanistan’a Gönderdikleri
Müslümanları, Hıristiyan çetelerinden korumak üzere kaza
muhafazasına seçilen İbrahim Ağa zamanında Müslim ve gayr-ı
Müslim hiç kimsenin can, mal ve ırzına dokunulmadığı halde Yu-
nanlıların Yalovayı işgalleriyle birlikte Yunan medeniyetinin ör-
neklerinin görülmeye başlandığı, Teşvikiye’de bayram namazı için
toplanan halkın Yunan askerleri tarafından camiden çıkarılıp iç-
lerinden yedi kişinin sopayla dövülerek öldürüldüğü, Müslüman-
ların silahlarının toplanıp Hıristiyanlara dağıtıldığı, gayr-ı Müs-
limler hariç ahalinin bütün hayvanlarının yok pahasına alınıp Yu-
nanistan’a sevk edildiği, yağma için Yunan askerlerinin ardından
çuval ve öküz arabalarıyla giden yerli Rumlar tarafından Müslü-
manların mallarının götürüldüğü, köyden köye gidisin engellen-
diği, yolda yakalananların akıbetinin meçhul olduğu, Karamür-
sel’de de yağma ve katliamın yaşandığı; bir günde kazanın ileri ge-
lenlerinin de içinde bulunduğu üç yüz Müslümanın katledildiği,
memurların hapse atıldığı, Çınarcık’ta cuma namazı esnasında
çok sayıda Müslümanın şehit edildiği, yaralı ve hasta insanların
Yalova ve Karamürsel dışına tedavi için çıkmalarına izin verilme-
diği, Orhangazi’de de mezâlimin geniş boyutlara ulaştığı, acil mü-
dahale ve yardım edilmezse Müslümanların tamamıyla yok edile-
ceği.
6 Kasım 1920 Huzûr-ı Sâmî-i Cenâb-ı Sadâret-penâhîye
Ma‘rûz-ı çâkerleridir,
Ferid Pasa'nın mevki‘-i iktidâra gelmesiyle başlayan Kuvayı
Milliyye harekâtından memleketimiz olan Yalova kasabasını
muhâfaza ve İslâm, Hıristiyan çetelerinin tahrîbâtından himâye

49
BOA. HR. SYS. 2620/57.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 45

maksadıyla gerek hükûmet-i merkeziyye ve gerekse Kuvayı Mil-


liyye'ye karsu lâ-kayd kalınmıs ve âdetâ kazâmız bî-taraf bir mın-
tıka i‘lân olunmuş fî Mayıs sene [13]36 ibtidâsından bi'l-ibtidâr
ağustos nihâyetine kadar devâm eden dört ay müddet zarfında
esrâf ve a‘yân-ı memleketin efkâr ve ârâsıyla kazâmız muhâfazâ-
sına ta‘yîn edilen İbrahim Ağa’nın vesâ’ir müteneffizân-ı memle-
ketin dirâyet ve kiyâsetiyle lehü'l-hamd Müslim ve gayr-ı Müslim
(Türk, Rum, Ermeni) hiçbir ferdin ne hayâtına ne mâl ve ırzına
dokunulmamış hulâsa hiç bir sahsın hukûk-ı şer‘iyye ve hürriyyesi
tahdîd ve takyîd edilmemisdir. Bu iddi‘âmıza o zaman Yalova'da
bulunan İngiltere Devlet-i Fahîmesi ordusu zâbitânından Yüz-
bası Mösyö Silit ve Yalova'ya gelen İngiliz torpidoları zâbitânı
şâhiddir. Agustos nihâyetine doğru Yunan Kuvayı İsgâliyye Ku-
mandanlığınca kazâmızın işgali karar altına alınmış ve su sûretle
bed-baht kasaba ve ahâlîsinin tâli‘i renk-i siyâha bürünmüsdür.
Alâmât işgalden olmak ve Yunan medeniyetinden bir nümûne
gösterilmek üzre fî 27 Ağustos sene [13]36 Kurban Bayramı günü
Teşvikiye karyesine gelen müfreze-i Yunaniyye bayram amâzını
edâ içün câmi‘de bulunan ehl-i tevhîdi kâmilen hârice çıkardıktan
ve etrâf-ı erba‘asını süngülü efrâd ile ihâta eyledikden sonra kitle-
i mazlûmîn önünde karye-i mezkûr ahâlîsinden Ahmed, Mehmed
Ali, Hüseyin Çavus, Mehmed, Emin, İsmail, Bilâl'in oğlu nâm
ma‘sûmîni sopalarla sehîd etdikden sonra süngülerle de süngüle-
mislerdir.
Fî 5 Eylül sene [13]36'da Yalova'ya dâhil olan kıt‘a-i askeriyye
kumandanı Yüzbası Mösyö Aleksandros bütün ahâlînin kavim ve
mezheb farkı gözetilmeksizin aynı mu‘âmeleye tâbi‘ olacagını ve
herkesin her dürlü hukûk-ı sahsiyye ve hürriyyesini isti‘mâle
seyyânen kâdir olacagını alenen söylemis iken isgâlin ikinci gü-
nünden bi'l-ibtidâr bütün ahâlî-i _slâmiyye'nin silâhları toplanmıs
ve gayr-ı Müslim kurâ ahâlîsine tevdî‘ edilmisdir.
Sâniyen gûyâ kuvve-i isgâliyyenin ihtiyâcına medâr olmak ve
kurâ gayr-ı Müslime ahâlîsi istisnâ edilmek sartıyla ihdâs olunan
cem‘-i hayvanât kaziyesi dolayısıyla bütün Müslüman köyleri bi-
rer birer abluka edilmis ve bütün manda, öküz, inek gibi hayvanât
tevzîn ile kıyyesi yirmişer guruşdan ahzedilmis ve bu tarîk-i cedîd
46 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

ile zürrâ‘ın bütün hayvanâtı Gemlik tarîkiyle Yunanistan'a sevk ve


i‘zâm kılınmısdır.
Sâlisen Osmanlı jandarmasının ilgâsından sonra ahâlî-i
İslâmiyyenin can, ırz ve nâmûsu Rumların taht-ı rahmetinde ol-
duğu gibi kurâ arasındaki muvâsalat da inkıtâ‘a uğramıştır. Ahâlî-
i İslâmiyyeden bir köyden diğer köye gitmek cür’etinde bulunan-
lar yollarda kat‘iyyen izi bulunmamak üzre gâ’ib ediliyorlar. İste
bu cümleden olmak üzre Gökçedere karyesinden Muhtar Odabas
oglu Mehmed'in mahdûmu Yusuf, saman almak üzre Saksak(?)
karyesine gitmek içün köyden çıkmıs iken el’ân avdet etmemiş ve
Ortaburun karyesi civârında İsmaildere nâm mevkî‘de üç Müslü-
man maktûlen her nasılsa bulunabilmiştir.
Râbi‘an Karamürsel'in isgâlinden mukaddem Yalova'ya tâbi‘
kurâ gayr-ı Müslime ahâlîsi heybeleriyle çuvallarıyla hattâ öküz
arabalarıyla silâhlı, silâhsız fevç fevc merkez-i kazâya gelmişler ve
bed-baht Karamürsel'i işgal içün giden müfreze-i askeriyye-i Yu-
naniyye pesinde yağma vü gâret içün hareket etmişlerdir. Yir-
minci asır medeniyetinin bu son sistem yağma-gerleri Yalova'dan
altı sâ‘at bu‘d-ı mesâfede olan Karamürsel'e gidinceye kadar yol-
larda etmedik rezâlet, yakmadık cân, hetk etmedik nâmûs ve ırz
bırakmamışlardır. Karamürsel kasabasında cereyân eden fecâyi‘
ve yağmanın ikinci bir nazîresini henüz târîh-i beser kaydetme-
misdir. Su sûretle kasaba-i mezkûrede tahaddüs eden vakâyi‘ ve
hâdisât-ı ma‘lûme üzerine artık vahsetin son derecesi icrâ edilmis
ve bir günde esrâf ve a‘yân-ı memleket dâhil olmak üzre bir ri-
vâyetde otuz bes diğer rivâyetde üç yüz zavallı Müslüman katl ve
ifnâ edilmiş ve Karamürsel me’mûrîn-i mâliyyesi de el’ân Yunan
habshânesi bodrumlarında inlemekdedirler.
Paşa Hazretleri!
İste Karamürsel'de cereyân eden su hâdise üzerine artık Yalo-
va'da Yunanîlerin zulüm ve vahşeti derece-i kusvâyı bulmuş ve
dâ’ire-i tahammülün fevkine çıkmıştır. Ez-cümle Çınarcık Müs-
lim karyesinde ehl-i tevhîd geçen cuma günü cuma namâzını edâ
eder iken baslarında Yunan zâbiti bulunan bir çete câmi‘i-serîfi
abluka ederek Güllüklü tüccârdan İbrahim Ağa’yı silâh bahâne-
siyle câmi‘ mezârlıgında katl ve bahriye etibbâsından müteka‘id
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 47

Operatör Memduh Bey Teşvikiye hâdise-i fecî‘asında İngilizlerin


talebi üzerine maktûlîni mu‘âyene ettiğinden ve bu husûsda rapor
i‘tâ eylediğinden dolayı der-dest, envâ‘-ı hakâret ile ve iki refîki ile
bir semt-i meçhule sevkedilmisdir. Kurt karyesi muhtarı Mustafa
Çavus silâh bahânesiyle Yalova tevkîfhânesinde bir hafta tevkîf
olundukdan sonra Gemlik’e sevkedildigi hâlde hayât memâtından
henüz bir haber alınamamıştır. Yunanistan mekteb-i askeriyye-
sinden nes’et ve sınıf-ı ihtiyâta nakledildikden sonra karyesine av-
det eden Kurd karyesinden Kazako oglu ve Engüreli Leonidi'nin
teskîl etdikleri çetelerle İslâm köylerini silâh aramak bahânesiyle
yağma ve ahâlîye işkence etmekdedirler. Bu kerre esâretden avdet
eden Adapazarlı üç nefer İzmit tarîkinin mesdûd bulunması ha-
sebiyle Yalova’dan kara tarîkiyle memleketlerine gider iken Tas-
köprü karyesi civârında sehîd edildikleri hâlde görülmüştür. Ka-
ramürsel’in yağmasından avdet eden Yalova’nın Elmalık karyesi
Rumları, yağma etdikleri ganâ’imi arabasıyla naklini teklîf ve
muvâfakat etmediğinden dolayı Karaçay muhâcirlerinden bir bî-
çâreyi bacağından kursunla cerhetdiler. Ahâlî-i karye tarafından
Yalova’ya getirülüp adliyece mu‘âyenesi icrâ etdirilerek lâzım ge-
len raporu ahzolundukdan sonra â’ilesi tarafından berây-ı tedâvî
İstanbul hastahânelerine sevkedilmekde iken Yunanlılar tarafın-
dan yaralı Müslüman İstanbul’a gitmez diyerek sevkine
mümâna‘at edilmiştir. Zât-ı sâmîleri gibi bir vezîr-i kiyâsetimizin
merkez-i saltanatdan iki üç sâ‘at mesâfede olan Yalova, Orhan-
gazi, Karamürsel gibi karîb mahallâtdan kelimenin bütün ma‘nâ
ve sumûlüyle imhâ-yı İslâm politikası devâm ve icrâsına müsel-
lem-i enâm olan vicdân-ı âlîleri müsâ‘ade etmez zannındayız.
Paşa hazretleri!
Bugün bu üç kazâ son dem hayatını yasıyor. Serî‘ bir mu‘âvenet
ve sedîd bir müdâhele olmaz ise ahâlînin ya tenassur etmesinden
veya mecbûr-ı hicret olmasından başka bir çâre yokdur. Çünkü
üçüncü sık katl ve ifnâdır pasa hazretleri. Ol bâbda kâtıbe-i
ahvâlde emr ü fermân hazret-i men-lehü’l-emrindir.
Fî 6 Tesrîn-i Sânî sene [1]336 Yalova kazâsı ahâlîsi nâmına
Gökçedere karyesinden Dursun nâmlı Said kulları (BOA. HR.
SYS. 2619/45)
48 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

3. BELGE: Yunanlıların Yalova’nın Teşvikiye ve Çınarcık


Köylerinde Halkı Dövdükleri ve Katlettikleri
Yalova’ya bağlı Teşvikiye köyüne silah arama bahanesiyle ge-
len Yunanlıların halktan sekiz-dokuz kişiyi katlettikleri, çok sa-
yıda Müslümanı sopa ve dipçiklerle dövdükleri, Çınarcık halkını
camiye doldurup dayaktan geçirdikleri, pek çok kişinin ağır şe-
kilde yaralandığı, Yunanlılar tarafından kesilmek istenen iki Müs-
lümanın yerli Hıristiyanlarca kurtarıldığının haber alındığı.
2 Aralık 1920 Bâb-ı Âlî Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umû-
miyye Müdîriyeti Su‘be: Âsâyis Husûsî: 860
Yalova kazâsına tâbi‘ Çınarcık'da Yunan efrâdı tarafından îkâ‘
olunan mezâlime dâ‘ir. Hâriciye Nezâret-i Celîlesine
Devletlü efendim hazretleri,
Bayramın birinci günü Yalova'ya tâbi‘ Çınarcık civârındaki
Tesvîkiye karyesine zâhiren silâh aramak vesîlesiyle ve hakîkatde
İslâm ahâlîyi oralardan firâra mecbur etmek maksadıyla gelen Yu-
nan efrâdının ahâlîden sekiz dokuz kisiyi hemân katl ve bir kıs-
mını da sopa ve dipçiklerle darb ve kollarıyla baslarından cerhey-
ledikleri ve bayramdan on bes gün sonra tekrar Çınarcık'a avdet
ederek ahâlîden dayakla silâh topladıkları gibi tesrîn-i sânî
evâ’ilinde de köyü abluka edüp İslâmları döğerek câmi‘e topladık-
tan sonra birer birer çıkarup tekrar dayakdan geçirdikleri ve mag-
dûrînden pek çoklarının kolları kırıldıgı ve bası gözü yarıldıgı ve
bir kişi dahi kursunla öldürüldüğü gibi kesilmek üzre bulunan iki
İslâmın yerli Hırıstiyanlar tarafından kurtarıldığı istihbâr kılın-
mıs olmağla bu bâbda îcâb edenler nezdinde tesebbüsât-ı mukte-
ziyye icrâsıyla ahâlî-i İslâmiyyenin iskenceden vikâyesi esbâbının
istihsâli bâbında emr ü fermân hazret-i men-lehü'l-emrindir.
Fî Rebî‘ü'l-evvel sene [1]339 ve Fî 2 Kânûn-ı Evvel sene [1]336
Dâhiliye Nâzırı Nâmına Müstesar Bende İmza (BOA. HR.
SYS. 2620/39)

4. BELGE: Yalova’nın Üvezpınar Köyünü Basan Rumların


Müslümanları Öldüresiye Dövüp Köyü Yaktıkları
Yalova’nın Kadıköy, Zagferan, Hacı Mehmet, Koru, Çınarcık
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 49

ve Elmalı köylerinden bir araya gelen Rumların eşkıya Toma ko-


mutasında Üvezpınar köyünü bastıkları, kimlerde para olduğunu
söyletmek için on beş yasındaki bir çocuğu ağır şekilde yaraladık-
ları, köy halkından birçok kişiyi ağızlarından kan gelinceye kadar
döverek hayvan ve kıymetli eşyalarını gasp ettikleri ve köyü yaka-
caklarını söyleyip gittikleri, köyün yakılacağı tehdidi üzerine aha-
linin bütün eşyasını terk edip ormana kaçmasından iki gün sonra
da elli hanelik köyü tamamen yağmalayıp yaktıkları.
10 Mayıs 1921 Hâk-i Pây-ı Sâmî-i Cenâb-ı Sadâret-penâhîye
Ma‘rûz-ı çâker-i kemîneleridir,
14 Nisan sene [1]337 Perşembe günü yüz kişilik bir Yunan
müfrezesiyle bunların serîk-i cinâyâtı olan Kadıköy, Zagferan,
Hacı Mehmed, Koru, Çınarcık, Elmalı kurâsı Rumlarından mü-
teşekkil ve Elmalıklı serîr Toma'nın kumandası altında ve refâkat-
lerinde Hacı Mehmedli Hristo, Mihal, Vangeloglu Nikola, Kadı-
köylü Terzi Anesti, Kızoglu(?) İstavri, kardeşi Sotiri, Çakıroglu
Hristo nâm eshâs bulunduğu hâlde karyemizi basarak 15 yaşla-
rında Kaslızâde Saidoglu Halid'i tutup köy kenârında şiddetle
darb ve tehdîd ile karye eşrafından kimlerde pâre olduğunu sorup
çocuğu teb‘îd etdikden sonra karyeye girerek Karakaszâde İsmâil,
birâderi Hârun, Mayakoglu Said ve İsmailoglu Aziz, Köseoglu
Ömer, Köseoglu Mustafa, Arhavili Ali ve Usta Ahmedoglu Receb
Onbası nâm eshâsa â’id hayvanâtı ve üzerlerindeki sâ‘at, elbise ku-
şak vesâ’irelerini ahz u gasbetdikden mâ‘adâ cümlesini ağızların-
dan kan gelinceye kadar dipçik ve sopa ile bî-rahmâne darbetdiler
ve Hakanoglu Ahmed ile yeğeni İbrahim ve Kaslızâde Ziya ve
Kaslızâde Fâik nâm eshâsa köy yolunda tesâdüf edüp cümlesini
soydukdan sonra siddetle darb ve Hakanoglu Ahmed'i basından
kama ile cerhetdiler. Ve ertesi günü gelüp köyü yakacaklarını söy-
lediler. Zâten heyecânda bulunan ve etrâfda köylerin yağma ve
ihrâk edildigini ve nüfûsunun katli‘âma ma‘rûz kaldıgını işiden
ahâlî artık köyde devâm-ı ikâmete imkân bulamayarak bütün eş-
yasını terkle ormanlara firâr etti. İki gün sonra tekrar gelen Yu-
nanlılar köyü yağma etdikten sonra her yağma etdikleri hâneyi tu-
tuşturarak elli hâneden ibâret olan karyemizi de kâmilen ihrâk ey-
lediler.
50 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

İşbu fâci‘ât üzerine günlerde[ce] dağlarda saklanarak


Dersa‘âdet'e gelebildigimiz cihetle âtıfet-i seniyye-i Sadâret-
penâhîlerine ilticâ eyleriz. Ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliy-
yü'l-emrindir.
Fî 10 Mayıs sene [1]337 Gülhâne Misâfirhânesinde Yalo-
va'nın Üvezpınar Karyesi Ahâlîsinden Sadıkoglu Rasidoglu Ah-
med İmza, Birâderi Yusuf İmza, Karye İmamı Kaslızâde İsmail
Hakkı İmza, Birâderi Harun İmza, Üvezpınarlı Yamanoglu
Said bin Ali İmza (BCA. 272 11 15 60 19)

SONUÇ
İngilizlerin desteğindeki Yunan kuvvetlerinin işgal ettikleri
Güneydoğu Marmara’dan Yalova’dan gerek Rum ve Ermeniler
gerekse II. İnönü Savaşı’nı kaybeden Yunanlılar 1 Nisan’dan iti-
baren çekilmeye başlamışlardır. 4 Temmuz’da bir milli müfreze
Karamürsel’e girmiş ve Yalova’ya doğru ilerleyişe geçmiştir. Ya-
lova 19 Temmuz 1921 tarihinde tamamen kurtarılmıştır. Fakat
yaklaşık bir yıl süren Yunan işgali yıllarında bildirimizde de be-
lirttiğimiz belge ve raporlardan da açıkça görüldüğü üzere büyük
bir mezalim yaşamıştır. Yunanlılar Wilson İlkeleri’nde yer alan
nüfus esasını sağlayabilmek ve bölgede çoğunluğu oluşturarak
Megali İdea’yı gerçekleştirebilmek için toplu kırım ve göçe zor-
lama girişimlerinde bulunmuşlardır. İşgal ve kıyıma karşı bölge
halkı Milli Kuvvetler ile mücadele etmişti. Fakat İtilaf Devlet-
leri’nin tam desteğini alan Yunan kuvvetleri bölgede yaşayan Er-
meniler ve Rumlar ile birlikte hareket ederek binlerce Müslüma-
nın katledilmesi ve köylerin yağmalanıp yakılmasına neden ol-
muşlardır. Yalova bölgesi Milli Mücadele yıllarında bu nedenlerle
demografik ve ekonomik açıdan büyük kayıplar yaşamıştır. Bu yı-
kım Cumhuriyet döneminde toparlanacak ve gelişme sağlanacak-
tır. Özellikle Atatürk’ün ayrıca önem verdiği kentlerden bir tanesi
olması ve sık sık ziyaretlerde bulunması bu gelişimi arttıracaktır.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 51

KAYNAKÇA
Akkılıç Yılmaz, Kurtuluş Savaşı’nda Bursa, Bursa Kültür Sanat Turizm
Vakfı Yayınları, Bursa, 1997.
Akyol Ahmet, Anılar ve Belgelerle Kurtuluş Savaşı’nda Yalova, Yalova,
1998.
Arslan Nebabat, “Yalova, Gemlik, Orhangazi ve İzmit (Samanlıdağ) Bölge-
sinde Yaşanan Yunan Mezalimi ve Bölgeye Gönderilen Uluslararası Tah-
kik Heyetinin Çalışmaları”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü
Dergisi, S: 22, Erzurum, 2003, s. 303-318.
Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da Ve Anadolu’da Yunan Mezâlimi -
II Anadolu’da Yunan Mezâlimi, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara,
1996.
Çam Yusuf, Mübadil Kentler: Türkiye, Lozan Mübadilleri Vakfı Yayını,
2013.
Çelik Recep, “Milli Mücadele Dönemi Yalova ve Çevresinde Göçler”, Tarih
Dergisi, S: 20 (2009/2), İstanbul, 2010, s. 149- 170.
Çufalı Mustafa “İstiklal Harbi Döneminde Batı Anadolu’da Yunan Zulmü,
1921 (Arnold Toynbee’nin eşi Bayan Rosalind Toynbee’nin İzlenimleri”,
Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu
Dergisi, Sayı: 21, 1998, s. 33-48.
Ediz İsmail, Batı Anadolu’da Yunan İşgali (1919-1922), Yayınlanmamış
Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstan-
bul, 2011.
Helmreıch Paul C., Sevr Entrikaları, Büyük Güçler, Maşalar, Gizli Ant-
laşmalar ve Türkiye'nin Taksimi, İstanbul, 1996.
Kaya Mehmet, “Yalova-Gemlik Bölgeleri ve İzmit Yarımadası’nda Yunan
Mezalimine Dair İtilaf Devletleri Araştırma Komisyonu Raporları (12-22
Mayıs 1921)”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü
Atatürk Yolu Dergisi, S; 51, Bahar 2013, s. 563-578.
Kocaeli Burhaniye Kuvayı Milliye Müfreze Komutanı Rasim Koçal’ın
Milli Mücadele Anıları, (Hazırlayanlar: Cumhur Utku, Hasan Soygü-
zel, Pınar Tayhan), Akmat Matbaası, Bursa, 2011.
McCarthy Justin, Ölüm ve Sürgün, Çev: Bile umar, İnkılâp Yayınevi, İs-
tanbul, 1998.
Oğuzoğlu Yusuf, “Bursa Yöresindeki Osmanlı Ermenilerinin Düşmanlaştırı-
larak Anarşi ve İsyana Sürüklenmeleri 1878-1922, XV. Türk Tarih
Kongresi, Ankara: 11-15 Eylül 2006, Ayrıbasım, Ankara, 2010, s.
2527-2541.
Özel Sabahattin, Kocaeli ve Sakarya İllerinde Millî Mücadele (1919-
1922), İstanbul, 1987.
52 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Sevencan Muhsin, Yalova ve Çevresinde Belgelerle Ermeni Terörü 1891-


1922, Yalova Belediyesi Yayını, Yalova, 2008.
Sofuoğlu Adnan, “Kurtuluş Savaşı Dönemine Kocaeli-Yalova-İznik Çevre-
sinde Rum ve Ermeni Terörü”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C:
XVIII, S: 54, 795-814.
Taner Nuri, Yalova’da Milli Mücadele Günlüğü 1920-1922, Optima Ya-
yıncılık, İstanbul, 1996.
Tevetoğlu Fethi, Millî Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, İkinci Basım,
TTK, Ankara, 1991.
Yılmaz Mehmet Serhat, “Milli Mücadele Yıllarında Karamürsel ve Yalova
İskelelerine Askeri Mühimmat Taşıyan Bir Kayıkçı: Çam Hasan Salih
Ağazade İsmail Ağa”, Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi
Sempozyumu Bildirileri, Cilt: II, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Ko-
caeli, 2015, S.1095-1113.
BCA. 272 11 15 60 19
BOA. DH.EUM.AYŞ, 64/20
BOA, HR. İM. 138/48
BOA. HR. SYS. 2611/2
BOA. HR. SYS. 2619/35
BOA. HR. SYS. 2619/45
BOA. HR. SYS. 2620
BOA. HR. SYS. 2620/39
BOA. HR. SYS. 2621/14
BOA. HR. SYS. 2625/16
BOA. DH. KMS. 60-2/55
BOA. HR. SYS. 2620/57
Ali Macid Bey'in Yalova Seyahatine Ait Üçüncü Raporu, OHACM, No. l,
15 Eylül 1921.
Ali Macit Bey'in Yalova Seyahatine Dair Yazdığı Dördüncü Raporu,
OHACM, , No:2, 15 Ekim 1921.
Mösyö Gehri'nin Raporu, OHACM, No: l, 15 Eylül 1921.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 53

MEZALİME DAİR GÖRSELLER

Zulüm gören Mehmet isimli çocuk


54 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Zulüm nedeni ile Armutlu’dan göç edenler


MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 55

Müslüman katliamını teşvik eden papaz Georges Meneksopoulos.


56 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 57
58 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

BELGELER
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 59
60 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 61
62 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 63
64 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 65
66 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 67
68 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 69
70 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 71
72 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE YALOVA 73
74 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA
Dönem Gazeteleri Üzerinden İşgal
Sonrası Yalova’nın İmarı Konusu
Hacer Karabağ ∗

GİRİŞ
Kurtuluş Savaşı esnasında 7 Ağustos 1920’de Yunan kuvvet-
leri tarafından işgal edilen Yalova, 19 Temmuz 1921’de işgalden
büyük zarar görerek kurtulmuştur. İşgal sırasında idarî merkez
geçici bir süre için daha doğudaki Kabaklı (Kapaklı) köyüne ta-
şınmıştır. Daha sonra Yalova’da yeniden imar faaliyetlerine giri-
şilmiştir. TBMM’nin 20 Nisan 1924 tarihinde uygulamaya koy-
duğu Türkiye’nin idari teşkilatı kanununa bağlı olarak Yalova, na-
hiye konumuna dönüştürülmüş ve bu durum 1929 yılına kadar
devam etmiştir. 20.11.1929 tarihinde Mustafa Kemal imzalı Ka-
nun layihası ile Yalova, İstanbul’a bağlı kaza statüsüne getirilmiş-
tir. 1
Yalova’nın imar faaliyetleri ve peyzaj çalışmaları ile bir kent
kimliği kazanması, Mustafa Kemal Atatürk’ün şehre ilk gelişi ile
başlamış ve hızlı bir gelişme kaydetmiştir. Bu çalışmada 1929-
1938 yılları arasında Yalova’da gerçekleştirilen imar faaliyetleri ve
Yalova’nın kent kimliği kazanma süreci dönem gazeteleri üzerin-
den ele alınmaya çalışılmıştır.

∗ Doç. Dr., Bursa Uludağ Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü,
E-posta: hkarabag@uludag.edu.tr. https://orcid.org/0000-0003-4855-5665.
1
Muhsin Sevencan, Yalova Nüfus İstatistikleri (1325-2017), http://haber
ci.com.tr/tr-tr/kose-yazilari/2497/yalova-nufus-istatistikleri-1325-2017.
76 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

İŞGAL SONRASI YALOVA


Yunan işgali sonrası Batı Anadolu’da pek çok yerleşim yeri gibi
Yalova da harap bir görünüm içerisindedir. Dönemin gazeteleri
işgal sonrası Yalova’sı için şu tespitlerde bulunmaktadır:
“Buraları bir hafta evvel gezenler Pompei harabesini görüyormuş
gibi bir teessür duyarlardı, Şu farkla ki birincisinin tahripkârı zaman
diğerinin de Yunan denilen düşmandı.” 2
“Gazi Hz. Yunanlılar tarafından yakılan Yalova kasabasını ilk
teşriflerinde şu vaziyette bulmuşlardı:
Harap, Bakımsız ve Metruk…
Bu cazip şifa ve sıhhat yerinin ancak bir kısmı tamir edilebilmiş,
umumiyetle harap bir halde bulunuyor, kasabanın bütün hayat veren
kaplıcaları seneliği (400) liraya bir müstecirin elinde.
Çok ihmale uğrayan ve devletin malı olan büyük otel, gazino ve
köşkler tamire muhtaç. Hatta Yalovadan istifadeye gelenler yatakla-
rını bile kendileri getirmek mecburiyetinde kalıyorlar. Kaplıca suları-
nın sıhhat üzerinde ehemmiyetli bir tesiri olan radyo aktivitesinden
fayda gören ve eşsiz kıymetini bilen bütün ecnebi ve yerliler İstanbul
civarında olan bu sayfiye yerinin perişanlığından, yollarının bozuklu-
ğundan müteessirdiler.” 3

GAZİ’NİN YALOVA’YA İLK GELİŞİ


1929 yılının yaz aylarında Yalova, göçmenlerin yerleşimi ve
sıtma hastalığı nedeniyle zor günler geçirmektedir. Mustafa Ke-
mal'in Yalova'ya ilk defa gelişi doğrudan bu nedenledir. 14 Ağus-
tos 1929’da Büyükada ziyareti esnasında Mustafa Kemal’i coş-
kuyla karşılayan kalabalık içerisinde Yalovalılardan oluşan bir
grup da bulunmaktadır ve bu grup Gazi’yi Yalova’ya davet etmiş-
tir. Davet üzerine 19 Ağustos 1929 Pazartesi günü, Ertuğrul Yatı
ile İstanbul'dan hareket eden Mustafa Kemal, Yalova'ya gelmiş-
tir. 4 Atatürk’ün geldiğini duyan halk kıyıya toplanmış, büyük te-

2 Cumhuriyet, 31.08.1929.
3
Milliyet, 02.09.1929.
4
Ahmet Akyol, Atatürk’ün Kenti Yalova, Yalova Belediyesi Yayınları, Yalova,
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 77

zahüratta bulunmuşlardır. Alkışlar arasında karaya çıkan Ata-


türk, otomobiline binerek önce Termal'e gitmiştir. Atatürk, kap-
lıcaları gördükten ve kaplıcaların gelişmesi için aydınlatıcı talimat-
lar verdikten sonra, Baltacı Çiftliği’ne geçmiştir. Bu sırada çift-
likte bulunan göçmenler ile görüşmüş ve göçmenlerin durumunu
incelemiştir. Saat 20.00'de de Yalova'dan ayrılarak 23.00'te Dol-
mabahçe Sarayı'na dönmüştür. 5
Mustafa Kemal Atatürk’ün Yalova’ya ikinci gelişi 20 Ağustos
1929’dur. 21 Ağustos 1929 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şu bil-
giler aktarılmaktadır: “Reisicumhur Hz.nin kasabamıza ikinci defa
olarak bugün teşrif edecekleri haber alınmış, şehir bayraklarla dona-
tılmıştır. Halk sahile birikmiş ve müşarünileyh Hz.ni istikbal için
Vali Eşref Bey buraya gelmiştir. Saat 16’da Ertuğrul yatı iskeleye ya-
naşmış ve Gazi Hz. sürekli alkışlar arasında …otomobillerle Millet
çiftliğine kadar bir tenezzüh icra buyurdular. Buradan avdetlerinde
Büyük Gazi kaplıca ve Koru köyüne doğru bir gezinti yapmışlar ve
kendilerine müştak ve mütehassir olan halkın “Yaşa, Var ol” sesleri
ve alkışları arasında avdet buyurmuşlardır.”6

2005, s.15-16
5
Ahmet Akyol, Atatürk ve Yalova, Yalova Valiliği Yayınları, 1998, s.25; Niyazi
Ahmet Banoğlu, Atatürk’ün İstanbul’daki Hayatı I, Milli Eğitim Basımevi, İstan-
bul, 1973, s.273; Cumhuriyet, 20.08.1929.
6
Cumhuriyet, 21.08.1929.
78 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

20 Ağustos 1929 Cumhuriyet Gazetesi

21 Ağustos 1929 Cumhuriyet Gazetesi


DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 79

YALOVA’NIN İMARI İLE İLGİLİ GELİŞMELER


Ağustos 1929 tarihinden itibaren Yalova’yı sık sık ziyaret ede-
cek olan Gazi, Yalova’nın imarı ve modernleştirilmesi ile ilgili
doğrudan Seyrisefain Müdürlüğü’nü yetkili kılmıştır. Konu ile il-
gili 27 Ağustos 1929 tarihli Milliyet gazetesinde şu bilgilere yer
verilmektedir: “Gazi hazretleri, Yalova seyahatleri esnasında bura-
nın mevkii ve suyunun tesiri şifa bahşasına işaret ederek buraların
imar edilmesini ve civar vilayet halkının bu kaplıcalardan istifadesi-
nin teminini emir buyurmuşlardır. Yalova’da büyük dâhinin irşadı
veçhile imar faaliyeti devam etmektedir. Seyrisefain Müdür-i Umu-
misi Sadullah Bey, ihtisasına binaen kaplıcaların imarına nezaret et-
mektedir. Seyrisefain’de imar işlerinde kullanılan 70 kadar usta ve
amale Yalova’da bu işle meşgul olmaktadır. Kocaeli Vapuru imar
için lazım gelen bütün malzemeyi Yalova’ya götürmüştür. Birkaç Ya-
lovalı, birleşerek Yalova’da bir otelin inşasına başlattırmak üzeredir.
Büyük Gazi, bu imar faaliyetiyle çok yakından alakadar olmakta ve
ekseriyetle Yalova’yı teşrif buyurarak inşaatı bizzat gözden geçirmek-
tedir. Sadullah Bey inşaatın hitamına kadar Yalova’da kalacaklar-
dır.” 7
28 Ağustos’ta dönemin Seyrisefain Müdürü Umumisi olan
Sadullah Bey gazetelere verdiği demecinde Yalova’daki imar faa-
liyetleri ile ilgili şunları dile getirmiştir: “Gazi hazretlerinin emirle-
riyle Yalova’yı bir banyo şehri haline getirmeye çalışıyoruz. Yalova
dünyanın en güzel yerlerinden biridir… Yalova’da bulunan kaplıca,
otel ve buna mümasil binalar hazinenindir. Masarif maliyeye aittir.
İnşaata seyrisefain memur edilmiştir. Bizzat Gazi Hazretleri, inşa-
ata nezaret buyurmaktadırlar. Yüzlerce amele hiç durmadan, hum-
malı bir faaliyette çalışmakta Seyrisefain’in birçok gemileri lazım olan
malzemeyi taşımaktadırlar. Hummalı faaliyetten maksat, inşaatı
banyo mevsimi geçmeden bitirmek ve halkı Avrupa kaplıcalarına git-
mekten müstağni kılmaktır. Eskiden otel olan ve müruru zamanla ha-

7
Milliyet, 27.08.1929.
80 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

rabiye yüz tutan 60 odalı büyük bina vardır. Burasını çok mükemmel
bir hale ifrağ ediyoruz. Kaplıcaları dünyanın en mükemmel kaplıca-
ları mükemmeliyetinde yapmak için ehemmiyet veriyoruz… İnşaata
sarf edilmek üzere hükümet tarafından bir milyon lira tahsis edilmiş-
tir. Yalova’da araziye ilaveten Millet Çiftliği denilen çok geniş bir
arazi satın alınmıştır. Burada ziraatın inkişafını da temin etmek en
birinci emelimizdir.”8

27 Ağustos 1929 Milliyet Gazetesi

Yalova’nın imarı için Atatürk, o dönemde Ankara’da bulunan


Alman asıllı mimar Robert Oerley’i de Yalova’ya davet etmiştir.
Oerley, 29 Ağustos’ta davet üzerine Yalova’ya gelmiştir.9
Atatürk’ün Yalova’ya ilk gelişinden sadece on iki gün sonra

8
Milliyet, 28.08.1929.
9
Akşam, 30.08.1929.
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 81

kentte hummalı bir çalışma ve muazzam bir değişim görülmekte-


dir. 31 Ağustos tarihli Cumhuriyet gazetesinin “Yalova’da imar
faaliyeti” başlıklı haberinde şu bilgiler yer almaktadır: “Kaplıcaları,
otelleri, elektrik ve telsizi ile asri bir şehir… Gazi Hazretlerinin Ya-
lova’ya teşriflerinin tam beşinci günündeyiz. Müşarünileyh Hazretle-
rinin ihyakâr emir ve irşatlarile elektrikçi, demirci, duvarcı, marangoz
gibi muhtelif dört yüz Türk sanatkârı tabii ve çok zengin güzellikler
içerisinde içerisinde harap çalı ve ısırganlarla kaplı bahçeleri temiz-
ledi. Yeniden çiçekler ve palmiyelerle köşkler, gazino ve lokantayı vü-
cuda getirdiler. Kuvvetli bir motörle elektrik, telsiz tertibatı ve tenvi-
ratı yaptılar. Demir borularla sıcak ve soğuk sular menbalarından cel-
bedilerek ihtiyat için demir tanklar yapılmıştır.
Tarihi kıymeti haiz kurşunlu banyosunun çini döşemeleri döşen-
miş, kurşun ve sıvaları ikmal edilmiştir. Kaplıcayı Yalova’ya bağla-
yan on iki buçuk kilometrelik şosenin muhtelif yerlerinde tamirat baş-
lamış ve bunun asfalta kalbi takarrür etmiştir.

31 Ağustos 1929 Cumhuriyet Gazetesi


82 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Avrupa’nın en meşhur kaplıcalarına kimyevi havassile faik olan


bu güzel yerler artık halkımızı başka tarafa gitmekten müstağni bıra-
kacak, hatta ecnebi züvvarı buralara celbederek sıhhi ve medeni bir
şekil almaktadır.
Gazi Hazretleri, yalnız kaplıcayı değil, bütün havaliyi imar ve ih-
yaya başlatmışlardır. Menderek civarında bataklık teşkil eden Sa-
manlı ve Yalova dereleri mecraları tanzim edilerek Yalova ova ve
arazisinin ıskası -temin edilecek ve bu havali halkının iliklerine kadar
işleyen ve bugün maalesef hekimsizlik yüzünden şayanı merhamet
hale gelen vaziyeti sıhhıyesi bu surette kökünden ıslah edilmiş olacak-
tır. Bilhassa bu noktaların temini için mütehassis su mühendisleri ge-
tirilerek faaliyete geçirilmiştir.
Gazi Hz. Ankara Çiftliği’nde yaptıkları zirai inkılabın buradaki
Millet çiftliğinde bütün şuabatı ziriyeye şamil olarak tatbikini emir
buyurmuşlardır. Az zamanda çok parlak bir istikbale yürüyen Ya-
lova civarı da yaklaştırabilmek için Yalova-Karamürsel ve Karamür-
sel-İzmit yollarının tanzimine başlanmıştır.
Yalova’da bu bir haftalık inkişafa nişancı şükran olarak sahilde
Hidayet Bey namında müteşebbis bir zatın yep yeni bir oteli meydana
çıkmıştır. Gazi Hazretlerinin arzuları teşriflerile başlıyan bu imar in-
kılabını müşarünileyh Hazretlerinin arzuları dâhilinde Vali Eşref ve
Seyrisefain Müdürü Umumisi Sadullah ve Belediye Reisi Yakup Bey-
ler faaliyeti mütemadiyede bulunmaktadırlar.” 10
8 Eylül tarihli Akşam gazetesinde Yalova’da devam eden imar
faaliyetleri ile ilgili şunlar aktarılmaktadır:
“Kadim esatirin en büyük ilahı olan Jüpiter, Jüventa yani gençlik
perisini çeşmeye kalbetmiş, bu çeşmenin sularına öyle bir sihir katmış
ki orada yıkananlar ve o sudan içenler ebedi gençlik sırrına mazhar
olurlarmış. Fransızcada bu üstureden galat olarak kullanılan “Juvans
çeşmesi” tabiri sermedi şebap bahşeden efsanevi sulara alem olmuştur.
Efsaneyi hakikat sanan beşeriyet, uzun asırlar bu abıhayat çeşmesini
her yeni keşfettiği kıtada aradı. Meğer bu su yanıbaşımızda imiş.

10
Cumhuriyet, 31.08.1929.
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 83

8 Eylül 1929 Akşam Gazetesi


84 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Ta Bizans devrinde 1500 sene evvel dünyanın her tarafından ge-


len ve aralarında imparatorlar ve imparatoriçeler bulunan hastaların
şifa aradıkları Yalova kaplıcaları tarih ve tecrübe gösteriyor ki, Juvans
Çeşmesi efsanesinin hakikate en yakın şeklidir. Bizanslılar bu Ha-
mamların hâlâ mevcut kalan mermerleri üzerine hakkettikleri üç tim-
sal ile, Yalova sularının, insana kuvvet, gençlik ve zürriyet temin etti-
ğini tespit etmişlerdir. Bilenlerin tecrübesi de bunu ispat ediyor; kuv-
vet, gençlik, zürriyet... İhtiyarlar genç kalıyor, zayıflar kuvvet buluyor,
hiç çocuğu olmıyanların zürriyeti çoğalıyor! Esatiri Juvans çeşmesi fa-
nilere bundan başka bir şey mi temin ediyor? Tesadüfen Yalova’yı
teşrif eden Gazi hazretleri suların evsafını evvela senelerden beri kap-
lıcaya devam ederek tesirini bizzat tecrübe eden 80 yaşındaki sıhhat
ve dinçliğini bu sulara medyun eden Şükrü Paşa’dan dinlemişlerdir.
Eski bir kimya profesörü aynı zamanda maden suları mütehassısı
olan ihtiyar doktorun izahatı Gazi hazretlerinin nazarı dikkatlerini
celp etmiştir. Bundan sonra Gazi hazretleri suların evsafı hakkında
tarihin verdiği mühim malumatı tetkik buyurmuşlar ve maden suları
ilminin son asırlarda vasıl olduğu neticelere nazaran Yalova sularının
tesiri derecesini tahkik ettirerek bu suların Avrupa’daki emsaline çok
faik olduğunu neticesine vasıl olmuşlardır. Filhakika 15 sene evvel bir
İtalyan şirketi bu suları Turcoing’de beynelmilel maden suları sergi-
sine göndermişti. Bu sergide suları tahlil eden heyet Yalova’nın raido-
active itibariyle bütün Avrupa sularına faik olduğunu tasdik etmiş ve
bir şahadetname ile bir altın madalya vermiştir. Bu müşahede ve tet-
kikat neticesinde Yalova kaplıcalarının memleket için azim sıhhi ve
iktisadi faydaları olacağını takdir eden Gazi hazretleri Yalova’nın
imarını emir buyurdular… Büyük Gazinin Yalova hakkındaki fikir
ve tasavvurları memleketimiz için çok mühim bir kazanç olacaktır…
Reisicumhur hazretleri evvela bataklıkların kurutulması, ormanların
ıslahını, asfalt otomobil yolları yapılmasını meşhur mütehassıs M.Ör-
leye havale etmişlerdir. Bu sene yapılan tamirattan başka plan tatbik
edilmeye başlanınca 2 milyon lira sermayeli bir şirket teşkil edilecektir.
Gazi hazretleri bu şirketin teşkili için lazım gelen esasları düşünmüş
ve hazırlamış bulunuyorlar. Bu şirket, Yalova’yı en mükemmel bir
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 85

kaplıca şehri haline sokacak, Yalova sahiline deniz hamamları, plaj,


otel ve gazinolar da yapacak, Yalova arkasında 800 metro irtifada
bulunan dağa dişli dağ şimendiferi inşa edilecek ve dağın tepesine bir
sanatoryum oteli inşa olunacaktır. Her halde İstanbul’a bir saat gibi
yakın bir mesafede Gazi hazretlerinin ümran faaliyeti sayesinde mü-
kemmel bir su ve sayfiye şehri kazanmış olacağız.” 11
Yalova kaplıcalarını modernleştirmek ve halkın hizmetine
sunmak Atatürk’ün bir diğer isteği olmuştur. Bu bağlamda 11 Ey-
lül 1929’da, Darülfünundan bir heyet suları tetkik etmek üzere
Yalova’ya gelmiştir. Darülfünun heyeti Fen Fakültesi Kimya bö-
lümü öğretim üyelerinden oluşmaktadır. Bu heyet arasında
Kimya Enstitüsü Müdürü Cevat Mazhar Bey, Ligor Efendi ve
Kimya profesörü M. Fayrban yer almaktadır. Heyetin içinde altı
asistan da bulunmaktadır. 12
Yalova’da incelemelerde bulunan Cumhuriyet gazetesi başya-
zarı Yunus Nadi, 14 Eylül tarihli yazısında, Atatürk’ün bizzat ta-
kip ettiği Yalova’daki imar faaliyetleri ile ilgili şu bilgileri paylaş-
maktadır:
“Gazi reisicumhurumuzun sihirkâr eli nereye temas ederse orada
derhal yeni bir hayatın en şaşalı tecellileri dalgalanmaya mukarrer.
Son günlerde müşarünileyhin Yalova kaplıcaları ile alakadar olmakta
bulunduklarına ait haberler tevali ediyordu. Başyaver Rusuhi B. bana
her şeyin yolunda gitmekte olduğunu ve Yalova kaplıcalarında belli
başlı tesisatın şimdiden bitmiş sayılabileceğini, hatta kendilerinin bu
günlerde belki biraz fazlaca ikameti de ihtiva eden bir niyet ile Ya-
lova’ya gideceklerini fısıldamıştı. Gazi Reis kendisince mühim addet-
tiği her işe başladığı zamanlardan birinde idi. Varsa Yalova kaplıca-
ları, yoksa Yalova kaplıcaları… Derhal vaziyet bin bir cephesinden
mütalaa olunmıya başlamıştı: Sular, suların muhteviyat ve mürek-
kepti, tarihi, şifai hassaları, bu hassaların ötedenberi mütevatir olan-
ları, yeni yeni tetkiklerin verecekleri son neticeler, muhit, ormanlar,
coğrafi vaziyet, yollar, sahili Yalovaya raptedenler, Yalovayı Bursaya

11
Akşam,08.09.1929.
12
Akşam, 12.09.1929.
86 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

bağlıyacak olanlar, Yalova ormanları içinde dağ gezinti yolları, in-


şaat, binalar, otel, gazino, ikametgâhlar, hamamların hal ve istikbal
tertibatı… Olup biteni bir kere yakından görmek hevesine galebe ça-
lamayarak dün Yalova yolunu tuttuk. Bizi götüren vapurun izdiha-
mından anlaşılıyordu ki Yalova’nın ünü şimdiden dünyayı tutmaya
başlamıştı. Her iskeleden de ayrı ayrı cemaatler de mütemadiyen va-
purdaki kalabalığa inzimam ediyorlardı… Yalova’ya vasıl olduk.
Yalova havalisini istila etmiş olan faaliyet daha iskeleden itibaren na-
zarlara çarpıyor. Telgraf ve telefon direkleri yollara sıralanıyor.
Azami üç gün zarfında bu iş tamam olacaktır. Zaten bir telsiz telgraf
merkezi şimdiden hamamların mevkiinde faaliyettedir. Yolların tan-
zimine hararetle devam oluyor, otomobiller ve otobüsler halkı harıl
harıl hamamlara çıkarıyorlar. Hamamların bulunduğu yerler ise şim-
diden çok güzel ve temiz bir mamure olmuş, on on beş gün evvel bu-
ralarının adeta bir beyaban olduğunu bilenler şimdi gördükleri ma-
muriyet karşısında gözlerine inanamamak vaziyeti gösteriyorlar…
İnşaat devam ediyor, tanzim ve tertip işleri etrafında hummalı bir
faaliyet dalgalanıyor. Daha yukarıda parklar husule gelmiş ve onun
yanı başında büyük ve vakur bir gazino mevki almış. Yakın zamanda
bunların bu türlü inşaatın adedi onlarla, yüzlerle teselsül edecek. Hü-
lasa Yalova kaplıcaları ile Avrupa’nın en maruf su mevkilerine reka-
bet edecek yepyeni bir âlem vücuda gelmektedir. İstanbul’un hemen
hemen içinde denilecek kadar yakınında olan bu nuranur ve feyzafez
keşfolunup meydana çıkarılmasını da Gaziye medyun olduğumuz işte
orada apaçık bir hakikattir…” 13

13 Yunus Nadi, “Yalova’da Yeni Bir Âlem Vücuda Geldi”, Cumhuriyet,


14.09.1929.
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 87

14 Eylül 1929 Cumhuriyet Gazetesi

Yalova’nın modern bir yerleşim birimi haline getirilmesi ama-


cıyla yürütülen tüm bu çabaların yanı sıra 20 Kasım 1929 tari-
hinde de Yalova nahiyesinin kaza haline getirilmesine dair kanun
88 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

layihası kabul edilmiştir.14

Yalova nahiyesinin kaza haline getirilmesine dair kanun layihası

1930 yılında Atatürk’ün kente ilk gelişi 12 Haziran ve kentten


son ayrılışı 4 Aralık’tır. 1930 yılı Türkiye’de çok partili hayata ge-

14
BCA, 30-18-1-2-6-55-16, 20.11.1929.
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 89

çişin ikinci denemesi niteliğinde olan Serbest Cumhuriyet Fır-


kası’nın kurulduğu yıldır. Ve parti Yalova’da gerçekleşen görüş-
meler neticesinde kurulmuştur. Bu bağlamda 1930 yılı Yalova’da
imar faaliyetleri kadar ülke gündeminin de hızlandığı ve etkileri-
nin kentte görüldüğü bir yıldır.
1930 yılında Yalova’da sürdürülen imar faaliyetleri ile ilgili dö-
nem gazetelerinde şu haberler göze çarpmaktadır: “
Yalova kaplıcaları açıldı
Kesif bir halk kütlesi dün bu şirin beldeyi ziyaret etti
Otel ve kaplıca ücretleri mutedil şekilde tesbit olunmuştur
Seyrisefain idaresi tarafından güzel ve muntazam bir şekilde imar
edilen yeşil Yalovanın küşat resmi dün yapılmış ve kaplıcalarla oteller
umuma açılmıştır. Bu münasebetle dün sabah Köprüden Yalovaya
hareket eden vapur ve Yalova iskelesi bayraklarla donatılmış ve Ya-
lova kalabalık bir halk kitlesi tarafından ziyaret olunmuştur.
Bir haftadan beri son noksanları ikmale çalışan umum müdür Sa-
dullah B. dün şehrimize dönmüş ve bir muharririmize şunları söyle-
miştir:
-Aylarca evvel Büyük Gazinin emir ve irşatlarile tanzimine baş-
lanan Yalovada bütün noksanlar ikmal edilmiş ve bugün (dün)
umuma açılmıştır. Yalova ziyaretçileri bugünden itibaren her gün
8,20 de buradan hareket edecek ve akşam 19,30 da dönebileceklerdir.
Yalovada dört büyük gazino ve ayrıca bütün istirahat vasıtalarını
havi (Çınar), (Büyük), (Kaplıca) otelleri vardır. Buralarda mütead-
dit dans, briç, tenis mahalleri ve orman köşkleri halka amadedir. Otel
ücretleri lüks, birinci, ikinci ve üçüncü sınıflar üzerinedir ve tarifeler
12, 8, 6, 4 lira olarak tesbit edilmiştir. En asri şekle ifrağ edilen ala-
turka ve alafranga hamamların ücreti de 100, 75, 50 kuruştur. Bun-
dan başka sahilde yapılan büyük plajların inşaatı ilerlemiş ve iki
metre yükseltilmiştir. Bunu da hazirana kadar yetiştireceğiz. Bütün
bunlardan sonra size hülasa olarak söyleyebilirim ki Yalova Türkiye-
nin cenneti ve şarkın İsviçresi olmuştur. Onu takdir için yalnız bir
kere görmek kâfidir.” 15

15
Vakit, 02.05.1930.
90 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

4 Ekim 1930 tarihli Milliyet gazetesinde ise Yalova Kaplıcaları


ile ilgili şu ifadeler kullanılmaktadır:
“Yalova, Yalova, Yalova !
Cenneti, dünya gözile seyretmek isterseniz bu şifa kaynağına behe-
mehal gidiniz
Ben, şimdi bu dakikada cenneti dünya gözüle seyretmiş bir ada-
mım…
Yalova'da hastaların ağzından bir çok şeyler dinledim. Birkaç ta-
nesini ayrıca nakledeyim:
Artık Voronof aşısına hacet kalmadı. Yalova bu hizmeti fazlasile
görüyor… (Yaşlı bir zengin)
Marinbata gittim, Karlisbata gittim. Vişide aylarca kaldım. Bu-
rada gördüğüm faydayı hiç birinde görmedim. (Bir İngiliz)
Ağzımda bütün dişlerim sallanıyordu. Bir hafta kaldım. Günde
üçer bardak su içiyordum. Bugün hiçbir şikayetim yok. (Yüksek aile-
den bir hanım)
Bir şişe “örodonal”i bir gecede bitirdiğim olurdu. Mafsal ağrıla-
rımdan sabahlara kadar uyuyamazdım. Geldim, yirmi bir banyo al-
dım. Hiçbir şeyim kalmadı. Fazla olarak iştahım, kudretim arttı. De-
mir gibiyim. (Bir romatizmalı)
Genç yaşta bir sinir zafına tutuldum. Hayattan zevk alamıyor-
dum. Bir aydan beri Yalovadayım. Size o kadar söyliyeyim ki, bir
kurdu bulsam paralıyacağım. (Bir Mısırlı)”16
Yalova Kaplıcalarının modernleştirilmesi ile birlikte civar ba-
taklıkların kurutulması ve ıslahı bir diğer önem verilen konu ol-
muştur. Böylelikle halk sağlığı açısından tehdit oluşturan sıtma
hastalığı ile de mücadele edilmeye çalışılmıştır.17 Yalova kaplıca-
larının Yalova merkez ile ve Yalova’nın civar illerle ulaşımının ke-
sintisiz devam ettirilmesi dönemin bir diğer önemli konusu ol-
muştur. Bu bağlamda yolların asfaltlanması, ulaşım imkânlarının
arttırılması amaçlanmıştır. 18

16
Milliyet, 04.10.1930.
17
BCA, 30-18-1-2-9-17-1, 02.04.1930.
18 BCA, 30-18-1-2-10-27-16, 30.04.1930.
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 91

Yalova ve civarındaki bataklıkların ıslahı projesine ilişkin Mustafa Kemal imzalı


belge
92 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Yalova asfalt yolu için dışarıdan malzeme satın alınmasına ilişkin Mustafa Kemal
imzalı belge

1931 yılında Atatürk’ün Yalova’ya ilk gelişi 23 Temmuz’dur


ve kentten son ayrılışı 7 Eylül’dür. 1931 yılı içerisinde gazete ha-
berlerine bakıldığında kaza mahiyetindeki Yalova’nın Bursa şehri
ile rakip hale geldiği ve iki yerleşim yerini karşılaştıran haberlerin
yapıldığı görülmektedir. 21 Ağustos 1931 tarihli Cumhuriyet ga-
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 93

zetesinde “Bursa’ya gidenler niçin Mudanya’yı bırakıp Yalova’yı ter-


cih ediyorlar?” başlıklı haberde şu ifadelere yer verilmiştir:
“Bugün şimdiye kadar çok yazılmış olan Yalova ve Bursa’nın bazı
hususiyetlerini anlatacağım.
Yalova’yı Yalova iskelesi ve kaplıcalar olmak üzere ikiye tefrik et-
mek lazımdır.
Yalova iskelesi hergün büyük bir canlılık manzarası arzediyor. İs-
kelede sıraya dizilmiş yüzlerce otomobil ve otobüs bekler durur. Ya-
lova iskelesinde hayat on buçukta Adalar istikametinden vapur görü-
nünce başlar; saat bire kadar devam eder. Bu zaman zarfında İstan-
bul’dan gelen Bursa yolcuları otobüslerle Bursa’ya, kaplıca müşterileri
de Yalova kaplıcalarına gider. Hergün Bursa’ya 15 kişilik otobüsler-
den birkaç tane işler. Akşam üzerleri Bursa’dan İstanbul’a gidecek
17.50 vapuruna yetişmek üzere İstanbul yolcuları gelir. Bursa-Ya-
lova yolu 2,5 saattir ve adam başına bir lira ile Yalova’dan Bursa’ya
gitmek kabildir. Yolun çok işlek olmasına rağmen Yalova’dan Orhan-
gazi’ye kadar olan kısım bozuktur. Orhangazi’den Bursa yakınlarına
kadar olan kısım fena ve Bursa’ya yakın bir kısım Bursa’ya ve Çe-
kirge’ye kadar bozuktur. Bu yol üzerinde son günlerde biraz faaliyet
görülüyor. İnşallah Bursa’nın Çekirge’ye giden en işlek yolu da kısa
zamanda düzelir de hergün gelen yüzlerce yolcu rahat seyahat etmek
imkanını bulur.
Yalova’nın bu kadar canlılığını anlatırken Bursa’nın eskiden pek
işlek iskelesi olan Mudanya’yı unutmak kabil değildir. Yalova iskele-
sinin bu işlekliğinin Mudanya’ya ne kadar tesir ettiğini tetkik ettim.
İstanbul’dan gelen müşteriler 30 kuruş mukabilinde birinci mevkile
2,5 saatte Yalova’ya geliyorlar ve yüz kuruş mukabilinde Yalova’dan
2,5 saatte Bursa’ya varıyorlar. Yani sabah 8 i yirmi geçe İstanbul’dan
hareket ederek gayet rahat şerait dahilinde ve 130 kuruşla saat ikide
Bursa’ya gelirler. Buna mukabil Mudanya tarikile Bursa’ya ve birinci
mevkile gelmek için 340 kuruş vapura ve 120 kuruş trene verilir. Bu
suretle 130 kuruş yerine 460 kuruş vermek lazımdır. Mesafede fark
yoktur, fakat parada ve rahatta çok büyük fark vardır. Bu izahatım
Mudanya’nın bugünkü vaziyetini ve Yalova’nın yaz mevsimleri için
94 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

elde ettiği canlılığın sebeplerini anlatmıştır zannederim. Maamafih


buna rağmen Mudanya iskelesinde de nisbi bir faaliyet görmek kabil-
dir. Mudanya yolunu tercih edenler de şöyle düşünüyor: Yalova yo-
lunda 2,5 saatlik bozuk kara yolu insanı çok rahatsız eder. Mudanya-
Bursa yolu hem kısa hem de iyidir. Yüz kuruş fark için Yalova’dan
gitmek doğru değildir.
İşte görülüyor ki eskiden elde yalnız Mudanya vasıtası olduğun-
dan herkes oradan gidiyordu. Vasıtalar çoğalınca her yolcu kendi nok-
tai nazarına göre Yalova veya Mudanya yolunu tercih ediyor.
Yalova ve Bursa kaplıcalarına gelince: Yalova kaplıcalarında cid-
den çok muntazam tesisat yapılmış ve oraya geleceklerin eğlenmesi
için her şey düşünülmüştür. Zaten halk da bunu takdir ederek tatil
zamanlarında Yalova’yı ziyaret etmeği ihmal etmiyor. Yalnız dikkat
ettim: Gelen ziyaretçilerin kısmı azamını Musavi’ler, Ermeni’ler ve
gayrimüslimler teşkil etmektedirler. Diğer vatandaşlarımızın da Ya-
lova’nın güzelliklerinden istifade etmeleri şayani temennidir. Yalova
kaplıcalarında oteller muntazam ve temizdir. Seyrisefain idaresi iyi
idare ediyor. Ancak bu hizmetlere tahsis edilen Seyrisefainin adam-
ları bana çok gibi göründü. Bundan maada otelde kalanların yemek
yemeleri mecburiyeti müşteriler arasında oldukça müşkülatı mucip
oluyor. Maamafih alakadarlar gelecek sene bu mecburiyetin kaldırı-
lacağını söylediler.
Yalova’da geçen sene başlanan açık yüzme havuzu da bitmiş ve
kaplıcadakilerin vaktini geçirebilecek bir eğlence yeri olmuştur. En çok
masrafı mucip şeyler büyük otelde hergün çalan on kişilik orkestra ile
elektrik istihsal eden fabrikadır. Acaba bu ihtiyaçları daha ucuza te-
min etmek kabil değil mi!
Bir de Yalova kaplıcalarında otomobillerin manevra yeri için dar
ve iniş tehlikeli bir yer intihap edilmiştir. Orada her an bir kaza ol-
ması kabildir. Bunun muhakkak düzelmesi lazımdır. Yalova’da yeni
yapılan binalardan yalnız Vali konağı ve Seyrisefain Müdürü Umu-
misinin ikametgahı zikredilebilir. Bu iki binanın da haricen manza-
rası güzeldir.
Bursa’ya gelince: Bu kaplıcalar eskisine nisbeten çok tenha olmakla
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 95

beraber gene canlı bir hayat görülmektedir. Çelik banyolu otellerin sa-
hipleri vaziyetlerinden ne gayri memnun ne de çok memnundurlar.
Gönlü Ferah oteli müsteciri İsmail Beye sordum. “Bir aydır işimiz
zararsız gidiyor. Bir iki ay daha böyle giderse vaziyetimden memnun
olacağım. Yalova kaplıcalarının işlemesi belki bize biraz tesir etmiş
olabilir. Fakat ben daha ziyade umumi buhranın tesirini görüyorum”
dedi. Asri çelik banyoları için yapılmakta olan büyük otelin inşaatı
bitmek üzeredir. Her yerden gelen bir çok memurlar ve aileleri eskisi
gibi istirahat ve tedavi için Bursa’yı tercih etmektedirler. Burada kap-
lıcalara gelen ecnebiler nadir görülür. Muhakkak ki her iki yerimiz
çok kıymetlidir. Kıymetleri daima artacak ve halkımız ferahladıkça
buralara da rağbet çoğalacaktır.” 19

21 Ağustos 1931 Cumhuriyet Gazetesi

1932 yılında Atatürk’ün İstanbul’a uğramadan Ankara’dan

19
Cumhuriyet, 21.08.1931.
96 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

doğruca Yalova’ya gelmiş olması Gazi’nin kente olan sevgisini gös-


termektedir. Atatürk, 16 Temmuz’da Ankara’dan trenle De-
rince’ye gelmiş ve Ertuğrul yatı ile de Yalova’ya geçmiştir. 20

23 Temmuz 1932 Vakit Gazetesi

23 Temmuz 1932 tarihli Vakit Gazetesi’nde dönemin önemli


gazetecilerinden Asım Us, üç yılda Yalova’da gözlemlenen deği-
şim ile ilgili şunları yazmaktadır:
“Yalova’nın eski halini bilip de uzunca bir zamandan beri görme-
miş olanlar bir kere daha bu güzel su mevkiine kadar gidince hayret
ediyorlar. Bu hayreti bizzat ben kendi nefsimde hissettim. Epeyce bir
zamandan beri Yalova’yı görmemiştim. Birkaç gün evvel gidip bir
gün ve bir gece kaldım.
Marmara sahiline yarım saatlik bir asfalt yol ile bağlı olan banyo-

20
Cumhuriyet, 17.07.1932.
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 97

lar ve etrafı hakikaten Avrupanın en güzel su mevkileri ile rekabet


edecek bir dereceye gelmiştir. Şimdi iskeleden banyolara giden asfalt
yol daha bir buçuk, iki sene evvel ince bir dağ yolundan ibaretti. Oto-
mobil ve kamyon ile buralardan geçmek için bir çok müşkülatı göze
almak lazım geliyordu. Bununla beraber iskelede ve banyolarda iste-
nildiği zaman ve istenildiği kadar vasıta olmadığı için bu müşkülatı
göze almak da gidip gelmeyi temin edemiyordu.
Halbuki şimdi iskeleye çıkar çıkmaz bütün bir vapur dolusu halkı
bir hamlede banyolara götürecek kadar otomobil ve otobüs vardır.
Hiçbir kimse evvelce olduğu gibi nöbet beklemek şöyle dursun, otomo-
bil intihabında yahut otobüslerin birinde yer bulmakta en küçük bir
zahmet bile çekmiyor. Fazla olarak da gerek otomobiller, gerek oto-
büsler için ücret tarifesi sabittir. Pazarlık yapmıya hacet yoktur.
Yalovada her sınıf halkın kesesine uygun otel, pansiyon, lokanta
şeklinde tertibat ve teşkilat bulunduğu malumdur. Bununla beraber
bazı kimselerin civarda bulunan köylerde kaldıkları da görülmektedir.
Bununla suretle zaman geçtikçe Yalova civarındaki köy evlerinin de
birer pansiyon haline geleceği istidlal olunabilir.
Yalova artık hakikaten zümrüt Yalova olmuş. Gündüzleri güne-
şin ziyası, geceleri elektrik şuaları ile nurlanan köşkler, evler, oteller
onun pırlantalarıdır. Vakıa Yalova için biraz masraf yapılmıştır. Fa-
kat bu masraflar boşa gitmemeiş, memleket için her vakit şeref ve zinet
olacak bir eser meydana çıkmıştır. Bu eserin kıymetini takdir için hiç
sebebi olmasa bile sadece Gazi Hz.nin her sene iltifatına mazhar ol-
ması bizim için kafi değil midir?
Bahusus bu sene Gazi Hazretleri İstanbula uğramadan doğrudan
doğruya Yalovayı teşrif etmek suretile iltifatındaki kıymetinin derece-
sini göstermiştir.
Nihayet Yalova bir iki hafta sonra Yunan başvekili M. Venizelos
gibi dost bir memleketin kıymetli hükümet reisini de kendisine cezpe-
decektir. Bu suretle milli kıymetine beynelmilel bir şeref de ilave edil-
miş olacaktır.” 21

21
Vakit, 23.07.1932.
98 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

5 Ekim 1932 Cumhuriyet Gazetesi

5 Ekim 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Bursa ve Yalova


Kaplıcalarının karşılaştırıldığı görülmektedir:
“Doktor Ömer Nazım Bey Yalova suları ile ilgili:
Filhakika Bursa kaplıca suları membadan çıktıktan pek çok za-
man sonra hastaya tatbik edilmekte olduğu halde Yalova suyu, basit
bir takım tesisat sayesinde membadan çıkar çıkmaz tatbik olunabil-
mektedir. Bu izahatımın telkin ettiği netice şu olur: “Yalova suyu bir
çok hastalıklar için Bursa kaplıca sularından çok fazla bir hassai şifa-
iyeyi haizdir.
Doktor Nüzhet Şakir Beyefendi “Bursa ve Yalova kaplıcaları kü-
kürtlü değildir” buyuruyorlar. Bu mütaleada kendilerile ittifakıma
mani olan gene Yalova kelimesidir. Bu hal belki Bursa kaplıcaları için
varit olabilir, fakat Yalova suları için şayanı kabul değildir. Zira Ya-
lova sularında H, S şeklinde kükürdün mevcudiyetini yaptığımız ta-
harriyatla açık bir tarzda görülmüştür.” 22

22
Cumhuriyet, 05.10.1932.
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 99

23 Mart 1934 Vakit Gazetesi


100 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

1934 yılına gelindiğinde Yalova’daki değişim ile ilgili 23 Mart


1934 tarihli Vakit Gazetesi’nde şu değerlendirme yapılmaktadır:
“Yalova kasabası eskiden sıtmalı ve bataklı bir yer olduğundan hiç
kimse buraya ehemmiyet vermemiş ve herkes rastgeldiği yere ev yaptı-
rıp oturmuştur. Bu yüzden eğri büğrü ve daracık sokaklar oluşmuş ve
kötü manzaralı bir köy halinde yıllardır yüzüstü kalmıştır.
Fakat şu son seneler zarfında buradaki dağ kaplıcalarının birçok
hastalıklara şifa olduğu anlaşıldığından bir taraftan kaplıcalara Ka-
sabanın beş sene önceki haliyle şimdiki hali arasında yüzde oranla ta-
rif edilemeyecek derecelerde büyük bir değişiklik oluşmuştur.
Kışın Yalova’da hayat hiç yoktur. Etraftan gelip giden olmadığı
için bura halkı birbiri ile baş başa kalırlar. Her ne kadar İstanbul’dan
her gün vapur geliyorsa da buraya çıkan yolcular hiç durmadan oto-
büslere aktarma olarak Bursa’ya gidiyorlar ve Bursa’dan gelenler de
otomobillerden çıkar çıkmaz vapura koşarak gözden kayboluyorlar.
Yalova’nın Yoğurtları
Buranın çiftliklerinde yapılan yoğurtlar çok şöhret almışlardır. Bu
çiftliklerin ürünlerinden olan yoğurt, yağ ve peynirlerle yumurtalar
için Beyoğlu ve Kadıköy’de satış şubeleri vardır.
Böyle olmakla beraber şurası da tuhaftır ki o yoğurtlar buranın
çarşısında satılmıyor…
Yalova’da Pazar
Buranın çok meşhur bir pazarı vardır ve cumartesi günleri kuru-
lur. Bu pazarda bütün kaza ve köyleri geldikleri gibi İstanbul, Kara-
mürsel, Orhangazi ve Gemlik’ten de katılım olur.
Kazanın 30 köyünde 30 okul yapılmıştır ki bu başarı zanneder-
sem hiçbir kazada yoktur. Bu okullarda 52 öğretmen ile öğretmen ve-
kili eğitim ile ilgilenmektedir. Müfettiş Ziya Bey büyük bir zevkle köy-
leri dolaşarak okulları gözden geçirmektedir.
Yalova’da belli başlı 3 otel ve 1 lokanta vardır. Bunlardan İstan-
bul Oteli Yalova’nın yegâne işletmesidir. Muradiye Oteli de çok hoş-
tur.
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 101

26 Mayıs 1935 Akşam Gazetesi

Kazanın sağlık işleri çok iyidir. Ve belli başlı hastalıklarda yoktur.


Buranın en büyük derdi sıtma hastalığı iken hükümetimizin saye-
102 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

sinde önüne geçilmiştir. Kaza halkına sağlığın önemi uygun fırsatlarla


anlatıldığından eski zamanlarda olduğu gibi şimdi halk doktor ve dis-
panserden kaçmamaktadır. Buradaki dispansere bu nedenle başvuru-
lar çoğalmıştır. Bundan dört yıl önce dispansere gelen hastaların sayısı
(433) iken geçen sene bu sayı (2440)’a çıkmıştır. Üç sene içinde
(11.000) kişiye çiçek aşısı yapılmış ve 51 frengiliden 31’nin tedavisi
yapılmıştır.” 23
1935 yılında Yalova’nın modern bir kent haline getirilmesi
amacıyla dönemin önemli şehir planlamacılarından Henry Prost
şehre davet edilmiştir. 26 Mayıs 1935 tarihli Akşam gazetesinde
konu ile ilgili şu bilgiler aktarılmaktadır:
“Yalova beş sene içinde tam bir su şehri olacak. Yalova’nın bayın-
dırlık plâncısı M. Prost dün yerinde etüd yapmağa başlamıştır. M.
Prost bir muharririmize şunları söylemiştir: Tetkiklerim 20 gün ka-
dar sürecektir, Vaziyeti gözden geçirmeden plânın nasıl yapılacağını
ve Yalova’nın modern bir su şehri haline gelmesi ne kadar para ile
olacağını kestirmek imkânsızdır. Plân parça parça tatbik edilecektir.
Beş sene içinde Yalova kaplıcalarının esaslı bayındırlık işleri bitirile-
bilir. İstanbul bayındırlık planını yapmağı üzerime alamayacağım.
Çünkü vaktim uygun değildir. M. Prost bir hafta sonra şehrimize dö-
necek ve belediye ileri gelenleri ile temaslarda bulunacaktır.” 24
14 Haziran 1935 tarihli Ulus gazetesinde İhsan Arif Gökpı-
nar Yalova’ya yaptığı ziyareti kaleme almıştır. Makalede Yalova ile
ilgili bilgiler ile Yalova’ya gelen yerli ve yabancı turistler arasındaki
farka dair değerlendirme dikkati çekmektedir. Gazetede şu bilgi-
ler yer almaktadır:
“… Yalova’ya biri sabah, diğeri akşam olmak üzere iki vapur var.
Biz akşam altıda kalkan vapurla gittik. Bu posta, Heybeli ile Büyü-
kada’nın seferini de yaptığı için hıncahınç duluydu.
Yalova’ya tam iki saat yirmi dakikada geldik…

23
Vakit, 23.03.1934.
24
Akşam, 26.05.1935.
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 103

14 Haziran 1935 Ulus Gazetesi


104 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

İki tarafı ağaçlarla süslenmiş geniş, asfalt bir yoldan kaplıcalara


çıkıyoruz. Araba adeta uçuyor. Virajları dönerken, dağ çiçeklerinin
tatlı kokuları bizi sarıyor... Zümrüt ova, alaca bir karanlığa bürün-
müş… Yalnız, uzaklardaki kaplıcalar, her tarafa dağılmış ışıklar ile
gecenin yumuşak karanlığına dağılmış bir ateş böceği sürüsüne benzi-
yor.
Biraz sonra bir nur yağmuruna tutuluyoruz. Kaplıcaların bulva-
rına girdik. Dağların en ücra köşelerine kadar ampul sokulmuş dağ,
taş, bütün tabiat aydınlığa boğulmuş. Araba bir yokuş daha çıkarak
bizi büyük otele bırakıyor….
Tabiat, Yalova’ya karşı bir ana gibi cömert ve fedakâr hareket et-
miş, Güzel nesi varsa hepsinden bol bol vermiş.
Yalova, suları çok şifalı bir kaplıcadır. Bunu herkes biliyor. Fakat
Yalova’ya niçin gidilmek lazım geldiğini bilmiyor. Bizim halkın ekse-
risi Yalova’ya Kâğıthane’ye, Çırçır Suyu’na, Beykoz’a gider gibi gidi-
yor. Bütün bir günün yorgunluk, argınlığına bir sürü masrafına mu-
kabil ağaçlıklı bir yerde yemek, içmek, gezmek, koşmak.
Ecnebi, Yalova’ya sağlığı için gidiyor. Banyoları muntazam alıyor.
Sağlık durumunu oradaki doktorlara kontrol ettiriyor. Rejim yapıyor.
Bununla birlikte Yalova’nın güzelliklerinden de yararlanıyor. Or-
manları geziyor, tepeleri tırmanıyor, uzun yürüyüşler yapıyor….
Yalova’nın modern bir su şehri haline getirilmesi için inceleme ya-
pan Paris şehri baş mimarı Henry Prost buraları gördükten sonra
hayretinden ağzı bir karış açık kalmış ve etrafındakilere:
-Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar güzel manzara bulunmaz.
Hele renkler arasındaki değişiklik, çeşitlilik ve güzellik emsalsizdir.
Ben mümkün olsa buralardan bir dakika ayrılmak istemem demiş…
Şimdi ihtiyacı karşılamak üzere 150 yataklı büyük bir otel yapılı-
yor. Çünkü rağbet günden güne artıyormuş. Hali hazırda kaplıcala-
rın dört otelinde 240 yatak var. Temmuz, Ağustos, Eylül aylarında
o kadar çok gelen oluyormuş ki, birçok müşteriler geri dönmeye, geri
dönmemekte ısrar edenler de banyoların şezlonglarında yatmaya mec-
bur kalıyormuş…
Geniş bir alana dağılmış bu büyük işletme şebekesi seçkin ve çok
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 105

dirayetli bir genç olan kaplıcalar direktörü Muzafferin başarılı yöne-


timi altında en ufak bir aksama göstermeden işliyor.
Bir taraftan Yalova kaplıcaları modern bir su şehri haline getiri-
lirken onu kucağında besleyen şirin Yalova kasabası da çok değerli
kaymakamı Şefiğin yönettiği bir planla esaslı bir imar işine katılmış
bulunuyor.
Yalova-Bursa yolu yeniden yapılıyor. Şimdiki yol yedi metre ge-
nişletiliyor, virajlar kaldırılıyor.
Yalova’ya şimdiye kadar üretici ve çalışkan Romanyalı göçmen-
lerden üç bin kişi yerleştirilmiş. Bahçe ve meyve işine önem veriliyor.
300 dönüm arazide bir meyvelik oluşturulmuş, buraya 12 bin ağaç
dikilmiş. Birkaç sene sonra Yalova, yurdun en güzel şeftalilerini, en
lezzetli armutlarını, en güzel kokulu elmalarını, en halis vişne ve ki-
razlarını yetiştirecek.
Bursa’ya müthiş bir rakip geliyor.” 25
Yalova’da 1929 yılı itibariyle başlayan imar faaliyetleri, kesin-
tisiz 1938 yılına kadar devam etmiştir. 1938 yılında Atatürk’ün
kente ilk gelişi 21 Ocak ve kentten son defa ayrılışı 1 Şubat’tır.
Maalesef rahatsızlığının ilerlemesi dolayısıyla Atatürk, çok sev-
diği Yalova’sına bir daha gelemeyecektir.
23 Ocak 1938 tarihli Akşam gazetesinde Atatürk’ün kentteki
faaliyetleri ile ilgili şu bilgiler aktarılmaktadır:
“Atatürk dün Yalova’da yeni kaplıcaları gezdiler.
Atatürk Yalova’da açılan yeni otelin ilk misafiri oldular.
Atatürk ve yanındaki kişiler bu sabah (dün sabah) saat 9’da Ya-
lova’ya çıkmışlar ve oradan da otomobillerle kaplıcalara gitmişlerdir.
Atatürk kaplıcalarda bir süre dinlendikten sonra yeni kaplıcaya bir
inceleme gezisi yaparak yeni işletmeyi gözden geçirmiştir.
Yalova’da 1935 yılı Ekim ayında inşasına başlanan Termal Otel
1938 yılı başında bitmiştir. Bütün radyo aktivite teçhizat ve tefrişat
ile beraber, «Otel Termal Yalova» adını almış olan bu müessese 1938
yılı Ocak ayının 22 inci günü açılmıştır.” 26

25
Ulus, 14.06.1935.
26
Akşam, 23.01.1938.
106 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

23 Ocak 1938 Akşam Gazetesi

8 Temmuz 1938 tarihli Akşam gazetesinin haberinde de kap-


lıcalar ve düşünülen imar faaliyetleri ile ilgili şu bilgilere yer veril-
mektedir:
“Yalova kaplıcalarında birçok yenilikler yapılmıştır. Bunlar ara-
sında Otel Termal bu sene kullanılmaya başlanan son sistem sıhhi
tesisat, yeni parklar, çeşit çeşit çiçekler ve yeşillikler, tiyatro-sinema sa-
lonu ve kısmen de ucuzluk gelir.
Yalova kaplıcalarında tedavi işlerine çok önem veriliyor, sıhhi te-
sisat birinci planda yer alıyor. Bunun için birçok yeni aletler alınmış,
yerlerine konmuştur. Otel Termal’in alt katında sıhhi şartlara sahip
18 banyo, 1 masaj odası ve birkaç zayıflatma cihazı mevcuttur.
Zayıflamak isteyenler, doktorun tavsiyesiyle ya kürek çekmeye
DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 107

veya tabiri caizse bir nevi kabir azabına katlanmaya mecburdurlar…


Neler Yapılacak
Gerçi kaplıcalarda bir hayli sıhhi tesisat yapılmıştır. Fakat Doktor
Nihat Reşat da itiraf ediyor. Bu tesisat noksandır. Bunun için daha
birçok tıbbi aletler alınacaktır. Son tesisat ve yeniliklere 100.000 lira-
dan fazla para gitmiştir. Daha 500.000 lira sarf edilecektir. Bu para
ile üç senede Yalova kaplıcaları bir kat daha mükemmelleşecektir.
Kaplıcalarda masaj daireleri arttırılacak, bağırsak tedavisi, barsak te-
mizleme ve çeşitli kadın hastalıkları için yeni aletler sipariş edilecektir.
Şehircilik uzmanı B. Prost’un planı gelecek seneden itibaren uygu-
lanmaya başlanacak…
B. Prost’un plan, kaplıcalara gidenlerin çok iyi hatırlayacakları
“Çınar Otel” ile çevresindeki binaları yıkıyor. Çınar Otel çok ünlüdür.
Ucuz olduğu için çok sevilir… Otelin tüm güzelliğini oluşturan tarihi
çınar ağacı yerinde kalacaktır.
B. Prost şehri kaplıcaların gerisine kuruyor. Otomobil, park, oyun
bahçeleri, villaların yapılacağı sahalarla mahallelerin yerlerini planda
ayrı ayrı gösteriyor.
Kaplıca Suyunun Miktarı
Yalova kaplıcaları 24 saat zarfında 1.700.000 litre su veriyor.
Her banyonun 250 litre suya ihtiyacı vardır. Sonuç olarak ortalama
hesapla kaplıcanın 10.000 hastayı tedavi edebilecek miktarda suya
sahip olduğunu öğrendik….
Su Şehrinde Tiyatro
Yalova kaplıcalarına 200 kişilik modern bir tiyatro-sinema salonu
yapılmış. Gezdik, gördük, hoşuma gitti. Naşit’le Hazım’da görmüş.
Beğenmişler ve tiyatronun sahnesinde oynamaya karar vermişler.
Sahne yorgunluğunu sahne içindeki banyo dairesinde gidermek, hangi
sahnede hangi artiste nasip olmuştur?
Kadroda birçoklarının sesine bayıldığı Münir Nurettin’in de bu-
lunduğunu söylememek insafsızlık olur. Aynı sahnede Münir Nuret-
tin de şarkı söylemeyi kabul etmiş.” 27

27
Akşam, 08.07.1938.
108 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

08 Temmuz 1938 Akşam Gazetesi


DÖNEM GAZETELERİ ÜZERİNDEN İŞGAL SONRASI YALOVA’NIN İMARI KONUSU 109

SONUÇ
Yalova’nın imarı Atatürk’ün Yalova gezileri ile başlamıştır. İlk
kez 19 Ağustos 1929’da Yalova’ya gelen Atatürk, 1 Şubat 1938’de
Yalova’dan son defa ayrılmıştır. Tüm bu süreçte işgal sonrası ha-
rabe haline gelmiş, bataklıklar dolayısıyla sıtma hastalığının pen-
çesinde olan Yalova’nın imarı ve kentin modernleştirilmesi konu-
suyla yakından alakadar olmuştur.
Bu yıllarda kara ve deniz ulaşımını geliştirmek için alt yapı ça-
lışmaları, ulaşım araçlarının geliştirilmesi gibi hizmetler ile özel-
likle Kaplıca turizmini canlandırılma isteği belirleyici olmuştur.
Kentin zengin ve verimli topraklarının değerlendirilmesi, hayvan-
sal üretimin arttırılması için Baltacı ve Millet Çiftlikleri ile yapılan
çalışmalar kente büyük bir girdi sağlamıştır. Yalova’nın planlı bir
şekilde büyümesi için şehir planlamacıları ile yapılan çalışmalar da
gerçekleştirilmiştir.
Sonuç olarak günümüzün Yalova’sının ekonomik, sosyal ve
kentsel gelişiminin 1929 yılında Atatürk ile başladığını ve kentin
kısa sürede büyük bir gelişme gösterdiğini söyleyebiliriz. Yalova,
tüm bu sürecin neticesinde Atatürk’ün “Yalova, benim kentimdir”
sözüne layık olmuştur.

KAYNAKÇA
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30-18-1-2-6-55-16, 20.11.1929.
BCA, 30-18-1-2-9-17-1, 02.04.1930.
BCA, 30-18-1-2-10-27-16, 30.04.1930.
Cumhuriyet
Milliyet
Akşam
Vakit
Ulus
Akyol, Ahmet, Atatürk’ün Kenti Yalova, Yalova Belediyesi Yayınları, Ya-
lova, 2005.
Akyol, Ahmet, Atatürk ve Yalova, Yalova Valiliği Yayınları, 1998.
Banoğlu, Niyazi Ahmet, Atatürk’ün İstanbul’daki Hayatı I, Milli Eğitim Ba-
sımevi, İstanbul, 1973.
Nadi, Yunus, “Yalova’da Yeni Bir Âlem Vücuda Geldi”, Cumhuriyet,
110 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

14.09.1929.
Sevencan, Muhsin, Yalova Nüfus İstatistikleri (1325-2017), http://haber
ci.com.tr/tr-tr/kose-yazilari/2497/yalova-nufus-istatistikleri-1325-
2017.
Milli Mücadele Döneminde Yalova ve
Atatürk’ün Dış Politikası
Furkan Kaya ∗

GIRIŞ
Mustafa Kemal Atatürk, tarih sahmesinden çekilen altı asırlık
Osmanlı İmparatorluğundan, yeni Türkiye Cumhuriyetini
kurma çalışmaları içindeyken iç meseleler kadar dış politikaya da
büyük önem veriyordu. Osmanlı devleti Kurtuluş Savaşı devam
ederken işgalci devletler ile 10 Ağustos 1920 de imzaladıkları Sevr
Anlaşmasıyla Misak-ı Milli topraklarını işgalciler tarafından pay
edilmesini onaylarken, Türkiye, bağımsızlık mücadelesinde as-
keri sahada gösterdiği başarıyı, 24 Temmuz 1923’te Lozan An-
laşmasının imzalanmasıyla diplomatik başarısını da gösteriyor ve
Türkiye Cumhuriyet’nin uluslararası diplomaside tanınırlığını
sağlıyordu.
Atatürk’ün dış politikasını özetleyen en önemli sözü “Yurtta
sulh, cihanda sulh” tur. Milli mücadelenin başladığı andan itiba-
ren kalıcı barışı hedeflemiş olan Atatürk, Misak-ı Milli sınırları-
nın güvenliğini ve ülkenin bağımsızlığını sağladıktan sonra bunu
koruma çabası içinde olmuştur. Savaşın ancak milli bağımsızlık ve
vatan müdafasında yapılması gerektiğine inan Atatürk, 1923 yılı-
nın Şubat ayında tarihe şu önemli sözünü miras bırakmıştır,
“Harp zorunlu ve hayati olmalı. Milletin hayatı tehlikeye düşmedikçe


Dr. Öğretim Üyesi, Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü,
E-posta: kayafurkan@gmail.com, 0000-0001-8619-7593
112 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

harp bir cinayettir.” 1


Bir ülkenin dış politikasını belirleyen en önemli unsurlardan
biri jeostratejik yeri ve coğrafi konumudur. 2 Cumhuriyetin ila-
nıyla beraber Türkiye’nin güçlü devletler ile komşu olmuştur.
Doğu’da Sovyetler Birliğiyle, Irak mandası ve Kıbrıs adası saye-
sinde İngiltere ile, Suriye mandası sayesinde Fransa ile, Oniki
Adayı ve Meis adasını kontrol ettiği içinde İtalya ile komşu ol-
muştu. Dolayısıyla Türkiye artık dönemin en güçlü ülkeleriyle
komşu olmuş ve bu sorumluluğunun bilinciyle daha gerçekçi bir
dış politika çizgisi takip etmeye başlamıştır. 3 Tam bağımsızlık,
ulus egemenliği ve çağdaşlaşmayı hedef alan dış politika ilkele-
rinde çağdaş diplomasi anlayışını benimsenmiştir. Kuşkusuz
bunda iki savaş arası dönemde ortaya çıkan zıt rejimlerin büyük
payı olmuştur. Türkiye, hem ulusal güvenliğini sağlamak hem de
yeni ittifak sistemleri inşa ederek uluslararası diplomaside söz sa-
hibi olmayı amaçlamıştır. Bunun en önemli örnekleri 1934 yılın-
daki Balkan Paktı ve 1937 yılında kurulan Sadabad Paktıdır. Bu
sayede Türkiye, hem coğrafyasındaki sorunların sorumluluğunu
alacak hemde bölgesinde ve uluslararası platformlarda işbirliği
içinde olmuştur. Bu anlayış Türk dış politikasının en önemli ihti-
yaçlarından biri olarak değerlendirilmelidir.

1. TÜRK-İNGILIZ İLIŞKILERI VE MUSUL SORUNU


Musul’un meselesi Türkiye Cumhuriyetinin ilanından itiba-
ren en temel sorunlu başlıklardan biri olmuştur. Musul vilayetinin
yaklaşık 90 bin km2 yüzölçümü ile beraber içerisinde Süleyma-
niye, Musul ve Kerkük sancakları bulunmaktadır. Musul, Os-
manlı sınırları içindeyken önemli olanda Türkmen nüfusunun ya-
şadığı, Türklerinin varoluşundan itibaren tarihi ve kültürel bağı-

1
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt: II, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayın-
ları, 1952, s. 124.
2
Ayhan Kamel, “1923’ten Günümüze Türk Dış Politikası ve Diplomasisi,” İnkı-
lap Kitabevi, 2014, İstanbul, s. 20
3
Ahmet Şükrü Esmer, Oral Sander, “Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1965),
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Sevinç Matbaası, An-
kara, 1969, s. 63.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE YALOVA VE ATATÜRK’ÜN DIŞ POLİTİKASI 113

nın olduğu kadim bir coğrafyadır. 4 19. Yy.’da sanayi devrimi ve


petrolün bulunması ile birlikte bölgenin stratejik önemi büyük öl-
çüde artmıştı. Birinci Dünya Savaşı sürecinde Osmanlı toprakla-
rının paylaşılmasını içeren gizli anlaşmaların en önemlilerinden
biri olan 1916’da imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile Musul’un
da içinde bulunduğu petrol bölgelerinin emperyalist ülkeler tara-
fından paylaşılması planlanıyordu.
Lozan Konferansında Musul Sorunu çözüme kavuşturulama-
mıştır. Türkiye-Irak sınırı tam anlamıyla belirlenemezken, mele-
senin Türkiye ile İngiltere’nin kendi aralarında halledilmesine ka-
rar verilmiştir. Iki devletin anlaşamaması durumunda ise konu-
nun Milletler Cemiyetine götürülmesinde mutabakat sağlanmış-
tır. Böylelikle Lozan’da halledilemeyen Musul Anlaşmazlığı yeni
Türkiye Cumhuriyetine devredilmiş oldu.
Misak-ı Milli sınırları içinde olmasına rağmen, Türkiye MC
Meclisinin kararından sonra Musul’u kuvvet yoluyla geri alma te-
şebbüsünde bulunmamıştır. Savaştan yorgun çıkan Türkiye dev-
rim ve kalkınma hareketine girişmişti. Yeni bir savaş Türkiye’deki
bu çalışmaları süresiz geride bırakabilirdi. Bu sebeplerle, Türk
hükümeti Cemiyetin vermiş olduğu kararı esas kabul ederek İn-
giltere ve Irak ile görüşmelere girişmiştir. Dışişleri Bakanı Tevfik
Rüştü Aras, antlaşmanın onaylanması vesilesiyle 7 Haziran
1926’da söylediği nutukta şöyle demiştir:5
“Sakıt (düşmüş) imparatorluğun hal ve tanziminin neslimize
tevdi ettiği birçok mesaili azimeyi hayatiyle milletimizin aleme destan
olan mücadelesi sayesinde hüsnü halde intaç(sona erdirme) edilirken
milli inkılabımızın semeratı (fayda) zaferini bir an evvel istihsal (elde
etme) ve sulhu tehir etmemek için büyük bir kiyasetle halli hususu işini
artık bir şekli halle isal zamanı hulul (gelmiş) etmiş bulunuyordu.
Şarkı karipte başlıca kuvveti temsil eden Türkiye Cumhuriyetinin en
esaslı mihveri siyaseti mileli mütemeddine (medeni) arasında bir un-

4
Semih Yalçın, “Misak-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Me-
selesi”, Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, Atatürk Araştırma Merkezi, An-
kara, 2000, s. 309.
5
Ahmet Şükrü Esmer, “Siyasi Tarih 1919-1939,” Ankara, 1953, s. 197
114 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

suru intizam ve terakki olarak çalışmak olduğuna göre cihanın ve


şarkı karibin sulh ve huzuru ve Irak’ın istiklal ve saadeti namına ve
Büyük Britanya İmparatorluğu ile münasebetlerimizi normal bir hale
getirmek için yegane muallak kalan bu arazi meselesinde fedakarlık-
lara katlandık.”
2. TÜRKIYE’NIN LIDERLIĞINDE İKI BÖLGESEL
ENTEGRASYON; BALKAN ANTANTI VE SADABAD PAKTI
1.1. Balkan Paktı
Atatürk’ün iki savaş arasında dönemde önem verdiği en hayati
entegrasyon projelerinden biri Balkan Paktı’dır. Türkiye, 1930’lu
yıllardan itibaren Balkan devletleri ile istikrar ve barış temelli iliş-
kiler sürdürmeyi amaçlamıştır. Balkanlarda kurulacak birliğin en
kudretli savunucusu olan Atatürk, Balkanlar arası bir toplantıda
ortaya koymuş olduğu ifadeler büyük önem arz etmektedir: “Efen-
diler, unutmayalım ki Balkan milletlerinin ataları birbirlerinden hı-
sımlarıydılar. Bu milletler yüzyıllar boyunca birlikte yaşadılar. Biz
Balkan Birliği’ni tarihi gelişiminin tabii bir neticesi gibi kabul etmeli-
yiz.” 6 Misak-ı Milli Prensiplerine bağlı kalan Türkiye, sınırları dı-
şındaki Balkan ülkeleri üzerinde herhangi bir toprak talebinde
bulunmamış ve Lozan’da anlaşılan statükonun korunması yö-
nünde hareket etmiştir.
İkili anlaşmalar ile Atina, İstanbul, Bükreş ve Selanik’te topla-
nan Balkan Konferansları ile Balkan Paktı’nın alt yapısı hazırlan-
mış 7 kuruluş anlaşması 9 Şubat 1934 tarihinde Atina’da Ro-
manya, Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan tarafından imzalan-
mıştır. 8 Böylelikle imzacı dört devlet Balkanlar’daki istikrarın sür-
dürülmesi için kararlı oldukları belirtmişlerdir. Bu bölgesel paktın
esasında revizyonist hedefler peşinde olan Bulgaristan ve onun

6
Anadolu Ajansı Bülteni, 6/11/1933
7
Robert Joseph & Harry Nicholas Howard, The Balkan Conferences and the
Balkan Entente 1930-1935: A Study in the Recent History of the Balkan and
Near Eastern Peoples, 1936, Berkeley: University of California Press.
8
Fatma Aslı Kelkitli, “İki Savaş Arası Döneminde İtalya’ya Karşı Balkanlar’da Bir
Dengeleme Politikası Denemesi: Balkan Antantı,” Ankara Üniversitesi SBF
Dergisi, cilt: 72, sayı:2, 2017, s. 437.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE YALOVA VE ATATÜRK’ÜN DIŞ POLİTİKASI 115

destekçisi İtalya’ya karşı yapıldığı söylenebilir.

Kaynak: Cumhuriyet, 10 Şubat 1934

Avrupa’nın ilk bölgesel güvenlik ittifakı olan Balkan Paktı,


Atatürk’ün kişisel özveri ve çabasıyla meyada gelmişti. Fakat
MC’nin Avrupa genelinde ortak güvenlik sistemini uygulamadaki
başarısızlığı ile İngiltere ve Fransa’nın saldırgan Almanya ve
İtalya’ya karşı gereksiz şekilde “yatıştırma” politikası izlemesi,
Balkan devletlerinin bu ülkelere sempati duymasına yol açmıştır.
4-6 Mayıs 1936’da gerçekleşen Belgrad Konferansında Balkan
Paktının sonu gelmeye başlamıştı. Yunanistan’ın önerisi ve Tür-
kiye’nin desteğiyle Romanya ve Yugoslavya’nın karşı çıkmalarına
ragmen Arnavutluk sınırlarının güvence altına alınması paktın
kapsamı dışına çıkarılınca Belgrad için Balkan Paktı hayal kırıklığı
olmuştur. Ocak 1937 de Bulgaristan ile Yugoslavya’nın “dostluk
ve ebedi barış” ile Mart 1937’de İtalya ile “saldırmazlık ve taraf-
116 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

sızlık” anlaşmaları imzalaması Balkan Paktı’nın fiilen sonunu ge-


tirmiştir. Türkiye her ne kadar paktı ayakta tutabilmek için bü-
yük çaba sarf etmiş olsa da, üye ülkelerinin yaklaşımları nedeniyle
bunda başarılı olamamıştır.

1.2. Sadabad Paktı


İki savaş arası dönemde Türkiye’nin liderliğinde kurulan bir
başka önemde bölgesel barış projesi Sadabad Paktı’dır. Bilindiği
üzere bu doğrultuda Türkiye 1920’li yılların sonundan itibaren
Batı’da Balkan ülkeleri ile beraber doğuda İran, Afganistan ve
Arap devletleri arasında kalıcı iyi komşuluk ilişkileri kurmak isti-
yordu. Bu hususta Dışişleri Bakanı olarak Tevfik Rüştü Aras, bu
anlayışı neticesinde Türkiye’nin Orta Doğu ülkeleri üzerinde et-
kisini arttırmak üzere çok yönlü aktif bir dış politika anlayışı baş-
latmıştı. 9
Habeşistan’ın işgalinden sonra Doğu Akdeniz’de başlayan
İtalyan tehdidi Türkiye ile İngiltere arasında yakınlaşması başla-
tırken Türkiye’ye Orta Doğu ülkeleri ile de işbirliğine yönlendir-
miştir. Bu dönemde Orta Doğıu devletlerinin özellikle Afganis-
tan, Irak ve İran’ın bölgede İngiltere ve SSCB etkisinden rahatsız-
lık duyuyorlardı. 10 Dolayısıyla Türkiye ve bölge ülkeleri bu iki
emperyal güce karşı bir denge politikası takip etmeye karar verdi-
ler. Bu birlikteliğin bir başka faydası ise dört bölge devletinin
kendi aralarındaki sorunları çözmeleri, sonrasında ise bölgesel it-
tifak kurmalarıyla uluslararası alanda ellerini kuvvetledirecek ol-
masıydı. 11 Sadabad Paktı’nın esas kuruluş nedenleri arasında en
önemlisi taraf ülkelerin dış tehdit algısından çok ikilli sınır sorun-
larının çözümü ve bölgesel güvenlik bağlamında işbirliği arayışı
içinde olmalarıdır. 12

9
Tevfik Rüştü Aras, “Görüşlerim,” Semih Lütfi Kitabevi, Ankara, 1942, s. 130.
10
Mustafa Sıtkı Bilgin, “İki Savaş Arası Dönemde Türkiye’nin Ortadoğu Politi-
kası,” Akademik Bakış, Cilt: 9, Sayı: 18, Yaz 2016, s. 39.
11
Aryeh Shmuelevitz, ‘Atatürk’s Policy toward the Geat Powers: Principles and
Guidelines’, içinde The Great Powers in the Middle East, 1919-1939, (ed.) Uriel
Dann, London, Holmes & Meier, 1988, s.315.
12
İsmail Soysal, “1937 Sadabad Paktı”, İsmail Soysal, Çağdaş Türk Diplomasisi:
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE YALOVA VE ATATÜRK’ÜN DIŞ POLİTİKASI 117

Kaynak: Cumhuriyet, 9 Temmuz 1937.

Rusya ve İngiltere, Sadabad Paktı’nın oluşum sürecini yakın-


dan takip etmişlerdi. Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras
yapmış olduğu bir konuşmada: 13 “Batı Asya’yı ortak bir kardeşler
vatanı koyan dostumuz Sovyet Rusya’nın öteki dostumuz İngil-
tere’nin rızalarıyla hatta yardımlarıyla vücuda gelen bu muazzam
eser.” demiştir. Bu demek oluyor ki, paktın oluşum sürecinde
Rusya ve İngiltere haberdar edilmişlerdi. Türkiye’nin temel isteği
Irak’ın yanında diğer Arap devletlerinin de pakta katılmalarıydı.

200 Yıllık Süreç, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1999, s. 338.
13
Ömer Osman Umar, “Cumhuriyet Döneminde Atatürk’ün Ortadoğu Politikası
(1923-1938), Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Dergisi Cilt: 6, Sayı:
2, 2010, s. 78.
118 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Yine dışişleri Bakanı Aras vermiş olduğu bir mülakatta: 14 “Komşu


ve dost Irak’ın bu paktta yer alması paktı imzalayan devletlerle Arap
devletleri arasında yeni bir köprü olacaktır.” demesi bu oluşumun
coğrafya genelinde yayılarak bölgeye barış ve refahın getirilmesini
amaçladığını göstermektedir.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi


Atatürk ve dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın en hayati dış
politika konularından biri Boğazların status meselesiydi. Lozan
Anlaşmasında yer alan Lozan Boğazlar Sözleşmesi Türkiye’nin
güvenliğine tehdit teşkil ediyordu. Ikinci Dünya Savaşı’nın da
yaklaştığı süreçte Türkiye’nin ulusal güvenliği bakımından ve sa-
vaş süreci ve sonrasındaki yeni uluslararası düzende boğazların
hakimiyetinin tamamen kendisinde olmasını istiyordu.
Tarihe boğazlar, jeostratejik önemi sebebiyle büyük güçlerin
kontrol etmek istediği önemli bir su yolu olmuştur. Bu aynı za-
manda boğazların jeopolitik önemini arttıran bir anlayışıda ortaya
çıkardı görülmektedir. Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti
de boğazların stratejik önemini dünya güç dengeleri içinde kullan-
mayı başarmıştır. Dolayısyla büyük güçlerin bölgesel politikala-
rını yönlendirmeyi başarmıştır. 15
Türkiye, Eylül 1935 tarihinde gerçekleştirilen MC Genel Ku-
rulunda Boğazların silahsızlandırılmasının Türkiye’yi zayıflataca-
ğını vurgulamış fakat somut bir sonuç el edememiştir. Daha sonra
düzenlenen çeşitli toplantılarda Türkiye kendi çıkarlarını Kabul
ettirme hususunda olumlu bir hava oluşturmayı başarmıştır. Kuş-
kusuz bunun nedeni diğer devletlerin isteklerini sert kuvvetle ger-
çekleştirmek istersek Türkiye barış temelli diplomatik yolları ter-
cih etmiş olmasıdır. 16 Türkiye bu süreçte kararlı tutumundan

14
Sina Akşin, “Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi,” İmaj Yayıncılık, İstan-
bul, 1996, s. 81.
15
Hakan Uzun, “Montreux Boğazlar Sözleşmesinin Yankıları,” Ankara Üniversi-
tesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Say: 61, Güz 2017, s.
396
16
Hakan Selim Canca, Uluslararası Hukukta Türk Boğazları, Birinci Baskı, An-
kara, Seçkin Yayınevi, Mayıs 2012, s. 77
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE YALOVA VE ATATÜRK’ÜN DIŞ POLİTİKASI 119

vazgeçmemiştir. 1936 yılına gelindiğinde savaş ihtimali daha be-


lirmiş Türkiye’de bu koşullardan istifade ederek, 11 Nisan
1936’da Lozan Boğazlar Sözleşmesini imzalayan devletlere birer
nota göndermiş ve boğazlar üzerindeki hükümlerin yeniden görü-
şülmesini talep etmiştir. 17 Türkiye’nin teklifi, İtalya dışında
SSCB, Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya, Fransa,
İngiltere tarafından değişen uluslararası koşullar göz önünde bu-
lundurularak olumlu karşılanmıştır.

Kaynak: Cumhuriyet, 21 Temmuz 1936.

Türkiye’nin arzu ettiği konferans, bu hususları görüşmek


üzere 22 Haziran 1936’da İsviçre’nin Montreux şehrinde toplan-
mıştır. Yaklaşık bir ay görüşmeler sonucunda 20 Temmuz
1936’da Montreux Anlaşması imzalanmıştır. Imzanın ardından
Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras bir konuşma yaparak,
Türkiye’nin meseleleri barışçıl yollarla ve müzakere ederek çöz-

17
İlhan Tekeli & Selim İlkin, “İkinci Dünya Savaşı Türkiye’si,” Birinci Cilt, İle-
tişim Yayınları, İstanbul, 2013, s.52
120 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

mesinin öneminin altını çizmiş ve Türkiye’nin bu duruşunun


dünya için iyi bir örnek olduğunu, zor olduğu düşünülen sorunla-
rın da üstesinden diplomasi ile gelinebileceğini Türkiye sayesinde
ispatlandığını söylemiştir. 18
Montreux Anlaşması ile Türk boğazları üzerinde Türk haki-
miyeti kesin olarak kurulmuştur. Ayrıca Lozan konferansından
arta kalan önemli sorunlardan biri olan boğazlar meselesi Tevfik
Rüştü Aras’ın eşsiz mesai sayesinde çözümlenmiştir. Böylelikle
Aras başarılı dış politika çalışmalarına bir yenisini daha eklemiş,
bugün de Türkiye’nin ulusal güvenliği ve milli çıkarları bakımın-
dan büyük önem taşıyan boğazların Türkiye’nin kontrolünde ol-
masını sağlağan Montreux Anlaşmasının mimarlarından biri ola-
rak tarihteki yerini almıştır.

SONUÇ
Atatürk’ün vefatına kadar süren iktidarı boyunca tek dışişleri
bakanı olarak görev yapan Tevfik Rüştü Aras, dünyanın yeni ve
daha büyük yıkımla sonuçlanacak İkinci Dünya Savaşına doğru
hızla sürüklendiği dönemde Türk dış politikasını başarıyla yönet-
miştir. Kuşkusuz Aras ile Atatürk’ün diplomasi anlayışındaki
uyumun payı büyüktür. Tıpkı Atatürk gibi Aras’ta, Türkiye’nin
bölgesel entegrasyon projelerine liderlik yapması gerektiğini ve bu
sayede kurulacak paktlarla öncelikle bölgesel barış sağlanacak
daha sonra ise bir başka dünya savaşına imkan vermeyecek küresel
barış tesis edilebilecekti. Bu amaçla Türkiye, Balkan Paktıyla Bal-
kan ülkelerini, Sadabad Paktıyla da Orta Doğu ülkelerini bir
araya getirerek çok yönlü dış politika ile işbirliğini hedeflemişti.
Elbette Türkiye’nin Misak-ı Milli haritasını yok etmek isteyen
güçler, Türkiye’nin böylesine iki büyük pakta liderlik etmesini ve
bölgesel bir güç olmasını engellemek adına oldukça güçlü bir baskı
politikası yürütmüşlerdir. Neticede paktların ömrü uzun sürme-
miş ve İkinci Dünya Savaşı’nın önünde hiçbir engel kalmamıştır.
Lozan’dan sonra Türkiye’nin imzaladığı en önemli anlaşma süp-
hesiz Montreux Boğazlar Sözleşmesidir. Dünyanın belkide en

18
Akşam, 21 Temmuz 1936
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE YALOVA VE ATATÜRK’ÜN DIŞ POLİTİKASI 121

stratejik su yolları olan Türk boğazları işgalci devletler tarafından


Türk egemenliğine bırakılmak istenmemiştir. Fakat Atatürk’ün
diplomasi ustalığı ve Aras’ın da bunu kusursuz uygulaması nede-
niyle savaş öncesi koşullarda güç dengesini politikasını layıkıyla
uygulayan Türkiye, tarafları tekrar müzakere masasına oturmayı
başarmış ve boğazlar Türk hakimiyetine geçerek Türkiye tam an-
lamıyla bağımsız ve egemen bir devlet olmuştur. Atatürk’ün
“Yurtta Barış, Cihanda Barış,” dış politika ilkesine bağlı kalarak
yumuşak güç, denge politikası ve diplomasiyi en iyi şekilde uygu-
layabilmiştir.

KAYNAKÇA
Ahmet Şükrü Esmer, Oral Sander, “Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-
1965), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Sevinç
Matbaası, Ankara, 1969.
Ahmet Şükrü Esmer, Siyasi Tarih 1919-1939, Ankara, 1953.
Akşam, 21 Temmuz 1936.
Anadolu Ajansı Bülteni, 6/11/1933
Aryeh Shmuelevitz, ‘Atatürk’s Policy toward the Geat Powers: Principles
and Guidelines’, içinde The Great Powers in the Middle East, 1919-
1939, (ed.) Uriel Dann, London, Holmes & Meier, 1988.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt: II, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Ya-
yınları, 1952.
Ayhan Kamel, “1923’ten Günümüze Türk Dış Politikası ve Diplomasisi,”
İnkılap Kitabevi, 2014, İstanbul.
Fatma Aslı Kelkitli, “İki Savaş Arası Döneminde İtalya’ya Karşı Balkan-
lar’da Bir Dengeleme Politikası Denemesi: Balkan Antantı,” Ankara
Üniversitesi SBF Dergisi, cilt: 72, sayı:2, 2017.
Hakan Selim Canca, Uluslararası Hukukta Türk Boğazları, Birinci Baskı,
Ankara, Seçkin Yayınevi, Mayıs 2012.
Hakan Uzun, “Montreux Boğazlar Sözleşmesinin Yankıları,” Ankara Üni-
versitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Say: 61,
Güz 2017.
İlhan Tekeli & Selim İlkin, İkinci Dünya Savaşı Türkiye’si, Birinci Cilt, İle-
tişim Yayınları, İstanbul, 2013.
İsmail Soysal, “1937 Sadabad Paktı”, İsmail Soysal, Çağdaş Türk Diploma-
sisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1999.
Leften Stavros Stavrianos, Balkan Federation: A History of the Movement
toward Balkan Unity in Modern Times, Northampton: Department of
122 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

History of Smith College, 1944.


Ömer Osman Umar, “Cumhuriyet Döneminde Atatürk’ün Ortadoğu Po-
litikası (1923-1938), Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Der-
gisi Cilt: 6, Sayı: 2, 2010.
Robert Joseph & Harry Nicholas Howard, The Balkan Conferences and
the Balkan Entente 1930-1935: A Study in the Recent History of the
Balkan and Near Eastern Peoples, 1936, Berkeley: University of Cali-
fornia Press.
Semih Yalçın, “Misak-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Mu-
sul Meselesi”, Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, Atatürk Araştırma
Merkezi, Ankara, 2000.
Sina Akşin, “Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi,” İmaj Yayıncılık,
İstanbul, 1996.
Tevfik Rüştü Aras, “Görüşlerim,” Semih Lütfi Kitabevi, Ankara, 1942.
Bütüncül Tarih
Yakup Bilgin Koçal ∗

GİRİŞ
Tarih bilimi, karmaşık koşullardaki oluşumlarda tek bir sebep
var olduğunu kabul etmese de, koşullarıyla birlikte tarihteki olu-
şumu anlamlı bir bütün haline getiren kritik faktörü belirlemeye
çalışır. 1
Tarih hadiseleri seçerken sebeplerle, yani müteakip hadiseleri
determine eden ve onların teşekkülüne yol açan faktörler arasında
yaptığı tercihlerle, ister istemez felsefi tefekkür sahasına adım at-
mış bulunur. Hulâsa, tarih bir tarih felsefesine sahip olmaksızın
yazılamaz 2.
Aradığımız, eğer varsa, doğa bilimlerinde olduğu gibi tarihin
de yasasını bulabilmek. Yasanın ‘nasıl’ında kesinliğin olma iddiası
tartışmalıysa da, en azından ‘niçin’i metafiziğin alanı. Belki de fi-
zikle metafiziğin buluşma zamanı gelmiştir. Yer çekimi kanunu,
bir doğa yasasıdır ama ‘niçin’i değil ‘nasıl’ı izah eder. Newton’un
kafasına elma düştüğü için bu yasa var olmadı. “Niçin bu yasa
var?” sorusunun cevabı bizi Tanrı’ya götürür ama bu yasanın nasıl
çalıştığı keşfetmek bizi bilime götürür. Top oynayabiliyorsak,
yerde yürüyebiliyorsak, koşabiliyorsak yer çekiminin varlığı saye-
sindedir. İnsanoğlu koşabildiği gibi tarihin inşa sürecinde de halk-

∗ Araştırmacı-Tarihçi.
1 Prof. Dr. Yılmaz Özakpınar, Bir Medeniyet Teorisi, 1999, s. 59
2
Şahin Uçar, Tarih Felsefesi Yazıları, 2007, s. 115
124 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

lar harekete geçiyor ve onun da ‘nasıl’ını anlamak gerekiyor. He-


rodotos’tan bu yana yapılan iş, halkları harekete geçiren kuvvetin
‘nasıl’ını araştırarak tarihin yasasını bulabilme gayretidir. Bulan
olmuş mu? Halk, sırtında kamçı izleriyle ve uğultular eşliğinde
‘Buldum’ diyenlerin dümen suyuna sokulmuş. Tanrı’yı öldürseler
de yeni Tanrılar belirmiş ufukta; özgürlük, akıl, fert… Değişme-
yen tek gerçek şiddet. Her kavga şiddeti bitirmek için; hepsinin
mazereti son kavga olmakmış.
Nedenselliğini kavramadan sadece olayları aktarmanın tarihi
anlaşılır kılmayacağını biliyorum. Onlarca nedeni oluşturan si-
yasi, ekonomik, kültürel arka planın yanı sıra kişilerin özgür ter-
cihleri de belirleyici olmuş mudur? Birçok ‘neden’in içinde ‘özgür
neden’in de yeri var mıdır?
Özgürlük yoksa irade olmaz. İrade olmayınca sorumluluk ol-
maz. Ahlakın toplum hayatına egemen olabilmesinin veya dinin
kabul görmesinin şartı insanların sorumluluk almasıdır. Özgür-
lük ve zorunluluğun birlikteliği bir paradokstur. İki kavram başa
bela olmuş; kötülük ve özgürlük… Zavallı düşünürler, bu ikilem
karşısında hep gayret etmişler zevahiri kurtarmaya.
Erken Yunan döneminden çağımıza kadar süregelen tarih ya-
zımının karakteristiği değişik dönemlerde farklılık arz etmiş; ba-
zen kahramanlara, bazen kültüre bazen de bilime başrol verilmiş.
Ama hepsi iki kavram arasına hapsolmuş; döngüsel, çizgisel…
Tarih yazımının formunu şekillendiren bu kavramlar, döne-
min felsefe ve bilim anlayışından neşet etmiş, anlatımın iskeleti ol-
muş ve felsefeye geri yansıması, zorunluluk, determinizm kavram-
larıyla olmuş. Hem çizgisel hem de döngüsel tarih görüşleri için
gelişme, toplumun bir durumdan başka bir duruma geçmesidir.
Çizgisel görüş hep ileriye doğru ilerlerken, döngüsel teori için de-
ğişme ileriye doğru olabileceği gibi geriye doğru da olabilir. Peki,
başka seçenek yok mu? Olmalı çünkü bu iki forma mahkum ol-
mak özgürlüğe yer bulma gayretlerini hep boşa çıkarıyor.
Yahudilik ve Hıristiyanlık, toplumsal yaşama ilişkin olarak,
antikçağın tanımadığı yeni ve özel bir zaman anlayışı getirmiştir
ki; bu zaman anlayışı, daha sonra ne ölçüde laikleşmiş olursa ol-
sun, Batı düşüncesinin ürettiği hemen tüm ‘tarih felsefelerine’ sin-
BÜTÜNCÜL TARİH 125

miş olarak her dönemde karşımıza çıkacaktır 3.


Greklerin, insanı kozmik zaman içine yerleştiren ve ‘aynı ola-
nın sonsuzca tekrarlanışını kabullenen döngüsel tarih anlayışı,
Hıristiyanlığın insan merkezli felsefesine kadar sürdü. Hıristiyan-
lıkla birlikte, Greklerin gelip geçiciliğin sorumlusu saydıkları za-
man anlayışı yerini başlangıcı ve sonu olan süreklilik ve gelişime
sahip, belli bir ereğe doğru ilerleyen zaman anlayışına bıraktı 4.
İslam dünyasının istisnası olan İbn Haldun’un tarih felsefesi-
nin de Greklerin döngüsel tarih anlayışıyla benzerlikler taşıdığı
açıktır. Bazı felsefe tarihçileri, İbn Haldun’un Aristocu ontolojiye
bağlılığının altını çizer ve onun varlık, bilgi ve bilim anlayışının
Aristo’ya dayandığını belirtirler. Bilindiği gibi Aristo’da felsefenin
ana görevi, varlığın doğasını, ‘ne’liğini, özniteliklerini ortaya koy-
maktır. İşte İbn Haldun da aynı anlayışla, ama bu kez tarihin ve
toplumun doğasını, ne’liğini, özniteliklerini ortaya koymak iste-
yen bir felsefe ile, bir tarih ontolojisi peşindedir. İbn Haldun’da
da, Aristo’nun doğaya bakışı gibi, tarihin ve toplumun doğası de-
ğişmez bir nitelik gösterir ve insanlık değişmez bir düzenlilik ve
yasalılık içinde aynı döngüsellik bilinciyle kavranabilir. Kaderden
kaçış yoktur.
İbn Haldun, Vico, Spengler ve Toynbee döngüsel tarih felse-
fesinin örnekleri olarak görüldüğü gibi, Augustinus, Fichte,
Schelling, Hegel ve Marx da çizgisel tarih felsefesinin örnekleri-
dir.
Son yüzyılda ise evrimci anlayış tarih metafiziklerinde etkili
olmaya başlamış. Evrim anlayışı, biyolojik temelli bir öğreti oldu-
ğundan, kökende var olduğu kabul edilen bütün kültürel değerle-
rin orada potansiyel olarak bulunduğu inancını ortadan kaldırmış.
Evrim modeli, insanın diğer doğal varlıklar gibi evrim sonucu ge-
liştiğini ileri sürmektedir. Sadece insan bedeninin evriminden
elde edilen verilerle, insan tanımlanmış. Evrimci anlayışta, kö-
kende bir değer yoktur; insanlığın gayesi fikri de bulunmamakta-
dır. Evrim, kökensiz ve gayesiz bir ilerleme anlayışı ortaya koy-

3
Doğan Özlem, Tarih Felsefesi, 2016, s. 30
4
Z. Aşkın, S. Durğun, B. Geçit, Tarih Felsefesinde Nedensellik Sorunsalı, 2017, s.
18
126 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

muştur. Tarihi süreç, en ilkel aşamadan başlayarak mücadelelerle


en gelişmiş, en ileri duruma varıncaya kadar düz bir çizgi şeklinde
ilerlemektedir 5.
Peki, şimdiye kadar ele aldığımız bütün bu tarih yazımlarında öz-
gürlük işin neresinde?
Yasalılık söz konusu olunca özgürlüğe yer bulmanın kolay ol-
mayacağı aşikâr! Problemi kabullenip net çizgi çekenler de var el-
bette. Spinoza, ‘İnsan özgür değildir’ demiş, açıkça. Problemi çöz-
memiş, sadece yok varsaymış. Ama neredeyse herkes bir ucundan
da olsa özgürlüğe kapı aralamak istemiş. İnsana bir gözlem nes-
nesi olarak bakınca, bütün varlıklar gibi insanın da tabi olduğu ge-
nel zorunluluk yasasıyla karşılaşırız ama bilincinde olduğumuz
kendi bakış açımızdan bakınca kendimizi özgür hissederiz. Bu
hissiyatın yansıması olarak pozitivist, determinist, zorunlulukçu
tarih yaklaşımlarında özgürlüğe yer arayışı, zorlama bir kandır-
maca olmaktan öteye gidememiş.
Tarih yazımları, bilgelik-felsefi ayrımına göre tasnif edilmiş,
Aristo ve Kant gibi metafiziği sınırlayan felsefi zemin üstünde icra
edilmiş, tümdengelim veya tümevarım yöntemlerinden herhangi
birini kullanan bilime paralel fikirle üretilmiş, herhangi bir dinin
inanç sistemini çıkış noktası olarak kabul etmiş veya farklı ikilikler
üzerine çatışkı kurmuş olabilir. Ama netice olarak bütün tarih ya-
zımları günümüze kadar ya döngüsel bir formu ya da ilerlemeci
çizgisel formu benimsemiştir.
Bütüncül tarih teorisinin esası, özgürlük- zorunluluk kav-
ramlarının birlikteliğidir.
Artık ‘mutlak zaman’ anlayışının modası geçti. Bilim nehri akı-
yor, hala eski sularda yıkanmak abes değil mi? Son yüzyılda fizik,
matematik, biyoloji dallarındaki muazzam değişikliklerin bir te-
zahürü olmayacak mı? 1905’te ‘Özel İzafiyet’in makale olarak ya-
yınlamasıyla başlayan yeni bir süreci görmezden mi geleceğiz?
Einstein, Born, Dirac ve Schrödinger’e bağlı olarak birbirinden
farklı üç evreye ulaşan Kuantum teorisi, 1925 sonbaharında Hei-
senberg’in makalesiyle doğmasının sosyal bilimlere hiç etkisi ol-

5
Ayhan Bıçak, Tarih Metafiziği, 2014, s. 83
BÜTÜNCÜL TARİH 127

mayacak mı? Atom altında fotonun dalga mı, parçacık mı olarak


davrandığının bilinemezliği ve belirsizliğinin kabullenilmiş olma-
sının bir anlamı yok mu?
1931’de Gödel’in matematikte bütün ezberleri bozan teorisi
de bir devrimdi. Artık matematikte bile kesinlikten bahsedile-
mezken, kesinliğe dayalı gelecek öngörüsü mümkün olabilir mi
ki 6? 1980’lerde Belçikalı kimyager Ilya Prigogine’nin termodina-
miğin 2. yasasının biyolojik sistemler için geçerli olmadığını or-
taya koyması gibi biyolojide geç de olsa süratlenen keşifler her şeyi
altüst etmeye yetmedi mi?
Son asra kadar her daim felsefe ve bilim paralel yürümüş, bir-
birlerini etkilemişler. Aristo’nun fiziği, Öklid’in geometrisi, Bat-
lamyus’un evren modeli uzun yüzyıllar felsefenin dayanak noktası
olmuş. Newton gelince, Aristo fiziği hemen sahneden çekilmemiş
veya Kopernik ‘Dünya güneşin çevresinde dönen kürelerden biri-
dir’ deyince gökbilimi hemen yeniden yazılmamış ama çok geçme-
den bilimsel teoriler ve yeni felsefeler boy göstermiş. Aydınlanma
döneminde felsefe Kant’la zirve yapmış. Bilim parçalanmış, yüz-
lerce kola ayrılmış, ihtisaslaşma hızlanmış. Her yeni ihtisas ala-
nında bilimsel gelişmeler hız kesmeden devam etmiş ama problem
şu ki son asırda bütünleşik bir felsefi yaklaşım yapılamaz veya ya-
pılmaz olmuş; hem de artık çuvala sığmayan yeni bilimsel teoriler
döneminde…
Kim bilir, belki de yeniden metafiziğin kenarında dolaşma
mecburiyetinin korkusudur bu. İki dünya savaşının mahcubiyeti
yeni arayışlara engel oluyor gibi... Halbuki Kant’ın esas aldığı
Newton fiziği 20. yüzyıla girerken tahtından inmişti ve artık çağ
dışıydı.
“Eski çağların felsefesinde yeterli ölçü sayılan mantıklılık, yani fi-
kirlerin felsefi tutarlılığını arayan gerçeklik teorisi artık yetmiyor.”
diye itiraz eden sesler de yok değil. Aristo mantığının yanı sıra
‘paradoks mantığı’ndan bahseden Prof. Şahin Uçar ‘Varlığın
Ma’nâ ve Mazmûnu’ isimli eserinde yeni bir ses olarak gündeme
geliyor. İlginç olan benzer yaklaşımı, 1. Dünya Savaşı öncesinde

6
Rebecca Goldstein, Gödel’in Tamamlanmamışlık Kuramı, 2018.
128 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

ölen büyük romancı Tolstoy’un ‘Harp ve Sulh’ adlı eserinde dile


getirmiş olmasıdır. Tolstoy gibi Prof. Uçar da fizikte ve hatta ma-
tematikte bir takım paradoksların bulunmasından hareketle, de-
ğişme ve zamanın dahi paradoksal mahiyette olduğunu söylüyor.
Hocanın ‘Mekânda vacip olan, zamanda mümkün olur’ şeklinde
ifadesi yaklaşımının esasını oluşturuyor.
Prof. Şahin Uçar diyor ki; Aristo mantığı yerine, şark kültü-
ründe hükümferma olan paradoks mantığı benimsenmelidir.
Özgürlük-zorunluluk ikileminin yeni fizikteki karşılığı ‘belir-
sizlik-bütünlük’ kavramlarıdır. Bütüncül felsefe, çağdaş bilimin
geldiği aşamanın bir dayatması olarak ortaya çıkmanın işaretini
veriyor artık. Prof. Dr. İshak Arslan’a göre, Aristotelesçi ve
Newtoncu dünya görüşleri nedenselliğin anlaşılma ve açıklama bi-
çimleri (organik ve mekanik) açısından ayrışsa da her iki sistem
sıkı determinizme başvurma özelliğinde birleşiyordu 7. Kuantum
sonrası anlaşılan o ki makro seviyede ihmal edilebilir olan belir-
sizlik bağıntılarının mikro seviyede hayati bir önem kazanmasına
benzer şekilde ‘bütünlük’ kavramı da bütün olgu ve olayları en te-
mel seviyede birbirine bağlıyor. Her tekil olay hem evrensel bü-
tünlükten etkilenir, hem de evrensel bütünlüğü etkiler. Sonuçta
tek tek parçaların bağımsız olarak taşıdığı niteliklerin toplamın-
dan fazla ve nitelikçe farklı bir yapı olan bütünlük ortaya çıkar.
Mikro alana doğru inildikçe indeterminist bir karakter kazanan
nedensellik oranı makro alana yükseldikçe sıkılaşmakta ve nihayet
sağduyu seviyesinde determinist bir görünüm ortaya çıkmakta-
dır 8.
Determinist kabulden vazgeçmek istemeyen fizikçiler, üst öl-
çekte geçerli olan İzafiyet Teorisi ile atom altı seviyede geçerli olan
kuantum fiziğini tek bir yasa altında toplanabileceğini umut edi-
yorlar çünkü hala Aristo mantığıyla hareket edip paradoksu ka-
bullenemiyorlar. Onlara göre, doğal oluşumlar gibi canlı organiz-
malar da atom ve moleküllerden oluşan maddi organizasyonlar-
dır. Bu nedenle biyoloji en temelde fizik ve kimyaya dayanır. Be-

7
İshak Arslan, Çağdaş Doğa Düşüncesi, 2016, s. 222
8
İshak Arslan, age, s. 230
BÜTÜNCÜL TARİH 129

yin de bütün fonksiyonlarını fiziksel-kimyasal mekanizmalarla


gerçekleştirir. Ya bilinç?
Bilinç fiziksel mi? Saffet Murat Tura, bilinç problemini derin
ve temel bir doğal duruma ilişkin olması anlamında ontolojik ola-
rak nitelendiriyor. İleri sürdüğü tezin iki temel kavramı, fenome-
nal dünya ve ontolojik özdeşlik. Nörobiyolojik araştırmalarda ge-
çerliliği kanıtlanmış bir tez olan ontolojik özdeşliği şöyle tanımlı-
yor;
“Beynin fenomenal dünyasını oluşturan yaşantılar, birlikte ortaya
çıktıkları nöral (fiziksel) olaylarla fizik biliminin epistemik sınırları
içinde ve imkânları içinde ifade edilemeyecek şekilde özdeştir.” 9
Fizik, matematik, biyoloji, mantıktaki bu değişimlerin yanı
sıra nöro-bilim alanındaki 2015 sonrası çalışmaların da ortaya
koyduğu ‘Bağlantısal Bütünsellik’, bilimsel yöntemimizde para-
digma değişikliğine yol açacağına kesin gözüyle bakılıyor 10.
Deterministik sistemlerin er geç kaos üreteceğinin fizik ilkeleri
bilim adamları tarafından ortaya kondu. Her yaşam ‘bütünlüğü’
bir başka yaşam bütünlüğünün parçasıdır. Canlılık, enformasyon
işleyen bir varoluş sürecidir 11.
Evrende her şey bütünlük içinde ve her şey birbiriyle bağlantı-
sallık halinde 12. Evren nasıl bütünlük ortaya koyan bir bağlantı-
sallık ağı ise nörozihin de beynin yarattığı bir bağlantısal bütün-
lüktür.
Parça, bütünlük, özgürlük kavramları etrafında dönüp duru-
yoruz. Bunların anlaşılabilmesi için ontolojik kabule dayanan me-
tafizik çanağımızın ve ‘ben’den ne anladığımızın net olması gerek-
miyor mu? O zaman esas soru şudur; ‘Ben’ var mıdır ve özgür
müdür?
Netice olarak ‘Bütüncül Tarih’ teorisinin esası, özgürlük-zo-
runluluk kavramlarının birlikteliğidir. Bilimsel gelişmelerin ışı-
ğında, artık çizgisel ve dairesel formların tarih yazımında geçerli

9
Saffet Murat Tura, Zor Problem: Bilinç, 2018, s. 17
10
Türker Kılıç, Bağlantısal Yaşamdaşlık, 2021, s. 15
11
Türker Kılıç, age, s. 40-46
12
Türker Kılıç, age, s. 90
130 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

olamayacağını söylemekte bir beis yoktur. Peki, ya gelecek?


Tarihin gelecekteki akış yönünü önceden bilmek mümkün
müdür? Popper’in cevabı ‘hayır’ ama gerekçesi bilimsel bilgideki
artıştır. Bilginin sürekli artması, bugünden yarına ne bilebileceği-
mizi imkansız kılar. Ona göre, her şeyi açıklama sevdasındaki me-
tafizik kurgulamalar totalitarizme yataklık yapar 13. Bütüncül ta-
rih perspektifinden de gelecek belirlenemez; ihtimaller dahilinde
tahmin yürütülebilir ama bilinemez. Bunun sebebi ise her insan-
daki özgür asli failin nasıl tercih yapacağının bilinemezliğidir. Ve
‘an’ı belirleyen milyarlarca özgür asli failin bağlantısal bütünlüğü-
dür. Ferdiyet vasfı gereği özgür birey sorumluluk sahibidir. Tanrı
emaneti insana teklif etmiştir ve teklif insanı mükellef kılmıştır.
Emanete muhataplığın ikramı özgürlüktür.
Mesela, Yalova’nın kurtuluş mücadelesini anlatırken bireyle-
rin özgür iradelerini dikkate alacak mıyız? Yoksa zorunlu akışın
sebeplerini tespit ederek mi analiz edeceğiz? İbo’nun esir alınma-
sını, Burhaniye Müfrezesi’nin kurulmasını ve resmi orduya dahil
olduktan sonra Yalovalı kuvvacıların ‘Büyük Taarruz’daki rolünü,
yerel tarihin ana unsurları olarak izah etmek mümkün ama aşıl-
ması gereken sorun şu; bütün bu yaşananlar hangi tarih felsefesi-
nin çerçevesi içinde sunulmalı? Determinist bakışa göre tarih an-
latılacaksa, özgür nedenlere yer verilmeyecekse kişiler üzerinde
durmanın ne anlamı olur ki!
Kurtuluş Savaşı’nın Yalova ayağında hangi göreceli özgür ey-
lemleri tespit edebiliriz ki bunlar alınan netice üzerinde göreceli
olarak etkin bir rol oynamış olsun? Kişilerin eylemine özgürlük
atfedemeyeceğimiz durumlarda ise muhakkak nedensellik zinciri
içindeki ‘yeter sebepleri’ tespit etmek gerekir ki tarih anlaşılır ol-
sun.
İstiklal Savaşı’nın Yalova bölümünü dönemlere ayırmadan an-
latmanın yetersizliğini fark ettim. Dönemleri karakterize eden ki-
şilerdi. Olayların ve kişilerin göreceli etkin rollerinden bahse-
dince, sınırlandırılmış zamanların baskın karakterini kişiler üze-
rinden kavramak kaçınılmazdır. Ben de anlatımı dört isim üzerin-

13
Z. Aşkın, S. Durğun, B. Geçit, Tarih Felsefesinde Nedensellik Sorunsalı, 2017, s.
71-74
BÜTÜNCÜL TARİH 131

den yorumlayarak yazdım; İbrahim Ağa (İbo), Abdülkadir


Efendi, Rasim Efendi ve Deli Halid Paşa…
Dönemlere ayırmanın ve bunu da kişiler üzerinden yapabil-
mek için ‘özgür neden’ kavramının bakış açımın esaslarından biri
olması gerekiyordu. Bireylerin özgür eylemleriyle, üst ölçekte
olayların sebep-netice ilişkisini birlikte izah etmek, yeni bir tarih
tasavvuru demektir.
Dönemlere ayırma işlemi, zamansal sürekliliği, öncesi veya
sonrasındaki bir başka zamansal süreklilikten ayıran karakteris-
tiklerin tespitiyle yapılabilir. Yerelde yaşananları savaşın bütün-
selliği içinde kavramak kaçınılmazdır. Bu gerekçeyle Yalova öze-
lindeki süreci daha anlaşılır kılabilmek için dönemlendirmeyi İs-
tiklal mücadelesinin bütünüyle ilintilendirerek yapacağım.
Kurtuluş Savaşı’nı da süreç içinde değişen karakteristiğine uy-
gun olarak üçe ayırdım. Savaşın iç dönemlendirmesini yapmadan
evvel kısaca da olsa 1919 şartlarının küresel nedenselliğini, bugün-
den bakarak, paylaşmak gerekiyor. Resme ne kadar yukarıdan ba-
karsak o kadar uzun zaman dilimine göre tanımlama yapmak
mümkün hale gelmektedir. Adem ile Havva’ya kadar uzanmasak
da tarım toplumunun belirleyici faktörlerinin sonraki yüzyıllarda
geçerli olmadığının bilinciyle ve kapitalizmin son üç yüz yılını bir-
kaç cümleyle geçsek de yirminci asrın başındaki önceliklerini biraz
daha detaylı irdelemek anlamlı olacaktır. Birinci Cihan Harbi’nin
neden çıktığını bilmeden İstiklal Savaşı’nı doğru analiz edemeyiz.
Oyun kurucu İngiltere’nin kırmızı çizgilerini anlatmadan diğer
ülkelerin pozisyonlarını değerlendiremeyiz. Elbette dünyayı kasıp
kavuran İspanyol gribinden milyonlarca insanın ölmesi ve 1919-
1922 yılları arasında devam eden etkisi, ayrıca 1. Dünya Sa-
vaşı’nın galibi gözüken İngiltere’nin yaşadığı ekonomik ve top-
lumsal sıkıntılar göz ardı edilerek olayları analiz etmek ciddi bir
eksiklik olacaktır. İnsanlar içinde yaşarken öngöremedikleri so-
nuçları bilmek bugünün avantajıdır. Çok etkenli oluşumda birey-
lerin ve toplumların dillendirdikleri hedeflerin ötesinde gerçekle-
şenlerde bir hikmetin varlığı yadsınamaz.
Netice olarak, Yalova’nın İstiklal Savaşı hikayesini üç döneme
ayırarak ve yereli, savaşın geneliyle ilişkilendirerek anlatmak gere-
132 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

kir ama bu ayrımı yaparken kişileri ‘kritik unsur’ olarak ele alınca
onların üzerinden ‘özgür neden’ kavramını yadsınamaz bir şekilde
kabul etmiş olacağım. Bununla birlikte halkları harekete geçirenin
iktidarlar olduğu, iktidarların yetkiyi güç üzerinden devşirdiği ve
geniş zaman diliminden bakınca gücün de belirleyici olması yad-
sınamaz. Böylece kişilere, topluma ve çağa iktidarları veren güçleri
tespit ederek zorunlulukları da izah etmek durumundayız.
Hem zorunluluk hem özgürlük… Bu bir çelişki mi? Bütüncül
tarih perspektifinden bakılınca, değil, karşıtların diyalektiği hiç
değil. Sadece mekanda vacip olanın zamanda mümkün olması.
Özne ve nesnenin ‘Ben’deki birlikteliği... Hem evet hem hayır…
İstiklal Savaşı’nın dönemlendirmesini ‘özgür neden’ bağla-
mında tasnif ettim.
İstiklal Savaşı’nın öncesinde tarafların gerekçelerini anlamlı
nedenler olarak izah edebilmek için bütün insanlık tarihini kağıda
dökmek gerekebilir. Bunu yapmayacağım elbette ama trilyonlarca
nöronun mesafe sınırı olmadan etkileşim içinde olabildiği gerçe-
ğini unutmadan, sadece iki ana olguyu muhakkak ele almakla ge-
rekir; Türklerin tarih içindeki değişime rağmen değişmeyen veya
çok az değişen vasıflarını, bir de kapitalizmin ruhunu…
‘Bütüncül Tarih’ adlı kitabımda bu iki zorunlu nedenin detay-
larını ele aldım.

İSTİKLAL SAVAŞI’NDA YALOVA…


İstiklal Savaşı’nın Yalova ayağını dönemlere ayırdım. Her dö-
nemi, öncesi veya sonrasındaki bir başka zamansal süreklilikten
ayıran karakteristiğin varlığı, dönemlere ayırma işlemindeki ge-
rekçem oldu. Milli Mücadele, 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalinin
akabinde Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkması
ile başlatılır ve 9 Eylül 1922’de düşmanın İzmir’de denize dökül-
mesiyle nihayete erdirilir. İstiklal Savaşı’nı ‘Bütüncül Tarih’ pers-
pektifiyle anlatırken oluşturduğum üç dönemi şöyle isimlendir-
dim: Belirsizlik, Diriliş ve Zafer…
BÜTÜNCÜL TARİH 133

BELİRSİZLİK DÖNEMİ…
1. Dünya Savaşı bitmiş, Mondros Mütarekesi imzalanmıştı.
Türkler için asırlar sonra ilk defa devletsiz kalma ihtimali gün-
demdeydi ama o günleri yaşayanlar biraz bezgin, çokça yorgun
ama bilinemezlikler ve belirsizlikler içinde şaşkındı. Yerel dire-
nişlerin öne çıktığı, kargaşanın egemen olduğu ilk dönemi ‘Belir-
sizlik Dönemi’ olarak adlandırmamın sebebi İstanbul’un iyice za-
yıflayan iradesine rağmen olayın odağında bulunmasıydı. Zihnen
teslim olanlar da, direnmeliyiz diyenler de yaptıkları eylem plan-
larında İstanbul’u merkez olarak ele alıyor, neticeye ulaşmanın
yöntemi olarak İstanbul’da etkin olmanın siyasetini yapmaya gay-
ret ediyorlardı. Padişah ve İstanbul Hükümetleri belirleyiciydi.
Hataları, sevapları, kararlarıyla ‘Belirsizlik Dönemi’ni şekillendir-
diler. Kişiler, gruplar, çeteler eylemlerini yaparken, kararlarını ve-
rirken İstanbul’a bakıyorlardı. Bu dönemi sonlandıran olay, 23
Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıdır.
Belirsizlik döneminde Anadolu’nun farklı köşelerinde yaşa-
nanlar aynı değildi ve doğal olarak farklı süreçlerden geçildi. Bunu
belirleyen etkenler, Anadolu’yu paylaşan düşmanların fikir birlik-
teliği içinde olmaması ve geçmişten gelen ticari ilişki içinde olduk-
ları bölgeleri terk etmek istememeleriydi; o bölgeleri kendi sö-
mürge alanı olarak kabullenmişlerdi. Ayrıca yerel aktörlerin, ön-
görü farklılıklarıyla birlikte, yakın gelecekte karşı cepheleri oluş-
turacak olan İstanbul’daki hükümet yetkilileri ve milliyetçi subay-
larla geçmişten gelen münasebetleri etkin unsurdu. Ege’de müte-
caviz Yunan’a karşı gelişen yerel dinamikler söz konusuyken, İn-
giliz’in farklı stratejisi Güney Marmara’da sükûneti sağlamıştı.
Kazım Karabekir’in Doğu Anadolu’daki ordusunun dışında dü-
zenli resmi birliklerden bahsetmek mümkün değildi. Ayrıca Ana-
dolu genelinde yeknesaklık göstermeyen iki tür yerel güç vardı;
çeteler ve kuvvacılar…
Belirsizlik döneminin Yalova özelindeki etkin karakteri Ak-
köylü İbo’dur. Kararlarıyla, özgür tercihleriyle etkili olmuş; şart-
ların ve fırsatların kendisine bölgenin iktidarını vermesi, döneme
damgasını vurmuştur. Şartlar değişene kadar çete reisi olarak ik-
tidarını sürdürmüştür.
134 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Birinci Dünya Savaşı bir emperyalist paylaşım savaşıdır ama


paylaşımın nasıl olacağı konusu müttefikler arasında çatışma se-
bebidir; herkes aslan payını istemekte, gücü ve imkanı nispetinde
pazarlığı kızıştırmaya çalışmakta ve pazarlık masasını devirmek-
ten imtina etmemektedir. Niyet bellidir ve üst ölçekte plan işle-
mektedir. Ama yine de planın zikzaklarını nedenleriyle ele almalı
ve Mondros Mütarekesi’nden sonraki sürece Londra, İstanbul ve
Yalova perspektifinden ayrı ayrı bakılmalıdır.
Belirsizlik hakimdi; ‘Zât-ı Şâhâne’ de Osmanlı ordusu da var
ile yok arasındaydı. Osmanlı ordusu çarpışmalarda ve salgın has-
talıklarda 500 bin şehit vermiş, yaklaşık 900 bin asker sakat kal-
mıştı. Cihan Harbi boyunca 2 milyon 850 bin askeri silahaltına
alan Osmanlı’nın savaş sonunda hasta ve esirleri de hesaba kattı-
ğında elinde kalan sayı 500 bin civarındaydı. O da kağıt üze-
rinde… Çünkü ordu dağılmış, askerin çoğu terhis edilmiş veya
kaçmıştı. Anadolu’da bulunan Osmanlı bakiyesi silahlı gücün 1
Kasım 1919 tarihli dağılımı şöyleydi: Orduda 4648 subay, 48707
er 14. Halkın % 14’ü sıtmalı, % 9’u frengiliydi. Köylülerin % 72’si
bitli olup, her an tifüse yakalanacak durumdaydı 15. Milli gelir sa-
vaş öncesine göre en az yüzde kırk civarında gerilemiş, enflasyon
azmıştı. Halk açlık çekiyor ve üşüyordu. New York Times, 11 Ni-
san 1917 tarihli sayısında, İstanbul halkının hayatını şöyle anlatı-
yordu.
“Açlık başlamış durumda. Orta gelirli ve emekçi sınıfların yoksul-
luğu soluk kesecek ölçüde…”
Mondros Mütarekesi sonrasında on yıldır süren savaş ortamı-
nın sona erdiği kanaati İstanbul’da rahatlama yaratmıştı. İstanbul
adına mütarekeyi imzalayanlar üç kişiydi; Bahriye Nazırı Rauf
Orbay Bey, Dışişleri Müsteşarı Reşat Hikmet ve Kurmay Yarbay
Sadullah Beyler… Ümitliydiler çünkü görüşmelerde İngilizler
çok kibar davrandıkları gibi, mütareke taslağında Türklerin isteği
yönünde bazı yumuşatmalar da yapmışlardı. Rauf Bey ve arkadaş-

14
Celâl Arıkan, Kurtuluş Savaşı Tarihi, 2019, s. XVIII
15
Taha Akyol, Türk’ün Ateşle İmtihanı 1921-1922, 2018, s. 47
BÜTÜNCÜL TARİH 135

ları, ‘Demek ki İngilizler iyi niyetli!’ diye düşünmüşlerdi 16. Gerçek


şuydu ki İngiliz’in kafasında dolaşan kırk tilkiydi; kurnaz, sinsi ve
hesapçı… Sözle veya imzalanamamış mektuplarla vaatler vermek-
ten geri durmamışlardı. Halbuki birkaç gün geçmeden Müta-
reke’yi ilk ihlal edecek olan İngilizlerdi. Musul işgal edilecek ve bir
daha Türk hakimiyetine girmeyecektir çünkü yeterli sebep petrol
bölgesi olmasıydı!
Türk heyetinin mütareke boyunca uysal davranması İngiliz dı-
şişleri bakanını bile şaşırtacaktır çünkü İstanbul tarafı rahatlama
arzusundadır, tükenmiş devletin savaşı devam ettirmeye takati
kalmamıştır. General Fahri Belen o günleri şöyle anlatıyor: “Sava-
şın sıkıntısından bitkin bir hale gelen halk arasında mütareke bir fe-
rahlık yarattı. Halk barışa susamıştı. Basın da bunu destekliyordu.” 17
‘Belirsizlik Dönemi’nde İstanbul ve tüm Anadolu’da olduğu
gibi Yalova ve civarındaki vaziyeti en iyi anlatan bu ruh halidir.
Halk artık savaş istemiyordu. Bunu sağlayacak olana güvenmesi
normal olandı. 2 Kasım 1918 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesinde
Rauf Bey’in şu açıklaması yer alır; “Akdine muvaffak olduğum mü-
tarekede bende hasıl olmuş olan bir kanaat var ise, istikbalimiz, âti-
miz, kalkınma ve gelişmemiz bence emindir. İnşallah barış müzake-
relerinin neticesi de toprak bütünlüğümüzün tamamen temini olaca-
ğına kanaat ve imanım vardır.” 18
İnönü de hatıralarında herkesin mütarekeyi başarı olarak gör-
düğünü, mütareke metninin göze batacak mahzurlar taşımadı-
ğını, metnin korkulan, elverişsiz ve tehlikeli bir mahiyetten uzak
ve oldukça müsait telakki edilecek bir karakter taşıdığını anlatır.
İstanbul’daki kanaat, İngilizlerin iyi niyetli olduğu şeklindedir.
Hatta Türklerin mağlup olmayıp İngiltere ile kendi rızalarıyla uz-
laşma yaptıkları görüntüsü Londra’yı rahatsız etmiştir; çünkü
Araplar ve Mısırlıların, İngilizlerin Türk dostu siyasetine geri
döndüğünü düşünmeleri İngiliz siyasetine zarar verebilirdi.
Yalova’da neler olduğunu anlamak için önce Yalova’nın nasıl

16
Taha Akyol, 1919-1920 Mondros, Sevr ve Kuva-yı Milliye, 2016, s. 91
17
Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, 2020, s. 46
18 Taha Akyol, age, s. 98
136 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

bir yer olduğuna kısaca değinmek gerekir. 1913 nüfus sayımına


göre 21532 kişi yaşar Yalova’da; üçte biri Müslüman, çoğunluğu
Rum, üç bin civarında Ermeni… Müslüman nüfusun çoğu da son
elli yılda gelip yerleşmiş Yalova’ya. 93 Harbi diye bildiğimiz 1877-
88 Osmanlı-Rus Savaşı’nı müteakip Kafkaslardan, Balkanlardan
ve Karadeniz kıyısından göç edenler topluca yerleştirilmişler.
1880’lerde gelen de var, 1912’de göç eden de… Gelenler çoğun-
lukla dağılmadan birlikte kurmuşlar köylerini. Oğuz, Laz, Gürcü,
Boşnak, Arnavut, Çerkez, Türkmen ama hepsi Müslüman. Ge-
lenlerin önemli bir kısmı henüz Türkçe konuşamazken Rum ve
Ermenilerin gözünde hepsi Türk.
Göçle gelenler kendileri seçmemişler yerlerini. Osmanlı nereyi
gösterirse oraya yerleşmişler. Bilinçli bir iskan politikasının teza-
hürü... Son asırdaki gelişmeleri doğru okuyan Osmanlı, tehlike-
nin farkına varmış ki, gelen Müslüman ahaliyi Rum ve Ermeni
köylerinin arasına, ticaret yollarının kenarlarına ve stratejik nok-
talara konuşlandırmış.
Elli, altmış yıl gibi kısa bir süre içinde önemli bir nüfus deği-
şikliğine uğrayan Yalova halkının genel bir kaynaşma sorunu ya-
şaması anlaşılabilir bir problemdir. Özellikle son dönemlerde Os-
manlı’nın güvenliği tam olarak sağlayamaması ve son yüz yılda
tahrik edilen etnik ayrımcılığın neticesi olarak kurulan Rum ve
Ermeni çetelerin pervasızlıkları huzursuzluğu had safhaya çıkar-
mış. İstanbul, İzmit ve Bursa gibi üç büyük yerleşimin ortasında,
doğal güzelliklerin cazibesinde ve kaplıcaların huzuruyla Yalova,
eşkıya için ideal bir sığınma mekanıydı. İşte böyle bir ortamda, sa-
vaşın ilk safhası olarak tanımladığım ‘Belirsizlik döneminde’ bir
çete öne çıkar: Akköylü İbo’nun çetesi…
Bu ilk dönem 15 Eylül 1920 tarihinde Yalova’nın işgal edilme-
siyle sonlanır. İşgalden bir ay önce İbo’nun esir alınması ve müte-
akiben Yunanistan’a götürülmesi, şehri kurşun atmadan teslim
olmaya hazır hale getirmiştir. İbo esir düşünce çetesinin bir günde
dağılması kaçınılmazdı ve öyle de oldu. İşte bu gerekçeyle, ‘Belir-
sizlik’ olarak adlandırdığım bu ilk dönemin baş aktörü İbrahim
Ethem’dir. Onun eylemleri, onun kararları, onun ikilemleri süreci
belirlemiştir.
BÜTÜNCÜL TARİH 137

DİRİLİŞ DÖNEMİ
‘Diriliş’ döneminin önceki ‘Belirsizlik’ döneminden temel fark-
lılığı İstanbul’dan ayrı bir güç odağının ortaya çıkmış olmasıdır.
23 Nisan 1920’den itibaren irade artık Ankara’dadır. Emperyalist
hedeflere ilerleyenlerin, tükenmiş Osmanlı’yı masa başında pay-
laşmasının mümkün olmadığını idrak ettikleri yeni bir dönemdir.
Taraflar kendi oyunlarını yeni baştan kurgulayacaktır. Kimi he-
zeyanlarıyla, kimi hayalleriyle, kimi faydacı yöntemlere dayanan
gerçeklikleriyle ve kimi de can pahasına…
Kurtuluş Savaşı genelinde ikinci dönem, 13 Eylül 1921’de ger-
çekleşen Sakarya Meydan Muharebesi’ne kadar geçen toparlanma
süresidir. Savaşın sadece askeri başarıyla kazanılmayacağını gös-
teren önemli bir süreçtir. Düzensiz ve henüz toparlanamamış or-
duyla neyin başarılabileceği meçhulken Mustafa Kemal’in siyasi
başarısı bu döneme damgasını vurmuştur.
Yalova özelinde, işgal sonrası Kuvayımilliye olarak örgütlenen
Burhaniye Müfrezesi, Diriliş Dönemi’nin sürükleyicisidir. Müf-
reze, Türklerin elindeki en uç noktaya, yani Dumantepe’ye ko-
nuşlanmış, Ali Fuat Paşa tarafından verilen talimat gereği o böl-
geyi muhafaza etme, halkın resmi orduya katılması için faaliyet
gösterme, sivil halkı mezalimden korumak amacıyla Anadolu’nun
içlerine güvenlik içinde göç ettirme gibi görevleri yerine getirerek
tarihteki yerini aldı. Diriliş döneminin Yalova özelindeki etkin ki-
şileri müfrezenin öncüleri olan Abdülkadir Efendi ile Rasim
Efendi’dir. Anadolu’nun ‘Son Müfreze’si olan Burhaniye Müfre-
zesi’nin 15 Kasım 1921’de lağvedilerek resmi orduya katılmasıyla
‘Diriliş Dönemi’ sonlanmış, mücadelenin yereldeki karakteristiği
de yeniden değişmiştir.

ZAFER DÖNEMİ
İstiklal Savaşı’nın son dönemi, yaklaşık bir yıl taarruz için ya-
pılan hazırlıkları müteakip 30 Ağustos 1922’de başlayıp 9 Ey-
lül’de Yunan’ın İzmir’de denize dökülmesine kadar geçen süreyi
kapsıyor. Bu dönemin belirgin özelliği Mustafa Kemal’in başko-
138 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

mutanlığındaki ordunun askeri başarısıdır.


Yalova özelinde ise son dönem, Burhaniye Müfrezesi’nin
resmi orduya dahil olmasıyla başlamış ve Yalova Müstakil Bö-
lüğü’nün bağlı olduğu Kocaeli Grubu’nun 4 Ekim 1922’de dağı-
tılmasıyla son bulmuştur. Zafer döneminin Yalova özelindeki be-
lirleyici ismi Deli Halid Paşa’dır.
Sakarya Zaferi’nden Büyük Taarruz’a kadar yaklaşık bir sene-
nin geçmesi gerekecekti. Bu dönemin ayırt edici özelliği Türklerin
savunma aşamasını geçmiş olması ve askeri, kadını, çoluk çocuğu,
genci, yaşlısı, yöneticisiyle tek vücut olmasıdır. Artık Türklerin
hedefi, sadece hayata tutunabilmek, sağ kalabilmek, savunmak de-
ğil, siyaseten ayağı yere basan gelecek planı yapmaktır. Pozisyon-
larını korumaya çalışan ise Yunanlılar ve İngilizlerdir.
‘Bütüncül Tarih’ adlı kitabımda bu üç dönemin özelliklerini,
zorunlu ve özgür nedenleri anlaşılır kılmaya çalıştım. Bu kısa su-
numda sadece savaşın Yalova açısından kronolojisi vermekle yeti-
neceğim.
23 Ağustos 1920 – Akköylü İbo’nun esir alınıp Yunanistan’a
götürülmesi
15 Eylül 1920- Yalova’nın Yunan askeri tarafından işgali
18 Eylül 1920- Yunanların köy muhtarları üzerinden silahları
toplaması
20 Eylül 1920- Burhaniye’nin silah teslim etmeyip, müfrezeyi
kurması
7 Ekim 1920- Müfreze ile Yunan’ın ilk çatışması
30 Kasım 1920- Müfreze tarafından Laledere’nin düşman un-
surlardan temizlenmesi
1 Ocak 1921- Müfreze tarafından Elmalık köyünden Rumla-
rın çıkarılması
23 Mart 1921- Müfrezelerin Sugören köyünden Ermenileri
çıkarması
24 Mart 1921- 10 bine yakın Yalovalının Geyve’ye göç etmesi
20 Nisan 1921- Akköy’de sivil halkın Rum ve Ermeniler tara-
fından katledilmesi
29 Nisan 1921- Kocadere’de Yunan mezalimi
19 Temmuz 1921- Düşman birliklerinin Yalova’yı terk edişi
BÜTÜNCÜL TARİH 139

14 Eylül 1921- Burhaniye Müfreze Komutanı Abdülkadir


Efendi’nin şehit edilmesi
15 Kasım 1921- Müfreze’nin lağvedilip 185 Yalovalının katı-
lımıyla Yalova Müstakil Bölüğü’nün teşekkülü
4 Eylül 1922- Yalova Müstakil Bölüğü’nün taarruza geçmesi
10 Eylül 1922- Orhangazi’nin kurtarılışı
11 Eylül 1922- Gemlik’in kurtarılışı
12 Eylül 1922- Mudanya’nın kurtarılışı
17 Eylül 1922- Bandırma’nın kurtarılışı
18 Eylül 1922- Erdek’in kurtarılışı ile 18 günlük süren muha-
rebelerin sonlanışı
4 Ekim 1922’de Yalova Müstakil Bölüğü lağvedildi ve Yalova-
lılar da peyderpey terhis edildi. Kurtuluş Savaşı’nın bu üçüncü
‘Zafer’ döneminde kahramanlık destanı yazmış olan 185 Yalova-
lıdan 19 oluşan Yalova Müstakil Bölüğü de böylece tarihin şanlı za-
fer sayfalarında yerini almış oldu. Bu bölüğün üç takım kuman-
danı vardı: Teğmen Kamil Efendi, Milis Teğmen Rasim Efendi
ve Başçavuş İsmail Efendi… Askeri silsile ise şöyleydi: Yalova
Müstakil Bölük Kumandanı Yüzbaşı Ali Rıza Efendi, Kocaeli
Grup Kumandanı Halid Paşa…
Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin iki başkumandanı
vardı: Georgias Hacianestis ve Mustafa Kemal… Biri, ülkesinde
24 Eylül 1922’deki askeri ayaklanma ve darbenin sonucunda üç
eski başbakan, iki bakanla birlikte yargılandı, idama mahkûm edi-
lerek kurşuna dizildi. Diğeri ise ülkesinde 29 Ekim 1923’te Cum-
huriyet ilan ederek, milletinin kalbinde ölümsüzleşti.
Kahramanlarımızı sonsuz rahmet, derin saygı ve şükran duy-
gularıyla anıyorum.

KAYNAKÇA
Akyol, T. (2016). 1919-1920 Mondros, Sevr ve Kuva-yı Milliye.
Akyol, T. (2018). Türk’ün Ateşle İmtihanı 1921-1922.
Arıkan, C. (2019). Kurtuluş Savaşı Tarihi.
Arslan, İ. (2016). Çağdaş Doğa Düşüncesi.

19 İsim listesi Rasim Koçal’ın ‘Milli Mücadele Anıları’ adlı hatıratının sonunda

mevcuttur.
140 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Aşkın, Z., Durğun, S. ve Geçit, B. (2017). Tarih Felsefesinde Nedensellik


Sorunsalı.
Belen, F. (2020). Türk Kurtuluş Savaşı.
Bıçak, A. (2014). Tarih Metafiziği.
Kılıç, T. (2021). Başlantısal Yaşamdaşlık.
Özakpınar, Y. (1999). Bir Medeniyet Teorisi.
Özlem, D. (2016). Tarih Felsefesi.
Tura, S. M. (2018). Zor problem.
Uçar, Ş. (2007). Tarih Felsefesi Yazıları.
ÇEŞİTLİ YILLARA AİT YALOVA
FOTOĞRAFLARI
3 Eylül 1929
144 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

19 Ağustos 1930
ÇEŞİTLİ YILLARA AİT YALOVA FOTOĞRAFLARI 145

21 Temmuz 1932

Atatürk-ve-değişmez-Bakanı-Şükrü-Kaya
146 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Atatürk-ve-Sadullah-Güney-Bey

Atatürk-Yalova-Çiftliğinde-Şükrü-Kaya-ile-birlikte
ÇEŞİTLİ YILLARA AİT YALOVA FOTOĞRAFLARI 147

23.04.1938

Gökçedere Çeşme-1960 lar


148 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

Teşvikiye Cami 1960 lar

Çiftlikköy 1960
ÇEŞİTLİ YILLARA AİT YALOVA FOTOĞRAFLARI 149

1935-eski belediye binası

1950-1960
150 MİLLİ MÜCADELE’DE YALOVA

1980 ler
/
C. •• j,

İTÖR
Doç.Dr.H cerKARABAĞ
:

You might also like