You are on page 1of 10

TARİH, TARİHÇİ VE TOPLUM / SALİH ÖZBARAN

Türkiye’de tarihsel olayların sonucunda Türk tarihinin nasıl etkilendiğiyle başlayarak


1980 askeri darbesinden sonra tarihin üzerinde bilinçli olarak oluşturulan değişimin evrelerini
ayrıntılarıyla açıklıyor.Buna da Türk Tarih Kurumunun bağımsızlığının elinden alınıp
yönetenlerin güdümüne sokulması örneğini veriyor.

Tarihin çoğu zaman tek bir elden çıkmasının ya da siyasi elitin iktidarını meşru kılmak
adına geçmişin sadece başarılarını yüceltmesi ,gücünün çok eskilere dayanmasını
vurgulamasını eleştiriyor.Bunun tarih yazımını olumsuz etkileyeceğini aktarıyor.

Çeşitli yazarların tarih tanımlarını vererek(Christopher Hill,Alain Minc,Eric


Hobsbawm)tarihin ne anlama geldiği sorusunun cevabına ulaşmaya çalışıyor.İlhan Selçuk’un
tanımından da yine tarihe nasıl bir işlev yüklenmek istendiğini sorguluyor: “..Geçmiş şimdiki
zamanla yarışamaz.Geçmiş sevdaların çağrışımı, kişiye mutluluk değil hüzün taşır.Tarih
yinelenemez, yenilenir…Yaşam da öyledir.Yaşamı sürekli yenilemek gerek yaşamak için…

Özbaran ise Tarih nedir’i Edward H. Carr’ın dediği gibi “tarihçi ile olguları arasında
kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci,bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog” gibi
tanımlıyor.Tarih çalışması geçmişden sürüklenmiş izlerin araştırılması ve tarihçinin
birikiminde oluşan değer yargılarından fışkıran sorunların yanıtlanmış biçimidir.Ama yine de
sınırları çok belirli çizgilerle çizilmesi gereken bir tanımın içine sokulmamalıdır tarih yazara
göre.

Tarih araştırmalarının konusuna yeni giren bir alan olan tabandan tarihten
bahsetmektedir.Tabandan tarih zengin doğmamış olarından da bir geçmişi olabileceğini
vurguluyor.1960 ve 70’lerde gelişen halkı kapsayan bu tarihçilik sıradan insanların da bir
tarihleri olduğunu ve bu insanların tarihsel sürecin belirlenmesinde daha büyük bir rol
oynadıklarının kavranması demektir.Yani tarih artık sadece krallar,başkanlar,savaşlarla sınırlı
kalmamaktadır.Son yıllarda da tarih çalışmalarının ilgilendiği diğer bir alan da kadınlar
olmuştur.Dünyanın çeşitli yerlerinde ‘kadın tarihi hareketi’ ve sonuçları okulların ve
üniversitelerin proglamlarına girerek taih nedirin alanını genişletmiştir.

Konularının pratik işlevlerine inanan tarihçiler onu beşeri bilimlerden ayırıp sosyal
bilimler arasına yerleştirmeye çalışırlar.Geleneksel olarak ise tarih edebiyat ve güzel sanatlar
gibi beşeri bilimler arasında görülmüştür.Bu disiplerin temelinde insanlığın düşündükleriyle
yaptıklarının kalıcı bir değer taşıdığı düşüncesi yatar.Bu anlamda tarih Cobb’un deyişiyle
tarih “başlı başına değer taşıyan, zenginleştirici, kültürel bir alandır.”

Tosh’a göre de beşeri bilimler ve sosyal bilimler şeklinde ayırmaları anlamsız bulmakta
ve tarihin beklentiler doğrultusnda değil kendi bağımsızlığı doğrultusunda istediği alanı
araştırmalıdır.”Böylelikle tarih eğitimi zihni eğitir,başkasını anlama ve kendini onun yerine
koyma yeteniğini geliştirir ve bir tarihsel perspektif sağlar.”İngiliz tarihçi Schama ise tarih
neye yararı şöyle cevaplandırır:”tanıklığa, öykü anlatmaya ve yeniden hayata döndürmeye.Bir
de tartışmaya ve analize.”

Özbaran, Tarih-gelecek ilişkisini de Feroz Ahmadin bir örneğiyle açıklıyor: “Bir


toplumun geleceğini belli bir doğruluk derecesiyle görmek imkansızdır.Çünkü bir toplumun
geleceği önceden belirlenemez ve çeşitli dış etkenlere bağlıdır.Ancak geçmişin incelenmesi
toplumun ilerleyebileceği yön hakkında fakir verir.”

1
Türk tarihçiliğinin ise ulusal sınırlar içinde kalıp dünya tarihçiliği seviyesinde geri
kaldığını düşünmektedir.Yıllarca sadece Türk tarihi üzerine yoğunlaşıldığından sınırlarımız
dışına bakmamış olmamızı eleştiriyor.Arşiv araştırması yapmayan bir tarihçi elbette
düşünülemez ama sadece belgelerin dilini çözmekle ve arşivdeki belgeleri okumakla gerçek
tarihçiliğe ulaşılamayacağını düşünüyor.Belgelrin yansıttığı ortam ve içerdiği olaylar tarihçi
tarafından yeniden canlandırılabildiği ölçüde arşiv çalışmasının işe yaracağını
düşünüyor.Ayrıca kaynakların birinci elden bile olsa mutlak doğruluğu araştırılırken o
belgenin hiç bir önyargı taşınmadan hazırlanmış olabileceği düşünülmemelidir.Türk
tarihçiliğinin de bu anlamda sadece arşivlerden birşeyler çıkarma ile sınırlı kalmamsı
gerktiğini hem topluma açılabilmeyi hem de değerlendirmelerini uluslararası ölçekte
yapabilmesi gerektiğini söylemektedir.

Daha sonrasında ise tarihçinin topluma ve dünya insanını ne kadar kavrayabildiğini ve


tarihçinin çağındaki gelişmelere ve değişimlere tepkisinin ne olduğunu ve tarihçinin toplum
karşısında rolünü irdeliyor.Tarihçinin medyanın spekülasyonlarından ve abartmalrından
bağımsız kalabilerek toplumla kaynaşabilmesi gerektiğini düşünüyor.Ayrıca 19.yy da
tarihçiliğin seçkin grupların ya da önemli kişilerin eylemleriyle ilgilendiğini fakat bunun 20yy
da değişerek bu dönemde tarihçiliğin önemli kişilerden kalabalıklara yöneldiğini
aktarmaktadır.Sosyal tarihinde önemini vurgulayarak ; bölgeler, kentler,köyler üstüne
yapılabilecek çalışmaların sistematik ve kıyaslamacı olduğunda toplumu kapsama amacında
olan tarihçilikle bütünleşebileceğini söyler.Bunun yanında bölgesel tarih ve mikro tarihinde
yararlarını açıklamaktadır.Bölgesel tarihin kent insanının ve kentin nasıl bir değişim
geçirdiğini görme olanağını verdiğini ve bu bilgilerinde şehirlerin planlanmasında kılavuzluk
görevi yapacağını belirtmektedir.

Devamında tarihçiliğin aşamalrını ayrıntılarıyla inceleyerek, eski Yunan ve Roma,


ortaçağ, rönesans, 19.yy ve 20yy’dan örnekler vermektedir.Sonrasında da Türkiyede
tarihçiliği geçirdiği evrimleri ve sorunlarını ayrıntılarıyla açıklıyor.Türk-İslam sentezinin
Türk tarihçiliğini nasıl sınırladığını ve yeni boyutlara açılmasını engellediğine değiniyor.Son
olarakta okullarda tarihin nasıl öğretilmesi gerektiğiyle ilgili yeni bakış açıları getiriyor ayrıca
tarih öğreticiliğin de yapılan sorunları hem dünya ölçeğinde hem de Türkiye ölçeğinde
açıklıyor.

TARİH NEDİR? / EDWARD H. CARR

Carr tarihi olgu kavramını incelemekle başlıyor ve tarihçinin zorunlu olarak seçim
yaptığını ve tarihi olguların tarihçinin yorumundan bağımsız olamayacağını aktarıyor.Çağdaş
tarihçinin görevinin anlamlı olguları bularak onları tarihin olgularına dönüştürmek ve bazı
olguları tarihi değildir diye bir kenara bırakmak olduğunu söylüyor.Ayrıca tarihçinin belgeleri
işleyerek o belgeyi yazanın ne düşündüğünden yada başkalarının onun neyi düşündüğünü
sanmalarını istediğinden gibi düşünceleri çözdüdüğünü vurgular.Gerçekten ne olduğunu
tarihci bilincinde yendiden kurduğunda öğreniyoruz; yani olgular ve belgeler tarihçi için
zorunlu olsa da tekbaşlarına tarihi oluşturamazlar.Bu yüzden tarih nedir sorusuna cevap
olarak olgular ve belgeleri veremeyiz.

Collingwood’a göre “tarihçi geçmişin ardında yatan düşünceyi anlamadıkça o geçmiş


ölüdür.Bu nedenle tarih ; tarihi üstünde çalıştığı düşüncenin , tarihçinin zihninde yeniden
oluşmasıdır.”Olguların da seçilmesini ve yorumlanmasını yeniden kurulma süreci

2
yönetir,zaten onları tarihi olgular yapan da budur.Carr bir tarihi eseri okurken ilk
sorgulamamız gerekenin onu yazan tarihçinin olduğudur.Çünkü tarihi olgular okuyucuya
hiçbir zaman saf haliyle ulaşmaz mutlaka kayıt tutan kişinin zihninden kırılarak
yansımaktadır.Çoğu zaman tarihçi istediği türden olgulara ulaşacaktır çünkü tarih yorum
demektir.

Geçmiş-tarih ilişkisini Carr şöyle açıklar : “tarihçinin görevi geçmişi sevmek ya da


kendisini geçmişten kurtarmak değil,bugünü anlamanın anahtarı olarak onun üstünde
çalışmak ve anlamaktır.”Sonuç olarak Carr tarih nedir’i “tarihçiyle olguları arasında kesintisiz
bir karşılıklı etkileşim süreci,bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog” olarak
tanımlıyor.

Sonrasında toplumla bireyin birbirinden ayrılmaz,karşıt değil birbirlerine gerekli ve


tamamlayıcı olduğunu aktarıyor.Her insane doğduğu toplumda kalıplanmış,kullandığı dili de
içinde büyüdüğü toplumdan edinmiştir.Dil ve çevre onun düşüncesini belirlemede etkili
olurlar ve ilk fikirleri ona başkalarından gelmiştir.Geçmiş bugünün ışığında anlaşılabilir ve
bugünüde geçmişin ışığında anlayabiliriz.İnsanın geçmiş toplumu anlamasını ve bugünün
toplumuna daha çok egemen olmasını sağlamak tarihin çifte işlevidir.

Sonraki bölümde ise tarihin yalnız biricik(tek) olan şeylerle,bilimin ise genel şeylerle
ilgilendiğini/ tarihten ders çıkarılamayacağını/ tarihin geleceği önceden söyleyemeyeceğini/
tarihin öznel olduğunu/ tarihin , bilimin aksine din ve ahlakı işin içine kattığını
açıklamaktadır.

Tarihçiyi tarihi olgular toplayıcısından ayırdeden genellemdir.Tarihçi kendi kanıtını


sınamak için sürekli genelleme kullanır.Genellemeyle bir olaylar dizisinden başka bir olaylar
dizisine geçerek tarihten bir şeyler öğrenmeye,ders çıkarmaya kalkışırız.Tarihten ders
çıkarmak hiçbir zaman tek yönlü bir süreç değildir.Geçmişin ışığında bugünü öğrenmek,aynı
zamanda bugünün ışığında geçmişi öğrenmek demektir.Sonrasında tarih-din ilişkisini
irdeliyor ve Lutherci Karl Barth’dan örnek veriyor: “ilahi ve dünyevi tarih arasında kesin bir
ayrım yapmak ve dünyevi tarihi din adamı olmayan tarihçilere bırakmakla daha iyi
etmişti”Devamında da tarih-ahlak ilşkisini açıklıyor.Tarihçinin önemli kişilerin kişisel
hayatlarına yönelik ahlak yargıları vermeye kalkmaması gerektiğini söyler.

İlerleyen bölümde ise tarih incelemesinin nedenlerin incelemesi olduğunu


vurguluyor.Tarihçi niçin sorusunu sorar ve cevabını bulmaya ümit ettiği sürece aramaya
devam eder. Olguların tarihi olgular haline gelmeleri için tarihçi tarafından seçilmesi ve
sıralanmasıyla başlar.Bütün olgular tarihi olgular değildir.Herhangi bir olgu bir kez tarihçinin
genel çerçevesiyle ilgili ve anlamlı olduğu farkedilirse tarihi olguya terfi edebilir.Tarihçinin
nedenleriyle olan ilişkisi, olgularıyla olan ilikisi gibi aynı ve karşılıklı niteliği taşır.Nedenler
onun tarihi süreci yorumlayışını belirler.Nedenleri önem sırasına koyması tarihçinin
yorumunun özüdür.Tarihçinin niçinden sonra nereye sorusunun cevabını bulmaya çalışır.

Tarihte nesnelliğe de değinerek tarihin olgularının tamamen nesnel olamayacağını çünkü


bunların ancak tarihçi tarafından onlara verilen anlamlılığın gücüyle tarihin olguları haline
geldiğini söyler.Tarihin ilerleyici bir özelliğinin de olduğunu söylüyor.Olaylara sürekli
gelişen ve derinleşen bakış açıları sağlamaktadır tarih.Ayrıca geçmişle gelecek arasında tutarlı
bir ilişki kurduğunda anlam ve nesnellik kazanır.

3
Son olarakta insanın aklını bilinçli kullanmaya başlamasıyla çevresiyle birlikte
kendisinide değiştirmeye başlamıştır.Fakat ilerletmenin güçlü bir aracı olan eğitim aynı
zamanda çıkarı olan grupların elinde güçlü bir toplumu tek biçimleştirme aracıdır.Her
toplumda kamuoyunun görüşünü denetlemek için yönetici seçkinler zorlayıcı önlemler
kullanırlar.

HISTORY, PHILOSOPHY AND THE SOCIAL SCIENCES/ STANDFORD

It is mentioned about interplay between history, the social studies and philosophy in this
article. According to Pirenne history is “the story of the deeds and achievements of men living
in societies.” or there is another definition said by Elton “The study of history comprehends
everything that men have said, thought, done or suffered.”

Next, philosophy is ‘thinking about thinking’. And also according to Putnam : Philosophy
is ‘education for grown-ups’ .The third important subject is the social sciences(economics,
political sciences, sociology, anthropology, linguistic, social psychology, IR, geography,
religious studies, history which is the ‘study of society and human relationship. ’

The difference between social science and natural science (have set the correct pattern of
scientific study) is explained. After the 18th century enlightenment, social sciences was
thought to be objective, empirical, and law-based. However this idea have not been able to
sustain for long time.Comte(positivist:who believed in universal laws of human behavior that
are as certain, as objective, and as unchanging as the laws of the natural sciences.) talked
about in his search invariable natural laws , on the other hand anthropologist like Geertz
asserts his discipline to be ‘not an experimental science in search of law but an interpretive
one in search of meaning’.

Weber (1864-1920) made a good difference between social science and the natural
science that social science cannot be the same as natural science. He asserted that in studying
beings like ourselves we have an internal understanding of what is to be human in contrast
with external acquaintance; and that human actions are the units of sociology and; all human
life is lived in a particular social and historical environment. Today every social scientist
works somewhere between two poles of positivistic objectivity and insightful subjectivity.

French Annales school of historians school has important approaches like serial history
that surveying the same phenomenon over a long period. Lyold was the important member of
them.

There are differences b/w social sciences and history like; Social scientists aimed to
assimilate history to the social sciences. They create their own objects like money markets,
kinship structure and so on. History, on the other hand, has few concepts peculiar to itself
because of having no theory peculiar to itself. Historians normally use either the words and
concepts of everyday life or they use the words and concepts of other disciplines(law,
administration, geography and so on.) Natural and social sciences are double-
layered(predictions are made by identifying theoretical concepts and statements with
corresponding commonsense).However history is single-layered; it tries to describe sequences
of events as they have occurred and has no a simplified ideal world as described by an
theory.In other words Historians don’t interpret the world via a screen of theory; they try to
see it and understand it directly.Sciences select data of a certain kind and make an abstraction

4
from reality. But historians embraces the totalitt of human experience while giving value to
the individual.In other word science creates its own objects while history favours the ordinary.

While experimentation and observation have been crucial for science; history has no
opportunity of either, for its subject matter is the past and so unobservable.

In contrast to the traditioanal historians (giving more importance to the


persons/states/trading companies factors in history recognized) today, historians become more
aware of the non-personal elements in the life.

The benefits brought by social science to history was a knowledge of the social structures
within which historical actions have taken place and they supplied knowledge which fills up
the gaps in the historian’s evidence. Historians also help social sciences by warning that
things weren’t everywhere as they are now,distances and time and space can produce social
elements that aren’t those of contemporary Western societies.Also historians warn about
meaning,value.

To sum up Soc. Sciences and historians should see themselves as complementary ways of
dealing with the same sort of phenomena, rather than as rivals.

THE DEVELOPMENT OF HISTORICAL STUDIES TO THE END OF THE 19TH


CENTURY/ CHAPTER 2

This article examine the development of modern history from the Enlightenment to end
of the last century. The first era the Enlightenment. Voltaire is the most important person in
18th cent. However, Voltaire had three weaknesses; firstly, being concerned with universal
principles of human behaviour. Secondly, there was little contact between the scholars.
Thirdly, history was not taught as an intellectual discipline, instead sace in the palaces and
statesmen. The other development came from the German historians at the beginning of the
19th cent. History can be backed to the beginning of the human society, antiquity, decreased
after the Roman Empire, then under the Renaissance in the 16th and 17th centuries, achieved a
higher level of rational perception.

The Western historical tradition goes back to Herodotus and Thucydides, the end of the
great classical age in Ancient Greece. For the Greek and Roman writers history was a
narration of memorable events, propagate the knowledge of glorious past. Renaissance
writers’ achievements were the rational, secular approach. Then the invention of printing
created a new emphasis on communication and history. Machiavelli(1469-1527) brought to
history a real inductive method, arguing from the evidence rather than concluding from some
theory. Because of there is no sense of complete autonomy of history till the 19th cent.; The
Prince is a work of political philosophy and history. The most significant advances in
historical scholarship were made in 17th cent. France. In that time scholars created the science
of history and placed new tools such as paleography, archaeology, and diplomatic. In the 18th
cent Scottish school of historical writing demonstrated the central importance of history in
human activity. David Hume discovered the absurdity of the idea that human society had
originated in a social contract.

For history, as a disciplined academic activity begins only with Ranke at the beginning of
the 19th cent. He played a central role that establishment of the teaching of history at

5
university level. By the second half of the 19th cent history was beginning to establish itself as
an autonomous academic discipline in the west. Ranke said that ‘universal history
comprehends the past life of mankind, not in its particular relations and trends, but in its
fullness and totality.’ The alternative to Rankean approaches was the work of Burckhardt. He
was more conservative in general political outlook than Ranke. Burckhardt gave importance
to the peoples to present the social life than the famous one. The other famous historian in !9 th
cent. Was the Tocqueville who brought new sort of sources into play; he consulted land
registers, deeds of sale, grievance lists.

Positivism and Marxism; Comte studied the society in the same way that the natural world
was studied by. He was seeking law governing history conceived of as process. As for Marx,
he concentrate on the development factor in modern history. He has been important for
revealing the importance of economic history, of social classes, of technolog.

Anglo-Saxon Attitudes; Macaulay showed energy in seeking out primary source of many
kinds like songs, maps, political documents, ambassadors’ dispatches, and private papers.
However, he brought to his historical work the bias of a practicing a political party. He also
used his writings about history as an party propaganda.

History in Britain remained a branch of literature or a study to be pursued for soldiers,


statesman, and lawyers.

The end of the cen; In fact the history that we know is the cumulative result of different
historians asking different methods. To sum up this question was asked; As Rnake thought, Is
the central issue of history the political state and relationship between states? Or Are there
other sub-histories which give importance to like economic history? Or shouln’t be the sub-
histories be reintegrated together into a total history , a cultural history as aspired by Voltaire
or Buckhardt.

Should history seek to emulate the science or retain its affiliation with literature?

Could history be objective or was it always subject to the assumptions and prejudices of
the historian?

Did the study of masses and of economic interests entail the creation of a new history or
much later , did the study of urbanization, or of women, replace old history by urban histıry,
or feminist theory.

HISTORY AND THE SOCIAL SCIENCES IN THE TWENTIETH CENTURY/


LAWRENCE STONE

Between 1870 and 1930, history developed into an independent professional discipline in
its own right. Also history became more and more myopic and inward-turned, and social
science became more ahistorical. The social scientists, on the other hand, were locked in their
total ignorance of , or interest in, the past; by their neglect of the effects of historical
conditioning upon any existing situation. Stone also described the external evidence of the
civil war and the impact of the revolutionaries, in history from 1930 to 1975. The most
influential social science to turn to history to test its theories and expand its data base was
demography. Anthropology also begun to show interest in both the past and in change over
time. Then it is explained that what was the social sciences contributed to the history; Social

6
sciences refine research strategies and to help define problems and issues. They pointed to the
need for systematic comparison over time and space. The other one is contribution to the
methodology, in testing of commonsense assumptions and literary statements by quantitative
data.

After the profession in the history a new history has been formed in the last forty years.
Firstly, it organizes its material a new way, books are written in an analytical, not a narrative,
arrangement. Secondly, it asks new questions; why did things happen the way they did and
what were the consequences, rather than the old questions of what and how. And it is
concerned with new problems, like technology, economic production, capital accumulation
and economic growth. And also it covers the study of the functions, and organization of a
whole range of institutions below the level of those of the nation-state, institutions for
socialization and education, such as the family, the school, and the university. And this new
history interest in the masses rather than the tiny elite of one.

Until recently historians concentrated on kings, presidents, nobles, bishops, generals, and
politicians. In the last few decades this situation has changed and some of the major works
have been devoted to the ambiguous masses.

HISTORY AND THE SOCIAL SCIENCES / THE LONGUE DUREE

In this article writer concentrates firstly on length and time in history. For that of those
who work in neighboring human sciences: economists, ethnoghraphers, anthropologists,
sociologists, phsychologists, linguists, geographers, statisticians- and this neighbors’
experiments and researchers have been followed thus historians see itself in a new light. And
historians in turn have something to offer them. From current efforts of the history, an idea
has emerged of the multiplicity of time and of the exceptional value of the long time span.

Recently history have became capable of analyzing even greater distances, like a history
to be measured in centuries in time; the longue duree. Instead of a history of events, we would
speak of a short time span, proportionate to individuals, to daily life.

However there is again a new kind of historical narrative which covering a decade and a
quarter of a century. Perroux would offer us other dividing lines, measured with other
barometers, those of economic growth, income, or the gross national products; and it is clear
that the historian can make use of a new notion of time. For the historian, accepting the
longue duree entails a readiness to change his attitudes, thinking. It means becoming used to a
slower tempo, which borders on the motionless. All the stages of historical time can be
understood on the basis of these depths. According to the writer, history; is the total of all
possible histories- an assemblage of professions points of view, from yesterday, today, and
tomorrow.

Historical science revealed itself in 1900 with the Annales(1929). They concentrated on
all the human sciences.

Social sciences have a tendency to evade historical explanation in two contradictory


ways: by concentrating on the current event in social studies, disdainful of all history,
confines itself to the facts of the short term and investigations into real life by transcending
time altogether.

7
Levi-stauss introduce us to one area of a science of communication. It operates on three
levels; communication of women, communication of goods and services, communication of
messages.

Writer also suggests that social sciences would hold over their constant disputes over what
is or is not a social science and what is or is not a structure. And again suggests
mathematization, a concentration on place, the long duree.

THEORETICAL METHODS IN SOCIAL HISTORY/ARTHUR L.


STINCHCOMBE

The purpose of this article is to find out the same way and ignore all the one’s lager
world view to get down to historical methods. And also writer asserted that all the compare
and contrast theory questions on preliminary sociological examinations that take Marx and
Parsons as the axis of comparison are foolish. The main argument of this writing is that when
they are good Smelser, Trotsky, Tocqueville all do the same thing, however important on
preliminary examinations, is not important.

Also writer against the discussing the relation of theory to facts, begin with Kant and
Vienna School.

The central model of positivism is that researchers are forbidden to think between the time
they posit the hypothesis and the time they accept or reject the hypothesis. Whole Kantian
idea contradicts our everyday experience of research.We do not form a historical
interpretation before finding out what was going on.

The main argument of this article is that when a theory of historical material is good, it is
not because the intellectual biography of Trotsky or Smelser it was generated by Marxism or
functionalism.

Then it is mentioned about the quantitative methods .The problem of this area that if a
scholar is going to select only one aspect of an instance to make him comparable to the next
proletarian, that scholar better have hold of the causally relevant aspect of the instances before
counting. And the theory involved in generating counts should be derived from a detailed
construction of compares between instances. It is because counts are too theoretical that they
denature historical inquiry before it starts.

Writer analyzes the micro sociological bases of analogy between concrete collective
events, trends, and structures.

Also he doesnot argue that theory is no good and not denies fact test theories, though it
also suggests other intellectual functions for factual research. And writer aimed to Kantians,
that what is about general ideas in historical research that makes them valuable and
convincing. Confirming the epistemological psychology which says that general ideas come
first and the facts fit into them; is sufficient neither to guide historical research nor give the
resulting monograph the ring of having told us about the human condition.

TARİHİN PEŞİNDE /JOHN TOSCH

8
Tarih, kollektif bir bellektir, insanların kendi toplumsal kimlik kavramlarını ve geleceğe
ilişkin beklentilerini oluşturmalarını sağlayan deneyimlerin toplamıdır. Tarih yerleşmiş
düşüncelere kuşkuyla bakılmasına zemin hazırlayabilir. Kimi durumlarda devlet, tarihin bu
ykıcı potansiyelini elinden almaya uğraşır. Tosch otoritelerin tarihi kullandığını ama kimi
durumlarda da muhalefetinde tarihden yararlandığını belirtiyor. Tosch bir de okuyucunun da
yazdıklarını okurken aklına gelen şu soruyu soruyor:” Tarih, ancak bir ideolojiyi desteklemek
üzere kullanılabilecek bir şey mi yoksa bağımsız bir bilgi dalı olarak kendi başına değer
taşıyor mu? ” Tarih farklı dönemlerde farklı yaklaşımlarla ele alınmıştır: İlk dönemlerde
emsal gösterme şeklinde ele alınmıştır.Oysa Guiccardini eleştirmiştir geçmişten örnekler
göstermeyi çünkü Emsalin geçerli olabilmesi için aynı koşulların hokum sürmesi gerekir,
oysa zamanla koşullar değişeceğinden tanıdık bir fırsat gibi görünen bir şeyi farklı biçimlerde
ele almak gerekeceltir. Ortaçağda ise dünya kıyamet gününe doğru durmaksızın
ilerlemektedir.Fakat bu çağda din dışındaki konularda herhangi bir tarihsel değişim fikrine
önem verilmemiştir. Antikçağdaki bu döngüsel tarih anlayışı Rönesansta canlandı ve
uygarlığın, büyüme, olgunlaşma, ve çürümeden oluşmuş bir yaşam döngüsü olduğu kabul
edildi buda değişim umudunu barındırmıyordu. 18. yy da ise yani Aydınlanma da geçmiş
ilerleme düşüncesine göre yorumlandı. Bu aklın ışığında insanlığın daha iyiye gitmesi
demekti. 19. yyda ise Marx proleterya devrimi ile sosyalizmin zaferini içeren alternatif bir
gelecek versiyono sundu. Fakat tarihin bilim olarak pratik amaçlara yönelik biçimde
araştırılmasına karşı çıkanlar da olmuştur. Bu ilk once Almanya’da çıkmış sonrada Batıya
yayılmıştır.Historisizim/Tarihsicilik denilen bu ilkeye göre her çeğ kendi kültürü ve
değerleriyle insane ruhunun bir tezahürüdür.Onlara göre dünyayı anlamak akıldan değil
tarihten geçiyordu.Bir bakıma bu Aydınlanmanın akılcılığına bir tepkiydi.Tarihsiciliğin
gelişiminde baskın rolü Fransız İhtilali oynamıştı. Fransız Devrimine karşı muhafazakar bir
tepkinin oluşmasında önemli rol oynayan kişi ise Leopold von Ranke’dir. O tarih
çalışmalarında tarihsiciliğin hakim akım haline gelmesini sağlamıştır.Geçmişe tarafsızlıkla
yaklaşıyordu.İnsanlık tarihinde Tanrı’nın yönlendirici rolünün ortaya konacağına inanan son
tarihçiydi ama geçmişten pratik dersler çıkarmaya da çalışmıyordu.

İlerleme olarak tarih ise geçmişteki eğilimlerin tespit edilmesi ve geleceğe ilişkin
projeksiyonlar yapılması.Tarih kesin öngörüler için değil toplumsal, siyasi, ekonomik
eğilimlerin geleceğe yansıması için zemin hazırlar. Bu da gelecekteki olayların gerçekleşeceği
koşulları güçlü bi şekilde görebilmemize olanak verir. Diğer yandan bir toplum için yararlı
olanı tüm toplumlara uygulamak zarar getirebilir.

Sonrasında tarih ve diğer disiplinler arasındaki ilişki inceleniyor.Bu anlamda tarih


Cobb’un deyişiyle başlı başına değer taşıyan,zenginleştirici, kültürel bir alandır.Sosyal
bilimler ise tersine pratik yol göstericilik vaat etmelerine dayanır.İktisatçılar ile sosyologlar
sorunlar için reçeteler üretirler.Tarihçilerde eğer pratik amaca önem veriyolarsa onu beşeri
bilimlerden ayırıp sosyal bilimler arasına yerleştirmeye çalışırlar.Tosh’a göre ise tarih
bunların ikisi arasında ayrım yapmak yerine bunların her ikisi arasında bir köprü
oluşturmalıdır.Ona göre tarih eğitimi zihni eğitmelidir,başkasını anlama yeteğini geliştirir ve
tarihsel bir perspektif sağlar.

İzleyen bölümde belgesel malzemelerin nasıl ortaya çıktığı bugüne kadar nasıl ayakta kaldığı
ve akademisyenlerin eline nasıl geçtiği ayrıntılarıyla açıklanmaktadır.Ardından kaynak
kullanımının eleştirel bir gözle yapılması gerektiğini söylüyor.Tarihçi bir belgeyi
değerlendirirken nasıl,ne zmn, niçin ve kim tarafından meydana getirildiğini
bulmalıdır.Ayrıca belge teknik olarak da incelenmelidir.Kimyasal testlerle kağıdın ve
mürekkebin yaşını saptamak mmkündür.

9
Araştırmada hangi konunun izinin sürüleceği ise aslında tarihçinin kişisel ilgilerine,ve
isteğine kalmıştır.Siyaset tarihi; devletin kurumsal örgütlenmesini,hizipler ile partiler arasında
devletin denetimini ele geçirmek için verilen mücadeleyi, devletin dayattığı politikaları ve
devletler arası ilişkileri inceler.Ayrıca tarih iktisat tarihi ,düşünce tarihi ,sosyal tarih açısından
da incelenebilir.Tarih yazıcılığına gelince ise teknik,betimleme,anlatı ve çözümlemeye önem
verilmektedir.Bu iş romancıda ya da şairde olana benzer bir düşgücü ve ayrıntıları görme
yeteneği ister.Tarih ve teori ilişkisin de ise teori kullanmayı gerektiren bazı nedenler
vardır.Belli bir zaman dilimine ait insan deneyiminin bütün bouyutları arasındaki karşılıklı
ilişkileri kavramak güçtür.teori kulllanmayı gerekli kılan ikinci sorun da tarihsel
değişimdir.Sonuncusu da tüm değişimlerin doğrultusunu açıklamaya çalışan
teorilerdir.Tarihçilerin işi verilerin ışığında teoriyi uygulamak,geliştirip yeni bir teori ortaya
koymaktır.Ve bunu da nihai teoriyi bulmak için değil teori olmazsa tarihin gerçekten önemli
sorularıyla asla baş edemeyecekleri için yaparlar.

Bilim Olmak,Bilim Kalmak, Ya Da Edebi Metne Dönüşmek: Dünya ve Türkiye’de


Tarihte Yöntem Üzerine Prof. Dr. Özer Ergenç İle Söyleşi / Tekin Avaner

Tarih yorumlu bir bilgidir.Tarihçi belirli neden sonuç ilişkilerini açıkladıktan sonra belli
bir sonuca ulaşmaz.Ama inecelediği olaydan öncesi ve sonrasındaki olaylar arasındaki
bağıntıyı ilişkiyi inceler.Tek olayları incelemesi bakımından doğa bilimlerinden ve bird aha
tekrarlanmayacak olayları incelemesi bakımından da sosyal bilimlerden farklıdır.Tarihin
iktisatçılar,sosyologlardan ve antropologlardan yararlanmaya başlamasını olumlu
karşılıyor.Böylece tarihçi bilmediği bazı yöntemleri ve yeni bakış açılarını görmüş
oldu.Bunun olumsuz yanları olsa da olumlu yanlarının daha ağır bastığını
düşünüyor.Tarihçilerin belli dönemlerde o dönem için önemli konuları ele almasını ve o
konunun önemi geçince de o an hangi konu önemli ise onu araştırmasını eleştiriyor.Örneğin
60’larda geri kalmışlkla uğraşıldı,arkasında öteki ve diğeri konuları tarttışılması
gibi.Üniversitelerde ise tarih eğitimi almamış dışardan bir alandan gelen tarihçilere öncelik
verilmesini eleştiriyor.Örneğin teknik bilgiyi bilmeyen Osm tarihi için mesela Osmanlıcayı
bilmeyen birinin ünüversitelerde önemli yerlere gelmesi Türk tarih gelişimini olumsuz
etkilemiştir.Çünkü bu kişiler sırf teoriye yoğunlaşacağından konunun özünü
yansıtamayacaklardır.

10

You might also like