You are on page 1of 5

14.1.

Toz Hastalıkları

Toz, çeşitli büyüklükte olabilen katı formdaki tanelerdir. Maksimum büyüklüğü 300µ’a kadar ulaşabilmektedir. Çeşitli organik ve anorganik maddelerin
aşınması, parçalanması, öğütülmesi, yanması sonucu tozlar oluşmaktadır. Tozlar, kimyasal özelliklerine göre organik ve inorganik olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır. Organik tozlar, bitkisel (pamuktozu, tahta tozu, un tozu gibi), hayvansal (tüy, saç vb.) kökenli ve sentetik bileşenlerden (DDT, trinitro toluen vb.)
kaynaklanmaktadır.. İnorganik tozlar, metalik tozlar (demir, bakır, çinko tozu vb.), metalik olmayan tozlar (kükürt, kömür tozu), kimyasal bileşiklerin tozları
(çinko oksit, manganez oksit vb.) ve doğal bileşiklerin tozları (mineraller, killer, maden cevherleri vb.) olarak sınıflanmaktadır.

Tozlar, maden işletmeleri, taş ocakları ve bunları işleyen çimento ve kireç sanayi, porselen ve seramik sanayi, cam sanayi gibi alanlarda kazma, patlatma, kırma,
aşındırma, parçalama, öğütme, delme gibi işler sırasında oluşurlar. İnsan sağlığını etkileyen büyüklükteki tozların boyutları; 0.5 – 100 mikron arasındadır.

Tozlar, solunum yolu ile vücuda alınmaktadır. İnhale edilen toz parçacıkları aerodinamik çaplarına göre farklı şekillerde solunum yollarına girerler. Solunum
neticesinde bronşlara yerleşen parçacıklar yutkunma ya da öksürük ile ağız mukozasına geri dönmekte, burada çözünemeyen parçacıklar ise alveollere
geçtiklerinde aynı bölgede aylarca ya da yıllarca kalabilmektedirir. Alveollerde tutulan parçacıkların yok edilmesi görevi makrofajlar tarafından
gerçekleştirilmektedir. Derin solunum yolları enfeksiyonları, bronşit olarak tanımlanmaktadır. Toza maruziyet sonucunda, reaksiyon olarak kronik bronşitin
ortaya çıkması bazen yıllar bazen onyıllarca sürebilmektedir. Hastalığın, ilk klinik belirtileri öksürük ve balgam üretimi olarak görülürken ilerleyen evrelerde
solunum yetmezliği de eklenmektedir.

Toz nedeniyle oluşan hastalıkların genel adı "Pnömokonyoz" dur. Pnömokonyozlar, hastalığın ortaya çıkmasına neden olan tozun türüne göre
adlandırılmaktadır. Çeşitli meslek gruplarına en sık görülen pnömokonyozlar, silikoz, asbestoz, berilyoz ve bissinozdur.

Pnömokonyozun meslek hastalığı sayılma sürecinde, sigortalının çalıştığı ortamda pnömokonyoz hastalığına neden olacak yoğunluk ve nitelikte toz bulunan
yer altı ve yer üstü işlerinde toplamda en az üç yıl çalışmış olma şartıına bakılmaktadır. Ancak, Yüksek Sağlık Kurulu görüşüyle 3 yıllık süre indirilebilir.

Silikoz: Silis oksitle meydana gelen akciğer rahatsızlığıdır. Yaygın olarak görüldüğü bilinmektedir. En önemli özelliği öldürücü olmasıdır. Kuartz taşlarından elde
edilen tüm maden ürünleri silikoz tehlikesi oluşturmaktadır. Altın, bakır, kurşun, çinko, demir, antrasit maden kömürü ve adi maden kömürü çıkaran maden
ocaklarında çalışanlarda silikoz gelişebilir. Dökümcülük, tünel, taş ocakçılığı, kumtaşı öğütme, beton kırma, granit oymacılığı ve porselen ya da seramik
çanak çömlek imalati işleriyle uğraşan işçilerde yüksek risk altındadır.

Silikoz hastalığının en temel üç belirtisi; nefes darlığı, öksürük ve balgam oluşumudur. Nadiren görülen ciddi ilerlemiş silikoz hastalarında, restriktif ventilasyon
bozuklukları nedeniyle nefes darlığı ve kronik kor pulmonaleye görülmektedir.

Hastalığın bilinen bir tedavisi günümüzde yoktur. Ancak, kişisel koruyucu donanlar vasıtasıyla gerekli önlemlerin alınması ve iş dizaynının ergonomik olarak
yapılması neticesinde de tam anlamıyla korunulabilen bir hastalıktır. Silikoz’un ek olarak, kristal silika parçacıklarının solunması sonucunda bronşit ve
tuberküloz gibi hastalıklara yol açtığı görülmüştür. Aynı zamanda da bazı bulgular ve çalışmalar akciğer kanseriyle ilişkili olduğu da ortaya koymaktadır.

Asbestoz: Beyaz toprak olarak da bilinen Asbest liflerinin solunması ile meydana gelen meslek hastalığıdır. Asbest’in görüldüğü işler arasında;
a) Asbestli tekstil endüstrisi (lifler, kumaşlar, ipler),

b) Asbestli çimento endüstrisi (saç, boru), inşaat malzemeleri endüstrisi (asbest çimento ürünlerinin işlenmesi),

c) Kimya endüstrisi (boya dolgusu, dolgu materyalleri, sentetik reçine kompresyon kalıp materyalleri,

d) Termoplastikler, kauçuk ürünleri), izolasyon endüstrisi (ısı, ses ve yangın izolasyonu),

e) Kağıt endüstrisi (asbest kağıdı, karton),

f) Fren, debriyaj, balata üretimi,

g) Gemi yapımı ve vagon yapımı gibi imalaat işleri yer almaktadır.

Ülkemizde asbest kullanımı ve üretimini kanun koyucu sınırlandırmaktadır. Asbestle Çalışmalarda Sağlık Ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’e göre;
Asbestin her türünün çıkarılması, işlenmesi, satılması ve ithalatı, Asbest içeren her türlü ürünün ithalatı ve satılması, Asbest ürünlerinin veya asbest ilave edilmiş
ürünlerin üretimi ve işlenmesi yasaktır. Bu Yönetmelik kapsamındaki işler, asbest söküm uzmanı nezaretinde asbest söküm çalışanı tarafından yapılır. Asbest
söküm, yıkım, tamir, bakım ve uzaklaştırma işlerine ilişkin bir mesleki eğitim belgesine sahip olanlardan 19 uncu maddede bahsi geçen kurs bitirme
belgesi istenmez. Bu Yönetmelikte belirtilen eğitimleri almış olanlardan bu iş için ayrıca mesleki eğitim belgesi istenmemektedir. Buna göre; “Bazı Tehlikeli
Maddelerin, Müstahzarların ve Eşyaların Üretimine, Piyasaya Arzına ve Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmeliğin 31.12.2010 tarihinde yürürlüğe girmesiyle yalnızca yıkım, tamirat ve bakım sırasında olanaklıdır.

Asbest lifi < 3 µm çapında, > 5 µm uzunluğunda ve uzunluk çap oranı >5:1 ise tehlike düzeyi yüksek kabul edilir. Tozun etkileri asbest içeriğine (krizotil,
krozidolit, amozit, antofilit, aktinolit, tremolit), solunum yoluna giren tozun dozu ve sürekliliğine ve kişisel duyarlılığa bağlıdır. 400 µm uzunluğa kadar olan
lifler havayoluna doğrudan girme eğilimindedir.

Berilyoz: Berilyum tozlarının solunması ile meydana gelen yaygın bronko-pnömokonyozdur.

Bissinoz: Pamuk tozlarının solunması sonucu ortaya çıkan, aynı zamanda yaprak, keten ve kenevir tozlarının solunması ile meydana gelen ve belirli bir zaman
diliminde astım nöbetleri ile hızlıca kendisini gösteren bir meslek hastalığıdır. En sık pamuklu dokuma endüstrisinde görülmektedir.

Siderozis: akciğerde demir tozunun aşırı miktarda yapışarak depolanması sonucu yaşanmaktadır. Antrakozis ise kömür tozu maruziyeti ile ortaya çıkan
pnömokonyozdur. Kaynak işlerinin yapıldığı yerler, kömür madenleri ve demir madenciliğinde görülür.

Biyolojik etkilerine göre tozlar beş gruba ayrılmaktadır. Bunlardan ilki inert tozlardır. İnert tozlar, vücutta herhangi reaksiyona girmeden lenfatiklerle vücut
dışına taşınmaktadır. Örnek olarak, baryum verilebilir. İkinci grupta toksik tozlar yer almaktadır. Vücuda girdiğinde temas ettiği organla reaksiyona girerek zehir
etkisi yaratmaktadır. Örneğin, kurşun, krom, nikel, kadmiyum gibi metallerin tozları solunum yoluyla temas ettiği organlar üzerinde zehir etkisi yaratmaktadır.
Bu maddelerin tozlarına toksik tozlar adı verilir. Üçüncü grupta alerjik tozlar yer almaktadır. Alerjik tozlar, solum sisteminde kasılmaya neden olarak astım ve
benzeri hastalıkların oluşumuna neden olmaktadır. Örnek olarak, pamuk tozu, keten, kenevir tozu, şeker kamışı tozu, kuşların tüylerinden gelen tozlar gibi
organik tozlar ve cam yünü (cam elyafı), kireç tozu gibi inorganik tozlar gösterilebilmektedir. Dördüncü grup olarak ise fibojenik tozlar, akciğere ulaştığında
orada depolanarak fibrotik reaksiyona neden olmaktadır. Akciğeri asli görevini yapmaktan alıkoyan fibretik reaksiyon, öksürük ve nefes darlığı olarak kendisini
göstermektedir. Son grupta ise kansorojen tozlar yer almaktadır. Bu tozlar, akciğer ve solunum sistemi organları üzerinde kanser gelişimini tetiklemektedir. Bu
tozlar arasında; asbest, krom, nikel ve kadmiyom örnek olarak verilebilir.

14.2. Ağır Metal


Maruziyetine Bağlı Hastalıklar

Doğada bulunan çok toksik etkiler gösteren ağır metallerin partiküllerinin % 0.01-3'ü sağlık yönünden risk taşımaktadır. Bu maddeler insan dokusu üzerinde
yapışarak deri üzerinde birikme yapmaktadır. Solunum yolu ile alınan partiküllere ek olarak, gıda maddeleri aracılığıyla metalik partiküler maddeler vücuda
alınmaktadır. Fosil yakıtların kullanımı, endüstriyel işlemler, metal içerikli ürünlerin insineratörlerde yakılması atmosferi her geçen gün kirletmekte ve
soluduğumuz hava içerisinde yer almaktadır.

Kurşun, kadmiyum, nikel ve civa en sık kullanılan ve doğada bulunan metaller olarak ifade edilmektedir. Diğer taraftan ise, insan sağlığını olumsuz yönde
etkileyen metal türleri olarak da bilinmektedir. Belirli limitlerin üzerinde bulunan her türlü metal insan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Geriye kalan metallerin
ise büyük bir kısmı insan tarafından kullanım sıklığı daha azdır. Bir kısmı ise insan sağlığını tehdit etmemektedir.

Kurşun: Yumuşak metal sınıfına giren kurşun, mavimsi veya gümüş grisi rengindedir. Kurşun, yakıt katkı maddesi olarak kullanılması nedeniyle kirletici madde
olarak görülmektedir. Kurşun, farklı organlar tarafından da emilimi kolay bir maddedir. Kandaki kurşun değeri, 0.2 μg/ml limitini aşması durumunda bireyin
sağlığını olumsuz etklimektedir. “Kan kurşun konsantrasyonu; 0.2 μg/ml limitini aşması ile kan sentezinin inhibisyonu, 0.3-0.8 μg/ml limitlerinde duyu ve motor
sinir iletişim hızında azalma, 1.2 μg/ml limitinin aşılmasından sonra ise yetişkinlerde geri dönüşü mümkün olmayan beyin hasarları meydana geldiği
belirlenmiştir.”[2] Havadaki kurşun yoğunluğu ile kandaki kurşun yoğunluğu arasında kuvvetli ilişki vardır. “Kurşunun havadaki 1 μg /m3
konsantrasyorıunun kanda 0.01-0.02 μg/ml lik konsantrasyonu oluşturduğu tesbit edilmiştir. İnsanlarda temel kan kurşun konsantrasyonunun 0.04-0.06 μg/ml,
kentsel alanlarda yaşayanlarda ise 0.1 μg/ml olduğu belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü, sağlık üzerine olumsuz etkilerin gözlenmediği 0.1 μg/ml kan kurşun
konsantrasyon limitinin aşılmaması amacı ile; kent havasındaki kurşun konsantrasyonunun 0.5-1 μg/m3 olarak hedeflenmesini önermektedir.”[3]

Kurşun maruziyetinin yaşabileceği işler arasında[4];

Macun ya da katılaştırılmış termoplastiklerdeki kurşun içeren boyalı parlatıcı ile çalışma,


Cam ve seramik kullanımı, kurşun içeren pigmentli işlem macunları ve baskıları ya da termoplastik olarak kullanılan kurşun içeren boyaların kullanımı
sırasında,

Kurşun içeren lehim ile lehimleme, kurşun cevherlerinin ve konsantra kurşun bloklarının eritilmesi, kurşun içeren atığın ve ikincil ham maddenin geri
dönüşüm için eritilmesi esnasında,

Kurşun içeren parçacıkların (mavi toz), kül ya da diğer tozlu malzemelerin taşıyıcıya yüklenmesi ve boşaltılması,

Kurşunun rafine edilmesi,

Kurşun kaplama kullanımı,

Kurşun kristal karışımlarının hazırlanması ve yüklenmesi, kurşun içeren boyaların ya da diğer kurşun içeren ürünlerin püskürtülmesi esnasında,

Boya, akü ve plastik nesnelerin üretiminde toz halinde kurşun bileşiklerinin kullanımı esnasında,

Kurşun içeren metal parçaların ya da kaplamaların kaynaklanması ya da oksijen kaynağı ile kesilmesi, kurşun içeren malzemelerle çatı örtme, boyama
cam, kalaylama, kurşun içeren eskimiş cihazların sökülmesi, kurşun içeren serbest işlenmiş çeliğin üretimi ve işlenmesi ve kurşun içeren patlayıcıların
kullanılması ve bu malzemelerin kullanıldığı yerlerin temizlenmesi gibi işler yer almaktadır.

Solunum yolu ve gastrointestinal yol ile vücuda giriş yapan kurşun, toz ya da duman biçiminde ortamda bulunmaktadır. Kurşun, özellikle hemoglobin sentezi ve
eritropoez, düz kas sistemi, periferik ve santral sinir sistemi ve vasküler sistemini hedef almakta ve işlevsiz hale getirmektedir. Nadir de olsa akut etkiler
görülmektedir. “Kronik kurşun maruziyeti nedeniyle hafif anemi, eritrositlerde bazofilik noktalanma, solgun deri ve mukozalar, genel bitkinlik, anoreksia,
başağrıları, zayıflık, bazen uzuvlarda ve eklemlerde ağrılar, gastrointestinal bozukluklar, konstipasyon gibi semptomlar gelişir.”[5]

Kadmiyum: Gümüş beyazı renginde doğada görünen metal türüdür. Hava ile temas etmesi sonucunda hızla kadmiyum oksite dönüşmektedir. Kadmiyumun
vücuttan atılımı zor ve uzun sürmektedir. Vücutta biriken kadmiyum, uzun vadede bireyin sağlığını olumsuz etkilemektedir. Hedef aldığı başlıca organ ise
böbreklerdir. “Yapılan araştırmalarda; böbrekte biriken kadmiyum yoğunluğu (yaş ağırlık üzerinden) 200 mg/kg'a ulaşması durumunda, böbrek
fonksiyonlarında bozulma olduğu tespit edilmiştir. Böbrekte oluşan hasarın tekrar geriye dönüşü mümkün değildir. Akciğer ve prostat kanserlerinin
oluşumunda kadmiyumun etkisi kesin olarak belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü insan sağlığının korunması için havadaki kadmiyum konsantrasyonunun;
kırsal alanlarda 1-5 ng/m3, zirai faaliyetlerin bulunmadığı kentsel ve endüstriyel bölgelerde 10-20 ng/m3.ü aşılmamasını tavsiye etmektedir”.[6]

Kadmiyum maruziyetinin yaşanacağı işler arasında;

kadmiyum veya kadmiyum alaşımlarının işlenmesi,

kadmiyum kaplı objeleri kesme ve kaynak yapımı esnasında,

nikel kadmiyum akümülatörlerinin üretim sürecinde,

çözünebilir kadmiyum bileşikleri ile yapılan işlerde,

kadmiyum pigmentleri ve kadmiyum içeren stabilizatörlerin kullanımı esnasında,

kadmiyum içeren çöp ve hurdaların yakılması sürecinde,

kadmiyum içeren kaplamaların çıkarılması ve kaynak kullanılarak kadmiyum içeren metal parçalarının kesilmesi esnasında,

kadmiyumun elektrolitik üretim sürecinde,

kadmiyum ve kadmiyum bileşiklerinin üretimindeki yıkım işlerinde,

plastik ve boyalara renk vermek için kadmiyum içeren pigmentlerin kullanımında,

kadmiyum içeren emaye, seramik boya ve cila üretimi ve işlenmesinde,

çözünebilir kadmiyum bileşiklerinin film, cam, kauçuk ve kuyumculukta kullanımı sürecinde,

kadmiyum içeren materyalin mekanik olarak işlenmesi sırasında maruziyet görülmektedir.

Toz ve duman formunda vücuda girebilen Kadmiyum, solunum ve gastrointestinal sistem yoluyla vücuda alınmaktadır. Ayrıca, bazı inorganik bileşikleri temas
yoluyla vücuda alınabilir. Karaciğer yoluyla vücuda yayılımı hızlanmaktadır. Vücut tarafından alınan kadmiyumun çoğu feçesle atılır ve idrar ve feçes yoluyla
atılımı çok yavaştır. Akut etkileri arasında, burun, boğaz, larinks ve bronş akıntısı yer almaktadır. İlerleyen safhada ise, öksürük, dispne, yutma zorluğu, göğüs
ağrıları, bazen akciğer ödemi ve böbrek hasarı oluşabilir.

Nikel: Sert bir metal olarak bilinen nikel, gümüşümsü beyaz renklidir. Suda çözünmeyen, Nikel bileşikleri pratik olarak suda çözünmez. Suda çözünebilir tuzları;
klorür, sülfat ve nitrattır. Havadaki nikel bileşiklerinin solunması sonucunda, solunum savunma sistemi, bağışıklık sitemi etkilenmektedir. Buna ek olarak ise,
deri rahatsızlıkları (alerjik rahatsızlıklar) görülmektedir. Havada bulunan nikele uzun süreli maruz kalan bireylerde maruziyetin sonucu olarak belirgin etkiler
görülmeyebilir. Ancak, rutin sağlık kontrollerinde astım, burun ve gırtlak kanseri belirtileri görülmektedir.

“Nikel maruziyeti, nikel ve nikel bileşikleri elde etmek için nikel cevherlerinin hazırlanması ve işlenmesi, toz formundaki nikel ve nikel bileşiklerinin üretimi ve
işlenmesi, nikel içeren akümülatör, mıknatıs ve spirallerin üretimi, nikel ve nikel bileşiklerinin üretildiği yıkım işleri, elektrokaplamada, 65°C’den daha yüksek
sıcaklıklarda, elle kontrol edilen, açık, pnömatik nikel banyoları, alaşım üretiminde nikelin eriyik demire eklendiği çelik üretimi ve dökümhaneler, nikel içeren özel
çeliklerin hazırlanması sırasında yaşanır”.[7]
Nikel ve nikel bileşikleri, hava yolu, deri yolu ve sindirim yoluyla vücuda girmektedir. Akut etkileri arasında, hava yolları ve burun mukozasında lokal
karsinojenik etkiler görülmektedir. Akut ve subakut dönem içerisinde, özellikle akciğerlerde hasara ve ödeme neden olur. Kronik evrede ise, burunda, sinüsler
ve akciğerlerde nadiren kanser olgularına neden olmaktadır.

14.3. Solvent
Maruziyetine Bağlı Meslek Hastalıkları

Solventler endüstrinin tüm alanlarında kullanılmaktadır. Solventlerle yapılan işler arasında; boya, vernik, cila imalatı uygulanması ve uzaklaştırılması, metal
parlatma, mürekkep, toner kullanılan baskı işleri, astarlama, kaplama işleri, kuru temizleme yoğun solvent kullanılan işler yer almaktadır. Solventlerin geniş
kullanım alanına yönelik kullanıldığı yerler arasında; metal eşya üretiminde boyama öncesi işler, kaynak işlemi öncesi yağ giderme işleri, makine bakımında
parça yıkama işleri, plastik eşya üretiminde hemen her aşamasında, yapıştırıcı kullanılan hemen tüm işlerde, böcek öldürücü imalatında, kimyasal madde
imalatında hatta kozmetik üretiminde solventler kullanılır.Solventlerin malzeme güvenlik formları elde edilerek içerdikleri kimyasallar ve sağlık etkileri
incelenmelidir.

Solventler vücuda üç yolla giriş yapabilmektedir:

1. Solunum yoluyla: Solventlerin büyük orada, oda sıcaklığında hızla buharlaşabilmektedir. Toz formunda havada bulunan solvent buharı/parçacıkları ve
solventle kirlenmiş tozlar akciğer tarafından emilerek kana karışmaktadır.

2. Sindirim yoluyla: Solvent temas yoluyla bireyin eline oradan da doğrudan ağzına girebilmekte veya solvent parçacığı bulaşmış gıda maddeleri
tüketilebilmektedir.

3. Temas yoluyla: Deriye temas eden solvent parçacıkları yağ çözücü etkileriyle derinin koruyucu etkisini azaltmaktadır. Bu saydede, deriden rahatlıkla emilerek
ve kana geçerler.

Solventlerin birçoğu yanıcı, uçucu, kolay buharlaşıp ortama zehirli veya patlayıcı gaz karışımları verebilen özelliğe sahiptir. Bazı solventlerin uyuşturucu etkileri
olabilir. Bu özellikleriyle iş kazaları oluşumuna doğrudan ya da dolaylı katkı sağlayabilirler. Özellikle halojen içeren solventler, yanmaları sonucunda dioksin ve
furan gibi zehirli gazlar oluştururlar.

Solvente maruz kalma süresi ve dozu ile verdiği zarar arasında doğrusal ilişki vardır. Birey,kısa süre maruz kaldığında etkileri geçicidir. Kısa süreli etkilerde
çoğunlukla görünen belirtiler arasında; deri alanında kuruma, çatlama, kızarma ve sıvı dolu kabarcıklar oluşması gibi cilt problemlerine, baş ağrısına,
uyuklamaya, dikkat dağınıklığına, mide bulantısı ve rahatsızlık hissi yer almaktadır. Solvent maruziyetinin etkileri çok hızlı ortaya çıkmaktadır. Çoğu zamanda
görünen etkilerin ortadan kalkması aynı hızda gerçekleşmektedir. Dğer taraftan, eğer yoğun bir maruziyet söz konusu ise, sonucun en iyi ihtimalle baygınlık ile
başlayıp ölüme kadar gidebileceği unutulmamalıdır. Kısa süreli etkilenmeler sonucu,solunum yollarında başlayan kaşıntı en sık görünen etkilerdir. Maruziyet
düzeyi arttıkça burun, gırtlak ve akciğerde yanma hissi ve öksürüğe yol açmaktadır. Çok yoğun bir etkilenme durumunda ise, akciğer ödemi oluşmaktadır. Uzun
süreli maruziyetlerde kısa süreli maruziyetlerde görünen etkilerin tümü düşük yoğunlukta ancak sık sık ortaya çıkmaktadır. Belirtiler yavaşca ağırlaşma
sürecindedir.

Solven maruziyetinin tekrarlaması, beyin ve sinir sisteminde, deride, karaciğerde, kan üretim sisteminde, böbreklerde, erkek ve kadın üreme sisteminde, hamile
kadınlarda fetüste sağlık bozukluklarına neden olmaktadır. Temas sıklığı yüksek ve tekrarlaması durumunda ise; kronik deri iltihaplanmasına neden
olmaktadır. Deri kuru, sert, kalın, çatlamış ve pullanmış şeklinde zarar görür.

Solventlerin geneli merkezi sinir sistemini özellikle beyine zarar vermektedir. Maruziyet sıklığı arttıkça, görülen belirtiler de ağırlaşarak; ayakların yerden
kesilmesi hissi, alınganlık, sinirlilik, güçsüzlük, yorgunluk, sersemlik, uyku hali, dizoryentasyon, çırpınma ve baygınlık görülmesine neden olmaktadır.

14.4. Gazlar

Gazlar üretimin her aşamasında ortaya çıkmakta ve çalışanların sağlığını olumsuz olarak etkileyebilmektedir. Kimyasalların ortama öldürücü gaz çıkaranları
arasında; yer alan sülfür levisit ve hardal deriyi ve gözleri yakıp kavurur, akciğerleri şoka uğratır, fosgen ve klorin gözleri tahriş etmektedir. Hidrojen siyanid ve
sarin gibi gazlar sinir sistemini engelleyici etkiye neden olmakta; titremeye sebep olarak, solunum organlarını işlevsiz hale getirerek ölüme neden olmaktadır.
Yakıcı gazlara karşı korunma tam koruyucu kişisel koruyucu donanımlar ile sağlanabilmektedir.

Atmosferdeki kirleticiler ise, kirletici bir kaynak nedeniyle atmosfere doğrudan yayılan kirleticiler ve kirletici madde ile atmosferik özellikler arasında kimyasal
etkileşim sonucu oluşan kirleticiler olmak üzere iki şekilde görülmektedir. Atmosfere kirletici kaynaklardan yayılan kirleticiler, kükürtdioksit, azot oksitler,
karbon monoksit, hidrokarbonlar asılı vaziyette bulunan katı partüküllerdir. Bunlardan[8];

Kükürt Bileşikleri: Petrol ve kömür gibi kükürt içeren maddelerin yakılması ve kükürt içeren bazı maddelerin işlenmesi sırasında kükürt gazı açığa çıkar. Bu kükürt
bileşiklerinin solunması, bronşit ve astım gibi hastalıklara yol açabilir.

Azot Oksitleri: Azot oksitleri daha çok enerji santrallerinden ve motorlu araçların egzoz borularından yayılır. Bir azot oksit olan nitrojen dioksit solunması kalp,
akciğer ve karaciğer rahatsızlıklarına ve solunum yolu hastalıklarına yol açar.

Karbon Oksitleri: Fosil yakıtların kullanılması ve orman yangınları gibi nedenlerle atmosfere büyük oranda karbondioksit gazı yayılır. Bunun yanında, oksijenle
metanın tepkimeye girmesiyle oluşan karbonmonoksit gazı da bir kirleticidir. Karbon oksitleri baş dönmesi ve reflekslerde yavaşlamaya sebep olur. Havada yüksek
oranda bulunmaları ölümlere neden olabilir.
Hidrokarbonlar: Motorlu taşıtlarda kullanılan petrolün, tüm olarak yanmaması etilen ve benzen gibi hidrokarbonların çevreye salınmasına neden olur. Bu
hidrokarbonlar, havadaki başka kimyasal maddelerle tepkimeye girdiğinde, gözlere ve solunum yollarına zararlı etkileri olur.

14.5. Gürültü

En fazla meslek hastalığına neden olan fiziksel risklerin başında gürültü gelmektedir. Yaşadığımız dönem içerisinde gürültüden kaçmak neredeyse imkansız
hale gelmektedir. Gürültü, endüstriyel üretim sahasının neredeyse tamamında meslek hastalığı riski olarak risk analizlerinde yer almaktadır. Özellikle,
madencilik, demir ve metal endüstrileri, taş ve diğer ham madde üretimi, ağaç işçiliği, tekstil ve deri, inşaat ve yapı işleri ve baskı ve kağıt endüstrisinde
görülmtekdir. Gürültü, en temel tanımıyla arzu edilmeyen sestir. Gürültü, sadece fiziksel olarak işitme organlarını hedef almamakta; ruh ve sinir sistemine de
zarar vermektedir.

Sesin şiddetinin birimi desibeldir. dB harfleri ile gösterilmektedir. Duyma eşiği de, Sıfır (0) desibel olup, altındaki sesler duyulamaz. Diğer taraftan da, 75
desibelin üzerindeki sesler tehlikelidir. Yüksek şiddette sese maruz kalanlarda, konsantrasyon bozukluğu, dikkat kaybı ve refleksler zayıflamaktadır. Buna ek
olarak, aşırı yorgunluk, uyku düzensizliği, migren, dolaşım sistemi bozuklukları gibi rahatsızlıklar da ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan belirtiler gürültüye
maruziyet süresi ve sınır değerlerine bağlı olarak değişir. Örneğin yüksek frekanslı sesler düşük frekanslı seslere göre daha etkilidir. İşitme fonksiyonu üzerindeki
etkileri ise; gürültüye maruz kalma süresi, gürültünün şiddeti, frekansı, kesintili olması, kişinin yaşı, bireysel hassasiyetleri, iç kulağın fonksiyon bakımından
durumu, önceden geçirilen veya halen devam eden hastalıklar gibi faktörlere bağlıdır. Şiddetli gürültüye maruz kalan kişilerde önce geçici bir sağırlık meydana
gelir. Maruziyet devam ederse işitme yitiği ilerler tablo tam sağırlığa dönebilir. Sağırlık başlangıçta kulağın hassas olduğu 4000 Hertz(Hz) civarındaki yüksek
frekanslı tonlara karşı olur ve daha sonra diğer frekanslarda da görülür.[9]

Gürültünün insan sağlığı için zararlı olduğu eşik değerler yönetmelikle belirlenmiştir. Buna göre; En düşük maruziyet eylem değerleri: (LEX, 8saat) = 80 dB(A), en
yüksek maruziyet eylem değerleri: (LEX, 8saat) = 85 dB(A) ve maruziyet sınır değerleri: (LEX, 8saat) = 87 dB(A) olarak belirlenmiştir. Maruziyet sınır değerleri
uygulanırken, çalışanların maruziyetinin tespitinde, çalışanın kullandığı kişisel kulak koruyucu donanımların koruyucu etkisi de dikkate alınmaktadır. Maruziyet
eylem değerlerinde kulak koruyucularının etkisi dikkate alınmamaktadır. Yeterli ölçümle tespit edilen haftalık gürültü maruziyet düzeyi, 87 dB(A) maruziyet sınır
değerini aşmaması gerekmektedir.

14.6. Soğuk
Çalışma Koşulları Nedeniyle Oluşan Meslek Hastalıkları

-25 C altında soğutulan iş ortamında çalışmak zorunda kalan kişiler için soğuk stresine maruz kalmış olduğu varsayılmaktadır. Soğuk stresi, tamir işleri dâhil
soğuk odalarda, dondurma odalarında, dondurarak kurutma yapılan yerlerde ve düşük sıcaklıktaki araştırma kabinlerinde çalışma zorunda olan kişilerde
görülmektedir. Açık alanda çalışan ve rüzgârın veya hava akımlarının vücut üzerinde soğutucu etki yarattığı işlerde çalışanlar risk altındadır.

Meslek hastalıkları rehberinde soğuk çalışmalar nedeniyle oluşacak meslek hastalıkları şu şekilde özetlenmektedir: “Lokal soğumadan kaynaklanan deri ve
muköz membranlarda dolaşım bozuklukları görülebilir. Maruz kalan deride soğuk yanığı, mukozanın akıntılı veya iltihabi reaksiyonları gözlenir. Genel etkileri
doğrudan kardiyovasküler sistem, solunum sistemi ve metabolizma üzerinedir. Kişide angina pektoris, bronkospazm, titremeler, kasların titremesi veya sertleşmesi,
vücut ısısının azalması, yorgunluk, solunum ve kalp aktivitesinin yavaşlaması ve zayıflaması, şok tehlikesi, daha ileri soğumada, kalpte ritm bozukluğu veya
ventriküler fibrilasyon, kan ve doku elektrolit dengesine olumsuz etkiler, bilinç kaybı görülebilir ve tablo ölüme kadar gidebilir”.[10]

14.7. Sıcak
Çalışma Koşulları Nedeniyle Oluşan Meslek Hastalıkları

Sıcak çalışma koşulları birçok endüstri dalında risk olarak tanımlanmaktadır. İlgili sektör ve meslekler arasında; dökümhaneler, haddehaneler, yüksek fırınlar,
kazan daireleri, çimento ve kireç fabrikaları, ekmek fabrikaları ve fırınları, termik santrallar, doğalgaz çevrim santralları, ısıl işlem üniteleri ve benzeri işyerleri
sıcak çalışma şartlarının oluştuğu bölümler yer almaktadır. Diğer taraftan, açık havada güneş altında yapılan çalışmalarda aynı riski barındırmaktadır.

İnsanın termal konforu vücudundaki ısı dengesine bağlıdır. Isı kaybı, çeşitli şekilde gerçekleşmektedir. Isı kaybını ortaya çıkaran eylemler arasında; konveksiyon,
kondüksiyon, radyasyon ve terin buharlaşması yer almaktadır. Tarım müdürlüğünün yayınladığı İSG raporuna göre;[11] dengesizlik genellikle işyerindeki fiziksel
güç ile ısı üretimi ve işyerindeki havanın yüksek sıcaklığının kombinasyonundan kaynaklanan ısı stresi nedeniyle ısı kaybı sağlayan mekanizmaların aşırı
yüklenmesinden kaynaklanır. Termal dengesizlik vücut sıcaklığında insan tolerans sınırlarına ulaşan veya aşan bir artışa neden olur. Bu sınırların aşılması
durumunda sağlık üzerine ters etkiler beklenebilir. Ulaşılan vücut sıcaklığına ve sıcaklık yükselme hızına bağlı olarak ısı stresi çeşitli hastalıklara neden olabilir. Kısa
süreli veya nadiren sıcak koşullarda çalışan kişiler için bile mesleki tıbbi korunma gereklidir. Eğer kişilerin aklimatizasyonu söz konusu değilse sıcak koşullarda
yapılan tüm işler kısa süreli ısı stresi içermektedir. Akut hastalık ısı toleransını azaltmaktadır. Bu kapsamda, hekim ciddi olguların olduğunu tespit etmemesi
durumunda bile akut olguların tıbbi muayenesi sırasında çalışan sağlığına dikkat edilmelidir. Yüksek ısıya maruz kalan bireylerde, ısı şoku, ısı krampı, sıcak
çarpması meydana gelmektedir.

14.8. Ekranlı
Araçlarla Çalışmada Görülebilen Meslek Hastalıkları

Günümüzde hizmetler sektörünün daha fazla istihdam imkanı ortaya çıkardığı gerçeği dikkate alındığında, çoğu bireyin ekranlı araçlarla çalışan birey sayısı her
geçen gün artmaktadır. Ekranlı araçlarla çalışmalarda çalışılan sürenin ve ergonomik çalışma koşullarının önemi fazladır. Günümüzde ekranlı araçlarla
çalışanlarda en sık görülen meslek hastalığı “Karpel Tünel”’dir. Bir damar rahatsızlığı olarak kollarda ortaya çıkmaktadır. Çoğu kişinin ergonomik olmayan
ekranlı araç kullanımı nedeniyle başına gelmektedir. İnsanlar hizmet sektöründe meslek hastalığına yakalanabileceğini düşünmemektedir. Az tehlikeli sınıf
işlerin yer aldığı sektör olarak genellenen hizmetler sektöründe, meslek hastalıklarına karşı alınan önlemler diğer sektörlere göre daha azdır. Çalışanların bu
gerçeği unutmadan işverenden meslek hastalıklarına yönelik önlemleri arttırmasını talep etmelidir.

You might also like