Professional Documents
Culture Documents
Bu tanımdan iki hukuki çare çıkartmak mümkündür.Birinci erteleyici etki ikincisi ise bir üst
merciye aktarma etkisidir.
Erteleyici etki hukuk ailelerine göre farklılık gösterebilir.Türk hukukunda şuan için temyize
başvuruyoruz.eğer kanun yoluna başvuruyorsanız şekli anlamda kesin hükmü ertelemiş
oluyorsunuz.şekli anlamda kesin hükmün ertelenmesi maddi anlamda kesin hükmünde
ertelenmesi anlamına geliyor.Erteleyici etkiyi dar anlamda ele almakta fayda vardır.
Hakim bazen delilleri ayıklama yoluna gidiyor yani değerleri değerlendirmiyor bazılarını bir
yana koyuyor halbuki her delili incelemesi gerekir. Bu mutlak bir temyiz sebebidir buna
Alman hukukunda delil ayıklama denir. Ama bu her zaman delil ayıklama anlamına gelir mi ?
Kanun koyucu kanuni sebep demiş demekki kanuni bir sebep var ve o yüzden incelenmiyorsa
bir sorun yok bu durumda bir temyiz sebebi teşkil etmiyor. Örneğin senetle ispat gerekirken
tanık dinletilmesi buna girer.Delillerin serbestçe değerlendirilmesi çerçeve normdur. Ama
hakim kanunda istisna olduğu durumlarda bunu gerçekleştiremez. Şimdi tanık listesi mesela
alacak davasında ileri sürülebilirse hakim bunu ayıklama yoluna gidebilir ama yinede
incelemek gerekir belki delil başlangıcı teşkil edebilir. Uygulamada hakimler tanık listesini
reddediyor ama aslında böyle bir şart yok sonuç olarak senetle ispat her davada yok.
usul hukukuna ilişkin temyiz sebepleri 2'ye ayrılır.
mutlak temyiz sebepleri: bazı önemli usul hukuku ve maddi hukuk kurallarının yanlış
uygulanması halinde bu yanlış uygulamanın ilk derece mahkemesince verilen kararı mutlaka
etkilediği farz edilerek hüküm başka bir şeye bakılmaksızın bozulacaktır.
* davaya bakan mahkemenin görevsiz olması (humk m.428/2)
* tarafları, sebebi ve konusu aynı olan uyuşmazlıklar hakkında birbirine çelişik kararlar
verilmiş olması (humk m.428/3)
* iki taraftan birinin davasını ispat için gösterdiği delillerin kanuni sebep olmaksızın
reddedilmiş olmasıdır. (humk m.428/6).
gerek doktrin gerekse temyiz mahkemesi bu mutlak temyiz sebepleri yanında başkaca
mutlak temyiz sebepleri olduğunu da kabul etmektedir. örneğin, yargı yolunun caiz
olmaması, bir davaya bakması yasak olan hakimin yargılamaya ve karara iştirak etmiş olması
vs.
humk md.428/4 de bir diğer mutlak temyiz sebebi gösterilmiştir. davacı veya davalı
tarafından yargılama esnasında usul kurallarının ihlal edildiğine ispat edecek derecede itiraz
edilmesine rağmen mahkemenin bu hususu incelememiş olması mutlak bozma sebebidir.
burada söz konusu usule aykırılığın ayrıca hükmü etkilemesi gerekli değildir.
Nisbi Temyiz Sebebi : Mutlak temyiz sebebi dışında kalanlar her zaman bozmayı gerektirmez.
Kriterimiz usul kurallarına aykırılık yapılmış olması ve hükmün Bu aykırılık nedeniyle yanlış
verilmiş olması. Bu iki durum var ise bozmayı gerektirir. Davacı ve davalının usul itirazı
yapmış olması ve mahkemenin de bunu dikkate almamış olması.
HMK dönemi temyiz de bazı modifikasyonlar var bunu inceleyeceğiz.
Bazı sistemlerde erteleyici etki farklılık gösterir bazılarında erteleme hemde hükmün
kesinleşmesini hemde hükmün icrasını ertelemektedir(?)
Türk hukukunda ise sadece kesinleşmesini erteler.Bazı davalarda verilen hükümler
kesinleşmeden icra edilemez : gayrimenkul , aile gibi(?)
Temyiz incelemesi : İlgili hukuk dairesine gönderilir. İlk derece mahkemesinin ön inceleme
yaptığını görmüştük.ilk öncelikle ayniyet kararı verilir. Tetkik hakimleri hangi hukuk dairesinin
görevli olduğunu tespit eder ve bunu ilgili hukuk dairesine aktarır.Eğer ayniyet incelemesinde
ilgili hukuk dairesinin görevli olduğu tespit edilirse temyiz talebine ilişkin tam ön incelemeye
geçilir bu dinlenebilirlik araştırmasıdır. Süre,temyiz sınır, harçlar inceler. Daha sonra temyiz
talebinin haklı olup olmadığına geçilir. Temyiz sebeplerinin olup olmadığı menfaatin olup
olmadığı incelenir. Bunu heyet yapar. Kural olarak bu inceleme dosya üzerinden yapılır. Ama
bazı durumlarda duruşma talebinde de bulunabilir. Bu duruşma talebi ayrıca dilekçede
belirtilmiş olmalıdır. Ama bunun için duruşma istenebilecek bir dava olması gerekir.Belli sınırı
aşan davalar olmalıdır.Bunun dışında vesayete velayete ilişkin davalar fesih davaları boşanma
babalık ayrılık davaları gibi davalar da duruşma istenebilecek davalar olarak ortaya çıkar.
Yargıtay incelemeyi dosya üzerinden yapar dedik fakat bazen talep olmasa dahi duruşma
istenebilir.Ama kural dosya üzerinden inceleme dedik.
İncelemeye gelince;temyiz edilcek bölüm üzerinde inceleme yapılır. Diğer kısım kesinleşmiş
olur.Temyiz sebepleriyle bağlılık yoktur. Yargıtayın hukuk hakimi temyiz sebepleriyle bağlı
değil ama bu durum istinafta söz konusu olmayacak.
Yargıtay kararına gelince ; bozma kararı verebilir hukuka uygun buluyorsa onama kararı verir
bir diğer olasılık düzelterek onama kararı verebilir. Yargıtay yaptığı inceleme neticesinde
daha sonra birden fazla bozma sebebine dayanarak bozma kararı verebilir. Dikkat edilmesi
gereken bir husus var. Bir taraf temyiz etmiş diğer taraf ise feragat etmiş ise ya da süresinde
başvurmamış ise işte bu zaman reformatio in peius(aleyhe bozma yasağı) ortaya çıkar. Yani
bir taraf temyize başvurmuş diğer taraf temyiz etmemişse bu yasak ortaya çıkıyor. Örneğin
bir menfi tespit davasında bu yasağın çok etkisi olmaz ama bir alacak davasında bu önemli bir
sınırlama getirir. Dolayısıyla yargıtayın ilgili hukuk dairesi hükmü temyiz eden tarafın aleyhine
bozamıyor. minus : aza/plus : fazlaya / aliud : farklı bir şey
Usuli müktesap hak Yargıtay kararları ile çıkmıştır. Sınırlarını çizmek zordur. Bu hakkın doğum
anı ile aleyhe bozma yasağının doğum anları farklı olabilir.(bunun karşılaştırılması sorulmuş)
Bozmadan sonra ne oluyor ?
Yargıtay da hata yapabilir. Karşılaştırmalı hukukta karar düzeltmeye rastlanılmamaktadır.
Bazı kararlar için düzeltme yapma imkanı yoktur. Karar düzeltme yolu açık ise bu kararın
taraflara tebliğ gerekir, taraflarda 15 gün içinde karar düzeltme yoluna gidebiliyorlar. Bundan
başka iki taraf feragat sözleşmesi yapar bundan başka iki tarafta 15 gün içinde
başvurmayabilir. İki tarafta bozma kararına uyarsa ilk derece mahkemesi direnme kararı
veremez. Eğer uyma kararı verilirse bozma dışında bizatihi bir usuli müktesap hak ortaya
çıkar. Bu hakkı Yargıtay ortaya çıkarmıştır. Bozma kararına uymayla birlikte hem ilk der
mahkemesini hem yargıtayı bağlayan bir hak doğmuş olacaktır. O kararda verilen hukuki
esaslar çerçevesinde ilk der mahkemesinin karar vermesi gerekir.
Usuli mük hak kurumuna bir çok istisna getirilmiştir : Görev konusu bu hakkın kapsamına
girmez,kesin hüküm yine istisna oluşturur,bozmadan sonra iddia ve savunmanın
değiştirilmesi yine istisna oluşturur, bir maddi hata oluşması,yine kamu düzeniyle iligili
hususlarda bu haktan söz edilemez.Yine bozmadan sonra yürülüğe giren bir kanun varsa bu
uygulanacaktır.
Direnme kararı verilebilir bozmadan sonra. Bazı konularda bu karar verilemez. Ama bunlar
bir takım usuli kararlardır. Direnme kararı verildiği zamanda bozma kararı lehine olan tarafın
temyiz hakkı doğar. Anacak bunun incelemesi hukuk genel kuruludur. Bu kurul direnme
kararını bozar yada uyar. Bu kararlara yönelik 2.bir direnme kararı mümkün değildir.
Onama kararı verilebilir. Yargıtay temyiz başvurusunda herhangi bir hukuka aykırılık tespit
etmezse onama kararı verir.15 gün içinde karar düzeltmede menfaati olan kişiler bu karar
aleyhine karar düzeltme yoluna başvurur.
Temyizde haklı bulunmayan tarafın eğer bu temyiz hakkını kötüye kullanmışsa bir de bu
tarafa para cezası verilmesi söz konusudur.
Bazen ise Yargıtay kararı değiştirerek ve düzelterek onar.(?) yargıtay bu yetkisini gereksiz
şekilde kullanabilmektedir. Doktrinde bir hayli eleştirilmektedir. Ufak rakam, isim hataları çok
da önemli olmayan hususlarda bu tür onama gündeme gelebilir ama bunun dışında dikkatli
davranılması gerekir.
Karar Düzeltme
Yargıtayın kararlarıda hatalı olabilir. Yargıtayın vermiş olduğu kararlarda karar düzeltme
istenebilir. Bu hususa HMK da yer verilmemiştir. Ama yargıtayın yeniden dikkate alması için
öngörülmüş bir yoldur. Karar düzeltme bir kanun yolu değildir. Erteleyici etkiye sahiptir fakat
bir üst merciye aktarma söz konusu değildir. Bu yüzden bu bir hukuki çare olarak
nitelendirilebilir. Sadece hukuk dairesinin verdiği kararlar için mi bu yola gidilir ? Hayır,hukuk
genel kurulu kararlarına karşıda bu yola gidilebilir. Biz kanun yolu sisteminde değere bağlılığı
esas alırız. Burada da bir değer söz konusudur.(3390 TL) Bunun altında kalan kararlar için bu
yol kapalıdır. Birde k.k madde.440ta bazı mahkeme kararlarının bu yola kapalı olduğunu
belirtmiştir : kat mülkiyetinden kaynaklanan davalar(?),sulh hukuk mahkemesi
kararları,görevsizlik yetkisizlik,hakimin reddi,davanın açılmamış sayılması kararları,davaların
birleştirilmesi hakkında onama bozma kararları,iş mahkemesi bakımından kapalılık söz
konusu.
Burada bir de süre var. Yargıtay kararının tefhim ya da tebliğinden itibaren 15 gündür. Ön
incelemede süreye dikkat edilecektir. Her iki tarafta karar düzeltmeye başvurabiliyor. Bir
taraf başvurabilir bir taraf başvurmayabilir. Burada da katılma yoluyla karar düzeltme yoluna
gidilebilir. Müstakil karar düzeltme sebepleri ileri sürülebilir.(?) Tarafların dilekçeyle
müracaat hakkı var. Hüküm mahkemesi yada yargıtaya bu talepte bulunmak mümkündür.
Karar düzeltme sebepleri ile bağlı mıdır meselesi tartışmalıdır. Bazıları cevaz verirken bazıları
vermemektedir. Karar düzeltmede menfaatte olması gerekir. Yargıtay kararı tamamen lehine
olan tarafın menfaati olduğu düşünülemez. Kural olarak aynı yargıtay kararına karşı birden
fazla karar düzeltme talebinde bulunmak mümkün değildir ama bunun bazı istisnaları vardır.
Örneğin maddi hata hali.
Karar Düzeltme Sebepleri ( madde.440)
İtirazların her biri için gerekçe gösterilmek zorundadır. Birbiriyle çelişen bölümler içeren
kararlar düzeltme sebebi oluşturur. Bir diğer sebep ise hükmün verilmesinde kullanılan bilgi
ve belgelerde bir sahteliğin ortaya çıkmasıdır. Teksif ilkesine bakılırsa delillerin sunulması
bakımından bir süre öngörülmüştür.
Karar düzeltme sebeplerinden devam ediyoruz.
Madde 440 - (Değişik: 30/4/1973- 1711/1 md.)
I.Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde aşağıdaki
sebeplerden dolayı karar düzeltilmesi istenebilir:
1 - (Değişik: 16/7/1981-2494/31 md.) Temyiz dilekçesi ve-kanuni süresi içinde verilmiş olması
şartİyle - karşı tarafın cevap dilekçesinde ileri sürülüp hükme etkisi olan itirazların kısmen
veya tamamen cevapsız bırakılmış olması,
2-Yargıtay kararında birbirine aykırı fıkralar bulunması,
3-Yargıtay incelemesi sırasında hükmün esasını etkileyen belgelerde bir hile veya sahteliğin
ortaya çıkması.
4 - Yargıtay kararının usul ve kanuna aykırı bulunması
İlk üçü özel sebeplerdendir.
Kesinleşmemiş kararlar için bir süre daha uygulancaktır daha sonra kalkacak.
Karar düzeltme sonucu : Kararı veren kurul tarafından inceleme yapılır , incelenebilirlik
şartları denetleniyor. İlk 3 bent kapsamında bozma gerçekleştirilebilir yada tarafların ileri
sürdüğü hususları inceleyebilir. Karar düzeltme talebini kabulü halinde bozma kararı onama
kararına onama kararı bozma kararına dönüştürülebiliyor.
5236 sayılı kanun çerçevesinde kanun yolları
AİHS adil yargılanma hakkını korur bu hakkın güçlü uygulaması istinaf mahkemeleri ile
desteklenmektedir. Bu kanun HMK öncesi istinafı getirmeye çalışma çabalarıdır. Bu kanun
kısmen yürülüktedir bu kanun teşkilat kanunumuzdur. HUMK MADDE 427 vd değişikliği için
getirildi. Kanunun yürürlük tarihinden sonra da HUMK 427 vd uygulanmaya devam etti çünkü
istinaf mahkemeleri fiziki olarak hazır değildi. Bu kanunun istinaf ve temyize ilişkin maddeleri
çok ufak değişikliklerle HMK ‘ ya geçirildi. İstinaf mahkemelerinin bozulmamış halinde bunlar
daha çok 2.derece olay mahkemesiydi fakat sonrasında farklı bir eğilim gelişti.
İstinafı ikiye ayırıyoruz :
Tam istinaf : Bütünüyle yeni bir usul kesiti söz konusudur. Burada mahkeme ilk derece
mahkemesinden bağımsız bir şekilde davayı yürütüyor ve karar veriyor hal böyle olunca dava
malzemesi taraflarca yenilenebiliyor ve tamamlanabiliyor. Sadece usul bakımından değil esas
bakımından da inceleme yapılıyor. Dolayısıyla ilk derece mahkemesinden farklı bir sonuç
çıkabiliyor. Netice olarak yeni vakıa ve delil getirmek söz konusu olabiliyor. Tam istinaf
sistemi yurt dışında suistimal edilince Almanya’da bunlardan vazgeçilmiştir ; sınırlı istinafa
geçilmiştir. Tam istinaf mahkemesi bize zaten ters bir uygulama biz teksif ilkesi ile ilk derece
mahkemesinde yeni vakıa getirmeyi oldukça sınırlandıran bir sisteme sahibiz hal böyle olunca
bizde sınırlı istinafı tercih ediyoruz.
Sınırlı istinaf : İlk derece mahkemesinde verilen kararın sınırlı hukuki denetimi yapılmaktadır.
Bugün temyiz hangi işlevi yerine getiriyorsa istinafta o işlevi yerine getirecektir. İlk derece
mahkemesinin tespitleri ve ilk derece mahkemesindeki malzemelerle bağlıdır. Sınırlı istinaf
taraf usulu muamelelerinin tamamlanma yeri değildir. Vakıa tespitindeki hatalar , delil
değerlendirmede yapılan hatalar gibi bunların kontrol yeridir.
Yeni vakıa getirme hakkı : Tam istinafta yeni vakıa getirme söz konusu olmaktadır. Alman
hukukunda başlangıçta tam istinaf olduğu için başlangıçta vakıa getirme hakkı sınırsızdı. Daha
sonrasında bu hak sınırlandırıldı. İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen vakıalar ve yeni
vakıalar için geçerlidir. Tarafların kendi kusuru sebebiyle getirilmeyen vakıalar bu aşamada
kabul edilmemiş bunlara set çekilmiştir. Fakat bu vakıanın getirilmemesi tarafın kusuruna
dayanmıyorsa ileri sürülebilir.
Yeni vakıa getirme yasağı : İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve
savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.( HMK madde 357 ) İstinaf
gerekçelendirmesinde yeni vakılardan yararlanmak kesinlikle yasak değildir. İlk derece
mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya
mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller bölge adliye
mahkemesince incelenebilir.
İstinafın konusu : İlk derece mahkemesinin nihai kararları , geçici hukuki koruma talepleri