You are on page 1of 11

NASYONALİST AKIMLAR

-I-

İspanyol Besteciler

Iberia’nın (İber yarımadasının) tarihçesine kısa bakış: İspanya-Portekiz’in bulunduğu,


güneyinde Cebelitarık Boğazı ve Fas, batı ve kuzeyinde Atlas Okyanusu ve doğusunda
Akdeniz bulunan yarımadada yaşayan kişilere M.Ö.3.yüzyıldan itibaren İberialılar
denilmektedir. Buraya yerleşmiş olan kimselerin Kuzey Afrika’dan göç ettikleri bilinir.
Yarımada üzerinde M.Ö.2000’den itibaren varlık göstermiş ve koloniler kurmuş olan
Fenikeliler’le beraber, yarımadanın doğu ve güney bölgelerine Kartacalılar, Yunanlılar ve
Romalılar; kuzey bölgelerine ise Keltler’in göç etmeleri, bu topraklar üzerinde çok kültürlü
bir yapı yaratmıştı. İspanya’ya yerleşen Yahudiler ve Hıristiyanlığın İberia üzerinde de
yayılmasıyla, bu coğrafyaya yeni kültürler de etki etmeye başladı. 711 yılında Arap istilası ile
birlikte yüzyıllar boyunca sürecek yeni ve güçlü bir kültürel yapı oluştu. 756-1031 yıllarında
İber yarımadasında hüküm süren Endülüs Emevi Devleti himayesinde, Kordoba, Granada,
Sevilla gibi şehirlerde Avrupa’nın en ileri düzeydeki bilim ve sanatı icra edilmekteydi.
15.yüzyılda çingenelerin İber yarımadasına gelişiyle birlikte, tüm bu harmanlanmış
kültürlerden Flamenko doğmuş oldu. 1600ler itibariyle Müslümanların yarımadadan tamamen
uzaklaştırılmasıyla Katolik kültür ve krallık bölgedeki tek resmi güç olsa da, halkın yaşama
biçimi, yemek, dans, müzik gibi kültürel dokuda, tüm bu sayılan halkların etkileri hala
hissedilmektedir. Bu sebeple İber Yarımadası’nda varlık gösteren müziklerde, Gregoryen
etkili Yunan modları, Bizans ve Roma kökenli oryantal modlar, Kuzey Avrupa kökenli Keltik
modları, Troubadour’ların melodileri, Fas kökenli olmayan, fakat İspanyol müziğinde
bulunan ilkel, oryantalizm kökenli Endülüs stili mevcuttur.1
İspanyol halk şarkılarını, Avrupa'nın diğer ülkelerinin müziğinden farklı kılan iki
özellik gözlemlenir.Bunlardan ilki İspanyol folklorunda müziğin ve şiirin birbiriyle bağlı
olması prensibidir.İspanyol şarkılarında, genellikle vokalin ritmik şarkılar veya yavaş
melodiler söylediği kısa mısralar ve kıtalar kullanılır. Bir diğer karakteristik özellik ise,
İspanyol halk şarkılarında çoğunlukla eşlik eden enstrümanın gitar olmasıdır.Gitar ve
İspanyol müziği birbirinden ayrılamaz bir bütündür.Bu enstrüman, sadece danslara eşlik
etmek için kullanılmaz, vokali ayakta tutar.Daha doğrusu vokal, gitarın akorlarının üzerinde
uyum içinde ilerler.2
İspanyol müziğinde ölçü sayılarına göre şarkılar ve danslar iki çeşide ayrılır:
1. Ölçüsüz şarkılar: Genellikle müzik cümlelerinin uzunluğu asimetriktir. Solo parçalarda
sıklıkla görülür ve seste süslemeler çok kullanılır.
2. Ölçülü şarkılar: Genellikle iki veya üç zamanlıdır.5/8'lik, Bask dansı olan zortzico’da ve
Katalan dansı olan rueda'da kullanılır. Zortzico'da eşit olmayan ritm, dansla uyum içindedir.3
Endülüs danslarında eşlik niteliğindeki ritm, dansçının kastanyetleri, ayağını yere
vurması ve el çırpmalarıyla poliritmik bir ilişki halindedir.Aynı zamanda 2/4'lük ritm, iki
popüler dansın temel yapısını oluşturur.Bu danslar İspanyol kökenli tango ve habanera'dır.
Muhtemelen dünyada en tanınmış İspanyol danslarından biri olan bolero da üç zamanlı,
karakteristik bir ritmik yapıya sahiptir.4

1
Beyza Yazgan, RAVEL “GASPARD DE LA NUIT” VE ALBENİZ “IBERIA SÜİTİ”NDE
İSPANYOL FOLKLORUNUN ETKİLERİ, (Yüksek Lisans Eser Metni Çalışması), s.2-6
2
A.g.k. s.8
3
A.g.k. s.8
4
A.g.k. s.10

154
İspanyol folklorunda, en yaygın kullanılan enstrüman kastanyetlerdir. Çok farklı
çeşitlerde ve büyüklükte kastanyet vardır.Kastanyetlerin yanı sıra cascabele (küçük ziller),
carraca, matraca, sonajeros, güiros (Küba kökenli) ve conchas (midye) sıklıkla kullanılır.
Pandereta (küçük tamborin), İspanyol müziğindeki en önemli membrafondur. Davulların
genel adı tambor'dur, ve büyüklüklerine göre isimleri tamboril, tamboret, caja ve timbale
olarak adlandırılır. Üflemeli ailesinden kullanılan en tipik enstrüman, gaita
(bagpipe=gayda)'dır. Özellikle Galicia'nın müziğinde önemli bir yere sahiptir.
Chordophone'lardan (telli çalgılardan) olan gitar ise tüm Iberia Yarımadası’nda en önemli
enstrümanlardandır.Diğer tüm enstrümanların yanı sıra İspanyol gitarı, İspanyol insanların
sesine o muazzam enerjiyi veren tek enstrümandır.5

Isaac Albeniz (1860-1909 ): İspanya’nın Katalan bölgesinde doğdu. Piyanodaki yeteneği ile
herkesi şaşırtan bir harika çocuktu. Paris’te dokuz ay kalarak Marmontel’den eğitim gördüyse
de, 1868’de Albéniz, ailesi Madrid’e taşındı ve böylece Escuela Nacional de Musica
Declamaciéen’de (Kraliyet Konservatuvarı) okumaya başladı. Ancak kısa süre sonra bu
eğitimden sıkılarak İspanya’yı terk etti ve Arjantin ve Amerika’da üç yıl kaldı. 1875 yılında
Porto Rico ve Küba’da verdiği konserlerin ardından, İspanya’ya döndü. Leipzig’de eğitim
amacıyla çok kısa süre kaldı ve ardından Brüksel Konservatuvarı’na girerek 1879’da
birincilikle mezun oldu. Çok parlak bir piyanist olan Albeniz verdiği konserlerle büyük
hayranlık toplamış, döneminin en ünlü virtuozları olan Liszt ve A.Rubinstein ile
kıyaslanmıştır. 1883 yılında Barcelona’ya yerleşti ve İspanyol müziğinin babası olarak kabul
edilen Felipe Pedrell (1841-1922) ile tanıştı. Albéniz’in hayatında dönüm noktası oldu.
Pedrell eski İspanyol müziği hakkında sayısız araştırma yapmış bir öğretmen, besteci ve
müzikologdu. Pedrell’in fikirlerinin Albéniz’in üzerinde büyük bir etkisi oldu.1833’te evlendi
ve 1835’te Madrid’e taşındılar. Arından Paris’te yaşayan Albeniz, Schola Cantorum’da
piyano dersleri verdi. Ernest Chausson, Gabriel Fauré, Paul Dukas, Vincent d’Indy ile dost
oldu.6 1909 yılında vefat etti.
Piyano eserleri: 2 piyano konçertosu, 5 piyano sonatı, Mazurka’ları, dans ve süitleri, pek çok
küçük parçası (Asturias en meşhurlarından) yanı sıra, Lied’leri de vardır. Iberia süiti en çok
bilinen ve sıklıkla icra edilen piyano eseridir.

Iberia Süiti: Besteci bu dört defterde topladığı 12 parçalık eseri için “Piyano için 12 Nouvelles
Impressions (12 yeni izlenim) başlığını seçmiştir. İcracılar konserde genellikle süitten birkaç
parça çalarlar çünkü hepsini çalmak uzun süre gerektirir (yaklaşık 85 dakikadır). 7 1905-1909
yılları arasında bestelenmiştir.
“Evocacion” (Çağrı), “El puerto‟ ve “Fete-Dieu a Seville‟ ilk kitabın parçalarıdır.
“Rondeña”, “Almeria” ve “Triana”ikinci kitabı oluşturur
“El Albaicín‟, “El Polo” ve “Lavapiés” üçüncü kitaptaki eserlerdir.
“Málaga”, “Jerez” ve “Eritaña” da son defterin parçalarıdır.

Enrique Granados (1867-1916): Lleida’da doğan Granados Barselona’da Fransisco Jurnet


ve Joan Baptista Pujol ile piyano öğrenimin ardından, Paris’e giderek Charles-Wilfrid de
Bériot ile çalışmalarını sürdürdü. Albeniz gibi o da, Felip Pedrell’in öğrencisi oldu ve onun
fikirlerinden çok etkilendi. Goyescas’ın New York’taki çok başarılı ilk seslendirilişinin
ardından, başkan Wilson tarafından resital vermek üzere davet edilen Granados, bu nedenle

5
A.g.k. s.11-12.
6
A.g.k. s.33
7
A.g.k. s.63.

155
İspanya’ya dönüş gemisini kaçırdı. Granados ve eşi bu nedenle dönüş yolculuklarını daha
farklı şekilde yapmak zorunda kalarak, İngiltere’ye giden Sussex isimli bir gemiye bindiler.
Devam etmekte olan 1.Dünya Savaşı nedeniyle, gemilerine Manş Denizi’ndeyken bir Alman
gemisinin saldırdı. Yolculuk yaptıkları bu gemi ikiye ayrıldı. Pek çok kimsenin ve
Granados’un şahsi eşyalarının kurtulmasına karşın, Granados ve eşi boğularak öldü.

Piyano eserleri: Çeşitli küçük parça, dans ve Lied’lerinin yanı sıra, 12 Danzas Españolas
(İspanyol Dansları), 6 Piezas sobre cantos populares españoles (popüler İspanyol şarkıları
üzerine parçalar) isimli İspanyol folklorünü yansıttığı eserleri, piyano triosu , piyano kenteti
ve keman-piyano sonatı vardır. En ünlü piyano eseri Goyescas’tır.

Goyescas: 1911 yılında bestelenmiş toplamda yaklaşık 55 dakika süren bir süittir. İspanyol
ressam Goya’nın tablolarından esinle yaratılmıştır. Piyanistlerin severek icra ettikleri bu eser,
iki defterden ve 6 bölümden oluşur. Bölümler toplu icra edilebildiği gibi, tek tek de çalınır. El
pelele, genellikle süitin 7.bölümü olarak çalınır.

Los requiebros (İltifatlar)


Coloquio en la reja (Pencerede Sohbet)
El fandango de candil (Mum ışığında Fandango)
Quejas, o la maja y el ruisenor (Genç kız ve Bülbül)
El amor y la muerte (Aşk ve Ölüm)
Epilogo: Serenata del espectro (Hayalete Serenad)

Epílogo. El pelele: Escena Goyesca (Kukla: Goya Sahnesi)

Manuel de Falla (1876-1946): Endülüs bölgesindeki Cadiz’de doğdu. Alejandro Odero ile
başladığı piyano eğitimine 1900 yılından itibaren Madrid’de Real Conservatorio de Música y
Declamación’da José Tragó ile devam etti. Ve burada Felip Pedrell ile kompozisyon eğitimi
gördü. 1907-1914 arasında Paris’te yaşadı ve Maurice Ravel, Claude Debussy, Paul
Dukas, Igor Stravinsky, Florent Schmitt, Isaac Albéniz, Sergei Diaghilev ile tanıştı ve
dostluklar kurdu. Avrupa’nın pek çok şehrinde konserler verdi. Madrid’e geri döndü ve bu
dönemde en ünlü eserlerinden biri olan Noches en los jardines de España’yı (İspanyol
Bahçelerinde Geceler) besteledi (1916). 1921-39 arasında Granada’da yaşadı, Hiç
evlenmeyen Falla, hayatının son yedi yılını Arjantin’de geçirdi.

Piyano eserleri: Cuatro piezas españolas, Pièces espagnoles(Dört İspanyol parçası), Fantasía
Bética, Serenata andaluza, piyano ve orkestra için Noches en los jardines de España’yı
(İspanyol Bahçelerinde Geceler). Ayrıca Lied’ler ve viyolonsel-piyano için parçalar.

İspanyol Bahçelerinde Geceler, üç bölümden oluşur. Falla, eserinde Endülüs müziğinin ritim
ve melodik yapısını kullandığını, başlıkların ardında farklı ve uzak bağlantılar kurmanın
yararsız olduğunu belirtmiştir. Ancak bölümlerle ilgili genel düşünceler şöyledir:

En el Generalife: Endülüs bölgesindeki Granada şehrinde bulunan ünlü Elhamra Sarayı’nı


çevreleyen yasemin kokulu bahçeleri tasvir eder.
Danza lejana (Uzak bir dans): Belli bir yer adı verilmese de, egzotik bir danstır.

156
En los jardines de la Sierra de Córdoba: Bu bölüm çoğunlukla, çingenelerin gece eğlenceleri
olan sokak dansına verilen isim olan zambra gitano ile ilişkilendirilir. Ayrıca barındırdığı
oryantal etkiler için de, Cordoba’daki bahçeleri çok sevdiği bilinen Sufi bilgin Ibni Masarra
ile bağ kurulması da mümkündür.

-II-

Çek Besteciler

Bedrich Smetana (1824-1884): İsmi hemen akla Ma vlast (Vatanım) isimli orkestra eserini
getiren besteci, Prag’ın yakınındaki Litomysl’de doğmuş, kırsal alanda büyümüştür. 1844’te
geldiği Prag’da Müzik Enstitüsü’nde Josef Proksch ile eğitim görmüştür. Avusturya’nın
himayesine karşı, ülkede canlanan Çek milliyetçiliğinin destekçisi olmuştur. 1848’de Prag’da
kurduğu Piyano Enstitüsü ilgi çekmiştir, öğrenci yetiştirmenin yanı sıra burada konserler de
organize etmiştir. Narin yapısı yüzünden piyanist olarak konser kariyeri çok görkemli
olmamıştır. Liszt ile olan dostluğu ve düzenli mektuplaşmaları hayatı boyunca devam
etmiştir. Prag’da istediği düzeyde başarılı olamaması yüzünden 1856’da İsveç/Gothenburg’a
yerleşti. 1860’ların başında Prag’a geri dönerek Çek ulusal operası için bestelediği eserlerle
ülkesinin kültürel alanda kalkınmasına ve kendi Çek kimliğini bulmasına destek oldu.
1874’de sağır olan Smetana, görevlerinden ayrılmış, hayatının son birkaç senesinde artan
ruhsal bozuklukları nedeniyle ömrünü bir klinikte tamamlamıştır.

Piyano eserleri: Piyano sonatı, üç Impromtus, Polka’lar, çeşitli parçalarının yanında,


Beethoven ve Mozart’ın konçertoları için kadanslar bestelemiştir. Piyano için bestelediği Šest
charakteristických skladeb (altı karakter parçası), Taslaklar I/II, altı parçadan oluşan Sny
(Rüyalar) isimli parça demeti ve Çek Dansları ismiyle derlediği iki kitaplık halk müziği
kaynaklı eserlerinin yanı sıra, her majör ve minör tonda parçalardan oluşmasını planladığı
Albüm için de birkaç parça tamamlamıştır. Ayrıca op.15 sol minör ünlü piyano triosunun yanı
sıra, Lied’leri de vardır. Çek Dansları’nda, Chopin’in izinden giderek Polka’yı idealize
ettiğini, gerçek Çek danslarına yer verdiğini belirtmiştir.

Antonin Dvorak (1841-1904): Prag yakınlarındaki Nelahozeves’te doğdu. Bohemya


topraklarına olan sevgisi ve koyu Katolik inancı çocukluğunu geçirdiği bu topraklarla
ilişkilendirilir. Anton Liehmann ile keman, piyano ve org çalıştı, müzik teorisi dersleri aldı.
1857’de Prag’a giderek Org Okulu’nda okumaya başladı. Joseph Foerster bu dönemde,
Dvorak’ın org ve kompozisyon hocasıydı. 1858’de viyola çalarak katıldığı orkestranın
operada da görev almasıyla, bu alandaki bilgisi gelişti, Wagner’in kendi operalarını yönettiği
temsillerde besteciye olan hayranlığı arttı. 1874 itibariyle orkestradaki görevini bırakarak
orgculuk yaptı. Avusturya Bestecilik Ödülü, jüride yer alan Brahms’ın çok etkilendiği
Dvorak’ın senfonileri ve diğer eserlerine 1874, 1876 ve 1877’de Dvorak’a verildi. Brahms’ın,
Dvorak’ı kendi yayımcısı Simrock ile tanıştırmasının ardından eserleri basılan Dvorak,
özellikle Slovak Dansları op.46 (piyano dört-el için) ile herkesin tanıdığı bir besteci haline
geldi. Rusya’da ve Avrupa’nın pek çok ülkesinde, orkestra şefi olarak kendi eserlerini
yönettiği başarılı konserler gerçekleştirdi. 1892’de Amerika’ya yerleşti; New York Ulusal
Konservatuvarı’nın müdürlüğünü yaptı. Yeni Dünyadan Senfonisi, Çello Konçertosu ve

157
Amerikan Yaylı Dörtlüsü’nü bestelediği bu yıllarda, ülke hasreti çekti ve 1895’da
Bohemya’ya geri döndü. Rusalka isimli çok başarılı olan operası ile Çek opera mirasına
önemli katkı sağladı. Eserlerinde Çek ve genel anlamda Slav halk dansları ve şarkılarını
kullandı. (skočna, Bohemya bölgesinden odzemek, furiant, sousedská ve špacirka,
Polonya’dan mazurka ve polonaise veya Yugoslavya’ya özgü Kolo, ve Slavlar’ın tüm halk
şarkılarını ve Ukrayna’ya ait dumka).

Piyano eserleri: op.33 sol minör piyano konçertosu, Silhouetty (Siluetler), Poeticke nalady
(Şiirsel ses parçaları- on üç parçadan oluşur), çeşitli küçük parçaları bulunur. Piyano dört-el
için op.46 ve op.72 Slovak Dansları, Legend’leri, Ze Šumavy (Bohemya Ormanları’ndan)
sıklıkla çalınmaktadır. Dört piyano triosu, iki piyano quarteti, iki piyano kenteti ile oda
müziği repertuarının sıklıkla icra edilen bestecisidir.

Leos Janacek (1854-1928): Hukvaldy/Moravya’da dünyaya geldiğinde, bu topraklar


Avusturya İmparatorluğu sınırları içindeydi. Babası öğretmen olan Janacek gösterdiği müzik
yeteneği ile dikkat çekti. 1865’te Brno’daki St.Thomas’s Abbey Manastırı Okulu’na kabul
edildi ve burada Pavel Křížkovský ile org çalıştı ve okulun korosunda söyledi. 1874’te
Prag’daki Org Okulu’na kabul edildi, František Skuherský ve František Blažek ile çalıştı. ve
başarıyla mezun oldu. Brno’ya dönerek yaşamını müzik öğretmeni, koro şefi olarak kazandı,
Brno Öğretmen Enstitüsü’nde ders verdi. 1879-80’de Leipzig Konservatuvarı’nda ve
ardından Viyana Konservatuvarı’nda piyano, kompozisyon ve org eğitimi gördü. 1781’de
Brno’ya dönerek burada Org Okulu’nun kurucusu oldu ve 1919’e dek bu görevini sürdürdü,
1925’e dek ders vermeye devam etti. 1904 tarihli Jenufa operası önce kabul görmediyse de,
1916 yılında Ulusal Tiyatro tarafından kabul edildi ve Janacek büyük bir başarı elde etti. 1926
yılında bestelediği orkestra için Sİnfonietta eserinin başarısının ardından, 1927’de Hindemith
ve Schoenberg ile birlikte Berlin’deki Prusya Sanat Akademisi üyesi olarak onurlandırıldı.
1928’de Ostrava’da sanatoryumda vefat etti. Ülkesinin Alman, Avusturya hegemonyasından
kurtulması ve kendi kimliğini bulması tutkusunda bir sanatçı olarak, Çekçe’yi kullandığı
operalarında ve tüm diğer eserlerinde Slav ve Moravya folklörüne ait özellikleri kullandı.
Daha sonraki dönemde Bartok’un yapacağı etnomüzikolojik araştırmaların öncülleri
sayılabilecek, analitik bir yaklaşımla ülkesindeki halk müziklerini araştırdı. 1909 itibariyle
edindiği Edison fonografı ile ülkesinin kırsal kesimlerini gezerek, halkların kendi seslerini ve
şarkılarını kaydetti. Çektiği fotoğraflar, tuttuğu notlar, etnoloji araştırmalarına öncülük
etmiştir. Çok sayıda makale ve çalışması yayımlanmış, Çek-Slovak Kültür Sergisi’nin
düzenleyicilerinden biri olarak ülkesinin özgün kimliğinin araştırılması için ufuk açıcı bir kişi
olmuştur. Yaptığı halk müziği araştırmalarında Moravya müziğinin, Bohemya müziğinden
daha serbest yapıda olduğunu görmüş; Lachia, Moravya Slovakları, Moravya Wallachiaları ve
Slovaklar’a ait halk müziklerinin (şarkı ve dansların) derlemelerini yapmıştır. Tıpkı Bartok’un
ileride yapacağı gibi, Janacek de, halk şarkılarını ve danslarını kendi armonik yapılarının
otantikliğini koruyarak düzenlediği gibi, bu halk müziği materyalini bir esin öğesi olarak
kullanarak modern müzik anlayış ve teknikleriyle harmanlayarak da eserlerine yansıttı.

Piyano eserleri: Piyano sonatı (1.X. 1905 “Sokaktan”-1905’te Brno’da üniversite direnişine
katıldığında çok etkilendiği genç milliyetçilerden ilhamla), iki defterde topladığı on beş
parçalık Po zarostlem chodnicku (On an Overgrown Path-Otlarla Sarılı Bir Yolda), V mlhách

158
(In the Mists-Sisler İçinde) (1912), Intimní skici (Intimate Sketches-İçsel Taslaklar)
(yayımlanması 1994) .

Ayrıca piyano ve küçük ensemble için Konçertino, piyano sol el ve üflemeli ensemble için
Capriccio, keman-piyano sonatı, viyolonsel ve piyano için Pohadka (Masallar) sevilerek icra
edilmektedir.

-III-

Rus Beşleri

Mili Balakirev’in önderliğinde ve eleştirmen Vladimir Stasov’un yönlendirmesiyle bir


araya gelen Rimsky-Korsakov, Mussorgsky, Borodin ve Cui, Batı etkisinden arınmış gerçek
Rus müziğini bestelemek çabasıyla eserler üretmiştir. Akademik anlamda müzik eğitimi
almamış bu besteciler, özellikle Wagner ve Liszt’in eserlerini inceleyerek, kendi kendilerini
yetiştirmiştir. Rus folklorunu inceleyerek, Rus halk şarkılarının ritim ve ezgilerini kullanarak,
“Rus müziği”ni yaratmayı amaçlamışlardır. Başta Debussy ve Ravel olmak üzere Fransız
bestecileri ve diğer Avrupalı bestecileri çok etkilemişlerdir. 1856 yılında Balakirev ve Cui’nin
bir araya gelmesiyle başlayan bu ortak düşünce, 1857’de Mussorgsky, 1861’de Rimsky-
Korsakov ve 1862’de Borodin’in de onlara katılmasıyla oluşmuştur. Rus yaşamının, sanata
yansıtılması düşüncesiyle, köylerde söylenen şarkıları ve dansları, Rus Ortodoks kilise
müziğini ve çanları müziklerinin önemli unsuru yapmışlardır. Akademik müzik eğitiminin
doğrularını değil, gerçek halk sanatının doğallığını yansıtmayı hedeflemişlerdir. Rus
müziğinin modal, tam ton, pentatonik dizilerine müziklerinde yer vermeleri, aksak ritimler
kullanmaları, onları Avrupalı bestecilerin gözünde “otantik” kılmıştır. Özellikle Balakirev’in
piyano için Islamey’i ve Tamara senfonik şiiri, Borodin’in Prens Igor operası, Rimsky-
Korsakov’un orkestra eserleri Şehrazad ve Antar’ını düşünerek, Rus Beşleri için “oryantalist”
tasviri de yapılmıştır.

Mili Balakirev (1837-1910): Novgrod’da doğan Balakirev, küçük yaşında müzik yeteneğini
göstermiş, Alexandrovsky Enstitüsü’nde akademik eğitimini sürdürmüş, Kazan
Üniversitesi’nde matematik bölümünde okumuştur. 1855’te St.Petersburg’da Glinka ile
tanışmasının ardından müziğe profesyonel olarak eğilen Balakirev, ders vererek ve piyanist
olarak çeşitli etkinliklerde yer alarak geçimini sürdürmüştür. Glinka ile başlayan Rus
folklorüne ilgisi, eleştirmen Stasov ve besteci Alexander Dargomyzhsky ile dostluğu ile
gelişmiş; böylece Rus Beşleri’nin oluşumu için zemin hazırlanmıştır. Ancak kendi ve
başkalarının eserleri ve yorumculuğuyla ilgili uzlaşılmaz katı tavrı ve herkesi kendi doğruları
üzerinden yönlendirmesi yüzünden, Mussorgsky ve Rimsky-Korsakov Balakirev’den
uzaklaşmıştır. 1862’de, Rusya’daki konservatuvarlara alternatif olarak Bağımsız Müzik
Okulu’nu (Free Music School) Lomakin ile birlikte kurarak, öğrencilere ücretsiz müzik
eğitimi sunmanın yanında, pek çok konserler de düzenlemiştir. Çaykovski ile dostluk kurmuş
ve besteciyi desteklemiş olan Balakirev, Prag’da Smetana ile tanışmıştır. 1881’de Moskova
Konservatuvarı’nın ve Rus Müzik Derneği’nin müdürlüğü teklif edilen Balakirev, bu teklifi
geri çevirmiştir. Piyano için çeşitli küçük parçalarının yanı sıra iki adet piyano konçertosu, iki

159
piyano sonatı bulunan Balakirev’in, Islamey isimli solo piyano eseri, yüksek virtuozite
gerektirmekte ve günümüzde piyanistlerce sıklıkla seslendirilmektedir.

Islamey: Eserin “Oryantal Fantezi” alt başlığı, esere ilham veren Caucasus Dağları’nın
kültürel ve etnik çeşitliliğinden kaynaklanmaktadır. Avrupa-Asya sınırı olarak görülen bu
bölge, Hazar Denizi ile Karadeniz arasındadır ve Balakirev’in ziyaret ettiği 1860’larda elliden
fazla etnik grubun yaşadığı, çok dilli ve çok kültürlü yapısıyla şaşırtıcı bir coğrafyadır. Burada
yaşayan halkların müziklerini inceleyen Balakirev, Islamey’de bunlardan yararlanmıştır. Giriş
teması, bölgede ‘Islamey’ denilen bir dans müziğinin temasıdır. Ayrıca, eserin ikinci teması
için de Tatarlar arasında ünlü olan bir aşk şarkısından yararlanmıştır. Nikolay Rubinstein
dahil Rusya’daki tüm piyanistler, eserin teknik olarak çalınmasının imkansız olduğunu öne
sürmüşlerdir; ancak yapıt Avrupa’da kısa sürede çok ünlü olmuştu. Ravel, Gaspard de la
Nuit’yi, Islamey’den daha zor bir eser yazma iddiasıyla bestelediğini belirtmiştir.

Cesar Cui (1835-1918): Litvanya sınırları içinde doğmuştur, annesi Fransız’dır. Askeri
mühendislik okulunda eğitim görmüş, yüksek mühendis olarak Ordu için görev yapmış,
akademide ders vermiş ve 1906 yılında generalliğe kadar yükselmiştir. Besteciliğinden
ziyade, müzik eleştirmenliği ile öne çıkmış olsa da, operalar, koro için, orkestra için çeşitli
eserler bestelemiştir. Oda müziği alanında, keman-piyano için bestelediği eserlerinin yanında,
keman-flüt-piyano için Cinq petite duos, op. 56 sıklıkla çalınmaktadır.

Modest Mussorgsky (1839-1881): St.Petersburg yakınlarındaki Karevo’da soylu bir ailede


doğmuş, küçük yaşta piyano dersleri almış, yeteneğini göstermiştir. Aile geleneğinin devamı
olarak orduda görev yapmıştır. Balakirev ile on yedi yaşındayken St.Petersburg’da tanıştı. O
zaman yirmi iki yaşındaki Balakirev ile başlayan dostluğu, müzik alanındaki çalışmaları için
destekleyici olmuştur. Dönemin en önemli Rus bestecilerinden olan Alexander
Dargomyzhsky’nin çevresinde gerçekleşen buluşmalarda, piyanist olarak becerilerini
sergileyen Mussorgsky, bestecilik alanındaki çalışmalarında da yoğunlaşmıştır. 1858’de tüm
enerjisini müzik alanına yoğunlaştırmak için ordudaki görevinden istifa etmiş ancak sivil
görevli olarak devlet için çalışmaya 1880’e dek devam etmiştir. Alkolik olduğu bilinen
Mussorgsky, Rus Beşleri’nin diğer üyelerinden zamanla uzaklaşmıştır. Rus müzik
çevresinden dışlanmış şekilde, genç yaşta vefat etmiştir. Orkestra için bestelediği Çıplak
Dağda Bir Gece senfonik şiiri, Boris Godunov operası en ünlü eserlerindendir. Piyano için
bestelemiş olduğu “Bir Sergiden Tablolar”, piyano edebiyatının başyapıtlarından sayılır. Bu
eser, Ravel’in orkestrasyonu ile, solo piyano eseri olarak sahip olduğu haklı ünün yanında,
orkestraların repertuarlarının gözde bir eseri olarak da dinleyicilere ulaşmaktadır. Piyano için
pek çok eserinin yanında, Mussorgsky’nin çok sayıda Lied’leri de bulunmakta ve şancılar
tarafından sevilerek icra edilmektedir.

Bir Sergiden Tablolar, Viktor Hartmann’ın Anısına (Kartínki s výstavki – Vospominániye o


Víktore Gártmane): 1874 yılında bestelenmiş olan bu eser, Mussorgsky’nin yakın arkadaşı
ressam, mimar ve tasarımcı Viktor Hartmann’ın 1873 yılında ani ölümünün ardından
düzenlenen sergiden ilhamla bestelenmiştir. 1874 yılında Hartmann’ı ve sanatını anmak için
St.Petersburg Sanatçılar Akademisi’nde düzenlenen sergi için Mussorgsky, kendisine
Hartmann’ın hediye ettiği iki tablosunu da sergilenmek üzere ödünç vermiştir. Bu sergiyi

160
ziyaret etmesinin ardından, arkadaşının tabloları ve anılarından hareketle, eserini bestelemeye
başlayan Mussorgsky, muhtemelen daha önce zihninde tasarladığı eserin notasının yazımını
yirmi gün içinde (2-22 Haziran 1874) tamamlamıştır.

Mussorgsky’nin, bu eserinde Rus halkının günlük alışkanlıklarından, Rus masallarına,


Hartmann’ın gezilerinde resmettiği yabancı ülkelere ait görüntülere dek, çok farklı katmanlar
mevcuttur. Besteci, tabloların arasında gezinirken düşler kurmakta ve müzik yoluyla bize
bunları tasvir etmektedir. Bölüm başlıkları farklı dillerde yazılmıştır (bilinçli olarak yapılmış
dil-bilgisel hatalar ve sayılarda yanlışlıklar vardır). Eserin en başında yer alan ve daha sonra
bölümlerin aralarında tekrar karşımıza çıkan Promenade, Mussorgsky’yi sembolize eder.
Promenade’ın her gelişi, farklı tonda, farklı ruh hali ve karakterdedir. Tablolar ve hikayelerin
arasında gezinen kişi olarak Mussorgsky’nin hisleri ve düşünceleri nasıl ki değişiyorsa,
Promenade da sürekli değişime uğrar. Ancak eser ilerledikçe özgün Promenade’lar giderek
azalır ve en sonunda Promenade fikri, resimlerin bir parçası haline gelir. Böylelikle
Mussorgsky’nin artık resimleri dışarıdan izlemediğini, anlattığı öykülerin içinde yaşadığını
anlarız.

Hartmann’ın esere konu olan tablo ve çizimlerinden bilinenler:

Gnomus (Cüce) Vecchio Castello (Eski Şato)

Katakomblar (Yeraltı Mezarları)

161
Civcivlerin Dansı Samuel Goldberg ve Schmuyle(İki Yahudi)

Büyük Kiev Kapısı Baba-Yaga

162
Limoges (Pazar Yeri) çizimleri.

Eserde yer alan Promenade’lar ve 10 parçanın sıralaması şöyledir (Stasov’un tasvirleriyle):

Promenade
1-Gnomus (Cüce) : Kırık bacakları üzerinde topallayarak yürümeye çalışan çirkin bir cüce.
Promenade
2-Il vecchio castello (Eski şato): Bir Ortaçağ şatosunun önünde bir Troubadour şarkı
söylüyor.
Promenade
3.Tuileries, Dispute d’enfants aprés jeux (Oyun sonrası kavga eden çocuklar): Tuileries
Bahçeleri’nde (Paris) pek çok çocuk ve dadılar.
4.Bydło: Polonya’daki, büyük tekerlekli öküz arabasına verilen isim.
Promenade

163
4. Эскизы театҏальных костюмов к балету Трильби (Yumurtadan çıkan civcivlerin
dansı): Hartmann’ın Trilbi Balesi için tasarladığı dekora ait illüstrasyon.
6.Samuel Goldberg ve Schmuyle: İki Polonyalı Yahudi, biri zengin, diğeri fakir.
Promenade
7.Limoges, Le marché (La grande nouvelle) (Pazar yeri, büyük haberler): Fransız kadınların
pazar yerindeki kavgası.
8.Catacombae (Spelcrum romanum) (Katakomblar- Roman yeraltı mezarları): Resimde
Hartmann’ın kendisi de mevcut, Paris’teki yeraltı mezarlarını elinde feneriyle gezerken.
Con mortuis in lingua mortua (Ölülerle, ölü bir dilde)
9. Избушка Бабы-Яги на курьих ножках. Часы в русском стиле (Tavuğun bacakları
üzerindeki kulübe, Baba-Yaga): Hartmann’ın çiziminde bir Cadı kulübesi biçimindeki saat,
tavuğun ayakları üzerindedir. Mussorgsky hareketli Baba-Yaga yani cadı figürünü eklemiş.
10. Проект городских ворот в Киеве. Главный фасад (Bogatyr Kapısı, Kiev’de Antik
Başkentte): Hartmann’ın çiziminde Kiev için tasarladığı, masif ve eski Rus stilinde ve Slav
miğferleri biçimli kubbeler eklenmiş bir şehir kapısı vardır.

Nikolai Rimski-Korsakov (1844-1908): St.Petersburg’a yakın Tikvin’de doğmuştur.


Okuduğu kitaplar ve donanma için çalışan ağbisinin de etkisiyle, denize karşı büyük bir tutku
geliştirmiş; bu nedenle de Donanma’nın hizmetinde çalışmaya karar vermiştir. 18
yaşındayken Balakirev ile tanışmasının ardından, bestecilik alanında çalışmaları
yoğunlaşmıştır. Denizde geçirdiği birkaç yıllık sürenin ardından, St.Petersburg’a dönerek,
müzik üzerinde çalışmalarına ağırlık vermiştir. Donanmanın hizmetinde görevler
üstlenmesinin yanı sıra, 1871’de St.Petersburg Konservatuvarı’nda kompozisyon bölümünde
profesör olmuş ve 1906 yılına dek eğitmenlik görevini sürdürmüştür. Orkestrasyon alanında
büyük bir ustalığı olan besteci, hocalığı ve Beşler’in diğer üyelerinin eserleri üzerinde yaptığı
düzeltmelerle, bu alandaki bilgi ve becerisiyle başkalarına da yararlı olmuştur. Çaykovski ile
yakın dostluk kurmuştur. 17 Ekim 1905 Devrimi olarak bilinen olaylar esnasında, öğrencilerin
kendi özgür fikirlerini savunmalarına ve protestolara katılmalarına izin verdiği gerekçesiyle,
konservatuvardaki görevinden uzaklaştırılmıştır. Aralık ayında görevine yeniden dönmüş olsa
da, 1906 yılında emekliliğini istemiştir. Diaghilev ile işbirliği içinde Paris’te Sadko Operası
sahnelenmiş, Paris’te saygınlıkla karşılanmıştır. Üç senfonisinin yanı sıra, orkestra için
bestelediği Şehrazad, Antar ve İspanyol Kapriçyosu, eserlerinin en ünlüleridir denilebilir. On
altı operasının yanı sıra, koro için çok sayıda yapıt ve ayrıca Lied’ler bestelemiştir. Piyano
için bestelediği pek çok küçük parçanın haricinde, Piyano Trio’su mevcuttur ve do diyez
minör op.30 Piyano Konçertosu nadiren olsa da seslendirilmektedir.

Alexander Borodin (1833-1887): Gürcü kökenli olan Borodin St.Petersburg’da doğmuş,


kimya ve tıp eğitimi görmüştür. Heidelberg’de yürüttüğü ileri kimya çalışmalarının ardından,
Rusya’ya geri dönmüş ve Akademi’de hayat boyu çok saygın bir hoca olarak kariyerini
sürdürmüştür. Bestecilik, Borodin’in kimya alanındaki faaliyetlerine paralel olarak yürüttüğü
bir ikinci alan olmuştur. Balakirev ile tanışması ve beraber çalışmalarının ardından, besteci
olarak büyük gelişme göstermiştir. Kimya alanındaki başarılarının yanı sıra, besteci olarak da
tarihi önemde bir kişi olmuştur. Eserlerinin en ünlüleri; Prens Igor operası, Orta Asya
Stepleri’nde isimli orkestra eseri ve üç senfonisi sayılabilir. Ayrıca lied’ler, piyano için çeşitli
parçalar bestelemiştir, Piyano Triosu ve Piyano Kentet’i bulunur.

164

You might also like