Professional Documents
Culture Documents
Birleşme Kârı
Bir veya daha fazla kurumun diğer bir kurumla birleşmesi durumunda, birleşme nedeniyle birleşen (ortadan kalkan) kurumların birleşme kârı için tasfiye hükümleri geçerlidir.
Ancak birleşmede tasfiye kârı yerine birleşme kârı vergiye matrah olur. Dolayısıyla, birleşme tarihine kadar ortadan kalkan kurumda ortaya çıkan faaliyet kârları ile birlikte
değer artışlarının da vergilendirilmesi gerekir. Buna göre birleşme kârı, birleşmede esas alınan servet değeri ile birleşme öncesi servet değeri arasındaki olumlu farktır. Birleşme
öncesi servet değeri, birleşme dolayısı ile ortadan kalkan kurumun birleşmeden önceki mali bilançosuna göre tespit edilen öz sermayesidir. Bu bilançoda, birleşilen kuruma
intikal edecek varlıkların, VUK’un iktisadi işletmelere dâhil kıymetlerin değerlenmesi ile ilgili hükümlerine göre değerlenmesi gerekir. Birleşme anındaki servet değeri (öz
sermaye) ise, birleşilen şirkete ait varlıkların tarafların karşılıklı iradeleri ile birleşme tarihi itibarıyla yeniden yapılan değerleme sonucunda belirlenen değeridir.
Birleşme kârı, birleşilen kuruma devredilen öz varlığa karşılık olarak infisah eden kurumun ortaklarına birleşilen kurum tarafından doğrudan doğruya veya kurum aracılığıyla
verilen birleşilen kurumun hisse senetlerinin, varsa ayın, nakit ve kurucu hisse senetlerinin VUK’da öngörülen değerleme ölçülerine göre tespit edilmiş değerleri ile birleşme
dönemi başındaki öz sermaye tutarı arasındaki farkı ifade eder.
Birleşme kârı;
*Birleşme nedeniyle infisah eden kurumda, birleşme olayının tamamlandığı tarihe kadar yapılan ticari veya sınai faaliyetlerden elde edilen kârlardan,
*Birleşilen şirketin aktif kıymetlerinin içerdiği gizli yedeklerin birleşme nedeniyle realize edilmesinden elde edilen kârlardan,
*Birleşilen şirketin muhasebe kayıtlarında görülmeyen ancak iktisadi bakımdan bir değer olduğu belirlenen şerefiyesinin realize edilmesinden elde edilen kârlardan
oluşmaktadır. Söz konusu kârlar, birleşme dönemi sonundaki servet değerinden, birleşme dönemi başındaki servet değerinin çıkarılması suretiyle saptanarak kurumlar
vergisine matrahını oluşturur. Birleşme kârının hesaplanması sırasında, ortadan kalkan kurumların ortaklarına birleşilen kurum tarafından verilen değerlerin, transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümlerine göre belirlenmesi gerekir. Vergili birleşme olarak da ifade edilebilen bu tür birleşmelerde, tasfiye kârının tespiti
hakkındaki hükümler, birleşme kârının tespitinde de geçerlidir. Şu kadar ki münfesih kurumun veya kurumların, ortaklarına ya da sahiplerine birleşilen kurum tarafından
doğrudan doğruya veya dolaylı olarak verilen değerler, kurumun tasfiyesi hâlinde ortaklara dağıtılan değerler yerine geçer.
Birleşme Kârının Beyan Edilmesi ve Verginin Ödenmesi
Birleşme kârının, şirket genel kurul/ortaklar kurulunun birleşme ile ilgili kararının T.S.Gazetesi’nde ilan edildiği tarihten itibaren30 gün içinde ortadan kalkan (münfesih)
kurumun bağlı olduğu vergi dairesine birleşilen kurum tarafından birleşme beyannamesi ile beyan edilmesi gerekir. Birleşme kârı üzerinden tarh olunan vergiler de birleşme
beyannamesinin verilme süresi içinde ödenir.Ortadan kalkan kurumların KVK’ya göre tahakkuk etmiş olup,henüz vadeleri gelmemiş bulunan vergileride aynı süre içinde ödenir.
Birleşme Hâlinde Birleşilen Kurumun Sorumluluğu
KVK’nın 18’inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre, tasfiye durumunda tasfiye memurlarına düşen sorumluluk ve ödevler, birleşme hâlinde birleşilen kuruma aittir.
Birleşilen kurumun sorumlulukları şöyle sıralanabilir;
*Birleşme kârının birleşilen kurum tarafından beyan edilmesi gerekir.
*Ortadan kalkan kurumun, birleşmenin gerçekleşmesinden önceki dönemlerle ilgili olup birleşmenin gerçekleştiği tarihten sonra verilmesi gereken beyannameleri, birleşilen
kurum tarafından verilmesi gerekir. Dolayısıyla, bu beyannamelerin zamanında verilmemesi hâlinde cezalardan birleşilen kurum sorumludur.
*Tahakkuk etmiş vergilerin ödenmesi ve itirazlı tarhiyatlar için karşılık ayrılmasından, vergilerin ödenmemesinden ve vergi alacağına bağlı zam ve cezalardan birleşilen kurum
sorumludur.
*Birleşme işlemlerinin incelenmesinin talep edilmesi yükümlülüğü de birleşilen kuruma aittir.
Öte yandan, birleşmenin gerçekleşmesinden önceki dönemleri ilgilendiren ve birleşmenin gerçekleşmesinden önce yerine getirilmesi gereken ödevlerin yerine
getirilmemesinden, ortadan kalkan kurumun o dönemdeki kanuni temsilcileri sorumludur. Kanuni temsilciler; tasfiye hükmünde olduğu gibi ödedikleri vergilerden dolayı,
şirketten pay alan ortaklara rücu edebilirler.
DEVİR VE DEVİR HÂLİNDE VERGİLENDİRME
Devir
TTK’nın 146’ncı maddesinde devir, birleşmenin özel bir türü olarak tanımlanmıştır. Buna göre, devir yoluyla birleşme; bir veya birden fazla kurumun diğer mevcut bir kuruma
bütün aktif ve pasifi ile katılmasını ifade etmektedir. Devir sonucunda, devralan kurum hukuki varlığını devam ettirirken devralınan kurum(lar) ise ortadan kalkmaktadır. Her ne
kadar kavramsal olarak, devir kavramı ile birleşme kavramı birbirine benzer kavramlar olsa da aslında aralarında önemli bir farklılık vardır. Bu farklılık ise şöyle ifade edilebilir:
Devirde, bir veya birden fazla kurumun mevcut diğer bir kuruma bütün aktif ve pasifi ile katılması sonucu oluştuğu için yeni bir kurum oluşmamakta birleşmede ise, bir veya
birden fazla kurum bir araya gelerek yeni bir kurum oluşturmaktadır.
KVK’ya Göre Devir Sayılma Şartları ve Devirden Doğan
Kazançların Vergilendirilmemesi İçin Gereken Şartlar KVK’ya Göre Devir Sayılma Şartları
KVK’ya göre devir, KVK’da belirtilen şartların varlığı hâlinde ortaya çıkan özel bir birleşme şeklidir. KVK’da böyle bir ayrım yapılmasının nedeni devrin vergisiz birleşme
niteliğinden kaynaklanmaktadır. KVK’nın 19’uncu maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında, tam mükellef kurumlar arasında kayıtlı değerler üzerinden ve kül hâlinde devralma
suretiyle gerçekleştirilen işlemler devir olaraknitelendirilmektedir.
Buna göre, aşağıdaki şartlar dâhilinde gerçekleşen birleşmeler devir hükmündedir:
*Birleşme sonucunda infisah eden kurum ile birleşilen kurumun kanuni veya iş merkezlerinin Türkiye’de bulunması
*Münfesih kurumun devir tarihindeki bilanço değerlerinin, birleşilen kurum tarafından bir bütün hâlinde devralınması ve aynen bilançosuna geçirilmesi
Kurumların yukarıdaki şartlar dâhilinde tür değiştirmeleri de devir hükmündedir. Bir kurumun kendisinde iştiraki bulunan veya iştirak ettiği başka bir kurumu kül hâlinde
devralması nedeniyle kurum bünyesinde yapacağı sermaye artışının söz konusu iştirak paylarına isabet eden tutarda daha az gerçekleşmesi KVK’nın 19’uncu maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen şartların ihlali anlamına gelmez. İştirakler hesabında yer alan değerin, iştirak hisselerinin itibari değerine eşit olmaması hâlinde aradaki olumlu veya
olumsuz farkın kurumun vergiye tabi kazancının tespiti ile ilgilendirilmeksizin geçici hesaplarda izlenmesi mümkün olup bu geçici hesapların vergiye tabi kurum kazancının
tespiti ile ilişkilendirilmeksizin kurum kayıtlarında sona erdirilmesi de mümkündür.
KVK’ya Göre Devirden Doğan Kazançların Vergilendirilmemesi İçin Gereken Şartlar
KVK’nın 19’uncu maddesine uygun olarak yapılan devirlerde, devralınan kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilir, devirden doğan kazançlar ise
vergilendirilmez. Bundan dolayı, devir kavramı yerine “vergisiz birleşme” kavramı da kullanılmaktadır. Devir ile birleşme arasında vergilendirme açısından temel farklılık; belirli
şartlar altında gerçekleşen devirlerde, devirden doğan kazançlar vergiye tabi tutulmazken; birleşmeden doğan kazançların vergiye tabi tutulmasıdır. Devir tarihi, devralınan
kurumun genel kurul veya ortaklar kurulunun devre ilişkin kararının Ticaret Sicili’nde tescil edildiği tarihtir.
Devirlerde, aşağıdaki şartlara uyulması hâlinde, devralınan kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilir, devirden doğan kârlar ise hesaplanmaz
ve vergilendirilmez:
*Devralınan kurum ile devralan kurum, devir tarihine kadar olan kazancın vergilendirilebilmesine ilişkin kısa dönem kurumlar vergisi beyannamesini devir tarihi itibarıyla
hazırlamak ve müştereken imzalamak zorundadırlar.
*Devralınan kurum ile devralan kurum, devir işleminin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde
yapılması hâlinde, devralınan kurumun önceki hesap dönemine ilişkin olarak hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları devralınan kuruma ait kurumlar vergisi
beyannamesini, devrin Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde devralınan kurumun bağlı bulunduğu vergi dairesine verilmesi gerekir.
*Devralan kurum, devralınan kurumun tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer ödevlerini yerine getireceğini devralınan kurumun birleşme sebebiyle
verilecek olan kurumlar vergisi beyannamesinin ekinde vereceği bir taahhütname ile taahhüt etmesi gerekir. Mahallin en büyük mal memuru, bu konuda devralan kurumdan
ayrıca teminat isteyebilir. Verilecek beyannamelerin ekine söz konusu taahhütname ile devre ilişkin bilançonun ve gelir tablosunun bağlanması gerekir.
Öte yandan, geçici vergi beyannamesinin verilme süresinden önce aynı döneme ilişkin olarak devir işlemleri nedeniyle kurumlar vergisi beyannamesi verilmesi hâlinde, bu
dönem için ayrıca geçici vergi beyannamesi verilmez. Devir nedeniyle ortadan kalkan kurumun, devir tarihine kadar ödediği geçici vergiler, devir dolayısıyla vergilenecek devir
öncesi kazanç üzerinden hesaplanacak kurumlar vergisinden mahsup edilebilir. Mahsup edilemeyen tutarın kalması hâlinde, bu tutar devralan kurumun kurumlar vergisinden
mahsup edilebilir.
Devir Beyannamesinin Verilmesi ve Verginin Ödenmesi
Devralınan kurumun hesap dönemi başından devrin gerçekleştiği tarihe kadar olan süreye ait kazancının vergilendirilebilmesi için devralınan kurumun genel kurul veya
ortaklar kurulunun devre ilişkin kararının, Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde, devralınan kurumun bağlı olduğu vergi dairesine devralan
kurum tarafından devir beyannamesi ile beyan edilmesi gerekir. Devir şartlarına uygun olarak yapılan devirlerde, devralınan kurum adına tahakkuk eden vergilerin, devir
beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar devralan kurum tarafından ödenmesi gerekir.
Öte yandan, devir işlemlerinin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması hâlinde,
devralınan kurumun önceki hesap dönemine ait kurumlar vergisi beyannamesi ile devir işlemine ait devir beyannamesinin birlikte devrin gerçekleştiği tarihten itibaren otuz
gün içinde devralınan kurumun bağlı olduğu vergi dairesine devralan kurum tarafından devir beyannamesi ile beyan edilmesi ve önceki hesap dönemine ilişkin tahakkuk eden
vergilerin de aynı süre içinde ödenmesi gerekir.
TÜR DEĞİŞTİRME VE TÜR DEĞİŞTİRME HÂLİNDE VERGİLENDİRME
Kurumların tür (şekil) değiştirmesi; kurumun bir hukuki şekilden diğer bir hukuki şekile dönüşmesi yani başka bir türde kurum olarak, o ortaklık türüne uygun statü ve unvanla
faaliyetine devam etmesidir. Tür değişikliği, mevcut statüleri daha kapsamlı girişimlere imkân vermeyen şirketlerin, sermayelerinin etkinliğini artırmak, kredi limitlerini
yükseltmek, kişisel sorumluluk sınırlarını daraltmak gibi nedenlerle başvurdukları bir hukuki şekil değişikliğidir. En geniş anlamda tür değiştirme; bir işletmenin bir hukuki
şekilden diğer bir hukuki şekle çevrilmesi, yani hukuki ve ekonomik ayniyet ve devamlılığını sürdürerek başka tipte bir ticaret şirketine uygun statü ve unvanla ortaya
çıkmasıdır. Tür değiştirmeye; (Y) Ltd. Şti.’nin (Y) A.Ş.’ye dönüşmesi örnek olarak verilebilir. KVK’nın 19’uncu maddesinin ikinci fıkrasında, “Kurumların yukarıdaki şartlar
dâhilinde tür değiştirmeleri de devir hükmündedir.” denilmek suretiyle anılan maddede belirtilen devir hükümlerinin aynı şekilde tür değiştirmeler için de geçerli olduğu kabul
edilmiştir. Devir için KVK’da öngörülen hüküm ve şartların tür değiştirme için de geçerli olması nedeniyle burada tekrar olmaması için aynı hükümler açıklanmamıştır. Netice
itibarıyla KVK’da devir için gerekli olan şartların tür değiştirme hâlinde de aynen gerçekleşmesi durumunda tür değiştirmeden doğan kazançların vergilendirilmeyeceği
söylenebilir. Ancak tür değiştirme tarihine kadar olan süreye ilişkin türü değişen kurumun kazançlarının vergilendirileceği tabidir.
BÖLÜNME VE BÖLÜNME HÂLİNDE VERGİLENDİRME
Bölünme; anonim, limited, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ile benzer nitelikteki yabancı kurumlar şeklindeki sermaye şirketleri için söz konusudur. Dolayısıyla
sermaye şirketleri dışında kalan kurumların bölünmesi mümkün değildir. Bölünen sermaye şirketlerinin varlık ve borçlarının başka bir sermaye şirketine devredilmesi şeklinde
ortaya çıkan bölünme, tam bölünme ve kısmi bölünme olmak üzere ikiye ayrılır. Tam bölünmede, bölünen şirketin tüm mal varlığının başka bir şirkete devredilmesi nedeniyle
bölünen şirketin tüzel kişiliği sona ermekte; kısmi bölünmede ise, bölünen şirketin bazı kıymetlerinin başka bir şirkete devredilmesi nedeniyle bölünen şirketin tüzel kişiliği
devam etmektedir.Diğer bir ifadeyle, tam bölünmeye “infisahla sonuçlanan bölünme”, kısmi bölünmeye ise “infisahla sonuçlanmayan bölünme” denilebilir.
Tam Bölünme Kavramı, Tam Bölünme Hâlinde Vergilendirme ve Beyan
Tam bölünme kavramı
KVK’nın 19’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasının “a” bendinde, tam mükellef bir sermaye şirketinin tasfiyesiz olarak infisah etmek suretiyle bütün mal varlığını, alacaklarını ve
borçlarını kayıtlı değerleri üzerinden mevcut veya yeni kurulacak iki veya daha fazla tam mükellef sermaye şirketine devretmesi ve karşılığında devreden sermaye şirketinin
ortaklarına devralan sermaye şirketinin sermayesini temsil eden iştirak hisseleri verilmesi, KVK’nın uygulanmasında tam bölünme olarak tanımlanmıştır. Bu bent hükmüne
göre, bölünen şirketin tüm mal varlığı iki veya daha fazla şirkete geçmekte ve bölünen şirketin ortakları, devralan şirketlerin ortaklık paylarını iktisap etmektedir. Ayrıca,
bölünme işlemi sonucu devreden şirketin ortaklarına verilecek iştirak hisselerinin itibari değerinin %10’una kadarlık kısmının nakit olarak ödenmesine imkân verilmiştir.
Böylelikle hesapların kapatılması amacıyla yapılacak küçük miktarlardaki nakit ödemelerin, işlemin bölünme sayılmasını engellememesi sağlanmıştır. Bölünen şirketin tüm
varlıkları, kayıtlı değer üzerinden devralan şirketlere devredilir. Bu varlıkların, devralan şirket tarafından da kayıtlı değerleriyle kendi kayıtlarına intikal ettirilmesi gerekir.
Bir bölünmenin tam bölünme sayılabilmesi için aşağıda sayılan şartların gerçekleşmesi gerekir:
*Bölünen ve devralan kurumların sermaye şirketi olması gerekir.
*Bölünen ve devralan sermaye şirketlerinin tam mükellef olması gerekir.
*Bölünen şirketin tasfiyesiz olarak infisah etmesi gerekir.
*Bölünen kurumun bütün mal varlığını, alacaklarını ve borçlarını kayıtlı değerleri üzerinden devretmesi gerekir.
*Devir alan kurumların mevcut veya yeni kurulacak iki veya daha fazla tam mükellef sermaye şirketi olması gerekir.
*Devredilen sermaye şirketinin ortaklarına devralan sermaye şirketinin sermayesini temsil eden iştirak hisseleri verilmesi gerekir.
Tam bölünme hâlinde vergilendirme ve beyan
KVK’nın 19’uncu maddesinin üçüncü fıkrasının “a” bendine göre gerçekleştirilen tam bölünmelerde, aşağıdaki şartlara uyulduğu takdirde bölünme suretiyle münfesih kurumun
sadece bölünme tarihine kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilir.
Bölünmeden doğan kârlar ise hesaplanmaz ve vergilendirilmez:
*Şirket yetkili kurulunun bölünmeye ilişkin kararının Ticaret Sicili’nde tescil edildiği tarih, bölünme tarihidir. Bölünen kurum ile bu kurumun varlıklarını devralan kurumlar;
*Bölünme tarihi itibarıyla hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları bölünen kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesi ile,
*Bölünme işleminin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması hâlinde, bölünen kurumun
önceki hesap dönemine ilişkin olarak hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları bölünen kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesini bölünmenin Ticaret Sicili
Gazetesi’nde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bölünen kurumun bağlı olduğu vergi dairesine verirler.
*Bölünen kurumun varlıklarını devralan kurumlar, bölünen kurumun bölünme tarihine kadar tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarından müteselsilen sorumlu olacaklarını ve
diğer ödevlerini yerine getireceklerini, bölünen kurumun bölünme nedeniyle verilecek olan kurumlar vergisi beyannamesine ekleyecekleri bir taahhütname ile taahhüt
ederler. Mahallin en büyük mal memuru, bu hususta bölünen kurum ile bu kurumun varlıklarını devralan kurumlardan teminat isteyebilir.
Bölünme beyannamesine, ayrıca bölünme bilançosu ve gelir tablosu, bölünme sözleşmesi ve bölünen kurumun varlıklarını devralan kurumların yeni sermaye yapısını gösteren
Ticaret Sicil Müdürlüğü yazısının birer örneği eklenir. Geçici vergi beyannamesinin verilme süresinden önce aynı döneme ilişkin olarak tam bölünme işlemleri nedeniyle
kurumlar vergisi beyannamesi verilmesi hâlinde, bu dönem için ayrıca geçici vergi beyannamesi verilmez.
Kısmi Bölünme Kavramı, Kısmi Bölünme Hâlinde Vergilendirme ve Beyan
Kısmi bölünme kavramı
KVK’nın 19’uncu maddesinin üçüncü fıkrasının ‘b’ bendinde, tam mükellef bir sermaye şirketi veya sermaye şirketi niteliğindeki yabancı bir kurumun Türkiye’deki iş yeri ya da
daimi temsilcisinin bilançosunda yer alan taşınmazlar ile bilançoda yer alan ve en az iki tam yıl süreyle elde tutulan iştirak hisseleri ya da sahip oldukları üretim veya hizmet
işletmelerinin bir veya birkaçının mevcut veya yeni kurulacak tam mükellef bir sermaye şirketine, kayıtlı değerleri üzerinden ayni sermaye olarak konulması kısmi bölünme
olarak tanımlanmıştır. Bu düzenlemeye göre, iştirak hisselerinin kısmi bölünme kapsamında ayni sermaye olarak konulabilmesi için aktifte yer alan bu kıymetlerin en az iki tam
yıl süreyle elde tutulması şarttır.
Öte yandan, üretim veya hizmet işletmelerinin devrinde, işletme bütünlüğü korunacak şekilde faaliyetin devamı için gerekli aktif ve pasif kalemlerin tümünün devredilmesi
zorunludur. Kısmi bölünmede devredilen varlıklara karşılık edinilen devralan şirket hisselerinin devreden şirkette kalabileceği gibi doğrudan bu şirketin ortaklarına da verilebilir.
Taşınmaz ve iştirak hisselerinin bu bent kapsamında devrinde, devralan şirketin hisselerinin devreden şirketin ortaklarına verilmesi hâlinde, devredilen taşınmaz ve iştirak
hisselerine ilişkin borçların da devri zorunludur.
Kısmi bölünme hâlinde vergilendirme
KVK’nın 19’uncu maddesine göre gerçekleşen kısmi bölünme işlemlerinden doğan kârlar hesaplanmaz ve vergilendirilmez. Kısmi bölünme sonucunda bölünen kurumların tüzel
kişilikleri devam ettiği için bölünme tarihine kadar olan kıst dönem için kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesine gerek yoktur.
Bundan dolayı, bölünen ve bölen kurumlar normal beyanname verme süresi içinde beyanlarını yapmak ve tahakkuk eden vergileri de beyannamenin verildiği ayın sonuna
kadar ödemek zorundadırlar. Kısmi bölünme işlemlerinde, bölünen kurumun bölünme tarihine kadar tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarından, bölünen kurumun
varlıklarını devralan kurumlar, devraldıkları varlıkların emsal bedeli ile sınırlı olarak müteselsilen sorumludurlar.
HİSSE DEĞİŞİMİ KAVRAMI VE HİSSE DEĞİŞİMİ HÂLİNDE VERGİLENDİRME
Hisse Değişimi Kavramı
KVK’nın 19’uncu maddesinin üçüncü fıkrasının “c” bendinde, tam mükellef bir sermaye şirketinin, diğer bir sermaye şirketinin hisselerini, bu şirketin yönetimini ve hisse
çoğunluğunu elde edecek şekilde devralması ve karşılığında bu şirketin hisselerini devreden ortaklarına kendi şirketinin sermayesini temsil eden iştirak hisselerini vermesi,
hisse değişimi olarak tanımlanmıştır. Ayrıca, hisseleri devralınan şirketin ortaklarına verilecek iştirak hisselerinin itibari değerinin %10’una kadarlık kısmının nakit olarak
ödenmesi, işlemin hisse değişimi sayılmasına engel değildir.
Bu hükme göre yapılan işlemin hisse değişimi olarak kabul edilebilmesi için aşağıda belirtilen şartların gerçekleşmesi gerekir:
*Devralan kurumun sermaye şirketi olması,
*İştirak hisseleri devredilen kurumun sermaye şirketi olması,
*Devralan kurumun tam mükellef olması,
*Devralan kurumun diğer şirketin hisselerini yönetim ve hisse senedi çoğunluğunu elde edecek şekilde devralması,
*İştirak hisseleri devredilen kurumun ortaklarına devralan kurumun kendi sermayesini temsil eden iştirak hisselerinin verilmesi gerekir.
Hisse Değişimi Hâlinde Vergilendirme
KVK’nın 19’uncu maddesine göre gerçekleşen hisse değişimi işlemlerinden doğan kârlar hesaplanmaz ve vergilendirilmez. Hisse değişimi sonucunda hisseleri değiştirilen
kurumların tüzel kişilikleri devam ettiğinden dolayı hisse değişimi tarihine kadar olan kıst dönem için kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesine gerek yoktur.
KURUMLARDA GEÇİCİ VERGİ UYGULAMASI
Bilindiği üzere kurumlar vergisi mükellefleri, bir takvim yılı içinde elde ettikleri kazançları, izleyen yılın Nisan ayının 25’inci günü akşamına kadar yıllık kurumlar vergisi
beyannamesi ile bildirmekte ve söz konusu kurum kazançları üzerinden hesaplanan kurumlar vergisini aynı ayın sonuna kadar ödemektedirler. Buna göre devlet, kurumlar
vergisini kurum kazançlarının elde edildiği yıl değil, ancak izleyen yılın nisan ayında tahsil edebilmektedir. Dolayısıyla vergi gelirleri enflasyon oranının yüksek olduğu
dönemlerde belirli bir aşınmaya maruz kalabilmektedir. Vergi gelirlerinde enflasyondan kaynaklanan bu aşınmayı önlemeye yönelik bazı tedbirlerin alınması ihtiyacı
doğmuştur. Bu tedbirlerin en önemlilerini, kesinti yoluyla alınan vergiler ile geçici vergiler oluşturmaktadır.
Geçici Verginin Uygulama Esasları
Geçici vergiye tabi olanlar
KVK’nın 32’nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, kurumlar vergisi mükellefleri cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen
esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödemek zorundadırlar. Ayrıca, Türkiye’de ticari ve zirai kazanç elde eden dar mükellefiyete tabi kurumlar
da geçici vergi ödemek zorundadır.
Buna göre geçici vergiye tabi olan kurumlar vergisi mükellefleri şunlardır:
*Anonim şirketler
*Limited şirketler
*Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler
*SPK’nın düzenleme ve denetimine tabi fonlar
*İktisadi kamu müesseseleri
*Dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler
*İş ortaklıkları
*Kooperatifler
*Dar mükellefiyete tabi olup ticari veya zirai kazanç elde eden kurumlar
Geçici vergiye tabi olmayanlar
KVK’nın 32’nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, geçici vergiye tabi olmayan kurumlar vergisi mükellefleri şunlardır:
*Sadece yıllara yayılan inşaat ve onarım işi yapan kurumlar
*Tasfiye hâlindeki kurumlar
*Türkiye’de ticari veya zirai kazanç dışında kalan kazanç ve iratlardan gelir elde eden dar mükellefiyete tabi olan kurumlar
*Kurumlar vergisinden muaf olan kurumlar
Geçici verginin dönemleri
Hesap dönemi takvim yılı olan kurumlar vergisi mükellefleri için geçici verginin dönemleri olarak, bir hesap döneminin üçer aylık dönemleri olmak üzere 4 ayrı geçici vergi
dönemi söz konusudur. Aşağıdaki tabloda geçici vergi dönemleri gösterilmiştir.
Tablo 8.1. Geçici Vergi Dönemleri
Dönem Geçici Vergi Dönemleri
Birinci Dönem Ocak-Şubat-Mart
İkinci Dönem Nisan-Mayıs-Haziran
Üçüncü Dönem Temmuz-Ağustos-Eylül
Dördüncü Dönem Ekim-Kasım-Aralık
Özel hesap dönemine tabi olan kurumlar vergisi mükellefleri için geçici vergi dönemleri, özel hesap döneminin başlangıç tarihinden itibaren üçer aylık dönemler olacaktır. İşe
yeni başlamada, işe başlanılan tarihin içinde bulunduğu üç aylık dönemin sonuna kadar olan süre, işi bırakma veya tasfiye hâllerinde işin bırakıldığı veya tasfiyeye girildiği
tarihe kadar olan süre, hesap döneminin değişmesi hâlinde yeni hesap döneminin başladığı tarihe kadar olan süre ayrı bir geçici vergi dönemi sayılır.
Geçici vergiye esas kazancın tespiti
Geçici vergiye tabi olan kurumlar vergisi mükellefleri, geçici vergiye esas kazançlarını GVK’da yer alan ticari kazançların tespitine ilişkin esaslara göre belirlemek zorundadırlar.
Geçici vergi uygulamasında dönemsellik esasına uyulması gerekir. Örneğin; geçici vergi matrahının belirlenmesinde peşin ödenen bir yıllık kira bedelinin sadece beyan edilen
üç aylık geçici vergi dönemine isabet eden kısmı gider olarak dikkate alınır. Geçici vergiye esas kazançların tespitinde, VUK’un değerlemeye ilişkin hükümleri geçici vergi
döneminin kapandığı tarih itibarıyla uygulanır. Yabancı paralar ve yabancı para cinsinden olan borç ve alacaklar T.C. Merkez Bankası tarafından geçici vergi döneminin
kapandığı tarih itibarıyla ilan edilen döviz alış kurları ile değerlenir. Vadesi gelmemiş senede bağlı alacak ve borçlar değerleme günü kıymetine göre değerlenir. Bir dönem
reeskont yapılması ikinci dönem de yapılmasını gerektirmez. Ancak alacak senetleri reeskont yapılmışsa borç senetleri de yapılmak zorundadır. Yıllık olarak seçilen maliyet
tespit yönteminin geçici vergi uygulamasında da aynı olması gerekir. Amortismana tabi iktisadi kıymetler, yeniden değerlemeye tabi tutulabilirler ve yeniden değerlenmiş
bedeller üzerinden amortisman ayrılır. Yıllık olarak hesaplanan amortisman tutarının ilgili döneme isabet eden kısmı dikkate alınır. Yıllık olarak seçilen usul geçici vergi
döneminde de geçerlidir.
Geçici vergiye esas kazançların tespitinde kurumlar vergisi mükellefleri, yıllık kurumlar vergisi beyannamesi ile beyan etmeleri hâlinde yararlanabildikleri tüm indirim ve
istisnaları da dikkate alabilirler. İndirim ve istisnalardan yararlanma belli şartlara bağlı ise, bu şartların yerine getirilip getirilmediği, ilgili geçici vergi dönemlerinin son
günündeki durumlara göre belirlenir. İstisnadan yararlanma şartlarının kaybedilmesi hâlinde, bu durumun ortaya çıktığı tarihin içinde bulunduğu geçici vergi döneminden
itibaren istisna uygulanmaz. Geçici vergiye esas kazançların belirlenmesinde, kurumlar vergisi matrahının tespitinde, mahsubu mümkün olan geçmiş yıl zararları da dikkate
alınabilir. Örneğin, 2019 takvim yılındaki ticari faaliyeti zararla sonuçlanan bir kurum, bu zararı 2020 yılının ilk üç ayı için hesaplanan geçici vergiye esas kazancından indirdikten
sonra kalan tutar üzerinden geçici vergi hesaplayacaktır. Geçici vergi dönemleri itibarıyla önceki dönemlerden indirilemeyen zararların tamamının indirilinceye kadar izleyen
geçici vergi dönemlerinde dikkate alınması gerekir.
Geçici verginin oranı
KVK’nın 32’nci maddesine göre, kurumlar vergisi mükellefleri cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödemek zorundadır. Söz konusu maddenin birinci fıkrasında
ise kurumlar vergisi oranının %22 olarak belirlenmesi nedeniyle kurumlar vergisi mükellefleri için geçici verginin oranı %22 olarak uygulanır.
Geçici vergiye esas kazancın beyanı
Kurumlar vergisi mükellefleri, geçici vergi beyannamelerini üçer aylık hesap dönemlerini izleyen ikinci ayın 17’nci günü akşamına kadar bağlı olduğu vergi dairesine vermek
zorundadırlar. Aşağıdaki tabloda geçici vergi dönemleri ve beyanname verme süreleri gösterilmiştir.
Tablo 8.2. Geçici Vergi Dönemleri ve Beyanname Verme Süreleri
Dönem Geçici Vergi Dönemleri Beyanname Verme Süreleri
Birinci Dönem Ocak-Şubat-Mart 17 Mayıs
İkinci Dönem Nisan-Mayıs-Haziran 17 Ağustos
Üçüncü Dönem Temmuz-Ağustos-Eylül 17 Kasım
Dördüncü Dönem Ekim-Kasım-Aralık 17 Şubat
Geçici vergi beyannamesi vermek zorunda olanlardan;
*Bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükellefleri gelir tablosunu,
*İşletme esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükellefleri ise işletme hesabı özetini geçici vergi beyannamelerine eklemeleri gerekir.
Geçici verginin ödenmesi
Kurumlar vergisi mükellefleri, üçer aylık hesap dönemlerini izleyen ikinci ayın 17’nci günü akşamına kadar beyan edilmesi gereken geçici vergiye tabi kazançlar üzerinden
hesaplanan geçici vergileri aynı ayın 17.günü akşamına kadar ödemek zorundadırlar. Aşağıdaki tabloda geçici vergi dönemleri ve beyanname verme ve vergi ödeme süreleri
gösterilmiştir.
Tablo 8.3. Geçici Vergi Dönemleri, Beyanname Verme ve Vergi Ödeme Süreleri
Dönem geçici Vergi Dönemleri Geçici Vergi Beyannamesinin Verilme ve Ödeme Süreleri
Birinci Dönem Ocak-Şubat-Mart 17 Mayıs
İkinci Dönem Nisan-Mayıs-Haziran 17 Ağustos
Üçüncü Dönem Temmuz-Ağustos-Eylül 17 Kasım
Dördüncü Dönem Ekim-Kasım-Aralık 17 Şubat
Hesaplanan geçici vergiden, eğer varsa önceki geçici vergi dönemlerinde o hesap dönemiyle ilgili olarak daha önce ödenmiş geçici vergi ve geçici vergiye tabi kazançlarla ilgili
olarak kesinti yoluyla ödenmiş vergiler mahsup edilir. Bu mahsuptan sonra kalan tutar, o vergi dönemi için ödenmesi gereken geçici vergi olacaktır. Geçici vergi uygulaması
yıllık bazda birikimli esasta kümülatif olarak yapılmaktadır. Dolayısıyla sonra gelen dönem önceki geçici vergi dönemlerini de içermekte ve onları da kapsamaktadır.
Kesinti Yoluyla Ödenen Vergilerin Geçici Vergiye Mahsubu
Herhangi bir geçici vergi döneminde, geçici vergiye tabi kazançlarla ilgili olarak kesinti yoluyla ödenmiş vergiler, hesaplanan geçici vergi tutarından mahsup edilmekte,
mahsuptan sonra kalan tutar o dönem için ödenmesi gereken geçici vergi tutarı olmaktadır. Ancak mahsup edilebilecek vergiler, hesaplanan geçici vergi tutarından fazla ise bu
fazlalık izleyen geçici vergi dönemlerinde hesaplanacak geçici vergiden mahsup edilebilecektir. Kesinti yoluyla ödenmiş vergilerin geçici vergiden mahsup edilebilmesi için
kesilen vergilerin geçici vergiye tabi kazançlarla ilgili olması gerekmektedir. Örneğin, geçici verginin konusuna girmeyen GVK’nın 42’nci maddesinde belirtilen yıllara yayılan
inşaat ve onarım işlerinden elde edilen kazançlarla ilgili kesinti yoluyla ödenmiş vergilerin, geçici vergiye tabi olan diğer kazançlar üzerinden hesaplanan geçici vergiden
mahsubu yapılamaz.
Önceki Dönemlere İlişkin Ödenen Geçici Vergilerin Mahsubu
Herhangi bir geçici vergi döneminde, önceki geçici vergi dönemlerinde ödenmiş geçici vergiler, hesaplanan geçici vergi tutarından mahsup edilmekte, mahsuptan sonra kalan
tutar o dönem için ödenmesi gereken geçici vergi tutarı olmaktadır.
Geçici Verginin Eksik Beyan Edilmesi
GVK'nın mükerrer 120’nci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin %10'u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin
tespiti hâlinde, eksik beyan edilen bu kısım için resen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir. Mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergiler terkin edilir, ancak gecikme
faizi ve ceza tahsil edilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu fıkra hükmünde yer alan “geçici verginin %10’u” ifadesi ile aslında “geçici vergi matrahının %10’u” kastedilmektedir.
Çünkü beyan (tarhiyata konu) edilen geçici vergi değil, geçici verginin matrahıdır.
Ayrıca geçici verginin eksik hesaplanması, bir vergi hatası sayılır ve bu durumun vergilendirme hatalarına ilişkin hükümler çerçevesinde düzeltilmesi gerekir. Dolayısıyla geçici
verginin %10’unu aşan değil, geçici vergi matrahının %10’unu aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti hâlinde, eksik beyan edilen bu kısım için resen veya ikmalen geçici
verginin tarh edilmesi gerekir. Nitekim 217 Seri No’lu GVK Genel Tebliği ile konuya ilişkin yapılan açıklamada, bu duruma açıklık getirilmiştir. Bu tebliğe göre, geçici vergi
matrahının %10'unu aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespit edilmesi durumunda, %10'u aşan kısım üzerinden resen veya ikmalen tarhiyat yapılacak, tarh edilen ek vergi
için vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi uygulanacaktır. Öte yandan yapılan incelemeler sonucunda bulunan geçici vergi matrah farklarının %10'luk kısmı üzerinden herhangi bir
tarhiyat yapılmayacağı için bu durum mükellefe, geçici vergi açısından %10'luk eksik (yanılma payı) beyanda bulunma imkânı vermektedir.
Söz konusu %10’luk eksik beyan edilen geçici vergi kısmının nasıl hesaplanacağına ilişkin kanun hükmünde bir açıklık yoktur. Diğer bir ifadeyle, geçici verginin eksik beyan
edilen kısmının hesaplanmasında uygulanacak olan %10 oranının daha önce beyan edilmiş geçici vergi matrahına mı yoksa beyan edilmesi gereken geçici vergi matrahına mı
uygulanması gerektiği konusunda kanun hükmünde bir belirleme yapılmamıştır. Ancak Maliye Bakanlığı 25 Seri No’lu GVK Sirküleri ile %10’luk yanılma payının beyan edilmesi
gereken geçici vergi matrahı üzerinden hesaplanması gerektiği şeklindeki açıklama ile bu konuya açıklık getirmiştir. Buna göre, öncelikle geçici verginin matrahının eksik beyan
edilen kısmı, beyan edilmesi gereken geçici vergi matrahından daha önce beyan edilmiş geçici vergi matrahının çıkarılması suretiyle bulunur. Daha sonra beyan edilmesi
gereken geçici vergi matrahının %10’u hesaplanır.
Eğer bulunan bu eksik kısım beyan edilmesi gereken geçici vergi matrahının %10’unu aşarsa, aşan kısım üzerinden resen veya ikmalen tarhiyat yapılır.
Tarh edilen ek vergi için vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi uygulanır. Ancak geçici vergi matrahının eksik beyan edilen kısmı %10'u aşmıyorsa yapılacak herhangi bir işlem
yoktur. Geçici vergi beyannamelerinde matrah beyan etmeyen veya eksik matrah beyan eden kurumlar vergisi mükellefleri için beyan edilmesi gereken vergi matrahının
%10'u kadar bir yanılma payı söz konusu olacak, geçici vergi beyannamesi vermeyen kurumlar vergisi mükellefleri için ise yanılma payı uygulanmayacaktır.
Geçmiş dönemlere ait geçici verginin %10’u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespit edilmesi hâlinde bu kısım için resen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir. Bu durumda
tarh edilecek ek vergi için vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi uygulanacaktır. Geçmiş dönemlere ilişkin mahsup süresi geçtikten sonra kesinleşen geçici vergi için ise vergi aslı
yönünden tarhiyat yapılmayacak (yani geçici vergi aslı aranmaz) olup, gecikme faizi ve vergi ziyaı cezası uygulanacaktır. Diğer bir ifadeyle, geçici vergi matrahın eksik beyan
edildiği veya hiç beyan edilmediği durumlarda mahsup süresi geçmişse, mahsup süresi geçmiş geçici vergi tahsil edilmeyecek, verginin sadece normal vade tarihinden mahsup
edileceği tarihe kadar olan süre için gecikme faizi hesaplanacak ve vergi ziyaı cezası kesilecektir.
Cari döneme ilişkin olarak geçici vergi matrahının %10’unu aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespit edilmesi hâlinde ise bu kısım için hem resen veya ikmalen geçici vergi
tarhiyatı yapılır hem de tarh edilecek ek vergiye bağlı olarak vergi ziyaı cezası ve geçici verginin vade tarihinden terkin edilmesi gereken tarihe kadar olan süre için gecikme
faizi uygulanacaktır. Öte yandan, üçer aylık dönemler itibarıyla tahakkuk ettirilmiş, ancak ödenmemiş olan geçici verginin yıllık beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar
vergisinden mahsup edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle yıllık beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup imkânı olmayan söz konusu geçici vergi
tutarları terkin edilir. Ancak terkin edilen geçici vergi tutarına, normal vade tarihinden terkin edilmesi gereken tarihe kadar olan süre için gecikme zammı uygulanır.
KURUMLAR VERGİSİ MATRAHININ BEYANI, KURUMLAR VERGİSİNİN TARHI VE ÖDENMESİ
TAM MÜKELLEFİYET ESASINDA MATRAHIN BEYANI, KURUMLAR VERGİSİNİN TARHI VE ÖDENMESİ
Kurumlar Vergisi Beyannamesi
Kurumlar vergisi, mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanı üzerine tarh olunur. Kurumlar, vergiye tabi kurum kazançlarının beyanı için kurumlar vergisi beyannamesi (yıllık
beyanname) vermek zorundadır. Kurumlar vergisi beyannamesi, kurumların bir hesap dönemine ait safi kurum kazançlarını ilgili vergi dairesine bildirmek için verilen bir
beyanname türüdür.
Kurumlar vergisi beyannamesi vermek zorunda olan kurumlar
Tüzel kişiliği bulunmayan iktisadi kamu kuruluşları ile dernek veya vakıflara ait tüzel kişiliği bulunmayan iktisadi işletmelerin her biri için bunların bağlı oldukları kamu tüzel
kişileri ile dernek veya vakıflar tarafından ayrı beyanname verilmesi gerekir. Bu nedenle, söz konusu kuruluşlara ait iktisadi işletmelerin her biri için ayrı kurumlar vergisi
mükellefiyeti tesis ettirilmesi gerekir.
İktisadi işletmelerin ortak yönetimi veya sermayesi olsa da;
*Faaliyetlerinin bağımsız ve farklı olması ve/veya
*Farklı iş yerlerinin bulunması hâlinde, ayrı ayrı mükellefiyet tesis ettirilmesi gerekir.
Kooperatiflerin taşınmazlarını kiraya vermeleri ortak dışı işlem olarak kabul edileceğinden, kurumlar vergisi mükellefiyetlerinin tesis edilmesi gerekir. Ancak söz konusu
kooperatiflerin başkaca gelir getirici faaliyetinin bulunmaması ve gelirlerinin sadece vergi kesintisine tabi tutulmuş taşınmaz kira gelirleri ile vergi kesintisine tabi tutulan
mevduat faizlerinden ibaret olması hâlinde, kurumlar vergisi beyannamesi (geçici vergi beyannameleri dâhil) vermelerine gerek yoktur.
Yapılan vergi kesintileri nihai vergilendirme olmaktadır. Kesintiye tabi tutulmuş taşınmaz kira gelirleri ile mevduat faizleri yanında diğer gelirleri de bulunan kooperatifler,
kurumlar vergisi beyannamesi vermek zorunda olduklarından, taşınmaz kira gelirlerini ve mevduat faizlerini de bu beyannameye dâhil etmelidirler. Ancak, kira gelirleri ile
mevduat faizleri üzerinden KVK’nın 15’inci maddesi uyarınca kesinti yoluyla ödenmiş olan vergiler, hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilir.
Kurumlar vergisi beyannamesinin verilme zamanı
Kurumlar vergisi beyannamesinin, hesap döneminin kapandığı ayı takip eden dördüncü ayın birinci gününden son günü akşamına kadar mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine
verilmesi gerekir. Buna göre kurumlar vergisi beyannamesinin, hesap döneminin takvim yılı (Normal Hesap Dönemi) olması hâlinde, izleyen yılın nisan ayının birinci gününden
son günü akşamına kadar; kıst hesap dönemi veya özel hesap döneminin uygulanması hâlinde, bu dönemlerin kapandığı ayı takip eden dördüncü ayın birinci gününden son
günü akşamına kadar verilmesi gerekir.
Örneğin; özel hesap dönemi 01.04.2019-31.03.2020 olan bir kurum, kurumlar vergisi beyannamesini hesap döneminin kapandığı ay olan mart ayını takip eden dördüncü ay
olan temmuz ayının son günü akşamına kadar vermesi gerekir. Tasfiye ve birleşme hâllerinde, tasfiye edilen veya birleşen kurumlara ait beyannamelerin tasfiyenin sona erdiği
tarihi takip eden otuz gün içinde kurumun bağlı olduğu vergi dairesine verilmesi gerekir.
Zor durum veya mücbir sebeplerin oluşması hâlinde de kurumlar vergisi beyannamesi verme süresi uzayabilir. VUK’un 17’nci maddesinde belirtilen zor durumun bulunması
hâlinde, Hazine ve Maliye Bakanlığına başvurularak sürenin uzatılması istenebilir. Bu takdirde süre en fazla bir aya kadar uzayabilir.
VUK’un 13’üncü maddesinde belirtilen mücbir sebeplerin bulunması hâlinde ise, vergilendirme ödevlerinin yerine getirilmesi ile ilgili her türlü süre gibi beyanname verme
süresi de durmaktadır. Mücbir sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren süre kaldığı yerden tekrar işlemeye başlar. Sürenin zor durum veya mücbir sebep dolayısıyla uzaması
hâlinde vergi mükelleflerine ceza uygulanmaz.
Kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği yer
Kurumlar vergisi beyannamesinin mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine verilmesi gerekir. Bağlı olunan vergi dairesi, kurumun kanuni veya iş merkezinin bulunduğu yerin vergi
dairesidir. Ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanlığı mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairelerini, kanuni ve iş merkezlerine bakmaksızın belirlemeye yetkilidir.
Kurumlar vergisi beyannamesinin şekli, içeriği ve ekleri
Kurumlar vergisi beyannamesinin şekli, içeriği ve ekleri Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenir. Mükellefler beyanlarını kurumlar vergisi beyannamesi ile yapmak ve bu
beyannamede yazılı bilgilere uygun olarak bildirmek zorundadır. Kurumlar, yıllık kurum kazançlarına ilişkin beyanlarını kurumlar vergisi beyannamesi ve aşağıda sayılan ekleri
aracılığıyla yapmak zorundadır.
Kurumlar vergisi beyannamesine eklenmesi gereken belgeler şunlardır:
●Ayrıntılı bilanço ve ayrıntılı gelir tablosu veya işletme hesabı özeti,
●YMM tasdik raporları,
●Kurumun kârlılığına ilişkin bilgi formu,
●Kâr dağıtım tablosu,
●Kesinti yoluyla ödenen vergilere ilişkin belgeler,
●Yabancı ülkelerde ödenen vergilere ilişkin belgeler,
●Geçici vergiye ait bildirim,
●Serbest Muhasebeci, Mali Müşavir ve YMM’lere yapılan ödemelere ait bildirim,
●Kurum ortaklarına ve yönetim kurulu üyelerine ilişkin bildirim,
●Ortakları arasında dar mükellef ortağı olan kurumların bu ortaklarının adları, unvanları ve ikametgâh adreslerine ait bildirim,
●Beyannamede tabloların yetersizliği nedeniyle düzenlenen liste ve diğer ekler.
Kurumlar vergisi beyannamesinin verilme şekli
Kurumlar vergisi beyannamesi, vergi dairesine doğrudan kurum veya onun adına hareket edenler tarafından verilebileceği gibi posta ile veya VUK’ta belirlenen esaslara göre
elektronik (e-beyanname) ortamda da gönderilebilir.
Kurumlar vergisi beyannamesinin;
*Taahhütlü posta ile gönderilmesi hâlinde postaya verilme tarihi,
*Adi posta ile gönderilmesi hâlinde postanın vergi dairesine ulaşıp kayıtlarına girdiği tarih, beyannamenin vergi dairesine verilme tarihi olarak kabul edilir.
VUK’un mükerrer 257’nci maddesinin Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye dayanarak vergi beyannamelerinin ve bildirimlerinin elektronik ortamda gönderilmesi uygulaması ile
ilgili bazı düzenlemeler 340, 346, 357, 367 ve 373 Seri No’lu VUK Genel Tebliğlerinde yapılmıştır. Son olarak Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan ve yürürlüğe giren 376 Seri
No’lu VUK Genel Tebliği ile elektronik ortamda bildirim zorunluluğunun kapsamı genişletilmiş ve bu tebliğe göre; kurumlar vergisi mükelleflerine hiçbir hadle sınırlı olmaksızın
kurumlar vergisi, geçici vergi, muhtasar KDV ve ÖTV beyannamelerini elektronik ortamda gönderme zorunluluğu getirilmiştir.
Kurumlar Vergisinin Tarhı
Kurumlar vergisinde vergilendirme dönemi
Kurumlar vergisinde vergilendirme dönemi, hesap dönemidir. Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilenlerin vergilendirme dönemi ise özel hesap dönemleridir. Kesinti
suretiyle ödenen vergilerde, istihkak sahiplerince ayrıca yıllık beyanname verilmeyen hâllerde, vergi kesintisinin ilgili bulunduğu dönemler vergilendirme dönemi sayılır.
DAR MÜKELLEFİYET ESASINDA MATRAHIN TESPİTİ VE BEYANI İLE KURUMLAR VERGİSİNİN TARHI VE ÖDENMESİ
KVK’nın 3’üncü maddesinin ikinci fıkrasında, kanuni ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye’de bulunmayan kurumların, sadece Türkiye’de elde ettikleri kazançları üzerinden
vergilendirileceği belirtilmiştir. Kurumlardan, kanuni ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye’de bulunmayanlar, dar mükellefiyet esasına göre sadece Türkiye’de elde ettikleri
kazançları üzerinden vergilendirilir. Dar mükellefiyet esasında vergilendirilen kurumların iş yeri veya daimi temsilci vasıtasıyla elde ettikleri kazanca ilişkin safi kurum
kazancının tespitinde tam mükellef kurumlar için geçerli olan hükümler uygulanır.
Bu kazançlar kurumlar vergisi uygulamasında ticari kazanç veya zirai kazanç olarak vergilendirilmektedir. Dar mükellef kurumların ticari veya zirai kazanç dışındaki kazanç ve
iratları için GVK’nın bu kazanç ve iratların tespitine ilişkin hükümleri uygulanır.
Dar Mükellefiyette Matrahın Tespiti
Dar mükellef kurumlarda safi kurum kazancının tespiti
KVK’nın 3’üncü maddesinin üçüncü fıkrasına göre, dar mükellefiyette kurum kazancı aşağıdaki kazanç ve iratlardan oluşmaktadır:
*VUK göre uygun Türkiyede iş yeri olan/daimi temsilci bulunduran yabancı kurumlar tarafından bu yerlerde/bu temsilciler vasıtasıyla yapılan işlerden elde edilen ticari
kazançlar
*Türkiye’de bulunan zirai işletmeden elde edilen kazançlar,
*Türkiye’de elde edilen serbest meslek kazançları,
*Taşınır ve taşınmazlar ile hakların Türkiye’de kiralanmasından elde edilen iratlar,
*Türkiye’de elde edilen menkul sermaye iratları,
*Türkiye’de elde edilen diğer kazanç ve iratlar.
(yeni) KVK’nın 3.M. 3.f., (eski) KVK’dan farklı olarak dar mükellefiyette kurum kazancını oluşturan kazanç ve iratlar arasında “Türkiye’de elde edilen ücretler” sayılmadığı için
dar mükellefiyete tabi olan kurumların Türkiye’de elde ettikleri ücretler 01.01.2006 tarihinden itibaren kurumlar vergisinin dışında tutulmuştur.
KVK’nın 22.m. 1.f. göre, dar mükellef kurumların iş yeri veya daimi temsilci vasıtasıyla elde ettikleri kazançlarının tespitinde, aksi belirtilmediği takdirde tam mükellef kurumlar
için geçerli olan hükümler uygulanır. Dolayısıyla, dar mükellef kurumların elde ettiği kazançların tespiti de aynen tam mükellef kurumların elde ettiği kazançların tabi olduğu
vergilendirme hükümlerine göre yapılır. Tam mükellef kurum kazançlarının GVK’nın 2’nci maddesinde sayılan 7 gelir unsurundan bir veya birkaçından oluşması hâlinde, safi
kurum kazancının tespitinde GVK’nın ticari kazanç hakkındaki hükümlerin uygulanacağından dar mükellef kurum kazançları da GVK’nın 2’nci maddesinde sayılan 7 gelir
unsurundan bir veya birkaçından oluşması hâlinde, safi kurum kazancının tespitinde GVK’nın ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanması gerekir.
Ancak, KVK’nın 22’nci maddesinin ikinci fıkrasında, dar mükellefiyete tabi kurumların ticari veya zirai kazançlar dışında kalan kazanç ve iratları hakkında, GVK’nın bu kazanç ve
iratların tespitine ilişkin hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
KVK’ya göre dar mükellef kurum kazançlarının vergilendirilebilmesi için öncelikle safi kurum kazancının tespit edilmesi gerekir. Safi kurum kazancı, dar mükellef kurumların
hasılatlarından bu kanuna göre tam mükellef kurumların indirebilecekleri gider veya maliyet unsurları ile diğer indirimleri düşmeleri ve indirimi kabul edilmeyen giderleri
kurum kazancına ilave etmeleriyle bulunur.
Dar mükellef kurum kazancının tespitinde ayrıca indirilemeyecek giderler
KVK’nın 22’nci maddesinin üçüncü fıkrasında, dar mükellefiyette safi kurum kazancının tespitinde ayrıca indirilmeyecek giderler sayılmıştır.
Bu fıkra hükmüne göre, aşağıdaki giderlerin indirimi, dar mükellef kurumlar için kabul edilmemiştir:
*Ana merkezin veya Türkiye dışındaki şubelerin Türkiye’deki dar mükellef kurumlar hesabına yaptıkları alım-satımlar için dar mükellefin ana merkeze veya Türkiye dışındaki
şubelere verdiği faizler, komisyonlar ve benzerleri,
*Ana merkezin veya Türkiye dışındaki şubelerin genel yönetim giderlerine veya zararlarına katılmak üzere ayrılan paylar.
Söz konusu genel yönetim giderlerine veya zararlarına katılmak için ayrılan paylardan, Türkiye’deki kurumun kazancının elde edilmesi ve idamesi ile ilgili olan ve emsallere
uygunluk ilkesi uyarınca belirlenecek dağıtım anahtarlarına göre ayrılan paylar ile Türkiye’deki kurumun denetimi için yabancı ülkelerden gönderilen yetkili kimselerin seyahat
giderlerinin indirimi kabul edilir. Ancak söz konusu giderler, Türkiye’deki kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak zorundadır. Ayrıca, bu giderlerin
Türkiye’deki kazanca isabet eden kısmının belirlenmesinde kullanılan dağıtım anahtarının emsallere uygunluk ilkesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Emsallere uygunluk
ilkesi, KVK’nın transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı maddesine uygun olarak belirlenir.
Dar mükellefiyette örtülü sermaye uygulaması
Dar mükellef kurumların işletmede kullandıkları borçlanmalar için örtülü sermaye hükümlerinin uygulanmasında, ortakla ilişkili kişinin tespiti açısından %10’luk sermaye payı
veya oy hakkı şartı aranmaz. Dolayısıyla, dar mükellef kurumların ortaklarından veya ortaklarının ilişkili olduğu kişilerden yaptıkları borçlanmalarda ortaklık yapısına ilişkin
herhangi bir oran dikkate alınmaksızın öz sermayenin üç katını aşan kısım örtülü sermaye sayılır.
Yabancı Ulaştırma Kurumlarında Safi Kurum Kazancının Tespiti
Yabancı ulaştırma kurumlarında hasılatın tespiti
KVK’nın 23’üncü maddesinin üçüncü fıkrasına göre, dar mükellefiyet kapsamında vergilendirilen yabancı ulaştırma kurumlarının ticari ve arızî ticari kazançlarının
belirlenmesinde, Türkiye’de elde edilmiş sayılan hasılat;
*Türkiye sınırları içinde gerçekleşen kara taşımacılığında, bilet bedeli ile birlikte alınan gider karşılıkları dâhil olmak üzere yolcu, yük ve bagaj taşıma ücreti olarak her ne adla
olursa olsun aldıkları tutarlardan,
*Türkiye’deki yükleme limanlarından yabancı ülkelerdeki varış limanlarına veya diğer bir kurumun gemisine aktarma yapılacak yabancı limana kadar gerçekleşen deniz ve hava
taşımacılığında, bilet bedeli ile birlikte alınan gider karşılıkları dâhil olmak üzere yolcu, yük ve bagaj taşıma ücreti olarak her ne adla olursa olsun aldıkları tutarlardan,
*Türkiye dışındaki taşımacılık faaliyeti için diğer kurumlar hesabına Türkiye’de sattıkları yolcu ve bagaj biletleri ile Türkiye’de yaptıkları navlun sözleşmeleri dolayısıyla
kendilerine verilen komisyonlar ve ücretlerden oluşmaktadır.
Yabancı ulaştırma kurumlarında safi kurum kazancının tespiti
Türkiye’de elde edilen hasılatın brüt tutarına kanunda belirtilen ortalama emsal oranlarının uygulanması suretiyle bulunacak tutar, yabancı ulaştırma
kurumları için vergiye tabi kurum kazancı olmaktadır. KVK’nın 23’üncü maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen ortalama emsal oranları, Türkiye’de daimi veya arızi olarak çalışan
bütün kurumlar için;
●Kara taşımacılığında %12,
●Deniz taşımacılığında %15,
●Hava taşımacılığında %5’tir
Dar Mükellefiyette Beyan Esası
KVK’nın 24.M. göre kurumlar vergisi, dar mükellef kurumun veya vergi sorumlusunun beyanı üzerine tarh olunur. Beyanname, ilgili bulunduğu hesap döneminin sonuçlarını
içerir. Her mükellefin vergiye tabi kazancının tamamı için kurumlar vergisi beyannamesi vermesi gerekir. Mükelleflerin şubeleri, ajanlıkları, alım-satım büro ve mağazaları,
imalathaneleri veya kendilerine bağlı diğer iş yerleri için bağımsız muhasebeleri ve ayrılmış sermayeleri olsa da ayrı beyanname verilmesi mümkün değildir. Öte yandan,
yabancı ulaştırma kurumlarının Türkiye’de elde ettikleri kazançların ticari kazanç niteliğinde olması hâlinde, bunlar da kurumlar vergisi beyannamesi vermek zorundadır.
Dar Mükellefiyette Vergilendirme Dönemi ve Beyan
Dar Mükellefiyette Vergilendirme Dönemi
Yıllık beyan esasında vergilendirilen dar mükellef kurumların vergilendirme dönemi, hesap dönemidir. Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilenlerin vergilendirme dönemi
ise özel hesap dönemleridir. Kesinti suretiyle ödenen vergilerde, istihkak sahiplerince ayrıca yıllık veya özel beyanname verilmeyen hâllerde, vergi kesintisinin ilgili bulunduğu
dönemler vergilendirme dönemi sayılır. Dar mükellef kurumlarca, özel beyanname ile bildirilmesi gereken kazançların vergilendirilmesinde, vergilendirme dönemi yerine
kazancın elde edilme tarihi esas alınır.
Dar Mükellefiyette Kurumlar Vergisi Beyannamesinin Verileceği Yer
Dar mükellefiyette yıllık kurumlar vergisi beyannamesi, dar mükellef kurumun;
*Türkiye’deki iş yeri veya daimi temsilcisinin bulunduğu yerin,
*Türkiye’de iş yeri veya daimi temsilci bulunmaması hâlinde yabancı kuruma kazanç sağlayanların bağlı olduğu yerin vergi dairesine verilmesi gerekir.
Dar Mükellefiyette Kurumlar Vergisi Beyannamesinin Verilme Zamanı
Kurumlar vergisi beyannamesinin, hesap döneminin kapandığı ayı takip eden dördüncü ayın birinci gününden son günü akşamına kadar mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine
verilmesi gerekir. Buna göre; kurumlar vergisi beyannamesinin, hesap döneminin takvim yılı olması hâlinde, 1-30 Nisan tarihleri arasında, özel hesap dönemi uygulanması
hâlinde ise bu dönemin kapandığı ayı takip eden dördüncü ayın birinci gününden son günü akşamına kadar verilmesi gerekir. Ayrıca, dar mükellef kurumlarda tarhiyatın
muhatabının Türkiye’yi terk etmesi hâlinde beyannamenin, dar mükellefin ülkeyi terk etmesinden önceki on beş gün içinde verilmesi gerekir.
Dar Mükellefiyette Kurumlar Vergisi Beyannamesinin İçeriği ve Ekleri
Dar mükellefiyete tabi olan kurumların vereceği kurumlar vergisi beyannamesinin şekli, içeriği ve ekleri Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenir. Mükellefler beyanlarını
bu beyanname ile yapmak veya bu beyannamelerde yazılı bilgilere uygun olarak bildirmek zorundadır.
Dar Mükellefiyette Özel Beyan
Özel beyan; dar mükellefiyete tabi olan kurumların Türkiye’de elde ettiği gelirin telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri ayrimaddi hakların satışı, devir
ve temliki karşılığında alınan bedellerin dışında kalan ve GVK’da sayılan diğer kazanç ve iratlardan ibaret olması hâlinde bu kazançlarının KVK’nın 26’ncı maddesine göre özel
beyanname ile beyan edilmesidir.
Özel beyanname ile bildirilecek gelirler
Dar mükellef kurumların, vergiye tabi kazancının GVK’da yazılı telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri gayrimaddi hakların satışı, devir ve temliki
karşılığında alınan bedeller hariç olmak üzere diğer kazanç ve iratlardan ibaret olması hâlinde bu kazançların; yabancı kurum veya Türkiye’de bunlar adına hareket eden
kimseler tarafından kazancın elde edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde, KVK’nın 27’nci maddesinde belirtilen vergi dairesine özel beyanname ile bildirilmesi gerekir.
Diğer kazanç ve iratların belirlenmesi konusunda GVK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup diğer kazanç ve iratlara ilişkin hükümlerde yer alan vergilendirilme
konusunda getirilen kayıt, şart ve süreler ile istisnalar dar mükellef kurumlarca elde edilen diğer kazanç ve iratların belirlenmesinde dikkate alınmaz. Bunun tek istisnası,
Türkiye’ye bizzat getirilen nakdi ve ayni sermaye karşılığında elde edilen menkul kıymetler ile iştirak hisselerinin elden çıkarılması sırasında kur farkı kazancına dair
hükümlerdir. Bu nedenle, GVK’da yer alan diğer kazanç ve iratların tespitinde kur farkı kazancı ile ilgili belirlemeler, dar mükellef kurumlar için de geçerlidir.
Özel beyannamenin verilme zamanı
Özel beyannamenin, yabancı kurumun kendisi/Türkiye’de bunlar adına hareket eden kimseler tarafından kazançların elde edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde verilmesi
gerekir.
Özel beyannamenin verilme yeri
KVK’nın 27’nci maddesinde özel beyan zamanı tayin olunan gelirler bakımından özel beyannamenin verileceği vergi daireleri ile ilgili belirlemeler yapılmıştır.
Dar mükellef kurumlar tarafından elde edilen diğer kazanç ve iratların türüne göre kurumlar vergisi beyannamesinin (özel beyannamenin) verileceği vergi daireleri;
*Taşınmazların elden çıkarılmasından doğan diğer kazanç ve iratlarda taşınmazın bulunduğu,
*Taşınırların ve hakların elden çıkarılmasından doğan diğer kazanç ve iratlarda mal ve hakların Türkiye’de elden çıkarıldığı,
*Ticari veya zirai bir işletmenin faaliyetinin durdurulması veya terk edilmesi karşılığında elde edilen diğer kazanç ve iratlarda işletmenin bulunduğu,
*Arızi olarak ticari işlemlerin yapılmasından veya bu nitelikteki işlemlere aracılıktan elde edilen kazançlar ile arızi olarak yapılan serbest meslek faaliyetleri dolayısıyla elde
edilen kazançlarda faaliyetin yapıldığı,
*Arızî olarak Türkiye ile yabancı ülkeler arasında yapılan taşımacılık faaliyetlerinden elde edilen kazançlarda yolcu veya yükün taşıta alındığı,
*Zarar yazılan değersiz alacaklarla karşılık ayrılan şüpheli alacakların tahsili dâhil olmak üzere terk edilen işlerle ilgili olarak sonradan elde edilen diğer kazanç ve iratlar ile
ticari, zirai/mesleki bir faaliyete hiç girişilmemesi/ihale, artırma ve eksiltmelere iştirak edilmemesi karşılığında elde edilen diğer kazanç ve iratlarda ödemenin Türkiye’de
yapıldığı,
*Diğer hâllerde Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenen yerin vergi dairesidir.
Dar Mükellefiyette Tarhiyatın Muhatabı, Tarh Zamanı ve Tarh Yeri
Dar mükellefiyette tarhiyatın muhatabı
KVK’nın 28’inci maddesinin birinci fıkrasına göre dar mükellefiyete tabi kurumların vergisi, bu kurumların;
*Türkiye’deki müdür ve temsilcileri,
*Müdür ve temsilcileri mevcut değilse, kazanç ve iratları yabancı kuruma sağlayanlar adına tarh olunur.
Dar mükellefiyette tarhiyatın zamanı ve yeri
KVK’nın 28’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre dar mükellefiyette kurumlar vergisi;
*Vergi dairesine beyannamenin verildiği günde,
*Beyanname posta ile gönderilmişse, vergiyi tarh edecek daireye geldiği tarihi izleyen üç gün içinde beyannamenin verildiği veya gönderildiği vergi dairesince tarh olunur.
Dar mükellefiyette kurumlar vergisinin ödenme süresi
KVK’nın 29’uncu maddesine göre, dar mükellefiyette kurumlar vergisi;
●Yıllık beyanname ile bildirilenlerde beyannamenin verildiği ayın sonuna kadar,
●Muhtasar beyanname ile bildirilenlerde beyannamenin verildiği ayın yirmi altıncı günü akşamına kadar,
●Özel beyannameyle bildirilenlerde beyanname verme süresi içinde,
●Tarhiyatın muhatabının Türkiye’yi terk etmesi hâlinde, beyanname verme süresi içinde,
●Tasfiye veya birleşme hâllerinde verilecek beyannamelerde ise beyanname verme süresi içinde ödenmesi gerekir.
Dar Mükellefiyette Vergi Kesintisi
KVK’nın 30.m., dar mükellefiyete tabi kurumların Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve iratlardan yapılacak vergi kesintisine ilişkin düzenlenmeler yer almıştır. Bu maddeye göre,
kazanç ve iratların nakden veya hesaben ödenmesi veya tahakkuk ettirilmesi aşamasında avanslar da dâhil olmak üzere gayrisafi tutar üzerinden vergi kesintisinin yapılması
gerekir. Bu maddede geçen hesaben ödeme deyimi, kesintiye tabi kazanç ve iratları ödeyenleri hak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade
etmektedir. Anılan madde uyarınca yapılacak vergi kesintisinin, kazanç ve iratların gayrisâfi tutarları üzerinden yapılması gerekir. Ancak ödemenin net tutar üzerinden
yapılması, diğer bir ifadeyle verginin ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi hâlinde vergi kesintisinin, ödenen miktar ile ödemeyi yapanın yüklendiği verginin toplamı
üzerinden hesaplanması gerekir. Söz konusu maddede belirtilen ödemelerden yapılan vergi kesintisinin, kesinti yapanların kayıt ve hesaplarında ayrıca gösterilmesi gerekir.
Vergi Kesintisi Yapmakla Sorumlu Olanlar
KVK’nın 30’uncu maddesine göre, dar mükellefiyete tabi kurumların bu madde gereğince vergi kesintisine tabi kazançlarına ilişkin kesinti, bu kazanç ve iratları avanslar da
dâhil olmak üzere nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk ettirenler tarafından yapılır.
Vergi Kesintisi Oranı
KVK’nın 30’uncu maddesinin birinci fıkrasına göre, dar mükellefiyete tabi kurumların fıkrada sayılan kazanç ve iratları üzerinden, bu kazanç ve iratları avanslar da dâhil olmak
üzere nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk ettirenler tarafından %15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılır. Ancak aynı maddenin sekizinci fıkrası uyarınca,
Cumhurbaşkanı bu maddede belirtilen vergi kesintisi oranlarını, gelir unsurları veya faaliyet konuları itibarıyla ayrı ayrı belirlemeye, sıfıra kadar indirmeye veya maddenin
önceki fıkralarında belirtilen oranın bir katına (%30’a) kadar artırmaya yetkilidir.
Dar Mükellef Kurumlar Tarafından Türkiye’de Bulunan İş Yeri veya Daimi Temsilci Vasıtasıyla Elde Edilen Kazanç ve İratlarda Vergi Kesintisi
KVK’nın 30’uncu maddesinin birinci fıkrasına göre, dar mükellefiyete tabi kurumlara GVK’da belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yayılan inşaat ve onarım
işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş ödemeleri ile anılan kurumların;
*Serbest meslek kazançları,
*Gayrimenkul sermaye iratları,
*GVK’nın 75’inci maddesinin ikinci fıkrasının 1, 2, 3 ve 4’üncü bentlerinde sayılanlar hariç olmak üzere menkul sermaye iratları üzerinden vergi kesintisi yapılması gerekir.
KVK’nın 22’nci maddesinin birinci fıkrasında, dar mükellef kurumların iş yeri veya daimi temsilci vasıtasıyla elde ettikleri kazançlarının tespitinde, aksi belirtilmediği takdirde
tam mükellef kurumlar için geçerli olan hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür. Anılan kanunun 15’inci maddesine göre; tam mükellef kurumların, birden fazla takvim yılına
yayılan inşaat ve onarım işleri ile ilgili hak edişlerinden, her nevi tahvil ve hazine bonosu faizleri ile TOKİ ve Öİ tarafından çıkarılan menkul kıymetlerden sağlanan gelirlerinden,
mevduat faizlerinden, katılım bankaları tarafından katılma hesabı karşılığında ödenen kâr paylarından, kâr ve zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kâr paylarından, repo
kazançlarından ve kooperatiflere ait taşınmazların kiralanması karşılığında bunlara yapılan kira ödemelerinden vergi kesintisi yapılması gerekir. Bu nedenle, tam mükellef
kurumların vergi kesintisine tabi tutulan kazanç ve iratlarının, Türkiye’de bir iş yeri veya daimî temsilci bulundurmak suretiyle ticari faaliyette bulunan dar mükellef kurumlar
tarafından da elde edilmesi hâlinde, söz konusu kazanç ve iratlar üzerinden KVK’nın 30’uncu maddesine göre her durumda vergi kesintisi yapılması gerekir. Öte yandan, dar
mükellefiyete tabi kurumların, Türkiye’de bir iş yeri veya daimi temsilci bulundurmak suretiyle yaptıkları ticari ve zirai faaliyet kapsamında, bu iş yerleri veya daimi temsilcileri
vasıtasıyla elde ettikleri serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları (dar mükellef kooperatiflere ait taşınmazların kiralanması karşılığında bunlara yapılan kira
ödemeleri hariç) ve menkul sermaye iratları (kâr payları ile kanunun 15’inci maddesinin birinci fıkrasında vergi kesintisine tabi tutulan menkul sermaye iratları hariç) üzerinden
anılan kanunun 30’uncu maddesine göre vergi kesintisi yapılmaz. Ancak, dar mükellefiyete tabi kurumların Türkiye’de bir iş yeri veya daimî temsilcisi bulunmadan veya
Türkiye’de bir iş yeri veya daimi temsilci bulunsa da bu işyerlerinde yürüttükleri ticari faaliyetle bağlantılı olmamak suretiyle elde ettikleri, serbest meslek kazançlarından,
gayrimenkul sermaye iratlarından ve kâr payları hariç menkul sermaye iratlarından kanunun 30’uncu maddesine göre vergi kesintisi yapılır. Vergi kesintisi yapma sorumluluğu
bulunanların dar mükelleflere nakden veya hesaben ödeme yapmaları sırasında, dar mükellefin Türkiye’de iş yerlerinin veya daimi temsilcilerinin bulunup bulunmadığının
bilinmemesi hâlinde anılan madde uyarınca vergi kesintisi yapılması gerekir. Öte yandan; telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri gayrimaddi hakların
satışı, devir ve temliki karşılığında yapılan ödemeler üzerinden bu kazanç ve iratların ticari veya zirai kazanca dâhil olup olmadığına bakılmaksızın sorumlularca kurumlar
vergisi kesintisi yapılması gerekir.
KVK’nın 24.Maddesi Kapsamında Yapılacak Vergi Kesintisine İlişkin Beyannameye Dâhil Edilmesi Zorunlu Kazançlar ile Beyannameye Dâhil Edilmesi İhtiyari Olan Kazançlar
KVK’nın 24’üncü maddesinde, dar mükellef kurumların yıllık beyanname vermesine ilişkin hükümlere yer verilmiş olup aynı kanunun 26’ncı addesinde de dar mükellef
kurumların özel beyanname ile bildirecekleri gelirleri gösterilmiştir. KVK’nın 30’uncu maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, ticari ve zirai kazançlar hariç olmak üzere bu
maddeye göre vergisi kesinti yoluyla alınan kazanç ve iratlar için kanunun 24 veya 26’ncı maddelerine göre beyanname verilmesi veya bu madde kapsamına girmeyen kazanç
ve iratlar için verilecek beyannamelere söz konusu kazanç ve iratların dâhil edilmesi ihtiyaridir. Ancak, GVK’nın 75’inci maddesinin ikinci fıkrasının 5, 7 ve 14’üncü bentlerinde
yer alan menkul sermaye iratları ile fonların katılma belgelerinden ve yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kâr paylarının verilecek beyannamelere dâhil
edilmesi zorunludur. Aynı şekilde dar mükellefiyete tabi kurumların, hak ediş ödemeleri üzerinden vergi kesintisi yapılan birden fazla takvim yılına yayılan inşaat ve onarım
işlerinden elde ettikleri kazançlarını kurumlar vergisi beyannameleri ile beyan etmeleri gerekir.
Dar Mükellefiyette Muhtasar Beyannamenin Verilmesi ve Kesilen Vergilerin Ödenmesi
Dar mükellefiyette muhtasar beyannamenin verilme yeri
KVK’nın 30’uncu maddesine göre vergi kesintisi yapmak zorunda olanlar, bu vergileri ödeme veya tahakkukun yapıldığı yer itibarıyla bağlı oldukları vergi dairesine muhtasar
beyanname ile bildirmek zorundadırlar.
Dar mükellefiyette muhtasar beyannamenin verilme zamanı
Dar mükellefiyette muhtasar beyanname ile ilgili uygulamalarda GVK’da belirlenen usul ve esaslar geçerlidir. GVK’nın 98’inci maddesinin birinci fıkrasına göre, kaynakta vergi
kesintisi yapmak zorunda olanlar bir ay içinde yaptıkları ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri kârlar ve iratlar ile bunlardan kestikleri vergiler, matrahları ile birlikte toplu olarak
ertesi ayın 26’ncı günü akşamına kadar, ödeme ve tahakkukun yapıldığı yerin vergi dairesine muhtasar beyanname ile bildirmek zorundadır.
Dar mükellefiyette kesilen vergilerin ödenme zamanı ;KVK’nın 30’uncu maddesi uyarınca yapılan vergi kesintileri, vergi kesenler tarafından, ister aylık isterse üç aylık
muhtasar beyannamelerin verileceği ayın yirmi altıncı günü akşamına kadar bağlı bulundukları vergi dairelerine ödenmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, vergi sorumluları
kaynakta kesintiye tabi olan ödemeler üzerinden kestikleri vergilerin tamamını bağlı bulundukları vergi dairelerine bir defada ödemek zorundadır.