You are on page 1of 50

Avrupa'da Arkeoloji

Rönesans Dönemi ile pek çok


kesime yayılan koleksiyonculuk
merakı, 18. ve 19. yüzyılda Antik
Louvre Müzesi (1793) Yunan, Roma ve Yakındoğu
uygarlıklarına ait eserlerin British
Müzesi (1879), Louvre Müzesi
(1793) ve Berlin'de İmparatorluk
Müzesi'nde (1885) sergilenmeye
British Müzesi (1879), başlanması bir bilim dalı olmasa
da arkeoloji kavramının doğuşu
olarak değerlendirilebilir.

Berlin Müzesi (1885)


Arkeoloji, sosyal ve beşeri Arkeolojinin Doğuşu ve Tarihsel
bilimler ile doğa Gelişimi Batı dünyasının arkeoloji
bilimlerinin tam ayrımında bilimi hakkındaki bilgileri, uzun
yer alır. Bilimsel bir yıllar Tevrat'ın, İncil'in ve antik
disiplin olarak arkeolojinin Roma tarihçilerinin aktardıkları
en önemli işlerinden biri, ifadelerle sınırlı kalmıştır.
toplumsal, kültürel ve etnik
süreçlerin yeniden
kurgulanmasını Levant'ta "Kutsal Kitap
içermektedir. Arkeolojisi" tuhaf bir
şekilde ellerinde kutsal
kitap ile gezen ve övgücü
bir taraf girlikten
kurtulmakta zorlanan
dönemin arkeologları,
kutsal yazılarda anılan
olayların izlerine
rastlamak umuduyla kazıp
durmuşlardır.
Birinci Dünya Savaşı'na değin süren bu ilk kazılar, modern arkeoloji yöntemlerinden yoksun, daha
çok birer müze ajanı olarak hareket eden kişi ve kurullarca gerçekleştirilmiş olduğundan bilimsel
olmaktan uzaktır.

İlk olarak tabakaların


veya katmanların üst
üste binerek
oluşturduğu dizilim
ilkesi 17. yüzyılda
Danimarka'lı bir
doktor ve doğa
bilimcisi olan
Nicolaus Stenonis
(1683-1686)
tarafından ortaya
atılmıştır. 1919-39 yıllarında, iki
dünya savaşı arasındaki
dönem "Doğu
Arkeolojisinin Altın Çağı"
olarak tanımlanır.
İlerleyen arkeolojik
teknikler ve bilgi birikimi,
arkeolojinin bir bilim
olarak büyük ilerleme
kaydetmesini sağlamıştır.
Tevrat'ta Erek denilen
Warka ve Babil kazıları
ile birlikte Almanlar
1930'larda Irak'ta bilimsel
bir arkeolojinin öncüleri
olmuştur.
Osmanlı’da Arkeolojinin
Ortaya Çıkışı
19. ve 20. yüzyılda arkeolojik keşiflerin ve Yalova'da bulunan ve üzerinde
kazıların amacı müzeleri kıymetli eserlerle İmparator Konstantin’in adının yazılı
doldurup büyük koleksiyonlar yaratmaktır. olduğu taşlar Sultan Abdülmecit’in
19. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren ilgisini çekmiş, bu taşlar Tophane-i
Batılılaşma süreci, İmparatorluğun tüm Amire Müşiri Fethi Ahmet Paşa
kurumsal düzenine işlemeye başlamış ve bu tarafından İstanbul'daki Aya İrini
süreçte Osmanlı'da arkeoloji Roma ve Kilisesi'ne kaldırılmıştır. Aya İrini
Hellenistik Kültür olarak var olmaya Kilisesi’ni depo olarak kullanan Ahmet
başlamış ve eser odaklı geleneksel bakış açısı Fethi Paşa 1846 yılından itibaren
Osmanlı topraklarına da yansımıştır. burada eski eserleri ve silahları
toplamıştır, ancak burası halka açık bir
yer değildir .
1867 yılında Fransa'ya giden Sultan
Abdülaziz'in Yunan ve Roma
eserlerinin sergilendiği Abras
Galerisi’nden etkilendiği bilinmektedir
(Shaw 2004: 102).
1869 yılında, Sultan Abdülaziz'in
sadrazamlığını yapan Mehmet Emin Ali
Paşa döneminde, Aya İrini deposu
Müze-i Hümayun adını alır
MÜZE-İ HÜMAYUN BİNALARI

1) Aya İrini Kilisesi


2) Çinili Köşk
3) Yeni Bina
(İstanbul Arkeoloji
Müzesi)
İlk Arkeolojik Kazı (1857)

Günümüz Türkiyesi içinde yapılan en erken arkeolojik kazılar Topraklarında güneş


batmayan Britanya Krallığı arkeologları olan Frank Clavert, Newton gibi araştırmacılar
tarafından yapılmış bu kazılar Halihalikarnassos (1857), Hanaytepe (1857), Didyma (1858)
ancak bu erken dönem kazıları arasında en büyük ve sansasyonel olanı Homeros’un İlyada
destanının izini süren Alman ticaret erbabı Heinrich Schliemann tarafından yapılan Hisarlık
Tepe yani (Troia) kazılarıdır. Gerçi günümüz Arkeoloji normlarında arkeolojik bir kazıdan
çok organize bir definecilik çalışması gibi gözükse de, o dönem içinde değerlendirildiğinde
arkeolojik olarak düşünülebilecek kazısı Türkiye arkeolojisinde bu erken dönemlerinde pek
alanda tetikleyici görevi görmüştür.
Ilk Türk Arkeolog
Osman Hamdi Bey (30 Aralık 1842- 24 Şubat 1910, İstanbul), İlk Türk arkeolog,
müzeci, ressam ve Kadıköy'ün ilk belediye başkanı.
İlk Türk arkeoloğu kabul edilir.
Modern arkeoloji biliminin Osmanlı'da temellendirilmesini sağladı.
En önemli arkeolojik kazısı 1887-1888'de gerçekleştirildiği Sayda Kral Mezarlığı
(Lübnan) kazılardır. Bu kazılar sırasında dünyaca ünlü İskender Lahdi’ni
bulmuştur.
Osman Hamdi Bey İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin 29 yıl müdürlüğünü yapmış ve
müzeyi dünyanın sayılı müzeleri arasına ekletmiştir.
Osman Hamdi Bey'i çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu sayanlar, bunu Osmanlı
dönemindeki ilk Türk müze yöneticisi olmasıyla ve müzeyi geliştirmesiyle
gerekçelendirirler.
Günümüzde varlığını Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak
sürdüren Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin de kurucusudur.
İlk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan
ilk ressam olarak tarihe geçmiştir ve Kaplumbağa Terbiyecisi eserinin sahibidir
Osmanlı arkeolojisi ve müzeciliğinin kurucusu Osman Hamdi Bey'in Nemrut Kazısı
ve hemen ardından Sanâyi-i Nefîse hocalarından Osgan Efendi ile birlikte Fransızca
yayınladıkları Le Tumulus de Nemroud-Dagh (Nemrut Dağı Tümülüsü) adlı kazı
raporu, arkeoloji tarihimizde çok önemli bir dönüm noktasını oluşturur.
ULUS-DEVLET KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞ SÜRECİNDE
ARKEOLOJİ
Ulus-devlet, 16. yüzyıl başlarından itibaren şekillenmeye başlamış ve 18. yüzyılın
sonunda olgunlaşmış. Bu süreci takip etmeyen Avrupa dışındaki diğer toplumlara
ise Avrupalıların kendilerini model olarak göstermesi ile taşınmıştır
Ortak kültür yaratma sürecinde arkeolojik kanıtlara sıkça başvurulmuştur.
Böylelikle Arkeolojinin kurumsallaşmasında milliyetçi ideolojiler ana faktör olur.
Söz konusu bilgiler ışığında görüldüğü üzere milliyetçilik kavramı arkeoloji ile sıkı
ilişki içinde olmuştur.
Arkeolojik kanıtların, milliyetçilik ve Ulus kavramları ile kurulan bağı ağırlıklı olarak
20. yüzyılın başına tarihlenmektedir. Arkeolojinin tüm ideolojilerden arınarak,
objektif bir bilim dalı haline gelmesi yüzyılın ortalarını bulmuştur. O tarihten
itibaren daha küresel bir dil yakalamış olan Arkeoloji bilimi, milletlerarası ve multi
disipliner çalışmalar ile çeşitlilik kazanmıştır.
Ancak her ne kadar durum bu yönde ilerlese de yüzyılın başında ortaya çıkan
durum, kendisini zaman zaman tekrar hissettirmektedir. Kimi olayların
açıklamasının maddi kültür kalıntılarına ve tarihi geçmişe göre yapılıyor olması
dikkat çekicidir.
Günümüzde Ortadoğu’da yaşanan olaylar, en belirgin örnekler olarak karşımıza
çıkar
Cumhuriyet Dönemi
Arkeoloji Çalışmaları
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ulus olma çabaları sırasında
yaşanan sıkıntıları aşmak için tarih ve arkeoloji bilimlerine yönelmek
zorunlu hale gelmiştir.

Dolayısıyla, arkeolojiye verilen önem artmış, arkeolojinin kurumsallaşması için


çabalar sarf edilmiş, bilim insanı yetiştirmek için yurtdışına öğrenciler
gönderilmiştir. Üniversitelerde arkeoloji bölümleri açılmış, yurtdışından yetişmiş
uzmanlar İkinci Dünya Savaşı öncesi Türkiye'ye kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi'nde arkeoloji alanında bu sayede atılımlar yapılmıştır
Mustafa Kemal Atatürk'ün arkeolojiye olan ilgisi
Mustafa Kemal Atatürk'ün arkeolojiye özel bir ilgi duymaktadır.
TBMM'nin açılışından sonra 9 Mayıs 1920'de Maarif Vekâletinin bünyesinde Türk Asar-ı
Atika Müdürlüğü'nün kurulmasını istemesi, arkeoloji ve etnoloji ile ilgili eserlerin
toplanması, envanterlerinin yapılması, yeni müzelerin kurulması gibi kararlarla Türk
Arkeolojisi'nin gelişme yollarını da açmıştır' .
Cumhuriyetin ilk yıllarında kazılar ve eserlerin korunması bizzat Atatürk ve üst düzey
devlet adamları tarafından takip edilmiştir. Bu dönem boyunca Klasik Yunan ve Hellen
dönemleri ile Hitit Dönemi çalışmalarına ağırlık verilmiş, yabancı araştırmacıların da
çalışma yapması için fırsatlar tanınmıştır. Cumhuriyet Dönemi arkeolojisinin, Atatürk'ün
arkeolojiye olan özel ilgisi ile geliştiği söylenebilir .
Türkiye Cumhuriyeti’nde
Arkeolojinin Kurumsallaşma
Süreci ve Gelişimi
27 Eylül 1925’de temeli atılan Ankara Etnografya Müzesi’nin
halka açılışı 1930 yılında olmuştur.
Hamit Zübeyir Koşay 1927-1931 yılları arasında Ankara
Etnografya Müzesi müdürü daha sonra Eski Eserler ve
Müzeler Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuştur.

Etnografya Müzesi dönemin ilk kazılarına ev sahipliği


yapmıştır. Alişar, Boğazköy, Alacahöyük kazıları gibi Hitit
Dönemine ait eserler Etnografya Müzesi’nde sergilenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti daha ilk yıllarında, Osmanlı


İmparatorluğu Dönemi'nde İstanbul'da var olan müze
anlayışını diğer şehirlere de yaymaya çalışmıştır. Bu
doğrultuda 1923 ile 1943 yılları arasında toplam 35 müze
açılmıştır.
Hamit Zübeyir Koşay Türk halkbilimcidir
1897-1984
Atatürk yurt gezileri sırasında yer üstü arkeolojik
eserleri karşısında gördükçe dönemin Başbakanı
İsmet İnönü'ye, mevcut eserlerin korunması ve
araştırılması hususunda yurtdışına öğrenciler
gönderilmesini istemiştir. Tam adı “Memâlik-i
Ecnebiyeye Gönderilecek Talebe Hakkında
Nizamname” olan 1416 sayılı Kanun İsmet
İnönü tarafından 29 Aralık 1928’de
gerekçesiyle birlikte Meclise sunulmuş ve 16
Nisan 1929 tarihinde ‘Takvim-i Vekâyi (Resmî
Gazete)’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir
Arif Müfid Mansel
Halet Çambel
7- Halet Çambel (1916-2014) Ufuk Esin (1933 – 2008)
6- Ufuk Esin (1933 – 2008)

Halet Çambel (1916-2014)

(1905, 1975, Türk (1916-2014)


Türkiye’nin ilk kadın bilim insanlarından biri olan Halet Çambel, İstanbul Prehistorya Kürsüsü Ufuk Esin (1933 – 2008)

arkeolojisinin
kurucusu olmasının yanısıra, Türkiye arkeolojisine kattığı değerlerle Türkiye’de hala devam eden
Halet Ufuk Esin (1933 – 2008)
ama TürkÇambel (1916-2014)
arkeolojideki su götürmez kadın üstünlüğüne kadar her şeyin başlangıcında yer alır. Türkiye arkeolojisinin
Türkiye’nin dev kadınlarından bir diğeri, ikinci kuşak arkeologların en önemlilerinden olan
yetiştirdiği denilemez arkeolojisini yetiştiren Ufuk
kişi olan Halet Çambel hocamızın Hoca hayatının çok büyük bir bölümünü Türkiye prehistoryasına ve İstanbul Üniversitesi
adı

öncülerindendir. Türkiye’nin ilk kadın bilim Prehistorya


hafızalarımıza kazınması gereken nadir insanlardan biridir. Türkiye
Bölümü’ne arkeolojisinin
vermiştir. Kurtarma devarkeometri gibi pek çok
kazıları, yüzey araştırmaları,
bilimsel çalışmaya ön ayak olmuş ve bunların yanında Türkiye arkeolojisine sayısız isim yetiştirmiştir.

Lüleburgaz, Kırklareli ve insanlarından biri olan kadınlarından bir diğeri,


Vize tümülüslerinde Halet Çambel, İstanbul ikinci kuşak arkeologların
gerçekleştirdiği kazılarla Prehistorya Kürsüsü en önemlilerinden olan
Türkiye’nin klasik kurucusu olmasının Ufuk Hoca hayatının çok
arkeoloji alanında yaptığı yanısıra, Türkiye büyük bir bölümünü
ilk metodik ve sistemli arkeolojisine kattığı Türkiye prehistoryasına ve
alan araştırmalarını değerlerle Türkiye’de hala İstanbul Üniversitesi
başlatmıştır. Side ve devam edenarkeolojideki Prehistorya Bölümü’ne
Perge kazıları da su götürmez kadın vermiştir. Kurtarma
Türkiye’de yapılan üstünlüğüne kadar her kazıları, yüzey
arkeolojik çalışmaların şeyin başlangıcında yer araştırmaları, arkeometri
önde gelenlerindendir. alır. gibi pek çok bilimsel
Mansel ayrıca İstanbul çalışmaya ön ayak olmuş
Üniversitesi Edebiyat ve bunların yanında
Fakültesi Klasik Türkiye arkeolojisine
Arkeoloji Kürsüsünü sayısız isim yetiştirmiştir.
kurmuştur.
Ekrem
urgal (1911 –Akurgal
2002) Jale İNAN Afif
Ve tabi ki Jale İNAN
ERZEN,

EkremEkrem Akurgal (1911 – 2002)


Akurgal (1911 – 2002) Jale İNAN
arkeolog, ilkçağ tarihi
Soyadı kanunuyla beraber
a beraber soyadını Türkçe olarak kabaca; “Büyük ülkenin babası” anlamına gelen, 1914- 2001, İstanbul
aba, su’ kur- ‘ülke’ ve gal-‘büyük’ kelimelerinin yan yana gelmesinden oluşan Akurgal profesörü (1913 – 2000).
soyadını Türkçe olarak kabaca;
aların hocası Ekrem Hoca. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji
Jale İnan,
cusu ve Türkiye arkeolojisinin iki ordinaryusundan biridir. Türkiye’de klasik arkeoloji Türk Tarih Kurumu adına
“Büyük ülkenin babası”
gömülmek istemiştir. Belki oraya gömülmemiştir ama çok da uzakta değildir. Türkiye'nin ilk
k yer bırakmamıştır. Hayatının büyük kısmını Smyrna kazılarına adamış ve
arkeolojik kazılara katıldı.
anlamına gelen, Sümerce’de kadın arkeoloğudur. 1960’tan başlayarak İÜEF ile
a-‘baba, su’ kur- ‘ülke’ ve Uzun yıllar devam Eski Eserler ve Müzeler
gal-‘büyük’ kelimelerinin yan Genel Müdürlüğü adına
yana gelmesinden oluşan
eden programlı
kazılarla Perge ve Van bölgesinde çalışmalara
Akurgal olarak seçen Hocaların başladı. 1955 yılında
hocası Ekrem Hoca. Ankara Dil Side antik
Manyas gölü/Ergili-
Tarih Coğrafya Fakültesi kentlerinin gün Daskyleion kazısı, Side,
Arkeoloji Bölümü’nün kurucusu ışığına çıkarılmasına Perge kazıları, 1959’da Van
ve Türkiye arkeolojisinin iki emek vermiş; bölgesi/Van Kalesi,
ordinaryusundan biridir. çıkarılan eserlerin Çavuştepe, Çermik Giyimli,
Türkiye’de klasik arkeoloji için Toprakkale kazılarında
adım atılmadık yer
sergilenmesi için
Antalya ve Side bulundu. 1971 yılından
bırakmamıştır. Hayatının büyük itibaren aralıklarla Enez
kısmını Smyrna kazılarına müzelerinin
(Ainos) kazıları başkanlığını
adamış ve öldüğünde oraya kurulmasını yürüttü.
gömülmek istemiştir. Belki sağlamıştır.
oraya gömülmemiştir ama çok
da uzakta değildir.
1935 yılında Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi kurulmuştur
Atatürk’ün yüksek dehâsından doğan ve kendi kutlu eliyle yaratılan tarih
ve dil hareketi; bunlara bağlı olan arkeoloji ve coğrafya bilgileri için
Ankara'da bir Fakülte açılmıştır.
Atatürk, bu Fakültenin ismini bizzat koymuş ve kuruluşu ile en yakından
meşgul olmuştur.
Gazi M. Kemal Atatürk, tarih meselelerine çok önem verirdi. Kendi
ifadesine göre, mektep sıralarındaki derslerinden itibaren tarih okumasını
sevmiş ve hayatının her devrinde muhtelif tarih kitapları ve meseleleri ile
meşgul olmuştur.
45 üniversitede
Üniversite

İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ (Vakıf)

ANKARA ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

arkeoloji
MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

ANKARA HACI BAYRAM VELİ ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ (Vakıf)


bölümü
açılmıştır.
İZMİR DEMOKRASİ ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

TEKİRDAĞ NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

MERSİN ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

MANİSA CELÂL BAYAR ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

HARRAN ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

KÜTAHYA DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

HATAY MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

DİCLE ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

HİTİT ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

UŞAK ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

KIRŞEHİR AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

OSMANİYE KORKUT ATA ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

KARABÜK ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

MARDİN ARTUKLU ÜNİVERSİTESİ (Devlet)

MANİSA CELÂL BAYAR ÜNİVERSİTESİ (Devlet)


Konservasyon, Restorasyon ve Koruma

Konservasyon. Sanat eserinin ya da insanlık tarihine tanıklık eden herhangi bir


nesneyi korumak ve yapılan müdehalenin ilk durumuna dönülebilirlik ya da
yeni bir müdehalenin yolunu tıkamaması ve yıpranma sürecini durdurmaya
yönelik uygulamalardır.
Restorasyon, eser niteliği kazanmış üretildiği dönem özellikleriyle birlikte
korunarak gelecek kuşaklara ulaştırılması için yapılan destek çalışmalarını
kapsayan uygulamaların bütünüdür.
Müdehale sürecinin 7 evresi vardır. Bu evreler ;
• Bozulmanın Önlenmesi
• Koruma
• Sağlamlaştırma
• Onarma
• Yeniden Değerlendirme
• Kopya Çıkartma
• Yeniden Yapma
Koruma, kültürel değerlerin özgün biçimlerini sürdürmesini amaçlar
Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi Taşınabilir tarihi eserlerin
bünyesinde kurduğu korunması ve onarımı
Türkiye’nin ilk bilimsel amacıyla İstanbul Beylerbeyi
Sanat Eserleri Sabancı Olgunlaşma
Konservasyonu ve Enstitüsünde 'Restorasyon
Restorasyonu Laboratuvarı Konservasyon Laboratuvarı'
hizmete girdi. kuruldu.
ANKARA RESTORASYON VE KONSER
VASYON BÖLGE LABORATUVARI MÜ
DÜRLÜĞÜ

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü


envanterine kayıtlı yaklaşık 86 bin eserin, hayata
kazandırılması ve müzelerde sergilenmesi amacıyla
bakım ve onarımı yapıldı.
Arkeoloji Enstitüleri
Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü
"İngiliz Uluslararası Araştırma Enstitüleri" (BIRI) bünyesinde faaliyet gösteren
sekiz merkezden birisi olan enstitü, 22 Kasım 1947 tarihinde kurulmuştur. O
dönemlerde yabancı kuruluşlar genellikle İstanbulve çevresinde faaliyet
gösterirken böylesi bir merkezin Ankara'da açılması enstitünün kurucu
başkanı John Garstang'in girişimleri sayesinde olmuştur. 1948 yılında TBMM
tarafından da onaylanan merkez 1956 yılında dönemin Türkiyeve Birleşik
Krallıkhükûmetleri arasında imzalanan anlaşma gereğince ortak bir projeye
dönüşmüştür. Uzun süre Tahran Caddesi üzerindeki binasında hizmet veren
enstitü 2019 yılında yeni yerine taşınmıştır.

Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü


IFEA olarak kısaltılan Fransız Anadolu Araştırmaları
Enstitüsü (Fransızca: Institut français d'études anatoliennes) Türkiyeve daha
genel olarak Türk ve Osmanlı dünyası üzerine çalışan bir beşerî ve sosyal
bilimler araştırma enstitüsüdür. 1930'da Albert Gabriel tarafından İstanbul
Arkeoloji Enstitüsü adı altında kurulmuş ve daha sonra araştırma alanını
genişletmiştir. Güncel adından anlaşılacağı gibi, günümüz Türkiye'si kadar,
eski Anadolu uygarlıklarını da incelemektedir.
Alman Arkeoloji Enstitüsü
Alman Arkeoloji Enstitüsünün (DAI) görevi dünya çapında bilimsel arkeolojik araştırmalar
yapmaktır. DAI araştırma projeleriyle kültürlerarası diyalog, uluslararası bilimsel işbirliği ve
kültür mirasının korunması için önemli temel oluşturmaktadır. Merkezi Berlin’de olan
enstitü Federal Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir kurumdur. 1929 yılında kurulan Istanbul
Şubesi bugünkü Türkiye’nin arkeolojisini araştırmaktadır. Araştırmalar özellikle Türkiye’nin
batısında bulunan Pergamon, Milet ve Didyma kazı yerlerinde yapılmaktadır. Diğer bir
araştırma konusu ise Orta Anadolu’da Boğazköy Hattuşa’da başkenti olan Hititler’in
kültürü. İstanbul şubesi kuruluşuyla birlikte İstanbul'daki şehir tarihini öncelikle Bizans
mimarisi ve zengin Osmanlı mirası olmak üzere araştırıyor. İstanbul Şubesi arkeoloji
alanında Türkiye’deki en büyük kütüphanesidir.
Hollanda Araştırma Enstitüsü
Türkiye ve çevresindeki bölgelerin çağlar içinde incelenmesiyle ilgili çalışmalara
adanmış bir araştırma merkezidir. Tarihsel ve arkeolojik araştırmalar yapmakta
ve Hollanda ile diğer ülkelerden gelen akademisyen ve öğrenciler tarafından
insani ve sosyal bilimler alanında yürütülen, Türkiye’yle ilgili çalışmalara destek
vermeyi amaçlamaktadır. Hollanda Araştırma Enstitüsü 1958’de, Hollanda’da
Leiden şehrinde bulunan Hollanda Yakındoğu Enstitüsü’ne (NINO) bağlı bir
enstitü olarak kuruldu. 2005’e kadar Hollanda Tarih ve Arkeoloji Enstitüsü
olarak adlandırıldı. O yıla kadar İstiklal Caddesi’nde Hollanda Başkonsolosluğu
ve eski büyükelçilik binası olan Hollanda Sarayı’nın (Palais de Hollande) içinde
yer almaktaydı. 2006’da enstitü şimdi bulunduğu yere taşındı.
KAZILAR
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde toplam olarak 1000 den fazla kazı alanı vardır. Son
istatistiklere göre 2022 yılı boyunca gerçekleştirilen arkeolojik faaliyetlerin toplamı 502'yi
bulmuştur. Tüm bu kazı çalışmaları ve araştırmalar sonucunda ise 6 bin 437 eser gün ışığına
kavuşmuştur. Ancak Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığı
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne bağlı 214 müzede bulunan Arkeolojik Eser
Sayısı 892.844 olarak belirtilmiştir
DÖRT
ÖNEMLİ KAZI
Alacahöyük Kazıları
Mustafa Kemal Atatürk'ün, 1935'te direktifi ve Türkiye'nin ilk kadın tarih
profesörlerinden Afet İnan'a verdiği 3 bin lira ile başlayan bir kazı
Alacahöyük...
Yani Cumhuriyet tarihinin ilk kazısı....
Hitit uygarlığının ve sanatının simgesi "Hitit Güneşi" ile de tanınan
Alacahöyük'teki kazıları. 1935'te Atatürk, Alacahöyük'teki kazılara yeniden
başlama emrini veriyor. Kazılar başladıktan 15 gün sonra Hitit mezarları
ortaya çıkıyor.
Bunun üzerine Atatürk'ün emri ile köy taşınıyor ve kazılar köyün boşalttığı
alanda devam ediyor. 1940'a kadar 13 kral mezarı bulunuyor.
1940'tan sonra Türk Tarih Kurumu, buraya ayrılan bütçeyi azaltıyor. Kazılar
duraksıyor. 1983'e kadar ağır aksak ilerliyor kazılar ve o tarihten 1996'ya
kadar duruyor." Tarihi 7 bin yıl öncesine dayanan bir yer burası. 14 şehir üst
üste yatıyor. 11'inci şehre kadar inildi. Şehir 85 dönümlük bir arazi üzerine
kurulu. Hitit dünyası aydınlatıldı ama öncesine ait bilgiler çok az. Bilim
âleminin beklentisi, eski Tunç Çağı'nı aydınlatmak"
Troya Antik Kenti Kazıları
Troya antik kentinin Hisarlıkta olabileceğine ilişkin ilk yorumlar, 1822 İskoç Charles
Maclaren tarafından yapılmıştır. İlk arkeolojik araştırma, bölgede bir höyüğün
olabileceğini tespit eden İngiliz Frank Calvert tarafından 1863-1865 yıllarında
yapılmıştır. Fakat bu kentin Troya olduğu görüşünün kesinlik kazanması ve yaygın
şekilde tanınması Alman Heinrich Schliemann tarafından yapılan kazılar
sonucunda olmuştur. Aslen tüccar olan Heinrich Schliemann, Hisarlıkta ilk geniş
kapsamlı kazıları yapan ve "Troya Hazinesi" ya da "Priamos Hazinesi" adlı
koleksiyonu bulan kişidir. Osmanlı Devletinden kazı izni alarak 1870 yılında
tamamlanan sondaj çalışmaları neticesinde, 1871-1874 yılları arasında ilk grup
kazılarını yapmıştır. Bir dönem sıtma hastalığına yakalanan Schliemann, kazılara
ara vermiş ve ilk kazılar kadar yoğun olmamakla beraber 1890'lara kadar kazılara
devam etmiştir. Schliemann'ın kazılarda bulduğu hazineleri yurt dışına kaçırdığı da
bilinmektedir.Gerek Schliemann'nin arkeoloji kökenli olmayışı, gerekse arkeoloji
biliminin o dönem yeterince gelişmemiş olması dolayısıyla bu dönem yapılan
kazılarda çıkan eserler yeterince iyi değerlendirilememiştir ve birçok başka
arkeolojik bulguda tahribata yol açmıştır.
ZEUGMA
Kültür Bakanlığı, 1989 yılında Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında
baraj çalışmalarında su altında kalacak alanları saptayarak; bölgedeki beş
barajın oluşturduğu göl altında kalacak arkeolojik yerleşim yerlerini tespit
etti. 1992'de bir müze bekçisinin haber vermesi ile insan figürlü bir
mozaik bulundu. Avustralya Ünviersitesi'nden David Kennedy'nin de
katılımı ile kurtarma kazıları başladı. 1960’lı yıllarda kaçırılarak ABD'ye
götürülen Metioxos-Partenope Mozaiğinden geriye kalanlar bulundu;
günümüzde "Dionysus Villası" olarak anılan Roma villası kazılarak ortaya
çıkarıldı.
Dionysos Villası’nda yapılan 1995 yılı kazılarında Dionysus'un Düğü
Mozaiği ele geçirildi ve tanıtıldı.
1998-1999 yıllarında aralıksız devam eden kazılarda şehrin alt kısmında
bulunan villa’da Aktatos ve Çingene Kızı mozaiği ele geçiridi.
Bu mozaiklerle beraber şehrin arşiv binası bulundu; on binlerce mühür
baskısı ele geçti.
Göbeklitepe
Göbeklitepe , . MÖ 9600–9500 civarına tarihlenen Göbeklitepe, dünyanın şu ana
kadar bilinen en eski tarihî yapısıdır.
Bazı popüler kaynaklarda "tarihin sıfır noktası" nitelendirmesiyle de
anılmaktadır.
Yapıt, dünyanın bilinen en eski megalitleri olan taş sütunlarla, bir dizi büyük
dairesel yapıdan oluşmaktadır.
Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ'a ait olduğu düşünülen bu yapıda T biçimindeki
10-12 dikilitaş yuvarlak planda dizilmiş, araları ise taş duvarlarla örülmüştür.
Bu dikilitaşların çoğu üzerinde insan, eller ve kollar, çeşitli hayvan ve soyut
semboller, kabartılarak veya oyularak betimlenmiştir

Göbeklitepe, 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi'nin


yürüttüğü “Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları Projesi” yüzey
araştırmalarında tespit edilmiştir

Kazı çalışmaları ise 1995 yılında Şanlıurfa Müzesi başkanlığında ve


İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden (DAI) Harald Hauptmann bilimsel
danışmanlığında yapılan yüzey araştırmasından sonra başlatılmıştır. 2007
yılından itibaren ise kazı çalışmaları Bakanlar Kurulu kararlı kazı statüsüyle ve
yine Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Prof. Dr. Klaus Schmidt'in başkanlığında
devam ettirilmiştir.
Prof. Dr. Kenan Tevfik Erim (1929 –1990)
Aydın’ın Karacasu ilçesinde bulunan ve UNESCO dünya mirası listesindeki
dünyaca ünlü ve Fotoğrafçı Ara Güler tarafından tesadüfen bulunan antik kent
Afrodisias'ı gün yüzüne çıkaran Erim, ölümü sonrası özel izinle antik kente
gömülmüştür.,
Mardin Müze Müdürlüğü ve Arkeologlar Derneği Nusaybin'e bağlı Gırnavaz
höyüğünde 1991 yılında gerçekleşen bombalı saldırıda şehit olan arkeologları
andı. Mardin Müze Müdürlüğü ve Arkeologlar Derneği'nin Nusaybin'e bağlı
Gırnavaz höyüğünde şehit olan arkeologları anmak için yayınladığı açıklamada
“Nusaybin ilçesi Gırnavaz höyüğünde Prof. Dr. Hayat Erkanal başkanlığında,
1991 yılında bombalı saldırıya uğrayarak hayatlarını kaybeden değerli
arkeologlarımız Metin Akyurt ve Bahattin Devam’ı rahmet ve minnet ile
anıyoruz” denildi.
Prof.Dr.Armağan Erkanal Prof.Dr Hayat Erkanal Prof.Dr.Engin Özgen -
Urla Klazomenai Antik Kent 1940- 2019,
i 2021 Klasik Arkeoloji
Önasya ve Prehistorya Arkeolojisi

Ayşe Muhibbe Darga (1921- 2018, İstanbul)


Hiyeroglif ve çivi yazısı konusunda dünyanın en önemli
uzmanları arasındadır.
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) öğretim
üyesi ve arkeolog Prof. Dr. Burhan
Varkıvanç son yıllarda antik Likya
kentiKsanthos
kazılarının başkanlığını yapan ve AÜ
Turizm Fakültesi Turizm Rehberliği
Bölüm Başkanı olarak görev yapmıştır.

Prof.Dr. BURHAN VARKIVANÇ


1961-2021 (7 Kasım)
TEŞEKKÜRLER

You might also like