You are on page 1of 3

Vadedilmiş topraklar

9 Ekim 2023

İsmet Hergünşen yazdı…

Büyük medeniyetlerin ortaya çıktığı, değişik sosyal ve kültürlerin bir arada


yaşama gayreti içerisinde olan Ortadoğu’da, Hamas’ın İsrail saldırısı dünyanın
yeni gündem maddesi oldu.

Halihazırda gelinen nokta, masum insanların hükümetler ve fanatikler


tarafından sürdürülen inanç ve beklentilere kurban edilmesidir.

Patlak veren olayların nedeni yıllardan beri sürüncemede bırakılan sorunlar ile
anlaşmazlık ve çatışmaların yanı sıra güven bunalımıdır.

Barış umutları bir kez daha suya düşmüştür.

İsrail’in uyguladığı stratejide birtakım yanlışlıkların bulunduğu gerçeği de gözler


önündedir.

Bilindiği gibi 1979’da Camp David’de iki anlaşma yapılmıştı.

Biri İsrail-Mısır, bir diğeri de Ortadoğu’da barışı kapsıyordu.

Ancak her iki antlaşmada umut edilen kapsamlı bir barışı bölgeye getirmemiştir.

1947 yılında Yahudi yerleşkesi ve Filistin topraklarının durumunu gösterir


haritanın yıllara sari Filistinliler aleyhine değişen sınırları, bugüne gelinen
durumu gözler önüne sermesi açısından dikkat çekicidir.

Filistinlilerin bir kısmı 12-42 km’lik Gazze’de kendisine yerleşim alanı bulurken
diğer kısmı da Batı Şeria’da toprak bütünlüğü olmayan parçalanmış yerlerdir.

Azımsanmayacak bir nüfusu da bölge ülkelerine dağılmış vaziyettedir.

Filistin Kurtuluş Örgütü ülkenin yüzde 22’sine razı olurken, ABD’nin eski
Başkanı Donald Trump’ın planında ise vadedilmiş topraklar yüzde 15’e kadar
düşürülmüştür.

Trump tarafından bir bütün olarak gösterilen haritada Filistinliler Batı Şeria’da
koloniler halinde yaşama mahkum ediliyor, hem bölge içerisinde hem de Gazze
ile bağlantıların tünel ve köprülerle sağlanması dikte ediliyordu.

Ayrıca her iki bölgede de Yahudi nüfusun yaşamasına olanak tanınıyordu.

Bu tarz yerleşim bile İsrail tarafından kabul görmemiştir.

Öte yandan Kudüs.


Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan topluluklar için kutsal sayılan bu şehrin statüsü
de bu plan çerçevesinde değişiyor ve idaresi tamamen İsrail’e bırakılıyordu.

Birleşmiş Milletler’in 1947 tarihli 181 sayılı bölünme kararı Yahudi ve Filistin
devletlerinin kurulmasına imkan tanırken, tüm yaşanan gelişmeler günümüzde
Filistinlileri yok olma noktasına getirmiştir.

Yaşanan trajedilere Batı Dünyası’nın laftan öteye geçmeyen yaklaşımları kadar


ABD başta olmak üzere bazı ülkelerin tarafgir duruşları da bir o kadar
düşündürücüdür.

Hamas’ın beklenmeyen saldırısı önümüzdeki günlerde Ortadoğu’da yeniden


uzun ve yorucu bir sürece girileceğinin yeni bir başlangıcıdır.

Olayın bir başka boyutu Filistin cephesinin kendi içerisinde olan


bölünmüşlüğüdür.

Hedefleri aynı olsa da ideolojik ve teknik açıdan farklılıklar çerçevesinde


sürdürülen bu mücadelede Filistin Kurtuluş Örgütü’nün tavizkar politikası ile
Hamas’ın şiddet içeren politikalarında büyük bir dengesizlik vardır.

Filistin davasını her geçen gün akamete uğratan yöntemsel farklılıklar, İsrail’in
işine yaradığı gibi Mısır ve Ürdün’ün ardından bazı Arap ülkelerinin de zamanla
İsrail’i tanımalarına yol açmıştır.

“İbrahim anlaşmaları” da bölge ülkelerinin İsrail-Filistin cephesinde meydana


gelen gelişmelere kayıtsız kalmasına imkan tanımıştır.

Hamas’ın dikkat çekici saldırısı çok iyi analiz edilmelidir.

İsrail güvenlik mimarisinin teminatı olan Demir Kubbe, atılan binlerce füze
sayesinde doyuma ulaşmış ve bu meyanda tahmin edilenin çok üstünde sivil
kayıplar olmuştur.

Motorize birlikler ile paramotorların koordineli harekatı ilk defa bir harekatta
gerçekleştirilmiş oluyordu.
Deniz, kara ve havadan aynı anda 7 ayrı bölgeye sızmalar ve doğrudan
doğruya polis ve asker karakol ile üs bölgelerinin hedef alınması iyi bir hazırlık
sürecinden geçildiğini göstermektedir.

Baskının Şabat gününe denk getirilmesi İsrail asker ve polislerin hazırlıksız


yakalanmasına neden olmuştur.

Savunma hatlarına çekinilmesinin dahi düşünüldüğü sızma harekatında, üst


aklın var olabileceği kuşkusu da akıllara düşmüyor değil.

Ve nihayetinde dünyanın en iyi istihbarat servisleri arasında gösterilen


MOSSAD ile ŞİN BET’in zafiyeti.

Bununla birlikte; sıra dışı saldırının dünya kamuoyunda İsrail lehine bir hava
oluşturabileceğini Hamas’ın kıymetlendirmemesi mümkün olmayacağına göre
bu zamansız saldırı hangi amaca ve kimlere hizmet edecektir?
İsrail açısından gelinecek nokta ise iş başındaki hükümet dahil Aksa Tufanı
saldırısına engel olamayan asker ve sivil yetkililerin yargılanacak olmasıdır.

En büyük tehlike ise üçüncü tarafların gerilimi arttırıcı davranışlara girerek


İsrail-Hamas gerilimini çözümsüzlüğe taşımasıdır.

Bir kolu Batı Avrupa’da İspanya, öteki kolu Kuzey Afrika’da Cebelitarık’a kadar
uzanan stratejik kıskacın en güçlü noktası durumunda olan Türkiye ne
yapmalıdır?

Eşit düzeyde, güven verici, yumuşatıcı, dostluk ve iş birliği içeren çözüm esaslı
yaklaşım modeli uygulamalıdır ki, İsrail ve Filistin arasında gerilimin
azaltılmasında söz sahibi olabilsin.

Peki ya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi…

Ara ki bulasın.

Son sözse: Dostuna yakın dur, düşmanına ise daha yakın.

You might also like