You are on page 1of 4

Biri Bizi Hukuka Aykırı Gözetliyor:

MOBESE Kameraları
Tarafından Öğr. Gör. Buket Abanoz Öztürk • 10/10/2019

Bu yazı, “Kamusal Alanda Kameralı Gözetlemenin Suçun Önlenmesindeki Etkisi ve Elde Edilen
Delillerin Hukuka Uygunluğu Sorunu” adlı eserden oluşturulmuştur. Ayrıntılı bilgi ve atıf için bkz.
Buket Abanoz, Kamusal Alanda Kameralı Gözetlemenin Suçun Önlenmesindeki Etkisi ve Elde
Edilen Delillerin Hukuka Uygunluğu Sorunu, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2018.
Özet: Bu yazıda, bir suç olayının aydınlatılmasında akla gelen ilk delil olan; parkta, sokakta,
meydanda veya metroda, yani hayatın her alanında gördüğümüz MOBESE kameralarıyla
yürütülen kameralı gözetleme faaliyetinin mevcut haliyle hukuka aykırı olduğu iddia edilmektedir.
Bu iddia üç adımda gerekçelendirilmektedir: (1) MOBESE kameralarıyla; kişiler kamuya açık
alanlarda izlemekte, kaydedilmekte ve bu kayıtlar saklanmaktadır. Bu izleme-kaydetme-saklama
süreci; kişisel verilerinin korunması hakkına, özel hayatın gizliliğinin korunması hakkına ve
kişilerin maddi ve manevi varlıklarını geliştirme hakkına müdahale teşkil etmektedir. (2) Kamusal
alanda kullanılıyor olmaları kameraları hukuka uygun yapmaya yetmez. Bu müdahalenin hukuka
uygun olabilmesi için diğer şartlarla birlikte sürecin kanunla düzenlenmesi gerekir. (3) Ülkemizde
MOBESE olarak bilinen kamusal alanda kullanılan kameralı gözetleme faaliyetinin esaslarını
düzenleyen bir kanun yoktur. Hâl böyleyken, bu yazıda kameraların kurulum amaçlarına da
uygun olarak suçun önlenmesinde elverişli, uygun ve etkili olduğu bilimsel olarak ispatlanmış
mekânlarda, tedbirin süresine uyularak, izleme-kaydetme-muhafaza etme ve kullanma sürecini
açık, belirli ve denetlenebilir kılan özel bir kanuni düzenlemeihtiyacına dikkat çekilerek, yapılacak
kanuni düzenlemede dikkat edilmesi gereken hususlar maddeler halinde sunulmaktadır.
Neden MOBESE Kameraları Hukuka Aykırı?
Kameralar, bireyin temel hak ve özgürlüklerine yapabileceği müdahale bakımından güvenlik-
özgürlük gerilimi bağlamında hararetli tartışmalara neden olmaktadır. Bu tartışmaların sonucu
olarak, dünya genelinde kameralı gözetleme sistemlerinin şeffaflığı, hesap verilebilirliği, kurulum
amacına hizmet etmesi ve özgürlükleri ihlale yönelmemesini sağlamak amacıyla önemli yasal
düzenlemeler yapılmaktadır. Fakat Türkiye’de kameralı gözetleme (MOBESE) faaliyetini
düzenleyen herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Bununla beraber, kameralarla
kamuya açık alanlarda bireylerin izlendiği, kaydedildiği ve bu kayıtların saklandığı
bilinmektedir.Bu izleme-kaydetme ve saklama faaliyeti, sadece Devlet tarafından değil; üçüncü
kişiler tarafından da yapılabilmektedir. Örneğin; asansörde, apartman veya konut girişinde,
dükkân içi veya dışında gelişigüzel ve kontrolsüz kameralı izleme ve kayıt yapılmaktadır.
Kameraların görüş alanına kimlerin girdiği, ne zaman orada bulunduğu, nereye gittiği, kimlerle
birlikte olduğu, ne giydiği, ne taşıdığı, ne yiyip ne içtiği gibi birçok bilgi bu kayıtlardan
sağlanabilmektedir. Dolayısıyla kameralarla, özel hayatın gizliliği hakkı ve kişisel verilerin
korunması hakkı (AY m. 20) ihlal edilebileceği gibi kameraların bireylerin özgürce hareket
edebilmesine engel olabilme özelliği gereği maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı
da (AY m. 5, 17) ihlal edilebilecek niteliktedir. Bu noktada öne sürülen üç farklı görüş
bulunmaktadır.
İlki, izlenen alanların kamusal alan olduğu ve kamusal alanda herşeyin aleni olması nedeniyle
herhangi bir yasal düzenlemeye gerek olmadığıdır. Fakat sanılanın aksine, kamusal alanda
kullanılıyor olması kameraları peşinen hukuka uygun hâle getirmez. Nitekim Anayasa m. 13’e
göre, özgürlükler ancak kanunla, meşru bir nedene dayanarak, hakkın özüne dokunmadan,
ölçülü bir şekilde ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadan sınırlanabilir.
Özgürlüklerin güvence ve sınırlama ölçütleri gerek Anayasa’da gerek taraf olduğumuz
uluslararası sözleşmelerde açıkça düzenlenmektedir. Kamusal alanda özgürlükler sınırlanabilir;
fakat kamusal alanın kendisi bir hakkın sınırlama nedeni olamaz.
İkincisi, kamusal alanda kameralı gözetleme faaliyetinin bir hukuka uygunluk nedenine dayandığı
görüşüdür. Bu kapsamda ilgilinin rızası, meşru savunma ve görevin yerine getirilmesi hukuka
uygunluk nedenleri tartışılmakla beraber kameralı gözetleme noktasında bilhassa ilgilinin rızası
ön plana çıkmaktadır. Kameralı gözetleme alanının dışına yerleştirilmiş uyarıcı işaretlerle ha-
berdar edilmelerine rağmen söz konusu alana giren bireylerin, o alanda görevliler tarafından
izlenmelerine ve görüntülerinin kaydedilmelerine örtülüde olsa rıza verdikleri kabul edilmektedir.
Fakat uyarıcı işaretlerin varlığı da tek başına yeterli değildir. Söz konusu rızanın geçerli olabilmesi
için neye rıza verildiği konusunda yeterli bilgi sahibi olunması ve özgür bir şekilde rızanın verilmiş
olması gerekir. Bir başka ifadeyle, kişi rıza verdiği müdahalenin kapsamı konusunda
bilgilendirilmeli ve rıza vermeme ihtimalinde alternatif bir seçeneği de mevcut olmalıdır. Kamusal
her alanın yirmi dört saat izlenilmesi ve kaydedilmesi halinde uyarıcı levhaların varlığı bir anlam
ifade etmeyecektir. Bir başka ifadeyle, kameralı gözetleme alanına girmemenin tek alternatifi,
özel mülkünden dışarı çıkmadan yaşamaktan geçiyorsa, seçilebilecek herhangi bir alternatifin
varlığından söz edilemeyecektir. Zira özel hayatın, kişisel verilerin veya insan haysiyetinin
yalnızca dört duvar içerisinde korunduğunu söylemek, kamu güvenliği ile temel hak ve özgürlükler
arasında kurulacak dengede ölçülü olunmadığını ortaya koymaktadır. Bu durumda meydanların,
havaalanlarının, tren istasyonlarının, şehrin güvenliği için önem arz eden kritik noktaların yirmi
dört saat izlenmesi ölçülüdür. Fakat her sokak için aynı şeyi söylemek mümkün değildir.
Üçüncüsü ise MOBESE ile kameralı gözetleme faaliyetinin kanuni dayanağı olduğu yönündedir.
Ülkemizde MOBESE olarak bilinen gözetleme kameralarının kanuni dayanağı olabileceği
düşünülen; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyat Kanunu,
5649 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunu, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu,
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu veya 6998 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
dayanak olarak gösterilemez. Çünkü hiçbir Kanun’da, suçun önlenmesi amacıyla kameralı
gözetlemeye maruz kalacak kişilerin, devlet veya üçüncü kişiler tarafından kendilerine ne zaman
ve hangi kapsamda müdahale edileceğini, görüntülerinin ne kadar süre saklanabileceğini,
kimlerin bu görüntülere ulaşabileceğini bilinebilir veya öngörülebilir kılan bir düzenleme yer
almamaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin konuyla ilgili içtihatlarına bakıldığında; Mahkeme, özel
hayata ait beklentilerin zayıf olduğu kamusal alanda, kişinin sadece filme alınmasının özel hayata
müdahale olmadığını ifade etmektedir. Fakat bu tür bilgilerin düzenli ve kalıcı olarak kaydı söz
konusu olunca, özel hayata müdahale ortaya çıkmaktadır. Nitekim Mahkeme, bir alanın kamu
kurumları tarafından sistematik ve sürekli olarak görüntülü kaydının yapılmasını özel hayata
müdahale olarak değerlendirmektedir. Bilindiği gibi, MOBESE sistemiyle de kamusal alan sadece
izlenmemekte; daha sonraki incelemeler için kaydedilmekte ve söz konusu görüntüler belirli bir
süre de saklanmaktadır. Bu nedenle MOBESE kameralarının, AİHS’nin 8. Maddesi gereği özel
hayata müdahale teşkil eden bir tedbir olduğu tespit edilmektedir.
Özel hayata yönelik bu müdahalenin ihlal teşkil edip etmediğinin belirlenmesi ikinci safhada
değerlendirilmelidir. Anayasal düzenleme esas alındığında, MOBESE kameralarıyla bireylerin
özel hayatına yönelik müdahalenin sözleşmeye uygun olabilmesi için, “kanunilik” “ölçülülük” ve
maddede sayılmış olan bir ya da daha fazla amaç bakımından “demokratik bir toplumda gerekli”
olması koşullarına uygun olması gerekir. MOBESE kameralarının kurulum ve işleyişine ilişkin
herhangi bir kanuni düzenleme bulunmadığı daha evvel belirtilmiştir. Bu durum, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin hukuka uygun bir müdahale için aradığı ilk şart olan “kanunilik” koşuluna
aykırılık teşkil etmektedir. Bu noktada, sözleşme sorumluluğun yanı sıra, Anayasa’nın 13.
Maddesi de ihlal edilmektedir.
Peki, nasıl bir kanuni düzenleme yapılmalı?
Bugünkü kullanım şekliyle MOBESE’nin hukuka uygun olarak yürütülebilmesinin tek yolu;
MOBESE kameralarının kurulum, işleyiş, usul ve esaslarını düzenleyen (izleme, kaydetme,
muhafaza etme ve kullanma sürecini) denetlenebilir kılan açık, şeffaf ve ölçülü bir kanuni
düzenlemeden geçmektedir. Fakat tek başına kanuni düzenleme de yeterli değildir. Bu
düzenlemenin içeriği de önemlidir. Aşağıda MOBESE kameralarına ilişkin çıkarılacak kanunda
dikkat edilmesinde fayda görülen hususlar maddeler halinde sıralanmaktadır:
1. Yapılacak kanuni düzenlemede kameraların hangi amaçla kullanılacağı açıkça
belirtilmelidir. MOBESE kameraları bir yandan suç işlenmesinin önlenmesi; diğer taraftan
suçun soruşturulması ve kovuşturulması amacı gütmektedir. Bu bağlamda, çifte karakterli
bir tedbirdir. Fakat kameraların asıl amacı, izlendiği ve yakalanabileceği hissi vermek
suretiyle kişiyi suç işlemekten caydırmaktır. Dolayısıyla önleyici fonksiyonu ön plana
çıkmaktadır. Nitekim Anayasa’nın 20. maddesinde müdahalenin milli güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması meşru amacına matuf olarak yapılabileceği
belirtilmiştir. AİHS m. 18’de de “sınırlamanın öngörülen amaç dışında kullanılamayacağı”
belirtilmektedir. Dolayısıyla yürütülen her kameralı gözetleme faaliyetinin amacı
belirlenmelidir.
2. Kameraların kurulacağı alanların tespitinde amaca uygunluk kriteri dikkate alınmalıdır.
Suçun işlenmesinin önlenmesi amacıyla kamera sistemi kurulacaksa; ilgili bölgedeki suç
oranları ve suç türleri dikkate alınmalı, pilot uygulaması yapılarak kameranın bölgedeki
suç oranlarını nasıl etkilediği takip edilmelidir. Kameralar, sadece kamuya açık alanlarda
kullanılabilir; konut ve işyerinde kullanılamaz. Kameraların görüş alanına giren balkon,
pencere gibi alanların karartma, buzlama tekniği kullanılması gerekir. Bu kriter, MOBESE
kameralarının olur olmaz her yere kurulumunun önüne geçecektir.
3. Bir alana kamera sistemi kurulum kararını verecek kişi veya kurum açıkça gösterilmelidir.
Kamera kurulum kararını, İl Güvenlik Kurulu adı altında “her ilde Vali veya vali yardımcısı
başkanlığında belediye başkanlığı, il jandarma komutanlığı, il emniyet müdürlüğü, baroyu
temsilen avukat, bir hukukçu öğretim üyesi, sendika temsilcisinden oluşan”bir kurul
olmalıdır. Yurt dışındaki uygulamalarında kamera kurulum kararını teknik konuda uzman
kişilerin de yer aldığı yerel komitenin tavsiye kararı üzerine valinin alabildiği (Fransa
Modeli), bir alanda kamera kurulumuna ruhsat usulüyle İl İdare Kurulunun karar verdiği
(İsveç Modeli) veya yerel ihtiyaçlara binaen Belediye Meclisi’nin karar verdiği (Hollanda
Modeli) örnekler de bulunmaktadır.
4. İzleme, verileri toplama, muhafaza etme görev ve yetkisinin kimde veya hangi kurum
bünyesinde olacağı da açıkça düzenlenmelidir. Diğer ülkelerdeki genel uygulama,
izlemenin kamu ve özel sektör arasında dönüşümlü olarak yapılması şeklindedir. Fakat
önerimiz, çeşitli kamu görevlileri tarafından izleme yapılacak olsa da kolluk personelinin
kayıtları muhafaza etmesi ve imhasını gerçekleştirmesidir. Bu hususta bir denetleme
kurulunun oluşturulması da gerekir. Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler ve üçüncü
kişilerin kameralı gözetleme faaliyeti ile ilgili kurallara uyup uymadıkları bu kurul
tarafından denetlenmelidir.
5. Kaydedilen görüntülerin ne kadar süre saklanacağı, yani muhafaza süresi kanunda
gösterilmelidir. Günümüzde sistemin teknik yapısı gereği 10 ila 30 gün arasında kayıtlar
saklanmaktadır. Muhafaza süresi, bir süre sonra adli soruşturma kapsamında bu
görüntülerin talep edilebileceği de göz önünde bulundurularak tayin edilmelidir. Teklifimiz,
söz konusu kayıtların en az 1 yıl süreyle saklanması yönündedir.
6. Kamera yerleştirilen alanlara “Bu alan kamera sistemi ile izlenmekte, kaydedilmekte ve bu
kayıtlar belirli bir süre saklanmaktadır.” şeklinde uyarıcı levhalar yerleştirilmelidir.
Kameralı gözetleme uygulamasının bireyler tarafından öngörülebilir ve belirli olması söz
konusu uyarıcı işaretlere bağlıdır. Kameralı gözetleme alanının dışına yerleştirilmiş
uyarıcı işaretlerle haberdar edilmelerine rağmen söz konusu alana giren bireylerin, o
alanda görevliler tarafından izlenmelerine ve görüntülerinin kaydedilmelerine örtülü de
olsa rıza verdikleri kabul edilmektedir. Günümüzde kameralı gözetleme faaliyetini hukuka
uygun hale getiren şey, uyarıcı işaretlerin varlığına rağmen söz konusu alana giriş
yapılması olarak gösterilmektedir. Oysa kişisel verileri koruma altına alan AY. m. 20’de
kişisel verilerin ancak kanunla öngörülen hallerde veya “açık rıza” ile işlenebileceği
belirtilmektedir. Kamusal alanda kameralı gözetleme tedbirine ilişkin yürürlükte bir kanun
olmadığına göre sadece açık rıza kameralı gözetleme faaliyetini hukuka uygun hale
getirebilir.
7. Bir suç olayının aydınlatılması sürecinde, günümüzde ilk akla gelen delil, kamera
görüntüsü olmaktadır. Kural olarak, önleyici tedbirlerinden elde edilen deliller,
muhakemede delil olarak kullanılamamaktadır. Önleme amaçlı toplanan delillerin yeni bir
soruşturma başlatılması bakımından başlangıç şüphesi oluşturması mümkündür. Nitekim
araştırmanın başlatılması, soruşturma ve kovuşturma mecburiyetinin gereğidir. Fakat
kanuni düzenleme yapılana kadar, canlı izleme sırasında suçüstü halini gösteren bir
görüntüye rastlanılması halinde CMK m. 90 gereği aniden kayda alınması da mümkündür.
Dolayısıyla kameralı gözetleme faaliyeti canlı izleme ve arşiv kaydı tutma olmak üzere iki
şekilde değerlendirilmeli ve arşiv kaydı tutulması için ilgili hususları kapsayan ayrıntılı bir
düzenleme yapılmalıdır.
8. Üçüncü kişilerin kullandığı güvenlik kameralarının da kanuni düzenlemeye ihtiyacı
bulunmaktadır. Özel kişi veya kurumların güvenlik kamerası kullanabilmeleri için takip
edilmesi gereken usul, kullanabilecekleri kamera çeşitleri, hangi alanla sınırlı olarak
kameralı gözetleme yapabilecekleri ve kayıtları saklama süreleri de düzenlenmelidir.
Ayrıca söz konusu kameralara kendileriyle ilgili olmayan bir başka suç olayıyla ilgili
yansıyacak görüntülerin muhakemede kullanılıp kullanılamayacağı da düzenlemede
belirtilmelidir.

You might also like