You are on page 1of 2

BİLKENT ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ 2014/2015 ÖĞRETİM YILI GÜZ DÖNEMİ

45 302 (1) – MEDENÎ USÛL HUKUKU – II DERSİ BÜTÜNLEME SINAVI


18.01.2015
Sınav Yönergesi: 1. Süre iki saattir; 2. Kağıt sınırlaması yoktur; 3. Şerh niteliği taşımayan ve üzerine sonradan eklenmiş
yazı/açıklama/not vs. içermeyen, HMK/HUMK ve ilgili mevzuatı kapsayan derlemeler kullanılabilir; 4. Siyah ve mavi dışında,
renkli kalem ve kurşun kalem kullanılmayacaktır, mümkünse keçeli bir kalem tercih ediniz; 5. Cevaplar ilgisiz konulara
taşırılmayacaktır; 6. Soruların puan değeri karşılarında gösterilmiştir, ancak, imlâ ve ifade yanlışlıkları da puanlamada dikkate
alınacak; keza, gerekçesiz yahut okunamayacak derecede silik veya kötü yazılmış cevaplar değerlendirilmeyecektir ; 7. İşbu
sınavdan alınacak puan, dönem sonu geçme notunun hesaplanmasında %40 nispetinde dikkate alınacaktır.

I. Yüksek lisans yapmak için Münih’e giden Ali, Ankara Çakırlar mevkiinde bulunan arazisi üzerinde kendi adına inşaat
yapılması amacıyla, taşınmaz üzerinde her türlü tasarrufta bulunmayı da içeren bir vekaletnameyi amcası İhsan’a
vermiştir. Yıllardır Ali’nin eğitim masraflarını üstlenmiş olan İhsan, artık bunun karşılığını almanın vakti geldi düşüncesi
ile Ali’ye ait arazinin mülkiyetini kendi üzerine almaya karar vermiştir. Ancak bu işlemi elindeki vekaletname ile yaparsa
sorun çıkacağını düşünerek eşi Hatice’ye, söz konusu taşınmazı haricen satın aldıklarına dair bir dava açmasını
söylemiştir. Hatice haricen arazinin 2/3 hissesini satın aldığını, ancak Ali’nin ferağa yanaşmadığını belirterek Ali’ye karşı
tapu iptal ve tescil davası açmış, bunun üzerine elinde geçerli bir vekaletname bulunan İhsan, taşınmaz ile ilgili olan
dava açısından davada Ali’yi temsil etmesi amacıyla avukat Vedat’a temsil yetkisi vermiştir. Vedat, ilk duruşmada davayı
kabul etmiştir. Bunun üzerine Ali’ye ait taşınmaz üzerinde 2/3 hisse Hatice adına tescil edilmiştir. İki yıl sonra yüksek
lisansını tamamlayarak memlekete dönen Ali, kendi avukatlık bürosunu açmaya karar vermiş, bu amaçla Çakırlar
mevkiindeki araziyi satmaya karar verince kendisinin yalnızca 1/3 hissesine sahip olduğunu, 2/3 hissenin yengesi
Hatice’de olduğunu görmüştür. Bunun üzerine İhsan ve Hatice’ye karşı dava açan Ali, kendisinin temsil yetkisi verdiği
İhsan’ın avukat Vedat ile birlikte kötüniyetli olarak hareket ederek vekaletnamede verilen yetkileri kötüye kullandığını,
bu nedenle Hatice adına bulunan kaydın iptali ve kendisi adına tesciline karar verilmesini istemiştir. İlk derece
mahkemesi, daha önce Hatice tarafından açılan tapu iptal ve tescil davası üzerine Hatice lehine sonuçlanan davada
ortaya çıkan hükmün, görülmekte olan tapu iptal ve tescil davası ile aynı olması nedeniyle kesin hüküm teşkil ettiği
gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Mahkemece verilen karar yerinde midir? Açıklayınız.
II. Ahmet, Malatya’nın Pötürge ilçesinde bulunan taşınamazına haksız el atma gerekçesi ile orman bakanlığı aleyhine
Pötürge Asliye Hukuk mahkemesinde dava açmış, mahkemece davaya konu taşınmazın çay yatağı olduğu, davacının
zilyetliği ilişkin hükümler çerçevesinde malik de olamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve hüküm kanun
yolundan geçmeksizin kesinleşmiştir. Ahmet, daha sonra aynı mahkemede söz konusu arazinin kendi adına tescil
edilmesi talebiyle ikinci bir dava açmış, mahkemece alınan teknik bilirkişi raporuna dayanılarak, taşınmazın Ahmet
adına tesciline karar verilmiş ve hüküm kanun yolu incelemesinden geçerek kesinleşmiş, Ahmet adına tapuda tescil
işlemi de tamamlanmıştır. Bunun üzerine orman bakanlığı, HMK m 375/I, ı bendine dayanarak yargılamanın yenilenmesi
talebiyle Pötürge Asliye Hukuk mahkemesine başvurmuştur. Yargılamanın yenilenmesi dilekçesi kendisine tebliğ edilen
Ahmet, derhal taşınmazı daha önce de talip olmuş olan komşusu Veli’ye geçerli bir satım sözleşmesi ile satmış ve
yargılamanın yenilenmesi talebine ilişkin cevabında taşınmazın artık sahibi olmadığını, bu nedenle yargılamanın
yenilenmesi davasının reddedilmesi gerektiğini savunmuş, mahkeme ise bu durumda HMK m. 125 çerçevesinde işlem
yapılması gerektiğini belirterek davacı orman idaresine hangi seçimlik hakkı kullanacaklarını sormuş, orman bakanlığının
hareketsiz kalması üzerine davayı tarafın teşkil edilemediği gerekçesiyle reddetmiştir. Ahmet’in itirazı, orman
bakanlığının hareketsiz kalması ve bunun üzerine mahkemece verilen karar yerinde midir? Açıklayınız.
III. Muhittin, Temel ve Dursun tarafından birlikte işletilen OtoBan firmasından Folkauto marka Olop model arabayı
52.000 liraya satın almıştır. Ancak aracın şanzımanında son iki ay içerisinde 2 kez sorun çıkması nedeniyle, Ahmet,
aracın ayıpsız misliyle değiştirilmesi, şayet bu mümkün olmaz ise bedelden 25.000 lira indirim yapılması amacıyla Temel
ve Dursun’a karşı Ankara tüketici mahkemesinde dava açmıştır. Tahkikatın ilk oturumunda davalı Temel ve Dursun, araç
bedelinden 25.000 lira indirim yapılmasına hazır olduklarını ve davayı bu anlamda kabul ettiklerini belirtmiştir. Bunun
üzerine mahkemece kabul sebebiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Henüz bu karara karşı kanun yoluna başvuru
süresinin dolmadığı aşamada, Muhittin ayıpsız misli ile değiştirilmeye ilişkin talebinden feragat ettiğine dair bir dilekçe
vermiştir. Mahkeme, kabul üzerine verdiği karar ile dosyadan elini çektiğini belirterek feragat hakkında karar verilmesi
için öncelikle ilk kararının Yargıtay tarafından bozulması gerektiğini belirtmiş, bunun üzerine Muhittin ilk kararı temyiz
etmiştir. Davalıların beyanı, davacının feragati ve bunun üzerine mahkemece verilen kararlar yerinde midir? Açıklayınız.
IV. Aşağıdaki Yargıtay kararlarını, medenî usûl hukuku bilgileriniz çerçevesinde değerlendiriniz.
a. Dairemiz bozma kararından sonra davacılar vekili tarafından mahkemeye ıslah adı altında verilen 24.2.2003 havale
tarihli dilekçe ile bilirkişi raporunda belirlenen ve dava dilekçesinde istenen maddi tazminattan fazla olan zararın
kalan kısmı istenmiştir. Yerel mahkemece bozma sonrasında ıslah yapılmasının usulen mümkün olmadığından
davacıların ıslahının dikkate alınmadığı gerekçede belirtilmiştir. Islah adı verilen dilekçenin kapsamı itibariyle geri
kalan zararın ödetilmesi istemini içermesi ve istek miktarı üzerinden harç yatırılmış olması nedeniyle bu talep yeni
bir dava niteliğindedir. Davacılar böyle bir dilekçe vermek yerine ayrı bir dava açmak suretiyle eldeki dava ile
birleştirme yoluna gidebilirlerdi. Bu nedenle, somut olaydaki işlemi, HUMK.nun ıslahla ilgili hükümlerinde
düzenleme altına alınmış olan işlemlerle bir benzerliği bulunmamaktadır. Örneğin, iddia ve savunmanın
genişletilmesi başkaca bir usul işleminin değiştirilmesi niteliğini taşımamaktadır. Davacılar tarafından, bu
dilekçenin ""ıslah"" olarak isimlendirilmesi, yasanın öngördüğü anlam ve kapsamda dilekçeyi ıslah olarak kabul
etmek sonucunu doğurmaz. (Yarg. 4. HD, 28.10.2003, E:2003/10507, K:2003/12396)
b. Müstakil olarak sulh hukuk mahkemesine davacı idarenin 31.1.1962’de açtığı 737 lira alacak davasından sonra,
aynı maddi olaya dayanarak davalı M. Oral’ın idare aleyhine 16.2.1962 tarihinde asliye ticaret mahkemesinde
açtığı 3765 lira alacak davasının aralarındaki hukuki irtibat konusunda uyuşmazlık yoktur. Bu ahvalde: sulh
mahkemesinin HUMK’nun 5, 48, 187/V [Karş. HMK m. 2, 166, 167, 168; TTK m. 5] maddeleri hükümlerini
uygulayarak birleştirme ve görevsizlik kararı ile dosyayı resen görevli asliye ticaret mahkemesine göndermesi
kanunu uygundur. Birleştirme kaideleri uygulandıktan sonra, kararın kesinleşmesi Usulü 193. maddesince [Karş.
HMK m. 20] kabul edilen 10 günlük süre içerisinde davacının davayı tahriki söz konusu olamaz. Olayda görevsizlik
değil irtibat sebebiyle birleştirme mevzuu bahistir. (HGK , 25.3.1972, 971/T-726-211)
c. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verilen
ilk davanın dava dilekçesinde davacılar manevi tazminat yönünden uğradıkları elem ve üzüntünün parasal
karşılığını toplam 15.000.-YTL olarak sınırlandırıp belirtmek suretiyle iradelerini açıklamışlardır. Bu irade beyanı ile
kayıtlanan manevi değer ile bağlıdırlar. Artık bundan sonra iradelerini genişletemez ve değiştiremezler. Eş
söyleyişle, manevi zararın irade beyanı ile ortaya konulmuş olması, artık irade beyanında bulunan kişiyi
bağlayacağından ve manevi zararın bölünerek tazmininin istenmesi olanağı olmadığından bu miktarların üstüne
çıkılarak talepte bulunulması olanaklı değildir… Öyle ise, burada önemli olan açılan ilk dava ile ortaya konulan
manevi zarara ilişkin iradenin bağlayıcı hale gelmesidir. Bu davanın açılmamış sayılması bu olguyu ortadan
kaldırmadığından, açılan ikinci davada, açılmamış sayılsa da ilk davadan daha fazla manevi tazminat isteme olanağı
bulunmamaktadır. (HGK, 25.11.2009, E:2009/21-484, K: 2009/572)
d. Davacı, tarım kredi kooperatifi teftiş raporu ile davalı çalışanın bir takım usulsüz kanuna aykırı işlemlerle zimmetine
para geçirdiğinin saptandığını, bir miktarını ödediğini ancak zimmetine geçirdiği 195.169,87 TL kurum zararının
davalıdan tahsiline, ancak zimmet eylemini işleyen davacının mal kaçırabileceğini, bu nedenle dava dilekçesinde
belirtilen taşınmazları, aracı, belirlenecek diğer taşınmaz, araç, bankadaki mevduatlarına ve kooperatiflerdeki hak
ve alacaklarına yargılama sonuna kadar HMK’nun 389 ve devamı maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir konulmasına
karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece ihtiyati tedbir istemi ... gerekçesiz olarak reddedilmiştir. ... Öncelikle
mahkemece tedbir kararının gerekçesiz reddi yasaya aykırıdır.... alacağın miktarına göre davacı kurumun ihtiyati
tedbir isteminde hukuki yararı vardır. Zira davalının mal varlığında gelebilecek bir değişim nedeni ile ilerde
belirlenecek kurum zararının elde edilmesi zorlaşabileceği gibi tamamen imkansız hale gelebilecektir.... Yukarıda
açıklanan gerekçeler ile yerel mahkemenin gerekçesiz ihtiyati tedbir isteminin reddi kararının ortadan
kaldırılmasına, davacının ihtiyati tedbir isteminin kabulü ile davacı kurumun dava dilekçesinde belirttiği davalı... ait
taşınmazlara, aracı... ihtiyati tedbir konulmasına, kararın yerel mahkemesince uygulanmasına ....oybirliği ile karar
verildi. (Yarg. 9. HD, 25.12.2011, E:2011/47825, K:2011/41222)
V. Türk Ticaret Kanunu’nun 238 inci maddesini medenî usûl hukuku bilgileriniz çerçevesinde değerlendiriniz.

TTK MADDE 238- (1) Yalnız şirket aleyhine alınmış olan mahkeme kararı, şirket hakkındaki takip semeresiz kalmadıkça
veya şirket herhangi bir sebeple sona ermiş olmadıkça ortaklar hakkında icra edilemez.

Basarılar Dileriz
Murat Atalı – Ersin Erdogan – Emre Konuralp

You might also like