Professional Documents
Culture Documents
NEFESLERİ
AbdUlbâki Gölpınarlı
REMZİ KİTABEVİ
n
*
, İEVÎ - BtrKTÂŞÎ
N E F E S L E R I
'S
Halk Edebiyatımızın çok orijinal bir
bölümünü meydana getirmiş olan
ABDÜLBÂKİ GÖLPINARLI
tarafından toplanırken, bilhassa şi’ -
riyet bakımından en güzel, en o r iji
nal olmalarına dikkat edilmiş, kem -
miyetten fazla keyfiyet gözetilmiş,
aynı zamanda tarih boyunca Alevi
likle Bektaşîliğin seyri ana hatlariy-
le tesbit edilmiştir. Nefesler, İlmî bir
tasnife tâbi tutulmuş, «Kendilerince
Kendileri, Diivâzdch İmâm, Mersiye
ler, Birlik, Dcvriyelcr, Bağlılık, Övii?j,
Ahlâk ve İnançlar, Erkândan Bahse
den Şiirler, Söz, Giyim-Kuşam, Aşk,
İnançları Tenkid, Kadın Dâvası, R e
alite (Yaşayış Aşkı ve İnsanî Görüş)
ve Mâniler» den ibâret olmak üzere
on altı bölüme ayrılmış,
ABDÜLBÂKİ GÖLPINARLI
XIV. yüzyıldan XX. yiizyıladek gelip
geçen, en kuvvetli yetmiş dokuz Ale-
vî-Bektâşî şâirinin 240 nefesini ve 43
mânisini, yani bu zümre edebiyatı
nın 283 şiirini bilgi âlemine sunmuş
tur.
Fiyatı 25 Lira
ALEVÎ-BEKTÂŞÎ NEFESLERİ
Y Ü K S E L E N M A T B A A S I
İSTANBUL — 1963
A b d ü l b â k i G ö l p ın a r l ı
ALEVÎ - BEKTÂŞÎ
NEFESLERİ
İSTANBUL
REMZİ KİTABEVİ
93, Ankara Caddesi, 93
tçf NDEKtLER
Ö n - s ö z ........................................................................ ı
Kendilerince k e n d ile r i........................................... 22
Düvâzdeh İ m â m ..................................................... 45
M ersiyeler................................................................... .......
B i r l i k ................................................................... 63
D e v riy e le r................................................................... 70
İran’a b a ğ l ı l ı k ..........................................................83
Ö v ü ş ................................................................... I 104
Ahlâk ve in a n çla r.....................................................126
Erkândan bahseden ş i i r l e r ....................................ıg ı
S ö z ..................................................................................
G i y i r n - k u ş a m ..........................................................174
A Ş k ................................................................... ! 181
İnançları t e n k i d .....................................................203
Kadın d â v a s ı ..........................................................238
Realite, yaşayış aşkıve İnsanî görüş . . . . 242
M â n ile r ........................................................................264
İ lâ v e le r ........................................................................271
N o t a la r ........................................................................ 277
Metinde bulunmıyan,notalarda olan nefesler . 301
Metinde geçen l ü g a t l e r ...................................... 309
A ç ı l a m a ...................................................... 317
İ n d e k s ........................................................................ .....
B i b l i y o g r a f y a ......................................................... 345
ALEVİ - BEKTAŞÎ EDEBİYATI
Yeniçeriler, Bek tâş îliğin pirini, pîr tanımakla Bektâşîlerle pîrdaş olu
yorlardı. Bu yüzden ocakta, Hacı Btektaş vekili tanınan bir baba bulunu
yordu ve bundan dolayı da kendilerine «Tâife-i Bektâşiyân», Yeniçeri
ağasına, «Âğaa-yı Bektâşiyân» deniyordu.
XV. yüzyılda halk edebiyatı, dinî ve lâyık olmak üzere iki kısma ay
rıldı. Hece şiirleriyle Eşrefoğlu, Hacı Bayram, Halveti ve Kaadirî Yunus
lar, XVI. ve XTVII. yüzyıllarda Seyyid Seyfullah (Nızâmoğlu) ve Mısrî-i
Niyâzî, dînî-tasavvufî edebiyatı, temsil ediyordu. Bu şâirler, aruzla yaz
dıkları şiirlerde, dîvân edebiyatının kudretli şâirleri arasına k atlam ıyor
lardı. Fakat Yunus yolunda yürüdükleri, onun edâsiyle ve heceyle yaz
dıkları zaman Yunus mu olabiliyorlardı? Ne gezer? Ona en fazla yakla
şanları bile Yunus’un ışığı altında, güneş ışığı karşısmdaki yıldıza dö
nüyordu. Ancak bu şâirler, Yunus çığırını işliyorlar, onun, asırlar boyunca
sürüp giden tesirini belirtiyorlardı.
Balı Sultan: Hacı Bektaş tekkesinde, ayrı bir türbede yatan bu azizin,
türbe kapısının üstündeki kitâbe, Hacı Bektaş oğlu Rasûl Balı-
nin oğlu Hızır Balı olduğuun gösteriyor. îcâzetnâmelerdeyse Mür-
sel Baba’nın oğludur. Mürsel Baba, Yusuf Balı’nm, Yusuf Balı,
Rasûl Balı’nin, Rasûl Balı, Hızır Lala’nm, o da Hacı Bektaş’ın
kız edindiği Kadıncık Ana’nın ve zevci, İdris Hoca’nm oğludur.
Hacı Bektaş’m, Mevlânâ ile çağdaş olduğu ve XIII. yüzyılda ya
şadığı düşünülecek olursa türbe kitâbesinin yanlış olduğu m ey
dana çıkar. Bektâşîler tarafından ikinci pîr sayılan, 1516 da ölen
ve Balım Sultan diye anılan bu zât, rivayete göre mücerredliği,
yâni evlenmemeyi erknâ olarak kurmuştur.
Dedemoğlu: Son yüzyıllarda yaşıyan bir şâir ol£a gerektir. Hal terce-
mesini bilemiyoruz.
Dertli Kcm ter: Bu şâirin, bundan önceki Dertli’den başka ve ondan da
ha eski bir şâir olduğunu sanıyoruz
Haşan Dede: Gerçekten de pek yüksek bir şâir olan Haşan Dede’nin kim
olduğunu bilemiyoruz. Alevîlerin bir kısmı, Keskin’de yatan ve
«Karpuzu Büyük Haşan Dede» diye anılan azizin, bu Haşan Dede
olduğunu söylüyorlar.
Eşrefoğlu al haberi
Hatâyı: 1486-87 de doğdu. Asıl adı îsmail’dir. XIII.-X IV. yüzyıllarda ya-
şıyan, Halvetîlikle Kalenderîliği birleştirerek Safaviyye-Erdebî-
liyye denen bir tarikat kuran Şeyh îshak Safiyyeddin’in soyun-
dandır. Genç yaşında, Azerbaycan’daki Şîî aşiretleri, etrafına top
layıp Şirvan, Azerbaycan ve Irak ülkelerini zaptetmiş, Özbek
Hanını mağlûb etmiş ve öldürtmüştür. Anadolu’ya gönderdiği ha
lîfelerle Alevîelri elde etmeye muvaffak olmuş, II. Bayezid’in
zaafından faydalanıp doğu illerine akınlar yapmış, nihayet 1510
da Yavuz Selim’le Çaldıran’da çarpışıp bozguna uğramıştır. Şah
İsmail, bundan sonra Avrupa hükümdarlarıyla uyuşmaya çalış
mış, 1517 de Papa X. Leon ve Kayser Maksilmiyan’la birleşmek
istemiştir. Sonradan V. Kari, kendisiyle ittifak teklifinde bulun
muş, fakat bu birlik, bir tasavvur hâlinde kalmıştır.
1524 te Erdebil de ölen Şah İsmail «Hatâyî» mahlâsıyla ve
aruz ve heceyle yazdığı Türkçe şiirlerde, mezhebinin propagan
dasını, başarıyla yapmıştır. Hatâyî, gerçekten de büyük ve içli
bir şâirdir ve Alevî-Bektâşî edebiyatında eşsiz bir yeri vardır.
Hüsnî: 1892 de ölen ve Perîşân Dede Babadan babalık almış bulunan bir
Hüsnî Baba, bir de Kilitbahır’da İrşâdî tekkesinde baba olan ve
İrşâdî’den icâzet alan Uşşâkî ve Bektâşî Hüsnî Baba vardır; bu
zât, 1923 te ölmüştür. Hüsnî mahlâslı şiirlerin, bu ikisinden biri
ne, yahut bir başka Hüsnî’ye âid olduğunu kesin olarak söyli-
yemeyiz.
Kara Hanıza: Çok iyi bir şâir olan Kara Hamza’nın, Cezâyir leventle
rinden olduğunu, bir nefesinden anlıyoruz.
Kazak Abdal: Kaygusuz tarzında şiirleri vardır. Orijinal bir şâir olan
Kazak Abdal’ın adı, bir şiirinden anladığımız gibi Ahmet’tir. Balı
Sultan’ın mensuplarından olduuğnu, onu, bütün hususiyetleriyle,
giyimiyle kuşamıyla, cezbesiyle, konuşma, hattâ yürüme tarzıyla
belirten bir şiirinden anlıyoruz.
Kul Himmet: Bir şiirinden açıkça anlıyoruz ki Kul Himmet, Pîr Sultan
Abdal’ın dervişlerindendir. Pîr Sultan kadar orijinal, içli ve özlü
bir şâirdir. XVII. yüzyılda yaşamıştır.
Kul Yusuf: Pîr Sultan Abdal, bir şiirinde «Kul Yusuf» adlı bir azizden
bahseder. İhtimâl Kul Yusuf, budur.
Perişan Baba: Hacı Haşan Dede Babadan sonra bir müddet Hacı Bektaş
tekkesinde dedebabalık eden Konyalı Perişan Mehmet Dede Ba
ba, bu makamdan ayrıldıktan sonra bir müddet sayâhatle vakit
geçirmiş, bundan sonra da Yedikule’deki Bektâşî tekkesinde otur
muş ve 1875 te, Hacıbektaş’ta ölmüş, oraya gömülmüştür.
Pir Sultan Abdal: Şah Tahmasb devrinde, Anadolu’da bir isyan hare
ketinin başına geçen v e Sivas’ta asılan Pir Sultan Abdal, Bektâşî
edebiyatının en lirik ve orijinal şâiridir. Buluşlarındaki kudret,
ifâdesindeki içlilik, m evzûlanndaki hayatiyet bakımından bu
zümre eedbiyatmda eşi yoktur desek, hiç de yanılmamış oluruz.
Sâdık: 1897 de ölen bir Sâdık Babadan başka bu mahlâsı kullanan şâir
lerin olduğu da muhakkaktır.
Şeyhoğlu Satu: Bir şiiri. Yunus dîvânına girmiş olan bu şâir hakkında
da hiçbir şey bilmiyoruz. Yalnız, kendi ifâdesinden de anlıyoruz
ki Yunus’tan sonra yaşamıştır, onun mensub olduğu zümreden
dir; dil bakımından da Yunus’un çağından çok uzak bir çağda
yaşamamıştır.
Türâbî: 1868 de, Hacı Bektaş tekkesi şeyhi iken vefat eden Yanbollu
Türâbî A li Dedebabadır. Zamanında, halk şâirleri arasında bü
yük bir şöhret kazanmış olan Türâbî, daha ziyade aruzla, fakat
gerçekten de acemice, kırık-düzen şiirler yazmıştır. Dîvân ede
biyatının tesiri altında kalan ve bilhassa Fuzûlî’ye özenip onu
taklide kalkışan bu şâirin dîvânı, basılmıştır.
Vahdetî: 1628-29 da Hacı Bektaş tekkesine şeyh olup 1650 de ölen Di-
metokalı Halil Vahdetî Baba, elimizdeki şiirlerine nazaran dîvân
edebiyatı teknik ve estetiğini kabul etmekle beraber, mensub
olduğu zümrenin bütün hususiyetlerini, şiirleriyle verebilen kuv
vetli bir şâirdir. Tercî’inden, 1569-70 te ölen Sersem A li Dede-
baba hayattayken Bektâşîliğe girdiğini ve bu bakımdan da uzun
ömürlü olduğunu anlıyoruz.
Veysel: Bâzı şiirleri, toplu bir halde, yahut dergilerde, antolojilerde çık
mış olan bu âmâ ve çağdaş halk şâiri, çok zekî, çok kudretli bir
şâirdir. Görüştüğü kimselerden, girdiği muhitlerden, duyduğu
modern şiirlerden müteessir olan Veysel, bâzı şiirlerinde, tama.-
miyle yenileşebilmiş, âdetâ bugünkü şiirden örnekler vermiştir.
II
III
IV
VI
VII
VIII
IX
Eşrefoğlu al haberi
Blahçe biz iz gül bizdedir
Biz Şâh-ı merdan kuluyuz
Yetmiş iki dil bizdedir
Âdem vardır cismi semiz
A lır abdest olmaz temiz
Halkı dahleylemek nemiz
Bilcümle vebâl bizdedir
Dervişlerin kökçeğiyüz
Tekkelerin çiçeğiyüz
Hlcı Bektaş köçeğiyüz
Edeb erkân yol bizdedir
X II
X III
X IV
XV
X VII
X V III
X IX
«Ayn-ı cem, Hacım Sultan, Kızıl Deli, Balım Sultan» ve « Harklar meclisi»
için Açılama’ya bakınız.
XX
X X II
X X III
[*] Nerde olursanız olun, ölüm, gelir çatar size, hattâ sağlamlaştırılmış
kalelerde bile olsanız (K ur’ân, IV, 73).
[**] Yeryüzündekilerin hepsi de ölüp gider (K ur’ân, LV, 26).
Âmennâ deyüben ıkrâr eyledik
Erenler bezmine lâ çekçesine
Hakıykat bağında yetiştik bittik
Bûy aldık her gülden çiçekçesine
XXV
XXVI
X X V II
X X IX
— 30
II
— 31 —
III
— 32 —
rv
— 33 —
— 34 —
VI
— 35 —
VII
— 36 —
VIII
— 41 —
II
— 42 —
III
Varlık birliğini, daha materyalist, fakat gene de mistik bir tarza dö
ken sûfîler de vardır. Bunlara göre, varlıkların, Tanrı bilgisindeki bilgi
suretlerinin tecellîsi oluşu, söze bile alınmaz. Onlarca mutlak varlıkla
onun zuhuru olan varlıklar, suyla buza benzer. Mutlak varlık, âdeta
donar, buz hâline gelir, buz, erir, su hâline döner. Aradaki fark, bu do-
nuştan başka bir şey değildir. Yahut da varlıklar, denizin dalgalarına,
köpüklerine, habbelerine benzer. Onların çokluğu, yahut zuhuru, deni
zin birliğine zarar vermez, onların batışı da denizi azaltmaz.
*
Birlik telâkkisi, Bektâşîlerde, çok geri bir plândadır. Onlar, varlık
birliğinin böyle çapraşık nazariyeleriyle hiç uğraşmazlar. Bundan bah-
setseler bile pek maddî bir şekilde bahsederler. Bu yüzden, bu bölüme
alınacak şiirler., Bektâşî edebiyatında hemen hiç yoktur. Yalnız, henüz
Bektâşîlik kurulmadan Hacı Bektaş’m pîrdaşları tarafından temsil edi
len Babalılar zümresi, varlık birliğinden bahsetmişlerdir.
Ol kaadir-i kün feyekün lûtfedici rahman benem
Kesmeden rızkını veren cümlelere sultan benem
— 44 —
II
— 45 —
III
— 46 —
IV
— 47 —
Mutlak varlığın, zâti iktizâsı, zuhur etmektir. Su, nasıl boğarsa, ateş,
nasıl yakarsa, ışık nasıl etrafı aydınlatırsa ve boğuculuğu sudan, yakı
cılığı ateşten, aydınlatmayı ışıktan ayırmamıza imkân yoksa mutlak var
lıktan da zuhur etmeyi ayırmamıza imkân yoktur. .
Varlık birliğini, biraz daha materyalist bir görüşle kabul eden sûfıler,
bu telâkkiyi, yâni, kâinatın, Tanrı bilgisinde beliren bilgi suretlerinin
zuhuru olduğunu, gerçek bakımından yokluklardan ibaret olup mutlak
varlığın bilgisindeki bilgi suretlerinin var oluşu fikrini bir yana atmış
lardır. Onlara göre varlıklar, âdeta dlagalara, katrelere, köpüklere ben
zer, mutlka varlıksa denizdir. Dalgalar, katreler, köpükler, denizden ayrı
değildir, onların çokluğu, denizin birliğine zarar vermez. Dalgaların zu
huru, denizi fazlalandırmaz. batışı, onu eksiltmez; çünkü denizden ayrı
bir varlığı yoktur bunların ve bu bakımdan herşey, odur, ondan başka
bir varlık yoktur.
îlk nazariye, doğrudan doğruya Eflçtun’la başlıyan ve Yeni-Eflâtun-
cularla gelişen «ide» nazariyesinden doğmadır, ikinci nazariyeyse dün
yayı inkâr edemeyişin, dünya ve yaşayış sevgisinin, ilk nazariyeyi, maddî
bir şekle bürüyüşiinden başka bir şey değildir.
insan, menî halinde ana rahmine, baba beline gelmeden önce can- :
sızlar, bitkiler ve canlılar âlemindedir. Ondan önce unsurlarda, tabiat
larda, daha önce de göklerdedir. Göklerden önceyse Tanrı bilgisindeydi
ve Tanrının bilgisi, zâtına râci’ bir sıfattı, mutlak varlığın, zâtî ıktizâ-
sıydı. Demek ki mutlak varlığın zâtıyla kaim olan bu sıfattan önce de
insan, mutlak varlıktı. Mutlak varlık, zâtını bildi, bu bilgide kâinatın
varlığı belirdi. Gökler, tabiatleri ve dört unsuru meydana getirdi. Adetâ '
.baba sayabileceğimiz göklerle ana sayabileceğimiz unsurlardan cansızlar,
bitkiler ve canlılar meydana geldi. Bir erkekle bir kadın, yediği içtiği
şeylerle varlığını sağladı, kuvvetlendirdi. Yediği içtiği şeyler, kan oldu,
et oldu, yağ oldu, ilik oldu, kemik oldu, derken bu varlığın hulâsası
süzüldü, menî oldu. İki su birleşti, bir insan meydana geldi. Sûfîler,
mutlak varlıktan insana kadar süren bu devrin, K ur’ân'm bir âyetine,
diledikleri gibi mâna vererek vasatî elli bin yıl içinde olmakta bulundu-,
ğuııu bile söylemişlerdir (K ur’ân, L X X , 4).
— 50 —
II
Sahâbelere uğradım
Kudret lokmasını yedim
Er bir dedim Hak bir dedim
Bini sıdım bire geldim
— 51 —
III
— 52 —
IV
53
Bu şiirin son dörtlüğündeki «k u ş-d an » masalı, şudur: Tanrı bir kuş yarat
mış, ona, seksen bin şehir dolusu d an vermiş, bu darılar bitince öleceksin de
miş. Kuş, ölmemek için, bu darılan, azar aazr yiyerek kıt kanaat geçinmeye
başlamış. D anlar bitmeey başlayınca yemini azaltmış. Nihayet ayda bir, yılda
bir tane d a n yemeye başlamış. Sonuna tek darı kalınca ağlamış, sızlamış, son
ucu darıyı yemiş ve sızlanarak can vermiş.
— 54 —
VI
— 55 — •
VII
. — 56 —
Şiirin 6. dörtlüğünden itibaren tamamiyle felsefî bir akışı var. Buda, Brah
ma, Vişııo, K enz-i Mahfî, Lâ-taayyün için Açılama’ya bakınız.
İRAN ’A BAĞ LILIK
— 57 — ■
II
Hatâî’yem al atluyam
Sözü şekerden datluyam [****]
Murtazâ A lî zatluyam
Gaziler deyin şah menem
— 58 —
A l kırmızıyla donunu
Muhkem sakla hem dinini
İmam yolunda kanını
Saçana gazi dediler
— 59 —
Şâir, bu şiirde, gazi, kime derler, onu anlatıyor. Şâire göre gazi, hakikatin
kilidini açan, canla baştan geçen, dost meydanında, mânen ölüp göçen, aşk k a
dehini, dost elinden içen, İmam yoluna kanlar saçan, dostun bulunduğu tarafa
göçen kişi «gazi» dir.
IV
60 —
— 61 —
VI
— 62 —
VII
— 63 —
VIII
— 64 —
— 65 —
— 66 —
Bu şiir, İran adına bir ayaklanma hazırlıyan Pir Sultan’ın, alt olduktan
sonra söylediği şiirlerden olsa gerektir.
XI
— 67 —
X II
— 68 —
X III
— 69 —
— 70 —
XV
— 71 —
XVI
— 72 —
X V II
— 73 —
Dîvân edebiyatında bir cer vasıtası, bir istismar vesilesi olan övüş,
halk edebiyatında ya sevgiliye, yahut candan sevilen birisine karşı içten
gelen duygunun ifadesidir ve bu yüzden de samimîdir. Alevî-Bektâşî ede
biyatındaysa övüŞ;, büsbütün bir özellik gösterir. Bu zümrede övülenler,
azizlerdir. Bunlardan, geçip gitmişlerin hakkında yazılan övüşler, men-
kabevî bir karakter taşır. Aziz hakkında dilden-dile söylenen ve çoğu,
eski azizlere de isnad edilmiş olan olağanüstü olaylar, sayılıp dökülür.
Fakat bâzı kere de övüş, bu bölümün IV. şiirinde olduğu gibi, devrini,
zümresini, hattâ âdetleri, törenleri bile canlı imajlarla belirtir; yahut V.
şiirde olduğu gibi övülen azizin, söz söyleyişine, giyinişine, yürüyüşüne,
yaptığı işe kadar bütün hususiyetlerini gösterir; yahut da VII. şiirde ol
duğu gibi övüş, özlenen, sevilen bir dosta, bir sevgiliye, inanç çerçevesi
içinde, içten, gönülden bir hasret, bir aşk ifâdesi hâline gelir. Zâten bu
edebiyatta, övülen, övenden ayrı, ondan büyük ve ulu, erişilmez bir var
lık değildir; özlenen, istenen, görülen, sevilen, sevişilen, ulaşılan, içten
duyulan, içte bulunan bir varlıktır. Buna, VIII., IX. ve X . şiirler, güzel
birer örnektir.
Hak’tan inen şerbeti içtik elhamdü lillâh
Şol kudret denizini geçtik elhamdü lillâh
— 74 —
Yunus Emre, bu şiirde, bir yandan mensub olduğu zümreyi, bir yandan ken
dini, bir yandan da şeyhi Baba Tapduk’u övmededir. Bu şiiri, mânevî yolculu
ğunu bitirdikten, birçok kişiyi uyandırdıktan, gönüllere ışıklar saçtıktan sonra
yazdığı muhakkaktır.
II
— 75 —
III
— 76 —
IV
— 77 —
— 78 —
VI
— 79 —
Balı Sultan’ın kardeşi olup Genç Kalender, Cüvan Kalender, Şah Kalender
diye de anılan ve tertib ettiği bir isyanda mağlûb olup öldürülen Kalender Çe
lebi, bu şiirinde Alî’yi övmededir. 3. beyitte Alî’nin, Tanrı mazharı olup «ayn-ı
zât», yâni Tanrı zâtının ta kendisi olduğunu söyliyerek Alî hakkındaki aşın te
lâkkiyi bildirmededir.
VII
- — 80 —
VIII
— 81 —
Pir Sultan, bu şiirinde, Alî’yi, daha ziyade reel unsurlarla ve âdeta bir
sevgiliyi över gibi övmededir. Aynı zamanda Alî, tasavvuftaki «varlık birliği»
inancının bir merkezi de olmadadır.
IX
— 82 —
— 83 —
XI
— 84 —
1. dörtlükteki «Düldül» için Açılama’ya bakınız.
2. dörtlükteki «Üç çerağ: yanar şişede» mısraı için Açılama’da, «Kanun çe-
rağı» maddesine, aynı dörtlüğün 3. mısraı için «Yedi iklim » e bakınız.
3. dörtlük için «Mûsâ» maddesine bakınız.
Akdeniz yakası Aydın illeri
Kuşlar gider bizim Abdal Musa’ya
Cemâlin görünce yürüdü dağlar
Taşlar gider bizim Abdal Musa’ya
— 85 —
X III
— 86 —
X IV
— 87 —
XV
TERCÎ’-İ BEND
— 88 —
— 89 —
X V II
— 90 —
*
Alevî ve Bektâşîlerdeki inançları iki bölüme ayırabiliriz. Birinci bö
lüm, tamamiyle beşerîdir. Varlık, benlik, gösteriş, ululanmak, herkesi
hor görmek, nekeslik, iyiliği başa kakmak, haddini bilmemek gibi şey
ler, tamamiyle kötüdür ve tarîkat ehline yaraşmaz. Tarîkat ehli, eli açık,
gözü toktur. İyiliği kötülükle değil, kötülüğü iyilikle karşılar. Kendisini,
herkesten aşağı görür. Kardeşlerinin hayrına koşar, açı doyurur, susuzu
kandırır, onlara can-baş verir. Bir üzüm tanesi bile ezilir de kırk kişiye
sunulur. Bir lokma bile bin kişiye bölünür, tarîkat yolunda benlik-senlik
yoktur, dirlik-birlik vardır.
— 93 —
II
— 94 — '
III
— 95
IV
Harab-âbâddır bu dünya
Hezar yapsan âbâd olmaz
Baş ağrıtma gel iy ârif
Bu bünyadsız haraptan geç
— 98 —
VII
— 99 -
VIII
— 100
IX
— 101 —
XI
— 103 —
— 104 —
XIII
— 105 —
— 106 —
XV
— 107 —
' XVI
— 108 —
X V II
— 109 —
X V III
— 110 —
X IX
— 111 —
— 112 —
XXI
— 113 —
X X II
— 114 —
X X III
— 116 —
XXV
— 117 —
XXVI
— 118 —
X X V II
— 119 —
X X V III
— 120 —
X X IX
— 121 —
XXX
— 122
XXXI
— 123 —
X X X II
— 124 —
X X X III
— 125 —
X X X IV
Vücûdumu kavursalar
Yönüm yâra çevirseler
Harman gibi savursalar
Mahabbetin yellerine
— 126
XXXV
Altısıdır muteber
Şeş cihetten al haber
Mafsallardan kıl güzer
Derecât-ı hilâle
K ur’ânîdir sözümüz
Rahmanidir yüzümüz
Hakkı görür gözümüz
Aldanmayız hayâle
— 128 —
X X X V II
— 129 —
X X X V III
— 132 —
III
— 133 —
IV
— 134 —
— 135 —
VI
' — 136 —
VII
Erenlerin eşiğinde
Yaslanıbanı yattım ben
Erenlere belî dedim
Sıdk ile ikrar ettim ben
— 137 —
VIII
— 138 —
IX
Sûfîlere göre söz, canlıdır; onun için gerçeği söylemek, kötü söyle
memek gerektir. «Nutuk haklamak», buyruk tutmak, söze uymak anla
mına gelir. Alevî-Bektâşîlerde sözün, bundan da daha ileri bir değeri var
dır.
— 140 —
II
— 141
Sakalımla başımı
Bıyığımla kaşımı
— 142 —
II
— 143 —
III
— 144 —
IV
— 145 —
— 146 —
VI
Tasavvuf ehline göre aşk iki türlüdür: Mecâzî aşk, hakıykî aşk.
Mecazî, yâni geçici aşk, herhangi bir insana karşı duyulan sevgidir.
Ancak bu sevgide, şehvet duygusu yenilmelidir. Aksi takdirde aşk, söner
ve istenen sonuç, elde edilemez. Geçici aşk, ilerledikçe, seven kişinin
bağları çözülmeye başlar. Artık onun gözünde, dünya, ahret, mal, mülk,
hattâ can bile kalmaz. Bu suretle aşk, âşığı istenen hürriyete kavuştu
rur ve benlikten kurtarır. Âşık, aşkında doğrucuysa bu geçici aşk, onu,
gerçek aşka ulaştırır. Güzel severken güzelliği sevmeye, güzelliği sever
ken de mutlak güzellik ve mutlak olgunluk olan, mutlak hayır ve mut
lak varlık bulunan Tanrıyı sevmeye, onu her yerde görmeye başlar. Bu
görüş, nihayet oluş hâline gelir ve dilenen sonuç, elde edilir. Bu yüzden
sûfîler. mecaz, hakıykatin köprüsüdür demişlerdir.
— 149 —
III
— 150 —
IV
— 151 -•
— 152 —
VI
— 153 —
VII
— 154 —
VIII
Erelim A lî sırrına
Çıkalım meydan yerine
Canı başı Hak yoluna
Koyamazsın demedim mi
Girelim A li nuruna
Duralım Mansur dârma
Küfrümüz iman yerine
Sayamazsın demedim mi
— 155 —
IX
— 156 —
— 157 —
XI
— 159 —
X III
— 160 —
X IV
— 161 —
XV
— 162 —
[*] Zar m ’ola: Zar mı ola (vezin yüzünden, böyle okunuyor, öbür m ısra-
iardakiler de böyledir).
Aşnamdan ayrıldım yamandır halim
Âdettir âşıkın hali böyPolur [*]
Yâr aklımı aldı çevirdi yolum
Mecnun dedikleri deli böl’olur
— 163 —
X V II
— 164 —
X V III
Kimin kim kaddi dal değil bir şaha özü kul değil
Cahildir işi hal değil gönlünde kıyl ü kal ölçer
Muhyiddin Abdal’ım durdum ben tahtal-kal’aya vardım
Anda kıssa-hânı buldum dipsiz kileyle yel ölçer
— 165 —
X IX
— 166 —
XX
— 167 —
XXI
— 168 —
§ 2. dörtlükte şâir, elif boyunun dal olduğunu söylüyor. Elif, Arab alfa
besinde ilk harftir, a, bâzı da o, e, ü, u ve i harflerinin yerine gelir. Arap ya
zısında bu harf, yukardan aşağıya düz ve uzunca bir çizgi şeklinde yazılır. Dal,
gene aynı alfabede sekizinci harftir ve d harfine karşılıktır. Şekil bakımından,
yukardan aşağıya ve biraz sağa doğru eğri bir küçük çizginin, aynı uzunlukta,
biraz aşağıya doğru eğri olarak sola kıvrılıp çekilmesinden m eydana gelir. Dî
van şâirleri, elifi boya, dalı da boyun, bükülmesine benzetmişler, bu benzetiş,
halk şâirlerine de mal olmuştur. 2. dörtlük için Açılama’ya bakınız.
X X II
— 169 —
Şâir, 2. dörtlükte, evvelce, âlemden süzülüp gelen ve ata belinde, ana rah
minde bir katre olan varlığının, yel, ateş, su ve toprak hallerine düştüğünü ve
b ü hallerden sonra insanlık âlemine geldiğini, yâni devri anlatıyor (Devriyeler’in
ilk izâhına bakınız).
3. dörtlükteki «Â b -ı hayat» için Açılama’da, bu maddeye bakınız.
4. dörtlükteki Süleyman için de gene Açılama’da, Süleyman maddesini oku
yunuz.
X X III
— 170 —
X X IV
— 171 —
XXV
— 172 —
XXVI
— 173 —
— 174 — ,
II
— 175 —
III
— 176 —
IV
— 177 —
— 178 —
VI
— 179 —
V II
— 180 —
VIII
— 181 —
IX
— 182 —
— 183 —
XI
— 184 —
X II
— 185 —
X III
— 186 —
Y am n yumru söylerim
Her sözüm kelek gibi
Ben âvâre gezerim
Sahrada leylek gibi
Terketmedim benliği
Bilmedim insanlığı
Suretim âdem velî
Her huyum eşek gibi
Arifler sohbetinde
Mârifet söyleseler
Ben de hemen düşünmem
Ürerim köpek gibi
Bu mârifet ilminden
Haberim yok cahilim
Benden mâna sorsalar
Sözlerim sürçek gibi
— 188 —
XVI
Şu dünyânın ötesine
Vardım diyen yalan söyler
Baştan başa safâsım
Sürdüm diyen yalan söyler
Ark kazarlar arkın arkın
Felek çevirmede çarkın
Bu dünyada mal ü mülküm
Vardır diyen yalan söyler
— 189 —
X V II
— 191 —
X IX
— 192 —
XX
— 193 —
XXI
— 194 —
X X II
— 195 —
X X III
— 197 —
XXV
— 199 —
X X V II
— 200 —
X X V III
— 201 —
X X IX
— 203 —
XXXI
— 204 —
X X X II
— 205 —
İçinde mi dışında mı
Burgusunun başında mı
Göğsünün nakışında mı
Şeytan bunun neresinde
— 206 —
X X X IV
— 207 —
B a y b u r t lu C e lâ lî B a b a , b u ş iir i, k a r ıs ın ın ö lü m ü ü z e r in e v e k a r ıs ın a h it a
b e n s ö y le m iş tir .
XXXV
— 208 —
XXXVI
— 209 —
X X X V II
— 210 —
X X X V III
— 212 —
XL
— 213 —
XLI
— 214 —
XL.II
■ 215 —
X L III
— 217 —
II
— 218 —
ve
İNSANÎ GÖRÜŞ
Bâzı da şâir, elde edemediği, özlediği şeyleri ister; şiiri, âdeta sürre
alist bir karakter alır. Kaygusuz, bu özleyişi belirtmede, olağanüstü bir
kudret göstermiştir. Koyun bini aşınca onca sürmek, beşyüzünü satınca
da harcanmak gerektir. Elli iki teke derisi, pabucunun üst derisi olur
ancak. Kazan, bin batman bakırdan olmalı ki otuz üç yağlı döş, içinde
pişsin; şâirin içi, bunları yeyince rahatlaşacaktır. On sekiz kalınca yuf
kadan, şâirin tam gönlünce bir gevrek olur; on tekne hamur da salı
nınca güzel b ir çörek yapılabilir (V I.). Esrara düşkün olan Kaygusuz,
ah der, bir bağ olsa, havası sıcak, soğuk olmasa, pireden incinmesek,
sivrisinek vızlamasa, kar, yağmur yağmasa, Dobruca ovasından büyük
yağlı çörekler yesek, Akkirman yağından benzimiz ağarsa, bütün dünya
koyununu yahni yapsalar, gaziler helvası yapılsa, zülbiye halkaları gelse,
göller, çevresi bal yağ dolu palûze kesilse, yaş ovalar, suul şeftalisi bol,
üzümlü bağlar, bahçeler hâline dönse (VII.)... Bütün banlar, elde ede
mediği, bulamadığı dünya nimetleridir; bütün bunlar, hayâl ettiği, kur
duğu şeylerdir. Sonucu, şuuraltı, şâirde dile gelir; kaplumbağalar ka
natlanır, Ergene köprüsü susuzluktan bunalır, Edim e minâresi su içm eye
eğilir. Çuval, çayırda gezer, seğirdir, Allahının dağında üç bin balık kış
lar. Leylek, koduk doğurur, balık, söğüt dalını biçmiye kavak ağacına
çıkar. Kelebek, Manisa ovasına buğday eker, sivrisinek, ırgad olup biç
miye gür. Bir sinek, b ir devenin budunu, çeker koparır... Zâten Kay-
gusuz’un, hemen bütün şiirlerinde bu ruhî hâlet, apaçık görünür. Şüphe)
yok ki bütün bunlarda, Kaygusuz’un esrara düşkünlüğünün de tesiri var/
dır ve onun, kart bir kazdan bahseden şiiri (V .), hele bu bölümdeki VIII.
şiiri, tam bu çeşit şürlerdendir.
*
Alevî-Bektâşî şiirinde İnsanî görüş de pek üstün bir mevki tutar.
Kaygusuz’un, bir başka Yunus’la Âşık Paşa’nın da aynı tarzda yazdığı
Dolap şiiri (II.), dolaba sorusu, dolabın, şâire cevabı, ne kadar üstün ve
insan düşüncelerle, ne kadar özlü ve merhametli duygularla doludur. Ha-
tâyî’nin, çam ağacı dilindn söylediği şiir de, bu çeşit şiirlerin en güzel
lerindendir. Çam ağacı, rençberlere yardımcıdır, kağnı olur, yük çeker.
İğiyle ip bükerler, okuyla düşman yıkarlar, kovasıyla su çekerler. Onu,
bir dağda bulurlar, etinden derisini yüzerler, dilim dilim dilerler. Dağ
dan ovalara iner, çaylara köprüler olur. Câmilere direk, fırınlara kürek
olur (X .). Hele aynı şâirin, bir geyiğe hitâbı ve bu şiirde, geyiğe:
Aynı şâir, konuk hakkmdaki zümre inancını, XII. şiirde ne güzel an
latmadadır. Kar kış yağarken konuk gelince bahar yaz olmadadır. Tanrı
konuğu, Pir A lî’dir. Bir evde kahır olsa konuk gelmez. Konuk, arzulu
gönüle Hızır’dır.
mısraı bu görüşü, bütün açıklığıyla gelirten bir şnrdir (X III.). Y ine Pir
Sultan’ın, sarı tanburasma hitâbı (X V .), çağımızın Alevî şâirlerinden olan
Âşık Veysel’in, sazına söylediği şiire ne kadar benzer (X X II).
Teferrüc eyleyivardım sabahın sinleri gördüm
Karışmış kara toprağa nazük bedenleri gördüm
— 219 —
II
— 220 —
— 222 —
— 223 —
B u ş i i r d e k i d ö r t l ü k l e r i n s o n m ı s r â l a n , 11 h e c e l id i r v e b ö y le c e b a ğ l a n t ı m ıs -
r â l a n , a s ıl m ı s r â l a r d a n ü ç e r f a z la d ır .
VI
— 224 —
VII
— 225 —
VIII
— 226 —
IX
Kaçuban kurtulamadım
Şol torlağın elinden
Her seher karşıma gelir
Çağırır Hak Hak der
— 227 —
Bu ş iir , s e k iz li o lm a k la b e r a b e r h e r d ö r t lü k t e ik in c i m ıs r â la r y e d ili, d ö r
d ü n c ü m ıs r â la r a lt ılıd ır .
— 228 —
G e r n ip : G e r in ip ( v e z in y ü z ü n d e n ) .
XI
— 229 —
X II
— 230 —
X III
— 231 —
Âdem A t ’ö k ü z ü n : Â d e m A t a ö k ü z ü n ü ( v e z in y ü z ü n d e n ) .
X IV
— 232 —
XV
— 233 —
XVI
— 235 —
X V III
— 236 —
G ö t r ü ld ü : G ö t ü r ü l d ü ( v e z in y ü z ü n d e n ) .
X IX
— 237 —
XX
— 239 —
X X II
— 240 —
T u r n a d a n m ’ a ld m : T u r n a d a n m ı a l d ı n ( v e z in y ü z ü n d e n ) .
Alevî-Bektâşî edebiyatında, halk edebiyatının «m âni» nev’ine de rast
larız. Örneklerde görüldüğü gibi bu mânilerde de, lâyık halk edebiyatı
nın mânilerinde olduğu gibi cinas vardır. Ancak bu zümre edebiyatının
mânileri, lâyık halk edebiyatında olduğu gibi anonim değildir. Bir de
muayyen bir inancı, bir telâkkiyi göstermek içn yazıldığından, bu mâ
nilerde sevgi, geri plândadır.
241 — 283
[*] Abdülbâki Gölpm arlı: Yunus JEmre ve Tasavvuf; İst. Remzi Kitabe
yi, 1961.
Niğde’de Hâce Nızâmeddin Ahmed ibni Aliyyi Nigîdî’nin zâviyesinde telîl
edilmiş (287-b), Alparslanoğlu Biçer’in oğlu Yusuf tarafından Aksaray'
da, 741 Muharreminin on ikinci günü istinsahı tamamlanmıştır.
Türkçesini yazalım:
Çarşılı Hafız
Hüseyin TOLAN
Notalarını sunduğumuz nefeslerin, hangi sahifelerde olduğunu nota
ların üstlerine işâret ettik. Yalnız bâzı nefeslerin, güfteleri metinde olma
dığı halde notaları var. Bunları da notalar kısmının sonunda veriyoruz.
SABA S. 29—30
£ş r& f 0 9 iu 0,1 K a^ be p.j
S 2E
fi: +
t
- t l * “ jw - * — tw + m t !
i
• :
i
İP
n.
■
1
— f -
p
X dil (? iz deoÜA^fl. oUL hiz de cfûp 1
I
i
GERDANİYE S. 29—30
Eş r e f oğ lu al ha be ri
.Dü y e k
f 'ı ı rrrnr
bah çe bi z iz ' biz de dir Biz Şo hı Mer
...
$ ç j ı c j L t r r\rg x ^ - .
dan ku lu yaz yetm işi ki dil biz de dir
-3 -F w~m £ W
m m1 m
2 —
KÛÇEK S. 32—33
Sey ran e dip şu d le mi
Raks
t Lr n c j
I 2
u
m m
S
ge zer kert zer ken
4 J ~3 r j ....t a t
dı m g ör düm b ir bö lü k can Io
A
^ J» P~ Fi 0 m 0 M--- T—
ı®— r& ~ r -J — J- -T —
i :E
— 3
f~ p y |* f ~ p 1 J J . -J — J-
TÂHİR S. 38—39
Bu ziimre ı/e giif tâ hı kızı! bâ 41 desin
«h*« ^ y - r - f - r - r f j f 'f f T r r
%r ^ —
y° ş! desin le r yâ şı d e s in ler
— 4 —
TEBRİZ S. 39
Zen cir kâr eij îe mez biz le re so
1 0 m f f- f — « A= a M — m
^
| - - Ç : T T L - -------- -------- • d J j—
A
B in ca ni îe bir ca na />0 //
v —m—i — P im f
-1 * - p p -----------ft— J r r- — a- p y - p - '
*T J - J '" f p j» :
unz *. hu yuz hu
f c ı ^ - ^ - r i r ı ,r1 Jj = m
— 5 —
EVİÇ S. 73— 74
Te hî san mart siz bı zı dost yûzun go riipgel dirn
3R
DÜYEK ^ ‘t^rr/tfrrrrrrcfer-fc S
Bol kı deo fel ru zi jâ r dost i lin tu tup gel dim
t w , . . r - , a [ j » ı * r f r ii'>
£ t
— 6 —
UŞŞAK S. 77—78
Kur’an ya z> hrjcen Ar f rahmanda
i - , . - 1ı~J~r=t=- 0 S - 0 P fi . - « Tl--—
— 1"' ~a ~ J : IU CJ--
lın de i dim sırkııdrctkâli hi <
?///» efe/ elim
1 ..._„r p .
¥
— 7 —
US?Ş A K S. 78— 7İ
Gör düm yü z iı mün si mâ sı
.devr.
•HİNDİ
d fa
^
7 - v— f P ' 0 0- m 0 m 0 1 m---------------------------- rİ
* T m 1— V---------- £ 3 - = K - P ' ....■ ;ı
- £ - - p r r j * i
#7 -
— 8 —
c r .ı - t ■ »P > * «İV - f— w
$ * ■ y LT 1
fi mi şâfiho b'öyje yaz şe ker ler e ' zeıjimşî rin di U
:c e fc-C ■-
l İ L ,- I L ^ , : r r 'r s ? r f ,t: t= tz
% ---------17-------- - = = - ------ - L . -
A YD IN
us fü ne e fen dim
m 90 m
iz m
lü ne
-4 -
S E Î S £
J~3 J
acj lor ge lir dostpi rimAb dal Mîı sa ya a
nan fa hım Mü sa ya
i
m 0
r 11u cJ"H m ' a>~
m
NEVA S . 111— 112
Bir H ki maka mm da bir gii z e l
iSEEEfrrlf r r rjLfl r r r r r r =
g er â'ûrn L eble r i n in s ü k ke r i 'uarkan di uar
.r r [ } \ f r 7 n l
A Ş, h çak i m iş a ra dım
r r r ı
a. ra dım but dum ni ce benci
— — t ^ r r — r /
285
HİCAZ S. 114
Dün ge ce sey rim i çin de, Ben de dem
RA K i E 3E 7 » . 0 "0---0
AKSAR 1
U y i yo rd u m yı gör düm E ğ il dim
Otr/ûtf /«/j /?a ■ //* /»/ gör düm . I)ül dit hjf/ı na 7/ /7/ gör düm
— 12 —
ISFAHAN S. 121
Ho ra s a n i lin den du y u t du se
CEV RI Hİ MOİ J
-p -fc E E
m m
~ j~ r
i
-r-H H h d b f
la •ra düş tü he ve si
f a x r , zJ L/..İT ~s=r J • j -r j :
SABÂ S. 133— 134
Kırk lar mec li Si ne uor dırn
* 0 m 0
$I
*?> a
*
& p f 'r r r | J j J -p r -r -ll
$0 m■ 0
w• m m.
m m
- 14 —
EVİÇ S. 145
Sa fa sı na ce fa sı na da yon
YUR UK
SEM İ
P
■
0---0
•f ruf r'ı»f r T e. f :
dım hu Bu ce fa ya da yan
^F-Tj-rir r
mı yan qel me sin Bu ce fâ ya
İL 'I— T’ l -rtf - T 0— m-
i £ T T LC
yan m; yan ge? me sırt
„T ~ ı 1
* m
NİHAVEND S. 151—152
û LU U f m
g ç. c = r t r j » ı |» _ j * f p *ı~~J
16
UŞŞAK S. 153—154
,Sz/ £dy /-i/ •5<î h e r m ür şı da reh h er
-•....----- ■
h .... -■■ ■
fihSAtiı 7İ? F»j._
" g --- ■
------
.■ |* ■ # ■ arh - |*-----
r -f-r r 1 r=F»
— =—j— ^ 3—f — p— - -•J”■
-J
W T■
”i '' 7 —
p 4 = != M ± t [
UŞŞAK S . 156— 157
M j Jah de - yıp ba gır ma
feulctn ou ler bu hâ le
p > - r
E E-TJ1r -T r_r-^~r r r
18
REHAVÎ S . 158
kı la b u r hâ m A lî d ir 1 d ir 2
i f l ' J l II 1 ı-ı— 1™ * ■— rf f l r l .T i İH
1-^ p r ı - f r *
19 —
NECÎD HÜSEYNÎ S. 163
m P m
—l—
©
ta vâ fm ka bul dür 2b dal de di ter
20
NEVA S. 164—165
m----- * ;—
*— f — — ı*— H
NEVA
f o s - r ...R. ....... ).------------W------------- ,\
l* £ p • a m
I F
m f-."'T
tjâ rıi çın çn ğı nr in sa hu de yu
| ıÖ m
yâ ni çin ça ğı nr in san hu de yu
S m
— 22 —
UŞŞAK S. 186—187
A mart hey e t en ler mâ rüuuet siz
cuRcunAm j j j ı: s n ı= H ~ J j : >| |* ti ij
P 1 *-
I nl
Gü ze/ â ceu rı mı w çe ke mestndeme d:m W
DÜYEK
->-p[>p m m
£ s= E J--r H = M = l s£ ^ -r r
=
24 —
TEBRİZ S. 188—189
- M ö --------- ■ » ...... . . . p - _ — •— p—
DÜYEK ı . *
E J 1— J
yım hu yi ne tâ ze hrt di
p—
Ç * |» ^|» f -*■ p j? » «. fH f '= e * * ı
-4 -
1 2 1
l uu
i - rek
I yâ re s/ hu f/ /'i/
i * ı= n ~ r »— -p— m— - --- 7 H
■i? - r ^ -■ .
♦ — ı—
a) . a J
i--------------------------------
J .:-
GERDANİYE S. 190
■Â "şık "senîn* fa yc? kt ya ba kı
r tr • !L _ * _
F f= ı • - P,_*Z
SEMAİ l— j - - — F-
— 3 —^ ■ 11--------------------1
iscgz
-0 m —T
26
GÜLİZAR S. 207—208
NIM
DÜYEK
71 * 4> — L ut
| ± ± # ± t
Carı dan i çe r r r
rı
İ
fli M \) 0 —— y9 a P m f*
£ 1
£
rı yo /«/?? «/ mez
trr.— :-K
I - i u * U T •
yo A//77 «7 w ez
S
bu er kân don / çe r't
— 29 —
HİCAZ S. 258—259
Ey be n im s a rı ta n bu ra m 1 2
A f f r ? ’ l * 4 - f f ' || f T f -— 0 II 0 • 0
•*
^4 ^ -1 r - >— ^ * f = î —
ra m | „sert ne i ç ıt n i n i İcr € ii t
“ E."' W J
-------- H ---------U s r ----------------------- h —
i - U J — 1— pJL
sen ne i çün i n i İC r S in
A »
--3 -f ---------» ---------------- „
,.B— —0 __ I) # .
^
9 . j
1
1_' l
^ ü z z p ı
» =£=£
"
— 30 —
UŞŞAK S. 262
SEMAİ
S
■ 4-d ££
med sey fin şak edip gel dı yj ne
- ■ ........ . - ı - p - t y - p — p >.lı _ w — |
•> ' r ir j nJl1 • -€)
32 —
(Bu eserin bestegân, sayın Halil Can’m kolleksiyonuna göre Hüseyin Baba
adlı biridir. Diğer kıyamı zikri kabûl eden tarikat erbabı da okur.)
ÇARGÂH S. 302
ZBH
EVİÇ S. 302
yana hm d te ş i aş ka. aş ka
a yorH tj i- 1... u = a - J U s -^ L IJ -
g > » v * p » -
g p .._ k i-..L j.L r u l t ıU - L
* W« j j j r f - 1 * * 0 J «tu
O f f f f f m . f m
^ m m * Î"B m m. J _
r
— 34 —
U ŞŞAK S. 302—303
ADIN' J m
=fc
DÜYEK u > r r r r ır r ^
M z
-•r'C^rfTTF M
1 M5J, A lla h A lâh hû
» d . »;■'»-■
■- ■a -hs — k v 5!-------
r®J—» f :
#
^bd -0 • w" «i —J . .
o t
J yt± = j
per vâ ne fer Al lâk Al lâh Al /â/i İTİ
Aı;
K
jSE?50-*— \~-j
— 36
GERDANİYE S. 303—304
rı, -s ter ct mâ tın $em V ni yan stn o da
/ ö t - - — r — ~ - r — — w -------- • *“ ■ k ■— V -------
»liyEK 1 V.
Ufe—
4 i4 - y 1=1
'| Uç» 1
per vâ ne ter per va ne ter devlet ~le ğ i/
I me 0 --m-—0 -
F f c = ■ M - - .................
4 y — S------- * —J ------------ ------------ .— — r . £ - r =M
caz? / çin de giz ü ca na mm fi U
- 38 —
ltî..> m m » -f-£ - f f f r r p r p m * r r ı
E y he n im dt v â w ? 3i d n
« v » , - M *- *~~0 . 9~ V I.0 İ
r j - r r - g
h in d i "i— r r .........* 1 ™
sstea j— L . *-5İ—
« /
\lürr> ^ II 2 | Q ağ la ra düş
r T n .H
„ M f T n
U ................. — ^ ....................İl k - f a
tü n ya U n ız n ız
— . 1 1 : 'l £ _ f c
— 40 —
dpvri -û-*r~9 p .r a n
H,NU' '^ ıN -U c - v - “A l -* ^ ^ ^ u m'. -S—|
rniuim ben sen iru’sin sen ben miyim ben sen m! iin
f. ...
i m - r t ? m 0 ' m 0 0- ^* - U
T 1 !_T<3 Pl* 0 J^-J—J-fl
— ) * ’ •* J • * p f f « * ..* 4
— — t ----
m
diK hu dir
m m
42
ACEM S. 306—307
Sordum sa rt so n çığ de ma çığ de mg
R A K IS # * 0-0 0
*K 5 A K
£
M e
m t i---- r
f-f-E-CJ-r ı V ----- f -
m' m . rt
Alem yüzüne saldı ziyâ âli Muhammed
Seyfin şak edip geldi yine âli Muhammed
Münkir ne bilir dânâ bilir âli Muhammed
III
IV
VI
VII
vnı
IX
P ir Sultânım erlerle
Yüzü dolu nurlarla
A k sakallı pirlerle
Çiğdemde dervişlik var
METİNDE GEÇEN LÜGATLER
Âstân. Kapı eşiği anlamına gelir. Ta Azâb-ı Mukaddes. Kutlanmış azâp. 1953
savvufta büyük tekkeye âstân denir. te vefat eden büyük m ütefekkir Ney
zen Tevfik’in kitabının adı ( Hazırlı -
Âl (-i Nebi, -i R asûl). Soy sop, Mu yan: İhsan Ada, İst. 1949).
hammed Peygamber’in, kızı Fâtıma’yla
kardeşliği, amıcasının oğlu ve dam a Azrâîl (İzrâîl). Can alan melek.
dı Ali’den gelen soyu. Soyu, Muham
m ed Peygamber’in dedesi, Abdül-M ut- — B —
talib’e çıkan herkes.
B â-i Bismillah. Besmelenin «b» si. Ali
Ali. Peygamber’in amıcası Ebu-Tâlib’in nin, «Tevrat, İncil ve Zebur’da ne var
sa Kur’ân’da var. Kur’ân’da olan, İlk ğil miyim demektir. Tanrı, Âdem’in
sûre olan Fâtiha’da, Fâtiha’da olan, belinden, soyunun ruhlarım izhar et
ilk âyet olan Besmele’de, Besmele’de miş, onlara, «Ben sizin rabbiniz değil
olan, ilk harfi olan ” b” de, ” b” de olan, m iyim» demiş, onlar da «Belâ», yâni
altındaki noktada var, ” b” nin altın evet demişler (K ur’ân, VII, 172). Sü-
daki nokta da benim» dediği rivayet fîler, zamanı kabul etmediklerinden,
edilmiştir. Sûfîlerce nokta, mutlak onlarca, herkesin istidadı, daima o ki
varlığın, zâtını bilmesidir. Kalem, kâ şiye bu hitabı etmede, o da istidadına
ğıda konunca, önce bir nokta m eyda uymakla tasdik etmededir.
na gelir. Çekilince harfler yazılır. Şu
halde harfler, noktanın yayılmasından Birlik (Vahdet). Herşeyi Tanrı zuhuru
m eydana gelmektedir. Bütün varlıklar bilmek.
da mutlak varlığın zuhurudur. Bist ü heşt. Yirmi sekiz. Hurûfîlerce,
Balı Sultan (Hızır Balı, Balını Sultan). insanın yüzünde, yedi kara hat var
Bektâsîler tarafından ikinci pir tanı dır: Dört kirpik, iki kaş, bir saç. Her
nan Hızır Balı. Bu zat, Hacı Bektaş’m biri, dört unsurdan (bk. Anâsır) m ey
kız edindiği Kadıncık Ana’nın (Fâtı- dana geldiğinden bu yedi hat, yirmi
m a Nuriye) oğlu Hızır Lala oğlu R a- sekiz eder. Ar ab alfabesindeki yirmi
sul Balı oğlu Yusuf Balı’nm o£lu Mür- sekiz harfe karşılıktır. Saç ortadan
sel Baba’nın oğludur. Şecerelerde so ikiye ayrılırsa bu yedi hat sekiz eder,
yu, yukarda kaydettiğimiz gibidir ve unsurlara darbedilince otuz iki eder.
1516 da ölmüştür. Fakat, Hacı Bektaş- Farsçadaki harflere karşılıktır. Kur-
taki türbenin üstünde. Hacı Bektaş ân, yirmi sekiz harften, Hurûfî mez
oğlu Rasul Balı’nm oğlu Hızır Balı o l hebinin kurucusu Fazlullah’ın «Câvi-
duğuna dair bir kitabe vardır ve 925 dân» ı, otuz iki harften meydana gel
(1519) tarihini taşımaktadır. miştir.
Bâtın, tç yüz, iç. Dinin içyüzü. Tanrı Budâ. En büyük olgunluğu tamamiyel
adlarından. yoklukta bulan bir din kurucusu.
Battal Gazi. E m evîler zamnında Ana Budalâ. Bedeller, abdâl. Tanrı erlerin
dolu’ya geçip savaşan bir Arap kah den yedi, yahut kırk kişi (Üçler’e bk.).
ramanı. Muhammed soyundan olduğu
söylenir, yaşayışı destanlaşmıstır. Fü- Burc-ı Hamel. Koyun burcu. Gökte, k o
tüvvet ehliniin seyfî, yâni kılıçlı kolu yuna benzetilen bir yıldız kümesi. Gü
ve Şîî-Bâtınî zümreler, bu zatı benim neş, bu burca girince geceyle gündüz,
semişlerdir. bir olur ve ilkbahar mevsimi girer
(bk. Nevruz).
Behlûl (Bühlfıl). Gayet nükteli sözler
söyliyen bir meczup. Abbasoğullann- Brahma. Buda dininden önce, Hindis
dan Hârûnürreşîd’in kardeşi olduğu tan’da yayılmış olan ve insanlar ara
söylenir. sında sınıf farkı gözeten bir din.
Baka. Bâki oluş, kalış, varlık. Fenâ, yâ Bişnev. Dinle anlamına gelir ve büyük
ni yokluk karşılığıdır. Fenâ, kulun, mütefekkir Mevlânâ Celâleddin, Mes-
Tanrı’da yok oluşu, Baka, T an n yar nevî’sine bu sözle başlar.
liğiyle var oluşudur.
Beytullah. Tanrı evi, Kâ’be. Süfîlere gö — C —
re gönül. Ca’ferî mezhebi. Şîa’nm en yaygın mez
Bezm-i Elest. Elest meclisi. Elestü, de hebi. On iki imam tanıyan bu mez
hep, altıncı imam Ca’fer-al-Sâdık’ın Hacı (Bektaş Vilâyet-nâm e’sinde, Hacı
reyini kabul eder. Bektaş'ın, kırk gün, her gün bir ko
yun yemek şartıyla çileye girdiği ve
Câvidan. 1394 te Alınca kalesinde öldü
buna «çile-ı merdan» dediği kayıtlı
rülen ve Hurûfî mezhebinin kurucusu
dır.
olan Fazlullah’m yazdığı kitabın adı.
Çhar alâmet. Dört alâmet. Bektâşîler-
Cebrâîl, Cebreil, Cibril. Peygamberlere de halifeye verilen sancak, tuğ, mum
Tanrı buyruklarını getiren meleğin ve makas.
adı. Meleklerin en büyüklerinden.
Çhar darb. Dört vuruş. Abdallarla K a-
Cem (Cem şîd). Eski H ind-İran dininde lenderîlerde ve eski Bektâşîlerde, saç,
göğün oğlu ve gözü olan güneş. Son sakal, bıyık ve kaşları usturayla tıraş
radan İran’ın m itolojik tarihine bir etmek.
hükümdar olark girmiştir. Şarap, bu
hükümdarın zamanında keşfedilm iş
— D —
tir.
Dal. Arab alfabesinde sekizinci harf.
Cem (cem ’ ), (bk. A yn-i cem ’ ).
Türkçede «d» harfine karşılıktır ve
Cevher. Eskilere göre zâtiyle kaim olan sağdan sola doğru bükük bir şekilde
şeye «cevher» denir. Araz ise cevherle dir. Eskiler, dertten bükülmüş boyu,
durur. Meselâ insan, bir arazdır, akıl bu harfe benzetmişlerdir.
sa cevherdir.
Dâr. Adam asmaya mahsus ağaç. Alevî
Cezbe. T a n n ’nm, kulu kendisine çekişi, ve Bektâşîlerde, meydan denen ve
kendinden geçiş. ayn-i cem yapılan odanın orta yeri.
Burada söz verilir, suç söylenir.
Circîs. Bir peygamber. Rivayete göre
bu peygamberi yetmiş kere öldürmüş Dariis-selâm. Esenlik evi. Mekke’de,
ler, yetmiş kere dirilmiş. Kâ’be’nin bulunduğu alana girilen ka
pılardan birinin adı. Bağdad’a da bu
_ ç _ ad verilegelmiştir.
Ç arh-ı felek. Gök. Eskiler, yeryüzünde- Davud. Süleyman Peygamberin babası.
ki olayları, yıldızların durumundan Musevîlere göre bir hükümdar olan
meydana gelir sanırlardı. Onlarca yıl Davud, Kur’ân’da peygamber olarak
dızlar, dünyanın etrafında dönen gök anılır.
lerin cirimleriydi. Bu yüzden halk, fe
lekten, yâni gökten şikâyet edegelmiş- Dede. Alevî şeyhlerine, Mevlevî derviş
tir. lerine, Hurûfî şeyhlerine verilen lâ
kap.
Çelik. Bektâşî ve Mevlevîlerde, suçlu
yu, ihvân huzurunda dövmek için kul Dem. Soluk, zaman, kan anlamlarına
gelir. Rakıya da dem denir. Aynı za
lanılan sopa.
manda «Demine hu», herhangi bir
Çeng. Yunanlıların harp’ına benziyen erenin zamanına, o zamanın hak ve
bir çalgı. gerçekliğine delâlet eden bir terimdir
ve gülbankler, yâni tertiplenmiş dua
Çile-i merdan. Erlerin çilesi. Çile, çihle
lar, bu sözle biter.
kırk gün demektir. Dervişler, tenha
bir yerde kırk gün, az yemek, az iç Dergâh. Kapı eşiği anlamına gelen bu
mek, az uyumak şartıyle ibâdette bu söz, tekke demektir, dervişlerin to p
lunurlar. Buna çile ve erbain derler. lantı yerlerine denir.
Derviş. Eşik, kapı eşiği anlamına gelir. rakilerin de iki yüz, üç yüz... bin sa
Terim olarak tasavvuf yoluna girmiş yılarını gösterdiği kabul edilmiş, bu
kimseye derler. suretle «Ebced hisabı» diye bir şey
icad olunmuştur. Önemli olaylara, bil
Devran. Zamanın dönüşü. Dervişlerin hassa ölümlere, bâzı terkipler, sözler,
mukabele dedikleri törenleri. yahut vezinli mısralar bulunarak bu
sözlerdeki harflerin tutarları, o yılı
Dört kapı. Dervişlere ve bilhassa Bâtı
göstermiştir. Hurûfîler de, Ebced h i-
nî temayülleri benimsemiş olanlarına
sabmdan hayli faydalanmışlardır.
göre dinin dış yüzü, şerîattir, iç yüzü
hakıykattir. Şerîatten hakıykate giden Ebüt-Türâb. Toprak babası. Muham
mânevî yola tarikat derler. Hakıykate med Peygamber, bir gün Ali’yi, yerde
eren kişinin şerîatle hakıykati birleşti yatmış, topraklara bulanmış görüp,
rebilmesine m ârifet denir. Bu dört «Kalk ey toprak babası» demiş, bu su
esasa, «dört kapı» denmiştir. Tarikat retle bu söz, Ali’nin lâkaplarından biri
törenlerinde, dervişi, şeyhe götüren olmuştur. Sûfîler, bu sözde çeşitli an
rehber, bu dört kapıya selâm vererek lamlar bulurlar.
götürür.
Eflâk. Gökler. Sûfîler, İslâm filozofla
Dört kitap. Musa’ya inen Tevrat, İsâ-
rının, Yunan inanışından alıp İslâm !-
ya inen İncil, Davud’un kitabı olan
leştirdikleri bir telâkkiye uyarak do
Zebur ve Muhammed Peygamber’in
kuz kat göğü, m addenin aslı, babası,
kitabı olan Kur’ân.
unsurları da anası sayarlar. Kitabım ı
Düldül. Muhammed Peygamber tara zın, «Devriyeler» bölümünün ön-sözü-
fından Ali’ye verilmiş olan ak katır. ne ve bu «Açılama» da «Ç arh-ı felek»
Düvazdeh tmam. Kitabın bu bölümü maddesine bakınız.
nün ön-sözüne bakınız.
Ehl-i beyt. Ev halkı anlamına gelen bu
kelime, Muhammed Peygamber de dâ
— E — hil olduğu halde, kardeşliği, am ıcası-
nın oğlu ve damadı Ali ile kızı ve Ali
Ebced. Arab alfabesinin, harflerin bir
nin zevcesi Fâtıma’ya, oğullan Haşan
birine benzerliği bakımından bir sıra
ve Huseyn’le soylarına denir. M uham-
lanması olduğu gibi bir de birkaç
m ed’in bütün soyu da «E hl-i beyt» sa
harfle yapılan ve anlamı olmıyan ter
yılır. «Al» maddesine de bakınız.
kiplerden meydana gelmiş tertibi var
dır. Bu ikinci tertib, «Ebced» terki El-fakru fahri. Muhammed Peygambe
biyle başlar ve yedi terkipte biter. rin, «Yokluk, yoksulluk, benim örüıv-
«Ebced», «a, b, c, d» harflerini gösterir. düğüm şeydir, öbür peygamberlere,
Anlamı olmıyan, fakat terkip bakım ın bununla övünürüm» dediği rivâyet
dan Hind dilleri alfabelerinin terti edilmiştir. Sûfîler, bu sözdeki yokluğu,
binden doğduğu anlaşılan bu parça vehimden doğmuş olan, gerçekte b u -
lara, çeşitli mâna verenler, hatâ bu lunmıyan varlıktan, benlikten, benci
terkiplerin Adem Peygambere vahiy likten kurtulmak tarzında tevil öder
yoluyla indiğini söyliyenler bile o l ler.
muştur. «Ebced» terkibiyle başlıyan bu
terkiplerdeki harflerin her birine, sa Elifi ta*. Elif, Arab alfabesinin ilk har
yı bakımından bir değer verilmiş ve fidir ve yukardan aşağıya çekilmiş düz
baştan itibaren on harfin, sırasıyla bir çizgi tarzındadır. Elifi tac, yuka
bir, iki, üç... on* sonraki harflerin, rıya doğru sivrilen ve ensizi eşen ikt
yirmi, otuz, kırk... yüz, bunlardan son parça keçeden dikilm iş sivri bir k û -
v. n
lâhtır. Alt tarafı dört parçadır. Hora- rial series, Muhammed ibni Abdül-
sanî elifî tac da tıpkı buna benzer, V ahhâb-ı Kazvînî tashih ve haşiyele
yalnız yeşil keçedendir, üstü de dört riyle, c. I, 1329 h. 1914, s. 45). Alevî-
parçadan m eydana gelir, aynca üst lerin bu sopasının da aynı olduğunda
leri sivri, dört parça da, kubbe denen ve totem cilikten geldiğinde hiç şüphe
üst kısmın üstüne eklenmiştir, bu su yoktur.
retle on iki parçadan meydana gel Eyvallah. Çağrılınca cevap, bir şeye te
miştir. şekkür, hattâ yemin yerinde kullanı
Elvan Efendi. 1674 te ölen Huseyn Çe lan bu sözün aslı, «iy vallahi», yahut
lebi oğludur. Yozgat ve Kırşehir dahi da Türkçe «iyi vallahi» olsa gerektir.
linde kendisine ve Kılıç Abdal’a ait Eyyûb. İsrâil oğulları peygamberlerin-
vakıfla idare edilen zâviyede (küçük dendir. Ailesi felâketlere uğramış, ba
tekke) şeyhlik etmiş, 1729 da ölmüş, ğı bahçesi mahvolmuş, sürüleri tüken
• tekkesindeki türbeye gömülmüştür. miş, nihayet hastalıklara uğramış, ri-
vâyete göre vücudu yara bere içinde
Em r-i ma’rûf. Örfe uygun, doğru ve iyi
kalmış, yaralarına kurt düşmüş, fakat
şey emretmek. Buna «Emr bil-m a’rûf»
bütün bu dertlere şükredip sabreyle-
denir ve kötülüğü yapmamayı buyur
diği için Tanrı, onu yeniden yer-yurt
mak anlamına gelen «Nehy an-il mün-
ve aile sahibi etmiş, iyileştirmiştir.
ker» le beraber kullanılır.
Ezvâc-ı tâhirât. Temiz zevceler. Miı-
Enel-Hak. Ben Tanrıyım demektir. X.
ham med Peygamberin zevcelerine ve
yüzyılda Bağdat’ta yaşıyan meşhur
rilen lâkap.
sûfî H useyn-ibn-al-M ansûr-al-H allâc-
al-Bayzâvî, şeriata aykırı sözler söy
— F —
lediği ve bu iddiada bulunduğu için
asılarak öldürülmüş, cesedi yakılmış Fahr, fahlr. Övünmek. Dervişlerin, baş
tır. larına giydikleri ve tac dedikleri kü-
lâha fahr da denir.
Eren, erenler. Gerçek s ım n a eren, ula
şanlar. Evliyâ sözünün Türkçe karşılı Fâtıma. Muhammed Peygamberin kızı,
ğıdır. Dervişler, birbirlerine ve şeyh Ali’nin zevcesi, Haşan, Huseyn, Zey-
lerine böyle hitab ederler. neb ve Ümm-i Külsûm’un anaları.
Innâ fetahnâ. Gerçekten de biz açtık Zehrâ, lâkabıdır.
anlamına gelir. Kur’ân’m XLVIII. sû
Fatiha. Açış, başlangıç anlamlarına ge
resi olan ve «Feth sûresi» diye amlan
lir ve Kur’ân’m ilk sûresinin adıdır.
sûre, Greçekten de biz, sana apaçık bir
■fetih ve zafer verdik, fetih yolunu a ç Fazl-ı Yezdan. Hurûfî mezhebinin ku
tık diye başlar. rucusu (Câvidan maddesine bakınız).
Erkân. Alevîlerde, âyin esnasında de Firdevs. Bahçe anlamına gelir, cenne
denin, taliplerin sırtlarına vurarak tin vasfı olduğu gibi sekiz cennetin bi
onları kutladığı sopa, Kayın ağacın rinin de adıdır.
dan kesilen, düz ve iki metre kadar Furkan. Gerçekle aslı olm ıyanı ayırd
uzun olan bu sopaya, «Tarıyk, Ser- eden. Kur’ân’ın bir adı da Furkan’dır.
deste, Evliya» gibi adlar da verilir. Cü-
veynî, «Cilıan-güşâ» tarihinde, Uygur
— G —
ların yaratılış efsanesini anlattıktan
sonra evlerinde, kayın ağacından bir G ayb-i mutlak. Mutlak varlığın zâtı.
sopa bulunduğunu ve bunu kutlu say Her türlü sıfat ve kayıttan münezzeh
dıklarım söyler (E. F. W. Gibb, Memo- varlık. Mutlak olarak bilinmiyen âlem.
fJazi. Savaşta düşman, öldüren. Âşık ya «Hac», yapana «H acı» denir. Süfî-
Paşazâde, Rûm diyarının, yâni Ana lerce gerçek Kâ’be, gönüldür ve gönül,
dolu’nun erenlerini dört kısma ayır Kâ’beden üstündür.
madadır: Rûm abdalları, Rûm gazile
ri, Rûm ahileri, Rûm bacıları. Rûm Hacı Bektâş-ı Veli. XIII. yüzyılda ya-
gazileri, Fütüvvet ehlinin Seyfî kolu şıyan ve Mevlânâ Celâleddin’le çağdaş
dur, yâni rind de denen ve ömürleri bulunan bir aziz. Baba İlyas halifesi
ni saavşla geçiren kısmıdır. Baba İshak’m hâs halifesi olup Ba
balıların arta kalanlarım bir araya
Gene Abdal. Hacı Bektaş V ilâyet-nâ- toplam aya m uvaffak olmuştur.
mesi’ne göre Hacı Bektaş’m dervişle
rinden biri. Sersem Abdal mahlâsını Hacım Sultan. Asıl adı Hacı’dır. Hacı
taşıyan bir nefeste adı geçer. Eğer bu Baktaş halifelerindendir. Mezarı Uşak
Sersem Abdal, 1551 de, ilk dede baba tadır.
olarak Hacı Bektaş tekkesine geçen ve
1569-70 te ölen Sersem Ali Dedeba- Hadîcet-al-Kübrâ. Muhammed Peygem-
berin ilk zevcesidir.
baysa Gene Abdal’ın, bu zamandan
önce yaşamış olması icab eder. Gü
Hak. Gerçek anlamına gelen bu söz, sû
vene Abdal adlı bir Bektâşî şâirinin fîlere göre Tanrı adlanndandır.
birkaç nefesi var. Bektâşîler, bu şâi
rin, Gene Abdal olduuğnu söylerler. Hakıykat. «Dört kapı» ya bakınız.
Gıhnan. Cennette, inananlara hizmet Hakk-al-yakıyn. A yn-al-yakıyn’e bakı
edecek oğlanlar. nız.
Giyikli Baba. Şeyh A bu-l-V efâ tarîka- Halîfe. Birinin yerine geçen. Bektâşî-
tinden ve Baba İlyas müritlerinden- lerde dördüncü ve son derece. T a n y-
dir. Bursa fethinde bulunmuştur. Y u kate girmek istiyene «âşık» denir. A-
nus Emre’nin bir şiirinden, adının Ha şıklık, tarikat derecelerinden değildir.
şan olduğunu anlıyoruz. Nasib alan, yâni tarikate giren kişiye
Gülbang. Bülbül sesi demektir. Tertip «m uhib», tarikate ikrar verip önce
lenmiş olan ve yüce sesle okunan du arakıyyeyle hizmet eden ve sonra,
kendisine tac verilen muhibbe «der
alara denir.
viş», muhip ve derviş yetiştirme icâ-
G ürûh-i Nâci. Kurtulmuş topluluk. Mu zetini alan ve tacının üstüne sarık şa
hammed Peygamberin, «Ümmetim yet rabilen dervişe «baba» derler. Baba,
miş üç bölüğe ayrılacak, hepsi de ce bir başkasını baba yapamaz. Baba
hennemdedir, ancak bir bölüğü cen yapmak salâhiyeti, «halîfe» ye âittir.
netliktir, kurtulmuştur» dediği söyle
Halîlullah. Tanrı dostu. İbrahim Pey
nir. Alevî-Bektâşîler, bu kurtulmuş
gamberin lâkabı (İbrahim maddesine
bölüğün, kendileri olduğunu iddia e-
bakınız).
d erler.
Hânkah. Büyük tekke (Astân maddesi
— H — ne de bakınız).
Hacı. Zengin olan ve sıhhatte bulunan Hârici. Dışa, dışarıya âit. Müslümanlık
Müslümanm, yol emniyeti de varsa, taki esas mezheplerden biri. Dördüncü
ömründe bir kere Mekke’ye gidip Müs halîfe lAi zamanında, Ali’yi de, düş
lüm anların kıblesi olan Kâ’be’yi zi manı olan Ebû-Süfyan oğlu Muâviye-
yaret etmesi ve orada muayyen töre yi de tanımayıp «Hüküm, ancak Tan
ni yapması gerekir. Bu töreni yapm a rınındır» diyneler. Bu mezheb, ana fi
kir bakımından ileri bir hamle göster —t-
mişse de kulların yaptıkları işleri, an
İbrahim. İsrâil oğullan peygamberle
cak Tanrının yaptırdığına inanıp kul
rinden. Keldânîler hüküm dan Nemrud
da ihtiyar ve irade kabul etmediği ba
(Nümrüd) zamanında yaşıyan bu pey
kımından pek geri bir duruma düş
gamber, onların putlarını, bir baltay
müş, hele kendilerinden olmıyanları
la kırmış ve bu yüzden, ateşe atılarak
Müslüman saymayışı, onu, içine göm
yakılmak cezasına çarptm lm ıştır. Fa
müştür. Zaman geçtikçe bütün yeni
kat Tann, ateşi söndürmüş, İbrahim
likleri reddeden, Müslümanlığın ilk
kurtulmuştur. T an n dostu anlamına
devirlerindeki kanunlara bağlı kalan
gelen «Halîlullah» lâkabıyla anılan
Haricîler, çöl oğulları halinde kalmış
bu peygamber, aynı zamanda konuğu
lar, yalnız daima ilk karakterleri olan
pek sevdiği ve pek cöm erd olduğu için,
anarşistliği koruyabilmişlerdir.
«T an n cöm erdi» anlamına gelen «Sa-
Hâşimî. Hâşim oğullan. Hâşim, Mu- hiyyullah» lâkabıyla da anılır.
hammed Peygamberin dördüncü de
İbrahim Edhem. Edhem oğlu İbrahim.
desidir.
Belh’lidir. VIII. yüzyılda yaşamıştır.
Hâtemün-nebiyyln. Peygamberlerin so Belh padişahının oğlu olduuğ halde
nuncusu. Muhammed Peygamber. saltanatı terk edip dervişlik yolunu
tutan bu zatın hayatıyla Buda hikâ
Havvâ. Âdem Peygamberin zevcesi (A-
yesini karşılaştıranlar vardır.
dem maddesine bakınız).
Haydar. Arslan anlamına gelir. Ali’nin İdris. Adem oğullanndan bir peygam
bir adıdır. berdir. İlk olarak insanlara, derilerden
elbise biçen ve giydiren bu peygam
Hayderî. XIII. yüzyıldan XVII. yüzyıla
bermiş. Yıldız bilgisini bildiği ve in
kadar Anadolu ve Rumeli’de bulunan
sanlara öğrettiği de rivayet edilmiştir.
Şîî-Bâtınî bir zümre. Bunlar, bıyıkla
rına dokunmazlar, saç, sakal ve kaşla İki cihan. Dünya ve âhiret.
rını usturayla tıraş ettirirlerdi. İkilik. T an n ile yaratıklan ayn görüf.
Varlık birliğine inanmayış.
Hâyder-i Kerrâr. Ali. Kerrâr, dön e-d ö-
ne, geriye çekilip ileriye atıla-atıla sa İlm -i tedün. T an n tarafından verilen
vaşan anlamına gelir. bilgi. Musâ Peygamber, bu bilgiyi el
de etmek için Hızır Peygamberi ara
Hırka. Dervişlerin giydikleri, yakasız, mış, bulmuş. Bu olay, Kur’ân’ın XVIII.
önü açık, kollu bir üst kostümü. sûresinin 60-82. âyetlerinde anlatılır.
Süleyman. İsrâîl oğullarının padişahla Tac. Başa giyilen külâh. Tarîkat ehli
rından ve Davud’un oğlu. Kuşların nin, tarîkatini, inancını, inanç esas
dillerini bilirmiş, yel, emrine uyar, larını gösteren ve çok defa dövülmüş
tahtım taşırmış. Süleyman, Tevrat’a keçeden veya yünden yapılan, örülen,
göre bir padişahtır, Kur’ân’ a göre pey dikilen külaha denir.
gamber.
Tanrıdağı. Edim e kırında, Otman Ba
Sûre-i Rahmâıı. Kur’ân’ın LV. sûresi. ha’nın yattığı yer.
— A — 224, 233, 235, 317, 319, 167, 169, 176, 177, 178,
321, 324, 329. 187, 188, 190, 192, 193,
Abbas (ibni Alî). 61, 317.
Ağaa-yi Bektâşiyân. 3. 202, 203, 221, 240, 256,
Abbas (Şah). 20.
Ahmed (Muhammed Pey- 262, 266, 304, 305, 306,
Abbasoğulları. 84, 86, 271,
gamber’e de bk.). 50, 318, 321, 322, 323, 324,
319.
53, 60, 76, 77, 169, 241, 325, 326, 327, 328, 329,
Abdal. 8, 91.
318. 330, 331, 332, 333.
A bd-al-K aahir-al-B ağdâ-
Ahmed Amış (Fâtih tür- li (Derviş) ■ 9, 242, 262.
dî. 85.
bedârı). 16, 202. l-i Abâ. 40, 159, 187,
Abdâller (Rum Abdalları
Ahmed Bey (Dukakinzâ- 318.
na da bk.). 31, 38, 49,
de).326. Ali Ağa (Bayraktar). 10.
53, 54, 64, 163, 218, 320.
Ahmed Cemâleddin Çele A lî-al Rızâ (İm âm ). 46,
Abdal Musa. 8, 9, 14, 23,
bi. 15. 47, 48, 49, 51, 52, 53, 55,
56, 107, 108, 115, 121, 130.
Ahyolu Kadısı. 87. 56, 57, 118, 120, 330.
Âbid (Alî Zeyn-al Âbidîn.
Ak Abdullah Baba. 325. Ali Baba. 102, 103.
İmâm. Bu maddeye de
bk.). 118. Akyazılı (İbrâhîm -i Sânî). Â l-i Mervan. 61.
Abdülbâki Efendi (Sey- 16, 115, 318. Â l-i Nebî (Â l-i Rasûl).
yid). 86. Âl (Â l-i Nebî, Â l-i Rasûl 318, 321.
Abdüllâtif Çelebi. 12-13. maddelerine de bk.). Alî oğulları. 84.
Abdülmecid (Sultan). 18. 318, 321. Alişan Bey. 10.
Abdül-Muttalib. 318. Alî (IV. H alîfe). 5, 7, 20, Â l-i Tâhâ. 120, 121, 318.
Abdülvehhâb (Gazi). 38, 27, 32, 34, 35, 36, 37, 38, Â l-i Yâsîn. 120, 121, 318.
317. 39, 42, 43, 45, 46, 47, 49, Aliyy-al Nakıy (İm âm ).
Abdünnâfi’ Baba. 18. 50, 51, 52, 55, 56, 59, 60, 46, 47, 48, 49, 51, 52, 54,
Abu-1 Fadl (Abbas ibni 61, 76, 77, 78, 81, 83, 84, 55, 56, 57, 118, 120, 301.
İmâm Alî. Abbas m ad 87, 89, 90, 93, 94, 95, 96, Alî Zeyn-al Âbidîn (İ-
desine de bk.). 317, 97, 101, 108, 110, 111, m âm ). 46, 47, 48, 49,
Abu-1 Vefâ (Şeyh). 323. 112, 113, 114, 115, 116, 50, 51, 52, 54, 55, 56, 57,
Abû-Süfyân. 83, 323, 326. 117, 118, 119, 120, 121, 120, 301.
Abu-Tâlib. 318. 122, 123, 124, 125, 128, Alemdar (Mustafa Paşa).
Âdem (Peygamber). 35, 129, 131, 133, 137, 139. 88.
42, 72, 73, 75, 77, 78, 79, 142, 143, 148, 150, 153. Alevî, Alevîlik Alevîler.
119, 128, 140, 141, 211, 158, 162, 163, 165, 166, 4, 5, 12, 13, 20, 22, 32,
46, 72, 86, 87, 88, 93, 95, Bedreddin (Sımavnakadı- Circîs (Peygamber). 74,
115, 126, 161, 233, 320, sı oğlu). 85. 320.
322, 327, 332. Bedreddin Sûfîleri. 87. Cüneyd (Şeyh). 87.
Alevı-Bektâşî. 6, 7, 14, 58, Behlûl (Bühlûl). 69, 319. Ctiveynî. 322.
78, 99, 104, 108, 126, 127, Behlûl Dânâ. 9, 227.
128, 161, 171, 174, 182, Bekri Mustafa. 80. _ D —
203, 204, 238, 239, 242, Bektaş Çelebi. 11, 19.
244, 265, 271, 323, 327, Bektâş Çelebi (Rasûl Balı Dâvud (Peygam ber). 76,
328, 329. oğlu). 11. 234, 320, 321, 330, 332.
Arap, Araplar. 238. Bektâş Çelebi ( Zehr-nûş Dedemoğlu. 10, 226.
Âşık Paşa. 244. Yusuf Balı oğlu). 11. Dertli (İbrâhim ). 10, 204,
Âşık Paşa-zâde. 8, 323. Bektâşî, Bektâşîler, Bek 228, 229.
Atmaca. 87. taşîlik. 2, 3, 4, 5, 6, 7. Dertli Kemter. 10.
Azbî (Mustafa Çavuş). 9, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, Derun Abdal. 10, 37.
57. 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, Dimetoka. 19.
Azmi. 9, 226. 22, 31, 38, 39, 40, 41, 43, Dîn Nûr’u (Nûreddîn).
Azrâîl. 192. 46, 58, 64, 72, 109, 119, 272.
121, 154,159, 170, 174, Düvazdeh İmâm (Oniki
182, 202,203, 238, 239, İmâm’a da bk.). 45, 46,
271, 273,318, 320, 323, 120, 176, 188, 321, 327,
— B —
325, 328,329, 332. 329.
Babalılar. 3, 9, 85, 323. Benî Hemdân. 93.
Baba İlyas. 323. Beytullah (K â’be). 142, _ E —
Baba İshak. 85, 323. 225, 319. Ebüt-Türâb (Ali. İmâm).
Baba Yusuf (ibni Şeyh Bısâtî. 86. 79, 321.
Halil Baba ibni Şeyh Bolu beyleri. 10. Eflâtun. 63, 71.
Alâeddin ibni Şeyh İb- Brahma. 81, 236, 319, 332. Ehl-i Beyt. 53, 61, 76, 37,
râhim ibni Şeyh Cemâ- Budalâ (K u l). 9, 149, 150. 118, 119, 120, 174, 240,
leddin ibni Şeyh Safiy- Budda. 81,319. 321, 329.
yeddin). 274, 276. Elvan Çelebi. 9, 57, 321.
Bâbek. 84, 85. — C — Emevîler. 319, 325, 327,
Bâbekiyye. 84, 85. 332.
Ca’fer (-a l Sâdık. İm âm ). Erdebil Sûfîleri. 87.
Bahreddin. 306. 24, 28, 45, 46, 47, 48, 49, Ermeni. 21.
Balı Sultan (Balım Sul 50, 51, 53, 54, 55, 56, 57, Er Mustafa (K ul). 10,
tan. Hızır Balı). 9, 14, 110, 118, 120, 169, 187, 151.
15, 16, 18, 24, 36, 56, 57, 301, 320, 324. Eşrefiyye. 85.
108, 109, 115, 119, 155,
Ca’ferî. 22, 46, 86, 319. Eşrefoğlu, Eşrefzâde. 6,
234, 319.
Câmîler. 174. 12, 29, 85.
Barak Baba. 20, 272. Eşrefzâde Abdullah-ı Rû
Cebrâîl. 50, 114, 128, 138,
Baraklılar. 272. mî (Eşrefoğlu’ ya bk.).
140, 141, 143, 148, 165,
Bâtınî, Bâtınîler, Bâtm î- Evliyâ Çelebi. 10.
167, 192, 209, 225, 234,
lik. 84, 85, 86, 93, 174, Eyyub (Peygamber) 73,
320, 325, 327, 329, 331.
203, 238, 272, 273, 321. 76, 80, 322.
Batlamyus. 71. Celâlî Baba. 10, 230.
Ezvâc-ı Tâhirât. 240, 322.
Battal Gazi. 18, 38, 317, Celvetî. 12, 174.
319. Cem Cemşîd. 233, 320. — F —
Bâyezîd ( -i Bıstâmî). 68. Cemâlî (Şeyhoğlu). 275.
Bâyezîd II. (Sultan). 13, Cesârî. 10, 43. F ahr-i Alem (Muhammed
274, 275. Ceyhûnî. 10, 219. Peygam ber). 142.
Fakıyrî. 174. Habîbullah (Muhammed Hâşimî. 190, 324.
Fâtih (Sultan Mehmed). Peygamber). 166. Hâşimoğulları. 83, 324.
5, 87, 275. Hacı Bayram. 6, 85, 275, Hatâyî (Şah İsmail’e de
Fatma (Fâtım a). 37, 38, 276. bk.). 13, 25, 26, 27, 28,
50, 52, 128, 142, 166, 240, Hacı Betkâş. 3, 9, 11, 19, 29, 48, 49, 50, 86, 89, 90,
318, 322, 327, 331. 20, 21, 30, 38, 41, 43, 50, 111, 130, 131, 132, 133,
P’azl-ı Hudâ (Fazlûllah’ a 56, 64, 77, 80, 87, 107, 134, 135, 136, 137, 138,
da bk.). 118. 108, 110, 111, 115, 117, 162, 173, 186, 187, 217,
Fazl-ı İlâhî (Fazlûllalı, 118, 119, 148, 154, 163, 244, 255,256, 257, 266,
Fazl-ı Yezdân maddele 164, 179, 219, 233, 266, 306.
rine de bk.). 53, 158, 319, 320, 323, 327. Hâtem (al Nebiyyîn. Mu
159. Hâcım Sultan. 9, 18, 36, hammed Peygamber. Bu
Fazl-ı Yezdân (Fazlûllah 37, 323. maddeye de bk.). 157.
maddesine de bk.). 158, Hadîce. 38, 50, 52, 240. Hatîboğlu. 176.
159, 322. Hakkı. 11, 60. Havvâ Ana. 141, 233, 240,
Fazlûllah (-ı Hurûfî). 16, Halîl (İbrâhim Peygam 317.
30, 320, 322. ber). 69, 79, 80, 90, 133, Hayder (Şeyh). 85, 95.
Fedâyî. 10, 200. 138, 184, 323, 324. Hayder (-i Kerrâr. Alî’ye
Fennî. 10, 200, 201. Halil Ece. 85. de bk.). 40,120,47,125,
Ferhat. 193, 222. Halil Vahdeti Dsdebaba. 159, 165, 241, 324.
Filip (MakedonyalI). 325. 19, 119. Haydar Ata. 8.
Firavun. 332. Halvetî. 13. Haydar Baba. 88.
Fütüvvet. 3, 5, 86, 87, 323. Hamdî. 11, 122. Hayderî. 57, 85, 174, 187.
Hâmid ( -i Velî. Şeyh). Haymana aşîreti. 10.
— G — 276. Hayretî. 7, 13, 31. 32, 84,
Hânedân (E hl-i Beyt’e de 176, 217.
G ani Şah, Sultan Baba b.). 57, 97, 162, 178. Hayrül-beşer (Muhammed
(Otman Baba. Bu m ad Harâbî (Edib Ahmed). 12, Peygamber’e de bk.). 75.
deye de bk.j. 168. 62, 170, 233, 234. Hıristiyan, Hıristiyanlık,
Gaybî (Sun’ullah). 8. Hâricî. 84, 149, 193, 323, lar. 324, 325.
Gedâ Muslu. 10, 180. 324. Hızır. 23, 65, 69, 92, 127,
Gene Abdal (Güvene Ab Hârun (Peygamber). 154. 131, 138, 159, 169, 186,
dal). 11, 47, 130, 163, Hârûnürreşîd. 319. 244, 257, 261, 317, 324.
323. Haşan (Dedebaba. Hoca). Hızır Lala. 9, 319.
Geyikli Baba (Haşan). 9, 17. Hızır Paşa. 99, 101.
106, 323. Haşan (İm âm ). 45, 46,47, Hızır Şeyh. 88.
Gökbörüoğulları. 272. 48, 49, 50, 51, 52, 54, 55, Hintli. 82.
Gubârî. 11, 228. 56, 57, 118, 120, 301, 317, Horasan erenleri, Hora
Gülşah. 193. 318, 321, 322. sanlılar. 9.
Gülşenî. 13. Hasan-al Askerî (İm âm ). Horasan Pîri (Hacı Bek-
46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, tâş’a da bk.). 56, 164.
Gürcüler. 86.
G ürûh-ı Nâcî. 22, 25, 110, 53, 54, 55, 56, 57, 118, Hudâvendgâr (Mevlânâ’ya
120, 301. bk.).
140, 141, 190, 202, 269,
Haşan Baba. 10. Hulefâ-yı Râşidîn. 271.
323, 332.
Haşan Baba. 12. Hurûfî, Hurûfîler, Hurûfî-
Haşan Dede (Karpuzubü- lik. 10, 16, 20, 128, 171,
— H— 320, 325, 328.
yük?). 12.
Habîb (Muhammed Pey Haşan Gazi. 8. Huseyn (İm âm ). 33, 45,
gam ber). 143. Hâşim (Mustafa Baba). 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52,
Hâbil. 224. 12, 13, 154. 54, 55, 56, 57, 58, 60, 61,
62, 77, 84, 118, 120, 193, 75, 79, 80, 202, 233, 321, Kara Hamza. 14, 262.
301, 302, 317, 318, 321, 324, 327, 329. Kararsız Veli. 14, 37.
322, 326, 327, 332. İshak (Peygamber). 76, Kari (V.). 13.
Huseyn (Şeyh. Seyyid 325. Kasîmî. 14.
Gaybî oğlu). 5, 87. İshak Safiyeddin (Şeyh). K avm -i Süfyân. 61, 326.
Huseyn Çelebi. 322. 13, 85, 86. Kaygusuz (Vizeli Alâed-
Huseyn Gazi (Seyyid Bat- İskender. 317, 325. din). 6.
tal’m babası). 56, 324. İsmâîl (İm âm Ca’fer’in Kaygusuz Abdal. 7, 8, 14,
Huseyn Gazi Sultan (İran oğlu). 45, 84. 15, 108, 115, 174, 176, 213,
kum andanlarından?). İsmâîl (Peygamber). 72, 214, 242, 243, 244, 247,
102, 103. 145, 325. 248, 249, 250, 251, 252,
Hüseynî. 13, 194, 242, 259. İm âil-i Safavî (Şah). 7, 253, 254.
Hüseynî (İmâm Huseyn’e 15, 85, 86, 87, 89. Kayser-i Rûm. 118, 326.
mensub). 32. Kays-i Âmiri (Mecnûn’a
İsmâîliyye. 46.
Hüseynî. 7. da bk.). 327.
İsrâfîl. 192. Kazak Abdal (Ahm ed).
Husrev. 247. İsrâiloğullan. 322, 324, 15, 109, 204, 216, 220.
Hünkâr (Hacı Bektâş’a da 328, 330, 332, 333.
bk.). 118, 195. Keldânîler. 324.
İzzet Koyunoğlu. 273, 276.
Hünkâreyn (Mevlânâ ve Kemâl. 15, 232.
Hacı Bektâş). 159. Kemer-beste. 166, 326.
— K —
Hüsnî. 13, 14, 121, 202. Keşmir pâdişâhı. 111.
Kaabil. 317. Kılıç Abdal. 322.
— I — Kaadirî, Kaadiriyye. 12, Kırklar. 26, 33, 35, 37, 38,
85. 42, 53, 76, 77, 102, 129,
Işıklar. 227. Kaasım (Derviş). 121. 130, 133, 134, 141, 142.
Kaasım (ibni Haşan). 61, 143, 145, 147, 148, 162,
— İ — 325. 163, 165, 167, 192, 262,
Kaasım (M olla?). 14. 326, 331.
İbrahim (Peygamber. Ha-
Kadı Ahmed. 271. Kısıklı. 18.
lîl. Halîlullah). 74, 75,
323, 325. Kadıncık Ana (FâtımaKızılbaş. 38.
İbrâhim (Oğlanlar Şeyhi). Nûriye). 9, 319. Kızıl Deli. 36, 109, 120,
8. Kalender Abdal (Çelebi. 121.
İbrâhim Edhem. --5, 304, Şah Kalender, Genç Kirâmen Kâtibîn. 206.
324, Kalender, Civan Kalen Kisrî (K isrâ). 247.
İdris (Peygamber). 79, der). 14, 87, 110, 164, Kûfeliler. 45.
324. 325. Kul Himmet. 7, 13, 15,
İblîs (Şeytan). 80. Kalenderi, Kalenderîlik, 33, 34, 35, 51, 52, 86, 114,
İdris Hoca. 9, 11. Kalenderîler. 13, 14, 16,. 139, 140, 141, 142, 143,
İlmin boyu. 272. 85, 174, 227. 145, 166, 167, 193.
İlyas. 23, 317. Kanber. 50, 112, 113, 114, Kul Huseyn. 56, 141, 142,
İmâmeyn (Haşan ve Hu 142, 186, 325. 218.
seyn) . 125. Kara Abdal. 163, 325. Kul Mustafa. 15, 94, 219.
İmâm kulları. 24, 25. Kara Baba (Kara Abdal’a Kul Nesîmî. 16.
İmâmiyye - İsnâ-aşeriyye. da bk.). 325. Kul Yûsuf. 196.
22, 45, 84, 324, 327. Karaca Ahmet. 14, 186. Küçük Abdal. 16.
İmamlar. 163. Kara Halil Baba (Kara Kûfiyan (Kûfeliler’e de
İranlIlar. 327. Abdal ve Kara Baba bk.). 60.
İrşâdî. 13. maddelerine de bk.). Külsûm (B acı). 202.
îsâ (Îsî. Peygamber). 73, 325. Koyunoğlu. 15, 92.
— L — Mihrâbî (Ibrâhim Baba). 26, 61, 90, 109, 139, 165,
15, 16, 157. 214, 302, 328.
Lala Sultan. 15, 269.
Mîkâîl. 192, 328. Mustafâ (Muhammed’e de
Lâmiî. 273.
Mir’âtî. 39, 40, 126. bk.). 61, 120, 165, 214,
Leylâ. 61, 240, 327. Miyan-beste. 139, 328. 262, 302.
Leylî (Leylâ). 31, 37, 43, Muâviye. 83, 323, 326, 331, M ollâ-yı Rûmî (Mevlânâ.
186, 193, 222, 235, 327. 332. Bu maddeye de bk.).
Leon (X. Papa). 13. Muhammed (-a l Bâkır). 159, 328.
Lût (Peygamber). 79,
46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, Mûsâ (Peygamber). 23,
327.
54, 55, 56, 57, 58, 84, 118, 68, 69, 72, 73, 75, 76, 80,
Mahmud II. (Sultan). 58. 301. 106, 114, 138, 168, 233,
Maksilmiyân (Kayser). 13. Muhammed (Peygamber). 234, 317, 321, 324, 328,
Mansûr (Huseyn ibni 3, 22, 27, 32, 33, 34, 35, 331.
Mansûr(Huseyn ibni Man- 36, 37, 38, 45, 46, 47, 49, Mûsâ-al Kâzım (İm âm ).
sûr-al Hallâc-al Bayzâ- 50, 51, 52, 56, 59, 60, 69, 46, 47, 48, 49, 51, 52, 53,
vî). 68, 74, 90, 92, 188, 72, 74, 79, 83, 86, 94, 111, 54, 55, 56, 57, 118, 120.
327. 114, 116, 117, 118, 119, Mûsevîler. 320, 328.
Ma’sûm-ı Pâkân (Ondört 120, 122, 123, 127, 128, Münir Baba. 15, 17, 124.
Ma’sûm’a bk.). 129, 132, 133, 138, 139, Münker-Nekîr. 209, 328.
Mazyâriyye. 85. 148, 153, 154, 162, 163,
Mecnun. 31, 37, 43, 68, 69, Mürsel Baba (Dede). 9,
165, 166, 167, 168, 169,
186, 193, 195, 222, 235, 198, 301, 302, 326.
179, 181, 184, 187, 192,
327. Müstakimzâde (Sa’deddin
193, 221, 234, 240, 262,
Süleyman). 85.
Medîneliler (Ansâr). 83. 301, 304, 306, 318, 319,
Mekkeliler (Muhâcirler). 321, 322, 323, 324, 325,
83. 326, 327, 328, 329, 330, — N —
Melâmetîler. 9, 174, 272. 331, 332, 333. Nâcî (Külsum Bacı). 16.
Melâmî. 170. Muhammed-al Mehdî (İ- Naciye (Harabı). 12, 240.
M elâm î-i Hamzavî. 6, 8, m âm ). 46, 47, 48, 49, Nakşbendî. 4, 11, 18.
12, 72. 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, Nasîreddîn-i Tûsî (Hâce).
Mesîhâ (îsâ Peygamber. 57, 118, 120, 301, 327. 20 .
Bu maddeye de bk.). M uhammed-al-Razavî Nebî (Muhammed). 61,
233, 327. (Seyyid Alâeddin oğlu). 117, 118, 119, 120.
Meşhed-i Mukaddes(Tûs). 5, 87. Neciyyullah (Nuh Pey-
330. M uhammed-al Deylemî. gamber’e de bk.). 329.
Mervanlar (Kendilerinden 84.
Necmî. 16.
olm ıyanlar). 177. Muhammed Hanefiyye.
Nemrûd (Numrûd). 324.
Meryem. 79, 202, 233, 240, 45.
Nesîmî. 16, 42, 92, 197,
241, 325. Muhammed-al Takıyy (İ-
Mevâlî (Ehl-i Beyt’i se m âm ). 46, 47, 48, 49, 198, 301, 302, 326.
venler). 119, 120, 190, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, Neyzen (Tevfik Kolaylı).
327. 118, 120, 301. 7, 17, 72, 81, 82, 125, 159,
Mevlânâ (Celâleddin). 9. Muhammed ibni Abdül- 160, 235, 237, 318.
80, 81, 106, 206, 207, 323, Vehhâb-ı Kazvînî. 322. Nizameddin Ahmed (ibni
327, 328. Muhammere. 84, 85. Aliyy-i Nigîdî). 272.
Mevlevî, Mevlevîler. 10, Muhyiddin Abdal. 16, 116, Noksânî. 17, 197.
13, 17, 159, 174, 320, 328. 117, 152, 153, 168, 179, Nuh (Peygamber). 36, 72,
Mezdek. 85. 197, 243, 261, 267, 268. 73, 75, 78, 79, 80, 250, 329.
Mezdekiyye. 85. Murad (Sultan V.) 17. Nuri Baba. 16.
Mısrî-i Niyâzî. 6, 9, 18. Murtazâ (Alî’ye de bk.). Nusayri. 20.
— O — Rasûl-i Ekrem (Muham Selâmî. 18, 41.
m ed’e de bk.). 30, 35. Selâmî Ali. 18.
Ondört Mas’ûm: 5, 55, Rasûl-i Kibriyâ (Muham Selâmî Mustafa (Zeynî).
327. med Peygamber’e de 18.
Oniki İmam. 5, 7, 22, 27, bk.). 55 Selim (Yavuz). 13.
28, 36, 42, 46, 51, 55, 75, Rûhî (Beybaba). 17, 233 Selim III. (Sultan). 88.
86, 92, 94, 95, 101, 108, Rûhullah (Derviş). 7.
Selmân. 35, 38, 51, 76,
112, 154, 169, 193, 319, Rûhullah (îsâ Peygam
128, 141, 142, 143, 166,
324, 327. ber’e de bk.). 329. 167, 187, 329.
Osman (III. halîfe). 83, Rûhul-Kudüs (Cebrâîl’e Sersem Abdal (Sersem Ali
84. de bk.). 79, 329.
Osmanoğullan, Osmanlı. Rum Abdalları. 18, 23, Dedebaba). 11, 18, 36,
119, 163, 323.
9, 15, 19, 86, 94, 95. 32, 43, 119, 317, 320, 323.
Otman Baba. 14, 16, 116, Rum Ahîleri. 323. Sersem Ali Dedebaba. 20,
117, 167, 318, 330. 147.
Rum Bacıları. 323. Seyfullah (Seyyid. Nizâm-
Rum Gazîleri. 323. oğlu). 6.
— Ö— Rum, Urum Erleri, Eren
Seyrânî. 7, 18, 19, 128,
leri. 56. 155, 156, 222. 223, 224,
Ömer (II. halîfe). 83.
Rüstem. 43.
Ömer (Karakaşzâde. 242, 263.
Şeyh). 174. Seyyid Ali Sultan. 108,
— S —
Özbek Han. 13. 120, 121, 122.
Sâdeddin Nüzhet. 8. Sımavnalı Tâifesi (Bed-
— P — Sâdık (Baba). 18, 232. reddin Sûfîleri’ne de
Safavîler. 5, 9, 15, 17, 19, bk.). 88.
Perişan Dedebaba. 13, 86, 87, 88, 95. Sultan Baba (Otm an’a da
154. Safaviyye-Erdebîliyye. 13, bk.). 116, 117.
Peygamber (Muhammed’e 85. Sultân-ı N ecef (Şâh-l Ne-
de bk.). 22, 60, 83, 123, Safî (II. Şah. Süleymân-ı cef ve Alî’ ye de bk.).
271, 324, 331, 332. Safavî). 87. 120.
Pîr Ali. 9, 17, 95, 244. Safiyyullah (Adem Pey Sultan Veled. 1.
Pîrân-ı Acem. 117. gambere de bk.). 329. Süğlenoğlu. 87.
Süleyman (Emîr. Germ i-
Pîr Mehmed. 17, 58, 177. Sahâbe. 329.
yanlı). 275.
Pir Sultan Abdal. 7, 8,13, Sâhib-Zam ân (Muham-
m ed-al Mehdî’ye de Süleyman (K anunî). 14.
15, 35, 59, 75, 86, 87, 93,
bk.). 52, 54, 55, 96, 329 Süleyman (Peygamber)
95, 96, 97, 98, 99, 100,
101, 102, 103, 112, 113, Sahiyyullah (İbrâhim ve 69, 76, 149, 199, 200, 208.
144, 145, 146, 165, 177: Halîl maddelerine de 320, 328, 330.
Süleyman Fakıyh. 88.
188, 189, 190, 242, 244, bk.). 324, 329.
257, 258, 259, 303, 305, Said Emre. 6, 18, 66, 67,
306. 68, 107, 327. _ Ş —
Pir Sultan kızı. 58. Sâm. 247.
Sarâyî (Kaygusuz Abdal. Şah Âdil (İsm âîl-i Safavî.
Bu maddeye de bk.). Bu maddeye de bk.).
— R — 89.
215).
Saru Saltuk Baba. 20-21, Şa’bânî. 202.
Râfızîlik. 88.
Rasûl (M uhamm ed). 60. 85, 163. Şâfiî (Mezhebi). 87.
Rasûlullah (Muhammed Sâsânîler. 85, 86. Şah (Alî. Bu maddeye de
Peygamber). 76. Seher Abdal. 18, 147. bk.). 31, 79, 93, 94, 97,
Rasûl Balı. 9, 319. Sekîne. 61, 329. 98, 99, 100, 101, 102, 133,
192, 143, 167, 258, 264, Tahtacılar. 272. Yediler. 42, 331, 332.
305. Tapduk (Baba). 20, 105, Yeksânî. 20, 78.
Şâhî. 19, 169. 207, 272. Yemînî. 16.
Şâh-ı Horâsan (Alî-al Rı- Tapduklular. 21, 272, 273. Yeniçeri. 3, 5, 8, 10, 11,
zâ’ya da bak.). 54, 55, : Teslim Abdal. 15, 53, 93, 14, 58, 88, 242.
117, 301, 330. 94, 195, 221. Yeni Eflâtuncular. 64, 71.
Şâh-ı Kerbelâ (Huseyıı. Turgut Boyu. 272. Yezid (Muâviye’nin oğlu.
İmâm’a da bk.). 55. Türâbî Ali Dedebaba. 16, Alevî olm ıyan). 28, 36,
Şâh-ı Kevser (Alî. İmâm’ a 221, 231. 39, 45, 48, 49, 59, 60, 94,
d a b k .). 54,55. Türk. 1, 327. 95, 96, 108, 127, 177, 178,
Şâh-ı Merdan (Alî’ye de Türkmen. 85, 99. 266, 302, 306, 332.
bk.). 29, 35, 76, 119, Yezîdî mezhebi. 332.
148, 162, 187, 221, 226, _ U— Yunus (Peygamber). 74,
304, 330. 77, 332.
Urum Sûfîleri. 226. Yunus Emre. 1, 5, 6, 7, 9,
Şâh-ı Necef (A lî). 109,
Uşşâkıy. 13. 14, 18, 19, 21, 69, 74, 105,
125, 330.
Uygurlar. 322. 126, 129, 172, 173, 183,
Şâh-ı Vilâyet (Alî). 162,
169, 217, 301. 184, 185, 203, 204, 205,
_ t) —
Şâkir Dede. 17. 206, 207, 208, 209, 210,
Şahkulu Sultan. 9. Üçler. 317, 319, 326, 331, 213, 242, 244, 245, 271,
Şeber (İmâm Haşan. Bu 332. 273, 276, 323, 327.
maddeye de bk.). 153. Ümeyyeoğulları. 83, 84, Yunuslar (Halveti v e K a a -
Şems (-iT e b rîz î). 159. 271. dirî). 6.
Şemsî. 304. Ümmü Külsûm. 240, 322, Yûsuf (Alparslanoğlu Bi
Şemsîler. 72, 174. 331. çer oğlu). 272.
Şeyhoğlu (Baba Yusuf). Üveys-al Karânî (Veysel- Yûsuf (Peygamber). «9,
274, 276. Karânî, Veyselkaran). 76, 79, 80, 90, 198, 332^
Şeyh Safîoğulları. 5. 51, 52, 92, 93, 191, 331. Yûsuf Balı. 9, 319.
Şeyhoğlu Satu. 6, 19, 69. Yûsuf Sîne-Çâk. 13.
— V —
Şîa (İmâmiyye’ye de bk.).
— z —
45, 46, 84, 329, 330, 331. Vahdetî (Halil Vahdetî’ye
Şîî-Bâtmî. 3, 85, 86, 174, Zâde-i Meryem (îsâ ’ya da
de bk.). 119.
317, 319, 326. bk.). 202.
Vâhidî. 174.
Şîî aşiretleri. 13. Zahmî. 21, 231.
Varaka. 193.
Şîrî. 19, 77, 178. Zehra (Harâbî). 12, 241.
Vasfî. 8.
Şîr-i Hudâ (Alî’ye de bk.). Veli. 20,115, 198. Zekeriyyâ (Peygam ber).
118. 72, 73, 247, 333.
Veysel (Aşık). 20, 244,
Şîrin. 193, 222. Zertüşt. 85, 236, 329.
264.
Şît (Peygamber). 75. Zeydiyye. 84.
Vîrânî. 20, 55.
Ştibeyr (İmâm Huseyn. Bu Vişno. 82, 236, 332. Zeyneb. 61, 240, 322, 333.
maddeye de bk.). 153. Zeynel-Abâ: Alî Zeyn-al
Âbidîn’e bk.
— Y —
Zikrî. 21, 39.
— T —
Yahudi. 162, 325. Zubeyde. 333.
T âife-i Bektâşiyân (Yeni- Yahyâ (Peygamber). 76, Züleyhâ. 61.
çeri’ye de bk.). 3. 332. Züleyhâ (Mısır azizinin
Tahmasb (Şah). 15, 17,, Ya’kub (Peygamber). 76, karısı). 80, 198, 332.
58, 86. 80, 332. Zülhadırlu (Aşireti). 87.
— A — — D —
4 29 eernin erenin
10 25 G e d aı G edâ
16 22 Turhala Tırhala
. 21 Not: 1 Taptuklar T apduklular
37 6 Katma Fatma
53 25 can kan
54 17 T akıy N a k ıy
56 17 Kultan Sultan
71 1 Eflçtun Eflâtun
75 22 be>e beşer
87 7 K e y y id S e y y İd
98 21 mee§ m eje
108 14 K e y y id S e y y id
109 21 g ö n lü gönül
110 14 tazelndi tazelendi
122 16 Cfir Çfir
126 4 -6 um d e hâlinde... umde, talibe «E lin tek,
d ilin pek, be lin berk
tut» d iy e te lk ıyn e d i
lir (Besinci sah'* çıkacak)
139 3 m ezarın da nazarında
162 7 sne sen
162 15 h â m ilin kâm ilin
192 14 A e sû lu llâ h R asûlullâh
2 00 22 a k ıış a kışı
204 3 once onca
228 2 p â d ja h la rız pfidjâlarız
230 10 tekan* tekrar
238 10 e tm esinnİ e tm esinin
238 22 ka d ın la r ka d ınlardan
271 1 İL Â V E L E K İL Â V E L E R
317 4 H a sn a 'İa H asan'la
323 40 İA İ A li
ve
TASAVVUF
Bu kitapta XIII.-XIV. yüzyıllarda
Anadolu’nun İktisadî, İçtimaî, fikrî
durumu incelenmiş, büyük şâir ve
mütefekkir Yunus Emre’nin mensub
olduğu zümre, tasavvuftaki rolü, d il
deki özellikleri, sanatı ve yüzyıllar
boyunca tesiri, bilhassa Alevî-Bektâ-
şî, Melâmî-Hamzavî edebiyatının ku
ruluşundaki kudreti, belgelere d aya
nılarak belirtilmiş, böylece
YUNUS EMRE
zaman ve mekân çerçevesi içinde
gerçek yüziyle gösterilmiştir. Yunu
sun dîvânını ve Yunus yolunu güden
şâirlerin şiirleriyle Barak Baba Şat-
hiyesinin şerhini de ihtiva eden ve
REMZİ KİTABEV İ
tarafından yayınlanan bu büyük ve
İlmî eserin yazarı
ABDÜLBÂKİ GÖLPINARLI
bu eseriyle Türk edebiyatında, Yu
nus çevresinde toplanan, dalga-dal-
ga yüzyıllara vuran tasavvuf neş’e-
sini İlmî bir tarzda incelemiş, dile
getirmiştir. Yazar, pek yakında,
ALEVİLİK ve BEKTAŞÎLİK
adlı büyük eseriyle, fikir hayatımız
da yüzyıllar süresince canlı ve esaslı
tesirleri görülen bu mesleği de, bütün
açıklığiyle ilim âlemine sunacaktır.
F iy a tı füOOLira
Remzi Kırabevi