You are on page 1of 15

MEDENİ USÜL

Geçici Hukuki Koruma


Dava konusu tehdit altındaysa önem arz eder.Hükmün etkisiz kalmaması için dava konususun
korunması gerekir.İhtiyati tedbir talebinin reddi üzerine hukuki koruma yolu HMK ile
getirilmiş ancak İBK kararı ile önü kapatılmıştır.Delillerin tehdit altında olması durumunda
delil tespiti de yapılabilir.Dava açmadan önce para alacağını korumak için ihtiyati haciz talep
edilebilir.
İhtiyati tedbir dava öncesinde talep edilirse ayrı dilekçeyle(değişik iş dosyası)davacı değil
tedbir talep eden olarak yer alır.ihtiyati tedbir yargılamasında dava konusu tehdit altında
olduğu için ispat ölçüsü düşüktür.Dava öncesi talep edilirse basit yargılama usulüne
tabidir.Hakim gerek görürse dosya üzerinden de hasmı dinlemeden karar verebilir.
 Tedbir talep eden ihtiyati tedbir hakkına sahip olduğunu ve tedbir nedenini gerçeğe
yakın ölçüde ispatlamalıdır.
 Teminat yatırmalı.
Talep reddedilirse tekrar talep edebilmek için yeni bir neden oluşması gerekir.
Hasma haber verilmeden karar verilmesinin nedeni sürprizli olarak daha etkin bir sonuç
doğurmasını sağlamak içindir. İhlal çok açıksa tebliğe gerek yoktur.
Gıyapta ihtİyati tedbir kararı verilmesi hasmın adil yarg hakkının zedeler bu yüzden
menfaatler dengesine hakimin karar vermesi gerekir.Bozan sürpriz etkili karar daha
etkilidir.Ancak deliller zayıfsa dinlenmesi gerekir.
Dava açmak temliği engellemez.(ferağdan men kararı) veya dava açtığı tapuya bildirilebilir
ancak bu yol tedbir değildir.
Sava sırasında da tedbir talep edilebilir.Dava dilekçesinde “tedbir taleplidir” diye
belirtilir.Dava açtıktan sonra tedbir nedeni ortaya çıkarsa ayrı dilekçe ile talep edilir.Asıl
davada bağımsız olarak incelenir.
İhtiyati tedbiri amaçlarına göre 3’e ayırmak mümkündür.
 Teminat amaçlıdır.
 İfa(eda) amaçlıdır.
 Düzenleme amaçlıdır
HUMK’ta teminat amacı belirtilmiştir,diğer amaçlarla tedbir alınması konusunda boşluk
bırakılmıştır.
Teminat amaçlı tedbir yetersiz kalırsa ifa amaçlı tedbir de verilebilir ancak belirli sure içinde
asıl davayı açmak zorunludur.
Geri dönülmez nitelikte ihtiyati tedbir kararı vermek yasaktır özellikle “eski hale getirme”de
bu sorun yaşanır.Makinelerin imhası gibi.Asıl davada farklı sonuca varılabilir.
Düzenleme amaçlı tedbirler daha çok inşai davalarda ortaya çıkar.ör: boşanma davasında
ortak konutu kimin kullanacağı,velayet...
İhtiyati Tedbirin Şartları
MADDE 389- (1) Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın
elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle
geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın
doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir
kararı verilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü niteliğine uygun düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de
uygulanır.
Madde de belirtilmese de ihtiyati tedbir hakkını da ispat gerekir.
Görevli/Yetkili Mahkeme
HMK da dava öncesinde talep edilse dahi asıl dava hakkında görevli ve yetkili mahkemeden
talep edileceği belirtilmiştir.Dava açıldıktan sonra ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden
talep edilebilir.Derhal korunma zorunluysa karşı taraf dinlenmeden de karar verilebilir.
İhtiyati tedbir kararının içeriği şu şekildedir :
MADDE 391- (1) Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına
alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi,
sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir.
(2) İhtiyati tedbir kararında;
a) İhtiyati tedbir talep edenin, varsa kanuni temsilcisi ve vekilinin ve karşı tarafın adı,
soyadı ve yerleşim yeri ile talep edenin Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası,
b) Tedbirin, açık ve somut olarak hangi sebebe ve delillere dayandığı,
c) Tereddüde yer vermeyecek şekilde, neyin üzerinde ve ne tür bir tedbire karar
verildiği,
ç) Talepte bulunanın, ne tutarda ve ne türde bir teminat göstereceği, yazılır.
(3) İhtiyati tedbir talebinin reddi hâlinde, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru
öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.
Adli yardım varsa teminattan muaf tutulabilir.Asıl davanın kesinleştiği veya tedbirin
kalkmasından itibaren 1 ay içinde tazminat davası açılmazsa tedbir için verilen tazminat iade
edilir.
Türk ve İsviçre Hukukunda tedbir ile asıl dava arasındaki bağ sıkıdır.2 hafta içinde asıl dava
açılmazsa kalkar.Tazminat gösterilerek kaldırılabilir.Hakim gerekli görürse kaldırılabilir.Etkisiz
kaldığı anlaşılırsa kaldırılabilir.
Tedbirin Uygulanması
Madde 393te belirtilmiştir.
1 hafta içinde tedbirin uygulanması talep edilmezse kendiliğinde kalkar.1 hafta içinde
tedbirin uygulanmasının karar veren mahkemenin yargı çevresinde bulunan veya tedbir
konusu mal veya hakkın bulunduğu yerdeki icra dairesinden talep edilmelidir.
Uygulanması için gerekirse zor kullanılabilir.
Karşı taraf dinlenmeden verilen kararlara itiraz hakkı vardır.Mahkemenin
yetkisine,sebeplere,tedbir şartlarının bulunmadığına,karşı tarafın ihtiyati tedbir hakkına sahip
olmadığına,yeterli delil olmadığına,teminata... İtiraz edilebilir.
Uygulama sırasında karşı taraf hazır bulunuyorsa tedbir uygulamasından itibaren,hazır
bulunmuyorsa tedbirin uygulamasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren 1 hafta içinde
itiraz edilebilir.İtiraz icrayı durdurmaz.
Eski kanundan farklı olarak, tedbirin uygulanmasında menfaati açıkça ihlal edilen 3.kişilerde
öğrendiğinden itibaren 1 hafta içinde tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebilir.
İtiraz dilekçesinde itiraz sebepleri ve ve deliller açıkça gösterilir.Mahkeme tedbir kararını
değiştirebilir veya kaldırabilir.
İtiraz hakkında verilen karara karşı kanun yoluna(istinaf) başvurulur.
Teminat karşılığı tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması
MADDE 395- (1) Aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen veya hakkında bu tedbir kararı
uygulanan kişi, mahkemece kabul edilecek teminatı gösterirse, mahkeme, duruma göre
tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına karar verebilir.
 Aleyhine iht tedbir kararı verilen kişi,mahkemece kabul edilerek teminatı gösterirse
değiştirilebilir veya kaldırılabilir.
Durum ve koşulların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması
MADDE 396- (1) Durum ve koşulların değiştiği sabit olursa, talep üzerine ihtiyati
tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına teminat aranmaksızın karar verilebilir.
 Sebebin kalkması,tedbirin hasmı ağır şekilde etkilemesi veya etkisiz kalması
İhtiyati Tedbirin Tamamlanması
Dava açmadan önce verilmişse , kararın uygulanmasını talep ettiğinden itibaren 2 hafta
içinde (HUMK 10 gün) içinde esas hakkında dava açmak, dava açtığına ilişkin evrakı kararı
uygulayan memura ibrazla dosyaya koydurtmak ve karşılığında belge almak zorundadır.Aksi
halde tedbir kendiliğinden kalkar.
Aksi belirtilmedikçe tedbirin etkisi nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder.Eskiden
‘kararın verilmesiyle kalkar’ denilmekteydi.Bu da problem oluşturuyordu.Kanun yolu netice
olarak uzun bir süreçtir.
Dava açılırsa değişik iş dosyası asıl davaya koyulur.
Tazminat
MADDE 399- (1) Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde
bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da
itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle
yükümlüdür.
(2) Haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davası, esas hakkındaki davanın
karara bağlandığı mahkemede açılır.
(3) Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir
kararının kalkmasından itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.

KESİN HÜKÜM-RES İUDİCATA


Re bis in idem : tekrarlama yasağıdır-kesin hükmün menfi etkisidir.aynı konuda aynı taleple
aynı dava açılamaz.
Olumlu etki : Maddi gerçeği yansıtsada yansıtmasada bağlayıcı (tüm erkler) bir etki ortaya
çıkmasıdır.
Olumsuz etki : Hüküm verdikten sonra hakim , artık bu davadan elini çekmektedir. Bu
sebeple hükmü değiştirmesi mümkün değildir. Buna olumsuz etki denir.
 Şekli anlamda kesin hüküm
 Maddi anlamda kesin hüküm
Şekli anlamda kesin hüküm oluştursa da maddi anlamda kesinleşememesi mümkündür.
(hukuki nitelikleri nedeniyle)
Örneğin nafaka davası.Kural olarak kesinleşirler ama yeni bir vakıa ortaya çıkarsa tekrar dava
açıp nafaka değiştirilebilir.
Çekişmesiz yargının bir çok kararıda maddi anl kesin hüküm oluşturmaz.
 Şekli anlamda kesinleşmeyen karar maddi anlamda kesin hüküm oluşturmaz.
Maddi anlamda kesin hüküm oluşmamışsa yargılamanın yenilenmesine gitmeye gerek
yoktur.
Şekli anlamda ne zaman kesinleşir?
Bazı kararlar verildiği anda kesindir.Temyiz sınırının altında kalması (2190 tl ), maddi hukukta
kanun yoluna başvurulamayacağının düzenlenmiş olması
Kanun yolu açık olmasına rağmen her iki tarafta süresinde başvurmamışsa :
 Tebliğ tarihinden itibaren
 Kanun yolunun tüketilmesi ile
kesinleşir.
Common Law ülkelerinde hakim her durumda hukuk yaratır.Oysa Kara Avrupası’nda hakim
kanun boşluğu varsa hukuk yaratır yoksa kanunla bağlıdır.Vakıa tespiti yapar , tespit edici
hüküm verir.
Common Law’da aynı konuda iki karar varsa 2.ye itimad edilir.Kara Avrupasında ise kesin
hüküm farkedilmeden yeniden yargılama yapılmışsa (aynı konu,aynı taraf) ilki ile hukuk
güvenliği sağlandığı 2.sinin iptalinin gerektiği söz konusudur.
Kesin hüküm olumsuz bir dava şartıdır.Fransa hukukunda bir defidir.Tespit davası sonucu
kesin hüküm, delil niteliğindedir.
Kesin Hükmün Objektif Sınırları
MADDE 303- (1) Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir
davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının,
dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun
aynı olması gerekir.
(2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme
bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.
(3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.
(4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra
dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey
üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir.
Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.
(5) Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil
alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri
hakkında geçerli değildir.
Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş hükmün,diğer bir davada maddi anl kesin
hüküm oluşturulabilmesi için, her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davanın
hüküm fıkrası ile 2.davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
 Taraf rolleri değişmiş olabilir.
 Dava sebebi-ferdileştirme teorisi(hukuki sebep)- vakıalaştırma teorisi(vakılar,hakim
görüş,yargıtay)
 Talep sonucu
İlk dilekçede sunulmamış bir vakıaya dayanılarak tekrar dava açılabilir.
İlk davada talep edilmemişse 2 dava da faiz talep edilebilir.
Kısmi davada verilen hükmün kesin hüküm etkisi
HMK yapıcı kısmi davaya sıcak bakmadı ve ağır şartlara tabi tuttu.Daha sonra bu hüküm iptal
edildi.
İlk davada verilen hüküm 2.dava açılmasını engeller mi? İlk davada açılmayan kısım için kesin
hüküm teşkil etmeyeceği kabul edilmektedir.
Pilot dava : düşük harç yatırılarak kısmi kısım için dava açılması ve kazanılırsa asıl davanın
açılması
Hukuki ilişkinin varlığı, 2.davada delil teşkil eder.Tespit hükmüdür.Ancak ilk davadaki oran
bakımından kesin hükümdür.Kalan kısım için ise 2.davada tartışılabilir.
 Manevi tazminat : Elem bir kez hissedilir, kısımlara bölünemez.Kısmi dava açılamaz.

Kesin Hükmün Sübjektif Sınırları


Res iudiacata inter partes : Kesin hüküm sadece taraflar bakımından sınırlıdır.
(2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme
bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.
(3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.
 İstisnası : Kesin hükmün 3.kişiye sirayeti—selefin yürüttüğü davadaki kesin hüküm
külli haleflerede sirayet eder.
(4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra
dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey
üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir.
Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.
 Hükmün kesinleşmesinden sonra cüzi halefler bakımından da geçerlidir.
Müteselsil borçlulardan biri/birkaçı ile alacaklı arasında , müteselsil alacaklılardan biri/birkaçı
ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm diğerleri hakkında geçerli değildir.(lehede olsa
aleyhede)
Bu maddede ana kuralın istisnalarından(3.kişilere sirayet etme durumu) bahsetmiştir.
Mülkiyet hakkı bir kişide , hakkın içeriğinden çıkan idare yetkisi(dava takip yetkisi) başka
kişide olabilir.(kanuni dava yetkini,görevden ötürü taraf)Dava takip yetkiside dava
şartıdır.Taraf , kanuni dava yetkinleridir.(malları idare edenler)Bunların maddi hukuk
anlamında hakkı yok ancak bizzat davada taraftır.Kendisine yabancı bir hakka ilişkin davayı
yürütmektedir.Burada sübjektif sınırları genişler. ‘Kanuni dava yetkininin yürüttüğü davadaki
kesin hüküm hak sahibine sirayet eder’ Hak sahibi , feri müdahil de olabilir.(hukuki yararı
olduğu için)
Feri Alacaklar Meselesi : Tartışmalıdır.(Kefalet,rehin).Maddi hukuk meselesidir.
 TTK’da müdahalenin önlenmesi davasında (haksız rekabet) , dava konusu şeyi ticari
amaçla elinde bulunduranlara da ilam icra ettirilebilir.(3.kişi)----hükmün icra
kabiliyetinin 3.kişilere etkisi.Bu kesin hükmün sirayetinde de daha etkilidir.3.kişiye
icra ettirilmektedir.
Kesin Hükmün Zaman Bakımından Sınırları
Teksif ilkesi : iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı
Vakıaları en son ne zaman dermayen edebiliyoruz?
HUMK’ta sert teksif ilkesi vardı.Dava ve cevap dilekçeleriyle yasak başlamaktaydı.Bundan
sonraki vakıalar delil oluşturmaz yeni bir davanın konusu olurdu.
 Boşanmada aldatma vakıası hükmü verildikten sonra , kanun yolu incelemesi
zamanında ortaya çıkmışsa dikkate alınmaz.Yargıtay ise evlilikte sadakat yükümlülüğü
vardır,bu vakıada dikkate alınmalıdır demiştir.
 Bu kesitten sonra oluşan vakıa yeni davada ileri sürülmelidir.(hocanın görüşü)
 Hakim görüş,yeni bir vakıa ortaya çıkmışsa ileri sürülebilmelidir.
Kanun yolu: bir kimse kendi aleyhinde verilmiş bulunan ve kesinleşmemiş bir kararı bir üst
mahkemede inceleterek hukuki korunma sağlayabilir.

Bu tanımdan iki hukuki çare çıkartmak mümkündür.Birinci erteleyici etki ikincisi ise bir üst
merciye aktarma etkisidir.

Erteleyici etki hukuk ailelerine göre farklılık gösterebilir.Türk hukukunda şuan için temyize
başvuruyoruz.eğer kanun yoluna başvuruyorsanız şekli anlamda kesin hükmü ertelemiş
oluyorsunuz.şekli anlamda kesin hükmün ertelenmesi maddi anlamda kesin hükmünde
ertelenmesi anlamına geliyor.Erteleyici etkiyi dar anlamda ele almakta fayda vardır.

Üst merciye aktarmaktaki varsayım aynı mahkemeye başvurmanın yetersiz ve gereksiz


kalabileceği düşüncesidir.

Bu hususların düalist platformda anlatılma zorunluluğu var çünkü istinaf-temyiz karmaşası


söz konusudur.bu sebeple bu konuyu 3 dönemde anlatmakta fayda var.
1.dönem:HUMKnun temyiz ve karar düzeltme yolları
2.dönem:HUMKta değişiklik yapan 5236s. Kanun hükümleri
3.dönem:HMK
Şuanda halen uygulanmakta olan HUMKnun temyiz ve karar düzeltme yollarıdır.Bu HUMK
m.428 vd. hükümleridir.Temmuz ayından sonrada HUMK 428 vd maddeleri bi anda
kalkmayacak; kesinleşmemiş kararlar için bunlar uygulanmaya devam edecektir.M.428 vd
daki temyiz iki şeyi bünyesinde barındırıyor.Hem erteleyici hemde üst merciye aktarma.
Karar düzeltmeye baktığımız zaman aynı hukuk dairesinde yeniden bir inceleme yapıldığını
görüyoruz.Burada bir üst merciye aktarma yetkisi yok.Erteleyici etki ise
bulunmaktadır.Şuanki sistemin analizi istense temyizde iki yetkide vardır,karar düzeltmede
ise kriterlerden biri eksiktir.(Devolatif efekt-üst merciye aktarma yetkisi)
5236s.kanun hükümlerine bakarsak,buradaki istinafta da her iki kriter var.Temyizde ise şu
2.dönemde ilk derece mahkemelerinin kararları incelenmektedir bi sonraki dönemde ise
Yargıtay istinaf mahkemelerinin kararlarını inceleyecektir.
Dikkat-karar düzeltmede iki kriterden biri yok.Nedir o?üst merciye aktarma.
Kanun yolu olarak bir yol daha var.Bu yargılamanın yenilenmesi şeklinde tezahür
eder.Hocaya göre bu yol olağanüstü kanun yolu değildir çünkü bu yolun erteleyici etkisi
yok,maddi anlamda kesin hüküm teşkil etme hususunda sıkıntılı.Çok ağır usul hataları
yapıldığı zaman bu istenir.Bu yolda iki kriterde yok.Yargılamanın yenilenmesini maddi
anlamda kesin hükmü bertaraf etme yolu olarak nitelendirmek gerekir.
HUMKtaki değişikliklerden önceki temyiz incelemesi
Yargıtay bağımsız bir yüksek mahkeme olarak karşımıza çıkıyor.Bu hususların bölge adliye
mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhinde temyiz yoluna başvurulmuş kararlar
kesinleşemez kadar uygulanacaktır.
Temyize başvurmanın şartları
Nihai kararlar ikiye ayrılır.usule ve esasa ilişkin kararlar.Hem usule ilişkin nihai kararlar
hemde hüküm dediğimiz esasa ilişkin nihai kararlar temyizen incelenebiliyor.

Her karar aleyhinde temyiz yoluna başvurmak gerekir mi?


Görünüşte kararlar iki başlık altında toplanabilir. Bunlar mahkeme olarak kabul edilmeyen bir
organ tarafından karar verilmiş olması ve hükmün tefhim edilmemiş(hukuken alenileşmemiş)
olmasıdır. Bu kararlar mahkemeyi yada tarafları bağlamaz. İcra edilmesi mümkün
değildir.Görünüşte kararların aleyhine kanun yoluna başvurmaya gerek yoktur.
Etkisiz kararlar,görünüşte kararların aksine yargı erki görevlendirilmiş ve bu erk usulüne
uygun hareket etmiştir fakat bazı yargısal şartlar yerine getirilmediği için inşai tesir yaratma
etkisine sahip değildir.Fakat bunların yargılamayı sona erdirme gücü vardır.Bunların
aleyhinde de temyiz yoluna gitmeye gerek yoktur.Bu kararlardan sonra yeni bi yargılama
zaten yapılır.Yada ölü bir kimseye dava açılmıştır bir hüküm verilmiştir işte bu davada alınan
kararın temyizinde hukuki bir yarar yoktur.Yani şeklen bir karar mevcuttur ama bazı şartlar
eksiktir bu da yeni dava açılmasına neden olur.Bir başka örnek ise şu.ayni haklar sınırlı sayı
prensibine sahiptir.Kanunda olmayan bir ayni hak yaratılmışa bunun içinde kanun yoluna
gitmeye gerek yoktur
.Demekki etkisiz kararlar,görünüşte kararlar için temyize gerek yoktur lakin bunların tespiti
için dava açılabilir.
DEĞERE BAĞLI TEMYİZ
Tek kriter olarak kabul ediliyor hocaya göre tek kriter olarak değerlendirilmesi
olumsuzdur.Bunun yanına başka kriter/kriterler getirilmelidir.Eloğlu böyle yapmıyooor diyor
hocamız :)Bu değer her sene artıyor son olarak 2190 tl olarak belirlenmiştir.Başlangıçta
istinaftan sonraki temyiz bakımından k.k daha düşük bir miktar belirlemişti sonradan HMK
döneminde bunu arttırdılar.
Alacağın bir bölümünün dava edilmiş olması halinde alacağın tamamı dikkate alınıyor.
Ama bir imkan var.Biz temyiz edemiyoruz ama karşı taraf temyiz hakkına sahipse biz katılma
yoluyla temyiz hakkına sahip oluyoruz.Bu sonra anlatılacak.
KANUN YARARINA TEMYİZ MÜESSESESİ
K.k bazı kararlar için temyize başvurulamayacağını belirtiyor.Kanun koyucu ‘Sorry bro’
başvuramazsın diyor :D (hoca dedi)Bunlar birinci kategori kararlar.
Taraflar temyiz hakkına sahip olduğu halde temyiz etmemişler ise kanun yararına temyiz
imkanı olabilir eğer hukukun uygulanmasında açık bir hata yapılmış sonucuna varılırsa.Bunlar
ikinci kategori kararlar.Kanun yararına temyiz edilmiş Yargıtay bir karar almış olabilir fakat bu
karar taraflar için hüküm ifade etmeyecektir.Peki bu kere neden böyle bi şey yapılıyor?Bir
daha böyle hatalı bir karar verilmesin diye yapılıyor. Kanun yararına temyizin amacı
kesinleşmiş olmasına rağmen yürürlükteki hukuka ve mantığa aykırı kararların bozularak
Resmi Gazetede yayımlanması ve bu sayede gelecekte bu tür kararların verilmesinin
önlenmesidir.
TEMYİZ SÜRELERİ
HUMK ve HMK da bu süreler çok farklıdır.HUMK M.432 deki sürelerden bahsetti hoca.Asliye
mah için kararın tebliğinden itibaren 15 gün sulh mah için ise kararın tebliğinden itibaren 8
gün belirlenmişti.Tebliğ tarihinden itibaren ilgili süre içinde iki tarafta temyize
başvurmamışsa şeklen kesinleşiyordu.Bu husus hem ilk derece mahkemesinin yapacağı ön
incelemede hemde hukuk dairesinde tetkik hakiminin yapacağı incelemede resen
incelenir.Taraf tebliğ zamanını bildirmelidir buna göre inceleme yapılır.Tebliğ süresi icra
mahkemelerinde 10 gündür.Süresi dışında temyiz başvurusu yapılmışsa ilk derece
mahkemesi ön inceleme aşamasında reddediyor bu red kararı temyiz edilebiliyor.
Katılma yoluyla cevap dilekçesi eşit değildir cevap dilekçesine.10 gün içinde temyize cevap
dilekçesi yazabilir,cevap dilekçesindeki hususlara karşı çıkabilceği gibi,temyiz süresini
kaçırmış olsa dahi kendiside temyiz sebeplerini ileri sürebilir buna da katılma dilekçesi denir.
Kimler Temyize Başvurabilir?
Geçen haftalarda kesin hükümden bahsettik.Kesin hüküm sadece taraflara etki
doğuruyordu.Davanın tarafları ve cüzi ve külli halefleri kural olarak temyiz gücüne
sahiptir.Bağımlı dava takip yetkisi var birde bağımsız dava takip yetkisi vardır.Demekki hakkın
içeriği çoğunlukla dava takip yetkisine haiz.
Müflisin iflasın açılması anında her ne kadar idare ve dava takip yetkisi kalkıyorsa da hakkı
var.
Feri müdahil tek başına temyiz başvurusunda bulunabilir mi?Feri müdahil bir taraf
yardımcısıdır;taraf değildir.Asıl taraf yapılan usul işlemlerini kabul etmezse feri müdahilin
temyiz etmesine engel olabilir.Fakat feri müdahil “benim feri müdahalede yararım var” der
ise yani feri müdahillik talebi reddedilirse bunu temyiz edebilir.(hoca bu konuda ÖZEKES’ten
ayrılıyor)
HUMK diyoduki karar taraflara yönelik olarak verilir.Yani bu feri müdahil hakkında karar tesis
edilmemesini belirtiyor.
Asli müdahalede bir asıl dava bir de diğer dava vardı.Dolayısıyla burada temyiz hakkının
olduğu tartışmasız kabul edilebilir.
İhtiyari dava arkadaşlığına gelince,kendi başına kendine yönelik kararı temyiz edebiliyor.
İhtiyari dava arkadaşlarından kim temyiz yoluna başvurmuşsa , temyiz incelemesi sadece
onun bakımından yapılır ve kararın bozulması halinde sadece temyize başvuran dava
arkadaşı bakımından karar bozulmuş sayılır. Ama özellikle mirasçıların arasında oluşan el
birliği mülk bir takım zorlukları vardı.Dava takip yetkisini birlikte kullanmaları
gerekiyordu.Bütünü üzerinde bir yetkileri yoktu.Zaruri dava ortaklığında bir sorun var.Her
birinin aynı anda işlem yapmaları mümkün olmuyor.Bu sebeple birinin yaptığı işlem diğeri
içinde geçerli olabiliyor Yargıtay daha sonra verilen icazeti de kabul etmiştir.
Nereye Temyiz Başvurusu Yapılacak?
Temyiz dilekçesi verilirken harç ve giderlerin ödenmesi gerekir aksi halde 7 günlük süre
verilir.Bu sürede yatırılmazsa başvurulmamış sayılır.Mahkeme kendisine temyiz başvurusu
için dilekçe verilen mahkeme harcın yatırılıp yatırılmadığını,temyize kabil bir karar olup
olmadığını,tebliğ tarihini(temyiz süresi için),kontrol etmelidir.(bakın bu üçü çok önemli)Bu bir
ön inceleme gibidir.Bu konuda talebi reddederse bu karar temyiz edilebilir.
Temyiz dilekçesinin verilmesi (HUMK)
Madde431 - Temyiz dilekçesi, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine
veya Yargıtayın bozması üzerine hüküm veren ilk derece mahkemesine yahut temyiz
edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece
mahkemesine verilebilir.10 gün içinde cevap veriyor karşı taraf.
Temyiz dilekçesinde,hükmün hangi kısmının temyiz edildiği belirtilmelidir.Kalan kısım
kesinleşecektir.İmzanın eksik olup olmadığına bakmak lazım.İmza zaruri bir unsur.Temyiz
dilekçesi karar mahkemesinden Yargıtaya gitmeden önce karşı tarafa tebliğ olunuyor.
Katılma yoluyla temyiz dileçesiyle asıl temyiz dilekçesi arasındaki fark var mı ?elbette,katılma
yoluyla temyizin mukadderatı asıl başvuruya bağlıdır.Bu da sorunlar teşkil edebilir.
Mahkeme bir ön inceleme yapar daha sonra mahkeme bir doya düzenler ve bunu üst
merciye aktarır.
Sürekli olarak bir kuruma çarpıyoruz.Korunan hukuki yarardan bahsediyoruz.Bu bir çok yerde
karşımıza çıkmaktadır.Bu hukuki yarar dediğimiz şey soyut bir kavram olarak görünsede
aslında hiç de değildir.Bu hukuki yararın kuruma göre dikkate alınması gerekir.Temyizde
yararı Nasıl tanımlamak gerekir?İki teori vardır :
1. Asıl davadaki talep sonucuyla karardaki hüküm sonucu arasında fark varsa tarafın
temyizde yararının olduğunu kabul eder.Fakat her durumda bu yeterli
olmuyor.Maddi menfaat teorisinide o yüzden anlatmak gerekir.Bakın hüküm sonucu
verir Türk hukukunda objektif sınırların dar tutulduğunu anlatmıştık.Hükümle talep
sonucunu Nasıl karşılaştıralım?hangi kısımlarını karşılaştıralım?Dar tutmak lazım yani
bunu nasıl yapıyoruz peki?....
2. Maddi teorinin çıkış noktası şudur:Mesele bi çok kere şekli teori ile
sonuçlanamamaktadır.Bu teori hukuki durumları karşılaştırır.Davadan önceki durumla
hükümden sonraki durumu karşılaştırır.Eğer bunlar arasında fark varsa temyizde
hukuki yarar vardır diyor bu teori.Bize göre bu teori daha isabetli çünkü daha çok
kimse bundan yararlanabilir.
Temyizden feragat edilebilir mi?
Ancak temyize müracaat hakkının doğması ile feragat hakkı doğar.Önceden feragatı k.k
uygun görmemiştir.Taraflardan her biri feragat edebilir ya da ikisi bir araya gelip feragat
anlaşması yapabilir.
Temyiz Sebepleri
Hukukun hiç uygulanmaması,hukukun yanlış uygulanması( Altlama:hukuk normunu olaya
uygulamak),sözleşmenin yanlış uygulanması yada hiç uygulanmaması.
Delillerin değerlendirilmesi acaba Yargıtay'ın hukuki kontrol mahkemesi olarak görev yaptığı
bir ülkeden Yargıtay'ın görev alanına girer mi ? Bu konuda dendi ki bu husus istinafın görev
alanındadır,Yargıtay'ın görev alanına girmez.Doktrin şu konuda birleşti:Hakimin delilleri
değerlendirirken yaptığı hatalar gözardı edilmemeli Yargıtay bunları da incelemelidir.HUMK
428 bent 5 çok önemli.
Usule ilişkin sebepler : Mutlak – nisbi sebepler
Usul hukukundaki temyiz sebepleri madde hukuktaki sebepler kadar önemsenmemiştir ve
ikili bir ayrıma gidilmiştir.Öyle usul hataları vardır ki bunlar karara bakılmaksız bozulması
gereken hususlardır bunlar mutlak sebeplerdir.428/2,3,6.Bunların hükme etkili olup
olmadığına dahi bakılmaz.
Taraflar,dava sebebi aynı olan davada birbirine çelişkili hükümler verilmesi de mutlak temyiz
sebebidir.
İbraz olunan kararların gerekçe gösterilmeksizin reddedilmesi.

Hakim bazen delilleri ayıklama yoluna gidiyor yani değerleri değerlendirmiyor bazılarını bir
yana koyuyor halbuki her delili incelemesi gerekir. Bu mutlak bir temyiz sebebidir buna
Alman hukukunda delil ayıklama denir. Ama bu her zaman delil ayıklama anlamına gelir mi ?
Kanun koyucu kanuni sebep demiş demekki kanuni bir sebep var ve o yüzden incelenmiyorsa
bir sorun yok bu durumda bir temyiz sebebi teşkil etmiyor. Örneğin senetle ispat gerekirken
tanık dinletilmesi buna girer.Delillerin serbestçe değerlendirilmesi çerçeve normdur. Ama
hakim kanunda istisna olduğu durumlarda bunu gerçekleştiremez. Şimdi tanık listesi mesela
alacak davasında ileri sürülebilirse hakim bunu ayıklama yoluna gidebilir ama yinede
incelemek gerekir belki delil başlangıcı teşkil edebilir. Uygulamada hakimler tanık listesini
reddediyor ama aslında böyle bir şart yok sonuç olarak senetle ispat her davada yok.
usul hukukuna ilişkin temyiz sebepleri 2'ye ayrılır.

1- mutlak temyiz sebepleri


2- nispi temyiz sebepleri

mutlak temyiz sebepleri: bazı önemli usul hukuku ve maddi hukuk kurallarının yanlış
uygulanması halinde bu yanlış uygulamanın ilk derece mahkemesince verilen kararı mutlaka
etkilediği farz edilerek hüküm başka bir şeye bakılmaksızın bozulacaktır.
* davaya bakan mahkemenin görevsiz olması (humk m.428/2)
* tarafları, sebebi ve konusu aynı olan uyuşmazlıklar hakkında birbirine çelişik kararlar
verilmiş olması (humk m.428/3)
* iki taraftan birinin davasını ispat için gösterdiği delillerin kanuni sebep olmaksızın
reddedilmiş olmasıdır. (humk m.428/6).

gerek doktrin gerekse temyiz mahkemesi bu mutlak temyiz sebepleri yanında başkaca
mutlak temyiz sebepleri olduğunu da kabul etmektedir. örneğin, yargı yolunun caiz
olmaması, bir davaya bakması yasak olan hakimin yargılamaya ve karara iştirak etmiş olması
vs.
humk md.428/4 de bir diğer mutlak temyiz sebebi gösterilmiştir. davacı veya davalı
tarafından yargılama esnasında usul kurallarının ihlal edildiğine ispat edecek derecede itiraz
edilmesine rağmen mahkemenin bu hususu incelememiş olması mutlak bozma sebebidir.
burada söz konusu usule aykırılığın ayrıca hükmü etkilemesi gerekli değildir.
Nisbi Temyiz Sebebi : Mutlak temyiz sebebi dışında kalanlar her zaman bozmayı gerektirmez.
Kriterimiz usul kurallarına aykırılık yapılmış olması ve hükmün Bu aykırılık nedeniyle yanlış
verilmiş olması. Bu iki durum var ise bozmayı gerektirir. Davacı ve davalının usul itirazı
yapmış olması ve mahkemenin de bunu dikkate almamış olması.
HMK dönemi temyiz de bazı modifikasyonlar var bunu inceleyeceğiz.
Bazı sistemlerde erteleyici etki farklılık gösterir bazılarında erteleme hemde hükmün
kesinleşmesini hemde hükmün icrasını ertelemektedir(?)
Türk hukukunda ise sadece kesinleşmesini erteler.Bazı davalarda verilen hükümler
kesinleşmeden icra edilemez : gayrimenkul , aile gibi(?)

Temyiz incelemesi : İlgili hukuk dairesine gönderilir. İlk derece mahkemesinin ön inceleme
yaptığını görmüştük.ilk öncelikle ayniyet kararı verilir. Tetkik hakimleri hangi hukuk dairesinin
görevli olduğunu tespit eder ve bunu ilgili hukuk dairesine aktarır.Eğer ayniyet incelemesinde
ilgili hukuk dairesinin görevli olduğu tespit edilirse temyiz talebine ilişkin tam ön incelemeye
geçilir bu dinlenebilirlik araştırmasıdır. Süre,temyiz sınır, harçlar inceler. Daha sonra temyiz
talebinin haklı olup olmadığına geçilir. Temyiz sebeplerinin olup olmadığı menfaatin olup
olmadığı incelenir. Bunu heyet yapar. Kural olarak bu inceleme dosya üzerinden yapılır. Ama
bazı durumlarda duruşma talebinde de bulunabilir. Bu duruşma talebi ayrıca dilekçede
belirtilmiş olmalıdır. Ama bunun için duruşma istenebilecek bir dava olması gerekir.Belli sınırı
aşan davalar olmalıdır.Bunun dışında vesayete velayete ilişkin davalar fesih davaları boşanma
babalık ayrılık davaları gibi davalar da duruşma istenebilecek davalar olarak ortaya çıkar.
Yargıtay incelemeyi dosya üzerinden yapar dedik fakat bazen talep olmasa dahi duruşma
istenebilir.Ama kural dosya üzerinden inceleme dedik.
İncelemeye gelince;temyiz edilcek bölüm üzerinde inceleme yapılır. Diğer kısım kesinleşmiş
olur.Temyiz sebepleriyle bağlılık yoktur. Yargıtayın hukuk hakimi temyiz sebepleriyle bağlı
değil ama bu durum istinafta söz konusu olmayacak.
Yargıtay kararına gelince ; bozma kararı verebilir hukuka uygun buluyorsa onama kararı verir
bir diğer olasılık düzelterek onama kararı verebilir. Yargıtay yaptığı inceleme neticesinde
daha sonra birden fazla bozma sebebine dayanarak bozma kararı verebilir. Dikkat edilmesi
gereken bir husus var. Bir taraf temyiz etmiş diğer taraf ise feragat etmiş ise ya da süresinde
başvurmamış ise işte bu zaman reformatio in peius(aleyhe bozma yasağı) ortaya çıkar. Yani
bir taraf temyize başvurmuş diğer taraf temyiz etmemişse bu yasak ortaya çıkıyor. Örneğin
bir menfi tespit davasında bu yasağın çok etkisi olmaz ama bir alacak davasında bu önemli bir
sınırlama getirir. Dolayısıyla yargıtayın ilgili hukuk dairesi hükmü temyiz eden tarafın aleyhine
bozamıyor. minus : aza/plus : fazlaya / aliud : farklı bir şey
Usuli müktesap hak Yargıtay kararları ile çıkmıştır. Sınırlarını çizmek zordur. Bu hakkın doğum
anı ile aleyhe bozma yasağının doğum anları farklı olabilir.(bunun karşılaştırılması sorulmuş)
Bozmadan sonra ne oluyor ?
Yargıtay da hata yapabilir. Karşılaştırmalı hukukta karar düzeltmeye rastlanılmamaktadır.
Bazı kararlar için düzeltme yapma imkanı yoktur. Karar düzeltme yolu açık ise bu kararın
taraflara tebliğ gerekir, taraflarda 15 gün içinde karar düzeltme yoluna gidebiliyorlar. Bundan
başka iki taraf feragat sözleşmesi yapar bundan başka iki tarafta 15 gün içinde
başvurmayabilir. İki tarafta bozma kararına uyarsa ilk derece mahkemesi direnme kararı
veremez. Eğer uyma kararı verilirse bozma dışında bizatihi bir usuli müktesap hak ortaya
çıkar. Bu hakkı Yargıtay ortaya çıkarmıştır. Bozma kararına uymayla birlikte hem ilk der
mahkemesini hem yargıtayı bağlayan bir hak doğmuş olacaktır. O kararda verilen hukuki
esaslar çerçevesinde ilk der mahkemesinin karar vermesi gerekir.
Usuli mük hak kurumuna bir çok istisna getirilmiştir : Görev konusu bu hakkın kapsamına
girmez,kesin hüküm yine istisna oluşturur,bozmadan sonra iddia ve savunmanın
değiştirilmesi yine istisna oluşturur, bir maddi hata oluşması,yine kamu düzeniyle iligili
hususlarda bu haktan söz edilemez.Yine bozmadan sonra yürülüğe giren bir kanun varsa bu
uygulanacaktır.
Direnme kararı verilebilir bozmadan sonra. Bazı konularda bu karar verilemez. Ama bunlar
bir takım usuli kararlardır. Direnme kararı verildiği zamanda bozma kararı lehine olan tarafın
temyiz hakkı doğar. Anacak bunun incelemesi hukuk genel kuruludur. Bu kurul direnme
kararını bozar yada uyar. Bu kararlara yönelik 2.bir direnme kararı mümkün değildir.

Onama kararı verilebilir. Yargıtay temyiz başvurusunda herhangi bir hukuka aykırılık tespit
etmezse onama kararı verir.15 gün içinde karar düzeltmede menfaati olan kişiler bu karar
aleyhine karar düzeltme yoluna başvurur.

Temyizde haklı bulunmayan tarafın eğer bu temyiz hakkını kötüye kullanmışsa bir de bu
tarafa para cezası verilmesi söz konusudur.

Bazen ise Yargıtay kararı değiştirerek ve düzelterek onar.(?) yargıtay bu yetkisini gereksiz
şekilde kullanabilmektedir. Doktrinde bir hayli eleştirilmektedir. Ufak rakam, isim hataları çok
da önemli olmayan hususlarda bu tür onama gündeme gelebilir ama bunun dışında dikkatli
davranılması gerekir.
Karar Düzeltme
Yargıtayın kararlarıda hatalı olabilir. Yargıtayın vermiş olduğu kararlarda karar düzeltme
istenebilir. Bu hususa HMK da yer verilmemiştir. Ama yargıtayın yeniden dikkate alması için
öngörülmüş bir yoldur. Karar düzeltme bir kanun yolu değildir. Erteleyici etkiye sahiptir fakat
bir üst merciye aktarma söz konusu değildir. Bu yüzden bu bir hukuki çare olarak
nitelendirilebilir. Sadece hukuk dairesinin verdiği kararlar için mi bu yola gidilir ? Hayır,hukuk
genel kurulu kararlarına karşıda bu yola gidilebilir. Biz kanun yolu sisteminde değere bağlılığı
esas alırız. Burada da bir değer söz konusudur.(3390 TL) Bunun altında kalan kararlar için bu
yol kapalıdır. Birde k.k madde.440ta bazı mahkeme kararlarının bu yola kapalı olduğunu
belirtmiştir : kat mülkiyetinden kaynaklanan davalar(?),sulh hukuk mahkemesi
kararları,görevsizlik yetkisizlik,hakimin reddi,davanın açılmamış sayılması kararları,davaların
birleştirilmesi hakkında onama bozma kararları,iş mahkemesi bakımından kapalılık söz
konusu.
Burada bir de süre var. Yargıtay kararının tefhim ya da tebliğinden itibaren 15 gündür. Ön
incelemede süreye dikkat edilecektir. Her iki tarafta karar düzeltmeye başvurabiliyor. Bir
taraf başvurabilir bir taraf başvurmayabilir. Burada da katılma yoluyla karar düzeltme yoluna
gidilebilir. Müstakil karar düzeltme sebepleri ileri sürülebilir.(?) Tarafların dilekçeyle
müracaat hakkı var. Hüküm mahkemesi yada yargıtaya bu talepte bulunmak mümkündür.
Karar düzeltme sebepleri ile bağlı mıdır meselesi tartışmalıdır. Bazıları cevaz verirken bazıları
vermemektedir. Karar düzeltmede menfaatte olması gerekir. Yargıtay kararı tamamen lehine
olan tarafın menfaati olduğu düşünülemez. Kural olarak aynı yargıtay kararına karşı birden
fazla karar düzeltme talebinde bulunmak mümkün değildir ama bunun bazı istisnaları vardır.
Örneğin maddi hata hali.
Karar Düzeltme Sebepleri ( madde.440)
İtirazların her biri için gerekçe gösterilmek zorundadır. Birbiriyle çelişen bölümler içeren
kararlar düzeltme sebebi oluşturur. Bir diğer sebep ise hükmün verilmesinde kullanılan bilgi
ve belgelerde bir sahteliğin ortaya çıkmasıdır. Teksif ilkesine bakılırsa delillerin sunulması
bakımından bir süre öngörülmüştür.
Karar düzeltme sebeplerinden devam ediyoruz.
Madde 440 - (Değişik: 30/4/1973- 1711/1 md.)
I.Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde aşağıdaki
sebeplerden dolayı karar düzeltilmesi istenebilir:
1 - (Değişik: 16/7/1981-2494/31 md.) Temyiz dilekçesi ve-kanuni süresi içinde verilmiş olması
şartİyle - karşı tarafın cevap dilekçesinde ileri sürülüp hükme etkisi olan itirazların kısmen
veya tamamen cevapsız bırakılmış olması,
2-Yargıtay kararında birbirine aykırı fıkralar bulunması,
3-Yargıtay incelemesi sırasında hükmün esasını etkileyen belgelerde bir hile veya sahteliğin
ortaya çıkması.
4 - Yargıtay kararının usul ve kanuna aykırı bulunması
 İlk üçü özel sebeplerdendir.
 Kesinleşmemiş kararlar için bir süre daha uygulancaktır daha sonra kalkacak.

Karar düzeltme sonucu : Kararı veren kurul tarafından inceleme yapılır , incelenebilirlik
şartları denetleniyor. İlk 3 bent kapsamında bozma gerçekleştirilebilir yada tarafların ileri
sürdüğü hususları inceleyebilir. Karar düzeltme talebini kabulü halinde bozma kararı onama
kararına onama kararı bozma kararına dönüştürülebiliyor.
5236 sayılı kanun çerçevesinde kanun yolları
AİHS adil yargılanma hakkını korur bu hakkın güçlü uygulaması istinaf mahkemeleri ile
desteklenmektedir. Bu kanun HMK öncesi istinafı getirmeye çalışma çabalarıdır. Bu kanun
kısmen yürülüktedir bu kanun teşkilat kanunumuzdur. HUMK MADDE 427 vd değişikliği için
getirildi. Kanunun yürürlük tarihinden sonra da HUMK 427 vd uygulanmaya devam etti çünkü
istinaf mahkemeleri fiziki olarak hazır değildi. Bu kanunun istinaf ve temyize ilişkin maddeleri
çok ufak değişikliklerle HMK ‘ ya geçirildi. İstinaf mahkemelerinin bozulmamış halinde bunlar
daha çok 2.derece olay mahkemesiydi fakat sonrasında farklı bir eğilim gelişti.
İstinafı ikiye ayırıyoruz :
Tam istinaf : Bütünüyle yeni bir usul kesiti söz konusudur. Burada mahkeme ilk derece
mahkemesinden bağımsız bir şekilde davayı yürütüyor ve karar veriyor hal böyle olunca dava
malzemesi taraflarca yenilenebiliyor ve tamamlanabiliyor. Sadece usul bakımından değil esas
bakımından da inceleme yapılıyor. Dolayısıyla ilk derece mahkemesinden farklı bir sonuç
çıkabiliyor. Netice olarak yeni vakıa ve delil getirmek söz konusu olabiliyor. Tam istinaf
sistemi yurt dışında suistimal edilince Almanya’da bunlardan vazgeçilmiştir ; sınırlı istinafa
geçilmiştir. Tam istinaf mahkemesi bize zaten ters bir uygulama biz teksif ilkesi ile ilk derece
mahkemesinde yeni vakıa getirmeyi oldukça sınırlandıran bir sisteme sahibiz hal böyle olunca
bizde sınırlı istinafı tercih ediyoruz.
Sınırlı istinaf : İlk derece mahkemesinde verilen kararın sınırlı hukuki denetimi yapılmaktadır.
Bugün temyiz hangi işlevi yerine getiriyorsa istinafta o işlevi yerine getirecektir. İlk derece
mahkemesinin tespitleri ve ilk derece mahkemesindeki malzemelerle bağlıdır. Sınırlı istinaf
taraf usulu muamelelerinin tamamlanma yeri değildir. Vakıa tespitindeki hatalar , delil
değerlendirmede yapılan hatalar gibi bunların kontrol yeridir.
Yeni vakıa getirme hakkı : Tam istinafta yeni vakıa getirme söz konusu olmaktadır. Alman
hukukunda başlangıçta tam istinaf olduğu için başlangıçta vakıa getirme hakkı sınırsızdı. Daha
sonrasında bu hak sınırlandırıldı. İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen vakıalar ve yeni
vakıalar için geçerlidir. Tarafların kendi kusuru sebebiyle getirilmeyen vakıalar bu aşamada
kabul edilmemiş bunlara set çekilmiştir. Fakat bu vakıanın getirilmemesi tarafın kusuruna
dayanmıyorsa ileri sürülebilir.
Yeni vakıa getirme yasağı : İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve
savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.( HMK madde 357 ) İstinaf
gerekçelendirmesinde yeni vakılardan yararlanmak kesinlikle yasak değildir. İlk derece
mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya
mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller bölge adliye
mahkemesince incelenebilir.
İstinafın konusu : İlk derece mahkemesinin nihai kararları , geçici hukuki koruma talepleri

Yargılamanın yenilenmesi : 2 temel denge mevcuttur. Hukuk güvenliği ve gerçeğin ortaya


çıkarılması amacı. Bu kurumun hukuki niteliği ; erteleyici bir etki söz konusu değil zaten
kesinleşmiş kararlar için gidilen bir yoldur , aktarma etkisine bakımından ise bu yargılamanın
yenilenmesi için yine aynı mahkemeye başvurma söz konusudur.
Yani iki etkide yargılamanın yenilenmesinde söz konusu değildir. Yargılamanın yenilenmesi
bir kanun yolu değildir. Yargılamanın yenilenmesi bir hukuki çaredir. Bu kesinleşmiş kararlara
karşı başvurulan bir yol olduğu için bu olağanüstü hukuki çaredir.( Yargıtay )
Şekli anlamda kesinleşmiş bir karara karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna
başvurulabilir.Uluslararası hakem kararlarında yargılamanın yenilenmesine gidilemez.
İhtiyati tedbirler ara kararlardır. Kural olarak şekli anlamda kesinleşmezler. Bu sebeple
yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmez. İcra mahkemesi kararları da şekli anlamda
kesinleşmez. Bunlar içinde bu kuruma başvurulmaz.
Hangi sebeplerle bu yola başvurulur ?
HMK madde 375’te sınırlı sayıda sayılmıştır. Bu sebeple mutlak ve mutlak olmayan olarak
ikiye ayrılır. Mutlak sebepler halinde başka hiç bir şeye bakılmaksızın o hükmün kaldırılması
gerekir. Mutlak olmayan sebepler halinde ise bu sebeplerin ayrıca hükmü etkilemiş olması
gerekir. Hükümle o sebep arasında bir illiyet bağı gerekir.
Yargılamanın iadesi sebepleri MADDE 375 - (1) Aşağıdaki sebeplere dayanılarak
yargılamanın iadesi talep edilebilir:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.( mutlak sebep )
 Örn toplu mahkemelerin tek kişiyle karar vermiş olması yada hakim niteliği haiz
olmayan bir kişinin davayı neticelendirmiş olması
b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul
edilen hâkimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması. ( mutlak sebep )
 HUMK’tan farklıdır. Eski kanunda sadece yasaklılıktan bahsediliyordu. Ret talebinde
bulunulmuş olması , bu prosedürün işletilmesi gerekir. Sonradan ret talebinin
öğrenilmesi bir yargılamanın yenilenmesi sebebi değildir !
c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara
bağlanmış olması. ( mutlak sebep )
 Örn taraflardan birinin dava ehliyeti olmayabilir ve bu durumda onun kanuni
temsilcisi olmayan biri tarafından temsil edilmiş olabilir yada avukatın vekaletnamesi
olmayabilir yada süresi bitmiş olabilir.
 Bu bendi genişletici değerlendirmek lazım. Taraf hiç temsil edilmemişse de bu bent
uygulama alanı bulabilir.
 Burada korunması gereken savunma hakkıdır. Bu sebeple bu yola iki tarafta
başvuramaz. Sadece sebep kimde doğmuşsa o taraf başvurabilir.
ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde
edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması. ( mutlak
olmayan bir sebep )
 Uygulamada oldukça rastlanır. Eski kanunda hükmün itası denilmekteydi. Bu oldukça
tartışıldı. Hükmün kesinleşmesi / verilmesi (?) şuandaki sistem bakımından hükmün
verilmesi olarak kabul etmekteyiz.
 İstinafta madde 357/3 fıkrası önemlidir. Mücbir bir sebep var ise istinafta ileri
sürülebilecek.
 HUMK ‘ ta ‘elinde olmayan nedenlerle..’ Mücbir sebep kavramı kullanılmaktaydı. Bu
sebeple mücbir sebep kavramı tartışıldı. Sonuç olarak mücbir sebebin sübjektif
imkansızlık olarak algılanması neticesine ulaşıldı. Bu da kişinin elinde olmayan
nedenlerle ulaşamaması olarak anlaşılır.
 Yargıtaya baktığımızda o kişinin kusuru yoksa bu sebebe dayanılarak yargılamanın
yenilenmesi yoluna gidilebilir demektedir.
 Kural olarak resmi dairelerden elde edilecek belgeler kolaylıkla elde edilebilir
dolayısıyla yargılamanı yenilenmesine gidilemez fakat olaya göre değerlendirmek
lazımdır. Gizlilik içeren yada eski tarihli bir belge olabilir. Resmi makamların yanlış
yada eksik bilgi vermesi durumunda da yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilir.
 Bu sebepler tahdidi sayılmıştır , bunun haricinde sonradan ele geçirilen başka deliller
bu yol için kullanılamaz. Sonradan ortaya çıkan tanık vd yargılamanın yenilenmesi
yolu için geçerli değildir.
d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun
mahkeme veya resmî makam önünde ikrar edilmiş olması. ( mutlak sebep değildir. )
 Senet kavramı doktrinde tartışmalıdır. Doktrindeki görüş belgeleride kapsadığıdır.
e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit
olması.
 Tanığın ifadesi hükme esas alınmış olmalıdır ama bu demek değildir ki hüküm sadece
tanık beyanına göre verildi. Madde 445/2 yalan tanıklığı kural olarak ceza mahkemesi
yapar.
f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı
beyanda bulunduğunun sabit olması.
g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya
yazılı delille sabit olması.
ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması.
h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması.
ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi
aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de
kesinleşmiş olması.
i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki
protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş
kararıyla tespit edilmiş olması.
(2) Birinci fıkranın (e), (f) ve (g) bentlerindeki hâllerde yargılamanın iadesinin
istenebilmesi, bu sebeplerin kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyet kararı ile belirlenmiş
olması şartına bağlıdır. Delil yokluğundan başka bir sebeple ceza kovuşturmasına
başlanamamış veya mahkûmiyet kararı verilememiş ise ceza mahkemesi kararı
aranmaz. Bu takdirde dayanılan yargılamanın iadesi sebebinin, yargılamanın iadesi
davasında öncelikle ispat edilmesi gerekir.

You might also like