You are on page 1of 14

1.

Hafta
Türk Halk Edebiyatı 8
Türk Âşıklık Geleneğinin Özellikleri ve Önemi (1)

Prof. Dr. Ali KAFKASYALI


Giriş

Türklerin, tarihin en eski çağlarından beri Çin seddinden Tuna boylarına, Sibirya
tundralarından Hint Okyanusu ile Büyük Sahra çölüne kadar uzanan geniş bir
coğrafyada, çeşitli kültür ve medeniyet çevreleri içerisinde aynı anda, ya da değişik
zamanlarda kendi özgün kültürleriyle varlıklarını sürdürüp etkili oldukları bilinmektedir.
Bu olguyu, M.S. IV. yüzyıldan itibaren bütün yönleriyle belli başlı tarih kaynaklarından
takip etmek mümkündür.
• Bu hususta geniş bilgi için bakınız:

• A. Zeki Velidi Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş I, İstanbul 1940, s.105-181;

• Lâszlo Rasonyı, Tarihte Türklük, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yay., Ankara 1993, s.1-235;

• İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yay., Ankara 1977, s.27-192
Türk tarihi sadece Anadolu ya da herhangi bir bölgede gelişen olaylarla sınırlı
tutulamayacağı gibi Türk edebiyatı da Anadolu veya yeryüzünün herhangi bir
bölgesindeki Türk unsurlarından birinin gelenek dâhilinde, diğerinden farklı
bir şekilde ürettiği özgün edebiyat verimlerinden ibaret sayılamaz.
Bir başka deyişle Türk tarihi, edebiyatı, musikisi velhasıl Türk kültürü söz
konusu olduğunda günümüzün siyasî-bölgesel sınırları anlamını yitirmekte,
bu kültürün yaşatılıp yaşandığı her yeri yani, değişik coğrafyalarda ortaya
çıkan “Türk kültür bölgeleri”ni bir bütün olarak düşünmek zorunluluğu hâsıl
olmaktadır. Türklerin başlangıçtan bu yana anayurt dışında etkili olup, vatan
hâline getirdikleri ve belli başlı kültür bölgeleri meydana getirdikleri pek çok
Türk devlet ve toplulukları vardır.
Türk tarihi, günümüz Türk ülkelerinden biri olan Türkiye tarihinden ibaret
görülemeyeceği gibi, Türk edebiyatı da Türkiye veya diğer Türk yurtlarından
birinde tarihî süreç içinde meydana getirilen edebiyattan ibaret
düşünülemez. Türk tarihini ve edebiyatını sadece belli bir zaman dilimi ve bir
Türk yurdu ile sınırlandırmak, son derece köklü bir geçmişe sahip olan Türk
tarihine ve edebiyatına yapılabilecek en büyük haksızlık olur.
Türk tarihi, edebiyatı, sanatı velhasıl Türk kültürü söz konusu olduğunda
günümüz Türkiyesinin siyasî sınırları anlamını yitirmekte, bu kültürün yaşatılıp
yaşandığı her yeri bir bütün olarak düşünmek zorunluluğu hasıl olmaktadır.
Zira, farklı coğrafyalarda, değişik kültür çevreleri içerisinde birbirinden
bağımsız gelişen özde aynı unsurları görüp algılamak ve anlatabilmek, bunları
ancak bir bütünün parçaları olarak düşünmekle mümkündür.
Türk milletinin kültürel kimliğini var eden ve onu özgün kılan unsurların başında Türk
âşıklık geleneği yer alır.

Mevcut veriler bu hususu bütün çıplaklığı ile ortaya koyabilecek niteliktedir.

Daha yazı, yaygın olarak kullanılmaya başlamadan önce Türkler arasında çok canlı bir
şekilde gelişen ve dilimizin oluşmasını da sağlayan sözlü edebiyat ürünlerinin en
önemli formalaşmış unsuru olan âşıklık geleneği büyük görevler yapmıştır.

Türkler çok geniş ve birbirinden farklı özelliklere sahip coğrafyalarda ve bu


coğrafyalardaki değişik kültür ve medeniyet çevrelerinde vatan tutmuşlardır.
Bu, Türk toplumlarında âşıklık geleneği kimliğin korunması ve yaşatılmasında önemli
rol üstlenmiştir. Türk toplumlarının hür ve bağımsız yaşadığı dönemlerde bu gelenek,
kendisini fazlaca göstermez. İstiklâlini kaybettiği zamanlarda ise Türk âşıklık geleneği
etkisini göstermeye başlar. Anadolu ile İran Türkleri Âşıklık geleneğinin gelişim
seyrindeki farklılık bunu açıkça göstermektedir.
Türk yurdu olduğundan beri hürriyet ve istiklâlini hiçbir dönemde kaybetmeyen
Anadolu’da, XIX. yüzyılın başlarında Rusların Kafkasları aşmasından itibaren tehdit
altına giren Kuzeydoğu Anadolu hariç, diğer yörelerde âşıklık geleneği gittikçe etkisini
yitirmiştir. Anadolu’dan çok daha önce Türk yurdu olmasına ve yakın zamana kadar
Türk hanedanları tarafından yönetilmesine rağmen XIX. yüzyılın başlarından itibaren
siyasî etkinliğinin yanında kültürel etkinliğini de yitirmeye başlayan İran Türk
toplumunda, buna paralel olarak âşıklık geleneği yeniden canlanmaya başlamış,
hatta XVI. yüzyıldaki parlak dönemini geride bırakacak bir boyuta ulaşmıştır.
Bu gelişme, XX. yüzyılın başlarından itibaren başlı başına bir ilim dalı olarak önemli
araştırmaların ortaya konulduğu halkbilimi alanında hiç dikkati çekmemiştir. Bu dönemde
İran edebiyatını pek çok yönden ele alıp inceleyerek mükemmel araştırmalar ortaya koyan

Edvard G. Browne,C.A. Storey ve Jan Rypka gibi Batılı ilim adamlarının İran Türk Âşıklık
geleneğini müşahede edememiş ya da görmezden gelmiş olmaları en azından büyük bir
talihsizliktir.

Ancak bu konu, halkbilim araştırmalarının oldukça geliştiği ve son yıllarda bu alanda çok
kıymetli akademisyenlerin yetiştiği Türkiye’de de müstakil çalışma bir yana, Türkiye
dışındaki Türk topluluklarının edebî verimleri üzerine yapılan araştırmalarda da pek fazla
yer almamış olması böyle bir çalışmayı zarurî kılmaktadır.
Sonuç olarak âşık edebiyatı, manzum ve mensur eserleriyle, hem özgün yapısı
bakımından, hem Türk dilinin kullanımı bakımından hem de bediî, estetik
kuruluşu bakımından Türk edebiyatının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.

Binlerce âşık, onlara eşlik eden onlarca sanatçı, gelenek çerçevesinde


kullanılan millî çalgılar ve çok engin âşık edebiyatı ürünleri ile Türk âşıklık
geleneği Türk kültürünün esasını ve omurgasını oluşturan en önemli kültür
hazinesidir.
Türk Âşıklık Geleneğinin Özellikleri ve Önemi

• Türk Diline Hizmetleri


• Türk Edebiyatı’na Katkıları
• İnanç Dünyasına Katkıları
• Müzik Kültürüne Hizmetleri
• Milliyetseverlik Şuurunu Geliştirmeleri
• Vatanseverlik Şuurunu Geliştirmeleri
• Hürriyet ve İstiklal Şuurunu Geliştirmeleri
• Tarih Şuurunu Geliştirmeleri
• Şecaat Duygusunun Gelişmesine Katkıları
Sabrınız ve dikkatiniz için
teşekkür ederim.

You might also like