You are on page 1of 11

Periyodik tablo tarihi

Periyodik tablo, kimyasal elementlerin atom


numarası, elektron konfigürasyonu ve yinelenen
kimyasal özelliklerini baz alarak hazırlanmış bir
düzenlemedir. Elementler artan atom numarasına
göre sıralanmıştır. Tablonun standart formunda
sistematik bir şekilde gösterilen elementlerle
birlikte periyot adı verilen sıralar ve grup olarak
adlandırılmış sütunlar bulunmaktadır.
Periyodik tablonun tarihi, bir asırdan uzun
süredir devam eden kimyasal özellikleri
anlamadaki gelişimi yansıtmaktadır. Tarihindeki en
önemli olay, 1869 yılında Dimitri
Mendeleyev’in tabloyu yayınlamasıyla
gerçekleşmiştir. Kendisi, daha önceden Antoine-
Laurent de Lavoisier ve John Newlands gibi bilim
adamları tarafından yapılmış olan keşiflerin üstüne
yapmış olduğu katkılara rağmen, tablonun
gelişiminde tek hak sahibi kişi olarak anılmaktadır.
Doğal formlarında bulunabilmeleri ve ilkel aletlerle
kolay bir şekilde çıkarılabilmelerinden ötürü, birkaç
fiziksel element (altın, gümüş ve bakır), eski
uygarlık kalıntılarından anlaşıldığı üzere eskiden
beri bilinmektedir. Fakat, M.Ö. 330 yılı civarında
var olan her şeyin belirli sayıda elementten
meydana geldiği düşüncesi oluşmuş, ilk olarak
Sicilyalı filozof Empedokles tarafından öne
sürülmüş olan ve Yunan
filozofu Aristoteles tarafından var olan her
maddenin bir veya birden fazla kökün karışımından
meydana geldiği düşüncesiyle desteklenmiştir.
Bahsedilen kökler dört tane ve
sonradan Platon tarafından element olarak
nitelendirilmiş olan toprak, su, hava ve ateştir.
Aristoteles ve Platon element konseptini
oluşturmuş olsalar da, fikirleri maddenin doğasını
anlama konusundaki gelişmelere katkı sağlamıştır.
Hennig Brand
Periyodik tablonun tarihi aynı zamanda
kimyasal elementlerin keşfinin de bir tarihidir.
Tarihte ilk kez yeni bir element keşfeden kişi,
aynı zamanda iflas etmiş bir tüccar olan
Alman Hennig Brand’dır. Brand, efsanevi bir
madde olan ve adi metalleri altına çevirdiği
inanılan felsefe taşını keşfetmeye çalışmıştır.
1649 yılında, damıtılmış insan idrarıyla
yaptığı deneyler sonucunda elde ettiği parlak
beyaz maddeye fosfor ismini vermiştir.] Brand,
yaptığı buluşu 1680 yılına kadar sır olarak
saklamış, Robert Boyle fosforu yeniden
keşfetmiş ve bulgularını yayınlamıştır.
Fosforun keşfi, bir maddenin element
olmasının ne anlama geldiği sorusunun açığa
çıkmasına yardımcı olmuştur.
1661 yılında, Boyle bir elementi, “Bir kimyasal
reaksiyonla kendinden daha basit bir
malzemeye indirgenemeyen madde” olarak
tanımlamıştır. Bu basit tanım atom altı
parçacıkların keşfine kadar, yaklaşık üç yüz yıl
boyunca geçerli kabul edilmiş ve kullanılmıştır.
Antoine-Laurent de Lavoisier

Antoine Laurent de Lavoisier


Lavoisier’in 1789 yılında yazdığı ve Robert
Kerr tarafından İngilizceye çevrilen eseri Traité
Élémentaire de Chimie (Kimya’nın Temel Bilimsel Eseri),
kimya alanında yazılmış ilk modern ders kitabı olarak
kabul edilmiştir. Kitabın içeriğinde Lavoisier’in daha
küçük parçalara indirgenemeyeceğini düşündüğü ve
günümüzde kullanılan element listesinin temelini
oluşturan oksijen, nitrojen, hidrojen, fosfor, cıva, çinko ve
sülfür listelenmiştir. Lavoisier’in listesi bahsedilen
elementlerin yanı sıra, yaşadığı devirde madde olduğuna
inanılan ışık ve ısıyı da kapsamaktadır. Lavoisier,
maddeleri metal ve ametal olarak sınıflara ayırmıştır.
Çoğu önde gelen kimyagerler, Lavoisier’in yeniliklerine
karşı çıkmasına rağmen, the Elementary Treatise, genç
nesli ikna edebilecek nitelikte yazılmış bir eserdir. Fakat,
Lavoisier’in element tanımlamaları, elementleri sadece
metaller ve ametaller olarak sınıflandırmasından ötürü
eksik kabul edilir.
Johann Wolfgang Döbereiner
1817 yılında, Johann Wolfgang Döbereiner elementleri
sınıflandırma konusunda yapılan ilk denemelerden birini
formüle etmeye çalışmıştır. 1829 yılında, bazı benzer
özellikleri taşıyan elementleri üçerli gruplar halinde
ayırabileceğini anlamıştır. Bu gruplara üçlüler adını
vermiştir. Döbereiner tarafından tanımlanan üçlülerin
bazıları aşağıdaki gibidir;
1.klor, brom ve iyot
2.kalsiyum, stronsiyum ve baryum
3.sülfür, selenyum ve tellür
4.lityum, sodyum ve potasyum
Bütün üçlülerde, ortada bulunan elementin atom ağırlığı
diğer iki elementin atom ağırlıklarının ortalamasına
neredeyse eşittir.

John Newlands

Newland'ın oktavlar yasası


1864 yılında, İngiliz kimyager John Newlands bilinen 62 tane
elementi fiziksel özelliklerine göre 7 farklı gruba ayırmıştır.
Newlands birçok benzer elementin çiftler halinde bulunduğunu
ve bunların kütle numaralarında 8’in katlarıyla farklılık
gösterdiğini belirtmiş, elementlere ilk defa atom numaraları
atayan bilim insanı olmuştur. Chemisty News dergisinde
yayınlanan, sekizlerin periyodikliğini müzikteki gamlara
benzettiği ve adını “Oktavların Yasası” koyduğu çalışması
dönemin bazı çağdaşları tarafından ciddiye alınmamıştır. 1 Mart
1866 tarihinde Chemistry Society (Kimya Topluluğu)’deki dersi
yayımlanmamış, Topluluk ise buna neden olarak bu tarz teorik
konuların tartışmaya açık olmasını göstermiştir.
Newlands’ın yaptığı analizler Chemistry Society (Kimya
Topluluğu) tarafından ancak Mendeleyev’in çalışmaları fark
edildikten sonra, altın madalya ile ödüllendirilmiştir. Sekizlerin
periyodikliğinin öneminin kabulü ancak bir sonraki
yüzyılda, Gilbert N.Lewis’in Değerlik Bağı Kuramı (1916) ve
Langmuir’in Kimyasal Bağların Oktet Teorisi (1919) ile
gerçekleşmiştir. Newlands’in bilime olan katkısı 2008 yılında
The Royal Chemistry Society (Kraliyet Kimya Topluluğu)
tarafından “Kimyasal elementler için periyodik kanun’un kaşifi”
sıfatıyla evine asılan mavi bir plaket ile kabul edilmiştir.

Lothar Meyer
Mendeleyev ile tanışmamış olan bir Alman kimyageri
olan Lothar Meyer’in de periyodik tablo konusunda
çalışmaları olmuştur. Her ne kadar 1864'te
Mendeleyev’den bağımsız hazırladığı çalışması
yayımlanmış olsa da, az sayıda tarihçi Lothar Meyer’i
periyodik tablonun ortak yaratıcılarından birisi olarak
kabul etmektedir. Meyer’in tablosu, toplamda sadece 28
element içermiş ve elementleri atom numaralarına göre
değil, değerliklerine göre sıralamıştır. Dolayısıyla, yeni
elementleri tahmin etme ve atom ağırlıklarını düzeltme
konusunda yetersiz kalmıştır. Mendeleyev’in bilinen
elementlerden oluşan tabloyla beraber tabloyu
tamamlamak adına yeni elementlerin varlığını tahmin
etmesi ve bazı elementlerin atom ağırlıklarını
düzeltmesini yayımlamasından yaklaşık 3 ay sonra,
Meyer neredeyse aynı özelliklere sahip bir periyodik
tablo yayımlamıştır.
Dimitri Mendeleyev

Kimya Dergisi (1869, sayfalar 405-6), Mendeleev'in tablosunun Rusya dışında ilk kez yayımlanması.

Mendeleev'in 1871 yılındaki periyodik tablosu. Kesikli çizgiler:


bilinmeyen elementler. Grup I-VII: modern grup 1 - 2 and 3 - 7
geçiş metalleriyle birlikte; bazıları grup VIII e uzatılmıştır.
Soygazlar bilinmemektedir (Tahmin edilememiştir).
Rus kimyager Dimitri Mendeleyev günümüzde kullanılana en
çok benzeyen periyodik tabloyu oluşturan ilk bilim adamıydı.
Mendeleyev, elementleri atom numaralarının göreceli olarak
molar ağırlıklarına karşılık gelecek şekilde sıraladı. Söylentilere
göre, uzun tren yolculukları sırasında üzerlerinde bilinen
elementlerle ilgili bilgiler bulunan kartlarla ‘Kimyasal iskambil
oyunu’ oynamıştır.[12] 6 Mart 1869’da, Rus Kimyasal
Topluluğu’na Elementlerin Atom Numaraları Özellikleri
Arasındaki İlişki başlıklı resmi bir sunum yapıldı. Tablo, 1869
yılında ünlü olmayan bir Rus dergisinde yayımlanmış, ardından
Zeitschrift für Chemie (Kimya Dergisi) adında bir Alman
dergisinde yeniden yayımlanmıştır.[13] İçeriğinde Mendeleyev;
1. Eğer elementler atom ağırlıklarına göre sıralanırsa
özellikleri periyodik bir trend gösterir.
2. Eğer elementlerin kimyasal özellikleri baz alınır ise, atom
numaralarının birbirine yakın
(Örn. Platin, İridyum, Osmiyum) veya düzenli aralıklarla
artacak şekilde (Örn. K, Rb, Cs) olduğu gözlenir.
3. Elementler veya element grupları atom ağırlıklarına göre
sıralandığında, bahsedilen değerliklerine ve bir dereceye
kadar ayırt edici kimyasal özelliklerine göre de sıralanmış
olur; bu dizilim Li, Be, B, C, N, O ve F dizilerinde
gözlenebilir.
4. En geniş yayılma yüzeyine sahip olan elementler genellikle
küçük atom ağırlıklarına sahiptirler.
5. Molekül büyüklüğünün bir bileşiğin karakterini belirlediği
gibi, atom ağırlığı da elementin karakterini belirler.
6. Bilinmeyen bir sürü elementin keşfedileceğini
düşünmeliyiz. Örneğin, atom ağırlıkları 65 ile 75 arasında
olan ve alüminyum ile silikaya benzerlik gösterenler.
7. Bazen, bir elementin atom ağırlığı sıralamada kendisiyle
yan yana bulunan elementlerin varlığıyla düzeltilebilir.
Dolayısıyla, tellürün atom ağırlığı 123 ile 126 arasında
bulunmalı ve 128 olmamalıdır.
8. Atom ağırlıkları baz alınarak bazı elementlerin karakteristik
özellikleri tahmin edilebilir.
Mendeleyev’in Tablosu’nun Bilimsel Faydaları

 Mendeleyev’in yeni elementlerin keşfedileceğini tahmin


etmesini sağladı ve keşfedilecek olan eka-silikon
(germanyum), eka-alüminyum (galyum) ve eka-boron
(skandiyum) için tabloda boşluklar bıraktı. Dolayısıyla,
periyodik tablonun düzeni bozulmamış oldu.
 Mendeleyev’in, tabloyu kullanarak, o zamanlar doğru kabul
edilen bazı atom ağırlıklarının yanlış olduğuna dikkat
çekmesine olanak verdi.
 Atom ağırlığına göre sıralamada değişime olanak sağladı.
Mendeleyev’in Tablosu’nun Eksiklikleri

 Tablo, soygazların varlığını tahmin etme konusunda eksik


kalmıştır. Fakat, soygazlar ailesinin tamamı keşfedildiğinde
Sir William Ramsay, tablonun yansıttığı temel kavramı
bozmadan soygazları "Grup 0" olarak entegre edebilmiştir.
 Hidrojen tek bir konuma yerleştirilememiş, alternatif olarak
alkali metaller, halojenler veya tablodan ayrı ve üstte olacak
şekilde bor ve karbon arasına konumlandırılmıştır.

William Odling
1864 yılında, İngiliz bir kimyager olan William Odling,
Mendeleyev’in oluşturduğu tabloya fazlasıyla benzeyen
bir periyodik tablo çizmiştir. Odling, tellür – iyot
problemini aşmış ve bunun yanında Mendeleyev’in ilk
denemesinde başaramadığı talyum, kurşun, cıva ve
platini doğru gruplara yerleştirmiştir. Odling fazla itibar
kazanamamıştır. Fakat, kendisinin Londra Kimya
Topluluğu Yazmanı olarak, Newlands’in periyodik tablo
konusunda yaptığı önceki çalışmalarının hiçe
sayılmasında başrol oynadığından şüphelenilmektedir.

Henry Moseley
1914 yılında, Gelibolu’da çatışmada öldürülmeden bir
sene önce, İngiliz fizikçi Henry Moseley, bir elementin
atom numarası ile X-ışınları arasındaki ilişkiyi
yakalamıştır. Sonrasında, periyodik tabloyu atom
ağırlıklarına göre değil, çekirdek yüklerine göre sıralayıp
periyodik tabloyu yeniden düzenlemiştir. Bu buluştan
önce, atom numaraları bir elementin atom ağırlığına
göre belirlenen sıralı rakamlar olarak kabul görmekteydi.
Moseley’in buluşu atom numaralarının aslında deneysel
ölçümlerle elde edilebileceğini göstermiş oldu.
X-ışınlarının dalga boylarını kullanan Moseley, Argonun
(Atom numarası Z=18) atom ağırlığı 39.9 ile 39.1
ağırlığındaki potasyumdan (Atom numarası Z=19) fazla
olmasına rağmen, önüne koymuştur. Bu yeni
düzenlemeyle, soygaz olan argon ve alkali metal olan
potasyum elementlerinin kimyasal özellikleri tutarlı hale
gelmiştir. Benzer şekilde, Moseley nikelden önce kobaltı
yerleştirmiş ve tellürün atom ağırlığını deneysel olarak
gözden geçirmesine gerek kalmadan, Mendeleyev’in
önermiş olduğu gibi, tellürün iyottan önce gelmesi
gerektiğini belirtmiştir.
Moseley’in çalışmaları atom numarası 43 ile 61 arasında
olan elementlerin eksik olduğuna dikkat çekmiştir. Bu
aralıktaki elementler günümüzde göreceli olarak
teknesyum ve prometyum olarak adlandırılmıştır.

Glenn T. Seaborg
1943 yılında Manhattan Projesi için yaptığı araştırmalar
sırasında Glenn T. Seaborg, amerisyum ve küriyumu
ayırma konusunda beklenmedik zorluklarla
karşılaşmıştır. Seaborg bu elementlerin, kimyasal
özelliklerinin beklenenden farklı olması sebebiyle, farklı
bir seriye ait olabileceğinden şüphelenmiştir. 1945
yılında meslektaşlarının itirazlarına rağmen,
Mendeleyev’in oluşturduğu tabloda köklü bir değişim
önermiştir: aktinit dizisi.
Seaborg’un aktinitlerin, lantanitler gibi nadir toprak
elementlerine benzerlik gösterdiği ve bir geçiş serisi
oluşturduğunu öngören aktinit konseptindeki ağır
elementlerin elektronik yapısı, günümüzde kabul görmüş
ve periyodik tabloda yerini almıştır. Aktinit serisi
periyodik tabloda F-bloğun (5f) ikinci sırasında yer
almaktadır. Aktinit ve lantanit serilerinin ikisinde de
içerilerinde bulunan bir elektron yörüngesi
doldurulmaktadır. Aktinit serisi elementler aktinyumdan
lavrensiyuma kadar olan elementlerdir. Seaborg’un
aktinik serileri konusunda sonradan yaptığı özenli
çalışmaları, teorik olarak transaktinik serilerinde 104’ten
121’e kadar olan bir ağır element serisi ve 122’den 153’e
kadar olan bir süperaktinik serisi ortaya çıkarmıştır.

Kaynakça : https://tr.wikipedia.org/

You might also like