You are on page 1of 2

TARİH DİSİPLİNİNDE ÇOK KATMANLILIK ÜZERİNE BİR DENEME

Ontolojik olarak yaygın kullanımıyla tarih esasında insanlık tarihini, insanların tabiat
içerisindeki eylemlerini ve sonuçlarını ifade eder. İnsanların eylemleri sonucu zamanda
oluşan olaylar ve tekrar eden olayların ortaya çıkardığı olgular tarih olarak nitelendirilir.
Tarihin varlığı çizgisel ve döngüsel olarak iki şekilde değerlendirilir. Örneğin ilerlemeci tarih
anlayışına göre çizgisel tarih vardır, zaman ilerledikçe gelişen eskinin üzerinde ilerleyerek
giden bir tarih anlayışıdır. Döngüsel tarih ise tarihte aktörler değişse de bazı olayların
tekrarlandığı ve zamanın bu şekilde aktığı bir biçimdir. İbni Haldun'un tarih anlayışı
döngüseldir. Mevsimlerin, dünyanın, takvimlerin ilerleme biçiminin döngüsel olduğunu
düşündüğümüzde dünya üzerinde yaşayan canlıların da belli bir döngüyü nesiller boyu
tamamlamasını ele aldığımızda tarihte yaşanan olayların birbirlerinin aynısı olmasa da insanın
fıtratı gereğince belli bir düzende tekrar ettiğini görmek mümkündür. O halde benzer şeyler
tekrar ederken tekamülün de mümkün olduğu döngüsel tarih anlayışı daha kapsamlı ve
zamanın işleyişine uygundur.
Bugün kabul edilen görüşe tarih disiplininde geçmiş ve geçmişi anlatan özne ile ilgili
iki temel problem vardır. Geçmişte yaşanmış bir olayı aynı şartlarla aynı aktörlerle
tekrarlanması mümkün olmadığından o günle ilgili elimizde çok fazla kaynak olsa bile olayı
tam olarak anlamamız ve değerlendirmemiz mümkün değildir. Bununla birlikte olayı bize
aktaranlar kendi bakış açılarını yansıtırlar. Geçmişte yaşanmış bir olayı bize aktaranların
yorum ve anlatımlarından bağımsız değerlendirmemiz mümkün değildir. Geçmişe dönmenin,
o günki şartları yeniden oluşturmanın ve öznenin tarafsızlığının imkansızlığı tarihin bir sosyal
bilim dalı olarak kabul edilmesini zorlaştırmaktadır. Bu sebeple kimilerince bir disiplin
olarak kabul edilmiş kimi tarihçiler de bilimselliğe yaklaştırmak için çeşitli metodolojiler
üretmiş ve uygulamıştır.
Tarih alanında kullanılan kaynakların tasnifi objektiflik ölçüsüne bağlı olarak
yapılmış, paradigma değiştiği ölçüde muteber kabul edilen kaynaklar da çoğalıp
çeşitlenmiştir. Tarih yazımının iki epistemolojik problem (geçmişe dönmenin imkansızlığı ve
her öznenin farklı bakış açısıyla geçmişi yaşaması) etrafında gelişmesinin kaynakların
çeşitlenmesi ve geçmişin kendi şartları içinde yeniden değerlendirilmesi çabası gibi
metodolojik açıdan önemli sonuç ve katkıları vardır. Buna karşın geçmişte yaşanan olayları
anlatıcının bakış açısı ve o günün şartlarının tekrarlanamazlığından daha geniş ve kapsayıcı
bir varlık alanı açılması daha kapsayıcı neticeler verecektir. Açıklamak gerekirse bazı büyük
tarihi olaylar binlerce ve hatta daha fazla kişinin şahitliğiyle nesiller boyu aktarılarak
günümüze ulaşırlar. Fatih'in İstanbul'u fethi olayını ele alırsak, bu olay bize kimler tarafından
aktarılırsa aktarılsın yaşandığı ve hangi aşamalarla gerçekleştiği herkes tarafından
bilinmektedir. Çünkü böylesine büyük bir olayın varlığı insanlık hafızasına kazınarak
gelmiştir, o günün tekrarlanmasının imkansızlığı veya herkesin kendi açısıyla yaşamış ve
aktarmış olması o gerçeği değiştirmemektedir, aksine farklı yönlerden dinlediğimizde olayı
pek çok yönüyle o günü yaşayan aktörlerden bile daha iyi bilmemizi sağlar. İnsan o günün
şartları tekrarlanmayacak olsa da anlatılanlardan tahayyülünde canlandırarak genel bir resme
hakim olabilir.
Ontolojik ve epistemolojik ön kabuller metodolojik kısıtlamalar ile sonuçlanmaktadır.
Örneğin sözlü kaynaklar yazılı kaynakların yanında yeterince objektif görülmediğinde belli
bir kesime ait tarihin yok sayılması işten bile değildir. Sözlü aktarım da yazılı aktarım kadar
önemlidir. Kültürel aktarım, tecrübe aktarımı daha çok sözlü aktarımla olur. Efsane ve
destanlar, mitler dahi büyük etkiler bırakmış tarihsel olayların dilden dile aktarımıyla
günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bunlar tek ve muteber kaynak kabul edilmese dahi geçmişte
yaşanmış olaylarla ilgili genel bir perspektif vererek araştırmada yol gösterebilir. Mütevatir
bilgi, sadık haber tarihin konusu olarak sayılmadığından bunlar kaynaklar içerisinde gereken
önemi görmemektedir. Elbette ki vahiy tarih bilimine kaynak olmak amacıyla değil insanlığın
takip etmesi gereken yolu bildirmek üzere gelmiştir fakat ibret ve emsal teşkil etmesi için
geçmişteki bazı olaylardan da bahsedilmektedir. Günümüzde bu olayları incelemek,
araştırmak hangi yüzyıllarda nerede hangi aktörlerce gerçekleştiğine dair incelemelerde
bulunmak dahi başka disiplinler altında değerlendirilmeye ya da subjektif olmakla itham
edilmeye götürebilmektedir.
Sonuçta bir tarihçi açık fikirli olmadığı takdirde çalışmasını kolaylaştıracak ve belli
bir zemine oturtacak kavramların esiri olup belli bir paradigmanın içerisinde sıkışıp kalabilir.
Oysa kaynakları çeşitlendirmek, bakış açısını genişletmek tarihi araştırmalara büyük katkı
sağlayacağı gibi dünya tarihinde göz ardı edilen kenara köşeye itilen konularda çalışmalar
yapma cesareti gösterdiğinde alanda eksik kalan boşlukları doldurarak büyük bir hayra hizmet
edebilir. Böylece diğer disiplinlerdeki araştırmacılar da bu bilgilerden faydalanma imkanına
kavuşabilirler.

You might also like