You are on page 1of 276

AÖF Kitapları Öğrenci Kullanım Kılavuzu

Öğrenme çıktıları
Bölüm içinde hangi bilgi, beceri ve yeterlikleri
kazanacağınızı ifade eder.

Tanım
Bölüm içinde geçen
önemli kavramların
Bölüm Özeti tanımları verilir.
Bölümün kısa özetini gösterir.

Dikkat
Konuya ilişkin önemli
Sözlük uyarıları gösterir.
Bölüm içinde geçen önemli
kavramlardan oluşan sözlük
ünite sonunda paylaşılır.

Karekod
Bölüm içinde verilen
Neler Öğrendik ve Yanıt Anahtarı
karekodlar, mobil
Bölüm içeriğine ilişkin 10 adet
cihazlarınız aracılığıyla
çoktan seçmeli soru ve cevapları
sizi ek kaynaklara,
paylaşılır.
videolara veya web
adreslerine ulaştırır.

Öğrenme Çıktısı Tablosu


Araştır/İlişkilendir/Anlat-Paylaş
İlgili konuların altında cevaplayacağınız soruları, okuyabileceğiniz
ek kaynakları ve konuyla ilgili yapabileceğiniz ekstra etkinlikleri gösterir.
Yaşamla İlişkilendir
Bölümün içeriğine uygun paylaşılan yaşama dair gerçek kesitler
veya örnekleri gösterir.
Araştırmalarla İlişkilendir
Bölüm içeriği ile ilişkili araştırmaların ve bilimsel çalışmaları gösterir.
Sosyal Antropoloji

Editör

Doç.Dr. Hatice Yaprak CİVELEK

Yazarlar

BÖLÜM 1 Prof.Dr. Akile GÜRSOY

BÖLÜM 2 Doç.Dr. Mehmet BOZOK

BÖLÜM 3 Prof.Dr. Fuat GÜLLÜPINAR

BÖLÜM 4 Dr.Öğr.Üyesi Sanem KULAK GÖKÇE

BÖLÜM 5 Doç.Dr. Temmuz GÖNÇ ŞAVRAN

BÖLÜM 6 Doç.Dr. Nihan BOZOK

BÖLÜM 7 Doç.Dr. Gözde DALAN POLAT

BÖLÜM 8 Doç.Dr. Hatice Yaprak CİVELEK


T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 4203
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2980

Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.


“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

Copyright © 2021 by Anadolu University


All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted
in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without
permission in writing from the University.

Öğretim Tasarımcısı
Dr.Öğr.Üyesi Fatma Seçil Banar

Grafik Tasarım ve Kapak Düzeni


Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan

Dil ve Yazım Danışmanı


Emine Koyuncu

Ölçme Değerlendirme Sorumlusu


Ayhan Tufan

Grafiker
Ayşegül Dibek

Dizgi ve Yayıma Hazırlama


Arzu Ercanlar
Dilek Özbek
Gülşah Sokum
Süreyya Çelik
Yasin Özkır
Gizem Dalmış
Saner Coşkun

SOSYAL ANTROPOLOJİ

E-ISBN
978-975-06-4168-8

Bu kitabın tüm hakları ANADOLU ÜNİVERSİTESİ’ne aittir.


ESKİŞEHİR, Mayıs 2021
2008-0-0-0-2109-V01
İçindekiler

BÖLÜM 1 Antropolojiye Giriş BÖLÜM 2 Kültür

Giriş ................................................................ 3 Giriş ................................................................. 39


Antropolojinin Konusu ve Kapsamı ............ 3 Kültür ve Özellikleri ...................................... 39
Antropolojinin Tarihçesi .............................. 6 Kültür Nedir? ....................................... 39
Fizik/Biyolojik Antropoloji ........................... 11 Kültürün Özellikleri ............................. 41
Arkeolojik Antropoloji ......................... 13 Kültürün Üç Düzeyi .............................. 44
Sosyal/Kültürel Antropoloji ......................... 15 Kültürel Uyum ve Uyarlanma Stratejileri.... 46
Antropoloji ve Etik ............................... 23 Uyarlanma Stratejileri ve Kültürel
Antropolojinin Geleceği ................................ 26 Sonuçları ................................................ 48
Kültürel Süreçler ............................................ 52
Kültürle İlgili Bazı Temel Kavramlar ............ 55

Siyasal Antropoloji
Sosyal Antropoloji:
BÖLÜM 3 BÖLÜM 4 ve Hukuk
Kuram ve Yöntem
Antropolojisi

Giriş ................................................................. 67 Giriş ................................................................. 107


Antropolojik Araştırmada Farklı Siyasal Antropolojiye Giriş ............................ 108
Yöntem ve Teknikler ..................................... 69 Evrimci Teoriler ..................................... 108
Katılımcı Gözlem .................................. 69 İşlevselci ve Yapısal İşlevselci Teoriler...... 110
Açık Katılımcı Gözlem ........................... 71 Yeni Evrimci Teori
Örtük Gözlem ........................................ 71 (Neo-Evrimci Teori) ............................. 113
Katılımcı Olmayan Gözlem .................. 72 Postmodernizm ve Küreselleşme ......... 114
Etnografik Mülakat ............................... 72 Siyasal Sistemler ............................................ 115
Etnografik Saha Notlarının Yazımı .............. 74 Sanayileşme Öncesi Siyasal Sistemler...... 116
Etnografik Araştırma ve Etik Sorunlar ........ 78 Merkezî Olmayan Sistemler ................. 118
Antropolojik Kuramlar .................................. 83 Merkezî Sistemler ................................. 118
Yapısalcı Antropoloji ............................. 83 Hukuk Antropolojisi ...................................... 124
Yapısal İşlevselci Antropoloji ................ 86 Evrimci Teoriler .................................... 124
Eleştirel Antropoloji ............................. 87 Yeni Evrimci Teoriler ............................ 126
Dijital Antropoloji ................................. 88 Yapısal İşlevselci Teori .......................... 127
Yorumlayıcı Antropoloji ....................... 90
Feminist Antropoloji ............................. 91
Ekolojik Antropoloji .............................. 94
Otoetnografik Yaklaşım ....................... 95

iii
Toplumsal Cinsiyet
BÖLÜM 5 Din Antropolojisi BÖLÜM 6
ve Antropoloji

Giriş ................................................................. 141 Giriş ................................................................. 173


Din Antropolojisinin Gelişimi ....................... 141 Antropolojik Bakışla Toplumsal Cinsiyet ..... 173
Dini Oluşturan Ögeler ................................... 143 Antropoloji Toplumsal Cinsiyet Farklarını
Dinî Kozmolojiler ................................. 143 Nasıl Ele Alır? ....................................... 173
Doğaüstü İnanışlar ................................ 144 Toplumsal Cinsiyet ................................ 174
Davranış Kuralları ................................. 146 Toplumsal Cinsiyet Rolleri .................... 175
Ritüeller/Ayinler .................................... 147 Toplumsal Cinsiyet Stereotipi .............. 175
Dinî Uygulayıcılar: Rahip, Şaman, Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve
Peygamber ............................................. 150 Ataerkillik ............................................. 176
Dinî Açıklamaya Yönelik Kuramlar .............. 152 Toplumsal Cinsiyetin Antropolojideki Tarihi..... 177
Bilişsel Tanımlar: İnanç Olarak Din...... 152 Erken Dönem Antropoloji ve
Toplumsal Düzene Dayalı Tanımlar: Toplumsal Cinsiyet İlişkileri ................. 178
Cemaat Olarak Din ............................... 154 1970’lerde Feminist Antropolojinin
Duygulara Dayalı Tanımlar: Teselli Gelişmesi ................................................ 181
Olarak Din ............................................. 156 Antropolojide Feminist Yöntem .......... 182
Varoluşçu Tanımlar: Değer Olarak Din.... 157 Toplumsal Cinsiyet ve Eşitsizlik Yaratan
Davranışsal Tanımlar: Ritüel Ayrımlar .......................................................... 184
Olarak Din .............................................. 157 Toplumsal Cinsiyete Dayalı İş Bölümü..... 184
Psikolojik Tanımlar: Yansıtma Antropolojide Toplumsal Cinsiyet
Olarak Din ............................................. 159 ve Beden ................................................ 188
Kültürel Tanımlar .................................. 160 Antropolojide Erkeklik Etnografileri...... 190
Din ve Bilim .................................................... 161

Küreselleşme ve
Kültür Bileşkesinden
BÖLÜM 7 Dil Antropolojisi BÖLÜM 8 Türkiye’de Sosyal
Antropolojiye
Giriş ................................................................ 201 Giriş ................................................................ 237
Dil Bilim ve Temel Birimleri .......................... 201 Küreselleşme, Kültür ve Sosyal Antropoloji ...... 238
Dil ve Kültür İlişkisi ....................................... 204 Kültürel Akışlar ve Sosyal Antropolojik
Dil ve Kültür İlişkisi: İzleri ....................................................... 238
Kültür Yumağı Modeli ......................... 204 Modernlik, Postmodernizm ve Sosyal
Dil Antropolojisinin Tarihçesi: Öncüler ....... 206 Antropoloji ............................................ 244
Franz Boas ............................................ 206 Küreselleşme ve Kültür Bağlamında
Edward Sapir ......................................... 208 Türkiye’de Antropoloji .................................. 251
Dil Antropolojisinde Temel Paradigma, Türkiye’de Sosyal Antropolojinin Gelişimi ... 253
Yöntem ve Yaklaşımlar ................................. 209
Etnobilim (Etnoloji/Etnosemantik):
Emik ve Etik Yaklaşım .......................... 209
Sapir – Whorf Hipotezi:
Dil Bilimsel Görecelik ............................ 212
Sapir-Whorf Hipotezine Karşı
Evrenselci Görüş .................................... 215
Yapısal Antropoloji ve Dil Bilim ........... 216
Toplum Dil Bilim (Sosyo-Dil Bilim) ..... 220
Tarihsel Dil Bilim ................................... 223
iv
Önsöz

Sevgili Öğrencilerimiz,
Sosyal Antropoloji başlığı altında hazırladığımız lerden biri de şüphesiz “Din Antropolojisi”dir.
bu kitap genel olarak açık öğretim öğrencileri- Bu başlıkla beşinci bölümümüzü Doç. Dr. Tem-
mizin eğitim programları için bir ders kitabı ola- muz Gönç Şavran, ilginç örneklerle birlikte din
rak hazırlanmıştır. Ancak kitabımızın sosyal bi- antropolojisinin gelişimini tanımlardan yola
limlerin çeşitli alanlarında eğitim gören, eğitim çıkarmış, dini oluşturan kozmoloji, doğaüstü
veren, araştırma yapan, yazan, çizen, merak inanışlar, davranış kuralları, ritüeller gibi ögele-
duyan herkes için son derece faydalı temel bil- re ulaştırmış, son olarak dini açıklamaya ilişkin
gilerle ve ilgi çekici örneklerle dolu bir kaynak kuramları anlatmıştır. Din ve bilim ilişkisi üze-
olacağından eminim. rine de çokça düşünmemizi sağlayacak olan bu
İlk bölümümüz “Antropoloji’ye Giriş”, Prof. Dr. bölüm için Doç. Dr. Gönç Şavran’a ayrıca müte-
Akile Gürsoy tarafından yazılmıştır. Prof. Gür- şekkirim. “Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji”
soy ile hem bu kitapta birlikte çalışmış olmanın başlıklı altıncı bölümü, Doç. Dr. Nihan Bozok
hem de kıymetli öğrencilerimize Antropoloji yazdı. Antropoloji açısından toplumsal cinsiyeti,
alanında ulusal ve uluslararası bilimsel plat- antropoloji ve toplumsal cinsiyet araştırmaları
formlarda yayınlarıyla, konuşmalarıyla önemli arasındaki ilişkiyi açıklayan tarihsel süreçleri, fe-
etkiler yaratmış olan bir bilim insanını tanıtmış minist yöntemi ve eşitsizlik ve ayrımcılık konu-
olmanın mutluluğunu taşıyorum. Sosyal Ant- larını daima kısa, öz ve anlamlı olan cümleleriy-
ropoloji kitabımıza verdiği katkı için kendisine le aktardı. Doç. Dr. Bozok’a içtenlikle teşekkür
şükranlarımı sunuyorum. Giriş bölümünde ant- ediyorum. Değerli öğrencilerimize anlatılma-
ropolojinin konusu, kapsamı, tarihçesi, fizik/ sı gereken önemli ve zor konulardan biri “Dil
biyolojik antropoloji, sosyal/kültürel antropo- Antropolojisi”ydi. Doç. Dr. Gözde Dalan Polat,
loji dâhilinde temel kavramlar ve düşünceler bu görevi üstelenerek, yedinci bölüm altında,
aktarılırken, antropolojinin bilime katkısı ve Dilbilim ve temellerinden konuyu ele alıp, dilin
geleceğine dair bilgiler de yer almaktadır. İkinci kültürle ilişkisine, dil antropolojisindeki öncü
bölümümüz “Kültür”, Doç. Dr. Mehmet Bozok düşünürlere ve yöntem bilgisine kadar özenli
tarafından kültür tanımı, özellikleri, kültürel bir dille anlattı. Kendisine bu büyük emek için
uyum ve uyarlama stratejileri, kültürel süreçler çok teşekkür ediyorum. Son olarak “Küreselleş-
ve kültüre ilişkin temel kavramların öğrenilmesi me ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal
çabasıyla, son derece ilgi çekici resimler ve ör- Antropolojiye” başlıklı sekizinci bölüm olarak
nekler kullanılarak sunulmuş önemli bilgilerle sizler için ben hazırladım ve yazdım. Antropoloji
donatılmıştır. Ünitemizi yazarken gösterdiği iç- ve küreselleşme arasındaki ilişkiyi, bu ilişkinin
ten ilgi ve özen için kendisine çok teşekkür edi- iktisadi, politik, kültürel ve tarihsel ilerleyişini
yorum. “Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem”, göstermeye çalıştım. Türkiye’de antropoloji di-
üçüncü bölümümüz, Prof. Dr. Fuat Güllüpınar’ın siplininin hangi şartlarda kimler tarafından ge-
emeklerinin sonucudur. Sosyal Antropoloji’nin liştirilmeye çalışıldığına da değinerek bölümü
bağımlılıkla kapsadığı saha araştırması konusu tamamladım. Dizgi konusuna gelince, harika bir
için hem düşünsel hem de eylemsel metodolojik ekip çalışmasıyla kitabımızın etkin bir kurgu ile
rehberliği bu bölümde bulmanız mümkün. Katı- çıkmasına yardımcı olan değerli Pakize Anlar’a
lımcı gözleme, etnografiye ve etnografik müla- ve tüm arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürlerimi
katın özelliklerine, etik meselelerin ardından ku- sunuyorum.
ramlara varıncaya dek tüm bilgilere bu bölümü Fiziki/biyolojik antropolojiye dair birinci bö-
okuyarak hâkim olabilirsiniz. Prof. Güllüpınar’a lümde temel bilgilere yer verilmesi ile birlikte,
ilgisi ve titiz çalışması için teşekkürü borç bilirim. Sosyal Antropoloji ders kitabımız genel olarak
“Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi” sosyal ve kültürel kuramlar, araştırmalar ve
kapsamlı ve önemli bir konudur. Dr. Öğr. Üyesi örnekler üzerinden yazılmıştır. Sosyal bilimler
Sanem Kulak Gökçe ilgiyle ve incelikle bu başlığı kapsamında verilen dersler, ödevler ve her tür-
teslim aldı. Sosyal antropoloji kuramlarıyla siya- lü bilimsel çaba için, bilhassa değerli öğrencile-
sal antropolojinin gelişimini, siyasal sistemleri, rimiz için faydalı bir temel kaynak ürettiğimizi
etnisite, milliyetçilik kavramlarını ve hukuk ve umarak, herkese başarılı dönemler diliyorum.
antropoloji ilişkisini temel düşünsel yapılar üze-
rinden öğrencilerimiz için bir araya getirdi. siya-
sal antropolojiye ve hukuk antropolojisine giriş Editör
niteliğindeki bu bölüm için kendisine çok teşek-
kür ediyorum. Okuyacağınız en ilginç bölüm- Doç.Dr. Hatice Yaprak CİVELEK

v
Bölüm 1
Antropolojiye Giriş

1 2
Antropolojinin Konusu ve Kapsamı Antropolojinin Tarihçesi
öğrenme çıktıları

1 Bilim dalı olarak antropolojinin konusunu 2 Antropolojinin kökenini ve gelişimini


ve kapsamını tanımlayabilme anlatabilme

3 4
Fizik/Biyolojik Antropoloji Sosyal/Kültürel Antropoloji
3 İnsanlık tarihini ve insan çeşitliliğini fiziksel/ 4 Geçmişte ve bugün yeryüzündeki kültürleri
biyolojik özellikleri içinde gösterebilme analiz edebilme

5
Antropolojinin Geleceği
5 Antropolojinin bilime olan katkısını
açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Keşifler Çağı • Evrim • Irk ve Irkçılık • Kültürel Görecelik • Etik Değerler

2
1
Sosyal Antropoloji

GİRİŞ özellikleri ile hem de toplumsal/kültürel alanıyla


Sosyal ve beşeri bilimler alanında özgün bir yere ilgilenmiştir. Dolayısıyla, antropolojinin bir kolu
sahip olan antropoloji, insanlığın tarih içindeki ge- doğa ve fen bilimlerinde, bir diğer kolu da sosyal
lişimini ve bugünkü durumunu tüm çeşitliliği için- ve beşerî bilimlerdedir. İnsanın gelişimini ve değişi-
de açıklamayı hedefleyen en iddialı bilim dalıdır. mini anlama çabasında olan en kapsamlı bilim dalı
Bütüncül yaklaşımı ve disiplinler arası bakış açısını olduğu söylenebilir.
hem kuramsal olarak hem de uygulamada benim- Böyle iddialı bir vizyona sahip olan antropoloji,
semiştir. Doğa bilimleri ile sosyal bilimlerin buluş- aslında kendi içinde birbirinden farklı uzmanlıklar
tuğu bir alanda antropoloji insanın bugünkü biyo- gerektiren alt dallara ayrılmış ve bu alt dalların da
lojik ve sosyal varlığını açıklamayı amaçlamaktadır. kendilerine özgü inceleme konuları ve araştırma
Aşağıda beş bölüm halinde 1) antropolojinin yöntemleri gelişmiştir. Genel olarak antropoloji de-
konusu ve kapsamı; 2) bilim dalının tarihçesi; 3) diğimizde bütüncül bir bakış açısı söz konusudur.
fizik/biyolojik antropoloji; 4) sosyal/kültürel ant- Antropoloji insanların fizik özelliklerini ve top-
ropoloji; ve 5) bilim dalının geleceği, örnekler su- lumların kültürlerini incelerken en ince ayrıntılara
nularak anlatılmaktadır. Antropolojinin tarihçesi inmek ve aynı zamanda bir tür olarak insanlığın
keşifler çağına ve sömürgeciliğe kadar gitmekte ve bütünüyle sunduğu manzarayı da bilimsel olarak
bilim dalı kendisini sürekli bir iç hesaplaşmaya tabi anlamlandırmaya çalışmaktadır.
tutmaktadır. Antropoloji günümüzde yoksulluk Antropologlar geleneksel olarak endüstrileşme-
gibi sosyal sorunlara ve pandemiler gibi biyolojik miş, Batılı olmayan toplumları incelemiştir. Ancak
ve sağlık sorunlarına açıklama ve çözüm getirmeye günümüzde sosyal/kültürel antropologlar tabaka-
çalışanların başvurdukları bir bilimsel alan olmaya laşmış, karmaşık toplumlar dahil olmak üzere yer-
devam etmektedir. yüzündeki tüm kültürleri ve sosyal grupları incele-
mektedir. Örnek olarak; Amerikalı antropolog Lisa
Gezon, hem Afrika’nın güney doğusundaki Mada-
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE gaskar Adası’nda hem de ABD’de Georgia eyale-
KAPSAMI tinde sürdürülebilir tarım ve su kullanımı üzerine
İnsan Bilimi olarak da bilinen Antropoloji, in- araştırma yapmıştır (Gezon ve Kottak, 2016:2).
sanı geçmişi ve bugün yeryüzündeki çeşitliliği ile Antropolojide önemli olan incelenen toplumun bi-
incelemeyi hedefleyen bir bilim dalıdır. Antropo- rinci elden şahsen incelenmesidir. Genellikle incele-
loji, tüm hâlleri ile insanlığı hem biyolojik ve fizik nen toplumda bir yıl veya daha uzun zaman geçiril-
bilimleri hem de sosyal ve beşerî bilimlerin bilgi mesi, orada yaşayan insanlarla birlikte yaşanması ve
birikimini kullanarak anlamaya ve açıklamaya çalı- o kültürün yaşam tarzını, sembollerini öğrenilmesi
şan bir alandır. Bilim dalının adı, Yunancada insan anlamına gelir. Bu tür uzun soluklu, emek yoğun
anlamına gelen “antropos” ve bilim, açıklama an- ve genellikle incelenen toplumun dilini öğrenme-
lamlarına gelen “logos” sözcüklerinin birleşmesin- yi gerektiren araştırma yöntemine katılarak gözlem
den oluşmuştur. ve ortaya çıkan yazılı çalışmaya da etnografi denilir.
İlk insanlar nerede, nasıl ortaya çıkmıştır? Dün- Etnografik alan çalışması sosyal/kültürel antropolo-
yaya nasıl yayılmış ve giderek sayıca artmışlardır? jinin en belirgin özelliklerindendir.
Diğer canlılarla, diğer türlerle benzerlik ve farkları Kültürlerin (toplumların) gerek fizik/biyolojik
nedir? Bugün yeryüzünde yaşayan toplumların ve özelliklerini anlamak veya sosyal/kültürel özel-
kültürlerin birbirleriyle benzerlik ve farkları nedir? liklerini anlamak için olsun antropoloji hem di-
Bu benzerlik ve farkları nasıl açıklayabiliriz? İklim yakronik (zaman boyutlu) hem de senkronik (eş
ve doğal çevrenin toplum yaşamı üzerine etkileri zamanlı) yaklaşımlar ve araştırmalar üretmiştir.
nedir? Sosyal-kültürel değişimi nasıl açıklayabiliriz? Toplumların hem geçmişi hem de bugünkü du-
İnsanın doğası nedir ve bütün toplumları kapsayan rumlarıyla ilgili olmuştur.
bir insan doğası var mıdır? Yukarıda sıralanan soru- Antropolojinin bilim dünyasındaki yerini be-
lar, antropolojinin cevaplamaya çalıştığı temel soru lirlemek kolay değildir. Sosyal ve doğa bilimleri
ve sorunsallar arasındadır. Bu sorulara cevap arar- arasında adeta köprü vazifesi gördüğü söylenebilir.
ken, antropoloji insanın hem fiziksel ve biyolojik Ayrıca, sanat, dil, müzik, felsefe ve tarih ile antro-

3
1
Antropolojiye Giriş

poloji arasında kuvvetli bir etkileşim söz konusu- yoksa Dünya’nın mı güneş sistemi içinde dönerek
dur. İnsanı konu alan tarih, sosyoloji, siyaset bilimi, yerini aldığı tartışmalarına Dünya’nın ne zaman ve
psikoloji, biyoloji gibi pek çok dal bulunmaktadır. nasıl ortaya çıktığı sorusu da tartışmalı bir gündem
Ancak, antropoloji insana bütüncül bir bakış açısı oluşturuyordu.
ile yaklaşan, kendine özgü araştırma yöntemi olan Yirminci yüzyılın başlarına kadar Avrupa’da ge-
bir bilimsel alan oluşturmaktadır. Yani, insanı nasıl nel inanış şu varsayımları kabul etmiştir:
incelediği ile farklılık oluşturmuştur. Antropoloji,
1. Dünya’nın evrenin merkezinde olduğu,
insanı en iyi anlayan ve anlatan bilim dalı olarak
tanımlanmıştır (Özbek, 2015, 22). 2. İnsanın bütün diğer canlılardan ayrı oldu-
ğu, ayrıcalıklı yaratıldığı,
3. İnsanın akıllı ve bilinçli bir varlık olduğu.
Antropoloji, bu üç varsayım üzerine kurul-
kitap muş olan paradigmanın yıkılışı ile şekillenmiş ve
J. Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik, gelişmiştir. Gökbilim olan astronomi dünyamızın
TÜBİTAK, Popüler Bilim Kitapları. 2003. evrenin içindeki sayısız gezegenden birisi olduğu-
nu, güneşin dahi merkez konumunda bir gezegen
olmadığını göstermektedir. Doğa bilimleri de in-
Orta Çağlarda Avrupa’da kilisenin yaydığı sanın diğer canlı türleri gibi doğa kurallarına tabi
inançta geosantrik ve homosantrik dünya görüşü- olduğunu, ayrıca tüm canlıların yaşamlarını sürdü-
nün egemen olduğu görülmektedir. Homosantrik rebilmek için “zekâ” düzeyleri bulunduğunu ortaya
bakış açısına göre, insan her türlü varlık alanının en koymaktadır. Psikoloji ise insanın davranışlarının
yüksek yerindedir. İnsan yeryüzünde en yüce, en “bilinçaltının etkisiyle nasıl şekillendiğini ve dav-
akıllı, en donanımlı yaratılmış ve en değerli varlık- ranışların altındaki güdüleri gündeme getirerek
tır. Bu görüşe göre, yeryüzündeki canlı cansız, bitki insanın aslında sanıldığı kadar rasyonel bir varlık
ve hayvan, her şeyin seçkin bir varlık olduğuna ina- olduğunu tartışmaya açmıştır.
nılan insan için yaratılmış olduğu inancı hakimdir. Antropolojinin sosyal bilimler içinde kendisine
Geosantrik dünya görüşü de insanın üzerinde ya- özgün bir birikim yaratarak bir bilim dalı hâline
şadığı dünyayı evrenin merkezine koymakta, öyle gelmesi yukarda kısaca değinilen zihinsel değişimin
görmektedir. MS 100-170 yılları arasında yaşadığı etkisiyle mümkün olmuştur.
kabul edilen İskenderiyeli matematikçi, coğrafyacı
ve astronom Klaudyos Batlamyus, üzerinde yaşa- Bugün antropoloji birçok alt dala ayrılmıştır.
dığımız dünyayı evrenin merkezine koymuştur. En önemli iki ayrımı Fizik/Biyolojik Antropolo-
Diğer gezegenlerin dünyanın etrafında döndü- ji ve Sosyal/Kültürel Antropolojidir. İngiltere’de
ğünü, hareket ettiğini saptamıştır. Amatör olarak Antropoloji, Sosyal Antropoloji ve Fizik Antro-
matematik, astronomi ve harita bilimi ile ilgilenen poloji olmak üzere başlıca iki kol olarak gelişmiş-
Kopernik (1473-1543) ise yaptığı gözlemlerde tir. Günümüzde bilim dalının en faal olduğu ülke
evrenin geosantrik olmayıp, heliosantrik (güneş olan Amerika Birleşik Devletleri’nde antropoloji
merkezli) olduğunu bulmuş ve bu tezi ileri sürmüş- dört başlık altında şekillenmiştir: 1. Kültürel Ant-
tür. (Freely, 2011: 172). Ancak, kısa zamanda evre- ropoloji, 2. Biyolojik/Fizik Antropoloji, 3. Dil-
nin güneş merkezli de olmadığı, güneş sisteminin bilim Antropolojisi, 5. Uygulamalı Antropoloji.
de sayısız gezegen sistemlerinden ve gezegenlerden Türkiye’de Antropoloji Bölümleri 1) Fiziki/Biyolo-
birisi olduğu anlaşılmıştır. Modern fiziğe ve göz- jik Antropoloji ve Paleoantropoloji anabilim dalları
lemsel astronomiye büyük katkıları olmuş olan Ga- ve 2) Sosyal ve Kültürel Antropoloji, Etnoloji ve
lile Galileo (1564-1642) da Dünya’nın güneşin et- Halk Bilimi ana bilim dalları olarak şekillenmiştir.
rafında olduğunu söylediği için kilise ile çatışmaya Günümüzde antropoloji pek çok alt uzmanlık
girmiş, Roma Engizisyonu tarafından yargılanmış, dallarına ayrılmış bulunmaktadır. Bunlardan Fizik/
yazdıklarından caymaya zorlanmış ve ev hapsinde Biyolojik antropoloji ile Sosyal/Kültürel Antropo-
tutulmuştur. Dünya’nın düz mü yoksa yuvarlak lojiyi bu bölümde daha ayrıntılı olarak açıklan-
mı; Dünya’nın evrenin merkezinde olup güneşin mıştır. Din antropolojisi, Hukuk Antropolojisi ve
ve gezegenlerin mi Dünya’nın etrafında döndüğü, Toplumsal Cinsiyet alt dalları da kitapta ayrıca yer

4
1
Sosyal Antropoloji

almaktadır. Antropolojinin diğer alt alanların seçili Müzik Antropolojisi: (Etnomüzikoloji olarak da
bir listesini vererek kısaca tanıtmak gerekirse bun- isimlendirilmektedir) Bir sanat dalı olan müziğin
ların ne kadar detaylı ve diğer sosyal bilim disiplin- egemen kültürlerde ve alt kültürlerde aldığı farklı
leri ile ilişkili olduğu anlaşılacaktır: şekilleri, performans türlerini ve bunun ne anla-
Adli Antropoloji: Son yıllarda büyük önem ka- ma geldiğini inceleyen dal. Örnek olarak, arabesk
zanan bu alt dalda, fizik/biyolojik antropolojinin müziğin Türkiye’de ne ifade ettiğinin analizini ve-
bulgularının güncel adli konularda ve kriminolo- rebiliriz.
jide kullanılması ve arkeolojik kazılarda, rastlanan Politik Antropoloji: Kültürel yapılarda mevcut
toplu fosillerde ölüm nedenlerini incelemek üzere olan iktidar ilişkilerini, yönetme ve yönetilme du-
uzmanlaşmaktadır. rumlarını her yönü ile inceler.
Bilim Antropolojisi: Kültürlerin bilgi birikimi- Psikolojik Antropoloji: İnsan psikolojisinin kül-
nin, bilgiyi saklama ve aktarma yollarının, bilgi türel temelleri üzerinde çalışır. Çocuk yetiştirme
olarak neleri sınıflandırdıklarının kıyaslamalı ola- biçimleri gibi kültürden kültüre farklılık göstere-
rak incelenmesi. bilen uygulamaların yetişkinlerin psikolojik yapısı
Bilişsel Antropoloji: Kültürün, evrensel kabul üzerine etkilerini dünya kültürleri üzerine kıyasla-
edilen temel bilişsel süreçleri nasıl etkilediği, kültür malı olarak inceler.
ve biliş arasındaki bağda dilin rolü irdelenir. Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Ona-
Çevresel Antropoloji: Coğrafya ve doğal şartların rım: Toplumları mirası kabul edilen, tarih öncesi ve
kültürler üzerindeki etkileri, insan-doğa ilişkilerini tarihî devirlere ait bilim, kültür, din, güzel sanatlar
tarihsel ve senkronik bir perspektif ile inceler. ve sosyal yaşama konu olmuş her türlü maddi mal-
zeme, sözlü ve müzik yoluyla aktarılan her türlü
Dilbilim Antropolojsi: ABD’de Antropolojinin
özgün kültür değerinin saklanması, yorumlanması,
4 ana kolundan birisi olan Dilbilim Antropolojisi,
sergilenmesi ile ilgili uygulamalı ve kuramsal çalış-
dilin kültürü aktarmak ve oluşturmadaki rolü, dil
ma yürütür.
yetisinin insanlık ve sosyal değişim açısından öne-
mi gibi konulara odaklanmıştır. Tıbbi Antropoloji: Sağlık antropolojisi olarak
da ifade edilen bu alt dal, sağlık ve hastalığın farklı
Etnoloji: Etnografik yöntemlerle değişik toplu-
kültürlerde nasıl algılandığı ve tanımlandığını, kül-
luklar üzerine elde edilen bilgiyi kıyaslamalı olarak
türe özgü sağlık pratikleri ve davranışlarını, beden
inceleyerek toplumları insanlık tarihi içinde ve gü-
algısı gibi kültürle şekillenen konuları ve Batı tıbbı
nümüzde yeryüzündeki toplumları sınıflandırmaya
gibi sağlık sistemlerini incelemektedir. Ayrıca, in-
yönelik analiz yapan bilim kolu.
sanlık tarihi içinde hastalık ve salgınların incelen-
Görsel Antropoloji: Kültürlerin maddi kültürle- mesi ile ilgilenmektedir.
rini veya kültürel pratiklerin fotoğraf, etnografik
Uygulamalı Antropoloji: Güncel sosyal sorun-
film gibi kayıtlar yoluyla kayda geçirilerek inceleme
ların belirlenmesi, değerlendirilmesi ve çözümlen-
ve analiz etme yollarını geliştirmiş ve kendi kuram-
mesi için antropolojinin bilgi birikiminin, yakla-
larını da oluşturan alt dal.
şım, yöntem ve kuramlarının kullanıldığı alan
İktisadi Antropoloji: Toplumların üretim, dağıtım,
Yukarıdaki listeden görüldüğü gibi, antropoloji
yeniden dağıtım ve tüketim faaliyetlerini, aile, din,
bugün diğer bilim dalları ile dirsek teması içinde
devlet gibi diğer kültür ögelerini de hesaba katarak,
bulunarak insanla ilgili konuları çok farklı açılar-
kültür bütünlüğü içinde inceleyen; diğer toplumlarla
dan bakarak incelemektedir. Bir yandan çok ayrın-
ilişkilerini de göz önüne alarak yorumlayan dal.
tıya girerek özgün veri toplamakta, bir yandan da
Kalkınma Antropolojisi: Kalkınma projelerinin ve insanlığın yeryüzündeki varlığını bir bütün olarak
ilerleme adına yapılan mega değişimlerin yerel halk ve görme vizyonunu kaybetmemeye çalışmaktadır.
küçük ölçekli topluluklar üzerine etkilerini birinci el- Antropologlar genellikle bu alanlardan birinde
den gözlem yoluyla inceleyen antropolojinin alt dalı. uzmanlaşır ama birkaç alana birden veya zaman
Medya Antropolojisi: Medyanın kültürler üzeri- içinde ilgi duyabilir ve uzmanlıklarını çeşitlendi-
ne etkisini, medyanın farklı kültürlerde kullanım rebilirler.
şekillerini inceleyen dal.

5
1
Antropolojiye Giriş

Öğrenme Çıktısı
1 Bilim dalı olarak antropolojinin konusunu ve kapsamını tanımlayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Jared Diamond’un “Tüfek,


Mikrop ve Çelik” (1997)
Jared Diamond’un “Tüfek,
başlıklı kitabında yeryüzün-
Neden Avrupalılar Amerika’yı Mikrop ve Çelik” belgesel
de toplumlar arası farklı ge-
keşfetti de Amerikalılar filmini izleyin. İnsanlık ta-
lişmişlikleri açıklamak üzere
Avrupa’yı keşfetmedi? rihini evrimci bakış açısı ile
ortaya attığı tez çerçevesin-
sunup sunmadığını tartışın.
de değişik kıtalarda nasıl bir
süreç geçirdiğini anlatın.

ANTROPOLOJİNİN TARİHÇESİ su kıyılarını, Kuzey Afrika’yı gezmiş ve bu gezi-


Antropolojinin cevap aradığı sorular ve sistemli ler sırasında önemli bilgiler toplamıştır. Norman
şekilde ilgilendiği konular aslında tarihte pek çok Kralı’nın hizmetine girerek İslam dünyasının bil-
düşünürün de ilgi alanına girmiştir. Bazı kaynaklar, gilerinin Batı’ya aktarılmasında önemli rol oyna-
MÖ 484 yılında Halikarnas’ta (Bodrum) doğmuş mıştır. Dönemine göre en gerçekçi haritalar olan,
olan antik Yunan tarihçi ve yazar Herodot’un ant- yaptığı haritalarda dünyanın ekvatordan kuzeye
ropolojinin (insan biliminin) de babası sayılabi- doğru yedi iklim kuşağı ve bunları dik olarak ke-
leceğini söylemektedir. Çünkü Herodot, Akdeniz sen on boylam çizgisiyle 70 parçaya bölmüş ve her
çevresindeki ülkelerde görüp işittiklerini yazmakla parçanın kapsadığı ülkelerin coğrafi özellikleri, ma-
yetinmemiş, bu ülkelerde yaşayan insanların tarih denleri, bitkileri, hayvanları, yolları vd. özellikleri
açısından niçin farklı olduğu sorusuna güvenilir ce- ayrıntılı bir şekilde anlatılmış, coğrafi koşullar ile
vaplar aramıştır. Herodot, sadece yazmamış, “gez- o bölgede yaşayan halk arasında ilişki kurulmuştur.
di; gitti, gördü, belgelerini ve bilgilerini yerlerin- https://www.biyografya.com/biyografi/19422, Eri-
den devşirip topladı”. Toplumun bütün geçmişini, şim: 8.4.2021).
toplumsal, ekonomik, siyasal düzenini, askeri başa- İslam düşünürleri arasında önemli bir yeri
rılarını, başarısızlıklarını, anlattığı toplumların ge- olan, Osmanlı tarihçiliğini de etkilemiş olan İbn-
lenek, görenek ve inanışlarına, giyimleri, davranış- Haldun (1332-1406) da Mukaddime adlı ünlü
ları, töreleri, teknoloji ve politikalarının nasıl farklı eserinde toplumlarda görülen üretim tarzı ile iklim
olduğunu da ustalıkla anlatmıştır. (Dursun, 1969, şartları arasındaki ilişki üzerinde durmuştur. Kita-
8). Bugün, kültürleri diyebileceğimiz bu özellikleri bın altı bölümünün başlıkları içerik hakkında fikir
incelemiş ve tarihî olayları kültür farklarıyla açıkla- vermektedir: 1. İklimlerin ve beslenmenin insan
maya çalışmıştır. Böylece, toplumla tarih arasında- tabiatı ve uygarlıklar üzerindeki etkileri, 2. Göçebe
ki karşılıklı ilişkiyi gören ve değerlendiren ilk dü- ve yerleşik kültürlerin karşılaştırılması ve iki kültür
şünürler arasında yer almıştır (Güvenç, 2018: 26). arasındaki çatışmaların sosyal sonuçları, 3. Devlet-
MÖ 460 yılında doğduğu kabul edilen Yunanlı lerin doğuşu ve çöküşü, saltanat, hilafet ve krallık
Hipokrat, MÖ 200 yılında doğduğu kabul edilen yapmanın koşulları ve kuralları, 4. Köy ve kasaba
Romalı tarihçi Polibius’un da coğrafya koşullarının hayatı ile imar faaliyetleri ve bunun İslam devleti
toplum üzerindeki etkilerine işaret etmişlerdir. ile ilgisi, 5. Dönemin ana meslekleri, geçim araç-
İslam dünyasında Arap gezgin, haritacı ve coğ- ları, sanat, ticaret, ziraat, tarım ve inşaat gibi eko-
rafyacı olan, gençliğinde Anadolu’ya da gelmiş olan nomik faaliyetler, ve 6. Bilimlerin sınıflandırılması,
El İdrisî (1100-1165), Avrupa’nın Atlas Okyanu- eğitim yöntemleri (Freely, 2011:155).

6
1
Sosyal Antropoloji

İslam gezin ve bilginlerin zamanın coğrafa, ha- büyük kayıplar verdiler. 19. yüzyılın sonlarında
ritacılık, tarih ve felsefi düşünce ve aynı zamanda Afrika’daki yerlilerin yarısından fazlasının köleleş-
toplum üzerinde analitik eserleri bıraktıkları ve tirdiği biliniyor. Köle ticareti büyük insanlık tra-
Avrupa’nın önünde oldukları bilinmektedir. Aynı jedileri yaşatırken bir yandan da Batı’nın köleler
zamanda, İslam düşünürlerin antik Yunan me- üzerinden zenginleşmesine yol açmış oldu.
tinlerini okuyarak, muhafaza ederek daha sonra Daha önceleri Avrupalılar karayolu ile Asya’ya
bu bilgi birikimini Avrupa’ya taşımış oldukları İpek ve Baharat Yolları ile ve sınırlı olarak da
da görülmektedir. Ancak, bu bilginlerin buluşla- Afrika’ya gerçekleştirilen ticaret yolculuklarına çık-
rı, çalışmaları ve düşüncelerinin yeterine hakkıyla makta iken, bu keşif yolculukları sayesinde denizler
anılmadığını söylemek yanlış olmaz. Bilginin sa- ve okyanuslar ile ulaşılan yollar bulmuş oldular. Bu
hiplenilmesi, bilginin kimler tarafından ve nasıl sayede yeni ve Avrupa’da daha önce görülmeyen
sahiplenildiği konusu da önemli bir inceleme ala- biçimde zenginleştiren ticari süreçler başladı. Yeni
nıdır (Burke, 2001). keşfedilen kıtalardan ve topraklardan Amerika’nın
Bu önemli noktayı vurguladıktan sonra, şunu ve kıta Avrupa’sının ekonomisini zenginleştirecek
da belirtmek gerekir ki coğrafya dahil olmak üzere olan madenler, altın, değerli taşlar ve köleler getiril-
bilimsel araştırma ve keşiflerin hızlanması ve antro- di. Bu gelişmeler sürecinde sömürgeciler kendile-
polojinin bugün de üzerine eğildiği sorulara ısrarcı rinden koyu tenli olan bu insanların doğaları gereği
ve kapsamlı veri donanımıyla ve kurumsal destekle diğerlerinin altında olmaya mahkûm olduklarını
ele alabilmek Avrupa’da Keşifler Çağı olarak adlan- savundular. Köleliği ve köle ticaretini meşru kılı-
dırılan 15-17. yüzyıllarda ortaya çıkmaya başladı cak ırkçı söylemler ve tezler geliştirdiler. Bu süreçte,
diyebiliriz. Avrupalıların denizler yolu ile dünyaya keşif yolculukları sırasında yakalanarak gemilerle
açılması Avrupa tarihi ve dünya tarihi açısından getirilen (hatta kaçırılan) yerli insanlar, 1904 Saint
önemli gelişmeleri tetiklemiş oldu. Avrupalılar Louis Dünya Fuarında sergilenen Filipinli İgorot
daha önce hiç bilinmeyen ve karşılaşılmamış olan yerlisi gibi, numune olarak ilginç görüntüler olarak
topluluklarla tanışmış oldular (Hanbury-Tension, sergilendiler (Marcus & Fischer, 1986).
2010). Kendilerinden çok farklı olan bu yerli kabi-
leleri ve toplulukları “öteki” olarak nitelendirdiler
ve anlamak istediler. Giderek insanlığı sistemli bir
şekilde sınıflandırma çabaları yaygınlaştı.
Önce Portekizlilerin ve İspanyolların başlamış
oldukları keşifler ve yayılmalara daha sonra İngi-
liz Krallığı, Fransa, Hollanda ve Belçika da katıl-
dı ve Avrupa devletleri başka kıtalarda kendi sö-
mürgelerini kurmaya başladılar. 1492’de Kristof
Kolomb’un okyanus ötesi yolculuklarla Amerika
Kıtalarına ulaşması, 1497’de Vasco de Gama’nın
Afrika ve Hindistan kıyılarına, 1519’da Cortes’in
Meksika’ya, 1521’de Ferdinand Magellan’ın Filipin
Adalarına, 1532’de Pizarro’nun Peru’ya, 1605’te
Willem Janszoon’un Avustralya’ya, 1774’te Kap-
tan Cook’un Yeni Kaledonya’ya çıkmaları ile Av-
rupalılar giderek dünyayı tanımaya ve keşfettikleri
topraklarda yayılmaya başladılar (Mann, 2011).
Bu coğrafyaları sömürgeleştirerek insanlık tarihin-
de dramatik yeni bir süreç başlatmış oldular. Av-
rupalılarla karşılaşma çoğu yerel halk için büyük
olumsuzluklarla neticelendi. Meksika’da Aztek Resim 1.1 Filipinler’den getirilerek 1904 Saint Louis
ve Peru’da İnka medeniyetleri yok edildi. Kuzey Dünya Fuarında sergilenen İgorot Yerlisi
Amerika’da Kızılderililer, Avustralya’da Aborjinler, Kaynak: https://i.gr-assets.com/images/S/compressed.
Yeni Zelanda’da Maoriler, Afrika’da yerli kabileler photo.goodreads.com/books/1328873852l/892958.jpg

7
1
Antropolojiye Giriş

Bu dönemde Batı ile “keşfedilen” topraklar ara- sinde rol alan bilim insanlarının doğa bilimcileri,
sında artan ticari faaliyetlere bilimsel araştırmalar hekimler, felsefeciler, halkbilimcileri, botanistler,
da eşlik etti. Yeryüzünün flora (doğal bitki örtüsü) ziraatçiler, din bilimcileri, dil bilimcileri gibi hem
ve fauna (bölgede doğal olarak yaşayan hayvan tür- fizik ve doğa bilimleri hem de felsefe, ilahiyat ve
leri) üzerine bilgi toplanmaya başlandı (Musgrave, sosyal bilimler ile ilgilenenlerden oluştuğunu gör-
vd., 2000). Doğa bilimi, botanik zooloji gelişti. Av- mekteyiz. Bugün de modern antropolojinin vizyo-
rupalılar ulaştıkları ve sömürgeleştirdikleri toprak- nunda insanın biyolojik ve kültürel özelliklerinin
lardaki halkları Hristiyanlaştırma ve topraklarına, birbirinin ayrılmaz parçası olduğu varsayımı ve an-
doğal kaynaklarına el koyma çabalarıyla birlikte layışı yaygındır.
onların dillerini, inançlarını, yaşam tarzlarını, gele- 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da kilisenin
neklerini- kısaca kültürlerini tespit etmeye başladı- bilim ve düşünce dünyası üzerindeki baskıcı etkisi
lar. Çoğu zaman misyonerler tarafından da sistemli azaldıkça, insanın geçmişi ve bugünkü yeryüzünde
şekilde yapılan bu tasvirler giderek insan topluluk- dağılımı üzerine araştırmalar ve kuramların arttı-
larının kıyaslamalı olarak incelenmesine ve antro- ğını görüyoruz. (Britannica, 446). Bu çalışmaların
polojinin doğuşuna yol açtı. en bilineni ve etkili olanı Darwin’in 1859 yılında
Avrupalılar, teknolojik üstünlükleri sayesin- yayımlamış olduğu Türlerin Kökeni adlı çalışması-
de Amerika kıtalarında, Afrika’da, Güney Asya ve dır. Charles Darwin (1809-1882), 19. yüzyılda bi-
Pasifik adalarında, Avustralya’da yerliler üzerinde limsel düşünceyi en çok etkilemiş olan bilim insanı
egemenlik kurdular. Birçok zaman da Avrupalılar- kabul edilmektedir. Darwin’in Karl Marx (1818-
la karşılaşan yerliler onların taşıdıkları mikroplara 1883) ve Sigmund Freud (1856-1939) ile birlik-
karşı bağışıklıkları olmadığı için yayılan salgınlar te modern düşünceyi ve sosyal bilimleri derinden
sonucu kırıldılar ve nüfusları azaldı. Eşitsiz koşul- etkilemiş olan üç bilim insanından birisi olduğu
larda gerçekleşen bu karşılaşmalar sonucu Avrupa- değerlendirilmektedir.
lılar kendi üstünlükleri karşısında bu yerli toplum Doğa bilimine olan ilgisi yüzünden tıp eğitimi-
ve toplulukları “ilkel” (primitive) ve geri olarak ni yarıda bırakmış olan Darwin, Beagle adlı İngi-
tanımladılar. Bu şekilde gelişen evrimci görüş çer- liz kraliyet gemisine katılarak Amerika kıtalarına
çevesinde Avrupalılar insan toplumlarının en alt yapmış olduğu keşif gezileri sonucunda Amerika
basamağına “ilkel” olarak nitelendirdikleri, yaban kıtalarından ve okyanustaki adalardan pek çok
yaşamı içinde avcı toplayıcı kabileleri, en üst basa- deniz kabukluları, kemikler ve fosiller toplayarak
mağa da endüstrileşmiş, Batı Hristiyan toplulukları İngiltere’ye taşıdı. Gezisi sırasında Şili’de bir dep-
olarak kendilerini yerleştirdiler. Evrimsel çizginin reme yakalandı. Toprak katmanlarının ne anlama
ara katmanlarına da kırsal toplulukları ve endüst- geldiği, nasıl değişmiş ve şekillenmiş olabilecekle-
rileşmemiş uygarlıkları yerleştirdiler. rine dair kafa yordu. Getirdiği canlı kalıntılarını
Antropolojinin köklerini ve gelişimini Keşifler inceleyerek gerek jeolojik oluşumlar ve yeryüzün-
Çağı ile başlayan, Avrupa’nın dünyaya açılması de canlıların nesiller boyu nasıl değişime uğramış
dönemlerine götürebiliriz. Bu dönemlerde “in- olabileceklerine dair önerilerde bulunmaya başladı.
san” üzerine yapılan düşünsel, felsefî ve anatomik Canlı dünyayı ve bir tür olarak insanın ortaya çıkı-
inceleme ve kıyaslamalar insan topluluklarını hem şını açıklamaya yönelik evrim kuramını geliştirdi.
biyolojik/anatomik yapıları, hem de zihinsel/sosyal Hayatını türlerin kökenini ve değişimi araştırmaya
durumları ile anlamaya ve evrensel kıyaslamalar adadı (Darwin, 2001).
yapmaya yönelik oldu. Antropolojinin şekillenme-

8
1
Sosyal Antropoloji

Resim 1.2 Darwin’in Beagle gemisi ile 5 yıllık yolculuğunda gemisinin izlediği rota (1831-1836)
Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/File:Voyage_of_the_Beagle-en.svg

Ancak, Darwin’in evrim konusundaki görüşleri


19. yüzyılda giderek kabul gördü ve egemen paradig-
ma hâline geldi. Darwin’in kuşlar, devekuşları gibi
canlılar üzerine yürüttüğü evrime dayalı değişim an-
layışı giderek insanlığın da çağlar içindeki değişimini
açıklar mahiyette görüldü. Darwin doğanın bir par-
çası olarak gördüğü insanların evrim sürecinde güçlü
olanın ayakta kalması ilkesini kendi ailesinde de göz-
lemlediğini belirtmiştir. Darwin’in on çocuğu dünya-
ya gelmiş, bunlardan üçü erken yaşlarda hayatını kay-
betmişti. Hayatta kalan altı çocuğundan çok sevdiği
kızı Annie’yi 1851’de on yaşındayken, muhtemelen
Resim 1.3 Beagle Gemisi Tierra del Fuego’da verem yüzünden kaybedince, Darwin şöyle bir soru
Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/File:HMS_Beagle_ yöneltti: Anne-baba olarak bütün çocuklarına aynı
by_Conrad_Martens.jpg ilgi, sevgi, beslenme ve çevre koşullarını verdikleri
hâlde, neden diğer kardeşleri hayatta kalırken Annie
Evrim kuramına göre doğal seçicilik ve güçlü ola- hastalığa yakalanmış ve yaşamını yitirmişti? Cevabını
nın ayakta kalması ilkelerine göre, canlılar çevreye genetik özelliklerde ve doğal seçicilik ilkesine bağladı.
uyum göstermekte en başarılı olan canlılar hayatta
kalmaya devam etmekte ve uyum sağlayamayanlar
yok olmaktaydı. Burada başarının ölçütü, çoğala-
rak neslini devam ettirmek anlamına gelmektedir.
Darwin insanı doğanın bir parçası olarak görerek,
diğer canlılarla olan benzerlik ve farklar üzerinde de
durdu. İnsana anatomik olarak en yakın olan büyük
maymunlar (primatlar) ile insan arasında ortak bir
atadan gelme şeklinde bir akrabalık olduğunu öne
sürdü. Sözünü ettiği ortak ata, bundan 40 milyon
yıl önceki bir zaman diliminden söz etmekte olsa da
bu fikir Anglikan kilisesinin insanın yaratılışı konu-
sundaki anlayışına aykırı düştüğü için İngiltere’de Resim 1. 4 Darwin’in çok sevdiği ve 1851’de ölümünden
tepkilere yol açtı. etkilendiği kızı Annie
Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/File:Annie_Darwin.jpg

9
1
Antropolojiye Giriş

Darwin’i keşif gezilerine çıkma konusunda etkileyen kişilerden birisi de Prusyalı doğabilimci ve kâşif
Alexander von Humboldt (1769-1859) olmuştur. Humboldt çocukluk yıllarından itibaren bitkileri, ka-
buklu hayvanları ve böcekleri toplayarak etiketlendirmeye meraklı olmuştur. Ayrıca, yolculuklara ve se-
yahat etmeye tutkuludur. Humboldt coğrafya, anatomi, astronomi, bilimsel aletlerin kullanımı, ticaret ve
yabancı diller gibi geniş bir yelpazede eğitim aldı. Maden vergi tayin memuru olarak dahi görev yaptı, dip-
lomatik görevlere de tayin oldu. Annesinin ölümünden sonra Güney Amerika seyahatine başladı. Bu sefer
sonucunda fiziki coğrafya ve meteorolojinin ana hatlarını kurduğu kabul edilmektedir. Volkanlar üzerine
incelemeleri sonucu yer altı çatlakları üzerinde yer aldıklarını tespit etti. Sonraki yıllarda gaz analizleri ve
atmosferin yapısı ve manyetizma üzerine çalıştı. Asya’ya yaptığı keşif gezisinde Neva’dan Yenisey’e kadar
süren Asya gezisinde Orta Asya platosunun yüksekliğini gerçekçi olarak tahmin etmiş ve Ural’da elmas
madenleri bulmuştur. Humboldt yaşamının son 20 yılında yıldızlar ve gezegenlerden başlayarak volkanlar,
kayalar, bitkiler ve yosunlar dahil olmak üzere bütün gezilerinin notlarını, gözlem ve analizlerini sentezle-
diği “Kozmos” adını verdiği beş ciltlik bir eser hâlinde yayımladı (Wulf, 2015).

Resim 1.5 Humboldt’un Amerika kıtasını keşfi rotası


Kaynak: https://66south.com/styled-7/files/1799-1804-expeditionmap_web2.jpg

Antropolojinin ortaya çıkışı Humboldt ve Dar-


win gibi doğabilimci, kâşif ve düşünürlerin zengin-
leşen Avrupa’da artan sermaye ve devletin kurumsal
desteği, aynı zamanda bilimsel faaliyetlerin ve tar-
tışmaların verimli bir zemin bulması ile mümkün
olmuştur.

Resim 1. 6 Humboldt’un Brezilya’da keşif çalışmaları


Kaynak: https://c8.alamy.com/comp/ERGDY7/alexander-
von-humboldt-s-discovery-expedition-in-brazil-1800-
1804-ERGDY7.jpg

10
1
Sosyal Antropoloji

Öğrenme Çıktısı
2 Antropolojinin kökenini ve gelişimini anlatabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Doris P. Garimara’nın 1996


tarihli “Follow the Rabbit-
Proof Fence” kitabına da-
yanan “Çit” filmini izleyin.
“Keşifler Çağı” olarak bili- Sömürgeleştirmenin insan
2002 tarihli film, Avustral-
nen dönemin insanlık için emeğinin kullanılması ve
ya Sinema ve Televizyon
olumlu ve olumsuz yönle- yerel halklar açısından ço-
Sanatları Akademisi En İyi
rinin ne olduğunu araştırın cukların eğitimi üzerine et-
Film Ödülü dahil olmak
ve tartışın. kilerini tartışın.
üzere pek çok ödül almıştır.
Filmde Avustralya’nın sö-
mürgeleştirilme süreci han-
gi açılardan ele alınmıştır?

FİZİK/BİYOLOJİK ANTROPOLOJİ 4. İnsanın biyolojik esnekliği, çevreye biyolojik


(Antropolojinin iki büyük dalından birisi olan olarak uyum göstermesi. Örnek olarak bede-
Fizik/Biyolojik Antropoloji insanın biyolojik köke- nin ısı, soğukluk ve yükseklik gibi dış faktör-
ni, insanın en yakın akrabası sayılan primat türleri ler ile nasıl başa çıktığının incelenmesi
ile benzerlik ve farkları, insanın hayatta kalabilmesi 5. Maymunların, büyük maymunların ve in-
ve yaşamını sürdürebilmesi için çevreye biyolojik san olmayan primatların biyolojisi, evrimi
uyum stratejilerini incelemiştir. Fizik antropolog- davranışı ve sosyal yaşamı (Gezon ve Kot-
ların inceledikleri malzemeler arasında insana ve tak, 2016:10).
insanın atalarına ve diğer canlılara ait fosiller, fo- Fizik/Biyolojik antropolojinin uzmanlık alanı
sil dişler, kafatasları, iskeletler bulunmaktadır. Bu birçok farklı bilimsel disiplin ile örtüşmektedir.
tür malzemelerden de kaynaklanan bir gönderme Genellikle fizik/biyolojik antropologlar bu uzman-
ile antropoloji halk arasında çoğu zaman “kafa- larla birlikte ekip hâlinde çalışırlar. Biyoloji, zoolo-
taslarını” inceleyen bilim olarak tanınmıştır. Oysa ji, anatomi, fizyoloji, tıp ve halk sağlığı ile dirsek
kafatasları fizik antropologların incelediklerin mal- teması hâlindedir.
zemelerden sadece birisidir. Üstelik, fizik/biyolojik • Paleoantropolog, fosilleri inceleyen bir paleon-
antropoloji bilim dalının sadece bir kolunu oluş- tolog gibidir ve insan evriminin fosil kalın-
turmaktadır. tılarını inceler. Paleoantropologlar, kafatasla-
Tekrar özetlemek gerekirse, fizik veya biyolojik rını, dişleri ve kemikleri incelerler. Bu yolla,
antropolojinin beş temel alan üzerine kurulmuştur. insanın çağlar boyunca geçirdiği fiziksel de-
1. Fosil kalıntılara dayanarak insan evriminin ğişim, sağlık durumu, beslenmesi gibi konu-
incelenmesi (paleoantropoloji) larda ipuçları elde etmeye çalışırlar.
2. İnsan genetiği • Fizik/Biyolojik antropoloji hayvanlar ale-
3. İnsanın büyümesi ve gelişimi mini inceleyen zooloji ile de örtüşmektedir.
Her iki dal da primatları incelemektedir.

11
1
Antropolojiye Giriş

İnsana en yakın akraba sayılan maymun- Böylece insanoğlunun biyolojik ve kültürel var-
lar ve gorilleri de kapsayan primatların bi- lığını 2-3 milyon yıl geriye götürmek ve üç büyük
yolojisini, evrimini, davranışlarını, sosyal dönemden söz etmek mümkün olmaktadır. Bu dö-
yaşamlarını, doğal çevrelerini inceleyen nemleri şöyle özetleyebiliriz:
primatologlar’ın bulguları insanı diğer can- 1. Paleolitik: Eski taş, yontma taş ve tarımsal
lılarla birlikte değerlendirmeye çalışan ant- üretim öncesi evreler. Günümüzden 2 mil-
ropoloji için de önemlidir. yon yıl önce.
• Kemiklerin incelenmesi ve dişlerin ince- 2. Mezolitik: Orta taş ve paleolitik ve neolitik
lenmesinin ayrı bir önemi vardır. Çünkü, arasındaki ara devre. Günümüzden yaklaşık
geçmişten kalan insan ve diğer canlı kalıntı- 15 bin yıl önce.
larında yumuşak doku daha çabuk çürüye-
3. Neolitik: Yeni taş, cilalı taş ve tarımsal üreti-
rek yok olurken, dişler ve kemikler zamana
min başladığı evre. Günümüzden 11 bin yıl
karşı çok daha dayanıklılık göstermektedir.
önce.
Osteoloji, kemiklerin incelenmesi bilimidir.
Litik kelime anlamı ile taş demek olup yuka-
İnsanın geçmişini ararken, antropoloji jeoloji-
rıdaki üç adlandırma eski taş, orta taş ve yeni taş
nin sunduğu bilgiden de yararlanmaktadır. Yapılan
dönemlerini ifade etmektedir. Paleolitik dönem,
çok disiplinli araştırmalarda insanın ilk atalarına ait
dünyanın geçirdiği evreler bakımından bir Buzul
olduğu kabul edilen bazı kemikler ve kafatasları bu-
Çağı olan pleistosen döneminin sonlarına rastla-
lunmaya başlandı. 1856 yılında Almanya’da Nean-
maktadır. Paleolitik dönemin kendi içinde üç evresi
der vadisinde bir mağaranın kalker katmanları ara-
bulunmaktadır: Alt paleolitik (2 milyon yıl önce),
sında bulunan bu kalıntılara Neandertal Adam adı
orta paleolitik (100.000 yıl önce) ve üst paleolitik
verildi. Daha sonra Java’da bulunan fosillere Cava
(45.000 yıl önce). Bu dönemlerde insanların yaban
İnsanı denildi. Pekin ve Heidelberg İnsanlarının
hayvanlarının saldırılarından ve soğuk iklim şart-
buluşları takip etti. Daha sonra Cezayir ve Doğu
larından korunmak için mağaralarda yaşadıkları
Afrika’da benzer fosillerin bulunması ile bunlara
geride bıraktıkları ve bugün çok yönlü olarak in-
topluca Homo erectus adı verildi. (Roberts, 2009;
celenmekte olan mağara sanatından bilinmektedir.
Leakey, 1981; Harari, 2015). Homo Erectus’un
günümüzden 400 ile 800 bin yıl önce yaşamış
olduğu düşünülmektedir. Anatomist Raymond
Dar’ın 1920’lerde Güney Afrika’da bulduğu bir ço-
cuk kafatası 120 cm boylarında, iki ayağı üzerinde
dik yürüyen, kafatasının ve çene kemiğinin bazı
özelliklerinin maymunu andıran, ancak maymun
olmayıp insan olan bir canlıya işaret ediyordu. Fi-
zikokimyacıların geliştirdikleri radyoizotop tekniği
ile yapılmış yaş tahminlerine göre, Australopitek
adı verilen bu insanın 2-3 milyon yıl önce yaşamış
olduğu tahmin edilmektedir (Güvenç, 2018:43).
Bugün insanlığın ilk kalıntılarının Afrika’da Ol- Resim 1.7 Dünyada en eski mağara sanatı olarak
duvai Gorge adındaki vadide bulunmuş olduğu bilinen, 40-45 bin yıl öncesine ait Leang Tedongnge’da
ve insan topluluklarının buradan dünyaya yayıl- (Endonezya) bulunan yaban domuzu resmi
mış oldukları tezi genel kabul görmektedir. Ancak, Kaynak: https://i.guim.co.uk/img/media/5189fb1648c
şunu unutmamalıdır ki, yeryüzünde yeni kalıntılar 5880a5414e65b1b8163374d268cc4/0_260_5472_3282/
bulundukça ve daha gelişmiş tarihlendirme teknik- master/5472.jpg?width=445&quality=45&auto=format&
leri icat edildikçe bu genel kabul değişebilecektir. fit=max&dpr=2&s=86031d443c8ebdfbd481210bfd59d8f2
İnsanların tek bir merkezden değil, farklı yerlerde
ortaya çıkmış oldukları tezi de bilim dünyasında
tartışılan bir görüştür.

12
1
Sosyal Antropoloji

Mezolitik ve neolitik dönemler Avrupa’yı da Bunları Kafkas/beyaz ırk, Moğol/sarı ırk, Malay/
kapsayan Würm buzullarının erimeye başladığı, kahverengi ırk, Etiyopyalı/siyah ırk ve Amerikan/
Würm sonrası dönemlere rastlamaktadır. Bu iklim kızıl ırk olarak tanımlamıştır. Kafatası farklılıkları-
değişikliklerinin etkisiyle insanlar bitkileri ve hay- nı coğrafya, beslenme ve geleneksel uygulamalara
vanları evcilleştirerek avcı toplayıcı yaşam tarzın- bağlamıştır. Blumenbach, ilk ırkın Kafkas ırkı ol-
dan bahçecilik ve tarımsal üretim yapar konumlara duğunu ve diğer ırkların çevre faktörleri nedeniyle
gelebilmişlerdir. “bozularak” değiştiğini, ancak yeterli önlemler alı-
Neolitik dönemin ülkemiz için anlamı büyük- narak tekrar özdeki Kafkas ırkına dönüşebileceğini
tür. Bereketli Hilal olarak bilinen topraklarda ilk savunmuştur. Bununla birlikte, siyah renge sahip
defa geliştiği bilinen ilk kırsal yerleşimlerin ör- Avrupalıların diğer ırklara göre daha geri olmadı-
nekleri olan Konya’da Çatalhöyük ve Şanlıurfa’da ğını, onların da zihinsel kapasiteleri ve doğal yete-
Göbeklitepe arkeolojik alanları Türkiye’de kıymetli nekleri ile diğer ırklarla aynı düzeyde olduklarını
kültürel mirasımız arasında bulunmaktadır. İnsan- ifade etmiştir.
ların yazılı tarih dönemi günümüzden 4-5 bin yıl Fizik antropolojinin temellerini atan bilim in-
önce başlamış olup insanlık tarihinin binde ikisin- sanları arasında sayılan Blumenbach sadece insan
den az olmak üzere sadece çok küçük bir dönemini ırklarının kıyaslaması üzerinde çalışmamış, aynı
kapsamaktadır. Bundan anlaşılacağı gibi insanlık zamanda insan anatomisi ve morfolojik özellikle-
tarihinin büyük dilimini herhangi bir belge nite- rini orangutan ve şempanze gibi insanlarla aynı tür
liğinde yazılı anlatının yardımı olmadan geride sınıflamasına dahil olan primatlarla ve bazı diğer
kalan fosiller, çanak çömlek gibi maddi kalıntılar, canlılarla da kıyaslamıştır.
sembolik anlatımlar sunan mağara sanatının yardı- Blumenbach, yozlaşma hipotezini geliştirmiş olsa
mı gibi üzerinden bilmece çözer gibi anlamlandır- da, bilimsel ırkçılık yapmış olmakla değerlendirilen
ma gerekmektedir. Alman felsefeci ve tarihçi Christoph Meiners (1747-
1810) ve Alman doktor, antropolog ve paleontolog
Arkeolojik Antropoloji Samuel Thomas von Sömmerring (1755-1830) gibi
düşünür ve araştırmacılara karşı çıkmış ve onları
Fizik/Biyolojik antropoloji başka bilim alan-
eleştirmiştir. Ayrıca, zamanında kölelik uygulama-
larıyla işbirliği içinde ilerlemiştir. Bu alanların en
sına ve koyu tenli ırkların özünde barbar oldukları
belirgini arkeolojidir. Arkeolojik antropoloji, mad-
inancına da sert biçimde karşı çıkmıştır.
di kalıntılar üzerinden insan davranışı ve kültür
örüntülerini yeniden inşa eder, tasvir eder ve yo-
rumlar. İnsanların bir zamanlar yaşamakta olduk-
ları mekânlarda bulunan kalıntıları incelerler. Bu
maddi kültür arasında aletler, silah olarak kulla-
nılan objeler, binalar, atıklar gibi malzemeler söz
konusudur. Bitki ve hayvan kalıntıları ve insanların
atmış olduğu çöpler de önemli ipuçları sağlar. Bü-
tün bu kalıntıları inceleyerek arkeologlar geçmişte
o toplulukta hangi hayvanların evcilleştirilmiş ol-
duğu, insanların tarım yapıp yapmadıkları konu-
sunda fikir verir.
Fiziksel antropolojinin anatomi, zooloji ve tıp
alanlarındaki gelişmelerle iç içe şekillendiğini ve
giderek ayrı bir bilim dalı hâline geldiğini görüyo-
ruz. Alman hekim, anatomist, doğa bilimci, fizyo-
log ve antropolog Johann Friedrich Blumenbach Resim 1.8 Johann Friedrich Blumenbach (1752-1840)
(1752-1840) insan ırklarının sınıflandırılması üze- Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/File:JohannFriedr
rine yaptığı çalışmalarla fizik antropolojinin babası ichBlumenbachLudwigEmilGrimm1823.jpg
olarak kabul edilmektedir. Blumenbach, çalışma-
larında başlıca beş ırkın varlığından söz etmiştir.

13
1
Antropolojiye Giriş

Fizik antropolojinin gelişiminde insan toplu- ve en varlıklı televizyon sunucusu Oprah Winfrey’e
luklarının ten rengi, saç rengi ve özellikleri, vücut 2021’de verdikleri röportajda bazı kraliyet üyeleri-
oranları ile baş ve yüz morfolojisindeki kıyaslana- nin doğacak bebeklerinin ten rengini sorguladık-
bilir özellikler, brakisefal (yassı kafatası) ve dolikose- larını aktararak ırkçılığa maruz kaldıklarını ifade
fal (uzunsu kafatası) gibi kafatası yapıları üzerinde etmeleri oldu. İngiliz basını, İngiltere Kraliçesi II
durulmuştur. Günümüze yaklaştıkça gen bilimin- Elizabeth’in bu suçlamaları ciddiye alarak ince-
deki gelişmelerle insan topluluklarındaki genetik lendiğini söylediğini yazdı. Bu arada, Afrika’dan
benzerlik ve farklar üzerinde duran araştırmalar Avustralya’ya çoğu eski İngiliz kolonilerinden olu-
artmıştır. şan İngiliz Milletler Topluluğu üyeleri bu suçla-
Bugün artık insanları beyaz ırk, sarı ırk, siyah maya büyük tepki göstererek birliğin geleceği yara
ırk gibi biyolojik ve kültürel çeşitliliklerine dayana- almıştır. (https://www.scmp.com/week-asia/poli-
rak sınıflandırmanın bilimsel bir geçerliliği bulun- tics/article/3124864/harry-and-meghans-oprah-
mamaktadır. Yarım yüzyıldan bu yana terk edilmiş interview-and-racism-storm-commonwealth)
bir yaklaşımdır. Aynı şekilde, daha alt ırk grupla-
rına ayırmanın da bilimsel bir açıklaması yoktur.
Benmerkezcilik ya da kendini en üst konuma
yerleştirme olarak da bağlanabilecek olan etnosent-
rik duygu dierek aşırı benmerkezciliğe, yani hipe-
retnosaktrik duygu ve mantık yürütmeye bırakır-
sa, ırkçılık tuzağına düşürülmüş olunur. “Irkçılık,
hasta zihinlerde filiznemiş, çarpık düşüncelerden
beslenmiş; siyasal, ekonomik, sosyokültüreli dinsel
ve psikolojik boyutları olan karmaşık bir davranış
örüntüsüdür. Irkçılık yüzyıllar boyu toplumlar ara- Resim 1.9 Prens Harry ve eşi Sussex Düşesi Meghan
sında kin, nefret ve düşmanlık duygularını körük- Markle, Oprah Winfrey ile söyleşi sırasında (7 Mart 2021)
lemiştir. “Üstün olan topluluğun diğer toplulukları
Kaynak: https://cdn1.ntv.com.tr/gorsel/gHSmg0x700
sömürme hakkı vardır”, düşüncesi kimi emperya-
WEdHaGaqoCQw.jpg?width=1000&mode=both&scale
list toplumlar tarafından doğanın bir kuralı olarak
=both&v=1616473746557
gösterilmek istenmiştir (Özbek, 2015: 16). İşin bir
diğer boyutu da ötekileştirilen, aşağılanan toplu-
Irkçılık dünyada yaygın olarak görülebilen ve
luklarda zamanla gelişen aşağılık duygusunun izle-
ciddiye alınan, hastalıklı bir üstünlük iddiasıdır. Ya-
rinin zihinlerde yer etmiş olması ve yüzyıllar boyu
kın tarihte Adolf Hitler’in üstün Aryan ırk oluştur-
kolay kolay silinmemiş olmasıdır.
ma amacı ile yapmış olduğu insanlık dışı uygulama-
Irkçılık hâlen oldukça yaygın bir olgu olsa da lar Almanya’nın II. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın
Birleşmiş Milletler tarafından 1948’de kabul edil- yenilmesinden sonra 20 Kasım 1945’te başlayan ve
miş olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde bir yıl kadar süren Nürnberg Uluslararası Askerî
bütün insanları eşit olduğuna dair maddeler bütün Ceza Mahkemesi tarafından yargılanmış ve suçlu
üye devletler tarafından kabul edilmiştir. Ancak, bulunan Naziler cezalandırılmıştır.
kanunlar ve kurallar ile yaşamdaki uygulamalar ve
Antropoloji insanın yeryüzünde zaman içindeki
genel zihniyet her zaman birbiriyle örtüşmemekte-
evrimini, bugün yeryüzündeki insan çeşitliliğini in-
dir. Polisin siyah derili vatandaşlara haksız şiddet
celemiştir. Son 200-300 yıl içinde bu bilgi birikimi-
uygulamalarına karşı protesto gösterilerinde gün-
nin oluşmasına katkıda bulunan bilim insanlarının
deme gelmesi örneğinde görüldüğü gibi ırkçılık
çoğu ırkçılık ve kölelik karşıtı bir duruş sergilemiş-
ABD’de büyük sorun olmaya devam etmekte.
lerdir. Bir kısmı ise toplumlar ve kültürler arasındaki
Son yıllarda İngiliz Kraliyet ailesini en çok sar- fiziksel ve kültürel farkları bazı kültürlerin veya insan
san eleştirilerden birisi de İngiltere’de kraliyet ai- gruplarının daha geri ve fiziksel olarak yeterince ge-
lesi içindeki görevlerini bırakarak eşi ile birlikte lişmemiş olduğunu ileri sürerek diğerleri tarafından
Amerika’da yaşamaya karar veren İngiltere Kraliçesi yönetilmelerinin meşru olduğu sosyal biyoloji tezle-
II Elizabeth’in torunu Prens Harry, ABD’nin ünlü rini ileri sürerek ırkçı bir bakış açısı sergilemişlerdir.

14
1
Sosyal Antropoloji

Fizik/Biyolojik antropoloji paleoantropoloji, primatoloji, osteoloji, arkeolojik antropoloji, gen bilimi,


adli antropoloji gibi alt dalları ve uzmanlık alanları ile insanlığın yeryüzündeki geçmişteki serüveni ve
bugünkü toplumların fiziksel/biyolojik özellikleri hakkında bilimsel temelli açıklayıcı bilgiler sunmayı
amaçlar. Bilimsel inceleme olarak kendi içinde ırkçı olmayıp, ortaya çıkan bulgular bugün sağlık alanında
ve insanlığın geçmişini anlayabilmek adına değerli bilgiler ortaya koyabilmektir.

Öğrenme Çıktısı
3 İnsanlık tarihini ve insan çeşitliliğini fiziksel/biyolojik özellikleri içinde gösterebilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Gambia’dan kaçırılarak
ABD’de George Floyd’un ABD’ye köle olarak getiri-
öldürülmesi sonrası “Nefes len 1750 doğumlu Kunta
Antropolog Metin Özbek’in
Alamıyorum” (2020) Pro- Kinte’nin ve çocuklarının
“Irklara Veda” (2015) kitabın-
testo hareketlerini Amerika yaşamını konu edinen 1977
da ırk nasıl tanımlanmıştır?
kıtasında köleliğin tarihçesi yapımı “Kökler” televizyon
ile ilişkilendirin. dizisini izleyin. Köleliğin
geçirdiği evrelerini tartışın.

SOSYAL/KÜLTÜREL ANTROPOLOJİ rumlar, pratikler ve sosyal değişimin açıklanması ile


Fizik/Biyolojik Antropoloji bir tür olarak insa- ilgilenerek ortak noktalar taşımaktadırlar.
nın biyolojik ve fiziksel geçmişini ve bugünkü özel- Yirminci yüzyılın ilk başlarında antropoloji daha
liklerine odaklanırken, sosyal/kültürel antropoloji çok sayıca küçük ve dış etkilerden kopuk olarak ken-
de toplumların sosyal ve kültürel özellikleri üzerine di başına yaşayan toplumları ele almıştır. Bunun bir
bakmış, bunları sınıflandırmış ve aradaki benzerlik sebebi de sömürgeleşme sürecinde büyük değişim
ve farkları açıklamaya çalışmıştır. Toplumları ince- yaşamakta olan bu toplulukların yaşam tarzlarını
lerken antropologlar dilini bilmedikleri toplulukla- tespit edebilme isteğidir. Bu yaşam tarzına duyulan
rın dillerini öğrenerek, onların içinde uzun süreler ilgi, daha ilkel ve saf olarak görülen bu topluluklara
yaşayarak bilgi toplayarak içten bir bakış açısıyla bakarak, bir bakıma insanlığın özündeki toplumsal
toplumu anlamlandırmaya çalıştılar. Bu geleneğe ilişkileri ve insanlığın doğal hâlini anlayabilme arzu-
dayanarak, sosyal antropolojinin sosyal bilimlere sudur. Bir diğer kaygı da Avrupalı sömürgeci güçler-
yaptığı en önemli katkının etnografik araştırma ol- le karşılaşarak bu toplulukların hızlı bir değişim sü-
duğu söylenmektedir (Moore 2015, viii). recine girmiş olmasıdır. Ancak, bu antropologların
Bu araştırma geleneği, sosyal kültürel antropoloji varsayımlarının çok geçerli olmadığı da anlaşılmıştır.
ile sosyolojinin temel farklarından birisi olmuştur. Şöyle ki, bu toplulukların sanıldığı kadar tecrit edil-
Diğer bir önemli fark ise, antropolojinin geleneksel miş olarak yaşamadığı, eskiden de sürekli bir deği-
olarak okuma yazması olmayan, göçer veya yerleşik şim geçirmekte oldukları görülmüştür.
olsun, küçük ölçekli, daha basit teknolojik düzeyde- Diğer önemli bir farkındalık da sosyal/kültürel
ki toplumları incelemesi, oysa sosyolojinin kurulu- antropolojinin kendisini nasıl konumlandırdığı ile
şundan itibaren endüstrileşmiş, daha karmaşık yapı- ilgilidir: Yirminci yüzyılın ikinci yarısında sosyal/
ya ve sosyal tabakalaşması olan, kentleşme sürecine kültürel antropoloji kendisini fizik gibi pozitif bilim
girmiş toplumları ele almasıdır. Bu önemli iki fark olarak görmek yerine, giderek daha fazla yorumsa-
dışında her iki bilim dalı da insan topluluklarındaki macı olarak tanımlamış ve beşerî bilimlere doğru
gelenekler, kurumlar, aile ve akrabalık gibi sosyal ku- kaymıştır. Buna bağlı olarak da incelenen küçük öl-

15
1
Antropolojiye Giriş

çekli toplumlardaki aile yapısı, akrabalık ve sosyal İlk dönem antropolojiye damgasını vurmuş
gruplar, sosyal ilişkiler gibi temel kurumların bu olan bir diğer antropolog İngiliz antropolojisinin
“özünü” temsil eden yapılar olarak algılamak yeri- kurucusu kabul edilen Edward Burnett Tylor’dur
ne, her toplumu insanlığı temsil etmede eşit değerde (1832-1917). Tylor, kültürler arasındaki benzer-
görmeye başladılar. (Monaghan ve Just, 2000:2). likleri tespit ederken misyonerlerin anlatılarına,
Sosyolojide olduğu gibi antropolojinin ilk dö- gezginlerin yazdıklarına, antik metinlere ve etno-
nem gelişmesinde evrimci görüşün büyük rolü lojik aktarımlara başvurmuştur. Bu benzerlikleri
olmuştur. Amerikalı Antropolog Lewis Henry açıklarken önce kültürel temaslarla ortaya çıkan
Morgan’ın (1818-1881) önce İroquois Kızılderili- kültürel difüzyon (yayılma) üzerinde durmuş, an-
leri üzerine başlattığı ve daha sonra genişleterek di- cak daha sonraları kültürel evrimin difüzyon veya
ğer kıtaları da kapsayan aile ve akrabalık sistemleri paralel keşif düşüncesine kıyasla daha önemli ol-
üzerine yapmış olduğu derinlemesine ve kapsamlı duğunu vurgulamıştır. Tylor’un yaptığı önemli bir
araştırma, akrabalık sistemlerinin ekonomi ve si- katkı, bugün hâlâ geçerliliği olan kültür tanımıdır:
yasetle olan ilişkisini ortaya çıkardı. Akrabalık iliş- “Kültür ya da uygarlık, insanın bir toplumun üyesi
kilerine dayanarak Morgan, insanlık tarihi içinde olarak kazandığı bilgi, inanç, sanat, ahlaki değerler,
toplumların yabanıllık, barbarlık ve uygarlık olmak yasalar, âdetler ve her türden diğer imkân ve alış-
üzere çizgisel bir evrim geçirmekte olduklarını id- kanlıklardan oluşan karmaşık bir bütündür”. Tylor
dia etti. Toplumların bir komün yaşantısından ev- kültürlerin kıyaslamalı olarak incelenmesinin de
lilik bağı ile kurulan monogam aile yapısına dönüş- önünü açmış, ayrıca çocuk oyunları, popüler ata-
tüğünü ve bu değişimin mülkiyet anlayışına bağlı sözleri, garip sayılabilecek ve önemsiz gibi görünen
olduğunu iddia etti. Morgan’ın sosyal yapı ve mad- kültürel pratiklerin o kültürü açıklayıcı önemli
di kültür üzerine çalışmaları Engels’in diyalektik ipuçları ve geçmişlerine uzanan izler olabileceğine
materyalizm üzerine sosyolojik teorisi (The Origin dikkat çekmiştir. Kültürün bir bütün olduğu anla-
of the Family, Private Property, and the State, 1884) yışı Tylor’un vurgusuyla antropolojide genel kabul
üzerine etkisi büyük oldu. Morgan, toplumların görmüştür.
evrimsel gelişmelerini icatlar ve keşifler, yönetim, Morgan ve Tylor gibi, modern antropolojinin
aile organizasyonu ve mülkiyet anlayışı gibi net ve kurucularından sayılan, ancak evrimci görüşe karşı
ölçülebilen olgulara bağladı ve toplumlar arasında- çıkarak farklı bir gelenek yerleştirmiş olan Ameri-
ki gelişme farklarını ortak bir kültürel evrim ilerle- kalı antropolog Franz Boas (1858-1942), her kül-
mesinin farklı aşamaları olarak değerlendirdi. türün kendi içinde ele alınması gerektiğini ve bir
kültürün diğerinden daha “ileri” veya “geri” olarak
nitelendirilemeyeceği fikrini savunmuştur. Ameri-
kalı yerlilerini incelemiş olan dilbilimci ve etnolog
Franz Boas incelediği Kuzey Amerika’nın kuzeybatı
kıyılarında yaşayan Kızılderililerin yerli toplulukla-
rın dillerini de tespit ederek onların kültürlerini bü-
tüncül bir bakış açısı ile inceledi. Fizik ve coğrafya
ile başlayan akademik eğitim hayatı daha sonraları
antropolojinin kapsayıcı bakış açısıyla gelişti. Alan
araştırmaları ve çalışmaları ile Boas, her kültürün
kendi özgün yapısı ve değerleri ile ele alınması ge-
rektiğini savundu ve kültürel görecelik anlayışını
geliştirerek evrimci paradigmanın karşısına çıkmış
oldu. Aynı zamanda, fizik antropolojiyi de kapsa-
Resim 1.10 Antropolog Morgan’ın 1859-62 yılları yan çalışmaları ile ırkçılığa karşı çıktı.
arasında Batı Kızılderili kabileler arasında dört ayrı
etnolojik saha ziyaretinin iki ayrı ressam tarafından
yapılmış görsellerle birlikte sunulan yayını
Kaynak: https://images-na.ssl-images-amazon.com/
images/I/51E3XNJ7AVL.jpg

16
1
Sosyal Antropoloji

Antropoloji, Arkeoloji (tarih öncesi antropoloji),


Kültürel Antropoloji ve Dilbilim olarak dört alt
başlık hâlinde şekillenmesine katkıda bulundu.
Boas Amerika’nın kuzeybatı kıyısında yaşayan
Kwakiutl yerlilerini inceledi. İlgi alanları giderek bi-
rey ve kültür arasındaki ilişki üzerine odaklanmaya
başladı. Amerikalı yerlilerin dilleri üzerine yürüt-
tüğü çalışmalar ise çağdaş dilbilim antropolojisinin
temellerinin oluşturduğu kabul edilmektedir. Boas,
bir kültürün incelenmesinde sadece maddi kültür
değil, dilde saklı olan birikimin de çözümlenmesi
gerektiği düşüncesini yerleştirdi. Dil, etnografik
araştırmada “en öğretici soruşturma alanlarından
biridir” anlayışını yerleştirdi.
Dillerin “iç yapısını” çözümleme ve karşılaştır-
Resim 1.11 Etnolog Frances Densmore ve Kızılderili
mak için yaptığı çalışmalar daha sonra Sapir-Whorf
Mountain Kabilesi Reisi Blackfoot lideri dil için kayıt
hipotezi olarak bilinen dil ve kültür araştırmalarına
yapıyorlar (1916).
yol açtı. Bir dahi olarak nitelendirilmiş olan Edward
Sapir (1884-1939) ve öğrencisi Benjamin Whorf
Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/
(1897-1941) ile oluşturdukları dilbilim teorisi, bir
commons/1/1b/Frances_Densmore_recording_
dilde bulunan anlam kategorileriyle o dili kullanan-
Mountain_Chief2.jpg
ların dünyayı tasvir etmek ve sınıflandırmak için
kullandıkları zihinsel kategoriler arasında anlamlı bir
Boas’ın evrimci ve yayılmacı yaklaşımlara tepki ilişki olduğunu ortaya koydu. Böylece, o güne kadar
olarak gözleme dayanan alan araştırmasına ve kül- dilleri çözmek için fonetik, sentaks ve gramer ne ka-
türleri “içerden” anlamaya verdiği önem, alandan dar önemli ise, o dildeki anlam kategorileri de o ka-
veri toplanması gerekliliği üzerine yaptığı ısrar, ve dar önemli ve incelemeye değer kabul edilmiş oldu.
tümevarımcı yaklaşımı modern antropolojiye dam-
gasını vurdu. 1911’de yayımlanan “Mind of Primiti-
ve Man” (İlkel İnsanın Zihni), Sosyal yapı, ekono-
mi ve çevrenin değişik coğrafyalarda ve zamanlarda
kültürün şekillenmesinde farklı etkileri olabileceğini
öngörüyordu. Evrimsel açıklamalara karşı çıktığı ka-
dar coğrafi determinizme de karşı düşünce geliştirdi.
Kültürü coğrafi etmenlere indirgemenin doğru ol-
madığını, “çevre”nin belirleyici olmayıp, sadece sı-
nırlı etkisi olduğunu ileri sürdü. Boas’a göre, tarihsel
gelişim, basitten karmaşığa doğru zorunlu bir gidişi
gerektirmiyordu. Ayrıca, doğal, evrensel, tarihsel
ilerleme ölçütleri de yoktu. Kültürler arasındaki ko-
şut gelişmeler, aslında koşut aşamalar olmayıp, her
biri ayrı ayrı araştırılması gereken durumlardı.
20. yüzyılın başlarında birçok düşünür toplum-
sal kuramların mantıksızlığını vurgulamıştır. Boas Resim 1.12 Franz Boas incelediği Kwakiutl Kızılderilileri
da kültürün mantıksızlığını ileri sürdü. Kültürün ile birlikte
öğrenilir olduğunu ve kendi işleyiş kuralları oldu-
Kaynak:https://encrypted-tbn0.gstatic.com/
ğunu vurguladı. İnsanların fiziksel özelliklerini ve
images?q=tbn:ANd9GcTjW-GA_9qlSxKE2_
dillerini ayrı, bağımsız ögeler olarak gördü. Boas’ın
MM6e-8_lDLXdOhye6xCAGRBKJrEnAJoaxO-
yaptığı bu analitik ayrım, Amerika Birleşik Dev-
M24VW3yOIQKQ8ztg6s&usqp=CAU
letleri bünyesinde antropolojinin Fizik/Biyolojik

17
1
Antropolojiye Giriş

Amerika’da kültürün dil ile ilişkisi üzerine teori- ekolleri içinde kurucu sayılan birkaç antropoloğun
ler geliştirilirken, Boas ile yaşıt olan İskoç antropo- çalışmalarından söz ederek bu süreçteki ana kuram-
log James Frazer (1854-1941) ise kıta Avrupasında sal geçişler hakkında fikir vermek yerinde olacaktır.
kültürler arasındaki benzerlikler ve farklar arasında Sosyal/kültürel antropologlar inceledikleri top-
durarak yeryüzündeki ulaşabildiği toplumlar üze- lulukta uzun süreli zaman geçirdikleri için genellik-
rinde kıyaslamalı çalışmalar yürüttü. “Altın Dal: le o bölgenin veya kültürün de uzmanı sayılmakta
Kıyaslamalı Din” başlıklı kitabında (1890) dünya- ve inceledikleri kültürle anılmaktalar.
daki mitolojik efsaneleri, büyüleri, inançları karşı- Alfred Kroeber (1876-1960) Amerikan yerli-
laştırmalı şekilde incelemiştir. Değişik toplumlarda leri üzerine yaptığı araştırmaların büyük kısmının
da olsa, bereket kültleri, günah keçilerinin varlığı, Kızılderili ayaklanmalarının gölgesinde geçtiği
insanın kurban edilmesi, yeniden doğuş/diriliş gibi bilinmektedir. Etnografileri çoğunlukla Avrupalı
uygulama ve sembolleri evrensel olgular olarak in- Amerikalılarla karşılaşmalarından dolayı kültürle-
celeyerek insanlığın büyüden dinî inanca, sonra ri yok olma tehlikesine girmiş olan Kızılderililerin
da bilimsel düşünceye doğru bir evrim geçirdiğini yaşamlarını kayıt alma şeklinde olmuştur. Arkasın-
öne sürdü. Yayımlanan ünlü eserinde Hristiyanlık dan çok fazla sayıda eser bırakmış olan Kroeber’in
inancına göre İsa Peygamber’in çarmıha gerildikten 1000 sayfalık baş yapıtının Handbook of the Indians
sonra dirilişini de diğer inanç ve sembollerle birlikte of California - “Kaliforniya Yerlileri El Kitabı”dır.
ele aldığı için kilise tarafından eleştirilmiş ve eseri- 1925’te yayımlanmış olan bu çalışmada yerli halk
nin daha sonraki yayımlarında Hristiyanlıkla ilgili üzerine nüfus tahminleri, yerli yer isimleri, geçim,
inançları eserin ana bölümündeki kıyaslamalardan kozmoloji, akrabalık ve sosyal örgütlenme gibi ko-
çıkararak ekler bölümüne koymuştur. Frazer insan- nular bir bütün hâlinde detaylı olarak işlenmiştir.
lığın zihinsel evriminden söz etmektedir. Ancak, Kroeber’in yazdıkları sayısız alan gezisi, kaynak ki-
Boas’dan farklı olarak Frazer, incelediği ve üzerinde şilerle görüşmeler, misyoner kayıtları ve yazılı kay-
analiz yaptığı toplulukları yerinde incelemedi. Ver- naklara dayanmaktadır (Moore, 2005:83)
mekte olduğu bir konferansta kendisine kitabında
Ruth Benedict (1887-1948) Amerikalı antro-
anlattığı, yer verdiği bu yerlileri görüp görmediği
polog ve halkbilimci Ruth Benedict, psikolojik ve
sorulduğunda, “Tanrıya şükür onlarla karşılaşma-
çağdaş antropolojinin kurucularından olarak kabul
dım” gibi bir yaklaşımda bulunduğu biliniyor.
edilmektedir. Kültür ve kişilik arasındaki kuvvetli
Ayakları böyle sahadan kopuk olmakla bera- bağlar üzerinde durmuş ve kişilik, sosyalleşme, sa-
ber, “Altın Dal” eseri dünya genelinde toplumla- nat, dil gibi kültür öğelerinin birbiriyle bağlarını
rın kıyaslamalı olarak incelenmesinde önemli bir ortaya çıkaran tespitlerde bulunmuştur. “Kültür
yapı taşı oluşturdu. Malinowski gibi antropolog- Örüntüleri” (1934) adlı baş eserinde kültürün top-
lar, “Altın Dal”ın etkisinde kaldıklarını belirterek, lum üyelerine nasıl nüfus ettiğini karşılaştırmalı ola-
antropolojiyi değerli bir bilim dalı add ettiklerini rak ortaya koymaya çalıştı ve antropolojik bilginin
ifade ettiler. Totem ve Tabu kitabını yazarken Sig- popülerleşmesine katkıda bulundu. Toplumsal yapı
mund Freud’un ve psikiyatr Carl Jung’un da Altın ile bireysel kişilik yapısı arasında örtüşen bir bağ ol-
Dal’dan etkilenmiş olduğu değerlendirilmektedir. duğunu savundu. Amerika Birleşik Devletleri’nin
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında antropolog- Japonya ile savaş hâlinde olduğu yıllarda Japon ka-
ların bizzat alana çıkarak birinci elden veri topla- rakterini ve kültürünü incelemek üzere Amerikan
maları geleneği yerleştikçe, inceledikleri toplumlar Genelkurmayı tarafından görevlendirilmiş ve bu
da batılı olmayan, küçük ölçekli kırsal topluluklar araştırmasının sonuçlarını Türkçeye de çevrilmiş
olmak yerine, giderek kentleşmiş, endüstrileşmiş olan “Krizantem ve Kılıç” (1946) adlı klasik eserin-
toplulukları da içine almaya başladı: endüstrileşmiş de yayınlamıştır. Kültür-kişilik kuramının kurucusu
geniş ölçekli toplumlarda göçmen grupları, belirli kabul edilir. Külür için, “Kültür, ekrana yansıtılmış
etnik grupların incelenmesi, kurumların kültürle- bireysel psikolojidir” tanımını getirmiştir.
rinin incelenmesi, ekonomik pazarlar, ilişki örün- Marcel Mauss (1872-1950) Fransız sosyal bi-
tüleri gibi alanlara da kaydı. Giderek bütün top- limci Mauss, hiçbir zaman etnografik bir alan ça-
luluklar aynı ölçüde özgün ve eksantrik görülmeye lışması yürütmemiş olsa da etnografik yöntemin
başlandı. Bu gelişim çizgisi içinde sosyal/kültürel değerini her zaman vurgulamış, etnografik verileri
antropolojide çalışmaları ile iz bırakmış ve kendi titizlikle kullanmış ve antropolojinin gelişimini et-

18
1
Sosyal Antropoloji

kilemiş olan düşünürlerdendir. Kültürel davranışa metabolizma, kendi varlığını sürdürme, vücut bü-
ilişkin temel kategorileri ortaya çıkarması, kategori- tünlüğü, güvende olma, hareket, büyüme ve sağlık
lerin sosyal tarihini vurgulaması ile ön plana çıkmış- olarak belirlemiştir. Bunları işlevsel olarak yerine
tır. 1925 tarihli The Gift “Hediye” kitabı ekonomik getirmek için kültür bir bütün olarak tepki ver-
antropolojiyi derinden etkilemiştir. Bu çalışmada mektedir. Malinowski’nin işlevsellik (fonksiyona-
Mauss etnografik detaylara yer vererek toplumlarda list) teorisi eleştirilmiş olsa da alan geleneği üzerine
hediyeleşmenin üç gerekliliği üzerinde durmuştur: yapmış olduğu katkıların değeri sürmektedir.
Verme, alma ve karşılık vermek yükümlülükleri. A.R. Radcliffe-Brown (1881-1955) İngiliz ant-
Hediyeleşmenin gönüllü bir eylem gibi durmasına ropolojisinde önemli isimlerinden olan Radcliffe-
karşılık bunun sosyal yapı içinde belirleyici rolüne Brown, sosyal yaşamın her türlü özelliğini kendi
vurgu yapmış, üstelik bunun sadece mallar ve hiz- bağlamı içinde yer aldığı, kendisine özgü sosyal
metlerle sınırlı olmayıp; nezaket, eğlence, ritüel, sistemin diğer özellikleriyle ilişkisi içinde değerlen-
askerî destek, kadınlar, çocuklar, danslar ve festival- dirmenin ötesinde, insan toplumlarına daha genel,
leri de kapsayan uzun süreli bir sözleşmenin parça- geniş bir bağlamda da bakmak gerektiğini söylemiş-
ları olduğunu söylemiştir. Mauss, zamanının bazı tir. Radcliffe-Brown’un yapmaya çalıştığı, genelle-
sosyal bilimcileri gibi yerli toplumları insanlığın melere ulaşan ve böylelikle bilim hâline gelecek bir
tarih öncesini gösteren, neolitik dönem aşamasının sosyal antropoloji kurmak olmuştur. 1910-1912 yıl-
temsilleri olarak sınıflandırmış ve kültürlerin basit- ları arasında Avustralya’daki Kariera ve diğer abor-
ten karmaşığa doğru değiştiğini, geleneksel toplum- jinler arasında etnografik araştırma yürütmüş olan
ların modern sanayileşmiş toplumlara göre daha Radcliffe-Brown’un en önemli eserleri arasında The
karmaşık yapıda olduğunu varsaymıştır. Andaman Islanders – “Andaman Adalıları” (1922)
Margaret Mead (1901-1978) 1928’de yayım- etnografisi yer almaktadır. Yerlilerin düşünce yapı-
lanmış olan “Samoa’da Ergenlik” (Coming of Age in sına dair içgörüler edinebilmek için totemleştirilmiş
Samoa) etnografisini yayımladıktan sonra en çok olan kartal, leş kargasını inceledi. Her ikisi de etobur
okunan, tartışılan ve yorumlanan antropolog olma olan bu iki kuştan kartal avcı, leş kargası ise ölmüş
unvanını hâlâ korumaktadır. Mead, Samoa ada- canlılardan beslenmektedir. Bu tür analojilerle ve
sındaki gençlerin ilk cinsellik tecrübeleri ve evlili- etnografilere referansla Radcliffe-Brown mal payla-
ğe adımlarını incelerken kültürleri açıklayıcı unsur şım referanslarına dair anlatıları, hikayeleri çözüm-
olarak çocukluk, ana ve babalık ve cinsiyet faktörle- ledi. Yeryüzünde kuş isimleriyle adlandırılan, dış
rinin ön plana çıkardı. Farklı çocuk yetiştirme un- evlilik kuralına göre mal paylaşım sistemi olmasını
surları gibi değişik kültürel pratikleri Amerikan top- totemizm ilkesiyle de bağdaştırarak din ve toplum
lumunun uygulamaları ile karşılaştırıp antropolojik üzerine düşünce üretti. Totemik atalara tapınma
bilgiye pratik bir popülerlik sağlamış oldu. Alanda ritüellerinin onlarla bir dayanışma oluşturduğunu,
yazmış olduğu günlükleri antropolojide ayrıca yön- hiçe sayıldıklarında ise hastalık ve felaket geleceği
tem açısından ilgi çekici bulundu. (King. 2019). inancının yaygınlığından söz etmiştir.
Bronislaw Malinowski (1884-1942) Polonyalı Edward Evans-Pritchard: (1902-1973) İngiliz
aristokrat bir aileden gelen antropolog Malinows- antropolofları arasında yer almış olan Evans-Pritc-
ki, Yeni Gine’de Trobriand adalarında yürütmüş ol- hard Afrika kıtası ve siyasal sistemleri üzerine yo-
duğu etnografik alan araştırma ile ün kazanmıştır. ğunlaştı. “Azandeler’de Cadılık, Kahinler ve Büyü”
Sahada önemsiz ve sıradan gibi görünen olguların (1937), “Nuer’lerde Akrabalık ve Evlilik” (1951)
da sistemli bir şekilde kayda geçmesini öneren et- gibi klasikleşmiş eserleri daha sonraları 350 yıllık
nografik yönteme dair kapsamlı kurallar getirmiş- köle ticaretinin arkasından gelen Avrupa kontro-
tir. Her kültürel motifin veya zihinsel durumun lünde bir yüzyılın açmış olduğu muazzam etkileri
gözlemlenebilir davranışlara indirgenemeyeceğinin göz ardı etmekle ve İngiliz antropolojisinde görülen
bilincinde olarak, antropologların toplanan malze- tarihsizlik perspektifleri ve sanki sosyal hareketsizlik
menin yorumunu yapmalarına da yer bırakmakta- varmış gibi senkronik analiz yapmış olmasıyla eleş-
dır. Trobriand adalıların “kula” olarak adlandırılan tirilmiştir. Daha sonraki yazılarında Evans-Pritchard
adalar arası takas sistemini kültürün parçası olarak kendi görüşüne karşı bir pozisyona yönelmiş ve sos-
tasvir etmiştir. İleri sürdüğü teorik bakış açısında yal tarihin antropoloji için bir model sunabileceğini
insanların temel ihtiyaçlarına yer vermiştir. Bunları iddia etmiştir. Antropolojiin bilimden çok sosyal

19
1
Antropolojiye Giriş

tarih modeli içinde ilerleyebileceğini savlamış ve bu- Marvin Harris (1927-2001) Kültürel mater-
günkü pekçok antropoloğun yaptığını “hümanist” yalizm görüşünün isim babası kabul edilmekte-
antropolojiyi çağrıştırır görüşler belirtmiştir. dir. Etnografik araştırmaları büyük ölçüde Latin
Leslie White: (1900-1975) Sosyalizme siyasal Amerika ve Brezilya, sonraları da önceleri Por-
bağlılığı ile Sovyetler Birliği’ni övmüş ve Amerikan tekiz sömürgesi olan Afrika ülkelerin Angola
kapitalizminin eşitsizliği üzerine eleştiriler yazmış ve Mozambik’te olmuştur. Marks ve Engels’den
olduğu bilinmektedir. Kültürel evrim teorisini önemli ölçüde etkilenen Harris, alt yapının üst ya-
katı ve deterministik bir şekilde işlemiş olan Leslie pıyı etkilediği şeklinde bir sonuca varmıştır. Kül-
White, evrimci görüşünden dolayı Katolik kilise- türel materyalizm bakış açısını somut ve bütüncül
si ve bazı meslektaşları tarafından büyük eleştiriye bir teori ortaya koyduğu Cultural Materialism: The
uğramış, hatta üniversiteden atılması istenmiştir. Struggle for a Science of Culture, “Kültürel Ma-
Önceleri kültürün üç alt sistemi olarak teknolo- teryalizm: Bir Kültür Bilimi Mücadelesi” (1979)
jik, sosyolojik ve ideolojik ögeleri belirlemiş, daha başlıklı kitabında açıklamıştır. Bakış açısına örnek
sonraları bir dördüncü kategori olarak duygusal olarak, “Hindistan’da neden bu kadar çok kutsal
ve toplumsal öğeler alt sistemini ilave etmiştir. inek vardır?” sorusuna verdiği cevap, sığırlara du-
Amerika’nın güneybatısındaki yerli Amerikalı top- yulan ihtiyaçtır. Harris, geçmiş zamanlarda etlerin
luluklarını uzun süreli araştırmalarla incelemiş ve yendiği, sığırların kesildiğini anlatan Hindu dinî
bu bölge üzerine bir otorite hâline gelmiştir. metinlerini göz önünde bulundururu. Daha son-
ra nüfus artışı ve otlak alanlarının ekilip biçilme-
Julian Steward: (1902-1972) antropoloji te-
ye başlanması ile sığır eti pahalılaşmış ve nihayet
orisine kültürel ekoloji ve çoklu-doğrusal evrim
öldürmeyi yasaklayan Budizm gibi dinler gelişim
olmak üzere iki önemli kavramla katkıda bulun-
göstermiştir. Sonraki yüzyıllarda et yerine süt ri-
muştur. Ayrıca, antropolojinin ilgi odağını kültürel
tüel yiyecek hâline gelmiştir. Harris’e göre, altyapı
değişme ve Üçüncü Dünya’nın yaşadığı sorunlara
kutsal ineği doğurmuştur (Moore, 2015: 265).
çevirmiş ve araştırma ekipleriyle büyük ölçekli pro-
jeler önderlik etmiştir. Amerika’da Utah ve İdaho Claude Lévi-Strauss (1908-2009) Yapısalcı
bölgelerinde yaşayan Shoshone kabilesi ve Kuzey kuramı ile öne çıkmış ve çok popüler olmuş olan
Paiuteler üzerine etnografik çalışmaları ile toplayı- Lévi Strauss, Yahudi kökenli olup Naziler 1940’da
cı topluluklar üzerine bir model geliştirmiş oldu. Fransa’yı işgal edince hedef haline gelmiş ve
Sınırlı doğal kaynakları, basit teknolojileri ve yiye- ABD’ye giderek çalışmalarını orada sürdürmüştür.
cek toplamak için çorak bir havzaya gelen bu göçer Kurduğu yapısal antropoloji eleştirilmekle beraber
kabilelerin mevsimsel hareketlerini kaydetti. Bu insanın düşünce sürecinin doğasına dair görme
modelde bu toplulukların eşitlikçi ilişkileri ve gele- biçimimizi değiştiren, yirminci yüzyılın en büyük
neklerin yerleşmişliği üzerinde durdu. düşünürlerinden birisi olarak nitelendirilmiştir.
Alan araştırmalarına Brezilya’da Mato Grosso yer-
li kabilelerinde başladı. Daha sonra Brezilya’nın iç
bölgelerine gitmek için Fransa’nın desteğini aldı.
Tristes Tropiques 1955 “Hüzünlü Dönenceler”de
anılarını kitaplaştırdı. Elementary Structures of
Kinship “Akrabalığın Temel Yapıları” (1969), Struc-
tural Anthropology “Yapısal Antropoloji”, The Sava-
ge Mind “Yaban Düşünce” gibi başyapıtları bulun-
maktadır. Dil ile kültürün akrabalık, değiş-tokuş
ve mitler gibi kültürel olgular arasında paralellik
olduğunu, bunların hepsinin aynı kökten çıkma
iletişim biçimleri olduğunu savladı. İncelediği mit-
lerde paralel karşıtlıklar olarak yer bulan tanımla-
malar üzerinde durmuştur (Doğuya yolculuk/Ba-
Resim 1.13 Antropolog Julian Steward ve incelediği
tıya yolculuk, Deniz/Kara, Deniz Avı/Kara Avı zıt
Kızılderili yerli ile birlikte
paralellikleri gibi).
Kaynak: Julian Steward - Wikipedia.org.

20
1
Sosyal Antropoloji

Victor Turner: (1920-1983) İskoçya doğumlu Mary Douglas (1921-2007)ın çalışmaları sem-
Turner, kişisel ilgi alanlarının yönlendirmesi ile ant- bolik sınıflandırmalar ve bunların sosyal bağlam-
ropolog olmayı seçmiştir. Vicdani retçi olan Turner, larına yönelik önemli bir antropolojik yaklaşım
ikinci dünya savaşında askerlik olarak patlamayan ortaya koymuştur. Sembolleri anlamaya çalışan
mayınları çıkarmakla görevlendirilmiştir. Turner yüzlerce sosyal bilimciye ilham kaynağı olmuştur.
bayrak gibi kültürel semboller ve ritüel semboller Etnografik araştırmalarını Afrika’da Zaire’de yapan
üzerinde durarak kültürün performans yönünü Douglas, sosyal yapı ile semboller arasındaki iliş-
vurgulamıştır. Kaleminin çok kuvvetli ve yazıları- ki üzerinde durdu. Kültürlerdeki saflık ve kirlen-
nın büyüleyici nitelikte olduğu ifade edilmiş olan me anlayışı üzerine ve bu tür kategorileştirmelerin
Turner, antropolojiye komünitas gibi sık başvurulan beslenme alışkanlıkları ve neyin yenilebilir, neyin
bir kavram kazandırmıştır. Sosyal olarak iki arada yenilemez olduğu ile ilgili kurallar arasındaki iliş-
bir derede bir durum olan geçiş dönemleri için eşik- kiyi analiz etti. En önemli eserleri arasında sayılan
sellik (liminality) kavramını geliştirmiştir (Erkekli- Purity and Danger (1966) çağımızın kurgusal ol-
ğe geçiş, ergenliğe geçiş gibi). Komünitas, zamandan mayan en etkili kitaplarından birisi kabul edilmek-
bağımsız olma ruh hâli ile insanların bir ayin sıra- tedir. (Douglas, 1966; ve 2003).
sında olduğu gibi birbirleriyle bütünleşerek oluştur-
dukları duygu hâli olarak açıklanabilir. 1943 yılında
evlendiği eşi Edith Davis ile Image and Pilgrimage
in Christian Culture: Anthropological Perspectives
“Hıristiyan Kültüründe İmaj ve Hacılık: Antropo-
lojik Perspektifler” kitabı dahil olmak üzere pek çok
eseri birlikte hazırlamışlardır. Etnografik çalışmaları
Afrika’da Ndembu’lar üzerine odaklanmıştır. The
Forest of Symbols: Aspects of Ndembu Ritual (1967)
“Semboller Ormanı: Ndembu Ritleri Üzerine”
önemli eserleri arasındadır.
Clifford Geertz (1926-2006) Yorumsamacı
antropolojinin kurucularından kabul edilen Ge-
ertz, kültürü giderek bir metin olarak ele almıştır.
Alan çalışmaları Endonezya’da yoğunlaşmış ve ilgi
odağında dinin insanları nasıl etkilediği sorunsalı Resim 1.14 Ruth Benedict (1887-1948)
yatmaktadır. Kültürü insanoğlunun kendi tecrübe- Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons
sini yorumlaması ve davranışlarında kılavuz olarak /thumb/9/93/Ruth_Benedict.jpg/330px-Ruth_Benedict.jpg
alması anlamında bir anlam örgüsü olarak görmüş-
tür. Geertz, II Dünya Savaşı sonrası sosyal bilimle-
rin dört evre geçirdiğini değerlendirmiştir: 1) 1946-
60: Antropoloji ve diğer sosyal bilimlerin insan
yaşamını iyileştireceğine dair bir iyimserlik dönemi;
2) 1960-1975: Soğuk Savaş’ın etkisi ve Üçüncü
Dünya’ya romantik bakış açısı ve hayal kırıklıkları
dönemi; 3)1975-1989: Giderek artan bir belirsiz-
lik, kendinden şüphe duyma ve kendini değerlen-
dirmeye tabi tutmanın yaşandığı postmodern ve
postyapısalcı ara dönem; 4) 1990’lardan günümüze
gelen dönemde is antropolojinin de içine sürüklen-
miş olduğu küreselleşme, transnasyonalizm, etnik
çatışma ile sarılan, aynı anda hem kozmopolitleşme
hem de yerelleşmenin arttığı bir dağılma dönemi
olarak belirlemiştir. Islam Observed adlı etnografisi
“Gözlemlenen Islam: Fas ve Endonezya’da Dinî Ge- Resim 1.15 Margaret Mead (1901-1978)
lişim” temel eserlerinden sayılmaktadır. Kaynak: https://berghahnbooks.com/blog/margaret-mead

21
1
Antropolojiye Giriş

sındaki bağlar onun bir diğer ilgi alanı olmuştur. İlk


etnografyası Porto Riko kırsalında gerçekleşmiştir.
Yaptığı analizde kültürün maddi boyutunun ve tarihî
geçmişinin dışavurumunun önemini vurgulamıştır.
İktidarı her türlü sosyal düzenlemenin içinde yer
alması ile tanımlar. Bourdieu, bireysel iktidar, başka
bir kişi üzerine uygulanan iktidar, taktik iktidar ve
yapısal iktidar olmak üzere iktidarın dört biçimini
ayırt etmiştir. Yapısal iktidar, kaynakların kontrolü
dışında sembolik anlam inşasını da elinde tutmakta-
dır. Bu ilişkilerin statik olmadığını da vurgulamıştır.
Değişimde insanın failliğini önemli bir unsur olarak
ele almıştır. Sadece köylü topluluklara odaklanmak-
la kalmamış, etnografik analiz yöntemini Nazizizm’i
Resim 1.16 Mary Douglas (1921-2007) anlamak için de kullanmıştır (Moore, 2015: 448).
Kaynak: https://encrypted-tbn0.gstatic.com/
Marshall Sahlins (1930-2021): Pasifik ada-
images?q=tbn:ANd9GcRvHC6m-cVjMlAWTh9-
larında yapmış olduğu kapsamlı etnografik çalış-
0bjJgrbLw4UNbM-bcQ&usqp=CAU
malarla Okyanusya’nın tarihsel etnografyası, ge-
leneksel Batı-dışı toplumların politik ekonomisi
ve antropolojik modellerle Batı’nın entelektüel
Sherry Ortner: (1941-) Feminist antropolo- geleneklerindeki varsayımlar arasında dolaylı ama
jinin öncülerinden kabul edilen Ortner, cinsiyet, sıkı bağlar üzerine analitik yazıları ile öne çıkmış
statü, etnisite, zenginlik gibi sosyal eşitsizlik belir- ve antropoloji geleneğini oluşturmada etkili kişi-
leyicilerinin sembolik anlamları ve bunların kültü- lerden birisi sayılmıştır. Aykırı tezler öne sürmekle
rel dinamiklerini araştırmaya yönelmiştir. Başlıca de tanınmıştır. Örnek olarak, avcı toplayıcı toplu-
alan çalışması Himalaya’larda Sherpa’lar üzerinedir. lukları hayatta kalabilmek için sürekli gıda peşinde
Sembollerin doğası üzerine odaklanması giderek koşan yaban yerliler gibi değil, onları kendilerini
iktidar kavramı ve bunun toplumdaki anlamlarını fazla yormayan, yaşamda benzeri görülmeyen bir
kapsayacak şekilde genişlemiştir. Dişi, erkek, doğa maddi zenginliğin keyfinde olduklarını; maddi ih-
ve kültür kavramlarının zıtlığı ve iç içeliğini ve alan tiyaçlarını çok fazla üreterek değil, çok az isteyerek
çalışmasının değerini vurguladı. karşıladıklarını ileri sürmüştür.
Pierre Bourdieu: (1930-2002) Fransız felsefeci, Yukarıda çok kısaca özetlenen sosyal/kültürel
antropolog ve sosyolog Bourdieu alan çalışmasını antropologların bilimin gelişmesinde önemli et-
Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşı veren Cezayir’de kileri olmuştur. Daha yeni kuşak sosyal/kültürel
yaptı. Şiddet ortamında başlayan etnografik ana- antropologlar bırakılan bu birikim ve alan geleneği
lizlerinde kültürü anlamak için bu mücadelenin üzerine çalışmalarını yürütmektedirler. Antropolo-
altında yatan gerçek nedenleri ve amaçları anlamak jiyi şekillendirmiş olan yukarıdaki seçili listedeki
ve açıklamak olduğunu ifade etti. Bourdieu alan kişilerin evrimci, işlevselci (fonksiyonalist), çatışma
çalışmalarında epistemolojik açıklık, etik ve politik odaklı veya yorumsamacı ve sembolik analiz yapan
konularda farkındalık olması gerektiğini savundu. bir dizi farklı kuramsal eğilimleri olan bakış açıları-
Yazılarında kabile namusu ve utanç kuralları gibi nı taşıdıklarını görüyoruz. Ancak, hemen hepsinin
yapısal olguları ortaya koymakla kalmamış, aynı ortak noktası antropoloji için çok önemli bir özellik
zamanda tevavüz ve karşı koyma stratejilerini orta- olan kalemi kuvvetli, iyi yazan, kendilerini iyi ifa-
ya çıkarmaya çalışmıştır. Bourdieu, Habitus, Doxa de eden, üretken bilim insanları olmalarıdır. Ayrıca
ve Pratik kavramlarını kazandırdı. hemen hepsi günlükler, otobiyografik anlatılar bı-
Eric Wolf: (1923-1999) Marksist yaklaşımı mo- rakarak kendilerini daha görünür kılmış kişilerdir.
difiye ederek kullanmış olan Wolf, dünyadaki kırsal Yukarıdaki bilim insanlarının yürüttüğü etnog-
topluluklara eğilerek aslında bunların hiçbir zaman rafik alan çalışmaları ve ortaya koydukları analizler
izole ve durağan topluluklar olmadıklarını göster- ile kültürlerin nasıl işlediği, sosyal değişimin nasıl
meye çalışmıştır. (Wolf, 1966). İktidar ve kültür ara- gerçekleştiği, insanın kültürel evrimi olup olmadığı,

22
1
Sosyal Antropoloji

kültürleri hangi kavramlar aracılığı ile daha anlamlı Antropoloji ve Etik


şekilde analiz edebileceğimiz gibi bir dizi sorunsal Bütün bilim dallarında olduğu gibi antropoloji
üzerine çalıştıklarını görüyoruz. Türkiye’de antropo- için de etik önemli bir konudur. İyi, doğru ve güzel
loglar da bu birikimin farkında olup yararlanmışlar- davranma, doğru değerlerler ve davranışlar üzerin-
dır. Bugüne kadar Türkiye’de antropolojinin belki en de düşünme anlamına gelen etik kavramı bilginin
önemli farkı, istisnalar hariç olmak üzere, araştırma nasıl üretileceği ve nasıl kullanılacağı süreçlerini de
alanı olarak dış ülkelere açılmamış olması, bilimsel içerir. Tıp biliminin etik kuralları da antropolojinin
ilgi odağını kendi içine çevirmiş olmasıdır. Bunun etik kurallarına benzer öğeler barındırmaktadır.
sebeplerinden birisinin Türkiye’de sömürgecilik ge-
leneğinin olmamasına da bağlayabiliriz.

Yaşamla İlişkilendir

TIP BİLİMDE ETİK VE HİPOKRAT YEMİNİ


Etik; iyi ve güzel davranış kurallarını saptayan ahlak bilimidir. Modern tıbbın kurucusu olarak
kabul edilen ve M.Ö. 5. Yüzyılda yaşamış olan Hipokrat, tıp etiğinin de kurucusu olarak kabul edilir.
Çağdaş tıp etiğinin, geçmişten günümüze kadar geçerliliğini koruyan 4 temel ilkesi vardır: Özerklik,
zarar vermeme, yararlılık ve adalet ilkeleri. Ancak hekimlik uygulamaları elbette ki bunlarla sınırlı değil.
Hasta mahremiyetine saygı, doğruyu söyleme, sadakat, ayrımcılıktan kaçınma, yaşama saygı, ihtisasa
saygı, dayanışma gibi diğer etik ilkeler de hekimlik uygulamalarında uyulması gereken kurallardır.
1. Hastanın özerklik ilkesi: Kişi hasta da olsa kendi geleceğiyle ilgili bağımsız karar verme hakkına sa-
hiptir. Tıbbi uygulamalarda onun bu hakkına saygı duymak gerekir. Özerkliğin kriterlerini; kişinin
isteyerek, bilerek, anlayarak, denetleyici etkiler altında kalmadan, hareket ve karar kabiliyeti belirler.
2. Zarar vermeme ilkesinin temelini oluşturan “Önce zarar verme (primum non nocere)” sözünün Hi-
pokrat tarafından söylendiği kabul edilir. O dönemden bu yana da tıp uygulamalarında temel ilkesi
olarak devam ettirilir. Bazı tıbbi uygulamalarda, hastanın zarar görme olasılığı vardır. Bazen hastaya
yarar sağlama sırasında, bazen de hastanın daha büyük zararlardan korunması girişimleri sırasında
hasta risk alabilir. Hekimin, tanı ve tedaviye yönelik işlemlerde, işlemin yararları ve olası risklerini
iyi bilmesi ve buna göre davranması gerekir.
3. Hastaya yarar sağla! Hekimin birinci görevi, hastaya tıbbi bakımdan yararlı olmaktır.
4. Yararlı olma ilkesi; zararın engellenmesi veya iyiliğin artırılması hallerinden birini içeren mutlak
yararlılık şeklinde olabileceği gibi; bazen de yarar ve zararın dengesinin yarar lehine artırılması söz
konusu olabilir.
5. Hastaların eşitliği ilkesi: Adalet ilkesi kişinin, ülkenin sosyal ve ekonomik olanaklarından adil
olarak yararlanmayı gerektirir. Bu kapsamda kişilerin, sağlık hizmetlerinden de adil olarak pay
almalarını destekler.
6. Hastanın zorlamadan onayı alınmalı ve mahremiyetine saygı duyulmalı: Tıp etiğinin bu temel
konuları dışında etik ve hukuki yönden önemli olan başka konular da vardır. Bu kapsamda has-
taya yapılacak her türlü müdahale için hastanın bilgilendirmesi ve onayının alınması (aydınlatıl-
mış onam), hasta hakkındaki bilgilerin gizliliği (mahremiyet) gibi konular da önem taşır. Hekim
ve hastası arasındaki ilişki mahrem bir ilişkidir. Hastanın sağlık durumu hakkındaki bilgileri
ile hasta hakkındaki diğer tüm kişisel bilgileri gizli olmalı ve korunmalıdır. Hastanın sırlarının
gizliliği esastır. Çeşitli mevzuatlarla müsaade edilen haller ve tıbbi zorunluluklar dışında, özel
hayatının gizliliğine müdahale edilemez. Bu durumlar haricinde gizli bilgiler ancak hasta onam
verirse ya da yasa tarafından açık biçimde istenirse açıklanabilir.
Kaynak: https://www.ntv.com.tr/saglik/hekimligin-4-onemli-kurali-14-mart-tip-bayrami,V9KGqPEr
ykuPYvBxbqnkjQ#:~:text=%C3%96zerkli%C4%9Fin%20kriterlerini%3B%20ki%C5%9Finin%20
isteyerek%2C%20bilerek,Hipokrat%20taraf%C4%B1ndan%20s%C3%B6ylendi%C4%9Fi%20
kabul%20edilir.
Kısaltılarak aktarılmıştır.

23
1
Antropolojiye Giriş

Antropologlar, üzerinde çalışacakları bir araş- 8. Bilim dalının gelişiminin izlenerek ortaya
tırma konusunun seçiminden, saha araştırmasının çıkarılan bilimsel çalışmanın kaliteli olma-
sürecinden, topladıkları bilginin değerlendirilmesi sının gözetilmesi. Özensiz yürütülen saha
ve bu bilginin paylaşımı noktalarını kapsayacak şe- araştırmaları, özensiz tutulan kayıtların bi-
kilde mesleki olarak etik kurallara bağlanmışlardır. lim havuzunda biriken bilginin kaliteli ol-
Bu kurallara uymayan antropologların meslekten maması sonucunu doğurur.
ihraç edildikleri örnekleri de bulunmaktadır. Bugün dünyanın her köşesinde araştırma yü-
Bugün antropologların uymaları beklenen, rüten antropologların etik değerlendirmelere de
araştırmanın nasıl yürütüleceğine dair ve antropo- maruz kaldıkları ve zaman zaman yaptıkları çalış-
logların kendilerini ne tür değerler içinde tutmakla malardan dolayı etik açıdan incelenerek yargılan-
yükümlü olduklarını belirten bazı kesin kurallar dıklarına şahit olmaktayız. Buna en açık örnek,
mevcuttur. Bu kuralları kısaca şöyle özetleyebiliriz: Amerikalı antropolog Napoleon Chagnon’un
1. İncelediği topluma zarar vermemek. (Tıp (1938-2019) Amazon Ormanları’nda Brezilya ile
doktorları için geçerli olan Hipokrat yemi- Venezuela sınırıyla kesişen bölgede yaşayan Yano-
ni olarak bilinen yeminin de en çok vurgu- mamö kabilesi üzerine yapmış olduğu araştırma-
lanan maddesi hastalara zarar vermemektir) dan dolayı uğradığı eleştiri ve yapılan yargılama
sonucu meslekten ihraç edilmiş olmasını örnek ve-
2. Bilgilendirilmiş onam: üzerinde araştırma
rebiliriz. Napoleon Chagnon, ABD’de eserleri ders
yapılan kişilerin önceden haberdar edilerek
kitabı olarak da okutulan, Ulusal Bilim Akademisi
onların gönüllü rızasının ve gerekli izinlerin
üyesi olmuş, tanınmış bir antropologdur. Görsel
alınmış olması.
antropoloji ve etnografik film alanlarında da öncü
3. Yapılan çalışma konusunda açık ve şeffaf kabul edilen antropologlardandır. 1977 yılında ya-
olunması; yınlanan Yanomamö: The Fierce People adındaki et-
4. Etkilenen taraflar ve iş birliği içinde olanlar nografik çalışması üniversitelerde ve halk arasında
arasında birbirleriyle çelişen etik sorumlu- çok okunan, popüler bir yayın olmuştur.
luklar varsa bunların değerlendirilmesi; Ancak, Chagnon’un çalışmalarının etik kuralları
5. Araştırma sonuçların açıkça paylaşılması ve ihlal edildiği iddia edilmiş ve ona karşı açılan davalar
ulaşılır olması; tüm bilim dallarında oldu- sonucunda meslekten ihraç edilmiştir. Bunun anla-
ğu gibi, antropolojinin de ürettiği bilginin mı, antropolog olarak ders vererek, araştırma veya
bilim camiasına açıkça sunulması ve gerek- yayın yaparak geçimini sağlama yolunun ona kapan-
tiğinde tartışmaya, değerlendirmeye açık ması olması demektir. Chagnon’a karşı etik açıdan
olması beklenir. yapılan eleştiriler şu noktaları dile getirmişlerdir:
6. Tutulan kayıtların muhafaza edilmesi ve 1. En önemlisi, Amazon ormanının ücra köşe-
böylece ilerde tekrar değerlendirilerek farklı lerinde tedriç edilmiş hâlde yaşayan bu top-
yorumlar getirme olasılığının da açık tutul- luluklara giderek onlara kızamık mikrobu
ması: Bu etik kurallar göre, antropologların bulaştırmış ve böylece onlara zarar vermiş
tuttukları alan notlarını, günlükleri, görsel olduğu öne sürülmüştür.
ve diğer alanla ilgili malzemeleri düzenli ve 2. Etnografik film olarak çevirdiği ve çok ba-
disiplinli bir şekilde muhafaza etmeleri bek- şarılı bulunan The Ax Fight – balta savaş
lenmektedir. dansını çekmek için yerlileri zorladığı ve bu
7. Meslektaşlar arasında ilişkilerin saygı ve etik filmin çekim sürecinde bir Yanomamö gen-
çerçevede sürdürülmesi; Antropologların cinin öldüğü iddia edilmiştir.
kendi mesleklerinin itibarını zedelemeye- 3. Benimsediği sosyo-biyolojik ve evrimsel
cek şekilde davranmaları beklendiği gibi, yöntem de eleştiriye maruz kalmıştır. Chag-
kendi meslektaşlarının itibarını da zedele- non bu kabilenin şiddet yanlısı olduğunu
meyecek, onların haklarını koruyacak şe- öner sürmekte ve en çok şiddet uygulaya-
kilde ekip çalışması içinde olmaları beklen- nın biyolojik olarak en başarılı üyeler ol-
mektedir. duğunu, yani en çok çocuk sahibi olanlar
olduğunu ileri sürmüştür. Ancak, durumun

24
1
Sosyal Antropoloji

böyle olmadığı, erkeklerin şiddet eğilimli Napoleon Chagnon örnek vakasında görüldüğü
olmalarıyla sahip oldukları çocuklar arasın- gibi, antropolojide etik önemli bir alandır. Antro-
da bir ilişki olmadığı iddia edilmiştir. pologların bilime katkı yapmaları, ancak çalışma-
4. Ayrıca, Yanomamö kabilesini ilgi çekici, larını sürdürürken etik kuralları dikkatle izlemeleri
dramatik ama gerçek dışı bir biçimde şiddet beklenmektedir.
yanlısı olarak yansıttığı ifade edilmiştir. Ya-
nomamö’lerin aslında savaşçı olduğu kadar
barışçıl ve sakin yönlerinin de olduğu, oysa
Chagnon’un bu yönleri ele almadığı belir- dikkat
tilmektedir (https://en.wikipedia.org/wiki/ Tüm bilim dallarında olduğu gibi antropolojide de
Napoleon_Chagnon). etik önemli bir konu olmaya devam etmektedir.

Öğrenme Çıktısı
4 Geçmişte ve bugün yeryüzündeki kültürleri analiz edebilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Beş Akademi Ödülüne


aday gösterilen, Sigourney
Weaver’in başrolde oynadı-
ğı, 1988 ABD yapımı “Go-
rillas in the Mist” (Sisteki
Goriller) filmi doğa bilimci
Bir kültüre odaklanarak de- Dian Fossey’nin Ruanda’da
Antropolojik alan araştır-
rinlemesine inceleme yapan dağ gorilleri ile yaptığı ça-
ması için geçerli olan etik
etnografik saha araştırması lışmayı anlatmaktadır. Bu
kuralları tıp biliminin etik
ne tür etik sorunlarla karşı- filmde aksettirildiği kadar,
kuralları ile kıyaslayın.
laşabilir? sizce araştırma yapan doğa
bilimci araştırmacı rolün-
den aktivist rolüne nasıl
geçmiştir? Araştırma süre-
cinde uymadığı etik kural-
lar olmuş mudur? Filmi iz-
ledikten sonra tartışın.

25
1
Antropolojiye Giriş

sadece gözlemci olarak bulunmaları istenmekteydi.


Kültürel görecelik konusundaki Boas’cı yaklaşımı
benimsemiş olan antropoloji böylece etnosentrik
ve hatta ırkçı görüşleri benimseyebilen evrimci gö-
rüşe karşı tepki koymuş oluyordu.
1945’te Birleşmiş Milletler kurulunca İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi kaleme alınırken
bütün meslek dallarından görüş ve katkı istendi.
1902 yılında kurulmuş olan Amerikan Antropoloji
Derneği (AAD) (American Anthropological Associa-
tion (AAA), tüm dünya kültürleri için geçerli olabi-
lecek tek değerler silsilesi olamayacağı düşüncesi ile
bir katkı yapmadılar. Oysa bugün AAD antropo-
loglardan insan haklarına saygılı olmalarını ve alan-
Resim 1.17 Amerikalı primatolog Dian Fossey (1932- da karşılaştıkları insan hakları ihlallerine duyarsız
1985), paleontolog Louis Leakey’in yönlendirmesi ile kalmamalarını istemektedir.
birçok goril grubuyla kapsamlı inceleme yürütmüş, 10. 000’den fazla üyesi ile AAD bugün dünyada
Ruanda’nın dağ ormanlarında onları gözlemlemek için antropologları bir araya getiren en faal bilimsel ve
yıllarca yaşamıştır. mesleki kuruluştur. Dernek üyelerinin yüzde yet-
Kaynak: https://gorillafund.org/wp-content/ miş beşi akademisyenler ve antropoloji öğrencile-
uploads/2019/05/Poppy-Dian-Fossey-is-studied- rinden oluşmaktadır. Ancak, üyelerin yüzde yirmi
by-Poppy-a-curious-infant-in-Group-5-in-1977.- beşi de akademik dünyanın dışında özel ve kamu
PhotoIanRedmond.co_.uk_.jpg sektöründen ilgili kişilerdir. Dernek 40 uzmanlık
bölümüne ayrılmıştır. Her yıl 22 dergi çıkarmak-
ta ve geleneksel olarak ilkbahar ve sonbahar olmak
ANTROPOLOJİNİN GELECEĞİ üzere yılda iki kez kongre düzenlemektedir. Mezun-
Antropologlar geleneksel olarak akademik lara iş imkânlarında destek olmakta, ödül ve burs
dünyada, müzelerde, kalkınma projelerinde, da- vermektedir. Derneğin Etik Kurulu antropolojinin
nışmanlık yapmak üzere çok kültürlü şirketlerde, etik anlayış ve uygulamalarını vurgulamakta ve etik
araştırma enstitülerinde, kamu görevlerinde, is- maddeler zaman içinde güncellenmektedir. Ayrıca,
tihbarat birimlerinde istihdam edilmişlerdir. Ka- Dünya Antropoloji Dernekleri Konseyi (World Co-
tılarak gözlem yöntemi ile elde edilen bilgilerle uncil of Anthropological Associations) , Antropolojik
antropolojinin sunduğu yorumsamacı ve analitik ve Etnolojik Bilimler International Birliği (Union
bilgi, toplumları ilgilendiren kararlar alınması ge- of Anthropological and Ethnological Sciences), Sos-
reken durumlarda değerli olmaktadır. Kamuoyu yal Bilim Dernekleri Konsorsiyumu (Consortium of
araştırmalarında mesela seçmenlerin hangi partiye Social Science Associations) gibi ulusal ve uluslarara-
oy vereceklerinin ötesinde neden A siyasi partisini sı kuruluşların da üyesidir.
veya B siyasi partisini tercih ettikleri, bu parti ile Ülkemizde 1992’de İstanbul’da kurulmuş olan
hangi kültürel kodların ve/veya değer yargılarının, Antropoloji Derneği, bilimsel etkinlikler yürüt-
beklentilerin örtüşmesi sonucu o partiyi seçecekle- mekte ve Türkiye’de antropolojinin gelişimine katkı
ri bilgisini kültürleri içten anlama iddiasında olan yapmayı amaçlamaktadır. 1967 yılında kurulmuş
antropolojik yöntemlerin işe yarayacağı kanısı gi- olan Türk Sosyal Bilimler Derneği de Türkiye’de
derek yaygınlaşmaktadır. sosyal bilimlerin gelişmesi adına çalışmaktadır.
Antropolojinin geçmişinde karşılaştığı en Bir sosyal bilim dalı olarak antropoloji dünyada
önemli eleştiriler arasında bulunan sömürgecilikle çok yaygın olmamakla beraber toplumları, değişik
olan ilişkisini gözden geçirmekte ve bununla yüz- kültürleri ve insan davranışını anlamak için çok
leşmektedir. Alana çıkan ilk dönem antropologlara önemli bir bilgi birikimine sahip kıymetli bir bilim
her koşulda inceledikleri kültüre saygı duymaları, dalı olmaya devam etmektedir. Küreselleşen dün-
müdahale etmemeleri, her kültürün kendi içinde yada kıtalar ve ülkeler arası iletişim, etkileşim, ula-
tutarlı bir mantığı olduğu görüşünden hareketle şım ve ticaret arttıkça toplumlardaki insan davranı-

26
1
Sosyal Antropoloji

şını ve sosyal değişimi anlayabilmek giderek önem ilişkisi sadece belgesel, sosyal belgesel, gezi fotoğ-
kazanmıştır. Ayrıca yoksulluk, küresel salgınlar ve rafçılarının etnik veya yerel fotoğrafları olmanın
iklim değişikliği gibi tüm insanlığı ve dünyayı ilgi- ötesinde bir karmaşıklığa sahiptir. Antropolog,
lendiren mega sorunlar da antropolojinin getirdiği etnograf, katılımcı, özne, editör, akademisyen gibi
bakış açısı ile ele alınmak durumundadır (Bodley, aktörleri de içine alan, günlük hayatın, ilişkilerin
2012; Kaufman, 2007). veya kültürün hangi dönemlerde kimler tarafın-
İnsanların varoluşundan bu yana geçirmiş oldu- dan nasıl temsil edildiğine dair anlaşılması gereken
ğu genetik ve anatomik değişiklikler, hastalıklarla çok yönlü bir alandır (Okan, 2020). Tüm dünyada
baş etmede önemli olmakta, bu da antropolojinin yaygınlaşan cep telefonlarının fotoğraf makinası
oluşturduğu bilgi birikimi ile örtüşmektedir. Co- gibi kullanılarak sıradan vatandaşların da çektikleri
vid-19 küresel salgınının açıkça gösterdiği gibi vi- fotoğraf ve video sayısı hızla artmıştır. Fotoğrafın
rüslerin insanlara bulaşma ve etkileme biçimleri, kültür ve sosyal bilimler dünyasında ne anlama gel-
insanın diğer türlerle ve canlılar alemi ile birlikte diğini analiz antropoloji için de yeni bir değerlen-
yaşamasını anlamayı gerektirmektedir. Bunlar ant- dirme alanı olmaktadır.
ropolojinin başından beri ilgilendiği konular ol- Antropoloji günümüz uluslararası iş dünyasına
muştur. Toplumların sağlık ve hastalıkla ilgili inanç da önemli katkı yapar durumdadır. İş dünyasının
ve davranışların anlaşılması ve açıklanması da gün- da antropolojiyi “keşfetmesi” ile şirketlerin araştır-
celliğini korumaktadır. ma birimlerinde antropologların görevlendirilmesi
Sağlık için vazgeçilmez bir konu olan beslen- artmıştır. (Madsbjerg ve Rasmussen, 2014: 80-88).
me ve gıda alanlarında da insanlığın milyonlarca
yıl içinde bedeninin değişik gıda rejimlerine nasıl
uyum sağladığının incelenmesi, bedenimizin gıda
rejimi değişikliklerine nasıl tepki verdiği antropo- dikkat
lojinin sunduğu verilerle daha iyi açıklanabilmek- İş dünyası uzun süredir pazar araştırmalarında et-
tedir. Bu gibi konular bize antropolojinin bilimsel nografik araçlar kullanıyor. Anlamlandırma yolu ile
öneminin geçerli olduğunu hatırlatmaktadır. geleneksel araçların yanıtlayamayacağı cevaplar bu-
luyor ve iş liderlerinin faaliyet gösterdikleri iş koluyla
Bütün ülkelerde yöneticilerin üzerinde durdu-
ilgili daha yaratıcı düşünmelerine olanak tanıyor.
ğu önemli bir konu da eğitimdir. Hangi eğitim sis-
teminin insanları potansiyellerine ulaşmada daha
başarılı ve toplum üyelerini daha sağlıklı ve mutlu
kıldığı konusunda eğitim antropolojisi kıyaslamalı
araştırmaları ile derinlemesine bilgi sunabilmekte-
dir. Küreselleşen dünyada kültürler arası evliliklerin
artması ile çift ana dilli çocukların sayısı artmıştır.
Bu durum insan zekâsını nasıl etkilemektedir? Bir
diğer önemli konu da yabancı dilde eğitim konu-
sudur. Dünyanın birçok bölgesinde yabancı dilde
eğitim sömürgecilik tarihine dayanmakta ve öğren-
ciler ve ebeveynleri için ayrı bir anlam ve yük getir-
mektedir. Ancak, birden çok dil bilerek yetişen ço-
cukların hayatta daha başarılı olduklarını gösteren
veriler de bulunmaktadır. Antropologlar, okullarda
etnografik araştırma yürüterek örgün eğitimin na- Resim 1.18 Lego günümüzde çocukların oyun
sıl uygulandığını, hangi değerleri aşıladığını ve bu- tercihlerini anlamak ve onlara hitap edebilmek,
nun kültürleme (sosyalizasyon) ve kültür değişimi yeni ürünler geliştirmek için etnografik yöntemlerle
açısından ne anlama geldiğini araştırmaktadır. araştırma yapan antropologlara başvurdu.

Antropolojinin söz sahibi olmaya devam etti- Kaynak: https://static01.nyt.com/images/2014/02/15/


ği bir diğer alan da görsel malzemenin analizi ve business/lego-slide-2YOO/lego-slide-2YOO-superJumbo.jpg
yorumlanması konusudur. Antropoloji ve Fotoğraf

27
1
Antropolojiye Giriş

Yaşamla İlişkilendir

İŞ DÜNYASI VE SOSYAL/KÜLTÜREL ANTROPOLOJİ


İş dünyasında araştırma yapmak isteyen şirketler, anket araştırmaları gibi geleneksel araştırma yön-
temleri yerine sorunu bizzat işyerlerinde ve müşterilerin yaşam ortamlarında araştırma yapan sosyal
antropologların yürüttüğü etnografik araştırmalara baş vurmaktadır. Şirketler, düşen satışlar, memnun
kalmayan müşteriler ve durumu açıklamayan pazar araştırmaları yerine katılarak gözlem yöntemi kul-
lanılan etnografik araştırmaların sunduğu içgörüler ile ürün geliştirme, kurum kültürü ve kurumsal
stratejiyi oluşturmak adına çözüm üretebileceğini anladılar. Buna bir örnek olarak, Lego şirketinin de-
neyimini verebiliriz:
Lego hızla kan kaybediyordu. Şirket, anlamlandırma yaklaşımıyla müşterilerin oyunu nasıl de-
neyimlediklerini inceledi ve ürün stratejisinin çocukların arayışına yanıt vermekte başarısız olduğunu
gördü. Bu içgörü, Lego’nun stratejisini ve ürünlerini yeniden tasarlamasına, asıl müşterilerini yeniden
kazanmasına ve etkileyici bir dönüş yapmasına yardımcı oldu….
Lego’nun, sekiz yıl önce kilit müşterileriyle bağı kopmuştu ve marka zarar ediyordu; bugün ise
dünyanın en büyük ve en saygın oyuncak üreticilerinden biri. Bu muhteşem dönüş bir bakıma anlam-
landırma çalışmalarının sonucu.
Lego’nun antropologları çocukların aşırı düzenli hayatlarından kaçmak ve bir beceriyi biley-
lemek için oyun oynadıklarını öğrendi.
Şirketin hızlı düşüşü, küçük inşaatçılar ve ebeveynlerinden oluşan müşterilerin, oyuncaktan ne bek-
lediklerini anlamak yerine, markanın gücünden faydalanarak yeni pazarlara açılmaya karar vermesiyle
daha da hızlandı. Lego, çocukların giderek daha tempolu elektronik oyunlara kaydığı, eski moda plastik
tuğlalarla oynayacak zaman veya sabrı olmadığı gibi yanlış varsayımlarla hareket ederek aksiyon filmleri
kahramanları ve bilgisayar oyunu işine de girdi. Böylece Lego ürünleri daha havalı ve sert bir görünüme
sahip oldu ama çocukların daha az zamanını almaya ve daha az yaratıcılık gerektirmeye başladı. Bu
arada, ailelerin eski Lego’lara duyduğu nostaljik özlem ve dolayısıyla tuğla satın alma güdüleri de azaldı.
Şirketin CEO’su, müşterilerin markayla bağını kaybettiğini ve yeni ürün serilerinin çözüm olmadı-
ğını gördü. Lego’nun oyun olgusunu daha iyi anlaması gerektiğini fark etti. Çocukların oyun deneyimi
nedir? Oyundan ne bekliyorlar? Lego bu ihtiyaca nasıl yanıt verebilir?
Şirket bu yanıtları bulmak için ABD ve Almanya’daki ailelere araştırmacılar yerleştirdi. Bu araştır-
macılar aylar boyunca veri topladılar; aileler ve çocuklarla mülakatlar yaparak, fotoğraf ve video günlük-
leri oluşturarak, ailelerle alışveriş yaparak ve oyuncak mağazalarını inceleyerek bir yığın bilgi depoladılar.
Lego ekibi verileri belli metotlarla filtrelerken, temel içgörüler de ortaya çıkmaya başladı. Bunlardan biri
de çocukların aşırı düzenlenmiş yaşamdan kaçmak ve bir beceriyi geliştirmek için oyun oynadığıydı. Bu
içgörü çocukların Legolarla uğraşacak zamanları olmadığı varsayımının yanlış olduğunu ortaya koydu.
Aslına bakılırsa hem zamanı olan hem de tuğlalarla uğraşarak ustalaşmayı arzulayan çocuklardan oluşan
bir alt kümenin varlığı da böylece anlaşılmış oldu.
Burada elde edilen etnografik araştırmaya dayalı anlayış, sayısal pazar verisi analitiği, birleşik analiz-
ler, anketler, odak grupları ve benzer geleneksel stratejik araştırma süreçlerin yoksun olduğu ve muhte-
melen asla sunamayacağı türden, oyunun kurallarını değiştiren bir içgörüydü.

Kaynak: https://hbrturkiye.com/dergi/bir-antropolog-bir-bara-gider
Kısaltılarak aktarılmıştır.

28
1
Sosyal Antropoloji

Antropoloji üniversitelerde varlık göstererek hem bilim dünyasının sorularına cevap aramaya hem de
uygulamalı olarak sağlık sektörünün, eğitim kurumlarının, diplomasinin, yöneticilerin, iş dünyasının uy-
gulamalı olarak sorunlarını çözmeye yardımcı olmaktadır. Tüm bu açılardan bakıldığında antropoloji önü-
müzdeki yıllarda değişik uzmanlık ve alt dalları ile dünyanın baş etmeye çalıştığı sorunlara çözüm sunmak
adına önemli katkılar yapmaya ve kıymetli addedilen özgün bir bilim dalı olmaya devam edecektir.

Öğrenme Çıktısı
5 Antropolojinin bilime olan katkısını açıklayabilme

Araştır 5 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’de ve Amerika Bir-


leşik Devletleri’nde bulu-
nan 5’er Antropoloji bö- Antropolojinin iş dünya-
Nitel düşünce ve etnografik
lümünü bulun (Toplamda sında kullanımının etik so-
yöntemi ilişkilendiren araş-
10 bölüm). Bu bölümlerin runlar ortaya çıkarıp çıkar-
tırmaları inceleyerek özel-
ilk ne zaman kurulduğu ve mayacağını somut örnekler
liklerini anlamaya çalışınız.
bu bölümlerde hangi alt uz- üzerinden tartışın.
manlık alanlarının olduğu-
nu not edin.

29
1
Antropolojiye Giriş

Bilim dalı olarak antropolojinin


1 konusunu ve kapsamını
tanımlayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Antropolojinin Konusu ve Antropoloji insanlığı geçmişi ve bugünkü çeşitliliği içinde hem


Kapsamı fiziksel hem de kültürel yönleri ile inceleyen doğa ve fizik bi-
limleri ile sosyal ve beşerîbilimler alanlarını kapsayan insanı ve
sosyal değişimi anlamak adına iddialı bir bilim dalıdır. Antro-
poloji kendi içinde farklı uzmanlık alanları gerektiren alt dal-
lara ayrılmıştır.

Antropolojinin kökenini ve
2 gelişimini anlatabilme

Antropoloji, Avrupa’nın Keşifler Çağı, doğa bilimindeki ge-


Antropolojinin Tarihçesi lişmeler ve sömürgecilik gibi siyasi ve bilimsel faaliyetlerin so-
nunda ortaya çıktı. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında ant-
ropologlar, Darwin’in evrim teorisinden de etkilenerek insanın
biyolojik ve sosyal evrimini inşa etmek için araştırmalar yürüt-
tüler. İlk etapta misyonerler, gezginler, sömürge kolonilerinde-
ki memurların yazdıklarına dayanarak bu evreleri belirlemeye
çalıştılar. Daha sonraları giderek araştırmacıların bizzat alana
çıkarak birinci elden veri toplama geleneği yerleşti.

İnsanlık tarihini ve insan


3 çeşitliliğini fiziksel/biyolojik
özellikleri içinde gösterebilme

2-3 milyon yıl önce yaşamış ilk insan olarak belirlenen austra-
Fizik/Biyolojik Antropoloji lopitek fosil kalıntılarının Afrika’da bulunması ile antropologlar
bir tür olarak insanlığın yeryüzündeki serüveninin ipuçlarını
bir araya getirmeye çalışmaktalar. Bugün bilimsel olarak tanım-
lanabilecek “ırk”tan söz edilememekle beraber, ırkçılık insan-
lığın mücadele etmekte olduğu önemli bir insan hakları ihlali
olmaya devam etmektedir.

30
1
Sosyal Antropoloji

Geçmişte ve bugün yeryüzündeki


4 kültürleri analiz edebilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında antropologlar toplumlar
Sosyal/Kültürel Antropoloji ve kültürler üzerine bilgi edinmek için ilk etapta misyonerler,
gezginler, sömürge kolonilerindeki memurların yazdıkları tas-
virler ve raporlar üzerine analiz yaptılar. Ancak, giderek ken-
dileri sadece araştırma amaçlı olarak alana çıkarak bilimsel veri
toplama yoluna gittiler. Bu türden etnografik verilerin birinci
elden, incelenen toplum içinde yaşayarak elde edilmesi, sosyal/
kültürel antropolojiyi diğer sosyal bilim dallarından ayırt eden
en önemli özellik olmaya devam etmektedir. Etnografi sosyal/
kültürel antropolojinin belirleyici araştırma yöntemi olagelmiş-
tir. İngiliz antropolojisi toplum kavramı üzerinde odaklanarak
sosyal antropoloji başlığını benimsemiş, Amerikan antropolo-
jisi ise kültür kavramını merkeze almış ve kültürel antropoloji
başlığı altında gelişmiştir.

Antropolojinin bilime olan


5 katkısını açıklayabilme

İnsanlığın geçmişi ile ilgilenen en kapsamlı bilim dalı olan


Antropolojinin Geleceği antropolojinin insanlığın geleceği ile ilgili söyleyecek bilimsel
öngörü ve açıklamaları bulunmaktadır. Diğer bilim dalları ile
iş birliği hâlinde antropoloji dünyadaki sağlık sorunları ve yok-
sulluk gibi küresel kronik sorunların çözümü için önemli kat-
kılar sunmaktadır. Bugüne kadar antropologlar akademik dün-
yanın dışında müzelerde, arkeolojik alanlarda, adli bilimlerde,
istihbarat kurumlarında, ilgili kamu kuruluşlarında, kalkınma
projelerinde istihdam edilmişlerdir. Son yıllarda, iş dünyası da
ürün planlaması yaparken, strateji geliştirirken ve reklamlarını
oluştururken antropolojinin özgün analitik bakış açısından ya-
rarlanmak için etnografik becerilere sahip antropologlara baş
vurmaktadırlar.

31
1
Antropolojiye Giriş

1 Geosantizm dünyayı evrenin merkezine koyan 4 15-17.yüzyıllarından itibaren görülen ve Av-


bir bakış açısıdır, homosantrizm insanı evrenin mer- rupalıların dünyaya açılmasını başlatan Keşifler
neler öğrendik?

kezine alan bir dünya görüşüdür. Buna göre Etno- Çağı’nın insani yönden pek çok olumsuz neticesi
santrizm ne tür bir benmerkezliliktir? oldu. Ancak, bilimsel yönden yeni bir çağ da başla-
dı. Buna göre aşağıdakilerden hangisi Keşifler Çağı
A. Etnik yapıları önemseyen bir bakış açısıdır.
ile ilgili yanlış bir ifadedir?
B. Kendi kültürünün gelenek ve uygulamalarını nor-
mal kabul ederek diğer toplumların gelenek ve uy- A. Yeryüzünün flora ve fauna üzerine bilgi toplan-
gulamalarını yadırgamak ve/veya küçümsemektir. masıdır.
C. Kendi ana dili dışında dilleri öğrenmek. B. Yeryüzündeki coğrafyası hakkında sistemli bil-
D. İnsanın yeryüzünde en değerli varlık olduğunu gi oluşturulması, haritacılığın gelişmesidir.
savunmaktır. C. Yeryüzündeki insan toplulukları üzerine sis-
E. Toplumlar arasında eşitlik olması gerektiğini temli bilgi toplanmaya başlanmasıdır.
düşünmektir. D. İnsanın doğası üzerine bilimsel merakın sis-
temli olarak gelişmesidir.
2 Aşağıdakilerden hangisi antropolojinin alt dal- E. Yapay zekâ üzerine kuramların geliştirilmesidir.
larından olan Uygulamalı Antropoloji’nin tanımıdır?
A. Güncel sosyal sorunların belirlenmesi, değer-
5 Paleoantropologlar aşağıdakilerden hangisini
incelerler?
lendirilmesi ve çözümlenmesi için antropolo-
jinin bilgi birikiminin, yaklaşım, yöntem ve A. Kafatasları, dişler ve kemikler
kuramlarının kullanılması B. Primatları
B. Etnografik yöntemlerle değişik topluluklar üzerine C. Yaban yaşamı süren toplulukları
elde edilen bilgiyi kıyaslamalı olarak incelenmesi D. İnsan hastalıklarını
C. Medyanın kültürler üzerine etkisini, medyanın E. Tarım devriminin sonuçlarını
farklı kültürlerde kullanım şekillerinin incelenmesi
D. Kalkınma projelerinin ve ilerleme adına yapılan 6 Göbeklitepe ve Çatalhöyük arkeolojik sit
mega değişimlerin yerel halk üzerindeki etkile- alanları insanlık tarihinin hangi dönemine denk
rinin incelenmesi gelmektedir?
E. Maddi kültürün veya kültürel pratiklerin fotoğ-
raf, etnografik film gibi kayıtlar yoluyla kayda A. Neolitik Çağ
geçirilerek inceleme ve analiz etme yollarının B. Antroposen Çağ
incelenmesi C. Paleolitik Dönem
D. Neandertal İnsan Dönemi
3Antik Çağ düşünürü Heredot neden tarihin ol- E. Antik Çağ
duğu kadar antropolojinin de babası sayılmaktadır?
A. Eski Yunancada “antropos” insan, “logos” bilim 7 Her kültürün kendi içinde ele alınması ge-
anlamına gelmektedir. rektiği görüşünün öncülüğünü yaparak savunarak
B. Herodot Akdeniz çevresindeki insanları ye- “kültürel görecelik” yaklaşımının temsilcisi kabul
rinde inceleyerek ve insanların tarih açısından edilen antropolog kimdir?
niçin farklı olduğu sorusuna güvenilir cevaplar A. Franz Boas
aramıştır. B. Benjamin Wolf
C. Tarih bilimi ile antropolojinin arasında güçlü C. Margaret Mead
bağlar olduğu için. D. Marcel Mauss
D. İslam dünyasının gezgin, haritacı ve coğrafyacı- E. Leslie White
larını yazdıkları ile etkilemiş olduğu için.
E. Herodot’u antropolojinin babası gibi değerlen-
diren olmamıştır.

32
1
Sosyal Antropoloji

8 Aşağıdakilerden hangisi sosyal/kültürel ant- 10 Üniversiteler antropolojinin öğretilmesi,


ropolojinin geliştirmiş olduğu etik kurallardan biri araştırmaların planlanması, bilgi birikiminin oluş-

neler öğrendik?
değildir? turulması açısından temel kurumlardır. Akademik
dünya dışında antropologları topluca bir araya ge-
A. Yürütülen araştırma konusunda açık ve şeffaf
tiren ve bilimin gelişmesine katkı yapan kuruluşlar
olunmalıdır.
aşağıdakilerden hangisidir?
B. Şartlar ne olursa olsun, istenen bilgi zamanında
toplanmalıdır. A. Müzeler ve sergiler
C. İncelenen topluma zarar verilmelidir. B. Araştırma şirketleri
D. Araştırılanların kişisel bilgilerinin mahremiyeti C. Antropoloji dernekleri
korunmalıdır. D. Kayıt dışı örgütler
E. Disiplinli ve meslektaşlara saygı gösterilerek ça- E. Rehberlik birimleri
lışılmalıdır.

9 Satışları düşen Lego Şirketi piyasayı anlamak


ve strateji geliştirmek için aşağıdakilerden hangisi-
ne başvurmalıdır?
A. Devlet desteğine
B. Psikologlara ve pedagoglara
C. Katılarak gözlem yöntemi kullanan, etnografik
araştırma yapan antropologlara
D. İktisat eğitimi almış CEO’lara
E. Sendikalara

33
1
Antropolojiye Giriş

Yanıtınız yanlış ise “Antropolojinin Konu-


1. B 6. A Yanıtınız yanlış ise “Fizik/Biyolojik Antro-
su ve Kapsamı” konusunu yeniden gözden
poloji” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

Yanıtınız yanlış ise “Antropolojinin Konu-


2. A 7. A Yanıtınız yanlış ise “Sosyal/Kültürel Antro-
su ve Kapsamı” konusunu yeniden gözden
poloji” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

3. B Yanıtınız yanlış ise “Antropolojinin Tarihçe- 8. B Yanıtınız yanlış ise “Sosyal/Kültürel Antro-
si” konusunu yeniden gözden geçiriniz. poloji” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

4. E Yanıtınız yanlış ise “Antropolojinin Tarihçe- 9. C Yanıtınız yanlış ise “Antropolojinin Gelece-
si” konusunu yeniden gözden geçiriniz. ği” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

5. B Yanıtınız yanlış ise “Fizik/Biyolojik Antro- 10. C Yanıtınız yanlış ise “Antropolojinin Gelece-
poloji” konusunu yeniden gözden geçiriniz. ği” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
1 Anahtarı

İnsan toplulukları arasındaki farkların, eşitsizliklerin nedenlerini anlamak için


biyoloji, jeoloji, coğrafya gibi değişik bilim dallarına başvurarak açıklamaya ça-
lışan J. Diamond, bu sorunun cevabını MÖ 11.000 yıl önceye giderek Orta
Doğu’da ve daha sonraları Avrupa’da yaşanan tarım devrimine, hayvanların ev-
cilleştirilmesi için Avrupalıların bazı hastalıklara karşı bağışıklık kazanmış olma-
Araştır 1 larına bağlıyor. Neolitik Çağda yaşanan tarım devrimine bağlı olarak Bereketli
Hilal bölgesinden başlayarak Avrupa toplumları da evcilleştirdikleri hayvanlar
üzerinden pek çok hastalığa karşı bağışıklık kazandılar. Keşifler Çağı sonrası
Avrupa’nın zenginleşmesi ve bilimsel buluşlarla teknolojisini geliştirmesi sonucu
diğer kıtalardaki topluluklar üzerinde askerî üstünlük elde edebildiler.

Keşifler Çağı olarak bilinen 15-17. yüzyıllardan başlayan dönem Avrupalıların


Amerika, Pasifik, Avustralya, Afrika’nın güney sahilleri gibi daha önce bilin-
meyen topraklarla tanışmalarını beraberinde getirdi. Haritacılık, yerkürenin
ekseninin hesaplanması, yeryüzündeki fauna ve flora tüm canlılar hakkında
Araştır 2 daha sistemli ve kapsamlı bilgi toplanmasını sağladı. Bilim ve teknoloji geliş-
ti. Bilimde Rönesans yaşandı. Olumlu olarak değerlendirilen bu gelişmelerin
yanı sıra, “keşfedilen” yeni topraklarda yaşayan yerli halklar sömürgeleştirildi,
köle ticareti yaygınlaştı. Sömürgeleştirilmiş topraklarda yaşayan halklar ara-
sında günümüze uzanan sorunların tohumları ekilmiş oldu.

34
1
Sosyal Antropoloji

Araştır Yanıt
1 Anahtarı

Fizik antropolog Metin Özbek, insan ırkından değil, insanın biyolojik ve kültü-
rel çeşitliliğinden söz edilebileceğini vurgulamaktadır. Zamanımızdan yaklaşık
2 milyon yıl kadar önce Afrika’dan ilk kavimler göçü ile insan topluluklarının
dünyaya dağıldığı bilgisini paylaşmaktadır. İnsanları bugün ten renklerine göre
Araştır 3 sınıflandırılmaları bugün için geçerli bilimsel kategorileştirmeler olarak kabul
edilmemektedir. Ten rengi ve fiziksel özellikleri temel alarak yapılan ve Avrupa-
lıları fiziksel özellikler, zekâ, gelişmişlik gibi nitelikler açısından Avrupalıları üs-
tün gören “bilimsel” kıyaslamaların aslında bilimsel ırkçılık yapmakta olduğunu
örnekleriyle tartışmaktadır. “Irkçılık, ırkın var olduğunu sanan insanların ortaya
koyduğu olumsuz bir davranış biçimidir” demektedir.

Etnografik saha araştırması sosyal/kültürel antropolojinin olmazsa olmaz, en


güçlü özelliği kabul edilmektedir. Araştırmacının incelediği toplumun içine
girerek onlarla uzun süreli bir zaman diliminde beraber yaşamasını gerektirir.
Bu türden içten veri toplamanın belirli etik kuralları belirlenmiştir. Araştır-
macı araştırma yapmaya başlamadan kendisini tanıtmalı, araştırmanın amacı-
Araştır 4 nı, finans kaynaklarını açıklamalıdır. Onların gönüllü rızasını aldıktan sonra
(bilgilendirilmiş onam) veri toplama sürecini başlatabilir. İncelediği topluluk
ve kişilere hiçbir şekilde zarar vermemesi birinci ilkedir. Günlüklerini, notla-
rını, görsel malzemeyi düzenli bir şekilde tutması ve ileriye yönelik koruması
beklenmektedir. Alanda araştırma yapan antropologlar istedikleri bilgiyi bir
an önce toplamak, kariyerlerini geliştirmek ve başarılı olmak adına bu etik
kurallara uymadan veri elde etme yoluna gidebilirler.

Türkiye’de Antropoloji bölümleri sayıca çok fazla değildir. 1935’te kurulan


Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Antropoloji Bölümü Fizik Antropo-
loji, Paleoantropoloji ve Sosyal Antropoloji Anabilim Dallarından oluşmakta-
dır. Sosyal Antropoloji anabilim dalının inceleme konuları, Etnoloji ve Halk-
bilim Anabilim Dallarına ayrılmış olan Halkbilim bölümü ile örtüşmektedir.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde 1960 yılında açılan Sos-
yal Antropoloji bölümünde Sosyal Antropoloji, Fizik Antropoloji ve Paleo-
antropoloji anabilim dalları bulunmaktadır.
971 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde kurulan bölümde Sosyal Antropoloji ve
Biyolojik Antropoloji anabilim dallarında lisans ve lisansüstü eğitim verilmektedir.
Araştır 5 Antropolojinin çok aktif olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nin en eski üni-
versitelerinden olan Harvard Üniversitesinde 1872’lerde kurulan Antropoloji
Bölümünün alan çalışmaları şöyledir: Ekonomik ve Teknolojik Transformas-
yonlar; Çevre ve Göç; Eşitsizlik ve Kimlik, Sanat, Din ve Ritüel; Siyaset, Hu-
kuk ve Haklar; Anlambilim, İletişim ve Medya; Sağlık, Bilim ve Teknoloji;
Sömürgecilik ve Kapitalizm.
ABD’de 1868’de kurulan Berkeley Üniversitesi’nde Antropoloji bölümünün
altında şu alanlara yer verilmiştir: Arkeoloji; Biyolojik Antropoloji; sosyo kül-
türel Antropoloji; Tıp Antropolojisi; Folklor.
ABD’de 1883 yılında kurulmuş olan University of Texas at Austin (UT- Teksas
Üniversitesi’nde) Antropoloji bölümünün alt dalları olarak Sosyal Kültürel Antro-
poloji; Arkeoloji, Biyolojik Antropoloji ve Linguistik Antropoloji bulunmaktadır.

35
1
Antropolojiye Giriş

Kaynakça
AAA- American Anthropological Association. Gezon, L. ve C. Kottak. (2016). Kültür. Ankara:
Statement on the Code of Ethics. 2012. https:// Nobel Akademik Yayıncılık.
www.americananthro.org/LearnAndTeach/
Güvenç, B. 2018 İnsan ve Kültür. İstanbul: Boyut
Content.aspx?ItemNumber=22869&navItemNu
Yayınevi.
mber=652 .
Gyan, P. (1995). “Writing Post-Orientalist histories of
Auge, (2014). M. ve J. P. Colleyn. Antropoloji. (editör:
the Third World: Indian Historiography Is Good
İ. Yerguz). Ankara: Dost Kitabevi.
To Think”. Colonialism and Culture. der. Nicholas
Aydın, S. ve Y.S. Erdal. (2010). Antropoloji. (Editör: B. Dirks. The University of Michigan Press.
H. Üstündağ-Aydın). Eskişehir: Anadolu
Hanbury-Tenison, R. der. (2010). The Great Explorers.
Üniversitesi Yayını.
London: Thames and Hudson.
Bates, D. G. (2009). 21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji:
Harris, M. (1971). Man, Culture and Nature: An
İnsanın Doğadaki Yeri. İstanbul: İstanbul Bilgi
Introduction to General Anthropology, New York:
Üniversitesi.
Thomas Y. Crowell Company.
Benedict, R. (2011). Krizantem ve Kılıç, Ankara: İş
Harris, M. (2002). The Rise of Anthropological Theory.
Bankası Kültür Yayınları.
New York: Thomas Y. Crowell Company. 1968.
Bodley, H. H., (2012). Anthropology and Contemporary Altamura P.
Human Problems, Altamira Press,
Kaufmann, S. (2007). The New Plagues: Pandemics and
Burke, P. (2001). Bilginin Toplumsal Tarihi, Tarih Poverty in a Globalized World, Haus Publishing.
Vakfı Yurt Yayınları.
King, C. (2019). The Reinvention of Humanity, How a
Craig, J. S. Allen ve S. C. Anton. (2017). Biological Circle of Renegade Anthropologists Remade Race, Sex
Anthropology: The Natural History of Humankind and Gender, Vintage, Penguin Random House,
(4. Baskı), Pearson. UK.
Darwin, C. (1859). On the Origin of the Species by Leakey, R. E. (1981). The Making of Mankind, Abacus,
Means of Natural Selection, London: John Murray.
Lindqvist, S. Terra Nullius – A Journey Through No
Darwin, C. (1909) (2001). The Voyage of the Beagle, One’s Land. (İngilizce’ye Çeviri: Sarah Death).
The Modern Library, New York. Granta Books. 2007.
Diamond, J. (2012). The World Until Yesterday. Madsberg, C. ve M. B. Rasmussen, (March 2014). “..
London: Penguin Books. an Anthropologist Walks into a Bar …, Harvard
Business Review.
Douglas, M. Natural Symbols – Explorations in
Cosmology. Routledge Classics. London & New Malinowski, B. (1922). Argonauts of the Western
York. (1970) 2003. Pacific, Routledge & Kegan Paul.
Douglas, M. (1966). Purity and Danger. Mann, C. (2011). 1493 – Uncovering The New World
Columbus Created, Vintage.
Dursun, T. (1969). Herodot Tarihi, Altın Kitaplar
Yayınevi. Marcus, G.E., Fischer, M.J. (1986). Anthropology as
Cultural Critique, University of Chicago Press.
Eller, J. D. (2015). Cultural Anthropology 101. New
York: Routledge. Mengüşoğlu, T. (2017). İnsan Felsefesi, Doğu-Batı.
Freely, J. (2011). Light From The East, How Science of Monaghan, J. ve Just, P. (2000). Social and Cultural
Medieval Islam Helped to Shape the Western World, Anthropology, Oxford University Press.
I.B. Tauris.
Musgrave, T., Gardner C., Musgrave W. (2000). The
Geertz, C. (2008). “Yerli Gözüyle: Antropolojik Plant Hunters, Two Hundred Years of Adventure
Anlamanın Doğası Üstüne Parçalarla Bütünleri and Discovery Around the World, Ward Lock.
Bağlamak”. Toplum Bilimlerinde Yorumcu
Nadel, S. F. (2009). The Foundations of Social
Yaklaşım. (Editör :P. Rabinow ve W. Sullivan).
Anthropology. Routledge. London: Cohen &West
(Çeviren: T. Parla). İstanbul: Deniz Yayınları.
Ltd.

36
1
Sosyal Antropoloji

Obeyesekere, G. (1997). The Apotheosis of Captain Rosman, A. ve Gubel, P. G., (1989). The Tapestry of
Cook – European Mythmaking in the Pacific. Culture. An Introduction to Cultural Anthropology.
Princeton University Press. Random House.
Okan, Y. (2020). Antropoloji ve Fotoğraf, Yöntem ve Rutherford, A. (2017). Bugüne Dek Yaşamış Herkesin
Temsil Üzerine, Espas Yayınları. Kısa Bir tarihi – Genlerimizin Hikâyesi. (Çev.
Gökçe Müderrisoğlu Aktaş). İndigo Kitap.
Pearn, A. M. (2009). Voyage Round the World – Charles
Darwin and the Beagle Collections in the University Said, E. W. (1993). Culture and Imperialism. Vintage
of Cambridge, Cambridge University Press. Books.
Özbek, M. (2015). Dişlerle Tarihöcesine Yolculuk. Sezgin, F. (2019). Sefer Turan ile Bilim Tarihi
Bilgin Kültür Sanat. Sohbetleri, Pınar Yay.
Özbek, M. (2015). Irklara Veda – Yaşasın Biyolojik ve Sheldrake, R., (2013). The Science Delusion, Coronet
Kültürel Çeşitlilik. İmge Yayınevi. Publications.
Özbudun, S. Ş. Balkı, N. ve S.Altuntek. (2007). Simms, B. (2013). Europe – The Struggle for Supremacy
Antropoloji – Kuramlar/Kuramcılar. Ankara: – 1453 to the Present. Penguin Books.
Dipnot Yayınları.
Spradley, J. (1997).Conformity and Conflict – Readings
Radkau, J. Nature and Power, A Global History of the in Cultural Anthropology. ABD: Longman.
Environment, Cambridge University Press, 2009
Stringer, C. (2003). Out of Ethiopia. Nature, 423
Rienits, R.& Thea. (1970). The Voyages of Columbus, (6941), 693-695.
Crescent Books New York.
Watson, P. (2000). A Terrible Beauty, The People and
Roberts, A. (2009). The Incredible Human Journey – Ideas That Shaped the Modern Mind, Phoenix
The Story of How We Colonised the Planet. BBC Press.
Bloomsbury.
Wulf, A. (2015). The Invention of Nature, The
Ronan, C. A. (2003). Bilim Tarihi, Dünya Kültürlerinde Adventures of Alexander von Humboldt, John
Bilimin Tarihi ve Gelişmesi, TÜBİTAK Akademik Murray, UK.
Dizi.

37
Bölüm 2
Kültür
öğrenme çıktıları

1 2
Kültür ve Özellikleri Kültürel Uyum ve Uyarlanma Stratejileri
1 Kültürün tanımını ve başlıca özelliklerini 2 Kültürel uyum ve uyarlanma stratejilerini
anlatabilme gösterebilme

3 4
Kültürle İlgili Bazı Temel Kavramlar
Kültürel Süreçler 4 Kültüre ilişkin bazı temel kavramları
3 Başlıca kültürel süreçleri sıralayabilme aktarabilme

Anahtar Sözcükler: • Kültürün Tanımları • Kültürün Özellikleri • Kültürel Uyarlanma • Kültürel Değişme
• Kültürel Süreçler

38
2
Sosyal Antropoloji

GİRİŞ Kültür Nedir?


İnsanlığın en belirleyici özelliklerinden ve ol- Antropolojinin kurucularından Edward Bur-
mazsa olmazlarından biri olan kültür, genel anlam- nett Tylor (1832-1917), 1871 yılında yaptığı ünlü
da antropolojinin en temel kavramlarından biridir. tanımında bu olguyu “Kültür ya da uygarlık bir
Yapıp ettiğimiz her şeyde ve her yerde kültürün toplumun üyesi olarak insanoğlunun öğrendiği
izlerini görmek mümkündür. Ekolojik koşullara bilgi, sanat, gelenek görenek ve benzeri yetenek,
türlü şekillerde kültür üreterek uyum sağlarız. Av- beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bü-
lanmak, savaşmak, sağaltım, boş zaman geçirmek, tündür.” şeklinde tanımlamıştır (1958[1871]). Bu
spor karşılaşmaları yapmak, şefliklerden impara- kapsayıcı tanım tüm eksikliklerine karşın, bugün
torluklara yönetim organizasyonları kurmak, ara- bile pek çok yönüyle etkilidir (Carrithers, 2001).
mızdaki sorunları çözmek, ticaret yapmak, kültür Tylor, kültürün grupların ve toplumların bir özel-
aracılığıyla beraber gerçekleştirdiğimiz işlerdir. liği olduğuna vurgu yapmıştır. Kültürün insanları
Aletler, yapılar, giysiler, silahlar yaparak hayatta diğer canlılardan ayıran bir özellik olduğunun altı-
kalırız. Eğitim, kurban kesme, düğün, cenaze, dinî nı çizmiştir. Kültürün bilme biçimleri, düşünceler
ritüeller yerine getirmek gibi kültürel gerekçeler ve söylemlerle ilişkili bilişsel yönünü ortaya koy-
için bir araya geliriz. Yiyecekleri pişirerek daha ko- muştur. Kültürün bütüncül, kapsayıcı ve karmaşık
lay sindirilebilir hâle getiririz. Geliştirdiğimiz bilim- bir olgu olduğunu vurgulamıştır. Aynı zamanda da
ler ve sanatlar dünyayı ve evreni anlamlandırmayı, kültürün tüm diğer pratikler ve kurumlarla ilişkili
teknolojiler ise yaşamımızı kolaylaştırmayı sağlar. olduğunun altını çizmiştir. Tylor, döneminin ha-
Kültürler arasında farklılaşan toplumsal cinsiyet kim bakış açısından farklı olarak, “kültür” ve “uy-
rolleri kadınlar ve erkekler olarak gündelik hayatta garlık” arasında bir ayrıma gitmemiştir.
yapmamız gerekenlere ilişkindir; toplumsal cinsiyet Kırımlı’nın da işaret ettiği üzere bugün kültü-
kimlikleri ise kadınlar ve erkekler olarak kim oldu- rün değişik kullanımları dört anlam grubunda be-
ğumuzu inşa eder. Kültür, aşkı temsil eden kırmızı lirlenebilir (2014: 28-29):
kalp, monarşik iktidarı temsil eden taç, barışı temsil 1. Bilim alanındaki kültür: Uygarlıktır.
eden zeytin dalı ve beyaz güvercin, niceliği temsil 2. Beşerî alandaki kültür: Eğitim sürecinin
eden rakamlar, ölümü temsil eden kurukafa, adaleti ürünüdür.
temsil eden heykeller veya yazılı her şeyde olduğu
üzere harfler gibi simgesel ifadeler içerir. Düşünce- 3. Estetik alandaki kültür: Güzel sanatlardır.
lerimiz, kullandığımız dil(ler), aksanımız, seçtiği- 4. Teknolojik ve biyolojik alandaki kültür:
miz sözcükler ve konuşurken yaptığımız vurgular Üretim, tarım, ekim, çoğaltma ve yetiştir-
üyesi olduğumuz kültürümüzü yansıtır. Kültür medir.
sözlerle, şarkılarla, danslarla, masallarla, ninnilerle,
efsanelerle ve çocuklarımıza erken yaştan itibaren
öğrettiğimiz ahlaki kurallarla paylaşılır. İnsanlık için “Kültür” sözcüğünün kökeni, Latincedeki
tüm uyum sağlayıcı katkılarına rağmen, kültür kimi ekip-biçmek, sürmek, ürün almak, işle-
durumlarda ekolojik krizlere yol açabilen uyum bo- mek anlamına gelen “colere” sözcüğünden
zukluklarına da yol açabilen bir olgudur. türetilmiştir. Yine aynı sözcükten türetilen
“cultus” ise “ekin” demektir. Bugün “kül-
türün” yanı sıra aynı sözcükten türetilen
KÜLTÜR VE ÖZELLİKLERİ
“tarım” (agriculture), “ekip biçme” (culti-
Kültür, bir yandan sürekli değişirken, farklı vation) ve “bahçecilik” (horticulture) gibi
katmanlarıyla anlaşılmayı bekleyen bir bilmece gi- kavramlar bulunmaktadır.
bidir. Antropolojide kültür üzerine onlarca tanım
yapılmış, farklı şekillerde kültüre ilişkin açıklamalar
getirilmeye çalışılmıştır. Bu bölümde ilk olarak kül- Ancak antropolojinin kurulduğu dönemde,
türün tanımlarını ele alacağız. Ardından kültürün “kültür” ve “uygarlık” arasında bugün bile izleri
başlıca özellikleri üzerine bir tartışma yürüteceğiz. devam eden bir ayrım bulunmaktaydı. Bu ayrımın
Son olarak da kültürün üç temel düzeyi olan ev- kökeni Johann Gottfried Herder ve Adolf Bastian
rensellik, genellik ve tikellik konusunu ele alacağız. gibi 18.yy. ve 19.yy. Alman aydınlanması kuram-

39
2
Kültür

cılarının yaklaşımlarında bulunmaktaydı (Barnard • Kültüre ilişkin konu odaklı tanımlar top-
ve Spencer, 2005: 169-170). Bu yaklaşım ikili bir lumsal yapı, din, ekonomik sistem gibi ko-
kültür tanımını benimsiyordu. İlkin birbirinden nulara ilişkindir.
farklılaşan halk kültürleri ya da yerel kültürler ola- • Kültüre ilişkin tarihsel tanımlar toplumsal
rak tarif edilebilecek bir “kültür” bulunmaktaydı. miras, gelenekler gibi tarihsel anlamları ba-
Bu yaklaşım, daha sonraları modern Amerikan rındırır.
kültürel antropolojisi ve Alman etnoloji gelenek-
• Kültürün davranışsal tanımları öğrenilen ve
leri tarafından geliştirilmiştir. Günümüz antropo-
paylaşılan davranışlara ilişkindir.
lojisinde kültürel farklılıklar ve kültürel çeşitlilikler
vurgusuyla alanın merkezî bakış açılarından biri • Kültürün normatif tanımları idealler, de-
hâline getirilmiştir. ğerler, normlar ya da yaşam standartlarına
ilişkindir.
İkinci olarak da “kültür” sözcüğü gelişmiş “uy-
garlık” anlamında da kullanılmıştır. Bugün bu fikir, • Kültürün işlevsel tanımları insanların so-
özellikle kültürel çalışmalar ve sosyoloji alanlarında run çözme ve çevreye uyum sağlamalarına
halk kültüründen (folklor) ayrılan “yüksek kültü- odaklanmaktadır.
rün” yanı sıra kültüre ilişkin sanatlar, edebiyat, mü- • Kültürün zihinsel tanımları insanları hay-
zik, sinema ve hatta “popüler kültür” gibi konuları vanlardan ayıran fikirler birlikteliğine ya da
tartışırken kullanılmaktadır. Bu tarihsel ayrımın öğrenilen alışkanlıklara odaklanmaktadır.
bir uzantısı olarak “kültür” kavramı ve “uygarlık” • Kültürün yapısal tanımları, birbiriyle ilişkili
kavramı pek de yanlış olmayan bir biçimde zaman ve örüntülü fikirlere, simgelere ve davranış-
zaman birbirinin yerine kullanılabilmektedir. lara vurgu yapar.
Almanya doğumlu bir ABD vatandaşı olan • Kültürün simgesel tanımları ise keyfi olarak
Franz Boas (1858-1942) çağdaş “Amerikan kültürel atanmış olsa da toplumun üyelerince payla-
antropolojisinin babası” sayılır. Uzun süreli karşı- şılarak sürdürülen anlamlara odaklanmak-
laştırmalı kültürel incelemelerin ve kültürel göreli- tadır.
lik fikrinin mimarlarından biri olan Boas, coğrafya
eğitiminin ardından kültürel yayılma süreçlerine
odaklanarak antropolojiye yönelmiştir. Boas başta
İnuitler ve Kwakiutl’lar olmak üzere Kuzey Ame- internet
rika yerli halkları arasında alan araştırmaları ger- https://www.newworldencyclopedia.org/
çekleştirmiştir. Boas, Alfred Kroeber’den Margaret entry/Culture#cite_ref-9
Mead, Ruth Benedict ve Zora Neale Hurston’a,
Robert Lowie’den Melville Herskowits ve Edward
Sapir’e Amerikan antropolojisinde iz bırakan bir- Bu tanımlar aradan geçen yetmiş yılda fark-
çok önemli kültürel antropolog yetiştirmiştir. lı vurgularla daha da geliştirilmiştir. Kültür, Alan
İzleyen dönemde, modern antropolojinin geli- Barnard ve Jonathan Spencer’ın da vurguladıkları
şimiyle birlikte, kültüre ilişkin birçok farklı tanım üzere günümüz antropolojisinde en çok kullanılan
ortaya atılmıştır. 20. yy. ortalarına gelindiğinde, kavramdır (2005: 168). Kültür bütün insanlarda
Boas’ın eski öğrencileri olan Amerikalı kültürel bulunan bir özelliktir. Günümüzde “kültür”, biyo-
antropologlar Alfred Kroeber ve Clyde Kluckhohn lojik ya da doğal değil, insan ürünü olan her şeye
(1952), sosyal bilimlerde birbirinden farklı iki yüz- göndermede bulunmak için kullanılmaktadır (Wi-
den fazla kültür tanımı bulunduğunu saptamışlar- nick, 2013). Böylece kültür denildiğinde ilk insan-
dır. Bu tanımları şu sekiz kategoride ele almışlardır. ların hayatta kalmak için yaptığı basit aletler ve ba-
rınaklardan bilimler, sanatlar, hukuk sistemleri ve
devletlere değin uzanan geniş yelpazede pek çok şey
anlaşılmaktadır. Kültür, insan gruplarınca paylaşı-
lıp nesilden nesile aktarılabilen, sanatlar, toplumsal
dikkat davranışlar, söylemler, düşünce kalıpları, maddi
Kültürün farklı antropologlarca yapılan pek çok
ürünlere göndermede bulunmak için kullanılmak-
tanımı bulunmaktadır.
tadır. Her şeyi kapsayan bütünleştirici bir kavram-

40
2
Sosyal Antropoloji

dır. 20. yüzyılın en önemli sosyal bilimcilerinden Kültür ve Toplum İlişkisi


ünlü Fransız antropolog Claude Lévi-Strauss’un Kültürün ikinci temel özelliği toplumsal oluşu-
(1908-2009) vurguladığı üzere “kültür düzen ya- dur. Kültür tek tek bireyler değil, gruplar, topluluk-
ratır” (2014: 65). Bazı durumlarda da doğayla lar, toplumlar hâlinde bir araya gelmiş olan insanla-
kurulan ilişkiyi bozan kültürün bizzat kendisidir. rın oluşturduğu bir özelliktir. Kültürel özelliklerin
Ancak aynı zamanda Amerikalı kültürel antropo- ortaya çıkması için en az iki kişi gerekir; aynı şeyi
log Marvin Harris’in (1927-2001) işaret ettiği gibi toplumsal ilişkiler için de söyleyebiliriz. Toplum-
bilmecelerle doludur (2020[1975]). Bu karmaşık lar da kültüreldir. Toplumsal ilişkilerin bulunduğu
yapıdan dolayı kültür hakkında konuşurken sık- yerlerde kültürel ilişkiler de ortaya çıkmaktadır.
lıkla mükemmel bir tanım yapmaktansa kültürün Bireylerin gerçekleştirdiği en bireysel olduğu düşü-
özelliklerine odaklanılır. nülebilecek kültürel ürünler de kültürel bağlamlar
içinde yer alır. Örneğin; bir ressamın yaptığı bir re-
Kültürün Özellikleri sim, genel anlamda kendi ülkesinin ve dünya resim
sanatının belirli bir dönemi içinde düşünülmelidir.
Bir önceki başlıkta kültürü tartışırken günü-
müzde sıklıkla kusursuz bir kültür tanımına ulaş- Buradan hareketle kültür ve toplum arasındaki
maya çalışmaktansa, kültürün belli başlı özellik- ilişkiyi tavuk ve yumurta ilişkisine benzetebiliriz.
lerinin vurgulandığını belirtmiştik. Bu nedenle, Kültürün ve toplumun her ikisi de diğerini aksi dü-
burada kültürün başlıca özelliklerini ele alıp kültür şünülemeyecek bir biçimde içerir. Fransız antropo-
üzerine bir tartışma yapacağız. log Claude Lévi-Strauss toplum ve kültür arasında-
ki ilişkiyi “Kültür, belirli bir uygarlıktaki insanların
dünyayla kurduğu ilişkilerin toplamından oluşur;
Kültür İnsanın Bir Özelliğidir toplumsa bu insanların birbiriyle kurduğu ilişkiler-
Kültür insanı insan yapan pratiklerin, normla- den.” (2014: 65) ifadesiyle ifade etmektedir.
rın, anlamların, simgelerin, inanışların, düşünce-
lerin, yaşam tarzlarının, ürünlerin, nesnelerin…
“Kültür” ve “Kültür” Ayrımı
bütünüdür. Kültür insanı diğer canlılardan ayıran
şeydir. Kültür üreten tek canlı insandır. İnsanlar Antropolojide büyük harfle yazılan “Kültür” ve
kültürel yollar geliştirerek hayatta kalırlar. İnsanla- küçük harfle yazılan “kültür” arasında genellikle
rın ekolojik koşullar karşısında hayatta kalmak için ayrım yapılmaktadır. Büyük harfle yazılan “Kültür”
geliştirdikleri yol ve yöntemlere “uyarlanma strate- kavramı, insanları diğer canlılardan ayıran bir özel-
jisi” denir. (Uyarlanma stratejilerini bu bölümün lik olan kültüre göndermede bulunur. Bu anlamıy-
ilerleyen kısımlarında ele alacağız.) Kültür insanı la “Kültür” bir insan olanağıdır. Diğer yandan, kü-
insan yapan şeydir. çük harfle yazılan “kültür” ise grupları birbirinden
ayıran özelliklere vurgu yapar. Bizler belirli halk-
ların kültürlerinden, mesela “Laz kültüründen” ya
da “Masai kültüründen” söz ettiğimizde kültürün
ayırt edici ve farklılıklara işaret eden özelliğine vur-
dikkat gu yapmış oluruz. Bu anlamıyla “kültür” grupların
İnsanı diğer canlılardan ayıran şey kültürdür. bir özelliğidir.

Kültür insanın bir özelliği olduğu için, gündelik Kültür Genetik ya da Biyolojik
dilde kimi zaman kullanılan ifadenin aksine antro- Değildir
pologlara göre “kültürsüz insan” mümkün değildir.
Kültürün en önemli özelliklerinden biri de ge-
Kültürsüz insan olmaz, insansız da kültür olmaz.
netik ya da biyolojik olmamasıdır. Kültür doğaya
Örneğin; kültürün yansıması ve bir parçası olan
ilişkin olan şeyleri değişime uğratır. Örneğin doğa-
dil, iletişim kurmayı ve birlikte hareket etmeyi sağ-
da bulunan bir maden olan demir insanlar tarafın-
lar. Pişirmek ise bazı besinleri sindirip tüketebilme-
dan işlenerek metal aletlere dönüştürülür. Kültüre
mizi sağlar. Bu gibi özellikler ve benzerleri bir araya
ilişkin her şey tamamıyla insan ürünüdür. “Doğal”
gelerek insanların kültürel geleneklerini oluştur-
olan şeylerin karşıtı olarak kurgulanır. Biyolojik bir
maktadır. Bunların olmaması mümkün değildir.

41
2
Kültür

özellik değildir. Genetik yollardan aktarılmaz ya Kültür Paylaşılır


da paylaşılmaz. Örneğin sahip olduğumuz damak Kültürel özellikler grubun, topluluğun ya da top-
zevki, giyim kuşam alışkanlıklarımız, dinî inanış- lumun üyelerince paylaşılırlar. Kültürün özellikleri
lar, kullanılan araçlar ya da gündelik hayatın nasıl doğumdan itibaren kültürlenme sürecinde öğrenile-
planlanacağı gibi alışkanlıklar doğumdan itibaren rek içselleştirilmektedir. Kültürün sözlü paylaşımın-
öğrenilmeye başlanır. Yaşam boyunca paylaşılarak da dil ve simgeler etkili bir rol sahibidir. İnsanların
çeşitli öğrenme süreçlerinde geliştirilir. Bu ve ben- kültür dolayımıyla anlamlandırdıkları dünyaları,
zeri kültürel özellikler, biyolojik ya da genetik özel- beğenileri, normları, inançları, gelenekleri, ahlak sis-
likler olan kas yapısı, saç tipi ya da ten renginden temleri meslekleri, yönetim biçimleri, kullandıkları
radikal bir biçimde farklıdır. üretim stratejileri… paylaşılarak kültürü oluşturur.
Grubun üyeleri tarafından paylaşılan böylesi kültürel
Kültür Öğrenilir özellikler, kültürleri oluştururlar. Aynı zamanda da
paylaşılan kültürel özellikler bizi biz yapan şeylerdir.
Kültür üretildiği, geliştirildiği ve yeniden üretil-
diği gibi, öğrenilen bir şeydir. Kültürün en önemli Fakat, kültürel özellikler topluluk üyelerince pay-
özelliklerinden biri budur. Doğumdan ölüme de- laşılmamaya başlandığında varlıkları sona erer. Örne-
ğin kültürün özelliklerini öğrenerek içselleştiririz. ğin, bazı diller konuşulmamaya başlandıkça ortadan
İçselleştirdiğimiz kültürel özellikler benliğimizin kalkmaktadır. Bunun en bilinen örneklerinden biri,
aksi mümkün olmayan bir parçası hâline gelir. Roma İmparatorluğu’nda binlerce insanın konuştu-
Kültürün öğrenilerek içselleştirildiği bu sürece ğu fakat bugün uzmanlar ve bilim insanları haricinde
“kültürlenme” (enculturation) adı verilmektedir. kullanılmayan Latincedir. Latince bugün uzmanlar
Kültürlenme, doğumdan başlayarak yaşam boyu haricinde gündelik yaşamda kullanılmayan bir ölü
devam eden doğrudan ve dolaylı yollarla gerçek- dildir. Fakat Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Porte-
leşen öğrenme süreçlerine işaret eder. Kültürün kizce, Romence ve Katalancanın temelini oluşturur;
aktarımı hem kuşaktan kuşağa, hem de akrandan Almanca, Danca, İsveççe, Norveççe, Hollanda dili
akrana farklı aktörlerin yer aldığı ilişkilerde ger- ve İngilizce’nin üzerinde ise önemli izler bırakmıştır.
çekleşmektedir. Bizler kültürel normları, değerleri, Bugün konuşulmadığı için ölmek üzere olan pek çok
tutumları ya da alışkanlıkları ebeveynlerimiz ya da dil bulunmaktadır. Bunun yanı sıra kültürün değişi-
büyüklerimiz kadar akranlarımızdan da öğreniriz. mi sonucunda yiyeceklerden giyim kuşama, yasalara
Bu süreçte simge sistemlerinin ve özellikle de dilin ve ahlaki kurallara değin sürdürülmeyen sayılamaya-
çok önemli bir rolü bulunmaktadır. cak kadar çok kültürel özellik bulunmaktadır.
Örneğin, tüm insanlar doğaları gereği su gereksi-
nimi duyarlar. Fakat bu gereksinimin belirli kültür- Kültür Grup Üyelerini Bir Araya
lerde içme suyu, maden suyu, meyve suyu, kahve, Getiren Şeydir
çay ya da diğer başka içecekler yoluyla karşılanması Belirli bir topluluğun konuştuğu dil, kullandığı
kültürel öğrenme süreçlerinde edinilen alışkanlık- söylemler, gelenekleri, ortak geçmişi, geçim sağla-
ların sonucudur. Bazı kültürlerde ritüel koşullar- ma stratejileri, mutfağı, giyim kuşam tarzları, grup
da fermente içecekler ya da dinî anlamlar taşıyan üyelerinin belirli olaylar karşısında sergiledikleri
içecekler tüketme öğrenilir. Bu ve benzeri öğrenme tutumları, inançları, paylaştıkları simgeler ve daha
deneyimleri bizim alışkanlıklarımızı, davranışları- niceleri grup üyelerini bir araya getirir. Kültürel
mızı ve dünyaya karşı tutumlarımızı şekillendirir. özellikler grubun üyeleri arasında biz duygusu ve
Kültürlenme bizleri toplumsal ve kültürel ilişkiler grup aidiyeti yaratır. Kültür grubu grup yapan, bir
içinde yer alabilen aktörlere dönüştürmektedir. araya getiren ve bir arada tutan şeydir. Örneğin,
Türkiye’de Balkan göçmenleri için göç deneyimi ve
çevresinde örülen anılar, ortak geçmişe dair anla-
tılar, çocuklara anlatılan masallar, mutfakta pişen
dikkat
Antropolojide “kültürlenme” olarak adlandırı- yemekler, diğer topluluklarla kurulan ve kurulma-
lan süreç, sosyolojide benzer bir vurguyla “sos- yan ilişkiler, yaşanan sorunlara yönelik geliştirilen
yalizasyon” olarak adlandırılmaktadır. kültürel yanıtlar paylaşılan -ya da paylaşıldığı düşü-
nülen- kültür çerçevesinde bir araya getirmektedir.

42
2
Sosyal Antropoloji

Kültür Grupları Birbirinden Dilin kendisi, içerdiği binlerce sözcük, konuşurken


Farklılaştırır yapılan vurgular, söz dizimi, sesler, alfabe ve yazılı
Her grup, topluluk ya da toplum -antropo- ifadeler başlı başına bir simgeler bütünüdür.
logların ifadesiyle “kültür”- kültürel özellikleriyle Kültür bize kendi içinde bulunan simgeleri ve
birbirinden ayrılır. Kültürün içerdiği alışkanlıklar, anlamlarını öğretir. Bizler bu simgeler dolayımıyla
ritüeller, inançlar, gelenekler, nesneler, kullanılan davranışlarımızı ve tutumlarımızı belirleriz. Kültü-
simgeler, kokular, yiyecekler, damak zevkleri, dil- rel simgeler aracılığıyla kültürün üyesi olan diğer
ler, hatta konuşurken yapılan vurgular gibi pek çok insanlarla ilişki kurarız. Paylaştığımız kültürel sim-
şeyin birlikteliği bu ayrımları yaratır. Bir kültürde geler topluluğun üyeleri arasında grup aidiyeti ya-
paylaşılan bu ve benzeri özelliklerin bütünü, bir ratır. Fakat bu simgeleri bizimle paylaşmayan diğer
bütün olarak diğer başka kültürlerde bulunmaz. kültürlerden ise ayrıştırır, farklılaştırır ve kültürler
Örneğin, belirli yiyecekler birden çok toplumda tü- arasındaki sınırları çizer.
ketiliyor olabilir ama yenme biçimleri ve yüklenen
anlamlar birbirinden farklıdır. Örneğin “yoğurt”
ülkemizde yemeklerle birlikte yenen ekşimtırak bir
yiyecekken birçok Batılı toplumda kremamsı ve ge-
nellikle meyveler ve yemişlerle beraber yenen hafif
bir tatlı olarak tüketilmektedir. Buna daha pek çok
örnek verilebilir. Bu durum da gruplar ve toplumlar
arasındaki kültürel farklar ve farklılaşmaları yaratır.
Kültürlerin tarihsel bir boyutu da vardır. Kültürler
ve kültürel özellikler zaman içerisinde paylaşılarak
ve geliştirilerek bugünkü hâllerine gelmişlerdir.

Kültür Bir Simgeler Bütünüdür Resim 2.1 Dokuyanların anlam dünyasını yansıtan
Kültür pek çok simgenin bir aradalığını içerir. desenleriyle Türk kilimleri, Anadolu kültürlerini dünyaya
Aynı zamanda simgelerin bütünüdür. Kültürel tanıtan kültür ürünlerinden biridir.
antropolog Clifford Geertz kültürün bir “örgütlen- Kaynak: https://www.theguideistanbul.com/wp-
miş simgeler bütünü” olduğunu vurgulamaktadır content/uploads/2020/05/Turkish-carpet.jpg
(2010). Başka bir kültürden bakana ilk bakışta an-
lamsız gelebilecek pek çok simgesel ifade, simgesel
söylem ve simgesel pratik, kültürel bağlamlarda an- Kültür Uyum Sağlamaya Yaradığı Gibi
lam kazanmaktadır. Uyum Bozucu da Olabilir
Japonların saygı göstermek için hafifçe öne eğil- Kültür ekolojik ve toplumsal koşullara uyum
meleri böylesi bir simgedir. Bir yolcuyu uğurlamak sağlamaya yarar. Örneğin kimi besinleri daha ra-
için belirli bir biçimde el sallamak da başka bir hat sindirebilmek için bir ısı kaynağına karşı tuta-
simgedir. Diğer yandan onay ya da onaylamama rak pişiririz. Bir kültürel pratik olan pişirme, uyu-
için kullanılan bedensel simgeler olan kafa salla- mu sağlamamıza ve yaşamımızı sürdürebilmemize
ma birbirine coğrafi olarak çok yakın, iki komşu yardımcı olur. Ama kimi durumlarda bizzat aynı
ülke olan Bulgaristan ve Türkiye arasında birbiri- kültürel pratik mevcut uyumu ve dengeyi bozucu
ne karşıt anlamlar içerir. Bulgaristan’da onaylama etki yapabilir. Yine az önceki pişirme örneğinden
anlamına gelen sağa-sola kafa sallama Türkiye’de devam edelim. Aynı yiyeceği ısı kaynağına tutmaya
onaylamama ya da kınama anlamına gelmektedir. devam edersek, bir süre sonra yiyecek yanar ve ye-
Bazı yemekler bazı zamanlarda tüketildiğinde, ör- nilemeyecek hâle gelir. Bu durum kurulan uyumun
neğin kahve kız isteme merasiminde içildiğinde ya bozulmasıdır. Kültürün uyum sağlayıcı ve uyumu
da helva ölümün ardından yapıldığında simgesel bozucu işleyişine dair buna benzer pek çok örnek
anlamlar kazanır. Bir başka önemli örnek ise dildir. bulunur. Örneğin, çeşitli teknikler kullanarak ta-

43
2
Kültür

rım yapma, bizim doğaya daha fazla uyum sağla- ğişir. Kimi ögeleri değişime direnmeye çalışır. Fa-
mamıza yardımcı olur. Daha fazla besin elde ederiz. kat bizim bu değişimlerin ayırdına varmamız bazen
Aç kalma riskimiz azalırken, yaşamda kalma ihti- zaman alır.
malimiz artmaktadır. Fakat tarım yaparken verimi
daha da arttırmak için kullanılan gübreler, genetiği
değiştirilmiş tohumlar, haşere ve böcek zehirleri ve
Kültürün Üç Düzeyi
diğer kimyasal ürünler kirlilik yaratır ve doğayla Kültürün “evrensel”, “genel” ve “tikel” olmak
kurulan uyumu yıllarca geri dönülemeyecek şekil- üzere üç düzeyi bulunur. Modern ya da geleneksel,
de bozmaktadır. toplumların kültürleri bu üç farklı kültür düze-
yindeki olguların bir aradalığından oluşmaktadır.
Kültürün düzeylerinden ilki “kültürel evrenseldir”.
Kültür Değişir “Kültürel evrensel” kavramı geçmişten günümüze
Kültürün en belirgin özelliklerinden biri de bilinen bütün insan kültürlerinde bulunan özellik-
farklı yollarda ve farklı şekillerde sürekli değişme- leri belirtmek için kullanılır (Pinker, 2002). Dü-
sidir. Ekolojik koşulların değişmesi, başka kültür- şünülecek olunursa, “kültürel evrensellerin” insanı
lerle yaşanan karşılaşmalar, fetihler, işgaller, diğer diğer canlılardan ayırt eden özellikler olduğu gö-
kültürlerden bağımsız gerçekleştirilen icatlar, kül- rülür. Diğer yandan “kültürel genel” kavramı ise
türel özelliklerin bir kültürden kendisinin doğru- tüm kültürlerde bulunmasa da birden çok kültürde
dan hiç temasının olmadığı uzak başka bir kültü- bulunan kültürel özellik ve örüntülere gönderme
re aktarılması gibi etmenler kültürün adım adım yapmaktadır. “Kültürel geneller” farklı kültürleri
değişmesine yol açar. Kültürel özellikler genellikle ortaklaştıran özelliklerdir. Ve son olarak “kültü-
belirli konularda kültürün üyelerinin gereksinimle- rel tikel” ise yalnızca belirli kültürlerde bulunan,
rini sağladıkları sürece varlıklarını sürdürürler. Bu kültürleri diğer kültürlerden farklılaştıran ve ayıran
durum sona ermeye yüz tuttuğunda yerlerini başka kültürel özellikler veya kültür örüntülerine işaret
kültürel özelliklere bırakırlar. etmektedir.
Örneğin; Antik dönemde Kuzey Afrika’dan
gelen bir tahıl çuvalındaki farelerin taşıdığı düşü-
nülen veba virüsü Justinianus Vebası adıyla anılan
pandemiye yol açmıştır. Tarihin bu ilk pandemisi dikkat
MS 541’de başlayarak Roma İmparatorluğu’nda “Kültürel evrensel”, “kültürel genel” ve “kültürel
MS 750’ye kadar dalga dalga devam etmiştir (Niki- tikel” olmak üzere üç kültür düzeyi bulunur.
foruk, 2020). 25 milyondan fazla insanın hayatını
kaybettiği düşünülen bu pandemi sonucunda An-
tik Çağ sona ermiş ve kentleri yok ederek insanlığı İnsanı diğer canlılardan ayıran özellikler olarak
karanlık bir dönem olan Orta Çağ’a sürüklemiştir. “kültürel evrenseller”, kültürün “kültürel genel”
Fakat kültürel değişimler sadece böylesi büyük dö- ve “kültürel tikel” düzeylerindeki çok sayıda özel-
nüşümlerden ibaret değildir. Bazen -kişisel bilgisa- likle karşılaştırıldığında oldukça azdır. Brown’a göre
yar gibi- yeni bir buluş, bazen ticaret sonucunda dilsel, toplumsal, teknolojik ve inanca ilişkin
yeni ilişkiler kurulması, bazen yıllardır kullanılan evrenseller olmak üzere dört tip kültürel evrensel
yiyeceklerden başka kültürlerin etkisiyle yeni yiye- bulunmaktadır. (Brown, 2000). Dilsel (linguistik)
cekler yapılması böylesi kültürel değişimler yaratır. evrenseller, tüm kültürlerin bir tür iletişim kullan-
Örneğin Osmanlı İmparatorluğu’nun 2. Viyana masıyla ilgilidir. Simgesel ifadeler, mecazi deyişler,
Kuşatması’ndan dönerken geride -yıllar önce Arap- renklere isim verilmesi, eş anlamlı sözcükler dilsel
lardan öğrenilerek tüketilmeye başlanan- kahve evrenseller arasında yer alır. Diğer yandan toplum-
çuvallarını bırakması, Batı’da günümüzde café kül- sal evrenseller tüm kültürlerde bulunan toplumsal
türüne dönüşecek sürecin önünü açmıştır. Kültür özelliklerdir. Ensest tabusu, kişisel isimler, bir tür
hiçbir zaman sabit kalmaz. Daima bazı ögeleri de- aile ve akrabalık kurumu, çocuk bakımı, toplumsal

44
2
Sosyal Antropoloji

cinsiyet rolleri, yaşadığı bölgeyi koruma, bir arada resmî dili İspanyolca olan yirmi bağımsız ülke bu-
çalışma, ahlak, normlar, çatışma, grup aidiyeti, ta- lunmaktadır. Bunların arasında Arjantin, Guate-
kas ve toplumsal statüler toplumsal evrensellerin mala, Meksika, Panama, Nikaragua, Şili, Uruguay,
bazılarıdır. Öte yandan birbirinden çok farklı geliş- Venezuela, gibi özellikle Orta ve Güney Amerika’da
mişlik düzeyindeki kültürde yer alan teknik örün- yer alan ve İspanya ile tarihsel ve kültürel bağları
tülere teknolojik evrensel denir. Kontrollü ateş, olan ülkeler yer almaktadır.
pişirme, aletler ve alet yapımı, silahlar, kaldıraç, “Kültürel tikeller” genellikle başka kültürlerde
çömlekler, kaplar ve ipler bazı teknolojik evren- bulunmayan, bir kültürü diğer kültürlerden ayı-
sellerdir. Bunların yanı sıra farklı kültürlerin sahip ran, farklılaştıran özellik ve örüntülerdir. Kültürel
olduğu inançlara ilişkin kültürel evrenseller de bu- tikeller düşünceler, âdetler, gelenekler, nesneler, be-
lunmaktadır. Bir tür inanç sistemi, ibadet, büyüler, lirli şeyleri yapma biçimleri ve inançlardır. Küçük
ölüm ve yaşama ilişkin inanışlar, oruç tutma, sağal- ölçekli toplulukların ritüel amaçlarla kullandıkları
tım, dans, sanat, çeşitli doğum, cenaze, yetişkinlik maskeler, danslar, bedenlerine sürdükleri boyalar,
ya da evlilik gibi geçiş ritüelleri, tüm kültürlerde çizdikleri desenler kültürel tikel olarak değerlendi-
bulunan inanca ilişkin evrenseller arasındadır. rilebilir. Günümüzde de kimi köylerde, evlerde ya-
pılan ama başka yerlerde bilinmeyen yiyecekler ve
yerel mutfak yine kültürel tikeldir. Bilinen önemli
Tüm insan kültürlerinde bulunmasa da kültürel tikellerden biri, Avustralya’nın yerli halkı
bazı insan kültürlerinde bulunan özellik Aborjinlerin avlanmak, savaşmak, müzik yapmak
ya da örüntüler “kültürel genel” olarak ve ekip biçme yapmak gibi farklı amaçlarla kullan-
adlandırılmaktadır. dığı bir alet olan bumerangdır. Bazı bumeranglar
fırlatıldıklarında geri dönebilen bir dizayna sahip-
tir. Böylece tekrar kullanılabilirler. Aborjinlerin
geliştirdiği bir alet olan bumerang, Avustralya kıta-
Birbirinden farklı kültürleri ortaklaştıran ama sında yaşayan bu halka özgüdür.
tüm kültürlerde bulunmayan özellikler ve kültür
örüntüleri olan “kültürel geneller” ise çok sayıda-
dır. Kültürel geneller, kültürler arasındaki ilişkilerin
sonucudur. Kültürleri ortaklaştırır. Bugün evrensel
olduğunu düşünebileceğimiz ama gerçekte tüm
insan toplumlarında bulunmayan bürokrasi, dev-
let, çekirdek aile, hastane, yazılı hukuk, tarım ve
kapitalizm gibi pek çok kurum veya toplumsal sis-
tem tarihsel ve toplumsal koşulların sonucu ortaya
çıkmış kültürel genellerdir. Kültürel geneller belirli
bir kültürde ortaya çıkıp genellikle ticaret, seyahat,
işgal, savaş, gibi çeşitli yollarla diğer kültürlere ya-
yılırlar. Örneğin İspanyolca başlangıçta sadece İber Resim 2.2 Boyanmış bir ahşap bumerang.
Yarımadası’ndaki İspanyollar tarafından konuşu- Kaynak: https://www.nma.gov.au/defining-moments/
lurken fetihler, işgaller ve sömürgecilikle uzak ül- resources/earliest-evidence-of-the-boomerang-in-
kelere yayılmıştır. Günümüzde İspanya ile beraber australia

45
2
Kültür

Öğrenme Çıktısı
1 Kültürün tanımını ve başlıca özelliklerini anlatabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Çağdaş edebiyat günümüz-


de yerel kültür ile yazılı
kültür arasında bağlar ku-
Devlet, inanışlar, ekonomi,
Norbert Elias’ın Uygarlık rulmasını sağlar. Uruguay’lı
hukuk, toplumsal cinsiyet,
Süreci (2021) kitabından yazar Eduardo Galeano’nun
aile ve sanatlar gibi kültü-
hareketle gündelik yaşam ve kitabı Kucaklaşmanın
rün belli başlı alanlarının
kültür arasında ne gibi iliş- Kitabı’nın (Can Yayınları,
tarih içinde nasıl ve neden
kiler kurulduğunu tartışın. 2020) Latin Amerika’nın
değiştiğini tartışın.
yerel kültürleri ile günümüz
kültürünün nasıl ilişkilen-
dirdiğini tartışın.

KÜLTÜREL UYUM VE UYARLANMA Kültür insanı diğer canlılardan ayıran şeyle-


STRATEJİLERİ rin bütünüdür. Sadece insanlarda görülür. İnsan-
lar “kültürel uyarlanma” yaparak hayatta kalırlar.
Uyarlanma, diğer bir deyişle uyum sağlama,
Kültür, insanlar için hayatta kalmak için gerekli
kültürün en ayırt edici özelliklerinden biridir.
uyarlanma mekanizmalarını ve uyarlanma strate-
Uyarlanma “biyolojik uyarlanma” ve “kültürel
jilerini geliştirebilmeyi sağlar. Bunun sonucunda
olmak” üzere iki türlüdür. Diğer hayvanlar gibi
avcı-toplayıcılıktan sanayiye ekonomik sistemler,
memeli hayvanlar olarak insanlar da “biyolojik
şeflikler, kabileler ya da devletler gibi farklı sosyo-
uyarlanma” yaparlar. Farklı bölgelerdeki gruplarda
politik örgütlenme tiplerine ve hukuki sistemlere
görülen saç tipleri, boy, göz tipi veya ya da ten rengi
değin insanlık adına bildiğimiz pek çok şey ortaya
gibi fizyolojik özellikler insanların biyolojik uyar-
çıkmıştır.
lanmasını yansıtır. Ancak insanlar ekolojik koşullar
karşısında diğer canlıların uyum sağlamaları için
merkezî konumda olan “biyolojik uyarlanma” ile
sınırlı kalmazlar.
dikkat
Evcilleştirilip yetiştirilmeye başlanan ilk bitki
buğdaydır.
Yeşil bitkilerin fotosentez yapması, sıcak
iklimlerde yaşayan memeli hayvanların
kısa tüy, soğuk iklimlerdekilerin ise uzun Kültürel uyarlanmanın insanlık tarihindeki en
tüy ve yoğun yağ dokusu gibi biyolojik ve önemli örneklerinden biri, ilk kez günümüzden
fizyolojik yollar geliştirerek ekolojik koşul- önce 12000 dolaylarında başlayan besin üreticili-
lara uyum sağlamalarına “biyolojik uyar- ğidir. Doğada yabani olarak yaşayan bitkilerin ev-
lanma” denir. cilleştirilmeye ve sonra da yetiştirilmesiyle başlan-
masıyla besin üreticiliği başlamıştır. Ekip biçmenin

46
2
Sosyal Antropoloji

ilk gerçekleştirildiği yer Orta Doğu’daki “verimli kıvırcık salata, çay, patlıcan, köpek, tavuk, ördek
hilal” olarak bilinen bölgedir. (Kottak, 2010: 232- ve domuz evcilleştirilmiştir. Sahra Altı Afrika ve
242). Buğdayın evcilleştirilmesiyle başlayan bu sü- Doğu Afrika’da ise günümüzden önce 8000’den
reç ilerleyen dönemlerde dünyanın diğer yerlerine başlanarak pamuk, süpürge darısı, inci darısı, kah-
yayılmıştır. Yine bu dönemde Asya’da ilk hayvan ve, yam, mercimek, kedi, tek hörgüçlü deve ve eşek
evcilleştirilmiştir. Bu hayvan, kurttan son bulgu- evcilleştirilmiştir (Scupin, 2016). Evcilleştirmenin
lara göre günümüzden önce 27.000 ila 40.000 başladığı başka bir kültürel alan olan Kuzey Çin’de
dolaylarında evcilleştirildiği vurgulanan köpektir ise akdarı, soya fasulyesi, kayısı, şeftali ve erik ev-
(Lahtinen vd., 2021). Son dönemdeki araştırma- cilleştirilmiştir. Güney Asya’da günümüzden önce
lar, bilinenin aksine hayvanların bitkilerden önce 7000’den itibaren çavdar, buğday, kavun, karpuz,
evcilleştirilmiş olunabileceğini ortaya koymaktadır havuç, soğan, at ve deve evcilleştirilmiştir. Evcilleş-
(Frantz vd. 2020). Köpek, birbirinden bağımsız bir tirmenin başladığı diğer bir bölge olan Kuzeydoğu
biçimde, Güney Batı Asya, Kuzey Amerika, Güney Amerika’da ise günümüzden önce 2500’den itiba-
Avrupa ve Doğu Asya gibi dünyanın farklı yerlerin- ren ayçiçeği, mısır, kabak, fasulye ve kuzukulağı
de farklı zamanlarda evcilleştirilmiştir (Lavenda ve evcilleştirilen ilk bitkilerdir (Larson vd., 2014 La-
Schultz, 2018). venda ve Schultz, 2018).

Toplu hareket etme, giysiler, tarım, bina-


lar, aletler yapma… gibi araçlarla ekolojik dikkat
koşullara kültürel yollardan uyum sağla- Evcilleştirme ve sonuçları, “kültürel antropoloji-
maya “kültürel uyarlanma” denir. Tüm nin” yanı sıra antropolojinin alt alanlarından biri
canlılar içinde sadece insanlar kültürel olan “arkeolojik antropolojinin” de konusudur.
uyarlanma yaparlar.

Bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilip yetiştiril-


meye başlanması günümüzde insanlık tarihinde yol
dikkat açtığı büyük dönüşümler nedeniyle “birinci yeşil
Tarihte evcilleştirilen ilk hayvan köpektir. devrim” olarak anılmaktadır. Bu durumun insanlık
için yarattığı kültürel olumlu ve olumsuz sonuçları
bulunmaktadır.
Bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilmesi ye- Evcilleştirmenin bir dizi olumlu sonucu ol-
tiştirilmeye uygun yeni türlerin ortaya çıkmasına muştur. Bunlar şöyle sıralanabilir:
yol açmıştır. İlk bitki ve hayvanın evcilleştirilme- • Ekip biçme ve hayvan yetiştirme, tarıma ve
sini izleyen süreçte, dünyanın farklı bölgelerinde hayvancılığa dayalı yeni bir yaşam biçimi-
zaman içerisinde farklı hayvanlar ve bitkiler evcil- nin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
leştirilmiştir. Ekip biçme ve hayvan yetiştiriciliği • Ekip biçme yapılan yerlerde yerleşik yaşam
süreç içerisinde dünyada giderek yaygınlaşmıştır başlamıştır. İnsanlar süreç içinde giderek
(Scupin, 2016). Bu sürecin ilk başladığı yer olan artan bir biçimde göçebe yaşamı terk edip
Orta Doğu’da günümüzden önce 12000’den itiba- yerleşik yaşama yönelmişlerdir.
ren evcilleştirilen ilk bitkiler ve hayvanlar buğday,
• Besin üretiminde süreklilik sağlanmıştır.
arpa, koyun, keçi, büyükbaş hayvanlar ve domuz-
dur (Kottak, 2010; 2017). Evcilleştirmenin başla- • Açlık ve kıtlık riski azalmıştır.
dığı diğer bir bölge olan Orta ve Güney Amerika’da • Nüfus artışı yaşanmıştır.
ise günümüzden önce 10000’den başlanarak fasul- • İlk köyler, kasabalar ve şehirler ortaya çık-
ye, kabak, tatlı patates, domates, patates, kinoa, mıştır.
hindi, lama ve alpaka evcilleştirilmiştir. Dünyanın • Dünyanın farklı yerlerinde antik uygarlık-
başka bir bölgesi olan Asya’daki Güney Çin’de ise lar ortaya çıkmıştır.
8500’den başlanarak pirinç, muz, şeker pancarı,

47
2
Kültür

• İlk devletlerle beraber yurttaşlık fikri ortaya • Geniş tarım alanlarında çocuk işçilerin
çıkmıştır. emeği kullanılmaya başlanmıştır.
• Yazı ortaya çıkmıştır. • Tarım yapılan toplumlarda miras paylaşı-
• Ticaret başlamıştır. mında eşitsizliği ve kadın emeğinin değer-
sizleştirilmesinin sonucunda ataerkillik (er-
• İlk pazar yerleri ortaya çıkmıştır.
kek egemenliği) ortaya çıkmıştır.
• Dokuma, çömlekçilik, tuğla ve metalur-
• Tarihte ilk kez askerler, devlet yöneticileri,
ji gibi yeni bilimsel, teknolojik ve yaratıcı
rahipler, köylüler gibi uzmanlaşmış gruplar
formlar ortaya çıkmıştır.
ortaya çıkmıştır.
• Nicelikleri ölçmek için matematik geliştiril-
• Savaşlar, yöneticiler ve askerlerin finansma-
miştir.
nını sağlamak amacıyla vergilendirme orta-
• Ekip biçmenin ve gelgitlerin zamanlarını ya çıkmıştır.
ölçebilmek ve uzayın gizemlerini öğrenebil-
• Eşitsizliklerin artmasıyla yoksulluk ortaya
mek için astronomi ortaya çıkmıştır.
çıkmıştır.
• Semavi inanışlar, çok tanrılı dinler ve daha
• Ormansızlaşma, haşere ve böcek istilaları,
sonra da tek tanrılı dinlere inanış başlamıştır.
hava, su ve çevre kirliliği gibi ekolojik so-
• Anıtsal yapılar, duvarcılık ve heykeltıraşlık runlar ve felaketler başlamıştır.
başlamıştır.
Görüldüğü üzere, bitkiler ve hayvanların evcil-
Evcilleştirmenin bir dizi olumsuz sonucu da leştirilmesi, olumlu olduğu kadar olumsuz ve yıkıcı
olmuştur. Bunlar ise şöyle sıralanabilir: sonuçları olan bir süreçtir. Günümüzde de evcil-
• Nüfus artışı, insanların birlikte yaşamaya leştirilme çalışmaları devam etmektedir. Hâlen ev-
başlaması ve ekip biçme yapılmasının so- cilleştirilmeye çalışılan yeni türler bulunmaktadır
nucunda salgın hastalıklar (epidemiler ve (Altman ve Hasegawa, 2012).
pandemiler) ortaya çıkmıştır.
• Sıtma, veba, cüzzam, grip ve çiçek hastalığı
ilk epidemiler olarak bu dönemde ortaya
çıkmıştır. Tarihteki ilk pandemi ise milat-
tan önce beşinci yüzyılda Antik Roma’dan
kitap
dünyaya yayılan veba olarak kabul edilmek-
Ekolojik koşulların nasıl fark-
tedir.
lı kültürler ortaya çıkardığı-
• Besin üretiminde süreklilik olmasına rağ- na ilişkin Marvin Harris’in
men daha az besleyici beslenme biçimleri İnekler Domuzlar Savaşlar ve
hakim olmuştur. Cadılar: Kültür Bilmeceleri.
• Karbonhidrat temelli (buğday, pirinç, mı- Ankara: İmge, (2020) kitabını
sır) beslenmenin yaygınlaşması beslenme okuyabilirsiniz.
rejimlerinde protein yetersizliğine yol aç-
mıştır.
• Karbonhidrat temelli beslenme diş çürükle- Uyarlanma Stratejileri Ve Kültürel
rinin artışına yol açmıştır. Sonuçları
• Besin temini için çalışma süreleri artmıştır. İnsanların çevrelerine uyum sağlamak için geliş-
• Toplumsal eşitsizlikler ve hiyerarşiler artmış tirdikleri belli başlı kültürel yöntemlere “uyarlanma
ve toplumsal tabakalaşma ortaya çıkmıştır. stratejileri” denir. Uyarlanma stratejileri insanların
• Ürünler ve ticareti yapılan nesnelere el koy- besin teminini nasıl ve hangi yollardan sağladıkla-
mak amacıyla savaş ve çatışmalar artmıştır. rına ilişkin sosyo-kültürel sistemlerdir. Uyarlanma
• Kölelik, esaret ve insan kurban etme pratik- stratejileri insan toplulukları ve insan toplumları-
leri ortaya çıkmıştır. nın yaşamlarını köklü bir biçimde belirleyen etki-

48
2
Sosyal Antropoloji

lere sahiptir. Bu etkiler çok yönlüdür. Uyarlanma Avcı-toplayıcıların sosyo-politik örgütlenme-


stratejileri belli başlı ekonomik, kültürel, toplumsal si “takım” adı verilen oldukça küçük (50 kişiden
ve siyasal örgütlenme tiplerini ortaya çıkarmakta- az) topluluklardır. Takımlar akrabalığa dayalı ör-
dır (Nolan ve Lenski, 2009). gütlenmelerdir. Temelde çekirdek ailelerden oluş-
maktadır. Bu küçük ölçekli topluluklar kaynaklar
azalmaya yüz tuttuğunda hızlı bir biçimde yer de-
ğiştirebilen göçebe gruplardır. Avcı-toplayıcıların
kadınlar ile erkekler arasında eşitlikçi ilişkilerin bu-
dikkat
Uyarlanma stratejilerinin kültürlerin yaşam
lunduğu topluluklar olduğu bilinmektedir.
tarzının yanı sıra, ekonomik, kültürel, toplum-
sal ve siyasal örgütlenme biçimlerini belirleyen
önemli sonuçları bulunmaktadır.
dikkat
Tüm insanlar bir zamanlar avcı-toplayıcıydılar.

Uyarlanma stratejilerine ilişkin kültürel antro-


polojide oldukça yaygın kabul gören bir tipoloji
bulunmaktadır. Yehudi Cohen’in (1974) ortaya Günümüzde ise yeryüzünün yaşamaya en elve-
attığı bu tipolojide uyarlanma stratejileri basitten rişsiz bölgelerinde geçimlerini avcılık-toplayıcılıkla
karmaşığa doğru şöyle sıralanır: sağlayan ancak birkaç küçük topluluk kalmıştır.
1. Avcı-toplayıcılık Afrika’da yaşayan San’lar, Mbuti’ler (Pigmeler)
Alaska’da yaşayan Inuitler (Eskimolar) ve Avustral-
2. Bahçecilik
ya Aborjinleri bunların bazılarıdır. Bu toplumlar
3. Çobanlık hem farklı ölçülerde de olsa modern dünya sistemi-
4. Tarım ne katılmakta hem de yaşam tarzları günümüz mo-
5. Sanayi dern sistemden etkilenmektedirler. Aynı zamanda
Aşağıda bu beş uyarlanma stratejisini ortaya da artık besin kaynakları bakımından oldukça elve-
çıkardıkları sosyo-politik tipleri de dikkate alarak rişsiz bölgelerde yaşadıkları için yoksulluk sınırında
tartışacağız. yer almaktadırlar. Oysa geçmişin avcı-toplayıcıları,
elverişli iklim ve çevre koşullarına sahipti. Günde
2-4 saat gibi oldukça kısa süreli bir çalışmayla son
derece zengin besin elde edebilmekteydiler.
İnsan toplumları ve topluluklarının ge-
çimlerini sağlamak için kültür aracılığıyla
geliştirdikleri stratejilere “uyarlanma stra-
tejisi” denir.

Avcı-Toplayıcılık
Avcı-toplayıcılık besin üreticiliği yapılmayan
bir uyarlanma stratejisidir. İnsanlar bitki, meyve
ve yemişleri toplamak ve avlanmakla geçimlerini
sürdürdükleri için bu ismi almıştır. Geçimleri ba-
lıkçılığa dayanan topluluklar da avcı-toplayıcılar
arasında değerlendirilmektedir. Avcı toplayıcılık, Resim 2.3 Ateş yakmakla uğraşan “San”lar. Sanlar
bilinen en eski uyarlanma stratejisidir. Antropolo- bugün de yaşamlarını sürdüren Afrika’nın belli başlı avcı-
ji alanındaki bulgular tüm insanların bir zamanlar toplayıcı haklarından biridir.
avcı-toplayıcı olduğunu vurgulamaktadır. Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/File:BushmenSan.
jpg

49
2
Kültür

Çobanlık
Besin üreticiliğine dayalı diğer bir uyarlanma
dikkat stratejisi çobanlıktır (pastoralism). Çoban top-
Çekirdek aileler farklı nedenlerle hem avcı-top- lumları çoğunlukla ekip biçmeden ziyade hayvan
layıcı topluluklar hem de sanayi toplumlarında- yetiştiriciliğine dayalıdır. Çoban toplulukları en-
ki hakim aile tipidir. düstriyel olmayan küçükbaş ve büyükbaş hayvan
yetiştiriciliği yaparlar. Deve, manda, inek, ko-
yun, keçi, at, lama ve alpaka çoban toplulukların
yetiştirdiği bilinen hayvanlar arasındadır. Kuzey
Bahçecilik
Afrika’da, Sahra-Altı Afrika’da, Ortadoğu’da, Gü-
Besin üreticiliğine dayalı en basit uyarlanma ney Amerika’da, Avrupa’da ve Asya’da çoban grup-
stratejisi bahçeciliktir (horticulture). Bahçecilik, ların bulunduğu bilinmektedir (Bates, 2009). Bu
taş, sopa, değnek gibi basit aletlerle ekip-biçme ya- topluluklar sürülerle birlikte yer değiştirmektedir.
pılmasına dayanır. Bu topluluklar arasında sıklıkla
Antropolojide göçebe çobanlık (pastoral no-
görülen bir örüntü şöyledir. Bir ormanlık alandaki
madism) ve yaylacılık (transhumance) olmak
ağaçlar ekip biçme yapmak için kesilir. Arazi tarıma
üzere iki tip çobanlık olduğu kabul edilmektedir
açılır. Toprağın verimi azalıncaya kadar ekip biçme
(Galaty, 2005). Göçebe çobanlıkla uğraşan toplu-
yapılır. Sonra ekinlerden kalanlar yakılıp toprak
luklar hayvanların yaşayabileceği iklim ve ekolojik
nadasa bırakılır. Ekip biçme yapmak için başka bir
koşulların peşinde hayvanlarla birlikte göç etmek-
yere gidilir. Bu döngü sürekli devam eder. Bahçeci
tedir. Yaylacılık yapan toplulukların ise bir bölümü
topluluklar sıklıkla yer değiştirseler de görece yer-
ekip biçmeyle uğraşırken, diğer bölümü sürülerle
leşik topluluklardır. Sıklıkla ormanları kesip tarıma
birlikte mevsimlik olarak daha yüksek ya da daha
açtıkları için bahçecilik “kes-yak tarımı” olarak da
düşük irtifadaki yerlere doğru yer değiştirmektedir.
adlandırılmaktadır. Venezuela-Brezilya sınırındaki
Yaylacıların çobanlara göre daha yerleşik topluluk-
bölgede yaşayan Yanomamiler ve Nepal’de yaşayan
lar olduğu söylenebilir.
Tamang’lar günümüzde de yaşamlarını sürdüren
bahçeci topluluklar arasındadır.
Ekip biçme yapılsa bile bahçeci toplulukla-
rın birçoğunda avcılık ve toplayıcılık faaliyetle-
ri devam etmektedir. Bu topluluklar şeflikler ve dikkat
akrabalık temelli kabileler şeklinde örgütlenmek- Göçebe çobanlık ve yaylacılık olmak üzere iki
tedirler. Bahçeciler ekolojik kaynaklara fazlasıyla tip çobanlık bulunmaktadır.
bağımlı topluluklardır. Hatta yaşadıkları alanlar-
daki kaynakları hızla tüketmektedirler. Bu nedenle
sıklıkla diğer topluluklarla kaynaklar için savaşlar Çoban toplumların pek çoğunda hareket temel
yaptıkları bilinmektedir. Fakat merkezî otoritenin belirleyicidir. Sınırlı geçim kaynaklarından azami
olmayışı nedeniyle bu çatışmalar genellikle küçük ölçüde yararlanabilme amacını taşır. Hayvancılığın
ölçeklidir. Kaynakların tükenmesi bahçeci toplu- yanı sıra küçük ölçekli ticaret ile uğraşılabilmek-
luklarda büyülerin, ayinlerin ve dinî pratiklerin tedir. Kimi topluluklar köle alım-satımı, avcılık-
güçlenmesine yol açmıştır. Günümüz bahçeci top- toplayıcılık ve yağmacılık kimileri de yün, süt ve
lulukları içinde yer aldıkları ulus devletlerle ilişki diğer hayvan ürünleri satışı ile geçim stratejilerini
içindedir. Pek çoğu ulus devletlerin yoksul bölge- çeşitlendirebilmektedirler. Çoban toplumları aile
lerinde yaşamaktadır. ve akrabalık temelli, pek çoğu otoriteryen toplu-
luklardır. Çoban topluluklar, gerçek ya da varsa-
yımsal ortak bir ataya dayanan aşiretler, kabileler ya
da şeflikler şeklinde örgütlemektedirler. Bu gruplar,
dikkat kaynakların etkin kullanımı ve savunma için daha
Bahçecilik “kes-yak tarımı” olarak da adlandırıl- geniş gruplarla iş birliği kimi zaman ise savaş yap-
maktadır. mak durumunda kalmaktadırlar.

50
2
Sosyal Antropoloji

Kuzey Amerika’nın kadim yerlileri olan Nava- teraslama, sulama sistemleri ve köle emeği kullanı-
ho, Cherokee, Sioux, Apache gibi halkların pek larak yapılan büyük ölçekli tarımsal üretim, kulla-
çoğu uzun yıllar boyunca göçebe çobanlık yap- nılan tekniklerin bazılarıdır. Karmaşık bir iş bölü-
mışlardır. Anadolu’da ise Yörükler, Türkmenler ve münü gerektiren büyük ölçekli tarım, Orta Doğu,
Hemşinler çoban halklara örnek verilebilir. Kala- Çin, Asya, Orta Amerika ve Güney Amerika’da an-
balık deve sürüleriyle bilinen Bedeviler ise Afrika’lı tik uygarlıkların ortaya çıkmasında rol oynamıştır.
bir çoban halktır. Başka bir çoban halk ise Sahra Sümer, Asur, Hitit, Mısır, Çin, Hint, Maya, Aztek
Altı Afrika’da yaşayan, giysilerinde kullandıkları ve İnka gibi antik uygarlıklar bunların bazılarıdır.
renkten dolayı “mavi insanlar” olarak bilinen Tu- Tarım toplumları bahçeci ve çoban toplumların-
areglerdir. Günümüzde dünyadaki çoban halkların dan farklı olarak yerleşik yaşamın hakim olduğu
çoğunluğu yerleşik yaşama geçmek zorunda bıra- toplumlardır. İlk şehirler, ilk devletler kurulmuş-
kılmıştır. tur. Antik Yunan ve Roma gibi ilk imparatorluklar
tarım yapan toplumlarda ortaya çıkmıştır.
Toplumsal tabakalaşma gelişmiştir. Devlet yö-
neticileri, rahipler, askerler, yurttaşlar, tüccarlar,
köylüler, gezginler, serseriler, vatandaşlar ve köle-
ler gibi farklı işler üstlenen ve farklı statüye sahip
gruplar görülmeye başlamıştır. Yazının kullanılma-
ya başlanması tarım toplumlarıyla gerçekleşmiştir.
Tarım toplumlarının bazılarında artan emek gücü
talebi, bu toplumlarda kalabalık geniş ailelerin yay-
gınlaşmasına yol açmıştır. Artan üretimin sonucun-
da kültürler arasında etkileşimin yanı sıra ticaret de
gelişmiştir. Tarım toplumlarında formel hukuk ve
Resim 2.4 Bir Yörük grubu olan Sarıkeçililer yazılı kurallar uygulanmaya başlamıştır. Bu top-
Anadolu’nun bilinen eski göçebe halklarından biridir. lumlar, hükümdarın merkezî otorite sahibi oldu-
Kaynak:https://i.pinimg.com/originals/ba/72/8c/
ğu toplumlardır. Tarım toplumları tarih boyunca
ba728c58014dd3acc0803b170ab1c78b.jpg
sıklıkla büyük ölçekli savaşlar, salgın hastalıklar ve
doğal âfetlerle sarsılmıştır. Tarım toplumları MS
18. yüzyıl sonundan itibaren sanayi toplumlarının
Tarım yükselişe geçişine kadar dünyada binlerce yıl hakim
Tarım toplumları günümüzden önce 8000 olmuşlardır.
dolaylarında Orta Doğu’da görülmeye başlamış-
tır. Ekip biçmenin hayvan emeği, aletler ve köle Sanayi
emeği gibi teknikler kullanılarak gerçekleştirildiği
bir uyarlanma stratejisidir. Bu tekniklerin yanı sıra Sanayi toplumları, üretimin makinelerle ya-
gübreleme ve tarih içinde -milattan önce üçüncü pıldığı büyük ölçekli ve gelişmiş toplumlardır. 18.
bin yıldan itibaren kullanılmaya başlanan metal yüzyılın ikinci yarısında Britanya ve daha az ölçüde
aletler de dahil olmak üzere- giderek geliştirilen olmakla birlikte Avrupa ekonomileri bir dizi meka-
aletler tarımsal üretimin miktarının hiç olmadığı nik buluş olan buhar makinası ve yeni dokumacılık
kadar artmasına yol açmıştır. Tarım, kuraklık, sel, tekniklerinin gelişmesiyle dönüşüme uğramıştır.
haşere istilası ya da toprağın veriminin düşmesi Bu süreç, “Sanayi Devrimi” adıyla tanımlanmak-
gibi ekolojik risklere bağımlılığın azalmaya başladı- tadır. Sanayi Devrimi, işçileşme, uzmanlaşma, ka-
ğı bir üretim stratejisidir. Göç etmek zorunda kal- pitalizm, ulus devletler, kentleşme ve modernite
maksızın sürekli üretim yapılabilmesini mümkün gibi her biri başlı başına radikal dönüşümler olan
kılar. Besin üretiminde artışın sonucunda insan sonuçları beraberinde getirmiştir.
nüfusunda artış olmuştur. Günümüze değin uzanan süreçte bilimler, tek-
Tarım, önceki ekip-biçme yöntemleri bahçeci- noloji ve üretimde kullanılan teknikler gelişmiştir.
lik ve çobanlığa göre daha karmaşık toplumsal ör- Sanayileşme dünyanın dört bir yanına yayılmış
gütlenmeye yol açmasıyla öne çıkar. Geniş ölçekli ve hakim konuma gelmiştir. Buharlı makinelerin

51
2
Kültür

yerini süreç içinde petrol ve elektrikle çalışan maki- Günümüzde sanayi toplumlarının yeni bir
neler almıştır. Fabrikalar üretimin başat gücü hâline form olan “post-endüstriyel toplumlara” dönüş-
gelmiştir. Kentleşmeyle beraber nüfus artışı hızlan- mekte olduğu, sosyal bilimlerdeki önemli tartışma-
mıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren lardan biridir. 1970’lerin başlarından itibaren geli-
insanlık tarihinde ilk kez kent nüfusu kır nüfusunu şen küreselleşme, kültürler arasındaki etkileşimleri
geçmiştir. Modern bilimler ve teknoloji hiç olmadığı arttırarak post endüstriyel toplumların ortaya çı-
kadar gelişmiştir. Sanayi toplumları kalabalık ailele- kışında ve hızla gelişmesinde önemli bir rol oyna-
rin geçimini sağlamanın güçleşmesi, diğer taraftan mıştır. Post-endüstriyel toplumlar insan emeğine
da büyüyen kentlerde artan konut sorunu gibi ne- giderek daha az gereksinim duyulan toplumlardır.
denlerle çekirdek ailelerin hakim olduğu toplumlar- Gelişmiş teknoloji, hızlı bilimsel atılımlar ve hiz-
dır. Bürokrasi, hizmet sektörü, sosyal devlet, anayasa met sektörünün merkezî rolüyle öne çıkmaktadır-
gibi modern kurumlar ortaya çıkmıştır. lar. Bu toplumların genel anlamda yüksek eğitim
düzeyinde bireylerden oluşmaktadır. İnternet ve
sosyal medya başta olmak üzere iletişim araçlarının
etkin kullanımı post-endüstriyel toplumların önde
dikkat gelen özelliklerinden biridir.
Sanayi toplumları günümüzde yerlerini post-
endüstriyel toplumlara bırakmaktadır.

Öğrenme Çıktısı
2 Kültürel uyum ve uyarlanma stratejilerini gösterebilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Modern uygarlık bugünlere


gelirken sanayileşmeye, hat-
Son dönemde popüler olan
ta post-endüstriyel topluma
Türkiye’de “Çit” adıyla gös- Hayvanlardan Tanrılara:
doğru bir gelişim göstermiş-
terilen Rabbit-Proof Fence Sapiens – İnsan Türünün
tir. Kültürel antropolojinin
(2002) adlı filmde anlatılan Kısa Bir Tarihi (2017) adlı
ele aldığı sanayileşmemiş
topluluğun uyarlanma stra- eserde Yuval Noah Harari,
küçük ölçekli ve geleneksel
tejisi nedir? Filmi dikkate yerleşik yaşamın başlangıcı
toplumlardan hareketle al-
alarak tartışın. ile evcilleştirme arasında na-
ternatif bir insan uygarlığı-
sıl bir ilişki kurar? Tartışın.
nın bugün nasıl olabileceği-
ni tartışın.

KÜLTÜREL SÜREÇLER
Kültür sabit kalmaz, değişir ve dönüşür. Geçmişten bugüne gelen tek şey kültürün değişiyor oluşudur.
Kültürün nasıl değiştiği ve dönüştüğü antropolojinin en önemli konularından biridir. Bu nedenledir ki,
sosyal antropologlar ele aldıkları konuları kesin bir başlangıcı ve sonu olmayan süreçler olarak değerlendi-
rirler. Başlıca kültürel değişme süreçleri şunlardır.

52
2
Sosyal Antropoloji

olmaksızın dolaylı yollardan gerçekleşmektedir.


Ticaret gibi kimi durumlarda yayılma doğrudan
dikkat temasla gerçekleşir. Sömürgecilik gibi üçüncü bir
Kültür hiçbir zaman sabit kalmaz; daima değişir. ihtimale göre ise zorla ve dayatmayla olabilmek-
Fakat çoğu zaman bu değişimlerin ayırdına va- tedir. Bazı sözcüklerin birbirine coğrafi bakımdan
rılması zaman alır. uzak ve kimi zaman aralarında doğrudan temas
bulunmayan kültürler tarafından kullanılıyor olu-
şu kültürel yayılmanın sonucudur. Arap ya da İran
kökenli olduğu düşünülen “limon” sözcüğü farklı
Kültürel süreçlerin ilki kültürün öğrenilmesine
yazımlarla da olsa benzer bir tonlama ile Kuzey Ak-
ilişkindir. Bir kültürün üyesi olan bireylerin do-
deniz ülkelerinin yanı sıra Orta Avrupa ülkeleri ve
ğumdan itibaren kültürün özelliklerini öğrenerek
Rusya’da da kullanılmaktadır.
içselleştirmesine “kültürlenme” denir. Kültürlen-
me insan yaşamı boyunca devam eden bir öğrenme Başka bir kültürel değişme mekanizması ise
sürecidir. Genellikle kültürlenmenin bebeğin anne “kültürleşmedir” (acculturation). Toplumlar ara-
rahmine düşmesiyle başladığı ve ölene kadar de- sında doğrudan temas olduğunda ortaya çıkan
vam ettiği kabul edilir. Kültürlenme sürecinde kül- değişmelere kültürleşme adı verilmektedir. Kültür-
türel normları, değerleri, alışkanlıkları, beğenileri, leşme, kültürün, genellikle daha gelişmiş bir mede-
söylemleri öğrenir ve içselleştiririz. Kültürlenmede niyete sahip olan, farklı kültürlere sahip topluluk-
aile, akrabalar, akranlar, rol modeli olan eğitmenler ların sürekli ilk elden ve doğrudan teması yoluyla
ve uzmanlar etkilidir. Son yıllarda bu süreçte kü- aktarıldığı süreçtir. Bu ilişki çift taraflı olabileceği
resel ölçekte etkili olan kitle iletişim araçları öne gibi tek yönlü de olabilmektedir. Yaklaşık 1000 yıl
çıkmaya başlamıştır. önce Japonya, kültürleşme yoluyla kültürünü bü-
yük ölçüde Çin’den almıştır. Çinliler, Japonya’dan
yalnızca katlanan yelpazeyi kabul ederken, Japonya
ise Çin’den yazı, para ve Budizm gibi ögeleri almış-
dikkat
tır (Winick, 2013). Japonya 19. yüzyıldaki, mo-
Kültürlenmeye ilişkin daha detaylı bir tartışmayı dernleşme sürecinde bu sefer batıdan olmak üzere
bu bölümde “Kültür Öğrenilir” başlığında bu- ikinci bir kültürleşme dönemi yaşamıştır. Barnard
labilirsiniz. ve Spencer’ın işaret ettiği üzere günümüzde bu
kavram önemini yitirmeye yüz tutsa da kültürleş-
me yakın zamana kadar kültürel antropolojide çok
Kültürel özelliklerin kültürlerde ortaya çıkışı ve kullanılan bir kavram olagelmiştir (2005: 754).
kültürleri değişime uğratmasına ilişkin başlıca me- Kültürel değişme sürecine dair günümüzde ba-
kanizmalardan biri “bağımsız icattır”. Bu kavram, zen birbiriyle ilişkilendirilerek tartışılan iki kavram
aynı kültürel özelliklerin birbiriyle temas içinde ise “kültürel bütünleşme” (integration) ve “kültürel
olmayan kültürlerde birbirinden bağımsız bir bi- asimilasyondur”. Bu kavramlardan ilki olan “kül-
çimde ortaya çıkmasına işaret etmektedir (Kottak, türel bütünleşme” bir kültüre başka bir kültür-
2010; 2017). Bağımsız icatlara verilebilecek örnek- den gelen kimselerin kendi kültürel özelliklerinin
lerden biri hayvanların evcilleştirilmesine ilişkindir. tamamını yitirmeksizin hakim kültüre katılmaları
İnsanlık tarihinde karbonhidrat kaynağı olan bitki- anlamına gelmektedir. Bütünleşmenin toplumsal,
lerin evcilleştirilmesi farklı tarihlerde Orta Doğu’da kültürel, ekonomik, hukuki ve siyasal boyutları
buğday, Orta Amerika’da mısır ve Asya’da pirinç ile bulunmaktadır. Kültürel bütünleşme son yıllarda
başlamış ve farklı bitkilerin evcilleştirilmesiyle dün- özellikle uluslararası göçmenler üzerine tartışma-
yaya yayılmıştır. larda gündeme gelen bir konudur. Göçmenlerin
Kültürel değişmenin en önemli araçlarından ev sahibi ülkenin dilini öğrenmeleri kültürler ara-
biri “kültürel yayılmadır” (diffusion). Bu süreç, sı ilişkilerin kurulmasını sağlayarak kültürel bü-
kültür ögelerinin coğrafi yakınlık, gezginler, göç, tünleşmeyi hızlandıran bir süreçtir. Diğer yandan
ticaret, savaş ya da başka bir iletişim kanalı aracılı- “kültürel asimilasyon” ise bir kültürün hakim
ğıyla bir toplumdan diğerine taşınarak yayılmasıdır kültür içinde kültürel olarak erimesi ve kendi kül-
(Glick, 2001: 118). Yayılma bazen doğrudan temas türel özelliklerini yitirmesi anlamına gelir. Kültürel

53
2
Kültür

asimilasyon kendiliğinden olabildiği gibi, devlet Dünya ölçeğinde artan etkileşim, yerel ve böl-
eliyle ve zorla da olabilir. 1980’lerde Bulgaristan’ın gesel kültürlerin birbiriyle ilişkisini zenginleştirme-
Müslüman ve Türk nüfusa yönelik olarak uygula- nin yanı sıra bir küresel kültürün ortaya çıkma-
dığı “Bulgarlaştırma” devlet eliyle ve zorla gerçek- sına yol açmıştır. Günümüzde dünyanın pek çok
leştirilen kültürel asimilasyona verilebilecek bir yerinde karşımıza çıkan markalar ve kültürel özel-
örnektir. Bu politika çerçevesinde, zor kullanarak, likler küresel kültüre örnek verilebilir. Örneğin 19.
Bulgaristan’da yaşayan Türk, Pomak ve Tatarların yüzyıl sonlarında yerel bir spor olarak Britanya’da
isimlerinin Bulgar adlarıyla ile değiştirilmesi ve bu başlayan futbol, günümüzde dünyanın neredeyse
halkların din olarak da Hristiyanlığı kabul etmele- tamamında izlenen, oynanan ve kendi endüstrisi-
ri amaçlanmıştır (Zafer, 2010). Bunun sonucunda ni yaratmış küresel bir spordur. Benzer bir biçimde
Bulgaristan’dan Türkiye’ye büyük bir zorunlu göç başlangıçta Almanya’nın Hamburg şehrinde orta-
dalgası yaşanmıştır. ya çıkan hamburger, başka bir ülkeden, ABD’den
Küreselleşme (globalization), son yıllarda sadece dünyaya yayılarak küreselleşmenin en önemli sim-
antropolojide değil, sosyal bilimlerin genelinde en gelerinden biri olan bir fast food hâline gelmiştir.
çok tartışılan konulardan biridir (Bates, 2009; Kot-
tak, 2010; 2017; Eriksen, 2009). Küreselleşme özel-
likle 1970’lerden günümüze uzanan bir sürece işaret
eder. Temelde birbirine paralel iki kültürel sürece
dikkat
vurgu yapar. Bunlardan ilki, günümüzde dünyada Küreselleşme bir yanıyla kültürler arası etkile-
kültürler arasında karşılıklı etkileşimin artmasıdır. şimin artması ve küresel kültürün gelişimine,
Bu durumda radyo, televizyon, sabit telefon, akıllı diğer taraftan da yerel üzerinde ulusötesi bir de-
telefon, faks, sinema, e-mail, internet ve sosyal med- netimin yaygınlaşmasına işaret eder.
ya gibi iletişim araçlarının giderek daha yaygın bir
biçimde kullanılmasının etkisi büyüktür. Ama artan
kültürel etkileşimler sadece bununla sınırlı değildir.
Dünya ölçeğinde fiziksel hareketliliklerin, seyahatle- Küreselleşmenin ikinci anlamı, dünya ölçeğin-
rin, nesnelerin bir yerden bir yere taşınmasının daha de denetimin ulusal niteliğinin giderek gerileyerek
çok, daha hızlı ve artan bir yoğunlukta gerçekleş- ulusötesi kuruluşların bu alanda öne çıkmasıdır.
mesinin küreselleşme sürecinde çok önemli bir rolü Uluslararası ilişkiler kadar üretim, ticaret, finans,
bulunmaktadır. Günümüzde çalışanlar, göçmenler, seyahat ve hatta güvenlikte bu durum etkilidir.
işverenler, koşullar, statüler, ücretler, dünyaya iliş- Ortaya çıkan AB, IMF, Dünya Bankası gibi kuru-
kin bilgimiz, hatta yiyip içtiğimiz şeyler küreselleş- luşlar ve MAI, NAFTA gibi anlaşmalar bu süreçte
meden etkilenmektedir. Eskiden olduğundan farklı etkili olmuşlardır. Aynı zamanda son yıllarda yine
bir biçimde insanlar kendi ürünlerini, duruşlarını ve ulusaşırı niteliğiyle öne çıkan Amazon, AXA, Du-
geleceğe dair planlarını sadece yerel koşullara göre Pont, eBay, Google, HP, IKEA, ING, Microsoft,
değil, dünyada farklı kültürlerde olup bitenlere göre McDonald’s, Shell, TetraPak, Unilever gibi şirket-
şekillendirmektedirler. lerin sayısı ve dünya ekonomilerindeki etkisi art-
mıştır. Bu şirketlerde geçmişin üretim sektöründen
ziyade finans, ticaret, internet ve bilişim alanının
önemi kendini göstermektedir. Yüksek teknoloji
dikkat kullanımı bu ulusaşırı şirketlerin belirleyici özellik-
“Ulusaşırılaşma” kavramı son yıllarda toplumlar lerinden biridir.
ve devletlerin ulusal ve yerel niteliklerinin geri- Yukarıda anılan iki temel eğilim, küreselleş-
leyip, ulusların ötesine geçen bir nitelik almaya menin olumsuz ve hatta geri dönülmesi zor bir
başladığı siyasal ekonomik ve kültürel sürece sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Küreselleşme, kül-
göndermede bulunur. Yerelin gerilemeye başla- türleri birbirine bağlarken, yerel kültürlere yönelik
dığı günümüzde giderek “ulusaşırı” topluluklar yıkıcı bir etki yapmaktadır. Küreselleşme dünyada
ve kültürler öne çıkmaktadır. Ulusaşırı ekono- kültürel, ekonomik ve siyasal hâkimiyetini kurar-
mik ilişkiler kurulmakta; ulusaşırı siyasal ve hu- ken yerel kültürler buna direnememekte ve kay-
kuki düzenlemeler yapılmaktadır. bolmaya yüz tutmaktadırlar. Bu durumun sonuç-

54
2
Sosyal Antropoloji

larından biri de “küyerelleşmedir” (glocalisation). eder. Küresel şirketlerin yerel esinler taşıyan ürünler
Küreselleşme ve yerelleşme kavramlarının bir araya üretmesi küyerelleşmeye örnektir. Örneğin, küresel
getirilmesiyle ortaya çıkan bu kavram, küresel, ye- kola şirketlerinin her Ramazan’da geleneksel ve ye-
rel ve bölgesel seviyelerin artan öneminin birlikte rel ailelere vurgu yapan reklamları küyerelleşmeye
ortaya çıktığını ve iç içe geçtiğini göstermektedir. örnek verilebilir. Bu gibi örneklerde öne çıkan “ye-
(Swyngedouw, 2010). Küyerelleşme, küreselleşme rel” ögeler, gerçekte yerelde ortaya çıkmış ürünler-
sürecinde yerel unsurların dönüşerek küresel kül- den ziyade, küresel ilişkilerce dönüştürülerek kur-
türün içinde erimesi ve küresel ilişkiler içinde yeni gulanmış bugüne özgü kültürel özelliklerdir.
kültürel formlar ve ürünler ortaya konmasına işaret

Öğrenme Çıktısı
3 Başlıca kültürel süreçleri sıralayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

George Ritzer, günümüzün


en önemli kuramcılardan Küreselleşmenin Güney
Sultan (1978) filminde göç
biridir. Ritzer’in “Toplumun Amerika halkları üzerindeki
ve kültürel değişme nasıl ele
McDonaldlaştırılması” ese- etkilerini ve yerlilerin küre-
alınmaktadır? Filmi izleyip
rinde günümüze ait kültürel selleşmeye geliştirdikleri iti-
tartışın.
ögeleri nasıl tarif etmekte- razları tartışın.
dir? Araştırıp tartışın.

KÜLTÜRLE İLGİLİ BAZI TEMEL


KAVRAMLAR “Kültürel örüntü”, küçük ölçekli top-
Kültürel antropolojide kültür üzerine tartışma- luluklarda bulunan, tekrarlanan kültür
larda kullanılan bazı temel kavramları kısaca ele özelliklerine göndermede bulunmak için
alacağız. Bu kavramlardan ilki “kültürel örüntü” kullanılır. Kültürel örüntü kültürün ta-
kavramıdır. Kültürel örüntü üzerine ilk çalışmalar- mamında değil, sadece bir bölümünde
dan biri Ruth Benedict’in Patterns of Culture (Kül- görülür.
tür Örüntüleri) kitabıdır (1989[1934]). Bu kavram,
küçük ölçekli gruplar ya da topluluklarda bulunan,
tekrarlanan kültür özelliklerine göndermede bulun- Kültür üzerine tartışmalarda sıklıkla kullanılan
mak için kullanılır. Kültürel örüntü, kültürel sistem bir kavram ise “kültür şokudur”. Bu kavram, bir
ya da yapıdan farklı olarak kültürün tamamında kültürden başkasına giden bireylerin, yeni kültüre
değil, sadece bir bölümünde görülür. Örneğin; bir uyum sağlamada karşılaştıkları güçlükler, sıkıntılar,
kültürde erkek egemen (ataerkil) ilişkilerin hakim gerilimler ve bunalımlara işaret eder. Kültür şoku,
olması kültürel yapının göstergesidir fakat bu kül- sosyal bilimcilerin yanı sıra başka bir kültüre giden
türde -örneğin kocanın evi terk ettiği yoksul aileler- gezginler, göçmenler, iş insanları, öğrenciler, hatta
de- evin geçiminden sorumlu olan kadınların aile turistlerin yaşadığı bir deneyimdir. Bu durum ge-
içinde söz sahibi olması bir kültürel örüntüdür. nellikle travmatik olmasına karşın geçici ve aşıla-

55
2
Kültür

bilir bir durumdur. Kültürel antropologlar kültür


şokunu aşmak için dil öğrenmek, yereldeki yiye-
cekleri yemek, yerel kültürden insanlarla tanışmak
ve onlarla kişisel ilişkiler kurmak gibi yöntemlere kitap
başvururlar. Modern toplumlarda farklı kültürlerden insanların
Kültüre ilişkin “yerel kültür” ve “alt kültür” gündelik hayatlarını nasıl kurduklarını anlatan The-
kavramlarıyla sıklıkla karşılaşırız. Bu kavramlardan odore Zeldin’in İnsanlığın Mahrem Tarihi. İstanbul:
“yerel kültür” belirli yerlerdeki toplulukların ayırt Ayrıntı Yayınları, (2021) kitabını okuyabilirsiniz.
edici kültürleri anlamına gelmektedir. Örneğin,
Paskalya Adaları bölgesinde binlerce yıldır yaşayan
Rapa Nui halkı bir yerel kültürdür. Diğer yandan “Popüler kültür” ise kitlelerce hızla yaygınlaş-
“alt kültür” kavramı, bir hakim kültür içindeki bir tırılmak ve kolayca tüketilmek için üretilen, geçici,
grubun o kültürden farklılaşan kültürel örüntüle- ticari, kalıcılığı ve yüksek beğenileri hedeflemeyen
rini vurgulamak için kullanılır. Örneğin ABD’deki kültürel ürünler için kullanılan ifadedir. Popüler
farklı motosikletli gruplarının ritüelleri, simgeleri, kültür gündelik hayatımızda bilgisayar oyunların-
zaman geçirdikleri bölgeler ve kendilerine özgü dan dizilere, popüler müziklerden filmlere, sporlara
argo ifadeler ile oluşturdukları kültürel özellikler ve sosyal medyaya değin pek çok alanda karşımıza
bu ülkedeki motosikletli alt kültürünü yansıtmak- çıkar. Theodor Adorno’nun sosyal bilimlere önemli
tadır. Bunun yanı sıra ABD’de ülkenin hakim kül- bir açılım sağlayan “kültür endüstrisi” eleştirisin-
türünden farklılaşan ABD motosikletli alt kültürü- den bu yana özellikle son dönemde kültürel ant-
nün yanı sıra farklı motosikletli grupların kendi alt ropolojide de popüler kültür üzerine incelemeler
kültürleri de bulunmaktadır. yapılmaktadır (bk. Adorno, 2003; Fabian, 1998;
Mukerji ve Schudson, 1991).
“Etnosantrizm” ve “ırkçılık” ise bir spektrumda
“Yerel kültür” belirli yerlerdeki topluluk- birbirinin uzantısı olarak düşünülebilecek kavram-
ların kültürleri anlamına gelmektedir. lardır. Bu kavramlardan ilki olan “etnosantrizm”,
bir kimsenin kültürünün tüm diğer kültürlerden
daha üstün olduğu yönündeki bakış açısıdır. Et-
nosantrizme küçük düşürücü karşılaştırmalar eşlik
Kültür üzerine konuşurken, “yüksek kültür” ve
eder (Rhum, 2001). Etnosantrizm, kişinin diğer
“popüler kültür” arasında sıklıkla ayrım yapıldığı
kültürlere kendi kültürünün ön yargılarıyla ve kü-
görülür. “Yüksek kültür”, yaygın bir biçimde eği-
çümseyerek bakma eğilimini barındırır. Bu bakış
timli, yüksek statüye, üst gelir düzeyine ya da üst
açısı çok yaygındır. Bütün kültürler bir dereceye
sınıflara mensup kimselerin kültürünü vurgula-
kadar etnosantriktir. Diğer kültürlerden insanla-
maktadır. Bu kavram buna paralel olarak (sıradan
ra küçümseyerek bakmaktan onların değerlerini,
insanların) halk kültürüne ya da popüler kültüre
yiyecek-içeceklerini, giyim kuşamlarını, kültürel
karşıt olarak entelektüellerin ya da seçkinlerin kül-
özelliklerini ve pratiklerini değersiz görmeye değin
türel tercihleri olan estetik beğeniler, felsefe, edebi-
geniş bir yelpazede dışavurumları vardır. Etnosant-
yat ve sanatlara işaret etmek için kullanılmaktadır.
rizm bir ayrımcılık türüdür.
Yüksek kültüre sıklıkla verilen örnekler Rönesans
İtalyan ressamlarının (ör. Leonardo da Vinci ya da
Rafaello), klasik müzik bestecilerinin (ör. Mozart ya
da Beethoven) veya klasik romancıların (ör. Dosto- dikkat
yevski ya da Cervantes) eserleridir. Yüksek kültürün Antropoloji etnosantrizm ve ırkçılık başta ol-
özelliği biricik ve tekrarlanamaz kültürel özellik ve mak üzere her tür ayrımcılığa karşı bir bilimdir.
ürünlere göndermede bulunuyor oluşudur.

56
2
Sosyal Antropoloji

Diğer halklara yönelik ayrımcılık spektrumu- değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizer. Kültürel
nun biraz daha ilerisinde “ırkçılık” yer alır. Kuram- görelilik fikri, etnosantrizm ve ırkçılığa karşı bir
sal kökenleri bir tarafa bırakılacak olunursa, “ırk- duruştur. Bu yaklaşım, bugün kültürel antropoloji-
çılık” inançlar, dünya görüşü, gündelik pratikler, nin merkezinde yer alan fikirlerden birisidir.
iktidar, ekonomik çıkarlar gibi alanlarda ırk fikrini
merkeze alan ön yargı, suçlama, ayrımcılık ve sö-
mürüye işaret eder (Harrison, 2001). Bu derin ve
kökleşmiş ayrımcılığın ırk ayrımcılığının yanı sıra
bireysel, simgesel, söylemsel, kültürel, kurumsal ve
ekonomik dışavurumları bulunmaktadır. Ayrıca ön
yargılar, ötekileştirme ve damgalama gibi sonuçları
görülmektedir. Antropoloji yaklaşık yüz yıldır “ırk”
fikrinin biyolojik değil sadece kültürel alanla sınırlı
olduğunu vurgular. Bu alan, ırkçılığa karşı net bir
duruş sergilemektedir.
“Kültürel görelilik” başkalarının davranış ve
inançlarını onların gelenek ve deneyimleri çerçe-
vesinde değerlendirmek anlamına gelmektedir. Bu Resim 2.5 15 Mart 2019’da Chrsitchurch’te gerçekleşen
fikir, kişinin kendi kültürünün merkezi olduğu silahlı saldırıyı haka dansı yaparak protesto eden Yeni
düşüncesine yönelik bir itirazdır. Farklı kültürlerin Zelandalı lise öğrencileri.
özelliklerinin, kültürel örüntülerinin, kültürel pra- Kaynak: https://storage.googleapis.com/afs-prod/
tiklerinin ve kültürel anlamlarının aynı değerde ol- media/media:fd0598c46ed84ef4932318ebd5ad051d/800.
duğunu vurgular. Bunların kendi bağlamları içinde jpeg

Yaşamla İlişkilendir

SALDIRI SONRASI NEDEN HAKA DANSI YAPIYORLAR?


GazeteDuvar
19 Mart 2019
Yeni Zelandalılar, geçtiğimiz Cuma günü iki camiye düzenlenen nefret dolu saldırılarda kaybet-
tikleri 50 kişinin yasını, geleneksel Haka dansı ile tutuyor. Ülkenin her köşesinden, genci ve yaşlısıyla
Haka dansı yapanların görüntüleri geliyor. Peki Haka dansı nedir? Yeni Zelandalılar bu dansı neden
hem cenazelerde hem kutlamalarda icra ediyor?
Haka dansı en yaygın bilinen tanımıyla ‘Yeni Zelanda’nın yerlisi olan Maorilerin savaş dansı’ olsa
da Yeni Zelanda kültüründe bundan çok daha fazlasını simgeliyor. Evet, çıkış noktasının savaş dansı
olduğu doğru. Fakat bunun ötesinde, bir kabilenin onurunu, gücünü ve birliğini simgeliyor. Bir tür
meydan okuma anlamına geliyor. Bu açıdan törensel bir ‘dans’; duyguların ortaklaşa ifade edildiği, konu
ne olursa olsun birlik mesajı verilen bir ritüel. Bugün hem kutlamalarda hem cenazelerde icra edilebil-
mesinin sebebi de bu.
Haka uzmanı Te Kahuata Maxwell, Reuters ile söyleşisinde cenazelerde Haka yapılmasının travma
ile başa çıkmanın bir yolu olduğunu söyledi. Maxwell, “Bu, Maorilerin ölümle başa çıkma, yas tutma,
sevgiyi gösterme yöntemi. Haka, Maorilerin destek gösterme biçimi; onların yas tutmasının bir parçası”
dedi.
Maori kabileleri bu dansı geleneksel olarak bir savaş çağrısı için kullanıyordu. Savaşçılar, savaş ala-
nında rakiplerini korkutmak için saldırgan yüz ifadelerine bürünüyor, gözlerini ‘pörtletip’ dillerini çıka-

57
2
Kültür

rıyor, korkutucu sesler çıkararak silahlarını sallıyordu. Haka dansının bu dönemdeki bir diğer amacı da,
kendi morallerini yükseltmekti: Savaş tanrısını, savaşı kazanmalarına yardım etmeye çağırıyorlardı. Sa-
vaş için yapılan bu Haka türüne, ‘peruperu haka’ deniyordu. Haka sırasında telaffuz edilen sözcükler de,
o kabilenin atalarını ve tarihini anlatan şiirlerdi. Zamanla silahlar bırakıldı, kadınlar da katıldı; Haka,
Yeni Zelanda toplumunun kendini ifade etme yöntemlerinden biri hâline geldi. Düğünler, mezuniyet
törenleri, misafirlerin karşılanması, cenazeler, spor müsabakaları gibi hemen her toplumsal olayda icra
edilir oldu. 19’uncu yüzyılda adaya ayak basan Hıristiyan misyonerlerin Haka’yı yasaklama ve yerine
ilahiler dayatma girişimi başarısız kılındı; İngiliz kraliyet ailesinin Yeni Zelanda’yı ilk ziyaret eden üyesi
Prens Albert için 1869’da Wellington’da düzenlenen karşılama töreninde de Maoriler Haka yaptı.
Maoriler bugün Yeni Zelanda nüfusunun yüzde 20’sini oluştururken, Haka da ülke kültürünün en
köklü geleneklerinden biri. ‘Kapa haka’ adı verilen, isteyen kişilerin kendi kendilerine biraraya geldiği
gruplarca icra ediliyor. Gruplar kendi koreografilerini ve sözlerini hazırlayabiliyor. Okulların da hemen
hepsinde Haka grupları var. Ülkede iki yılda bir, Te Matatini adı verilen ulusal çapta bir Haka yarışması
düzenleniyor. Yerel düzeyde ise her yıl onlarca yarışma var. Yeni Zelandalı spor takımları, 1889 yılından
bu yana uluslararası maçlarına çıkmadan önce Haka dansı yapıyor. Bazı üniversitelerde ise Haka’nın
psikolojik etkilerini araştıran bölümler var.
-Kısaltılarak alıntılanmıştır.

Kaynak: https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2019/03/19/saldiri-sonrasi-neden-haka-dansi-yapi-
yorlar

Öğrenme Çıktısı
4 Kültüre ilişkin bazı temel kavramları aktarabilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

L’insulte (Hakaret) (2017)


Kültürün yeni etkileşimlerle
adlı filmi izleyip etnosant-
Martin Stokes’un Türkiye’de nasıl yeni formlar ürettiğini
rizm ve ön yargıların aynı
Arabesk Olayı (2020) kitabı- göçmenlerin mutfakların-
yerde yaşayan farklı kül-
nı kültürel ilişkileri dikkate da pişen yemeklerin kendi
türlerden insanlar arasında
alarak tartışın. mutfağımıza etkilerini dik-
nasıl sorunlar yarattığını
kate alarak tartışın.
tartışın.

58
2
Sosyal Antropoloji

Kültürün tanımını ve
1 başlıca özelliklerini
anlatabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Kültür ve Özellikleri

İnsanlığın en belirleyici özelliklerinden ve olmazsa olmazlarından biri olan kültür, genel anlamda antropolojinin
en temel kavramlarından biridir. Yapıp ettiğimiz her şeyde ve her yerde kültürün izlerini görmek mümkündür.
Ekolojik koşullara türlü şekillerde kültür üreterek uyum sağlarız. Avlanmak, savaşmak, sağaltım, boş zaman
geçirmek, spor karşılaşmaları yapmak, şefliklerden imparatorluklara yönetim organizasyonları kurmak, ara-
mızdaki sorunları çözmek, ticaret yapmak kültür aracılığıyla beraber gerçekleştirdiğimiz işlerdir. Antropolojide
kültürün iki yüzden fazla tanımı bulunmaktadır. Kültür bütün insanlarda bulunan bir özelliktir. Günümüzde
“kültür”, biyolojik ya da doğal değil, insan ürünü olan her şeye göndermede bulunmak için kullanılmaktadır.
Böylece kültür denildiğinde ilk insanların hayatta kalmak için yaptığı basit aletler ve barınaklardan bilimler,
sanatlar, hukuk sistemleri ve devletlere değin uzanan geniş yelpazede pek çok şey anlaşılmaktadır. Kültür, insan
gruplarınca paylaşılıp nesilden nesile aktarılabilen, sanatlar, toplumsal davranışlar, söylemler, düşünce kalıpları,
maddi ürünlere göndermede bulunmak için kullanılmaktadır. Her şeyi kapsayan bütünleştirici bir kavramdır.
Kültürün “evrensel”, “genel” ve “tikel” olmak üzere üç düzeyi bulunmaktadır. Kültür hakkında konuşurken
sıklıkla mükemmel bir tanım yapmaktansa kültürün özelliklerine odaklanılır.
Kültürün başlıca özellikleri şunlardır. Kültür insanın bir özelliğidir. Kültür, insanı diğer canlılardan ayıran şeydir.
Kültür toplumsaldır. Kültür toplumu, toplum ise kültürü şekillendirir. Büyük harfle yazılan “Kültür” kavramı,
insanları diğer canlılardan ayıran bir özellik olan kültüre göndermede bulunur. Küçük harfle yazılan “kültür”
ise grupları birbirinden ayıran özellikler olan farklı kültürlere vurgu yapar. Kültür genetik ya da biyolojik değil,
tamamıyla insan ürünüdür. Kültür öğrenilir. Kültürel öğrenmeye “kültürlenme” adı verilir. Kültürel özellikler
grubun, topluluğun ya da toplumun üyelerince paylaşılırlar. Kültürün paylaşılması hem kültürel özelliklerin
sürdürülmesine hem de grup aidiyetine yol açar. Kültür bir simgeler bütünüdür. Kültürel simgeler hem kültüre
ilişkin bir bütünlük kurar, hem de insanların kültürün üyesi olan diğer insanlarla ilişki kurmasını sağlar. Kültür
uyum sağlamaya yaradığı gibi uyum bozucu da olabilir.

Kültürel uyum ve
2 uyarlanma stratejilerini
gösterebilme

Kültürel Uyum ve Uyarlanma


Stratejileri

Uyarlanma, diğer bir deyişle uyum sağlama, kültürün en ayırt edici özelliklerinden biridir. Uyarlanma “biyo-
lojik uyarlanma” ve “kültürel olmak” üzere iki türlüdür. Yeşil bitkilerin fotosentez yapması, sıcak iklimlerde
yaşayan memeli hayvanların kısa tüy, soğuk iklimlerdekilerin ise uzun tüy ve yoğun yağ dokusu gibi biyolojik ve
fizyolojik yollar geliştirerek ekolojik koşullara uyum sağlamalarına “biyolojik uyarlanma” denir. Toplu hareket
etme, simgeler kullanma, giysiler, tarım, binalar ve aletler yapma gibi araçlarla ekolojik koşullara kültürel yol-
lardan uyum sağlamaya “kültürel uyarlanma” denir. Tüm canlılar içinde sadece insanlar kültürel uyarlanma
yaparlar.
Uyarlanma için kullanılan araçlardan biri evcilleştirmedir. Evcilleştirme bitkiler ve hayvanların insanların ya-
şadığı yerlerin yakınında yetiştirilebilir hâle getirilmesi demektir. Evcilleştirme insanlık tarihinde farklı zaman-
larda farklı bölgelerde bağımsız icatlar şeklinde gerçekleşmiştir. Evcilleştirilen ilk hayvan köpek (GÖ 40000
dolayları) ilk bitki ise buğdaydır (GÖ 12000 dolayları).

59
2
Kültür

Kültürel uyum ve
2 uyarlanma stratejilerini
gösterebilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Kültürel Uyum ve Uyarlanma


Stratejileri

İnsanların çevrelerine uyum sağlamak için geliştirdikleri belli başlı kültürel yöntemlere “uyarlanma stratejileri”
denir. Uyarlanma stratejileri insanların besin teminini nasıl ve hangi yollardan sağladıklarına ilişkin sosyo-
kültürel sistemlerdir. Cohen’in (1974) ortaya attığı tipolojide uyarlanma stratejileri basitten karmaşığa doğru
şöyle sıralanmaktadır: avcı-toplayıcılık, bahçecilik, çobanlık, tarım, sanayi. Avcı-toplayıcılık besin üreticiliği
yapılmayan, insanların toplayıcılık ve avlanmakla geçimlerini sürdürdükleri uyarlanma stratejisidir. Bahçecilik,
taş, sopa, değnek gibi basit aletlerle ekip-biçme yapılan uyarlanma stratejisidir. Çobanlık küçükbaş ve büyükbaş
hayvan yetiştiriciliği dayalı uyarlanma stratejisidir. Tarım, ekip biçmenin hayvan emeği, aletler ve köle emeği
gibi teknikler kullanılarak gerçekleştirildiği uyarlanma stratejisidir. Sanayi ise üretimin makinelerle yapıldığı
büyük ölçekli ve gelişmiş toplumları ortaya çıkaran uyarlanma stratejisidir. Günümüzde sanayi toplumları,
post-endüstriyel toplumlara doğru dönüşmektedir. Post-endüstriyel toplumlar, insan emeğine giderek daha
az gereksinim duyulan toplumlardır. Gelişmiş teknoloji, hızlı bilimsel atılımlar ve hizmet sektörünün merkezi
rolüyle öne çıkmaktadırlar.

3 Başlıca kültürel süreçleri


sıralayabilme

Kültürel Süreçler

Kültürün nasıl değiştiği, dönüştüğü ve aktarıldığı antropolojinin en önemli konularından biridir. Bir dizi kültü-
rel süreçten söz edilebilir. Bir kültürün üyesi olan bireylerin doğumdan itibaren kültürün özelliklerini öğrenerek
içselleştirmesine “kültürlenme” denir. “Bağımsız icat” belirli kültürel özelliklerin birbiriyle temas içinde olma-
yan kültürlerde birbirinden bağımsız bir biçimde ortaya çıkmasına işaret etmektedir. “Kültürel yayılma” kültür
ögelerinin coğrafi yakınlık, gezginler, göç, ticaret, savaş ya da başka bir iletişim kanalı aracılığıyla bir toplumdan
diğerine taşınarak yayılmasıdır. Kültürel yayılma bazen doğrudan bazen de dolaylı yollardan gerçekleşmektedir.
Toplumlar arasında doğrudan temas olduğunda ortaya çıkan değişmelere “kültürleşme” adı verilmektedir.
Kültürleşme; kültürün, genellikle daha gelişmiş bir medeniyete sahip olan, farklı kültürlere sahip toplulukların
sürekli ilk elden ve doğrudan teması yoluyla aktarıldığı süreçtir. “Kültürel bütünleşme” bir kültüre başka
bir kültürden gelen kimselerin kendi kültürel özelliklerinin tamamını yitirmeksizin hakim kültüre katılmaları
anlamına gelmektedir. “Kültürel asimilasyon” ise bir kültürün hakim kültür içinde kültürel olarak erimesi ve
kendi kültürel özelliklerini yitirmesi anlamına gelir. Kültürel asimilasyon kendiliğinden olabildiği gibi, devlet
eliyle ve zorla da olabilir. “Küreselleşme” günümüzde en etkili kültürel değişme süreçlerinden biridir. Küre-
selleşmenin bir dizi anlamı bulunmaktadır. Bunlardan ilki, günümüzde dünyada kültürler arasında karşılıklı
etkileşimin artmasıdır. Bu süreç, yerel ve bölgesel kültürlerin birbiriyle ilişkisini zenginleştirmenin yanı sıra bir
küresel kültürün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Küreselleşmenin ikinci anlamı, dünya ölçeğinde denetimin ulu-
sal niteliğinin giderek gerileyerek ulusötesi kuruluşların bu alanda öne çıkmasıdır. Günümüzde küreselleşme
bağlamında “küyerelleşme” adı verilen bir süreç de yaşanmaktadır. Küreselleşme ve yerelleşme kavramlarının bir
araya getirilmesiyle ortaya çıkan “küyerelleşme” kavramı, küresel, yerel ve bölgesel düzeydeki kültürel özellik-
lerin küreselleşme sürecinde iç içe geçmesine vurgu yapmaktadır.

60
2
Sosyal Antropoloji

4 Kültüre ilişkin bazı temel


kavramları aktarabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Kültürle İlgili Bazı Temel
Kavramlar

Bu başlıkta kültür üzerine tartışmalarda kullanılan “kültürel örüntü”, “kültür şoku”, “yerel kültür”, “alt kültür”,
“yüksek kültür”, “popüler kültür”, “etnosantrizm”, “ırkçılık” ve “kültürel görelilik” konuları tartışılmıştır. “Kül-
türel örüntü”, küçük ölçekli gruplar ya da topluluklarda bulunan, tekrarlanan kültür özelliklerine göndermede
bulunmak için kullanılır. Kültürel örüntü, kültürel sistem ya da yapıdan farklı olarak kültürün tamamında
değil, sadece bir bölümünde görülür. “Kültür şoku” ise bir kültürden başkasına giden bireylerin, yeni kültüre
uyum sağlamada karşılaştıkları güçlükler, sıkıntılar, gerilimler ve bunalımlara işaret eder. Kültür şoku, travmatik
olmasına karşın genellikle geçici ve aşılabilir bir durumdur.
“Yerel kültür” belirli yerlerdeki toplulukların ayırt edici kültürleri anlamına gelmektedir. Diğer yandan “alt
kültür” ise, hakim bir kültür içindeki bir grubun o kültürden farklılaşan kültürel özelliklerini vurgulamak için
kullanılmaktadır. “Yüksek kültür”, yaygın bir biçimde eğitimli, yüksek statüye, üst gelir düzeyine ya da üst
sınıflara mensup kimselerin kültürünü vurgulamaktadır. Yüksek kültürün özelliği biricik ve tekrarlanamaz olu-
şudur. “Popüler kültür” ise kitlelerce hızla yaygınlaştırılmak ve kolayca tüketilmek için üretilen, geçici, ticari,
kalıcılığı ve yüksek beğenileri hedeflemeyen kültürel ürünler için kullanılan ifadedir.
“Etnosantrizm” ise bir kimsenin kültürünün tüm diğer kültürlerden daha üstün olduğu yönündeki bakış açısı-
dır. Etnosantrizm, kişinin diğer kültürlere kendi kültürünün önyargılarıyla ve küçümseyerek bakmasıdır. “Irk-
çılık” inançlar, dünya görüşü, gündelik pratikler, iktidar, ekonomik çıkarlar gibi alanlarda ırk fikrini merkeze
alan ön yargı, suçlama, ayrımcılık ve sömürüye işaret eder. Bu derin ve kökleşmiş ayrımcılığın ırk ayrımcılığının
yanı sıra bireysel, simgesel, söylemsel, kültürel, kurumsal ve ekonomik dışavurumları bulunmaktadır. Etno-
santrizm ve ırkçılık, ayrımcılık türleri arasındadır. “Kültürel görelilik” başkalarının davranış ve inançlarını
onların gelenek ve deneyimleri çerçevesinde değerlendirmek anlamına gelmektedir. Antropoloji etnosantrizm
ve ırkçılığa karşı duran bir bilimdir. Kültürel görelilik fikri, bugün kültürel antropolojinin merkezinde yer alan
yaklaşımlardan birisidir.

61
2
Kültür

1 Kültürle ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi 7 Aşağıdakilerden hangisi Cohen’in önerdiği


yanlıştır? besin üreticiliğine dayanan uyarlanma stratejilerinin
basitten karmaşığa doğru yapılmış bir sıralamasıdır?
neler öğrendik?

A. Kültür insanın uyarlanma yeteneğinin ana se-


bebidir. A. Avcı-Toplayıcılık, Sanayi, Çobanlık, Tarım
B. Kültür insanların yapıp ettiği her şeydir. B. Avcı-Toplayıcılık, Bahçecilik, Çobanlık, Tarım,
C. Kültür değişime kapalıdır. Sanayi
D. Kültür doğayı dönüştürür. C. Bahçecilik, Çobanlık, Tarım, Sanayi
E. Kültür genetik yollardan aktarılmaz. D. Çobanlık, Tarım, Avcı-Toplayıcılık, Sanayi,
Bahçecilik
2 “Kültürel evrensel” kavramı bütün kültürler- E. Sanayi, Tarım, Çobanlık, Bahçecilik
de bulunan olgular için kullanılır. Buna göre aşağı-
dakilerden hangisi bir “kültürel evrenseldir”? 8 Tüm insan kültürlerinde bulunmasa da bazı
insan kültürlerinde bulunan ve farklı kültürleri or-
A. Spor B. Ahşap evler taklaştıran kültürel özellik ya da örüntüler hangi
C. Devlet D. Çobanlık adla adlandırılır?
E. Ensest yasağı
A. Kültürel tikel B. Kültürel genel
3 Aşağıdakilerden hangisi kültürle ilişkilendi- C. Kültürel benzerlik D. Kültürel evrensel
rilemez ? E. Genel kültür
A. Mimari yapılar B. Bireylerin kan grubu
C. Ana dili D. Yemek pişirmek 9 Aşağıdakilerden hangisi “kültürel bütünleş-
E. Kurban menin” tanımıdır?
A. Bir kültüre başka bir kültürden gelen kimsele-
4 Aşağıdakilerden hangisi bir kültürel değişme rin kendi kültürel özelliklerinin tamamını yi-
sürecidir? tirmeksizin hakim kültüre katılmalarıdır.
B. Bir kültürün üyesi olan bireylerin doğumdan
A. Küreselleşme B. Kültürel bozulma itibaren kültürün özelliklerini öğrenerek içsel-
C. Kültürel icat D. Kültürel sorun çözme leştirmesidir.
E. Kültür-fizik C. Kültürün, genellikle daha gelişmiş bir medeni-
yete sahip olan, farklı kültürlere sahip grupla-
5 Aşağıdaki çiftlerden hangisi evcilleştirilen ilk rın sürekli ilk elden ve doğrudan teması yoluyla
hayvan ve bitkidir? aktarılmasıdır.
A. At ve arpa B. Kedi ve mısır D. Bir kültürün, başka kültürlerin olumsuz etkisi
sonucunda kendi öz değerlerine yeterince sahip
C. Kedi ve pirinç D. Köpek ve buğday
çıkamaması sonucu meydana gelen kültürel
E. Koyun ve darı deformasyondur.
E. Bir birey kendi kültüründen başka bir kültüre
6 Aşağıdakilerden hangisi bitkilerin ve hayvan- gidip o kültürün değerleri, normları, alışkan-
ların evcilleştirilmesinin olumlu sonuçlarından biri lıkları ve yaşam tarzıyla karşılaştığında yaşadığı
değildir? derin bunalımdır.
A. Ekip biçme yapılan yerlerde yerleşik yaşam baş-
lamıştır. 10 Günümüzde kültürel antropolojinin etno-
B. Açlık ve kıtlık riski azalmıştır. santrizme karşı benimsediği, alanın temelinde yer
alan yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
C. Nüfus artışı yaşanmıştır.
D. Yazı ortaya çıkmıştır. A. Küreselleşme
E. Besin temini için çalışma süreleri artmıştır. B. Tarihsel tikelcilik
C. Postmodernizm
D. Kültürel görelilik
E. Kültürel ayrımcılık

62
2
Sosyal Antropoloji

Yanıtınız yanlış ise “Kültürel Uyum ve Uyar-


1. C Yanıtınız yanlış ise “Kültür ve Özellikleri” 6. E
lanma Stratejileri” konusunu yeniden göz-
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
den geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Kültürel Uyum ve Uyar-
2. E Yanıtınız yanlış ise “Kültür ve Özellikleri” 7. C
lanma Stratejileri” konusunu yeniden göz-
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
den geçiriniz.

3. B Yanıtınız yanlış ise “Kültür ve Özellikleri” 8. B Yanıtınız yanlış ise “Kültür ve Özellikleri”
konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

4. A Yanıtınız yanlış ise “Kültürel Süreçler” konu- 9. A Yanıtınız yanlış ise “Kültürel Süreçler” konu-
sunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Kültürel Uyum ve Uyar- Yanıtınız yanlış ise “Kültürle İlgili Bazı Te-
5. D 10. D
lanma Stratejileri” konusunu yeniden göz- mel Kavramlar” konusunu yeniden gözden
den geçiriniz. geçiriniz.

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Norbert Elias, ilk kez 1939’da yayımlanan Uygarlık Süreci adlı eserinde insan
doğası ile adabımuaşeret kuralları arasında toplumsal ve tarihsel ilişkiler bu-
lunduğunu vurgular. Kitap, kültür ve uygarlık fikirlerinin toplumsal ve tarih-
sel oluşumunu incelemektedir. Bu süreçte en önemli adımlardan biri, kültür
Araştır 1 ve uygarlık arasındaki karşıtlıkların giderek aşılması ve ortadan kalkmasıdır.
Duyguların denetimi, duygulara atfedilen anlamlar ve standartlar, uygarlık
sürecinde değişen anlamlardan bazılarıdır. Elias, bu süreci ele alırken doğal ge-
reksinimlerle ilgili tutumların, gündelik hayattaki ahlaki kuralların, değer yar-
gılarının ve gündelik davranışların nasıl değiştiğini irdelemektedir. Uygarlık
Süreci çağdaş sosyal bilimler literatürünün en önemli metinlerinden biridir.

Rabbit-Proof Fence (2002) adlı filmde Avustralya Aborjini üç çocuğun asimi-


lasyon politikaları karşısında kıta boyunca uzanan çölü yürüyerek geçerek aile-
lerine ulaşma yolculuklarının hikâyesi anlatılmaktadır. Avustralya Aborjinleri
Avustralya kıtasının yerlisi olan avcı toplayıcı bir halktır. Filmde de anlatıldı-
ğı üzere, trajik sonuçları olan asimilasyon süreçleri yaşamışlardır. Aborjinler
günümüzde modern toplumların egemenliği altındadırlar. Bu kıtada 50000
Araştır 2 yıldan uzun bir süredir yaşamaktadırlar. Avlanırken bumerang ve mızrak kul-
lanmaktadırlar. Ayrıca avlanmanın yanı sıra çöldeki kök bitkiler, meyveler ve
yemişleri toplayarak besin gereksinimlerini sağlamaktadırlar. Büyük bölümü
çöl olan bu kıtada hayatta kalabilmek için soğuğa karşı direnç geliştirmişlerdir.
Ayrıca farklı simgelerin kullanıldığı gelişkin bir sanatları olduğu bilinmek-
tedir. Günümüzde Avustralya ve çevresindeki adalarda yedi yüz elli binden
fazla Aborjin nüfusu olduğu bilinmektedir. Rabbit-Proof Fence filmi, çocuk da
olsalar Aborjinlerin zorlu çöl koşullarında hayatta kalmada ne denli başarılı
olduklarını ortaya koymaktadır.

63
2
Kültür

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

George Ritzer’in“Toplumun McDonaldlaştırılması” çalışması küreselleşme üzerine


bir değerlendirme sunmaktadır. Ritzer bu çalışmasında bir restoran markasından
yola çıkarak günümüze özgü bir hayat biçimi tarif eder. Bu hayat biçimi, aile sof-
ralarından uzaktadır. Benliğin sınırlandığı, duyguların denetlendiği bir yerdir. Fast
food zinciri McDonald’s’ın ilkeler günümüz toplumunu aynalamaktadır. McDo-
Araştır 3 nalds mantığını yöneten ilkeler olan ışıltılı hız, işlevsellik, tüketim, aynılık ve hiz-
met ilkelerinin doğumdan cenazeye, üniversiteden eğlenceye her alanı ele geçirdi-
ğini vurgulamaktadır. Fast food zincirinin hesaplanabilirlik, akılcılık, verimlilik ve
denetim ilkeleri toplumun geneline aktarılmaktadır. Ritzer, günümüz toplumu-
nun akılcılığı hedeflerken kendisini bir demir kafese kapattığını söyler. Bu kafes,
trafik, endüstri, tüketim ve yaşam tarzıyla büyük bir tahribat yaratmaktadır.

Müzikolog ve antropolog Martin Stokes Türkiye’de Arabesk Olayı adlı çalışmasın-


da ülkemizde arabeskin kültürel anlamlarını tartışmaktadır. Bu çalışmada halk
müziği ve Türk sanat müziğinden arabesk müziğin doğuşuna uzanan kültürel
sürecin nasıl geliştiğini ele almaktadır. Bir tarafta bağlama ve halk müziğinin
yasaklanması, diğer tarafta ülkede yükselen milliyetçi ve modernist yaklaşımlar
ülkede kentli bir müziğin doğmasına neden olmuştur. Bu süreçte özellikle gü-
ney kentlerinde radyolardan Mısır ve Arap müziklerinin dinlenmesi, ülkeye yeni
müzikal ifade biçimleri gelmesini sağlamıştır. 1950’lerden itibaren gelişen süreçte
Araştır 4 ise kırdan kente göç ve gecekondulaşma, kentin kır kökenli yeni sakinleriyle ta-
nışmasına yol açmıştır. 1970’lerde artan gecekondulaşma bu kırdan kente göçü
hızlandırmıştır. Arabesk işte bu koşullarda, 1960’ların sonlarında, bir Türk halk
müziği enstrümanı olan bağlamaya Orhan Gencebay ve arkadaşı Erkin Koray
tarafından elektrik gitar manyetikleri eklenmesiyle başlamıştır. Bu gecekondulara
hitap eden kentli ve melez müzik formu, Mısır müziği, Arap müziği, Türk halk
müziği, Türk sanat müziği ve hatta dinî ilahiler gibi müziklerden etkilenmiştir.
Garibanlık, sevda, kader, benlik ve yanmak ve gibi arabesk temalarını inceleyen
Stokes arabesk ile etkilendiği müzik türleri arasındaki bağları ortaya koymaktadır.

Kaynakça
Adorno, T. W. (2003). “Kültür Endüstrisini Yeniden Brown, D. E. (2000). “Human Universals And
Düşünürken”. Doğan, B. O. (çev.) Cogito, 36, Their Implications”. İçinde, Roughley, N. (der.)
76-83. Being Humans: Anthropological Universality And
Particularity in Transdisplinary Perspectives. New
Altman, A. ve Hasegawa, P. M. (2012). Plant York: Walter de Gruyter.
Biotechnology and Agriculture: Prospects for the 21st
Century. Londra: Academic Press. Carrithers, M. (2001). Culture. İçinde, Barfield, T.
(der.) The Dictionary of Anthropology. (98-101).
Barnard, A. ve Spencer, J. (2005) “Culture”. İçinde, Oxford: Blackwell.
Barnard, A. ve Spencer J. (der.) The Routledge
Encyclopedia of Social and Cultural Anthropology. Cohen, Y. A. (1974) Man in Adaptation: The Cultural
(168-176). Londra: Routledge. Present. Chicago: Aldine.

Bates, D. G. (2009). 21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji: Collings, P. (2006). Cultural Anthropology. İçinde,
Brix, H. J. (der.) Encyclopedia of Anthropology.
İnsanın Doğadaki Yeri. İstanbul: İstanbul Bilgi (150-157). Londra: Sage.
Üniversitesi Yayınları.
Eriksen, T. H. (2009). Küçük Yerler Büyük Meseleler:
Benedict, R. (1989[1934]). Patterns of Culture. Boston: Sosyal ve Kültürel Antropoloji. Ankara: Birleşik
Houghton Mifflin. Dağıtım Kitabevi.

64
2
Sosyal Antropoloji

Fabian, J. (1998). Moments of Freedom: Anthropology Lavenda, R. H. ve Schultz, E. A. (2018). Anthropology:


and Popular Culture. Charlottesville: University What Does it Mean to Be Human?. New York:
Press of Virginia. Oxford University Press.
Frantz, L. A. F. Bradley, D. G., Larson, G.; Lévi-Strauss, C. (2014). Modern Dünyanın Sorunları
Orlando, L. (2020). “Animal Domestication Karşısında Antropoloji. İstanbul: Metis.
İn The Era Of Ancient Genomics”. Nature
Reviews Genetics. 21 (8), 449–460. https://doi. Morris, M. (2012). Concise Dictionary of Social and
org/10.1038/s41576-020-0225-0 . Cultural Anthropology. West Sussex: Wiley-
Blackwell.
Galaty, J. G. (2005). “Pastoralists”. İçinde, Barnard,
A. ve Spencer J. (der.) The Routledge Encyclopedia Mukerji, C. ve Schudson, M. (der.) (1991) Rethinking
of Social and Cultural Anthropology. (526-528). Popular Culture. Berkeley: University of California
Londra: Routledge. Press.
Geertz, C. (2010). Kültürlerin Yorumlanması. Ankara: Nikiforuk, A. (2020). Mahşerin Dördüncü Atlısı: Salgın
Dost Kitabevi. Ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi. Erkanlı, S. (çev.).
Glick, T. (2001). Diffusion. İçinde, Barfield, T. (der.) İstanbul: İletişim.
The Dictionary of Anthropology. (118-119). Oxford: Nolan, P. ve Lenski, G. (2009). Human Societies: An
Blackwell. Introduction To Macrosociology (11th ed.). Boulder,
Harris, M. (2020[1975]). İnekler Domuzlar Savaşlar ve CO: Paradigm.
Cadılar: Kültür Bilmeceleri. Ankara: İmge. Oğuz, E. S. (2011). Toplum Bilimlerinde Kültür
Harrison, F. (2001). “Racism”. İçinde, Barfield, T. Kavramı. Edebiyat Fakültesi Dergisi / Journal of
(der.) The Dictionary of Anthropology. (394-396). Faculty of Letters 28(2), 123-139.
Oxford: Blackwell. Pinker, S. (2002). The Blank Slate. New York: Viking
Josepson, B. R. (2006). “Social Anthropology”. İçinde, Press.
Brix, H. J. (der.) Encyclopedia of Anthropology.
(180-181). Londra: Sage. Rhum, M. (2001). “Ethnocentrism”. İçinde, Barfield,
T. (der.) The Dictionary of Anthropology. (155).
Kırımlı, Y. (2014). Sosyal Antropoloji. İstanbul: İstanbul Oxford: Blackwell.
Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi.
Scupin R. ve DeCorse, C. R. (2016). Anthropology: A
Kottak, C. P. (2017). Mirror for Humanity: A Concise Global Perspective. Boston: Pearson.
Introduction To Cultural Anthropology. New York:
Mc Graw Hill. Šmajs, J. (2006). “Culture”. İçinde, Brix, H. J. (der.)
Encyclopedia of Anthropology. (636-641). Londra:
(2010). Appreciating Human Diversity. New York: Mc Sage.
Graw Hill. Türkçesi için (2014). Antropoloji: İnsan
Çeşitliliğinin Önemi. İstanbul: De Ki. Swyngedouw, E. (2004). “‘Globalisation’ or
‘Glocalisation’? Networks, Territories and
Kroeber, A. L., ve Kluckhohn, C. (1952). Culture:
A Critical Review Of Concepts And Rescaling”. Cambridge Review of International
Definitions. Harvard University Peabody Museum Affairs, 17(1), 25-48. https://doi.org/10.1080/095
of American Archeology and Ethnology Papers. 5757042000203632
Lahtinen, M., Clinnick, D., Mannermaa, K., Sakari Tylor, E. B. (1958[1871]). On a Method of
Salonen, J. ve Viranta, S. (2021). “Excess Protein Investigating the Development of Institutions:
Enabled Dog Domestication During Severe Ice Age Applied to Laws of Marriage and Descent. Journal
Winters”. Sci Rep, 11, 7 https://doi.org/10.1038/ of the Royal Anthropological Institute 18: 245–269.
s41598-020-78214-4 Primitive Culture. New York: Harper Torchbooks.
Larson G, Piperno D. R., Allaby, R.G., Purugganan Winick, C. (2013). Dictionary of Anthropology. New
M. D., Andersson L., Arroyo-Kalin M., Barton York: Kensington Publishing Corp.
L., Climer Vigueira C., Denham T., Dobney K.,
Doust A. N., Gepts P., Gilbert M. T., Gremillion Zafer, Z. (2010). “Bulgaristan Türklerinin 1984-1989
K. J., Lucas L., Lukens L., Marshall F. B., Olsen Eritme Politikasına Karşı Direnişi”. Gazi Akademik
K. M., Pires J. C., Richerson P. J., Rubio de Casas Bakış, 3(6), 27-44.
R., Sanjur O. I., Thomas M. G., Fuller D. Q.
(2014). “Current Perspectives And The Future Of
Domestication Studies”. Proceedings of the National
Academy of Sciences, 111, 6139–6146. https://doi.
org/10.1073/pnas.1323964111

65
Bölüm 3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem
Antropolojik Araştırmada Farklı Yöntem
ve Teknikler
öğrenme çıktıları

1 Katılımcı gözlemin üstün yanlarını ve

1 2
dezavantajlarını açıklayabilme Etnografik Saha Notlarının Yazımı
2 Etnografik mülakat yaparken dikkat 3 Antropolojik bir araştırmada saha notlarının
edilmesi gereken hususları aktarabilme nasıl organize edilebileceğini anlatabilme

Antropolojik Kuramlar
5 Yapısalcı Antropolojinin temel

3 4
Etnografik Araştırma ve Etik Sorunlar argümanlarını açıklayabilme
4 Antropolojik bir araştırmada dikkat edilmesi 6 Feminist Antropolojinin literatüre katkılarını
gereken etik ilkeleri sıralayabilme ifade edebilme

Anahtar Sözcükler: • Etnografi • Katılımlı/Katılımsız Gözlem • Açık/Örtük Gözlem • Saha Notları • Etik
• Yapısalcı Antropoloji • Feminist Antropoloji • Dijital Antropoloji

66
3
Sosyal Antropoloji

GİRİŞ rilmiştir. Benzer şekilde daha sonra bazı etnograflar,


Antropoloji en genel anlamıyla değişik toplum incelenen fenomenlerin politik bir perspektif içinde
ve kültürleri tanımayı ve tanıtmayı amaçlayan bir yer aldığı Marksist veya “eleştirel” bakış açılarını be-
disiplindir. Bu amacı gerçekleştirme yolunda, sos- nimsemeye ve toplumsal değişim için değerlendir-
yal antropoloğun izlediği geleneksel çalışma izleği meler ve öneriler üretmeye başladılar. Feminizm ve
şu şekilde özetlenebilir: Antropolog incelemeye anti-ırkçılık etkisi bu eğilimi pekiştirirken, postya-
karar verdiği topluluğun yaşamına yoğun, etkin pısallık ve postmodernizm, etnografik çalışmaları
ve uzun süreli bir katılım gerçekleştirir. Bu katılım yerel mücadelelere yöneltmek lehine meta anlatıları
sonucunda o topluluğun en derin ve ayrıntılı bilgi- içeren siyasi pozisyonlara meydan okumuştur. Bu
sine ulaşarak bu bilgiyi derler. Kültür ya da toplu- bağlamda, etnografinin görevlerinden biri de ana
luğun bu şekilde derlenmiş olan bilgisi (etnografi), akım toplumun sınırlarında bulunacak bastırılmış
metne dökülerek karşılaştırmalı biçimde irdelenir bilgi biçimlerini özgürleştirmek olarak görülüyordu
ve kuramsal değerlendirmelere tabi tutulur (antro- (Hammersley, 2015: 3-4).
poloji) (Atay, 2017: 190). Etnografi, genellikle mülakatlarla desteklenen
Bir sosyal bilim metodolojisi olarak etnografi gözleme ve genellikle mikro düzeyde ilişkilerin
ya da etnografya, antropoloji disiplininin altında ayrıntılı bir analizine dayanırlar. Kullanılan yön-
19. yüzyılın ortalarından itibaren gelişmeye başla- temler etnografyaya özel olmasa da saha çalışma-
mıştır. Antropologlar bir kültüre doğrudan katı- sının derinliği ve katılımcıların doğal ortamlarıyla
larak veya kültürün içine gömülü olarak edinilen etkileşim kurmanın merkezîliği ve sürekliliği süreci
bilginin değerini giderek daha fazla fark ettiler. oldukça önemlidir ve bu etnografik çalışmaların
Antropologlar Franz Boaz ve Bronislaw Malinows- bulgularına güç katar.
ki genellikle antropolojide temel yöntem olarak
etnografik bir yaklaşımın veya katılımcı gözlemi
ortaya çıkaran fikir insanları olarak bilinir. Etnog- Etnografya: Kültürel antropolojiden
rafik yaklaşımlar farklı felsefi kökenlere, disiplin gelmektedir. “Etno,” insanlar ya da halk
geleneklerine ve entelektüel yörüngelere sahiptir anlamına gelir, “grafya” ise bir şeyi betim-
(Dutta, 2016: 69). Etnografik çalışmada benimse- lemeye işaret eder. Böylelikle etnografya,
necek perspektifler çeşitlidir ve etnografik bir çalış- bir kültürü betimlemek ve yerel bakış açı-
mada bir dizi farklı yaklaşım benimsenebilir. sından başka bir yaşam biçimini anlamak
Etimolojik olarak “etnografi”, “insanlar hakkında anlamına gelir (Neuman, 2016: 545).
yazmak” veya “belirli bir insanın/kültürün yaşam bi-
çimi hakkında yazmak” anlamına gelir. Erken antro-
polojik çalışmaların amacı, belirli bir toplumun ayırt Geleneksel olarak, sosyal antropolojinin teme-
edici sosyal veya kültürel özelliklerinin açıklayıcı bir linde saha çalışması vardır. Bu çalışmada araştırma-
anlatımını yapmaktı. Bu anlamda, etnografi, kültür- cı, belirli bir toplumu ve onların yaşam biçimini,
lerin sosyal bilimcilerce ilk elden araştırılması ve ta- uzun bir dönem boyunca ve bireysel olarak göz-
nımlanması ile bunun ürettiği verilerin teorik olarak lemler. Hatta eğer mümkünse, antropologlar ya-
yorumlanmasının bir bileşimine atfen kullanılmıştır şam biçimlerini merak ettikleri insanlarla birlikte
(Hammersley, 2015). Etnografi; ilk biçimlerinde, yaşamaya çalışır ve gündelik yaşamın küçük detay-
araştırmacıların, araştırılanlar üzerindeki etkilerini ları hakkında önemli bilgiler elde ederler. Kültürel
en aza indirecek şekilde insanların inançlarını ve ey- antropologlar, insanı “veri kaynağı” olarak değil,
lemlerini anlama endişesini içeriyordu. Sonuç ola- birey olarak görürler. Bir yıl ya da daha fazla süre
rak etnografi, incelenen toplumları iyileştirme veya boyunca tanıştıkları ve aşina oldukları çocukların,
kalkındırma gibi pratik iyileştirme veya politik akti- kadınların ve erkeklerin yüzlerini tanır ve onlarla
vizm ile ilgili endişeler taşımamaktaydı. Bu neden- samimi sayılabilecek bir ilişki kurar. Saha çalışma-
le, yargılayıcı ve müdahaleci olmayan bir yönelim ları boyunca deneyimledikleri her şeyi, neredeyse
benimsemiştir. Bununla birlikte, yirminci yüzyılın her şeyi, öğle vakti güneşinin, sabah seslerinin, pi-
ortalarında, incelenen insanların yaşamlarını iyileş- şen yemek kokusunun, hayatın ritim ve temposu-
tirmek için tasarlanmış müdahaleler için etnografiyi nun hissettirdiği tüm duyguları anımsarlar (Laven-
temel alan uygulamalı antropoloji formları gelişti- da ve Schultz, 2019: 28).

67
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

Bu anlamda etnografi bir grubun gündelik ha- düz bir anlatımla yapmaz, deneyimlerini zaman
yatlarının akışına katılarak “orada olanı” gözlemle- zaman edebî veya sanatsal sayılabilecek bir üslupla
yerek ve içeriden bir bakış (emik bakış) geliştirerek hikâyeleştirir ve ilgilendiği olaylar örgüsü etrafında
anlamaya ve yorumlamaya çalışmaktır. Bu yönüyle bir anlatı inşa eder.
etnografi, araştırmacının gözlem ve saha notlarını
bir veriye dönüştürecek tarzda bilgiyi inşa ettiği ve
sahanın pratik deneyimlerini teoriye dönüştürdü-
Diyalojik: Bir olgunun ilişkiselliğini ve
ğü bir metodolojidir. Dolayısıyla etnograftan bek-
çok taraflılığını anlatmak için kullanılan
lenen saha çalışması süresince içeriden bir yaklaşım
bir terimdir.
geliştirerek, belirli bir mesele çerçevesinde gündelik
örüntüleri gözlemlemesi ve yorumlamasıdır (Ergül,
2013: 5). Bu anlamda etnografi, bireylerin yaşam Sonuç olarak, etnografik bir çalışmada veri
dünyasına katılımcı gözlem aracılığıyla girip sos- toplama konusunda araştırmacının rolü oldukça
yal gerçekliğin birey merkezli boyutunu yakalama önemlidir. Gerçekci bir ilişki içerisinde katılımcı-
pratiği olarak düşünülebilir. Bu anlamda etnografi, larla etkileşime geçmek çeşitli zorluklar içerir; araş-
sosyal fenomenleri, onları üreten ve aynı zamanda tırmacı önce veri toplamaya ilişkin nasıl bir yak-
ona maruz kalan aktörlerin bakış açısı üzerinden laşım benimseyeceğine karar vermelidir; verilerin
ele almayı hedefler (Morva, 2017: 150). açıktan mı yoksa gizli bir gözlemle mi toplanacağı
önemlidir. İkincisi araştırmacı, araştırmadaki ko-
numunu içeriden (emik) bir yaklaşımla mı yoksa
Emik Bakış: Bir toplumun içeriden kendi dışarıdan (etik) bir yaklaşımla mı sürdüreceğine
bakış açılarıyla ve yerel kişilerin perspek- karar vermelidir. Genel olarak emik yaklaşım, kül-
tifleriyle betimlenmeye çalışılmasıdır. Öte türün içine dahil olma ile mümkün olabilmekte-
yandan, antropoloğun analitik ve dışarıdan dir. Katılımcıların yaşam tarzının gözlemlendiği ve
bakış açısı etik düzey olarak adlandırılır. içeriden bilgilerin onların bakış açısıyla derlendiği
bir yaklaşıma işaret eder. Araştırmacının dışarıdan
analitik betimlemeleri ve açıklamalarına da etik
düzey denilmektedir.
Bununla birlikte antropolog, gerçekliği bilgi
kaynakları tarafından algılandığı biçimiyle yeniden Öte yandan, hem zengin yöntemlerle çalışma
üretmeyi amaçlasa bile sonuç tam bir emik betim- hem de derinlemesine veri elde etmek ancak in-
leme olmayabilir. Bunun üç nedeni vardır: Birin- celenen bağlamların, olguların ve araştırmacının
cisi, genellikle iki dil arasında çeviri yapmamız yaklaşımlarının araştırmacının kendisi tarafından
gerekir ve her çeviri, orjinalinden başka bir şeydir. yeniden değerlendirildiği düşünümsel (reflexive)
İkincisi, sözel ifadeler yazıya aktarılmak durumun- bir bakış açısı ile mümkündür. Saha çalışması, araş-
dadır ve söylenenlerin anlamları, yazı diline aktarıl- tırmacının varsayımlarının değerlendirilmesi ve
dığında değişime uğrar. Üçüncüsü de antropolog, sezgilerinin gözden geçirilmesi anlamına gelen dü-
hiçbir zaman için hakkında yazdığı insanlar ile öz- şünümsellik bulguları güçlendirecek bir tutumdur.
deş hâle gelemez. Bu nedenle, antropolojideki olası Etnografik bir araştırmada araştırmacı sahada çeşit-
tek gerçek emik betimleme, bizzat yerliler tarafın- li kaynaklardan gelen hacimli ve yapılandırılmamış
dan, kendi gündelik dillerinde yazılan alıntılardır verileri, günlük notlarını, mülakat dökümlerini ve
(Eriksen, 2009: 69). Etnografik metodolojiyi be- detaylı notlarını bir araya getirip sistematik bir yaz-
nimseyen araştırmacı sahada deneyimlediklerinden ma disiplini ile verileri işler ve analiz eder. Araştır-
sonra sistematik bir biçimde hazırladığı notlarını macı bu süreçte analizlerini yaparken titiz, mantıklı
“bilgi”ye dönüştürür. Ancak bu bilgi diyalojik bir ve şeffaf bir yaklaşım benimserken, olabildiği kadar
bilgidir; hem araştırdığı kişilerin anlam dünyasını özgün verilere dayanarak analiz yapar. Bu tutum,
ve bakış açısını yansıtır hem de araştırmacının ken- verilerin analizinin daha rafine ve somut hâle gel-
di bakış açısını içerir. Araştırmacının ve araştırdığı mesi için oldukça önemlidir.
kişilerin anlam evreni iç içe geçmiş ve birlikte hayat Bu ünitenin ilk bölümünde antropolojik araş-
bulmuştur ve sesleri adeta birbirlerine karışmıştır. tırmada kullanılan katılımcı ve katılımsız gözlem,
Araştırmacı, deneyimlerini yazıya aktarırken bunu açık ve örtük gözlem ve mülakat gibi araştırma

68
3
Sosyal Antropoloji

yöntem ve teknikleri ayrıntılı bir şekilde ele alın-


mıştır. İkinci bölümde antropolojik bir araştırma-
da dikkat edilmesi ve bağlı kalınması gereken etik
dikkat
ilkeler etraflıca analiz edilmiştir. Üçüncü bölümde Etnografik gelenek kendini belirli bir veri topla-
ise, antropolojik bir saha araştırmasında etnografik ma yöntemi ile kısıtlamaktansa görüşmeler, ka-
notların nasıl tutulacağına ilişkin bazı stratejilere tılımcı gözlem ve belge analizi gibi birçok farklı
değinilmiştir. Son bölümde ise farklı felsefi, sos- yöntemi kapsar.
yolojik ve kültürel yaklaşımlardan beslenen farklı
antropolojik kuramlar ve yaklaşımlar ayrıntılı bir
biçimde analiz edilmiştir.
Etnografik bir araştırmada farklı yöntemler kul-
lanılması farklı bakış açıları oluşmasına ve verilerin
ANTROPOLOJİK ARAŞTIRMADA zenginleşmesine ve çeşitlenmesine katkıda bulu-
FARKLI YÖNTEM VE TEKNİKLER nur. Örneğin; derinlemesine mülakatlar (röportaj)
Antropoloji disiplini içinde etnografi, genel- araştırılan kişilerin açıklamaları, mantık yürütme-
likle, hem bir toplumsal grubun davranışlarının leri ve davranışları hakkındaki muhakemelerine
dolaysız biçimde gözlenmesini, hem de buna bağlı erişimimizi sağlarken gözlemler hem mülakatlarda
olarak yazılı bir betimleme üretimini ifade etmek açığa vurulması mümkün olmayabilecek beden di-
için kullanılan özel bir terimdir. Bazen alan çalışma- lini, jest ve mimikleri, mantık-dışı davranışları hem
sı olarak da adlandırılan etnografi terimi, en yaygın de kişilerin mülakatlarda var olduğu kabul edilen
şekilde sosyal antropolojinin araştırma teknikleriy- ve üzerine çalışılmayan, alışkanlıklarındaki (habi-
le birlikte anılmaktadır (Marshall, 1999: 216). Et- tuslarındaki) sıradan gündelik faaliyetlerini gösterir
nografi, ideal olarak en az bir yıl olmak üzere, araş- (Turner, 2020).
tırmacının belirli bir süre bir grup insanla yaşadığı
deneyime dayanır. Etnografi, bir insan grubunu ya Katılımcı Gözlem
da bir grubun kültürünü anlama ve betimleme için
gösterilen bilimsel çabaların bütünü olarak nitelik- Gözlemlemek etrafta neler olup bittiğini izle-
sel çalışmaya dayalı bir çabadır. Bu çaba, araştırılan mek ve tabii ki aynı zamanda dinlemek ve hisset-
grup ya da kültürün bütününü, bileşenlerini, on- mek anlamına gelir. Katılım ise; dikkatinizi çeken
ların arasındaki ilişkileri, kültürün mensuplarının kişiler ve şeylerle birlikte bir yaşam sürdürürken,
gözünden görüp onların kültür kodlarıyla açarak bulunduğunuz andaki etkinlik içerisinde bunları
anlamayı içerir. Bir grubu anlamanın anahtarı o yapmaktır. Karşılaşmayla ilgili olarak, antropo-
grubun kullandığı iletişim kodlarıdır. Kültür ve lojik katılımcı gözlemin, tüm insanların -en çok
iletişim arasındaki temel bağlantı da bu noktada- da çocukların- her zaman yaptıklarından yalnız-
dır. İnsan iletişiminde kullanılan kodlar kültürel ca derece farklılığı vardır. Fakat çocukların tüm
kodlardır. Bu nedenle etnograf, dünyayı araştırı- yaşamları öğrenmeye adanmıştır. Kısıtlı zaman için
lan kişinin gözünden bakarak anlamlandırabilmek yeni bir düzene tamamen yeni biri olarak adım atan
için onun kültürel kodlarını öğrenmek ve çözmek yetişkin bir antropolog için ise, güçlükler önemli
durumundadır. Grup ve kültürün üyelerinden ayrı ölçüde daha büyüktür (Ingold, 2017: 178).
ayrı ve birlikte alınan bilgi, görüş ve düşünceler, Sosyal antropolog katılımcı gözlem adı verilen
gerçekleştirilen gözlemlerden, arşivlerden ve litera- bir araştırma tekniği ile çalışmalarını sürdürür.
türden elde edilen bilgilerle karşılaştırılarak sınanır, Bu teknik, antropoloğun tanımaya ve anlamaya
gerektiğinde alana dönülür, gözlemler görüşmeler çalıştığı insan topluluğunun yaşamına mümkün
tekrarlanır ve her bir bileşen diğer bileşenlerle olan olduğu ölçüde derinlemesine ve ayrıntılı biçimde
ilişkileri ve gündelik yaşam pratikleri çerçevesinde dalmasını gerektirmekteydi. Bunun için araştır-
değerlendirilir. Bütün, bu bulguların yorumlanma- macı- antropoloğun konuk olduğu topluluğun
sı ile yeniden inşa edilerek anlaşılmaya çalışılır. Et- üyeleriyle mümkün olan en üst düzeyde empati
nografi, niteliksel araştırmalarda kullanılan bütün (duygudaşlık) kurması ve çevresindeki bu fark-
teknikleri içeren yöntemsel bir çerçeve olarak da lı yaşamın özünü öğrenmeye çalışması beklenir.
düşünülebilir (Kartarı, 2017: 217). Araştırmacı, yaşanılan toplumsal ortamda oradan

69
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

oraya koşturarak, toplumsal görüntünün yönleri- özel bir samimiyet yaratmayı amaçlayan önemli bir
ne dikkat yöneltir. İlgi alanı yaşamın kendisi kadar araştırma stratejisidir. Katılımcı gözlemin ilk çıkış
geniş ve kapsamlıdır: Doğum, evlilik, ölüm, çıkar kaynağı, sosyal antropologların alan çalışmaları ile
çatışmaları, uzlaşma stratejileri, din, aile, akrabalık Chicago Okulunun kent araştırmalarıdır. Etnogra-
ilişkileri, geçim kaynakları, güç-otorite ilişkileri, vs. fik saha araştırmaları bir dizi yöntem içerir: İnformel
Antropolog bunların hepsine dikkat sarf ederek, görüşmeler, doğrudan gözlem, grup yaşamına katıl-
gözlediklerini doğru ve güvenilir biçimde kaydet- ma, kolektif tartışmalar, grup içinde üretilen kişisel
meye çalışır (Atay, 2017: 195). belgelerin analizi ve yaşam öyküleri. Dolayısıyla, ka-
tılımcı gözlem yöntemi niteliksel araştırma şeklinde
algılansa bile, niceliksel boyutlara sahip olabileceği
de unutulmamalıdır. Katılımcı gözleme dayalı tür-
deki araştırmaların ana metodolojik problemi, yeterli
dikkat
düzeydeki öznellik ile yeterli düzeydeki nesnelliği den-
Etnografi doğal bir araştırma ortamı içinde o or-
gelemektir. Katılımcı gözlemin başlıca amacı, ince-
tamdaki insanların yaşamlarına dair empatik bir
leme nesnelerinin öznel dünyalarına girmek ve bu
anlayış geliştirmek için birinci el inceleme ve çok
dünyalara onların bakış açısıyla bakmak (anlama)
boyutlu katılımı içerir. Etnografinin başlangıcı he-
olduğundan, yeterli öznellik sorunu hemen ken-
men hemen yerlilerin kültürleri üzerine sosyal ant-
disini gösterecektir: Araştırmacılar, kendi görüşle-
ropolojik çalışmalar ve kentliler üzerine toplumsal
rini araştırma nesnelerine empoze edemediklerini,
ekolojik çalışmalar yapılmaya başlanan erken yir-
tamamen onların bakış açılarını temsil ettiklerini
minci yüzyıla denk gelir (Turner, 2020: 299).
nasıl bilebilirler? (Marshall, 1999: 393).

Katılımcı gözlem genelde etnografi yöntemleri-


nin merkezinde görülür. Katılımcı gözlem üzerin-
dikkat
de araştırma yapılan kişilerin toplumsal yaşantısına Katılımcı gözlem olarak bilinen araştırma yön-
katılarak veri toplama yoluyla yapılır ve araştırmacı temi, kültürel antropolojinin temelidir ve bu
çalıştığı toplumsal gruptaki kişilerin eylemleri, et- saha çalışması için oldukça önemlidir. Kültürel
kileşimleri ve dili üzerine derinlemesine düşünür antropologlar, yeri geldiğinde mülakat (görüş-
ve bunu yorumlar (Turner, 2020). Araştırmacı- me), nüfus sayımı, anket ve hatta istatistiksel
ların sahada yaptıklarının büyük bölümü, yakın örnekleme teknikleri de dahil olmak üzere pek
dikkat göstermek, izlemek ve dikkatle dinlemektir. çok araştırma yöntemini de kullanabilirler.
Araştırmacı bütün duyularını kullanır, görülen,
duyulan, koklanan, tadılan ya da dokunulanları
fark ederler. Araştırmacı, bütün bilgi kaynaklarını
özümseyen bir araç hâline gelir. İyi saha araştırma- Öte yandan yalnızca araştırma nesnesinin kendi
cıları, dikkatle dinleme ve izleme ile “orada neler görüşüyle sınırlı kalmak, onun adına konuşma ve
olup bittiğini” açığa çıkaran ayrıntılara merak du- yerlileşme probleminin ortaya çıkma riskini, yani
yar. Saha araştırmacıları toplumsal yaşamın özünün dünyayı yalnızca araştırma nesnesi ya da nesnele-
dünyevi, sıradan, gündelik küçük ayrıntılar aracılı- rinin bakış açısından görme olasılığını beraberinde
ğıyla iletildiğine inanır. Bu, insanların çoğunlukla getirebilir. İşte bu noktada, yeterli nesnellik so-
gözünden kaçan bir şeydir ancak saha araştırmacı- rununun ortaya konması gerekir; yani, araştırma
larının ayrıntıları fark etmeyi öğrenmesi ve iyi bir nesnesinin görüşünü, daha geniş bir kuramsal ve
gözlemci olması gerekir (Neuman, 2016: 569). Bu toplumsal bağlama yerleştirebilecek mesafeyi ko-
anlamda, katılımcı gözlem, incelenen ortama dahil rumak. Katılımcı gözlemciler başından beri şu iki-
olmayı ve katılımcıların dil, davranış ve değerlerini lemin tuzağına düşerler: Aşırı tarafsızlık katılımcı
gözlemlemeyi gerektirir. gözlemin sağlayabileceği kavrayış gücünü zayıflatır,
fakat aşırı ilişki de sosyal bilim açısından değeri
Etnografi, verili bir inceleme alanında insanlar-
kuşkulu olan veriler ortaya çıkarır. Katılımcı göz-
la (dinî, mesleki ya da sapkın gruplar gibi) kendi
lem birkaç biçime bürünebilir. Bu tür araştırmalar-
doğal çevrelerinde kurulan yoğun ilişkiyle yakın ve
da üç rolün uyarlanabileceğine işaret edilmiştir. Bu

70
3
Sosyal Antropoloji

roller, tam katılım, katılımcı olarak gözlem ve tam sosyolog, inceleme konusu olan kişilere bunun bir
gözlem yelpazesi şeklinde sıralanabilir. Fakat bu sosyal bilim araştırması olduğunu açıkça belirtir ve
taksonomide de öznellik-nesnellik ikilemiyle karşı- araştırmanın yapılabilmesi için izin vermelerini is-
laşılacaktır: Tam katılım “yerlileşme”ye yaklaşırken ter. Söz konusu anlaşmanın açıkça konuşulmaması
tam gözlem öznel davranış konusunda son derece durumunda ise, araştırmacı grup dışından birisi
mesafeli kalabilir (Marshall, 1999: 394). olarak kendi kimliğini açıklar, fakat araştırmanın
Katılımcı gözlem, araştırmanın geleceği için hedeflerini daha az açık biçime, genellikle araş-
önemli olan ilişkileri belirlemek ve değerlendirmek tırma konusu kişilere, onlar hakkında “bir kitap
için çok önemlidir. Araştırmacıya, insanların bir- yazmak için” gibi ilgilerini çeken bir genel ifadey-
birleriyle nasıl ilişki kurdukları ve sosyal ve fiziksel le anlatır. Eğer bu kadar bilgiyle çalışma yapmak
sınırların tanımlanma biçimleri hakkında sezgisel mümkün olursa, o zaman incelenen kişilere- özel-
ve entelektüel bir kavrayış sağlar. Görgü kuralları, likle kendileri talep etmedikleri sürece- daha faz-
siyasi örgütlenme ve liderlik, sosyal rekabet ve iş la ayrıntı verilmez. Pek çok araştırmacı, çalışma
birliği konularında detaylı bilgi edinmek müm- yapmak üzere alana girmeyi nasıl başardıklarının
kündür. Sosyoekonomik statü, hiyerarşi, iktidar ve hikâyesini anlatmaktan hoşlanır: Aslında bu nokta
güç ilişkileri gibi kolayca ele alınmayan veya tar- araştırmayı anlamak açısından can alıcı önemdedir,
tışmanın yasak olduğu konular hakkında kültürel çünkü araştırmacı ile araştırma konusu kişiler ara-
kalıpları ve yaklaşımları gösterir. Araştırmacıya, ça- sında kurulan ilişki elde edilen verilerin niteliğini
lışma alanında katılımcılarla paylaşılabilen ve veri etkileyebilir. Bu yüzden, açık katılımcı gözlem üze-
olarak ele alınabilecek kültürel deneyimler sunar. rine yayımlanan değerlendirmelerin çoğunda, göz-
Ayrıca, belirli grupların yasa dışı veya sosyal olarak lemcinin inceleme konusu olan grup ya da toplum
damgalanmış faaliyetlerine; kamuoyundan gizlene- içindeki farazi rolü üzerine birtakım ayrıntılara
bilen durumlara erişimi kolaylaştırır (Schensul ve dikkat çekilmektedir (Marshall, 1999: 1).
LeCompte, 2013: 84).
Öte yandan, katılımcı gözlemin bazı dezavan- Örtük Gözlem
tajlara da yol açabileceği düşünülmektedir. Örne- İncelenmekte olan toplumsal birimin açıkça
ğin araştırmacının körleşebilmesi, yani artık sıradan farkında olmadan ve onu onaylayan bir tutuma sa-
yaşam deneyimleri hâline gelen unsurları dışarıdan hip olmadan yerine getirilen bir katılımcı gözlem
bir gözle tartamaması ve her şeyi sıradan kabul türüdür. Bu gözlem biçimi, araştırmacının gerçek
edip üzerine gitmemesi (Ergun ve Erdemir, 2010: amacını gizlemek için araştırma ortamında geçer-
18) bu dezavantajlardan biridir. Dahası, içeriden li bir rol bulunmasını gerektirir. Yine bu yöntem,
olmak ve topluluğa tam katılım aşırı öznel ve ön araştırmanın söz konusu toplumsal birime ulaşma-
yargılı olmaya yol açabilmektedir. Öyle ki, araştır- sının normal koşullarda engellendiği ya da araştır-
macı her şeyi kendi deneyimlerinden yola çıkarak macının varlığının gözlemlenen kişilerin davranış-
yorumlama hatasına düşürebilir (Greene, 2014: 4). larını etkilememesini sağlamak için kullanılabilir.
Son olarak araştırmacı katılımcılarla içli dışlı oldu- Rol gereği müritler arasına katılarak dinsel bir
ğunda ve onlarla uzun süreler vakit geçirdiğinde mezhebi gözlemleyen Leon Festinger (When Prop-
katılımcılar, araştırmacının zaten kendileriyle ilgili hecy Fails, 1956) ve meslektaşlarının çalışmaları bu
konuları bildiklerini varsayarak, mülakatlarda bazı yöntemin örnekleri arasındadır. Fakat bu yöntem
konularda konuşmamaları ya da konuşmaya istekli ciddi etik problemler de çıkarmaktadır (Marshall,
olamamaları söz konusu olabilmektedir (aktaran, 1999: 568).
Kaçar-Tunç, 2020: 255).
Örtük gözlemin örneğin, futbol holiganlığı gibi
hassas alanlarda gerekli olabileceği öne sürülmüş-
Açık Katılımcı Gözlem tür. Örtük veya gizli araştırmalar önemli gerekçeler
Katılımcı gözlem, inceleme konusu olan kişiler- gerektirir. Adli birimlerin yaptığı çalışmalarda ya
le yapılan bir anlaşma çerçevesinde gerçekleştirilir. da suçlarla ilgili çalışmalarda örtük gözlemin ya-
Bu anlaşma açıkça ya da dolaylı biçimde ifade edil- rarları hakkında kapsamlı analizler vardır. Örtük
miş olabilir. Resmî biçimde ifade edildiği takdirde gözleme karşı itirazlar ise insanların bir çalışmanın

71
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

parçası olduklarını bilme hakkına sahip oldukları • Uzay: fiziksel yer;


ve araştırmacıların veya müfettişlerin bu konuda • Aktör: İlgili insanlar;
özel ayrıcalıklarının olmadığı yönündedir. Ancak
• Aktivite: bir dizi çeşitli eylem;
aldatmanın başkaları için faydaları olduğu veya bi-
reyleri özgürleştirebileceği durumlarda örtük göz- • Nesne: fiziksel şeyler;
lem meşru görülebilir (Mulhall, 2003: 308). • Eylem: insanlar tarafından gerçekleştirilen
bireysel eylemler;
• Olay: insanlar tarafından gerçekleştirilen
Katılımcı Olmayan Gözlem
bir dizi faaliyet;
Katılımcı olmayan gözlem; araştırmacının,
• Zaman: kronolojik dizi;
araştırması aracılığıyla incelemeye konu olanları
izlediği, onlara ilişkin bilgiler edindiği, ama ince- • Hedef: insanların gerçekleştirmek istediği
lenen durumun içinde aktif olarak yer almadığı hedefler;
bir tekniktir. Katılımcı olmayan gözlem yaklaşı- • Duygu: ifade edilen duygular.
mı bazen, tam da gözlemlendiklerini bilmenin Gözlemlerimiz her zaman amaçlıdır ve seçime
insanları farklı şekilde davranmaya itebileceği ve dayalıdır. Her şeyi göremiyoruz. Biyolojik yapımız
buna bağlı olarak, toplanan verilerin geçerliliği- dünyayı 360 derece görmemize izin vermiyor. Gö-
ni ortadan kaldıracağı (örneğin ünlü Hawthorne rüş alanımızda bile, sadece keskin odaklı bir kısmı
etkisi örneği gibi) durumlarda başvurulabilen bir görüyoruz ve gerisi belirsiz. Biyolojik yapımızın
yaklaşımdır. Böyle bir tehlikenin ortaya çıkması- sınırlarına dikkat çekmek gerekiyor. Bakışlar tekil-
nı önlemek için araştırmacılar, bir zaman dilimi dir. Vücudu belirli bir yerde bulunan biyolojik bir
içinde birtakım benzer durumları gözlemleme birey bilincinden kaynaklandığı göz önüne alındı-
yoluna başvururlar. Günümüzde artık, katılımcı ğında, etnografik gözlem her zaman seçime daya-
olmayan gözlemde de video kayıt cihazları kulla- nır (Katz 2019; Müller, 2021). Açıkçası, etnografik
nılabilmekle birlikte, bu yöntemin de aynı şekilde gözlem nesnelliğe olan inancı göreceli hâle getirir.
araştırma konusu kişilerin davranışını değiştirebi- Nesnellik bir indirgemeye dayanır. Mesela, belir-
leceği (aslında, neredeyse kesin olarak değiştirdiği) li bir alandaki insan sayısını sayabilirim. Bu sayı
konusunda genel bir konsensüs vardır (Marshall, objektiftir. Ancak bu nesnellik başka özelliklerden
1999: 394). Katılımcı olmayan gözlem, örneğin oluşan—örneğin, odadaki insanların cinsiyeti, yaşı,
suç ve uyuşturucu çeteleri gibi riskli gruplarla ça- etnik kökeni vb., giydikleri kıyafetleri, davranışla-
lışırken, araştırmacının bu gruba katılmalarının rını, meditasyon yapıp yapmadıklarını, sandalyede
zor olduğu durumlarda daha çok başvurulan bir oturduklarını, boks yaptıklarını, bilgisayarda ça-
gözlem biçimidir. lıştıklarını, dans ettiklerin vb — bir evreni gizler.
Lueger (2000: 107) etnografın gözlem yaparken Açıkçası, bu bireysel özelliklerin her biri sırayla
muhtemel olarak odaklanması gereken üç boyuttan operasyonel hâle getirilebilir. Cinsiyeti, etnik kö-
söz eder: (1) aktörler, (2) olaylar ve eylemler, (3) nes- keni, yaşı vb. Görmek bu nedenle her zaman bir
neler ve ürünler. Bu üç boyut, bütün sosyal ilişki- sınıflandırma şeklidir. Görmek önceden sahip ol-
lerin hepsinde bulunduğundan, herhangi bir sosyal duğumuz bilgilere dayanır. Etnografik olarak göz-
durumu tanımlamak için kullanılabilir. Eylemler lemlediğimizde, en azından kısmen, bu tür edinil-
gerçekleştiren insanlar (pasif meditasyon yapsalar miş bilgileri bir kenara bırakmaya çalışmalıyız. Bu
bile, bu bir eylemdir) ve her zaman elde birtakım süreçte, aşina olunan bilgiler özellikle sorunludur
nesneler (örneğin kıyafet) vardır. İnsanların çıplak çünkü hepsi çok hızlı bir şekilde sınıflandırılır. Bu
olduğu yerlerde bile (doktor ofisleri veya plajlar) yüzden Müller, tanıdık ve sıradan olanın ayrıştırı-
kültürel olarak özel nesneler mevcuttur. James P. larak, yeni bir şey olarak ele alarak, akla gelebilecek
Spradley (1980) etnografik gözlemi şöyle betimler: anlam bağlantılarını arayarak yabancı bir duruma
İnsanların ne yaptığını (kültürel davranış); kıyafet ve dönüştürülmesini öneriyor (Müller, 2021: 40).
aletler (kültürel eserler) gibi kullandıkları şeyleri göz-
lemleriz ve insanların söylediklerini dinleriz (konuş-
Etnografik Mülakat
ma mesajları). Spradley, gözlemin dokuz boyutunu
birbirinden ayırır (aktaran, Müller, 2021: 41-42): Araştırmacılar, insan deneyiminin karmaşıklığı-
nın giderek daha fazla kabul görmesinden dolayı,

72
3
Sosyal Antropoloji

insanların tecrübelerini nasıl yorumladıklarını biz- • Araştırmacının hem devam eden ilişkinin
zat onlardan duyma arzusuyla ve buna ek olarak, hem de daha geniş sosyal bağlamın katılım-
zaman zaman araştırma çabalarının sonuçlarının cıları olarak, mülakat sürecini ve araştırma
çalışılanlarla alakalı ve yararlı olmasını sağlama sonuçlarını etkileme yollarının farkında ol-
çabası ile etnografik mülakata yöneldiler. Daha ması; ve
önemlisi, etnografik mülakatın araştırmacıya katı- • Araştırmacının diyaloğun bir keşif olduğu-
lımcılarla “yakın ve kişisel” ilişki kurabilme imkânı nun ve bu yolla sadece kısmi bir bilgiye ula-
tanıması, onun tercih edilmesinin en önemli ne- şılacağının farkında olması.
denleri arasındadır (Heyl, 2007: 370).
Bir mülakat veya röportajın gerçekleştiği yer
Etnografik mülakat resmî ve aşırı yapılandı- önemlidir. Mülakatın, araştırılan kişilerin yaşam
rılmış şekilde gerçekleştirilmemelidir. Çünkü bu dünyasında ve “laboratuvar ortamında” (örneğin
durumda araştırmacı görüşülen kişiyi araştırma- bir üniversitede bir seminer odasında) gerçekleşti-
nın merkezine ve vitrinine koymuş olur. Dahası, rilmesi bazı durumlarda farklı sonuçlar üretebilir.
bu şekilde resmî ve yapılandırılmış mülakatlar, Laboratuvar ortamının savunucuları, bu “nötr”
belirli bilgileri olabildiğince hızlı ve anlamlı bir ortamın bağlantıları daha kesin bir şekilde netleş-
şekilde ortaya çıkarmak için tasarlanmıştır ve bu tirmeye yardımcı olduğunu savunurlar. Ancak bu,
da mülakat yapılan kişi üzerinde baskı oluşturur. seminer odası gibi bir laboratuvarın gerçekte ne ka-
Girtler resmî ve aşırı yapılandırılmış bir mülakat dar “tarafsız” olduğu sorusunu akla getirir. Büyük
yerine, epik bir diyaloğu önerir; bu tür bir mü- olasılıkla, bağlamından arındırılmış, yani “saf ” bir
lakatta en temel nokta, bir kültür veya grup için- görüşme ortamı yoktur. Mülakata tümüyle nötr
deki hemen hemen her şeye atıfta bulunabilecek ya da tarafsız bir biçimde girmek çok zordur; hem
anlatılar ve hikâyelerdir (Girtler 2001: 147). Bu araştırmacının hem de katılımcıların kişinin alış-
bağlamda, görüşülen kişinin bilgisinin mümkün kanlıkları (habitus), biyografik geçmişi, cinsiyeti
olan en geniş, bilinmeyen ve gizli alanlarını açma- vb. vardır ve mülakatı etkileyebilir. Örneğin; giy-
yı amaçlayan “keşif amaçlı mülakat” kullanılabilir. siler, saç stilleri ve alışkanlıklar görüşmenin seyri-
Bu yaklaşımlar etnografik görüşmenin önemli bir ni etkileyen sembolik bilgileri aktarır. Öte yandan
parçası olabilir. Bu tür bir görüşmede, araştırma- mülakatların incelenmekte olan yaşam dünyasında
cının ilk önce katılımcılara sorulacak doğru soru- gerçekleştirilmesinin sağlayacağı olumlu ve olum-
ların ne olduğunu öğrenmesi gerekir. Etnografik suz boyutlar bulunmaktadır. Mülakatların ince-
görüşmeler açık görüşmeler olarak başlar ve gide- lenmekte olan yaşam dünyasında gerçekleştiril-
rek daha kapalı hâle gelir. Bu şekilde, bir görüş- mesinin olumlu yanlarından birisi, o çevreyle ilgili
me sırasında hipotezler, daha sonra yeni sorulara daha doğrudan ve zengin bilgiler edinme imkânı
doğru ilerleyen bir birikim süreci aracılığıyla ge- sağlamasıdır. Her farklı yaşam dünyasında belirli
liştirilir. Spradley, etnografik görüşmelerin “dostça ilişkiler ve nesneler anlamlı olduğu için, bu zengin
sohbetlere” oldukça benzediğini vurgulamaktadır. bağlam ve anlam dünyası ancak orada gerçekleşti-
Spradley’e göre, etnografik görüşmeleri, araştırma- rilecek mülakat esnasında keşfedilebilir. Bununla
cının katılımcıların bilgi kaynağı olarak yanıt ver- birlikte, araştırmanın yapıldığı yaşam dünyasında
mesine yardımcı olacak yeni unsurları yavaş yavaş gerçekleştirilen mülakatlarda, ortamda görüşülen
tanıttığı bir dizi dostça sohbet olarak düşünmek kişinin konuşmalarını ve tasvirlerini etkileyebilecek
en iyisidir (aktaran, Müller, 2021: 47). başka insanlar da olabilir ki bu mülakat sürecini
Heyl (2007: 371) etnografik mülakat yapar- olumsuz bir biçimde etkileyebilmektedir. Bu du-
ken dikkat edilecek dört hususun olduğunu vur- rumda, görüşülen kişi, etrafında kendisini duyma
gulamıştır: mesafesinde olan kişisel yakınlarının yanında belir-
• Araştırmanın tüm aşamalarında katılımcı- li duygularını ve düşüncelerini dile getiremeyebilir
larla etik bir ilişki geliştirerek, onların dik- (Müller, 2021). Sonuç olarak, etnografik mülakat-
katli ve saygılı bir şekilde dinlenmesi; lar boyunca sosyal çevre, sadece bir insanın ne söy-
lemeye cesaret ettiğini değil, ne söylemeyi düşün-
• Araştırmacının mülakat süreci boyunca,
düğünü bile değiştirir. İfadelerdeki bu değişimler
anlamın birlikte yapılandırılmasındaki rolü
ise, temeldeki bazı “doğru” görüşlerden sapmalar
hakkında bir öz farkındalığa sahip olması;
olarak görülemez. Çünkü sosyal ortam ve çevre

73
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

faktörü, tarafsız, sosyal olmayan, etkilenmemiş bir rilecek bir mülakatın, zengin ve farklı bir atmos-
mülakat ya da diyalog olmadığının temel kanıtıdır fer içinde yapıldığı söylenebilir. Çünkü mülakat
(Heyl, 2007: 376). esnasında gelişen olaylar, yemek yeme, oturma
Örneğin, Müller (2021: 48) Angola’da gerçek- düzeni, mekânsal düzenleme, sosyal ilişkiler, be-
leştirdikleri etnografik saha çalışması sırasında, ar- den dili vb. unsurlar görüşülen kişinin gündelik
kadaşları ve aileleri etrafta iken engelli insanlarla yaşamının ayrıntıları hakkında epeyce zengin bir
konuşmanın araştırmacı ve katılımcı için oldukça bilgi de sunar. Araştırılan yaşam dünyasında ger-
zor ve rahatsız edici olduğundan söz etmiştir. So- çekleşen etnografik mülakat, sadece bireyin öz-
nuç olarak, araştırmanın gerçekleştirildiği yerde nel dünyasına, duygularına ve bilincine değil, o
yapılan mülakatlarda özel alana ait duygu, düşün- bireyin ilişkide bulunduğu gündelik yaşamın ve
ce ve eylemlerin rahat ifade edilemediği durumlar insanların kültürel dünyasına ve o dünyanın anla-
söz konusu olabilmektedir. Ancak, çoğu durumda mına ilişkin olarak “bireyin bakış açısı” hakkında
görüşülen kişinin yaşam dünyasında gerçekleşti- da bilgi sağlar.

Öğrenme Çıktısı
1 Katılımcı gözlemin üstün yanlarını ve dezavantajlarını açıklayabilme
2 Etnografik mülakat yaparken dikkat edilmesi gereken hususları aktarabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Antropolojik araştırma tek-


nikleri hakkında detaylı Antropolojik araştırmalarda
Özellikle antropolojik araş-
bilgi sahibi olmak için link- katılımsız gözlem yapmanın
tırmalarda karşılaşılabilen
teki videoyu izleyebilirsiniz: üstün ve zayıf yanlarını ar-
Hawthorne etkisini araştırın.
https://www.youtube.com/ kadaşlarınızla tartışın.
watch?v=cBl5j1TCIto

ETNOGRAFİK SAHA NOTLARININ YAZIMI


Etnografik bir araştırmada deneyimler, araştırmaların ortaya çıkış hikâyeleri olmalarının yanında,
çalışmanın bir parçası olarak sosyal değişimi izlememizi de mümkün kılabilir. Bu değişimi takip edebil-
mek, çalışmaların çoğalması kadar deneyimi paylaşma ve yazmayla da sağlanabilir. Zira deneyimi yazmak,
araştırmacı için kendisiyle akademik çevresiyle, içinde büyüdüğü toplumla, misafiri olduğu toplumun ha-
yatıyla ve beklentileriyle yüzleşmek anlamına gelir. Deneyim, alan araştırmasının “nasıl bir şey” olduğunu
anlatabilen ve araştırmayı sonuçları kadar somutlaştıran, adeta gerçek hayatla birleştiren bir aracıdır (Nah-
ya ve Harmanşah, 2017: 268). Ancak deneyim belli bir disiplin ve sistematik ile kayıt altına alındığında
elverişli bir bilgi demeti olarak işlev görebilir. Sahadaki deneyimin kayıt altına alınması da belli bir sistema-
tik ve disiplin içerisinde not alma süreçleriyle mümkün olabilir. Alan notları, saha çalışmasında toplanan
verileri içerir. Bu nedenle, alan notları oluştururken alan notlarındaki derinlik ve genişliğin yaratılabilmesi
için özel birtakım not alma stratejilerine kişisel not alma yöntemlerinin kullanılmasına ihtiyaç vardır.
Saha çalışması akışkan ve dinamik bir süreç olduğundan, araştırmacılar zamanlarını iyi değerlendirmek
ve mümkün olan en kaliteli alan notlarını alabilmek için her türlü çabayı göstermelidir. Araştırmacı, alan
notlarına nihai şeklini vermek için masaya geri döndüğünde, saha notları bir rehber görevi görür.
Saha çalışmaları yapan araştırmacılar, araştırmalarına başlamadan önce farklı fikir ve not alma teknik-
lerine aşina olmalıdır. Düşüncelerin, ifadelerin ve eylemlerin analitik bir biçimde ele alınmasını sağlayacak
alan notları yazma yöntemlerini öğrenmek, araştırmacı için önemli bir seçenek ve zenginlik sağlayacaktır.

74
3
Sosyal Antropoloji

Yine de saha çalışmalarının çoğu unsuru gibi, her yunca etnograf (şaşırtıcı olsun veya olmasın) orta-
birey için başarılı yöntem sadece bireysel bir dene- ya çıkan nitelik ve kalıplar doğrultusunda analitik
yimle ortaya çıkacaktır. Deneme yanılma yoluyla notlar tutacak ve bu yeni kalıpların nasıl açıklana-
bir yazma sistemi ortaya çıkar. Bununla birlikte, her bileceğine dair fikir üretmeye çalışacaktır (Turner,
zaman notlar alırken hem genişliği hem de derin- 2020: 300). Emerson ve arkadaşları (2015: 17) et-
liği korumak için çabalamak, elde edilen verilerin nografik bir çalışmada sahada notlar alırken dört
daha analitik bir biçimde işlenmesini sağlayacak- hususun dikkate alınması gerektiğine işaret eder:
tır. Sahada uzun zamanlar boyunca boyunca veri (1) Gözlenen ve nihai olarak ‘veri’ ya da ‘bulgu’
toplanırsa, ortaya çıkan alan notlarının yalnızca olarak kabul edilen şey, gözlem sürecinden ayrıla-
doğrudan araştırma kapsamına girenler hakkında maz. (2) Alan notu yazarken, araştırmacı çalıştı-
değil, belirli kültürün birçok yönü hakkında bilgi ğı insanların verdikleri yerel anlamlara ve mesele
içermesi muhtemeldir. Araştırma alanına mümkün yaptıkları şeylere özel bir dikkat göstermelidir. (3)
olduğunca odaklanmak, daha küçük bir odak ala- Alan notları, başka insanların hayatlarına ve yapıp
nında daha fazla ayrıntıyı yansıtan notlara neden ettiklerine dair daha geniş ve daha tutarlı anlatılar
olacaktır. Veriler bir araştırmacının alan notları yazılabilmesi, değerlendirmeler yapılabilmesi için
içinde mevcut olsa da bunları belli bir sistem içinde elzem kaynaklar ve önemli bir temel sunar. (4) Bu
düzenlemek, dönüştürmek ve sunmak araştırmacı- tür alan notları, insanların gündelik yaşamlarını ve
nın görevidir. Saha notları sadece kişinin gözlemleri- faaliyetlerini oluşturan sosyal ve karşılıklı süreçleri
ni aktardığı gazetecilik türü notlar olmamalıdır, aynı detaylandırmalıdır.
zamanda araştırma sürecine dahil olurken ortaya Etnograflar, alan notlarını yerli anlamları yakala-
çıkan anlık düşüncelerin, soruların veya somut süreç- mayı ve muhafaza etmeyi sağlayacak şekilde almalı-
lerin analizini de içermelidir. Araştırmanın özetleri dır. Bunu yapabilmek için etnografların çalıştıkları
ve bununla ilgili düşünceler, zaman içinde genel bir insan topluluklarının yaşamlarına ve faaliyetlerine
günlük olarak hazırlanabilirse çok yararlı olabilir. dair bazı ön yargılara sahip olduklarının farkına
Bu yüzden notları düşünmek için zaman ayırmak varmaları ve bunu en aza indirmeyi öğrenmeleri ge-
çok önemlidir. Kişilere dair alan notlarının yeniden rekmektedir. Bunun yanı sıra, çalıştıkları insanların
düşünülmesi ve gözden geçirilmesi yoluyla bağlan- kaygılarını, kendi kavram dünyası içerisinde paylaş-
tılar kurulabilir ve veriler zengin bir etnografi çalış- malıdırlar. Fakat alan notları her ne kadar başkaları
masına dönüşmeye başlayabilir. ve başkalarının kaygı ve tavırlara dair araştırmacının
Alan notları birçok biçimde olabilir. Saha not- kendi anlayışını taşıyacak ve yansıtacaktır. Buradan
ları, fiziksel mekâna, insanların davranışlarına, ses- hareketle, alan notları, çalışılan insan topluluğunun
lerine, eşyaların düzenleniş biçimine, ritüellere, ko- üyelerinin yaşadıklarını ve kaygılarını o kişiler ve et-
kulara ve olayların seyrine vb. odaklanan açıklayıcı nografın bakış açısı doğrultusunda filtreden geçiren
metinlerdir. Notlar, daha sonra kişinin hafızasını yazılı anlatılardır; alan notları, çalışılan kişilere değil,
canlandırmak için yazılan ve kayda alınan ifadeler- etnografın kendisine topluluk üyelerinin yaşadıkları,
dir. Sahada veya saha sonrasında alınan yazılı notlar anlam dünyaları ve kaygılarıyla ilgili anlatılar sağlar
genişletilmeli, gözden geçirilmeli, ek yapılmalı ve (Emerson vd., 2015: 19).
tekrar gözden geçirilmelidir. Gözlem ve katılımlı Etnografik araştırmanın temel unsurlarından
gözlem teknikleri, araştırmacıların bulgularını bu birisi etnografik raporlardır. Araştırma katılımcıla-
saha çalışması faaliyetleri aracılığıyla not etmeleri- rının hayatlarında neler olduğunu anlatan öyküle-
ni ve daha sonra bunlarla tezlerini yazmalarını ve yici raporlar, tam, doğru ve ayrıntılı saha notları
bulgularını destekleyecek verileri elde etmelerini tutarak oluşturulur. Burada genel kabul gören yak-
mümkün kılar (Mills vd., 2010). laşıma göre, sahaya yapılan her gözlemden sonra
Etnografik veri elde etme süreci, sahaya girişten notların düzenli bir şekilde tutulması önemlidir.
itibaren gözlem, veri toplama ve yazma süreciyle Saha notları nadiren karşılaşmalar veya gözlemler
şekillenen dinamik bir süreçtir. Devamlı analiz ve esnasında yazılır. Çoğunlukla, saha ziyaretlerinden
derin düşünmenin sonucu olarak ortaya çıkan ted- hemen sonra yazılır ve kaydedilir; detaylar hemen
rici odaklanma, çalışmayı en baştaki odaktan bir kaydedilmez veya yazılmazsa hızlıca unutulabilir.
başka odağa taşıyabilir. Bu tümevarımcı süreç bo- Saha notları en az üç deneyim hakkında bilgi verir:

75
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

1. Sözlü etkileşimler (Katılımcıların kendi ara- malar, zihninizin izin verdiği ölçüde kelimesi ke-
sındaki ve araştırmacı ile araştırılan kişiler limesine aynı olmalıdır (şifreli notlar bu konuda
arasındaki etkileşimler): Sözlü etkileşimler epey yardımcı olabilir). Ayrıntılar, insanların nasıl
katılımcılar arasındaki görüşmeler, kulak göründüğünü, ne söylediğini ve hatta fark edile-
misafiri olunan etkileşimler, mesajlar ve bilir özellikleri (konuşma güçlüğü, yaralar, döv-
farklı bireyler arasındaki iletişimler, sohbet- meler, giyim tarzı, beden dili, gizlenmiş silahlar)
ler, tartışmalar, diyaloglar, şikayetler, eleşti- varsa onları da içermelidir. Analitik notlar ise, ba-
riler ve benzer türdeki konuşulan ve kulak zen gözlemcinin yorumları olarak da adlandırılan
misafiri olunan iletişim temelli etkileşimler- ve tüm saha notlarını yazarken aklınıza gelen tüm
den oluşur. fikirlerdir. Bunlar araştırılan insanlar arasında-
2. Uygulamalar (Katılımcılar arasında çeşitli ki bağlantılar, sahada olan bir şeyi açıklamanızı
rutinler, ritüeller, davranışlar ve etkileşimler): sağlayabilecek teoriler veya bir katılımcıyla ilgili
Bireylerin ve grupların rutin olarak yaptık- yargılayıcı gözlemler (Örneğin, “adam tam bir
ları eylemlerdir. Diğer bir deyişle, ortamda- eşkıyaya benziyordu”) olabilir. Bunların asıl öy-
ki katılımcıların düzenli bir şekilde yerine külemeden ayrı tutulduğundan emin olmak için
getirdiği veya katıldığı eylemler, etkileşim- bunları Gözlemci Yorumları veya G.Y. (örneğin
ler ve faaliyetlerdir. G.Y.: bu adam tam bir eşkıyaya benziyordu) gibi
etiketlerle parantez içine almak iyi olabilir. Öznel
3. Gözlemlenen etkileşimler ve uygulamalar
değerlendirmeler araştırmacı olarak size sahada
arasındaki ilişkiler: Bu ilişkiler gözlemlenen
gözlemlediğiniz bazı tuhaf, korkunç veya tatmin
eylemler, etkileşimler ve davranışlar arasın-
edici olaylar sonucu edindiğiniz duygular hakkın-
daki ima edilen, sezdirilen veya yorumlanan
da kişisel gözlemler ve yorumlar yapma konusun-
ilişkiler ve bağlantılardır. İlişkiler araştırma-
daki öz-düşünümsel imkânlardır. Bunlar, bir şeyi
cının ve katılımcıların algıladığı anlamlar
öğrendiğinizde o şeyin sizi ne kadar sinirlendirdi-
ve anlamları boyutunda gerçekleşmektedir
ği ve şaşırttığıyla ilgili ifadeler içerebilir (Berg ve
(Berg ve Lune, 2015: 255-256).
Lune, 2015: 258).

dikkat dikkat
Saha notları, araştırmacının sahada gözlemle- Alan notları, araştırmacının belirli bir zaman
diklerinin ve hatırladığı konuşma ve eylemlerin diliminde belli bir mekândaki insanlarla kuru-
detaylarının kayda alınması amacıyla tutulur. lan ilişkilerden yola çıkarak edinilen deneyim-
lerden, birlikte oluşturulan anlam dünyasından,
düşüncelerden ve bunların betimlenmesinden
Berg ve Lune’a (2015: 257) göre, tam ve ay-
oluşan çok katmanlı bir metindir. Dolayısıyla
rıntılı etnografik saha notları oluşturmanın dört
alan notları araştırmacının düşünceleri ile alan-
ilkesi olmalıdır: şifreli notlar, ayrıntılı betimle-
daki insanları görüşlerinin harmanlandığı anali-
meler, analitik notlar ve öznel değerlendirmeler.
tik bir bakışını da içerir.
Şifreli notlar sahada alınır ve bunlar kısa ifadeler,
karalamalar (çizimler), kısa notlar (bir paragraf )
ve sahada duyulan ve sonra tüm notları yazarken
hatırlatıcı olabilecek tuhaf ya da alışıldık olmayan Alan notları yazımı sadece gözlenen detayları
kavramlar veya ifadeleri içerir. Ayrıntılı betim- kâğıt üzerine aktarmaktan ibaret değildir. Bunun
lemeler, sahadan ayrıldıktan sonra hemen sonra yerine, etnograf, karakterleri ve sahneleri kâğıt üze-
yazılan uzun notlardır. Ayrıntılı betimlemeler, öy- rinde aktif bir şekilde canlandırmak; hareketleri ve
küleyici saha notlarının kalbini oluşturur. Hafıza- konuşmaları çarpıcı bir şekilde resmetmek ve olayla-
nın izin verdiği ölçüde çeşitli duyu organlarımızla rın anlamlarını, o olayların içinde yer alan kişilerin
algıladığımız doku, his, renk, koku, tat, görsellik anladığı şekliyle etkin bir şekilde aktarmak amacıy-
vb. unsurları barındıran detayları içerir. Konuş- la çeşitli ve bilinegelen yazım tekniklerine dayanır.
Etkili yazım tekniklerinin farkında olma ve bun-

76
3
Sosyal Antropoloji

lara adapte olmuş bir hâle geldiğinde etnografın aracılık eder. Ne var ki araştırmacının bakış açısı
önemli detayları yakalama, canlı görüntüler oluş- ve teorik öncelikleri basit bir şekilde önceden var
turma ve konuşma ve olaylara ilişkin ince anlam olan şeyler olmayıp, o kişinin sosyal dünyalarını
farklılığı olan betimlemeler sunma ihtimali çok anlamaya çalıştığı kişilerle oluşturduğu ilişkiler-
daha mümkündür. Olayların geçtiği sahneleri den etkilenmekte ve ona göre biçimlenmektedir.
yazılmış olarak tasarlamak, araştırmacıyı daha iyi Yerel düzende bir yeri olan bir katılımcı ve o dü-
bir gözlemci yapabilir. Etnograf, alan notların- zen içindeki insanlarla belirli bir dereceye kadar
dan bir metin oluştururken yereldeki insanların birliktelik kurmuş bir kişi olarak araştırmacı, çalı-
seslerini duyuran alıntılara yer verir fakat bunun şılmakta olan dünyanın bir parçasıdır, dolayısıyla
yaparken de yine bu alıntıların yer almasını ken- bağımsız ve yansız bir gözlemci değildir. Etnograf,
disinin kontrol edip yönettiğinin farkındadır; zira başkalarının sosyal dünyalarına daha fazla dahil
o insanların kullandıkları kelimeleri ve yapıp et- oldukça, kendi ön kabullerini, kendi yapıp etme,
tiklerini etnografik bir anlatıya dönüştürürken ye- olaylara anlam verme ve kendi davranış biçimle-
niden kurgulamakta ve yeniden düzenlemektedir. rini yereldeki insanların gündelik yaşamlarında-
Etnograf, yerelin seslerinin kendine has biçimler- ki zorluklara daha fazla tabi kılar (Emerson vd.,
de konuşabildiği bir araç sağlamalı ve aynı zaman- 2015: 327). Alan notlarının yazımında hem yerel
da okuyucuların ve bilim camiasının konularını, dünyaların anlamlarının hem de araştırmacının
kaygılarını ve teoriyi ele alan bir şekilde onların bakış açısının birlikte etkili olduğunu belirtmek
dilinde konuşmalıdır (Emerson vd., 2015: 322- gerekir. Yerel anlamların ve araştırmacının bakış
323) Sonuç olarak, etnografik alan notları hem açısının tek başına bir anlamları yoktur. Alan not-
yereldeki seslerin duyulmasına aracılık etmelidir ları, bu ikisinin diyalojik (karşılıklı ilişkisel) doğa-
hem de bunu analitik ve bilimsel bir dile tercü- sından kaynaklanır.
me edecek şekilde aktarabilmelidir. Bu şekilde Alan notlarını “dosyalanmış notlar” olarak
hem yerelin sesi hem de bilim camiasının sesi adlandıran Plath (1990), sosyal bilimcilerin saha
olabilecek ahenkli bir faaliyet gerçekleşmiş olur. notlarıyla çalışma ve bunlardan yararlanma eyle-
Etnograf, kendi işlevinin sadece tanık olduğu mine yeterince eleştirel önem vermediğini savun-
olayları kaydetmekten ibaret olmadığının; tersine, maktadır. Genellikle gerekli veriler ayıklanır ve
yazarak aktif bir şekilde gerçekleri ve anlamları gerisi unutulur. Plath ayrıca, saha notlarıyla daha
oluşturmaktadır. Alan notları yazarken etnograf, fazla zaman harcanması durumunda, ortaya çıkan
sadece belli anları metin biçiminde anlatmakla analizlerin ve vaka çalışmalarının büyük ölçüde
kalmamakta; ilk planda, gözlediği anları sahne- iyileştirileceğini savunuyor. Tüm saha notlarını
ler/manzaralar, karakterler, diyaloglar ve aktarılan bir araya toplayarak kişisel hikâyelerle birlikte
olaylar şeklinde biçimlendirmektedir. Daha son- incelemek, kişinin fikirlerinin geçirdiği evrimi
ra ise, alan notları üzerinde yeniden çalışırken ve görmek için paha biçilmez olabilir. Alan notları-
bunları nihai bir etnografik hikâyeye aktarırken, nın alınması eylemine ve kalitesine büyük önem
sadece yalın bir şekilde olan bir şeyin hikâyesini verilmesi gerekirken, veri toplama tamamlandık-
anlatmamakta; bunun yerine, bir kalıbı/örüntüyü tan sonra tüm alan notlarının işlenmesine de aynı
veya belirli bir noktayı göstermek için ‘olan şeyi’ derecede önem verilmelidir (aktaran, Mills vd.,
yeniden inşa etmektedir. Alan notlarını, o dün- 2010: 398).
yaya aşina olmayan okuyuculara tercüme ederken
Ne zaman not alınacağı ise etnografik araştır-
kaçınılmaz olarak, olayların yeni versiyonunu inşa
malarda bir diğer zorlanılan konudur. Not alırken
etmektedir (Emerson vd, 2015: 324).
araştırmacı günlük rutini etkilememeli, rahatsız-
Yereldeki anlam dünyasının kendi başına bir lık vermemeli gerekirse alandan ayrılmayı bekle-
şey değildir, bir şeylerin simgelerle yansıtımları- meyi bilmelidir. Nerede, nasıl ve ne zaman not
dır ancak araştırmacının ya da anlatıcının aracılığı alınacağı alandaki duruma göre oluşturulacak
olmaksızın o anlama erişmemiz imkânsız gibidir. stratejilerle ancak belli olur. Yani orada kurulan
Alan notlarının yazımından sonra tamamlanmış ilişkilere göre şekillenir. Alandaki kişilerin rızaları
etnografide araştırmacı kaçınılmaz bir şekilde kişi- alınmış olsa da sır, utanç verici, tehlikeye atacak
liği, tecrübeleri, bakış açısı ve teorik öncelikleri ile notları kaydetmekten kaçınılabilir. Örneğin; hal-

77
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

ka açık bir yerde (kalabalık bir spor sahası vb.) gözlem yapmak, kısa notlar almak muhtemelen pek göze
çarpmayacaktır. Bununla birlikte, açık not tutma bazen bilgi verenlerin ne zaman not alınıp alınmadığı
konusunda yargıya varmasına neden olabilir. Hatta bu durum belirli konularla ilgili beklentiler geliş-
tirebilir ve belirli zamanlarda veya önemli gördükleri belirli konular hakkında neden not alınmadığını
sorabilirler ve bu sorular ilişkileri ve araştırmayı zorlayabilir (Emerson vd., 2015).

Öğrenme Çıktısı
3 Antropolojik bir araştırmada saha notlarının nasıl organize edilebileceğini anlatabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Etnografik saha notlarının


yazımı konusunda detay-
lı bir inceleme için R. M.
Saha notlarını alırken düşü- Emerson, R. I. Fretz ve L. Alan notları yazımında dik-
nümselliğin nasıl kullanıla- L. Shaw’un Alan Çalışma- kat edilecek önemli husus-
bileceğini araştırın. sı: Etnografik Alan Notları ları arkadaşlarınızla tartışın.
Yazımı (2015, Ankara: Atıf
Yayınları) adlı kitabını
okuyabilirsiniz.

ETNOGRAFİK ARAŞTIRMA VE ETİK SORUNLAR


Etnografik araştırma yöntemi, sahada araştırmacı ve katılımcılar arasında yoğun, uzun süreli ve yakın
bir ilişkiyi gerektirmesi nedeniyle oldukça kendine özgü bir yöntemdir. Tam da araştırmacının katılımcı-
larla bu kadar yakın ve yoğun bir ilişki içinde olması, bu ilişkilerden kaynaklanacak bazı etik sorunlar da
ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle, etnografik bir araştırmada etik kodlar ve yol haritası oldukça önemli
bir yer tutmaktadır. Öte yandan, etnografik bir araştırma uzun vadeli, yoğun ve yakın bir araştırma pratiği
gerektirdiğinden, böyle bir çalışmada belirleyici ve değişmeyen etik kurallar koymak sanıldığı kadar kolay
bir süreç olmayabilir.
Araştırmanın hedef ve değerlerini, araştırmanın yürütüldüğü koşulları ve ilgili kişilerin değer ve çıkar-
larını göz önünde bulundurarak etik olarak uygun şekillerde hareket etmeye çalışmak bizzat etnografın
sorumluluğundadır. Başka bir deyişle, araştırmacılar araştırma süreci boyunca özellikle neyin meşru neyin
meşru olmadığı konusunda bazı yargılarda bulunabilmelidirler. Herhangi bir zorluk veya meydan okuma
ile karşılaştığında ise araştırmacı bu yargılarını argümanlarla desteklemeye hazır olmalıdır. Ayrıca, araş-
tırmacı argümanlarını sunduktan sonra bile başkalarının aynı fikirde olmayabileceğini kabul etmelidir.
Araştırma hakkındaki etik konuların kamuoyu önünde tartışılması önemlidir, çünkü bu bireysel araştır-
macıların ve araştırma ekiplerinin müzakerelerini besleyecektir (Hammersley ve Atkinson, 2007: 228).
İyi bir etnografik çalışma için araştırmacının teorik, gündelik ve epistemolojik ön kabullerini askıya
alması ve katılımcıları bir nevi araştırmanın ortak yürütüldüğü eşitler olarak görmesi beklenir. Bu eşitliğin
kurulabilmesinin ancak açıklık ve dürüstlükle mümkün olduğu varsayılır. Bunun gerçekleştirilebilmesi
ise en temel olarak saha araştırmacısının sorumluluğundadır. Ancak etnografik araştırma deneyimi olan
herkes bu ilkelerin sahadaki gündelik hayat karşılaşmaları içinde sürdürülmesinin güçlüğünü bilir (Can,
2017: 162).

78
3
Sosyal Antropoloji

Etik kurallar, birçok ülkede öncü dernekler bün- • Özerklik veya hür irade: Katılımcıların de-
yesinde düzenlenmiştir. Antropoloji açısından ba- ğerlerine ve kararlarına saygı duyulması ge-
kıldığında bu kurallar düzenlenirken, ülkeler kendi rekliliği
antropoloji geçmişlerini, çalışmalarını ve durumla- • Adalet: Her konuda eşit olan insanlara eşit
rını gözden geçirmiş ve vurgularını bu bağlamlar muamele edilmesi gerekliliği.
üzerinden yapmıştır. Örneğin; Amerika Birleşik
Etnografik bir araştırma yapılırken dikkat edil-
Devletleri’nde antropolojiye dair etik kurallar, Ame-
mesi gereken temel etik ilkeler arasında araştırmaya
rika Antropoloji Derneği (American Anthropolo-
katılan tüm katılımcıların özerkliğini, refahını, gü-
gical Assosiation) tarafından belirlenmiştir. Etik
venliğini ve saygınlığını korumak yer almaktadır.
konusunda ilk tartışmalar Uygulamalı Antropoloji
Araştırmacılar mümkün olduğunca objektif olmalı
Topluluğunun (Society for Applied Anthropology)
ve etnosentrik olmaktan kaçınmalıdır. Araştırma-
1949 yılında Etik Komitesine hazırlattığı raporla
cıların, katılımcıları herhangi bir şekilde aldatma,
resmî olarak başlamıştır. Çünkü 1940’lar, antro-
bilerek yanlış beyanda bulunma veya suistimal
pologların ABD hükûmeti tarafından istihdam
etme gibi fiilleri etik açıdan kabul edilemez eylem-
edildiği, bu kuruluşun ve Uygulamalı Antropoloji
lerdir. Aynı zamanda, bir araştırma başkalarının bi-
(Applied Anthropology) dergisinin kurulduğu bir
limsel araştırmalarını da engellememelidir. Etik il-
dönemdir. 1946 yılı başlarındaki tartışmalarda da
keler gereği, katılımcılara araştırma için gerekçeler
II. Dünya Savaşı’nın ardından birçok antropoloğun
sunulurken, katılımcılar iyi bilgilendirilmeli, adil
devlet kurumlarında işe alınması konuşulur. Soğuk
ve şeffaf olmalıdır. Araştırmacılar, etik açılardan
Savaş, diğer ülkelerle ilişkiler ve küresel siyasi tavır-
katılımcılara, araştırmayı kim yapıyor, ne için ya-
dan hareketle hükûmet yetkililerinin Latin Amerika
pıyor ve nasıl yapıyor sorularına doyurucu yanıtlar
ülkeleri için 1964 yılında uygulamaya koymak iste-
vermelidir. Araştırmanın amaçları ve kapsamı katı-
dikleri Camelot Projesi, ABD antropolojisinin etik
lımcılara anlatılırken, mümkün olduğunca objektif
kurallara verdiği önemin artırılmasına neden olur.
ve şeffaf olmalı, kurumsal ve mesleki ön yargılar-
1971 yılında AAA, kabul ettiği etik kurallarla, ant-
dan ve her türlü çıkardan bağımsız olmalıdır (Ip-
ropologların kişilere, kamuya, öğrencilere, sponsor-
hofen, 2013: 1-2).
larına, kendi ve misafiri olunan ülkenin yasalarına
karşı sorumlulukları bulunduğunu belirtir (Nahya
ve Harmanşah, 2017: 265-266). 2000’li yıllardan
itibaren araştırmacıların araştırma yürütürken sa- Etnosentrizm: Kendi kültürünü merkeze
hip olmaları gereken sorumlulukları ve etnografi- alarak başka kültürü yargılamak, aşağılamak
nin etik çalışma ilkelerine şu unsurlar eklenmiştir: ve ötekileştirmek anlamına gelmektedir.
Zarar vermeme, çalışmaları açık ve dürüstçe beyan
etme, araştırma onayı ve gerekli izinleri alma, araş-
tırmanın yapıldığı kişilere, öğrencilere, uzmanlara, Her şeyden önce, etnografik bir araştırmada
finansal destek verenlere ve diğerlerine karşı sorum- etik, araştırmanın başından sonuna kadar her aşa-
luluklarını dile getirme, araştırma sonuçlarına ula- mada dikkat edilmesi gereken dinamik bir süreç-
şılmasını sağlama, araştırma kayıtlarını saklama ve tir. Etik statik ve bir kerelik bir konu değildir, alan
koruma, son olarak da beraber çalıştıkları kişilere, araştırmacısı, proje devam ederken katılımcılarla
danışmanlıklarını yaptıkları öğrencilere ve doğaya kendiliğinden bir sosyal etkileşim içinde olduğu
karşı saygılı olma (Nahya ve Harmanşah, 2017). için araştırmanın beklenmedik bir anında araştır-
Murphy ve Dingwall (2007) ise etnografik bir macı etik birtakım kararlar vermeye zorlanabilir.
araştırmadaki temel ilkeleri şu şekilde özetlemiştir: Etnografya ve antropolojinin insanların yaşamla-
rındaki müdahaleci doğası göz önüne alındığında,
• Kötü Niyetli Olmama: Araştırmacıların ka-
araştırmayı yürütmek için ‘iyi nedenler’ olmalıdır.
tılımcılara zarar vermekten kaçınması ge-
Araştırmacılar ve araştırılanlar arasındaki ‘güven’
rekliliği
ilişkisini yönetmek hayati önem taşımaktadır.
• Fayda sağlama: İnsanlar üzerindeki araştır- Etnografi son derece yetenek gerektiren bir iştir
maların, sadece araştırmanın iyiliğini gözet- ve bu nedenle makul etik yargılarda bulunabilen
mekle kalmayıp, bazı olumlu ve tanımlana- yetkin ve iyi eğitimli araştırmacıların araştırmayı
bilir yararlar üretmesi gerekliliği

79
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

yürütmesi gerekir. Araştırmacıların birbirlerine tırılan arasında yakın bir ilişki olduğunu ve bu
karşı sorumlulukları vardır ve gelecekteki araştır- tür araştırmalarda etik tartışmaların araştırmacı
ma çalışmalarını baltalayacak zararları önlemek ve katılımcılar arasındaki bu ilişkinin doğasıyla
için azami özen gösterilmelidir. Araştırmacıların ilgili olduğunu savunur. Dolayısıyla etnografik
ve katılımcıların zamanlarını ve enerjilerini boşa bir araştırma, araştırmacı ve araştırılan arasındaki
harcadığı için kötü tasarlanmış araştırmalar etik uzun süreli yakın ilişkiler ve sosyal koşullar için-
değildir. Bir araştırmada etik konuların başında, de gerçekleştiğinden etik sorunlar da her bir araş-
araştırmaya katılan ve incelenen katılımcıların tırmaya özgü bağlamsal bir özellik gösterir. Her
hakları ve refahı ile ilgili endişeler yatmaktadır. araştırmanın etik sorunları kendine özgü ve fark-
Kırılgan gruplar, birincil endişe kaynağıdır ve öğ- lıdır. Ayrıca, etnografik araştırmalar araştırmacıla-
renme güçlüğü çekenlerle birlikte çok genç ve çok rın katılımcıların gündelik hayatının ve bazen de
yaşlılar, çoğu toplumda özel ilgiye layık görülmüş- özel alanının bir parçası olmayı gerektirdiğinden
tür. Dolayısıyla, araştırma eğer kırılgan grupların etik mesele bu araştırmaların en temel bileşenidir.
katılımcı oldukları bir şekilde tasarlanmışsa, etik Dahası, etnografik araştırmalarda cinsellik, inanç,
konularda en üst düzeyde özen gösterilmelidir. duygusal ilişkiler, şiddet, suç vb. hassas konular
Açıkça yazılmış bir protokol (aydınlatılmış onam da çalışılmaktadır. Özellikle bazı hassas gruplarla
belgesi) genellikle titiz araştırmaların ilk gösterge- yapılan etnografik araştırmalarda etik meselesi ol-
sidir. Ancak, yine de aydınlatılmış onama ya da dukça önemlidir. Hassas gruplarla yapılacak çalış-
protokole her şeyin önceden yazılması mümkün malarda katılımcıların deneyimleri sorgulanırken,
olmayabilir. Sahada öngörülemeyen durumlar or- bireylerin herhangi bir şekilde zarar görmemesi
taya çıkabilir, etnografide önceden tüm her şeyi için onların travmatik deneyimleri konusunda
belirlemek oldukça zordur. Dolayısıyla esneklik dikkatli bir yaklaşım sergilenmek zorundadır.
ihtiyacı aydınlatılmış onam formuna yansıtılabi-
lir ve okuyan herkesin açık ve şeffaf bir biçimde
anlayabileceği sade bir dille yazılmalıdır (Iphofen,
2013). Ayrıca, tüm araştırmalar gibi etnografik dikkat
araştırmalarda da üniversitelerin etik kurulundan Aydınlatılmış onam belgesi katılımcılara araştır-
araştırma izni alınması gerekmektedir. Etik kurul manın amacını, nasıl yürütüleceğini, olası etki-
etnografik bir araştırmaya izin verirken, sahadaki lerini ve sonuçlarını yayımlayabileceğini açıkça
araştırmacılar ve kurumları muhtemel zararlardan ifade ederek katılımcıları bilgilendirmelidir.
korunmalıdır. Etik kurul, katılımcılara, araştır-
macılara ve kuruluşlara yönelebilecek potansiyel
zararları ve riskleri tahmin etmeye yardımcı olma- Antropologlar, seçtikleri topluluklar ile uzun
lıdır. Etik kurul komiteleri kararlarında ve araştır- süre boyunca çalışmak için onların arasına katılır-
macılara sundukları tavsiyelerde tutarlı ve dengeli lar, araştırma bittikten sonra tekrar ziyaretleri yapa-
olmaya çalışmalıdır.Metodolojik yanlışlar, önyar- bilirler. Antropologlar, faaliyetlerinin başkaları için
gı veya bir kurumun kurumsal imajını yönetme sıkıntıya neden olabileceği ihtimallerin farkında ol-
arzusunun bir sonucu olan araştırma önerileri asla malıdır. Araştırmanın katılımcılarına saygı göster-
kabul edilmemelidir. menin yolları, hem araştırma sorularının içeriğinde
Etnografik araştırmalar diyalog üzerinden hem de araştırmacının davranış şekillerinde kendi-
yorumlayıcı bir perspektif ile şekillendiğinden ni gösterir. Araştırmacılar, zararı en aza indirmek ve
araştırmacı ve araştırılan arasında kesin bir ayrım faydaları en üst düzeye çıkarmak için atılan adımları
olduğunu vurgulayan pozitivist tutumu etik açı- detaylandırmalıdır. Antropologlar, farklı topluluk-
dan eleştirir. Etnografik bakış, pozitivist anlayışın lardaki eşik bekçilerine ya da başka bir ifadeyle kilit
araştırmacı ve araştırılan arasındaki bu tarafsızlık bilgi kaynağı olarak düşünülen insanlara oldukça
tutumunun aslında mümkün olmadığını öne sü- yakın olmalıdır. Daha da önemlisi, araştırmacı ve
rer. Pozitivizmin bu tutumunun araştırılan kişi- araştırılan arasındaki güç dengesinin farkında olmak
leri (katılımcıları) nesnelleştirmeyi beraberinde hayati önem taşımaktadır. Katılımcıların araştırma-
getireceğini ve bunun da etik bir sorun olduğunu daki rollerini belirlemek için yeterli güce sahip ol-
belirtir. Etnografik perspektif, araştıran ve araş- malarını ve kendilerini algılamalarını sağlamak etik

80
3
Sosyal Antropoloji

olarak gerekli görülmektedir. Araştırmanın etik ise izin ve etik meselesinin bir kerelik bir mese-
konusundaki gelişmişliğinin göstergesi, katılım- le olarak hayal edilmesidir. Hâlbuki etnografik
cıların herhangi bir noktada çalışmadan çekilme araştırmada aydınlatılmış onam bir kerede alınıp
hakkına sahip olduklarını bilmelerinde yatmakta- biten bir süreç olmaktan uzaktır. Özellikle uzun
dır. Denekler, araştırmaya katılmak için ‘özgürce’ dönemli araştırmalarda sahadaki karşılaşmalar her
seçim yapabilmelidir. Katılımlarının ne içerdiğini gün başka bir etik soru ya da sorun ortaya çıkarır.
bilmeleri için araştırma hakkında yeterince bilgi Araştırma sırasında katılımcılar hakkında üretilen
sahibi olmaları çok önemlidir. Hem araştırmacı bilgilerin kiminle nasıl paylaşılacağı, makale ve ki-
hem de katılımcılar için en uygun, en az rahatsız taplarda bunların nasıl kullanılacağı her seferinde
edici şekilde rıza kazanılmalıdır. Gizlilik ve/veya bir dizi farklı etik çelişki içerir. İnsanların kendi
anonimlik sözü verildiyse, bunu sağlamak için atı- haklarında yazılanları okuması, bunları eleştirmesi
lan adımlar özetlenmelidir. Araştırma amaçlarının saha araştırmacısının her an etik birtakım sorgula-
ve yöntemlerinin eksik açıklanması, katılımcılara malarla karşı karşıya gelebileceğini gösterir (Can,
açıklanmaması, araştırmanın katılımcılara açıklan- 2017: 163).
mamasının daha doğru olacağı ikna edici bir şekil-
de haklılaştırıldığında mazur görülebilir. Örneğin;
açıklama yapıldığında, deneklere yönelik riskler söz
konusu olacaksa, ayrıntılı açıklama yapılmayabilir.
Araştırmacının ve katılımcıların fiziksel güvenliğin
dikkate alınması da etik sorumluluklar arasındadır.
Bu yüzden, denekler ve araştırmacılar için güvenlik
hakkında olası risklerin ele alınması gerekir. Ayrıca,
araştırmalar, araştırma yapılan ülkeye özgü yürür-
lükteki ulusal veri koruma mevzuatının ilkelerine
uygun olarak yapılmalıdır (Iphofen, 2013).
İnsan araştırmalarındaki etik sorunlar üzerine
Resim 3.1 Brezilyada Guarani Kabilesinden Genç Bir
geliştirilen ilk metin olan Nürnberg Kodu’ndan
Adam Misafir Karşılıyor.
beri katılımcılardan araştırmanın konusu hakkında
tam ve aydınlatılmış onamlarının alınması etik
bir araştırmanın olmazsa olmazı olarak görülür. Aydınlatılmış onam, genellikle katılımcılara,
Ancak aydınlatılmış onamın elde edilme süreci et- araştırma konusunda kapsamlı ve doğru bilgiler ve-
nografik araştırmalarda tıbbi araştırmalara benzer rerek, araştırma için rıza göstermelerini sağlamayı
bir biçimde işlemeyebilir çünkü etnografide teori, amacıyla hazırlanır. Aynı zamanda, aydınlatılmış
çoğu zaman empirik araştırmaya dayalı bir şekilde onam katılımcılara istedikleri zaman araştırmadan
ortaya çıkar. Üniversitelerin etik kurullarının ve geri çekilebilecekleri konusunda özgür oldukları
Amerikan Antropoloji Derneğinin belirlediği ge- bilgisini de verir. Etnografik çalışma bağlamında
nel etik ilkelerin hepsi araştırmacının her zaman bu etik ilkeye uymayan en çarpıcı durum, katı-
açık ve dürüst olması gerektiğini, tüm katılım- lımcıların araştırmanın gerçekleştiğinin farkında
cılardan aydınlatılmış onam alınması gerektiğini olmadan yapılan örtük (gizli) katılımcı gözlemi-
belirtir. Araştırmacı araştırmanın içeriğini, olası dir. Homan’ın (1978) eski pentekostalistler üzeri-
bulgularını, yöntemini ve potansiyel zararlarını ne çalışması, Holdaway’in (1983) polis çalışması,
açıkça belirterek katılımcının aydınlatılmış ona- Goode’un (1996) kur yapmayı araştırmak için sah-
mını almalıdır. Ancak antropolog araştırmanın te kişisel reklamlar kullandığı çalışması, Calvey’nin
başlangıcında araştırmacı neyi araştırdığını tam (2000) fedailer üzerindeki çalışmaları ve Scheper-
olarak bilemeyebilir. Antropologlar sahaya gittik- Hughes’un (2004) organ kaçakçıları üzerine çalış-
lerinde araştırmalarının ne hakkında olduğunu ve ması bu tür örtük katılımcı gözlem araştırma ör-
temel öngörülerini katılımcılarına mümkün olan nekleridir. Bazı düşünürler, bu tür araştırmaların
tüm açıklığıyla anlatabilirler ve bunun üzerinden hiçbir şekilde haklı olmadığını savunuyorlar; buna
katılımcılardan onam alabilirler (Can, 2017: 162). göre bu tür araştırmalar ajanların, provokatörlerin
Aydınlatılmış onamla ilgili diğer bir önemli sorun veya casusların bir olaya sızmasından hiç de fark-

81
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

lı değildir. Bu tür itirazlar, örtük katılımcı gözlem ederken kız-erkek etkileşimlerini eşitlemek için (bi-
çalışmalarının insan özerklik ve haysiyet haklarına linçli veya bilinçsizce) çaba gösterebilirler. Genel-
aykırı olduğu inancını öne sürmektedir. Örneğin; likle araştırmacılar aydınlatılmış onam formu için
aldatma ve manipülasyon içeren sosyal araştırma- gerekli sayılabilecek tüm bilgileri sağlamamanın
ların nihayetinde alaycı, yalancı ve manipülatörler- yanı sıra, bazen aktif aldatmacaya girerler. Katılım-
den oluşan bir toplum üretmeye yardımcı olduğu cılara yanlış bir izlenim verilebilir, örneğin etnograf
ve adil bir toplumsal düzen için gerekli olan gü- katılımcıların görüşlerini kabul eder veya davranış-
veni sarstığı ileri sürülmektedir. Öte yandan, diğer larını etik olarak kabul edebilir bulur. Bu, etnogra-
başka düşünürler de gizli araştırmaların meşru ve fik çalışmanın muhtemelen ayrılmaz bir parçasıdır.
kabul edilebilir olduğunu savunmaktadır. Ayrıca, Bazı durumlarda araştırmacıların kendi görüşlerin-
bu düşünürler kendimizle ilgili bilgilerin açıklan- den bahsetmemesi zorun olabilir. Aynı araştırma
masını ve günlük yaşamdaki endişelerimizi genel- parçası içinde açıklık derecesinin alandaki farklı
likle paylaşmadığımızı vurgulayarak; herkese her insanlar arasında önemli ölçüde değişebileceğini
zaman tüm gerçeği söylemediğimize işaret ederek vurgulamak gerekir. Örneğin, Piskopos McGregor
örtük katılımcı çalışmaların önemini ortaya koy- Okulu üzerine yaptığı araştırmada, Burgess, öğret-
muşlardır. Nitekim, örtük katılımcı gözlemde yer menlere araştırma yaptığını bildirdi; öğrencilere
alan aldatmacanın resmî ve iş örgütleri tarafından sadece yeni bir yarı zamanlı öğretmen olduğu söy-
uygulanan casusluk, manipülasyon ve ajanlıklara lenirken, araştırmayı daha sonra ona sorular sora-
kıyasla daha hafif ve masum olduğu ileri sürülmüş- rak öğrendiler (Burgess 1985: 143). Aynı şekilde,
tür (Hammersley ve Atkinson, 2007: 210). Lugosi (2006), büyük ölçüde eşcinsel ve lezbiyen
bir müşteri tarafından kullanılan bir bardaki araş-
tırması boyunca, çeşitli derecelerde ve türlerde giz-
lenmenin nasıl kaçınılmaz hâle geldiğini vurgular
dikkat (aktaran, Hammersley ve Atkinson, 2007: 211).
Aydınlatılmış onam konusu en keskin şekilde Etnograflar, aydınlatılmış onam formları ile ge-
örtük katılımcı gözlem sürecinde bir sorun ola- nellikle insanlara gözlemlenmeyi veya mülakatla-
rak gündeme gelebilir ancak bu tür bir çalışma- rı reddetme fırsatı vermeye çalışırlar, ancak bu her
nın doğası gereği gizlilik içermesi gerektiğinden zaman mümkün değildir. Reddetme oranları çoğal-
bu aydınlatılmış onam formu bu durumda işlev- dıkça bu araştırma için son derece yıkıcı ve zorlayıcı
sel olmayacaktır. olabilir. Örneğin; Atkinson’ın hastanelerdeki tıp öğ-
rencilerinin başucu öğretimi hakkındaki araştırması,
ilgili uzmanların bilgisi ve rızasıyla gerçekleşmiştir,
Etnograflar aşırı bir şekilde çalışırken bile, tüm ancak öğrencilerin veya gözlemlediği hastaların
insanlara araştırmada her şeyi incelediklerini nadi- bilgisi ve rızası alınmamıştır. Polis üzerine yaptığı
ren söylerler. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Birin- araştırmalar bağlamında Punch, önemli sayıda müş-
cisi; sahaya ilk gittiğinde, bir etnograf araştırmaya teriyle sürekli etkileşimde bulunan büyük bir kuru-
genellikle neyin dahil olacağını ve sonuçlarının luşta herkesten rıza almak, birçok araştırma projesini
neler olacağını bilemeyebilir. Ayrıca, daha sonra öldüreceğini öne sürmüştür. Burada, etnografların
araştırma sorunu ve stratejisi açıklığa kavuştuktan doğal ortamlarda araştırma yürütmeleri nedeniyle,
sonra, katılımcılara yalnızca sınırlı düzeyde bilgi araştırma süreci üzerindeki kontrollerinin genellik-
verilmesinin nedenleri vardır. Bir kere, incelenen le sınırlı olduğu gerçeğiyle ortaya çıkan zorluklar da
insanlar araştırmayla çok ilgilenmeyebilirler ve vardır: Araştırmacılar, tüm katılımcıların tam olarak
araştırmacının bilgi sağlama konusundaki ısrarı bilgilendirilmesi veya özgürce dahil olmayı kabul
çok müdahaleci olabilir. Aynı şekilde, bazı bilgi- etmelerini sağlama gücüne sahip değildirler (Ham-
lerin ifşa edilmesi ve katılımcılarla paylaşılması, mersley ve Atkinson, 2007: 212).
insanların davranışlarını araştırma sonuçlarını ge- Bunun ötesinde, özgür rızayı neyin oluşturduğu,
çersiz kılacak şekilde etkileyebilir. Örneğin; öğret- rızanın ne kadar olduğu sorusu vardır. Örneğin, bi-
menlere normalde kızlarla sınıftaki erkekler kadar rini mülakata veya gözleme ikna etme girişimi ince
konuşup konuşmadıklarıyla ilgilendiğini söylemek bir zorlama biçimi mi oluşturur, yoksa bu yargı ne
yanlış sonuçlar doğurabilir, çünkü araştırma devam tür bir argüman kullanıldığına mı bağlıdır? Bazı ki-

82
3
Sosyal Antropoloji

şilerin, bazı rollerde örneğin; kamu görevinde olan- Son olarak, etik açıdan üç ana soruna değinebi-
ların, araştırılmayı reddetme hakkına sahip olmadığı liriz. Birincisi, araştırma konusu kişilerin bir incele-
ve bu nedenle onaylarının istenmesine gerek olmadığı mede iş birliği yapmayı reddetme hakkı, derinleme-
da öne sürülmüştür. Hemen hemen tüm etnograflar sine görüşme veya anket araştırmaları söz konusuysa
aydınlatılmış onam (rıza) ilkesini kabul etse de bunun kesindir, ancak örnek olay incelemelerinde, özellik-
belirli durumlarda ne gerektirdiği ve (eğer varsa) ne ler örtük gözlem yöntemine başvurulmuşsa, bu her
zaman feragat edilebileceği konusunda önemli bir an- zaman geçerli olmayabilir. İkincisi, deneklerin araş-
laşmazlıklar vardır (Hammersley ve Atkinson, 2007: tırmacılara aktardığı bilginin sadece isimsiz kalması
212). Aslına bakılırsa, etik konular, günlük yaşamda- değil, aynı zamanda geniş anlamda gizli olması hak-
ki belirsizlikler ve anlaşmazlıklar, çıkar ve dogmatik kı ise tartışmasız kabul edilir. Üçüncüsü, bir dene-
görüşler ve makul ama çelişkili argümanlarla benzer ğin kendisiyle ilgili bilgi aktarılmasına (gerekiyorsa
özelliklere sahiptir. Burada etnografların ihtiyacı olan araştırma tamamlandıktan sonra) rıza gösterip gös-
tek şey, çalışmalarının etik yönlerini dikkate almaları termeme hakkı, araştırma sonuçlarının insanların
ve bu koşullarda ellerinden gelen en iyi yargılarda bu- onay verdiği bir anlaşma olmadan kamuya açıklana-
lunmalarıdır (Hammersley ve Atkinson, 2006: 229). mamasını sağlar (Marshall, 1999).
Öğrenme Çıktısı
4 Antropolojik bir araştırmada dikkat edilmesi gereken etik ilkeleri sıralayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Antropolojik araştırma
gibi niteliksel araştırma-
Amerikan Antropoloji Der-
larda ne tür etik ilkelerin
neğinin araştırmacının, Araştırmacının araştırmanın
rehber edinilmesi gerektiği
diğer bilim insanlarına ve katılımcılarına yönelik ne
konusunda daha derinle-
akademiye karşı etik sorum- tür sorumlulukları olduğu-
mesine bilgi edinmek için
lulukları hakkındaki ilkele- nu arkadaşlarınızla tartışın.
linkteki videoyu izleyiniz:
rini araştırın.
https://www.youtube.com/
watch?v=inYFZF8Ge9w

ANTROPOLOJİK KURAMLAR
Antropolojik araştırmalar metodolojik perspektiflerini farklı felsefi geleneklerden ve teorilerden besle-
nerek çeşitlendirmişlerdir. Her bir antropolojik kuram, araştırmalarını kendine özgü kavram ve açıklama
çerçevesi ile gerçekleştirmektedir. Şimdi antropolojide çok güçlü gelenek yaratmış olan kuramları tek tek
gözden geçirelim.

Yapısalcı Antropoloji
Antropolojide Claude Levi-Strauss’un elinden çıkmış bir yaklaşım sayılabilecek olan yapısalcılık,
1960’lı yıllarda geliştirilen tek yeni paradigmaydı. Hatta bunun, yirminci yüzyılda geliştirilecek beşerî
bilimler için tek gerçek orijinal sosyal bilim paradigması olduğu bile öne sürülmüştür. Dilbilim ve ileti-
şim teorisi üzerine çalışan ve hem Marx’ın hem de Freud’un etkisinde kalan Levi-Strauss, görünüşte hayret
verici sosyal ve kültürel fenomen çeşitliliğinin, bu fenomenlerin ortak ilişkilerinin altında yer alan birkaç basit
ilkenin ortaya çıkarılmasıyla anlaşılabilir olabileceğini savunmuştur. Kültürün evrensel gramerini, kültü-

83
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

rel söylem birimlerinin yaratılma biçimlerini (iki- Yapısalcı yaklaşımın temelini, toplumsal ger-
li karşıtlık ilkesiyle) ve antropologların kaydettiği çekliğin genelde dalgalanan ve değişen görünüşleri-
gerçek kültürel üretimleri (mitler, evlilik kuralları, nin arkasında yatan temel yapıları görebileceğimiz
totemik klan düzenlemeleri ve benzerleri) üretmek düşüncesi oluşturur. Buradaki model Ferdinand
için kurumların düzenlendiği ve birleştirdiği (karşıt De Saussure’ün yapısal dilbilimi ve bir dilin an-
terim çiftlerini) kuralları belirlemeye çalıştı. Buna lamlar üreten seslerin birleşimini yönlendiren bir
göre, kültürler öncelikle sınıflandırma sistemleri- dizi temel kuralla betimlenebileceği anlayışıdır.
dir, ayrıca bu sınıflandırma sistemleri üzerine inşa Levi-Strauss da Saussure’ün yapısal dilbilimin den
edilen ve üzerlerinde işlem yapılan kurumsal ve en- ve özellikle ses yapılarının analizinden etkilenmiş-
telektüel üretim setleridir. Pratikte yapısal analiz; tir. Levi-Strauss’a ve genelde göstergebilime göre,
bazı karmaşık kültürel fenomenlerin, bir efsanenin, temeli oluşturan bu yapılar çevremizdeki dünyayı
bir ritüelin veya bir evlilik sisteminin altında ya- onlar temelinde düzenlediğimiz zihin kategorileri-
tan temel karşıtlık kümelerini belirler. Böylece, bu dir. Yine Levistrauss’a göre, bu tür kategoriler her
ikili karşılıklar, kültürel olarak anlamlı bir düzenin zaman ikili karşıtlıklar olarak (söz gelimi yukarı/
üretir. Bununla birlikte, bir efsanenin veya ritüe- aşağı, sıcak/soğuk şeklinde) anlaşılabilir. Levi-stra-
lin tam analizi olmasa bile, bir kültürdeki önem- uss yapısalcılığı etkileyen üç unsurdan bahsetmiş-
li karşıtlık setlerinin tamamen sınıflandırılması, tir: Jeoloji, Psikanaliz ve Marksizm. Bu akımların
düşüncenin eksenlerini ve ilgili kültürler içindeki üçü de yüzeydeki dışavurumların altında bulunan
düşünülebilir sınırları ortaya çıkardığı için yararlı gizli (bilinçdışı) yasaları ya da yapıları gün ışığına
bir girişim olarak ele alınır. Ancak yapısal analizin çıkarıyordu. Levi-strauss, Psikanaliz ve Marksizmin
gücünün tam olarak gösterimi Levi-Strauss’un dört etkisinde kalmıştır. Yapısalcı hareketin en önemli
ciltlik çalışması Mitolojiler adlı eserinde görülmek- özelliklerinden birisi bunun Marksizm ile olan ya-
tedir. Mitolojiler çalışmasında Levi-Strauss, mitin kın bağlantısıdır. Levi-Strauss, kendi düşüncesi için
ortaya çıkışının altında zihnin aynı alışkanlıkları- çıkış noktası olarak Marx’ı görmekteydi (Outhwai-
nın ve doğa ile kültür arasındaki aynı ikili karşılığın te, 2008: 865). Levi-Strauss, özgül toplumların ay-
yattığını varsayar. Mitolojinin sıradan dilin bir kay- rıntılı ve bütüncül araştırmalarından ziyade, zihnin
dı olduğunu ve bu kayıttaki unsurların anlamının potansiyel evrensel ilkelerine ve ortak yapılarına
yalnızca o unsurların üstlendiği ilişkilerle belirlen- eğilmiş ve bu doğrultuda, bir yandan onların ikili
diği tezini savunur (Turner, 2020: 567). Buradaki karşıtlıklara indirgenebileceklerini ileri sürerken,
yapısalcı yöntem, hem geniş ölçekte (yerli Güney öbür yandan farklı halklar için de hayal gücünün
Amerika’nın çoğu ve yerli Kuzey Amerika’nın bazı karmaşıklığı ve zenginliğini gözler önüne süren bir
bölümleri de dahil olmak üzere) hem de sayısız kü- sınıflandırma sistemi ile ilgilenmiştir (Marshall,
çük ayrıntıyı çıkarmak açısından önemlidir. Mito- 1999: 807). Örneğin, Akrabalığın Temel Yapısı
lojiler eserine gücünü veren şey, geniş kapsam ve (1949) adlı çalışmasında akrabalık sistemlerinde-
detayların birleşimidir. Levi-Strauss, efsanevi/mitik ki çok çeşitliliğin sadece iki tipe (ya genelleşmiş
yapıların sosyal yapılarla paralellik gösterdiğini, alışveriş, ya da sınırlı alışveriş) indirgenebileceği-
bunun nedeninin ise mitin toplumu yansıtması ni göstermeyi amaçlamıştır (Turner, 2020). Levi-
değil, hem mit hem de sosyal örgütlenmenin ortak Strauss’un yapısalcı yaklaşımı ve Marksist yaklaşım
bir temel yapıyı paylaşması olduğunu iddia etmiş- kültürel ilişkileri ve sosyal eylemlerin çerçevesini
tir (Ortner, 1984: 135). belirleyen temel veya derin bir yapı olduğu yönün-
de bir açıklama arayışına girdi. Bu yaklaşımlar, ku-
rumsallaşmanın ana bileşeni olarak sembolik un-
surlardan ziyade iktidar ilişkilerini vurgulamıştır.
dikkat Levi-Strauss, yüzeysel çeşitliliği, insan zihninin
Yapısalcılığa göre, bizim gözümüze kesin, nor- yapısından çıkan çok daha basit düşünce süreçleri-
mal ya da doğal görünen şeyler aslında temelde- nin yan ürünü olarak görmüş ve bütün insanların
ki bir yapısal biçimin ürettiği bir sürecin nihai aynı türün üyeleri oldukları için, doğuştan gelen
sonucudur. aynı zihinsel yapılara sahip olduklarını ileri sürmüş-
tür. Ona göre, bu yapıların en belirgin olanı, olgula-
rı dişi/erkek, gece/gündüz, aşağı/yukarı, akıl/beden

84
3
Sosyal Antropoloji

gibi ikili karşıtlıklar açısından sınıflandırma eğilimi- Kendine özgü içkin bir sistemin kendi üretici
dir. Levi-Strauss, dünya çapındaki olgu çeşitliliğinin yasalarıyla birlikte sahip olduğu anlam, antropolog
yüzeysel bir çeşitlilik olduğunu savunmuştur. Yapı- Levi-Strauss’un akrabalık yapıları, sanat, totem, ri-
salcılar, kültürlerin monolitik (tek parçalı) olduğunu tüel ve mit araştırmalarında merkezî bir yere sahip-
ve mitler gibi kültürel ürünlerin yalnız bir “doğru” tir. Hüzünlü Dönenceler adlı eserinde gözlemlenmiş
yorumu olabileceğini varsaymaktadır (Lavenda ve tüm kültürel geleneklerin analizinden yola çıkarak
Schultz, 2019: 305-306). Bilişsel ve entelektüel sü- sınırlı sayıda ögelerin bu kültürlerin genel yapısını
reçler, dilsel işaretler ve anlamların değişimi yoluy- anlatabileceğini öne sürmüştür. Bu açıdan çeşitli-
la, bir toplumun üyeleri mantıksal olarak sıralanan lik, bazı kalıcı ögelerin sınırlı sayıdaki olası kom-
ve sosyal işlevlere karmaşık yollarla aracılık eden ve binasyonlarına indirgenebilir olmaktadır. Levi-
onları kısıtlayan ayrıntılı kavramsal şemalar, planlar Strauss’un Caduveo gövde boyaması çözümlemesi
veya modeller üretir, sürdürür ve zaman zaman de- tipik olarak yapısalcıdır, çünkü yüzey çeşitliliğinin
ğiştirir. Kişilerarası alışverişler bu nedenle, bir söyle- altında yatan ikili karşıtlıkların ya da farklılıkların
nişte ifade edilen kavramın dil bilgisini ifade ettiği -erkekler/kadınlar, oymacılık/boyacılık, temsiliyet-
gibi, bu tür modelleri de ifade eder. Ancak belirli çilik/soyutlama, köşeler/kavisler, simetri/asimetri-
bir söylem, dil bilgisinin tamamını yansıtmadığı temel dizileri üzerine inşa edilmişlerdir (Turner,
gibi, kişiler arasındaki belirli bir davranış da bir top- 2020: 976).
lumun üyelerinin tüm davranışlarının arkasındaki
modellerin kısmi bir ifadesidir. Benzer şekilde belirli
bir sosyal davranış, bir halkın sosyal düzen modeli-
nin bir kısmının veya bir kısmının değişime uğramış dikkat
Yapısalcılık sosyal bilimlerde toplumsal eylem
bir ifadesi olabilir. Antropoloğun görevi, sözel ve di-
karşısında toplumsal yapıya öncelik veren bir
ğer davranış biçimlerindeki sınırlı veya değiştirilmiş
yaklaşımdır.
ifadelerinden bunları tam olarak yeniden inşa etmek
(kendi modellerini oluşturmak) olmalıdır. Antropo-
logun bunu yapması mümkündür, çünkü bu mo-
dellerin hepsi muhtemelen aynı şekilde çalışan in- Dilbilim, felsefe, tarih gibi birçok alanda yet-
san zihinlerinin ürünleridir. Ancak diğer insanların mişli yılların başında yapısalcılığa karşı güçlü bir
modellerini anlamamız sistematik, tekrarlanabilir tepki gelişmiştir. İnsanların, tarihin veya “olayın”
bir yöntemle olmalıdır. Şimdi, bu modellerin hepsi yapı üzerindeki önemli bir etkisinin reddedilmesi-
insan zihninin ürünleri olduğundan, zihnin “yapı- nin kabul edilemez olduğu ileri sürülmüştür. Aka-
sını” yansıtması gerekir ve antropologun görevi bu demisyenler, hem öznelerin hem de olayların daha
yapının bilgisi ile kolaylaşacaktır. Böyle bir bilgi göz aktif rol oynadığı alternatif modelleri detaylandır-
önüne alındığında, belirli bir davranışı “çözmek” maya başladılar. Ancak bu modeller yetmişli yılla-
için zihin süreçlerinin “kodunu” veya “mantığını” rın sonlarına kadar antropolojide çok fazla etkili rol
çözmek gerekir. Bununla birlikte, zihnin yapısı he- oynamadılar (Ortner, 1984). Pierre Bourdieu gibi
men kendini ele vermez. Ampirik gözlemlerden çı- düşünürler, Levi-Strauss’un yapısalcı bakış açısının
karılmalıdır. Levi-Strauss’a göre, bu yapıyı anlamak insan etkileşimini görece ihmal etmesine itiraz et-
dil sayesinde mümkündür. Dil kuralları ve yapıları, miştir. Diğer düşünürler de onun şekilci ve spekü-
gözlemlenen davranışların (söylenişlerin) çeşitliliği- latif aşırılıklarına karşı çıkmıştır. Post-yapısalcılar
nin altında kalan nispeten basit bir düzenin temsil- ise, tarih, özne ve olaylar karşısında yapıya öncelik
leridir (Scheffler, 1966: 68). vermesini ilkesel olarak reddetmişlerdir (Turner,
2020: 568). Bazı araştırmacılar, yapısalcı antropo-
lojinin tüm kültürel formları ve çeşitliliği, zihnin
doğuştan getirdiği yapılarla açıklama çabasını in-
dikkat dirgemeci ve deterministik (olayları tek bir neden-
Antropolojide yapısalcılık analizleri öncelikle sonuç ilişkisine dayandıran) bir yaklaşım olmakla
Levi-Strauss’un akrabalık sistemleri ve mit üze- eleştirmişlerdir.
rine yaptığı çalışmalarla ün kazanmıştır.

85
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

Yapısal İşlevselci Antropoloji etnografik yaklaşımının temel amacı, “ilkel” insan-


B. Malinowski ve A. R. Radcliffe-Brown 20. ların mantıksız ve tutkularının kölesi oldukları yö-
yüzyılın başlarında antropolojide işlevselliğin sa- nündeki kalıp yargıları yıkmaktı. Bu yüzden, tekrar
vunusunu yapan öncü düşünürlerdir. Radcliffe- tekrar Trobriand yaşamının ne kadar düzenli ve iyi
Brown, Durkheim’ın dayanışma ve bütünleş- organize olmuş olduğunu vurgulamıştır ve dışarıda-
me yapıları üzerine olan fikirlerini benimsedi. ki bilgisiz insanlara mantıksız görünen geleneklerin,
Radcliff-Brown dayanışma ve bütünleşme yapıları- Trobriand adalarında yaşayanların temel insani
nı, akrabalık kuralları ve dini ritüeller gibi kültürel gereksinimlerini karşılamada ne kadar önemli rol
fenomenlerin açıklanmasına yardımcı olan sosyal oynadığını göstermiştir. Durkheim’ın yazılarından
yapının bileşenleri olarak görüyordu. Radcliffe- etkilenmiş olan Radcliffe-Brown, özellikle bir top-
Brown, bir kültürün her öğesinin bir işlevi oldu- lumun yapısının parçalanmasını neyin önlediği ile
ğu ve farklı kültürlerdeki öğelerin aynı işleve sahip ilgilenmiştir. Radcliffe-Brown, bazı antropologlar
olması gerektiği iddiasını ortaya atmıştır. Spencer tarafından tanımlanmış olan büyü suçlaması, akra-
on dokuzuncu yüzyılda etkili bir organizmacı bir balık örgütlemesi, mitler ve benzeri toplumsal uy-
filozoftu ve Malinowski onun hiyerarşik aşamalar gulamaların toplumun parçalanmasını engelleyen
hakkındaki fikirlerini toplum açısından (biyolojik, bir işlev yerine getirdiğini öne sürmüştür (Lavenda
sosyal yapısal ve sembolik) yeniden ortaya attı ve ve Schultz, 2019: 305).
her aşamanın farklı “ihtiyaçlara” cevap verdiğini
ileri sürmüştür. Malinowski yapısal düzeyde dört
işlevsel ihtiyaç olduğunu öne sürdü: Ekonomik
uyum, siyasi otorite, eğitimsel sosyalleşme ve sosyal dikkat
kontrol (Kingbury ve Scanzoni, 1993: 200). Malinowski geleneklerin temel insani gereksi-
İngiliz sosyal antropolojisinin de kurucu figürü nimleri karşılamadaki işlevlerine odaklanırken,
olarak görülen Bronisław Malinowski (1884-1942) Levi-Strauss geleneklerin insanların gereksinim-
modern saha çalışması yöntemlerinin öncüsü ola- lerini karşılamadaki işlevi üzerine değil, daha
rak kabul edilir. Radcliffe-Brown (1881-1955) bir ziyade bunların toplumun kendi yapısını koru-
toplumu yöneten ‘yasaları’ ortaya çıkarmak için masındaki işlevlerini vurgulamıştır.
toplumsal gerçekleri (gelenekler, ritüeller, törenler)
doğrudan gözlemlemek yerine ikincil kaynaklara
güvenmeyi tercih eden o dönemde egemen olan
spekülatif veya ‘masa başı’ antropolojiye karşı eleşti-
riler yöneltti. Malinowski, Yeni Gine açıklarındaki
Melanezya takımadalarının Trobriand Adaları’nda
yürüttüğü araştırmayı ortaya koyan ünlü Batı Pa-
sifik Argonotları’na Giriş kitabında, yerlinin ba-
kış açısını, yaşamla ilişkisini kavrayışını ve dünya
vizyonunu anlamaya çalışan etnografinin temel
amacını oluşturan metodolojik ilkeleri anlattı. Bu
amaçla Malinowski, Trobriand Adaları’nın Ku-
la’ları arasında (1914-1918 yılları arasında) yaşadı.
Dillerini öğrendi (Kiriwinian), yerlileri katılımcı Resim 3.2 Ekmek yapan Faslı kadın
olarak kullandı ve günlük aktivitelerine katılarak
bir köyün sosyal yaşamını doğrudan gözlemledi.
Malinowski, 1950’lerin Amerikalı antropologları- Malinowski, kültürün ve göreneklerin kendi za-
nın ‘emik’ perspektif olarak adlandıracakları yakla- manlarındaki işlevleri temelinde açıklanması gerekti-
şımı başlatan kişi olarak değerlendirilebilir (Gobo ğini ileri sürmüştür. Malinowski her sosyal kurumun
ve Marciniak, 2016: 107). Malinowski gelenek şu veya bu şekilde, bireyin acil pratik ihtiyaçlarına
ve inanışları, temel insan gereksinimleri olarak ad- hizmet etmesi nedeniyle ayakta kaldığına inanıyor-
landırdığı ihtiyaçları tatmin etmede yerine getirdiği du. Bu konuda Malinowski Durkheimcı bir bakışa
işlev bakımından sınıflandırıyordu. Malinowski’nin sahip değildi. Antropolojik araştırmanın amacı-

86
3
Sosyal Antropoloji

nın toplumun doğasından ziyade insanın doğası- Radcliffe-Brown’ın işlevselliği çok farklıydı.
nı anlamak olduğunu varsayıyordu. Araştırmacı, Sosyal antropolojinin, toplam sosyal sistemlerin
kurumların bir araya gelmesini gerçekten kapsamlı yapısının sistematik olarak karşılaştırılması yoluyla
bir şekilde anlayabilirse, sadece bir sosyal bağlam- insan toplumunu ilgilendiren evrensel olarak ge-
da bile, insan doğası hakkında temel öneme sahip çerli ‘yasalara’ ulaşması beklenen ‘genelleştirici bir
bir şey öğrenmiş olacağına inanıyordu. Malinowski bilim’, ‘karşılaştırmalı bir sosyoloji’ olduğunu iddia
toplumun bütünleşmesini dışarıdan değil içeriden etti. Radcliffe-Brown’un işlevselciliği Durkheim’ın
değerlendirdi; ona göre toplumsal bütünleşme, tarafından kurulan geleneğe yakındır. Radcliffe-
toplumsal zorunluluktan ziyade bireysel çıkarın so- Brown toplumu kendi kendine yeten bir organiz-
nucu olarak gerçekleşmektedir (Leach, 1994: 42). ma ve sistem olarak anlamıştır; toplum, birey içine
Malinowski, Yeni Gine toplulukları üzerinde doğduğunda zaten var olan ve bireyin özgürlüğünü
yaptığı çalışma ile ayrıntılı etnografik çalışmayı geleneksel törenlerde ve mitolojide var olan örtük
daha açık bir şekilde ortaya koyan ilk kişidir deni- ve karmaşık kural ve yaptırım yapısıyla kısıtlayan
lebilir. Sosyal antropoloji olarak adlandırılan bu ça- bir sistemdir (Leach, 1994: 42). Malinowski gibi
lışmalar, ‘marjinal yerli’ veya ‘profesyonel yabancı’ Radcliffe-Brown da sosyal bütünleşmenin doğasıyla
kavramlarının gündeme geldiği ilk çalışmalar oldu. ilgileniyordu. İnsanoğlu neden bir sosyal grup içinde
Sosyal antropolojik bir araştırma, bir kültüre dahil işbirliği yapar? Malinowski bu soruna içeriden baktı
olmayı ve bir toplum içinde var olan sosyal norm- ve bunu bireysel çıkar ile açıkladı; Radcliffe-Brown
ları ve yapıları gerçekten anlamak için kapsamlı ise soruna toplumsal yapının devamı açısından bak-
katılımcı gözlemi yapmayı gerektiriyordu. Mali- tı ve her biri kendine özgü, ancak tutarlı bir inanç
nowski, titiz bir bilimsel yaklaşımla yerlilerin bakış sistemi ve törensel pratikte ifade bulan çeşitli bü-
açısını ve dünyaları hakkında bilgi elde etmek için tünleşme türleri olarak gördüğü şeylere vurgu yaptı.
bütünselliğe (holizm) vurgu yaptı. Malinowski’ye Radcliffe-Brown, bilimsel ve sosyolojik bir antropo-
göre, günlük olayların akışı içinde veya bir törende lojinin, iç yapısal organizasyonlarına göre sınıflandı-
yaşanan heyecan dalgalanmaları üzerinde bazı tekil rılan toplum türlerinin taksonomisini oluşturması
olaylar etrafında insan yaşamının gerçeklerini algı- gerektiğini öne sürdü. Daha sonra yapısal-işlevsellik
layamayız veya hayal edemeyiz. Bu nedenle, holizm olarak tanımlanan sosyal antropolojik yaklaşımın bu
bir toplumda meydana gelen daha geniş sorunla- versiyonunda ana konu toplumsal devamlılık ve istik-
rı ve etkileşimleri göz önünde bulundurarak göz- rardı. Antropoloğun görevi, adetlerin bireyin (biyolo-
lemlenenin yüzeyselliğinin ötesine geçip bakmayı jik) ihtiyaçlarına nasıl hizmet ettiğini keşfetmek değil,
içeriyordu; örneğin, önemli olan sadece vücut hüc- sosyal yapıların zaman içinde nasıl devam ettiğini an-
resinin nasıl göründüğünü gözlemlemek değildir. lamaktı. Buna göre, toplumsal yapı, ilgili toplumun
Hücre davranışını ve işlevini oluşturan şeyler, hüc- temel çerçevesini oluşturduğu düşünülen açıkça tanım-
re organelleri, doku ve içinde bulunduğu vücudun lanabilir ve doğrudan gözlemlenebilir bir dizi sosyal
bir kısmı olan diğer fizyolojik faktörlerle birlikte kurumun eklemlenmesi veya bütünleşmesi anlamına
vardır (Ryan, 2017: 19). Malinowski’nin yaklaşı- gelmekteydi (Leach, 1994: 43).
mı nesnelliği sağlamak üzere katılımcı gözlem gibi
veri toplamada değerli sistematik, ayrıntılı ve me- Eleştirel Antropoloji
todolojik yaklaşımlar ortaya koymuştur. Bununla
Eleştirel etnografinin belirgin özelliği sosyal adale-
birlikte, gözlemlenen kültürden ‘kopuk’ olmaya
te ve aktivizme yönelmesidir. Eleştirel etnografi, yapı-
odaklanan Malinowski, toplum ve üyeleri hakkın-
sal eşitsizlikler ve insanların günlük gerçekleri arasın-
da kendi bakış açılarını, duygularını ve görüşlerini
daki bağlantıları vurgulayan eleştirel realist felsefeye
özetleyen yaklaşım da sergiledi. Araştırmacıların
dayanır. Eleştirel etnografi, belirli alanlardaki adalet-
sistematik ve metodolojik veri toplama sürecinde
sizlik ve eşitsizlikleri ele almak için etik bir sorumlu-
araştırmaya ilişkin değer ve inançlarının kabulü,
lukla başlar. Dünyadaki birçok toplumda “ne oldu-
daha sonra refleksif, eleştirel, eleştirel realist ve di-
ğu” ile “ne olabilir” arasında duran eşitsizlikleri fark
jital etnografik çalışmanın gelişimini de etkilemiş-
eden eleştirel etnograflar, araştırmalarını statükoyu
tir. Etnografik çalışmanın metodolojik açıdan nitel
dağıtmak ve farklı adaletsizlik biçimlerinin arkasın-
doğası Chicago Okulundan büyük ölçüde etkilen-
daki güç yapılarını ortaya çıkarmak için kullanırlar.
miştir (Ryan, 2017: 20).
Madison (2005: 5), eleştirel etnografların “uysal bir

87
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

bakış açısına direnmeleri” gerektiği iddiasındadır. üretimi düzeyinde, eleştirel etnografik yaklaşımlar,
Bu, araştırmacıların elindeki becerileri, kaynakları karşı hegemonik bilgi üretimi için alanlar yaratmak
ve ayrıcalığı, sistematik olarak susturulan veya bo- için akademinin de güç ilişkilerinden arındırılma-
yun eğdiren sesler için alanlar oluşturmak için kul- sını gerektirir. Eleştirel etnografik araştırma, kişisel
lanması gerektiğini ima eder. Eleştirel etnografyanın olanı mutlaka sosyal, kültürel ve politik olan ile
amacı nihayetinde sosyal adaletin özgürleştirici bilgi- ilişkilendirmek gerektiği konusunda ısrarcıdır.
sine ve merkezsiz söylemlerine katkıda bulunmaktır. Özetle eleştirel etnografik yaklaşım, sosyal ada-
Bu temel ilkeler, toplum psikolojisinin yol gösterici let ve sosyal değişim gündemlerine bağlı araştırma-
ilkeleriyle sorunsuz bir şekilde uyumlu ve toplum te- cılar için önemli bir potansiyeli temsil eder. Eleş-
melli araştırmaları zenginleştirme potansiyeline sa- tirel etnografik yaklaşımın en büyük gücü, temel
hiptir (aktaran, Dutta, 2016: 70). olarak görülen ve akademik araştırmalarda kabul
Eleştirel etnografik yaklaşımlar feminist, sömür- edilen kategorilerin yapıbozuma uğratılmasında
ge-sonrası (postkolonyal), yerli ve eleştirel ırk çalış- (de-construction) yatmaktadır. Eleştirel etnografik
malarından derinden etkilenmiştir. Bu çalışmalarda araştırma, toplulukların çok yönlülüğünü ortaya
ortak tema, gücün ve iktidarın son derece incelikli koyarak, topluluk kavramının ima ettiği bütün-
bir kavramsallaştırılmasıdır. Sıradan etnografik araş- lük ve homojenlik özelliğinin çok nadir olduğu-
tırmalar derinlemesine anlayışlar üretme potansiyeli nu göstermiştir. Eleştirel etnografi araştırmaları
yaygın olarak kabul edilse de bu anlayışlar mevcut hegemonya ve güç karşıtı bilgi üretmek için, bir
güç, ayrıcalık ve boyun eğme dinamiklerini yeniden topluluk içindeki çeşitli sesleri ortaya çıkarmalı ve
üretebilir. Gücün ve iktidarın tahakküm biçimleri- bu bağlamların doğasında bulunan güç ve iktidar
ni sorgulamak, eleştirel etnografyanın özgürleşti- dinamiklerini ortaya çıkarmalıdır. Eleştirel etnog-
rici pratiği için temeldir ve bu yaklaşımın toplum rafi, özellikle topluluklar arasındaki uzun süreli ça-
temelli araştırmaların nasıl kavramsallaştırıldığı, tışmayı anlamak ve ele almak için uygun olsa da
yürütüldüğü, temsil edildiği ve yaygınlaştırıldığı araştırmacıların - yerel ve makro güçler arasındaki
konusunda önemli etkileri vardır. Bu yaklaşım, ilk karmaşık etkileşimin aydınlatılmasıyla ilgili bilgi
olarak, araştırmacının toplum temelli araştırmalarla üretmek için- yerel eylemlere bağlı olduğu çeşitli
ilgili konumunu eleştirel bir şekilde incelememizi bağlamlarda da kullanılabilir (Dutta, 2016: 77).
öneriyor. İkinci olarak, araştırmacılar ve topluluklar
arasındaki “iş birliğini” eleştirel bir şekilde sorgulu-
yor. Üçüncü olarak, genellikle araştırmalarda verili
Dijital Antropoloji
olarak kabul edilen küresel-yerel ve evrensel-özel gibi Bilgisayar, tablet ve akıllı telefonlar gibi internet
ikilikleri yeniden incelemenin ve gözden geçirmenin tabanlı dijital iletişim araçlarının devasa düzeyde
önemine işaret ediyor (Dutta, 2016). gelişmesinin ardından, yeni metinsel ve her şeyden
önce görsel verilerden oluşan devasa bir külliyat
Dutta’ya (2016: 76) göre, eleştirel etnografik
oluştu. Sadece veri miktarı önemli ölçüde artmakla
yaklaşım, kamusal katılım ve aktivizme olan kesin
kalmadı, aynı zamanda verinin kalitesi de temelden
bağlılığı ile geleneksel etnografik yaklaşımlardan fark-
değişti; bu da Çevrim İçi Etnografi gibi yeni yöntem-
lılaşmıştır. Eleştirel etnografyanın en belirgin özel-
lerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Çevrim içi etnog-
liği, bilgi üretiminin tüm seviyelerde güç ve iktidar
rafi çeşitli şekillerde adlandırılmaktadır: netnografi,
ilişkilerinden arındırılmasıdır. Kişilerarası düzeyde,
dijital antropoloji ve görsel antropoloji. Günümüzde
bu etkileşim otoetenografik bir duyarlılıkla veya
bireyler ve bazı özel ilgi alan toplulukları sosyal med-
çalışmamızı ayırt edici ve kişisel olarak anlamlı şe-
ya üzerinden deneyim alışverişinde bulunmaktadır.
killerde yaptığımızın kabul edilmesiyle başlar. Bu
Bu gruplar, hastalıklar, bağımlılıklar, ekstrem spor-
anlamlılığın, toplumsal değişimle uğraşan toplum
lar, siyaset, anksiyete ve cinsel uygulamalar hakkında
araştırmacıları için bir dizi sonucu vardır. Eleştirel
iletişim kurarlar. Bununla birlikte, “çevrim içi top-
etnografinin bilginin güç ve iktidar ilişkilerinden
luluklar” ve “toplulukların çevrim içi deneyimleri”
arındırılması taahhüdü, toplumsal grupların temsil
arasında bir ayrım yapılmalıdır. Toplulukların çevrim
edilmesi konusunda da belli bir dikkat gerektirir.
içi deneyimleri, zaten var olan topluluğun internette
Etnografik araştırmalarda sosyal grupları temsil
ek bir platforma sahip olmasıdır. Öte yandan, çevrim
ediş şeklimiz, nasıl algılandıkları ve rehabilite edil-
içi topluluklar ise çoğu durumda üyeleri birbirlerinin
dikleri konusunda ciddi sonuçlar doğurur. Bilgi

88
3
Sosyal Antropoloji

asla yüz yüze görmediği, yalnızca internette oluşmuş Çevrim içi oyun, sanal dünyalar ve çok oyunculu
topluluklardır. On sekizinci yüzyılda romanın ortaya rol oyunları da dünya çapındaki gruplar, toplu-
çıkışına benzer şekilde, ayrıcalıklı öznellik ve bireysel- luklar ve bireyler arasında etkileşime izin vererek
leşme sayesinde internet de yeni görsel kimlik biçim- hızla genişledi (Örneğin, Age of Conan veya Call
lerine yol açar. Kodlar, semboller ve işaretler, mevcut of Duty gibi video oyunları) Bu gelişmelere para-
kimlik kalıplarını yönlendiren öznel durumları veya lel olarak, dijital etnografi, netnografi, çevrim içi
istenen kimlikleri ifade etmek için kaynak olarak kul- ve sanal etnografi kavramları öne çıkmıştır. İnter-
lanılır. Bu sayede dijital gerçeklikler benliğin ifade ve net ve çevrim içi etkileşim, coğrafi veya mekânsal
algısının belirli bir şekilde önceden yapılandığı, aynı olarak fiziksel bağlar yoluyla değil, iletişim araçları
zamanda değiştirilebilir olan bir olgu hâline gelmek- kanalıyla mümkün olmaktadır (Ryan, 2017: 22).
tedir. İnternet ortamında normlar, etik ve estetik ol-
gular genellikle beğeni ve yorumlar üzerinden müza-
kere edilmektedir (Müller, 2021).
dikkat
1990’ların başından beri internet giderek daha
Netnografi; çevrim içi, dijital veya sanal etnog-
erişilebilir ve popüler hâle gelmiştir ve günümüz-
rafi terimleriyle aynı anlamda kullanılmaktadır.
de çok farklı alanlarda işleve ve kullanıma sahiptir.

Yaşamla İlişkilendir

Dijital Dünyanın Antropolojisi neğin, Second Life oyununda bireyler, kişinin isteğine
… Tahmin edileceği gibi, Facebook ve Twitter göre şekillendirilen kişiselleştirilmiş ve kişiselleştirilebi-
gibi sosyal medya ortamları antropologların ilgisini len avatarlar yoluyla birbiriyle iletişim kurarlar. Ancak,
çekmektedir. 2008 yılında Ilana Gershon, Ameri- sanal dünyada oyuncuyu, kendi kişiliğinden unsurları
ka’daki üniversite öğrencilerinin aşk ilişkilerini son- temsil eden veya oyuncuya tamamen yaratılmış kimliği
landırmak için sosyal medyayı nasıl kullandıkları- deneyimleme fırsatı veren farklı pek çok avatar yarat-
nı araştıran bir çalışma yayımladı. Çalışmaya göre, maktan alıkoyan bir şey yoktur. Second Life oyununa gi-
Gershon’un öğrencilerinin çoğu ilişkiyi sonlandırmak riş yapmış bir oyuncu için, ikinci defa farklı bir avatarla
için e-posta yerine mesajlaşmayı kullanmayı tercih et- oturum açmak mümkündür ve asıl avatar ile ikincisinin
tiler, çünkü mesajlaşma sırayla konuşmalarına ve “soh- gerçek hayatta mümkün olmayacak şekilde etkileşimde
bet” gibi görünen mesajları birbirlerine göndermeleri- bulunmasını sağlamak mümkündür.
ne olanak sağlıyordu. Bu özellik ilişkinin terk edilen Nardi, World of Warcraft oyununu Çin ve Birleşik
kişisine “neden” sorusunu sorma ve ilişkiye biraz ya- Devletler’de araştırmış ve çevrimiçi dünyaya oyuncu-
kınlık sağlayabilecek bir cevap alma ihtimali olduğu ların verdikleri estetik tepkiler de dahil olmak üzere
izlenimi veriyordu. Gershon öğrencilerin telefon üze- pek çok benzerlik bulmuştur, ancak büyük bir fark
rinden gerçekleştirilen bir ayrılığın neredeyse yüz yüze ile: Çinli oyuncular genellikle oyunu birlikte oynayan
yapılan kadar tatmin edici olduğunu düşündüklerini kişilerle beraber İnternet kafelerde oynama eğilimin-
öğrendiğinde şaşırmıştı; Gershon 1990’larda üniversi- deler. Nardi bu ortamlarda, hem birlik içindeki oyun-
tedeyken durum böyle değildi. cular arasında hem de oyunu oynayan kafedeki diğer
Antropologlar, “internet aracılığıyla bilgisayar kişiler arasındaki eşzamanlı çevrimiçi ve çevrimdışı et-
programları tarafından gerçekleştirilen insan kültürü- kileşimleri gözlemledi. Sonuç olarak, World of Warc-
nün alanları” da denilen sanal dünyalara dikkat çekmiş- raft oyununun fiziksel ve sanal dünyaların, gerçek ve
lerdir. Tom Boellstorff ve Bonnie Nardi (2010) Second sanal dünyaların birleştiği melez, karışık bir gerçeklik
Life ve World of Warcraft oyunlarında sırasıyla çevrimiçi hâline geldiği sonucuna vardı. World of Warcraft oyu-
alan çalışması yaptılar ve etnografi sanal dünyaları araş- nu, oyun zevki, mücadeleci performansı ve estetik zev-
tırmak için harika bir araştırma metodolojisi olduğu- ki birleştirmektedir. Nardi’nin çıkardığı sonuca göre,
nu düşünüyorlardı. Boellstroff, Second Life oyununun World of Warcraft aslında bir sanat biçimidir.
oyuncularına gerçek hayatta gerçekleşmesi mümkün …
olmayan bazı deneyimler sunduğunu gözlemledi. Ör- (Lavenda ve Shultz, 2019: 91-93)

89
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

Çok alanlı etnografi, hem çevrim dışı hem de önem ağlarında asılı duran bir hayvan olduğuna”
çevrim içi ortamlarda gözlem ve odak grupları, gö- işaret ederek, kültürün bahsedilen bu ağlar oldu-
rüşme veya anket gibi diğer geleneksel etnografik ğunu öne sürer. Bu nedenle o antropolojiyi, yasa-
yöntemlerden elde edilen verileri kaynaklarına da- ları araştıran deneysel bir bilim olarak değil, anlam
yanır. Bunun sadece farklı alanlara veya ‘mekânlara’ arayışı içinde yorumlayıcı bir bilim olarak kabul
uygulanan etnografi olduğu iddia edilebilir. Ger- eder. Geertz, bu anlamı bulmak için, etnografların
çekten de Crang ve Cook (2007), etnografik sor- araştırmalarında “yoğun betimlemeler” (yoğun be-
gulamada neyin yer veya alan sınırı oluşturması timlemeler terimini Gilbert Ryle’dan ödünç almış-
gerektiği konusunda katı bir tanım yapmaz, onlara tır) olarak adlandırdığı şeyi yapmalarının gerekli
göre sadece çalışılan fenomenlere uygun odaklanıl- olduğunu vurgular. Yoğun betimlemeler, davranışın
malıdır. Dijital etnografi, Boellstorff ve arkadaşları görünüşteki yüzeysel ifadesi ile aktörün bunları
(2012) tarafından çeşitli temel özelliklerle tanım- hayata geçirme niyetini de içeren anlam kodları ve
lanmıştır. Sanal dünyalar, içinde katılımcıların iç bu davranışların kamusal anlamını ayırt etmek için
içe geçtiği ve etkileşimde bulunduğu, çoklu kulla- kullanılır (Schneider, 1987: 811). Geertz için kül-
nıcıların paylaştığı, senkronize ortamların olduğu tür, kamusal olarak nesnelerde ve eylemlerde ser-
ve bireyler içinde olmadığında var olmaya devam gilenen simgeler ve anlamlar sistemiydi. Edebiyat
eden yerlerdir. Bireyler ayrıca bir sembol veya ben- kuramından faydalanan Geertz, kültürlerin insan-
zeri aracılığıyla çevrim içi bir kişilikle tanımlanır. ların kendileri ile ilgili yine kendilerine söyledikleri
Sanal etnografi, ethnografik özellikleri incelenen hikâyelerden, yani metinlerden oluştuğunu düşün-
kültürleri teknoloji alanına taşımanın yeni bir müştür. Onun bakış açısına göre, antropoloğun
yoludur. Sanal etnografinin bir ana yönü vardır: görevi, bu metinleri okumayı öğrenmektir, fakat
Araştırmalar neredeyse tamamen çevrim içi ortam- bunu yaparken insanların zihninin içine girmek
da gerçekleştirilir. Facebook ve Instagram gibi sosyal imkânsız olduğu için sembollerin ve simgelerin
medya siteleri ortaya çıktıkça, etnografik çalışmanın okunması aynı kültürel bağlamdan hareketle yapıl-
dijital uygulamasının daha da gelişmesi ve genişlemesi malıdır (Lavenda ve Schultz, 2019: 312).
için fırsat doğmuştur. Araştırmacılar, dijital etnogra-
fi yoluyla, çevrim içi sosyal ağları ve bunların gruplar,
topluluklar, bireyler ve toplum üzerindeki etkilerini
daha fazla keşfetme, açıklama ve anlama imkânına dikkat
sahip olurlar. Dijital etnografi, hemşirelik ve sağlık Yorumlayıcı antropoloji, insan yaşamının ve
hizmetleri için de özel bir öneme sahiptir. Bu ko- kültürün toplumsal yaşamın maddi boyutların-
nuda, hastaların çevrim içi ortamlarda takip, dav- dan veya zihnin doğuştan getirdiği yapılardan
ranış, dinleme ve gözlemleme süreçlerinde artan rol ziyade, anlam sistemlerinin bir ürünü olduğunu
ve fırsatlar tartışılmıştır. Sosyal medya etkileşimi, kabul eder.
dijital sağlık ve teletıp üzerine artan bu odaklanma,
bu teknolojilerin kullanımlarını keşfetmeye çalışan
etnografik araştırmalar için giderek daha fazla fırsat Yorumlayıcı antropologlara göre kültür, insanla-
sağlayacaktır (aktaran, Ryan, 2017: 23). rın kendi aralarında oluşturdukları ve sosyal ilişki-
lerden doğan anlam, sembol ve simgeler sistemidir.
Yorumlayıcı Antropoloji Bu semboller ve simgeler insanların yaşamını yön-
lendirir, ona kılavuzluk eder, hayatlarına tutarlılık
Yorumlayıcı antropolojinin en güçlü temsilcisi ve düzenlilik sağlar. Geertz’e göre, bir kez insan
Clifford Geertz’dir. “Yoğun Betimlemeler: Yorum- davranışı ... sembolik eylem olarak görüldüğün-
layıcı Bir Kültür Teorisine Doğru” adlı eserinde Ge- de - konuşmadaki tonlama, resimdeki pigment,
ertz, kültürü anlamak için etnografların karmaşık yazıdaki satır veya müzikteki ton gibi bir eylemi
bir yorum ağına dayanan ayrıntılı açıklamalar ver- ifade eder... Sorulması gereken şey, bunun önemi-
mesi gerektiğini öne sürmüştür. Geertz, antropolo- nin ne olduğudur: Alay mı, yoksa meydan okuma
jinin temel amaçlarından birinin kültürü anlamak mı, ironi ya da öfke mi, ukalalık ya da gurur mu,
olduğunu ifade eder. Geertz’in savunduğu kültür bunlara karar verilmesi gerekir (aktaran, Schnei-
kavramı, özünde göstergebilimsel bir kavramdır. der, 1987: 812).
Max Weber’in ünlü deyişi “insanın kendi ördüğü

90
3
Sosyal Antropoloji

Etnografların, çok fazla karmaşık kavramla kar- Geertz, sosyal bilimlere yorumlayıcı yaklaşı-
şılaştığını söyleyen Geertz’e göre, birçoğu üst üste mın önde gelen savunucusu olmasına ve böyle bir
bindirilmiş veya birbirine düğümlenmiş, aynı anda yaklaşımın sonuçlarının neleri içerdiğine dair so-
tuhaf, düzensiz, açık olmayan kavramları önce kav- mut bir gerekçe ve bir model sunmasına rağmen,
ramak sonra da yorumlamak gerekir. Ve bu, faaliyet yaklaşımının ciddi sınırları vardır. Geertz’in teorik
en gerçekçi biçimde saha çalışması aşamasında ge- yazılarında neyin geçerli bir yorum oluşturduğu
çerlidir: Röportaj yapmak, katılımcıları ve ritüelleri konusunda belirsizlikler söz konusudur. Geertz’in
gözlemlemek, akraba terimlerini ortaya çıkarmak, görüşüne göre, sosyal bilim keyfi olarak yorumlar –
mülk sınırlarını izlemek, günlüğünü yazmak. Etnog- yoğun betimlemeler - sağlamakla sınırlıdır ve baş-
rafi yapmak, yabancı, soluk, belirsiz, tutarsızlıkları ka hiçbir göreve izin verilmez. Ona göre, nedensel
ve şüpheli yorumları olan bir tür el yazmasını (“bir açıklamalar çok önemli değildir. Oysa nedensellik,
okuma inşa etme” anlamında) okumaya çalışmak gi- sosyal bilimlerde Geertz’in ihmal etmiş olduğun-
bidir. Geertz, etografyacıların “yoğun betimlemele- dan çok daha önemli bir role sahiptir. Sosyal bi-
rinin” yorumlardan oluştuğunu kabul eder (Martin, limler, yorumların verilmesi ile sınırlandırılsa bile,
1993: 270). Geertz’e (2010: 24) göre analiz yapmak, nedensel açıklamalar, sosyal pratiklerin ve kurum-
anlam yapılarını birbirinden ayırmak ve toplumsal ların anlamlar ağını inşa etmekte önemlidir (Mar-
temel ve anlamlarını belirlemek demektir. tin, 1993: 284). Geertz’e yöneltilen eleştirilerden
birisi de antropolojiyi sosyal bilimlerden daha fazla
bir edebiyat bilimi olarak tasarladığı yönündedir.
dikkat
Geertz’e göre, kültür analizi bir yasa arayan de- Feminist Antropoloji
neysel bir bilim değil, anlam arayan yorumsal Feminist metodoloji ve feminist politika; her türlü
bir bilimdir. Bu bağlamda Geertz, yüzeyde görü- iktidar, güç, otorite ve tahakküm ilişkilerinin nasıl
nen toplumsal ifadeleri anlamlı kılmaya çalışır. mümkün olduğu ve bunlarla nasıl mücadele edileceği
ile ilgilenmiştir. Çoğunlukla, iktidar ilişkilerinin eril
biçimiyle mücadele eden feminist anlayış, sosyolo-
Aslında, bu açıklamalar veya yorumlar kısmen ji, antropoloji, kültür ve siyaset alanlarında da etkin
katılımcıların yorumlarına dayanmaktadır, bu da birtakım teorik perspektifler sunmaktadır. Bu an-
katılımcıların ne yaptıklarını düşündüklerinin yo- lamda, feminist etnografiyi diğer etnografi biçim-
rumlarıdır. Başka bir deyişle, Geertz’e göre antro- lerinden ayıran pek çok nokta olmasına rağmen,
polojik yazıların kendileri birer yorumdur ve ikinci en belirgin olarak feminist etnografinin cinsiyet ve
ve üçüncü dereceden bir yapılandırma sürecidir. iktidar ilişkilerine yönelmiş özel bir dikkatlerinin
Bununla birlikte Geertz, antropologların yorum- olduğu söylenebilir. Pek çok feminist bilim insanı
larında ne yerli olmayı ne de onları taklit etmeyi etnografik yöntemi, feminist araştırmaya ideal ola-
amaçladıklarını vurgular; bu yorumları sağlamak rak en uygun yaklaşımlardan biri olarak tanımladı
için yerlilere empati veya sempati duymanın ge- çünkü etnografinin bilgiye olan bağlamsal ve de-
rekli olmadığını vurgular. Yoğun betimlemelerin neyimsel yaklaşımı pozitivizmin sahte nesnellikle-
önemli bir özelliği oldukça mikro düzeyde ayrıntılı rinden kaçınmak için çok önemlidir. Etnografinin
yorumlara dayanmasıdır. Bu, bazı genellemelerin empati ve duyarlılık gibi özelliklerinin de eşitlikçi
olmadığını söylemek değildir: Antropoloğun ka- ve karşılıklı demokratik bir ilişkiye izin verdiği dü-
rakteristik olarak bu tür daha geniş yorumlara ve şünülmektedir (Stacey, 1988).
daha soyut analizlere son derece ayrıntılı meseleler Bugün feminist antropoloji dediğimiz şeyin
yönünden yaklaştığını söylemektir. Antropolojik öncülleri 19. yüzyılda ortaya çıkmakla birlikte, fe-
bulgularla ilgili önemli olan şey, karmaşık özgül- minist antropoloji literatürünün çoğu 20. yüzyılda
lükleri, koşullu olmalarıdır. Ancak Geertz, etnog- ABD antropolojisinin ünlü figürü Franz Boas’ın
rafik tanımlamaların “mikrokozmik bir model” öğrencileri olan Elsie Clews Parsons, Ruth Bene-
üzerinden değerlendirilebileceği fikrini reddediyor; dict, Margaret Mead ve Zora Neale Hurston tara-
yani, böyle bir tanımlamanın öznesinin, parçası ol- fından üretilmiştir. Feminist antropoloji, kadınları,
duğu daha geniş toplumun minyatür bir versiyonu erkekleri ve cinsiyeti, genellikle eşitsizlik, farklılık
olduğu görüşünü reddeder (Martin, 1993: 272).

91
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

ve iktidar ilişkileri tarafından belirlenen bir sosyal dinleyip keşfetmeleri için itici güç sağlamıştır. “Ses
ilişki olarak ele alır. Feminist antropologlar her vermek”, sık sık gündeme gelen bir slogandı ve et-
türlü araştırma sorusuna dikkat çekerler, ancak nografi, bunu yapmak için bir mekanizma sağla-
ortak noktaları, bu tür güç ve iktidar ilişkilerinin mak amacıyla kullanılmaya mükemmel bir şekilde
tarihi hakkındaki bilgileri bilimsel ve yorumlayıcı hazırdı. Etnografi, deneyim ve katılımcıların sözle-
çalışmalara dayandırmalarıdır. Feminist aktivistler, rine, sesine ve yaşamlarına vurgu yapan feminist-
antropolojinin kadınların erkek karşısında ikincil- ler için, Bell Hooks’un (1989) “aşağıdan bir bakış”
leşmesinin nasıl mümkün olduğunu açıklayabile- olarak tanımladığı şeyi mümkün kılarak mükem-
ceğini umuyorlardı (McGee ve Warms, 2013: 258). mel bir metodoloji sağlamıştır. Paul Willis (1977)
Feminist antropologlar kadınların ve erkeklerin bunu, baskı görenlerin kültürel bakış açılarını, on-
toplumda oynadığı farklı rolleri anlamaya çalıştı- ların “gizli” bilgilerini ve direnişlerini göstermek
larsa, araştırmacıların da sahadaki konumsallığı- olarak ifade eder (aktaran, Skeggs, 2007).
nı göz önünde bulundurmaya çalıştılar. Alandaki Araştırmacı kadınların, kadın olarak (siyasi/
kadın ve erkeklerin araştırmalarının konularına politik bir kategori olarak) ilk kez kadınlarla ko-
ve katılımcılarına farklı derecelerde erişime sahip nuşmaya başladıkları zaman, deneyimin önceden
olabileceğini öne sürdüler: Erkekler güç ve otori- tanımlanmamış boyutlarını keşfettikleri söylenebi-
teye sahip olanlara (genellikle erkekler) ayrıcalıklı lir. Smith, “deneyimin” kadın hareketinin temelini
erişime sahip olsalar da, kadınlar genellikle daha oluşturduğunu ileri sürer (1997: 394). Kadınların
az merkezi sosyal pozisyonlarda olan kadınların bakış açısını benimsemek ve deneyimlemek, neyin
ve diğerlerinin güvenine sahip olabilirler. Dahası örtük olduğuna dair bilgiye erişim sağlar. Smith,
günümüzde feminist antropologlar; ister kültürel, kadınların deneyimine ayrıcalık tanıdığına dair bir
ister ırksal, ister sosyal sınıf veya cinsellik olsun, iddiada bulunmadığını ileri sürse de, argümanla-
kadınlar arasındaki farklılıklara ve bu farklılıkların rı, bilginin deneyimden kaynaklandığı ve kadın
araştırmaları ve analizleri üzerindeki etkilerine dik- deneyiminin onunla birlikte özel bir bilgi taşıdığı
kat etme eğilimindedir. ve bu bilginin baskıya meydan okumak için gerek-
1970’lerin sonlarından itibaren feminist araştır- li olduğuna dair ampirik inanca (ve bu konumla
macılar, kadınların hayatlarını (ve son zamanlarda ilişkilendirilenlere genellikle ampirist feministler
erkeklerin de hayatlarını) anlama konusunda en denir) odaklanmaktadır. Bu feminist perspektiften
büyük açıklayıcı gücü hangi yöntemlerin ürettiğini etnografi, örtük bilginin üretildiği süreçleri kazıp
tartışmışlardır. Kadınların birbirleriyle deneyimle- yerinden çıkartmak için bir araç olacaktır (aktaran,
rini paylaşmaya başlamasıyla, bir cinsiyet baskısı Skeggs, 2007). Feminizm son yirmi yılda sadece
teorisi olarak doğan feminizm özeleştiri de yapma- cinsiyet çalışmaları alanında değil, aynı zamanda
ya başlamıştır. Toplumsal cinsiyet artık kadınların antropolojide de daha yaygın olarak önemli bir te-
hayatlarının birincil etkeni olarak görülmemekte orik paradigma statüsüne ulaşmıştır. Feminist ant-
ve ırk ve sınıf gibi diğer tabakalaşma ve eşitsizlik ropoloji, kadınların etnografik inceleme nesneleri
biçimlerinin de cinsiyet kadar önemli olduğu kabul ihmal edilmiş olduğunu vurgulayarak, asıl mesele-
edilmiştir (Skeggs, 2007). Bu feminist araştırmacı- nin kadınların araştırmalarda nasıl temsil edildiği
ların ilk argümanlarından biri, tüm bilginin, dola- meselesi olduğuna işaret etmiştir. Antropolojik
yısıyla da tüm araştırmaların, belirli kişi ve grup- çalışmalarda, kadınlar uzun zamandır ‘sessiz’, kaba
ların çıkarları doğrultusunda gerçekleştirildiği idi. saba ve evlilik kurumunun objeleri olarak temsil
Marx ve Weber’den tarihsel-sosyolojik tartışmaları edilmiştir ve sosyal yaşamın merkezinde baş aktör-
ele alan feministler, hiçbir araştırmanın değer yar- ler olarak temsil edilmemişlerdir. Giderek daha faz-
gısız veya objektif olmadığını savundular. Böylece la kadın antropoloğun/etnografın geçim ve (kadın)
feminist araştırmanın salt bilimsel bir zorunluluk- ritüeli gibi faaliyetlerde kadınların rollerini açıkça
tan ziyade, doğrudan siyasi bir etkiye sahip olması tanımlamaya başlamasıyla, toplumdaki kadınla-
gerektiği de tartışılmıştır. Bu farklı tartışmalar, ge- rın ağırlığı antropoloji disiplinine de yansımıştır.
leneksel araştırma gündemlerini yeniden formüle 1970’lerin başlarından itibaren, bilimsel çalışma-
etmek amacıyla feminist araştırmacılara, nitel araş- larda var olan erkek ön yargısı yaygın olarak kabul
tırmalar ve kadınların deneyimlerine odaklanma- edilmeye başlandı. incelenen kültürler, antropolo-
ları ve kadınlar arasında bulunan ortak anlamları jinin kendisi ve özelde Batı kültürünün antropo-

92
3
Sosyal Antropoloji

lojisi de dahil olmak üzere erkeklerin ön yargıları tarafından susturulur ve kendilerini ifade etmek is-
toplumlar hakkında sağlıklı bir bilgi dolaşımının terlerse baskın söylem şekilleri ve baskın ideolojiler
önündeki en büyük engel olarak görüldü. Femi- aracılığıyla bunu yapmak zorunda kalırlar. Bu şekil-
nist antropologlar, bu tip erkek önyargı biçimleri- de susturulan veya marjinalize edilen herhangi bir
nin yapı-bozuma (deconstruction) uğratılması için grup (romanlar, çocuklar, suçlular, kadınlar) sessiz
özel olarak çaba gösterdiler. Sonuç olarak, feminist bir grup olarak kabul edilebilir. Sessizlik, toplumda
antropoloji kadınların antropolojisi üzerinden ge- baskın ve alt gruplar arasında var olan hâkimiyet
lişmiştir. Feminist girişimin merkezinde sadece ka- ilişkilerinin ürünüdür. Ardener’e göre, dilsiz bıra-
dınların ne yaptığı değil, cinsiyet ilişkileri kavramı kılmış bu grupların aslında sessiz olması gerektiği
da yer almıştır. Henriatta Moore’a göre, feminist anlamına gelmez ve ampirik araştırma düzeyinde
antropoloji, toplumsal cinsiyetin kültür üzerinden ihmal edilmemiş de olabilir. Kadınlar konuşabi-
nasıl deneyimlenip yapılandırıldığını sormak yeri- lirler, faaliyetleri ve sorumlulukları Ardener’in de
ne, teorik sorularını ekonomi, akrabalık ve ritüelin belirttiği gibi etnograf tarafından dakika dakika
toplumsal cinsiyet üzerinden nasıl deneyimlenerek gözlemlenebilir, ancak bu eylemler baskın erkek
yapılandırıldığı açısından formüle etmeye başla- modelinin terimleri kullanılarak ifade edildiği için
mıştır (Barnard, 2004: 145). sessiz kalırlar. Toplumun baskın erkek yapıları al-
ternatif modellerin özgürce söylemlerini ifade et-
mesini engellemekte ve alt gruplar da egemen söy-
lem üzerinden dünya anlayışlarını yapılandırmak
zorunda kalmaktadır (Moore, 1995: 3).
Antropolojideki feminist yazarlar, kadınların et-
nografisine özel olarak odaklanarak kadınların so-
runlarına dikkat çekmişlerdir. Moore, bu sorunları
gettolaşma ‘evrensel kadın’ varsayımı ve etnosent-
riklik veya ırkçılık olmak üzere üç gruba ayırarak
analiz eder. Birinci problem, kadınların antropolo-
jisinin antropolojinin bir alt disiplini olarak düşü-
nülmesi fikrinden kaynaklanmaktadır. Moore için
Resim 3.3 Tarlada çay toplayan kadınlar kadın meselesi, antropoloji disiplininin bir bütün
olarak eleştirisi, her şeyi kucaklayan bir teorik ba-
kış açısıdır ve konunun özel bir alt dalı değildir.
Feminist antropolojinin erken gelişiminde Antropoloji disiplininde kadın meselesinin getto-
önemli figürlerden biri bir erkekti. Edwin Ardener laştırılmasına izin verilmemelidir. Moore’un ikinci
toplumdaki hakim grupların toplumdaki egemen itirazı, kadınların her yerde aynı olduğu yönündeki
söylemi de kurduğunu ve muhafaza ettiğini sa- hatalı varsayımla ilgilidir, sanki biyolojik farklılığın
vunmuştur. Bu nedenle kadınlar gibi sessiz grup- kendisi kadın ve erkek arasında evrensel kültürel
lar göreceli sessizlik içinde kalmışlardır. Kadınların farklılıklar yaratmaya yetermiş gibi kadın katego-
kelimenin tam anlamıyla söylemsel performans gös- rine evrensel bir çerçeve çizilmeye çalışılır. ‘Kadın’
terdiği ve sesini duyurabildiği yerlerde bile, söylemleri kategorisinin bundan daha dikkatli bir incelemeye
baskın grupla aynı dili konuşmadıkları için kadın- ihtiyacı olduğunu öne sürer. Üçüncü problem, fe-
lar genellikle engellenir. Kadınlar ve erkekler farklı minist deneyim kavramıyla ilgilidir. Tıpkı ekono-
dünya görüşlerine sahiptir. Ardener ayrıca antropo- mi, akrabalık ve ritüelin yaşandığı gibi insanlar cin-
lojinin kendisinin erkek egemen olduğunu öne sür- siyet, etnik köken üzerinden de deneyim yaşarlar.
mektedir. Antropologların hepsi ya erkektir ya da İnsanların birden fazla kimliği vardır, ancak bunlar
(kadın antropologlar söz konusu olduğunda) erkek ayrı değil, birbiriyle ilişkilidir. Örneğin; Londralı
egemen bir disiplinde eğitilmiştir, antropoloji er- siyah bir kadın sadece bir siyah, bir kadın ve bir
kek kültürünün ürünüdür. Ardener, toplumdaki Londralı değildir. Kimliği, tüm bu statülerin ve di-
baskın grupların baskın söylem şekillerini ürettiği- ğerlerinin karmaşık ve eş zamanlı bağlamsallaştırıl-
ni ve kontrol ettiğini savunduğu bir “sessiz gruplar” masından oluşur (Barnard, 2004: 146).
teorisi önermiştir. Sessiz gruplar hâkimiyet yapıları

93
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

Ekolojik Antropoloji
Ekolojik antropoloji, insan nüfusunun nüfus
dinamikleri, sosyal örgütlenmesi ve kültürü ile ya- dikkat
şadıkları ortamlar arasındaki ilişkilerin incelenmesi White için kültürel evrim insanlığın bütün kül-
olarak tanımlanabilir. Ekolojik antropoloji, çoğu türlerini içine alan genel bir süreçtir. Steward,
durumda, üretim sistemleri nüfus dinamikleri, sos- White’ın benimsediği bu kültürel evrim aşama-
yal örgütlenme, kültür ve çevre arasındaki önem- ları düşüncesini kabul etmemiş aksine çok çizgili
li bağlantıları analiz eder. Bu şekilde tanımlanan evrimcilik anlayışını benimsemiştir.
ekolojik antropoloji, insan aktivitesi yelpazesinin
materyalist bir incelemesini yapar ve bu neden-
le sosyal ve biyolojik bilimlerdeki diğer materya-
Steward özellikle “düzenlilikler” olarak adlan-
list yaklaşımlara yakındır. Ekolojik antropolojinin
dırdığı şeyi veya tarihsel olarak farklı alanlarda veya
gelişimi birikimli olarak değil birbirinin eleştirisi
geleneklerde tekrarlayan ve benzer çevresel özellik-
olacak şekilde aşamalı olarak gerçekleşmiştir. İlk
lerin bir sonucu olarak açıklanabilecek kültürler
aşama Julian Steward ve Leslie White’ın çalışmaları
arasındaki benzerlikleri bulmakla ilgileniyordu.
ile başlamıştır, ikinci aşamada yeni işlevselcilik ve
Bu düzenlilikler analitik olarak daha çok doğrusal
üçüncü aşamada ise süreçsel ekolojik antropoloji
evrim yaklaşımında incelediği bireysel değişim çiz-
ortaya çıkmıştır (Orlove, 1980: 236). Entelektüel
gilerine benzer. “Sosyokültürel bütünleşme düze-
bir çaba olarak, çağdaş ekolojik antropoloji açık-
yi” kavramını ortaya atarak, küçük ölçekli ve izole
ça iki kişiye atfedilebilir: Julian Steward ve Leslie
“kabile” gruplarının özelliklerini karmaşık toplum
White. Bu insanlar Franz Boas’ın anlayışını takip
ve büyük sosyopolitik birimlerinkiyle bütünleştir-
etmişlerdir. Berkeley’deki Steward ve Chicago’da-
me çabasındaydı. White, Steward’ın analiz birimi
ki White, bu bölümleri kuran Boas’ın öğrencileri
olarak kültüre verdiği önemi ve kültürel evrime
tarafından eğitilmiştir. Steward’ın Berkeley’deki
olan ilgisini paylaştı; kültürün teknolojik, sosyal ve
ünlü coğrafyacı Carl Sauer ile teması, onu çevrenin
ideolojik bileşenlere bölünmesi ona Steward’ınkine
kültür üzerindeki etkisini incelemeye yönlendir-
benzer materyalist bir tutum kazandırmıştır. Ancak
miş ve farklı yerlerdeki karşılaştırmalı çalışmalarını
White, evrimin geniş ayrıntılarıyla daha fazla ilgile-
belirlemiştir. Bu yaklaşımın kültürel ekoloji yön-
niyordu ve ayrıca çevrenin belirli kültürler üzerin-
temi, materyalist bir vurgu taşıyordu. Bu yöntem,
deki etkisiyle çok az ilgileniyordu. Bunun yerine,
çevrenin belirli özellikleri ile o çevrede yaşayan insan
antropoloji için önemini sürdüren bir nokta olan
kümelerinin sahip olduğu kültürün belirli özellikleri
kültürel evrimin belirleyicisi olarak enerji kullanım
arasındaki ilişkinin incelenmesi gerektiğini ileri sür-
düzeylerini vurgulamıştır. Önerdiği kültüroloji bi-
müştür. Steward, çevre içinde kaynakların niteliğini,
limi umduğu şöhrete hiçbir zaman ulaşamasa da
miktarını ve dağılımını vurgulamıştır. Buna göre,
kültürel evrimin tutarlılığı üzerindeki vurgusu ge-
teknoloji, ekonomik düzenlemeler, sosyal organizasyon
niş bir etkiye sahip olmuştur (Orlove, 1980: 238).
ve demografi vb. kültürün en yakından incelenmesi
gereken yönleridir (Orlove, 1980: 237). Steward’ın White için kültürler daha fazla enerji elde ettikçe
ekolojik yaklaşımı, belirli kültürlerin çevreleriyle ya da teknolojileri geliştikçe veya bunların her ikisiy-
etkileşim kurma biçimlerini araştırıyordu. Steward le birlikte evrilmişlerdir. White bu kriterleri kullana-
evrimci bir düşünürdü, ona göre zaman içinde ger- rak evrimde üç temel dönüm noktası belirlemiştir:
çekleşen kültürel değişim, çeşitli kültürel gelişme- (1) Bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilmesi (antik
ler tarafından belirleniyordu. Bunların arasında bir dönemin tarım devrimi), (2) Makineleşmenin baş-
toplumda bulunan geçim teknolojisindeki gelişme- langıçları (19. yüzyıl başlarındaki “yakıt devrimi” ile
ler ve bu kültürün yaşadığı çevrede hayatta kala- bağlantılı, ve (3) 20. yüzyıl ortalarında atomik ener-
bilmek amacıyla ihtiyaç duyduklarını elde etmede jiden teknolojik açıdan yararlanılması. Bunun aksi-
teknolojiyi kullanma biçimlerindeki gelişmeler var- ne Steward’ın kültürel evrime yaklaşımı çok çizgili
dır. Kültürel sistemler kültürlerin çevreleriyle olan evrimcilik olarak adlandırılmıştır. Steward, küresel
etkileşimini ve dolayısıyla adaptasyonlarını değiş- evrim trendlerine değil, daha ziyade kültürel deği-
tirdikçe, yeni sosyokültürel entegrasyon seviyesine şimin birbiri ardına gerçekleşmesine odaklanmıştır
doğru evrilmiştir (Lavenda ve Schultz, 2019: 313). ve benzer toplumlardaki gidişatın, toplumun kül-

94
3
Sosyal Antropoloji

türüne, teknolojisine, her toplumun adapte oldu- hürü olarak görülmüştür. Antropoloji son zamanlar-
ğu belirli çevreye bağlı olarak nasıl farklı yönlerde da öz kimlik, benlik ve toplum arasındaki ilişkilere
seyredebileceğini göstermiştir (Lavenda ve Schultz, dair değişen kavrayışların bir sonucu olarak kişisel
2019: 314). Benzerliklerine rağmen, ekolojik ant- anlatıya, yaşam öyküsüne ve otobiyografiye yaygın
ropolojinin bu iki kurucusu arasında birkaç temel ve yenilenmiş bir ilgi göstermiştir. Otoethnografi,
fark vardı. White, diğer teorik çerçevelerin yararını üç farklı benlik kavramını geniş ölçüde operasyonel
kabul etmek istemiyordu, ancak Steward özellikle hâle getirir: Temsili bir özne olarak (bir topluluğun
tarihsel özgücülük gibi diğer yaklaşımların kendi ça- veya grubun üyesi olarak), özerk özne (kendisi ola-
lışmalarını tamamlayabileceğini düşünüyordu. Hem rak “benliğin anlatılarında” tasvir edilen soruşturma
eş zamanlı (senkronik) hem de artzamanlı (diakro- nesnesi olarak) ve özerk benlik olarak öteki (kendi
nik) çalışmalarda White, grupların belirli ortamlara sesiyle konuşan hem nesne hem de soruşturma ko-
adaptasyonuyla Steward’dan çok daha az ilgileniyor- nusu olarak öteki). Otoetnografi, analitik, öznel de-
du. Son olarak, White’ın kültürel evrim modelleri neyimsel ve postyapısal/postmodern olmak üzere üç
tek doğrusal ve tek nedenli iken, Steward bir dizi ana kesişen nitel araştırma geleneği ile ilişkili olarak
farklı kültürel gelişim çizgisini ve bir dizi farklı ne- gelişmiştir (Miller vd, 2010: 43).
densel faktörleri kabul ediyordu (Orlove, 1980:
239). Sonuç olarak, denilebilir ki ekolojik antropo-
loji yaklaşımı dünyadaki maddi ve teknolojik geliş-
melerin kültürü değiştirdiği tezini vurgulamıştır. Bu dikkat
yaklaşım, antropolojik analizlerde kültürel değişimi “Otoetnografi” kategorisinde alt türler tanım-
ve uyumu etkileyen maddi süreçleri hesaba katma- lamak için yeni çabalar vardır örneğin, analitik
yan kültürel kuramları eleştirmişlerdir. otoetnografi, öznel deneyimsel otoetnografi ve
postmodern / postyapısal otoethnografi”.

Otoetnografik Yaklaşım
Son birkaç yıldır, geleneksel ve kültleşmiş ant- Analitik otoetnografi, realist veya sembolik etki-
ropolojik yazılarda olduğundan daha düşünümsel, leşimci geleneklerden beslenen analitik etnografya-
daha ilgi çekici ve daha geniş kitleler için erişilebilir nın bir alt koludur. Burada bir araştırmacı, tam üye
olan ve yenilikçi etnografik çalışmalar yayımlanma- ve aktif bir katılımcı olarak kişisel olarak bir sosyal
ya başlamıştır. Otoetnografi, antropoloji dışındaki grup, çevre veya kültürle uğraşır, ancak etnografik
disiplinlerden (örneğin, iletişim, eğitim) çok çeşitli metinde kendini bilen bir bilgin ve sosyal aktör
araştırma hedeflerine ve tekniklerine, anlatı strate- olarak belirgin ve görünür kimliğini korur. Anali-
jilerine ve farklı bilim insanlarının katkılarına açık tik otoetnografi, benlik ve ötekiler arasındaki iliş-
hâle gelmiştir (McGee ve Warms, 2013: 37). Otoet- kilerin daha fazla sorgulanması ve etnografın, çevre
nografi, etnografik alan çalışması ve yazı bağlamında ve katılımcılar arasındaki karşılıklı etkilerin geliş-
kendini gözlemleme ve düşünümsel araştırmayı içe- miş bir farkındalığa sahip olması açısından analitik
ren bir araştırma biçimi veya yöntemidir. Bu terim, etnografyadan farklıdır. Analitik otoetnografide,
kişinin yerli, üye veya katılımcı olarak ait olduğu araştırmacıların kendi duyguları ve deneyimleri et-
bir grubun düşünümsel değerlendirmesine (kendi nografik anlatıya dahil edilir, görünür hâle getirilir
grubunun etnografyası) veya anlatıcının öznel de- ve gözlemlenen sosyal dünyayı anlamak için önem-
ğerlendirmelerinin düşünümsel muhasebesine atıf- li veriler olarak kabul edilir. Sistematik, bilinçli iç
ta bulunan çifte bir anlama sahiptir. Deneyim ve gözlem, kişisel düşüncelerin disiplinli analizini ve
öznellik araştırmanın merkezinde yer almaktadır. araştırmacıların araştırmayla olan bağlantılarının
Otoetnografi bazen öz etnografya, refleksif/düşü- başkalarının temsilleriyle diyalog hâlinde eylem ve
nümsel etnografya veya performans etnografyası ile yorumları üzerindeki etkilerini sağlar. Araştırmacı-
eşanlamlı bir şekilde kullanılır ve anlatı sorgulama ve lar sahada paradoksal bir konumdadır: Aynı anda
otobiyografi ile ilişkilendirilebilir (Miller vd, 2010: hem “nihai katılımcı” olarak çalışılan topluluğun
43). Otoetnografinin yöntem, metin veya kavram içindedir hem de başka bir (akademik) toplulu-
olarak ortaya çıkışı, Carolyn S. Ellis ve Arthur P. ğun üyesi olarak yabancıdır. Analitik otoetnografi
Bochner ve Deborah E. Reed-Danahay tarafından böylece araştırmacılar ve katılımcılar, gözlemciler
etnografyadaki son düşünümsel girişimin bir teza-

95
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

ve gözlemlenenler veya klasik etnografyada yaygın rın söylemlerini yansıtan ideografik vaka çalışmaları
olan benlik ve kültürel olarak öteki gibi ayrımları veya yaşam öyküleridir. Öznel deneyimsel otoetnog-
yeniden teyit eder. Öz deneyime bağlı daha geniş rafi, öznelliğin tüm duygusal, bilişsel ve davranışsal
sosyal fenomenlerin teorik anlayışını geliştirmek yoğunluğunu hesaba katarak, belirgin bir fenomen
için analitik otoethnografi ampirik verilerle çer- olarak araştırır. Kişisel hikayeler, analitik gelenekte
çevelenmiş kalır ve içgörülerini yalnızca verilerin olduğu gibi bir araç değil, metni oluşturan ve şekil-
içerdiğinden daha geniş bir sosyal ilişkiler alanına lendiren insan yaşamının tekil ifadeleridir. Burada
genelleştirmeyi amaçlar (Miller vd, 2010: 44). otobiyografik ve kişisel olanın yoğun betimlenmesi
yoluyla kültürel ve sosyal yapı ile bağlantısını ortaya
koyar ancak, genelleme için analitik bir özelliğe sahip
değildir. Öznel deneyimsel otoetnografi genellikle
dikkat sağlık hizmetleri ve feminist araştırmalarda olduğu
Gerçekte, anılara dayalı ve duygusal otoetnog- gibi somut bir hastalık veya ayrımcılık deneyimi için
rafi, etnografik projeyi, insan yaşamının sıradan belirli bir bakış açısının veya sesin duyulmasını sağ-
faaliyetlerini incelemeyi teşvik eder, bu da ya- lar. Öznel deneyimsel otobiyografik yaklaşım, genel-
şanmış deneyim bağlamında anlamlıdır ve top- likle azınlıkların ve toplumların bastırılmış seslerini
lumsal eleştiriye katkıda bulunur. Analitik oto- ifade etmenin ve duyurmanın siyasi bir aracı olarak
etnografi, anlamlı bir sosyal analiz oluşturmak eleştirel olarak kullanılır (Miller vd, 2010: 44). Ant-
için farklı olan ötekilere bakmayı gerekli bulur. ropolojide otoetnografik yöntemlere yönelik eleştiri-
lere baktığımızda, bu yöntemin temsilî olmadığı ve
nesnellikten yoksun olduğu gerekçesiyle otoetnogra-
Öznel deneyimsel otoetnografik yaklaşım ise, finin geçerliliğinin sorgulandığını görmekteyiz. Oto-
etnografik alan çalışmasının öznel yoğunluğunu, ge- etnografinin anısal ve duygusal türlerinin eleştirileri,
nellikle etkileyici, duygusal ve varoluşsal bir şekilde çoğunlukla çok kişisel olmanın bir sonucu olarak
hesaba katmayı amaçlamaktadır. Bu durumda, so- bu türün etnografi ile ilişkisinin eksikliğini vurgula-
mut eylem, duygular, canlı tanıklıklar, benlik bilinci, mıştır. Etnografik metinde metodolojik yaratıcılığın
iç gözlem ve anlatıcıların öznel deneyimleri etnog- çoğalması, pratikten kopuk, kendi kendine başvuran
rafyanın merkezi odağı olmaktadır ve etnografyanın bir söylem alanı olarak da eleştiri almıştır. Bu yak-
yorumlayıcı hikâyelerini şekillendirir. Bu öyküler, laşımın özelliği olan açıklık, bu türdeki belirli eser-
genellikle bir grubun veya topluluğun ortak veya lerin hangi kategoriye gireceğini belirsizleştirmek ve
sıradan bir üyesinin birinci şahıs anlatıları olarak, etnografinin anlamını sulandırmakla suçlanmaktadır
yaşanmış deneyimin öznel anlamlarını ve insanla- (McGee ve Warms, 2013: 37).
Öğrenme Çıktısı
5 Yapısalcı Antropolojinin temel argümanlarını açıklayabilme
6 Feminist Antropolojinin literatüre katkılarını ifade edebilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Antropolojik yaklaşımların
hangi koşullarda ve hangi Yapısalcılık ve yapısal-işlev-
geleneklerden etkilenerek selcilik antropolojik yakla-
Düşünümsel Antropoloji ortaya çıktığının detaylı bil- şımlarının hangi felsefi ve
yaklaşımının imkânlarını gisi için R. H. Lavenda ve E. sosyolojik geleneklerden
araştırın. A. Schultz’un Kültürel Ant- hangi açılardan etkilenmiş
ropoloji: Temel Kavramlar olabileceğini arkadaşlarınız-
(2019, Ankara: Doğu Batı la tartışın.
yy.) adlı kitabını inceleyiniz.

96
3
Sosyal Antropoloji

1 Katılımcı gözlemin üstün yanlarını ve


dezavantajlarını açıklayabilme

Etnografik mülakat yaparken


2 dikkat edilmesi gereken hususları

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


aktarabilme

Antropolojik Araştırmada Farklı


Yöntem ve Teknikler

1 Katılımcı gözlem olarak bilinen araştırma yöntemi, kültürel antropolojinin temelidir ve bu saha çalışması
için oldukça önemlidir. Katılımcı gözlem, inceleme alanında insanlarla (dinî, mesleki ya da sapkın gruplar
gibi) kendi doğal çevrelerinde kurulan yoğun ilişkiyle yakın ve özel bir samimiyet yaratmayı amaçlayan
önemli bir araştırma stratejisidir. Katılımcı gözlem, araştırmanın geleceği için önemli olan ilişkileri belirle-
mek ve değerlendirmek için çok önemlidir. Araştırmacıya, insanların birbirleriyle nasıl ilişki kurdukları ve
sosyal ve fiziksel sınırların tanımlanma biçimleri hakkında sezgisel ve entelektüel bir kavrayış sağlar. Katı-
lımcı gözlem sayesinde görgü kuralları, siyasi örgütlenme ve liderlik, sosyal rekabet ve iş birliği konularında
detaylı bilgi edinmek mümkündür. Sosyoekonomik statü, hiyerarşi, iktidar ve güç ilişkileri gibi kolayca
ele alınmayan veya tartışmanın yasak olduğu konular hakkında kültürel kalıpları ve yaklaşımları gösterir.
Araştırmacıya, çalışma alanında katılımcılarla paylaşılabilen ve veri olarak ele alınabilecek kültürel dene-
yimler sunar. Ayrıca, belirli grupların yasa dışı veya sosyal olarak damgalanmış faaliyetlerine; kamuoyundan
gizlenebilen durumlara erişimi kolaylaştırır. Öte yandan, katılımcı gözlemin bazı dezavantajlara da yol
açabileceği düşünülmektedir. Örneğin; araştırmacının körleşebilmesi, yani artık sıradan yaşam deneyimleri
hâline gelen unsurları dışarıdan bir gözle tartamaması ve her şeyi sıradan kabul edip üzerine gitmemesi bu
dezavantajlarından biridir. Dahası, içeriden olmak ve topluluğa tam katılım aşırı öznel ve ön yargılı olmaya
yol açabilmektedir. Öyle ki, araştırmacı her şeyi kendi deneyimlerinden yola çıkarak yorumlama hatasına
düşürebilir. Son olarak araştırmacı katılımcılarla içli dışlı olduğunda ve onlarla uzun süreler vakit geçirdi-
ğinde katılımcılar, araştırmacının zaten kendileriyle ilgili konuları bildiklerini varsayarak, mülakatlarda bazı
konularda konuşmamaları ya da konuşmaya istekli olamamaları söz konusu olabilmektedir.

2 Etnografik mülakat, insan deneyiminin karmaşıklığının ve dinamizmini yakalamak ve insanların kendi


tecrübelerini nasıl yorumladıklarını bizzat onlardan duyma arzusu ve daha da önemlisi, araştırmacıya katı-
lımcılarla yakın ve kişisel ilişki kurabilme imkânı tanıması nedeniyle tercih edilen bir tekniktir. Öncelikle,
etnografik mülakatın doğal ve samimi bir ortamda yapılması önemlidir; resmî ve aşırı yapılandırılmış şekilde
gerçekleştirildiğinde istenen sonuçlar alınamayabilir. Bu şekilde resmî ve yapılandırılmış mülakatlar, belirli
bilgileri olabildiğince hızlı ve anlamlı bir şekilde ortaya çıkarmak için tasarlanmıştır ve bu da mülakat yapılan
kişi üzerinde baskı oluşturur. Resmî ve aşırı yapılandırılmış bir mülakat yerine, samimi bir diyaloğa dayalı bir
mülakat bir kültürün ve grubun içindeki anlatıları ve hikâyeleri ortaya çıkarabilir. Görüşülen kişinin bilgisi-
nin mümkün olan en geniş, bilinmeyen ve gizli alanlarını açmayı amaçlayan keşif amaçlı sorular sorulabilir.
Etnografik mülakat yaparken araştırmanın tüm aşamalarında katılımcılarla etik bir ilişki geliştirerek, onların
dikkatli ve saygılı bir şekilde dinlenmesi çok önemlidir. Ayrıca araştırmacının mülakat süreci boyunca, anla-
mın birlikte yapılandırılmasındaki rolü hakkında bir öz farkındalığa sahip olması gerekir. Araştırmacının hem
devam eden ilişkinin hem de daha geniş sosyal bağlamın katılımcıları olarak, mülakat sürecini ve araştırma
sonuçlarını etkileme yollarının farkında olması da beklenir. Araştırmacı, mülakatın gerçekleştiği yerin önemi-
ni unutmamalıdır. Mülakatın, araştırılan kişilerin yaşam dünyasında ve “laboratuvar ortamında” gerçekleş-
tirilmesi bazı durumlarda farklı sonuçlar üretebilir. Laboratuvar ortamının savunucuları, bu “nötr” ortamın
bağlantıları daha kesin bir şekilde netleştirmeye yardımcı olduğunu savunurlar. Öte yandan, bağlamından
arındırılmış, yani “saf” bir görüşme ortamı yoktur. Mülakata tümüyle nötr ya da tarafsız bir biçimde girmek
çok zordur; hem araştırmacının hem de katılımcıların kişinin bir alışkanlıkları (habitus), biyografik geçmişi,
cinsiyeti vb. vardır ve mülakatı etkileyebilir. Mülakatların incelenmekte olan yaşam dünyasında gerçekleşti-
rilmesinin olumlu yanlarından birisi, o çevreyle ilgili daha doğrudan ve zengin bilgiler edinme imkânı sağ-
lamasıdır. Bununla birlikte, araştırmanın yapıldığı yaşam dünyasında gerçekleştirilen mülakatlarda, ortamda
görüşülen kişinin konuşmalarını ve tasvirlerini etkileyebilecek başka insanlar da olabilir ki bu mülakat sürecini
olumsuz bir biçimde etkileyebilmektedir. Bu durumda, görüşülen kişi, etrafında kendisini duyma mesafesinde
olan kişisel yakınlarının yanında belirli duygularını ve düşüncelerini dile getiremeyebilir.

97
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

Antropolojik bir araştırmada


3 saha notlarının nasıl organize
edilebileceğini anlatabilme

Etnografik Saha Notlarının


öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Yazımı

3 Alan notları oluştururken alan notlarındaki derinlik ve genişliğin yaratılabilmesi için özel birtakım not alma
stratejilerine kişisel not alma yöntemlerinin kulllanılmasına ihtiyaç vardır. Saha çalışmaları yapan araştırmacılar,
araştırmalarına başlamadan önce farklı fikir ve not alma tekniklerine aşina olmalıdır. Düşüncelerin, ifadelerin ve
eylemlerin analitik bir biçimde ele alınmasını sağlayacak alan notları yazma yöntemlerini öğrenmek, araştırmacı
için önemli bir seçenek ve zenginlik sağlayacaktır. Alan notları yazımı sadece gözlenen detayları kâğıt üzerine ak-
tarmaktan ibaret değildir. Bunun yerine etnograf, karakterleri ve sahneleri kâğıt üzerinde aktif bir şekilde canlan-
dırmak; hareketleri ve konuşmaları çarpıcı bir şekilde resmetmek ve olayların anlamlarını, o olayların içinde yer
alan kişilerin anladığı şekliyle etkin bir şekilde aktarmak amacıyla çeşitli ve bilinegelen yazım tekniklerine dayanır.
Etkili yazım tekniklerinin farkında olma ve bunlara adapte olmuş bir hâle geldiğinde etnografın önemli detayları
yakalama, canlı görüntüler oluşturma ve konuşma ve olaylara ilişkin ince anlam farklılığı olan betimlemeler sun-
ma ihtimali çok daha mümkündür. Olayların geçtiği sahneleri yazılmış olarak tasarlamak, araştırmacıyı daha iyi
bir gözlemci yapabilir. Etnograf, alan notlarından bir metin oluştururken yereldeki insanların seslerini duyuran
alıntılara yer verir fakat bunun yaparken de yine bu alıntıların yer almasını kendisinin kontrol edip yönettiğinin
farkındadır; zira o insanların kullandıkları kelimeleri ve yapıp ettiklerini etnografik bir anlatıya dönüştürürken
yeniden kurgulamakta ve yeniden düzenlemektedir. Etnograf, yerelin seslerinin kendine has biçimlerde konu-
şabildiği bir araç sağlamalı ve aynı zamanda okuyucuların ve bilim camiasının konularını, kaygılarını ve teoriyi
ele alan bir şekilde onların dilinde konuşmalıdır. Sonuç olarak, etnografik alan notları hem yereldeki seslerin
duyulmasına aracılık etmelidir hem de bunu analitik ve bilimsel bir dile tercüme edecek şekilde aktarabilmelidir.

Antropolojik bir araştırmada dikkat


4 edilmesi gereken etik ilkeleri
sıralayabilme

Etnografik Araştırma ve Etik


Sorunlar

4 Etnografik bir araştırma yapılırken dikkat edilmesi gereken temel etik ilkeler arasında araştırmaya katılan
tüm katılımcıların özerkliğini, refahını, güvenliğini ve saygınlığını korumak yer almaktadır. Araştırmacılar müm-
kün olduğunca objektif olmalı ve etnosentrik olmaktan kaçınmalıdır. Araştırmacıların, katılımcıları herhangi
bir şekilde aldatma, bilerek yanlış beyanda bulunma veya suistimal etme gibi fiilleri etik açıdan kabul edilemez
eylemlerdir. Aynı zamanda, bir araştırma başkalarının bilimsel araştırmalarını da engellememelidir. Etik ilkeler
gereği, katılımcılara araştırma için gerekçeler sunulurken, katılımcılar iyi bilgilendirilmeli, adil ve şeffaf olmalıdır.
Araştırmacılar, etik açılardan katılımcılara, araştırmayı kim yapıyor, ne için yapıyor ve nasıl yapıyor sorularına
doyurucu yanıtlar vermelidir. Araştırmanın amaçları ve kapsamı katılımcılara anlatılırken, mümkün olduğunca
objektif ve şeffaf olmalı, kurumsal ve mesleki önyargılardan ve her türlü çıkardan bağımsız olmalıdır. Tüm araş-
tırmalarda katılımcıların gönüllüğü esastır ve araştırmacılar katılımcılar her aşamada dürüst ve açık olmalıdır. Bu
açıdan, katılımcılar araştırmaya katılmaktan her aşamada geri çekilme hakkına sahip olmalıdır. Aydınlatılmış
onam; araştırmacının araştırmaya başlamadan önce araştırmanın hedeflerini, yöntemini, içeriğini, muhtemel et-
kilerini ve sonuçlarını açıklayarak katılımcıların rızasını aldığı yazılı belgedir. Ayrıca yazılı belge olmadan sözlü
onam alındığı durumlarda söz konusudur. Araştırma konusu kişilerin bir incelemede iş birliği yapmayı reddetme
hakkı, derinlemesine görüşme veya anket araştırmaları söz konusuysa kesindir, ancak örnek olay incelemelerinde,
özellikler örtük gözlem yöntemine başvurulmuşsa, bu her zaman geçerli olmayabilir. Deneklerin araştırmacılara
aktardığı bilginin sadece isimsiz kalması değil, aynı zamanda geniş anlamda gizli olması hakkı ise tartışmasız ka-
bul edilir. Bir deneğin kendisiyle ilgili bilgi aktarılmasına rıza gösterip göstermeme hakkı, araştırma sonuçlarının
insanların onay verdiği bir anlaşma olmadan kamuya açıklanamamasını sağlar.

98
3
Sosyal Antropoloji

5 Yapısalcı Antropolojinin temel


argümanlarını açıklayabilme

6 Feminist Antropolojinin literatüre

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


katkılarını ifade edebilme

Antropolojik Kuramlar

5 Dilbilim ve iletişim teorisi üzerine çalışan ve hem Marx’ın hem de Freud’un etkisinde kalan Levi-Strauss, görünüş-
te hayret verici sosyal ve kültürel fenomen çeşitliliğinin, bu fenomenlerin ortak ilişkilerinin altında yer alan birkaç basit
ilkenin ortaya çıkarılmasıyla anlaşılabilir olabileceğini savunmuştur. Yapılsalcılık yaklaşımı, gözlemlenebilir olguların
altında yatan ve bunları ortaya çıkaran “derin yapıların” tanımlanmasının ve çözümlenmesinin hayati bir önemi
olduğunu vurgulamıştır. Levi-Strauss toplumun ve kültürün altında yatan temel yapıyı dil ve zihin yapısına dayan-
dırmaktadır. Levi-Strauss’un yapısalcı yaklaşımı, çeşitliliğin ve hatta rastgeleliğin, az sayıda temel ilkenin çalışma-
sından türetilen daha derin bir birliğe ve sistematiğe sahip olabileceğini öne sürmüştür. Bu anlamda Levi-Strauss,
benzer şekilde formların yüzeysel çoğalmasının altında, nispeten basit ve tekdüze birkaç mekanizmanın çalıştığını
savunan Marx ve Freud ile yakın bir yapısalcılık fikrine sahiptir. Örneğin, Akrabalığın Temel Yapısı (1949) adlı
çalışmasında akrabalık sistemlerindeki çok çeşitliliğin sadece iki tipe (ya genelleşmiş alışveriş ya da sınırlı alışveriş)
indirgenebileceğini göstermeyi amaçlamıştır. Levi-Strauss’un yapısalcı yaklaşımı ve Marksist yaklaşım kültürel iliş-
kileri ve sosyal eylemlerin çerçevesini belirleyen temel veya derin bir yapı olduğu yönünde bir açıklama arayışına
girdi. Bu yaklaşımlar, kurumsallaşmanın ana bileşeni olarak sembolik unsurlardan ziyade iktidar ilişkilerini vurgu-
lamıştır. Levi-Strauss yüzeysel çeşitliliği, insan zihninin yapısından çıkan çok daha basit düşünce süreçlerinin yan
ürünü olarak görmüş ve bütün insanların aynı türün üyeleri oldukları için, doğuştan gelen aynı zihinsel yapılara
sahip olduklarını ileri sürmüştür. Ona göre, bu yapıların en belirgin olanı, olguları dişi/erkek, gece/gündüz, aşağı/
yukarı, akıl/beden gibi ikili karşıtlıklar açısından sınıflandırma eğilimidir. Levi-Strauss, dünya çapındaki olgu çeşit-
liliğinin yüzeysel bir çeşitlilik olduğunu savunmuştur. Yapısalcılar, kültürlerin monolitik (tek parçalı) olduğunu ve
mitler gibi kültürel ürünlerin yalnız bir “doğru” yorumu olabileceğini varsaymaktadır.

6 Feminist antropoloji, kadınların etnografik inceleme nesneleri ihmal edilmiş olduğunu vurgulayarak, asıl me-
selenin kadınların araştırmalarda nasıl temsil edildiği meselesi olduğuna işaret etmiştir. Antropolojik çalışmalarda,
kadınlar uzun zamandır sessiz, kaba saba ve evlilik kurumunun objeleri olarak temsil edilmiştir ve sosyal yaşamın
merkezinde baş aktörler olarak temsil edilmemişlerdir. Giderek daha fazla kadın antropoloğun/etnografın geçim
ve (kadın) ritüeli gibi faaliyetlerde kadınların rollerini açıkça tanımlamaya başlamasıyla, toplumdaki kadınların
ağırlığı antropoloji disiplinine de yansımıştır. 1970’lerin başlarından itibaren, bilimsel çalışmalarda var olan erkek
önyargısı yaygın olarak kabul edilmeye başlandı. incelenen kültürler, antropolojinin kendisi ve özelde Batı kültü-
rünün antropolojisi de dahil olmak üzere erkeklerin önyargıları toplumlar hakkında sağlıklı bir bilgi dolaşımının
önündeki en büyük engel olarak görüldü. Feminist antropologlar, bu tip erkek önyargı biçimlerinin yapıbozuma
uğratılması için özel olarak çaba gösterdiler. Henriatta Moore’a göre, feminist antropoloji, toplumsal cinsiyetin
kültür üzerinden nasıl deneyimlenip yapılandırıldığını sormak yerine, teorik sorularını ekonomi, akrabalık ve
ritüelin toplumsal cinsiyet üzerinden nasıl deneyimlenerek yapılandırıldığı açısından formüle etmeye başlamıştır
Ardener, toplumdaki baskın grupların baskın söylem şekillerini ürettiğini ve kontrol ettiğini savunduğu bir “ses-
siz gruplar” teorisi önermiştir. Sessiz gruplar hakimiyet yapıları tarafından susturulur ve kendilerini ifade etmek
isterlerse baskın söylem şekilleri ve baskın ideolojiler aracılığıyla bunu yapmak zorunda kalırlar. Bu şekilde sus-
turulan veya marjinalize edilen herhangi bir grup (romanlar, çocuklar, suçlular, kadınlar) ‘sessiz’ bir grup olarak
kabul edilebilir. Ardener’e göre ‘sessizlik’, toplumda baskın ve alt gruplar arasında var olan hakimiyet ilişkileri-
nin ürünüdür. Ardener’e göre, ‘dilsiz’ bırakılmış bu grupların aslında sessiz olması gerektiği anlamına gelmez ve
ampirik araştırma düzeyinde ihmal edilmemiş de olabilir. Kadınlar konuşabilirler, faaliyetleri ve sorumlulukları
Ardener’in de belirttiği gibi etnograf tarafından dakika dakika gözlemlenebilir, ancak bu eylemler baskın erkek
modelinin terimleri kullanılarak ifade edildiği için sessiz kalırlar. Toplumun baskın erkek yapıları alternatif mo-
dellerin özgürce söylemlerini ifade etmesini engellemekte ve alt gruplar da egemen söylem üzerinden dünya
anlayışlarını yapılandırmak zorunda kalmaktadır.

99
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

1 Katılımcı gözleme dayalı türdeki araştırmala- 6 Antropoloğun görevinin, âdetlerin bireyin


rın ana metodolojik problemi aşağıdakilerden han- ihtiyaçlarına nasıl hizmet ettiğini keşfetmek değil,
gisidir? sosyal yapıların zaman içinde nasıl devam ettiğini
neler öğrendik?

A. Yeterince katılımcı bulunamaması anlamak olduğunu öne sürerek, toplumsal yapının


B. Örneklem seçiminde büyük hatalar yapılması ilgili toplumun temel çerçevesini oluşturduğu düşü-
C. Yeterli düzeydeki öznellik ile yeterli düzeydeki nülen açıkça tanımlanabilir ve doğrudan gözlemle-
nesnelliğin dengelenmesi nebilir bir dizi sosyal kurumun eklemlenmesi veya
bütünleşmesi anlamına geldiğini iddia eden yakla-
D. Sahada iyi bir gözlem mekânı seçilememesi
şım aşağıdakilerden hangisidir?
E. Gözleme kimleri dahil edileceğinin bilinememesi
A. Dijital Antropoloji
2 Yapısalcı ekolün önemli figürlerinden biri B. Yapısal-İşlevselci Antropoloji
olan Claude Levi-Strauss aşağıdaki düşünürlerden C. Eleştirel Antropoloji
hangisinden etkilenmiştir? D. Feminist Antropoloji
A. M. Foucault B. G. Deleuze E. Oto Etnografi
C. P. Bourdiue D. K. Marx
E. F. Guattari
7 Antropoloğun araştırma sürecinde veya araş-
tırmasını raporlaştırma sürecinde kendisini eleştirel
olarak değerlendirebilmesi anlamına gelen ve araş-
3 Kültürün ve göreneklerin kendi zamanların- tırmacının araştırma süreci boyunca sahip oldu-
daki işlevleri temelinde açıklanması gerektiğini ileri ğu değerlerin, ön yargıların, kişisel özelliklerinin,
süren düşünür aşağıdakilerden hangisidir? inançların ve sahadaki deneyimlerinin, katılımcı-
A. B. Malinowski larla ilişkilerinin araştırmaya olan etkilerini farkında
B. C. Levi-Strauss olma ve kabul etme durumu aşağıdaki kavramlar-
C. M. Mead dan hangisi ile ifade edilebilir?
D. F. Saussurre A. Emik bakış
E. C. Geertz B. Etik bakış
C. Düşünümsellik
4 Aşağıdakilerden hangisi Murphy ve D. Hawthorne etkisi
Dingwall’ın belirlediği temel etik ilkeler arasında E. Otobiyografik analiz
yer almaz?
A. Adalet 8 Bir kültürün yaşadığı çevrede hayatta kala-
B. Özerklik ve hür irade bilmek amacıyla ihtiyaç duyduklarını elde etmede
C. Fayda sağlama kullandığı teknoloji biçimlerindeki gelişmelerin
kültürel değişimi etkileyeceğini öne sürerek kültürel
D. Kötü niyetli olmama
sistemlerin çevreleriyle olan etkileşimini değiştirdik-
E. Katılımcıların etik kuralları belirlemesi çe yeni sosyokültürel entegrasyon seviyesine doğru
evrildiğini öne süren yaklaşım aşağıdakilerden han-
5 Katılımcı gözlemin ilk çıkış kaynağı ve sosyal gisidir?
antropologların alan çalışmalarına ilham olmuş kent
araştırmaları ekolü aşağıdakilerden hangisidir? A. Yapısal-İşlevselci Antropoloji
B. Yapısalcı Antropoloji
A. Yapısalcı Antropoloji C. Düşünümsel Antropoloji
B. Frankfurt Okulu D. Eleştirel Antropoloji
C. Feminist Antropoloji E. Ekolojik Antropoloji
D. Chicago Okulu
E. Düşünümsel Antropoloji

100
3
Sosyal Antropoloji

9 Feminist antropolojinin, toplumsal cinsiyetin 10 Aşağıdakilerden hangisi etnografik alan not-


kültür üzerinden nasıl deneyimlenip yapılandırıl- ları yazarken yanlış sayılabilecek bir eylemdir?
dığını sormak yerine, teorik sorularını ekonomi,

neler öğrendik?
akrabalık ve ritüelin toplumsal cinsiyet üzerinden A. Etnografik alan notları hem yereldeki seslerin
nasıl deneyimlenerek yapılandırıldığı açısından duyulmasına aracılık etmelidir hem de bunu
formüle etmeye başladığını öne süren feminist dü- analitik bir dile tercüme edebilmelidir.
şünür aşağıdakilerden hangisisidir? B. İnsanların yapıp ettiklerini etnografik bir anla-
tıya dönüştürürken aynen aktarmalı asla kur-
A. H. Moore guya ve gerçeğin yeniden inşasına yer verilme-
B. C. Parsons melidir.
C. R. Benedict C. Alandaki kişilerin rızaları alınmış olsa da sır,
D. M. Mead utanç verici, tehlikeye atıcı notları kaydetmek-
E. Z.N. Hurston ten sakınılmalıdır.
D. Not alırken araştırmacı günlük rutini etkileme-
meli, rahatsızlık vermemeli gerekirse alandan
ayrılmayı beklemeyi bilmelidir.
E. Saha notları sadece kişinin gözlemlerini aktar-
dığı gazetecilik türü notlar olmamalıdır.

101
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Araştırma-


1. C 6. B Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Kuramlar”
da Farklı Yöntem ve Teknikler” konusunu
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

Yanıtınız yanlış ise “Etnografik Saha Not-


2. D Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Kuramlar” 7. C
larının Yazımı” konusunu yeniden gözden
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

3. A Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Kuramlar” 8. E Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Kuramlar”
konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Etnografik Araştırmada


4. E 9. A Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Kuramlar”
Etik Sorunlar” konusunu yeniden gözden
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Araştırma- Yanıtınız yanlış ise “Etnografik Saha Not-
5. D 10. B
da Farklı Yöntem ve Teknikler” konusunu larının Yazımı” konusunu yeniden gözden
yeniden gözden geçiriniz. geçiriniz.

Araştır Yanıt
3 Anahtarı

Hawthorne etkisi, katılımcılar bir araştırmacının parçası olduklarını fark ettik-


lerinde, her zamanki (rutin) davranışlarını değiştirmeleri anlamına gelmektedir.
Yani bir nevi araştırmanın varlığında daha önceden sergiledikleri tutum ve davra-
nışlardan farklılaşan birtakım eylemler yapar ve doğal tepkiler yerine ideal davra-
nışlar sergilemeye çalışırlar. Bir nevi araştırmacının varlığı bireyleri farklı davran-
Araştır 1 maya iter. Neyse ki bu etki genellikle kısa sürelidir ve katılımcıların davranışları
nihayetinde daha rutin şekline döner. Ancak, sosyal bir ortamda araştırmacının
varlığı her yeni kişi araştırmacıyla tanıştırıldığında Hawthorne etkisi tekrardan
devreye girebilir. Bu yüzden, araştırmacının olabildiği kadar kendini ve araştırma
gereçlerini ortamda çok görünür kılmaması önemlidir (Berg ve Lune, 2015: 243).

Düşünümsel saha notları, araştırmacının araştırmayı nasıl yürüttüğü, bilgileri


nasıl ürettikleri, süreci nasıl işlettikleri ve hazırlanan notları nasıl bir araya getir-
diğini okuyucularına yakından tanıttığı bir sürecin ürünüdür. Düşünümsellik,
gerçeğe ilişkin bir bilgi üretme sürecinin yalın bir şekilde gerçeği yansıtmadı-
ğını, tersine betimlenen şey ne olursa olsun metin yazmanın ilk etapta gerçek
bir yaratım ve inşa süreci olduğunu bilmeyi gerektirir. Araştırmanın bulguları
bu anlamda, etnografın alandaki tecrübeleri ile yaptığı mücadele sonucunda
ulaştığı kavramlardan üretilmiş ve kendi içerisinde önemli birtakım sınırlılıklar
barındırmaktadır. Düşünümsellik; araştırmacının, kendi tutumları, araştırma
süreci ve edinilen bilgiler hakkında eleştirel bir sorgulamanın sonucu olarak
Araştır 2 açığa çıkar. Araştırmacı, araştırmanın sınırlılıkları konusunda güçlü bir eleştirel
bir analiz yapar. Araştırmacı alandaki deneyimlerini de metnin yazımına dahil
ederek sesini ve fikirlerini açık edebilir. Bu yönüyle düşünümsellik, okuyucu-
nun, araştırmacıyı, süreçleri ve ürünü tutarlı bir bütün olarak görebilmesi için
bilgilerin yapılandırılması sürecidir. Bu şekilde araştırmacı, kendisinin neler öğ-
rendiğini, neler hakkında nasıl yazdığını ve kendi kişisel yöntemlerini, katılım
şeklini sorgular ve süreç boyunca bu konularda bir farkındalık geliştirmeye çalı-
şır. Düşünümsellik, kendi araştırma girişimimizi nasıl anladığımız kadar başka-
larının dünyasını nasıl anladığımızla da ilgilidir. Saha notları üzerinden üretilen
tüm bilgiler, üzerine çalışılan insanlar ile ilişkiler aracılığıyla ve ilişki içerisinde
öğrenilmekte ve inşa edilmektedir (Emerson vd, 2015).

102
3
Sosyal Antropoloji

Araştır Yanıt
3 Anahtarı

Amerikan Antropoloji Derneğinin araştırmacının akademiye yönelik etik so-


rumlulukları konusundaki ilkeleri şunlardır: 1. Antropolojik araştırmacılar,
çalışmalarının her aşamasında etik ikilemlerle karşılaşmayı beklemeli ve proje
hazırlarken ve projeler ilerledikçe potansiyel etik iddiaları ve çatışmaları ön-
ceden belirlemek için iyi niyetli çaba göstermelidir. Potansiyel etik konuların
gündeme getirilmesi ve yanıtlanması her araştırma önerisinin bir parçası ol-
malıdır. 2. Araştırmacılar disiplinlerinin, meslektaşlarının ve bilimin bütünlü-
ğü ve itibarı için sorumluluk taşırlar. Bu nedenle, antropolojik araştırmacılar
bilimsel ve bilimsel davranışın genel ahlaki kurallarına tabidirler: aldatmamalı
Araştır 3 veya bilerek yanlış tanıtmamalı (yani, kanıt uydurmamalı, tahrif etmemeli,
intihal yapmamalıdır) veya suistimallerin bildirilmesini engellemeye çalışma-
malı veya başkalarının akademik araştırmasını engellememelidirler. 3. Araş-
tırmacılar, gelecekteki saha çalışanlarına sahaya erişim fırsatlarını göstermek
için ellerinden geleni yapmalıdır. 4. Araştırmacılar çalışmalarının sonuçlarını
uygun bir şekilde kullanmalı ve mümkün olduğunca bulgularını bilimsel ve
bilimsel topluluğa yaymalıdır. 5. Araştırmacılar, araştırma amacıyla verilerine
ve diğer araştırma materyallerine erişim için gelen tüm makul talepleri ciddi
bir şekilde düşünmelidir. Ayrıca, saha çalışması verilerinin gelecek nesiller ta-
rafından kullanılmak üzere korunmasını sağlamak için her türlü çabayı gös-
termelidirler (Robben ve Sluka, 2007: 327).

Sosyal araştırmalar bağlamında düşünümsellik, araştırmanın bulgularının araş-


tırmacı ve araştırma sürecinden etkilenmesi anlamını taşır. Bu etkiler araştır-
manın tüm aşamalarında mevcuttur; konunun ilk seçiminden sonuçların nihai
raporlamasına kadar olan sürecin tamamında bu etkiler söz konusudur (Da-
vies, 2002: 4). Antropolojide düşünümsellik kavramı 1960’lar ve 1970’lerde
etnografların çalışmalarında gelişmiş ve 1980’ler ve 1990’larda ise epeyce iler-
leme göstererek yaygınlaşmıştır. Düşünümsellik, en sade ifadeyle antropoloğun
araştırma sürecinde veya araştırmasını raporlaştırma sürecinde kendisini eleştirel
olarak değerlendirebilmesi anlamına gelir. Dahası araştırma süreci boyunca sa-
hip olduğu değerlerin, ön yargıların, kişisel özelliklerinin, inançların ve sahada-
ki deneyimlerinin ve katılımcılarla olan ilişkilerinin araştırmaya olan etkilerini
farkında olma ve kabul etme durumudur. Antropolojik saha çalışması, doğa
bilimlerindeki bir araştırmadan tümüyle farklıdır. Antropolojik araştırmada bir
araştırmacı ve durağan bir konu arasındaki ilişkiden ziyade, her zaman en az iki
birey ya da bireyler arası sosyal ilişki ve etkileşimden oluşmuştur. Bu durum,
etnografik saha yazılarını anlayabilmek için, araştırmacıların kültürel kimliğini
Araştır 4 ve kişisel özelliklerini göz önünde bulundurmayı zorunlu hâle getirir. Başka
bir ifadeyle, saha araştırmasının, antropologların saha çalışması boyunca ortaya
çıkan ilişki ve etkileşimlere ne tür katkıda bulunduklarının ve katılımcıların bu
etkileşimlere verdikleri tepkilerin incelendiği düşünümsel bir süreç olması ge-
rekir. Yani, antropologlar, üzerine araştırma yaptıkları insan topluluklarından
bağımsız değillerdir. Antropologlar, birlikte yaşadıkları insanlarda bıraktıkları
etkiler üzerine düşünmeye başladılar; birey ve sosyal yapı içine konumlandırıl-
mış aktörler olarak kimliklerinin araştırmaları üzerinde etkileri olduğunu fark
ettiler. Çağdaş kültürel antropologların çoğu, düşünümselliği, etnografik araş-
tırma sürecinin gerekli ve ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Düşünümsel
saha araştırmacıları, kendi bilgi alanlarının sınırlılıklarının farkında ve bu konu-
da açıktırlar. Aynı zamanda katılımcıların sahada ne kadar önemli olduklarının
da farkındadırlar (Lavenda ve Schultz, 2019: 36-37). Araştırmacının araştırma
süresince kendini tartması ve yakınlık ve mesafe arasında nerede olduğunu gör-
mesi açısından düşünümsellik işlevsel bir role sahiptir. Düşünümsellik, özetle,
araştırmacının kendi konumunu fark etmesi, konumunun araştırma sürecinde
nasıl ve hangi etkenlere göre şekillendiğini gözlemlemesi ve bu değişimin araş-
tırma bulguları üzerine olası etkileriyle baş edebilmesi adına önem taşımaktadır
(Kaçar-Tunç, 2020: 261).

103
3
Sosyal Antropoloji: Kuram ve Yöntem

Kaynakça
Atay, T. (2017) “Sosyal Antropolojide Yöntem ve Etik Ingold, T. (2017) “Bu kadar Etnografi Yeter!” Moment
Sorunu: Klasik Etnografiden Diyalojik Etnografiye Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Kültürel
Doğru, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Çalışmalar Dergisi, 4(1): 173-188 DOI: https://
Kültürel Çalışmalar Dergisi, 4(1): 189-206. doi.org/10.17572/mj2017.1.17318
Barnard, A. (2004) History and Theory in Anthropology. Iphofen, R. (2013) Research Ethics in Ethnography/
Cambridge: Cambrigde University Press. Anthropology. Advisory Paper for the European
Commission.
Berg, B. L. ve Lune, H. (2015) Sosyal Bilimlerde Nitel
Araştırma Yöntemleri. (Çeviri Editörü Hasan Kaçar-Tunç, G. (2020) “Nitel Araştırmalarda
Aydın) Konya: Eğitim Kitabevi. Konumsallık ve Düşünümsellik: Yakınlık ve
Mesafe Arası Müzakere,” Humanitas, 8(16):
Can, B. (2017) “Gündelik Hayat, İktidar İlişkileri
249-266.
ve Etik Kodların Kesişiminde Etnografik
Araştırma,” Moment Hacettepe Üniversitesi Kartarı, Kingsbury, N. and Scanzoni J. (1993)
İletişim Fakültesi Kültürel Çalışmalar Dergisi, “Structural-Functionalism,” Sourcebook of Family
4(1): 155-172, DOI:https://doi.org/10.17572/ Theories and Methods: A Contextual Approach.
mj2017.1.155172 (Edited by P.G. Boss, W.J. Doherty, R. IaRossa,
W.R. Schumm, & S.K. Steinmetz). New York:
Davies, C. A. (2002) Reflexive Ethnography: A Guide to
Plenum Press, pp. 195-217.
Researching Selves and Other. London, New York:
Routledge. Lavenda, R. H. ve Schultz, E. A. (2019) Kültürel
Antropoloji: Temel Kavramlar. İstanbul: Doğu-Batı
Dutta, U. (2016) “Ethnographic Approaches,” (Eds.
Yayınları.
Jason A, L. and Glenwick, D. S.) Handbook of
Methodological Approaches to Community-Based Leach, E. (1994) “A View of Functionalism,”(Ed.
Research: Qualitative, Quantative and Mixed Susan M.Pearce) Interpreting Obejects and
Methods. Oxford: Oxford University Press, pp. Collections. NewYork, London: Routledge, p.
69-81. 40-44.
Emerson, R. M., Fretz, R, I. ve Shaw, L. L. (2015) Marshall, G. (1999) Sosyoloji Sözlüğü. Ankara: Bilim
Alan Çalışması: Etnografik Alan Notları Yazımı. ve Sanat yayınevi.
Ankara: Atıf yayınları.
Martin, M. (1993) “Geertz and The Interpretive
Ergül, H. (2013) Sahanın Sesleri: İletişim Approach in Anthropology.” Synthese, 97: 269–
Araştırmalarında Etnografik Yöntem. İstanbul: 286. https://doi.org/10.1007/BF01064118
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
McGee, R. J and Warms, R. L. (2013) Theory in Social
Eriksen, T. H. (2009) Küçük Yerler Büyük Meseleler: and Cultural Anthropology : An encyclopedia. Los
Sosyal ve Kültürel Antropoloji. Ankara: Birleşik. Angeles: Sage.
Geertz, C. (2010) Kültürleri Yorumlamak. Ankara: Mills, A. J. et all. (2010) Encyclopedia of Case Study
Dost Yayınevi. Research Vol. 1. London: SAGE.
Gobo, G. and Marciniak, L. T. (2016) “What is Morva, O. (2017) “Chicago Sosyoloji Okulu’nun
Ethnography,” (Ed. Davis Silverman) Qualitative Etnografik Mirasını Yeniden Okumak: Dijital
Research. Los Angeles: SAGE publication, pp. Etnografi Çağında Sembolik Etkileşimcilik,”
103-121. Moment Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi
Kültürel Çalışmalar Dergisi, 4(1): 135-154, DOI:
Hammersley, M. (2015) Ethnography.
https://doi.org/10.17572/mj2017.1.135154
The Blackwell Encyclopedia of
Sociology. doi:10.1002/9781405165518. Moore, H. (1995) Feminism and Anthropology.
wbeose070.pub2 Minnesota: University of Minnesota Press.
Heyl, B. S. (2007) “Ethnographic Interviewing,” (Eds. Mulhall, A. (2003) “In the Field: Notes on
Paul Atkinson et al.) Handbook of Ethnography. Observation in Qualitative Research,” Journal of
London: Sage, pp. 369-384. Advanced Nursing, 41(3): 306–313.

104
3
Sosyal Antropoloji

Murphy, E. And Dingwall, R. (2007) “The Ethics of Ryan, G. S. (2017). “An introduction to the origins,
Ethnography,” (Eds. Paul Atkinson et al.) Handbook history and principles of ethnography.” Nurse
of Ethnography. London: Sage, pp. 339-352. Researcher, 24(4) pp. 15–21.
Müller, F. (2021) Design Ethnography: Epistemology Schneider, M. A. (1987) “Culture-as-text in the Work
and Methodology. Cham: Springer. of Clifford Geertz,” Theory and Society, 16: 809-839.
Nahya, N. ve Harmanşah, R. (2017) “Etnografik Sheffler, H. W. (1966) “Structuralism in
Hikayelerin Hikayesi ve Ötesi: Alan Deneyimini Anthropology,” Yale French Studies, 36: 66-88.
Paylaşmak Üzerine Bazı İlave Düşünceler,”
Shensul, J. J. and LeCompte, M. D. (2013) Essential
Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Kültürel
Ethnographic Methods: A Mixed Methods Approach.
Çalışmalar Dergisi, 4(1): 258-270.
Lanham: Altamira.
Neuman, W. L. (2016) Toplumsal Araştırma
Skeggs, B. (2007) “Feminist Anthropology,” (Eds.
Yöntemleri: Nitel ve Nicel Yaklaşımlar 2. Cilt.
Paul Atkinson et al.) Handbook of Ethnography.
Ankara: Yayınodası.
London: Sage, pp. 426-443.
Orlove, B. S. (1980) “Ecological Anthropology,” Ann.
Stacey, J. (1988) “Can there be a feminist ethnography?,”
Rev. Anthropol., 9: 235-273
Women’s Studies International Forum, 11(1): 21-27,
Ortner, S. B. (1984) “Theory in Anthropology since https://doi.org/10.1016/0277-5395(88)90004-0
the Sixties,” Comparative Studies in Society and
Turner, B. S. (2020) Sosyoloji Sözlüğü. İstanbul:
History, 26(1): 126-166.
Pinhan Yayıncılık.
Outhwaite, W. (2008) Modern Toplumsal Düşünce
Sözlüğü. İstanbul: İletişim.
Robben, M. and Sluka, J. A. (2007) Ethnographic
Fieldwork: An Anthropological Reader. Oxford:
Blackwell Publishing.

105
Bölüm 4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

Siyasal Sistemler
öğrenme çıktıları

2 Sanayileşme öncesi ve sonrası siyasal

1 2
Siyasal Antropolojiye Giriş sistemleri tanımlayabilme
1 Sosyal Antropoloji kuramlarıyla siyasal 3 Etnisite ve milliyetçilik kavramlarını siyasal
antropolojinin gelişimini açıklayabilme antropoloji içinde betimleyebilme

Hukuk Antropolojisi
4 Hukuk antropolojisini, antropolojik kuramlar

3
içinde gelişimini gösterebilme
5 Hukuk antropolojisi ve çoğulcu hukuk
anlayışı ilişkisini yorumlayabilme

Anahtar Sözcükler: • Siyasal Sistemler • Etnisite • Milliyetçilik • Hukuk • Çoğulcu Hukuk

106
4
Sosyal Antropoloji

GİRİŞ nin yükselişi, antropologlara yeni etik ve entelek-


Antropoloji disiplinin alt dallarından olan hem tüel zorluklar çıkararak, alana kapsamlı bir genel
siyasi hem de hukuk antropolojisi, antropolojisinin bakış ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Antropoloji ve
gelişimine göre oldukça yeni ele alınmaya başlan- Hukuk, antropologların hukuku inceledikleri, et-
mıştır. Genel olarak II. Dünya Savaşı sonrasına kileşimde bulundukları ve hukuku eleştirdikleri
tarihlenen çalışmalar ilk o dönemli antropolojinin yolların geniş bir analizini sunar - uygulanabilir
ana konusu olan “ilkel” topluluklar üzerine odak- kurallar sistemleri, etik normlar, siyasi eylem için
lanmıştır. Yapılan ilk etnografik araştırmalar toplu- çerçeveler ve kimlik kategorileri olarak.
mun tüm kurum ve alanlarını incelemeye yönelik Siyasi antropoloji, sosyokültürel antropolojinin
olduğu için siyasi ve hukuk antropoloji adına özel bir alt alanıdır, ancak bir bütün olarak antropoloji
çalışmalardan ziyade siyasi ve hukuk sistemleri bul- gibi, kesin sınırlandırmadan muaf kalır. Siyasi ant-
guların bir parçası olarak kalmıştır. ropolojinin özü, siyasetin çok çeşitli tarihsel, sosyal
Hukuk antropolojisi kısaca, sosyal düzenin kül- ve kültürel ortamlarda karşılaştırmalı, saha çalışma-
türler arası çalışılmasın uzmanlaşmış bir antropo- sına dayalı incelenmesidir. Bugün, siyasi antropo-
loji alt disiplinidir olarak tanımlanabilir. Hukuk logların etnografik çalışmaları tarihle birleştirdiğini
Antropologlarının yanıtlamaya çalıştıkları sorular, görmek yaygındır. Bazıları belirli bir devlet bürok-
hukukun kültürlerde nasıl var olduğu ile ilgili- rasisinin sembolik biçimlerini ve uygulamalarını,
dir. Geçtiğimiz yıllar boyunca antropologlar, yeni diğerleri bir tür siyasi aktivizmi ve diğerleri de terör
hukuk biçimlerinin - insan hakları gibi - önemli veya işkencenin işlenmesini veya belirli bir kolek-
yurttaşlık sorunlarını, yerli hareketleri ve biyotek- tif hafızanın günlük ve ritüel inşasıyla ilişkili siyasi
nolojiyi ve diğer pek çok şeyi yeniden şekillendir- etkileri analiz eder. Politik antropoloji alanı geniş,
diği yolları incelediler ve analiz ettiler. Bu arada, çeşitli ve değişken olmuştur ve olmaya devam et-
uluslararası hukukun ve ulusötesi adalet süreçleri- mektedir.

Resim 4.1 Siyasal antropoloji çalışmalarından yansıyan bir politik ortam


Kaynak: Google Görseller https://ethnologie.philhist.unibas.ch/en/research/political-anthropology/

107
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

SİYASAL ANTROPOLOJİYE GİRİŞ Bu dönemden önce, Platon’a kadar geri dönen


Siyasal antropolojinin entelektüel ve metodolo- ve Aristoteles, Hobbes, Rousseau ve çoğu siyaset
jik kökenleri, siyaseti ve yönetimi kültürel yapılar filozofundan Marx’a kadar uzanan gelenekler,
olarak gören Montesquieu ve Alexis de Tocqueville’e hükûmet ve siyasetin uygarlığın ürünleri olduğu-
kadar izlenebilirken, Elizabeth Colson modern si- nu ve alt-aşamaların anarşi ile karakterize edildiği
yasal antropoloji alanını 1940’lara ve Meyer Fortes görüşüdür. Somut delillerle bu görüşe meydan
ve Edward Evans-Pritchard tarafından düzenlenmiş okuyan ilklerden birisi Antik Hukuk kitabında
olan Afrika Siyasi Sistemleri’nin (African Political (Ancient Law, 1861), ilkel toplumun akrabalık
Systems) (1940) yayımlanmasına tarihlendirmiştir. çizgisinde örgütlendiğini, ataerkil olduğunu ve
kutsal yasalarla emredildiğini öne süren Sir Henry
Antropolojinin birçok alt dalında olduğu gibi Maine’a aittir. Evrim, sekülerleşme yönündeydi
siyasal antropolojide II. Dünya Savaşı sonrası ko- ve akrabalıktan ziyade, siyasi eylemin temelini
nuşulmaya başlanmıştır. Siyasal antropoloji 19. oluşturan topraklara - “yerel yakınlıklara” - daya-
yüzyılın ikinci yarısında bilimsel bir disiplin ola- nıyordu.
rak ortaya çıkmasından sonra, Antropolojiyle daha
bütünleşik bir hâl almıştır. Lewellen’e göre “bilim-
sel bir disiplin olarak ortaya çıktığı on dokuzuncu Sosyal Darwinizm: Darwin’in evrim teorisinin
yüzyılın ikinci yarısından yirminci yüzyılın ortala- genişletilerek sosyal alana uygulanmasıdır. Bu
rına kadar antropoloji de henüz tam manasıyla bir kavram, bireysel organizmalar arasındaki reka-
dal sayılmazdı” (Lewellen, 2011:1). Siyasal Antro- bette çevreye en uygun olanın varlığını devam
polojinin gelişimi, daha küçük alt-uzmanlıkların ettirmesi gibi bireyler, toplumlar ve uluslarara-
tanımlanmasıyla günümüzde de devam eden genel sı rekabette de varoluş mücadelesini kazananın
bir sürecin parçası olmuştur. Ancak, “ilkel” top- hayatta kaldığı sosyal bir evrim sürecini ifade
lumlarda siyasetin karşılaştırmalı incelemesi, ant- eder (Dursunoğlu, 2016:2010). Sosyal Darwi-
ropolojinin başlangıcına kadar uzanmaktadır. nizm, genel hatlarıyla toplumsal gelişmenin en
üst basamağında yer almanın, geri kalmış hakla-
rı yönetme fikrine meşrutiyet kazandırmaktadır.
Evrimci Teoriler
Darwin’in etkisi, biyolojiye egemen olduğu gibi
19. yüzyılın ikinci yarısında da kültürel antropo-
lojinin gelişimine egemen olmuştur. Darwin’in bi-
yolojik evrim kuramının sosyal Darwinizm Evrim
olarak sıradanlaştırıldığı 19. yüzyılın başlarından
itibaren genellikle öjenist yaklaşımların tarif edil-
diği bir biyolojik sosyal hayat perspektifi değişen
şiddetine rağmen gündemi işgal etmeye devam et-
mektedir ( Emiroğlu ve Aydın,22: 954). Teorisinin
çoğu bu dönemde ortaya çıkmıştır ve anlamlan-
dırmaya çalıştığı toplumlar kadar ilkeldir. Evrim
şemaları katı ve basittir, ilk toplumların anaerkil
mi yoksa ataerkil mi olduğuna dair bitmeyen tar-
tışmalar sürmektedir, Hristiyanlık ve Aryan ırkı,
insanlığın ilerlemesinin zirvesi olarak görülürken,
etnosentrizm yaygınlaşmış, ve gelenekler kültürel
bağlamlarından koparılmış ve hiç yerli görmemiş
koltuk-antropologları tarafından, konuları olan
yerliler ayrım gözetilmeksizin karşılaştırılmıştır.
Ancak, bu çalışmaların çoğunun ne kadar algısal
olduğunun unutulması kolaydır. Bütün bunlara
rağmen, hataları ne olursa olsun Evrimciler, mo-
dern bilimsel antropolojinin temelini atmışlardır. Resim 4.2 Sumner Maine (1822-1888)

108
4
Sosyal Antropoloji

• Uygarlık: Fonetik alfabenin bulunmasıyla


başlamakta, Eski ve Modern olmak üzere
iki evreye ayrılmaktadır (Emiroğlu, Aydın,
2020: 786).
Bu, süreçlere insanın beyin gelişimi eşlik ediyor-
du. Morgan’a göre farklı grupla farklı hızlarda iler-
lese de her biri yukarıda belirtilen evrensel evrim
şemasının farklı aşamalarında olduğunu ileri sürü-
yordu. Büyük ölçüde çağrışımlı bu tür terimler, as-
lında modern eş değerlerine - avcılığa, bahçeciliğe
ve gelişmiş tarıma dayanan toplumlara - oldukça
iyi çevirlebilmektedir. Morgan, zamanının diğerle-
ri gibi, insanlığın psişik birliği varsayımıyla başla-
mıştır - tüm dünyada ortak bir köken ve paralel
bir gelişim olduğu inancı - Aryanların doğal olarak
“insan ilerlemesinin merkezi akımında” olduğu fik-
rini, doğası gereği ırkçılık karşıtı sonuçlarına kadar
Resim 4.3 Lewis Henry Morgan (1818-1881) izleyememiş ve varsaymıştır.
Akrabalık analizindeki hatırı sayılır karmaşık-
Maine’nin akrabalığın birincil sosyopolitik yapı lığıyla Morgan, Maine’nin ilk dönem görüşlerini
olabileceğine dair önemli içgörüsü, Louis Henry detaylandırmayı başarmıştır. Cinsel birliktelikle
Morgan tarafından Eski Toplum’da (Ancient So- organize olmuş akraba temelli birimlere dönü-
ciety) (1877) geliştirilmiştir. Morgan, New York şen karışık göçebe topluluklar: Erkek ve kadın
Eyaleti’ndeki Iroquois Kızılderililerini ilk elden in- kardeşlerin birbirleriyle evlenmesi (kuzenler arası
celemiş ve Batı Avrupa ülkelerinde kullanılandan evlilikler) bu tür toplumsal organizasyonların ilk
çok farklı olan ancak dünyanın diğer bölgelerinde görünümüdür. Dışarıdan evliliklerin rolünü vur-
kullanılana benzer olan akrabalık terminolojilerin- gularken sonraki yüzyılın dörtte üçünde, Fransız
den etkilenmiştir. Akrabalık sistemlerini tanımla- yapısalcılarının ittifak teorisi hâline gelecek olan
ması ve sınıflandırmasının kendisi kalıcı bir katkı evlilik yoluyla oluşan gruplar arası bağlar kavra-
olmuştur. Morgan, aşamalarını vahşilik, barbarlık mına değinmiştir. Evlilik partnerlerinin aşamalı
ve uygarlık olarak adlandırdığı geçim tarzına dayalı olarak kısıtlanması, kabileler konfederasyonuna
bir evrimsel dizin geliştirmiştir. Bunları yedi etnik kadar gidecek olan daha büyük birimler oluştur-
döneme ayırmıştır. mak için katılan klanların gelişimine yol açmıştır.
• Aşağı Yabanıllık: İnsanlığın ortaya çıkışın- Bu seviyedeki sosyopolitik yapı eşitlikçidir ve ki-
dan, ateşin bulunmasına şiler arası ilişkilere dayanmaktadır. Politik alanın
uzmanlaşması, bitkilerin ve hayvanların tamamen
• Orta Yabanıllık: Ateşin bulunmasından, ok
evcilleştirilmesi, kentleşmeye ve özel mülkiyete
ve yayın kullanılmasına
yol açacak yeterli artı değeri yaratana kadar bu du-
• Yukarı Yabanıllık: Ok ve yayın kullanılma- rum ortaya çıkmamıştır. Öyleyse gerçek hükûmet
sından, çanak çömlek imalatına bölgeye ve mülke dayanmaktadır.
• Aşağı Barbarlık: Çanak çömlek imalatın- Morgan daha sonraki kuşaklar tarafından ev-
dan, doğu yarımkürede hayvanların evcil- rimcilere yöneltilen eleştirilerin çoğuna maruz
leştirilmesine, batı yarımkürede ise mısır kalacaktır ancak özellikle de siyasetle ilgili olarak
tarımına düşüncelerinin çoğu, modern antropolojiye da-
• Orta Barbarlık: Hayvancılık ve tarımdan hil edilmiştir. Antropologlar artık akraba-temelli
demirin bulunmasına grupları bölge-temelli gruplardan ayırt etmeseler
• Yukarı Barbarlık: Demirin ergitilmesinden, de Morgan; avcılık ve bahçeciliğin geçim düzeyleri
fonetik alfabenin bulunuşuna dek uzanan hakkındaki politik ifadesinin birincil aracı olarak
süreleri kapsamaktadır. akrabalık üzerindeki vurgusunda haklıydı. Aynı
derecede önemli olan Morgan’ın, karar vermenin,

109
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

ortak ataları erkek ya da kadın soyunu izleyen bir Robert Lowie’nin Devletin Kökeni (The Ori-
grup içinde sınırlandırıldığı kurumsal bir soy ola- gin of the State) ([1927] 1962) önemli bir istisna-
rak keşfetmesiydi. Kalıcı bir başka kavrayışı, ilkel dır. Lowie, politik olanla başa çıkacak bir çerçeve
toplumun eşitlikçiliğini ve özel mülkiyet kavra- bulmak için modası geçmiş evrim teorisine geri
mının eksikliğini kabul etmesiydi. Bu son fikirle- dönmüştür. Çalışmalarına, yeterince uygun bir
ri Morgan’ın en önemli katkısını oluşturmuştur: şekilde, öncüllerinin tek hatlı evrimini reddede-
Kapitalizmin evrimine ilişkin Marksist görüş olan rek başlamıştır; bütün toplumların benzer gelişme
Frederick Engels’in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve aşamalarından geçtiğine dair hiçbir kanıt yoktur.
Devletin Kökeni (The Origin of the Family, Private Aksine, Morgan’ın medeniyetin bir özelliği ola-
Property and the State) ([1891] 1972) adlı eserinin rak gördüğü bölgesel bağ evrenseldi ve böylelikle
temelini oluşturmuştur. ilkel siyasi örgütlenme ile devlet arasında bir köprü
20. yüzyılın başlarında antropoloji, iki temel oluşturmuştur. Lowie, daha önceki bir kitabında,
değişiklikle: evrim teorisinin ve metodolojisinin İlkel Toplum’da (Primitive Society) (1920), bir-
reddedilmesi ve Amerika ile İngiltere ve Fransa likteliklerin farklı grupları birleştirme deki siyasi
antropolojileri arasında genişleyen bir kopukluk önemini kabul etmiştir ve bunların, akraba grup-
ile karakterize edilmiştir. İngiltere ve Fransa’da, larının kan bağlarını zayıflattıkları için devletin
evrim teorisinin hemen reddedilmesi göreceli ola- temelini oluşturduklarını görmüştür. Daha sonra,
rak daha zayıftır ancak yeni yönlere doğru önem- birlikteliklerin akrabalık ilişkileri kadar “ayrılıkçı”
li bir değişim oluşmuştur. Bu değişim, Emile olabileceğini göstererek bu görüşünü değiştirmiş-
Durkheim’ın çalışmasına dayanıyordu. Fransa’da tir. Dolayısıyla doğaları gereği merkezileştirmeyen
Claude Levi Strauss’un çalışmalarıyla sonuçlana- veya yıkıcı olmayan birliktelikler, daha yüksek dü-
cak olan giderek artan bir bilişsel yapısalcılığa yol zeyde bir entegrasyona ulaşmak için üstün bir oto-
açmıştır; İngiltere’de sosyal gerçekler üzerinde bir riteye ihtiyaç duymaktadırlar. Lowie, kültürlerin
vurguya ve işlev ve yapı fikirlerinin egemen oldu- bütünleşmiş sistemlerden çok raslantısal temaslar
ğu teorik bir bakış açısına yol açmıştır (Lewellen, ve ödünç almalarla biçimlenmiş “parça bohçası” ol-
2003: 4). duğu görüşündeydi (Özbudun ve Şafak, 2005: 90).
Lowie’nin kitabının evrimsel ifadesi, tek hatlı ge-
Durkheim, ABD kültürel antropolojisi üze-
lişimi inkâr etmesine rağmen, diğer antropologlar
rinde çok az etkiye sahipken Franz Boas’ın tarih-
tarafından kronolojik olarak hatalı göründü. Bu da
sel tikelciliği egemendir. İngiliz antropologlar
1940’lara kadar Siyasal Antropolojinin başlangıcı
giderek akrabalık araştırmalarına yönelseler de
ve sonu oldu.
Durkheim’ın mekanik ve organik dayanışma-
sına ara sıra yapılan göndermeler dışında, siya-
si boyut açısından pek bir şey başarılamamıştır. İşlevselci ve Yapısal İşlevselci
Amerika Birleşik Devletleri’nde, teori yolunda Teoriler
politik olanı analiz etmek için ayıracak çok az
İngiltere’de 1930’larda, iki tür işlevselcilik ege-
şey bulunmaktaydı.
menlik için yarışmıştır: Bronislaw Malinowski’nin
psikobiyolojik işlevselliği ve A. R. Radcliffe-
Brown’un yapısal işlevselliği. Trobriand Adala-
rındaki kapsamlı araştırmaları için genellikle mo-
dikkat dern saha çalışması tekniklerinin kurucusu olarak
Boas’ın kültürü doğal koşulların mekanik bir yan- görülen Malinowski, kültürel kurumları belirli
sıması olarak değil de kendi bağımsız yasalarının psikolojik ve biyolojik ihtiyaçlardan türetilmiş ola-
denetimindeki özgül, tekil süreçlerin ürünü oldu- rak yorumlamaya çalışmıştır. Malinowski’ye göre
ğu yolundaki tarihsel tikelcilik görüşü. Bu kavram her bir insan gereksinimi, ihtiyaç karşılayacak bir
Boas tarafından kullanılmamış, Marvin Harris kuruma yol açar (Malinowski, 1992:131). Buna
(1960) tarafından tanımlanmıştır (Özbudun ve Şa- göre, her kurum otorite belirlenmeli, güç araçla-
fak 2005:76). rıyla donatılmalıdır; düzenlemelerini yürütebilme-

110
4
Sosyal Antropoloji

si için bu otoritenin eline bütün yardımcı araçlar Bu teorik yönelimin beslenmesi ve ondan bes-
verilmelidir, işte bu buyrukların karşılığı o top- lenmek, İngiliz araştırmalarının kolonyal Afrika’da-
lumda siyasal örgütlenmedir (Özbudun ve Şafak ki yoğunlaşmasıdır. Bu tür araştırmaların amacının
2005:111). Siyasal Antropolojiye kendi başına çok çoğu, sömürge otoritelerine kontrolleri altındaki
az katkıda bulunmasına rağmen hukuk, ekonomi sosyal sistemler hakkında talimat vermektir ve bu
ve din çalışmaları daha sonra sıradan bir hâle ge- durum, sosyal antropolojinin hem vurgusunu hem
lecek olan uzmanlaşma türünün yolunu açmıştır. de imajını etkilemiştir. Bir yandan, antropologların
Malinowski’nin katılımcı-gözlem yöntemi, Afrika inceledikleri toplumların sömürgecilik ve İngiliz si-
toplumlarına ilişkin yoğun analizleri meşru bir alt lahları tarafından ciddi şekilde değiştirildiğine dair
disiplin olarak siyasal antropolojiyi ortaya koyacak çok az kabul vardır. Diğer yandan, Zulular gibi ba-
olan bütün bir İngiliz saha çalışanları nesli için bir zıları İngiliz tehdidine bir tepki olarak kısmen en-
model hâline gelmiştir. tegre edilmiş olan şeflikler ve devlet sistemlerinin
incelenmesi eğilimi bulunmaktadır.
1940’ta bu iki eğilim, yapısal işlevselcilik ve
İşlevselcilik Kuramı: Bireyler arasındaki Afrika deneyimi, tek bir darbeyle modern siya-
eylemler, toplumsal kurumların bireylere sal antropolojiyi kuran bir çalışmada bir araya
getirdiği sınırlamalar, bireylerin gereksi- gelmiştir. İngiliz sosyal antropolojisinde dönüm
nimleriyle bunların toplumsal ve kültürel noktası kabul edilen Afrika Siyasi Sistemleri “Afri-
çerçeveler aracılığıyla karşılanması arasın- can Political Systems” (1940) derlemesinin içinde
daki ilişkiler üzerine odaklanır. yer alan etnografik çalışmalar, Radcliffe-Brown’ın
yetiştirdiği Evans-Pritchard, Fortes, Gluckman
Yapısal İşlevselci Kuram: Toplumsal veya gibi antropologlar tarafından kaleme alınır. İki
kültürel sistemi yapısal bir bütün hâlinde, tür Afrika siyasi sistemini birbirinden ayırmakta-
ögelerinin birbiriyle ilişkisi bağlamında iş- dır: Merkezî otoriteye ve yargı kurumlarına sahip
leyen bir organizma olarak gören kuram olanlar (ilkel devletler) ve bu tür otorite ve ku-
(Emiroğlu ve Aydın, 2020:1128). İşlevsel- rumlara sahip olmayanlar (devletsiz toplumlar).
cilikten farklı olarak eylem ve gereksinim- Bu türler arasındaki en büyük fark, akrabalık ro-
lerden çok, bireylerin toplumsal düzen lüdür. Devletsiz toplumlarda entegrasyon ve karar
içindeki yeri ve toplumsal düzenin inşası verme, en düşük seviyede iki taraflı aile/grupları-
ile ilgilenir (Özbudun ve Şafak, 2005:112) na ve daha yüksek seviyede kurumsal tek hatlısoy
gruplarına dayanmaktadır. Devlet toplumları, si-
yasi yapının kalıcı temeli olarak bir idari örgütün
bu tür grupları geçersiz kıldığı veya birleştirdiği
Radcliffe-Brown göre, kültürün her bir unsuru toplumlardır. Bu tipoloji daha sonra fazlasıyla
özgül bir işleve sahip, birbirleriyle etkileşim içinde, basit olduğu için eleştirilmiştir, ancak bazı belirli
bütünleşmiş bir tüm olarak denge içindedir (Öz- toplumlarda soyların politik olarak nasıl işlediği-
budun ve Şafak, 2005:118). Bu nedenle, toplumla- ne dair ayrıntılı açıklamalar kalıcı katkılar olmuş-
rın yukarıdan tanımlanması, çeşitli ögelerinin nasıl tur. Sosyal denge varsayılmıştır, bu nedenle temel
iç içe geçtiğinin gösterilmesi için haritalandırılması sorun, çeşitli çatışma ve çıkar gruplarının istikrar-
gerektiğini ileri sürmekteydi. Radcliffe-Brown, Af- lı, devam eden bir sosyal yapı ile sonuçlanan bir
rika Siyasal Sistemleri’ne yazdığı ön sözde şöyle güçler dengesini nasıl koruduklarını göstermektir.
der: “İnsan toplumlarının doğa bilimi olarak sosyal Dinin ve sembolün bütünleştirici gücü, özellikle
antropolojinin görevi toplumsal kurumların doğa- de ritüelin grup değerlerini onaylama ve pekiştir-
sının sistematik araştırılmasıdır” (Evans-Pritchard medeki rolü not edilmiştir.
& Fortes,2015: xii).

111
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

temeli olduğu, çünkü yaş-dereceleri, gizli birleşmeler


ve ritüel gruplar, siyasi eylem amacıyla soy ayrımla-
rını kesebileceğini belirtmiştir. Fortes ve Pritchard’ın
evrensel olduğunu ileri sürdüğü sade türler önerisini
atlayarak, politik taksonomi fiilen özerk bir araştır-
ma alanı hâline gelene kadar sınıflandırmalar giderek
daha rafine bir hâle getirilmiştir. Malinowski veya
Radcliffe-Brown’un vurguları değiştikçe ve Afrika
sömürgeciliğinin hızla ortadan kalkmasıyla birlikte
çatışma ve değişim kendilerini giderek daha fazla em-
poze ederken, sürekli bir mayalanma görülmektedir.
1950’lere gelindiğinde, yapısal işlevsellik yapısı
temelde çatlaklar gösteriyordu. Bu yöndeki en bü-
yük katkı, Edmund R. Leach’in Burma Dağlarının
Siyasi Sistemleri (Political Systems of Highland Bur-
ma) (1954) ve Michael G. Smith’in Zazzau’daki
Hükûmet’i (Government in Zazzau) (1960) sağla-
mıştır. Burma’nın Kachin Hills bölgesinde, Leach
bir değil üç farklı siyasi sistem bulmuştur: Neredeyse
anarşik denebilecek geleneksel sistem, istikrar-
sız ve aracı konumdaki sistem ve küçük-ölçekli
merkezî bir devlet. Geleneksel sistem ve devlet,
Resim 4.4 Evans- Pritchard, Sudan’da Zande hepsi bir şekilde birbiriyle ilişkili bir bütün oluştu-
çocuklarıyla 1926-1930 ran birçok linguistik, kültürel ve politik alt grup-
Kaynak: Google Görseller https://www.google.com.tr/ lardan oluşan az çok farklılıkları olan topluluklardı
search?q=Evans-+Pritchard& (Lewellen, 2011:24). Bu bütünün dengede olması
beklenemezdi; çeşitli alt sistemler içinde ve arasın-
A. L. Southall, Alur Society’de (1953), - otoritenin da sürekli bir gerilim ve değişim bulunmaktaydı.
birkaç grup arasında dağıldığı - bölümlü sistemlerin Leach’e göre, her toplum ancak çok hassas bir den-
her zaman merkeziyetsiz olduğu varsayımına karşı geyi sürdürür ve gerçekte, sürekli bir oluş ve potan-
çıkmıştır; segmenter soy organizasyonunun, merkezî siyel değişim hâlindedir. Mevcut normlar, istikrarlı
bir devletle yan yana var olduğu bir toplum örneği ya da esneklikten uzak değildir (Özbudun, Şafak ve
sağlamıştır. Diğerleri, merkezî hükûmetlerin bile Altuntek, 2006:176). Bu çalışmada önemli olan;
bölümlere ayrıldığını öne sürerek, bölümlemenin Leach’in sonunda Siyasal Antropolojiyi Afrika’dan
sınıflandırmada bir faktör olarak ele alınmasını sor- çıkarması ve onu, sınırlı kaldığı göreceli uyumlu,
guladılar. Ayrıca soyların, tüm devletsiz toplumların tek-dilli toplumlardan kurtarmasıdır.

Resim 4.5 Edmund Leach 1936-1937 Resim 4.6 Çin, 1934, Yami kabilesi kulübesi, Botel Tabago,
Kaynak: Google Görseller https://monoskop.org/Edmund_Leach

112
4
Sosyal Antropoloji

Bu arada, Max Gluckman da yeni bir çığır likte, gerçek durum, tek-hatlı / çok-hatlı dikotomi-
açıyordu; Afrika Siyasi Sistemlerinde Gelenekler nin yerini genel evrim ve özel evrimin tamamlayıcı
ve Anlaşmazlıklar’da (African Political Systems, in kavramları değiştirilene kadar açıklığa kavuşturul-
Custom and Conflict in Africa) (1956) ve Kabile madı; daha yüksek düzeyde, artan uzmanlaşma
Afrika’sında Düzen ve İsyan’da (Order and Rebel- veya üretimin yoğunlaşması gibi evrimsel süreçlere,
lion in Tribal Africa) (1960) Zulu üzerine yazdığı daha düşük seviyede tarihsel sırasına göre formlara
bölümlerde Gluckman; “dengenin ne durağan ne atıfta bulunulması gibi.
de istikrarlı olduğunu, ancak bir ilişkiler kümesi
içindeki çatışmaların emildiği ve başka bir ilişkiler
kümesi içinde bütünleştirildiği süregelen diyalek-
tik bir süreç” olduğu temasını işliyordu; kesişen Çok-hatlı evrim: Evrimin yerel koşullara
bağlılıklar, yerel gruplar arasındaki bir kan davası uyarlanmış birden fazla biçiminin müm-
çözmede daha geniş toplumu birleştirme eğili- kün olduğunu önvarsayar ve tikel çevrele-
mindeydi; büyücülük suçlamaları, sistemi tehdit rin, içlerinde yaşayan kültürler üzerindeki
etmeyecek şekilde gruplar içindeki düşmanlıkların etkileri üzerine odaklanır (Özbudun, Şa-
yerini alıyordu; Güney Afrika’daki ırkçılık, beyazı fak ve Altuntek, 2006:150).
siyahtan kökten ayırırken, sonuçta her iki grubu
da kendi içlerinde birleştiriyordu. Politik olarak,
bu özellikle, kralın periyodik olarak bir fakir gibi Böylece, İngiliz meslektaşlarının aksine, Ameri-
giyinmesi veya palyaço gibi davranması gerektiği, kalı siyasal antropologlar, temelde ekolojik ve ma-
sembolik olarak öldürüldüğü veya halkının açık teryalist bir bağlamda panoramik ölçekte değişim
nefret ve küfürlerine maruz kaldığı Afrika isyan fikrini başlattılar. White, evrimi enerji verimliliği
ritüellerinde belirgindir. Gluckman için bu tür ri- açısından ölçtü ve teknolojiyi ana taşıyıcı olarak
tüeller yalnızca bir arınma (katarsis) değildi; bunlar gördü. Steward’ın kültürel ekolojisi, toplumsal
sistemin bireye karşı, krallığın herhangi bir krala yapı ve ideolojiyi büyük ölçüde belirleyen kültürel
karşı önceliğinin sembolik yeniden vurgulanma- çekirdek, geçim kaynakları ve ekonomik düzenle-
sıydı (Lewellen, 2011: 25). Max Gluckman, hem melere odaklandı. Siyasal evrim neredeyse politik
etkili Manchester okulunun kurucusu olarak hem sınıflandırmayla eş anlamlı hâle geldi. Dönemin
de o zamanlar antropolojide hüküm süren baskın iki büyük evrimsel çalışması, Elman Service’in İlkel
işlevselci paradigma içindeki politik değişime bir Sosyal Organizasyon’u (Primitive Social Organiza-
açıklama sağlayan çatışmanın rolüne odaklanarak tion) (1962) ve Morton Fried’ın Siyasal Toplumun
alanın gelişimine tekil bir katkı yapmıştır. İşlevsel- Evrimi (The Evolution of Political Society) (1967),
ci yaklaşım, toplumları bir denge durumunda var nedensel olmaktan çok taksonomik ve açıklayıcıy-
olarak kavramsallaştırdı. dı; bir seviyeden diğerine evrimi tetikleyen faktör-
lerden ziyade, farklı sosyokültürel entegrasyon se-
viyelerinin özelliklerine vurgu yapıyordu. Nedensel
Yeni Evrimci Teori (Neo-Evrimci Teori) teoriler neredeyse hiç eksik değildi, ancak bunlar
Şüphesiz İngiltere, ilk 20 yılda siyasal antropo- kültürel antropoloji yerine arkeolojiden türetilmiş-
lojiye egemen oldu. Bu sırada, Amerika Birleşik ti. Pek çok önemli arkeolog, kariyerlerini devlet
Devletleri’nde, yeni başlayan ve oldukça farklı bir toplumlarının evrimiyle ilgili süreçlere adamıştı.
siyasal antropoloji filizlenmeye başlamıştı. Leslie Başlangıçta paralel işleyen bu iki eğilim, arkeolo-
White (1943, 1959) tarımsal yoğunlaşmadan özel jik ve kültürel, Service’in Devletin ve Medeniyetin
mülkiyete, uzmanlaşmaya, sınıfsal tabakalaşmaya Kökenleri’nde (Origins of the State and Civilizati-
ve siyasi merkezileşmeye giden karmaşık bir dizi on) (1975) bir araya gelmiştir. Siyasal evrim devam
geliştirdi. Bunların çoğu, o kadar yüksek bir genel- eden bir çalışma alanı olarak kalsa da Amerikan
lik düzeyinde açıklığa kavuşturuldu ki, White’ı yal- siyasal antropolojisinin ana odağı olma konumu-
nızca 19. yüzyılın tek hatlı evrim teorisini yeniden nu kısa bir süre sonra kaybetti; süreç ve karar ver-
canlandırma suçlamasına açık bıraktı ve Steward’ın me yönelimleri, İngiltere’den hızla Atlantik’e geçti
(1965) kendi teorisi için çok hatlı evrim terimini (Lewellen, 2011:27). Dünyanın hareket hâlinde
kullanması, yalnızca gereksiz bir ikiye bölünmeyi olduğunun geç keşfi, neredeyse yüzyılın başında
(dikotomi) doğrulamaya hizmet etti. Bununla bir-

113
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

evrimciliğin geçici olarak yok edilmesine benzer içinde iki önemli teorik okul geliştirildi - biri top-
bir şekilde, yapısal-işlevselliğin coşkulu bir reddi- lumsal cinsiyetin kültürel inşasını analiz ediyordu,
ni tetikledi. Yapı ve işlev modası geçmiş terimler diğeri ise Marksist teoriye dayalı, toplumsal cinsi-
hâline geldi, yerini süreç, çatışma, hizip, mücadele yet tabakalaşmasının tarihsel gelişimini inceliyor-
ve manipülatif strateji aldı. du. Daha yakın zamanlarda, postmodern etkiler
Yapısal teoriden süreç teorisine geçiş, Afrika’da feminist çalışmaları, erkek egemenliğiyle ilgili en-
sömürgeciliğin dayattığı sahte istikrarın çözülme- dişelerden, kimlik analizlerine ve gücün kültür ve
siyle bağlantılıydı. Sömürge sonrası ulus devletle- söylemin her yönüyle incelikle aşılanma yollarına
rin yükselişi ve aşiret toplumlarının daha büyük yeniden odaklamıştır.
siyasi örgütlenmelerle birleşmesiyle, yeni sorunlar Eric Wolf ’un Avrupa ve Tarihsiz İnsanlar’ında
ortaya çıktı. Artık “ilkel” siyasete kapalı bir sistem- (Europe and the People Without History) (1982),
de varmış gibi muamele edilemiyordu; daha ge- Dünya Sistemi Perspektifini ve sözde-bağımlılık
niş sosyopolitik alan kavramı, daha kısıtlı politik teorisini antropolojinin ana akımına getirdi. Wolf,
sistem kavramının yerini aldı. Öte yandan, belirli tüm veya hemen hemen tüm kültürlerin ancak
durumların yoğun bir şekilde incelenmesi, birey- Avrupa kapitalizminin son yüzyıllardaki genişle-
lerin ve siyasi ekiplerin iktidar ve liderlik için ya- mesiyle ilişkili olarak anlaşılabileceğini iddia etti.
rıştığı, daha kısıtlı bir siyasi arena kavramına yol Yakından ilişkili bir gelişmede pek çok araştırmacı,
açtı. Bu fikirlerin çoğu Swartz, Turner ve Tuden’in Batı medeniyetinin yayılmasıyla - kabile kültürle-
editörlüğünü yaptığı Siyasal Antropoloji (Political rinin yok edilmesine odaklanan - yerlilerin kurban
Anthropology) (1966) ve Balandier’in (1970) aynı edildiği yaklaşıma karşı, yerli toplulukların baskın
cilde “Giriş” bölümündeki çalışmalarında bir ara- devlete karşı ya grup kimliğini korumak ya da ken-
ya gelse de süreç yaklaşımını tutarlı bir teori olarak dileri için bağımsızlık ve gurur nişleri yaratmak
dikkate alınması yanlış olabilir. Süreci vurgulayan için çoğu kez oldukça kurnazca savaşma teknik-
çeşitli etnografiler, normlar ve kurumlar düzeyine lerine yeni bir vurgu yapmışlardır. Siyaset bilimci
odaklanmaya devam etti. Genellikle eylem teorisi James Scott’ın Zayıfların Silahları (Weapons of the
olarak adlandırılan karar verme yaklaşımı, daha az Weak) (1985) adlı eseri, köylülerin büyük ölçekli
uyumlu süreç oryantasyonunun biraz bir şekilde kapitalist tarımla gelen – marjinalleşmeye, dediko-
ayrı olan bir alt-bölümüydü. du, iftira, küçük kundakçılık ve hırsızlıklara karşı
Süreç teorisi, en iyi ihtimalle, yapısal işlevsel- - nasıl direndiklerini göstermiştir.
liğin altın çağında sessiz kalan Atlantik ötesi bir Postmodernizm ve geleneksel antropologlar
diyaloğun yolunu açtı. Evrime veya evrimsel tipo- arasındaki mücadele, mesleği ikiye ayırdı, akade-
lojiye yalnızca geçici bir ilgi göstermiş olan Marc mik bölümleri böldü ve büyük dergilerin editörlü-
Swartz ve Ronald Cohen gibi Amerikan Siyasal ğü konusunda mücadelelere yol açtı. Yeni yüzyılın
Antropoloji liderleri, gerçekten uluslararası bir eği- başında, seçilmiş postmodernizm anlayışlarının
lim oluşturan bu konuda İngilizlere katıldı. güçlü bir ampirik çerçeve içinde geliştirildiği bir
tür sentez ortaya çıkmaya başladığı görülmekte-
dir. Politik antropoloji için, iktidarın doğasının
Postmodernizm ve Küreselleşme Michel Foucault ve diğerleri tarafından yeniden
1980’lerde ve 1990’larda daha önceki perspek- kavramsallaştırılması, yeni araştırma ve analiz
tifler ve teorik yaklaşımlar devam etse de, üç güçlü tarzları gerektirmektedir. Çeşitli çağdaş analizler
yeni eğilim belirgindi. Belki de en önemli gelişme, ile bilgilendirilmek, Benedict Anderson’ın hayali
belirgin bir biçimde bir feminist antropolojinin topluluk formülasyonunun entelektüel bir etki-
ortaya çıkmasıydı. Spesifik olarak politik olmasa sidir; Pierre Bourdieu’nun günlük hayatın senar-
da bu alandaki yazarların neredeyse tamamı kadın- yolarında gücün nasıl yazıldığını ortaya çıkaran
ların göreli gücünü inceliyorlardı. Kadın yazarlar; habitus, doxa ve kültürel sermaye nosyonları;
yalnızca evrensel erkek egemenliği varsayımına de- Michel Foucault’nun söylem analizi ve iktidarın
ğil, aynı zamanda fiziksel evrimin Avcı-Adam mo- toplumsal yaşamın tüm alanlarının oluşumun-
deli gibi diğer antropolojik varsayımlara da mey- da yer aldığı çeşitli yollarla ilgilenmesi; Anto-
dan okudular. Beklenen kültürler arası istatistiksel nio Gramsci’nin hegemonya kavramı; ve Jürgen
karşılaştırmalara ilave olarak, feminist antropoloji Habermas’ın kamusal alan kavramı ve siyaset ve

114
4
Sosyal Antropoloji

kültürde toplumsal cinsiyet yönlerine vurgu bu • Siyasal olanın sadece”tarihsel” toplumlarla


tür entelektüel bilgilerdir. ya da devlet aygıtının varlığına özgü olma-
Çağdaş politik antropologların ilgi duydukları dığını , temel bir insan fenomeni olduğunu
pek çok alan arasında kolektif kimlik politikası (sı- göstermek
nıf, cinsiyet, ırk, cinsel yönelim, etnisite ve milli- • Tarihçilerin çalışmalarına paralel olarak,
yetçilik), kolektif hafıza (geleneğin icadı, anma ve araştırmalar yoluyla siyasal sistemlerin olu-
hafıza), sivil toplum, kolektif eylemler (özellikle şum ve dönüşüm süreçlerini ortaya koy-
siyasi protestolar), demokrasi (ve demokratikleş- mak; “ikel” ya da “ilksel” gibi değere yargısı
me), (diğerleri arasında) küreselleşme ve yerelleş- içeren belirlemelerden kaçınarak, insanlık
me ve yasal çalışmalar bulunmaktadır disiplinsel tarihinin başlangıcından itibaren bu oluşu-
sınırların bulanıklaşması, antropoloji, kültürel mu ve dönüşüm süreçlerini sınamak.
çalışmalar, tarih, siyaset bilimi, sosyoloji ve kadın • Özgül ve özgüvü bir tarih anlayışının sınır-
çalışmalarının zengin çeşitliliğe sahip bir çalışma ları içine sıkışmayarak siyasal gerçekliğin
alanı oluşturmak için verimli çapraz birliktelikler farklı görünümlerine ilişkin karşılaştırmalı
ile sonuçlanmıştır. Siyasal Antropolojinin amaçları çalışmalar yürütmek (Emiroğlu ve Aydın,
şu şekilde sıralanabilir: 2020:952)

Öğrenme Çıktısı
1 Sosyal Antropoloji kuramlarıyla siyasal antropolojinin gelişimini açıklayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Benedict Anderson’ın Ha-


1922 yapımı Kuzeyli Nano- Toplumların siyasi yapı-
yali Cemiyetler kitabını kü-
ok (Nanook of the North) sında dönüşümü günümüz
reselleşme ve siyasi yapıların
filmini “Batılı” bakış açısıy- farklı siyasi yapılarıyla kar-
değişimiyle ilişkilendirerek,
la inceleyin. şılaştırarak tartışın.
tartışın.

SİYASAL SİSTEMLER
Tipolojik yöntem, bir öncekinin devamıdır, siyasal sistem tiplerini belirlemeyi, siyasal hayatın örgütlen-
me şekillerinin sınıflarılmasını amaçlar. Leach’e göre, atropologların tasvir ettikleri hâliyle yapısal sistemler
her zaman statik sistemlerdir” bunlar sosyal gerçekliğin, belirgin denge ve tutarlılık durumlarını temsil
eden modellerdir; hâlbuki toplumsal gerçeklik tutarlı bir
bütün niteliğine sahip değildir. (Balandier, 2010:15-16).
Politik örgütlenme, ister bir aslan avını örgütlemek olsun, Politik örgütlenme: Bir toplumda gücün
isterse sulanacak arazilerin yöntemi ya da ordu toplamak dağıtımı ve toplumda bulunuş biçimi ile
olsun, bir toplum gücünündağtımı ve toplumda bulun- toplumsal düzeni oluşturma, sürdürme ve
muş biçimidir. Kısaca, toplumsal düzeni oluşturmak, sür- toplumsal düzensizliği azaltma aracıdır.
dürmek ve toplumsal düzensizliği azaltma aracıdır (Havi-
land ve arkadaşları, 2008:583).

115
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

Sanayileşme Öncesi Siyasal Sistemler


Sınıflandırma, siyasal antropolojinin başlangıcından beri araştırmanın ana odağı olmuştur; aslında For-
tes ve Pritchard’ın Afrika Siyasi Sistemleri (African Political Systems) (1940) adlı temel kitabı bir tipoloji
ile başlamaktadır. Kültürel antropolojideki giriş ders kitaplarının çoğu, klasik grup-kabile-şeflik-devlet
dizinini kullanmaya devam etmektedir. Tüm bu tür grupların aşırı genelleştirilmiş “etnik” ve “ulus” kav-
ramları içinde toplanması günümüzde politik olarak daha doğru bir hâle gelmiştir ancak bunun bir geliş-
me olup olmadığı şüphelidir. 1940 ile 1980 yılları arasında, genel terminoloji olarak kabul gören ve ortak
bir siyasi farklılık sözlüğü sağlayan bir sınıflandırma sistemi, ortaya çıkmıştır. Bu sistem politik uyum
araçlarına, liderlik pozisyonlarına erişime ve grup karar alma yöntemlerine dayanmaktadır. Allen Johnson
ve Timothy Earle (2000: 36) yakın zamanda, farklı ve birçok yönden daha iyi olan; her bir sınıfın; alt ka-
tegorileriyle birlikte aile grubu, yerel gruplar ve bölgesel yönetim olarak, temel sosyoekonomik düzeylerini
belirleyen bir sınıflandırma sistemi geliştirdiler. Bununla birlikte, böylesine yeni bir tipolojide bile, burada
gösterilen klasik adlandırmalarda büyük ölçüde bir üst üste gelme ve çakışma görülmektedir.
Elbette bu tabloya (Tablo- 1) eleştirel yaklaşmak gerek. Birincisi, hiçbir toplumda kendi türünün tüm
özelliklerine tam olarak uyulması beklenmemelidir. İkincisi, bu çizelgenin gerçekten gösterdiği şey kültü-
rel karmaşıklıktır ve bu nedenle siyasetin birincil belirleyici olduğu varsayılmamalıdır çünkü ana başlıklar
grup, kabile, şeflik ve devlettir. Eğer din ya da soy gibi farklı alanlardan bakışla düzenleniyor olsa bu du-
rumda iki taraflı, babasoylu, anasoylu ve bilişsel olabilir. Üçüncüsü, bazı özelliklerin diğerlerinden daha iyi
öngörücü olduğu unutulmamalıdır. İstatistiksel olarak, grafikteki en güçlü öngörücü nüfus yoğunluğudur.
Dördüncüsü, bu türden bir çizelge, doğası gereği, bu türlerin her birinin diğerlerinden oldukça farklı ol-
duğunu ima eder, oysa gerçekte bütünlük üzerinde noktalar oluşturur. Beşinci olarak, ne daha yüksek bir
kültürel karışım düzeyinin, alt-düzeylerin tüm özelliklerini geride bırakmaktadır ne de kültürel karışıklık
basitçe ilave edilebilir değildir. Son olarak, kültürel karmaşıklık ile dini organizasyonlar arasında güçlü
bir ilişkinin bulunduğu, ancak inançla ilgili çok az veya hiçbir ilişkinin bulunmadığı; dine özel bir önem
verilmelidir. Bu uyarılar dikkate alındığında; bu çizelge sanayileşme öncesi siyasi sistemlerin özelliklerinin
yararlı bir özetini sunmaktadır.

Tablo 4.1 Sanayileşme Öncesi Siyasal Sistemler: Evrimsel Bir Tipoloji

Merkezileşmemiş Merkezileşmiş

Boy (Zümre) Kabile Şeflik Devlet


Avcı-Toplumları; Kapsamlı tarım
Kapsamlı tarım; yoğun
Geçim Türü evcilleşme çok az veya (bahçecilik) ve Yoğun tarım
balıkçılık
hiç yok hayvancılık
Gayriresmîve
Karizmatik Yönetici, Karizmatik şef,
durumsal liderler; Aristokratik bir
gücü yoktur ancak takipçilerine
Grup kararlarında bürokrasi tarafından
Liderlik Türü grup için karar menfaatler
hakem olarak hareket desteklenen egemen
vermede bir miktar sağlanmasına
eden bir yönetici bir liderlik
yetkisi vardır . dayanan sınırlı güç
olabilir.
Devlet, süper-
akrabalık bağlılıkları
Toplulukların boyut
Tek-taraflı akrabalık Tek-taraflı ve bazen istemektedir;
ve kompozisyonunun
(babasoylu veya çift-taraflı akrabalık; güce erişim, tek-
Akrabalık Türü ve değiştirilmesinde
anasoylu) toplumun kan bağı olan taraflı ve çift-taraflı
Önemi farklı şekilde kullanılan
temel yapısını gruplar yüksek statü akrabalık olmak
akrabalık ilişkileri ile
oluşturmaktadır. kazanabilir. üzere sıralandırılmış
İki-taraflı akrabalık
akraba gruplarına
dayanmaktadır.

116
4
Sosyal Antropoloji

Evlilik ittifakları
Pantribal Kabileler Devlet bağlılıkları, tüm
daha büyük grupları Şefe, dereceli
arasında, akrabalık alt-düzey bağlılıkların
Sosyal birleştirir; akrabalık soylara ve gönüllü
temelli, gönüllü yerini alır; ticaret
Entegrasyonun Temel ve aile tarafından birleşenlere sadakat
birleşenlere ve/veya yoluyla entegrasyon
Yolları birleştirilmiş gruplar; yoluyla entegrasyon
yaş derecelerine ve işlevlerin
karşılıklılığa dayalı
dayalıdır. uzmanlaşması
ekonomik bağımlılık
Kalıtsal bir Yönetici Şeflerin konumu Egemenliğin
olabilir, ancak gerçek doğrudan miras doğrudan kalıtsal
Formal bir siyasi halef
Siyasi Veraset liderlik özel bilgi veya alınmaz, ancak şef devamı; soya bağlı
aracı yoktur.
yeteneklere sahip yüksek-seviyeli bir bürokratik görevlilerin
olana düşer. soydan gelmelidir. atanmasının artması
Formal
Mütekabiliyet; ticaret Şef aracılığıyla
vergilendirmeye
Başlıca Ekonomik gruplarda olduğundan yeniden dağıtım; daha
Mütekabiliyet veya pazarlara ve
Değişim Türleri daha fazla gelişmiş düşük seviyelerde
ticarete dayalı yeniden
olabilir. mütekabiliyet
dağıtım;
Sınıflar (minimal
Derecelendirme
Sosyal Tabakalaşma Eşitlikçi Eşitlikçi düzeyde yönetenler
(bireysel ve soya bağlı)
ve yönetilenler)
Toprak, soyun ortak
mülkiyetindedir, ancak
Ortak mülkiyete karşı
Kişisel mülkiyet Tarım arazilerinin ve unvanlar, isimler,
olarak özel mülkiyet
Mülkiyet Sahipliği duygusu çok az veya hayvanların ortak (Soy ayrıcalıklar, ritüeller,
ve devlet mülkiyeti
hiç yok veya Klan) mülkiyeti sanat vb. üzerinde
artar.
güçlü kişisel mülkiyet
duygusu vardır.
Formal olmayan
Formal yasalar yasalar ve tabuları
Resmî yasalar ve
Formal yasalar veya ceza yok; güç korumak için
Hukuk ve Meşru Güç cezalar; devlet, fiziksel
veya ceza yok; güç kullanma hakkı soy, belirlenmiş cezalar
Kontrolü güç kullanımına tüm
kullanma hakkı ortak klan veya birliklere olabilir; şefin fiziksel
meşru erişime sahiptir.
aittir. güç kullanmaya sınırlı
hakkı vardır .
Dinî rahiplik veya Şamanistik; soyları Tam-zamanlı rahiplik,
Formal rahipliği ikna
tam-zamanlı uzmanlık birleştiren törenlere ve devletin sakral
Din etmek; hiyerarşik,
yoktur; şamanistik diğer geçiş törenlerine meşrulaştırılmasını
atalara dayalı din
düşünüş güçlü vurgu sağlar.
I!Kung Bushmen Kpelle (Batı Afrika) Sömürge Öncesi
Ankole (Uganda)
(Afrika) Pigmeler Yanomamo (Brezilya, Hawaii Kwakiutl
Güncel ve Çağdaş Jimma (Etiyopya)
(Afrika) Inuit (Kanada, Venezuela) Nuer (Kanada) Tikopia
Örnekler Kachari (Hindistan)
Alaska) Shoshone (Sudan) Cheyenne (Polinezya) Dagurlar
Volta (Afrika)
(ABD) (ABD) (Moğolistan)
Iroquois (ABD) Sömürge Öncesi Sömürge Öncesi
Tarihsel ve Prehistorik Hemen hemen tüm Oaxaca Vadisi Ashanti, Benin, Zulu (Afrika) Aztek
Örnekler paleolitik topluluklar (Meksika) Dahomy (Meksika) İnka (Peru)
MÖ 1500-1000 İskoç Dağlıları Sümer (Irak)
Kaynaklar: Lewellen, 2011:38-39- 2003:20-21

117
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

Merkezî Olmayan Sistemler larında) yalnızca eşitlikçi olsalar da karar alma ve


Antropologlar tarafından geleneksel olarak in- liderliğe erişimde daha merkezî gruplardan daha
celenen grupların çoğu, en azından siyasi elit an- fazla demokratik görünmektedir.
lamında hükûmet olarak adlandırılabilecek çok az
özelliklere sahiptir. Devlet dışı sistemlerin çoğunda Merkezî Sistemler
güç, parçalı ve geçicidir; aileler, gruplar, soylar ve
Merkezî siyasal sistemler kategorisi, burada
çeşitli topluluklar arasında dağılmıştır. Daha geniş
güç ve otoritenin bir kişi veya küçük bir grupta
siyasi gruplar; savaşan komşu topluluklar gibi bazı
olduğu toplumları kapsar. Bu toplumların grup-
tehditlere karşı geçici olarak oluşabilirler ancak so-
lardan ve kabilelerden daha yoğun bir nüfusa sa-
run çözüldüğünde bu gruplar parçalanacaktır.
hip olma eğiliminde olacaklarını, rütbe veya sınıfa
Bu nedenle, bu sosyal sistemler en iyi şekilde; göre sınıflaşabileceklerini, uzmanlaşmış sosyal ve
kalıcı, merkezî olarak örgütlenmiş toplumlar ola- mesleki rollere sahip olacaklarını, daha üretken
rak değil, daha çok kısa veya uzun zaman dilim- teknolojiyi kullanacaklarını, merkezî yeniden da-
leri boyunca, bazen mevsimsel ve bazen neredeyse ğıtıma dayalı ekonomiler ve süregelen sosyopoli-
rastgele olarak daha büyük kabile birimleri hâlinde tik gruplaşmalar açısından daha istikrarlı olacak-
birleşen ve daha sonra daha küçük birimlere kendi- larını, tahmin etmek mümkün olacaktır. Morton
lerince bölünebilir olan akışkan gruplar olarak gö- Fried, merkezî olmayan sistemlere göre bu sis-
rülebilir. Bireylerin liderlik pozisyonları için destek temlerin temel eşitsizliklerini vurgulamaktadır.
aradıkları, kamusal kararların alındığı ve toprağın Bu sistemlerde; siyasi pozisyonlarda işe alım artık
savunulduğu toplumlarda, siyaset sabit olsa da ne eşit değildir, ancak belirli bir sınıfa veya elit bir
bir zorlayıcı güç tekelinde ne de vergilere veya ha- soydaki üyeliğe dayanabilmektedir. Tek-taraflı soy
raçlara dayalı herhangi bir merkezî ekonomik sis- grupları var olsa bile ve hatta büyük oranda yerel
tem biçimi ortaya çıkmaz. Bireysel statüde büyük bir güce sahip olsalar da siyaset artık esas olarak
farklılıklar olabilir, ancak sınıfsal ayrışma yolunda akrabalık yoluyla tezahür etmemektedir; siyasal
çok az şey bulunmaktadır. Böylece bu sistemler, uzmanlaşma, tam-zamanlı politikacılar ve görevli
gerçek anlamda en alt düzeylerinde (avcı-topluluk- bir bürokrasi ortaya çıkmaktadır.

Resim 4.7 Brezilyalı yerli kabile şefi, Bushmen kabilesi Kahari Çölü Paris’te Macron’u ziyaret etti.
Kaynak: Google Görseller https://724kultursanat.com/kabile-sefi-nobel-baris-odulu-adayi/

118
4
Sosyal Antropoloji

Devlet: Belirli bir toprak parçası üzerinde,


Şeflik: İki ya da daha fazla yerel grubun
sözel ya da kayda geçirilmiş norm, kural
tek bir şef altında örgütlendiği ve onun al-
ve değerler aracılığıyla ya da gerekli güç
tındakilerin sıradüzensel biçimde dizildiği
kullanan, uyruk veya yurttaş sıfatıyla ta-
bölgesel bir yönetim biçimidir.
nımlanan insanlar üzerinde doğrudan ve
dolaylı denetim kuran ve bu denetimi
meşru sayılan araçları yoluyla kullanan,
• Şeflik: Şeflik, çok toplumlu siyasal birim- bu kişiler üzerinde tanımlanmış haklara
lerin faaliyetlerini koordine eden kalıcı sahip ve aynı zamanda bu kişilere karşı be-
merkezî siyasal varlığı ile ayırt edilir. Evrim- lirli ödevleri olan, siyasi varlığı kendi dı-
ci bakış açısına göre şeflikle, siyasal gelişe- şındaki siyasi varlıklar tarafından tanınan
nin büyük bir aşamasıdır. Şefliklerde siyasal en üst yönetim aygıtı (Emiroğlu ve Aydın,
karaların bir şef ya da kıdemli liderler, diğe- 220:294).
ri ise emirleri uygulayan ikincil konumda-
kilerden oluşan yerel düzen olmak üzere iki
düzeyde alındığı görülür (Bates,2009:414).
• Devlet: Elman Service’ göre, devletin onu
Şeflikler, tipik bir şekilde ekonomik artı
şeflikten ayıran ayırt edici niteliği, “bu özel
değerin, toplanması ve bölüşüme daya-
denetim biçiminin varlığı, onu kullanmak
nır hâlde, nispeten kalıcılığı olan merkezî
için meşru olarak oluşturulmuş bir bireyler
hükûmet organlarına sahiptir (Lewellen,
topluluğunun sürekli bir güç tehdidi altın-
2011:54). Şeflik genelde ömür boyu sürer
da olmasıdır” (1975: 163). Morton Fried
ve kalıtsaldır. Genellikle babadan oğula
(1967) ise diğer taraftan farklılaşmayı vur-
geçerken, soyun anneden mi babadan mı
gulamaktadır; devletin, kaynaklara farklı
ilerlediğine bağlı olarak, şefin kız kardeşi-
erişime sahip bir hiyerarşi sürdürmesi için
nin oğluna geçer. Her ne kadar tam olarak
hem resmî hem de gayriresmî özel kurum-
bir tabakalaşmadan söz edilmese de her
ları bulunmaktadır. Bu farklılaşma, daha az
birey bir soy grubuna olan üyeliğine göre
karmaşık toplumlarda bulunan bireysel ve
rütbelendirilir. Şefin sülalesine daha yakın
soy-sıralamasının ötesine geçerek; gerçek
olanlar basamakların üstünde yer alır ve di-
sınıfların oluşturulmasını kapsamaktadır.
ğer aşağıdakilere daha fazla saygı görürler
Ronald Cohen (1978) için, devletin temel
(Lewellen, 2011: 54). Şeflikte lider, mutlak
teşhis özelliği kalıcılığıdır. Alt düzey siya-
yetkiye sahiptir ve bu yetki her zaman her
sal örgütlenme biçimlerinin aksine, devlet,
işte üyeleri bir araya getirir. Şef, kendi yö-
normal siyasi faaliyet sürecinin bir parçası
netimi altındaki herkesin ekonomik etkin-
olarak düzenli olarak bölünemez (yani, bir-
liklerin denetler. Şeflikler tekrar paylaşıma
kaç küçük gruba bölünemez).
dayalı bir sisteme sahiptir ve yetiştirilen
ürünün fazlasıyla iş gücünü denetlerler. Devletler genellikle çeşitli sınıfları, dernekleri
Şef, toprağı halkına dağıtabilir ya da halkı ve meslek gruplarını kapsayan büyük, karmaşık
askere çağırabilir. Şeflikler büyük ve küçük toplumlardır. Tam zamanlı bir siyasi bürokrasi de
alt bölümleri denetleyen büyük ve küçük dahil olmak üzere mesleki uzmanlaşma, tüm grup-
yetkilerden oluşan ve genel kabul görmüş ları birbiriyle ilişkili bağımlılıklar ağında birleştirir.
sıra düzen vardır (Haviland ve arkadaşları, Bir devlet içindeki çok çeşitli bireysel ve sınıfsal
2006:595). çıkarlar nedeniyle, daha az karmaşık toplumlarda

119
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

bilinmeyen baskılar ve çatışmalar, sistemin sürege- tarafından üstlenilen bölgesel, dilbilimsel ve kültü-
len bakımı için fiziksel yaptırımlarla desteklenen rel sınırlar büyük ölçüde yıkılmıştır. Küreselleşme,
bir dizi kişisel olmayan hukuk kurallarının bulun- uluslararası, dil-toplulukları ve diaspora topluluk-
masını gerektirmektedir. Bir toplulukta devletin ları gibi daha akışkan kategorilere yol açmıştır.
olmaması, o topluluğun bir siyasal örgütlenmesi Herhangi bir tipolojinin değeri, onu oluştururken
olmadığı anlamına gelmez. Hemen her toplumda, kullanılan kriterler kadar onunla ne yapıldığına
siyasal bir yapılanma ya da siyasi iktidara rastlanır. da bağlıdır. Bu geleneksel sınıflandırma oldukça
Buna karşın, devleti araştırma nesnesi olarak ele geneldir ve etnisite ve milliyetçilik gibi daha yeni
alan literatürde, ilkel topluluklardaki bu siyasal- türlerde daha da fazladır.
lığı devlete indirgeyen bir yaklaşımın egemenliği
görülmektedir. Siyasal antropolog Marc Abeles ta-
rafından kavramsallaştırılan “devlet takıntısı” ifa-
Etnisite
desi, temelinde bir eleştiri yöntemidir. Eleştirilen Etnisite, antropoloji için nispeten yeni bir kav-
düşünce, devleti siyasallığın biricik karşılığı olarak ramdır. 1950’lerden önce, genel sınıflandırmalar
gören anlayıştır (Çöllü, 2019:38). Abeles’e göre esas olarak ırk, kabile ve köylülerdi. “Irk”, Nazile-
antropolojinin siyasal sisteme en önemli katkısı, rin ölümcül genetik yaklaşımından dolayı kötü bir
ilkel toplumları inceleyen antropologlar sayesinde isim aldı ve ortak deyimle “ırk” ile antropolojik kav-
devletin yokluğunun siyasal düzenek yokluğuyla eş ramlar arasındaki uçurum o kadar genişledi. “Ka-
anlamlı olmadığı olgusunun gün ışığına çıkartıl- bile” terimi, Kuzey Amerika Kızılderilileri arasında
masıdır (Abeles, 2012:211). hâlâ yaygın olarak kullanılmasına rağmen, özellikle
Afrika ile ilgili olarak, ilkelcilik ve sömürgecilere
Burada açıklanan sınıflandırma, hâlâ yaygın
boyun eğmenin aşağılayıcı çağrışımlarını varsayı-
olarak kullanılmasına rağmen, çeşitli farklı yönler-
yordu (Zenner 1996: 393). “Köylü” teriminin de
den saldırıya uğramıştır. 1940’ların başından itiba-
sorunları vardı, çünkü bu şekilde, ulus-ötesi göç-
ren bu kategoriler geliştirildiğinde, çok uzun süre-
men işçilerden esnaflara kadar tanımlanan insan-
ler boyunca değişmeden var olan, otonom - ilkel
lar, birçok işi üstleniyorlardı ve bu süreçte toprağa
kültürler kavramı hâlâ bulunmaktaydı. Bu durum,
ve bir zamanlar onları tanımlayan halk-kültürüne
antropolojiye yaklaşık 20 yıldır egemen olan ve
olan bağlılıklarını yitiriyorlardı (Kearney, 1996).
toplumları eş zamanlı, yani zamanın dışında gör-
Bütün bunların talihsiz bir sonucu, “etnik” kelime-
me eğiliminde olan yapısal-işlevsel bir paradigmay-
sinin bir dizi ayrı kategori için hepsi bir arada bir
la pekiştirilmişti. Gerçek dünyada, daha sonraki
terim olarak ortaya çıkması oldu. Etnisite terimi,
sömürgeci, sömürgecilik-sonrası ve dünya-sistemi
şimdi kullanıldığı şekliyle, neredeyse anlamsız ola-
perspektiflerinde ortaya konulacağı gibi ilkel kabile
cak kadar geniştir, çünkü terim nasıl tanımlanırsa
toplumu, genellikle bir gerçeklikten çok, antropo-
tanımlansın, birden fazla anormal örnek buluna-
lojik teorik bir perdelemenin eseriydi.
bilir. İlk tanımlar etnisiteyi kültürle eşitleme eği-
16. yüzyılda Avrupa’nın dışına kapitalist yayıl- limindeydi - böylece oldukça sorunlu bir terimi
macılığın başlamasıyla birlikte, hemen hemen tüm eşit derecede belirsiz bir terimle değiştirdiler - ama
kültürler, en izole olanlar bile, kökten değiştirilmiş- uyum büyük ihtimalle zayıftır. 1969 gibi oldukça
tir. Birçoğu vergi vermek için üretime zorlanmış, erken bir tarihte Frederick Barth, Afganistan, Pa-
çöller veya ormanların derinliklerine sürülmüş veya kistan ve Kuzey Hindistan’ın Pathan’ları arasından,
hastalıklar ve ticari yapılan metal aletler ile dönüş- bir kişinin, bir bölgeden veya ülkeden diğerine
türülmüşlerdir (Wolf 1982). “Kabile” terimi sade- geçtiğinde geleneksel bir kültürün nispeten bozul-
ce belirsiz değil, aynı zamanda aşağılayıcı olarak madan korunduğunu - ancak etnisitenin - grubun
kabul edilmiştir (ilkelcilik ve itaat etme anlamına hem sosyal hem de kendi kendine sınıflandırılma
gelmektedir). Tüm bu tür gruplar zorla veya sade- şeklinin - kökten değiştiğini öne sürmüştür. Ayrı-
ce gelişigüzel gelişim süreçleri yoluyla giderek daha ca, etnisite yalnızca diğer gruplarla ilişki içinde var
fazla devlete entegre edildiğinden, çok amaçlı “et- olmaktadır; izole insanlar kesinlikle kültüre sahip
nisite” ve “ulus” terimleri daha önceki sınıflandır- olacak, ancak etnik kökenleri olmayacaktır. Çoğu
maların yerini almaya başlamıştır. Diğer bir sorun, zaman, Filistinlilerde olduğu gibi, etnisite daha ge-
sadece bireylerin değil, aynı zamanda toplumlarda niş bir kültürün bir alt grubunu (bu durumda Arap
artan melezliktir; daha önceki nesil antropologlar olmayı) belirtmektedir.

120
4
Sosyal Antropoloji

Etnisite terimiyle ilgili bir başka sorun da pek modası geçmiş etnisitesine pek fazla uygulanama-
çok antropoloğun önemli bulduğu modern/gele- yacağı gibi, etnisitenin özünü sembolik anlamlar-
neksel ayrımı yapmamasıdır; bu terim Brezilya’daki da bulan sayısız bakış açısına da uymayacaktır (ör-
Yanomami ve Arjantin’deki İngiliz gurbetçiler için neğin, Appadurai 1991; Friedman 1994). Ancak,
aynı şekilde geçerli olacaktı. Gerçekte, farklı mo- böyle bir bakış açısı, etnik gruplar arasındaki gerçek
dernite düzeyleri çok farklı etnik kökenler yarat- güç farklılıklarına ve iktidar iddialarında etnisite-
maktadır. Eskiden dokunulmaz kast olarak bilinen nin önemine odaklanmak açısından değerlidir. Et-
Hindistan’ın davits’leri arasında etnisiteye atfedil- nisite, bu görüşe göre, sadece bu tür diğer gruplarla
mektedir ve birliktelik iddiası her ne olursa olsun bir alanda var olmakla kalmaz, aynı zamanda güç
savunma amaçlıdır. anlamında ilişkiseldir; Belirli bir etnisitenin biçimi
Olasılıklar göz önüne alındığında, belki Stan- ve içeriği, diğer rakiplere ve egemen güce göre ik-
ley Tambiah’ın (1997: 168) tanımı diğerleri ka- tidar konumlarına göre belirlenecektir. Wilmsen’in
dar iyidir: Etnisite, “bir veya daha fazla niteliği bakış açısından, etnisite güç farklılıklarından kay-
somutlaştıran ve doğallaştıran öz-bilinçli ve sesli naklandığı için, etnik siyaset, tanımı gereği mar-
bir kimliktir- genel olanlar ten rengi, dil, din ve jinallik siyasetidir; baskın grupların kendileri asla
bölge- ve onları doğuştan sahip oldukları mülkler etnik değildir. Çoğunlukta olması gerekmeyen bas-
ve efsane-tarihsel miras olarak kolektivitelere bağla- kın grup, kendisini evrensel veya temel grup olarak
maktadır.” Önemli bileşenler, miras, soy ve geçmiş, ve dolayısıyla etnisite sınıflandırmasının üstünde
bir bölge veya geldiği yer ve en azından paylaşılan görecektir. Wilmsen’in yaptığı gibi, etnisitenin her
bir akrabalık duygusudur. Bu tanım, emik bir bakış zaman baskın bir gruba tabi olduğu varsayılırsa, o
açısını, yani grup içindeki insanların bakış açısını zaman tanımı gereği devlet içinde etnisite marjinal-
varsaymaktadır. Bununla birlikte, dışarıdan gelen- dir. Yine de etnisitenin kültürel sermayenin önemli
lerin belirli bir etnik gruba ilişkin algısı ile üzerinde bir biçimi olabileceği açıktır; belirli bir gruba ait
hak iddia edenlerin algısı arasında açık bir ayrım olmak, siyasi mücadelede yararlanılabilecek avan-
yapılmalıdır. Etnik köken genellikle hem grup içi tajlar sağlamaktadır (Alonso 1994: 382-405).
hem de dışarıdaki kişiler tarafından tanınan ayrım-
ları ifade etmektedir, ancak bunlar hiçbir şekilde Milliyetçilik
her zaman çakışmaz.
Antropolojide, milliyetçilik genellikle kültü-
rel sınırlarla siyasi sınırların örtüşmesi gerektiği
görüşünü savunan bir ideoloji olarak tanımlan-
Etnisite: Belirli dinsel, dilsel, mekânsal ve/ mıştır; bu demek ki devlet “aynı türde” insanları
veya kültürel özellikler bakımından hem b arındırmak zorundadır (Gellner, 1983 aktaran
kendisini diğerinden “ayrı” gören hem de Eriksen, 2009:428). 20. yüzyılda, milyonlarca in-
diğerleri tarafından “başka” sayılan, bü- san ya mevcut ulusların desteğiyle ya da yenileri-
tünlüklü bir kimliği ve kendine özgü kül- ni kurma girişiminde bulunarak hayatlarını şiddet
türleme sürecine sahip, içerden evlenmek olaylarında kaybetti ve 21. yüzyılın da benzer bir
suretiyle bu grup kimliğini koruyan ve model izlediği görülmektedir. Söz konusu milliyet-
grubun sürekliliğini sağlayan toplumsal/ çilik olduğunda, dava için ölme düşüncesi, ahlaki
kültürel bazen de siyasal oluşum (Emiroğ- zorunluluk düzeyini, şehitlik görkemini üstlene-
lu ve Aydın, 2020:384). bilmektedir. Bu duygusal yoğunluk, milliyetçiliği
etnisiteden ayıran veya salt etnisiteyi etno-milli-
yetçiliğe dönüştürebilen bir faktördür. II. Dünya
Siyasi antropoloji için, etnik kökenle ilgili asıl Savaşı’ndan beri Küba’dan Vietnam’a kadar her
mesele, onun siyaset ve güçle olan ilişkisidir. Edwin başarılı devrim kendini ulusal terimlerle tanımla-
Wilmsen (1996: 3) “etnik varoluşun özünü” “üre- mıştır (Anderson 2015: 2). Ancak birçok durumda
tim araçlarına farklı erişim ve üretim getirilerindeki birleştirici faktör etnisite değil, bir devletin kurul-
hisse hakları” olarak tanımlamaktadır. Böyle bir ta- ması veya algılanan bir düşmana karşı bir devletin
nım, iyice asimile edilmiş Amerikan İtalyancasının varlığını sürdürülmesiydi.

121
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

İkinci formdaki, etno-milliyetçilik, genellikle


ulus-devlet ile çatışmaktadır. Tüm milliyetçilikler,
dikkat
tarihin çok seçici ve belki de yaratıcı inşası için,
Milliyetçilik, insanlığın bir ulus devletler dün- bazı duygusal grup birliği ve bütünlüğü duygusu
yası içinde örgütlenmesi gereğini kabul eden bir ve bazı aşırı birlik duygusu gibi etnisite ile belirli
doktorindir. Bütün çağdaş kuramlar, milliyet- özellikleri paylaşmaktadır. Ancak, etnisite milli-
çilik ile modernleşme süreci arasındaki ilişkiyi yetçilik değildir, aynı şekilde milliyetçilik te etni-
kurmaktadır. site değildir. İkisini bir araya getiren şey, bir etnik
grubun kendi devletine karşı veya en azından bir
devlet içinde egemenlik iddialarına sahip olması-
dır. Zorunlu sömürge sınırlarının kökten farklı
Etnisite gibi milliyetçilik de tanımlanması zor dil ve kültürlere sahip insanları bir araya getirdiği
bir kavramdır. Bununla birlikte, her ikisi de bir- Afrika’da, bu tür etnik iddialar gerçek farklılıklara
çok özelliği paylaşsa da iki göreceli farklı formu ve eski toprak taleplerine dayanabilir.
tasvir etmek mümkündür. Devlet milliyetçiliğin- Benedict Anderson (1983) Hayali Cemiyetler-
de, topraklarıyla sınırlı olan devlet, aile, akraba- de (Imagined Communities), milliyetçiliğin kökle-
lık, kültür grubu veya etnisiteyi aşan bir sadakati rini, 18. yüzyıl Avrupa “basılı kapitalizminden” izi-
varsaymaktadır. ni sürmektedir. Bu zamanlardan önce, Taç’a genel
Ulus-devlet, 18. yüzyılda Avrupa’da tasarlan- bir bağlılığın ötesinde çok az bir ulusal birlik duy-
mıştır; sanayi kapitalizminin yükselişi ile yakın- gusu vardı. Yayımcıların sürekli-genişleyen pazarlar
dan bağlantılıdır ve Fransız Devrimi ideallerine yoluyla kâr arayışlarının yönlendirdiği, yerelde ge-
dayanmaktadır (Tambiah 1996: 124–27). Devle- niş-ölçekli basımın ve kitlesel okuryazarlığın ortaya
tin sekülerleşmesi, vatandaşlık, eşitlik ve açıkça ta- çıkmasıyla sıradan insanlar ilk kez kendilerini daha
nımlanmış bir bölge üzerindeki yargılama yetkisi önce hiç görmedikleri ve asla tanışamayacakları,
gibi Aydınlanma değerleri, milliyetçiliğin orijinal başkalarıyla özdeşleştirebildiler. Bu gruplaşmalar,
ideolojisinin bir parçası olmuştur. Ulus-devlet, bir- insanları dillerine, kültürlerine göre bölen, ideolo-
çok sektörden oluşmasına rağmen, tek bir egemen jilerin hızla yayılmasıyla ve - yiğit özverili kahra-
dilin ve sınıfların ve alt-kültür iddialarının önüne manlarla tamamlanan - tarihlerini meşrulaştırarak
geçerek üstün bir ulusal kültürün yaratılmasını güçlendirdi ve onları belirli topraklara bağlamıştır.
teşvik edecektir. Günümüzde Milliyetçilik bu tür Günümüzde, küreselleşme yeni bir yoğun milliyet-
Aydınlanma köklerinden uzak bir şekilde gelişmiş- çilik dalgası yaratıyor gibi görünmektedir. Bunun
tir. Milliyetçilik çoğunda otoriterdir ve hatta düş- için birçok nedeni vardır. Soğuk Savaş sırasında,
manlarına karşı soykırımcıdır. Hindistan yerlileri, hem Birleşik Devletler hem de Sovyetler Birliği,
İngiliz yönetimine karşı çıktıklarında yoğun bir bir tarafa ya da diğerine destek veren diktatörlere
şekilde milliyetçilerdi, ancak bugün ne ortak bir büyük miktarlarda askerî yardım sağlamıştır; bu
dil ne de ulusal bir kültür içermektedir. Geçmişte, tür bir yardımın sona ermesi, sadece güç tarafından
şiddet içeren etno-milliyetçilikler belirli bir bölgeye bastırılarak kurulan birlikleri sona erdirerek ayrıl-
sıkı sıkıya odaklanırken ve mücadelelerini o bölge- malara yol açmıştır. Sovyetler Birliği’nin çöküşü,
yi kuşatan ulus-devlete karşı yöneltirken, terörizm yalnızca daha önceki sınırları içinde kalan çok sayı-
silahı, topraksızlaştırılmış milliyetçiler tarafından da bağımsız ülkeyi serbest bırakmakla kalmadı, aynı
giderek daha fazla kullanılıyor gibi görünmektedir. zamanda eski Doğu Avrupa müttefiklerinde uzun
Fredrik Barth’ın (1969) yol açıcı formülasyonun- süredir var olan etnik kaynaşmaların da önünü aç-
dan gidersek, etnik inşaların ne toprak unsurlarına mıştır. Bir zamanlar devlet tarafından tekelleştiri-
ne de milliyetçiliğin sürüp giden meseleleriyle meş- len ekonomik işlevlerin çokuluslu şirketler, Dünya
gul olmaya ihtiyacı vardır; yani kimin içerilip ki- Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret
min dışarıda bırakılacağı hususunda uzlaşma sağla- Örgütü gibi küresel kurumlara bırakılması, devle-
ma sorunu olan etnik sınırların temelinde, Barth’ın tin uyumu sürdürme gücünü azaltmaya yardımcı
belirttiği gibi, başkalarının olduğu kadar, kişinin de olmuştur. Çoğu zaman küresel sivil toplum örgüt-
bireysel olarak kendine ne atfettiği bulunmaktadır leri tarafından desteklenen veya bunlarla uyumlu
(Bates, 2009:344). olan çok sayıda tabansal örgütler, yerel düzeydeki

122
4
Sosyal Antropoloji

güç boşluklarını doldurmak için ortaya çıkmıştır. kültürleri, ayrılık kültürlerinin ve gerçek ya da var-
Modern iletişim ve ucuz uzun mesafeli yolculuklar, sayılan bir anavatanla bağlantılarını sürdürme ye-
topraksızlaştırılmış diasporaların temas kurmasını teneği ile ulus-ötesi toplulukların akışı ile giderek
ve sürdürmesini mümkün kılmıştır. İnternet, bir- daha fazla seyreltilecektir. Çok-kültürlülük, ulus-
çok farklı ülkedeki insanları birleştirme yetene- devletin yapay birliğini alt edecektir. Appadurai,
ği açısından Anderson’ın “basılı kapitalizminin” devletin kayboluşunu abartırsa da, yeni ulusötesi
çağdaş eş değeri hâline gelmiştir. Arjun Appadurai milliyetçilik biçimlerinin, bölgesel olarak sınırlan-
(1996: 158-77), ulus-devletin modası geçtikçe ve mış bir varlık olarak ulusun eski kavramlarına mey-
yerini alacak diğer bağlılık ve kimlik biçimleri or- dan okumak için çoktan ortaya çıktığına dair çok
taya çıktıkça yeni bir post-milliyetçilik döneminin az şüphe bulunmaktadır.
ortaya çıkacağını öngörmektedir. Egemen devlet

Öğrenme Çıktısı
2 Sanayileşme öncesi ve sonrası siyasal sistemleri tanımlayabilme
3 Etnisite ve milliyetçilik kavramlarını siyasal antropoloji içinde betimleyebilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Jared Diamond tarafından


yazılan Tüfek, Çelik ve The War You Don’t See filmi-
Etnisitenin olumlu ve
Mikrop kitabını ve Marc ni izleyerek farklı dönem-
olumsuz yanları düşünerek,
Abeles’in Devletin Antro- lerin dünya siyasi yapısını
tartışın.
polojisi kitabını karşılaştıra- tartışın.
rak inceleyiniz.

Resim 4.8 Adaletin terazisi


Kaynak: Google Görseller https://www.dreamstime.com/scales-justice-scales-justice-weight-scale-balance-law-
justice-gold-weight-image

123
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

HUKUK ANTROPOLOJİSİ attılar. 19. yüzyıl toplumsal evrim kuramcıları hu-


Hukuk, genel olarak kişiler arasındaki ilişkile- kuk, uygarlaşmanın ölçütü olarak kabul etmişlerdir.
ri düzenleyen uyulması zorunlu davranış kuralla- Daha sonra daha detaylı değinileceği üzere siyasi
rı bütünü olarak tanımlanabilir (Yüksel, 2011:9). toplumlarda bu merkezî olmayan toplumlardan
Hukuk bilimi yalnızca hukuk sayılan kuralların, merkezîleşmiş toplumlar doğru ilerler. Hukuk ala-
özellikle nasıl ortaya çıktıklarını, bunların hangi nında ise bir aile organizasyonu çeşidinden diğerine
şartlar içinde geçerli olduklarını, birbirlerine na- geçiştir veya devlet ya da devlet dışı gibi toplumla-
sıl bağlandıklarını, ayrı hukuk sistemlerinin nasıl rın sınıflandırmasıdır (Rouland, 1994:31).
kurduklarını inceler. Kısaca hukuk kurallarının za- Toplumsal kurumların tarihiyle ve ilkel hu-
man, yer, kişi ve madde yönünden geçerlilik alanla- kukla ilgilenen ilk kuşak antropologların birçoğu
rını tespit etmekle uğraşır. Antropologlar devletsiz hukuk mesleğinden gelmekteydi; Maine, Morgan,
toplumların bir hukuka sahip olup olmadıklarını McLenan, Bachofen gibi. Henry Maine’in Kadım
şayet bir hukuka sahiplerse hukukla, örf ve âdet Hukuk (Ancient Law, 1861), bu alandaki ilk eser-
arasındaki ilişkilerin ne olduğuna hep derin bir lerden biridir. Maine, araştırmalarını kendisine
ilgi duymuşlardır. Günümüzde hukukun evrensel uzak “öteki” toplumlarla sınırlandırmamıştır; Av-
niteliğine veya tüm toplumların bir hukuka sahip rupa hukuku (özellikle İrlanda hukuku) üzerine de
olup olmadığına ilişkin sorular önemini yitirmiştir. çalışmalar yürütmüştür. Maine, Kadim Hukuk ki-
Çünkü toplumsal yapıyı sürdürmeye yarayan me- tabında statü ve sözleşme temelli dediği toplumları
kanizmanın bir parçası olarak hukukun farklı gö- birbirinden ayırmıştır. Bu daha çok geleneksel ve
rünümlerde olsa da tüm toplumlarda gözlemlene- modern toplum ayrımı çağrıştırmaktadır. Statü te-
bilen bir olgu olduğunu açıktır (Delice, 2013:65). melli toplumların, akrabalık ve mit temelinde işle-
19. yüzyılın ikinci yarısından sonra antropolojiyle dikleri varsayılırken, sözleşme- temelli toplumlarda
doğru orantılı olarak hukuk antropoloji çalışmaları belirleyici olan kişisel yeterlilik ve başarıdır. Çalış-
yükselmeye başlamıştır. malarında iki önemli nokta ön plana çıkmaktaydı.
19. yüzyıldan çeşitli Avrupa ülkelerinde soyo- Bunlardan ilki, hukukun aşamalı gelişimiydi. Bu
kültürel antropoloji alanında “ilkel” toplumlara toplumsal gelişmenin şeması şu şekildeydi; Patriyar-
ilgi artmaya başlamıştır. İlkel toplumların incelen- kın iradesi>ilahi esinli hükümdarlık>aristokrasinin
mesiyle ortaya çıkmaya başlayan, din evlilik, siyasi ilahi esine değil, örf ve geleneğe bağlı yönetimi>
ve hukuk sistemleri daha sonraları antropolojinin yazının bulunmasıyla birlikte aristokrasinin örf ve
farklı alt dalları olarak kendini göstermeye başla- gelenek üzerindeki tekelini yitirmesi, yasaların ko-
mıştır. Hukuk antropolojisi daha ilk çalışmalardan difikasyonu biçiminde bir yönetsel/ hukuksal ge-
itibaren fark edilmeye başlamıştır. lişim eşlik etmekteydi (Özbudun ve Şafak, 2005:
35). Maine, bağlanan özgür bireyler üzerine değil,
statüyle bağlı, mülkiyeti ortaklaşa kullanan aileler
üzerine temellendirdiğini göstermeyi hedeflemek-
Hukuk, kişiler arasındaki ilişkileri düzen-
tedir. (Özbudun ve Şafak 2005:34). İkinci olarak,
leyen uyulması zorunlu davranış kuralları
ibadet üzerine olan çalışmaları boyunca, Maine
bütünü olarak tanımlanabilir.
ataerkil toplumu ve babasoylu kökeninin önceli-
ğini ortaya çıkartmaya gayret göstermiştir (Nixon,
1998:1).
Evrimci Teoriler Johann Jakob Bachofen Analık Hukuku kita-
Dönem, evrim teorisinin hemen hemen tüm bında (Das Mutterrecht, 1866), Maine’in aksine,
alanları yayıldığı bir dönemdir. Bu dönemde hu- tarımın gelmesine bağlı olduğunu düşündüğü ana-
kukçularda modern toplumun hukuk anlayışının erkilliğin ataerkillikten, analık hukukunun babalık
ilk kırıntılarını ilkel toplumlarda aramaya başladılar hukukundan önde geldiğini savunmuştur. Bacho-
ve yasal sistemlere odaklanan ve bugünkü modern fen bu referansları anaerkil çağın kalıntıları olarak
hukuk sisteminin ilk kez “barbar” toplumlarda or- değerlendirmiştir. Bir hukukçu olmasın rağmen
taya çıktığı fikriyle evrimci bir bakış açısıyla ortaya kitabı hukuk tarihinden çok dilbilim ve mitoloji

124
4
Sosyal Antropoloji

verilerine odaklanmıştır. Bachofen, “Eski dönem- daki Mevsimsel Değişimler Üzerine Bir Deneme”
lerin sanatı duygularımızı, hukuk bilimiyse aklı- isimli eserinde hukuki olgular üzerinde maddesel
mızı klasik dönem uygarlığına çeker” (Bachofen, farklılıkların rolüne yaptığı vurgu açıkça görüle-
1997:36). Arkaik toplumlarda hukuku üstünlüğü- bilmektedir, bahsedilen mevsimlerdeki değişimle-
nü belirleyen örfi hukuk üzerine çalışmalar başlar. re ve Inuit avcılığı uygulamalarındaki buna karşı-
Bu çalışmalarda genellikle araştırmacılar geleneksel lık değişikliklere birleşme (kış aylarında farklı aile
hukukun temelinde aile ve evlilik kurumları çer- grupları topluluk olarak bir araya gelir) ve ayrılma
çevesinde cinsiyet ilişkilerini düzenleyen kuralla- (yaz aylarında bunun tersine gruplar dağılır) hare-
rın temel ilkelerini ararlar. İşte bunlardan biride ketleri eşlik eder. Bu hareketler, hukuki alanda yaz
Bachofen’dir. McLenan’da eski Hind, Antik Yunan kanunu ve kış kanunu olarak yansımaktadır (Ma-
ve Roma kültürlerinde “gelin kaçırma” gelenekle- uss, 2005:495-591). Son olarak, The Gift’de Mauss
rini konu alan İlkel Evlilik (1865) kitabında, bu yine ekonomik etmenler ve yasal yükümlülükler
geleneğin çeşitli Avrupa köylerinde de var olduğu- arasındaki bağlantıyı ısrarla vurgulamaktadır (Ma-
nu ortaya koyar. Bu çalışma omu, evrimin evrensel uss, 2002:87-9).
olduğuna ve evliliğin her zaman var olmadığı sonu- Durkheim bir sosyolog olarak geleneksel top-
cuna varmasına sebep oluyordu. lumlara ilgi göstermiştir. İşlevselcilik ve evrimciliği
Lewis Henry Morgan, dönemin evrimci dü- birleştirme girişimlerinde bulunmuştur. Durkheim
şüncesinin temsilcisidir. Eski Toplum ’da (2021) hukuku geliştirmiş oldun mekanik dayanışma
[1877] belirginleşen ilkeler basittir ve teknik sı- kavramı içinde ele almıştır. Mekanik dayanışma
nıflandırma kriterine dayanmaktadır. İnsanlık üç toplum üyeleri arasında benzerliğe dayanır ve top-
aşamadan geçmektedir ve her biri kendi içinde üç lumun basitliğine koşuttur. Bu benzerliği bozan
evreye bölünmektedir. Bunlar, yabanıllık barbarlık fiillerin antisosyal sayılması ve toplumun kendili-
ve uygarlıktır. (Morgan, 1994:11-9). Morgan top- ğinden tepkisi ile karşılanması hukukun ilk biçimi-
lumların anaerkil bir çizgiye sahip olduğu İroqu- dir Böylece hukukun ilk biçimi ceza hukukudur.
lar arasında yaptığı alan araştırmasında kadınların Mekanik dayanışmanın yaygın olduğu toplumlar
toplum nezdinde çok daha fazla önemsendiğini temelde “baskıcı” yaptırımlar sergiler. Organik da-
fark eder. Eski uygarlıklar ve mitolojilerin kayde- yanışma geliştiği toplumlarda ise ceza hukukunun
dilen yasal hükümlerin, ataerkil-anaerkil ikiliği ile karşısında “telafi” edici hukukun ortaya çıkmıştır.
değil, toplumun akrabalık sınıflandırma sistemleri Durkheim, bir toplumda baskın olan hukuk tipi-
çevresinde değerlendirildiği takdirde çıkabileceğini ne bakılarak o toplumun temel doğasının çıkartı-
iddia eder. (Girenko, 1991 aktaran Boçarov, 2020: labileceğini ileri sürmüştür (Durkheim, 1947:99).
92). Morgan’a göre evrim özel mülkiyetin orta- Durkheim’da her iki hukuk türü bireyin hak ve
dan kalkmasına öncülük etmiştir. Bu görüşte, batı yükümlülüklerinden ibarettir bunları yaptırımlan-
toplumları en üstte yer alırken bilgi birikimlerinin dıran bir iktidarın varlığı aranmaktadır.
ilkel doğası tarafından karakterize edilen gelenek-
sel toplumlar aşamanın en alt basamağında yer al-
maktadır, medeniyet tekeşli aile birlikleriyle birlik-
te ilerlemektedir. Çağdaşları tarafından eleştirilen
bu çalışmalar daha sonraki araştırmaların önünü dikkat
açacaktır. Arkaik toplumlarda özel mülkiyet olup Durkheim’ın İş Bölümü kuramına (1933) göre;
olmaması hukuk alanında önemli bir keşif olarak mekanik ve organik dayanışma evrimsel geli-
kabul görmüştür. “Karşılaştırmalı hukuk tarihi ça- şimin sonucudur. Mekanik dayanışma benzer
lışmaları ile özel mülkiyetten önce kan birliğiyle, birimlerin bir aradanlığını ifade eder ve bu top-
ona bağlı olan kişilerin ortak mülkiyet esasına göre lumlarda henüz iş bölümünün gelişmediğini
hukuk egemenliği yaratıldığı tespit edilmişti” (Ko- anlatır. Organik dayanışma ise iş bölümünün
valevsky, 1886 aktaran Boçarov, 2020:93) geliştiği modern toplumların birbirini tamamla-
yan ve görece bağımsız ilişkileri olan farklılaşmış
Fransa’da hukuk antropolojisi ile ilgili tar-
birimlerin ortaklaşa işleyişinin ifadesidir.
tışmalarda dikkat çeken çalışmalar yapılmıştır.
Mauss’un “Sosyal Morfoloji: Eskimo Toplumların-

125
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

Resim 4.9 Dünya’nın farklı ülke ve kültürlerinde kullanılan farklı hukuk sistemleri
Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/File:Map_of_the_Legal_systems_of_the_world_(en).png

Yeni Evrimci Teoriler da belirttiği gibi hukukta toplumlar gibi basitten


II. Dünya Savaşı sonrası kültürel temasın daha karmaşığa doğru evrilmektedir (Hoebel, 1954 ak-
da yaygınlaşmaya başlamasıyla sanayileşmeyle ta- taran 2010:194-5). Bazı antropologlar ayrıca savaş
mamlamış toplumların küresel iktisadi sistemle sonrası dönemde Batılı yargıdan güçlü biçimde et-
bütünleşme süreçlerinin hızlanması, yeni ulusların kilenmeye devam etmişlerdir.
ortaya çıkışı bu sürece damgasını vurmuştur. Bu Bu etki, hem onların kültürlerarası amaçlarla
çerçevede sanayileşme ve teknolojik gelişmenin “yasa”yı tanımlamakdaki devam eden belirleyi-
etkisi altındaki toplumlara eğilen bir antropoloji ciliklerinde ve hem de en sonunda vardıkları ta-
yaklaşımı gelişmiştir. Yeni evrimciler, evrimin kar- nımlamanın özünde bulunabilir. Hoebel somut
ma süreçlerin ürünü olduğunu, değişik toplumlar- toplumları ele alırken, hukuk dışı toplumsal
da ve değişik zamanlarda planlama ile rastlantının kontrol araçlarını da içine norm tamımı yapmış
değişen oranlarda rol oynadığını ileri sürerler. Buna daha doğru, çıkış noktasında yaptığı “hukuk”
göre evrim keşiflerle buluşların, tarihsel rastlantı- tanımından uzaklaşmıştır. Hoebel’e göre, “bir
lara, kültürlerin kaynaşmasının ya da başka kül- sosyal norm, eğer savsaklanması veya ihlali dü-
türlerden belli ögeleri almasının, yani her türlü zenli şekilde, tehdit olarak veya fiilen, toplum-
kaynaktan gelen değişimlerin oluşturduğu çeşitli sal olarak o şekilde davranma ayrıcalığına sahip
bileşimlerin sonucudur. Yeni evrimcilikte, evren- birey grubun fiziksel zorlamasıyla karşılanıyorsa,
sel aşamalar baştan reddedilmiştir. Julien Stewart hukuksaldır” (Hoebel, 2010:194-5). Örneğin,
çok hatlı evrimcilik kavramıyla karşımıza çıkmıştır. Hoebel’in Comanche örneğinde; karısına hakaret
Stewart, “kültürel özne” “kültürün geri kalanı” ara- edilen adam, hakaret eden torun ve dedenin en
sında, o günler de siyasi sebeplerle açıktan kabul sevdiği atlarını öldürmüştür. Bir hakarete karşılık
edilmese de kuvvetle Marx’ı anımsatır şekilde bir yapıldığı ve toplumca meşru görüldüğü için eyle-
ayrıma gittiği, kültürel dinamiklerle dair bir teori min hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
öne sürer. Her ne kadar, gördüğümüz gibi, bu toplumlarda
Hukukla en yakından ilgilenen bir Neo-evrimci “yasa”yı kurallar ve mahkemeler meselesi olarak
yazar da E. Adamson Hoebel’dir. 1954’de yayınla- yansıtmak oldukça zor ise de hukuk geleneğine
dığı İlkel İnsanın Hukuku adlı çalışmasında huku- bağlılık gösteren çalışmaları da silmek hatalı ola-
kun evrimsel süreçlerine odaklanmıştır. Hoebel’ e caktır. Yasa-merkezli bir çizgide olsalar da özellik-
göre hukukun dizinsel bir evrimi yoktur ancak ev- le iki çalışma, sosyal kontrol üzerine daha geniş
rensel olarak kabul edilmektedir. Tıpkı Spencer’ın çalışmalar yapılması konusunda yoğun bir etkiye
sahip olmuştur. Bunlar, Llewellyn ve Hoebel ta-

126
4
Sosyal Antropoloji

rafından gerçekleştirilen Şayenler: Kızılderili Bir ve Gelenek” isimli kitabında geleneksel toplum-
Kabilenin Öyküsü (2001) (The Cheyenne Way, larda dahil olmak üzere kanunu din ve ahlaktan
1941) hukuk antropolojisinde modern çalışma- ayırt edilebileceğini belirtmiştir. Bu zamanının
ların başlangıcı ve hukuk antropolojisinin büyük ilerisinde bir durumdu medeni ve ceza kanun
klasiklerinden biri olarak kabul edilir, diğeri ise arasındaki farkı değiş tokuş kavramıyla zengin-
Gluckman’ın Kuzey Rodezya Barotları Arasındaki leştirdi. Malinowski, Durkheim’dan daha uç bir
Hukuki Süreç (1955)’dir. noktada, gelişmişlikleri hangi düzeyde olursa ol-
sun, bütün toplumlarda hem ceza hukukunun
hem de özel hukukun bulunduğunu öne sürmüş-
tür. Malinowski’ye göre hukuk karşılılığa ve bu-
nun dışında toplumsal tepkinin sağladığı sosyal
yaptırımlardan kaynaklanmaktadır. Malinowski
karşılıklığa dayanan hukuk şu sözlerle ifade eder.
“Hukuk kuralları, bir kişinin yükümlülüklerinin
karşısındakinin haklı olarak hissedildiği ve Ka-
bul gördüğü düzenden çıkarlar. Bu kurallar açık
psikolojik motiflerle değil, fakat karşılıklı daya-
nışma olarak gerçekleşen sosyal mekanizma ile
yapılandırılır ve karşılıklı hizmetlerin eşitlikçi dü-
zenlenişinde gerçekleştirilir” (Malinowski, 1982:
55) Hukuk usullerine göre değil işlevine göre ta-
nımlanmalıdır. Malinowski değiş tokuşun işlevini
vurgulamaktadır, bu bireyler ve gruplar arasında
biçimlenen, toplumdaki yaşamı yöneten, karşılık-
lı yükümlülüklerden oluşan bir bağdır; toplumu
bir arada tutan merkezî bir makam ya da devlet
tarafından koyulan bir kısıtlama olmaktan ziyade
bu yükümlülüklerin karşılıklı olmasıdır (Mali-
nowski, 2016:35-7). Başka bir deyişle, bir bireyin
davranışı normlar ve kurumlardan daha çok top-
lumsal ilişkiler tarafından yönetilir.
Yabanıl Toplumlarda Suç ve Gelenek’in do-
ğurdu geniş ilgiye karşın, hukuk teorisi, küçük
Resim. 4.10The Cheyenne Way, 1941 kitabından bir
ölçekli toplumlarda gerçekleştirilen bazı düzen ve
görsel
anlaşmazlık çalışmaları için çerçeve oluşturmayı
Kaynak: Google Göresller https://archive.org/details/ sürdürdü. Bu hukuksal etki hâlâ kendi sistemi-
in.ernet.dli.2015.157252 mize dair aşina olduğumuz ayırt edici unsurlara
– kurallar, mahkemeler ve organize bir güç- vur-
Yapısal İşlevselci Teori gu yapan kültürlerarası amaçlarla formüle edilen
yasa tanımlamaları olarak görülebilir Örneğin
İşlevselciliğin kurucusu Bronislaw Malinowski
Radcliffe-Brown, artık klasikleşmiş olan “ilkel
ile yeni bir yaklaşımla antropoloji alanına girmiş-
yasa” hakkındaki tartışmasında açıkça Avukat
tir. Malinowski araştırmasının bir parçasını olarak
Roscoe Pound’un yasayı, “siyasal olarak organize
hukuk kavramı üzerine çalışmış, geleneksel top-
olmuş bir toplumun gücünü sistematik uygulanı-
lumlarda hukuki süreçlerini incelemiştir. Çalış-
şı ile sağlanan sosyal kontrol” (1933: 202) olarak
malarından önce, hukuk üzerine fikirleri belirli
resmen formülasyonunda açıkça benimsemiştir.
bir kavrayış sunmamaktaydı; kanunlar topluluk
Benzer şekilde Evans-Pritchard, yasanın “yargıla-
veya onun merkezî olan bir organ tarafından daya-
ma ve verilen bir hükmü uygulatma gücüne sahip
tılmış normlar olarak algılanıyordu. Mailu (1915)
bir otoritenin olduğu durumlarda var olduğunu
çalışmasından sonra, ceza ve medeni kanunlar
tespit etmiştir (Roberts,2010: 190-1). İlkel dedi-
arasında bir ayrım yaptı. “Yabanıl Toplumda Suç

127
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

ğimiz toplumlarda yasaların biçimine değil işle- 1950’nin başında işlevselcilik de saldırıya maruz
vine göre tanımlanması gerektiğini, yani ne gibi kalmış, toplumlara kapalı, homojen sistemler ola-
düzenlemelerin olduğuna, sosyolojik realiteleri rak muamele ettiği için eleştirilmiştir. Bu çeşitli
yasaların uygulanmasını sağlayan kolluk gücü yorumlar heterojen olguların altını çizdiği kadar,
yerine geçen kültürel mekanizmalara bakmamız sosyolojik ve hukuku çoğulculuğa kapı açmıştır.
gerekir (Malinowski, 1934:xiii). Mauss ve Malinowski şöyle bir kavram öne sür-
müştür, “tek bir toplumun içinde, birkaç hukuki
sistem birbiriyle etkileşimde bulunabilir”, ama bu
fikri geliştirmede daha öteye geçemezler (Dupret,
2011:1). Hemen akabinde iki monografi yayım-
lanmıştır, Redfield’in The Folk Culture of Yucatan
(1941) ve Gluckman’ın Analysis of a Social Situati-
on in Modern Zululand (1958); hiçbiri çoğulculuk
terimini kullanmamasına karşın analizleri gerçek-
te bu kavrama dayalıydı çünkü yerel topluluklarla
toplumun hakim normsal düzeni arasındaki etkile-
şimi tartışmışlardı (Dupret, 2011:2). Oysa özellikle
Resim 4.11 Malinowski, 1918 Trobriand Adaları’ndaki bahsedilmeyi hak eden Llewellyn ve Hoebel’in, The
alan araştırması sırasında Cheyenne Way (1941) isimli eserdir. Bu araştırma-
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/ cılara göre, toplumsal birliğin büründüğü biçim
Bronis%C5%82aw_Malinowski gruplar arasındaki etkileşimle, onların üçüncü ta-
raflarla bağlantılarına ve uyuşmazlıkların çözülme
şekliyle doğrudan bağlantısı vardır, bu aynı ailenin
1930’larda ve 1940’larda bu alanda yürütülen söz konusu fertlerine veya farklı kabilelere mensup
çalışmalarına yaygın hukuk sistemlerini yansıtan bireylere bağlantılı olarak değişecektir. İlk örnekte,
istisnasız bir dizi normlar tarafından kılavuzluk uyuşmazlıklar uzlaşı yoluyla çözülme eğilimindedir,
edilmektedir. Bunlar sıklıkla yerel mahkemeler ikincisinde ise intikam yoluyla (Twinih, 1968:166-
için dava mahkemeleri olarak hareket eden koloni 82). Ayrıca “küresel, resmî hukuk” eğer gerçekten
yönetimleri tarafından el kitabı olarak kullanıldı. varsa yalnızca farklı gruplar arasındaki çatışmalara
Normların analizine dayalı bazı çalışmalar, bila- müdahale edebilir, hâlbuki toplumun alt grupla-
kis hukuk antropolojisinin klasikleridir (Moore, rının içindeki hukuki sistemler bu alt grupları bir
2001:350). arada tutmaya ve onların varoluşlarını teminat altı-
na almaya devam eder (Moore, 2001:348-50).
Hukuk Antropolojisine Çoğulcu Bir 1950’ler ve 60’larda ortaya çıkmış bu çalışmalar
Yaklaşım çoğulculuğun daha gözle görülür olduğu, özellikle
Karşılaştırmacı hukukçular tarafından Fransız, çok ırklı toplumlara hitap etmektedir. Radcliffe-
İngiliz hukukunda birkaç ana kategorilere bölünür. Brown (1940) Güney Afrika’da; Bolke (1953)
Bu görüş toplumun tüm üyelerinin davranışlarını Endonezya’da; Little (1955) Sierra Leone’de; Van
kontrol eder. Buna gerekçe olarak da bir toplu- Lier (1950) Karayip Adaları’nın parçalar hâlindeki
mun alt gruplarının (ikamete ve akrabalığa dayalı toplumlarında, 1958’de Nash, Guatemala ve
gruplar olan örgütler ve arkadaş canlısı toplumlar) Meksika’yı, her birinin iki türde etkileşimde bu-
merkezîleşmiş politik yapısının olmaması ve bu lunan toplumları bünyesinde barındırdığını söy-
merkezîleşmiş politik yapısı olmayan toplumların leyerek, “ulus olmayan devletler” olarak tanım-
hukuka sahip olmaması gösterilen tek bir hukuki lamıştır. 1960’larda, çoğulculuğun çalışılmasına
sisteme sahip olduğu varsayımıdır. 1930’lardan iti- saha çalışmasının kullanılması artmış ve Fransa’da,
baren bu varsayımlar ortadan kalkmaya başlamıştır. G. Balandier koloniyel durumu çoğulcu teoriler-
Bir taraftan etnografik araştırmalarda ortaya çıkan de kullanılanlarla benzer kavramlarla ifade eden
kanıtlar, merkezî politik güce sahip toplumlarda dinamik antropolojiyi geliştirmiştir (Donovan,
bile hukukun sadece gücün yüksek politik alanla- 2008:187-901). Dolayısıyla bu çeşitli araştırmacı-
rından kaynaklanmadığı gösterir. Diğer taraftan, lar çalışmalarını, temel olarak egzotik bölgelere da-

128
4
Sosyal Antropoloji

yandırmıştır. Ancak, aynı olgu Ehrlich ve Gurvitch kaç ayrı kaynakları, hukuka monistik yaklaşımların
tarafından modern toplumlarda da fark edilmiştir. içinde bile pekala bulunabilir (kanunlar, hüküm-
İkisi de hukuku devletle tanımlamayı reddetmiştir ler, vaka hukuku), ama tüm bu resmî kaynakların
(Özcan, 1994:438). kökleri devletin içindedir. Tanımsal zenginliğinde
Ehrlich (1936) hukukun içinde işlediği top- Gurvitch’in analizi hukuki çoğulculuğun tanım-
lumsal bağlamdan herhangi şekilde ayrı olarak in- lanmasının tarihinde temel bir rol oynamıştır. Bu
celenemeyeceğini iddia etmiştir (Koch, 1994:438). şimdi tanımlayabileceğimiz hukuki düşüncedeki
Ehrlich, toplumu insanların birbirleriyle karşılıklı bir akımla da ilişkin olabilir (Köse, 2002:100-2).
ilişkiler içinde bulundukları toplumsal birliklerin
(kiliseler, dinsel gruplar, ortaklıklar, sınıflar, mes-
lek örgütleri, siyasi partiler, aile) toplamı olarak
tanımlar ve bu birlikler, ona göre son derece he- dikkat
terojendirler (Işıktaç ve Koloş, 2015:74) Kısaca, Ehrlich’e göre, hukuku doğuran tek kaynak ola-
ona göre toplum bireylerin toplamı değil, içinde rak da grup davranışlarını göz önüne alır. Ona
barındığı birliklerin tamamıdır. Bu toplumsal bir- göre hukuku doğuran grup davranışlarını birin-
liklerin kendi içinde resmi hukukun dışında bir cil davranış kuralları ve ikincil davranış kuralları
hukuk düzenleri olduğunu söyler, bunu da ‘yaşa- (normları) ile idare kuralları olarak ayırır. Böyle-
yan hukuk’ kavramsallaşmasıyla anlatır. Ona göre ce yazar yaşayan hukukun birincil kuralları oluş-
yaşayan hukuk “devlet organlarınca ortaya konan” turan bir dizi kuralların ikili kuralları etkinliği-
hukuktan daha geniş ve kapsayıcı bir yaklaşım alt miz sonucu ortaya çıktığı sonucuna varır.
grupları da içerecek şekilde ele alınır. Gurvitch,
(1940) hukuk tarihi üzerinde birleştirici ilkenin
hukukun doğasından ileri gelmediğini göstermek
için çalışmıştı, Orta Çağ’daki hukuk çoğulcuydu ve Leopold Pospisil, (1971) her grubun hiyerar-
hatta hem mutlak monarşi hem de Napolyon’un şik olarak düzenlenmiş alt gruplardan oluştuğunu,
merkeziyetçiliği kanunlaştırma mantığına daya- her alt grubun kendi hukuki sistemleri olduğunu
nıyordu, bu suretle birleştirici kurguyu gösteren, iddia etmektedir (Koch, 1994:440). Yaptığı katkı
kendi yüzyılımızda yürütülen bu araştırma hukuki “hukuk seviyesi” kavramını tanımlar. Hukuk sis-
çoğulculuğu tanımladı. Gurvitch hukukun üç bi- temleri alt gruplardan oluşan bir hiyerarşi oluştu-
çimi olduğuna, bunların toplumdan topluma çe- rur; bunlar katmanlaşmış olabilirler – hukukun se-
şitlilik gösterdiğine inanıyordu, hukuk üzerinde te- viyelerine bölünmüş olabilirler. Bir hukuk seviyesi
kelliği olan devlet hukuku bir efsanedir; (örneğin, aynı türden alt gruplara ait olan ve benzer derece-
bireyleri veya grupları sözleşme yoluyla bağlayan) de bütünleşmeye sahip olan hukuk sistemlerinin
bireysel ve gruplar arası hukuk; gruplar ve bireyler toplam miktarı olarak tanımlanmaktadır (örneğin;
arasındaki ikili alışveriş yoluyla işleyen toplumsal bu grupların her biri farklı hukuk seviyesi oluştu-
ilişkilerden meydana gelen, bireylerin kolektif bir rur, çekirdek aileler, soylar, köy toplulukları, ulus-
kimlik oluşturmak için birleştiği toplumsal ilişki- lar, imparatorluklar, vb.) (Donovan, 2008:127-9).
lerden türeyen toplumsal hukuk (alt gruplar veya Devletin hukuku ve yalnızca hiyerarşide fark bulu-
Ehrlich’in örgütleri). Devlet hukukunun gelişimi nan Cosa Nostra gibi suçlular zümresinin hukuki
kişilerarası veya gruplar arası hukukun gelişimiyle sistemi arasında niteliksel bir fark bulunmamakta-
ilişkilidir çünkü gruplar veya bireyler arasındaki dır ve bu suretle sıklıkla çelişkili olan farklı hukuk
etkileşimi belirleyen devlettir. Devlet hukuku ve sistemlerinin taleplerine tabidir. Nitekim birey,
ikili alışverişten kaynaklanan bütünleşmenin kısıtlı şartlara bağlı olarak, tanımlanmayı tercih ettiği
biçimleri nitekim birbiriyle ilişkilidir hâlbuki dev- seviyeyi seçmektedir (Bir mafya üyesi devletin hu-
letsiz hukuk toplumsal hukuk tarafından üretilen kukuna göre mal veya hisse satın alabilir ve onur-
hukuki sistemlerin çokluğu olarak tanımlanabilir lu gördüğü toplumun kanununu takip ederek bir
(Köseminal:141 ve Türkbağ, 2014:422-8). Son rakibini ortadan kaldırabilir.) (Roberts, 2010:194
olarak Gurvitch oldukça doğru biçimde hukukun ve Özcan, 2011:64). Pospisil’in teorisi, modern
kaynaklarının çoğulluğu ve hukuki çoğulculuğun toplumlara olduğu kadar geleneksel topluluklara
kendisi arasında ayrım yapmaktadır. Hukukun bir- da uygulanabilir. Ancak, Pospisil bir antropolog

129
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

olduğu için, örneklerini ikinci bahsettiğimiz top- kazanması için belli bir süre tanıyarak, evrimcilik
lumlardan almakta özellikle New Gine’deki Ka- ve işlevselcilik gibi başlıca teorileri benimsemiştir.
pauka ve Nunamiut Inuit’lerini alıntılamaktadır. Yapısalcılık daha az itibar görmüştür bunun sebebi
Nunamiut dört hukuk seviyesini barındırmakta- Levi-Strauss’un akrabalık sisteminden ayrı olarak
dır; zümreler (topluluklar), zümrelerin kısımları, hukuki olgular üzerine özel olarak hiç çalışmamış
büyük aileler ve daha küçük çekirdek veya çok eşli olması olabilir. Hukuk antropolojisi sosyolojiden
aileler. Zümre seviyesinin üstünde karar tayin ede- türemiş çoğulculuktan da etkilenmiştir. Bu öğreti-
bilecek hiçbir makam yoktur. Pospisil’e göre, züm- nin hukuki düşünüş ana görüşünden çok az etki-
reler arasındaki ilişki hukuk alanının dışındadır ve lenmiş olması garip görünebilir ancak aksi şekilde
menfaatçiliğe dayalıdır; savaşlar, intikam, mal veya olması neredeyse hiç mümkün değildir. Öncelikle
kız alıp vermeyle mühürlenmiş iş birliği yapma geleneksel hukuki bilimin yöntembilimi, ırk mer-
anlaşmasına göre karar verilir. Dolayısıyla hukuk keziyetçiliği dolayısıyla kültürlerarası bağlama
zümre seviyesinden başlar ve eşitli yaptırım yolları uygun değildir ayrıca hukuk antropolojisi genel
doğrudan hukukun seviyeleri hiyerarşisiyle bağ- hukuktan yeterince ilgi görmemiştir. Bu öğretinin
lantılıdır. Nitekim evlilik ve çocukların eğitimiyle geçmiş ve günümüzdeki hukuk öğretiminde nere-
ilgili uyuşmazlıklar küçük aileler bazında çözülür, deyse hiç yer bulmamış olması yalnızca bu tutumu
ekonomik suçlarla ilgili uyuşmazlıklar (hırsızlık, güçlendirmiştir.
eşyaya zarar verme) demin bahsedilen durumdan İnsan toplumlarının birliği veya çoğulculuğu
tamamen ayrı olarak ele alınır; avcılık, cinayet ve hakkındaki büyük soruya ilişkin, hukuk antropo-
sabıkalı kişinin yeniden suç işlemesi liderleri ta- lojisi kesin bir cevap vermemektedirler. Tarihî olu-
rafından ele alınır; bedensel cezalar (sabıkalının şumun evrimsel ve doğrusal olmayan bütünleyici
ortadan kaldırılmasından ayrı olarak) küçük aile anlayışı başarısızlıkla karşılaşmıştır. Çoğulculuğun
birimleri tarafından ele alınır; ömür boyu sürgün vurgulanması bu öğretiyi daha evrensel bir tutuma
(ölüm cezasına kadar varabilir) zümreyle ilgili bir itmiştir. Ama antropologların Batılı toplumları göz
meseledir (Pospisil, 1971:97-9, 144-5, 234-5 ve önüne almaya tekrar yönelmesi mevcut şaşkınlıkla-
Donovan, 2008:123-32). rı askıya alabilir çünkü ilk sonuçlar göstermektedir
Özetle, hukuk antropolojisinin konuları top- ki geleneksel ve modern toplumlar ilk başlarda dü-
lumsal ve kültürel antropolojinin konularıyla ya- şündüğümüz kadar birbirinden ayrı değildir.
kından ilgilidir. Hukuk antropolojisi yeterli ivme

Öğrenme Çıktısı
4 Hukuk antropolojisini, antropolojik kuramlar içinde gelişimini gösterebilme
5 Hukuk antropolojisi ve çoğulcu hukuk anlayışı ilişkisini yorumlayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Bronislaw Malinoski’in
Çok kültürlülük ve çoğulcu Suç ve Gelenek kitabından
Eugen Ehrlich’in “yaşayan
hukuk kavramlarını arasın- yararlanarak modern ve ge-
hukuk” kavramını araştırın.
daki ilişkiyi inceleyin. leneksel toplumlarda suç ol-
gusunu karşılaştırınız.

130
4
Sosyal Antropoloji

Sosyal Antropoloji kuramlarıyla


1 siyasal antropolojinin gelişimini
açıklayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Siyasal Antropolojiye Giriş

1 Siyasal antropolojinin entelektüel ve metodolojik kökenleri, siyaseti ve yönetimi kültürel yapılar olarak
gören Montesquieu ve Alexis de Tocqueville’e kadar izlenebilirken, Elizabeth Colson modern siyasal ant-
ropoloji alanını 1940’lara ve Meyer Fortes ve Edward Evans-Pritchard tarafından düzenlenmiş olan Afrika
Siyasi Sistemleri’nin (African Political Systems) (1940) yayımlanmasına tarihlendirmiştir. Henry Morgan ve
Henry James Maine’in başı çektiği “ilkel” toplumların incelendiği evrimci bakış açısı yıllarında kültürlerde
siyasal yapıların nasıl gelişim gösterdiği incelenmiştir. 1930’lu yıllarda antropolojide yükselmeye başlayan
İşlevselci ve Yapısal İşlevselci kuramlar ile birlikte toplumların siyasi yapılarının evrim analizi bir kenara
bırakılarak farklı kültürlerde farklı siyasal yapıların nasıl var olduğu çözümlenmeye çalışmıştır. Edmund
R. Leach’in Burma Dağlarının Siyasi Sistemleri (Political Systems of Highland Burma) (1954) ve Michael
G. Smith’in Zazzau’daki Hükümet’i (Government in Zazzau) (1960), daha rafine kavramsal yaklaşımla-
ra önemli ölçüde katkıda bulunan dönüm noktası niteliğindeki çalışmalardı. Max Gluckman, hem etkili
Manchester okulunun kurucusu olarak hem de o zamanlar antropolojide hüküm süren baskın işlevselci
paradigma içindeki politik değişime bir açıklama sağlayan çatışmanın rolüne odaklanarak alanın gelişimine
tekil bir katkı yapmıştır. (İşlevselci yaklaşım, toplumları bir denge durumunda var olarak kavramsallaştırdı.)
Günümüzde çağdaş politik antropologların ilgi duydukları pek çok alan arasında kolektif kimlik politikası
(sınıf, cinsiyet, ırk, cinsel yönelim, etnisite ve milliyetçilik), kolektif hafıza (geleneğin icadı, anma ve hafı-
za), sivil toplum, kolektif eylemler (özellikle siyasi protestolar), demokrasi (ve demokratikleşme), (diğerleri
arasında) küreselleşme ve yerelleşme ve yasal çalışmalar bulunmaktadır disiplinsel sınırların bulanıklaşması,
antropoloji, kültürel çalışmalar, tarih, siyaset bilimi, sosyoloji ve kadın çalışmalarının zengin çeşitliliğe sahip
bir çalışma alanı oluşturmak için verimli çapraz birliktelikler ile sonuçlanmıştır.

131
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

2 Sanayileşme öncesi ve sonrası


siyasal sistemleri tanımlayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Etnisite ve milliyetçilik
3 kavramlarını siyasal antropoloji
içinde betimleyebilme

Siyasal Sistemler

2 Siyasi antropoloji alanının ilk yıllarında itibaren toplumların siyasi yapıları sınıflandırılmaya çalışılmıştır.
Her ne kadar evrimsel bir dizilim izlenilmemeye çalışılsa da tipolojik yaklaşım bunu çağrıştırır özellikler ta-
şımaktadır. Sanayi öncesi toplumların merkezîleşmiş ve merkezîleşmemiş toplumlar olarak ikiye ayrıldığını
gözlemlemek mümkündür. Eisenstadt (1959), Fried (1967) ve Servise’nin (1971) çalışmalarından derlenen
ve Lewellen’in düzenlediği siyasal sistemler günümüz çalışmalarına taban oluşturmaktadır. 1940 ile 1980
yılları arasında, genel terminoloji olarak kabul gören ve ortak bir siyasi farklılık sözlüğü sağlayan bir sınıf-
landırma sistemi, ortaya çıkmıştır. Bu sistem, politik uyum araçlarına, liderlik pozisyonlarına erişime ve
grup karar alma yöntemlerine dayanmaktadır. Allen Johnson ve Timothy Earle (2000: 36) yakın zamanda,
farklı ve birçok yönden daha iyi olan; her bir sınıfın; alt kategorileriyle birlikte aile grubu, yerel gruplar ve
bölgesel yönetim olarak, temel sosyoekonomik düzeylerini belirleyen bir sınıflandırma sistemi geliştirdiler.
Bununla birlikte, böylesine yeni bir tipolojide bile, burada gösterilen klasik adlandırmalarda büyük ölçüde
bir üst üste gelme ve çakışma görülmektedir.

3 Günümüzde politik antropologların ilgi duydukları pek çok alan arasında kolektif kimlik politikası (sınıf,
cinsiyet, ırk, cinsel yönelim, etnisite ve milliyetçilik), kolektif hafıza (geleneğin icadı, anma ve hafıza), sivil
toplum, kolektif eylemler (özellikle siyasi protestolar), demokrasi (ve demokratikleşme), (diğerleri arasında)
küreselleşme ve yerelleşme ve yasal çalışmalar bulunmaktadır Disiplinsel sınırların bulanıklaşması, antro-
poloji, kültürel çalışmalar, tarih, siyaset bilimi, sosyoloji ve kadın çalışmalarının zengin çeşitliliğe sahip bir
çalışma alanı oluşturmak için verimli çapraz birliktelikler ile sonuçlanmıştır.

132
4
Sosyal Antropoloji

Hukuk antropolojisini,
4 antropolojik kuramlar içinde
gelişimini gösterebilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Hukuk antropolojisi ve çoğulcu
5 hukuk anlayışı ilişkisini
yorumlayabilme

Hukuk Antropolojisi

4 Hukuk antropolojisi, arkaik hukuku araştırma disiplini olarak ortaya çıkmış olmakla, bu konuda “ilkel”
toplumlar üzerinden toplumsal ilişkilerin kapsamlı bir düzenleyici olarak hareket eden geleneksel sistemi
ile karşılaşır. Hukuk antropolojisinin stratejisi, hukukun sosyal ve aşama olarak nasıl oluştuğunun anla-
şılmasına yönelik sadece tarihî perspektiften değil, aynı zamanda modern yasaların içeriği ölçüsünde de
araştırmalar yapar Zira modern temelinde geçmişten gelen birtakım geleneksel kodlar bulunmaktadır. Ay-
rıca hukuk antropolojisi, hukukun kültürünü yönelir. Burada sadece siyasi siyasal sistemin dinamiği içinde
kendi kültürel özgünlüğünü koruyan etnik örfi hukuk değil, aynı zamanda belirli toplumsal kolektifleri
(aile, firma, kurum) örfi hukuk sistemlerini araştırır.Son olarak geleneksel hukuk normlarının devlet hukuk
ile etkileşimleri hukuki çoğulcu kavramı çevresinde inceler.

5 Hukuk antropolojisinin konuları toplumsal ve kültürel antropolojinin konularıyla yakından ilgilidir. Hu-
kuk antropolojisi yeterli ivme kazanması için belli bir süre tanıyarak, evrimcilik ve işlevselcilik gibi başlıca
teorileri benimsemiştir. Yapısalcılık daha az itibar görmüştür bunun sebebi Levi-Strauss’un akrabalık siste-
minden ayrı olarak hukuki olgular üzerine özel olarak hiç çalışmamış olması olabilir. Hukuk antropolojisi
sosyolojiden türemiş çoğulculuktan da etkilenmiştir. Bu öğretinin hukuki düşünüş ana görüşünden çok az
etkilenmiş olması garip görünebilir ancak aksi şekilde olması neredeyse hiç mümkün değildir. Öncelikle
geleneksel hukuki bilimin yöntembilimi, ırk merkeziyetçiliği dolayısıyla kültürlerarası bağlama uygun de-
ğildir ayrıca hukuk antropolojisi genel hukuktan yeterince ilgi görmemiştir. Bu öğretinin geçmiş ve günü-
müzdeki hukuk öğretiminde neredeyse hiç yer bulmamış olması yalnızca bu tutumu güçlendirmiştir.
İnsan toplumlarının birliği veya çoğulculuğu hakkındaki büyük soruya ilişkin, hukuk antropolojisi ke-
sin bir cevap vermemektedirler. Tarihî oluşumun evrimsel ve doğrusal olmayan bütünleyici anlayışı ba-
şarısızlıkla karşılaşmıştır. Çoğulculuğun vurgulanması bu öğretiyi daha evrensel bir tutuma itmiştir. Ama
antropologların Batılı toplumları göz önüne almaya tekrar yönelmesi mevcut şaşkınlıkları askıya alabilir
çünkü ilk sonuçlar göstermektedir ki geleneksel ve modern toplumlar ilk başlarda düşündüğümüz kadar
birbirinden ayrı değildir.

133
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

1 Aşağıdakilerden hangisi Henry Morgan’ın 5 Aşağıdakilerden hangisi merkezileşmiş siyasal


toplumsal aşamalarından biri değildir? sistemler için söylenemez?
neler öğrendik?

A. Orta yabanıllık A. Eşitlikçilik


B. Yukarı yabanıllık B. Yoğun tarım
C. Yukarı barbarlık C. Aristokrat bir bürokrasi tarafından desteklenen
D. Aşağı uygarlık egemen bir lider
E. Uygarlık D. Özel mülkiyet
E. Tam zamanlı rahiplik
2 Aşağıdaki antropologlardan hangisi “kül-
türlerin bütünleşmiş sistemlerden çok, raslantısal 6 “Devlet takıntısı” kavramı kime aittir?
temaslar ve ödünç almalarla biçimlenmiş parçalı A. Marc Abeles
bohça olduğu görüşünü savunmaktadır? B. Emile Durkheim
A. Robert Lowie C. Alfred Radcliffe-Brown
B. Marvin Harris D. Edmund Leach
C. Edmund Leach E. Bronislaw Malinowski
D. Henry Maine
E. Henry Morgan 7 “Bir sosyal norm, eğer savsaklanması veya
ihlali düzenli şekilde, tehdit olarak veya fiilen,
3 Aşağıdakilerden hangisi Edward Evans- toplumsal olarak o şekilde davranma ayrıcalığına
Pritchard’ın Afrika Siyasi Sistemleri çalışması için sahip birey grubun fiziksel zorlamasıyla karşılanı-
söylenemez? yorsa, hukuksaldır.”
A. Afrika’da iki tür siyasi sistem olduğu Yukarıda yer alan sosyal normla ilgili tanım kime
B. Siyasal sistemde sosyal dengenin olduğu aittir?
C. İlkel devletlerin özellikleri merkezi otoriteye ve A. Karl Marx
yargı kurumlarına sahip olmaları B. Adamson Hoebel
D. Tek hatlı evrim anlaşını onaylar nitelikte olması C. Marc Abeles
E. Yapısal işlevselcilik ve Afrika deneyimini bir D. Herbert Spencer
araya getiren modern siyasal antropoloji çalış- E. Edmund Leach
ması olması
8 Durkheim’in toplumsal dayanışma türle-
4Aşağıdakilerden hangisi siyasal antropoloji- ri ve hukuk ilişkisi için aşağıdakilerden hangisi
nin amaçları arasında sayılamaz? yanlıştır?
A. Siyasal olanın sadece “tarihsel” toplumlarla ya A. Organik dayanışma için telafi edici hukukun
da devlet aygıtının varlığına özgü olmadığını, varlığı
temel bir insan fenomeni olduğunu göstermek B. Mekanik dayanışmanın olduğu toplumarda-
B. Siyasal sistemlerin insanlık tarihinin başlangı- baskıcı yaptırımların olması
cından itibaren bu oluşumu ve dönüşüm süreç- C. Mekanik toplumlarda iş bölümünün gelişmiş
lerini sınamak olduğu
C. Evrimsel siyasi yapıların tüm toplumlarda ol- D. Her iki toplumsal dayanışmada da yaptırımlar-
duğu kabul ederek incelemek da bir iktidarın varlığı
D. Siyasal gerçekliğin farklı görünümlerine ilişkin E. Hukukun il biçimi ceza hukuku olması
karşılaştırmalı çalışmalar yürütmek
E. İlkel ya da ilksel değer yargılarından kaçınarak
siyasal sistemleri incelemek

134
4
Sosyal Antropoloji

9 Aşağıdaki antropologlardan hangisi çoğulcu 10 Aşağıdakilerden hangisi Henry Maine’n “Ka-

neler öğrendik?
hukuka katkı sağlayanlardan biri değildir? dım Hukuk” kitabında yer alan hukuk aşamaların-
A. Georges Gurvitch dan biri değildir?
B. Leopold Pospisil A. Statü temelli toplumlar, akrabalık ve temelinde
C. Henry Maine işler
D. Eugen Ehrlich B. Sözleşme temelli toplumlarda, kişisel yeterlilik
E. Georges Balandier ve başarı ön plandadır.
C. Hukukun aşamalı gelişimi vardır.
D. İbadet üzerine çalışmalarında ataerkil ve baba-
soylu sistemleri öncelemiştir.
E. Çalışması yapısal işlevselci kuramın başat eser-
lerindendir.

135
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

1. D Yanıtınız yanlış ise “Siyasal Antropolojiye 6. A Yanıtınız yanlış ise “Siyasal Sitemler” konu-
Giriş” konusunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. A Yanıtınız yanlış ise “Siyasal Antropolojiye 7. B Yanıtınız yanlış ise “Hukuk Antropolojisine
Giriş” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Giriş” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

3. D Yanıtınız yanlış ise “Siyasal Antropolojiye 8. C Yanıtınız yanlış ise “Hukuk Antropolojisine
Giriş” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Giriş” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

4. E Yanıtınız yanlış ise “Siyasal Antropolojiye 9. C Yanıtınız yanlış ise “Hukuk Antropolojisine
Giriş” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Giriş” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

5. A Yanıtınız yanlış ise “Siyasal Sitemler” konu- 10. E Yanıtınız yanlış ise “Hukuk Antropolojisine
sunu yeniden gözden geçiriniz. Giriş” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

136
4
Sosyal Antropoloji

Araştır Yanıt
4 Anahtarı

Kuzey kutbunda yaşayan Doğu Kanada İnuit, Eskimo ailesinin günlük hayat
mücadelesini konu alan 1922 yapımı Kuzeyli Nanook (Nanook of the North)
ilk etnografik belgesel kabul edilmektedir. Filmin adı Doğu Kanada İnuitçe-
sinde Kutup ayısı anlamına gelen “nanuk” kelimesinden gelmektedir. Filmde
Eskimo ailesinin buzdan ev yapmaları, çocuklarını beslemeleri, avlanmaları
günlük yaşamları aktarılmaktadır. Belgesele konu alan Eskimo ailesinin zorlu
doğa koşulları aktarılırken, dönemin siyasi bakış açısından uzak kalamamış-
tır. Fatimah Tobing Rony’nin “romatik koruma sineması” olarak tabir ettiği
Araştır 1 yapım arka planında yönetmen Robert J. Flaherty’ın sömürgeci yaklaşımını
yansıtmaktadır. Nanook kültürünün kaybolmaya yüz tutmuş (Batı medeniye-
tinin etkisiyle) hâli Batılı medeniyet tarafından kurtarılmaya muhtaç bir kül-
tür alt metnini seyirciye aktarıyor. Eskimo ailesini saflığı, teknolojiyle ilişkisi,
ailesiyle hayatta kalabilmek için çok zorlu şartlarda verdiği yaşam mücadelesi
ve savaşması “Batılı” toplumların romatize ettiği “asil vahşi” (Nobel savage)
düşüncesini destekler niteliktedir. Son olarak filmin sponsoru Revillon Freres
isimli Fransız bir kürk şirketi olduğunu hatırlatmakta fayda vardır.

Etnik çeşitlilik hem çatışmayı hem olumlu etkileşimi beraberinde getirmek-


tedir. Bazen bir etnik azınlık grubu asimile olur (hatta bu zorunlu olabilir).
Çokkültürlülük yaklaşımı her ne kadar farklı toplumların karşılıklı etkileşi-
Araştır 2 mini yollarını arıyor olsa da etnik çatışmalar her zaman sonlanmayabilir. Ön
yargılar, siyasi rekabet, kaynaklara eşit ulaşımın olmaması, ayrımcılık gibi kav-
ramlar çatışmaya yol açar. Bunun yanı sıra grup üyelerinin birbirine destek
vermesi ve ayrımcılığa çözüm bulması için harekete geçirebilir.

Ehrlich kiliseleri, şirketleri, sınıfları, hatta aileyi bu anlamda bir toplumsal bir-
lik olarak tanımlar. Bu toplumsal birliklerin kendi içinde resmî hukukun dışın-
da bir hukuk düzenleri olduğunu söyler, bunu da “yaşayan hukuk” kavramsal-
laşmasıyla anlatır. Ona göre yaşayan hukuk “devlet organlarınca ortaya konan”
hukuktan daha geniş ve kapsayıcı bir yaklaşım alt grupları da içerecek şekilde
Araştır 3 ele alınır. Ehrlich’e göre her ne kadar yargı kararları, idari kararlar ve kurallar
sosyal alt grupların davranış kurallarını etkilese de bu grupların iç düzenleri
devletçe konan hukuku değil toplumsal hukuk ifade eder. Fakat Ehrlich’in çok
eleştirilen hukuk normuna aykırı, toplumsal duyguların tonlarına ortaya koy-
mayı denediği tanıma kuramı bir grubun hukuki ve hukuka ilişkin olmayan
davranış kurallarını birbirinden ayırt etmek için yeterli değildir.

137
4
Siyasal Antropoloji ve Hukuk Antropolojisi

Kaynakça
Abeles, Marc. (2012). Devletin Antropolojisi. Çev. Erikson, Paul & Murphy. (2019). Antropoloji
Nazlı Ökten, Ankara: Dipnot Yayınları Kuramları Tarihi. Çev. Öge Kanlı, İstanbul:
Sümer Yayıncılık
Adamson, Hoebel. (2006). The Law of Primitive Man
A Study in Comparative Legal Dynamics, USA. Fortes, M. & Evans-Pritchard, E. E. (2015) African
Political Systems. Newyork: Routledge
Anderson, Benedict. (2015). Hayali Cemiyetler. Çev.
İskender Savaşır. İstanbul: Metis Yayınları Gökçe, Kulak Sanem. (2017). Adana Kadın Kapalı
Cezaevindeki Hüküm Giymiş Kadınlararası
Bachofen, J. Jakob. (1997). Söylence Din ve Anaerkil.
İlişkileri. Yayınlanmamış Doktor Tezi. Yeditepe
Çev. Nilgün Şarman. İstanbul: Payel
Üniversitesi Antropoloji Bölümü
Balandier, Georges. (2010). Siyasal Antropoloji. Çev.
Haviland, William A. Kültürel Antropoloji. çev.
Devrim Çetinkasap. İstanbul: Türkiye İş Bankası
Hüsamettin İnanç, Seda Çiftçi.
Kültür Yayınları
Henry Sumner, Maine. (2020). Ancient Law. London:
Bates, D. G. (2009). 21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji:
Independently Publishe
İnsanın Doğadaki Yeri. İstanbul: İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları. Lewellen, Ted (2003). Political Antropology. USA:
Praeger Publishers
Boçarov, Viktor V. (2020). Hukuk Antropolojisi. Çev.
Eva Gurbanova. İstanbul: Doğu Kütüphanesi Lewellen, Ted (2011). Siyasal Antropoloji, çev. A.
Erkan Koca, Ankara: Birleşik Yayınları
Çöllü, İbrahim. (2019). Devletin Kökenleri ve
Gelişimiyle İlgili Teorileri. Yayınlanmamış Yüksek Malinowski, Bronislaw (1925). Magic, Science and
Lisans Yezi. Ankara Üniversitesi Kamu Yönetimi Religion. New York: The Macmillan.
Anabilim Dalı
Malinowski, Bronislaw. (1934). The introduction. H.
Donovan, James M. & Anderson, Edwin. (2006). I. Hogbin içinde, Law and Order In Polynesia:
Anthropology and Law, Newyork A Study of Primitive Legal Institutions. London:
Christophers.
Donovan, James M. (2008). An Introduction. Legal
Anthropology, UK Malinowski, Bronislaw. (2000). Büyü, Bilim ve Din,
çev. Saadet Özkal, İstanbul: Kabalcı Yayıncılık
Dupret, Baudouin. (2011). Practices of Truth An
Ethnomethodological Inquiry into Arab Contexts, Malinowski, Bronislaw. (2003). Yabanıl Toplumda Suç
John Benjamins Publishing Company ve Gelenek. İstanbul :Epsilon Yayınları
Dupret, Baudouin.(2011). Adjudication in Action: An Mauss, Marcel (2002). The Gift, London: Routledge
Ethnomethodology of Law, Morality and Justice. UK
Mauss, Marcel. (2003). Sosyoloji ve Antropoloji. Çev.
Earle, Timothy. (2001). Devlete Doğru. Çev. Cahide Özcan Doğan. Ankara: Doğubatı
Sarı, Ankara: Ütopya Yayınevi
Morgan, Henry. (2011) Eski Toplumlar I-II. Çev.
Edwin N. Wilmsen and McAllister, Patrick (1996). Ünsal Oskay. İstanbul: Payel Yayınevi
The Politics of Difference: Ethnic Premises in a
Myron J. Aronoff, Jan Kubik. (2013). Anthropology
World of Power. USA: University of Chicago Press
& Political Science: A Convergent Approach. New
Emiroğlu, Kudret ve Aydın Suavi (2020). Antropoloji York: Berghahn Books
Sözlüğü, İstanbul: Islık Yayınları
Özbudun, Sibel & Şafak, Balkı & Altuntek, Serpil
Eriksen, Thomas H. 2009. Küçük Yerler Büyük (2005). Antropoloji Kuramlar, Kuramcıları.
Meseleler: Sosyal ve Kültürel Antropoloji. Ankara: Ankara: Dipnot Yayınları
Birleşik Yayınlar

138
4
Sosyal Antropoloji

Özbudun, Sibel & Şafak, Balkı. (2004). Antropoloji Roberts, Simon. (2010). Hukuk Antropolojisine Giriş.
Kuramlar, Kuramcıları. Ankara: Dipnot Yayınları Çev. Erkan Koca. Ankara: Bileşik Yayınevi
Özcan, Mehmet Tevfik. (2011). Hukuk Sosyolojisine Service, Elman R. (1975). Origins of the State and
Giriş. İstanbul: On İki Levha Yayıncılık Civilization. USA: W. W. Norton & Company
Özcan, Mehmet Tevfik. (2012). İlkel Toplumlarda Tambiah, Stanley. (1997). Leveling Crowds:
Toplumsal Kontrol. İstanbul: On İki Levha Ethnonationalist Conflicts and Collective Violence
Yayıncılık in South Asia. USA: University of California Press
Pospisil, Leopold. (2006). “Kapauku Papuans and Yüksel, Mehmet. (2011). Hukuk Sosyolojisi Yazıları.
Their Law” Law and Anthropology içinde, Boston Ankara: Siyasal Kitabevi
Rehbinder, Manfred. (2015). Hukuk Sosyolojisi, Zenner, W. (1996) Encyclopedia of Cultural
çev. İlyas Doğan, Hilal Kafkas, Ankara: Adalet Anthropology. Henry Holt, New York
Yayınevi

139
Bölüm 5
Din Antropolojisi

Dini Oluşturan Ögeler


öğrenme çıktıları

2 Dinî kozmolojileri, doğaüstü inanışları,


davranış kurallarını ve ritüelleri

1 2
Din Antropolojisinin Gelişimi açıklayabilme
1 Din antropolojisini tanımlamak ve ilgi 3 Din uygulayıcılarının özelliklerini
alanlarını sıralayabilme karşılaştırabilme

3 4
Dini Açıklamaya Yönelik Kuramlar Din ve Bilim
4 Dini açıklamaya yönelik kuramları 5 Düşünme biçimleri olarak din ve bilimi
özetleyebilme karşılaştırabilme

Anahtar Sözcükler: • Din • Doğaüstü • Ritüel • Kozmoloji • Büyü • Ayin

140
5
Sosyal Antropoloji

GİRİŞ
Din, dünyadaki kültürlerin çoğunda insanların
yaşamında büyük önemi olan bir kurumdur. Her on dikkat
insandan sekizi kendini bir dinsel grubun üyesi ola- Din antropolojisindeki ilk dönem çalışmalarda
rak tanımlar. İnsanlar yaşamın anlamını ve yaşam- ilkel toplumlarla gelişmiş Batı toplumları olduk-
larını şekillendiren güçleri daima merak etmişlerdir. ça farklı kabul edilse de günümüzde çoğu antro-
Günümüzden yaklaşık yüz bin yıl önce, Yontma Taş polog Batı toplumlarında da bunların dışındaki
Devri’nde yaşamış olan insanların ölülerini anne kar- küçük toplumlarda da benzer inançlar, ritüeller
nındaki cenin pozisyonunda gömmeleri ve üzerleri- ve mitler bulunduğunu düşünmektedir.
ni kanı, yani yaşamı simgeleyen kırmızı boya ile ka-
patmaları ölümden sonraki yaşama duyulan inanışın
‘Kutsal’ kavramı büyük saygı duyulan, korku-
ilk göstergelerinden biri olarak kabul edilmektedir
lan ve hürmet edilen, bu yönüyle diğerlerinden
(Wreschner, 1980: 631). Fransa’da Chauvet mağara-
ayrılan anlamını taşır. Din antropolojisi toplumun
sının duvarlarına otuz iki bin yıl önce işlenmiş olan
kutsal ile kurduğu ilişkiye odaklanan bir disiplindir
hayvan çizimleri ve soyut figürler, muhtemelen avcı-
ve temel ilgi alanı insanlar ile doğaüstü ve doğa-
ları koruması, avda iyi şans getirmesi amacıyla yani
üstüne dair inanış, uygulama ve kurumlar arasın-
doğaüstü inanışlarla yapılmıştır. Göbeklitepe’de bu-
daki ilişkiyi anlamak, analiz etmek ve açıklamaktır
lunan, günümüzden yaklaşık on iki bin yıl önce inşa
(Bennett, 1996). Din antropologları dinlerin ha-
edildiği bilinen kült alanı, insanların o zamanlar da
kiki olup olmadığıyla, dinlere göre gerçekliğin ne
bir inanç sistemine sahip olduğunu göstermektedir.
olduğuyla veya bazı dinlerin diğerlerinden daha üs-
Bu örneklerin de gösterdiği üzere doğaüstü inanışlar
tün veya mantıklı olup olmadığıyla ilgilenmezler;
daima insan kültürünün önemli ögeleri arasında yer
insan gruplarının neden dinsel inanışlara sahip ol-
almıştır. Bu nedenle antropoloji de daima dinî ina-
duklarıyla dinsel inanışlarla sosyokültürel süreçler,
nışlar, uygulamalar ve dinsel kurumlarla ilgilenmiş
tarihsel ve ekolojik faktörler arasında nasıl ilişkiler
ve sosyal antropolojinin bir alt dalı olarak din antro-
olduğuyla ilgilenirler (Howard ve Dunaiff-Hattis,
polojisi gelişmiştir.
1992). Din antropolojisinin önde gelen ilgi alanları
şunlardır (Doda, 2005:150):
DİN ANTROPOLOJİSİNİN • Dinin kökenleri
GELİŞİMİ • İnsanlığın ve toplumun gelişiminde dinin rolü
Dinle ilgili çeşitli çalışmalar çok daha öncelere • Bireylerin ve toplulukların gündelik hayat-
uzansa da din antropolojisi, on dokuzuncu yüzyılın larında dinin işlevi
sonlarına doğru ortaya çıkmış olan bir disiplindir.
• Din ile ekonomi, siyaset, tıp, büyü gibi di-
Din antropolojisinde 1900’lerin başına dek ağırlıklı
ğer kültürel ve toplumsal kurumlar arasın-
olarak dinlerin kökeni üzerinde durulmuş, özellik-
daki ilişkiler
le tarihsel kökleri bilinen gelişkin dinlere göre daha
basit ve saf olduğu kabul edilen ‘ilkel’ dinler ince- • Dinsel inanışların ve uygulamaların içerikle-
lenmiş ve bu ilk dönemdeki baskın teori sosyal ev- ri, mitler, ritüeller, semboller, büyü ve cadılık
rimcilik olmuştur (Bowie, 2017). Bu dönemde dini
antropolojik açıdan ele alan ilk çalışmalar Edward
B. Tylor, Max Müller, James G. Frazer ve Robert-
son Smith tarafından yapılmıştır. Yirminci yüzyılın dikkat
başından 1960’lara dek dinlerin işlevleri konusu Antropologlar dinlerin hakiki olup olmadığıyla
önem kazanmış, bu dönemde işlevselcilik ve yapı- dinlere göre gerçekliğin ne olduğuyla veya bazı
sal işlevselcilik teorileri baskın olmuştur. 1960’lar- dinlerin diğerlerinden daha üstün veya mantıklı
dan günümüze kadar ise öne çıkan konu dinlerin olup olmadığıyla ilgilenmezler.
anlamı, toplumla ve bireyle nasıl eklemlendikleri
olmuştur. Bu son dönemde sembolik etkileşimci- Dine yönelik antropolojik yaklaşımların bir
lik, sembolik/yorumlayıcı antropoloji, feminizm ve çoğu ateist ya da agnostik nitelik taşır. Antropolog-
post yapısalcılık teorileri baskın olmuştur. lar başkalarının inanç ve uygulamalarını içeriden,

141
5
Din Antropolojisi

kendi yerellikleri içinde çalışırlar ama bu inanç ve büyüsü gördüğünü söylerler. Evans-Pritchard ertesi
uygulamalara nesnel bir gerçeklik, doğruluk atfet- gün üzerinde ışık gördüğü evden birinin öldüğünü
mezler (Bowie, 2017: 6). Antropolog Edward Evan öğrenir ve kendi Batı kaynaklı bakış açısını sorgu-
Evans-Pritchard’a göre “antropoloğun ilkel dinler- lar. Ancak kendi bakış açısının alternatifi dünyaya
deki ya da diğer dinlerdeki ruhsal varlıkların varolup Azande gözünden bakmak, yani insanların cadı
olmadıklarını bilmesinin hiçbir olasılığı yoktur, bu olabileceğine ve insanları öldürebilecek büyüler
nedenle bu soruyu dikkate alamaz”. Diğer taraftan, yapabileceğine inanmak olacaktır. Evans-Pritchard
bilim adına çok daha kesin şekilde din karşıtı olan bu kadar ileri gitmek istemez ama kabiledekilerin
kuramcılar da vardır. Örneğin, Amerikan din antro- inanışlarını basitçe ilkel veya değersiz olarak gör-
poloğu James Lett (1997:116), Evans-Pritchard’ın meyi de reddeder. Bu örnekte şüphecilikten uzak-
düşüncesine karşı çıkarak antropologların dinî laşıp çalışılan kültürün deneyimlerini paylaşmaya
inançların doğruluğunu veya yanlışlığını araştırma doğru bir geçiş görülmektedir, bu deneyim dinle
konusunda entelektüel ve etik bir zorunlulukları ilgili konuları çalışan antropologlar arasında sık gö-
olduğunu savunur ve şu sonuca varır: “hiçbir dinî rülür (Bowie, 2017:13).
inancın doğru olmadığını biliyoruz çünkü dinî Din antropologları dinî inanışlar, uygulamalar,
inançlar ne yanlışlanabilirler ne de yanlışlanmışlar- kurumlar, büyü, cadılık, dindarlık, dinsel iyileştirme-
dır”. Lett’in anlayışı din antropolojisi içinde yaygın ler, kültler, ritüeller, bilinç değişiklikleri gibi konuları
değildir; marjinal bir pozisyonu yansıtır. Fakat din bilimsel ve sistematik bir şekilde, etnografik ve etno-
antropolojisi çalışmalarında genel olarak evrenin lojik analize tabi tutarak incelerler. Din antropologla-
materyalist bir şekilde kavrandığını, aşkın (transan- rının dinîele alış biçimleri diğer sosyal bilim disiplin-
dantal) olmayan bir din kavrayışının benimsendiği lerinden üç açıdan farklıdır (Crapo, 2002:8):
söylenebilir (Bowie, 2017:7).
1. İlk olarak antropologlar din tanımlarını
Ancak katılımcı gözlem yapılan antropoloji ça- dinî inanışlarını ve davranışlarını anlama-
lışmalarında araştırmacının perspektifi çalışma sı- ya çalıştıkları insanlarla yaptıkları katılımlı
rasında değişebilir. Bunu bir örnekle açıklayalım. gözlemlere, yani birincil elden elde ettikleri
1926-30 yılları arasında Orta Afrika’daki Azande verilere dayanarak yaparlar.
kabilesinin üyeleriyle (Zandeler) birlikte yaşamış
2. İkincisi, dinle ilgili yaptıkları tanımlarda
bir antropolog olan E.E. Evans-Pritchard, bura-
ve analizlerde dinler dar kapsamda değil,
daki büyücülük, cadılık ve kahinliği kabiledeki
en geniş kültürel bağlamlarında ele alınır.
yaşamla uyumlu bir inanç ve uygulama düzeni ola-
Dinin mensuplarının ekonomik, politik,
rak görmüştür. Evans-Pritchard’a göre bir eylem-
ailevi yaşamlarının, siyasi görüşlerinin din-
de bulunmadan önce kahine danışmak insanların
lerinden nasıl etkilendiği ve dinlerini nasıl
ilişkilerini düzenleme yollarından biridir ve diğer
etkilediği incelenir.
yollardan daha iyi ya da daha kötü değildir. Azande
kabilesinin inancına göre hareket eden ışıklar uyu- 3. Son olarak din ya da dinin diğer toplumsal
yan cadıların bedenlerinden yayılırdı ve bu ışık- kurumlarla ilişkileri hakkında genelleme-
ların cadının ettiği duayı takip ettiğine inanılırdı. ler yapan antropologlar bu genellemeleri
Evans-Pritchard kabilede geçirdiği bir gece birinin mümkün olan en çok sayıda din biçimine
evinin yakınında bir ışık görür. Işığın nereden gel- uyacak, yani mümkün olan en çok sayıda
diğini anlayamaz. Kabiledekiler kendisine bir cadı dini kapsayacak şekilde yaparlar.
Öğrenme Çıktısı
1 Din antropolojisini tanımlamak ve ilgi alanlarını sıralayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Din antropolojisinin ilgi


Dinin toplumsal işlevleri Din antropolojisi ile din
alanlarından hangileri size
nelerdir? sosyolojisini ilişkilendiriniz.
daha ilginç geliyor? Neden?

142
5
Sosyal Antropoloji

DİNİ OLUŞTURAN ÖGELER şamın annesi olan Gaia’yı (Dünya) yaratmışlardır.


Her ne kadar dünya genelinde çok çeşitli ina- Bu tanrılardan bir olan Prometheus çamurdan
nışlar olsa da çoğu inanç sistemi bazı temel ortak insanları yaratmış ve onlara ateşi hediye etmiştir.
ögelere sahiptir (Henninger-Rener, 2017:5). Bun- Köken hikâyeleri pek çok önemli kültürel fikri
lardan birincisi kozmoloji, yani dünyanın tarihinin yansıtır ve farklı köken hikâyelerinde bazı benzer-
veya kökenlerinin bir açıklamasıdır. Dinî kozmo- likler söz konusu olabilir. Bunlardan biri dünyanın
lojiler insan yaşamının nasıl yaratıldığı konusun- bir hiyerarşi içinde örgütlendiği, bu hiyerarşide
da ve dünyada hangi güçlerin işlediği konusunda Tanrıların en üstte yer aldığı ve insanların onları
açıklamalar sunarlar. Dinlerin ikinci niteliği insan onurlandırması gerektiği fikridir (Henninger-Re-
deneyimi dışındaki bir alana, doğaüstü olana du- ner, 2017:6). Örneğin, geleneksel Navajo yerlileri
yulan inançtır. Bu inanç bir Tanrıyı veya çok sayıda evrenin örgütlenmesiyle ilgili daha farklı bir köken
Tanrıyı içerebilir ama bu zorunlu değildir. Aşağıda hikâyesine sahiptir, ama hiyerarşi fikri burada da
ele alınacağı üzere pek çok dinsel inanış doğaüstü görülür. Bu hikâyeye göre dünya on dört tabaka-
güçlerle ilgili farklı soyut fikirler içerir. Çoğu dinde dan oluşur. Yaratılış, en alttaki seviyeden başlar ve
üçüncü bir ortak özellik olarak davranışları yöne- sırayla yukarı doğru çıkar. En alt seviyede böcekler
ten kurallar yer alır. Bu kurallar bireyler ve toplum ve bazı hayvanlar yaratılmıştır. En üstteki seviyede
için uygun tutumların, davranışların ne olduğu be- ise ilk erkeğin ve ilk kadının özü oluşmuş, kendi-
lirten kurallardır ve amaçları da bireysel eylemlerle lerinden sonra gelecek olan diğer insanlar için ha-
ruhani inanışların uyum içinde olmasını sağlamak- zırlık yapmaya başlamışlar, bir kulübe, hoghan adı
tır. Dördüncü öge ritüeldir, ritüeller dinî bir amaca verilen bir geleneksel ev inşa etmiş ve kutsal ilaçlar
yönelik olan ve genellikle dinî uzmanlar tarafından hazırlamışlardır. Özel bir seremoniyle ilk kadın ve
veya onların gözetiminde yapılan seremoni (tören) erkek biçim kazanmış, bedene bürünmüş ve kendi-
veya uygulamalardır. Ritüellerin tanrıları memnun lerinden sonraki insanları da onlar yaratmışlardır.
etmek gibi doğaüstüne yönelik amaçları olabilir Yunan kozmolojisi gibi Navajo kozmolojisi de in-
ama aynı zamanda bireylerin ve topluluğun ihti- sanın kim olduğunu, nereden geldiklerini açıkla-
yaçlarına da yöneliktirler. Örneğin cenaze ritüelleri yan ve insanların varoluşlarını doğaüstü atalarına
vefat etmiş olan kişinin inanış çerçevesinde sonraki borçlu olduklarını vurgulayan bir hikayedir.
yaşama uygun şekilde geçişi için tasarlanmış olabi- Musevilik, Hristiyanlık ve İslam öğretilerinin
lir ama aynı zamanda yas tutan insanlara duygusal kutsal kitaplarında da dünyanın ve bütün canlı var-
bir rahatlama sağlar ve topluluğun yas tutanlara lıkların nasıl yaratıldıklarına ilişkin çeşitli açıklama-
destek sunması için bir fırsat oluşturur. Şimdi bu lar vardır. Dinlere göre farklılıklar içerse de bu dinler-
ögeleri biraz daha detaylı inceleyelim. deki temel fikir dünyayı, içindeki her şeyi ve herkesi
tek bir Tanrı’nın yarattığı şeklindedir. Bu dinlerdeki
köken hikâyesi Antik Yunan ve Navajo hikayelerin-
Dinî Kozmolojiler den farklı olarak her şeyi yaratan bir Tanrı fikrini
Dinî kozmolojiler, evrenin kökenini ve gerçek- merkeze alsa da onlar gibi yaratılış hikâyesinde in-
liği yöneten düzenin ilkelerini açıklama yollarıdır. sanlarla yaratıcıları arasındaki ilişkiyi vurgular.
En basit biçimiyle bir kozmoloji bir köken hikâyesi Kozmolojileri okumak bunların nasıl yorum-
dünyanın, geçmişin, şu anın veya geleceğin, dün- lanacağı ile ilgili sorular da doğurur. Bu köken
yayı oluşturan insanların, ruhların, tanrı ve tanrı- hikâyeleri, ait oldukları kültürlerde tam olarak
çaların ve diğer güçlerin, yani tüm evrenin ve tüm gerçek mi kabul edilir, yoksa metaforik ve sembo-
gerçekliğin anlaşılmasına yönelik bir açıklamadır. lik olarak mı görülür? Bu sorunun basit bir cevabı
Çeşitli kültürlerde birbirinden farklı dinî kozmo- yoktur. Herhangi bir kültürde bireyler kültürleri-
lojiler vardır. Örneğin Antik Yunanlıların köken nin dinsel geleneklerini kabul edebilir veya etme-
hikâyesi ilk varlık olan Kaos’la (Chaos) başlar. yebilirler. Kültürel görelilik gereği antropologların
Kaos, karanlığı temsil eden tanrı Erebus’u ve ge- dinî inançlar da dahil olmak üzere herhangi bir
ceyi temsil eden Nyx’i doğurmuştur. Nyx, Ather’i kültürel fikir hakkında doğru ya da yanlış şeklinde
(ışık) ve Hemera’yı (gün) doğurmuştur. Aether ve yargılarda bulunmaması gerekir. Bunun yerine in-
Hemera daha sonra gökyüzünü, dağları, denizleri sanların kendi dini inançlarını nasıl anlamlandırıp
ve bir panteon dolusu tanrıyı doğuran, bütün ya- yorumladıklarını anlamaya çalışmaları gerekir.

143
5
Din Antropolojisi

ÖRNEK: Din kozmolojilerini Radcliffe- lerindeki doğaüstü varlıklar gökyüzü, orman ve


Brown’un çalışması üzerinden inceleyelim: denizle ilişkilendirilen ölülerin ruhları ve doğa
Alfred Reginald Radcliffe-Brown (1881-1955) olaylarının kişileştirilmesinden doğan doğa ruh-
1906-1908 arasında Bengal körfezindeki Anda- larıydı. Adadan elde ettiği verileri Durkheim’cı
man Adaları’nda araştırma yapar ve Andaman işlevsel bir analize tabi tuttu ve dinle sosyal yapı
Adalılar isimli (1922) monografiyi yayınlar. arasındaki ilişkileri bulmaya çalıştı. Ama bunun
Bu eser ağırlıklı olarak adadaki dinsel inanç yanında Claude Levi-Strauss’un öncülüğünü
ve seremonilerle ilgilidir ve din antropolojisi yaptığı yapısal analizle de ilgileniyordu. Sonuçta
alanında saha çalışmasına dayalı ilk monogra- Andaman adası kozmolojisini deniz/su, orman/
fi olarak bilinir. Andaman adasında yaşayanlar kara, ve gökyüzü/ağaçlardan oluşan üçlü bir
avcı toplayıcı olarak yaşayan bir kabileydi ve şemayla açıkladı, ruhsal aracılar, yemeyle ilgili
1858 yılında Güney Andaman Adası’nda bir (oruç) sınırlılıklar, seremoniler, geçim için yapı-
ceza kolonisi kurulana dek büyük ölçüde izole lan etkinlikler, hayvanlar ve bitki örtüsü, hepsi
bir şekilde yaşamışlardı. Bu nedenle ırksal saflı- bu kategorilerden birine giriyordu.
ğın temsilcisi olarak görüldüler ve toplumları da
dinlerin kökeni hakkında bilgi sahibi olmamızı Kaynak: Bowie, Fiona (2017) Anthropology of
sağlayacak yaşayan bir fosil olarak kabul edildi. Religion. Robert A. Sagal (Ed). The Blackwell
Radcliffe-Brown’a göre adada yaşayanların din- Companion to the Study of Religion London: Wi-
ley-Blackwell. s.10

Doğaüstü İnanışlar lirler. Dağlar veya antik şehirler gibi belirli yerler
Çoğu dinde bulunan bir diğer nitelik doğa ka- güçlü manaya sahiptir. Benzer şekilde cinsellik veya
nunlarıyla yönetilmeyen güçleri ifade eden doğa- şiddet içeren eylemler gibi bazı bireysel davranışlar
üstü, ruhani, tanrısal gibi kavramlardır. Doğaüstü da geleneksel olarak mana kaynağı olarak görülür.
pek çok biçim alabilir, bazı doğaüstü varlıklar ant- Mana fikri orijinal kültürel bağlamının çok ötesi-
ropomorfiktir, başka bir deyişle insani niteliklere ne uzanmış, dünya genelinde çok oynanan “Magic:
sahiptir. Diğerleri ise rüzgârın gücü gibi daha ge- The Gathering” ve “World of Warcraft” gibi çeşitli
nelleştirilmiş varlıklardır. Doğaüstü varlıkların veya bilgisayar oyunlarında oyuncuların enerji kayna-
güçlerin insan yaşamına ne kadar dahil olacağı kül- ğı olarak mana kullanılmıştır. Bu durum kültürel
türden kültüre göre değişir. Çeşitli kültürlerde do- benimsemeyi göstermektedir. Bir kültürdeki bir fi-
ğaüstü (a) soyut güçler, (b) ruhlar veya (c) tanrılar kir başka kültürlere transfer olmakta ve bu süreçte
olarak görülebilir. fikrin anlamı da değişmektedir. Bununla birlikte
bu örnek animatizmin kültürler arasında hâlâ ilgi
çekmeye devam ettiğini göstermektedir (Hennin-
Antropomorfik: İnsan niteliklerine sahip
ger-Rener, 2017:7).
olan nesne veya varlık
Zoomorfik: Hayvan niteliklerine sahip Animatizm: Kişisel olmayan bir doğaüstü
olan nesne veya varlık güce duyulan inanç etrafında örgütlenen
bir din sistemidir, doğaüstü bir güce inan-
manın ilk biçimidir.
Soyut güçler: Pek çok kültür kişisel olmayan
bir doğaüstü güce duyulan inanç etrafında örgüt- Animizm: Bitkilerin, hayvanların, cansız
lenmiştir, bu din tipine animatizm adı verilir. nesnelerin veya şimşek, fırtına gibi doğa
Mana fikri de buna bir örnektir. Kelimenin kendisi olgularının, yani doğadaki her şeyin ruha
Okyanusya kıtasından gelmektedir ve orijinal anla- sahip olduğu inancı etrafında örgütlenen
mı güçlü rüzgar, şimşek veya fırtına anlamına gelir. bir din sistemidir. Animizm genellikle in-
Günümüzde hâlâ güç anlamına gelir ama çok daha sanların doğaya hükmetmeye çalışmadığı,
genel bir anlamda bir gücü ifade eder. Geleneksel kendilerini doğanın bir parçası olarak gö-
olarak belirli yerlerde veya bir kişinin bedeninde rüp yaşadığı toplumlarda görülür.
mana oluşturabilenler başarılı, nüfuzlu kabul edi-

144
5
Sosyal Antropoloji

dikkat
Animizm ve animatizm kavramları animalizm kavramıyla karıştırılmamalıdır. Animalizm, insanların hayvan-
larla kurdukları büyüsel bir ilişkiyi ve bu ilişki çerçevesindeki bazı davranışları içerir. Örneğin avcıların avladık-
ları hayvanlardan özür dilemesi, hayvan postlarına ve kemiklerine özel anlamlar yüklenmesi, hayvanların taklit
edilmesi gibi genellikle av ritüellerinde karşılaşılan davranışlar animalizmi yansıtır.

ÖRNEK: Mana inancının görüldüğü Melanezya’da “En yüksek kabile şefleri öylesine mana yüklüydüler ki
onlarla fiziksel temas sıradan insanlar için tehlikeliydi. Şeflerin manası nereye giderlerse gitsinler, bedenle-
rinden yayılıyordu. Mana toprağa bulaşabilir, böylece şefin ayağının değdiği yerlere basmak başkaları için
tehlikeli hâle gelebilirdi. Şefin yemek yerken kullandığı kap kacağa ve gereçlere bulaşabilirdi. Şefle sıradan
insanlar arasındaki temas; bir elektrik şoku etkisi gösterebilen manadan ötürü, tehlikeliydi. Yüksek şefler
bu denli manaya sahip olduklarından, bedenleri ve eşyaları tabu sayılmaktaydı. Yani sıradan insanların eri-
şemeyeceği bir nitelik taşımaktaydı. Bu yüzden yüksek bir şefle, sıradan insanlar arasında her türlü temas
yasaklanmıştı” (Cem Şahin, 2013: 231).

uygun şekilde davranıldığı zaman ataların ruhları


tanrıların mesajlarını iletebilir, duaları veya ricaları
dikkat
cevaplayabilir. Ancak kendilerine düzgün davra-
Doğaüstü güçlere duyulan inançtaki soyut güç- nışlar gösterilmezse ataların ruhları kötüleşebilir,
lerin en bilinen örneklerinden biri manadır. yaşayanlara çeşitli belalar ve hastalıklar göndererek
intikam alabilir. Bu gibi sorunlardan korunmak
için bu ruhlara yiyecek, içecek ve çeşitli hediyeler
Ruhlar: Doğal ve doğaüstü arasında sınır muğ- biçiminde adaklar sunulur. Pek çok başka ülkede
lak olabilir. Pek çok insan, insanların kendi beden- olduğu gibi Çin’de de ataya saygı geleneği vardır
lerinde doğaüstü veya ruhani bir öge taşıdıkları- ve yaşayanların ataları için saygı göstermesi gere-
na inanır. Hristiyanlık ve İslam dinlerinde buna kir. Madagaskar’da ölüler ihmal edildiğinde kötü
ruh adı verilirken, Hinduzim’de adı atman’dır. şans ve kötü talih geleceğine inanılır, bu nedenle
Filipinler’de yaşayan bir grup olan Tausūg, ruhun düzenli olarak ölüler mezardan çıkarılır ve bir saygı
dört parçası olduğuna inanır. Bu dört parça şunlar- göstergesi olarak kemikleri temizlenir (Henninger-
dır: (1) Kişi hayattayken bile ruhlar aleminde kalan Rener, 2017:8).
aşkın bir ruh, (2) bedene bağlı olan ama rüyalar
aracılığıyla hareket edebilen bir yaşam ruhu, (3)
daima bedene bağlı olan nefes, ve (4) kişinin gölge- Atalar Kültü: Atalar kültü (ataların ruhu-
si gibi olan öz ruhu (Kiefer, 1972). na tapınma olarak da bilinir) ailenin öl-
Pek çok insan ruhların bireyler öldükten sonra müş üyelerinin yaşayan üyelerin kaderini
varlıklarını sürdürdüklerine, bazen dünyada kal- etkileme gücü olduğu inanışıdır.
dıklarına, bazen de doğaüstü alemden ayrıldıkları-
na inanır. Dünyada kalan ruhlar veya “hayaletler”
vefat etmiş kişilerin aileleri veya toplulukları için Eğer insanların doğaüstü bir ruhu, özü, tini var-
aktif rol oynamaya devam edebilirler. Bunların ba- sa o hâlde insan olmayan varlıkların da kendilerine
zıları iyi huylu, bazıları ise kötücül olabilir. Vefat ait bazı ilahi nitelikleri olduğu düşünülebilir. Bu
etmiş olanların ruhlarının bazı ihtiyaçları olduğu düşünceye dayalı olan inanış animizm (animism)
ve yaşayanlardan bazı şeyler talep ettikleri inancı olarak adlandırılır. Bu dinlerde bitkilerin, hayvan-
neredeyse evrensel olarak görülen son derece yaygın ların, cansız nesnelerin, hatta hava, fırtına, şim-
bir inanıştır. Bu nedenle pek çok kültürde ölülere şek, su gibi doğa olgularının bile ruhları olduğuna
saygı göstermek, onları onurlandırmak, iş birlikle- inanılır. Animizm ile ilgili ilk antropolojik tanım,
rini veya onaylarını kazanmak için çeşitli gelenek- animizmin insan toplumlarında gelişen ilk din tipi
ler ve ritüeller vardır. Pek çok kültürde kendilerine

145
5
Din Antropolojisi

olduğuna inanan E.B. Tylor tarafından yapılmıştır.


Tylor’a göre ruhani inanışların temelini rüya gibi
sıradan insan deneyimleri oluşturmuştur. İnsanlar dikkat
rüya gördüklerinde başka bir yere seyahat ettikle- Doğaüstü güç olarak ruhlara duyulan inancın en
rini zannedebilir, ailelerindeki ölmüş kişilerle ile- bilinen örnekleri Atalar kültü ve Şintoizm öğre-
tişim kurduklarını düşünebilirler. Bilinçteki bu tisindeki kamidir.
değişiklik hissi dünyanın göründüğünden fazlası
olduğuna dair fikirler doğurur. Tylor’a göre bu de-
neyimlerle hayatın anlamının ne olduğuna dair so- Tanrılar: Tanrılar en güçlü doğaüstü ruhlar ola-
rulara cevap vermeye yönelik baskılar birleştiğinde rak kabul edilirler, ancak tanrı kavramının bütün
bütün dinî sistemlerin temeli oluşmuş olur. Tylor insanlar tarafından kabul edilen evrensel bir tanımı
ayrıca animist dinlerin zamanla bir Tanrı veya çok yoktur. Genel olarak tanrılar son derece güçlüdür
tanrı içeren daha sofistike din sistemlerine dönüş- ve doğanın bir parçası değildirler, yani insan da
tüğünü varsayar (Henninger-Rener, 2017:8). hayvan da değildirler. Doğal olmamalarına rağmen
pek çok tanrının insanlar tarafından tanınabilen ve
insanlarla ilişkilendirilebilen nitelikleri ve kişilikleri
vardır. Genellikle ya insan biçiminde, insansı ni-
dikkat telikte (antropomorfik) ya da hayvan biçimde ve
Tylor’a göre ilk din biçimi animizmdir, bu din hayvansı nitelikte (zoomorfik) düşünülürler. Bazı
zamanla evrilerek çok tanrılı ve tek tanrılı dinle- dinlerde tanrılar insanlarla doğrudan ilişki için-
re dönüşmüştür. deyken bazı diğer dinlerde insanlara daha mesafeli
dururlar.
Günümüzde Tylor’un dinin evrimiyle ilgili fi- Tek bir üstün Tanrı fikrinin olduğu dinler tek
kirleri yanlış kabul edilmektedir. Çünkü hiçbir tanrılı/monoteist dinler olarak adlandırılır. Dün-
din sistemi diğerinden daha sofistike kabul edil- yadaki en yaygın tek tanrılı dinler Hristiyanlık,
mez. Günümüzde bazı animist dinler varlıklarını İslam ve Museviliktir. Bu üç dinin toplam mensu-
sürdürmektedir ve bu dinlerin milyonlarca men- bu dünya genelinde yaklaşık dört milyardır. Çok
subu vardır. Bunların en çok bilinenlerinden biri tanrılı/politeist dinlerde ise birden fazla tanrı var-
Japonya’nın geleneksel diniî olan Şintoizm’dir. dır. Dünyadaki en yaygın çok tanrılı dinlerden biri
Şintoizme göre bitkilerde, hayvanlarda, kayalarda, olan Hinduizm’in bir milyardan fazla mensubu
yerlerde ve bazen da insanlarda kami adı verilen bir vardır. Bu dinde her biri farklı becerilere sahip olan
ruh bulunur. Dağlar, ormanlar, şelaleler ve mabet- ve farklı konularla ilgilenen bir dizi tanrı yer alır
ler gibi bazı yerlerin kami ile çok daha güçlü bağı (Henninger-Rener, 2017: 9).
vardır. Japonya’daki Şinto tapınaklarının girişinde
özel işaretli kapılar (torii) bulunur. Bu kapılar sı- Davranış Kuralları
radan gerçeklik ile kamiyi muhafaza eden kutsal
Dinî inanışlar toplumsal kontrolün önemli öge-
mekanı birbirinden ayırırlar.
lerinden biridir çünkü hangi davranışın makul ve
doğru bulunup kabul edileceğini, hangisinin yan-
lış görülüp cezalandırılacağını belirler. İstenmeyen
davranışlara yönelik cezalar zaman zaman doğaüstü
cezaları da kapsayabilir. Bunun en bilinen örnek-
lerinden biri Musevilik inancında On Emir’de ifa-
de edilmiş olan ve sonraları Hristiyanlık ve İslam
öğretilerinde de tekrarlandığı görülen temel yasak-
lardır. Bu yasaklar arasında hırsızlık, cinayet, zina,
kıskançlık gibi davranışlar yer alır. Bu davranışla-
rı gösterenler mensubu oldukları dinî topluluğun
diğer üyeleri tarafından sosyal olarak reddedilir ve
Resim 5.1 Japonya, Kyoto’da tapınağın önündeki Torii potansiyel olarak Tanrı tarafından da cezalandırıla-
kapısı caklarına inanılır.

146
5
Sosyal Antropoloji

Dünyanın en yaygın dinlerinden biri olan Bu-


dizm de ruhani inanışlarla günlük yaşamdaki dav-
ranış kuralları arasında çok sıkı bağlantılar kuran
bir dindir. Budistler bir zamanlar sıradan bir insan-
ken çalışma ve disiplin sayesinde bilgeliğe ulaşmış
olan Buda’nın öğretilerini takip ederler. Budizm’de
tanrı veya tanrılar yoktur. Bunun yerine bu dine
mensup olanlar meditasyon gibi tekniklerle öngörü
sahibi olmaya çalışırlar, böylece anlamlı bir haya-
ta ulaşmayı ve nihayetinde, belki çok uzun zaman
sonra, Nirvana’ya ulaşmayı hedeflerler.
Her ne kadar Budizm’i antropolojik olarak bir
kategoriye yerleştirmek zor olsa da evrendeki bir
ahlaki güç olan karma ile temsil edilen bir anima-
tizm ögesi barındırır. İnsanların karmaları bireysel
eylemleriyle oluşur. Örneğin diğer insanlara yöne-
lik nezaket olumlu karma yaratırken, hayvanları öl-
dürmek gibi Budist öğretide yasaklanan davranışlar
olumsuz karma yaratır. İnsanların hayatları boyun-
ca biriktirdikleri olumlu karmanın miktarı önem-
lidir. Çünkü bu, o kişinin sonraki hayatında nasıl
yeniden doğacağını belirler. Bir canlının öldükten
sonra yeni bir bedende başka bir hayata başlayacağı
fikri reenkarnasyon (ruh göçü) olarak adlandırı-
lır ve çeşitli dinlerde yer alır. Budizm’de insanların Resim 5.2 Myanmar’da bir Budist tapınağı
reenkarnasyonları hayatları boyunca edindikleri,
biriktirdikleri karmanın niteliğine bağlıdır. Re-
enkarnasyon ile yeniden doğanlar insan olarak
doğmayabilirler. Tekrar insan biçiminde doğmak Sanskritçede sönme anlamına gelen Nir-
iyi talih olarak görülür. Çünkü insanlar kendi dü- vana, Budizm öğretisinde (ve bazı diğer
şüncelerini ve davranışlarını kontrol edebilirler ve antik Hint geleneklerinde) arzulardan ve
böylece iyi karma biriktirebilirler. Budistlerin tek- kişisel bilinçten arınma noktasını ifade
rar insan olarak doğmak için Buda’nın öğretilerini eder, yapılan tüm meditasyonların nihai
takip etmeleri, gündelik yaşamlarında disiplinli, te- amacı bu düzeye ulaşmaktır.
vazu sahibi, nefsine hakim olan, nazik insanlar ola- Karma, Hinduizm ve Budizm öğretilerin-
rak yaşamaları gerekir (Henninger-Rener, 2017:9). de insanların niyetli eylemleri ile meydana
Buradan da anlaşılacağı üzere, davranış kuralları gelen bir güçtür ve gelecekte bazı sonuçlar
pek çok inanç içinde katı bir şekilde belirlenmiştir. doğuracağına, kişinin geleceğini, özellikle
Bu kurallar bir yandan toplumsal düzenin istenen sonraki yaşamını etkileyeceğine inanılır.
şekilde devamını, diğer yandan kişisel olarak dinsel
amaçlara ulaşmayı sağlarlar.
Ritüeller/Ayinler
Dinî inanç sistemlerinin en kolay gözlemlenen
ögesi ritüellerdir. Victor Turner (1972) ritüelleri
“aktörün amaç ve çıkarlarını gerçekleştirmek ama-
cıyla doğaüstü varlık veya güçleri etkilemek üzere
tasarlanmış olan, münzevi bir yerde yapılan, ka-
lıplaşmış sıralı aktiviteler” olarak tanımlar. Ritüel-

147
5
Din Antropolojisi

lerin kesin amaçları olur. Örneğin evlenme ritüeli na geçmek için hazırlık yaparlar. İkinci aşama olan
insanlar arasında dinen onaylanmış bir birlik kurar, eşik aşaması bireylerin genellikle bazı sınavlardan
ama aynı zamanda semboliktirler de. Ritüellerde veya denemelerden geçtiği bir aşamadır. Bu sınav
kullanılan nesneler ve yapılan eylemler gerçekteki veya denemeler kişiyi yaşamının sonraki aşamasın-
varlıklarından daha fazla anlama sahiptirler. Mese- da karşılaşacağı yeni toplumsal rollere hazırlamak
la bazı toplumlarda düğün törenlerinde giyilen be- amacına yöneliktir. Son aşama olan birleşme aşa-
yaz düğün kıyafetleri sembolik olarak saflığı, yine masında birey topluma onaylanmış yeni bir top-
bazı kültürlerde cenazelerde giyilen kıyafetlerin lumsal statüyle döner.
rengi yası simgeler. Elbette bu semboller kültür- Dünya genelinde çocukluktan yetişkinliğe ge-
den kültüre değişir. Örneğin Japonya’da ve pek çok çişte yapılan geçiş ritüelleri oldukça yaygındır. Gü-
Batı toplumunda yası temsil eden renk siyahken, ney Afrika’da Xhosa topluluklarında ergenlik dö-
Budist geleneğinde yas beyaz renkle temsil edilir. nemindeki oğlan çocukların erkekliğe geçişlerinde
Vietnam’da da insanlar yasta olduklarını göstermek ayinin üç aşaması için de belirlenmiş eylemler söz
için başlarına sarı veya beyaz bantlar takarlar. konusudur. Ayrılma aşamasında oğlanlar evlerin-
den ayrılırlar, sünnet edilirler ve sünnet olurken
hiçbir endişe, rahatsızlık veya acı ifadesi gösterme-
Ritüel/ ayin, doğaüstü güçleri etkilemek meleri gerekir. Sünnetten sonra izolasyon içinde
amacına yönelik olarak önceden düzen- yaşayarak yaraların iyileşmesini beklerler. Bu aşa-
lenmiş kalıplara uygun şekilde, tekrarla- ma eşik aşamasıdır ve bu süre içinde aynı ritüele
nan sıralı eylemlerden oluşan aktivitelere birlikte girdikleri oğlan çocuklarından başka hiç
verilen isimdir. kimseyle konuşmazlar. Bu stresli zaman, oğlanların
birbirleriyle hayatları boyunca sürecek güçlü bağlar
kurmalarını sağlar. Eve geri dönmelerinden önce
Dünya genelindeki dinsel ritüelleri tanımlamak izole olarak yaşadıkları geçici barakalar yakılır, bu
ve yorumlamak için çok sayıda antropolojik çalış- yangın çocukluğun kaybedilişini sembolize eder.
ma yapılmıştır. Bu ritüellerin ayrıntıları kültürden Katılımcılar topluluklarına geri döndüklerinde,
kültüre değişse de amaçlarına dayanarak genel bir yani birleşme aşamasında artık erkek olarak kabul
sınıflandırma yapmak ve ritüelleri üç kategoriye edilirler ve topluluktaki gizli hikâyeleri öğrenmele-
ayırmak mümkündür. Bunlardan ilki geçiş ritüel- rine izin verilir (Golomski, 2012).
leri/ayinleri olarak adlandırılır ve yaşamın çeşitli
aşamaları arasındaki geçiş için tasarlanmış seremo-
nilerden oluşur. İkincisi yoğunlaştırma veya güç- Geçiş ritüeli, yaşamın çeşitli aşamaları
lendirme ritüelleri/ayinleri olarak adlandırılan, arasındaki geçişler için tasarlanır. Çoğu
genellikle kriz dönemlerinde topluluğu bir araya toplumda doğum, evlenme ve ölüm için
getirmek için tasarlanmış ayinlerdir. Üçüncüsü yapılan ritüeller geçiş ritüellerinin örnek-
ise diriltme veya canlandırma ritüelleri/ayinleri lerindendir.
olarak bilinen, yine genellikle kriz zamanlarında
gerçekleştirilen, savaş, kıtlık veya yoksulluk gibi
ciddi sorunları ruhani veya doğaüstü müdahale sa- Güçlendirme (İntensification)
yesinde çözmek amacıyla yapılan ayinlerdir (Hen- Ritüelleri
ninger-Rener, 2017:10). Şimdi bunları biraz daha
detaylı inceleyelim. Geçiş ritüelleri gibi güçlendirme ritüelleri de
dünya genelinde oldukça yaygındır. Bu ritüeller
topluluğun üyelerini birbirine bağlamak, insan-
Geçiş (Passage) Ritüelleri ları kendilerini topluluğun üyesi olarak görmeleri
Arnold Van Gennep, 1909’da yaptığı çalışmada yönünde cesaretlendirmek, komünitas duygusu
geçiş ritüellerinin üç ayrı aşamada yapıldığını belir- yaratmak için yapılır. Komünitas, topluluk üye-
tir. Bu aşamalar ayırma, eşik ve birleşme aşamaları- lerinin gündelik yaşamdaki hiyerarşinin dışına
dır. İlk aşamada bireyler kendilerini mevcut sosyal çıkıp eşitler olarak gerçekleştirdikleri ritüel sıra-
çevrelerinden çıkartır ve yaşamın sonraki aşaması- sında duydukları coşkuyu ifade eden bir kavram-
dır ve topluluğun güçlenmesini sağlar. Örneğin,

148
5
Sosyal Antropoloji

Güney Pasifik’teki Vanuatu’da bulunan Pentecost


Adası’nda her bahar kara dalışı (land diving) adı
verilen seremoniler yapılır. Çoğu ritüel gibi bunun
da birden fazla amacı vardır. Bu amaçlardan biri
cesaret sergileyerek ruhları etkilemek ve böylece
iyi bir hasat için onlardan yardım almaktır. Bunu
gerçekleştirmek için topluluğun üyesi olan erkek-
ler ağaç dallarıyla 18-24 metrelik kuleler yaparlar,
asmalardan yapılan iplerle kendilerini ayak bilek-
lerinden bu kulelere bağlar ve kuleden aşağı baş
aşağı atlarlar. Kara dalışı için yapılan hazırlıklara
topluluğun neredeyse bütün üyeleri katılır. Erkek-
ler kuleyi inşa etmek ve asmaları toplamak için en Resim 5.4 John Frum ritüelinden bir sahne. Ada
az bir ay çalışırlar. Topluluktaki kadınlar da ritüel yerlileri silahları temsil eden sopaları taşıyor ve adayı
için özel kostümler ve danslar hazırlar. Bu süreçte yıllar önce terk etmiş olan askerlerin yürüyüşlerini taklit
herkes dalış yapacak kişilerle ilgilenir, çünkü dalış ediyor.
sırasında yaralanabilirler. Hem kara dalışı öncesin- Kaynak:https://www.smithsonianmag.com/history/in-
deki hazırlıklar, hem de ardından yapılan kutla- john-they-trust-109294882/
malar oldukça etkili bir güçlendirme ritüeli oluş-
turur. Bu ritüel aynı zamanda bir geçiş ritüelidir,
topluluktaki yaşlıların tanıklığında kulenin yüksek
kısımlarından atlayan ergen oğlanlar erkek olarak Türkçeye dar anlamda topluluk olarak
kabul edilebilirler (Henninger-Rener, 2017:11). çevrilen Komünitas kavramı geniş anlam-
da topluluk üyelerinin ritüeller sırasında
gündelik hayattaki hiyerarşiden arınıp
eşitlenmelerini ve ritüel sırasında duyduk-
ları coşkuyu ve keyfi ifade eder.
Güçlendirme ritüelleri, genellikle kriz dö-
nemlerinde yapılan ve topluluğu bir araya
getirmek, bağlılığı güçlendirmek amacına
yönelik olan ritüellerdir.

Canlandırma (Revitalization)
Ritüelleri
Canlandırma ayinleri zor dönemlerde, hatta fe-
laketler sırasında ortaya çıkan, doğaüstü güçlerin
yardımıyla toplumu içinde bulunduğu zor durum-
dan kurtarmaya yönelik ritüellerdir. Bunlara bir
örnek olarak Güney Pasifik’teki Tanna Adası’ndaki
John Frum ritüeli gösterilebilir. İkinci Dünya Sava-
şı sırasında Güney Pasifik’teki pek çok ada gibi bu
ada da Amerikan askerî kuvvetleri tarafından geçici
üs olarak kullanılmıştır. Daha önceleri izole olmuş
şekilde yaşayan adalılar bu dönemde modern ci-
Resim 5.3 Kara dalışı yapmak üzere kuleden atlamaya
hazları, elektrik ve otomobilleriyle gelen Amerikan
hazırlanan bir Pentacost yerlisi
askerleri nedeniyle çok hızlı bir dönüşüm yaşa-
Kaynak: https://www.wikiwand.com/en/ Land_diving mışlardır. Ada yerlileri bu gelişmeleri açıklamaya
(Creative Commons lisansı) çalışmış ve bu yabancı materyallerin ada halkını
güçlü bir tanrı veya ata ruhu tarafından verildiğine

149
5
Din Antropolojisi

inanmışlardır. Bu görüş kabul edildikçe bu zen- Dinî Uygulayıcılar: Rahip, Şaman,


ginliği hediye eden varlığa da bir isim verilmiştir: Peygamber
“John Frum”. Bu isim, askerî üs kurulduğundan, Ritüeller son derece karmaşık olabilirler, sonuç-
alet ve malzemelere, zenginliğe kavuşulduğundan ları da topluluk için oldukça önemlidir. Bu neden-
beri adalıların çok duyduğu bir sözün, “John from le genellikle ritüeli denetleme sorumluluğu uzman
America” (Amerika’dan John) cümlesinin akılda uygulayıcılara verilir. Pek çok dinde dinî uygulayı-
kalan kısmıdır. Savaş bitip askerî üs kaldırıldığın- cıların yüksek sosyal statüleri vardır ve toplumdan
da Tanna yerlileri yeni edindikleri zenginlikleri büyük saygı görürler. Bazıları sundukları hizmetler
kaybetmiş ve büyük bir travma yaşamışlardır. Bu sayesinde oldukça zengin olabilir, bazıları ise maddi
kaybın nedeni onlara göre, kendilerine bu zen- dünyayı reddederek yoksul şekilde yaşarlar. Dünya
ginliği veren John Frum’un verdiklerini geri almış genelinde dinî uygulayıcılar için evrensel bir ter-
olmasıdır. John Frum’u etkilemek ve geri aldığı minoloji olmasa da üç ana kategoride incelenirler:
aletleri ve malzemeleri adaya tekrar göndermesini rahipler, şamanlar ve peygamberler.
sağlamak için “John Frum ritüeli” adı verilen bir
ritüel yapmaya başlarlar. Bu ritüel çerçevesinde her Rahip (priest): Rahip kavramı antropolojide
yıl Şubat ayının 15’inde ada yerlileri Amerikalılar- belirli bir dindeki din görevlisini değil, din uygu-
la ilişkilendirdikleri sembolleri kullanır, Amerikalı layıcıları içinde bir kategoriyi ifade eder. Bu açıdan
askerlerden kalmış olan kıyafetleri giyer, omuzları- bu metinde kullanıldığı şekliyle rahip, Hristiyanlık
na tüfek gibi görünen sopalar yerleştirir, askerlerin dinindeki rahipleri ifade etmez. Genel tanımıyla
davranışlarını taklit ederler. Her ne kadar bu ritüel rahip, tam zamanlı dinî uygulayıcı olan, diğer bir
dönüştürücü bir etki yaratmasa, yani kaybettikle- deyişle dinî uygulamaları gerçekleştiren bir meslek
ri zenginliğin adaya geri gelmesini sağlamasa da grubunun üyesi olan kadın veya erkeklerdir. Bu
topluluk üyeleri ayini yapmaya devam etmektedir. pozisyon sadece ileri derecede mesleki uzmanlaş-
Resim 5.4’te 2006 yılında yapılan John Frum ritü- manın görüldüğü toplumlarda söz konusudur. Ra-
elinden bir sahne görülmektedir. Köydeki yaşlılar- hipler Tanrı (veya tanrılar) ile insanlar arasındaki
dan birine bu inancın neden devam ettiği soruldu- aracılardır. Dinsel geleneklerde rahiplerin sahip ol-
ğunda şu cevabı vermiştir: “Siz Hristiyanlar iki bin ması gereken nitelikler çok çeşitlilik gösterir. Örne-
yıldır İsa’nın dünyaya geri dönmesini bekliyorsu- ğin Hristiyan geleneğinde rahiplerin bir yüksek öğ-
nuz ve hâlâ umudunuzu kaybetmediniz” (Rafaelle, renim kurumundan mezun olması gerekir. Pujari
2006). John Frum geleneği bir kargo kültü olarak adıyla bilinen Hindu rahipleri ise bu görevi yapa-
da görülebilir. Kargo kültü, maddi zenginlik elde bilmek için kutsal Sanskrit dilini öğrenmeli, Hin-
etmeyi amaçlayan ritüelleri ifade eden bir kavram- du seremonileri konusunda yeterli hâle gelene dek
dır. Ancak antropologlar kargo kültü kavramını uzun yıllar harcamalı, ayrıca vejetaryen beslenme
kullanmayı pek tercih etmezler çünkü John Frum gibi yaşam tarzıyla ilgili bazı katı sınırlamalara uy-
ritüeli eşyalara, mallara odaklansa da kargo kültü malıdırlar. Geleneksel olarak sadece Brahman kastı
kavramı ritüelin içindeki karmaşık motivasyonları içinden erkekler pujari olabilir ama bu gelenek de-
basitleştirme riski taşır. Ayrıca kült (tapınım) teri- ğişmekte, günümüzde başka kastlardan erkekler ve
minin kendisi de tehlikeli inançlar imasını taşıdı- kadınlar da rahipliğe katılmaktadır. Rahipliğin gö-
ğından ritüelin anlamının yanlış anlaşılması ihti- rüldüğü toplumlarda rahipler tapınma kurallarını
mali vardır. Bu nedenle zenginliği ve çeşitli malları belirleme ve dinî alanlara girme konusunda yüksek
geri getirmeye yönelik olsa da antropologlar, John düzeyde kontrole sahiptirler. Böylece sıradan ina-
Frum ritüelini kargo kültü olarak nitelendirmek is- nanlar ile Tanrı veya Tanrıları birbirinden ayırma
temezler (Henninger-Rener, 2017:11). işlevi görürler (Turner, 1972:438).
Şaman: Şaman terimi yüzlerce yıldır kısmi süre-
li dinî uygulayıcıları ifade etmek için kullanılmıştır.
Canlandırma ritüelleri, genellikle kriz za- Şamanlar gerektiğinde dinsel ritüeller düzenlerler
manlarında gerçekleştirilen, savaş, kıtlık ama bunların dışında toplulukta normal işlere de
veya yoksulluk gibi ciddi sorunları ruhani katılırlar. Bir şamanın dinsel uygulaması ruhlarla,
veya doğaüstü müdahale sayesinde çöz- tanrılarla veya doğaüstü alanla kurduğu doğrudan
mek amacıyla yapılan ritüellerdir. iletişim kurma becerisine bağlıdır. Şamanların en

150
5
Sosyal Antropoloji

önemli özelliği normal gerçekliği aşmak, farklı bir (1999:71) bu esrime hâlinin kendine güveni artır-
dünyada doğaüstü güçlerle iletişim kurmak, hatta dığı, kişiyi korkulardan ve endişelerden kurtardığı,
belki onları manipüle etmektir. Bu beceri doğuştan iç huzur sağladığı, yani bireyler üzerinde iyileştirici
gelebildiği gibi sonradan da öğrenilebilir. Sıradan bazı etkilere sahip olduğu sonucuna varır. Kendine
dünyayı aşarak ruhsal aleme geçme becerisi saye- özgü koşullara sahip bir ortamda kendinden geçene
sinde şamanlar kayıp insanların veya hayvanların kadar dans eden bireylerin bu eylem sırasında eşit-
yerini saptayabilir, ya da hastalığın ruhani nedenini lik ve uyum hissine sahip olduğunu, kendi bireysel-
tespit ederek hastaları iyileştirebilir. liklerini geride bırakıp komünitas hissine ulaştığını
Kuzey Rusya’da yaşayan Chucki’ler arasında savunur. Bu nedenle geleneksel şamanların liderlik
bazı insanların şaman olmak için özel bir çağrı al- edici rolüne gönderme yaparak, bu tip etkinlikler-
dığına inanılır. Bu insanlar genellikle topluluğun deki disk jokeylere (DJ’lere) zaman zaman tekno-
kendi bağlamında anormal kabul edilen kişilik şaman adı verilmektedir (Hutson, 1999).
özelliklerine (sinirlilik, huysuzluk, aksilik, endişe)
sahiptir. Benzer şekilde bazı araştırmalar Şama-
nizmin şizofreni gibi durumları kültürel olarak
kabul etmenin yollarından biri olarak görülebile- dikkat
Şamanlar doğaüstü varlıklarla kişisel olarak ileti-
ceği sonucuna varmıştır (Strassman, 2000). Eğer
şim kuran, daha çok avcı toplayıcı toplumlarda
bu doğruysa, bunun nedeni şamanlık için gerekli
görülen din uygulayıcıları iken rahipler güçlerini
koşullardan birinin de vecit gibi bir bilinç değişi-
ritüellerden, dinî metinlerden ve mesleki pozis-
mi olması olabilir. Şamanların farklı, doğaüstü bir
yonlarından alan eğitimli uzmanlardır ve daha
âleme girdikleri bu bilinç değişimi rüyalarla, halü-
çok tarım ve sanayi toplumlarında görülürler.
sinatif maddelerle, ritmik müzikle, yoğun danslar-
la gerçekleşmektedir. Örneğin, Güney Amerika’da
yukarı Amazon bölgesindeki şamanlar yüzyıllardır Peygamber/Elçi/Yalvaç (prophet): Peygamber
doğaüstü aleme geçmek için halüsinatif etkileri (elçi ya da yalvaç olarak da bilinir), doğaüstü alem-
olan bir bitkiden yapılan ve ayahuasca adı verilen le doğrudan iletişim kurduğunu ve ilahî mesajları
bir içeceği kullanmaktadırlar. Peru’daki Shipio diğerlerine iletebildiğini iddia eden kişilere veri-
kabilesi bu içeceğin şamanın ruhunu bedeninden len addır. Pek çok din topluluğu bir peygamberle
çıkardığına, böylece şamanın kayıp veya çalınmış başlar, örneğin İslam, Hristiyanlık ve Musevilik
bir ruhu bulup geri getirebileceğine inanır. Pek çok öğretilerinde tanrının buyrukları topluma peygam-
kültürde ruhun kaybolması veya çalınması hasta- berler aracılığıyla iletilir. Ancak kavramın çerçevesi
lıkların temel nedeni olarak kabul edilir. Shipio’lar geniştir ve bu dinlerde adı geçen peygamberlerle
ruhun bedenden ayrı bir varlık olduğuna, iradeye sınırlı değildir. Örneğin; bir dinsel topluluk olarak
bağlı olarak ayrılıp geri gelebileceğine inanırlar. Bu Mormonlar’ın oluşması Moroni adındaki bir me-
inanca göre şamanlar atahuasca etkisi altındayken lekten tebliğ aldığını iddia eden ve din mensupları-
ruhları çalabilir, çalınmış ruhları bulup geri geti- nın peygamber olarak kabul ettiği Joseph Smith’in
rebilir, hatta intikam için düşmanı öldürebilirler 1830 yılında Son Zaman Azizleri Kilisesi’ni kurma-
(Henninger-Rener, 2017:13). sıyla gerçekleşmiştir (Henninger-Rener, 2017:13).
Antropolog Scott Hutson (1999) şamanların Bir rahiple peygamber arasındaki ana ayrım oto-
ulaştığı vecit benzeri bilinç değişimi ile büyük bir ritelerinin kaynağıdır. Rahipler otoritelerini biçim-
dans partisinde, yüksek müzik eşliğinde tekrar sel olarak örgütlenmiş bir din içindeki bir mesleki
eden hareketlere dayalı danslarla ulaşılan esrime, pozisyondan ve kutsal metinlerden alır. Peygam-
kendinden geçme hâli arasındaki benzerliklere dik- berler ise otoritelerini ilahi olanla doğrudan ileti-
kat çeker. Bu kendinden geçme hâli yanıp sönen şim kurmalarından ve karizmaları sayesinde diğer
parlak ışıklarla, tükenene kadar dans etmekle, ba- insanları meşruluklarına inandırmalarından alırlar.
zen de halüsinatif ilaçların etkisiyle oluşur ve in- Peygamberlerin öngörüleri ve rehberlikleri özellikle
sanlarda şamanların yaşadığı aşkınlığa benzer psi- toplumsal acıların yaşandığı dönemlerde veya kaos
kolojik etkiler yaratabilir. Bu tip esrime anlarında ortamlarında çok güçlü ve ikna edici olabilir.
insanlar kendilerini unutabilir, sıradan benliklerini
aşabilirler. Yaptığı incelemeler sonucunda Hutson

151
5
Din Antropolojisi

Öğrenme Çıktısı
2 Dinî kozmolojileri, doğaüstü inanışları, davranış kurallarını ve ritüelleri açıklayabilme
3 Din uygulayıcılarının özelliklerini karşılaştırabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Jamie Uys’un yönettiği,


Mensubu olduğunuz top-
1980 yapımı “Tanrılar Çıl-
İslam dinindeki ritüellere luluğa bağlılığınızı artıran,
dırmış Olmalı” adlı filmi
örnek verin. komünitas benzeri dene-
izleyin ve öğrendiklerinizle
yimleriniz nelerdir?
ilişkilendirin.

DİNÎ AÇIKLAMAYA YÖNELİK lar kronolojik olarak incelenebileceği gibi, dini ne


KURAMLAR şekilde tanımladıklarına göre, yani tematik olarak da
incelenebilir. Tematik olarak antropologların ve on-
Doğaüstü konuları çalışmak pek çok açıdan zor-
ların düşüncelerini etkileyen diğer sosyal bilimcilerin
dur. Her şeyden önce, konunun kendisini tanımla-
din yaklaşımlarını bilişsel tanımlar, toplumsal düzene
mak zordur. Gündelik yaşamımızda din kavramıyla
dayalı tanımlar, duygulara dayalı tanımlar, varoluşçu
genellikle İslam, Hristiyanlık, Musevilik gibi belirli
tanımlar, davranışsal tanımlar ve kültürel tanımlar
bir inanç biçimini ve bu inançlara katılma biçim-
şeklinde sınıflandırmak mümkündür (Crapo, 2002,
lerini kastediyoruz, ama kavramın evrensel olarak
14-43; Bowie, 2017:3-7). Şimdi bu yaklaşımları ve
bu şekilde anlaşıldığı söylenemez. Bazı toplumlarda
dini ne şekilde açıklayıp tanımladıklarını inceleyelim.
din, cennet, cehennem, dua gibi kavramları ifade
edecek kelimeler yoktur. Pek çok toplumda dinsel
veya ruhani pratiklerle insanların gündelik yaşam-
larının birer parçası olan diğer alışkanlıklar arasında Antropolojik olarak din en genel anlam-
kesin bir ayrım yapılmaz. Bazı toplumlarda doğa- da “insanların açıklanamayan, bilinmeyen
üstü varlıklara inanılır ancak bu varlıklar tanrı ola- ile bağ kurma çabaları sonucunda ortaya
rak adlandırılmaz. Bazı diğer toplumlarda ise doğal çıkan süreç ve eylemlerin genel adı” veya
ve doğaüstü arasında ayrım yapılmaz, ruhların da “insanların doğaüstü varlıklara ve güçle-
insanlarla aynı fiziksel dünyayı paylaştıklarına ina- re yönelik zihinsel tutumları ve davranış
nılır. Bazı kültürlerde din kavramı ile maneviyat, örüntüleri” şeklinde tanımlanır.
ruhanilik, hatta büyü kavramları arasındaki ayrım
bile belirsizdir (Henninger-Rener, 2017:2).
Bilişsel Tanımlar: İnanç Olarak Din
Antropoloji açısından din, toplum-kültür iliş-
Din kavramını ilk tanımlayanlardan biri, ant-
kileri sürecinde insanlarda doğaüstü varlıklara ve
güçlere yönelik olan zihinsel tutumlar (inanç, iman, ropoloji alanında dünyadaki ilk profesör olan Ed-
itikat) ve davranış örüntüleridir (ritüel, ayin, ibadet). wards Burnett Tylor’dur (1832-1917). Tylor dini ge-
Doğaüstü ile kastedilen, insanların gündelik yaşam nel olarak bilimsel olmayan inançlar sistemi olarak
deneyimlerinin dışında, gizemli, doğrulanamayan, görmüştür. Ona göre dinin minimum tanımı ani-
açıklanamayan metafizik alandır. Diğer bir deyişle mizmdir, yani ruhlar, hayaletler, iblisler ve tanrılar
din, insanların gözlemlenemeyen, kestirilemeyen, gibi ruhani varlıklara duyulan inançtır. Latince ani-
açıklanamayan, bilinmeyen ile bağ kurma çabaları ma (ruh) kökünden gelen animizm kavramı Tylor
sonucunda ortaya çıkan süreç ve eylemlerin genel için din kavramıyla eş anlamlıdır. Tylor’a göre in-
adıdır (Şahin, 2016:458). Bununla birlikte dinin sanların en eski ataları insanlar gibi canlı veya can-
nasıl tanımlandığı, tanımlayanların yaklaşımlarına sız tüm diğer varlıkların bir ruhu, yaşam gücü veya
bağlı olarak değişir. Dini açıklamaya yönelik kuram- kişiliği olduğuna inanmışlardır (Bowie, 2017:8).

152
5
Sosyal Antropoloji

Tylor’a göre din yaşadığımız fiziksel dünyayı


anlamlandırmak için yapılan yanlış bir girişimdir.
dikkat Bilim kadar rasyonel olan ama hatalı, yanlış bir so-
Bilişsel tanımlar dini doğaüstü inanışlar çerçeve- nuca varan bir girişimdir. Bu perspektif daha son-
sinde, inanış olarak tanımlar. raları Robin Horton tarafından da benimsenmiştir
(1932-). Horton’a göre Afrika dinleri de aynı bi-
Tylor’un görüşleri yine evrimci yaklaşım için- limsel pratikler gibi neden sonuç ilişkileri kurma-
de yer alan Herbert Spencer’ın dinle ilgili düşün- ya çalışan girişimlerdir, ancak yetersiz ya da yanlış
celerinden etkilenmiştir. Herbert Spencer’a göre bilgiye dayalıdırlar (Bowie, 2017:3). Melfrod Spiro
dinler rüyalarda benliğin bedeni terk edebileceği da Tylor’ın tanımından etkilenmiş ve dini “kültürel
gözleminden doğmuştur. İnsan iki boyutludur ve olarak kabul edilmiş insanüstü varlıklarla kültürel
ölümden sonra ruh rüyalarda olduğu gibi beden- olarak kabul edilen biçimlerde etkileşime girmekle
den ayrı bir şekilde yaşamaya devam edecektir. Eski oluşan bir kurum” olarak tanımlamıştır. Dine yö-
ataların veya öne çıkan önemli kişilerin hayaletleri nelik bu tip bilişsel tanımlar etnosentrik olmakla ve
de eninde sonunda tanrı statüsüne kavuşturulur. Batı kültürünü merkeze almakla, doğal/doğaüstü
Hatta ataların mezarlarına şarap gibi içkilerin dö- gibi dünyadaki pek çok dine uymayan bir ayrıma
külmesi adeti de zamanla tanrılara kurban verme dayanmakla eleştirilmiştir (Crapo, 2002, 15-16).
davranışına dönüşmüştür. Spencer’ın da savundu-
ğu bu görüşe MÖ 315’teki çalışmaları nedeniyle
Sicilyalı Euhemerus’tan yola çıkılarak Euhemerism Euhemerism: Mitolojinin insanların
adı verilir. Dolayısıyla bu görüşe göre dinlerin te- ilahlaştırılmasıyla oluştuğunu, dolayısıyla
melinde atalar yer alır. Tylor, Spencer’ın sosyal ev- tanrıların tarihsel olaylara, gerçekte yaşa-
rimle ilgili düşüncelerini ve kısmen de olsa dinin mış insanların hikâyelerine dayandığını
kaynağının rüya olduğu yönündeki görüşlerini savunan görüş.
kabul eder, ama dinin kaynağı konusunda ruhun
rolünü vurgulamayı tercih eder. Dolayısıyla görü- İskoç antropolog James George Frazer (1854-
şüne animizm hakimdir. 1941) Tylor’un görüşlerini benimsemiş, din, büyü
Tylor antropolojide hâlâ etkili olan bir kültür ve toplumla ilgili evrensel bir teori oluşturmaya ça-
kavramı geliştirmiştir. Buna göre kültür sadece lışmış ve çalışmalarını Altın Dal adındaki eserinde
dini değil, bilgiyi, inancı, sanatı, ahlakı, yasala- toplamıştır. Frazer’a göre din insan yaşamını ve do-
rı, gelenekleri ve diğer sosyal alışkanlıkları içeren ğal dünyayı kontrol ettiğine inanılan doğaüstü güç-
karmaşık bir bütündür. Bazı kültürlerdeki kültü- lere inanma ve tapınmadır. Ancak Tylor’dan farklı
olarak Frazer din ve büyü arasında ayrım yapar.
rel ögeler kültürel yayılma yoluyla başka nesillere
Ona göre büyü dinden önce ortaya çıkmıştır. Za-
veya bölgelere aktarılmıştır. Sosyal/kültürel evrimci
manla büyünün yanlış ve aldatıcı olduğu düşünül-
yaklaşım içinde yer alan Tylor’a göre daha gelişmiş
müş, insanlar psikolojik destek alabilecekleri başka
toplumlarda bulunan ilkel özellikler, fosil gibi ön-
araçlar aramış ve ruhsal varlıkların kendilerine yar-
ceki evrimsel aşamalardan kalan kalıntılardır ve bir dım edebileceği illüzyonunu oluşturmuşlardır. So-
bakıma sosyal evrimin kanıtıdırlar. Tylor pek çok nunda dinin de işe yaramadığını fark ettiklerinde,
dinsel halk geleneğini (mesela yaz dönümünde ya- yüzlerini bilime dönmüşlerdir. Hem bilim hem de
kılan şenlik ateşleri gibi) bu gibi kalıntılar arasında büyü temel olarak doğal yasaların manipülasyonu-
görür ve bu kalıntıların en eskilerinin dilde oldu- na dayanır. Fakat dinin temelinde kişiliklere veya
ğunu belirtir. Mesela günümüzde kullanılan mitle- tanrılara duyulan inanç yer alır (Bowie, 2017:8).
rin, öykülerin ve atasözlerinin bile yarı-unutulmuş Din ve büyü arasındaki ilişki karmaşıktır ve pek
inançları yansıttığını ileri sürer (Bowie, 2017:8). çok din büyüsel olarak tanımlanabilecek fikirler
Örneğin gündelik yaşamda kullandığımız “bana veya ritüeller içerir. Marcel Mauss, Büyünün Ge-
kuşlar söyledi” ifadesi Tylor’a göre kuşların kahin nel Bir Teorisi (1972 [1902]) adlı kitabında din
olduğu yönündeki eski inançların kalıntısıdır. ve büyünün ruhani inanışlar spektrumunun iki

153
5
Din Antropolojisi

zıt kutbu olduğunu ileri sürer. Bu spektrumun bir


ucunda özel, gizli ve bireysel olan büyü yer alırken
diğer ucunda ise kamusal olan ve topluluğu bir ara-
ya getirmeye yönelik olan din yer alır. Mauss’un
bu tanımı din ve büyüyü aynı düşünme tarzının
farklı parçaları olarak gösterir. Fakat çağdaş ant-
ropologlar, din ve büyü arasındaki ayrımın yapay
ve pek de kullanışlı olmayan bir ayrım olduğunu
düşünürler (Henninger-Rener, 2017:3). Büyü, do-
ğaüstü güçleri birinin kişisel kontrolü altına alma
niyetiyle yapılan uygulamalar, büyücüler de büyü-
yü kendi kişisel amaçları için kullanmaya çalışan
insanlar olarak tanımlanabilir. Tarih boyunca büyü
ve büyücü kavramlarını kullananlar -antropologlar
da dahil- bu kavramları genellikle aşina olmadıkları
ruhani inanışları betimlemek için kullanmışlardır.
Hâlbuki antropolojik olarak insanların kendileri
hakkında ne düşündüklerini ifade etmek için yerel
dilde, kendi dillerinde kullandıkları kelimeler ter- Resim 5.6 Sir James George Frazer
cih edilmelidir (Henninger-Rener, 2017:3). 1854-1941
Kaynak: https://www.biografiasyvidas.com/biografia/f/
frazer.htm

Toplumsal Düzene Dayalı Tanımlar:


Cemaat Olarak Din
Bazı antropologlar dinin bir toplumsal olgu ol-
duğunu vurgulamışlardır. Dinin toplumsal doğası
kendini iki şekilde gösterir. İlk olarak bütün dinler-
de grup içinde iş bölümü yapmayı gerektiren grup
etkinlikleri gerçekleştirilir. İkincisi, bütün dinsel
gruplar ait oldukları toplumdaki diğer toplumsal
gruplar ve kurumlarla önemi ilişkiler kurarlar. Di-
nin toplumsal yönlerini vurgulayan antropologlar
toplumsal ilişkilerin dinî grupların dışına nasıl çık-
tığına ve dinle toplumun geri kalanı arasındaki iş-
levsel ilişkilere odaklanırlar (Crapo, 2002, 25).
Karl Marx dini tanımlamaya çalışmamışsa da
toplumsal yaşamı neyin belirlediği hakkında bir te-
ori geliştirirken diğer toplumsal kurumlar gibi dine
Resim 5.5 Sir Edward Burnett Tylor
de değinmiştir. Marx’a göre din üretim tarzındaki
1832-1917 (yani toplumda üretim yapmayı mümkün kılan
Kaynak: https://www.britannica.com/biography/ emek, araçlar ve tekniklerle bunların nasıl kullanı-
Edward-Burnett-Tylor lıp sahiplenileceğini belirleyen sosyal ilişkilerdeki)
değişikliklerin ürünüdür. Dolayısıyla din sosyal
değişmenin nedeninden çok sonucudur. Marx’a
göre sınıflı toplumlar gibi refahın eşitsiz bir şekilde
dağıldığı toplumlarda din, çalışan sınıfların içinde

154
5
Sosyal Antropoloji

bulunduğu sömürünün Tanrı buyruğu olduğunu ister basit ister karmaşık olsun, bütün dini inançlar
söyleyerek eşitsizliği meşrulaştırır, böylece kaçınıl- tek bir ortak özelliğe sahiptir. Bu özellik gerçek veya
maz bir şekilde zengin ve güçlü toplumsal sınıfların düşünsel olan her şeyi kutsal veya din dışı şeklinde
çıkarlarına hizmet eder (Crapo, 2002, 25). iki kategoriye girecek şekilde sınıflandırmalarıdır.
Durkheim’a göre kutsal olan şeyler doğurdukları
özel duygular nedeniyle gündelik, sıradan yaşamın
dünyasından ayrılır. Her toplumda kutsal olan şey-
dikkat lere dokunmak, bakmak, konuşmak, yemekle ilgili
Toplumsal düzene dayalı tanımlar dini bir çeşitli yasaklar (tabular) vardır. Dolayısıyla Durk-
toplumsal olgu olarak ele alan, işlevlerini ve heim için din kutsal şeylerle, yani ayrı tutulan ve
diğer toplumsal kurumlarla ilişkilerini vurgu- yasaklanan şeylerle ilişkili birleşik bir dizi inanç ve
layan tanımlardır. uygulamadır, ve bu inanç ve uygulamalar ona bağlı
olanlardan oluşan topluluğu tek bir ahlaki topluluk
Sosyolog Max Weber de dinin diğer toplumsal olarak birleştirir (Durkheim, [1912] 2011).
kurumlarla ilişkisini, özellikle de ekonomiyle ilişkisi- Durkheim’ın din tanımını Tylor’dan ayıran do-
ni incelemiştir. Weber Konfüçyenizm, Taoizm, Hin- ğal/doğaüstü ayrımının yerine kutsal/din dışı ayrı-
duizm ve antik Musevilik gibi büyük dinsel gelenek- mını kullanması değildir, çünkü her iki zıtlıkta da
lerle ilgilenmiş, bu nedenle dinin tanımını yapmaya gündelik sıradan dünya ile ruhani ve olağanüstü
gerek duymamıştır. Weber’in din anlayışında din bir güçlerin alanı arasında yapılan önemli bir ayrım
toplumsal kurum olarak önemlidir, diğer toplumsal vardır. Durkheim’ın din kavramsallaştırmasında
kurumları etkiler ve toplumun tarihinde önemli bir önemli olan farklılık, ister inanç ister ritüel olarak
role sahiptir. Marx’tan farklı olarak Weber için din ifade edilsin, dinî olan şeylerin tek bir ahlaki top-
toplumsal değişmeye yol açan bir etkendir. Örneğin luluk oluşturduğu, insanları inananlardan oluşan
Weber’e göre Protestan ahlakının değerler sistemi bir topluluk olarak bir araya getirdiği düşüncesidir.
kapitalizmin doğmasına yol açacak biz dizi politik Durkheim’a göre her din kendine özgü sosyal ko-
ve ekonomik değişime yol açmıştır. şulların bir ürünüdür ve içindeki fikirler de sem-
Dini toplumsal düzenle ilişkili olarak açıklayan bolik olarak toplumun hayatta kalması için kutsal
Fransız sosyolog Émile Durhkeim’ın din konusun- kabul edilmesi gereken kategorileri içerir.
daki görüşleri pek çok antropoloğu etkilemiştir ve Durkheim için din kutsal alanla ilgili inanç ve
günümüzde antropologlar arasında hâlen benimsen- uygulamalar sistemidir ve dinî inanışların ifadesi
mektedir (Crapo, 2002:26). Durkheim Avustralyalı olarak dinî ritüeller son derece önemlidir. Durk-
Aborjinlerden elde ettiği verilere dayanarak kutsal heim dinî inançların sosyal düzenin sembolik
normların da, din dışı olan gündelik normların da temsili olduğunu göstermek için Avustralya’daki
kaynağının bireyler değil, toplumun kendisi oldu- Aborjinlerin dinî inançlarından örnekler vermiştir.
ğunu ileri sürmüştür. Dinsel Yaşamın İlkel Biçimleri Aborjinler hayvancılık yapan, küçük gruplar olarak
(1912) adlı çalışmasında dinin yaşamdaki krizlere yaşayan yarı göçebe bir topluluktur. Her küçük
yönelik bireysel bir tepki olmadığını, toplumun en grubun yakındaki diğer gruplarda akrabaları vardır
yüksek amaç ve ideallerinin somutlaşması oldu- ve bu gruplar bir klan oluştururlar. Klan üyeliği
ğunu, birleştirici bir sosyal güç olduğunu savunur. özellikle önemlidir, çünkü bireylerin diğer klanlar-
Durkheim’a göre insanların zihinlerinde var olan, dan insanlarla evlenmesini, onlarla yiyecek paylaş-
onları toplumsal kurallara uymaya zorlayan, ama top- masını sağlar ve çeşitli sosyal olaylarda farklı roller
lumun dışındaymış gibi algılanan varlık, yani Tanrı, sunar. Klan üyeliği dinî açıdan da önemlidir çünkü
aslında toplumun bir yansıması, iz düşümüdür. her klanın bir totemi vardır. Bu totem topluluğun
Durkheim dinle ilgili bilimsel çalışmalarda doğ- ruhani atası olduğu düşünülen bir bitki veya hay-
rudan gözlemlenemeyen veya doğrulanamayan do- vandır. Totemde yer alan bitkiyi veya hayvanı ye-
ğaüstü inançların değil, dinin kendini bir toplumsal mek klanın üyeleri için tabudur, büyük bir yasaktır.
olgu olarak gösterme yollarının incelenmesi gerek- Ancak, kendileri yemeseler de bu totemle manevi
tiğini savunur. Dolayısıyla dini karakterize eden şey olarak akraba oldukları için diğer klanların bu bit-
doğaüstü olduğu düşünülen şeylere inanmak değil, kiyi veya hayvanı yiyecek olarak elde etmeleri için
bu inançlarla ilişkili davranışlardır. Durkheim’a göre dini ritüeller yapabilirler. Her totem klanının dini

155
5
Din Antropolojisi

ritüelleri etraflarındaki diğer klanların üyeleriyle Antropolojinin en önemli kuramcılarından biri


kurdukları bir sosyal dayanışma eylemidir. Klan olan ve işlevselci ekolün kurucularından biri sayı-
içinde belirli bir hayvanı veya bitkiyi yeme yasağına lan Bronislaw Malinowski’ye (1884-1942) göre de
uyulduğu zaman bu yiyecek diğer klanların üyele- din, duygusal gerilime verilen bir tepki olarak doğ-
ri için daha bol bulunan bir yiyecek olacaktır. Bu muştur. Malinowski Tylor’dan farklı olarak evrim-
nedenle her klanın kendi tabularına uyması diğer sel kökenlere ve kalıntı fikrine daha az önem ver-
klanlar için de faydalı olacaktır. Klanların totemleri miştir. Ona göre toplum kendi kendini düzenleyen
sadece grubun ruhani koruyucusunu temsil etmez, organik bir sistemdir ve din, ekonomi ve akrabalık
aynı zamanda o klanın, yani toplumsal grubun da bu organik bütünün parçalarıdır. Malinowski’ye
kendisini de temsil eder. Dolayısıyla Durkheim’a göre dinsel gelenekler Tylor’un savunduğu gibi sa-
göre Avustralya Aborjinlerinde her klanın kutsal dece kalıntı olsalardı ortadan kalkarlardı. Günü-
totemi klanın kendisidir, klan totem görevi gören müzde varlığını sürdüren her şey bir işlevi görmeye
hayvan veya bitki biçiminde kişileşir, temsil edilir devam ettiği için vardır. Malinowski’nin düşünce-
ve görünür hâle gelir. leri büyük ölçüde Freudyen kavramlara dayanır.
Freud din ile nevrotik hastaların psikolojik savun-
ma mekanizmaları arasındaki benzerliklere dikkat
çekmiştir. Malinowski de dini psikolojik strese kar-
dikkat şı bir savunma aracı olarak, insanların belirsizlikle
Durkheim’a göre totem klanın sembolüdür, klan başa çıkmak için kullandıkları bir dizi davranıştan
totem görevi gören hayvan veya bitki biçiminde oluşan bir sistem olarak görür.
kişileşir, temsil edilir ve görünür hâle gelir.
Malinowski, 1954 yılında yayınlanan Büyü,
Bilim ve Din adlı eserinde din ve büyü arasında
Kısacası Durkheim’a göre din toplumsal düzenin bir ayrım yapmıştır. Dinsel bir eylem kendisinin
sembolik bir ifadesidir. Dindeki kutsal semboller top- ötesinde bir şeyi hedefler, amacı ritüelin kendisi
lumsal kurum ve grupların temsilleridir, toplumun değildir. Ritüel, daha üst bir varlığa yönelik bir ta-
varlığını sürdürmesi için bu sembollere saygı duyul- pınma veya sakinleştirme etkinliğidir. Üst varlığın
malıdır. Kutsal semboller huşu ve hürmet gibi güçlü ritüele ne cevap vereceği tam olarak varsayılamaz
duygular uyandırdıkları için sembolize ettikleri top- ve tahmin edilemez. Diğer taraftan büyü çok daha
lumsal düzene hürmet edilmesini, böylece toplumun teknik bir prosedürdür ve kendi içinde sona erip
ve geleneklerin varlığını sürdürmesini sağlar. tamamlanır. Doğru uygulandığında etkili olacağı-
na, doğru hareketlerle doğru sözler söylendiğinde
kurbana lanet getirebileceğine inanılır. Malinowski
Duygulara Dayalı Tanımlar: Teselli büyünün, yani bazı beşerî amaçlara ulaşmak için
Olarak Din ritüellerin kullanılmasının, insanların kendi bilim-
Felsefeci Rudolph Otto (1923) dinlerin kaynağı- sel teknolojileri ile insan ihtiyaçlarını karşılayama-
nın duygular olduğunu, özellikle de kutsallık karşısın- dıkları zaman başvurdukları bir eylem olduğunu
da deneyimlenen korku ve huşu gibi güçlü duygular düşünür. Örneğin Birinci Dünya Savaşı sırasında
olduğunu düşünmüştür. Otto’ya benzer şekilde Ro- çalışmalarını yürüttüğü Trobriand Adalarında ya-
bert Lowie de (1927) dinin merkezinde alışık olma- şayanlar açık denize balık avlamaya çıktıklarında
dığımız ya da tuhaf olaylar deneyimlediğimiz zaman daima büyü kullanırlardı. Çünkü aniden oluşabi-
hissettiğimiz şaşkınlık, hayranlık ve huşu duygularının len fırtınalar yüzünden insanlar ölebilir, tekneler
yer aldığını düşünür (Crapo, 2002:29). batabilirdi. Ancak korunaklı gölcüklerde balık av-
ladıkları zaman asla büyü kullanmazlardı, çünkü
buralar açık denizler gibi güvenilmez, tehlikeli,
kontrol altına alınamayan yerler değillerdi. Mali-
dikkat nowski buna dayanarak büyüyü önemli işler veya
Duygulara dayalı tanımlar, dinin endişelerden kritik durumlarda tehlikeyi atlatma görevi gören,
koruyucu, teselli edici yönünü vurgulayan ta- önceden belirlenmiş bir uygulama tekniği olarak
nımlardır. tanımlamıştır (Crapo, 2002:30).

156
5
Sosyal Antropoloji

Malinowski büyüsel olmayan dinsel uygulamala-


rın da güçlü bir etkisi olduğunu, toplumun insanların
istediği şekilde sürmesine yardım edecek toplumsal dikkat
değerleri güçlendirdiğini düşünür. Din, toplumsal Varoluşçu tanımlarda din insanların nihai kaygı-
düzeni sürekli kılarak yaşamı daha tahmin edilebilir ları ve bu kaygılara verilen yanıtlar olarak tanım-
ve güvenli kılar. Kısacası Malinowski’nin perspek- lanır, yani din insanların varoluşlarıyla ilgili en
tifine göre dinî uygulamalar insanların endişelerini üst düzey endişeleriyle hayatın anlamına ilişkin
azaltmaya yardımcı olurlar (Crapo, 2002:30). sorularıyla ilgili sembolik eylemlerdir.
Din ve büyü ne kadar birbirinden farklı olsa da
Malinowski’ye göre aynı psikolojik işlevi yerine ge-
tirirler, bu da yaşamdaki belirsizlikler karşısındaki
endişelerin yatıştırılması, teselli edilmesidir. An- Davranışsal Tanımlar: Ritüel Olarak
cak Evans-Pritchard’a göre her ne kadar din içinde Din
duygular, arzular ve itkiler önemli rol oynasa da Antropologlar 1960’lı yıllarda dini davranışla-
dinsel veya büyüsel bir eylemin gerçekleştirilmesi ra çok ilgi göstermişlerdir. Anthony F.C. Wallace
otomatik olarak Malinowski’nin sözünü ettiği psi- (1966:102) ritüeli “eyleme geçmiş din” olarak ta-
kolojik etkileri ortaya çıkarmaz. nımlar ve dinin yapmayı amaçladığı şeyi gerçekleş-
Dinsel ve büyüsel davranışları birbirinden ayır- tiren aracın ritüel olduğunu düşünür. Her ne kadar
mak zordur. Malinowski tarafından yapılan ayrım pek çok insan dini belirli doğaüstü inanışlar veya
bazı durumlar için uygun olsa da çoğu durumda kutsal inançlar olarak görse de insanlar amaçlarına
dinsel ve büyüsel ögeler birbirinin içine geçmiş du- ritüellerle ulaşmaya çalışırlar.
rumdadır, katılımcıların motivasyonları da benzer
şekilde birbirine karışmıştır. Örneğin; ölümle ilgi-
li, ruhu serbest bırakmaya ve bir daha yaşayanlara
musallat olmasını engellemeye yönelik bir ritüeli dikkat
düşünelim. Bu yasaklama ritüeli doğru bir şekilde Davranışsal tanımlar, dini ritüeller ve ayinler
uygulandığında hayatta kalanlar ölenin öteki dün- çerçevesinde tanımlar.
yaya yapacağı yolculuğa devam edeceğinden emin
olurlar. Bu ritüel büyüsel bir eylem olarak ele alına- Dinsel ritüeller belirli duygularla ilişkili olan,
bileceği gibi dinî bir seremoni olarak da ele alına- uygulayan insanların doğaüstü inanışları tarafın-
bilir. Dinsel bir seremoni olarak düşünüldüğünde
dan rasyonelleştirilen ve anlamlı kılınan kalıplaşmış
doğaüstü varlığa ruhu kabul etmesi, ona yardımcı
davranış sekanslarıdır. Ritüeller ya istenen değişik-
olması ve yaşayanları rahatlatması için dua edilir.
likleri gerçekleştirmek için ya da istenmeyen deği-
şiklikleri önlemek için yapılırlar. Wallace her iki-
Varoluşçu Tanımlar: Değer Olarak Din sinin de “durumun dönüştürülmesi”nin örnekleri
Teolog Paul Tillich’e göre din, çok sayıda antro- olduğunu belirtir. İnsanlar hastalıkları iyileştirmek,
poloğu ve sosyoloğu etkilemiş olan nihai kaygılar an- kendilerini tehlikeden korumak, gelecekten haber
lamına gelir. Tillich’e göre din, insanların koşulsuz bir almak gibi birçok amaca yönelik olarak ritüeller
şekilde ciddiye aldığı ve hayatın anlamının kaynağı yaparlar ve yaptıklarında dindarlık gösterdiklerini
olarak düşündüğü her şeydir. Dini nihai kaygılar ola- düşünürler. Wallace’a göre ritüeller “araçsal önce-
rak gören bu bakış açısı antropolog Robert Bellah ta- liğe” sahiptir ve din tanımında da öncelikli olma-
rafından da benimsenmiştir. Bellah’a göre din insan- lıdırlar. Buna dayanarak Wallace (1966: 107) dini
ları varoluşlarının nihai durumuyla ilişkilendiren bir “insanların ve doğanın durumunda dönüşüm ya-
dizi sembolik biçim ve eylem dizisidir. Benzer şekilde ratmak veya dönüşümleri engellemek amacıyla do-
William Lessa ve Evan Vogt dini toplumun nihai kay- ğaüstü güçleri harekete geçiren, mitler tarafından
gılarına yönelik inanç ve uygulamalarından oluşan bir rasyonelleştirilen bir dizi ritüel” olarak tanımlar.
sistem olarak tanımlarlar. Bu tanımlarda önemli olan Victor Turner (1972) için ritüeller, dini toplulu-
özellik, Batı düşüncesinin ön yargılarını yansıtan do- ğun kendilerini birleştiren duygular yaratma aracı-
ğal/doğaüstü ikiliğini kullanmamaları, doğaüstü kav- dır ki; bu birlik duygusunun kendisine komünitas
ramı yerine varoluşun nihai koşulları veya nihai kaygı adını verir. Komünitas, grup ritüellerine katıldıkça
kavramını kullanmalarıdır (Crapo, 2002:31). üyeler arasında oluşan güçlü kişisel bağlarla oluşan

157
5
Din Antropolojisi

coşkuyu ifade eder. Ritüeller sırasında cemaatlerin Edmund Leach de kutsal sembollerin anlamla-
üyeleri gündelik hayatlarında var olan hiyerarşiden rının yoğunlaştırılmış bir şekilde ifade edilişinde ri-
kurtulurlar, statüsü yüksek ve düşük olanlar ritüel tüellerin büyük bir rolü olduğunu belirtir. Ritüelle
sırasında eşit olarak hareket ederler. Böylece güçlü iletilen anlam çok seslidir, yani ritüel bir dizi farklı
bir eşitlik ve uyum duygusu oluşur. Bu sayede ritü- şekilde yorumlanabilir. Örneğin Baptistlerin (Hris-
eller üyeler arasındaki kişisel sadakati pekiştirerek tiyanlıkta bir mezhep) nehir, göl veya deniz gibi su-
topluluktaki bağlılığı sürekli hâle getirir. larda kişiyi suya batırıp çıkararak vaftiz etmeleri bir
ritüeldir ve pek çok anlam içerebilir. Bu eylem, bazı
Hristiyan tarikatlarının üyeleri için kendisi de bir
Baptist olan Aziz John’un yaptıklarını tekrarlamak,
onu izlemek anlamına gelebilirken bir başkası için
bu eylem ölüm ve yaşamın hatırlatılması anlamı-
na veya vaftiz olan kişinin yıkanıp günahlarından
arındırılması anlamına gelebilir. Başka biri bu eyle-
min Hristiyanlığa bağlılığı gösterdiğini düşünebilir
veya bir başkası bu ritüeli inananlardan oluşan bir
gruba yeni dâhil olan birinin katılımını kutlamak
için yapılan bir tören olarak görebilir. Bu farklı an-
lamlar her zaman birbirlerini dışlamazlar ve hepsi
de ritüel için geçerli anlamlardır. Ritüellerin po-
tansiyel anlamındaki bu çeşitlilik sayesinde ritüele
katılanların her biri bu eyleme kişisel olarak kendi
ihtiyaç ve isteklerine göre bir anlam yükleyebilir
(Crapo, 2002:32).
Resim 5.7 Victor Turner
1920-1983
Komünitas, dinî topluluğun üyeleri ara-
Kaynak: http://www.browsebiography.com/bio-victor_
sında ritüeller sırasında oluşan coşku ve
turner.html
keyif duygusudur ve topluluğun üyelerini
birbirine bağlayıcı bir etkisi vardır.

Roy Rappaport (1999) ritüellerin sembolik


olarak dini toplulukların geleneklerini ortaya koy-
duğunu düşünür. Bireylerin topluluğun inanç ve
değerlerini kabul ettiklerini kamusal olarak ifade
etmelerinin en önemli aracı bu ritüellere katılım-
dır. Kişiler mezheplere veya tarikatlara üye olduk-
larında, buradaki düzenin bir parçası hâline gelirler
ve ilettikleri ve aldıkları mesajlar kendilerinin bir
parçası olur. Yaptıkları ritüeller aracılığıyla düzenin
kurallarına uyar, düzenden ayrışamaz bir hâle gelir-
ler, dolayısıyla katıldıkları ritüellerin içeriğini, me-
sajını reddetmeleri söz konusu değildir. Bu nedenle
Rappaport’a (1999:199) göre ritüele katılan katı-
lımcılar, bu düzenin şifrelediği mesaj, ileti ne olursa
olsun kabul etmiş ve kabul ettiğini kendilerine ve
Resim 5.8 Anthony Francis Clarke Wallace
diğer üyelere göstermiş olurlar. Her ne kadar bir
1923-2015 dinî gruba ve ritüellere katılan insanların bu ritü-
Kaynak: https://anthrosource.onlinelibrary.wiley.com/ ellerde sembolize edilen değerlere zıt hayatlar yaşa-
doi/10.1111/aman.12962 ması mümkün olsa da ritüellere katılmak sapmayı

158
5
Sosyal Antropoloji

takiyyeye dönüştürür. Her ne kadar ritüellere ka- tanrılar büyük ölçüde cezalandırıcı nitelikte algı-
tılmak grup değerlerine uymayı garanti etmezse de lanmaktadır. William Lambert, Leigh Triandis,
Rappaport (1999:132) zorunluluklara uymamanın ve Margery Wolf da ebeveynlerin cezalandırma
her zaman ve her yerde gayriahlaki olarak kabul davranışları ile tanrılara atfedilen nitelikler arasın-
edilen tek davranış olduğunu hatırlatır. Kısacası da benzer bir ilişki bulmuşlardır. Farklı kültürleri
ritüeller, insanların dinî topluluklarının standartla- inceledikleri çalışmalarında çocuklara yönelik ce-
rına uyma düzeylerini artıracak bir işleve sahiptir. zalandırıcı eylemlerin yoğun olduğu toplumlarda
Diğer bir deyişle, ritüellere katılarak insanlar ken- tanrıların da agresif ve kötücül nitelikte algılandı-
dilerini bu ritüellerde ifade edilen kaidelere göre ğını saptamışlardır (Crapo, 2002:36).
yaşamakla mükellef kılarlar.

Psikolojik Tanımlar: Yansıtma Olarak


Din
Her ne kadar Freud bir antropolog değildiyse
de küçük çaplı toplumların antropolojik tanımları
hakkında çalışmış ve kendi psikoloji teorilerini di-
nin kökenlerini açıklamak için kullanmıştır. Fre-
ud ([1927]1964) dinin ebeveyn-çocuk ilişkisinin
sembolik bir ifadesi olduğunu düşünür. Bu ilişkide
çocukların ebeveyn hakkındaki algısı bilinçsiz bir
şekilde doğayı yorumlamak için bir temel olarak
kullanılır. İnsanlar kontrol edemeyecekleri kadar
kuvvetli olduğunu düşündükleri doğa güçlerini
antropomorfik olarak düşünürler, onlara insani ni-
Resim 5.9 Melfrod E. Spiro 1920-2014
telikler atfederler. Özellikle de deneyimledikleri güç-
lü ebeveyn figürlerini bu doğa güçlerine yansıtırlar. Kaynak: https://www.gf.org/fellows/all-fellows/
Dinin antroposantrik bir yansıtma olduğuna dair bu melford-e-spiro/
görüş Abram Kardiner ve Ralph Linton başta olmak
üzere pek çok antropoloğu etkilemiştir. Kardiner ve
Linton dini, duygularda ve ritüellerde cisimleşen
yansıtıcı bir sistem olarak tanımlar. Bu sistem, top-
lumun üyelerinin aralarındaki gerilimleri, özellikle
de çocuk büyütme yöntemlerinden kaynaklanan ge-
rilimleri çözmek için bir fırsat sağlamaktadır.

dikkat
Psikolojik tanımlar, dini yansıtma mekanizması
olarak ele alan, dinin ortaya çıkışını ebeveyn-ço-
cuk ilişkisi üzerinden açıklayan tanımlardır.

Melfrod E. Spiro ve Roy G. D’Andrade çeşitli


toplumlarda tanrı kavramlarını incelemiş ve tanrı-
ların niteliklerinin ebeveyn-çocuk ilişkisinin nite-
liğinden büyük ölçüde etkilendiğini görmüşlerdir.
Ebeveynlerin çocuklara baktığı ve ihtiyaçlarını
karşıladığı toplumlarda tanrılar insan ritüellerine
ebeveynlerin çocuklara verdiğine benzer şekilde
cevap vermektedirler. Diğer taraftan ebeveynlerin Resim 5.10 Clifford Geertz 1926-2006
çocukları sıklıkla cezalandırdıkları toplumlarda da Kaynak: https://peoplepill.com/people/clifford-geertz

159
5
Din Antropolojisi

• Varoluşun düzenine dair fikirlerini bir ger-


çeklik atmosferi ile örter.
• Böylece ruh hâllerinin ve motivasyonların
benzersiz bir şekilde gerçekçi görünmesini
sağlar.
Geertz ritüellerin son derece önemli olduğunu
düşünür. Çünkü insanlar ritüelde yaşadıklarının
etkisinden çıkamaz, gündelik yaşamlarında bu ruh
hâlinin etkisi altında kalırlar. Böylece gündelik ya-
şamdaki olayları da dini perspektifle algılar ve yo-
rumlarlar. Buna dayanarak Geertz dinin insanların
yaşam tarzını ve toplumsal düzeni şekillendirdiğini
düşünür. Diğer bir deyişle Durkheim’ın ileri sür-
düğü gibi dini toplumsal düzeni yansıtan bir sis-
tem olarak değil, bu düzeni şekillendiren bir sistem
olarak görür.
Geertz’in de vurguladığı gibi sembollerin tüm
dinlerde büyük önemi vardır. Dinsel semboller
Resim 5.11 Leslie White 1900-1975 sadece nesneler değildir, davranış ve tutumlar da
Kaynak: https://tr.sodiummedia.com/4299169-leslie- sembol olabilirler. Örneğin; hilal, haç gibi somut
white-on-the-establishment-of-the-science-of-cultural- nesneler kadar kutsal nesneleri yere koymayıp yük-
studies sek yerlerde muhafaza etmek, kutsallık atfettiğimiz
ekmek yere düştüğünde yerden alınca öpmek, ezan
Kültürel Tanımlar okunurken duyulmasını engelleyecek yüksek sesle-
ri kısmak, yasaklanmış olan yiyecekleri yememek
Çağdaş Amerikan antropolog Clifford Geertz, gibi davranışlar da dinsel sembollerdir. Bu sembol-
Durkheim’ın dinî kolektif bir toplumsal eylem ola- lerin tümü soyut olan dinsel ögelerin somut şekilde
rak gören perspektifini, Max Weber’in anlamı mer- algılanmasını ve insanların bağlı oldukları inanç
keze koyan, dini dünyaya düzen getiren bir sistem topluluğunun normlarına uyduklarını topluma
olarak gören perspektifiyle birleştirir. Geertz bu ifade etmelerini sağlarlar.
perspektiflere ek olarak dini analizin kültürel bo-
yutunu açıklamaya çalışır. İnsanlar yaşama yönelik Geertz’in din tanımı Talal Asad tarafından
tutumlarını geliştirmek, sürdürmek, iletmek ve eleştirilmiştir. Asad’a göre Geertz’in semboliklik
aktarmak amacıyla semboller kullanırlar. Bu sem- konusundaki yorumları fazla soyuttur, sembole an-
boller, anlamların cisimleşmiş hâlleridir. Din de in- lamını veren sosyal, tarihsel ve politik bağlamdan
sanların iletişim kurmasını mümkün kılan sembo- çok uzaktır. Asad dinin kültürlerarası bir kategori
lik bir sistemdir. Yani Tylor’un aksine Geertz dini olarak çalışılabileceği varsayımına da karşı çıkar.
tanrıya inanma anlamında tanımlamaz, insanların Asad’a göre dinin Geertz’in yaptığı gibi evrensel bir
iletişim kurmasını mümkün kılan sembolik bir sis- tanımı olamaz, çünkü hem dini oluşturan ögeler
tem olarak tanımlar. Geertz’e (1993) göre dinin beş ve ilişkiler tarihsel olarak kendine özgüdür hem
temel özelliği vardır: de tanımın kendisi de söylemsel süreçlerin tarihsel
ürünleridir (1993:29).
• Sembollerden oluşan bir sistemdir.
• İnsanlarda güçlü, her yere nüfuz eden uzun
süren ruh hâlleri oluşturur.
• Bu ruh hâllerini varoluşun genel bir düzen
içinde gerçekleştiğine dair fikirler oluştura-
rak meydana getirir

160
5
Sosyal Antropoloji

Öğrenme Çıktısı
4 Dini açıklamaya yönelik kuramları özetleyebilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

M. Night Shyamalan’ın yö-


nettiği 2004 yapımı “Köy”
Weber Protestanlık ile ka- Durkheim’ın kutsal ve din dışı (The Village) filmini izleyin
pitalizmin doğuşu arasında arasında yaptığı ayrıma kültü- Durkheim’ın görüşleri üze-
nasıl bir ilişki kurmuştur? rünüzden örnekler verin. rinden bu köydeki kutsal ve
din dışı olan şeylerin neler
olduğunu açıklayın.

DİN VE BİLİM nın dışındaki olguların dış değişkenlerle açıklan-


Antropolog Leslie White (1969) doğal (natü- dığı bilimsel ve doğal düşünmeye zıt düşer. Dinî
ralist) ve doğaüstü düşünme tarzları arasında bir ideolojilerde dış dünya kendi terimleriyle değil,
ayrım yapar. Doğal düşünme, bilimin bir özelli- insan egosu açısından yorumlanır. İnsanlar dinî
ğidir ve nesneler ve olaylarla ilgili insan deneyimi inançları, dış dünyayı kendi kişiliklerini yansıta-
ile dış olgular arasında, yani örneğin baş ağrısı ile cak şekilde betimleyip yorumlayarak inşa ederler.
fırtına arasında dikkatli bir ayrım yapar. Doğal White’a (1969:64-65) göre böylece bütün dün-
düşünce insanların iç süreçlerini biyolojik terim- ya insanlar gibi hissedip davranan ruhlarla dolu
lerle açıklar, dış nesne ve olayları da dış olguların canlı bir yer olarak düşünülür, bu ruhlar/tanrılar
bağlamında açıklar. Örneğin; baş ağrısı gibi bir iç kıskanabilen, sevebilen, kavga edebilen, belirli
süreç kaslardaki gerilimle veya kan basıncındaki ekonomik veya politik sistemleri destekleyen veya
değişimle, yani doğal olarak açıklanabilir, fırtına yasaklayan, seçtikleri ulusların ordularına yardım
gibi bir dış olgu da atmosfer ve şimşeklerin etkile- edebilen varlıklardır.
şimiyle açıklanabilir. Doğaüstü düşüncede ise ak- Dinî düşünceyi iç deneyimlerle dış gerçekliği
sine iç olgular dış olguların terimleriyle ya da dış birbirine karıştırma olarak gören tek düşünür Whi-
olgular insan egosunun uzantısı olarak tartışılarak te değildir. Antropolog Stewart Guhrie (1993) de
deneyimin yeri muğlaklaştırılır. Örneğin; Avust- dış dünyanın insan nitelikleri atfedilerek yorum-
ralya’daki Aborjin kültüründe insanlar rüyalar gibi lanmasının dinin merkezinde yer aldığını düşünür.
iç süreçleri dış olgular gibi düşünürler, rüyanın Dinde insanlar evrenin insani olmayan kısımlarını
uyku sırasında bedeni terk eden ruhun deneyimi betimlemek ve açıklamak için insana benzer model-
olduğunu kabul ederler. Pek çok kültürde baş ağrı- ler kullanırlar: Örneğin şimşekler Zeus’un ellerin-
sı dışarıda bir yerde bazı insanların yaptığı büyüsel deki mızrak hâline gelir veya doğal afetler Tanrı’nın
ritüellerin bir sonucu olarak görülür. Yine şimşek gazabı olarak kabul edilir. Guthrie’ye (1993:197)
gibi bir dış olgu da doğaüstü düşüncede insanların göre bütün dinler ortak bir özelliğe sahiplerdir. Bu
günahkâr düşüncelerine verilen ilahi bir yanıt ola- özellik, insan olmayan ama görünüşte insana ben-
rak görülebilir. zer olduğu varsayılan varlıklarla sembolik eylemin
Doğaüstü düşünce sadece dine mahsus değil- bir biçimi aracılığıyla iletişim kurmaktır. Guthrie
dir. Sanatsal bağlamda, çocukların kurmaca oyun- dini, insan olmayan varlıklara da insansı model-
larında ya da zihinsel bozukluklarda da görülebilir. lerin sistematik bir şekilde uygulanması olarak ta-
Ancak White’a göre doğaüstü düşünce dinin belir- nımlar ki bu da antropomorfizmin sistematik kul-
leyici özelliğidir. Dinî düşünmede iç deneyimlerle lanımı anlamına gelir.
dış gerçeklik birbirine karışmıştır, bu açıdan insa-

161
5
Din Antropolojisi

Guthrie’ye göre bilim gibi din de evreni anlama gelen modelleri kullandıklarını söyler. Ancak dinî
çabasıdır ancak, bilim mekanik modelleri kullanır- antropomorfizm her zaman doğaüstü varlıkları
ken din antropomorfik modelleri kullanır. Guthrie insan bedenine sahipmiş gibi göstermeyi zorunlu
yeni olguları açıklamaya yönelik tüm girişimlerin kılmaz. Doğaüstü varlıklara atfedilen beşerî nite-
analoji kullanmayı içerdiğini söyler. Mesela ato- likler davranış tarzı veya kişilik de olabilir. İnsani
mun çekirdeğini ve elektronlarını açıkladığımız olmayan dünyayı etkilemek için dilin ve diğer sem-
zaman güneşe ve etrafındaki gezegenlere benzetiriz. bolik iletişim biçimlerinin kullanılması da dindeki
İnsanların insani olmayan şeyleri açıklarken dinî antropomorfizmin bir örneğidir. Guthrie’ye göre
olarak kullanılması da bu nedenle şaşırtıcı değildir. dünya genelindeki en evrensel dinî uygulama muh-
Guthrie, insanların çok çeşitli konularda görünme- temelen duadır. Çünkü dua, doğaüstü olana dilin
yeni görünür kılmak için insana benzer nitelikler kapasitesinin, iletişim kurma becerisinin atfedildiği
atfettiklerini ve kendilerine psikolojik olarak cazip bir ritüel biçimidir.

Araştırmalarla
İlişkilendir
Günümüzde popüler kültürde cadılık, büyü- Cadılıkla ilgili antropolojik çalışmalar
cülük, sihir gibi konular bolca işleniyor, fantastik bize neler söyleyebilir?
filmler ve romanlarda, bilgisayar oyunlarında, Antropolojiye giriş dersi basitliğinde cevap-
sosyal medya videolarında sık sık karşımıza çıkı- layacak olursam ABD’de toplumumuzun kuruluş
yor. Peki günümüz antropolojisi cadılık hakkın- ilkelerinden birinin dini hoşgörü sunma olduğu-
da neler söylüyor? Antropoloji Profesörü Alma nu söylüyoruz. Bazı tarihçiler bu hoşgörünün
Gottlieb’in cadılık ile ilgili verdiği röportaj bu sadece Protestanlık altındaki bazı mezheplere
konuda bize fikir verebilir: uygulandığını, Amerikan yerlilerine gösterilme-
“Harry Potter, Blair Cadısı gibi filmlerde diğini iddia etse de kendimize anlattığımız ulusal
de görüldüğü üzere çağdaş kültürde cadılık hikaye dini hoşgörü sunduğumuz yönünde. Eğer
hâlâ yaşıyor. Ama bunlar eğlence biçimleri. ulusal hikâyemizi ciddiye alacaksak, o zaman
Cadılık 21. yüzyılda gerçekten ciddiye alını- dünyada var olan bütün dinleri anlamak için
yor mu? çaba göstermemiz gerekiyor.
Harry Potter etkisi yüzünden çoğu insan ca- Daha spesifik bir düzeyde, Hristiyanlık ta-
dılığın bir çocuk masalı veya saçma bir batıl inanç rihinin en azından son bin yılında cadılığa yük-
olduğunu zannediyor olabilir. Ama günümüzde lenen anlam yüzünden cadılık uzun zamandır
ABD’de bile kendilerini cadı olarak adlandıran şeytani, kötücül olan şeylerle yan yana konuyor.
ve bunu ciddi bir din olarak kabul edenler var. Cadılığa daha geniş bir açıdan, karşılaştırmalı şe-
Bu insanlar, cadılığı şeytani, kötücül veya çocuk- kilde bakacak olursak ve çeşitli yerlerdeki cadı-
su olarak gören ve olumsuz olarak değerlendiren lık suçlamalarını düşünecek olursak, bu konuyla
insanların aksine olumlu bir cadılık algısına sa- ilgili bazı politik süreçlerin farkına varabiliriz.
hipler. Çünkü bazı konuları uzaktan çalışıyoruz, yakın-
Cadılık doğaüstüne duyulan genel inanç- dan baktığımızda her şey farkı görünüyor.
lardan hangi açıdan farklıdır? Mesela ben uzun süre Batı Afrika’da Fildişi
Farklı değildir. Bana göre cadılık Katoliklik, Sahili’ndeki Beng kabilesiyle ilgili bir araştırma
Protestanlık, Musevilik, Hinduizm, Budizm, yaptım. Burada geleneksel kral pozisyonundaki
Animizm, Jainizm, İslam ve adını anmadığım kişi bir cadıydı. Kral ve cadı olan bu adam kötü
birçok başka dinle aynı temele dayalı bir dindir. veya şeytani değildi, tam tersine, mistik güçlerini
Bunların hepsi görünmeyen ve modern bilimsel krallığını korumak için kullanması gerekiyordu.
yöntemlerle kanıtlanamayan güçlere duyulan Halk Beng krallığının sürekli cadıların saldırıla-
inançlardır. Hepsi mistik olan bir şeylere duyulan rına maruz kaldığını, kendilerini korumak için
inancı paylaşırlar. devlet başkanlığını krallığa saldıran şeytani güç-

162
5
Sosyal Antropoloji

lerle savaşabilecek güçlü bir cadının üstlenmesi Amerika’da cadılık Salem cadı mahkemele-
gerektiğini söylüyordu. Bu görüş, Hristiyanlıkta- rinde şeytanın vücut bulmuş hâli olarak görüldü
ki ahlaki görüşten çok farklı. Bu görüşe göre in- ve susturuldu. Ne zaman bir şeyi şeytanın cisim-
sanların içlerinde birbirine zıt dürtüler var, bun- leşmiş hâli diye kesin bir şekilde damgalarsanız,
lardan biri de şeytani. Yapabileceğimiz en iyi şey o şey hakkında büyük merak uyandırırsınız. Bu
içimizdeki şeytanla savaşmak ve bu kötücül gücü insanlık hâlinin bir parçasıdır. Dolayısıyla aslın-
kontrol altında tutmak. Ve yine bu görüşe göre da biz bir hayaleti kovmaya çalıştıkça o hayaletin
gücün kendisi ahlaki olarak yansızdır, iyi mi kötü bizi ele geçirmesi kolaylaşıyor.”
mü olduğunu belirleyecek olan bizim bu gücü
nasıl kullandığımızdır. Antropoloji bize şunu ha- Kaynak: Yales, Diana. (2008). How are ant-
tırlatır, güç gibi kavramlar hakkındaki varsayım- hropological studies of witchcraft relevant today?.
larımız sadece varsayımdır, gerçeklik değildir. https://news.illinois.edu/view/6367/198785’den
Biz Batı’da yaşayan insanlar neden hâlâ kısaltılarak aktarılmıştır.
cadılara ve cadılığa böyle takıntılıyız?

Yaşamla İlişkilendir

“Her dinde, o dinin belli yorumlarını doğru Bu reddiye ve lanetlemeyi karşılamak üzere
ve geçerli gösterip diğer alternatif yorum ve an- bizim de içerisinde yer aldığımız İslam coğrafya-
layışları sahte, yanlış ve geçersiz gösteren çevreler sında tarihten bugüne karşımıza zengin bir ter-
ortaya çıkar. Bir dinin kendi içindeki belli yorum minoloji çıkar: Zendeka, zındık, mülhid, rafızî,
ve anlayışların diğerleri hilafına meşruluk kazan- ‘ehl-i rarz’ gibi (Ocak 1999:42). Ancak genel
masını irdelerken de dikkatleri iktidar ve iktidar çerçevede ortodoksi Sünnilikle özdeşleştirilip
ilişkilerine çevirmemiz gerekir. Farklı tarihsel, Alevilik başta olmak üzere gayrisünni toplum-
coğrafi ve kültürel bağlamlarda iktidar ilişkileri- sal oluşumlar heterodoksi çerçevesine oturtulsa
nin yapısına bağlı olarak bir dinin belli yorumları da durum o kadar basit değildir. Sünni İslam’ın
ona inanan kitleler tarafından doğru, meşru ve halk katında hayata geçirilişi de resmî din ule-
geçerli kabul edilirler. Diğerleri ise yanlış, sapkın, masını rahatsız edecek birtakım yenilikler, yani
hatta ‘dindışı’ sayılacak ölçüde toplumsal sürecin bid’atlerle yüklü olduğu ölçüde heterodoksi ile
dışına ya da kıyısına itilirler. Bu söyleneneler, titreşim arz eder.
dinle ilgili kaynaklarda sıklıkla karşımıza çıkan Heterodoksi tabiri en çok Türklerin
‘ortodoksi-heterodoksi’ ikiliği ve karşıtlığı teme- İslamiyet’i kabulüne dair incelemelerde işlerliğe
linde kavramsallaştırılabilir. sokulur. Özellikle hayvancılıkla uğraşan göçe-
Kelime anlamı ‘geçerli, kabul gören öğreti’ be Türk topluluklarının İslam’ı benimsemesi ve
anlamına gelen ‘Ortodoksi’ (Yunanca ‘orthos’ içselleştirmesinin heterodoks çerçevede olduğu,
doğru/hak, ‘doxa’ düşünce/inanç demek) bir güvenilir isimlerce kaydedilmiştir (bkz. Akpınar
dinsel inancın resmi olarak kabul edilen, dinsel 1993: 79-98; Ocak 1999:43-51). Bu heterodoks
otorite tarafından sahiplenilen ve topluma dikte Türk Müslümanlığı, İslam-öncesi inanç motifle-
edilen biçimidir. ‘Heterodoksi’ ise (Yunanca ‘he- ri, eski ritüeller, atalar kültü, Gök tanrı telakkisi,
tero’ farklı/öteki demek) aynı inanç sisteminin Budizm, Şamanizm’den esintilerle yüklü, yoğ-
bazı ‘merkezkaç’ toplumsal kesimler tarafından rulmuş, harmanlanmış olarak karşımıza çıkar.
benimsenip hayata geçirilen ve genellikle de yö- Hâliyle halk inançlarının ‘hurafe’ ya da ‘batıl
netenlerce temsil edilen dinselliğe karşı konum- inanç’ denilerek olumsuzlanan pek çok pratiğini,
lanmış, doğal olarak da onlar tarafından reddedi- diğer bir deyişle büyüsel işlemleri de bünyesinde
lip lanetlenen biçimidir (Su 2009). barındıran bir çerçevedir bu.

163
5
Din Antropolojisi

Belli bir coğrafyada ve zaman diliminde or- merkezi Roma topraklarının dışında kalan Doğu
todoksiyi belirleyen dinsellik, farklı-başka bir Roma (Bizans), Vatikan’dan ayrışma yolunda
yerde ve zamanda heterodoks bir konum edine- kendi Hristiyanlığının doğru-geçerli olduğunu
bilir. Basit bir örnek olarak belirtmek gerekirse vurgulamak amacıyla kilisesini ‘ortodoks’ addet-
İran coğrafyasında Şii-Safevi devletinin iktidara ti. Fakat Batı Roma İmparatorluğu ile özdeş Ka-
gelmesinden bu yana ‘heterodoksi’ye itilmiş olan tolik Hristiyanlığın ‘evrenselci’ iddiası karşısında
Sünnilik, Anadolu-Türk-İslam coğrafyasında Or- (Katolik, ‘evrensel’ anlamına gelmektedir) o da
todoks bir merkezî konum arz eder. kendisini ‘Doğu Ortodoks Katolik Kilisesi’ ola-
Anlaşıldığı üzere neyin ortodoks neyin hete- rak tanımlamaktan geri kalmamıştır.”
rodoks olduğu iktidar mekanizmasının işleyişiyle
bağlantılı olarak belirlenir. Mezhepler belli bir Kaynak: Atay, Tayfun (2019) Din Hayattan
dinsel inancın anlaşılma ve yorumlanmasındaki Çıkar: Antropolojik Denemeler. (7. Baskı) İstan-
tartışma ve anlaşmazlıkların sonucu olarak ortaya bul: İletişim:39-42.
çıkar. Roma İmparatorluğu ikiye bölündüğünde

Öğrenme Çıktısı
5 Düşünme biçimleri olarak din ve bilimi karşılaştırabilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Günümüzde bilimsel dü-


şüncenin baskın olduğu-
nu düşünsek de dünyanın
çok çeşitli bölgelerindeki
modern toplumlarda eski Wally Pfister’in yönettiği,
doğa dinlerine dayanan ve 2014 yapımı Evrim (Trans-
çeşitli büyü uygulamalarını Bilim ve din çelişir mi? Gö-
cendence) adlı filmi izleyin
içeren neopagan inanışları rüşlerinizi anlatın.
ve düşünce biçimleri ile iliş-
görülmektedir. Modern pa- kilendirin.
ganizm, neopaganizm ya da
çağdaş paganizm adı verilen
bu inancın temel özellikleri
nelerdir? Araştırın.

164
5
Sosyal Antropoloji

Din antropolojisini
1 tanımlamak ve ilgi
alanlarını sıralayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Din Antropolojisinin Gelişimi

Din antropolojisi toplumun kutsal ile kurduğu ilişkiye odaklanır, insanlar ile doğaüstü ve doğaüstüne dair
inanış, uygulama ve kurumlar arasındaki ilişkiyi anlamaya ve açıklamaya çalışır. Temel ilgi alanları dinlerin
sosyal kökenleri, insanlığın ve toplumun gelişiminde dinin rolü, bireylerin ve toplulukların gündelik hayat-
larında dinin işlevi, din ile ekonomi, siyaset, tıp, büyü gibi diğer kültürel ve toplumsal kurumlar arasındaki
ilişkiler, dinsel inanışların ve uygulamaların içerikleri, mitler, ritüeller, semboller, büyü ve cadılıktır.

Dinî kozmolojileri, doğaüstü


2 inanışları, davranış kurallarını
ve ritüelleri açıklayabilme

Dini Oluşturan Ögeler

Çoğu dinde ortak olarak bulunan dört temel öge kozmolojiler, doğaüstüne duyulan inanç, davranış kural-
ları ve ritüellerdir. Dinî kozmolojiler, evrenin kökenine, gerçekliği yöneten düzene, yani dünyanın geçmi-
şine, şu anına veya geleceğine, dünyayı oluşturan insanların, ruhların, tanrı ve tanrıçaların ve diğer güçlerin
nasıl var olduklarına dair bir açıklamadır. Doğaüstü inanışlar, doğa kanunlarıyla yönetilmeyen güçlere
yönelik inanışlardır. Doğaüstü varlıklar farklı şekillerde görülebilir, farklı kültürlerde soyut güçlere, ruhlara
veya tanrılara inanılır. Herhangi bir doğaüstü güce duyulan inanca animatizm adı verilir, bu soyut güçlerin
en bilinen örneği manadır. Doğaüstü güçler ruhlar olarak da algılanabilir, bunun en bilinen örneklerinden
biri Atalar kültü veya Şintoizm öğretisindeki kamidir. Bitki, hayvan, nesne ve doğa olguları gibi insan ol-
mayan varlıkların da ruhlarının olduğu yönündeki inanca animizm adı verilir. Tanrı kavramı ise en güçlü
doğaüstü varlık olarak kabul edilir. Tek bir üstün Tanrı fikrinin olduğu dinler tek tanrılı/monoteist dinler
olarak adlandırılır. Davranış kuralları, dinî inanışların toplumsal kontrol sağlamasının temel aracıdır.
Pek çok dinde hangi davranışın kabul edilip hangi davranışın cezalandırılacağına ilişkin kurallar bulunur.
Yasaklanmış veya onaylanmayan davranışlarda bulunanlar mensubu oldukları dini topluluğun diğer üyeleri
tarafından sosyal olarak reddedilir ve potansiyel olarak Tanrı tarafından da cezalandırılacaklarına inanılır.
Ritüeller, yapanların amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla doğaüstü varlık veya güçleri etkilemek için yapı-
lan kalıplaşmış, tekrarlanan sıralı eylemlerden oluşur. Ritüeller üç grupta incelenir. Geçiş ritüelleri yaşamın
çeşitli aşamaları arasındaki geniş için tasarlanmış seremonilerden oluşur. Güçlendirme ritüelleri genellikle
kriz dönemlerinde topluluğu bir araya getirmek için tasarlanmış ayinlerdir. Canlandırma ritüelleri de
genellikle kriz zamanlarında gerçekleştirilen, savaş, kıtlık veya yoksulluk gibi ciddi sorunları ruhani veya
doğaüstü müdahale sayesinde çözmek amacıyla yapılan ayinlerdir.

165
5
Din Antropolojisi

Din uygulayıcılarının
3 özelliklerini
karşılaştırabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Dini Oluşturan Ögeler

Dini uygulayıcıların üç ana kategorisi rahipler, şamanlar ve peygamberlerdir. Rahip, ileri derecede mesleki
uzmanlaşmanın görüldüğü toplumlardaki tam zamanlı dinî uygulayıcı pozisyonunda görevli olan kişilere
verilen genel isimdir. Rahipler hem Tanrı (veya tanrılar) ile insanlar arasındaki aracılardır hem de onları bir-
birinden ayırma işlevi görürler. Şamanlar, kısmi süreli olarak dinî uygulamalar yapan, ama bunların dışında
topluluktaki diğer işleri de yapan kişilerdir. En önemli özellikleri gündelik yaşamdaki normal gerçekliği
aşıp başka bir dünyaya geçebilmek, yani doğaüstü ile iletişim kuracak bir bilinç değişikliği yaratmaktır.
Elçi ya da Yalvaç olarak da bilinen Peygamberler ise doğaüstü alemle doğrudan iletişim kurduğunu ve ilahi
mesajları diğerlerine iletebildiğini iddia eden kişilere verilen genel isimdir. Rahipler otoritelerini biçimsel
olarak örgütlenmiş bir din içindeki bir mesleki pozisyondan ve kutsal metinlerden alırken peygamberlerin
otoriteleri ilahi olanla doğrudan iletişim kurmalarından ve karizmaları sayesinde insanları meşruluklarına
inandırmalarından kaynaklanır.

4 Dini açıklamaya yönelik


kuramları özetleyebilme

Dini Açıklamaya Yönelik


Kuramlar

Tematik olarak antropologların ve onların düşüncelerini etkileyen diğer sosyal bilimcilerin din yaklaşımları-
nı bilişsel tanımlar, toplumsal düzene dayalı tanımlar, duygulara dayalı tanımlar, varoluşçu tanımlar, davra-
nışsal tanımlar ve kültürel tanımlar şeklinde sınıflandırmak mümkündür. Bilişsel tanımlar dini, doğaüstü
inanışlar çerçevesinde tanımlar. Tylor dini, genel olarak bilimsel olmayan inançlar sistemi olarak diğer bir
deyişle animizm olarak görmüştür. Tylor’un yaklaşımı Horton, Spiro ve Frazer tarafından da benimsenmiş-
tir. Toplumsal düzene dayalı tanımlar dini, bir toplumsal olgu olarak ele alan, işlevlerini ve diğer toplum-
sal kurumlarla ilişkilerini vurgulayan tanımlardır. Marx’ın, Weber’in ve Durkheim’ın dine yaklaşımları top-
lumsal düzene dayalıdır. Özellikle Durkheim’ın çalışmaları pek çok antropoloğu etkilemiştir. Durkheim’a
göre din kutsal olanla ilişkili bir dizi inanç ve uygulamadır, ve bu inanç ve uygulamalar ona bağlı olanlardan
oluşan topluluğu tek bir ahlaki topluluk olarak birleştirir. Duygulara dayalı tanımlar, dinin endişelerden
koruyucu, teselli edici yönünü vurgulayan tanımlardır. Malinowski, Otto ve Lowie’nin tanımları bu gruba
girer. Bu kuramcılara göre dinlerin kaynağı insanların alışık olmadıkları şeylerle karşılaştıklarında hissettik-
leri duygulardır, din bazı duygusal gerilimlerle baş etme yolu olarak doğmuş olan bir düzendir. Varoluşçu
tanımlarda din insanların nihai kaygıları ve bu kaygılara verilen yanıtlar olarak tanımlanır, yani din in-
sanların varoluşlarıyla ilgili en üst düzey endişeleriyle, hayatın anlamına ilişkin sorularıyla ilgili sembolik
eylemlerdir. Tillich’in, Bellah’ın, William Lessa ve Evan Vogt’un tanımları bu gruba girer. Davranışsal
tanımlar, dinî ritüeller ve ayinler çerçevesinde tanımlar. Wallace’a göre ritüel, eylem geçmiş olan dindir.
Turner, Leach ve Rappaport’un dine yaklaşımları da bu gruba girer. Psikolojik tanımlar, dini yansıtma
mekanizması olarak ele alan, dinin ortaya çıkışını ebeveyn-çocuk ilişkisi üzerinden açıklayan tanımlardır.
Freud’un, Kardiner ve Linton’un tanımları bu gruba girer. Ayrıca çeşitli kültürlerde tanrıların niteliklerinin
o toplumdaki ebeveyn-çocuk ilişkisini yansıttığı fikri Spiro, D’Andrade, Lambert, Triandis, ve Wolf tarafın-
dan da gözlenmiş ve kabul edilmiştir. Kültürel tanımlar ise dini, sembolik bir kültürel sistem olarak gören
tanımlardır. Geertz’in din tanımı bu grubun en önemli örneğidir. Geertz’e göre din, insanlar arasında güçlü
ve uzun süren ruh hâlleri yaratan, bunları varoluşa dair genel bir düzene dair fikirler oluşturarak kuran ve
bir gerçeklik atmosferi ile örten, böylece bu ruh hâllerinin ve motivasyonların emsalsiz bir şekilde gerçekçi
görünmesini sağlayan bir semboller sistemidir.

166
5
Sosyal Antropoloji

Düşünme biçimleri
5 olarak din ve bilimi
karşılaştırabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Din ve Bilim

Doğal düşünme, bilimin bir özelliğidir ve nesneler ve olaylarla ilgili insan deneyimi ile dış olgular arasında,
bir ayrım yapar, insanların iç süreçlerini biyolojik açısından açıklar, dış olgu ve olayları da dış olguların
bağlamında açıklar. Doğaüstü düşüncede ise aksine iç olguları dış olguların terimleriyle ya da dış olguları
insan egosunun uzantısı olarak tartışır. Dini, ideolojilerde dış dünya kendi terimleriyle değil, insan egosu
açısından yorumlanır, insanlar evrenin insani olmayan kısımlarını betimlemek ve açıklamak için insani
modeller kullanırlar.

167
5
Din Antropolojisi

1 Aşağıdakilerden hangisi din antropolojisinin 6 Aşağıdaki kuramcılardan hangisine göre din


ilgilendiği konulardan biri değildir? duygusal gerilime verilen bir tepki olarak doğmuştur?
neler öğrendik?

A. Din ile ekonomi ilişkisi A. Tylor


B. Dinlerin kökeni B. Malinowski
C. Günlük yaşamda dinin işlevleri C. Freud
D. Hangi dinin daha mantıklı olduğu D. Leach
E. Cadılık ve büyücülük E. Durkheim

2 Dinlerde evrenin ve dünyanın kökenine yö- 7 Ritüeller sayesinde oluşan, dini topluluğun
nelik açıklamalara verilen genel ad aşağıdakilerden üyeleri arasında birlik sağlayan coşku ve keyif duy-
hangisidir? gusu aşağıdaki kavramlardan hangisiyle ifade edilir?
A. Dinî kozmoloji A. Komünitas
B. Ritüel B. Kami
C. Ayin C. Kargo kültü
D. Soyut güçler D. Atalar kültü
E. İnanç E. Mana

3 Bitki, hayvan, cansız nesneler veya şimşek, 8 Freud’a göre din aşağıdaki ilişkilerden hangi-
fırtına gibi doğa olgularının, yani doğadaki her şe- sinin sembolik ifadesidir?
yin bir ruha sahip olduğu inancı etrafında örgütle-
nen din tipi aşağıdakilerden hangisidir? A. Özne-öteki
B. Üst-ast
A. Hinduizm
C. Ebeveyn-çocuk
B. Budizm
D. Karı-koca
C. Animizm
E. Arkadaş-arkadaş
D. Animatizm
E. Animalizm
9 Geertz’e göre aşağıdakilerden hangisi dinin
temel özelliklerinden biri değildir?
4 Aşağıdakilerden hangisi insan toplumlarında
gelişen ilk din tipinin animizm olduğunu, bu din- A. Sembollerden oluşması
lerin zamanla tek ya da çok tanrılı dinlere evrildiği- B. İnsanlarda belirli ruh hâlleri oluşturması
ni savunmuştur? C. Varoluşun genel düzenine dair fikirler içermesi
A. Durkheim D. Tek tanrılı olması
B. Turner E. İddialarını bir gerçeklik atmosferinde sunması
C. Weber
D. Marx 10 Aşağıdakilerden hangisi doğal düşünme tar-
E. Tylor zının bir niteliğidir?
A. İç süreçleri açıklamamak
5 Aşağıdaki kuramcılardan hangisi dini top- B. Dış süreçleri açıklamamak
lumsal düzene dayalı olarak tanımlamıştır? C. İç ve dış gerçeklik arasındaki sınırı muğlaklaş-
tırmak
A. Malinowski B. Mauss
D. Dış süreçleri insan egosuyla açıklamak
C. Durkheim D. Malinowski
E. İç süreçleri biyolojik açıdan açıklamak
E. Tylor

168
5
Sosyal Antropoloji

Yanıtınız yanlış ise “Dini Açıklamaya Yö-


1. D Yanıtınız yanlış ise “Din Antropolojisinin Geli- 6. B
nelik Kuramlar” konusunu yeniden gözden

neler öğrendik yanıt anahtarı


şimi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Dini Açıklamaya Yö-


2. A Yanıtınız yanlış ise “Dini Oluşturan Ögeler” 7. A
nelik Kuramlar” konusunu yeniden gözden
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Dini Açıklamaya Yö-


3. C Yanıtınız yanlış ise “Dini Oluşturan Ögeler” 8. C
nelik Kuramlar” konusunu yeniden gözden
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Dini Açıklamaya Yö-


4. E Yanıtınız yanlış ise “Dini Oluşturan Ögeler” 9. D
nelik Kuramlar” konusunu yeniden gözden
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Dini Açıklamaya Yö-


5. C 10. E Yanıtınız yanlış ise “Din ve Bilim” konusunu
nelik Kuramlar” konusunu yeniden gözden
yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Araştır Yanıt
5 Anahtarı

Din, toplumsal yaşamın ve kültürün çeşitli yönleriyle ilişkilidir ve gündelik


yaşamda bireylerin ve toplumların yaşamlarında önemli bir role sahiptir. Di-
nin ana işlevlerinden ilki dünya ve evren hakkında bir açıklama sunmasıdır.
Din, insan yaşamında ve doğal dünyada cevaplanamayan, merak uyandıran
sorulara cevaplar sunar. Dünyanın nasıl oluştuğu, ilk insanların nasıl ortaya
çıktığı, hayatın anlamının ne olduğu, öldükten sonra neler olacağı gibi zor
sorular için cevaplar, açıklamalar sunar, insanların belirsizliklerle başa çıkma-
sına yardımcı olur. İkinci işlevi, kolektif yaşamı güçlendirmesidir. Dinî inanç
Araştır 1 ve uygulamalar insanları ahlaki bir topluluk hâline getirir. Aynı inancı payla-
şanlar arasında dayanışmayı güçlendirir. Üçüncü işlevi, toplumu ve toplumsal
normları geçerli kılması ve toplumun değerlerine ve normlarına uyulmasını
sağlamasıdır. Toplumsal sistemlerin ve kültürün sürdürülmesini sağlar. An-
cak statükoyu koruyarak tahakkümün de sürmesine neden olabilir. Mevcut
toplumsal düzeni meşrulaştırarak sömürü ve ayrımcılık aracı hâline gelebilir.
Dördüncü işlevi de sosyal ve kültürel değişim ve protestolar için harekete geçi-
rici bir güç olmasıdır. Din, değişim arayışında olanlar ya da mevcut toplumsal,
ekonomik, politik düzeni protesto edenleri harekete geçirecek bir güç olabilir.

Her ramazan ayında (her yıl tekrarlanan şekilde) oruç tutmak, tekrarlı ve sıralı
hareketlerle abdest almak, yine bir dizi sıralı hareketle ve belirli sırada okunan
dualarla namazı kılmak, Hac sırasında Kabe’yi belirli bir şekilde ve sayıda
Araştır 2 tavaf etmek, her yıl belirli bir dönemde (kurban bayramında) kurban kesmek
gibi eylemlerin tamamı ritüellere örnek olarak gösterilebilir. Bu tip eylemler
dinin kendi kapsamında ibadet olarak kabul edilse de antropolojik açıdan ri-
tüel olarak sınıflandırılır.

169
5
Din Antropolojisi

Araştır Yanıt
5 Anahtarı

Weber, Protestanlık içindeki mezheplerin, özellikle Kalvinistlerin yaşam tarz-


larının, kapitalizmin ortaya çıkmasını mümkün kılacak sermaye birikiminin
oluşmasını sağladığını düşünür. Kalvinistler Tanrı’nın dünyayı insanlar aracı-
lığıyla değiştireceğine inandıkları için çalışmaya manevi bir anlam yüklemiş,
aynı zamanda inançları gereği dünyevi eğlencelerden, gösterişten ve israftan
uzak durmuşlardır. Böylece yaşamları Tanrı’nın takdirini kazanmak için sis-
Araştır 3
tematik olarak çalıştıkları çileci bir yaşam hâline gelmiştir. Bu yaşam tarzı
kapitalizm için gerekli olan iki kazanımı sağlamıştır, ilk olarak modern iş
bölümünü meşrulaştırmıştır, ikinci olarak da sürekli çalışma ve harcamaların
kısıtlandığı bir yaşam tarzı sayesinde gerekli sermaye birikiminin oluşmasını
mümkün kılmıştır.

Neopaganizm, eski pagan dinlerinin yeniden canlandırılmasına dayalı olan


antik pagan dinlerindeki düşünce ve uygulamaları modern yaşama uyarlayan
dinsel inanç biçimlerinin genel adıdır. Merkezinde doğanın yüceltilmesi yer
alan neopaganizm inancına mensup olanlar doğayı kutsal kabul eden, doğaya
zarar vermekten kaçınan bir yaşam sürerler. Neopagan inanışı büyü kullanma-
yı da içerir, ancak başkalarına zarar vermeyi amaçlayan büyüler yasaklanmıştır.
Araştır 4
Pagan inanışında büyüler ak (beyaz) ve kara büyü olmak üzere ikiye ayrılır. Ak
büyüler nezaket ve iyilik içeren, güç ve şeref elde etmeye yönelik büyülerken
kara büyüler bencil, yıkıcı ve cezalandırıcı büyülerdir. Neopagan topluluk-
larda sadece sağlık ve iyi şans amacına yönelik olan ak büyülerin yapılmasına
izin verilir, kara büyüye izin verilmez. Bu büyü uygulamaları, ilahi okuma,
şamanlar gibi transa geçip bilinç değişimi yaratma gibi eylemleri içerir.

170
5
Sosyal Antropoloji

Kaynakça
Asad, T. (1993) Genealogies of Religion: Discipline Kiefer, T. M. (1972). The Tausūg: Violence and Law
and Reasons of Power in Christianity and Islam. in a Philippine Moslem Society. New York: Holt
Baltimore: Johns Hopkins University Press. Rinehart.
Atay, T. (2019). Din Hayattan Çıkar: Antropolojik Lett, J. (1997). Science, religion and anthropology.
Denemeler. (7. Baskı) İstanbul: İletişim. Stephen D. Glazier (Ed.) An Anthropology of
Religion: A Handbook. Westport: Greenwood
Bennet, C. (1998). In Search of the Sacred: Anthropology
Press. s:103-120.
and the Study of Religions. London: Cassell.
Mauss, M. (1972 [1902]). A General Theory of Magic.
Bowie, F. (2017). Anthropology of Religion. Robert
London: Routledge.
A. Sagal (Ed). The Blackwell Companion to the
Study of Religion. London: Wiley-Blackwell. s:3- Raffaele, P. (2006) “In John They Trust,” Smithsonian
25. Magazine http://www.smithsonianmag.com/
people-places/in-john-they-trust-109294882/?no-
Bowker, J. (2000). Anthropology of Religion. The
ist=&page=1. Erişim: 12.02.2021
Concise Oxford Dictionary of World Religion.
Oxford: Oxford University Press. Rappaport, R. (1999). Ritual and Religion in the
Making of Humanity. London: Cambridge
Crapo, R. C. (2002). Anthropology of Religion. New
University Press.
York: McGraw-Hill Humanities.
Strassman, R. (2000). DMT: The Spirit Molecule.
Doda, Z. (2005). Introduction to Sociocultural
Paris: Park Street Press.
Anthropology. EPHTI.
Şahin, M. C. (2013) Din. Mustafa Macit (Ed.)
Durkheim, E. (2011 [1912]). Dinsel Yaşamın İlksel
Sosyal Antropoloji. Erzurum: Atatürk Üniversitesi
Biçimleri. (Çev. Fuat Aydın). Ankara: Eskiyeni.
Açıköğretim Fakültesi Yayını.
Eller, J. D. (2007). Introducing Anthropology of
Şahin, M. C. (2016). Antropoloji ve din: Tarihsel
Religion. New York: Routledge.
ve kuramsal temeller. Türkiye Sosyal Araştırmalar
Freud, Sigmund. 1964 [1927]. The Future of an Dergisi (Ağustos): 452-473.
Illusion. New York: Anchor Books.
Turner, V. W. (1972). Religious Specialist: International
Geertz, C. (1993). Religion as a Cultural System. Encyclopedia of the Social Sciences, 13(1972): 437-
Clifford Geertz (Ed.) The Interpretation of Cultures: 444.
Selected Essay: Fontana: Fontana Press.
Van Gennep, A. (1960). The Rites of Passage. Hove:
Golomski, C. (2012). Rites of Passage: 1900’s Psychology Press.
to Present: Africa. Andreas Stanton, Edward
Wallace, A. F. C. (1966). Culture and Personality. New
Ramsamy, Peter J. Seybolt ve Carolyn M. Elliot
York: Random House.
(Ed.) Cultural Sociology of the Middle East, Asia,
& Africa: An Encyclopedia. Thousand Oaks: Sage. White, L. A. 1969. The Science of Culture: A Study of
Man and Civilization. 1949. New York: Farrar,
Guthrie, S. E. 1993. Faces in the Clouds: A New Theory
Straus and Giroux.
of Religion. New York: Oxford University Press.
Wreschner, E. E. (1980). Red ochre and human
Henninger-Rener, S. (2017). Religion. Nina
evolution: A case for discussion. Current
Brown, Laura Tubelle de González, ve Thomas
Anthropology. 21(5): 631-644.
McIlwraith (Ed). Perspectives: An Open Invitation
to Cultural Anthropology. Arlington: American Yales, D. (2008). How are anthropological studies
Anthropological Association. s:1-17. of witchcraft relevant today?. Alma Gottlieb
ile röportaj. https://news.illinois.edu/
Howard, M. C. ve Janet D.H. (1992). Anthropology.
view/6367/198785 Erişim: 10.02.2021
Understanding Human Adaptation. New York:
Harper Collins.
Hutson, S. R. (1999). Technoshamanism: Spiritual
healing in the rave subculture. Popular Music and
Society. 23(3): 53-77.

171
Bölüm 6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

Toplumsal Cinsiyetin Antropolojideki


öğrenme çıktıları

Antropolojik Bakışla Toplumsal Cinsiyet Tarihi

1 2
1 Cinsiyetin kültürel olarak kuruluş şeklini 2 Antropolojide toplumsal cinsiyet
ve temel toplumsal cinsiyet kavramlarını tartışmalarının tarihini ve feminist yöntemi
açıklayabilme betimleyebilme

Toplumsal Cinsiyet ve Eşitsizlik Yaratan


Ayrımlar

3
3 Toplumsal cinsiyet, emek, beden
ilişkilerini ve erkeklik çalışmaları alanını
çözümleyebilme

Anahtar Sözcükler: • Toplumsal Cinsiyet • Ataerkillik • Toplumsal Cinsiyet Rolleri


• Toplumsal Cinsiyet Stereotipleri • Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği • Toplumsal Cinsiyete Dayalı İş Bölümü

172
6
Sosyal Antropoloji

GİRİŞ insanlar, kültürler, toplumsal sistemler arasındaki


Bugün dünya nüfusunun yaklaşık yarısı erkek- farkı nasıl ele alır ve farkları nasıl yorumlar soru-
lerden diğer yarısı da kadınlardan oluşmaktadır. ları üzerinde duracağız. Farka dair edineceğimiz
Yirmi birinci yüzyılda olmamıza rağmen hâlâ er- bakış açısı, cinsiyetler arasındaki farkların toplum-
keklerin okuryazarlık oranı kadınlardan yüksektir. sal ve kültürel olarak nasıl anlaşıldığını görmemize
Kadınların ortalama ömrü ise erkeklerden uzun- imkân verecektir.
dur. Dünya insanlarının sağlıklı yaşam süreleri
karşılaştırıldığında, Avrupa ve Afrika arasında açık Antropoloji Toplumsal Cinsiyet
bir fark görülmektedir. Afrika’da yaşamın sağlık- Farklarını Nasıl Ele Alır?
lı geçirilen yılları Avrupa’ya nazaran daha azdır
Antropoloji çok geniş bir tanımıyla insanı in-
(WHO, 2020). Amerika’da obeziteden mustarip
celeyen bir bilim dalıdır. Antropologlar, insanları
olanların çoğunluğu siyah, yoksul ve kadındır.
diğer insanlarla ilişkileri içinde anlamaya çalışırlar.
2021 yılında Türkiye’de parlamentoda beş yüz
İnsanın ilişkiler içinde bir varlık olmasının toplum-
seksen beş milletvekili bulunmaktadır. Millet-
sal, kültürel ve biyolojik yönlerini ele alırlar. Bu
vekillerinin sadece yüz biri kadın milletvekilidir.
yönleri tarihsel ve mekânsal farklılaşmaları hesaba
2020 yılının ilk aylarında bir pandemiye dönüştü-
katarak incelerler. Örneğin, kültürel antropoloji
ğü bildirilen Covid-19 virüsü bir yıl içerisinde üç
araştırmaları duygulara ve davranışlara yön veren
milyona yakın insanın ölümüne neden olmuştur.
toplumsal süreçlerin topluluktan topluluğa değiş-
Yaşamını kaybedenler arasında erkekler çoğunluk-
tiğini ortaya koyar. Simgelerin, ritüellerin, değer-
tadır (https://covid19.who.int).
lerin coğrafyaya ve tarihe göre farklılaştığını tespit
Burada durup örnekler üzerine düşündüğü- eder. Kimi kültürde iştahla yenen bir besinin başka
müzde, kadınlar ve erkeklerle ilgili her farkın bi- bir kültürde hiç tüketilmediğini gösterir. Ya da top-
yolojik olmadığını görürüz. Cinsiyetler, kültürler, lulukların karar alıp uygulama mekanizmalarının
coğrafyalar arasında kısaca gezinirken, erkekler ve birbirinden ne kadar farklı olabileceğine işaret eder.
kadınlara dair karşımıza pek çok fark çıkmakta- Kültürel antropolojinin farklılıkları böyle göstere-
dır. Bu farkların bir kısmı biyoloji, genetik ya da bilme becerisi, insan çeşitliliğini karşılaştırmalı ola-
doğa ile ilgilidir. Bazıları yetiştirilme biçimleriyle rak inceleyen bütüncül bir bilim dalı olmasından
ilgilidir. Kimileri ise toplumsal ve kültüreldir. Ya- kaynaklanır. Ayrıca kültürel antropoloji, kültürel
şanan yer, tarihin koşuları, beklentiler, umutlar göreliliği yani bütün kültürlerin ve kültürel özellik-
kadınların ve erkeklerin gündelik alışkanlıklarını lerin eşit ölçüde değerli olduğunu savunur.
farklılaştırabilmektedir. Tüm bu farklar ve çeşitli-
Kültürel antropoloji, başlangıcından beri kül-
likler üzerine düşünebilmemiz için kültürel antro-
türler ve toplumlar arasında karşılaştırma yapmayı
poloji bize önemli bir değerlendirme penceresi ve
merkeze almıştır. Bu özelliği sayesinde, kadın ya
anahtar kavramlar sunar. Kültürel antropoloji bize
da erkek olmanın değişmez özler üzerine inşa edil-
kadınların ve erkeklerin birbirinden ayırt edilebi-
mediğini diğer sosyal bilim dallarından daha önce
lir özelliklere sahip olmasının kültürlerde ortak bir
keşfetmiştir. Antropoloji, biyoloji, kültür, toplum
görüş olduğunu anlatır. Ancak diğer yandan, kadın
ve dil hakkında çalışmaları içermektedir. Böyle
ve erkeklerin farklı olmasının toplumsal ve kültü-
olunca, hem doğanın ya da biyolojik yatkınlıkların
rel olarak biçimlenme yollarının kültürden kültü-
hem de içinde yetişilen ortamın davranışlar, alış-
re toplumdan topluma farklılaştığını gösterir. Bu
kanlıklar, tutumlar, değerler üzerinde etkili oldu-
bölüm, kültürel antropoloji disiplininin toplumsal
ğunu görebilmiştir (Kottak, 2013: 404). Diğer bir
cinsiyete yaklaşımını ele almaktadır.
anlatımla, bireyler olarak sahip olduğumuz özellik-
ler hem biyolojik eğilimlerimizin hem de yetişme
ANTROPOLOJİK BAKIŞLA koşullarımızın ürünüdür. Özellikle kültürel antro-
TOPLUMSAL CİNSİYET pologlar, tıpkı başka özelliklerimiz gibi cinsiyetleri-
Bu bölümde toplumsal cinsiyet kavramı ve mizin de yalnızca biyolojik birer kategori olmadığı-
onun etrafında biçimlenen toplumsal cinsiyet rol- nı ortaya koyarlar. Cinsiyet biyolojik olduğu kadar
leri, toplumsal cinsiyet stereotipleri gibi kavram- toplumsal ve kültüreldir. Belli bir kültür içindeki
ları açıklayacağız. Öncelikle, kültürel antropoloji gündelik tekrarların ve beklentilerin ürünüdür.

173
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

Kültürel kodlar ve deneyimlerle biçimlenir. Cinsi- Toplumsal cinsiyetin yaşamı belirlemesi dünya-
yetler tarihsel ve kültürel koşullar altında şekillenen ya geldiğimiz ilk andan itibaren kendini gösterir.
inşalardır. Çocukların oynadığı oyuncaklardan, gençler için
Feminist antropoloji üzerine ilk değerlendir- uygun davranışın ne olduğuna, yetişkinlerin mes-
meleri yazan Henrietta L. Moore, antropoloji te- lek seçiminden yaşlıların bakım pratiklerine değin
orilerinin ele aldığı konuları toplumlarda gömülü yaşamın her sürecinde cinsiyetler arasındaki farkla-
güç ilişkilerinin içine yerleştirdiğini söyler (1999: rın kültürel ve toplumsal yorumları belirleyici olur.
2). Yani antropoloji disiplini, kültür, “öteki” kül- Yaşamın en erken döneminde başlayan toplumsal
türler, yaşama biçimleri, toplumsal sistemler, dün- cinsiyet belirleyiciliği, masalları, hayalleri, türküle-
yayı görme biçimleri üzerine çalışmalar yapar. Bu ri, isimleri, beklentileri, meslekleri, kent planları-
çalışmalarda hem toplumlar arasındaki hem de nı, politik mekanizmaları, ev içlerini, el işlerini ve
toplumların üyeleri arasındaki birçok benzerlikle- daha birçok şeyi etkiler.
rin ve birçok farklılıkların olduğunu ortaya koyar.
Antropoloji benzerliklerin ve farkların, akraba-
lık sistemlerinde, aile içi iş bölümlerinde, geçim Toplumsal cinsiyet, kültürün ve toplumun
kaynaklarına ulaşmada, politik yapılarda yarattığı kadınlara ve erkeklere atfettiği özellikle-
hiyerarşileri inceler. Böylece antropoloji bilimi, ri içeren geniş bir kavramdır. Toplumsal
cinsiyetler arasındaki farkların yalnızca kültürel ve cinsiyet, cinsiyetin toplumsal ve kültürel
toplumsal kaynağını ortaya koymakla kalmaz. Aynı olarak inşa edildiğini vurgular.
zamanda, farkın neye yol açtığına ve nasıl işlediğine
bakar. Bu bakımdan antropoloji çalışmaları, cinsi-
yet farklarının nasıl eşitsiz toplumsal ve kültürel
ilişkilerin temeli hâline geldiğini gösterir. Toplumsal cinsiyet kavramını kavrayabilmemi-
zin yolunu açan önemli düşünürlerden biri Simo-
ne de Beauvoir’dır. 1949 yılında yayımlanan İkinci
Cinsiyet kitabında, kadınlığı ve erkekliği toplum-
sal olgular olarak ele almıştır. Bu çalışma, tartıştığı
dikkat konular ve sunduğu bakış açısı bakımından gün-
Cinsiyetler arasındaki farkı görmek, farkların celliğini hâlâ korumaktadır. Beauvoir, cinsiyetin
kaynağını anlamak ve farkın toplumsal ve kültü- belirlediği ilişkiler ve yaşam pratiklerinin biyolojik,
rel olduğunu kavramak yaşam için kıymetli bir psikolojik ya da kalıtımsal temeller üstüne kurul-
çabadır. Farkları görmek kadar önemli diğer bir madığını anlatır. Dünyada var olmanın kadınlar ve
konu, farkların yaşamı nasıl biçimlendirdiğini erkekler açısından farklı deneyimlendiğini vurgu-
ve ne tür toplumsal yapılar ortaya çıkardığını lar. Bu farklı deneyimler, toplumsal olanın ve doğal
görmektir. olanın tarih içinde belirlenen diyalektiğine dayanır
([1949] 2019).
Bir başka önemli feminist kuramcı Kate Mil-
Toplumsal Cinsiyet lett, cinsiyet farklılıklarının biyolojik temelden zi-
Sosyal bilimlerde cinsiyetlerin yalnızca biyolo- yade kültürel temellere sahip olduğunu söylemiştir.
jik belirlenimin ürünü olmadığını anlatan kavram Kültürel temelin kurucu öge olduğu toplumsal cin-
toplumsal cinsiyettir. Bu kavram, sosyoloji, ekono- siyet, ebeveynlerin ve akranların etkisinde biçimle-
mi, hukuk, tarih gibi disiplinlerde cinsiyete dayalı nir. Mizaç, karakter, ilgi alanları, statü, değer, jest
ilişkileri anlamada ve açıklamada kullanılmaktadır. ve ifade açısından her cinsiyet için neyin uygun
Toplumsal cinsiyet antropolojinin de anahtar kav- olduğuna dair kültürün toplamıdır (Millett, 1971:
ramlarından birisidir. Toplumsal cinsiyet kavramı, 28-31). Bu durumda toplumsal cinsiyet hem top-
cinsiyetin toplum ve kültür içinde biçimlendiğini lumsal, kültürel, tarihsel, politik özellikler gösterir.
anlatır. Kadınlar ve erkekler için yaşam ev içlerin- Hem de tüm yaşama yayılan cinsiyetli deneyimle-
de, iş yerlerinde, okullarda, sosyal medyada, kırlar- rin bir toplamıdır.
da, kentlerde kısacası her alanda cinsiyetlere yükle-
nen toplumsal ve kültürel anlamlara göre kurulur.

174
6
Sosyal Antropoloji

Toplumsal Cinsiyet Rolleri


Toplumsal cinsiyetin yaşamda işlerlik kazan-
ması, toplumun ve kültürün kadınlara ve erkekle-
re uygun roller biçmesi ile gerçekleşir. Toplumsal
cinsiyet rolleri, kültürün farklı cinsiyetlerdeki
kişilerden yerine getirmelerini beklediği görevler
ve işlerdir. Ayrıca farklı cinsiyetler için kültürde
uygun görülen tutumlar, giysiler, konuşma biçim-
leri veya davranışlar toplumsal cinsiyet rollerinin
parçasıdır. Bazı özellikler ise bir dizi kültürde or- Resim 6.1 Hindistan Bihar’da kırmızı tuğla fırınında
tak olabilir. Örneğin, evine ekmek getirmek veya ağır iş koşullarında çalışan bir kadın.
ekmek parası kazanmak genellikle erkeklere atfe- Kaynak: https://www.shethepeople.tv/news/meet-the-
dilen bir toplumsal cinsiyet rolüdür. Öte yandan, indian-women-working-at-construction-sites/
ev işlerini yapmak, çocuklara ve yaşlılara bakmak
genellikle kadınlara atfedilen toplumsal cinsiyet Toplumsal cinsiyet rollerinin kültürel ola-
rolleridir. Toplumsal cinsiyet rolleri ve bunların rak farklılaşmasına bir başka örnek, Matthew C.
çeşitlemeleri kimi zaman biyolojik olarak belir- Gutmann’ın Mexico City’de yürüttüğü Meksika’ya
lenmektedir. Ancak bu roller çoğu zaman top- özgü bir erkeklik tipi olan maçoları (macho) ele al-
lumsal ve kültürel olarak inşa edilmektedir. dığı çalışmasında karşımıza çıkar. Maçolar şiddet
kullanmaktan, kavgalara girmekten kaçınmayan
ataerkil erkeklerdir. Bu özelliklerine karşın diğer
Toplumsal cinsiyet rolleri, cinsiyetimize pek çok kültürden farklı olarak çocuklarının bakı-
uygun olarak nasıl giyinmemiz, konuş- mını da üstlenmektedirler (Gutmann 1996).
mamız, hareket etmemiz, hayal etmemiz
gerektiğine ilişkin toplumsal ve kültürel
beklentilerdir. Toplumsal Cinsiyet Stereotipi
Toplumsal cinsiyet rolleri hangi cinsiyet için
neyin uygun olduğuna dair tekrarlana tekrarlana
Toplumsal cinsiyet rolleri evrensel veya değiş- kök salmış, kalıplaşmış yargılara dayanır. Erkekler
mez değildir. Bu roller ile ilgili ayrıntılar kültür- ve kadınlarla ilgili basit fakat sürekli tekrarlandığı
ler arasında önemli ölçüde farklılık gösterebilir. için kökleşmiş düşüncelere toplumsal cinsiyet ste-
Örneğin, Hindistan’ın Bihar eyaletinde kadınlar reotipleri denir. “Kadınlar duygusaldır”, “erkekler
ve çocuklar, ekin hasadının bittiği ve Muson yağ- akıllıdır”, “erkekler ağlamaz” veya “kadınlar ağır
murlarının da henüz başlamadığı yaz döneminde işler yapamaz” gibi toplumsal cinsiyet stereotipleri
kırmızı tuğla fırınlarında çalışırlar. Bu iş fiziksel toplumsal alanda genel kabul gören ön yargılar üre-
olarak güç gerektirir. Kadınlar ve çocuklar onlarca tir. Toplumsal cinsiyet stereotipleri yaşamın farklı
tuğlayı başlarının üzerinde taşıyarak bir yerden bir aşamalarında kendini gösterir. Toplumsal cinsiyet
yere naklederler. Bu işi para kazanabilmek için ya- stereotipleri, insanları belli kalıplara sıkıştırarak,
parlar. Bu örnek, kadınların zor ve güç gerektiren onların isteklerini hayata geçirmelerini, kendileri-
işleri yapamayacağı düşüncesine ters düşmektedir. ni geliştirmelerini ve kariyerlerini belirlemelerini

175
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

engeller. Ayrıca bütün yaşamı birbirine karşıt iki- ataerkil veya anaerkil olarak ele alır. Kimi topluluk-
liklerden ibaretmiş gibi gösterir. Antropoloji ça- ların anaerkil özellikler taşıdığı görülmüştür. Fakat
lışmaları bize toplumsal cinsiyet stereotiplerinin anaerkillik bütün bir sistem olarak yalnızca bir var-
de kültürlere özgü olarak oluştuğunu gösterir. Bu sayım düzeyindedir. Toplulukta anaerkillik görülse
bakımdan bu stereotipler değiştirilebilir. bile tıpkı ataerkil topluluklarda olduğu gibi siyasal
alanı elinde tutan ve kaynakları kontrol eden er-
keklerdir (Eriksen, 2009: 167). İnsanlığın evrensel
kültür özellikleri üzerine çalışan Donald E. Brown,
Toplumsal cinsiyet stereotipleri, erkekler
ataerkilliğin tıpkı müzik, iş bölümü, yiyecek pay-
ve kadınlar için neyin uygun olduğunu
laşmak ya da kişisel hijyen gibi evrensel olduğunu
söyleyen sürekli tekrarlanan ve bu yüzden
vurgulamıştır (1991). Ataerkillik cinsiyetler ara-
de kökleşmiş, kalıp hâline gelmiş kültürel
sında eşitsizliklere ve hiyerarşilere yol açar. Miras
ve toplumsal yargılardır.
paylaşımından, kaynaklara ulaşmaya, ev içi iş bö-
lümünden, karar alma süreçlerine etkin katılmaya
değin birçok alanda erkeklerin lehine kadınların
Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve aleyhine işler.
Ataerkillik
Toplumsal cinsiyet kavramının eleştirel bir ka-
pasitesi bulunmaktadır. Kadınlar ve erkekler ara- Ataerkillik, toplum içindeki iktidar po-
sındaki eşitsizlikleri ve iktidar ilişkilerini görmemi- zisyonlarının ve toplumsal ayrıcalıkların
zi sağlar (Scott, 2013: 93). Bu bakışla toplumsal erkeklerin elinde bulunduğu politik, kül-
cinsiyet eşitsizliklerini fark edebiliriz. Toplumsal türel ve ekonomik bir yapıdır.
cinsiyet eşitsizliği, kadınların ve erkeklerin yaşam-
daki imkânlara, hizmetlere ve fırsatlara eşit düzeyde
erişemediklerine işaret eden kavramdır. Sağlık hiz-
metine erişim, yeterli beslenme, temiz içme suyu-
na ulaşma, eğitim hakkı, kamusal alana çıkabilme, dikkat
Toplumsal cinsiyet, cinsiyetler arasındaki eşit-
istihdama katılma, karar verme mekanizmalarında
sizliklerin genetik veya fizyolojik özelliklerden
yer alma, toplumsal alanda ön yargısız kabul gör-
ziyade toplumsal ve kültürel düzenlere dayandı-
me, kendi geleceğini planlayabilme, bilgiye erişme
ğını görmemizi sağlar.
gibi temel yaşam konularında bireylerin eşit hakla-
rı, olanakları ve fırsatları olmalıdır. Bu haklara cin-
siyetinden dolayı erişemeyen birisi toplumsal cinsi-
yet eşitsizliğine maruz kalıyor demektir. Toplumsal Ataerkillik evrensel düzeyde görülmesine rağ-
cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması ve top- men, kadınların erkek egemen sistemde ezilme
lumsal iyilik için özellikle kadınların güçlenmesi ve ikincilleştirilme koşulları özgüldür. Örneğin
gerekir. Kadınların güçlenmesi için gerekenler Nükhet Sirman, 1980’lerin ikinci yarısında Söke
kişiden kişiye değişebilmektedir. Çünkü kadınların Ovası’nda pamuk tarımı ile geçimini sağlayan Tuz
ikincilleştirilme koşulları kültürden kültüre farklı- Köyü’ne bir araştırma yapmıştır. Çalışmasında ka-
lık göstermektedir. Kimi durumda eğitim hakkına dınların, genç kızların ve çocukların pamuk tarla-
ulaşabilmek güçlenme getirirken, kimi durumda sında ücretsiz aile işçisi olarak çalıştıklarını anlatır.
kendi hayatı hakkında kararlar alabilmek kişiye Bu sırada erkekler tarla sürmek, pamuk ekmek,
güç verir. sulama ve ilaçlama yapmak gibi işlerin zamanına
Cinsiyetler arasındaki eşitsizliklerin ve güç asi- karar verirler. Kooperatifler, bankalar, tüccarlar ya
metrilerinin bireysel alandan çıkıp, toplumsal bir da traktör tamircileri gibi figürlerle görüşürler. Bu
sisteme dönüşmesini anlatan kavram ataerkilliktir. durumda erkekler hem karar mekanizmasının ba-
Ataerkillik, iktidar pozisyonlarının erkeklerin elin- şındadır hem de köy dışındaki dünya ile iletişim
de olduğu kültürel yapıdır. Bu sistemde erkekler hâlindedir. Kadınlarsa bu tür bir hareketliliğin ya-
gücü ellerinde tuttukları için toplumsal ayrıcalıkla- rattığı bilgi ağının dışında kalarak ikincil konuma
ra sahip olurlar. Antropoloji literatürü toplulukları yerleşirler (1995: 253).

176
6
Sosyal Antropoloji

Ataerkilliğin farklı kültürel ve toplumsal ko-


şullar altında değişen işleyişine dair bir başka ör-
nek Haleh Afshar’ın İran’ın bir köyünde kadınlar
üzerine yaptığı araştırmada mevcuttur. Burada
kadınlar ve kız çocukları evlerde halı dokuyarak
ev bütçesine önemli katkı sağlamışlardır. Ancak
para kazanmaları kadınların özgürlük alanını bü-
yütmemiştir. Tam aksine üzerlerindeki baskıları
arttırmıştır. Kadınlar pazarla ilişki kurmalarına
müsaade edilmemiştir. Dokuma ipini almak ve
halıyı satmak işlerini erkekler yapmıştır. Diğer
yandan, daha çok halı dokunabilmesi için kız ço-
cukları okuldan alınmıştır. Kadınların halıları ça- Resim 6.2 Guetemala’daki Maya halklarından iki genç
buk dokuması için erkekler onlar üzerinde baskı kız üzerlerinde rengarenk dokuma huipillerle. Dokuma
kültürü Antik Mısır’dan Antik Çin’e, Anadolu’dan,
kurmuştur (1981).
İran’a, Afganistan’a ve Amerika yerlilerine değin uzanan
bir coğrafyada ve tarihte büyük ölçüde kadınların
sürdürdüğü bir sanattır.
Kaynak: https://ekmekvegul.net/bellek/carsaflarin-
ortulerin-anlattigi-maya-kadinlari

Öğrenme Çıktısı
1 Cinsiyetin kültürel olarak kuruluş şeklini ve temel toplumsal cinsiyet kavramlarını
açıklayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Kimberly Hart’ın Modern- Pelin Esmer’in yönettiği


liği Dokumak: Bir Batı Ana- Aslan Köylü kadınların bir Türkçedeki atasözleri ve de-
dolu Köyünde Hayat, Aşk, tiyatro kurma macerasını yimleri gözden geçirin ve
Emek (2011) kitabını oku- anlatan Kraliçe Lear belge- bunlar arasında bulduğu-
yunuz. Bu kitapta kültür ve selini izleyin. Bu belgeseli nuz toplumsal cinsiyet ste-
toplumsal cinsiyet ilişkileri kadınların güçlenmesi kav- reotipilerini paylaşın.
nasıl tartışılmış araştırın. ramı ile ilişkilendirin.

TOPLUMSAL CİNSİYETİN ANTROPOLOJİDEKİ TARİHİ


Antropoloji disiplini başlangıcında erkek egemen bir alan olarak gelişmiştir. Bu en erken dönemde,
büyük ölçüde araştırmacı erkekler, araştırılan erkeklerin hayatı hakkında konuşup yazmıştır (Gutmann,
1997: 385). Antropolojinin söz konusu başlangıç dönemlerindeki erkek egemenliği iki şekilde tarif edile-
bilir: Birincisi, başlangıçta antropologların büyük çoğunluğu erkekti. Buna bağlı olarak, erken dönem ant-
ropologlar inceledikleri toplulukları erkek merkezli bir bakış açısıyla ele alıyorlardı. İkincisi, antropologlar
alan çalışmalarında erkeklere sorular yöneltiyor ve onların düşüncelerini çalışmalarına taşıyorlardı. Yani
toplumsal örgütlenme ve kültürler çalışılırken erkeklerin söyledikleri ve yapıp ettikleri temel alınıyordu

177
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

(Barnard ve Spencer, 1998: 253). Edwin Ardener’e alınmışlardır. Böylece bireysel yaşantılarıyla, kim-
göre, antropolojide erkek bakış açısının uzun süre likleriyle, sınıf aidiyetleriyle kültürel ve toplumsal
hüküm sürmüş olmasının ardında, sadece antro- ilişkiler içerisinde konumlu özneler olarak görül-
pologların ve görüştükleri kişilerin çoğunun erkek müşlerdir (Birx, 2005. 133).
olması yoktur. Antropologlar, kadın ya da erkek
olmaları fark etmeksizin, kendi kültürlerinden ge-
Erken Dönem Antropoloji ve
tirdikleri erkek egemen açıklama modellerini araş-
tırdıkları kültürlere uygulamışlardır. Bu erkek ege- Toplumsal Cinsiyet İlişkileri
men açıklama modelleri kültür içinde kadınların Antropolojide toplumsal cinsiyet kavramı-
deneyimlerini görünmez kılmıştır (1975). nın nüvesi David Henry Morgan’ın Eski Toplum
([1877] 1998) çalışmasında ortaya çıkmıştır. Mor-
gan, 1818-1881 yılları arasında yaşamış bir avukat ve
antropologdur. Antropoloji, on dokuzuncu yüzyılda
dikkat büyük ölçüde evrimci paradigmanın hakim olduğu
Antropoloji, başlangıcında erkek antropologla- bir disiplindir. Evrimci paradigma ilerleme fikrine
rın erkeklere özgü bir bakış açısıyla çalışmalar dayanmaktadır. Bu paradigma, toplumların düz bir
yürüttüğü bir disiplin olmuştur. tarih çizgisi üzerinde belli aşamaları takip edeceği-
ni ve “ilkel” aşamalardan çıkıp karmaşık ve modern
aşamalara doğru ilerleyeceği varsayıyordu. Morgan
Ancak zaman içinde antropolojinin erkek ege- da evrimci fikirlerden etkilenen bir antropologdu.
men bir disiplin olması özelliği değişmiştir. Çağ- Kuzey Amerika’da yaşayan İroquoislar üzerine ça-
daş antropolojinin gelişiminden önce kimi antro- lıştı ve anasoyluluk fikrini geliştirdi. İroquoislar’da
pologlar cinsiyetin topluluk ilişkilerinde oynadığı kadınların kurumsallaşmış bir gücü vardı. Evin reisi
rolü görmüştür. Ardından yirminci yüzyılda bü- evdeki en yaşlı kadındı. Kadınlar besinlerin kont-
tüncül bakış açısını temel alan çağdaş antropolo- rolünü ellerinde tutuyordu. Unvanlar ve mülklerin
jinin doğuşuyla birlikte, çok daha fazla antropolog kullanım hakları gibi konular kadınların soyunu
toplumsal cinsiyet kavrayışına katkıda bulunmuş- takip ediyordu. Morgan, İroquoislar’ı incelediği ça-
tur. Çağdaş antropolojide Margaret Mead ve Ruth lışmasında geçmişte anasoylu olan tüm toplumların
Benedict gibi öncü kadın antropologlar önemli ça- daha sonra bu aşamayı geride bırakıp atasoyluluğa
lışmalar yapmıştır. 1970’lerde feminist antropoloji- doğru ilerlediğini vurguluyordu. Ayrıca Morgan,
nin gelişmesiyle antropolojinin toplumsal cinsiyete ataerkil ailenin evrenselliği düşüncesine karşı, ilk ai-
yönelik kavrayışı çok kapsamlı bir hâl almıştır. lelerin anasoylu kabileler olduğunu ortaya atmıştı.
Antropolojinin kadınlar hakkındaki çalışmala- Tüm bunlara ek olarak Morgan antropolojide bu-
rının ana hatlarını dört başlık altında toplayabiliriz. gün hâlâ kullanılan akrabalık şeması ve akrabalık
Birincisi, kadınlar erkeklerle kurdukları ilişkilere ve sistemi fikirlerini geliştirmiştir.
toplumsal cinsiyet rollerine bakılarak anlaşılmıştır. Daha sonra, Friedrich Engels Ailenin Özel Mül-
Antropolojinin erken dönemine özgü bu anlama kiyetin ve Devletin Kökeni ([1884] 1998) kitabın-
biçimi kadınları yalnızca kadın ve erkek ikiliğinin da, Morgan’ınkiler başta olmak üzere döneminin
bir parçası olarak ele almıştır. İkincisi, normalde anasoyluluk fikirlerini benimsemiştir. Engels bu
yapılandan farklı olarak, geniş ölçekli ve kültürler spekülatif anasoylu geçmiş kurgusunu temel al-
arası çalışmalarla kadınların küresel düzeydeki ko- mış ve üzerine tarihin ilerleyişi fikrini kurmuştur.
numları ele alınmıştır. Bu bakış açısı kadın, kül- Engels kapitalist toplumlardaki ataerkil eşitsizlik-
tür ve toplum gibi geniş bir başlık oluşturmuştur. lerden önce, eşitsizliğin olmadığı ilkel bir komü-
Üçüncüsü, kadınların yapıp ettikleri kendi içinde nal ve anaerkil toplum varsayımı öne sürmüştür.
ve kendi başına değerli kabul edilerek çalışılmış- Morgan’ın anasoyluluk önermesinden hareketle
tır. Bu çalışmalar, antropolojinin ilk dönemlerine tarihin erken aşamasında kadınların hâkimiyetinde
özgü olan ve kadınları her zaman başka ilişkilerin anaerkil bir ilkel düzenin olduğunu varsaymıştır
bir parçası olarak görmekten kaynaklanan boşluğu (Bloch, 2002). Bu tartışmaların konumuz açısın-
doldurmuştur. Dördüncüsü, kadınlar kendi içinde dan önemi toplumsal cinsiyet tartışmalarının yolu-
farklılıklar gösteren çoğul bir kategori olarak ele nu açmış olmalarında yatar yatar.

178
6
Sosyal Antropoloji

takip edildiği topluluklara rastlamıştır. Burada ço-


cuğun otorite olarak babayı değil dayıyı gördüğünü
dikkat tespit etmiştir. Bu örneği ele alarak, baba ve çocuk
Günümüz antropolojisi anaerkil toplum yapısı- arasında gerçekleşen ilişkinin, evrensel ölçekte gö-
nın büyük ölçüde spekülatif olduğunu ve ana- rülebilecek standart kalıpları olmadığını söylemiş-
erkil bir toplum bulunmadığını söyler. Fakat tir. Baba çocuk ilişkisini, kişiler arası bir baskı ve
anaerkil örüntüler barındıran topluluklar hem otorite hikâyesi olmaktan çıkarmıştır ve kültüre
geçmişte hem de bugün vardır. özgü örüntüleri olan bir ilişki olarak anlatmıştır.
Diğer bir deyişle, baba çocuk arasındaki ilişkinin
topluluğun özelliklerine özgü bir iktidar örüntü-
sü olduğunu göstermiştir. Malinowski, Trobriand
Bu ilk dönemden ilerleyip çağdaş antropolojiye Adaları’ndaki çalışmalarıyla buradaki toplulukların
geldiğimizde karşımıza çıkan en önemli figürlerden yaşamında cinsellikten akrabalığa, iktidar ve otori-
birisi, 1884-1942 yılları arasında yaşayan Bronis- te ilişkilerinden toplumsal örgütlenmeye, takastan
law Malinowski’dir. Polonya kökenli Britanyalı gündelik hayata değin geniş bir yelpazenin anasoy-
antropolog Malinowski, katılımcı gözleme daya- lu fakat ataerkil ilişkilerin etkisi altında biçimlendi-
nan uzun süreli etnografik araştırmaların bugün ğini ortaya koymuştur.
de kabul edilen standartlarının oluşturulmasına
büyük katkı sağlamıştır. Psikolojik yapısal işlev-
selciliğin kurucusudur. Bu düşünce, toplumsal ve
kültürel kurumların insanın temel ihtiyaçlarına Anasoyluluk, bir toplulukta soyun anne
hizmet etmek için uyum ve denge içinde işlevleri- tarafından bir çizgiyi takip etmesi ve aile-
ni sürdürdüklerini söyler. Malinowski, Batı Pasifik nin soy ağacının annenin ailesine dayan-
Argonotları (1922), Kuzeybatı Melanezya’daki İlkel masıdır.
Toplumların Cinsel Yaşamı (1929) ve özellikle İlkel
Toplumlarda Cinsellik ve Baskı ([1927]1989) ça-
lışmaları ile antropolojide toplumsal cinsiyet kav- Malinowski ile aynı dönemde kendisinin de
ramının gelişimine katkı sağlamıştır. Malinowski daha sonra ders vereceği, başka bir büyük antropo-
Melanezya’da ve en çok da Trobriand Adaları’nda loji geleneği kurulmuştur. Bu gelenek Amerika’nın
çalışmalar yürütmüştür. Melanezya, en büyük ada- kültürel antropoloji geleneğidir. Burada kurucu
nın Yeni Gine olduğu, Avusturalya’nın kuzeyinde, figür olan Franz Boas (1858-1942), en temel an-
Büyük Okyanus’ta adalardan oluşan yaklaşık Avru- latımıyla kültürel farklara vurgu yapmıştır. Boas’ın
pa büyüklüğünde bir alandır. Büyük bir kültürel, öğrencilerinden Margaret Mead ve Ruth Benedict
dilsel ve etnik zenginlik arz eden bu bölge, toplum- toplumsal cinsiyet kavramının antropolojide geliş-
sal cinsiyet ilişkileri bakımından da büyük bir çeşit- mesinde önemli rol oynayan kadın antropologlar
lilik ve farklılık barındırıyordu. olmuşlardır.
Malinowski’nin çalışmalarının toplumsal cinsi- Margaret Mead, 1901-1978 yılları arasında
yet çalışmaları açısından önemi, alan araştırması- yaşamını sürmüş öncü bir kadın antropologdur.
na dayanarak anasoylu toplumların var olduğunu Amerikalıdır ve kültürel antropoloji alanında eser-
göstermesinde yatar. Ancak, soydanlığın anneden ler vermiştir. Araştırmalarının sonuçlarını geniş
yürüdüğü topluluklarda da ataerkilliğin farklı dina- kamuoyu ile paylaştığı için antropolojiye önemli
miklerle var olduğunu göstermiştir. İlkel Toplumlar- bir görünürlük ve popülerlik kazandırmıştır. Bura-
da Cinsellik ve Baskı ([1927)1989) kitabında, reisin da Mead’in bizim için önemi, çalışmalarıyla ant-
baba olduğu Avrupa’dakine benzer ataerkil ailenin ropoloji ve toplumsal cinsiyet ilişkileri arasındaki
evrensel olmadığını ortaya koymuştur. Buradan sıkı bağları bugün anladığımız anlamıyla ilk ortaya
hareketle, Sigmund Freud’un atasoylu ve ataerkil koyan araştırmacı olmasıdır. Ayrıca, 1960’lar son-
aile fikrine dayanan oedipus kompleksi teorisinin rasında yeşeren feminist düşüncelerin ilham kay-
evrenselliği savına karşı çıkmıştır. naklarından birisidir.
Malinowski, Trobriand Adaları’nda yürüttüğü Mead’in temel katkısı, kadınları yalnızca top-
çalışmalarda, soy çizgisinde babanın değil dayının lum içindeki rolleri ile anlamaya çalışmamış olma-

179
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

sında yatar. Erken dönem çalışmalarda gördüğü-


müz üzere, antropologlar akrabalık sistemlerini ya
da çocuk büyütme pratiklerini çalıştıkları zaman dikkat
zaten kadınların varlığını ve rolünü görüyorlardı. Margaret Mead’in çalışmaları ergenliğe geçişten,
Ama Mead’in öncü yaklaşımı, araştırma yürüttüğü kadın ve erkeklerin mizacına değin cinsiyete dair
yerlerdeki kadınların yaşamını, toplumsal cinsiyet pek çok deneyimin şekillenmesinde kültürün
ilişkileri içerisine yerleştirerek görmesinden kay- kurucu bir rolü olduğunu göstermiştir.
naklanır. Bu bakış açısı, erkeklere ve kadınlara iliş-
kin her yerde aynı olduğu zannedilen kabullerin,
davranışların, tutumların, alışkanlıkların, atıfların,
Erken dönemde önemli çalışmalar yürüten diğer
evrensel olmadığını vurgular. Mead’in ortaya koy-
öncü kadın antropolog Ruth Benedict’dir. 1887-
duğu üzere, üzere toplumsal cinsiyet esasen kültü-
1948 yılları arasında yaşamış Amerikalı bir antropo-
rel bir dünyanın ürünüdür. Bu bakımdan kültürler
log ve şairdir. Mead ile aralarında uzun yıllar süren
arası farklılıklar gösterir ve değişebilir.
özel bir dostluk vardır. Benedict, antropolojide kül-
Mead’in 1928 yılında yayınlanan Samoa’da Er- tür-kişilik tartışmasında önemli bir figürdür. Kültü-
gen Olmak çalışması, Samoa Adalarından Ta’u’da rü fikirlerin, dinin ve estetik ögelerin bir bütünü ola-
özellikle genç kızların ergenlik yaşantılarına odak- rak görmeyi önermiştir. Benedict, farklı bölgelerde
lanır. Mead bu çalışmasında, ergenliğin farklı kül- bulunan küçük ölçekli, sanayi öncesi kültürler olan
türel koşullar altında değişebilen bir inşa olduğunu Zuni, Dobu ve Kwakiutl toplumlarında karşılaştır-
ortaya koymuştur. Ergenliğin biyolojik bir geçiş malı araştırmalar yürütmüştür. Bu karşılaştırmalı
dönemi olmasının yanında, etrafına kuşanan kül- kültür çalışmasının sonuçlarını Kültür Örüntüleri
türle birlikte biçimlendiğini göstermiştir. Bu ça- ([1934] 2000) kitabında anlatmıştır. Burada kül-
lışma, ergenliğin evrensel olarak krizlerle dolu bir türün yalnızca kişiliğin içinde geliştiği bir özellikler
geçiş süreci olmadığını anlatır. Biyolojik temelli ol- bütünü olmadığını belirtmiştir. Ona göre kültür, ki-
duğu varsayılan bir deneyimin kültürel olduğunu şiliğe derinden yazılır ve her kültürün de bir kişiliği
göstermesi bakımından kıymetlidir. vardır. Birey kendi kültürün içinde yaşar ve kültür
Mead, 1935 tarihli ünlü Üç İlkel Toplumda de bireylerde yaşar ve onlarda aktarılır.
Cinsellik ve Mizaç çalışmasında ise Batı kültürün- Benedict, kişiliğin biyolojik ve psikolojik bilimle-
de o döneme kadar biyolojik olduğu için değişmez rin bulgularından ziyade kültürel formların karşılaş-
kabul edilen cinsiyete özgü mizaç atıflarının kül- tırılması ile anlaşılacağını söylemiştir (Mead, 1949,
türe göre değişebildiğini göstermiştir. Papua Yeni 462). Benedict, ulusal kültürlerdeki kişilik tipleri
Gine’de yürüttüğü bu çalışmasında, Arapesh kül- üzerine çalışmalar yapmıştır. 1946 yılında, Japon
türünde kadınların ve erkeklerin Batı’da “kadınsı” kültürünü ayrıntılarıyla incelediği Krizantem ve Kılıç
olarak değerlendirilebilecek süslenme gibi davra- kitabını yayımlamıştır. Japon kültürünün karakteri-
nışları sergilediklerini gösterir. Mundugumor’larda ni anlamaya çalışmıştır. Kitabının adındaki krizan-
ise kadınlar ve erkekler Batı kültürlerinde “erkekle- tem ile Japon kültüründeki sevecen estetiğe, kılıç ile
re özgü” olduğu düşünülen daha saldırgan ve kav- kaba güce ve savaşçılığa göndermede bulunmuştur.
gacı mizaca sahiptir. Son olarak Mead, Tchambuli Ancak bu çalışmanın talihsiz bir hikâyesi vardır. Sa-
kültüründe kadınların bazı açılardan lider rolünde vaş içinde antropolojinin kullanımına örnek teşkil
olduğunu görür. Burada topluluğun temel beslen- eder. Çünkü, Amerikan Savaş ve Bilgi Dairesi’nin
me kaynağını oluşturan balıkçılık faaliyetini kadın- daveti ile yazılmıştır. Amerikalılar Japonlarla savaşır-
lar yürütmekteydi. Tchambuli toplumsal cinsiyet ken ve daha sonra adada işgal yönetimi kurdukla-
ilişkileri bakımından “eşitlikçi” bir kültür olarak rında bu ayrıntılı kültürel antropoloji çalışmasından
kabul edilmektedir. faydalanmışlardır (Güvenç, 1999: 311).

180
6
Sosyal Antropoloji

Sonuçta Benedict, kültürel çeşitliliğe, ahlaki ve İkinci dalga feminizm ayrıca kadınların kendi
kültürel değerlerin ölçülemezliğine vurgu yaparak aralarında oluşturdukları bilinç yükseltme grupları
insanların yaşamlarındaki tüm örüntülerin eşit ve dayanışma vurgusu taşıyan kızkardeşlik kavrayı-
değerde olduğunu söylemiştir. Bu, “ötekini” an- şı ile biçimlenmiştir. Bilinç yükseltme gruplarında,
lamaya yönelik bir çabadır ve ırkçılığa karşı çıkışı kadınlar bir araya gelerek ezilme ve ikincilleştirilme
beraberinde getirir (Edgar ve Sedgwick, 2002: 24). deneyimlerini konuşmuşlardır. Toplumsal, politik
Benedict’in kitabımızın bu bölümdeki önemi, bir ve ekonomik kurtuluşları için etraflarındaki dün-
yandan kültürel farkların anlaşılabilmesi için temel yayı birlikte sorgulamışlardır. Kızkardeşlik kavrayı-
sorular yöneltmesinde, diğer yandan da öncü bir şı ise ataerkilliğe, ezilmeye, dışlanmaya ve ikincil-
kadın antropolog olarak çalışmalar yürütmesinde leştirilmeye karşı kadınların birbiri ile dayanışarak
ve öğrenciler yetiştirmiş olmasında yatar. mücadele etmelerine vurgu yapmıştır.
1970’lerde kadın hakları hareketinin ve ikinci
1970’lerde Feminist Antropolojinin dalga feminizmin yükselişi, yalnızca özel ve kamusal
alanlardaki itirazlarla sınırlı kalmamıştır. Feminist
Gelişmesi
hareket akademide de etkili olmuştur ve antropo-
1960’lar ve 1970’ler kadınların tarihinde çok loji 1970’lerde feminist antropolojinin doğuşuyla
önemli yıllardır. Bu dönemde kadın hakları ha- zenginleşmiştir. Bu bölümün başlarında antropo-
reketi yükselmiştir. Kadınlar cinsellik, iş yaşamı, lojinin modern biçiminin on dokuzuncu yüzyılda
aile gibi alanlarda daha fazla kişisel özgürlük ta- olgunlaşmaya başladığını ve yirminci yüzyılda doğ-
leplerini bir toplumsal harekete dönüştürerek duğunu söylemiştik. Bu ilk dönemden 1970’lara
ifade etmişlerdir. Bu dönem kadınların özellik- gelene değin antropoloji çalışmalarında kadınların
le Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Avrupa’da kültür içindeki rolünün çeşitli açılardan ele alındı-
sokaklara çıktığı, büyük protestolar düzenlediği ğının da altını çizmiştik. Başlangıcında ve gelişimi-
yıllardır. Kadınlar bu protestolarda, toplumda nin uzunca bir süresi boyunca antropoloji bilimi,
ikincil konumda görülmelerine karşı çıkmışlardır. “uzak”, “egzotik”, küçük ölçekli ve sanayileşmemiş
Kişisel yaşamlarının ve cinselliklerinin baskı al- yerlerin meselelerine odaklanmıştır. 1960’larda
tına alınmasına yönelik itirazlar geliştirmişlerdir. başlayıp 1970’ler ve devamında olgunlaşan femi-
Eşit işlere eşit ücret verilmesi gerektiğini dile ge- nist antropolojinin bu ilk dönemden önemli fark-
tirmişlerdir. İstihdam fırsatlarından eşit faydalan- ları vardır. Feminist antropologlar, erken dönemin
mak istemişlerdir. Çocuk bakım hizmetleri için “ötekine” olan merakını terk etmişlerdir. Bakışla-
yasal garantiler talep etmişlerdir. rını kendi evlerine ve bahçelerine yöneltmişlerdir.
Yaşamın pek çok alanının içinden süzülüp ge- Yani kendilerinin de parçası oldukları batılı top-
len kadınların talep ve itirazları, ikinci dalga fe- lumları çalışmaya başlamışlardır.
minist hareketi oluşturmuştur. Daha önce, on do- 1974 yılında Michalle Zimbalist Rosaldo ve
kuzuncu yüzyıl ve erken yirminci yüzyılda birinci Louise Lamphere Kadın, Kültür ve Toplum başlıklı
dalga feminist hareket yükselmiştir. Birinci dalga derleme kitabı yayınlamışlardır. Derlemede çeşit-
feminizm, özellikle kadınların oy hakkı talebi et- li etnografik çalışmaların ışığında yazılmış on altı
rafında şekillenmiştir ve genelde yasalar önünde makale bulunmaktadır. Bu makaleler kadınların
eşitlik ile ilgili olmuştur. Burada sözünü ettiğimiz insan toplumlarındaki yerini analiz ederken, ka-
1960’lar sonrasında gelişen ikinci dalga feminizm, dınları evlilik ve çocuk büyütme bağlamlarında ele
yasal haklardan ziyade toplumsal yaşama içkin eşit- alan daha önceki antropoloji çalışmalarının dışına
sizliklere odaklanmıştır. Bu dönemin ünlü sloganı çıkmıştır. Erkek merkezli bakışla yazılan antropo-
“kişisel olan politiktir” olmuştur. Bu slogan, kadın- loji çalışmaları kadınların dünyasıyla ilişkili güçle-
ların kişisel ya da mahrem alanda yaşadıklarının ri ve değerleri küçümsediği için eleştirilmiştir. Bu
aslında toplumsal ve kültürel yapılarla doğrudan çalışma, Rosaldo ve Lamphere’in giriş bölümünde
ilişkili olduğunu anlatır. Bu söz beden politika- yazdıkları üzere kadınların neden bütün toplum-
ları ile yakından ilgilidir. Kadına yönelik şiddete, larda “öteki” olduğunu, hangi süreçler sonucunda
beden üzerindeki tüm kısıtlamalara ve kontrollere “ikinci cins” konumuna yerleştirildiklerini sor-
yöneltilmiş bir itirazdır. gulamıştır. Bu sorgulama sonucunda, kadınların

181
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

“doğal” olarak erkeklerden daha aşağıda konum- ni dikkate alarak daha çoğul biçimde anlamamıza
lanmadığı fakat çeşitli kültürel mekanizmaların olanak sağlamıştır. Feminist antropoloji kültürel ve
sonucunda ikincil konuma itildikleri tartışılmıştır. toplumsal dünyanın çoğul aktörlerini teoriye taşı-
Kitabın önemli tartışma hatlarından birisi kamu- yabilmek için çaba göstermiştir.
sal alan özel alan ayrımıdır. Kadınların ekonomik
ve politik aktivitelerin gerçekleştiği kamusal alan-
dan dışlanmaları ve evin etrafında biçimlenen özel
Antropolojide Feminist Yöntem
alana kapanmış olmaları önemli bir ikincilleştirme Feminist antropoloji araştırmaları, büyük öl-
mekanizması olarak ele alınmıştır. Kitaptaki çalış- çüde feminist metodolojinin açtığı yolları takip
malar, kadınların çeşitli toplumsal sistemlerdeki etmiştir. Feminist metodoloji, modern bilimle-
rollerini araştırırken, kadınların da erkekler gibi rin başlangıcından bu yana ana akım hâlini alan
güç, güvenlik, prestij, değer ve değer duygusu ara- ataerkil bilim yapma pratiğini eleştirmiştir. Sosyal
yan toplumsal aktörler olduklarını göstermiştir. bilimlerdeki kadın düşmanlığına, cinsiyet körlüğü-
ne ve erkek merkezli bakış açısına karşı çıkmıştır.
1975 yılında Rayna Rapp Reiter, Bir Kadınlar
Bilimsel araştırmayı kadının güçlenmesine katkı
Antropolojisine Doğru başlıklı derlemeyi yayınla-
sağlamanın bir aracı olarak kurmuştur. Feminist
mıştır. Reiter, giriş yazısında kitabı kadın hareke-
metodolojide bilim insanı yalnızca soru soran, iz-
tinin antropolojideki bir iz düşümü olarak sunar.
leyen, dinleyen, bilgi derleyen kişi değildir. Bilim
Reiter cinsiyete dayalı eşitsizliğin kültürel farklarla
pratiğini yürüten kişi olarak bilim insanı da kendi
biçimlendiğini ve tarihinin kapitalist ilişkilerin or-
yaşamıyla araştırmasının bir parçasıdır.
taya çıkışından çok daha eskiye gittiğini vurgular.
Yazar, ayrıca antropolojinin kadınları ele alış biçi- Feminist metodolojinin bilime yönelttiği temel
mine dönük bir eleştiri yapar. Ona göre, feminist sorular vardır: Bilgiyi kim üretiyor? Kimin bilgisi
itiraza değin antropologlar kadınlar hakkındaki bilim pratiğine dahil ediliyor? Bilgi üretilirken, bil-
bilgiyi onları anneleri, eşleri, kız kardeşleri olarak giyi üreten kişi kendini nerede konumlandırıyor?
anlatan erkeklerden dinlemiştir. Kadınların ev iç- Kim Konuşabiliyor? Kim susturuluyor? Bu sorula-
lerinde yaptıkları işler değersiz görülmüş, konuş- ra yanıt arayan Sandra Harding, Nancy Hartsock,
maları ise dedikodu olarak nitelenmiştir. Ama sıra Donna Haraway ve Gayatri Chakravorty Spivak
erkeklere gelince onların yaptıkları işler toplumun gibi feminist sosyal bilimciler, kültürü, toplumu,
temel ekonomik aktiviteleri olarak adlandırılmış dünyayı anlamada ufuk açan bir epistemolojik
ve konuşmaları da topluluk hakkında önemli bil- kavrayış geliştirmişlerdir. Bu kavrayış kadınların
giler içeren anlatımlar olarak ele alınmıştır (1975: deneyimlerinin antropoloji araştırmalarına dahil
12). Genel olarak bu derleme, farklı kültürler- edilmesine büyük katkı sağlamıştır.
de kadınların ezilme biçimlerini özellikle üretim Feminist epistemoloji ilkin kimin bilgisinin
ilişkileri bakımından tartışmaktadır. Kitap, kırsal bilime taşındığına kafa yorar. Buna göre, ataerkil
Kolombiya’dan, Nijerya’ya, bir İspanyol köyün- bilim yapma pratiği uzun yıllar bilebilme yetisini
den, İroquois kadınlarına, !Kung kadınlardan, kır- beyaz, Batılı, Protestan, mülk sahibi erkeğin teke-
sal Çin’e değin bir dizi etnografi içermektedir. Bu linde tutmuştur. Yalnızca belli bir erkek aktörün
etnografilerde özellikle geleneksel toplulukların, deneyimlerinin araştırılması ve sonra da bunun
kapitalizme özgü toplumsal ilişkilere maruz kal- tüm topluma genellenmesi önemli bir bilimsel so-
masıyla birlikte bu topluluklarda ataerkilliğin nasıl rundur. Çünkü bu tekelin dışında kalan kadınlar,
dönüştüğü tartışılmıştır. marjinaller ya da zayıf konumdakiler de toplumun
Sonuçta feminist antropoloji, kadınların de- ve kültürün parçasıdır. Onlar da hayatın bilgisini
neyimlerinin kültürün ve toplumun önemli yapı üretirler, düşünürler ve paylaşırlar. Ezilenler, onları
taşları olduğunu ortaya koymuştur. Akrabalık sis- ikincilleştiren mekanizmaları çözümlemeye çalı-
temleri, üretimde iş bölümü, mülkiyetin el değiş- şırken zengin ve eleştirel bir hayat bilgisine sahip
tirmesi, cinsellik, politik temsil, dil yapıları, kül- olurlar. Bu bilgiye başvurulmalı ve ezilenlerin sesi
türel uyarlanma stratejilerinin yalnızca erkeklerin ve deneyimi bilim alanına taşınmalıdır.
etkinliklerine bakılarak anlaşılamayacağını açık Kültürel antropoloji alanında çalışan Shirley
biçimde göstermiştir. Böylece kültürel dünyaları ve Ardener ve Edwin Ardener, topluluk adına kimin
toplumsal yaşantıları farklı aktörlerin etkinlikleri- konuştuğunu sorunsallaştırmak için sessizleştiril-

182
6
Sosyal Antropoloji

miş gruplar teorisini geliştirmişlerdir. Buna göre, duygularını, düşüncelerini, anlamlandırmaları-


toplumdaki baskın grup toplumun kendini ifade nı dinlerken kendi dünyası da araştırmaya dahil
etme biçimini belirler. Bu grup genelde gücü elin- olur. Araştırmacının kendisi toplumsal ve kültürel
de tutan erkeklerdir. Kadınlar, çocuklar, azınlıklar olarak biçimlenmiş birisidir. Dolayısıyla fiziksel
gibi sessizleştirilmiş gruplar ise, bu baskın grubun olarak evinden “uzakta” olsa da “evinden getirdik-
dilinin dışında kalırlar. Kendilerini ifade etmek lerini” alan araştırmasına dahil eder. Bu durumda
için, sözgelimi alan araştırması yapan bir antro- antropolog alan araştırması sırasında elde ettiği
pologla konuşmak için, baskın olanın, egemenin bulguları, alanda kendi kişisel rolünü de hesaba
diline başvururlar. Ancak hakim grubun diliyle katarak değerlendirmelidir. Çünkü kendi rolü de
konuşmak yine sessiz kalmak demektir (2005). araştırmanın bir verisidir.
Feminist antropoloji, yöntemsel araçları ile bu Araştırmada antropoloğun kendisini de bir
tür bir sessizlik döngüsünün kırılması için çaba- veri olarak ele almasına ve dönüp kendi üzerine
lamıştır. Feminist antropologlar, antropolojinin düşünmesine özdüşünümsellik denir. Özdüşü-
kültürlerarası karşılaştırmalardan gelen mirası ile nümsellik, feminist antropologların hem araştır-
toplumsal ve kültürel aktörün yalnızca erkekler ma hem de yazma sürecinde başvurdukları, ken-
olmadığını biliyorlardı. Ancak feminist antropo- dine dönük soru yöneltme aracıdır. Araştırmayı
logların antropolojiye büyük katkısı, kadınların etkileyen bireysel ve bağlamsal koşulları görebil-
ve diğer ezilenlerin sesini kendi başına değerli gö- me imkânı sağlar. Özdüşünümsellikte antropolog
rerek, onları duymaya ve teoriye taşımaya gayret kendi konumu, öznelliği ve bunların getirdiği so-
etmeleri olmuştur. rumluluklar üzerine düşünür. Araştırmadaki ant-
Feminist epistemolojinin diğer önemli kav- ropolog hiçbir yerde durup her yeri görebilen gizli
rayışı bilim insanının konumu ile ilgilidir. Buna bir özne değildir. Belirli bir yerde duran, parçalı
göre bilgiyi derleyen, üreten, yazan kişi olarak bi- ve kısmi bir bakış açısına sahip birisidir. Toplum-
lim insanı belli toplumsal koşulların ürünüdür. sal olarak konumlanmış bu özne, yine toplumsal
Dolayısıyla araştırmacı kendi dünyasını dışarıda olarak üretilmiş bilgiye ulaşacaktır. Yaşantılar üstü
bırakarak araştırma yapmaz. Araştırmacı dünyayı bir konumdan değil, kendi durduğu bir noktadan
kendi konumundan görür. Ancak bu konumlu yola çıkarak bilgi üretmesinin, araştırma yapması-
olmak hâli bilimi zayıflatmaz. Çünkü, toplum- nın ve yazmasının üzerine düşünür.
sal olarak konumlanmış bir öznenin parçalı bakış Sonuçta, 1970’lerde yükselen feminist ant-
açısıyla ürettiği bilgi kıymetlidir. Bu durumda ropoloji, kendine özgü epistemolojik bir duruşa
feminist araştırmacılar, araştırmacının tarafsız sahiptir. Bilginin ve bilgi edinmenin konumlu
konumda olmasının mümkün olduğunu söyle- olduğuna vurgu yapan bu duruşu sayesinde, o
yen geleneksel erkek merkezli düşünmeyi terk zamana değin antropoloji biliminin veri toplama
etmişlerdir. tekniklerine dönük önemli bir sorgulama geliştir-
Bu arka plan antropolojide konumlanmış miştir. Araştırmacının alandaki konumunu sorgu-
alan araştırması fikrini ortaya çıkarmıştır (Erik- lamıştır. Kimin kendini ifade etme araçlarından
sen ve Nielsen, 2010: 189). Buna göre, araştırma- yoksun bırakıldığına dikkat etmiştir. Kadınların
cı kendisinden önce biçimlenmiş bir toplumsal ve deneyimlerinin kendi başına kıymetli olduğunu
kültürel ilişkiler ağına girer. Alan araştırması sıra- göstermiştir. Araştırmanın ilişkisel bir süreç oldu-
sında katıldığı ilişkiler ağında topluluk üyelerinin ğunu ortaya koymuştur.

183
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

Öğrenme Çıktısı
2 Antropolojide toplumsal cinsiyet tartışmalarının tarihini ve feminist yöntemi
betimleyebilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Silvia Federici’nin Caliban


ve Cadı: Kadınlar, Beden Ursula K. Le Guin’in, Ka-
The Help (Duyguların Ren-
ve İlksel Birikim (2011) ki- dınlar Rüyalar Ejderhalar
gi) filmini izleyiniz. Filmde-
tabını okuyun. Kapitalist (2015) kitabını okuyun. Ya-
ki kadınların ırkçılığa karşı
üretim biçimine geçilirken zar toplumsal cinsiyet eleşti-
mücadelesini kızkardeşlik
kadınların konumu ve kül- rilerini nasıl hikâyeleştirmiş
kavramı ile ilişkilendirin.
türel ilişkileri nasıl dönüş- anlatın.
müştür araştırın.

TOPLUMSAL CİNSİYET VE göre paylaşılabilir. İşlerin nasıl bölüşüleceği kül-


EŞİTSİZLİK YARATAN AYRIMLAR türe, toplumun tipine ve üretim biçimine göre
değişiklik gösterebilir. Avcı toplayıcılar, bahçeci
Bu bölümde kadınlar ve erkekler arasında eşit-
toplumlar, çoban toplumları, tarım toplumları,
sizlik yaratan ayrımlara dair antropoloji tartışma-
sanayi toplumları ve günümüz sanayi sonrası top-
larını ele alacağız. Ayrıca antropolojide erkeklik
lumlarının tümünde iş bölümünün cinsiyete atıfla
çalışmalarını gözden geçireceğiz. Antropologlar iş-
yapılması yaygındır. “Kadın işi” ve “erkek işi” ayrı-
lerin cinsiyete dayanarak bölüşülmesini, toplumsal
mı kadar yaygın olan bir diğer durum, toplumsal
cinsiyete dayalı iş bölümü başlığı altında tartışmış-
cinsiyet eşitsizliği yüzünden erkeklerin yaptıkları
lardır. İş bölümü konusu başından beri kadınlar ve
işlerin değerli bulunması ve kadınların emeğinin
erkekler arasında eşitsizliklere neden olmaktadır.
ise görünmez kılınması olmuştur. Bu emek hiye-
Eşitsizlikler ile ilgili diğer bir konu başlığı, antro-
rarşisinin organizasyonu farklı kültürlerde farklı
polojide toplumsal cinsiyet ve beden tartışmaları-
biçimler almıştır.
dır. Beden, kültürde ortaya çıkan cinsiyet eşitsizlik-
lerinin “doğal” hâle getirilmesinin mekânı olarak
işlev görmüştür. Özellikle feminist antropologlar
beden ve toplumsal cinsiyet ilişkisine dair zengin İşlerin cinsiyete göre bölüşülmesine top-
bir tartışma yürütmüşlerdir. Erkeklik çalışmaları lumsal cinsiyete dayalı iş bölümü denir.
ise bize erkekliğin de bir toplumsal ve kültürel inşa
olduğunu göstermektedir.
Buradaki temel soru neden bazı işleri kadınla-
rın bazılarını ise erkeklerin yaptığıdır. Bu soruya
Toplumsal Cinsiyete Dayalı İş Bölümü cevaben, antropologlar kadınların doğum yapma
Kadınlar ve erkekler arasında eşitsizlik yaratan ve bebeği emzirme özellikleri bakımından yaşanı-
ayrımlardan en yaygın görüleni toplumsal cinsi- lan yerden fazla uzaklaşamadığını ve bu özelliğin
yete dayalı iş bölümüdür. Antropologlar insanla- iş bölümünde etkili olduğunu tartışmıştır. Bu tar-
rın ihtiyaçlarını karşılamak ve kültürlerini yeniden tışma kamusal alan özel alan ayrımının da temelini
üretmek için iş bölümü yaptıklarını belirtirler. İş oluşturmuştur. Bu yüzden, toplumsal cinsiyete da-
bölümünün birçok kriteri vardır. İşler ve görevler yalı iş bölümü tartışmaları aynı zamanda özel alan-
yaşa, cinsiyete, el becerisine, kabiliyete, bilgiye, da ve kamusal alanda işlerin, ödevlerin, görevlerin
akrabalık bağlarına ve topluluk içindeki konuma kadınlar ve erkekler arasında bölüştürülmesini de

184
6
Sosyal Antropoloji

anlatır. İşlerin bölüşülmesinde kadınlara genellik- çalışmalarında uzunca yıllar, erkeklerin avcılıkla
le ev içleri ve çevresindeki işler ve bakım işlerinin kadınların ise toplayıcılıkla uğraştığı genel olarak
sorumluluğu yüklenmiştir. Erkekler ise ev dışında dile getirilen görüş olmuştur. Daha sonraları top-
çalışıp kimi zaman eve ekmek getirmiş, kimi za- lumsal cinsiyete duyarlı bakış açısı geliştikçe yeni
man av getirme görevini üstlenmiş, kimi zaman çalışmalar yapılmıştır. Bunlara göre, avcı erkek ve
da ticaret yapmışlardır. Ev merkezli yaşayabilen toplayıcı kadın ayrımının günümüzde hâkim top-
kadın ve uzaklara gidebilerek kültürün temelini lumsal cinsiyet ön yargılarıyla oluştuğu ve kadın-
oluşturan erkek ikiliği feminist antropologların ların da avcılık yaptığı gün ışığına çıkmıştır.
antropolojiye katkısıyla yerinden edilmiştir. Ayrıca Thomas Hylland Eriksen, özellikle
Antropoloji çalışmaları, sanayi öncesi gele- Afrika’da yapılan beslenme ile ilgili çalışmaların,
neksel toplumların genelinde görülen toplumsal bu topluluklar için en önemli besin kaynağının
cinsiyete dayalı iş bölümüne ilişkin şöyle grup- kadınların topladığı yumru kökler, yenilebilir bit-
landırmalar yapmıştır: Büyük deniz, kara ve hava kiler ve diğer küçük canlılar olduğunu ortaya koy-
hayvanlarının avlanması, maden işçiliği, kasaplık, duğunu söyler. Buna karşın, erkeklerin avlanma
halat yapımı, ağaç ve taş işçiliği, arazi açma, bal faaliyeti düzensiz, belirsiz ve güvenilir olmaktan
toplama gibi işler erkekler tarafından yapılmıştır. uzak olarak nitelendirilmiştir (2009: 205). Bu
Kadınlar, yakacak temini, içecek üretimi, yabani tartışmadaki dönüm noktası çalışma, Sally Slo-
bitki toplama, yemek pişirme, çamaşır yıkama, cum, Toplayıcı Olarak Kadın: Antropolojide Erkek
iplik eğirme, su temini gibi işleri yapmışlardır. Yanlılık (1975) başlıklı ünlü makalesidir. Slocum,
Ateş yakma, hasır örme, yün eğirme, kıyafet dik- antropolojinin uzun yıllar iş bölümünü anlamaya
me, çömlekçilik, deri işçiliği ise hem kadınlar çalışırken erkekleri merkeze aldığını dile getirmiş-
hem de erkekler tarafından yapılmıştır (Kottak, tir. Ona göre, antropologlar erkek merkezli bakış
2013: 407). Günümüzde kapitalist üretim ve tü- açılarıyla, erkeklerin ava gittiğinde yeteneklerini
ketim örüntülerinin egemen olduğu yaşamda bu geliştirdiğini, yardımlaşmayı öğrendiğini, dili kul-
iş bölümü tablosu geçerliliğini yitirmiştir. Ancak landıklarını, sanatı yarattıklarını ve aletleri icat et-
cinsiyete dayalı iş bölümünün tarihinin eskiliğini tiklerini yazıp çizmişlerdir. Fakat bu becerikli er-
göstermesi bakımından önemlidir. keklerin avdan dönmesini bekleyen kadınların ne
işler yaptığına bakmamışlardır (1975: 42).
Avcı Toplayıcılarla İlgili Slocum’un çalışması bize cinsiyete dayalı iş bö-
Tartışmalar lümünün tartışılmasında, antropologların kimin
bilgisine başvurduklarını feminist antropoloji-
Avcı toplayıcıların ayırt edici özelliği geçimle-
nin eleştirileri yükselene dek dikkate almadıkla-
rinin doğal kaynaklara dayanmasıdır. Besin üre-
rını göstermesi bakımından çok önemlidir. Yani
timi yapmazlar ve hayvanların üremesini kontrol
erkeklerin av hikâyelerini dinleyip kültürü, dili,
etmezler. Bu topluluklarda uzmanlaşma zayıftır.
sanatı ve toplumsal örgütlenmeyi bu hikâyelere
Herkes neredeyse her işi yapabilir. Bu bakımdan
dayandırmışlardır. Dolayısıyla, avcı toplayıcı-
eşitlikçi oldukları söylenmektedir. Ancak bu top-
larda kimin ne iş yaptığı meselesi bir iş bölümü
luluklarda yaşa dayalı hafif bir hiyerarşi vardır.
tartışması olmaktan ziyade, feminist metodoloji
Yaşlılar hikâyeler anlatarak topluluk hafızasını
bölümünde anlattığımız üzere epistemolojik bir
ve bilgi birikimini oluşturmuştur. Antropoloji
sorundur.

185
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

Araştırmalarla
İlişkilendir
Tarih Yanıldı: Erkekler Kadar Kadınlar Da Avcıydı
Peru’da bulunan 9 bin yıl yaşındaki kadın avcı mezarı, ilk insanlar arasındaki cinsiyet eşitliğini
ortaya çıkardı. 17 ila 19 yaşları arasında öldüğü düşünülen avcının çok sayıda taş mermi ve kesici aletle
gömüldüğünün tespit edilmesi tarih kitaplarındaki “avcı erkek” ve “toplayıcı kadın” klişesini yıktı.
California Üniversitesi’nin Peru’daki And Dağları’nda yer alan Wilamaya Patjxa bölgesinde yaptık-
ları kazılarda 9 bin yıllık bir kadın avcı mezarı bulundu. Kadının mezarından onun büyük hayvanları
mızrak fırlatarak avladığını gösteren taş mermiler, mızraklar, bıçak ve çeşitli kesici aletler, hayvan organı
fosilleri ve birçok silah çıktı.
(...)
Yanılgının sebebi aslında kanıtlar değil önyargı
İlk insanların yanına gömülen nesnelerin onların hayatında kullandığı ve kimliğinin bir parçasını
oluşturan eşyalar ya da etkileşimde bulundukları hayvanlar olduğunu biliyoruz. Ancak önceki araştır-
malarda bazı bilim insanlarının daha önce keşfedilen kadın mezarlarında av aletleri ortaya çıkarıldığında
bile bu fikri reddetmesi bu gerçeğin geç ortaya çıkmasına neden oldu.
(...)

Kaynak: Tarih yanıldı: Erkekler kadar kadınlar da avcıydı- SANATATAK


Çalışmanın orjinali şurada bulunmaktadır: Female hunters of the early Americas | Science Advances
(sciencemag.org)

Tarım Toplumlarında Eşitsiz İş Bugün devam eden tarım faaliyetlerinde de ka-


Bölümü dınların tarlada ücretsiz aile işçisi olarak çalışması
Günümüzden sekiz bin yıl önce başlayan tarım ve aynı zamanda evin işlerini de yapması sıklıkla
toplumlarında da cinsiyete dayalı iş bölümü yay- rastlanır bir durumdur. Tarımsal üretimde kadın
gındır. Antropolojide, ataerkilliğin özellikle tarım emeği yoğun biçimde kullanılmasına rağmen,
toplumlarıyla başladığı vurgulanır. Bu toplumların kadınların çoğu zaman ailenin ücretsiz işçileri ol-
liderleri, rahipleri, askerleri, hukukçuları, tüccar- maları kadınların emeğini görünmez kılmaktadır
ları, komutanları, zanaatkârları erkekler olmuştur. (Özbay, 2019: 38). Tarım toplumlarının bir diğer
Tarım toplumlarda cinsiyete dayalı iş bölümünün özelliği de çocuk emeğini de tarımda kullanmış
yarattığı hiyerarşiler derinleşmiş ve kurumsallaş- olmalarıdır. Ildiko Beller-Hann ve Chris Hann’ın
mıştır. Tarım toplumlarında kadınların işlenen İki Buçuk Yaprak Çay: Doğu Karadeniz’de Devlet,
toprağın mülkiyetine sahip olmaları erkeklere göre Piyasa, Kimlik (2003) çalışması, diğer konuların
nadirdir. Tarım yapılacak arazilerin bölüne bölüne yanında çay tarımında iş bölümünü de ele alan
küçülmemesi bakımından, arazinin devri erkekler bir antropoloji araştırmasıdır. Onlara göre, Doğu
arasında olmuştur. Yani miras yoluyla toprak devir- Karadeniz’de kadınlar ve erkekler pek çok işi bir-
leri, çoğu zaman erkeklerin soy çizgisini izlemiştir. likte yaparlar. Ama kadınların işleri niteliksiz emek
Bu tür bir babasoylu akrabalık örgütlenmesi tarım olarak görülür, erkeklerinkiler ise nitelikli emek ile
toplumlarında ataerkilliği güçlendirmiştir. Ayrıca, özdeşleştirilir. Erkekler uzak yerlere giderken, ka-
toprağı işleme araçlarının da sahipleri büyük öl- dınlar bildikleri çevrede kalırlar. Kadınlar, içinde
çüde erkekler olmuştur. Ürünün pazara götürülüp bulundukları çevrede pek çok iş yapmanın ve orayı
satılması işini de genellikle erkekler gerçekleştir- çok iyi tanımanın kendilerini güçlendirdiğini be-
mektedir. lirtmişlerdir. Kendisiyle görüşme yapılan bir genç

186
6
Sosyal Antropoloji

kız bu durumu şu sözleriyle çok güzel özetlemiştir: Ücretsiz ev içi emek, ev içlerinde yapılan işler
“Köyde bir kadının yapamayacağı hiçbir iş yoktur için harcanan, ekonomiyi doğrudan etkileyen fa-
ve sadece bizim yapabileceğimiz tonlarca iş vardır” kat piyasada bir değer karşılığı olmayan emektir.
(Beller-Hann ve Hann, 2003: 181). Kadınların ev içlerinde harcadıkları bu emek gö-
rünmezdir. Ertesi günün yeniden üretilmesi için
kadınlar evin içinde her gün pek çok iş yapmak-
Sanayileşme ve Sanayi Sonrası tadır. Yaşlılara, çocuklara ve evin insanlarına bak-
Toplumlar mak, evin temizliğini yapmak, dikiş dikmek, ütü
Orta Çağ’ın tarım toplumlarının ve onlara özgü yapmak, yemeği yapmak, bulaşıkları ve çamaşırları
toplumsal ilişkilerin çözülmesi ve on dokuzuncu yıkamak gibi işler hane içinde her gün kadınlar ta-
yüzyıl ile birlikte sanayileşmenin etkilerini göster- rafından yapılmaktadır. Bu işler yapıldığında değil,
mesi, emek ilişkilerini tamamen dönüştürmüştür. yapılmadığında fark edilen işlerdir. Bu ev içi işlere
Silvia Federici, Caliban ve Cadı: Kadınlar Beden ve yeniden üretim işleri denir. Yani ertesi günün ya-
İlksel Birikim (2011) çalışmasında tarım toplum- şanmasını mümkün kılarlar. Aksu Bora, Kadınların
larından endüstrileşmeye giden yolda üç önemli Sınıfı: Ücretli Ev Emeği ve Kadın Öznelliğinin İnşası
adımdan söz eder: Birincisi ücretli işçinin doğuşu- (2010) çalışmasında, ev içlerindeki yeniden üretim
dur. İkincisi ücretli emeğin ortaya çıkışıdır. Üçün- işlerinin elle tutulur somut, görünür sonuçlara yol
cüsü, kadınların emek gücünü yeniden üretmek açmadığını, çabuk tüketildiğini, özel alanda ger-
için harcadığı emeğe el konulmasıdır (2011: 7-8). çekleştiğini, kâr getirmediğini ve yalnızca kullanım
Bu üçüncü madde endüstrileşmiş toplumlarda iş değeri ürettiğini belirtmiştir (2010). Evdeki işler,
bölümü ve emek süreçlerini çalışan antropologla- insan ilişkileri ile sarılıp sarmalandıkları için san-
rın yeni bir kavramsal çerçeveye açılmalarına sebep ki gerçek bir çalışmadan ziyade duygusal emek
olmuştur. olarak görülürler. Hâlbuki, ev içlerinde kadınların
Antropologlar, avcı toplayıcılardan günümü- harcadığı emeğin, piyasadaki ücretli emekle doğru-
zün post endüstriyel toplumlarına değin hem şef- dan bağı vardır. Çünkü kadınların ev içinde harca-
likler, kabileler, yarımlar ve takımlar gibi farklı dığı bu emek, piyasada çalışan iş gücünün gün be
sosyopolitik örgütlenme tiplerinde, hem de farklı gün yeniden üretilmesini sağlar.
kültürlerde ve coğrafyalarda kadınların özel alan- Cinsiyete dayalı iş bölümü konulu bu başlıkta
da neler yaptıklarını tartışmışlardır. Ancak, emeğin anlatılanlardan yola çıkarak, kadınların ataerkillik
metalaştığı yani piyasa koşullarında ücretlendiril- ve eşitsiz iş bölümü karşısında büsbütün çaresiz
diği ve alınıp satıldığı günümüzün endüstrileşmiş bir konumda olduklarını düşünmemek gerekir.
toplumlarının dünyasında, toplumsal cinsiyete Deniz Kandiyoti, kadınların erkek egemenliği ile
dayalı iş bölümündeki eşitsizlikleri anlamak için başa çıkmak için çeşitli yöntemler geliştirdiğini or-
yeni kavramlara ihtiyaç duymuşlardır. Bu güncel taya koymuş ve bunu ataerkillikle pazarlık ola-
emek tartışması içinde ücretsiz ev içi emek kavramı rak kavramsallaştırmıştır (1988). Kandiyoti farklı
önemli bir yer tutmuştur. Çünkü, kadıların ev işleri kültürlerden verdiği örneklerle, kadınların yaşama
piyasada ücretlendirilen emeğin dışında kalmıştır. imkânlarını nasıl farklı yollardan genişletmeye ça-
Feminist antropologlar cinsiyete dayalı iş bölümü lıştığını anlatır. Kandiyoti, Sahra-altı Afrika’nın
üzerine çalışırken, özellikle 1980’lerden bu yana ev farklı bölgelerinden kadınların kocaları tarafın-
işleri ve ev hizmetleri konusunda önemli bir litera- dan emeklerinin değerinin düşürülmesine ya da
tür geliştirmişlerdir. emeklerine doğrudan el konulmasına karşı nasıl
farklılaşan başa çıkma stratejilerini geliştirdikle-
rini ele almıştır. Örneğin, Kenya’nın sulak pirinç
ekim alanlarına sahip bölgesi Mwea’da kadınların
kaynaklara erişimi kısıtlanmış, geçim için alterna-
dikkat
Ücretsiz ev içi emek, kadınların ev işleri için har- tif yaratmaları zorlaşmış ve erkekler kadınların ka-
cadığı emektir. Evdekilerin yaşamı sürdürmesini zancı üzerinde doğrudan kontrol uygulamışlar. Bu
mümkün kılar. Ekonomiyi doğrudan etkileme- durum kadınların yaşamını o kadar çekilmez hâle
sine rağmen piyasada bir değer karşılığı yoktur. gelmiş ki, kadınlar kurtuluşu yaygın biçimde ko-
calarını terk etmekte bulmuşlar. Bir başka örnekte,

187
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

Gambiya’da sulak topraklar ve tarımı destekleme Günümüzün tüketim kalıpları neredeyse tüm
kredileri yalnızca erkeklere tahsis edilmiştir. Böy- dünyada bir örnek giysiler, beden alışkanlıkları,
le olunca kadınlar bataklık alanlarda geleneksel beden formları ve güzellik anlayışları görmemize
yöntemle kendi pirinçlerini yetiştirmeye devam et- neden olmaktadır. Oysa kültürel antropologların
mişler. Kendi hasatlarını biriktirmiş ve ürünlerini çalışmalar yürüttüğü küçük ölçekli topluluklar,
kontrol etmişlerdir. Kadınlar kendi pirinç tarımını bedene yönelik işlemlere dair büyük bir çeşitlilik
yapınca, onları tarlarında çalıştırmak isteyen er- barındırmaktadır. Örneğin, Hindistan’daki Apa-
kekler ücret ödemek zorunda kalmıştır (Kandiyoti, tani kabilesinden kadınlar güzellikleri için bam-
1988: 276-277). budan yaptıkları yuvarlak hızmaları burunlarına
takarak kendilerine iki burun deliği daha açarlar.
Tayland’ın kuzeyinde yaşayan Kayan halkından ka-
Ataerkillikle pazarlık, kadınların ezilme ve dınlar boyunlarına geçirdikleri dizi dizi halkalarla
ikincilleştirilme ile başa çıkmak ve kendi boyunlarını uzatırlar. Çin’de yasaklanana değin üst
yaşam imkânlarını çoğaltmak için, ataer- sınıflardan kadınların ayak parmakları kırılarak kü-
killikle mücadelede çeşitli taktikler geliş- çültülmüş ve lotus ayak geleneği bir sınıf gösterisi
tirmesidir. olarak sürdürülmüştür. Etiyopya’daki Karo kabi-
lesi insanları kültürel kimliklerini ortaya koymak
ve tanrıyla iletişimlerini göstermek için yüzlerine
yüzlerce yara izi açarlar. Kulakların ve dudakların
Antropolojide Toplumsal Cinsiyet ve deforme edilmesinden, bedenin dövmelerle kap-
Beden lanmasına değin kültürün bedene yazıldığı pek çok
Antropolojide toplumsal cinsiyet literatürünün uygulama vardır.
en önemli tartışma hatlarından birisi bedendir. Ki- Kültürün bedende somutlaşması, güzellik çir-
tabın bu bölümünde daha önce, kültürel antropo- kinlik veya ilkellik uygarlık ikiliklerinden çok daha
logların farklı kültürlerde araştırma yaparken cin- fazlasını anlatmaktadır. Buradaki mesele, Silvia
siyete ilişkin pratiklerin farklılaştığını gördüklerini Federici’nin ortaya koyduğu üzere, bedenin tari-
söylemiştik. Antropolojinin bedeni keşfetmesinde hinin insanlığın tarihi olması ile ilgilidir. Çünkü
de aynı süreç yaşanmıştır. Kültürel antropologlar, bütün kültürel pratikler önce bedene uygulanır
bedenin kültür ve toplum içinde biçimlenip de- (2019: 135). Doğum, ölüm, yaş geçişleri, cena-
ğiştiğini anlamışlardır. Tıpkı toplumsal cinsiyete zeler, akrabalık, kan bağları, emek, cinsiyet, dans,
dair diğer sosyal bilim disiplinlerinden daha erken tören, şifacılık, sağaltım gibi yaşamla ilgili ne var-
bir kavrayış geliştirdikleri gibi, bedenin kültürel ve sa aynı zamanda bedenle ilgilidir. Beden kültürel
toplumsal oluşunu da diğerler sosyal bilim dalla- sembollerin ve uygulamaların mekânıdır. Şiddet,
rından önce kavramışlardır. yoksulluk ya da dışlanma söz konusu olduğunda
Kültürel antropolojide, kültürün beden ara- doğrudan fiziksel saldırı altındadır. Hastalıkta acı-
cılığı ile dışa vurulmasına ve ifade edilmesine be- nın hissedildiği yerdir. Süslenmede bir yüzeydir.
denlenme denir. Kültürel antropologlar, erken dö- Akrabalıkta ve soydanlıkta bir atıf sistemidir.
nemde küçük ölçekli topluluklarda karşılaştırmalı Kültürel antropolojide beden ve toplumsal cin-
incelemeler yaparken, bedene yönelik işlemlerin, siyet tartışmalarının önemli bir ekseni, sağaltım,
duyguların, düşüncelerin, kısıtlamaların serbestlik- şifacılık ve tıbbi pratikler olmuştur. İnsanın hasta-
lerin çok çeşitli olduğunu görmüşlerdir. Kültürün lanması ardından bakım görmesi ve tedavi edilmesi
bedene yazıldığını fark etmişlerdir. Yemek yeme bütün kültürlerde rastlanan bir pratiktir. Günü-
âdetlerinden, temizliğe, selamlaşmadan gündelik müz dünyasında biyomedikal tıp modeli neredeyse
alışkanlıklara değin her kültürel ayrıntının beden bütün tıbbi pratiğe hakimdir. Bu model bedeni ve
aracılığıyla işlemediğini kaydetmişlerdir. hastalıkları evrensel olarak değerlendirir. Hâlbuki
kültürel antropologlar bize acının deneyimlerin-
den, hastalığın nedenlerine değin uzanan ve kül-
türlere göre değişen çok zengin bir anlam dünyası
Bedenlenme, kültürün beden aracılığı ile
sunarlar. Silvia Wing Önder, Bizim Burada Mikrop
ifade edilmesidir.
Olmaz: Bir Karadeniz Köyünde Tedavi ve Şifa Usul-

188
6
Sosyal Antropoloji

leri (2011) başlıklı antropolojik çalışmasında, bi- Antropolojide beden ve toplumsal cinsiyet araş-
yomedikal modelin ve geleneksel tedavi usullerinin tırmalarının erken dönemdeki etkili tartışmaların-
etkileşim içinde olduğunu anlatır. Önder, sağlık, dan birisi Sherry Ortner’ın 1972 tarihli, Kadınla
doğum ve ölümle ilgili görüşlerin kültür kumaşını Erkek Arasındaki İlişki Doğa ile Kültür Arasındaki
dokuyan ana ipler olduğunu söyler. Etnografi yap- İlişki Gibi Midir? makalesidir. Bu çalışmada Ort-
tığı köydeki yaşlı kadınların önemli bir şifa bilgisi- ner, kadınların evrensel olarak ikincilleştirilmesine
ne sahip olduklarını belirtir. Ona göre, yaşlı kadın- dayanak gösterilen şeyin kadın bedeni ve özellik-
ların elindeki beden bilgisi, kültürün oluşmasında le de kadın bedenine özgü doğurganlık olduğunu
ve yeniden üretilmesinde önemli rol oynamaktadır söyler. Bu tartışmaya göre, kadınlar doğum yapa-
(2011: 25). bildikleri ve yeni bir yaşam verebildikleri için doğa
Kadınların beden bilgisi ve onun etrafına ile özdeşleştirilmiştir. Erkekler ise kültür yapıcılar
kuşanan kültür hakkında bir başka araştırma, olarak görülmüşlerdir. Ancak Batı’da modernite
Gökçen Beyinli Dinç’in Elleri Tılsımlı: Modern düşüncesinden bu yana, doğa ve kültür birbirine
Türkiye’de Ebelik (2015) başlıklı çalışmasıdır. Dinç, zıt ikilikler olarak konumlandırılmıştır. Kültür, do-
Türkiye’nin farklı yerlerinden yaşlı ebelerle sözlü ğanın üstesinden gelmenin ve onu kontrol etmenin
tarih görüşmeleri yapmıştır. Çalışmasında ebelerin aracı olarak düşünülmüştür. Ortner bu düşünceyi
kadınların beden bilgisini sözlü olarak kuşaktan eleştirel olarak izler ve kültürün yapıcısı erkeğin,
kuşağa aktardıklarını ortaya koymuştur. Görüştü- doğaya yakın olan kadını kontrol ettiğini ve ikin-
ğü ebelerin bedenen güçlü, becerikli ve hünerli ka- cilleştirdiğini söyler (1972). Onun teorisi hem bir
dınlar olduklarını söylemiştir. Diğer yandan ebele- karşıt ikiliği yeniden ürettiği için hem de kadın ve
rin nüktedan, iletişim gücü yüksek, yerel şiveye ve erkek arasındaki çok yönlü ilişkileri tekil bir açıkla-
deyimlere hakim birer “laf ebesi” olduğunu belirt- maya sıkıştırdığı için eleştirilmiştir. Eleştirilere rağ-
miştir (2015: 157). Bu çalışma bize kültürün bede- men bu çalışma kadın ve erkeğin doğadan geldiği
ni sarıp sarmaladığı gibi, tedaviyi, şifayı sağaltımı varsayılan toplumsal konumlanışlarını yerinden
da kuşattığını gösterir. oynattığı için değerlidir.
Kültürel antropolojide beden ile ilgili çalış- Antropolojide beden ve toplumsal cinsiyet
maların diğer önemli bir kısmını bedenin kaynak tartışmalarında önemli bir diğer çalışma, Irma
gösterildiği eşitsizlikler tartışması oluşturmakta- McClaurin’in Siyah Feminist Antropoloji: Teori, Po-
dır. Feminist antropologlar, bedenin toplumsal litika, Praksis ve Şiir (2001) derlemesidir. Bu derle-
cinsiyet eşitsizliklerinin “doğal” hâle getirilme me bir yandan antropoloji tarihinde siyah feminist
zemini olarak kullanıldığını ortaya koymuşlardır. antropologlara önemli bir yer açar. Öte yandan,
Bu yüzden, erkek egemen kültürün bedeni kont- siyahlara yönelik renk ayrımcılığını merkeze alan
rol etmesini eleştirel bir bakışla ele almışlardır. etnografilerle kadınların kendi aralarındaki beden-
Bilindiği üzere, kadın ve erkek bedenlerinin mor- sel farkları ve değişen kadınlık deneyimlerini anla-
folojisi farklıdır. Boy, ağırlık fiziksel güç, cinsel maya yönelir (2001). Burada, bedende görünür bir
organlar, üreme sistemleri cinsiyetler bakımından özellik olarak siyahlığın, siyah kadınların ezilme ve
farklar mevcuttur. Bu farklar kendi başına eşitsiz- ikincilleştirilme deneyimlerini farklılaştırdığını gö-
lik yaratmazlar. Fakat toplumsal ve kültürel cin- rürüz. Kadınlar arasında farklılaşma yalnızca renkle
siyet inşası süreçlerinde anlam kazanırlar. Beden sınırlı değildir. Örneğin, Arap dünyası üzerine ça-
farkları toplumsal cinsiyet süzgecinden geçerken, lışan Filistinli Amerikalı antropolog Lila Abu-Lug-
yani kültürel ve toplumsal olarak inşa edilirken, hod, kültür, iktidar ve toplumsal cinsiyet çalışma-
kadın bedeni kadınların ikincilleştirilmesinin larıyla Müslüman kadınların dünyasını ele almıştır.
maddi temelini oluşturmuştur. Siyah feministlerin açtığı çoğul kadınlık deneyim-
leri tartışmasına, Orta Doğu’dan çok önemli katkı-
larda bulunmuştur.
Kadınların kendi aralarında farklılaşması üzeri-
Morfoloji, biyolojide canlıların yapısını, ne yürütülen tartışmalar, bizi üçüncü dalga femi-
biçimini ve kendilerine has fiziksel özel- nizmin argümanlarına denk düşen kadınlık dene-
liklerini inceleyen bilim dalıdır. yimlerinin çoğulluğuna taşımaktadır. Bireylerin
toplumsal, politik ve kültürel kimlikleri, bir dizi

189
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

özelliğin kesişmesinin sonucudur. Bu özellikler Stanley Brandes 1980’de antropolojide erkeklik-


arasında cinsiyet, renk, sınıf, statü, sakatlık, fiziksel ler alanındaki ilk çalışmayı yayınlamıştır. Bu çalış-
görünüş, dil, din ve etnik aidiyet bulunur. Kimli- ma, Erkeklik Metaforları: Endülüs Folklorunda Cin-
ğin çoklu belirleyenlerle oluşmasına kesişimsellik sellik ve Statü isimli eserdir. Brandes, Endülüs’ün
denir. Kesişimsellik kimliği oluşturmasının yanı zeytin yetiştirilen kırsalında erkeklerin toplumsal
sıra, farklı kültürlerde farklı tahakküm biçimlerine hiyerarşideki yerlerini korumak için kendilerini
ve eşitsizliklere yol açar. nasıl kadınlara karşı konumlandırdıklarını tartış-
mıştır. Psikolojik yorumları etnografik bulgularıy-
la destekleyen Brandes, erkeklerin erkek olmanın
Antropolojide Erkeklik Etnografileri anlamlarını belirlerken, kadın olmayı küçük düşü-
1970’lerde yükselen feminist antropoloji, yal- rücü bir şey olarak değerlendirdiklerini söylemiştir.
nızca kadınların deneyimlerinin merkeze alınıp in- Erkekler böylece kendilerini kadın olmayanlar ve
celenmesinin yolunu açmakla sınırlı kalmamıştır. dolayısıyla güçlü olanlar olarak kurarlar.
Ayrıca farklı kültürlerde erkek olmanın ne olduğu
Gilbert Herdt, 1970’lerde Yeni Gine’de dağlık
ya da erkek olmaya ne tür anlamlar atfedildiği so-
alanda yaşayan Sambia halkı arasında erkek ergin-
rularına doğru açılmıştır. Böylece erkeklerin dün-
leme sürecini incelemiştir. Bulgularını, 1981 yılın-
yaları üzerine antropolojik çalışmalar ortaya çık-
da, Flütlerin Bekçileri: Erkeklik Tabirleri çalışma-
mıştır. Daha önce belirttiğimiz gibi antropologlar
sında anlatmıştır. Bu çalışma Yeni Gine’de erkeklik
zaten erkekleri görüyorlar ve çalışıyorlardı. Fakat
ritüellerinin ilk sistematik dökümüdür. Herdt’in
feminist antropoloji tıpkı kadınlık gibi erkekliğin
çalışması erkeklerin çocukluk ve ergenlik dönemi-
de “doğal” ve “kendiliğinden” olmadığının anlaşı-
ne odaklanmıştır. Buna göre, genç erkekler erkek
labileceği bir bakış açısı sunmuştur. Bu bakış açı-
olmayı yaşlı erkeklerden öğrenmektedir. Sambia
sıyla erkekler farklı kültürlerde farklı erkeklik dene-
halkı kendilerini cesur ve savaşçı bir halk olarak
yimleri yaşayan aktörler olarak ele alınmıştır.
yetiştirdikleri için, bu aynı zamanda erkek çocuk-
ların cesareti ve savaşçı olmayı öğrenme sürecidir.
Bu çalışma erkekliğin “doğasında” bir savaşçılık ve
cesaret olmadığını, tüm bunların bir kültürlenme
dikkat süreci içinde öğrenildiğini ortaya koymuştur.
Erkeklik toplumsal ve kültürel bir inşadır.

Antropolojide erkeklik çalışmalarında cinsellik,


çalışma, babalık, evlilik, aile, şiddet, savaş, milita- dikkat
rizm, askerlik, erginleme ritüelleri, yaş dönümleri Öfke ya da cesaret gibi duygular erkeklerde “do-
ve erkek bedenleri bağlamlarında erkeklikler üze- ğal” olarak bulunmaz. Bunlar kültür aracılığı ile
rine araştırmalar yapılmıştır. Araştırmaların öne çı- zaman içinde öğrenilir.
kan özelliklerinden birisi, tıpkı kadınlık gibi erkek-
liğin de bir kültürel inşa olduğunu göstermeleridir.
Toplumsal cinsiyetin antropolojide tartışılmasında Bu alandaki bir başka antropolog Michael
öncü olan Margaret Mead erkeklik üzerine dolaylı Herzfeld, 1985 yılında Girit’te dağ köylerinde
olarak ilk yazan antropologlardan birisidir. Arapesh yürüttüğü araştırmasını konu alan Erkeklik Des-
kültürü incelemelerinde oradaki genç erkekler üze- tanları: Bir Girit Dağ Köyünde Rekabet ve Kimlik
rine yazmıştır. Ancak antropolojide erkeklik çalış- çalışmasını yayınlamıştır. Bu bölge erkeklerin kav-
maları literatürü özellikle 1980’ler itibarıyla geliş- gacı kimliklerini danslarda, yarışlarda, düğünlerde,
miştir. Matthew Gutmann 1997’de yazdığı ünlü çeşitli suçlarda sergiledikleri bir yerdir. Herzfeld,
değerlendirme yazısında antropolojide erkeklerin Girit çalışmasında erkeklerin bu tür kahramanlık
dört konuya odaklanılarak ele alındığını söylemiş- hikâyelerinin ulus inşa sürecinde yer aldığını söy-
tir. Bunlar, erkeklik rolleri, erkeklik kimlikleri, vur- lemiştir. Diğer yandan, bu kavgacılık hikâyelerinin
gulanmış erkeklik ve erkekliğin inşasıdır. erkeklerin kimlik inşasında kurucu rol aldığını or-
taya koymuştur. Bu çalışma, erkek olabilmek için

190
6
Sosyal Antropoloji

sadece erkek olarak doğmanın yeterli olmadığını raş alanlarını, değişen coğrafyaları ve tarihleri göz
bunun bir performansla inşa edilmesi gerektiğini önünde tutarak erkeklerin sertlik, agresiflik, acıya
tartışmaktadır. Ayrıca, bu cinsiyet performansının dayanıklılık ve cinsellik konularında kimi ortaklık-
erkeklerin birbiriyle rekabetine dayandığının altını lar gösterdiklerini söylemiştir. Diğer bir deyişle, er-
çizmektedir. kekliğin bazı evrensel özelliklerine vurgu yapmıştır.
Erkeklikler ve antropoloji alanındaki en kap- Antropolojide erkeklik çalışmaları, genel geçer
samlı çalışmalardan birisi David Gilmore’un 1990 ve tek bir erkeklik tanımı olmadığını ortaya koy-
yılında yayınlanan ünlü Erkekliğin İnşası: Erkekli- maktadır. Çalışmalar, erkekliklerin farklı kültürel
ğin Kültürel Kavramları kitabıdır. Bu çalışma er- bağlamlardaki inşalarına odaklanmaktadır. Bu lite-
keklikler ile ilgili ilk kültürler arası karşılaştırmayı ratür bize erkeklerin “doğası” gereği öyle ya da böy-
yapmıştır. Gilmore Akdeniz, Yeni Gine, Japonya, le olmadığını göstermektedir. Bu durumda diyebi-
Hindistan, Çin, Antik Yunan ve Modern Kuzey liriz ki erkek egemen kültürler evrensel olsa bile,
Amerika’daki erkeklikleri karşılaştırmıştır. Bu ki- erkeklik inşaları farklılaşmaktadır. Yani erkeklikler
taptaki ilginç tartışmalardan biri Akdeniz çevre- kültür içinde biçimlenir ve farklılaşırlar. Antropo-
sindeki erkekliklerin inşasına ilişkindir. Gilmore loji ilk başlarda küçük topluluklardaki erkekleri
bu bölgede erkek olmanın dört ahlaki koşulu ol- ele alırken günümüzde, erkeklik krizleri, göç eden
duğunu öne sürmüştür. Bunlardan birincisi erke- erkekler, neoliberalizmin erkeklikler üzerindeki et-
ğin karısını hamile bırakmasıdır. Bu erkeğin cinsel kileri, işsiz erkeklikler gibi sanayileşmiş toplumlar-
yeterliliğinin kanıtı olarak görülmektedir. İkincisi, daki farklı erkeklik inşalarını çalışmaktadır. Farklı-
kendisine bağımlı olanların bakımını sağlamasıdır. laşan erkekliklerin ele alındığı erkeklik etnografileri
Bu eve ekmek getirme ve geçimi sağlama rolü ile toplumsal cinsiyet tartışmaları alanını genişletmiş-
ilgilidir. Üçüncüsü, ailesini koruması gerekir. Bu tir. Ayrıca, sosyal bilimlerde erkekler ve erkeklikler
erkeğin koruyucu kollayıcı rolü ile ilgilidir. Sonun- üzerine eleştirel incelemeler alanı bulunmaktadır.
cusu ise erkeğin kişisel özerkliğidir. Bu da erkeğin Bu alan da 1980’lerden bu yana gelişmektedir.
sorgulanamaz bir otorite sahibi olması rolü ile ilgi- Antropologların yaptığı erkekliklerin etnografileri
lidir. Bu özellikler ataerkilliğin nasıl kurulduğunu çalışmaları, eleştirel erkeklik incelemeleri alanını da
göstermektedir. Ayrıca Gilmore, balıkçılar, işçiler, zenginleştirmektedir.
şairler, avcılar, köylüler ve savaşçılar gibi farklı uğ-

Öğrenme Çıktısı
3 Toplumsal cinsiyet, emek, beden ilişkilerini ve erkeklik çalışmaları alanını çözümleyebilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Vandana Shiva’nın Petrol Etrafınızdaki kadınların ve Clarissa P. Estes’in, Kurt-


Değil Toprak: İklim Krizi erkeklerin gün içinde yap- larla Koşan Kadınlar: Vahşi
Döneminde Çevresel Adalet tıkları işleri gözlemleyin. Kadın Arketipine Dair Mit
(2012) kitabını okuyun. İk- Gözleminizin sonuçlarını ve Öyküler (2003) kitabını
lim değişikliği ve günümü- toplumsal cinsiyete dayalı okuyun. Kitaptan öğrendi-
zün üretim biçimi arasında- iş bölümü kavramı ile ilişki- ğiniz öyküleri etrafınızdaki-
ki ilişkiyi araştırın. lendirerek değerlendirin. lere anlatın.

191
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

Cinsiyetin kültürel olarak kuruluş


1 şeklini ve temel toplumsal cinsiyet
kavramlarını açıklayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Antropolojik Bakışla Toplumsal


Cinsiyet

Bu bölüm, toplumsal cinsiyet kavramı ve onun etrafında biçimlenen toplumsal cinsiyet rolleri, toplumsal cin-
siyet stereotipleri gibi kavramları açıklamaktadır. Kültürel antropoloji, kültürler ve toplumlar arasında karşı-
laştırma yapmayı merkeze almıştır. Bu özelliği sayesinde, kadın ya da erkek olmanın değişmez özler üzerine
inşa edilmediğini diğer sosyal bilim dallarından daha önce keşfetmiştir. Bu bakış açısına göre cinsiyet biyolojik
olduğu kadar toplumsal ve kültüreldir.
Sosyal bilimlerde cinsiyetlerin yalnızca biyolojik belirlenimin ürünü olmadığını anlatan kavram toplumsal cin-
siyettir. Toplumsal cinsiyet, kültürün ve toplumun kadınlara ve erkeklere atfettiği özellikleri içeren geniş bir
kavramdır. Cinsiyetin toplumsal bir inşa olduğunu anlatır. Toplumsal cinsiyet kavramının yaşamda işlerlik
kazanması, toplumun ve kültürün kadınlara ve erkeklere uygun roller biçmesi ile gerçekleşir. Toplumsal cinsiyet
rolü, kültürün farklı cinsiyetlerdeki kişilerden yerine getirmelerini beklediği görevler ve işlerdir. Toplumsal cin-
siyet rolleri evrensel veya değişmez değildir. Bu roller ile ilgili ayrıntılar kültürler arasında önemli ölçüde farklılık
gösterebilir. Erkekler ve kadınlarla ilgili basit fakat sürekli tekrarlandığı için kökleşmiş düşüncelere toplumsal
cinsiyet stereotipleri denir. Toplumsal cinsiyet stereotipleri, insanları belli kalıplara sıkıştırarak, onların istekle-
rini hayata geçirmelerini, kendilerini geliştirmelerini ve kariyerlerini belirlemelerini engeller.
Toplumsal cinsiyet kavramının eleştirel bir kapasitesi bulunmaktadır bu yüzden eşitsizlikleri görebilmemizi
sağlar. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadınların ve erkeklerin yaşamdaki imkânlara, hizmetlere ve fırsatlara eşit
düzeyde erişemediklerine işaret eden kavramdır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması ve top-
lumsal iyilik için özellikle kadınların güçlenmesi gerekir. Cinsiyetler arasındaki eşitsizliklerin ve güç asimetrile-
rinin bireysel alandan çıkıp, bir toplumsal sisteme dönüşmesini anlatan kavram ataerkilliktir. Ataerkillik toplum
içinde iktidar pozisyonlarının erkeklerin elinde olduğu sistemdir Ataerkillik cinsiyetler arasında eşitsizliklere ve
hiyerarşilere yol açar. Miras paylaşımından, kaynaklara ulaşmaya, ev içi iş bölümünden, karar alma süreçlerine
etkin katılmaya değin birçok alanda erkeklerin lehine kadınların aleyhine işler. Ataerkillik evrensel düzeyde
görülmesine rağmen, kadınların erkek egemen sistemde ezilme ve ikincilleştirilme koşulları özgüldür.

192
6
Sosyal Antropoloji

Antropolojide toplumsal cinsiyet


2 tartışmalarının tarihini ve
feminist yöntemi betimleyebilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Toplumsal Cinsiyetin
Antropolojideki Tarihi

Bu bölüm antropolojide toplumsal cinsiyetin nasıl ele alındığını antropoloji tarihini izleyerek anlatmaktadır.
Antropolojide feminist araştırma yöntemi hakkında bilgi vermektedir. Antropoloji disiplini başlangıcında er-
kek egemen bir alan olarak gelişmiştir. Toplumsal ve kültürel ilişkileri ele alırken erkek merkezli bir bakış açısı
kullanılmıştır. Ancak zaman içinde antropolojinin erkek egemen bir disiplin olması özelliği değişmiştir. Çağdaş
antropolojinin gelişiminden önce kimi antropologlar cinsiyetin topluluk ilişkilerinde oynadığı rolü görmüştür.
Antropolojide toplumsal cinsiyet kavramının nüvesi David Henry Morgan’ın Eski Toplum ([1877]1998) çalış-
masında ortaya çıkmıştır. Daha sonra, Bronislaw Malinowski İlkel Toplumlarda Cinsellik ve Baskı ([1927)1989)
kitabında Avrupa’dakine benzer ataerkil ailenin evrensel olmadığını ortaya koymuştur. Trobriand Adaları’nda
yürüttüğü çalışmalarda, buradaki bazı toplulukların yaşamının anasoylu fakat ataerkil ilişkilerin etkisi altında
biçimlendiğini tartışmıştır. Diğer yandan, Franz Boas’ın öğrencilerinden Margaret Mead ve Ruth Benedict
toplumsal cinsiyet kavramının antropolojide gelişmesinde önemli rol oynayan kadın antropologlar olmuşlardır.
Margaret Mead, antropoloji ve toplumsal cinsiyet ilişkileri arasındaki sıkı bağları bugün anladığımız anlamıyla
ilk ortaya koyan araştırmacıdır. 1928 tarihli Samoa’da Ergen Olmak çalışmasında ergenliğin evrensel kalıpları
olmadığını da ortaya koymuştur. Bir diğer öncü kadın antropolog Ruth Benedict, Kültür Örüntüleri ([1934]
2000) kitabında, kültürün yalnızca kişiliğin içinde geliştiği bir özellikler bütünü olmadığını, kültürün bireyler-
de yaşadığını ve onlar aracılığıyla aktarıldığını tartışmıştır.
1970’lerde feminist antropolojinin gelişmesiyle antropolojinin toplumsal cinsiyete yönelik kavrayışı çok kap-
samlı bir hâl almıştır. Bu dönemde kadın hakları hareketi yükselmiştir. Kadınlar cinsellik, iş yaşamı, aile gibi
alanlarda daha fazla kişisel özgürlük taleplerini bir toplumsal harekete dönüştürerek ifade etmişlerdir. Bu ha-
reket akademiye ve antropoloji disiplinine de yansımıştır. Zaman içinde zenginleşen feminist antropoloji, ka-
dınların deneyimlerinin kültürün ve toplumun önemli yapı taşları olduğunu ortaya koymuştur. 1974 yılında
Michalle Zimbalist Rosaldo ve Louise Lamphere Kadın, Kültür ve Toplum başlıklı derleme kitabı yayımlamış-
lardır. Bu makaleler kadınların insan toplumlarındaki yerini analiz ederken, kadınları evlilik ve çocuk büyütme
bağlamlarında ele alan daha önceki antropoloji çalışmalarının dışına çıkmıştır. 1975 yılında Rayna Rapp Reiter,
Bir Kadınlar Antropolojisine Doğru başlıklı derlemeyi yayınlamıştır. Bu çalışma, cinsiyete dayalı eşitsizliğin kül-
türel farklarla biçimlendiğini ve tarihinin kapitalist ilişkilerin ortaya çıkışından çok daha eskiye gittiğini ortaya
koymuştur.
Feminist antropoloji araştırmaları, büyük ölçüde feminist metodolojinin açtığı yolları takip etmiştir. Feminist
metodoloji, modern bilimlerin başlangıcından bu yana ana akım hâlini alan ataerkil bilim yapma pratiğini eleş-
tirmiştir. Feminist antropoloji, kendine özgü epistemolojik bir duruşa sahiptir. Bu duruş bilginin ve bilgi edin-
menin konumlu olduğuna vurgu yapar. Feminist araştırma yöntemini besleyen sessizleştirilmiş gruplar teorisi,
antropolojinin kimin hikâyesini dinlediğini sorunsallaştırmıştır. Kimin kendini ifade etme araçlarından yoksun
bırakıldığına dikkat çekmiştir. Feminist antropologlar, konumlanmış alan araştırması kavramı ile antropoloğun
kendinden önce biçimlenmiş ve işleyen kültürel ve toplumsal ilişkilere dahil olduğunun altını çizmişlerdir.
Özdüşünümsellik kavramı ile araştırmacının alandaki konumunu sorgulamışlardır. Kadınların deneyimlerinin
kendi başına kıymetli olduğunu göstermişler ve tüm bunları araştırmanın ilişkisel bir süreç olduğunu ortaya
koymuşlardır.

193
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

Toplumsal cinsiyet, emek, beden


3 ilişkilerini ve erkeklik çalışmaları
alanını çözümleyebilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Toplumsal Cinsiyet ve Eşitsizlik


Yaratan Ayrımlar

Kadınlar ve erkekler arasında eşitsizlik yaratan ayrımlardan en yaygın görüleni toplumsal cinsiyete dayalı iş
bölümüdür. Buradaki temel soru neden bazı işleri kadınların bazılarını ise erkeklerin yaptığıdır. Avcı toplayı-
cıların ayırt edici özelliği geçimlerinin doğal kaynaklara dayanmasıdır. Besin üretimi yapmazlar ve hayvanların
üremesini kontrol etmezler. Bu topluluklarda uzmanlaşma zayıftır. Herkes neredeyse her işi yapabilir. Bu ba-
kımdan eşitlikçi oldukları söylenmektedir. Günümüzden sekiz bin yıl önce başlayan tarım toplumlarında da
cinsiyete dayalı iş bölümü yaygındır. Antropolojide, ataerkilliğin özellikle tarım toplumlarıyla başladığı vurgu-
lanır. Günümüzde devam eden tarım faaliyetlerinde de kadınların tarlada ücretsiz aile işçisi olarak çalışması ve
aynı zamanda evin işlerini de yapması sıklıkla rastlanır bir durumdur. Tarım toplumlarından endüstrileşmeye
giden yolda üç önemli adım vardır: Birincisi ücretli işçinin doğuşudur. İkincisi ücretli emeğin ortaya çıkışıdır.
Üçüncüsü kadınların emek gücünü yeniden üretmek için harcadığı emeğe el konulmasıdır. Feminist antro-
pologlar cinsiyete dayalı iş bölümü üzerine çalışırken, özellikle 1980’lerden bu yana ev işleri ve ev hizmetleri
konusunda önemli bir literatür geliştirmişlerdir. Kadınlar, ezilme ve ikincilleştirilme ile başa çıkmak ve kendi
yaşam imkânlarını çoğaltmak için, ataerkillikle mücadelede çeşitli taktikler geliştirmişlerdir.
Kültürel antropolojide, kültürün beden aracılığı ile dışa vurulmasına ve ifade edilmesine bedenlenme denir.
Kültürel antropologların çalışmalar yürüttüğü küçük ölçekli topluluklar, bedene yönelik işlemlere dair büyük
bir çeşitlilik barındırmaktadır. Kültürün bedende somutlaşması, güzellik çirkinlik veya ilkellik uygarlık ikilik-
lerinden çok daha fazlasını anlatmaktadır. Feminist antropologlar, bedenin toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin
“doğal” hâle getirilme zemini olarak kullanıldığını ortaya koymuşlardır.
1970’lerde yükselen feminist antropoloji, yalnızca kadınların deneyimlerinin merkeze alınıp incelenmesinin
yolunu açmakla sınırlı kalmamıştır. Ayrıca farklı kültürlerde erkek olmanın ne olduğu ya da erkek olmaya ne
tür anlamlar atfedildiği sorularına doğru açılmıştır. Feminist antropoloji tıpkı kadınlık gibi erkekliğin de “do-
ğal” ve “kendiliğinden” olmadığının anlaşılabileceği bir bakış açısı sunmuştur. Bu bakış açısıyla erkekler farklı
kültürlerde farklı erkeklik deneyimleri yaşayan aktörler olarak ele alınmıştır.

194
6
Sosyal Antropoloji

1 Aşağıdakilerden hangisi toplumsal cinsiyetin 5 Erkeklik ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangi-
bir sosyal ya da kültürel inşa olması anlamına gel- si yanlıştır?
mektedir?

neler öğrendik?
A. Erkeklik değişmez bir öze dayanır.
A. Toplumsal cinsiyet ilişkilerinin tarihsel, top- B. Erkeklik kültürel bir inşadır.
lumsal ve kültürel olduğu, zaman içinde değiş- C. Erkeklik toplumsal bir inşadır.
tiği ve belirli politikalar aracılığıyla değiştirile- D. Cesaret veya savaşçılık erkeklerin doğasından
bileceği kaynaklanan özellikler değildir. Kültür içinde
B. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin biyolojik ne- öğrenilirler.
denlerden kaynaklandığı E. Erkek egemen kültürler evrenseldir ama erkek-
C. Toplumsal cinsiyet hiyerarşilerinin toplumsal lik inşaları kültürden kültüre değişir.
rollerle ilişkili olduğu
D. Toplumsal cinsiyetin toplumsal ve kültürel 6 Kültürün kendisini beden aracılığıyla dışa-
farklılık göstermediği vurmasına kültürel antropolojide ne ad verilir?
E. Toplumsal ve kültürel ilişkilerin, toplumsal cin-
A. Bedenlenme
siyet için zararlı olduğu, aslen biyolojik olduğu
B. Bedenselleşme
C. Bedensel ifade
2 Erkek ve kadınlarla ilgili basite indirgenmiş D. Bedensel dışavurum
ama kökleşmiş görüşlere ne ad verilir? E. Bedenileşme
A. Etnosantrizm
B. Irkçılık 7 Aşağıdakilerden hangisi toplumsal cinsiyet
C. Cinsiyetler arası farklılık eşitsizliğinin ortadan kaldırılması için yapılması
D. Kadınlık ve erkeklik rolleri gerekenlerden biridir?
E. Toplumsal cinsiyet stereotipleri
A. Toplumsal hiyerarşilerin pekiştirilmesi
B. Kültürün özüne dönmesi
3 Aşağıdaki antropologlardan hangileri top- C. Genetik araştırmalarının yaygınlaştırılması
lumsal cinsiyet ve antropoloji tartışmalarının ön-
cüsü olmuşlardır? D. Kadının güçlenmesi
E. Güvenli internetin yaygınlaştırılması
A. Margaret Atwood ve Doris Lessing
B. Ruth Benedict ve Margaret Mead
C. Michael Herzfeld ve David Gilmore 8 Antropolojide ataerkilliğin aşağıdaki hangi
toplum tipinde başladığı kabul edilir?
D. Deniz Kandiyoti ve Nancy Lindisfarne
E. Michalle Zimbalist Rosaldo ve Louise Lamphere A. Anaerkil toplumlarla
B. Avcı-toplayıcı toplumlarla
4 Ataerkillik ile ilgili aşağıdaki ifadelerden han- C. Tarım toplumlarıyla
gisi yanlıştır? D. Sanayi toplumlarıyla
E. Cilalı taş çağı toplumlarıyla
A. Ataerkillik, iktidar pozisyonlarının erkeklerin
elinde olduğu kültürel yapıdır.
B. Ataerkillik evrensel düzeyde görülür.
C. Cinsiyetler arasındaki eşitsizliklerin bireysel
alandan çıkıp, toplumsal bir sisteme dönüşme-
sini anlatan kavram ataerkilliktir.
D. Ataerkillik tüm kültürlerde aynı biçimde işler.
E. Ataerkil sistemde erkekler gücü ellerinde tuttuk-
ları için toplumsal ayrıcalıklara sahip olurlar.

195
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

9Aşağıdaki kültürel alanlardan hangisi antro- 10 Aşağıdaki kavramlardan hangisi kültürün


polojide toplumsal cinsiyet çalışmalarının başlan- farklı cinsiyetlerdeki kişilerden yerine getirmelerini
gıcında antropologlar için önemli bir çalışma alanı beklediği görevler ve işleri ifade eder?
olmuştur?
neler öğrendik?

A. Toplumsal cinsiyet stereotipleri


A. Paskalya Adası B. Toplumsal cinsiyet kodları
B. Yeni Gine C. Toplumsal cinsiyet rolleri
C. Orta Afrika D. Toplumsal cinsiyet beklentileri
D. Japonya E. Toplumsal cinsiyetçilik
E. Brezilya

196
6
Sosyal Antropoloji

Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Bakışla Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal Cinsiyet ve
1. A 6. A
Toplumsal Cinsiyet” konusunu yeniden göz- Eşitsizlik Yaratan Ayrımlar” konusunu yeni-
den geçiriniz. den gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Bakışla Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Bakışla
2. E 7. D
Toplumsal Cinsiyet” konusunu yeniden göz- Toplumsal Cinsiyet” konusunu yeniden göz-
den geçiriniz. den geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal Cinsiyetin Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal Cinsiyet ve
3. B 8. C
Antropolojideki Tarihi” konusunu yeniden Eşitsizlik Yaratan Ayrımlar” konusunu yeni-
gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Bakışla Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal Cinsiyetin
4. D 9. B
Toplumsal Cinsiyet” konusunu yeniden göz- Antropolojideki Tarihi” konusunu yeniden
den geçiriniz. gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal Cinsiyet ve Yanıtınız yanlış ise “Antropolojik Bakışla
5. A 10. C
Eşitsizlik Yaratan Ayrımlar” konusunu yeni- Toplumsal Cinsiyet” konusunu yeniden göz-
den gözden geçiriniz. den geçiriniz.

Araştır Yanıt
6 Anahtarı
Amerikalı antropolog Kimberly Hart, Modernliği Dokumak: Bir Batı Anadolu
Köyünde Hayat, Aşk, Emek (2011) çalışmasında Batı Anadolu Yuntdağ bölge-
sinde bir köy etnografisi yapmıştır. Köyde halı dokumacılığı yaygındır. Erkek-
ler ve kadınlar bu işe katılmaktadır. Bir kooperatif de kurulmuştur. Hart, ka-
Araştır 1 dınların çalışmasının ve kooperatifin varlığının onları güçlendirdiğini anlatır.
Eşyaların alımında, çocuğun dünyaya getirilmesinde, çocukların evlendiril-
mesinde kadınların ve erkeklerin birlikte karar aldıklarının altını çizer. Diğer
yandan, modern ilişkilerin nüfuz ettiği köyde evlilik ritüellerinin, akrabalık
ilişkilerinin ve geleneklerin dönüştüğünü vurgular.

Silvia Federici, Caliban ve Cadı: Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim (2011) ki-
tabında Orta Çağ Avrupa’sının kırsal dönüşümünü anlatır. Bu çalışma, ka-
pitalist üretim biçiminin doğuşunda kadın emeğinin, bedenini ve bilgisinin
nasıl kontrol altına alındığını tartışmaktadır. Bu süreçte özellikle topluluğun
kültürel belleğini oluşturan yaşlı kadınlar bilge olmaktan çıkarılıp cadı ilan
Araştır 2 edilmişlerdir. Şifa bilgileri yok edilmiş ve tıbbi pratiklerin dışına atılmışlardır.
Federici, bu cadı avının bedenin disiplin altına alınma tarihinde önemli bir
rolü olduğunu vurgular. Ayrıca düşünür, küreselleşme ile yaygınlaşan yoksul-
luğun kadınsılaşması sürecinin başlangıç noktası olarak da Orta Çağ Avrupa’sı
tarım toplumlarının çözülüşüne işaret eder.

197
6
Toplumsal Cinsiyet ve Antropoloji

Araştır Yanıt
6 Anahtarı

Vandana Shiva, Hindistanlı bir kadın hakları ve çevre hakları savunucusu-


dur. Petrol Değil Toprak: İklim Krizi Döneminde Çevresel Adalet (2021) başlık-
lı çalışmasında, insanın dünyada yaşamak için kullandığı enerjinin bir iklim
krizine yol açtığını anlatmaktadır. Bu iklim krizinin dünyadaki yoksulluğun
sebeplerinden birisi olduğunu söyler. Ona göre, insanlık tarihinde insanın
Araştır 3 yaptığı en önemli iş, doğayla ortak bir üretici rolünü üstlenerek toprakla ça-
lışmaktır. Günümüzde büyüme ve kalkınma hedefleri sürdürülebilir olmak-
tan çıkmıştır. Vandana Shiva kitabında çözüm olarak, fosil yakıt kullanımının
yerini insanı merkeze alan geçim kaynaklarına bırakması gerektiğini söyler.
Ayrıca emek, üretim ve tüketim düzenleri çevreye duyarlı biçimde yeniden
yapılandırılmalıdır.

Kaynakça
Ardener, E. (1975). “Belief and the problem of Brandes, S. (1980). Metaphors of Masculinity: Sex
women”. (Der.). S. Ardener Perceiving Women and Status in Andalusian Folklore. Pennsylvania:
içinde (1-17). Londra: Berg Publications. University of Pennsylvania Press.
Ardener, S. (2005). “Ardener’s “muted groups”: The Brown, E. D. (1991). Human Universals. New York:
genesis of an idea and its praxis”. Women & McGraw-Hill.
Language, 28(2), 50-54.
Gilmore, D. (1990). Manhood in the Making:
Afshar, H. (1981). “The Position of Women in an Cultural Concepts of Masculinity. New Haven: Yale
Iranian Village”. Feminist Review 9, 76–86. University Press.
Barnard, Alan ve Spencer, Jonathan (Ed.) (1998). Gutmann, G. M. (1996). The Meanings of Macho:
Encyclopaedia of Social and Cultural Anthropology. Being a Man in Mexico City. Berkley: University
New York: Routledge. of California Press.
Beller- Hann, I. ve Hann, C. (2003). İki Buçuk Yaprak Gutmann, G. M. (1997). “Trafficking in Men: The
Çay: Doğu Karadeniz’de Devlet, Piyasa, Kimlik. Anthropology of Masculinity”. Annual Review of
Çev. P. Öztamur. İstanbul: İletişim Yayınları. Anthropology. Vol. 26, 385-409.
Benedict, R. ([1934] 2000). Kültür Örüntüleri. Çev. Herzfeld, M. (1985). The Poetics of Manhood: Contest
M. Topal. Ankara: Öteki Yayınevi. and Identity in a Cretan Mountain Village.
Princeton: Princeton University Press.
Benedict, R. (1946). The Chrysanthemum and the
Sword: Patterns of Japanese Culture. Boston: De Beauvoir, S. ([1949] 2019). İkinci Cinsiyet (2
Houghton Mifflin. Cilt). Çev. G.A. Savran. İstanbul: Koç Üniversitesi
Yayınları.
Beyinli Dinç, G. (2015). Elleri Tılsımlı: Modern
Türkiye’de Ebelik. Ankara: Ayizi Kitap. Edgar, A. ve Sedgwick, P. (2002). Cultural Theory the
Key Thinkers. New York: Routledge.
Birx, H. J. (Ed.) (2005). Encyclopedia of Anthropology
1. Londra: Sage Publications. Engels, F. ([1884] 1998). Ailenin Özel Mülkiyetin ve
Devletin Kökeni. Ankara: Sol Yayınları.
Bloch, M. (2002). Marksizm ve Antropoloji. Çev. M.
Bozok. Ankara Ütopya Yayınevi. Eriksen, H. T. (2009). Küçük Yerler Büyük Meseleler:
Sosyal ve Kültürel Antropoloji. Çev. A. E. Koca.
Bora, A. (2010). Kadınların Sınıfı: Ücretli Ev Emeği
Ankara: Birleşik Yayınevi.
ve Kadın Öznelliğinin İnşası. İstanbul: İletişim
Yayınları.

198
6
Sosyal Antropoloji

Eriksen, H. T. ve Nielsen, S. F. (2010). Antropoloji Mead, M. ve The American Museum of National


Tarihi. Çev. A. Bora. İstanbul: İletişim Yayınları. History. (1949). “Ruth Fulton Benedict 1887-
1948”. American Anthropologist, 51(3), new series,
Estes, C. P. (2003). Kurtlarla Koşan Kadınlar: Vahşi
457-468.
Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler. İstanbul:
Ayrıntı Yayınları. Henrieatta L. M. (Ed.) (1999). Anthropological Theory
Today. Cambridge: Polity Press.
Federici, S. (2019). Tenin Sınırlarının Ötesinde. Çev.
B. Tanrısever. İstanbul: Otonom Yayıncılık. McClaurin, I. (2001). Black Feminist Anthropology:
Theory, Politics, Praxis, and Poetics. New Jersey:
Federici, S. (2011). Caliban ve Cadı: Kadınlar, Beden
Rutgers University Press.
ve İlksel Birikim. Çev. Ö Karakaş. İstanbul:
Otonom Yayıncılık. Morgan, D. H. ([1877]1998). Eski Toplum I ve II.
Çev. Ü. Oskay. İstanbul: Payel Yayınevi.
Güvenç, B. (1999). İnsan ve Kültür. İstanbul: Remzi
Kitabevi. Ortner, S. (1972). “Is Female to Male as Nature
Is to Culture?”. Feminist Studies, 1(2), 5-31.
Hart, K (2011). Modernliği Dokumak: Bir Batı
doi:10.2307/3177638.
Anadolu Köyünde Hayat, Aşk, Emek. İstanbul: Koç
Üniversitesi Yayınları. Önder, S. W. (2011). Bizim Burada Mikrop Olmaz:
Bir Karadeniz Köyünde Tedavi ve Şifa Usulleri.
Herdt, H. G. (1981). Guardians of the Flutes: Idioms
İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları.
of Masculinity. New York: Columbia University
Press. Özbay, F. (2019). Kadın Emeği: Seçme Yazılar. İstanbul:
İletişim Yayınları.
Kandiyoti, D. (1988). “Bargaining with Patriarchy”.
Gender&Society, 2(3), 274-290. Reiter, R. R. (Der.) (1975). Toward an Anthropology of
Women. New York: Monthly Review Press.
Kottak, P. C. (2013). Antropoloji: İnsan Çeşitliliğinin
Önemi. Çev. D. Atamtürk, İ. Duyar, O. Özler, U. Rosaldo, Z. ve Lamphere, L. (Ed.) (1974). Women,
İçen. İstanbul: De Ki Yayınevi. Culture and Society. Stanford: Stanford University
Press.
Le Guin, U. K. (2015). Kadınlar Rüyalar Ejderhalar.
Haz. D. Erksan, B. Somay ve M. Gürsoy Sökmen. Scott, W. J. (2013). “Toplumsal Cinsiyetin Yararları
İstanbul: Metis Yayınları. ve Sakıncaları”. Kültür ve Siyasette Feminist
Yaklaşımlar 20, 89-107.
Millett, K. (1971). Sexual Politics. Londra: Granada
Publishing Ltd. Shiva, V. (2021). Petrol Değil Toprak: İklim Krizi
Döneminde Çevresel Adalet. Çev. Ö. Olcay.
Malinowski, B. (1922). Argonauts of the Western Pacific:
İstanbul: Sinek Sekiz Yayınevi.
An account of native enterprise and adventure in the
Archipelagoes of Melanesian New Guinea. Londra: Sirman, N. (1995). “Köy Kadının Aile ve Evlilikte
Routledge and Kegan Paul. Güçlenme Mücadelesi.” (Der.). Ş. Tekeli Kadın
Bakış Açısından Kadınlar içinde (247-274).
Malinowski, B. ([1927)1989). İlkel Toplumlarda
İstanbul: İletişim Yayınları.
Cinsellik ve Baskı. Çev. H. Portakal. İstanbul:
Kabalcı Yayınevi. Slocum, S. (1975). “Woman the gatherer: male bias in
anthropology.” (Der.). Rayna R. Reiter Toward an
Malinowski, B. (1929). The Sexual Life of Savages in
Anthropology of Women içinde (36-59). New York:
North-Western Melanesia. An Ethnographic Account
Monthly Review Press.
of Courtship, Marriage, and Family Life Among
the Natives of the Trobriand Islands, British New WHO (2020). World health statistics overview:
Guinea. Londra: George Routledge &Sons, Ltd. Monitoring health for the SDGs, sustainable
development goals. Geneva: World Health
Mead, M. ([1928] 2018). Samoa’da Ergen Olmak.
Organization.
Çev. G. Aktuğ. İstanbul: Alfa Yayınları.
Mead, M. (1935). Sex and Temperament in Three
Primitive Societies. New York: William Morraw
and Company.

199
Bölüm 7
Dil Antropolojisi

Dil ve Kültür İlişkisi


öğrenme çıktıları

2 Dilin hem biyolojik hem de kültürel

1 2
Dil Bilim ve Temel Birimleri evrelerden geçen bir yapıya sahip
1 Dil bilimin temel birimlerini ve dil olduğunu aktarabilme
antropolojisi ile olan ilişkisini açıklayabilme 3 Dil ile kültür arasındaki ilişkiyi tartışabilme

Dil Antropolojisinde Bazı Paradigma,

3 4
Dil Antropolojisinin Tarihçesi: Öncüler Yöntem ve Yaklaşımlar
4 Dil antropolojisinin kısa tarihini ve 5 Dil antropolojisinin temel paradigma,
kurucularını ifade edebilme yöntem ve yaklaşımlarını açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Dil • Kültür • Anlam • Dil Bilimsel Görecelik • Evrenselci Görüş

200
7
Sosyal Antropoloji

GİRİŞ sözce yaratmak ve üretmek için işler-belleğin geniş-


Antropoloji nedir?; sorusuna genel ve kısaca lemesi gereklidir. İnsan sözdizimi açısından gerekli
verdiğimiz tanım, “İnsan bilimi” dir. Ancak “İn- gördüğü olayları zamana göre sıralama becerisini,
san nedir?” sorusu zor ve çetin bir sorudur. “İnsan geliştirmiş olduğu güçlü belleği sayesinde gösterir.
Nedir?” sorusuna Bozkurt Güvenç, İnsan ve Kültür Bu sayede insan özel bir zekâ biçimini yani kültürel
kitabında, “Bilen (homo sapiens) fakat bilinmeyen zekâyı geliştirmiştir. Bu zekâ iletişim becerilerin-
insan” başlığı altında; “Türkçe ‘insan’ Arapça ün- den yararlanarak evrimleşmeye devam etmektedir
siyet (yakınlık, tanışlık, aşinalık) kökünden türetil- (Evans, 2020: 43-45). Bu arada bazı antropologlar,
ilk alet yapma teknolojisinin, dille birlikte gelişmiş
miş bir sözcüktür: çevresiyle ilişki, iletişim kuran,
olduğunu tezini savunmaktadırlar (Güvenç, 2010:
konuşup anlaşan, yakın olan varlık” olarak açıkla-
148). Bu durum bize günümüz iletişim teknolo-
mıştır (2010: 313). Konuşma insan faaliyetlerinin
jilerinin gelişmesiyle birlikte değişen, dönüşen ve
en eskilerinden biri olarak düşünülmekte ve insan-
giderek karmaşıklaşan dil ve iletişim örüntülerini de
la birlikte gelişmiş olduğu sanılmaktadır (Wells,
anlamamız için ipucu verebilir.
1972: 130). İnsan bir homo lingua ya da homo
loquens’tir; yani konuşan bir varlıktır. Konuşan, ta- Buraya kadar genel bir giriş yapılmaya çalışıl-
nışan, ilişki kuran insan, bu sayede düşüncelerini mıştır. Bundan sonraki bölümlerde, dil bilim ve
aktarır, toplumsallaşır ve kültür oluşturur. Bunu temel birimleri, dil antropolojisi ve kültür ilişkisi,
“dil” dediğimiz iletişim aracı ile gerçekleştirir. “Dil dil antropolojisinin kısa bir tarihçesi ve kurucuları
toplumu bir arada tutan harç, kültürü taşıyan ortak (Franz Boas – Edward Sapir) ve son olarak bazı pa-
bir bellek, toplumu yansıtan ayna, bireyler, gruplar radigma, yöntem ve yaklaşımları (etnobilim: emik
ve kümeler arasındaki ilişkileri düzenleyen hakem, ve etik yaklaşım, dil bilimsel görecelik, evrenselci
hakim ve hekimdir” (Güvenç, 2010: 315, Güvenç, görüş, yapısal antropoloji ve dil bilim, toplumdil-
2004: 47-48). bilim, tarihsel dil bilim) ayrı başlıklar hâlinde açık-
lanarak, tartışılacaktır.
Dil, sanat, din, bilim vd. insana özgü özellik-
lerin ortaya çıkmasını sağlayan simgesel bir davra-
nıştır (Evans, 2020: 17). İnsan, sesini söze, sözünü DİL BİLİM VE TEMEL BİRİMLERİ
sözcüğe, sözcükleri sözlüğe, sözlüğü yazıya, yazıyı Dil bilim, dil olgusu ve dillerin temel ögelerini
resme, resmi musikiye, musikiyi notaya, notayı sa- bilimsel olarak inceleyen bir bilimdir. Konuşma
nata, sanatı savaşa ve savaşı sanata dönüştürmüştür ve konuşmadaki seslerin birleşerek kelimeleri nasıl
(Güvenç, 2010: 315). oluşturduğu üzerine düşünmektedirler. Kelimeleri
İnsan dili ve konuşması bir tesadüf sonucu oluş- bir araya getirmek için kullanılan genel kural ve öge-
mamıştır; milyonlarca senelik bir genetik gelişmenin lere dil bilgisi denir (Lavenda ve Schultz, 2018: 68).
ürünüdür. İnsan fizyolojisinde, ses çıkarma organla-
rının ve beynin gelişmiş olması, konuşmanın ortaya
çıkmasını sağlamıştır. İnsan konuşması, beynin bir
uzantısıdır (Başkan, 2006: 13). Konuşma, insa- Dil bilim, dil olgusu ve dillerin temel öge-
nın en karmaşık sinir-kas etkinliklerinden biridir. lerini bilimsel olarak inceleyen bir bilim-
Yetmiş sekiz kadar ayrı kasın çalıştığı bir eylemdir. dir (Lavenda ve Schultz, 2018: 68).
Gırtlağın (ses kutusu), atalarımızla karşılaştırıldı-
ğında aşağı doğru kayması evrim açısından epey bir
zaman aldığı düşünülmektedir (Evans, 2020: 43). Dil bilgisinin temel birimleri ses bilim (pho-
İnsanın merkezî sinir sistemi, dil öğrenmeye elverişli nology), biçim bilim (morphology) ve söz dizimidir
bir yapıya sahiptir. Bu özelliği sayesinde dil öğrene- (syntax).
bilmiş ve atalarının yaşantılarını, edinilmiş bilgileri
ve töreleri kısaca kültürü öğrenip diğerlerine akta-
rabilmiştir. Dil, insanların yaşantılarını biriktiren
bir ortak bellektir. Dil geliştikçe kültür, kültür evri- dikkat
Dil bilimin temel birimleri, ses bilim, biçim bi-
miyle öğrenilecek ve aktarılacak olan bilgi-beceriler
lim ve söz dizimdir.
de zenginleşmiştir (Güvenç, 2010: 148). Örneğin,

201
7
Dil Antropolojisi

Ses bilim (fonoloji); dil seslerini inceleyen Biçim bilim (morfoloji); bir dildeki sözcük
genel bir terimdir. Ses bilimin; ses bilgisi (phone- oluşumuyla (fiil çekimleri, çoğul ekleri ve birle-
tics) ve ses birim bilgisi (phonemics) olmak üzere şik sözcükler vb.) ilgili kalıplar ve kuralları inceler
iki farklı inceleme alanı vardır (Emiroğlu, Aydın, (Haviland, Prins, Walrath, McBride, 2008: 223).
2020: 308). Biçim bilimin temel konuları; sözcüklerin oluşu-
Ses bilgisi (fonetik); bir dilin tüm seslerini be- mu ve kök yapısı, bükümün çeşitli biçimleri (tekil/
timlemektir. Bir dili analiz etmenin yolu, o dildeki çoğul, zaman, cins, kişi, vd.), ön ek ve son eklerle
birbirinden farklı bütün seslerin dökümünü yap- yapılan türetme sorunları ve çekim özellikleridir
manızı gerektirir. Örneğin Türkçede 29 ses vardır. (Emiroğlu, Aydın, 2020: 308).
İncelediğiniz bir dilde kullanılan sesler, araştırdı- Biçim birim (morfem); “bir dilde anlam taşı-
ğınız dilde olmayabilir. Örneğin İngilizcedeki ‘th’ yan en küçük ses birimleridir. Biçim birimler, ses
sesi, Türkçede yoktur. Ya da ‘r’ sesi, Japonlar için birimlerinden farklıdır çünkü kendi başına bir an-
zor bir sestir. (Haviland, Prins, Walrath, McBride,
lamları olmasa da eklendikleri sözcüklerin anlamı-
2008: 221).
nı değiştirirler” (Haviland, Prins, Walrath, McBri-
Ses birim bilgisi (fonem); bir dilde iki söz- de, 2008: 223). Örneğin kuşlar sözcüğündeki ‘lar’
cüğün anlamını birbirlerinden ayıran en ufak ses çoğul eki bir biçim birimdir (Emiroğlu, Aydın,
parçasına ses birim denir (Başkan, 2006:154). Ses 2020: 308).
birim bilgisi çalışmaları, bir dildeki sözcüğün an-
lamını değiştiren ve onu diğer sözcüklerden ayıran Modern dil bilim, insan dilinin aktarmak is-
sesleri inceler. Örneğin, Türkçede, kar/kör/kor/kır/ tediği anlam yerine, daha çok bu anlamı aktaran
kir/ gibi ya da dar/far/gar/nar gibi kelimeler, fark- biçim üzerinde durmuştur. Örneğin ‘güzel’ keli-
lı anlam üreten ses birimleridir (Emiroğlu, Aydın, mesi, /g.ü.z.e.l/ şeklinde beş tane sese sahiptir. Bu
2020: 308). İnsanlar çok çeşitlilikte fonemler üre- sesler bu kelimenin sadece ‘biçim’idir. Bu biçimin
ten bir kapasiteye sahiptir. ‘anlam’ı ise bu kelimeyi duyanların kendi zihin-
1870 yılında Baudouin de Courtnay, fonem için lerine göre bundan anladıkları şeydir. Herkes bu
‘ses’in psikolojik karşılığı ve fonetik birliklerin zih- kelimedeki seslerin beş tane olduğunu kabul ettiği
ni hayalleri diyebiliriz” demiştir. Courtenay, foneti- hâlde; bu kelimenin anlamı herkese göre değişmek-
ği, ‘fizyo-fonetik’ ve ‘psiko-fonetik’ olmak üzere tedir. Bir dildeki kelimenin biçimi ile anlamı aynı
iki ayrı şekilde analiz etmiştir. Fizyo-fonetik telaf- değildir. Biçimi sağlam ancak anlamı akışkandır,
fuz edilen seslerin incelenmesi, psiko-fonetik ise dinamiktir. Bunun sebebi, ‘güzel’ kelimesindeki
telaffuz edilen seslerin temsil ettikleri ‘Zihni Ha- biçimin fiziksel bir öge olan ‘ses’e dayanması, sesin
yal’lerin (Mental Images) incelenmesidir. Yani ko- ise somut olmasıdır. /g.ü.z.e.l/ sesleri öznel duygu-
nuşma seslerinin fiziki özelliklerinin, zihinde nasıl larımız dışında ses kaydı ile tespit edilebilir, incele-
algılandığının tespit etmektir. Psikolojik görüşte, nebilir ve bu seslerin beş tane olduğu söylenebilir;
seslerin nesnel özelliklerinden ziyade, zihninde dü- çünkü bu seslerin tek başına bir anlamı yoktur.
şündüğü sesler esastır. Jones, bu psikolojik görüşe Örneğin ‘a’ sesinin tek başına bir anlamı yoktur.
‘Zihinci Görüş’ (Mentalalistic View) adını vermiştir Sesler belli bir nesnelliğe sahip olduğundan insan-
(Başkan, 2006: 287, 291). ların duygu dünyasının dışında kalır. Yakın zamana
kadar dil bilim çalışmalarında dildeki kelimelerin
bu biçimsel özellikleri üzerinde durulmuştur çün-
kü nesnel ve somut olduğu için incelenmesi ve is-
dikkat patlanması daha kolaydır. Oysa ‘güzel’ kelimesinin
Sesin gırtlaktan çıkan karşılığı fizyo-fonetiktir. Fiz-
anlamını incelemek için tek tek insanların ve bü-
yo-fonetiğin, zihnimizde oluşturduğu simgesel işareti
tün olarak bir toplumun duygu dünyasını bilmek
ise psiko-fonetiktir. Yani “aaaa” sesini gırtlaktan çıka-
gerekmektedir. Dil bilim, 20. yüzyılda yaşanan ge-
rırken fizyo-fonetik olarak çıkarmış oluyorum ama
“a” harfinin zihnimdeki biçiminin yansıması psiko-
lişmeler sayesinde ‘anlam’a yönelmeye başlamıştır.
fonetiğe örnektir. Böylelikle ‘biçim-bilim’den ‘anlam-bilim’e geçil-
meye başlamıştır (Başkan, 2006: 36-37).

202
7
Sosyal Antropoloji

bu yapı Özne-Yüklem-Nesne olarak art arda dizilir;


Doruk okuyor kitap. Selayerese (Endonezya) dilinde
cümle yapısı, Yüklem-Nesne-Özne olarak kurulur;
dikkat
Bir dildeki kelimenin biçimi ile anlamı aynı de- Okuyor kitap Doruk. Arapçada Yüklem-Özne-Nes-
ğildir. Sesler belli bir nesnelliğe sahip olduğun- ne olarak sıralanır; okuyor Doruk kitap biçiminde
dan insanların duygu dünyasının dışında kalır.
dizilmektedir. Bu alanda çalışan araştırmacılar bu
durumun, bilişsel olarak mı ya da insanların farklı
yaşam deneyimlerinden kaynaklı dünyayı algılayış
Söz dizimi (sentaks): Bir dildeki cümle ya- biçimlerinin yansıması mı vb. sorularını sormakta-
pısını, inceleyen bilim dalıdır. Sözcük ve sözcük dırlar. Söz dizim konusunda şu ana kadar en etkili
öbeklerinin yapısı ile bu öbeklerin cümle içinde yaklaşımların, Lucien Tesniere’nin genel dil bilim
nasıl kullanıldığını belirleyen dil bilgisi kurallarını kuramı ile Noam Chomsky’nin dönüşümsel-üre-
araştırır. Burada iki ayrı durum söz konusudur; bi- timsel kuramı olduğu düşünülmektedir (Emiroğlu,
rincisi tümce içerisindeki sözcüklerin belli bir sıraya Aydın, 2020: 308, 309).
göre art arda dizilmesi durumu, ikincisi ise dizilme
olgusu üzerinde yapılan dil araştırmalarıdır. Bu her
iki durum için de söz dizimi terimi kullanılmakta-
dır. Daha iyi anlaşılması açısından örnek vermek Söz dizimi (Sentaks), bir dilin, cümle ya-
gerekirse; /dil.bil.im.ci.lik/ sözcüğünde beş tane pısını inceleyen bilim dalıdır.
sözbirim kullanılarak yeni sözcükler elde edilebilir;
örneğin /Tanrı, bil.im.ci.lik/. Bu sözcüklerden /dil,
Tanrı, bil/ birimleri kendi başlarına bağımsız kulla-
nıldıkları hâlde /-im,-ci, -lik/ birimleri ancak bağım-
dikkat
lı olarak bağımsız birimlere eklenerek kullanılmak-
Bu alanda çalışan araştırmacılar, her dilin ken-
tadır. Ortada en az bir tane bağımsız birim olursa,
dine özgü farklı cümle yapılarının olmasının
o zaman sözcük birim ortaya çıkmaktadır. Bu tür
nedenini araştırmaktadırlar. Bilişsel olarak mı
kendi başına kullanılabilen bağımsız olan sözcük
ya da insanların farklı yaşam deneyimlerinden
birimlerine, bu tür bağımlı söz birimleri eklenerek
kaynaklı dünyayı algılayış biçimlerinin yansıma-
daha karmaşık yapılı sözcükler üretilebilmektedir.
sı mı vb. sorularını sormaktadırlar.
Böylelikle sözcük takımı denilen tümce oluşturul-
maktadır (Başkan, 2006: 154). Bu verdiğimiz örnek
birinci durumu açıklamak içindir yani tümce içinde
art arda dizilen söz birime örnek bir söz dizimidir. Dil antropologları, kültürü çözümlerken, dilbil-
İkinci söz dizimi durumuna örnek ise sıradan gün- gisel örüntülerle ilgilenen tipolojik dil bilimcilerin
delik yaşamda ‘dil bilgisi” olarak kullandığımız ya- kullandıklarına benzer yöntemleri de uygulamakta-
pısal düzenden verilecektir. Türkçede cümle yapısı dırlar. Bu yöntemler sosyo-dilbilim, söylem analizi
sırasıyla; Özne-Nesne-Yüklem olarak kurulur; Do- ve konuşma analizi gibi alanlarda geliştirilen yeni
ruk kitap okuyor cümlesinde olduğu gibi. İngilizcede betimleme, çözümleme teknikleriyle birleşmiştir.

Öğrenme Çıktısı
1 Dil bilimin temel birimlerini ve dil antropolojisi ile olan ilişkisini açıklayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Dil bilimin temel birimleri- Dil bilimin temel birimleri Fizyo-fonetik seslerin psi-
nin, dil antropolojisi açısın- ile dil antropolojisi arasın- ko-fonetik yansımalarına
dan önemi nedir? Açıklayın. daki ilişkiyi tartışın. örnekler veriniz ve tartışın.

203
7
Dil Antropolojisi

DİL VE KÜLTÜR İLİŞKİSİ


Dil antropolojisi, antropolojinin bir alt disiplinidir. Ant-
ropolojinin dört geleneksel dalından (arkeoloji, biyolojik
veya fizik antropoloji, sosyo-kültürel antropoloji) biri olarak
görülmektedir. Antropologlar, dili, kültürü oluşturan ve ak- dikkat
taran bir araç olarak incelerken; konuşmayı ise kültür içinde- Hem dil hem kültür, zihinsel bir olgudur.
ki işlevselliği ve insanlar arası iletişim örüntülerini oluşturan
bir pratik olarak ele alır ( Duranti, 2019: 13-14).
Dil hem biyolojik hem de kültürel evrelerden geçmiş, karmaşık yapıya sahip bir sistemdir. Dil antropo-
lojisine göre hem dil hem de kültür, zihinsel bir süreçtir. (giriş kısmında anlatılmıştır).

“Dil, belirli kurallara göre bir araya getirilmiş sesleri ve işaretli kullanarak gerçekleştirilen simgesel
iletişim sistemidir ve o dili paylaşan herkes tarafından, toplumun önceden kararlaştırdığı anlamlar
çerçevesinde anlaşılabilen sesler sistemidir” (Haviland, Prins, Walrath, McBride, 2008:210).

Dil ve Kültür İlişkisi: Kültür Yumağı Modeli


Dili insan olmanın temel olgusu olarak ele alan dil antropolojisi, insan dillerini inceler. Dili içinde
bulunduğu toplumsal ortamda inceleyerek insanların kendilerini ve dış dünyayı nasıl algıladıkları olgu-
su üzerinden anlamaya çalışır (Haviland, Prins, Walrath, McBride, 2008:68). Dolayısıyla dil ile kültür
arasındaki ilişkiyle ilgilenir ve bu ilişkiye inceler. Bu ilişkinin nasıl olduğu Güvenç’in “Kültür Yumağı
Modeli” üzerinden anlatılmaya çalışılacaktır.

KÜLTÜR KAVRAMI VE KURAMI

TARİH-ETNOLOJİ Difüzyon
BEŞERİ BİLİMLER
BİYOLOJİ SOSYAL-BEŞERİ
PSİKOLOJİ BİLİMLER
Kaynaklar
(Töreler) LİNGUİSTİK
İnsanlar Aile, Soy
Birey-Kişi Akrabalık (DİL BİLİM)

SOSYOLOJİ Din-Devlet Kaynaklar


DİL TIP VE SAĞLIK
YÖNETİM BİLİM Yönetim (Töreler) BİLİMLERİ

Kaynaklar Kaynaklar
SOSYAL
(Töreler) (Töreler)
ANTROPOLOJİ Kaynaklar
(Töreler)

EKONOMİ VE ÇEVRE BİLİM-ESTETİK


TEKNOLOJİ EĞİTİM BİLİM
EKOLOJİ
(ÇEVRE BİLİM)

COĞRAFYA
YER BİLİM Difüzyon

Resim 7.1 Bozkurt Güvenç’in Kültür Yumağı Modeli


Kaynak: İnsan ve Kültür .s.10

204
7
Sosyal Antropoloji

“Kültür; toplum, insan, eğitim süreci ve kültürel


muhteva gibi değişkenlerin ve bunlar arasındaki kar-
Dil antropolojisi, insan dillerini inceler maşık ilişkilerin bir işlevidir.” (2005: 101).
ve dil ile kültür arasındaki ilişki anlamaya
çalışır. Bu tanımda dikkat edilmesi gereken nokta;
Güvenç’in kültür ile ilgili “karmaşık ilişkilerin işle-
vi” vurgusunu yapmış olmasıdır. Böylelikle Tylor’ın
tanımındaki ‘karmaşık bir bütündür’ün olgusunun
nasıl oluştuğunu açıklamış olur. Bu karmaşık ilişki-
dikkat lerin işlevini sağlayan araç ise dil’dir.
Dili, kültürün taşıyıcısı olarak merkeze alır. Güvenç (2010: 330), “hayatta her şeyin her
şeye bağlı olduğunu söyleriz ama nasıl bağlı oldu-
ğunu sormayız” der. Bu sorunun cevabını ise “her
Yukarıdaki şekilde Bozkurt Güvenç, Tylor’ın şey dil-iletişim ve insan ile bağlıdır” diyerek yanıt-
yapmış olduğu klasik kültür tanımının temel öge- lamıştır. Kültür Yumağı Modeli’nde ise bu açıkla-
lerini, “Kültür Yumağı Modeli”nde analitik bir mayı geometrik şekiller üzerinden çizerek analitik
şekilde analiz ederek biçimlendirmiştir. Ancak bu olarak betimlemiştir.
modelin önemli bir vurgusu kültürü oluşturan
ögeleri ve onları birbirine bağlayan “dil”in, bu
modelin tam merkezinde yer almasıdır. Güvenç,
Tylor’ın kültür tanımının tam merkezine “dil”i yer- dikkat
leştirmiştir. Böylece “karmaşık bir bütünün” fonk- Bu bölümde vurgulanmak istenilen nokta Gü-
siyonel olarak nasıl birbirine bağlandığını göster- venç, Tylor’ın yapmış olduğu ünlü kültür ta-
mek istemiştir. Güvenç, Tylor’ın kültür tanımında nımında “karmaşık bir bütündür” olgusunun
eksikliği hissedilen bir boşluğu “dil” vurgusunu nasıl oluştuğunu açıklamak için toplum, insan,
yerleştirerek doldurmuştur. Bu açıklamaları daha eğitim süreci ve kültürel ögelerin birbirleriyle
iyi anlatabilmek adına Tylor’ın (1871: 1) kültür ta- olan ilişkilerinin bir işlevi olarak tanımlamıştır
nımını yeniden hatırlayalım: Bu işlevi sağlayan aracın ise dil olduğunu model
üzerinde açıklamış ve vurgulamıştır.
“Kültür ya da uygarlık, bir toplumun üyesi ola-
rak, insanlığın öğrendiği (kazandığı) bilgi, sanat,
gelenek-görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkan-
lıkları içine alan karmaşık bir bütündür”
Güvenç, Tylor’ın yapmış olduğu bu tanımda,
Kültür; toplum, insan, eğitim süreci ve
bütünlük sorunu açısından kültürel muhtevanın ki-
kültürel muhteva gibi değişkenlerin ve
min ve nasıl aktarıldığı sorularının yanıtı ile tanımda bunlar arasındaki karmaşık ilişkilerin bir
yer alan “karmaşık bir bütünü”nün nasıl oluştuğu- işlevidir.
nu açıklayacak bir tanım yapma gereği duymuştur.
Güvenç’in yapmış olduğu kültür tanımı şöyledir:

205
7
Dil Antropolojisi

Öğrenme Çıktısı
2 Dilin hem biyolojik hem de kültürel evrelerden geçen bir yapıya sahip olduğunu aktarabilme
3 Dil ile kültür arasındaki ilişkiyi tartışabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Dilin hem biyolojik hem


Kültür yumağı modelinin Dil ile kültür arasındaki
de kültürel bağlamda evre-
tam ortasında bulunan kar- bağı düşünerek gündelik
lere sahip olan yapısını na-
maşık bütünün, analitik çö- yaşamınızda karşılaşmış ol-
sıl açıklarsın? Dil ile kültür
zümlemesini dil üzerinden duğunuz kendi öznel dene-
arasında nasıl bir ilişki var-
ilişkilendirerek tartışın. yimlerinizi paylaşın.
dır? Açıklayın.

DİL ANTROPOLOJİSİNİN Dil antropolojisinin resmî tarihi denildiği za-


TARİHÇESİ: ÖNCÜLER man, aklımıza iki önemli isim gelmektedir. Ame-
19. yüzyılda dil konusunda yapılan ilk antro- rikan Antropolojisi Okulu kurucusu Franz Boas
polojik çalışmalar, dilin kökeni ve evrimi üzerinde (1858-1942) ve ondan sonra bu ekolü geliştirerek
şekillenmiştir. Kültürel evrimci paradigmanın et- devam ettirecek olan öğrencilerinden Edward Sapir
kisiyle geliştirilen “ding-dong” “yansılama (bow- (1884-1939)dir. Boas okulunu Edward Sapir’den
wow)” gibi yankı sözcük kuramları geliştirilmiştir Dell Hymes’e kadar uzanan tarihsel bir sürece sa-
(Emiroğlu ve Aydın, 2020: 306). Yankı sözcük hiptir (Duranti, 2009: 12-13, 65-66).
(onomatopoetic word) teorileri, insan dilindeki
sözcüklerin birçoğunun doğadaki sesleri, taklit
etmekle ve ünlemekle meydana geldiğini savunan
varsayımlardır. Örneğin; /hav hav/, köpeğin sesi- dikkat
ni taklit ettiği için “köpek” anlamına doğmuş bir Dil antropolojisinin kurucusu Franz Boas olarak
sözcüktür. Bu yüzden buna hav-hav teorisi denil- kabul edilir. Bu ekolü devam ettiren kişi öğren-
miştir gibi 19. yüzyılda hızla yayılan hayal ürünü cisi Edward Sapir olmuştur.
olan varsayımlardır. Bu varsayımlar sınırlı malze-
meyle ve belli sayıda Batı Avrupa dillerine dayan-
dıklarından temelsiz ve gülünç karşılanmışlardır. Franz Boas
Bu yüzden insan dilinin doğuşu ve oluşumu 20.
Antropolojik dil bilimi çalışmalarında Franz
yüzyıl ortalarına kadar ertelenmiştir. Bu yüzyılın
ikinci yarısından sonra antropoloji ve psikoloji, Boas’ın büyük etkisi olmuştur. Alman asıllı olan
insan dilinin doğuşuna ışık tutabilecek ipuçları Franz Boas “evrimci” geleneğin karşısında durmuş-
ele geçirmiştir. Daha ileride ise sosyoloji, nöroloji, tur. Yayılmacı (difüzyonizm) ve ‘kültürel görece-
nöropsikoloji gibi bilim dallarının, dilin doğuşu ve lik’ kuramının kurucu babasıdır. Her kültürün bir
oluşumu konusunda geçerli varsayımları ileri süre- başka kültürle karşılaştırılamayacak kadar kendine
ceği düşünülmektedir (Başkan, 2006: 47-48). özgü olduğu fikrini kuvvetle savunmuştur.

Yankı sözcük (onomatopoetic word) teo-


rileri, 19. yüzyılda dilin kökeni açıklamaya Kültürel görecelik; her kültürün bir başka
yönelik doğadaki seslerin taklit etme yoluyla kültürle karşılaştırılamayacak kadar ken-
türediğini açıklamaya çalışan saptırıcı, kur- dine özgü olduğu fikridir.
gusal ve bir temele dayanmayan teorilerdir.

206
7
Sosyal Antropoloji

çüde Columbia Üniversitesindeki öğrencileri tara-


fından şekillenmiştir (Stanlaw, Adachi, Salzmann,
dikkat 2018: 9).
Franz Boas evrimci paradigmanın karşısında
durmuştur. Dilin gelişim sürecinin de her kültü-
rün kendine özgü olan tarihi içinde ele alınması
gerektiğinin altını çizer. dikkat
Dilin insan düşüncesi ve insan kültürü için ge-
rekli olduğu görüşü, bu yüzyılın ilk yarısında
Dil antropolojisinin, Amerika Birleşik Devlet- Amerikan kültürel antropolojisinin temel savı
leri ve Kanada üniversitelerinde resmî kuruluşu, olmuştur.
20. yüzyılın başlarında, Boas önderliğinde gerçek-
leşmiştir. Boas’ın yapmış olduğu antropolojik çalış- Franz Boas dilleri sadece gramer yapıları bağ-
malar, kaybolmakta olan Amerikan yerli dillerini lamında ele alıp incelemez aynı zamanda farklı
kayıt altına almak ve onların dil yapılarını incele- kültürlerin ve dillerin çeşitliliğinin sebeplerini;
mek üzerinedir (Stanlaw, Adachi, Salzmann, 2018: toplumun içinde yaşadığı farklı coğrafyalara sa-
9). Eskimolar ve Kuzeybatı Kıyısındaki Kwakiutl hip olması durumunu da göz önünde bulundu-
Kızılderililer arasında yaşamıştır. Bu toplulukları rarak bütüncül bakış açısıyla açıklamaya çalışır.
araştırırken kullandıkları dil, dil araştırmalarına
karşı ilgisini uyandırmıştır (Duranti, 2019: 66).
Boas, yerli Amerikan müziği, dili, sanatı, folklo- Almanya’da coğrafya ve fizik öğrenimi yapmış
ru, insan biyolojisi, arkeoloji ve kültür teorisinde olan Franz Boas, kişilerin yaşadığı coğrafyanın fi-
çalışılacak diller, üzerine yedi yüzden fazla ma- ziki/çevresel koşullarının da dil ile kültür arasında-
kale kaleme almıştır. 1911 gibi erken bir tarihte ki ilişkiyi etkilediğine dikkat çekmiştir (Güvenç,
Boas, ‘Amerikan Kızılderili Dillerinin El Kitabı’nın 2010:84). Doktora tezini, insanların renk algısını
(Handbook of American Indian Languages) ilk cildi- açıklamak için suyun rengi üzerine yazmıştır (Öz-
ni yayımlamıştır. Ardından 1922 ve 1933-1938 yıl- budun, Şafak, 2005: 74). Örneğin Kalamath’da
ları arasında iki cilt daha ve 1941’de dördüncü cil- mavi ve yeşil farklı kelimelerle belirtilmemiştir.
dini basmıştır (Stanlaw, Adachi, Salzmann, 2018: Japoncada renkler bazı fiil özelliklerine sahiptir.
9). 1917 yılında, hâlâ yayımlanmakta olan Ulusla- Boas, Eskimo dilinde “kar”ın çeşitli durumlarını
rarası Amerikan Dilleri Dergisi’ni (International Jo- belirtmek için farklı kelimelerin kullanıldığından
urnal of American Linguistics) çıkarmıştır (Moore, bahsetmiştir. Yerdeki kar için aput, yağan kar için
2015: 47). Boas gramer yazımını vurgulamasına qana, kar birikintisi için qimuqsuq kelimelerini
rağmen, sözlüklerin derlenmesi, metinlerin toplan- kullandıklarını açıklamıştır (Wells, 1972: 135).
ması, yerli Amerikan toplumlarında dillerin coğ- Dünyadaki farklı kültürlerin ve o farklı kültürlerin
rafi/fiziki yerlerini araştırma ve dillerin kültürlerle konuştukları farklı dillerin çeşitliliğinin nedenleri
olan ilişkisi vb. konularını artan sıklıkla çalışmaya arasında, toplumların içinde yaşadığı farklı coğra-
devam etmiştir (Stanlaw, Adachi, Salzmann, 2018: fi konum ile o yerin fiziki/çevresel özelliklerinin
9). Boas’a göre, bir toplumun diline doğrudan ula- de (toprak, bitki örtüsü, hayvanlar, hava, su, vd.)
şamayan birinin, o toplumun kültürünü anlaması etkili olduğunu belirtmiştir. Coğrafya tanımlarını
mümkün değildir. Dilin insan düşüncesi ve insan derinlemesine incelemenin, kültür ile dil arasında-
kültürü için gerekli olduğu görüşü, bu yüzyılın ilk ki ilişkiyi anlamada son derece öğretici bir yöntem
yarısında Amerikan kültürel antropolojisinin temel olduğunu vurgulamıştır (Boas, 1887: 137-141).
savı olmuştur (Duranti, 2019: 66). Boas, dil, kül-
tür ve toplum arasındaki ilişkinin önemini kabul
ettirmeyi başarmış ve dil antropolojisini, antropo-
lojinin dört alt alanından biri olarak kabul ettir- dikkat
miştir. Amerikan antropolojisinde, Boas’ın etkisi Franz Boas doktora tezini, insanların renk algısı-
ölümüne kadar doğrudan hissedilmiştir. O’ndan nı açıklamak için suyun rengi üzerine yazmıştır.
sonra Amerikan antropolojisinin seyri, büyük öl-

207
7
Dil Antropolojisi

içinde uzun süre yaşamak gerektiğini belirtmiştir


(Özbudun, 2005: 82). Derinlikli ve güvenilir bir
dikkat etnografya için yani alan çalışmasına bağlı olarak
Dünyadaki farklı kültürlerin ve o farklı kültürlerin kültürün ayrıntılı betimlenmesi için etnoloğun
konuştukları farklı dillerin çeşitliliğinin nedenleri incelediği kültürün dilini öğrenmesi gerektiğinin
arasında, toplumların içinde yaşadığı farklı coğra- altını çizmiştir çünkü etnografların gözlemlediği
fi konum ile o yerin fiziki/çevresel özelliklerinin olayların yorumlanmasını sağlayan dildir (Duranti,
de (toprak, bitki örtüsü, hayvanlar, hava, su, vd.) 2009: 17). Boas, kültürü açıklamada kullanılacak
etkili olduğunu belirtmiştir. Coğrafya tanımlarını olan yöntemlerin temellerini dil üzerinden atmıştır.
derinlemesine incelemenin, kültür ile dil arasın-
daki ilişkiyi anlamada son derece öğretici bir yön-
tem olduğunu vurgulamıştır.
dikkat
Boas, antropolojide etnografik yöntemin temelle-
Örneğin turkuaz kelimesi ise Türklerin renk, ses
rini atmış ve dili, bu yöntemin işleyişini sağlayan
ve yazısıyla ilişkilendirilmektedir.
bir araç olarak tam merkeze konumlandırmıştır.

Franz Boas’ın, coğrafya-dil-kültür ilişkisine Boas, bir kültürün bütüncül bir bakış açısıyla ele alı-
başka bir örnek olarak; Türkiye’de Giresun’a bağlı narak derinlemesine anlaşılabilmesi için; o kültürün
Görele kazasının Kuşköy’ünde kullanılan ıslık dili içinde uzun süre yaşamak gerektiğini belirtmiştir.
gösterilebilir. Görele deresinin içinden aktığı bir
vadinin iki yamacına kurulmuştur. Bu köyde ‘ıs-
lık dili’ kullanılmaktadır. Bütün Kuşköylüler ıslık
diliyle anlaşabilmektedirler. Köy çocukları, bu dili Alan araştırması; antropologların inceledik-
altı yaşlarında anlamaya başlamaktadır. Kuşköy ıs- leri yere giderek, bir insan topluluğunun ara-
lık dilinin ortaya çıkış sebebi; bu köy insanlarının, sında uzun süreli yaşamasıdır.
büyük bir vadinin iki yamacında yaşamalarından
dolayı olduğu düşünülmektedir. Tepelere tırman-
ma güçlüğü yüzünden, ıslık çalma çok kestirme bir Edward Sapir
anlaşma aracı olarak kullanılmıştır. Çalınan ıslıkla-
Dil antropolojisi tarihinin önemli isimlerden
rın meydana getirdiği toplu tesir bir vadideki kuş
biri Edward Sapir’dir. Klasik filoloji öğrenimi almış
cennetini andırdığı için de köyün adının Kuşköy
ve Germence konusunda uzmanlaşmıştır. Hint-
olarak isimlendirildiği söylenmektedir ( Başkan,
Avrupa dilleriyle yakından ilgilenmiştir. F. Boas’ın
2006: 24-26). Kuşköyü’nün coğrafi konumu nede-
öğrencisi olmuş ve onun etkisiyle Amerika yerli
niyle ıslık dili kullandıkları düşünülmektedir. Bu
dillerinin betimlenmesine yönelmiştir (Rifat, 1998
durum ise Franz Boas’ın coğrafyayı bilmenin ve
:50). Amerikan yerli dilleri ile ilgili yaptığı çalışma-
tanımlamanın, kültür ile dil arasındaki ilişkiyi an-
larla devrim yapan dahi bir dil bilimci ve antropo-
lamada son derece önemli olduğu vurgusuna örnek
log olarak anılmaktadır.
teşkil eden bir olgudur.
Boas aynı zamanda antropolojiyi okul, akım
ve teorilerden kurtarıp güvenilir yöntemleri olan
bir bilim yapmaya çalışmıştır. Öğrencilerine doğ-
dikkat
ru-dürüst ve güvenilir veri toplamayı ve bu veriler Edward Sapir, Franz Boas’ın öğrencisidir. Ameri-
üzerinde çalışmayı önermiş ve öğretmiştir (Güvenç, kan yerli dilleri ile ilgili yaptığı çalışmalarla dev-
2010: 85). Böylelikle etnobilim (etnoloji) denilen rim yapan dahi bir dil bilimci ve antropologdur.
etnografik yöntemin temellerini atmıştır (İleri say-
falarda ayrıntılı olarak değinilecektir.). Bundan do-
layı “alan çalışması”nın önemine vurgu yapmıştır. Prusya’da dünyaya gelmiştir. Beş yaşındayken
Bir kültürün bütüncül bir bakış açısıyla ele alına- ailesiyle birlikte Avrupa’dan New York’a göç etmiş-
rak derinlemesine anlaşılabilmesi için; o kültürün lerdir. New York’un doğu bölgesinde yoksul yetişen

208
7
Sosyal Antropoloji

Sapir’in, entelektüel yetenekleri o yaşlarda ortaya dilleri üzerine uzmandır. Yana, Wishram, Chinook,
çıkmıştır. Columbia Üniversitesini burslu kazan- Navajo, Nootka ve Paiute vd. üzerinde çalışmış-
mıştır. Columbia Nehri vadisinin aşağı kısmında tır. Eserleri şimdiye kadar yaklaşık 7.000 sayfadan
Wishram’da alan araştırması yapmıştır. Yaptığı bu oluşan dokuz ciltlik bir koleksiyonda toplanmıştır.
çalışma 1909 yılında basılmıştır. 1906’da, Takelma Sapir’in en ufuk açıcı kitabı olarak nitelendirilen
dilini araştırmak için Oregon’a gitmiştir. Burada “Dil ve Konuşmanın İncelenmesi Üzerine Bir Giriş”
yapmış olduğu çalışmalar doktora tezinin kökle- (Language , Language. An Introduction to the Study
rini oluşturmuştur. Sapir, 1907-1908’de Berkeley o f Speech, 1921) başlıklı çalışması, popüler bir din-
Üniversitesinde asistan olarak çalıştığı yıllarda, yer- leyici kitlesi için yazılmış ilk dil bilim kitapların-
li Kaliforniya dillerinden, Yana üzerine çalışmıştır. dan biridir ve bugün hâlâ basılmaktadır. Sapir, ant-
Daha sonra Pennsylvania Üniversitesine geçmiştir. ropoloji, dil bilim ve psikoloji alanlarında, kendi
Burada, Güney Paiuteler’in Shoshonean dili üzerine döneminin bilim insanları arasında en etkili olan-
ilk bilimsel araştırmayı yapan kişi olmuştur. İngiliz lardan biri olarak anılmaktadır (Stanlaw, Adachi,
Kolombiyası’nda Nootkalar ve çeşitli Athabaskan Salzmann, 2018: 9).
dilleri üzerine araştırmalar yapmıştır. Ottowa’da on Öğrencisi Benjamin Lee Whorf (1897-1941)
beş yıl tarihsel dil bilim çalışmaları yapmıştır. 1925- ile birlikte geliştirmiş oldukları dil ve düşünce yapı-
1931 yılları arasında Chicago’da ve 1931- 1939 sı ile ilgili kuramları, ‘Sapir-Wholf Hipotezi’ olarak
yılları arasında ise Yale’de ders vermiştir (Moore, dil antropolojisinde önemli bir yere sahiptir (İleriki
2015: 111-115). Sapir esas olarak Yerli Amerikan sayfalarda bu hipotez üzerinde durulacaktır.)
Öğrenme Çıktısı
4 Dil antropolojisinin kısa tarihini ve kurucularını ifade edebilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Samoa takım adalarından


Dil antropolojisini, antro- Franz Boas’ın 1881 yılın-
biri olan Upolu Adası’nın,
polojinin bir alt disiplini da “Deniz Suyunun Rengi
Tiavea Köyü’nün beyi ve
olarak kabul ettiren resmî Üzerine” yazmış olduğu
şefi olan Tuiavii’nin yaz-
kurucusu ile devamında bu doktora tez çalışması ile Ed-
mış olduğu “Göğü Delen
alanda geniş çapta araştır- ward Sapir’in 1912 yılında
Adam: Papalagi” adlı eseri-
malar yapmış olan öğrencisi kaleme almış olduğu “Dil
ni, Franz Boas ve öğrencisi
kimdir? Dil antropolojisine ve Çevre” başlıklı makalesi
Edward Sapir’in yaklaşımla-
olan yaklaşımları nelerdir? üzerine fikir ve görüşlerinizi
rı üzerinden ilişkilendirerek
Açıklayın. paylaşın.
yorumlayınız.

DİL ANTROPOLOJİSİNDE TEMEL PARADİGMA, YÖNTEM VE YAKLAŞIMLAR


Bu bölümde dil antropolojisinin bazı paradigmaları, yöntem ve yaklaşımları üzerinde durulacaktır. Bu
paradigma, yöntem ve yaklaşımlar sırasıyla şu başlıklar altında ele alınacaktır: etnobilim (etnoloji/etnose-
mantik): emik ve etik yaklaşım, Sapir – Whorf Hipotezi: dil bilimsel görecelik, Sapir-Whorf Hipotezine
Karşı Evrenselci Görüş, yapısal antropoloji ve dil bilim, toplum dil bilim (Sosyo-dil bilim) ve son olarak ise
tarihsel dil bilim.

Etnobilim (Etnoloji/Etnosemantik): Emik ve Etik Yaklaşım


Dil antropologları, insan ilişkilerinin birbirleriyle etkileşimi sonucu oluşan karmaşık bir bütün olan
kültür örüntülerini, doğru anlayabilmek ve aktarabilmek için çeşitli yöntem ile yaklaşımlar geliştirmeye

209
7
Dil Antropolojisi

çalışmışlardır. Modern antropolojinin kurucuları ve Şafak, 2005: 82, 246). Bu bağlamda etnobilim
Boas ve Bronislaw Malinowski, kültürü derinle- yapısal dil bilimcilerin araştırmalarından büyük
mesine analiz etmenin yöntem ve metotlarını ge- oranda etkilenmiştir. Bu dil bilimcilerin başında
liştirmeye çalışan ve uygulayan ilk kişilerdir. Boas emik ve etik kavramlarını bulan ABD’li dil bilimci
ve Malinowski ile başlayan antropolojideki bu Kenneth L. Pike gelmektedir.
yaklaşımlar, 1950’li yılların ortalarından itibaren
alan araştırmaları için yeni metodolojik yaklaşım-
lar geliştirmenin yollarını açmıştır. Bu yöntem ve Etnobilim, var olan bir kültüre ait bilgi siste-
yaklaşımlar, Etnobilim, etnolinguistik, psikolinguis- minin kayıtlarının emik bakış açısıyla tutul-
tik ya da yeni etnografi adlarıyla anılmaktadır. Etno duğu etnografik bir yöntemdir.
dil bilim ile başlayan bu yaklaşımlar zaman içinde
toplum dil bilimi (sosyo-dil bilim), söylem anali- Emik yaklaşım, yerlilerin davranışının kendi
zi, konuşma analizi ve bilişsel dil antropolojisi gibi bakış açıları ve kendi tanımları çerçevesinde
alanlarda geliştirilen yeni belgeleme biçimleriyle anlaşılması gereğini vurgulayan bir yaklaşımdır.
bütünleşmiştir (Emiroğlu ve Aydın, 2020: 306,
Özbudun ve Şafak, 2005: 246).

dikkat
dikkat Daha önceden yapılan etnografik çalışmalarda
Etno dil bilim ile başlayan bu yaklaşımlar zaman yerli kültürler, Batılı kavramsal sınıflandırmalar
içinde toplum dil bilim (sosyo-dil bilim), söy- dayatılarak betimlenmiş ve dolayısıyla da onlarla
lem analizi, konuşma analizi ve bilişsel dil antro- ilgili bilgiler çarpıtılarak sunulmuştur. Tam da
polojisi gibi alanlarda geliştirilen yeni belgeleme bu yüzden etnobilim, geleneksel alan çalışmaları
biçimleriyle bütünleşmiştir. tekniklerini yanında, antropologların kültürel
gerçekliği, inceledikleri toplumun üyelerinin ya-
şadığı ve algıladığı hâliyle analiz etmeleri gerek-
Etnobilim, var olan bir kültüre ait bilgi siste- tiğinin altını çizer.
minin kayıtlarının emik bakış açısıyla tutulduğu
etnografik bir yöntemdir (Emiroğlu, Aydın, 2020: Boas, her türlü sınıflandırmanın keyfi, rastlantısal
388). Emik yaklaşım, yerlilerin davranışının ken- ve göreli olduğundan, antropologları kendi kate-
di bakış açıları ve kendi tanımları çerçevesinde gorilerini yerlilere dayatmaya karşı uyarmaktadır.
anlaşılması gereğini vurgulayan bir yaklaşımdır.
Bu yöntem yerlinin kavramsal kategorilerini keş-
fetmek için geliştirilmiştir. Daha önceden yapılan Pike, emik ve etik terimlerini 1967’de tamam-
etnografik çalışmalarda yerli kültürler, Batılı kav- ladığı Language in Relation to a Unified Theory of
ramsal sınıflandırmalar dayatılarak betimlenmiş Structure of Human Behavior (Birleşik Bir İnsan
ve dolayısıyla da onlarla ilgili bilgiler çarpıtılarak Davranışı Kuramı Bağlamında Dil) başlıklı kitabı-
sunulmuştur. Tam da bu yüzden etnobilim, gele- nın ilk bölümünde kavramsallaştırmıştır (Özbu-
neksel alan çalışmaları tekniklerini yanında, antro- dun ve Şafak, 2005: 246). Etnobilimciler de biri
pologların kültürel gerçekliği, inceledikleri toplu- içeriden bakış (emik) diğeri dışarıdan bakış (etik)
mun üyelerinin yaşadığı ve algıladığı hâliyle analiz anlamına gelen bu iki yaklaşımı, dildeki seslerin
etmeleri gerektiğinin altını çizer. Etnografi, yerlile- fonetik ve fonemik arasındaki zıtlıktan esinlene-
rin kavramları üzerinden yapılarak daha doğru be- rek birbiriyle kıyaslamışlardır (Lavenda ve Schultz
timlemelere ulaşabilmeyi sağlamalıdır. Bunun için 2018: 74). Emik yaklaşım; kültürü, gözlenen ak-
etnograf katılacağı topluluğun dilini öğrenmelidir. törlerin kendi anlam, ilişki ve nedensellik sistemi
Bu yaklaşımın öncü isimlerinden olan Boas, her yönünden incelemek anlamına gelirken, etik yak-
türlü sınıflandırmanın keyfi, rastlantısal ve göreli laşım ise kültürü gözlemcinin seçeceği daha genel
olduğundan, antropologların kendi kategorilerini bir anlam, ilişki ve nedensellik düzeni açısından
yerlilere dayatmaya karşı uyarmaktadır (Özbudun anlayıp anlatmak demektir (Güvenç, 1970: 33,

210
7
Sosyal Antropoloji

Emiroğlu ve Aydın, 2020: 388). Pike’a göre emik kat bunlar, gözlemlerimizin doğru olduğu anlamına
yaklaşım bir kültürün yapısını (düzenini) yansıttığı gelmez. Gördüklerimiz doğru fakat gözlemlerimiz
hâlde, etik yaklaşımda bunu göremeyiz (Güvenç, (yorumlarımız) yanlış olabilir. Yalnızca görmeye ve
1970: 33). duymaya dayalı bir gözlem, çoğu zaman eksik ve
yetersizdir; çoğunlukla yanlıştır. İşte bu nedenle göz-
lemciler, saha çalışması sırasında, görüp duyduklarını
ve sorup öğrendiklerini olduğu gibi kaydederler fakat
dikkat yorum ve açıklama yapmazlar; yargıya varmazlar.
Emik ve Etik kavramlarını bulan ABD’li dil bilimci Varmakta acele etmezler. Yorumsuz ve yargısız göz-
Kenneth L. Pike’tır. Etnobilim yapısal dil bilimci- lem şartı, gözlem tekniğinin en güç yanı ve şartıdır”
lerin araştırmalarından büyük oranda etkilenmiştir. (Güvenç, 2005: 137).
Köklerini Boas ve Malinowski’den alan Etnobi-
lim, antropoloğun, katıldığı topluluğun üyelerinin,
Etnografyanın öncülerinden ve başarılı uygu- dünyayı kendi gerçeklikleri üzerinden nasıl algıla-
layıcılarından biri olarak görülen Malinowski, Ar- dığını anlamak için; o kültürün öncelikle dilini
gonauts of the Western Pasific çalışmasının “Konu, öğrenmesi gerektiğinin altını çizerek, emik yakla-
yöntem ve kapsam” kısmında emik yaklaşımının şımı savunmaktadır. Boas, dili kültürün tam orta-
önemi üzerinde durmaktadır ve etnografın ama- sına konumlandırmıştır (Özbudun ve Şafak, 2005:
cının, yerlinin içinde yaşadığı kültürü kendi bakış 82, 83. 246, 247, Emiroğlu ve Aydın, 2020: 306,
açısıyla nasıl ele aldığını anlamaya çalışmak ve yan- 389). Boas etnobilim için şöyle demiştir: etnoloji
sıtmak olarak dile getirmiştir (Malinowski, 1961: (etnobilim), dünyadaki çeşitli kültürlerin yaşamla-
25). “Malinowski’nin alan çalışmasından seçilmiş rının zihinsel olgularıyla ilgilenen bir bilim olarak
emik gözleme ve etik yoruma verdiği örnekler şu açıklanıyorsa; zihnin önemli yansımalarından biri
şekildedir: olan insan dili, doğal olarak etnobilimin tam mer-
Emik gözlem: ‘Bahçe ve bostan tarımını etki- kezinde olmalıdır. Dil olmaksızın, insan davranış-
leyen ve düzenleyen inançlar ve kuvvetler arasında larını, insanın dünyayı algılama ve kategorize etme
belki de en önemlisi sihirdir.’ biçimlerini, bilinç düzeyine taşıyamayız (1920:
Etik yorum: ‘Belki de en anlamsız ve gereksiz 138-139).
bir uygulama da kamkokola denilen çubuklardan
yapılmış dört köşe bağlantılardır. Bunlar yam (bir
tür patates bitkisi) tarımına hiçbir etki yapmaz.
Ancak süsleme ve sihir için kullanılır.’ dikkat
Etnobilim; antropoloğun, katıldığı topluluğun
Güvenç’e göre Emik yaklaşımda kamkokola,
üyelerinin, dünyayı kendi gerçeklikleri üzerinden
yerli için anlam ifade ederken, gözlemcinin etik
nasıl algıladığını anlamak için; o kültürün önce-
bakış açısına göre kamkokola hiçbir anlam ifade et-
likle dilini öğrenmesi gerektiğinin altını çizerek,
memektedir (akt. Güvenç, 1970: 35)
emik yaklaşımı savunmaktadır.

Boas etnobilim için şöyle demiştir: etnoloji (et-


nobilim), dünyadaki çeşitli kültürlerin yaşamları-
dikkat
nın, zihinsel olgularıyla ilgilenen bir bilim olarak
Malinowski; etnografın amacının, yerlinin için-
açıklanıyorsa; zihnin önemli yansımalarından biri
de yaşadığı kültürü, onun kendi bakış açısıyla
olan insan dili, doğal olarak etnobilimin tam mer-
nasıl ele aldığını anlamaya çalışmak ve yansıt-
kezinde olmalıdır.
mak olarak dile getirmiştir

Ayrıca Güvenç, bu bağlamda; gördüklerimizin Ethnobilimciler, yerel dilleri inceleyerek, o dili


doğru ama yorumlarımızın yanlış olabileceğine konuşan topluluk üyelerinin dünya görüşlerine da-
dikkatimizi çekerek şöyle der: “Doğru olarak göre- yalı gerçekliklerini ve deneyimlerini nasıl sınıflan-
bilir, gördüklerimizi doğru olarak not edebiliriz. Fa- dırdıklarını anlamaya çalışmışlardır. Böylece yerli

211
7
Dil Antropolojisi

dillerin lügat kitabını geliştirmişlerdir. Günümüze kazanmasının önünü açmıştır. Whorf ’un bu ba-
doğru, etnobilim, etnografik çalışmalarda önemli şarısı tamamen kendi kendine yaptığı çalışmalar
bir rol oynamıştır. Etnografın, emik bakış açısıyla sayesinde gerçekleşmiştir. Eski Ahit’i okumak için
veri toplama, yöntem ve tekniklerini nasıl geliştir- İbranice öğrenmiştir. Çok sayıda dil ve dil bilim
mesi gerektiğinin yollarını göstermiştir (Emiroğlu kitapları okumuştur. Whorf ’un dil bilim kariyeri,
ve Aydın, 2020: 306, 389). Yale Üniversitesinde dersler veren Sapir ile tanış-
masıyla daha da farklı boyutlara varmıştır. Sapir’in
derslerine girmeye başlamıştır. Burada Amerikan
yerli dilleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Whorf,
dikkat
Sapir’in de yönlendirmesiyle Uto-Aztek ve özellikle
1920-1950 yılları arasında Boas ve öğrencilerinin
de Hopi dili üzerine yoğunlaşır. İkisinin etkileşimi
yaptığı çalışmalar, yerli dillerin kayıt altına alınarak
Sapir-Whorf hipotezi adıyla anılmaya başlamış-
arşivlenmesi ve dil yapıları üzerinedir. 1950-1970
yılları arasında alan araştırmalarında toplum üyele- tır. Sapir, Whorf ’un yazılarının büyük bir kısmı-
rinin dünyayı algılayış biçimlerini, daha doğru be- nı görememiştir. Dolayısıyla Sapir-Whorf kuramı
timleyebilmek için Sapir-Whorf hipotezine dayalı üzerinde doğrudan yorum yapamamıştır ancak
Etnobilim, etnolinguistik, psikolinguistik ya da Whorf ’un fikirlerinin büyük bir kısmı Sapir’in öğ-
yeni etnografi adlarıyla anılan yöntem ve yaklaşım- rettiklerinin etkisiyle gelişmiştir (Duranti, 2019:
lar geliştirilmiştir. Etnobilim ile başlayan bu yön- 72, Moore, 2015: 122). Sapir, dil antropolojisi üze-
temler ise zaman içinde toplum dil bilim (sosyo-dil rine çalışmasına rağmen dil-düşünce-kültür ilişki-
bilim), söylem analizi, konuşma analizi ve bilişsel leri üzerine çok fazla yazı kaleme almamıştır. 1912
dil antropolojisi alanlarında da geliştirilerek kulla- yılında “Dil ve Çevre” (Language and Environment)
nılmaya başlamıştır. üzerine bir makale yazmıştır ancak bu makalesinde
konuyla ilgili doğrudan söylemiş olduğu görüşler
bulunmamaktadır. Kuramı asıl geliştiren Benjamin
1950-1970 yılları arasında Sapir-Whorf hi- Lee Whorf ’tur. Hocasının görüşlerinden etkilendi-
potezine dayalı ve dil bilimsel metotları kullanan ğini belirtmek adına kurama onun da adını vermiş-
bu yaklaşım; anlambilim, yorumsamacı yaklaşım, tir (Özbudun ve Şafak, 2005: 243).
bilişsel antropoloji vb. tüm alanların yöntem ile
Sapir, dili şu şekilde tanımlamıştır: “Dil; dü-
yaklaşımlarını etkilemiş ve yeni yöntemlerin geliş-
şünce, duygu ve isteklerin aktarılması için üreti-
mesine öncü olmuştur (Emiroğlu ve Aydın, 2020:
len semboller sistemidir; tamamen insana özgü ve
306, 389).
içgüdüsel olmayan bir iletişim yöntemidir (1921:
8). Çalışmalarında düşünce, gerçek ve dil arasında-
Sapir – Whorf Hipotezi: Dil Bilimsel
ki ilişkilere dikkat çeker. Dilsel davranışı, simgesel
Görecelik
bir yapı olarak ele alır ve bu yapının iç özellikle-
Sapir’in öğrencisi olan Benjamin Lee Whorf riyle düşüncenin yansıtılarak anlatıldığına inanır.
(1897-1941) aslında bir kimya mühendisidir. Yir- Sapir’e göre simgeler sistemi olan dil, düşünceyi
mi iki yıl boyunca Hartford Yangın Sigorta Şirke- belirler (Rifat, 1998: 50). Dolayısıyla farklı dille-
tinde yangın önleme mühendisi olarak çalışmış ve ri konuşanlar, farklı düşünce yapılarına sahiptir.
arta kalan zamanlarında ise dil bilim ile ilgili çalış- Aynı sosyal gerçekliği temsil ettiği düşünülen iki
malarda bulunmuştur. dil bile birbirinden farklıdır. Aynı dünya görüşünü
Çocukluğundan itibaren, Orta Amerika’nın ta- yansıtacak kadar birbirine benzeyen iki dil yoktur.
rih öncesi çağları ve Maya arkeolojisiyle ilgili çok Whorf, Sapir’in, farklı diller konuşan kültürlerin,
sayıda kitaplar okumuştur. Aztek kültür ve diline farklı dünya görüşlerine sahip olmasıyla ilgili dü-
ilgi duymuş ve bu dilin yapısı üzerine dil bilim- şüncelerinden etkilenir ve dil araştırmaları, bu dü-
sel araştırmalarda bulunmuştur. Yapmış olduğu şünce üzerinden temellendirerek, geliştirmeye ça-
bu dil bilimsel araştırmalar, onun Meksika’daki lışır. Whorf, bu düşünceye “dil bilimsel görecelik
Nahuatller üzerine araştırma yapabilmesi için burs ilkesi” adını vermiştir (Duranti, 2019: 71, 74).

212
7
Sosyal Antropoloji

-yor, gelecek zaman için”-acak/ecek”, geniş zaman


için “-r” ; “-ar/-er”; “-ır/-ir/-ur/-ür” ekleri kullanıl-
Sapir’e göre dil; düşünce, duygu ve isteklerin maktadır (Türk Dili ve Edebiyatı Dersleri Kaynak
aktarılması için üretilen semboller sistemidir; Eğitim Sitesi, 2007). Hopi dilinde tüm bu zaman
tamamen insana özgü ve içgüdüsel olmayan ekleri yerine, olayın tamamlandığı, hâlâ sürdüğü ya
bir iletişim yöntemidir. da olması beklendiği durumlarda ayrı bir sözcük
kullanmak gerekir. Örneğin “Üç yabancı, köyü-
Dil bilimsel görecelik ilkesi; farklı dilleri ko- müzde on beş gün kaldı.” gibi bir tümceyi Hopili
nuşanlar, farklı düşünce yapılarına sahiptir; “Üç yabancının, köyümüzde on altıncı güne ka-
aynı dünya görüşünü yansıtacak kadar birbi- dar kaldığını hatırlıyoruz” olarak söyler. Örneğin;
rine benzeyen iki dil yoktur. Bantu dillerinde de geçmiş-şimdiki-gelecek zaman
fiillerine önem verilmez. Bunun yerine betimlenen
davranışın farklı oluş şekillerini gösteren fiillere yer
verilir. Bazı Melanezya dilleri ve Sudan dili olan
Mende de ‘zaman’, fiili tarafından değil; birlikte
dikkat
kullanılan şahıs zamirleri tarafından belirtilir. Ör-
Dil, düşünceyi belirler.
neğin, “Çiçek topladım.” tümcesi; “Geçmişteki
ben, çiçek toplamak”, “Çiçek topluyorum” tümce-
si; “Şimdiki ben, çiçek toplamak.”, “Çiçek toplaya-
Whorf, çalışmalarında kültürlerin dil ile dünya cağım.” tümcesi ise “Gelecek ben, çiçek toplamak”
görüşleri arasındaki ilişkisine bakmaktadır. Hopi olarak çevrilmektedir. Bizim kulağımıza ne kadar
dilini, bu konu bağlamında zaman ve mekân kav- hoş gelmese de bu anlatım şekli fikirleri açık ve ke-
ramları üzerinden incelemiştir. Whorf, bir Hopi- sin bir biçimde göstermektedir” (Well, 1972: 137).
nin zaman ve mekân kavramlarıyla, içgüdüsel ve
evrensel olarak kabul edilen zaman-mekân kav-
ramlarının aynı olmadığını düşünmektedir. Bu
kültürlerin zaman-mekân algılarının, evrensel
zaman-mekân kavramlarıyla kategorileştirilmesini dikkat
de doğru bulmadığını ifade etmektedir. Özellikle ‘Zaman’ın geçmiş-şimdiki-gelecek zaman olarak
‘zaman’ın evrensel olarak geçmiş-şimdiki zaman- ileriye düz bir doğru şekilde evrensel hızla aktığı
gelecek zaman olarak ileriye düz bir doğru şekilde algısı, her kültür için geçerli değildir.
evrensel hızla aktığı algısı, her kültür için geçerli
değildir. Hopi dilini konuşanlar ile İngilizce ko- Whorf, bir Hopinin zaman ve mekan kavramla-
nuşanların zaman-mekân algısı farklıdır. Whorf, rıyla, içgüdüsel ve evrensel olarak kabul edilen
Hopi dili ve kültüründe, uzay-zamanın algısıyla zaman-mekân kavramlarının aynı olmadığını dü-
ilgili görelilik kuramındaki gibi metafizik saklı ol- şünmektedir.
duğunu belirtir. Dolayısıyla kültürlerin farklı me-
tafizik algılarına sahip olduğunu düşünmektedir Whorf, kültürlerin farklı metafizik algılarına sa-
(Whorf, 1956: 57-58). Örneğin; Hopi dilinde hip olduğunu düşünmektedir.
sayılar, fiziksel varlıkları saymak ve ölçmek için
kullanırken, zaman kavramı için kullanılmaz. “Üç
dönüm merada otlayan, on beş keçi görüyorum.” Hindistan’ın Andaman adalarında yaşayan in-
tümcesini Hopi diline çevirmek kolaydır ancak sanlar takvimlerini, kokuya göre kullanmaktadırlar.
“Üç hafta önce, on beş dakikalık bir konuşma yap- Yılın dönemlerini, çiçeklerin ve ağaçların kokuları-
tım.” cümlesini Hopi diline çevirmek hiç kolay de- na göre belirlemektedirler. Yeni Gine’de Kiwililer
ğildir çünkü Hopi dilinin zaman kavramı diğer dil- zamanı yıldızlara göre tanımlamıştır. Ayları, çeşitli
lere göre farklılık göstermektedir (Haviland, Prins, yıldızların gökyüzünde kayarak kaybolduğu zama-
Walrath, McBride, 2008: 243). Örneğin Türkçede na göre tanımlamışlardır. Mississippi Vadisi’nin
zaman ekleri; bilinen geçmiş zaman için “-dı/-di/- aşağı bölgelerinde yaşayan Natchez kabilesi, ayla-
du/-dü” “-tı/-ti/-tu/-tü”, öğrenilen geçmiş zaman rı; Geyik ayı, Çilek ayı, Küçük Mısır ayı, Karpuz,
için “-mış/-miş/-muş/-müş”, şimdiki zaman için Dut, gibi adlarla isimlendirmişlerdir. Karen insan-

213
7
Dil Antropolojisi

larının zamanı, ormandır. Onlara göre orman, gün satır yazamıyor olmaktan bıkmıştım. Bu türden olgu-
boyunca zamanın senfonisini çalmaktadır çünkü ların mantıksal sınıflandırmasıyla, bu olguları ince-
kuşlar farklı saatlerde ötmektedir. Ormanın orkest- lediğimiz görüş açılarının sınıflandırmasıyla o kadar
rası, güneşin gökyüzündeki hareketleriyle sürekli uzun süre uğraştıktan sonra, dil bilimciye, her işlemi
değişmektedir (Griffiths, 2003: 13-15). uygun kategoriye indirgerken, aslında ne yapıyor ol-
Tüm bu örnekleri göz önünde bulundurduğu- duğunu, aynı zamanda, sonunda dil bilimde yapı-
muzda dilin, bir topluluğun üyelerinin hafızala- labilecek her şeyin ne kadar boş şeyler olduğunu gös-
rında biriktirmiş olduğu deneyimlerini, toplumsal termek için gerekli o uçsuz bucaksız emeğin farkına
gerçekliklerini ve dünya görüşlerini yansıtan bir gittikçe daha çok varıyorum. Son çözümlemede, bir
araç olduğunu görürüz. Dolayısıyla her kültür, dilin yalnızca canlı tarafı, belli bir kökenden gelme
kendi gerçekliklerini, kendi dil düzeneği içinde belli bir halka ait olduğu kadarıyla onu bütün öteki-
başka biçimlerde söylemektedir. lerden ayıran şey, dilin etnografik yanı denilebilecek
şey hâlâ ilgilendiriyor beni: bu tür bir incelemeye,
Dilin düşünceyi belirlediği görüşü, Sapir ve
belli bir olguyu belli bir ortamdan değerlendirmeye
Whorf ’dan önce ilk dile getiren, Alman diplomat
kesinlikle tamamen veremem kendimi artık. Bugün-
ve dil bilimci Wilhelm von Humboldt (1767-
kü terminolojinin son derece uygunsuzluğu, reform
1818)’dur. Humboldt, her dilin ait olduğu insanlar
gereksinimi, dilin genelde ne tür bir konu olduğu-
tarafından bir çember çizdiğini ve bu çemberi terk
nun gösterilmesi - bu genel dil bilimsel düşüncelerle
etmenin tek yolunun, aynı anda başka birilerinin
kendimi rahatsız etmemekten daha büyük bir arzum
çemberine girmek olduğunu belirtmektedir. Bir
olmasa bile, bu şeyler tarihsel incelemeleri yaparken
yabancı dili öğrenmek, bireyin içinde olduğu ev-
alacağım zevki bozuyor da bozuyor. Kendi isteğime
rensel olan tutumunda, yeni bir bakış açısı açtığını
çok aykırı olmasına karşın, bütün bu şeylerin sonun-
vurgulamıştır. Humboldt’a göre dil, yine de tam
da bir kitap çıkacak ortaya, orada bugün dil bilimde
anlamıyla belli bir dereceye kadar öğrenilir. Çün-
kullanılan, benim için herhangi bir anlamı olan bir
kü her dilin kendine özgü bir dokusu vardır ve
tek sözcüğün bile olmadığını tutkusuz ya da coşkusuz
aynı zamanda insanlar yabancı dile kendi kozmik
açıklayacağım. Korkarım, çalışmamı ancak bundan
bakış açısını ve kişisel dil modelini yerleştirir. Dil,
sonra bıraktığım yerden yeniden ele alabileceğim.”
dünyayı anlamlandırmamızı sağlayan düşünce ka-
(2013:22-23).
tegorileri temin eden güçlü bir araçken; tam da bu
özelliğinden dolayı aynı zamanda bizi, bir açıdan
kısıtlayan da bir yapıya sahiptir. Örneğin bir dili
diğer bir dile çevirirken, doğal olarak yaşanılan zor-
lukları düşünebiliriz. Zihnimizde taşıdığımız kendi dikkat
dilsel kalıplarımızla, bir başka dildeki dilsel kalıbı Dilin düşünceyi belirlediği görüşü Sapir ve
eşleştirirken aynı ifadeyi ve derinde yatan tam anla- Whorf’dan önce ilk dile getiren, Alman diplomat ve
mı vermeye çalışmanın zorluğu; bu durumun kanı- dil bilimci Wilhelm von Humboldt (1767-1818)
tı olarak gösterilebilir (Duranti, 2019: 76, 77). Bu, tur. Her dilin kendine özgü bir dokusu vardır ve
farklı dildeki söylemi, kendi dilinden bir başka dile aynı zamanda insanlar yabancı dile kendi kozmik
ya da tam tersi; derin anlamıyla ifade edememenin bakış açısını ve kişisel dil modelini yerleştirir.
yaşattığı özgürlük sorununa, Amerikalı edebiyat
eleştirmeni ve teorisyeni Fredric Jameson (1934 Dil, dünyayı anlamlandırmamızı sağlayan düşün-
-), “dil hapishanesi” (2013: 23) olarak ifade eder ce kategorileri temin eden güçlü bir araçken; tam
çünkü bu durum, kişinin kendini hapishanedeymiş da bu özelliğinden dolayı aynı zamanda bizi, bir
gibi kısıtlanmış hissetmesini yol açar. Fredric Jame- açıdan kısıtlayan da bir yapıya sahiptir. Örneğin
son “Dil Hapishanesi” başlıklı kitabında, 20. yüzyı- bir dili diğer bir dile çevirirken, doğal olarak yaşa-
la damgasını vurmuş İsviçreli dil bilimci Ferdinand nılan zorlukları düşünebiliriz. Zihnimizde taşıdı-
de Saussure’ün (1857-1913), Antoine Meillet’e 4 ğımız kendi dilsel kalıplarımızla, bir başka dildeki
Ocak 1894 yılında, yazdığı bir mektupta söylemiş dilsel kalıbı eşleştirirken aynı ifadeyi ve derinde
olduklarını, dil hapishanesine örnek olarak sunar. yatan tam anlamı vermeye çalışmanın zorluğu; bu
Saussure, mektubunda şöyle yazmıştır: “Her şeyden, durumun kanıtı olarak gösterilebilir.
dil bilimsel olgulara ilişkin, içinde sağduyu taşıyan on

214
7
Sosyal Antropoloji

Dil bilgisi, konuşma dilindeki gibi iletmek istediğimiz


anlamların çoğunu ifade edemez zaten tümünü de içermez
çünkü duruş, ses düzeyi, yükseklik, vurgu, hız, yüz ifadesi, Dil hapishanesi: farklı dildeki söylemi,
jest, mimikler vb. unsurlar da anlamı üretir ve iletir. Dil bi- kendi dilinden bir başka dile ya da tam
limciler buna ‘öte dil’ der (Lavenda & Schultz, 2018: 68).
tersi; derin anlamıyla ifade edememenin
John Zerzan, dilin yapısı bakımından konuya yaklaşıldığın-
yaşattığı özgürlük sorunudur.
da “konuşma özgürlüğü” diye bir şeyin söz konusu olama-
yacağını çünkü gramerin, içimizdeki görünmeyen hapis-
hanenin “düşünce denetleyicisi” olduğunu söyler. “Dile geçişle birlikte kendimizi özgürlüğün olmadığı
bir dünyaya mahkum etmiş oluyoruz” diyerek yorumlamıştır (2009, 69-70). Bu durum, bize Ludwing
Wittgenstein’ın Tractatus Logico-Philosophicus (1921) adlı çalışmasının ana fikri ve ünlü sözü “Dilimin
sınırları dünyamın sınırlarıdır.” özdeyişini hatırlatmaktadır.
20. yüzyılın önemli filozoflarından Ernst Cassirer
(1874-1945) bize, dil hapishanesinden kurtulmanın yolla-
rını göstermektedir. Cassier’e göre, mantık dili (dil bilimsel Öte dil: dil bilgisi, konuşma dilindeki gibi
anlamda), dünyayı anlamanın önemli tek bir aracıdır ancak iletmek istediğimiz anlamların çoğunu
gerçeği anlamanın, iletmenin ve ifade etmenin tek yolu de- ifade edemez örneğin; duruş, ses düzeyi,
ğildir. Ona göre bizi dil hapishanesinden, kurtaracak olan yükseklik, vurgu, hız, yüz ifadesi, jest, mi-
“sanat ve mit” tir. Sanat ile bireysel sezgilerimizi yansıtır- mikler vb. unsurlar gibi.
ken, mit ile ise toplumsal sezgileri ifade edebiliriz. Sanat
ve mit; insanların psikososyal açıdan dilde nesnelleştireme-
diklerini, algılayıp, betimleyip, dışarıya yansımasına yardım eder (Duranti, 2019: 78). Sezgileri, hisleri,
duyguları dışa vurmak yansıtmak hiç kolay değildir. Burada akıllara Cezanne’nin söylediği şu söz akıllara
gelir: “Ağaçların kokusunu resmedebilmek gerek.” (akt. Merleau-Ponty, 2017: 30).

Sapir-Whorf Hipotezine Karşı Evrenselci Görüş


Dilsel görecelik kuramının karşısında evrenselciler olarak adlandırılan Brent Berlin ve Paul Kay ile
Steven Pinker’ın yapmış olduğu çalışmalar yer almaktadır. Bu çalışmalarda, dilsel görecelik kuramıyla ilgili
sert eleştiriler yer almaktadır.
Dilsel görecelik kuramını en sert eleştiren çalışma Berlin ve Kay’ın, 1969 yılında yazmış oldukları Temel
Renk Terimleri (Basic Color Terms) kitabıdır. Bu çalışmada, temel renk terimi kavramına odaklanarak, kül-
türlerarası renk kavramı teorisi geliştirmişlerdir. Renklerin göreli değil; evrensel bir dil kategorisini temsil
ettiğini savunmuşlardır. 100’den fazla dil üzerinde çalışarak, 2 ile 11 arasında değişen temel renk terimlerini
bulmuşlardır. Bu renkler, siyah ve beyaz, kırmızı, mor, sarı, yeşil, mavi, kahverengi, pembe, turuncu ve gridir.
Bütün dillerin renk terimleri sayısının, on bir olması şart değildir; renk terimlerinin sayısı dillere göre değişe-
bilmektedir. Bazı dillerde en az iki renk terimi bulunurken, bazı dillerde üç veya dört renk terimi bulunabilir.
Bu durumu Berlin ve Kay, evrimci paradigma üzerinden açıklamaya çalışır yani renkler, siyah ve beyaz olan
temel renk terimlerinden, belirli evrelerden geçerek eklemlenmiş ve on bir temel renk sayısına ulaşmıştır.

mor
pembe
beyaz turuncu
siyah kırmızı yeşil sarı mavi kahverengi
gri

mor
pembe
beyaz kırmızı sarı yeşil mavi kahverengi turuncu
siyah gri

Resim 7.2 Temel Renk İsimlerinin Evrimsel Gelişimi


Kaynak: Berlin ve Kay, 1969, s. 178.

215
7
Dil Antropolojisi

Tüm diller, önce siyah ve beyaz renklerinin te-


rimlerini kullanmaya başlar. Daha sonra gelişen
üçüncü temel renk, kırmızıdır. Dördüncü temel dikkat
renk terimi ya yeşil ya da sarıdır; ikisi birlikte kul- Steven Pinker’a göre dil, bir içgüdüdür ve dü-
lanılmaz. Beşinci temel terim, dördüncü temel te- şünceden bağımsızdır. Dilin düşünceyi belir-
rime bağlı olarak ya yeşil ya da sarı rengidir. Bu lediğini ispatlamak mümkün değildir. Farklı
aşamada dil hem yeşil hem de sarı aynı anda kul- dilleri konuşanlar farklı düşünce yapısına sahip
lanabilir. Altıncı temel renk terimi, mavi rengidir. olsaydı; farklı dilleri konuşanların birbirini anla-
Son olarak dil, kahverengi, mor, pembe, turuncu ması mümkün olamazdı.
ve/veya gri renklerinin terimlerini kullanır. Böyle-
ce on bir temel renk terimi kümesi evrensel olarak
elde edilir. Örneğin Batı Papua Yeni Gine’nin orta
kesiminde konuşulan Dani dilinde, sadece ‘siyah’ Berlin&Kay ve Pinker’dan önce dilin dü-
ve ‘beyaz’ renk terimi kullanılırken; İngilizce, Rus- şünceyi belirlemediğini savunan ve dolayısıyla
ça gibi dillerde, temel renk terimlerinin hepsinin dil bilimsel göreceliğin karşısında duran önemli
kullanıldığını belirtmektedir. Teknolojinin daha isimlerden biri 19. yüzyıl evrenselcilerinden dil
ileri olduğu kültürlerde daha fazla renk terimi ge- bilimci August Schleicher (1821-1862)’dır. Dilin
lişmiştir. Yani temel renk isimlerinin sayısı, tekno- toplumsal bir olgu olduğunu savunan Wilhelm
lojik gelişmişlik seviyesine göre farklılık göstermek- von Humboldt’un tam karşısında yer alır. Evrimsel
tedir (Evans,, 2020: 241). dil bilimci olan Schleicher, dili, biyolojik bir or-
ganizma olarak inceler. Bu yaklaşıma göre dil, tıp-
Berlin ve Kay’a göre, temel renk ulamları algı-
kı bir canlı varlık gibi evrimsel bir süreçten geçer;
ları, beynin sinir sistemiyle ilgilidir. Renk algıları-
gelişir, büyür ve ölür. Hiçbir dil durağan değildir;
mızın, doğuştan gelen biyolojik etkenler tarafından
dinamik ve sürekli dönüşüm hâlinde olan devingen
kesin olarak belirlendiğini savunmaktadırlar. Do-
bir organizmadır. Dolayısıyla tarihsel bir varlıktır.
layısıyla renk algısı kültürel olduğu kadar genetik
Dili, bu dönüşümlerden geçen evreler olarak ele
yapıyla ilgilidir. (Evans, 2020: 239, 242).
alarak incelemek gerekmektedir (Andersen ve Bac-
he, 1976: 428-437).

Yapısal Antropoloji ve Dil Bilim


dikkat
Renk algısı kültürel olduğu kadar genetik yapıy-
Yapısal antropoloji, 1926’da kurulan Prag ya-
la ilgilidir.
pısalcı dil bilim okulunun etkisi altında kalmıştır
(Emiroğlu ve Aydın, 2020: 1126). Bu okul, Vilem
Mathesius (1882-1945) tarafından kurulan Prag Dil
Sapir-Whorf hipotezini eleştiren diğer isim bi- Bilim Çevresi ile yola çıkmıştır (Nekula, 1999: 1).
lişsel dil bilimci Steven Pinker’dır. Ona göre dil Daha sonraları, dil bilimci Ronald Jakobson (1896-
bir içgüdüdür. Primatlar ve bebeklerle yapılan de- 1982) ve Nikolai Troubetzkoy (1890-1938) önder-
neylerde, dili kullanmamalarına rağmen birtakım liğinde tanınmış ve Ferdinand Saussure tarafından
kavramsal sınıflandırmalara sahip olduğu belirten geliştirilmiştir (Rifat, 1998: 12-13). Günümüzde ise
Pinker; dilin düşünceden bağımsız olduğunu vur- Noam Chomsky (1928 -) ile anılmaktadır.
gulamıştır (Moore, 2015:125). Dilin düşünceyi Jacobson, Troubetzkoy ile birlikte ses bilimini
belirlediğini ispatlamak mümkün değildir. Örne- kurmuştur. 1956 yılında ise M. Halle ile birlikte
ğin; benzer kültürlere sahip kişiler, bazen çok farklı Sesbilim ve Sesbilgisi adlı bir kitap yayımlamışlardır.
bir dil kullanabilirler. Ya da benzer dilleri konuşan Bu kitapta dillerin, ses bilimsel açıdan sınıflandı-
topluluklar, çok farklı kültürlere sahip olabilirler. rılmasını sağlayan ikili karşıtlıklar dizgesi üzerinde
Pinker’a göre, Sapir ve Whorf ’un vurguladığı gibi durmuşlardır. Bu karşıtlıklar; tüm dünya dilleri
farklı dilleri konuşanlar farklı düşünce yapısına sa- için ayırıcı ses birim özelliklerini saptamaya çalışan,
hip olsaydı; farklı dilleri konuşanların birbirini an- evrensel bir varsayıma dayanmaktadır. Bu varsayı-
laması mümkün olmayacaktı (Özbudun ve Şafak, ma göre, çeşitli dillerde, ayırıcı ses birim özellikleri
2005: 244). arasındaki ilişkiler, ikili karşıtlıklara göre düzenlen-

216
7
Sosyal Antropoloji

mektedir. Jakobson, tüm ses bilimsel ayırıcı özellik- Levi-Strauss’un, Akrabalığın Temel Yapıları (Les
lerin, ikili karşıtlıklar dizgesine, indirgenebileceğini Structures élémentaires de la parenté, 1949) ile Ya-
düşünmektedir Jakobson’ın ikili karşıtlıklar dizgesi pısal Antropoloji (Anthropologie structurale’ 1958)
şöyledir: Ünlü/ünlü olmayan; ünsüz/ünsüz olmayan; ilk önemli yapıtları arasındadır (Emiroğlu, Aydın,
yoğun/dağınık; gergin/gevşek; titreşimli/titreşimsiz; 2020: 1127). Levi Strauss akrabalık ilişkileri ile
genizsil/ağızsıl; kesintili/kesintisiz; keskin/boğuk; söylenenlerin (mitlerin) temel yapısını araştırırken;
engelli/engelsiz; pes/tiz; bemolleşmiş/bemolleşmemiş;
ortaya koyduğu dil bilim kaynaklı yapısal inceleme
diyezleşmiş/diyezleşmemiş. Jakobson’ın ortaya koy-
yöntemi ve okuma biçimiyle etkili olmuştur (Ri-
duğu bu ikili karşıtlıklar yaklaşımı, sonradan ikici-
lik adıyla anlambilim ve göstergebilim alanlarında fat, 1998: 125). Bu çalışmalarında, Prag Okulunun
çeşitli dönüşümler geçirerek bilimsel sınıflandırma temel kavramlarından biri olan “ikili karşıtlıklar”
açısından kullanılmıştır (Rifat, 1998: 36). Bu ne- ilkesinden etkilenmiştir ve bu ilkeyi kültürel örün-
denle dil bilim, yapısal antropoloji üzerinde, kültü- tüleri meydana getiren unsurları anlatmak için kul-
rü bir dil gibi düşünerek analiz edip betimleyebil- lanmıştır. Kültürel örüntüyü oluşturan her bir öge-
mesi için yöntem ve metot geliştirmede son derece yi kendi içinde bir ses birimi olarak ele alarak; dil
etkili olmuştur. bilimsel modeli kullanmıştır. İnsan zihninin temel
yapısı, bu ikili karşıtlıklar üzerine kodlanmıştır.
İnsanın biyolojik beyin yapısı, sosyal gerçeklikleri,
İkili karşıtlıklar dizgesi; çeşitli dillerde, ayırıcı bu ikili karşıtlıklar üzerinden kategorize ederek an-
ses birim özellikleri arasındaki ilişkiler, ikili lamaya çalışmaktadır. İnsan, ikili karşıtlık sınıflan-
karşıtlıklara göre düzenlenmektedir. Ünlü/ dırmasını, bilinç düzeyinde yapmaz; bu gerçeklik-
ünlü olmayan; ünsüz/ünsüz olmayan; yoğun/ leri bilinçaltı düzlemde yapılandırarak dil ile dışa
dağınık; gergin/gevşek; titreşimli/titreşimsiz; vurmaktadır. Bu, insan zihninin yüzeyde kaos gibi
genizsil/ağızsıl; kesintili/kesintisiz; keskin/ görülen karmaşık şeyleri, zihninde sınıflandırarak
boğuk; engelli/engelsiz; pes/tiz; bemolleşmiş/ düzene sokmak için temel gereksinim duyduğu
bemolleşmemiş; diyezleşmiş/diyezleşmemiş. evrensel bir zihin yapısıdır (Levi Strauss, 1952:
326-337). İnsan düşünce yapısı bir olguyu öte-
kiyle kıyaslayarak ikili zıtlıklar üzerinde kategorize
ederek analiz yapabilmektedir. Örneğin; artı-eksi,
dikkat siyah-beyaz, gündüz-gece, sıcak-soğuk, çiğ-pişmiş,
Dil bilim, yapısal antropoloji üzerinde, kültürü doğa-kültür vb. gibi.
bir dil gibi düşünerek analiz edip betimleyebil- Strauss, akrabalık sistemlerinin incelenmesi
mesi için yöntem ve metot geliştirmede son de- bağlamında, dil bilimin araçlarını bir yöntem ola-
rece etkili olmuştur. rak kullanmıştır. Kültürlerin akrabalık terimlerini,
tıpkı dilin fonemleri gibi görmektedir. Akrabalık
sistemlerinin dildeki fonemleri çalışır gibi analiz
Fransız antropolog Claude Levi-Strauss (1908- edilmesi gerektiğini dile getirir (Levi-Strauss, 1952:
2009), yapısal antropolojinin kurucusudur. Antro- 326-337).
poloji alanında geliştirmiş olduğu çeşitli araştırma
ve çözümleme yöntemlerinin birçoğunu, Prag Dil
Bilim Çevresi’nin ortaya attığı ses bilim yöntemle-
rinden yararlanarak almıştır. 1941’de Amerika’da,
Jacobson ile yolları kesişmiştir. Birlikte, 1962 yı- dikkat
lında, Baudelaire’in Les Chat (“Kediler”) adlı şiiri Levi Strauss, Prag Okulunun temel kavramla-
üzerine, dil bilimsel ve biçimsel ağırlıklı bir incele- rından biri olan “ikili karşıtlıklar” ilkesinden
me yayımlamışlardır. Bugün bu çalışma birçok açı- etkilenmiştir. Levi-Strauss’a göre, insan zihni-
dan eleştirilse de hem yazın bilim hem de gösterge nin temel yapısı, bu ikili karşıtlıklar üzerine
bilim için öncü bir çözümleme yazısı olmuştur. kodlanmıştır.
(Rifat, 1998: 31, 34, 121, 125).

217
7
Dil Antropolojisi

Ferdinand de Saussure (1857-1913), yirminci


yüzyıl dil biliminin günümüzdeki aşamaya gelme-
sini sağlayacak şekilde geliştiren, çağdaş dil bilimin
dikkat
kurucusu ve yapısal dil bilimin öncüsü olarak gö-
Saussure’ün, dile olan çok yönlü bakış açısı, za-
rülmektedir (Culler, 1985: 7).
manının diğer dil bilimcilerinden farklı bir yere
Ferdinand de Saussure, İsviçre’nin Cenevre taşımıştır. Ona göre, ‘dil bilim’ incelediği konu-
kentinde doğmuştur. Burada fizik ve kimya eği- nun öz niteliğini sorgulaması gerekliliği üzerinde
timi almıştır. Leipzig’de ise karşılaştırmalı filoloji durmamıştır ve bunu yapmayan bir bilim kendine
eğitimi görmüştür. Paris’ te bir süreliğine filoloji özgü bir metot geliştiremez. Bu işlem dil için çok
konusunda dersler vermiştir. 1891’de, Cenevre’ye gereklidir çünkü insan dili son derece karmaşık,
geri dönmüştür. Bundan sonraki hayatı boyunca birden çok evreden oluşan ve çok katmanlı bir
Hint-Avrupa ünlü sistemleri üzerine yoğunlaşmış görüngüdür.
ve bu dillerin karşılaştırmalı ve tarihsel çalışma-
larıyla isim yapmıştır. 1906-1911 yılları arasında
Cenevre’de verdiği ders notları, Genel Dil bilim Saussure, dilin birçok değişik açısıyla yüz yüze
Dersleri (Cours de linguistique générale 1916) başlığı gelen dil bilimcinin, kendisine neyi betimlemeye
altında toplanarak, bir kitap hâlinde yayımlanmış- çalışmak istediğini sorması gerektiğinin altını çi-
tır. Kısaca Course olarak da bilinir (Özbudun ve zerek; özellikle neye baktığını, neyi aradığını ve
Şafak, 2005, 186).
dilin ne olduğu sorularını kendisine yöneltmesi
Saussure, tanıdığı biçimiyle dil bilimden mem- gerektiğini vurgulamıştır (Culler, 1985: 20). Sesler,
nun değildir çünkü kendisinden öncekilerin, yap- düşünceleri iletmek istediğimiz zaman dil yerine
tıkları iş üstünde duyarlı ve ciddi şekilde kafa yor- geçerler yoksa sadece ses olarak kalırlar. Saussure
madıklarını düşünmektedir. Ona göre, ‘dil bilim’ dil için şöyle bir betimlemede bulunur: “Dil, bir
incelediği konunun öz niteliğini sorgulaması ge- kâğıda benzetilebilir: düşünce kâğıdın ön yüzü, ses
rekliliği üzerinde durmamıştır ve bunu yapmayan ise arka yüzüdür. Kâğıdın ön yüzünü kestiniz mi is-
bir bilim kendine özgü bir metot geliştiremez. Bu ter istemez arka yüzünü de kesmiş olursunuz. Dil-
işlem dil için çok gereklidir çünkü insan dili son de de durum aynı: Ne ses düşünceden ayrılabilir ne
derece karmaşık, birden çok evreden oluşan ve çok
de düşünce sesten” (Saussure, 1998: 169).
katmanlı bir görüngüdür. Tek bir söz edimi bile çok
fazla etkinlik alanı içermektedir ve bu etkinlik bir- Saussure, ‘dil’(langue) ile ‘söz’ü (parole) birbirin-
çok açıdan ele alınarak incelenebilir. Örneğin; ses- den ayırır. Langue bir dilin biçimler dizgesi olarak
lerin ağızda, ses telleriyle dilde üretilişi, yayılan ses ‘dil’i temsil eder. Parole ise gerçek konuşma, dilin
dalgalarının ve bunların işitme düzeneğini etkile- olanak verdiği söz edimleridir. Langue, bireyin dili
yişi araştırabilir. Konuşmacının gösterme niyetini, öğrenirken zaman içinde içselleştirmiş olduğu bir
sözcesinin dünyayı nasıl ele aldığını, onu belli dizi dizgedir. Söz imgeleri, aynı toplumda yaşayan kişi-
ses üretmeye yönelten iletişimsel bağlamın o anki lerin zihnindeki birikimdir. Bir topluluğun bireyle-
konularını nasıl etkilediği incelenebilir. Konuşma- rinin hafızalarında kullanma yoluyla yerleşmiş bir
cıyla dinleyicilerin, hangi yolla iletişim kurmayı gömüdür. Dili sözden ayırmak demek; toplumsal
amaçlıyorsa, özümlemiş olmaları gereken dilbilgisi olguyu bireysel olgudan ayırmak demektir. Dil top-
ve anlam bilgisi kurallarını çözerek birbirlerini an- lumsal bir olgudur, söz ise bireysel bir olgudur. Dil,
lamalarına olanak sağlayan uzlaşımları çözümlene- konuşan kişinin bir işlevi değildir, bireyin edilgen
bilir. Ya da yine bu belli biçimlerde kullanıma su- bir biçimde belleğine aktardığı üründür. Hiç önce-
nulan dilin tarihi izlenebilir (Culler, 1985: 19-20) den tasarlama gerektirmez. Bilinçli düşünce yalnız
diyerek dil konusuna çok farklı bakış açısıyla ele sınıflandırıcı etkinlikte işe karışır. Söz bireysel bir
alınması gereken bir bilim olarak bizi başka pence- istenç ve anlak edimidir; dilin uygulamalı yanıdır.
relerden de dili incelemeye davet etmiştir. Dile olan Konuşmacı dil dizgesinin unsurlarını birleştirir ve
bu çok yönlü bakış açısı, Saussure’ü zamanının di- bu biçimleri somut sese dönüştürerek o anda ger-
ğer dil bilimcilerinden farklı bir yere taşımıştır. çekleşmelerini sağlar (Saussure, 1998: 43-44).

218
7
Sosyal Antropoloji

Saussure için dil, bir göstergeler dizgisidir. Gös- savunur. Bu sözcüğü tarihsel bir ürün olarak açık-
terge; gösteren ve gösterilen olarak iki kavramın lamak yerine, zamanın verili bir anında bir dil sis-
birleşimidir. Gösteren, sayfa üzerine yazılı işaretler temini çözümlemenin daha gerçekçi verilere ulaşa-
ya da konuşurken ağızdan çıkan seslerdir. Gösteri- bileceğini düşünür (Smith, 2007, 138). Eşsüremli
len ise bu yazılı işaretlerin, ağızdan çıkan seslerin dil bilim, artsüremli dil bilimi yadsımaz. Yöntemsel
ya da soyut bir kavramın, maddeye dönüştürülmüş açıdan, artsüremli boyut, eşsüremli boyuttan sonra
somut bir biçimdir (Mansfield, 2006: 56). Göste- gelir. Çünkü artsüremli inceleme, eşsüremli dizge-
reni, gösterilenle birleştiren bağ nedensizdir. Dil lerin incelenmesini gerektirir; ancak eşsüremli in-
göstergesi nedensizdir. Örneğin, “kardeş” kavramı- celemeden sonra, dizgelerin evrimsel yasaları sapta-
nın, kendisine gösterenlik yapan k-a-r-d-e-ş ses di- nabilir (Rifat, 1998: 25).
zilişiyle hiçbir iç bağıntısı yoktur. Bu seslerin bu şe- Saussure göre dil, kavramları açıklayan bir gös-
kilde dizilmesinin nedeni sözcükleri diğerlerinden tergeler dizgisidir. Onun için de yazıyla, sağır-dilsiz
ayırt edebilmemiz içindir (Saussure, 1998: 111- abecesiyle, simgesel nitelikli kutsal törenlerle, ince-
112). İnsan zihnindeki kavramlar soyut birimler lik belirtisi sayılan davranış biçimleriyle, askerlerin
olduklarında, bu birimlerin aktarılmasında somut belirtkeleriyle vb. karşılaştırılabilir. Yalnız, dil bu
‘dil göstergeleri’ ya da sözcükler kullanılmaktadır. dizgelerin en önemlisidir. Saussure, göstergelerin,
Böylece dildeki birimlerin soyut ‘anlam’ ve ‘somut toplum içindeki yaşamını inceleyecek bir bilim ola-
‘biçim’ olmak üzere iki yanı ortaya çıkmaktadır rak tasarlanabileceğini söylemiştir. Dilin farklı un-
(Başkan, 2006:100). surlarını, farklı açılardan görmemizi sağlayacak şe-
kilde açığa çıkararak analiz etmiş ve ‘göstergebilim’i
(semiyoloji) kurmuştur (Saussure, 1998: 46).
Dil bir göstergeler dizgisidir. Gösterge; göste- Günümüz yapısal dil bilimcilerinin önde gelen
ren ve gösterilen olarak iki kavramın birleşi- isimlerinden biri Noam Chomsky (1928 - ) dir.
midir. Gösteren, sayfa üzerine yazılı işaretler En çok bilinen kitabı Sentaktik Yapılar (Syntactic
ya da konuşurken ağızdan çıkan seslerdir. Structures, 1957)dır. Ardından Dönüşümsel Gramer
Gösterilen ise bu yazılı işaretlerin, ağızdan (Tranformational Grammar) ile yapısal dil bilim
çıkan seslerin ya da soyut bir kavramın, mad- alanında yine ses getiren bir çalışma yayımlamıştır.
deye dönüştürülmüş somut bir biçimdir. Chomsky’e göre bir dil; ses, sözcükler ve sözcük dü-
zeni vb. gibi yüzeysel olaylardan daha fazlasını kap-
samaktadır. Belli dillerin aşama aşama incelenmesi
yöntemiyle bulunmuş yüzeysel özelliklerin altında,
tüm dillerin sınırlı bir düzenleyici kurallar bütünü
dikkat
olduğunu düşünmektedir. Bir toplum içinde büyü-
Göstereni, gösterilenle birleştiren bağ nedensiz- yen her normal çocuk, dili kolayca kendi kendine
dir. Dil göstergesi nedensizdir. öğrenir. Chomsky’e göre, bunun böyle olmasının
sebebi, insan beyninin, dili yapılandıran doğuştan
bir genetik kopyaya veya temel bir dil düzenine sa-
Saussure, dilin temelde tarihsel değişken ve hip olmasından dolayıdır Chomsky buna ‘evren-
sürekli evrimleşen yapısı üzerinde durmadığı için sel gramer’ adını vermiştir. Bunun kanıtı olarak,
eleştirilmiştir. Aslına bakıldığında Saussure, tam dünyanın her yerinde, çocukların aşağı yukarı aynı
da bu noktada dilin bu köklü tarihselliğini fark yaşlarda konuşuyor olmalarını örnek verir (Kottak,
ettiğinden dil dizgesiyle dil evriminin olgularını 2008: 517-518).
eşsüremli ve artsüremli kavramlar üzerinden açık-
lık getirmeye çalışmıştır. Eşsüremli dil incelemesi;
zamanın verili bir anında dil dizgesinin araştırılma-
sıdır. Artsüremli dil incelemesi; dilin değişim ve ev- dikkat
riminin zaman içinde izinin sürülmesidir (Culler, Chomsky’e göre, bir dil, ses, sözcükler ve sözcük
1985: 37). Saussure, kelimelerin tarihsel ve zaman düzeni vb. gibi yüzeysel olaylardan daha fazlası-
içinde değişiminin izlenmektense, yani artsüremli nı kapsamaktadır.
yaklaşmaktansa; dilin eşsüremli analizini yapmayı

219
7
Dil Antropolojisi

Toplum Dil Bilim (Sosyo-Dil Bilim)


Toplum dil bilim, dil bilim ve toplum arasında-
Evrensel gramer; insan beyninin, dili ya-
ki etkileşimi ve bu etkileşimin yarattığı birey-top-
pılandıran doğuştan bir genetik kopyaya
lum-zihin örüntüsünü, birbirinin içinde yeniden
veya doğuştan temel bir dil düzenine sa-
ve yeniden nasıl ürettiğini anlamaya ve çözümle-
hip olmasıdır.
meye çalışan bir alandır diyebiliriz.

Chomsky’nin diğer bir kavramı ise derin


yapı’dır. Chomsky bunu sınırsız sayıdaki sözlü ifa- Toplumdilbilim, dilin, birey ve toplum
de şekillerinin yani görünen yapının, aslında o dili arasındaki etkileşimi ile bu etkileşimin
konuşan topluluğun üyelerince bilinçsiz bir şekilde oluşturduğu hem öznel hem de toplumsal
kuşaktan kuşağa aktarılan sınırlı sayıdaki dönü- hafızayı yani hem öznel hem de toplumsal
şüm kurallarına yani derin yapıya dayandığını ileri bilinç yapısını çalışır.
sürmektedir (Emiroğlu ve Aydın, 2020: 388). Ko-
nuşmacı bir düşünce ifade etmek istediğinde, ak-
lında bir cümle oluşur. Bu cümle sesle ifade edilen Bu yaklaşım, 1960 ve 1970’lerde, iki önemli
yüzeysel yapıya (gerçek konuşma) yükselir ve ko- dil bilimsel antropolog olan Dell Hymes ve John
nuşmacıdan dinleyiciye geçer. Dinleyici onu kendi Gumperz’in geniş çapta yapmış oldukları çalış-
derin yapısına çevirerek anlamını çıkarır (Kottak, malar sayesinde ortaya çıkmıştır. Bazen iletişim
2008: 518-519). etnografisi veya konuşma etnografisi olarak da
adlandırılan bu yaklaşım, Chomsky’nin kulla-
nımdaki dili büyük ölçüde göz ardı eden, üretici
Derin yapı, sınırsız sayıdaki sözlü ifade şe- evrensel gramerine önemli bir alternatif olarak gö-
killerinin yani görünen yapının, aslında o rülmüştür (Stanlaw, Adachi, Salzmann, 2018: 23).
dili konuşan topluluğun üyelerince bilinç-
siz bir şekilde kuşaktan kuşağa aktarılan
sınırlı sayıdaki dönüşüm kurallardır.
dikkat
Bu yaklaşımın öncü isimleri Dell Hymes ve
Antropoloji, bir topluluğun üyelerinin dünyayı John Gumperz’dir. “İletişim” veya “konuşma
nasıl yorumladıklarını, kendi toplumsal gerçeklikle- etnografisi”, antropolojide kültürü derinleme-
rini nasıl algıladıklarını, kendilerini nasıl ifade ettik- sine analiz edebilmek için geliştirmiş oldukları
lerini, derinde yatan anlam dünyalarını, zihin yapıla- önemli kavramlardır.
rını anlamaya çalışırken, yapısal dil bilimin yöntem
ve çözümlemelerinden yararlanarak kültürü analiz
etmeye ve anlamaya çalışmışlardır. Antropoloji bu- Chomsky, Sözdizimi Kuramı Görünüşü (1965)
nun her zaman farkında olduğundan, dünyada yaşa- çalışmasında yeterlilik ile performans arasında ay-
nan değişim ve dönüşümle paralel olarak yöntem ve rım yapmıştır. Yeterlilik, içselleştirdiğimiz, doğuş-
metot üretmiş, uygulamış ve geliştirmiştir. Tıpkı dil tan gelen, bilinçsiz olarak kullandığımız dil bilgisi
gibi sürekli devingen olan bir yapıya sahip ‘kültür’ü, kurallarıdır. Konuşmacının kendi dilini düşünme-
yapısı ve yöntemi gereği (etnografi-katılımlı gözlem) den, bilişsel, otomatik dil bilgisini kullanma kapa-
her türlü dilden bağımsız çalışamaz. sitesidir. Performans ise, bu doğuştan sahip olduğu-
muz dil bilgisini kullanma eylemidir yani konuşma
eyleminin uygulanmasıdır. Hymes, Chomsky’nin
dilsel yetkinlik kavramını, yeniden tanımlayarak
dikkat
alternatif olarak “iletişimsel yetkinlik” (commu-
Antropoloji; tıpkı dil gibi sürekli devingen olan bir
nicative competence) terimini kullanmıştır. Hymes,
yapıya sahip ‘kültür’ü dilden bağımsız çalışamaz.
iletişim kurma yeteneğinin, tek başına söz dizimi
ve anlambilimi bilgisinden çok daha fazlasını ge-

220
7
Sosyal Antropoloji

rektirdiğini vurgulamıştır. İletişimsel yetkinlik ka-


zanmak; kişinin hangi koşullarda hangi ifadelerin
ne anlama geldiğini bilme kabiliyetidir (Briggs, dikkat
1986:43). Bu noktada Hymes, ‘dil bilimsel antro- Dil, içinde bulunduğu sosyal bağlamdan bağım-
poloji” teriminin kullanılması gerektiğini şiddetle sız çalışılamaz.
savunmuştur. Onun ve diğerlerinin yaptığı sadece
bir tür dil bilim değildir; antropologlar tarafından
yapılmış, daha ziyade antropolojinin kendi içinde 1980’lerin sonu, ve 1990’ların başında dil
meşru bir araştırma projesidir (Stanlaw, Adachi, antropolojisindeki güncel araştırmaların çoğuna,
Salzmann, 2018: 23).
Duranti’nin “sosyal inşacılık” dediği yaklaşım reh-
berlik etmiştir. Sosyal yapı ve sosyal karşılaşmaların
oluşumunda dilin oynadığı role odaklanılmıştır.
İletişimsel yetkinlik; iletişim kurma ye- Sosyal inşacılık kuramında, sosyal etkileşimcilik ve
teneğinin tek başına dil bilgisi ve anlam etnometodolojik yaklaşımlar ön plana çıkmaktadır.
bilimi bilgisinden çok daha fazlasını gerek-
tiren kabiliyettir. Kişinin hangi koşullarda
hangi ifadelerin ne anlama geldiğini ve
hangi ifadelerin hangi koşullarda farklı an- dikkat
lamlar içerebileceğini anlama yeteneğidir.
Karşılaşmalar, insanların resmî ortamlarda, örne-
ğin; bir partide ya da evlilik töreninde ya da resmî
olmayan ortamlarda; -bir bar olabilir ya da sokak-
Hymes ve Gumperz dilin, Boas ve Chomsky’ci bir araya gelmeleridir (Layder, 2006: 194).
dilden çok farklı şekillerde çalışılması gerektiğini
söylemiştir. Dil, sosyal bir bağlam içinde çalışıl-
malı ve dil bilgisi çalışmalarının ötesine geçmeli-
Sosyal Etkileşim Kuramı’nın kurucusu Georg
dir. Etnograflar, konuşma topluluğundaki (speech
Herbert Mead (1863-1931)dir. Sembolik etkileşi-
community), sözlü “konuşma eylemi”nin (speech
activity) örüntülerini, incelemesi ve betimlemesi min kökenleri, John Dewey ve William James gibi
gerekmektedir. Dolayısıyla odaklanılması gereken yirminci yüzyılın başındaki pragmatistlerin düşün-
birim, ideal konuşmacı-dinleyici bilgi kaynağı de- celerine dayanır. Gerçekliğin dinamik olduğunu ve
ğil; konuşma toplulukları ve konuşma etkinlikle- anlamın insanlar arasındaki etkileşim yoluyla yara-
ridir. Dil performansı, dil bilgisine göre daha ağır tıldığını savunmuşlardır. Mead ve öğrencisi Herbert
basmaktadır. Dil, bilişselliğe ulaşmanın bir yolu Blumer, Chicago Üniversitesinde, insan etkileşimi
değildir ancak sosyal olgu ve ilişkileri ifade etmenin çalışmasının pozitivist bilimsel yöntemler kullanı-
bir yoludur. Sadece bilişselliği odaklanmak yerine, larak yapılamayacağını savunmuştur. Örnek olay
dillerin gruplar, bireyler, kişiler arasındaki farklılık- incelemeleri, geçmiş ve yönlendirici olmayan gö-
lara nasıl olanak sağladığı ve onları nasıl ürettiği, rüşmeler aracılığıyla etkileşim davranışını inceleye-
yeniden inşa ettiği üzerine de odaklanmalıdır. Et- bileceklerine inanmışlardır (Mead, 2004: 83-115).
nograflar için duyduğu hikâyeleri, insanları, insan
ilişkilerini, mekânları ve olayları kayıt altına almak,
fotoğraflamak, anlatmak, betimlemek, analiz et-
mek son derece önemlidir bu yüzden her bir ant-
ropolog bir söylem çözümleyicisi olmak zorunda- dikkat
dır. Söylem çözümleyebilmek için o dilin etnografı Anlamlar, insanlar arası etkileşimle üretilir. Do-
olmalıdır. Antropologların gözlemlediği olayların layısıyla “gerçek” dinamik bir yapıya sahiptir.
yorumlanmasını, sağlayan dildir (Briggs, 1986: 43,
Duranti, 2019: 15-17).

221
7
Dil Antropolojisi

Anlam, insanlar arasındaki etkileşimde yaratılır. ettiklerinin ve insanların kabul edilme duygusunu
İnsanlar ve gruplar kültürden ve sosyal süreçlerden nasıl dışarı vurduğunun çok etkileyici bir analizini
etkilenir. Sosyal yapı, sosyal etkileşim yoluyla ge- sunmuştur. Goffman’ın bu alanda yapmış olduğu
liştirilir. Mead’e göre zihin, ortak sosyal anlamları diğer önemli araştırmalar Karşılaşmalar (Encoun-
olan ve başkalarıyla etkileşim yoluyla geliştirilen ters, 1961), Toplum İçinde Davranmak (Behavior in
sembolleri kullanma yeteneğidir. Dili öğrenene ka- Public Places, 1963), Kamusal Alanda İlişkiler (Re-
dar başkalarıyla etkileşim kuramayız. Dil, düşün- lations in Public, 1971)dir. Goffman bu çalışmala-
celeri ve duyguları ifade etmek için kalıplar hâlinde rında, yaşamın bir tiyatro sahnesine benzetme me-
düzenlenen sözlü ve sözsüz sembollerin paylaşıldığı taforu olan dramaturjik analiz üzerinden, yüz yüze
bir sistemdir. İnsanlar arasında temelde aynı an- etkileşimin küçük ayrıntılarını anlamayı kolaylaş-
lamı çağrıştıran önemli sembollere veya simgele- tırmak üzere, yeni sosyolojik kavramları kapsayan
re bağlıdır. Dili öğrenirken, paylaşılan sembolleri bir sözlük yazmıştır. 1960’ların sonlarına doğru
değiş tokuş eder ve kullandığımız sembollere karşı Goffman’ın çalışmalarında daha çok fenomenoloji
başkalarının tepkilerini bekleriz. Dili kullanarak ve toplum dil bilim yaklaşımlarına rastlanmaktadır.
ve başkalarıyla etkileşim kurarak, Mead’in “zihin” Çerçeveleme Analizi’nde (Frame Analysis) bilincin
dediği şeyi; insanların toplumu içselleştirme biçimi düzenlenişini betimlemeye yönelik bir çaba görül-
olarak geliştiririz. Mead toplumu; insanların, zihni mektedir. Konuşma Biçimleri Forms Talk, 1981)
ve kendini etkileyen sosyal ilişkiler ağı olarak ta- adlı kitabında başlıca konulardan biri dildir (Mars-
nımlar. Ona göre toplum, sosyal etkileşime giren hall, 2020: 272-273).
insanların ortak eylemidir. Mead’e göre, kişilerin
kendi ile ilgili benlik algıları, topluluğun diğer
üyeleriyle girdiği etkileşimin sonucu oluşmaktadır
(Mead, 2004: 83-115). Günümüzde benzer çalış- dikkat
malarıyla, Erving Goffman da toplum dil bilim ala- Goffman için gündelik hayattaki karşılaşmala-
nında önemli isimler arasında yer almaktadır. rın insanlar arasında yarattığı etkileşim oldukça
önemlidir.

dikkat Toplum dil bilim alanı içinde sayılan bir diğer


Mead’e göre dil, sözlü-sözsüz duygu ve düşünce yaklaşım ise etnometodolojidir. Etnometodoloji,
kalıplarının sembolik yansımalarıdır. Harold Garfinkel’in 1960’lı yıllarda yapmış oldu-
ğu çalışmalara dayanmaktadır. Başka kaynaklarla
birlikte Alfred Schutz’un çalışmalarından beslenen
sosyolojik bir yaklaşım ve yöntemdir. Etnometodo-
Mead’e göre zihin, dil sayesinde ortak sos-
loji, insanların içinde yaşadıkları toplumsal gerçek-
yal anlamları etkileşim yoluyla üretme ve
likleri anlamakta ve diğerleriyle ilişkilerinde düzen-
yorumlama yeteneğidir.
liliği sağlamakta kullandıkları ‘metot’ları anlatır.
(Layder, 2006: 112-113).

Erving Goffman, 1960’lı ve 1970’li yılların


en etkili mikro sosyoloğudur. 1940’lı yıllarda,
Chicago’da öğrenimini gördüğü sırada sembolik dikkat
etkileşimcilerden özellikle de -sosyal antropoloji- Etnometodoloji, gündelik hayatın akışı içinde
nin- düşüncelerinden etkilenmiştir. Önemli eser- insanların sıkça tekrarladıkları için içselleştirmiş
lerinden biri Gündelik Yaşamda Benliğin Sunumu oldukları etkileşim biçimlerinin, onların anlam
(Presentation of Self in Everyday Life, 1959)dur. dünyalarını nasıl etkilediği ile ilgilenir.
Goffman bu çalışmasında hayatı bir tiyatro sahne-
sine benzeterek; insanların rollerini nasıl oynadıkla-
rının, farklı ortamlarda birbirlerini nasıl etkilemeye Garfinkel’in en önemli yapıtlarından biri Et-
çalıştıklarının, bu etkileşim sırasında nasıl hareket nometodolojide Araştırmalar (Studies in Ethnomet-

222
7
Sosyal Antropoloji

hodology, 1957)dır. Etnometodolojinin odağı gün- estetik tüketim politikası, toplumsal cinsiyet, sınıf
delik hayattır. Garfinkel, gündelik yaşamın içinde rolleri, kimlik politikaları vb. konularda, toplum
önemsiz, sıradan, tekrar eden ve değersiz görünen dil bilim, çağdaş sosyoloji kuramcıların çalışmala-
pratiklerin, bireylerin yaşamında ne anlam ifade et- rından da faydalanmıştır. Özellikle Bourdieu’nun
tiğini, anlamı nasıl ürettiklerini, nasıl bildiklerini, uygulama kuramı, Anthony Giddens’ın yapılan-
paylaştıklarını ve nasıl etkileşim kurduklarını ince- dırma kuramı, Michel Foucault’un iktidar tekno-
ler. Teorik çerçevesini kurarken, sağduyu, faillik, lojileri olarak bilgi teknolojilerinin tarihî açıdan
bağlama gönderimlilik, düşünümsellik ve açıklana- araştırması gibi çalışmalar, toplum dil bilim alanın-
bilirlik kavramlarını kullanır. Sağduyu, kaynağını da oldukça değerli incelemelerdir (Duranti, 2019:
gündelik yaşamdaki deneyimlerden ve toplumsal 18-20).
olarak paylaşılan bilgiden alır. Bu bilgi, insanların
kararlarına etki ederek niyetlerini ona göre yönlen-
dirir. Garfinkel’e göre, yaşamda insanlar, makro
sosyolojik yaklaşımlardan farklı olarak üretken fail-
dikkat
lerdir. Yapıların, koyduğu kurallara boyun eğen pa- Bourdieu’nun “habitus”, Giddens’ın “yapılaş-
sif konumda değil tersine anlamların ve eylemlerin ma: yapının ikiliği”, Foucault’un “söylem: bilgi-
üreticisi olarak aktif konumdadırlar. Garfinkel’in güç-iktidar” kavramları, toplumdilbilim alanın-
etnometodolojisinde bağlama gönderimlilik, dil ve da oldukça önemli bir yere sahiptir.
konuşma üzerinden açıklanır. Bağlam, etkinlikle-
rin gerçekleştiği, fiziki, sosyal-psikolojik ve zama-
nın koşullarını ifade eder. Gündelik yaşamda her Tarihsel Dil Bilim
etkinlik kendi bağlamı içinde anlaşılmalı ve açık-
lanmalıdır. Gündelik dil, insanın anlamada zor- Tarihsel dil bilim, dillerin doğuşuyla ilgilenir.
luk çekmediği, oldukça alışık oldukları anlamları Dilin kökenlerinin ilk olarak ne zaman ve nasıl
içermektedir. Garfinkel, etkinliklere ve kullanılan ortaya çıktığının, hem biyolojik hem de kültürel
ifadelere asıl anlamı veren içinde bulunulan koşul- evriminin izlerini sürer. Dillerin zaman içinde ses
lar olduğunu belirtir ve bunu düşünümsellik kav- bilgisinin, dil bilgisinin ve anlam bilgisinin nasıl
ramı üzerinden açıklar. Düşünümsellik, başkasının bir değişime uğradığını araştırır. İnsan dilinin do-
gözünden kendini görebilme yetisidir. İnsanların ğuşu ve gelişimine yönelik kanıtlar sunarken tarih,
kendilerini, diğerlerinin gözünden yorumlayabil- antropoloji, folklor ve arkeoloji gibi disiplinlerle
mesi ve harekete geçmesidir. Bu durum bireylerin çalışır (Emiroğlu ve Aydın, 2020: 998).
etkinliklerini gerçekleştirmesinde onları motive
eden bir rasyonalitedir. Açıklanabilirlik ise bireyle-
rin gerçekleştirdikleri etkinliğe, niye öyle yaptıkla- Tarih dil bilim; dillerin kökeni ve gelişi-
rını anlatarak diğerleri için anlaşılabilir hâle getir- mini, hem biyolojik hem kültürel olarak
mesidir (Emiroğlu ve Aydın, 2020: 306-307). nasıl değişime uğradığını gösterirken ant-
ropoloji, tarih, folklor ve arkeoloji gibi di-
siplinlerle beraber iş birliği yaparak ortaya
koymaya çalışır.
dikkat
Etnometodolojinin odak noktası gündelik ha-
yattır ve gündelik hayatta kullanılan dilin, ko- Tarihsel dil bilim, hem yaşayan dillerin tarihçe-
nuşma üzerinden insanlar arası etkileşimi nasıl sini hem de ölü dillerin tarihçesini ve aralarındaki
oluşturulduğunu açıklar. ilişkiyi inceleyen bir alandır (Haviland vd., 2008:
234). Tarihsel dil bilimi, artzamanlı dil bilim ola-
rak da adlandırılmaktadır. 18. yüzyılda Sanskritçe
Toplum dil bilimciler, etkileşim dışında kalan ile Avrupa’nın klasik dilleri (Yunanca, Latince) ara-
ve toplumsal güçlerin yol açtığı ayrımlara değin- sındaki kökenleri bulmaya yönelik olan çalışmalar,
mişlerdir. Dil üzerinden yapılandırılan temsil poli- tarihsel dil bilimin başlangıçtaki ilk çalışmaları
tikası, ırkçılığın kültürel temelleri, duygu politikası, sayılabilir. Rasmas Rask, Jacob Grimm, Karl Ver-

223
7
Dil Antropolojisi

ner ve August Schleicher 19. yüzyılın önemli dil artmaktadır. Ancak bulunan yeni bilgiler hâlâ do-
bilimcilerindendir. Bu dönemin en dikkat çekici laylı, yoruma açık ve çelişkilidir. Hangi gelişmele-
ismi Alman dil bilimci August Schleicher’dir. Akra- rin, dil becerisini etkilediği ile ilgili bir fikir birliği-
ba dillerin birbiriyle ilintisini göstermek amacıyla ne varılamamaktadır (Holden, 2004: 4).
botanik taksonomisine benzer bir sınıflama siste- Tarihsel dil bilimde, bütün doğal dillerin daha
mi geliştirmiştir. Dili; doğan, yaşayan, döl veren eski olanlardan türediği ve bir dilden başka akra-
ve ölecek olan bir tür organizmaya benzetmiştir. ba dillerinin türeyebileceği varsayımına proto-dil
Darwin’in biyolojik evrim teorisinin etkisiyle ağaç- denilmektedir. Günümüzün akraba dillerinin kay-
benzeri bir diyagram kullanarak, dillerin tek bir nak dilden yüzlerce hatta binlerce yıl önce ayrılarak
kökten türediğini ve dilsel evrimi, insan evriminin farklılaştığı ve birbirlerine olan benzerliğinin gide-
kesin kanıtı olarak görmüştür (Emiroğlu ve Aydın, rek azaldığı düşünülmektedir (Emiroğluve Aydın,
2020: 998). 2020: 999). Dillerin birbirinden kopuş zamanla-
rını, tespit edebilmek için kullanılan yöntemler-
den biri glotto kronolojidir (Wells, 1972: 141).
Bu yöntemde, dillerin temel sözcük dağarcıkları;
dikkat zamirler, sayı adları, vücut kısımları ve nesnelere
Dil; doğar, yaşar, ürer ve ölür. verilen adlar vb. listelenir ve birbirleriyle karşılaş-
tırılır. Örneğin; baş, güneş, içki, kuş, kan gibi. Bu
sözcüklerin seçilme nedeni, diğer sözcüklere oran-
Sözlü insan dilinin, elde edilen kültürel kanıtlar la daha geç değiştiği ve 1000 yıl boyunca %14-19
ışığında dört milyon yıl öncesinde evrimleşmeye arasında sabit kaldığı varsayımıdır. Bu sayılara, eski
başladığı tahmin edilmektedir (Bates, 2009: 65). yazılı dillerden on üç tanesiyle ilgili belgeler tarana-
Eldeki verilere baktığımızda, ilk yazılı belgeler, rak ulaşılmıştır. İki dilin temel sözcük dağarcıkları
MÖ 3000 yıllarında belirmeye başlamıştır. Bu bel- logaritma formülüyle oranlanarak, bu dillerin kaç
gelere göre, MÖ 3000 yıllarında, dünyada insan yıl önce birbirinden ayrıldığını tahminen tespit
dili çeşitlenmekle kalmamış, ayrıca bir milyon yıl- edebilmektedirler (Haviland vd., 2008: 235). Bu
lık bir zaman evresinden geçmiştir. Dolayısıyla dil yönte, Keltik dillere, Tamil, Telugu, Kannada ve
ile ilgili elimizde bulunan bilgileri dakika üzerin- Malayalam isimli dört Dravid dile, Eskimo lehçe-
den benzetme yaparak açıklarsak; üç buçuk saatten lerine ve pek çok dillere uygulanmıştır. Glotto kro-
fazla süren bir devrenin ancak son bir tek dakikası nolojisi; iki Kaliforniya Hokan dili olan Ajumawi
hakkında bilgimiz olduğudur (Başkan. 2006: 46). ve Atsugewi’ye uygulandığında; 3300 yıl öncesine
Bu yüzden, 1860’lı yıllarda, Britanya Akademisi dayanan bir kopuş göstermiştir. Bu bulgu, Karbon-
ve Paris Dil Bilim Derneği, üyelerine dilin kökeni 14’le (jeolojik ve arkeolojik kalıntıların yaşını tes-
hakkında tartışmaktan kaçınmaları yönünde uya- pit etmekte kullanılan bir radyoaktif izotop) zaman
rıda bulunmuştur çünkü belgeye dayalı olmayan tespiti ve arkeolojik verilerle de desteklenmiştir
birçok verimsiz ve sonu gelmeyen kuramlar üretil- (Wells, 1972: 141).
miştir (Holden, 2004: 4). İnsan dilinin doğuşu ve
oluşumu konusu 20. yüzyıl ortalarına kadar
ertelenmiştir. Bu yüzyılın ikinci yarısında bu konu, Proto-dil: bütün dillerin tek bir kök dil-
antropoloji ve psikolojinin çalışmalarıyla yeniden den türeyerek dallanıp budaklandığı var-
ele alınmaya başlanmıştır (Başkan, 2006:48). Son sayımıdır.
10-15 yıldır, birçok disiplin, konuşmanın kökeni-
ne değişik açılardan bakmakta, yeni teknik ve yeni Glottokronoloji: dillerin birbirinden ko-
düşünce biçimlerinden yararlanarak belge-kanıt- puş zamanlarını tespit edebilmek için kul-
lara dayandırmaya çalışmaktadırlar. Dili evrimle lanılan yöntemlerden biridir.
birlikte ele alan araştırmalar 1990’lardan beri hızla

224
7
Sosyal Antropoloji

Resim 7.3 İlk Yazılı Kayıtlar: Sümer Çivi Yazısı


Kaynak: http://www.antiktarih.com/2018/11/14/sumer-civi-yazisi/

Dil tabakalarının derinliklerinde fosiller gibi Bundan 30.000 yıl kadar Yontma Taş Devrinin
günümüze kadar gelen ipuçlarından en önemlisi sonlarına doğru Paleolitik Dönem başlarında ya-
‘yazı’dır (Wells, 1972: 142). Tarihsel dil bilimciler, pılmış sembolik duvar resimleri ve oymalar bulun-
dille ile ilgili uzun dönemdeki değişim sürecine muştur. Mezolitik Dönem veya Orta Taş Devri’nin
odaklanırken yazılı kayıtlara ihtiyaç duyarlar (Ha- Azilian kültürü insanları, çakıl taşları üzerine zig-
viland vd., 2008: 234). Yazı, sözün görsel biçimini zag, çizgi, çapraz ve nokta vb. gibi değişik şekiller
aktaran ve konuşmayı simgeleyen işaretler sistemi- çizmişlerdir. Bu taşların mesaj taşıyıp taşımadığı
dir (Emiroğlu ve Aydın, 2020: 1145). hâlâ merak konusudur (Wells, 1972: 142).

Resim 7.4 Antik çağlardan piktogram örneği


Kaynak: https://www.bilgilerce.com/piktogram-nedir/

225
7
Dil Antropolojisi

Dili bütünüyle yazıya aktarmayan ancak işaretlerden oluşan yapılara piktogram denilmektedir (Emi-
roğlu ve Aydın, 2020: 1145). Piktogramlar, bir hikâyedeki olayların gerçeğe yakın bir şekilde resmedilen;
gerçek yazının ilk kalıntılarıdır. Bu resimler, savaş veya avdaki olayları temsil edebilir. Piktogramlar, genel
olarak sadece olayları anlatan temsili somut çizimlerdir. Eski Mısır, Fenike, Girit, Merkezî Afrika, Kuzey
Amerika, Sibirya ve başka yörenin insanları tarafından yapılmıştır (Wells, 1972: 142).

Resim 7.5 İdeogram


Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/piktogram-ve-ideogram-arasindaki-fark-nedir--molatik-12315/

İdeogramlar, piktogramların bir sonraki evresidir. Objelerin krokileri olmakla beraber, o eşyaya iliş-
kin fikirlerin sembolüdür. Resimle betimlemiş oldukları objelerin soyut çağrışımlarını sağlamak amacı
gütmektedirler. Piktogram ve ideogramları okumak için ya-
zıldıkları dili bilmek gerekmez. Eliniz ağzına götürmüş bir
adam şeklindeki Mısır hiyeroglifi, dünyanın herhangi bir İdeogramlar, piktogramların bir sonraki
yerinde yemek ya da açlık düşüncesini akıllara getirecektir evresidir; fikirlerin sembolüdür.
(Wells, 1972: 142-143).
Piktogram ve ideogramlardan sonraki aşama ise fonetik yazıya geçiştir. Anlam yerine sesleri ifade eden
yazı sistemidir. Dili temsil eden bu yazı sistemleri, Mezopotamya’da ortaya çıkmıştır. Mezopotamya ya-
zıları, piktogramlardan çok ticari işlemler için kullanılan simgesel işaretlerdir (Emiroğlu ve Aydın, 2020:
1145). Arkeologlar, yazının insanların ekin ekmeye, hayvan yetiştirmeye, şehirler ve ticari ağlar oluştur-
maya başladıkları zaman bir güç gösterisi olarak ortaya çıktığını belirtmişlerdir (Haviland vd., 2008: 255).
Mısır hiyeroglifleri ve çivi yazısı, 5000 yıl önce ortaya çıkmış olan ilk yazı sistemleridir (Haviland vd.,
2008: 260). İlk olarak farklı sesleri belirtmek için tek sembol kullanmayı düşünenler Mısırlılardır. Daha
sonra bu sistem, Sami ve Fenike yazılarına geçmiş, zaman içinde değişip; hızlı bir şekilde yayılmıştır. Gü-
nümüzde yazılan bütün dillerde, bu ilk yazılardan türemiş alfabelerin kullanılmış olduğu söylenmektedir
( Wells, 1972: 144).
Bütün diller zaman içinde değişmekte ve diğer dillerden sözcük almaktadır. Her geçen gün hızla gelişen
yeni teknolojiler ile beraberinde yaşanan toplumsal değişim ve dönüşümler, yeni sözcüklerin türemesini
sağlar. Geçtiğimiz yirmi küsür yılda, internet kullanımı sözcüklerin anlamını değiştirmiştir. Örneğin kes-
mek, doğramak, parçalamak olan hacking; ‘internet sitesini çökertmek’ anlamında, sörf yapmak: ‘internet-
te gezinmek’ olarak, ‘konserve et’anlamına gelen spam ise ‘istenmeyen e-posta’ olarak dilimize yerleşmiştir.
Dildeki değişimin en temel nedenlerinden biri bir toplumun diğeri üzerine kurduğu hegemonyadır. 500
yılda dünyadaki 10000 dilden 4000’i yok olmuştur. Bunun nedenlerinden biri İngilizcenin egemen bir dil
hâline gelmesidir. İnsanlar buna tepki olarak, kendi dillerini yabancı sözcüklerden temizlemeye çalışmak-
tadır (Haviland vd., 2008: 255).

226
7
Sosyal Antropoloji

Öğrenme Çıktısı
5 Dil antropolojisinin temel paradigma, yöntem ve yaklaşımlarını açıklayabilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Dil antropolojisinin temel


Türkçeye “Geliş” olarak çev-
paradigma, yöntem ve yak-
rilen ve yönetmenliğini De-
laşımları nelerdir? Bu yak- Dil mi düşünceyi belirler
nis Villeneuve’nin yaptığı
laşımların içinde kendinize yoksa düşünce mi dili? Tar-
2016 yapımı “Arrival” fil-
en yakın olan bakış açısı, tışın.
mini izleyin ve Sapir-Whorf
yöntem ve yaklaşım hangi-
hipotezi ile ilişkilendirin.
sidir? Neden? Açıklayın.

227
7
Dil Antropolojisi

Dil bilimin temel birimlerini ve


1 dil antropolojisi ile olan ilişkisini
açıklayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Dil Bilim ve Temel Birimleri

1 Dil bilimin temel birimleri; ses bilim (phonology), biçim bilim (morphology) ve söz dizimdir (syntax). Dil
antropologları, dil bilimin bu temel birimlerini kültürü analiz etmek için kullanmaktadırlar. Dil bilim
araçlarını, kültürleri çözümlemek için kendi alanlarına uygulamışlardır. Örneğin Levi-Strauss, kültürlerin
akrabalık sistemlerinin tıpkı dil bilimdeki fonemler gibi düşünülerek analiz edilmesi gerektiğini söylemiştir.
Sapir-Whorf hipotezi ise bu kadar farklı dil bilgisi yapılarının oluşumunu, kültürlerin farklı dünya görüşle-
rine sahip olduğu yaklaşımı üzerinden özetler.

Dilin hem biyolojik hem de kültürel


2 evrelerden geçen bir yapıya sahip
olduğunu aktarabilme

3 Dil ile kültür arasındaki ilişkiyi


tartışabilme

Dil ve Kültür İlişkisi

2 Konuşma, insan beyninin ve gırtlak yapısının zaman içinde gelişmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bu eylemi
gerçekleştirirken en karmaşık sinir kas etkinlikleri harekete geçmektedir. Yaklaşık yetmiş sekiz kadar ayrı
kasın çalıştığı bir harekettir. İnsan bu yapısı sayesinde sesini söze, sözünü sözcüğe, sözcükleri sözlüğe, söz-
lüğü yazıya dönüştürebilmiştir. İnsanın bu dil yetisi onun kültürünü oluşturmasında ve oluşturmuş olduğu
bu kültürü kuşaklara aktarmasında önemli bir araç olmuştur. Kısacası; dil ve kültür her ikisi de zihinsel
süreçlerdir. İnsan yaşamış olduğu tüm deneyimlerini hafızasında depolar ve depolamış olduğu bu belleği
dili sayesinde diğer kuşaklara aktarmaktadır.

3 Dil ile kültür ilişkisi Bozkurt Güvenç’in Kültür Yumağı Modeli üzerinden anlatılmıştır. Güvenç, Tylor’ın
kültür tanımı içinde yer alan “karmaşık bir bütündür” ifadesinin nasıl meydana geldiğini, dil ile anlatır.
Dilin fonksiyonu sayesinde kültür ögeleri birbirleriyle etkileşime girerek bu karmaşık bütünü oluşturmak-
tadır. Dil bir harç gibi bu ögeleri birbirlerine bağlar. Bu anlatılar ışığında Güvenç bu modeli göz önünde
bulundurmamızı söyleyerek, kültürü oluşturan bu “karmaşık bütünün” tam merkezine dili yerleştirmiştir
ve şu tanımı yapmıştır: “Kültür; toplum, insan, eğitim süreci ve kültürel muhteva gibi değişkenlerin ve bunlar
arasındaki karmaşık ilişkilerin bir işlevidir.” Bu işlevi gerçekleştiren araç ise dildir.

228
7
Sosyal Antropoloji

4 Dil antropolojisinin kısa tarihini


ve kurucularını ifade edebilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Dil Antropolojisinin Tarihçesi: Öncüler

4 Dil antropolojisinin, antropolojinin bir alt disiplini olarak kabul ettiren kişi Franz Boas’dır. Franz Boas, kay-
bolmakta olan Amerikan yerlilerinin dillerini kayıt altına almış ve dil yapılarını incelemiştir. Dillerin dil bilimsel
yapılarının çeşitliliğini, kültürlerin içinde yaşadıkları fiziki koşullar ve yaşadığı coğrafyaya bağlı olarak farklılaştığını
düşünmektedir. Dolayısıyla kültür ile dil arasında ilişkiyi anlamada coğrafyanın da son derece önemli bir öge ol-
duğunu vurgulamaktadır. Franz Boas, her kültürün kendi içinde yaşadığı coğrafyaya ve kendine özgü tarihselliği
içinde değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak “kültürel görecelik” yaklaşımını geliştirmiştir. Bu yüzden etnograf
inceleyeceği kültürün dilini öğrenmeli ve o kültürü, kendi anlam dünyaları üzerinden analiz etmelidir. Bu yaklaşı-
ma emik yaklaşım denilmektedir. Franz Boas, emik yaklaşımı yöntemini kullanarak bir kültür ile ilgili bilgileri kayıt
altına alan ve etnografik bir yöntem olan etnobilimin de temellerini atmıştır.
Bu ekolü devam ederek, geliştiren önemli isimlerden biri ise Franz Boas’ın öğrencisi Edward Sapir’dir. Sapir de ho-
cası Boas gibi Amerikan yerli dilleri üzerine çok sayıda araştırmalar yapmıştır. Her dilin farklı dil bilimsel yapılarına
sahip olmasının nedenini o dili konuşan insanların, farklı dünya görüşlerine sahip olmaları olarak açıklayarak; dilin
düşünceyi belirlediği söylemiştir.

Dil antropolojisinin temel


5 paradigma, yöntem ve
yaklaşımlarını açıklayabilme

Dil Antropolojisinde Bazı Paradigma,


Yöntem ve Yaklaşımlar

5 Dil antropolojisinin bazı paradigma yöntem ve yaklaşımları sırasıyla şu şekilde ele alınmıştır; etnobilim
(etnoloji/etnosemantik): emik ve etik yaklaşım, Sapir – Whorf Hipotezi: dil bilimsel görecelik, Sapir-Whorf
Hipotezine Karşı Evrenselci Görüş, yapısal antropoloji ve dil bilim, toplum dil bilim (Sosyo-dil bilim) ve son
olarak ise tarihsel dil bilim. Etnobilim, emik bakış açısıyla kültürü inceleyen etnografik bir yöntemdir. Bu
yaklaşıma göre, etnograf inceleyeceği kültürün önce dilini öğrenmesi gerekmektedir. Kültürü analiz ederken,
o kültürün içinde yaşayan kişilerin, kendi kültürlerini nasıl anlamlandırdıklarını onların bakış açısıyla yansıt-
malıdır. Bu yöntem etik bakış açısını dışlar. Yani antropoloğun dışarıdan bir gözle, kültürü kendi dünyasının
kavramları üzerinden yorumlamamalıdır. Sapir-Whorf hipotezi, Benjamin Lee Whorf tarafından, hocası Ed-
ward Sapir’in düşüncelerinden ilham alarak geliştirilmiştir. Dil ile düşünce arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışır.
Dilin düşünceyi belirlediği görüşü savunulmaktadır. Tüm dillerin dil bilimsel yapısının farklılığı, farklı dünya
görüşlerine sahip kültürler olduğu içindir. Farklı dil bilim yapılarına sahip kültürler, farklı düşünce yapılarına
sahiptir. Bu yaklaşıma dil bilimsel görecelik denilmektedir. Bu yaklaşımın karşında ise evrenselci görüş yer
almaktadır. Dilsel görecelik kuramını en sert eleştiren çalışma Berlin ve Kay’ın yapmış oldukları temel renk te-
rimleri araştırmasıdır. Evrensel yaklaşım dil ile düşünce arasında bir ilişkinin kanıtlanmasının mümkün olma-
dığını savunmaktadır. Bu yaklaşıma göre, farklı dil bilim yapılarına sahip kültürler, benzer düşünce yapılarına
sahip olabilirler. Yapısal antropolojinin kurucusu Levi-Strauss, kültürleri, dil bilimin araçlarını, yöntem olarak
kullanarak çözümleyebileceğimizi belirtmektedir. Örneğin; kültürlerin akrabalık sistemlerini, dilin fonemleri
gibi düşünerek analiz edebileceğimizi söyler. Toplum dil bilim, dili, dil bilimsel yapısı dışında, gündelik yaşam-
da insanları, birbirleriyle etkileşime sokan bir araç olarak; bu işlevi nasıl meydana getirdiği üzerine yoğunlaşır.
Bu yaklaşımın 1960 ve 70’lerdeki öncü isimleri Dell Hymes ve John Gumperz’dir. İletişim etnografisi veya
konuşma etnografisi kavramlarıyla anılmaktadırlar. Bu yaklaşımlarıyla dilin ötesi olarak yorumladıkları ses
tonunun, beden dilinin, yüz mimiklerinin vb. iletişimde en az dilin sözcükleri kadar önemli anlamlara sa-
hip olduğunu vurgulamışlardır. Duranti’nin sosyal inşacılık dediği bu yaklaşımda, sosyal etkileşimcilik ve
etnometodoloji yaklaşımların rolü çok büyüktür. Sembolik etkileşimciliğin kurucusu George H. Mead’dir.
Günümüzde ise bu yaklaşımlara benzer çalışmalarıyla Erving Goffman’ın çalışmaları yer almaktadır. Toplum
dil bilim yaklaşımı içinde güç dengesizliklerini, kimlik inşalarını ve sosyal statü terimlerini dil üzerinden yo-
rumlayan çağdaş toplum bilimciler ile kavramları; Bourdieu’nun ‘habitus’u, Giddens’ın ‘yapının ikiliği’ ve
Foucault’nun ‘iktidar-bilgi-söylem’ kavramlarıdır. Son yaklaşım olarak ise tarihsel dil bilim yaklaşımı ele alın-
mıştır. Tarihsel dil bilim, dilin doğuşu ve kökenlerinin izini sürmektedir. Dilin hem biyolojik evrimini hem de
kültürel evrimini birlikte ele alarak araştırır. Bu yaklaşıma göre dil; doğar, yaşar, ürer ve ölür. Dolayısıyla hem
ölü dillerin tarihçesini hem de yaşayan dillerin tarihçesini inceler.
229
7
Dil Antropolojisi

1 Dil antropolojisinin konusu aşağıdakilerden 6 Aşağıdakilerden hangisi evrenselci görüşün


hangisidir? dil ile düşünce arasındaki yaklaşımını ortaya koyar?
neler öğrendik?

A. Dil ile kültür arasındaki ilişkiyi anlamak A. Dil düşünceyi belirler.


B. İnsan ve hayvan dillerini incelemek B. Dil düşünceden bağımsızdır.
C. Dilin sadece doğuşu ve kökeninin tarihsel izle- C. Dil ve düşünce bir içgüdü değildir.
rini sürmek D. Aynı dünya görüşünü yansıtacak birbirine ben-
D. Dil ile zihin arasındaki ilişkiyi incelemek zer iki dil yoktur.
E. Dilin yapısını incelemek E. Dil, düşünceden bağımsız çalışılamaz.

2 Dil antropolojisinin resmi kurucusu ile bu ekolü 7 Prag yapısal dil bilim okulunun yöntem ve
devam ettiren öğrencisi aşağıdakilerden hangisidir? yaklaşımlarını, antropoloji alanında kültürü çö-
zümlemek için kullanan ve yapısal antropolojinin
A. Franz Boas – Edward Sapir resmi kurucusu olarak bilinen antropolog aşağıda-
B. Ferdinand de Saussure – Claude Levi-Strauss kilerden hangisidir?
C. Nikolai Trubetzkoy-Franz Boas A. Wilhelm von Humboldt
D. Edward Sapir – Roman Jakobson B. Fredric Jameson
E. Benjamin Lee Whorf – Ferdinand de Saussure C. Antoine Meillet
D. Noam Chomsky
3 Franz Boas’ın antropolojik dil bilim alanına ge- E. Claude Levi-Strauss
tirdiği yöntem ve yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
A. Etik yaklaşım 8 Dili sadece dil bilimsel yapı çerçevesi içinde in-
B. Emik yaklaşım celemeyip aynı zamanda dili, üzerinde bir toplumsal
C. Evrenselci yaklaşım uzlaşı sağlanmış göstergeler dizgesi olarak tanımla-
yan yapısal dil bilimci aşağıdakilerden hangisidir?
D. Artsüremli yaklaşım
E. Eşsüremli yaklaşım A. Ferdinand de Saussure
B. Benjamin Lee Whorf
C. Erving Goffman
4 “Dil düşünceyi belirler.” görüşü aşağıdaki D. Anthony Giddens
yaklaşımlardan hangisine aittir?
E. Michel Foucault
A. Evrenselci yaklaşım
B. Sapir-Whorf yaklaşımı 9 Dilin, birey ve toplum arasındaki etkileşimi
C. Toplum dil bilimsel yaklaşım ile bu etkileşim sonucu anlamın yeniden ve yeni-
D. Yapısal dil bilim yaklaşımı den nasıl üretildiğini anlamaya çalışan yaklaşım
E. Tarihsel dil bilim yaklaşımı aşağıdakilerden hangisidir?
A. Evrenselci yaklaşım B. Etno dil bilim
5 Aşağıdakilerden hangisi “dil bilimsel görece- C. Toplum dil bilim D. Yapısal dil bilim
lik” yaklaşımını tarif eder? E. Tarihsel dil bilim
A. Farklı dili konuşanlar, aynı dünya görüşüne sa-
hip olabilir. 10 Dillerin kökeni hem biyolojik hem de kültü-
B. Farklı dil örüntülerine sahip olanlar, benzer dü- rel olarak gelişimini ve değişimini inceleyen alan
şünce örüntüsüne sahiptir. aşağıdakilerden hangisidir?
C. Diller ne kadar farklı olsa da temelde evrensel A. Arkeoloji
bir dil bilim yapıları vardır. B. Toplum dil bilim
D. Farklı dili konuşanlar, farklı düşünce yapılarına C. Tarihsel dil bilim
sahiptir.
D. Yapısal dil bilim
E. Hiçbiri
E. Etnobilim

230
7
Sosyal Antropoloji

Yanıtınız yanlış ise “Dil Antropolojisinde


1. A Yanıtınız yanlış ise “Dil Antropolojisi” ko- 6. B
Bazı Paradigma, Yöntem ve Yaklaşımlar” ko-
nusunu yeniden gözden geçiriniz.
nusunu yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Dil Antropolojisinin Yanıtınız yanlış ise “Dil Antropolojisinde
2. A 7. E
Kısa Bir Tarihçesi” konusunu yeniden göz- Bazı Paradigma, Yöntem ve Yaklaşımlar” ko-
den geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Dil Antropolojisinde Yanıtınız yanlış ise “Dil Antropolojisinde
3. B 8. A
Bazı Paradigma, Yöntem ve Yaklaşımlar” ko- Bazı Paradigma, Yöntem ve Yaklaşımlar” ko-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Dil Antropolojisinde Yanıtınız yanlış ise “Dil Antropolojisinde
4. B 9. C
Bazı Paradigma, Yöntem ve Yaklaşımlar” ko- Bazı Paradigma, Yöntem ve Yaklaşımlar” ko-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Dil Antropolojisinde Yanıtınız yanlış ise “Dil Antropolojisinde
5. D 10. C
Bazı Paradigma, Yöntem ve Yaklaşımlar” ko- Bazı Paradigma, Yöntem ve Yaklaşımlar” ko-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

231
7
Dil Antropolojisi

Araştır Yanıt
7 Anahtarı

Dil antropologları, kültürü çözümlerken dil bilimcilerin dil bilgisi yöntemle-


rini kullanmışlardır. Örneğin Levi-Strauss, kültürlerin akrabalık sistemlerini
Araştır 1 incelerken; bu akrabalık terminolojisini bir dilin yapıları gibi düşünerek ince-
lenmesini önerir. Dil bilimin araçları kültürü analiz etmek için kullanılmalı-
dır. Strauss, akrabalık terimlerini tıpkı dildeki fonemler gibi düşünmektedir.
Sapir-Whorf hipotezine göre, farklı dil bilgisi yapılarına sahip kültürler, farklı
dünya görüşüne sahiptirler.

Dil hem biyolojik hem de kültürel evrelerden geçmiş; hâlâ değişen ve dönüş-
meye devam eden bir yapıya sahiptir. Her iki alanda (biyolojik varlık alanı ve
kültürel varlık alanı), dilin evrimsel gelişiminden etkilenmiştir. Dil antropolo-
jisi, dilin biyolojik evriminin kültüre, kültürel evriminin biyolojik yapıya olan
karşılıklı etkileşimini incelemektedir. Konuşma, insanın ses çıkarma organla-
rı ile beyin arasındaki etkileşim sayesinde meydana gelir. Konuşma, insanın
en karmaşık sinir kas hareketlerinin etkileşimiyle oluşur. Yetmiş sekiz kadar
ayrı kasın çalıştığı bir harekettir. Bu hareket sayesinde, insanlar sesini söze
dönüştürerek birbirleriyle iletişime geçmiş; çevrelerinde olup biteni, duygu ve
fikirlerini birbirlerine aktarabilmişlerdir. Dil, tüm bu aktarımları depolayan
bir bellektir aynı zamanda. Bu bellek sayesinde insanlar kültürlerini kuşaktan
Araştır 2 kuşağa aktarmayı başarabilmişlerdir. Kısacası insan beyninin bir fonksiyonu
ve işlevi bağlamında dil ile kültür; her ikisi de zihinsel süreçlerdir.
Dil ile kültür arasındaki ilişki Güvenç’in Kültür yumağı modeli üzerinden
anlatılacaktır. Bunun için öncelikle Tylor’ın ünlü kültür tanıma bakmamız
gerekmektedir. Tylor’ın kültür tanımı şöyledir: “Kültür ya da uygarlık, bir top-
lumun üyesi olarak, insanlığın öğrendiği (kazandığı) bilgi, sanat, gelenek-görenek
ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür.”
Güvenç, “karmaşık bir bütünü” oluşturan kültürün ögelerini birbirine bağla-
yan işlevi gerçekleştiren aracın dil olduğunu vurgulayarak kendisi bu durumu
şöyle tanımlar: “Kültür; toplum, insan, eğitim süreci ve kültürel muhteva gibi
değişkenlerin ve bunlar arasındaki karmaşık ilişkilerin bir işlevidir.” Bu işlevi ise
dil sayesinde gerçekleştirir. Ayrıca Güvenç, dili toplumu bir arada tutan harç,
kültürü taşıyan ortak bir bellek, toplumu yansıtan ayna, bireyler, gruplar ve
kümeler arasındaki ilişkileri düzenleyen hakem, hakim ve hekim olarak da
görmektedir. Dil kültürün bir yansımasıdır ve kültürü diğer kuşaklara taşıyan,
aktaran bir araçtır.

Dil antropolojisini, antropolojinin bir alt disiplini olarak kabul ettiren resmî
kurucu Franz Boas’tır. Franz Boas’tan sonra ise bu alanda geniş çapta çalışma-
larıyla tanınan öğrenci Edward Sapir olmuştur. Franz Boas, bu alanla ilgili
olarak etno dil bilim yaklaşımının temellerini atmıştır. Her kültürün kendine
özgü, tek ve biricik olduğu düşüncesiyle kültürel görecelik kavramını ve emik
Araştır 3 yaklaşım yöntemini alana kazandırmıştır.
Sapir’e göre dil düşünceyi belirler. Ona göre dil; düşünce, duygu ve isteklerin
aktarılması için üretilen semboller sistemidir; tamamen insana özgü ve içgü-
düsel olmayan bir iletişim yöntemidir. Dillerin gramer yapılarının bu kadar
farklı olması, her kültürün farklı dünya görüşüne sahip olmasına bağlayarak;
dilde görecelik yaklaşımının temellerini oluşturmuştur.

232
7
Sosyal Antropoloji

Araştır Yanıt
7 Anahtarı

Dil antropolojisinin temel paradigma, yöntem ve yaklaşımlarını şöyle sıra-


layabiliriz; etnobilim (etnoloji/etnosemantik): emik ve etik yaklaşım, Sapir
– Whorf Hipotezi: dil bilimsel görecelik, Sapir-Whorf Hipotezine Karşı Ev-
renselci Görüş, yapısal antropoloji ve dil bilim, toplumdilbilim (Sosyodilbi-
lim) ve son olarak ise tarihsel dil bilim. Ben, Sapir-Whorf hipotezi ile toplum
dil bilim yaklaşımlarını kendime daha yakın hissediyorum. Dilin düşünceyi
Araştır 4 belirlediği görüşüne katılıyorum. Bu görüşün, aynı zamanda toplum bilimleri
alanında çalışan sembolik etkileşimcilerin teorilerine de yansıdığını düşünü-
yorum. Örneğin içine doğmuş olduğumuz kültürün hem toplumda hem de
bireyde olan yansımalarını buna örnek verebiliriz. Sapir’in verdiği örnek gibi
dil örneğini verebiliriz. Dilimiz içinde yaşadığımız kültür tarafından şekillenir.
Dolayısıyla konuştuğumuz dil kadar düşünür ya da düşündüğümüz dil kadar
konuşuruz. Bu yaklaşımın neredeyse aynısını toplum dil bilimin temel yak-
laşımlarından biri olan sembolik etkileşimin kurucusu George Herbert Mead
tarafında da desteklendiğini görmekteyiz.

Kaynakça
Andersen, F & and Bache, C. (1976). “August Briggs, L. C. (1986). Learning How to Ask: A
Schleicher: Towards a Better Understanding sociolinguistic appraisal of the role of the interview in
of His Concept of Language Change”. social science research. U.K: Cambridge University
Anthropological Linguistics., Vol. 18, No. 9, 428- Press.
437 Trustees of Indiana University. Erişim tarihi:
18 Mart 2021. https://www.researchgate.net/ Culler, J. (1985). Saussure. Nihal Akbbulut (çev.).
publication/317571038_Vilem_Mathesius. İstanbul: Afa yayınları.
Başkan, Ö. (2006). Dilbilim: Dilde Yaratıcılık. Duranti, A. (2019). Dilbilimsel Antropoloji. Mehmet
İstanbul: Multilingual.dilbilim Gürlek-Anna Golyskaia (çev.). İstanbul: Kesit
Yayınları.
Bates, G. D. (2009). 21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji:
İnsanın Doğadaki Yeri. Suavi Aydın-Serpil N. Emiroğlu, K. ve Aydın, S. (2020). Antropoloji Sözlüğü.
Altuntek-Elif Başak Altınok-N. Işıl Demirakın- İstanbul: Islık Yayınları.
Erhan G. Ersoy-Nurşen Karabulut-Sibel
Evans, V. (2020). Dil Miti: Dil Neden Bir İçgüdü
Özbudun-Balkı Şafak (çev.). İstanbul: İstanbul
Değildir. Mehmet Doğan (çev.). İstanbul: Boğaziçi
Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Üniversitesi Yayınevi.
Berlin, B.& Kay, P. (1969). Basic Color Terms: Their
Universality And Evolution. Los Angeles Berkeley: Giddens, A. (2012). Sosyoloji. Hüseyin Özel-
The University of California Press. Abdülkadir Sönmez- Zeynep Mercan-İsmail
Yılmaz-Eren Rızvanoğlu-Mehmet Ali Sarı-
Boas, F. (1920). “The Methods of Ethnology”. İçinde Şebnem Pala Güzel-Muttalip Özcan (çev.).
R. Jon McGee and Richard L. Warms (Ed.). İstanbul: Kırmızı Yayınları.
Anthropological Theory: An Introductory History.
(132-139). New York McGraw-Hill. Griffiths, J. (2003). Tik tak: Zamana kaçamak bir
bakış. Ertuğ Altınay (çev.). İstanbul: Ayrıntı
Boas, F. (1887). “The Study of Geography”. Science, Yayınları.
Vol. 9, No. 210, American Association for the
Advancement of Science, 137-141: http:// Güvenç, B. (2010). İnsan ve Kültür. İstanbul: Boyut
www.jstor.org/stable/1762738, : 04/03/2013 Yayınları.
12:52, https://hantuem2011.files.wordpress.
Güvenç, B. (2005). İnsan ve Kültür. İstanbul: Remzi
com/2014/07/boas-franz-1887-the-study-of-
Kitabevi.
geography.pdf, Erişim tarihi: 01 Mart 2021.

233
7
Dil Antropolojisi

Güvenç, B. (2004). Kültürün ABC’si. İstanbul: Merleau-Ponty, M. (2017). Algılanan Dünya:


YapıKredi Yayınları. Sohbetler. Ömer Aygün (Çev.). İstanbul: Metis
Yayınları.
Güvenç, B. (1970). Kültür Kuramında Bütüncüllük
Sorunu Üzerine Bir Deneme. Ankara: Hacettepe Moore, D. J. (2015). Kültür Teorileri: Antropoloji’deki
Basımevi. Başlıca Teori ve Teorisyenler. A. Erkan Koca (çev.).
Ankara: Atıf Yayınları.
Haviland, A. W., Prins, E.L.H., Walrath, D.,
McBride, B. (2008). Kültürel Antropoloji. İnan Nekula, M. (1999). Vilém Mathesius, Handbook of
Deniz Erguvan Sarıoğlu (çev.). İstanbul: Kaknüs Pragmatics. (1-14). J. Verschueren, J.-O. Östman,
Yayınları. J. Blommaert & Ch. Bulcaen (ed.), Amsterdam/
Philadelphia: John Benjamins Publishing
Holden, C. (2004). “İlk Nasıl Konuştuk?”. Zeynep
Company.
Tozar (çev.). Yeni Ufuklar: Dilin Serüveni, Bilim
ve Teknik, Tübitak, BTD Araştırma, 4-6. Özbudun, S., Şafak, B. (2005). Antropoloji: Kuram ve
Kuramcılar. Ankara: Dipnot Yayınları.
Jameson, F. (2013). Dil Hapishanesi Yapısalcılığın ve
Rus Biçimciliğinin Eleştirel Öyküsü, Mehmet H. Rifat, M. (1998). XX. Yüzyılda Dilbilim ve
Doğan (çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Göstergebilim Kuramları 1. Tarihçe ve Eleştirel
Düşünceleri. İstanbul: Cogito Yapı Kredi Yayınları.
Kottak, P. C. (2008). Antropoloji: İnsan Çeşitliliğine
Bir Bakış. Serpil N. Altuntek, Balkı Aydın-Şafak, Sapir, E. (1921). Language: An Introduction to the
Dilek Erdal, Yılmaz S. Erdal, Serpil Eroğlu, Erhan Study of Speech. New York: Brace &World.
G. Ersoy, Süreyya Özbek, Sibel Özbudun, Şebnem
Saussure de F. (1998). Genel Dilbilim Dersleri. Berke
Pala, Gülfem Uysal (çev.). Ankara: Ütopya.
Vardar (çev.). İstanbul: Multilingual.
Kula, B. O. (2012). Dil Felsefesi Edebiyat Kuramı-I.
Stanlaw, J., Adachi, N., Salzmann, Z. ( 2018).
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Language, Culture, and Society: An Introduction
Lavenda, H. R.., Schultz, A. E. (2018). Kültürel to Linguistic Anthropology. New York, London:
Antropoloji: Temel Kavramlar, Dilek İşler & Onur Routledge.
Hayırlı (çev.). Ankara: Doğu BatıYayınları.
Smith, P. (2007). Kültürel Kuram. Selime Güzelsarı-
Layder, D. (2006). Sosyal Teoriye Giriş, Ümit Tatlıcan İbrahim Gündoğdu (çev.). İstanbul: Babil
(çev.). İstanbul: Küre Yayınları. Yayınları.
Levi-Strauss, C. (1952). “Linguistics and Türk Dili ve Edebiyatı Dersleri Kaynak Eğitim Sitesi
Anthropology”. R. Jon McGee and Richard (2007). Zaman ve Şekil Ekleri, https://www.
L. Warms (Ed.). .Anthropological Theory: An turkedebiyati.org/Dersnotlari/fiil_cekim_ekleri.
Introductory History Fourth Edition. (326-337). html, erişim tarihi: 23 Mart 2021.
New York: McGraw-Hill.
Tylor, E. B. (1871). Primitive Culture: Researches into
Malinowski, B. (1961). Argonauts of the Western the Development of Mythology, Philosophy, Religion,
Pasific. New York: E. P. Sutton and Co. Inc. Language, Art and Custom. Londra: J. Murray.
Mansfield, N. (2006). Öznellik. H .Çetinkaya-R. Wells, C. (1972). Sosyal Antropoloji Açısından İnsan
Durmaz (çev.). İzmir: Aralık yayınları. ve Dünyası. Erzen Onur (çev.). İstanbul: Remzi
Kitabevi.
Marshall, G. (2020). Sosyoloji Sözlüğü. Osman
Hakınay-Derya Kömürcü (çev.). Ankara: Bilim ve Whorf, L. B. (1956). Language, Though and Reality.
Sanat Yayınları. Cambridge: M.I.T. Press.
Mead, H. G. (2004). “Symbolic Interaction Theory”. Wittgenstein, L. (2016). Tractatus Logico Philosophicus.
İçinde Richard West-Lynn H. Turner (ed.), Oruç Aruoba (çev.). İstanbul: Metis Yayınları.
Introducing Communication Theory Analysis and
Zerzan, J. (2009). Gelecekteki İlkel. Cemal Atila (çev.).
Application. (83-115). U.S: McGrawHill,.
İstanbul: Kaos Yayınları.

234
Bölüm 8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden
Türkiye’de Sosyal Antropolojiye
öğrenme çıktıları

Küreselleşme ve Kültür Bağlamında


Küreselleşme, Kültür ve Sosyal Türkiye’de Antropoloji
Antropoloji 4 Küreselleşmenin Batılı bakış tarzıyla
1 Küreselleşme ve kültür kavramları ulus-devletlerden beklentileri karşısında
arasındaki ilişkiyi sorgulayabilme Türkiye’nin duruşunu saptayabilme
2 Küreselleşme bağlamında kültürel akışları 5 Türkiye’de antropolojinin tarihsel
gelişimine yönelik ilk adımları

1
ve etkilerini açıklayabilme

2
gösterebilme
3 Modernlik ve postmodernizm yaklaşımları
ile sosyal antropolojiyi ilişkilendiren 6 Türk antropologları ve çalışmalarını
düşünceleri aktarabilme sıralayabilme

Anahtar Sözcükler: • Antropoloji • Sosyal Antropoloji Kültür • Küreselleşme • Alan Araştırması Türkiye

236
8
Sosyal Antropoloji

GİRİŞ hâline gelişi olarak tasvir edilmektedir. Bu tarihsel


Küreselleşme ekonomi dünyasındaki ve aka- sürecin en önemli çelişkisi de şöyle özetlenebilir:
demi kürsülerindeki tartışmalara paralel olarak Teknoloji, bilgi, mallar, para hızla ve kolaylıkla
toplumsal yaşamlar üzerindeki çok-yönlü belir- dünyada akışını sürdürürken, yerel kültürlerin çe-
leyiciliği ile günlük hayatın bir parçası olmuştur. şitliliği, etnik toplulukların yaşamları, birbirlerin-
Modernleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıksa den farklılıkları önem kazanmaktadır (Aslanoğlu,
da tüm modern yaşamı ve toplumsal ilişkileri ye- 1998; 123-124). Giderek “aynılaştığı” düşünülen
niden şekillendirmiştir (Giddens, 2010). Bu arada ve dünya kültürünün doğuşundan bahsedilen bir
modernleşme haricinde kullanılan “modernlik” çağ içerisinde, yerellik kavramının öne çıkması sos-
teriminin küreselleşme içindeki anlamı biraz fark- yal bilimcilerin merakını cezbetmektedir. Özellikle
lıdır. Bu terim, Ross Poole’un Ahlak ve Modernlik sosyologlar, sosyal antropologlar ve etnologlar kim-
adlı kitabında (1993) 17. ve 18. yüzyıllarda Batı lik, kültürel çeşitlilik ve farklı yaşamlara duyulan
Avrupa’da doğan, Kuzey Amerika’nın bir emsal ola- ilgiyi, teorik ve uygulamalı disiplinlerarası çalışma-
rak alınabileceği dünyadaki diğer ülkelere zorun- ları ile gündeme getirmektedirler.
luluklar altında yayılan bir toplum modeli olarak Bu bölümde, en genel ifadeyle küreselleşme ve
tanımlanır. Terimin küreselleştirici bir devinime sosyal antropoloji arasındaki ilişki anlatılmaktadır.
işaret ettiği açıktır. Kültürün ve yerel olanın bilimi olan sosyal antro-
Küreselleşmenin en genel tanımının dünyanın poloji, tarım toplumundan modern topluma, post-
farklı coğrafi bölgelerinde kurulu hayatların gide- modern tartışmalardan Türkiye’de sosyal antropo-
rek benzer bir hâl alışları olduğu artık biliniyor. İn- lojinin gelişmesine kadar küresel akışlarla karşılıklı
sanların, toplumların ve ülkelerin arasında kültürel ele alınmaktadır. Hatta küreselleşmenin getirdiği
yaşam, ortak tüketim, iletişim ve etkileşim araçları son kapitalist süreçler ve dijital çağa kadar insan
sayesinde fark edilir bir benzerlik ortaya çıktı. Tüm yaşamı üzerine derin bir bilimsel tartışma alanının
ülkeler ve toplumlar birbirlerine bağımlılık içinde, içinde sosyal antropolojinin meselelerinin neler
neredeyse birbirleri ile iç içe ve daima birbirlerin- oldukları sunulmaktadır. Bu nedenle ilk adımda,
den haberdar olarak yaşamaktalar. Birbirlerinin küreselleşme kavramının hangi düzlemlerde kültür
politik, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamlarını ve sosyal antropoloji ile denk geldiğini kavramak,
etkiliyorlar. Bu etkilenişin tarihi aslında Avrupalı- hemen sonra kültürel özellikler ve yerellik kavram-
ların diğer kıtaları sömürgeleştirmeye başladığı 16. larının sosyal bilim insanlarının, özellikle sosyal
yüzyıla kadar uzanmaktadır. Antropolojinin kendi- antropolojik eğilimin ve etnografik araştırmala-
ne bir çalışma alanı geliştirmesi de bu gelişmelere rın mihrakları olduklarına değinilmektedir. İkinci
paraleldir. Yani kültürlerarası ilişkinin başlaması adımda ise küreselleşme sürecinde sosyal antropo-
antropolojik ilginin ve çalışmaların başlangıcı ol- loji yazınında tartışılan temel konular, dayandık-
muştur (Özbudun,2012:207). İlk olarak 1960’lar- ları yaklaşımlar, önde gelen bilim insanları ve bu
da kullanılmaya başlanan küreselleşme kavramı, konularda ileri sürülen fikirlere değinilmektedir.
1990’larla birlikte devletlerin ekonomik gelişmeler Özellikle toplumsal değişimin incelendiği moder-
ve teknoloji ile birlikte birbirlerine olan ihtiyaç ve nizm ve postmodernizm süreçleri ile birlikte sosyal
bağımlılıkları, neoliberalizm tartışmaları ile alev- antropolojik konular, araştırmalar, bilhassa kültür
lenmiştir. Toplumsal sınıflar arasındaki farklılık- kavramının geldiği karmaşık tartışma alanları açık-
ların artması, yoksulluk, eşitsizlik, yeni toplumsal lanmaya çalışılmıştır. Elbette ileri teknolojinin po-
hareketler, nihayet 2020 ile birlikte bir ideoloji ola- litik, ekonomik ve sosyal yaşama getirdiği, üstelik
rak dijitalizm ve salgınlar tarihine giriş yaklaşımları yerel farklılıkların aksine “bütünleştirme” çabası ile
ile birlikte yepyeni bir boyut kazanmıştır. ilerleyişini de mercek altına alınmıştır. Son adımda,
Türkiye’nin küresel kültür yaratımında dünyada
Küreselleşme yüzyıllar geçtikçe beraberinde bulunduğu noktanın tanımlanması ve antropoloji
dünya devletlerinin adeta sıkışmasını getirmiştir. ilminin gelişmesi ile ilgili tarihsel süreç yer almak-
Kültürlerin ise birbirlerini aslında çok da uyumla tadır. Ulusal sınırlar içinde antropolojinin varoluş
değil, karmaşık bir biçimde etkilemelerine tanık ol- serüveni, antropoloji kurumsallaşması, Türk antro-
mamızı sağlamıştır. Bütün bu koşullar altında kü- pologlar ve bilimsel çalışmalar anlatılmaktadır.
reselleşme koskoca dünyanın neredeyse tek bir yer

237
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

KÜRESELLEŞME, KÜLTÜR VE devinimleri kültürel deneyimlerin temellerine da-


SOSYAL ANTROPOLOJİ yandırmadan ve kültürel kavramlarla açıklama ça-
basına girmeden anlamanın mümkün olmayacağı
Küreselleşme, çok uzun ve bir dizi tarihsel
savını öne sürmektedir.
dönemeç içerdiği gibi dünyadaki hızlı toplumsal
değişmeleri de ifade etmektedir. Devletlerin, şir-
ketlerin, sosyal grupların, bilgi ve teknolojinin de Kültürel Akışlar ve Sosyal
yaygınlaşması ile birlikte, politik, sosyal, kültü- Antropolojik İzleri
rel ve ekonomik bir süreç olarak anlatılmaktadır II. Dünya Savaşı’nı takip eden dönemde, Av-
(Giddens, 2005). Bu bağlamda, Sanayi Devrimi rupa ülkelerinin sömürgelerini oluşturan ülkeler
sonrası ortaya çıkan geleneksel ve tarımsal toplum birer birer bağımsızlıklarına kavuştular. Dünya
yapısından, modern endüstri toplumlarına doğru üzerinde sosyal, kültürel, siyasi değişiklikler ve oto-
geçişle birlikte küreselleşmenin başlangıcını 20. riter anlayışlara, yönetimlere eleştiriler baş gösterdi.
yüzyıla odaklamak da doğru değildir. Avrupa’nın Amerika Birleşik Devletleri’nde de sivil haklar için
16. yüzyıl sömürgeleştirme politikalarına kadar gö- mücadeleler başlamıştı. Birbirinden farklı kültürel
türülebilecek bu süreç içerisine sermayeler, mallar, sistemler antropologların giderek daha çok dik-
imge ve simgeler, fikirler, insanlar gibi düzlemlerde katini çekiyordu. Bu dönemlerde antropologların
tecrübe edilen devinimler girmektedir (Özbudun, tartıştıkları konulardan biri; kültürün sınırlarının
2012:208). O hâlde küreselleşmenin tek başına var olup olmadığıydı. Bu soru karşısında akıllara
ekonomiye bağlı bir gelişme olduğu şeklindeki Boas ve öğrencilerinin yaptıkları çalışmalar geliyor-
algı bir yanılgıdır. Ekonomik küreselleşme, küresel du. Bu çalışmalara göre, kültürel nesnelerin ve pra-
mal ve para hareketlerini, uluslararası şirketlerin tiklerin kültürlerin birbirlerini etkilemeleri sonucu
piyasada birer büyük güç hâline gelişleri, bilgi ve ödünç alınmaları durumuydu. Bir başka deyişle,
hizmete dayalı iktisadi işlerliğin yükselişi ile ilgi- kültürel gelenekler arasında geçişken sınırlar var-
li bir süreçtir. Oysa siyasal küreselleşme ve kültürel dı. Herhangi bir kültürden başka bir kültüre geçen
küreselleşme de son derece önemlidir. Siyasal kü- herhangi bir gelenek, yeni girdiği kültürün içinde
reselleşme, uluslararası platformda eşitlik, hak ve o kültüre özgün ve gerçek bir değişime uğruyordu.
özgürlük, insan hakları gibi konulara dair küresel Ancak sosyal ve kültürel antropologlar için burada
hareketlerdeki yenileşmeyi ifade etmektedir. Kül- ortaya çıkan yeni sorular vardı: Eğer yeni gelenek
türel küreselleşme ise ulus aşırı kültür ve kimlik yeni kültür içinde bu derece özgün bir parça hâline
ilişkilerini, kimlik anlayışlarını, göçleri, yeni med- gelirse o zaman kendi özgünlüğünü bir anlamda
yayı, iletişimi, turizmdeki gelişmeleri ve tüketim yitirmiş mi oluyordu? Bazı toplumların, bazı kül-
alışkanlıklarındaki gelişmeleri mercek altına alma- türlerin inançları, değerleri, yaşam pratikleri birbi-
yı gerektiren bir süreçtir. Bu sürecin devamında rine benzer olursa içlerinde yaşayan bireylerin de
da bütün bu gelişmelerin giderek bir benzeşmeye bunlara bakış açıları aynı mı olurdu? Herhangi bir
yol açmasından bahsedilir. Başlı başına bir küresel birey herhangi bir değeri kabul etmeyebilir miydi?
kültürün yaratılması mevzusu kültürel unsurların (Lavenda ve Shultz, 2017:54).
akışı üzerinden kaynağına ulaşır (Ray, 2011; Boz-
kurt 2019). Burada Anthony Smith’in (2004: 278) Orhan Hançerlioğlu’nun hazırlamış olduğu
“küresel kültür” kavramına karşı çıktığını bilmekte Toplumbilim Sözlüğünde (1986) şöyle bir tartışma
fayda var. Smith “kültür” kavramının zaten çoğul yer almaktadır: W. F. Ogburn, 1950’lerde yayın-
bir içeriğe sahip olduğunu dolayısıyla “küresel kül- ladığı Kültür açısından Sosyal Değişim ve Gerçek
tür” diye bir şeyden bahsedilemeyeceğini vurgular. Doğa (Social Change with respect to Culture and
Ancak John Tomlinson (1999:11), Küreselleşme ve Original Nature) adlı eserinde, kültürel gecikme ku-
Kültür adlı kitabının daha ilk bölümünde “modern ramı kapsamında bir değerlendirme yapmaktadır.
kültürün merkezinde küreselleşme, küreselleşmenin Ona göre, kültürel gelişme, teknik gelişmelere bir
merkezinde de kültürel pratikler yatar” diyerek koy- türlü ayak uyduramadığından toplumsal çözülme
muştur. Ona göre, küreselleşmenin hem politika- meydana gelmektedir. İşsizlik, yoksulluk, hastalık-
sının hem de ekonomisinin öncelikle bir kültürel lar, suçlar aile düzensizlikleri ve daha birçok sosyal
açıklamaya ihtiyacı vardır. Bir başka deyişle Tom- problem kültürel gecikme yüzündendir. Bunların
linson (1999:12) küreselleşmenin sunduğu bütün çözümü kültürün teknolojik gelişmeyi yakalama-

238
8
Sosyal Antropoloji

sıyla olacaktır. Orhan Hançerlioğlu’na göre ise tek-


nolojik gelişmeye ayak uyduramayan kültür değil,
üretim ilişkileridir ve Ogburn bunu görememek-
tedir. Hançerlioğlu’nun Ogburn’un etkisinde kal-
dığını düşündüğü İbrahim Yasa’ya göre, toplumsal
değişme ve kültürel değişme aynı anlamdadırlar.
Kültürel değişme herhangi bir toplumun kültürü-
ne katılan yeni maddi ve tinsel değerlerden ortaya Resim 8.1 Tişört yolculukları belgeselinden sahneler
çıkan icatlardan dolayı gerçekleşir. İcatlar bir kül-
Kaynak: Yönetmen: S. Bloeman, 2001. N.Y.https://www.
türde varlığını sürdüren unsurlara yeni bileşkelerin
youtube.com/watch?v=73XvxCy69gg
eklenmesidir. İcatların nedeni ise ihtiyaçlardır. İh-
tiyaçlarla birlikte gelen icatlar biriktikçe kültürün
unsurları çoğalır, yeni yeni icatların gelişini müm- Stuart Hall`a göre (Hall, 1998: 39-61) kültürel
kün kılarlar. Ogburn de kültürel değişmeyi, icat, küreselleşme tam olarak Amerikan yaşam tarzı ve
birikim, yayılma, uyum sağlama şeklinde dört aşa- kültürünün yaygınlaşması anlamına gelmektedir.
mada ele almıştı (Hançerlioğlu, 1983:255). Nite- Bir başka deyişle küreselleşme altındaki dünya,
kim kültürün yarattığı her şey, bir anlamda maddi Amerika odaklı bir merkezîleşme göstermekte-
kültür olarak tanımlanan ürünler, küresel bir akışın dir. Emre Kongar için ise (Kongar, 1997) kültürel
içindedirler ve uğradıkları ülke toplumlarını bazen küreselleşme, örnek bir küresel tüketim kültürü
daha çok bazen daha az etkileme gücüne sahipler. hedefi doğrultusunda dünyada tüm toplumların
giyecek ve içecekte aynı markalarla yüz yüze gelip
tüketmeleri ilkesine dayanmaktadır. Zambia örne-
İnsan emeğine dayanan tüm araç ve gereç- ğinin yanı sıra McDonalds’, Coca-Cola, CNN gibi
ler maddi kültürü ifade eder. Toplumların pek çok Amerika kaynaklı küresel kültürel akış
gelişme düzeylerine göre ortaya koydukları örnekleri mevcuttur. Dünyanın küresel bir uy-
teknolojik ilerlemeden doğan teknik ve be- garlığa doğru gidişini, dünyanın küresel bir köye
cerilerdir de denilebilir. Okullar, fabrikalar, dönüşüşünü, coğrafyaların birleşimini ve küresel
arabalar, elbiseler, heykeller, resimler gibi. kültürel benzeşmenin giderek artışını açıklamak
için sosyal bilimciler tarafından sıkça kullanıl-
maktadırlar (McLuhan, 1994; Giddens, 2002;
Örneğin Amerikan kültürünün Avrupa’daki Bozkurt, 2019). Bilimsel çalışmalarda, toplumda
ülkelerin her birine etkileri ile Afrika’da yaşayan si- bireylerin kişisel ve ortaklaşa kimlikler oluşturma-
yahların kültürlerine etkileri aynı düzeyde değildir, larına yol açan uluslararası insan, kültür ve mal
aksine hepsi farklı düzeylerdedir. Örneğin Tişört hareketleri anlatılmakta ve değerlendirilmektedir.
Yolculukları: Afrika’da İkinci El Kıyafetler Üzerine Fakat aynı zamanda tüketim kültüründe kullanılan
Bir Belgesel (T-shirt travels: A Documentary on Second bu akışlar, küreselleşme çalışan bilim insanlarına
Hand Clothes in Africa, 2001) adlı film, borç içinde göre, modern devletlerin ulusal toprak sınırlarını
olan üçüncü dünya ülkelerinden biri olan Zambia’da silikleştirerek daima yenilenen kültürel oluşumları
ikinci el giyim pazarı yüzünden giyimde perakende da ifade etmektedirler (Tzanelli, 2011, Giddens,
satışın kapıları kapanışını ve aslında bir ekonomik 2002; Taylan, 2008). Bugün ulusal toplumlar de-
sömürgeleştirme eyleminin gerçekleştirilişini anlat- diğimiz toplumlar da aslında birden fazla kültürü
maktadır. Ekonomik küreselleşme ve kültürel küre- içlerinde barındırmaktadırlar. Robertson’a göre,
selleşme açısından çok tartışılabilecek bu eylem, aynı kültürel küreselleşme kültürler arası etkileşimle
zamanda bir antropolojik gözlem ve çalışma sahası- birlikte Batı uygarlığının, uluslararası bir sürecin
na işaret etmektedir. Amerikan menşeli ve Ameri- dünya toplumlarını homojenleştirici gücünü ifade
kan sembolleri ile donatılmış soluk renkli ikinci el etmektedir. Dünya âdeta küçülmüş ve aynılaşmış-
tişörtlerin Zambia’ya ulaşmaları ile birlikte, toplum- tır. Tek bir dünya varmış gibi tasvir edilmektedir.
daki, özellikle çocuklar ve gençler üzerindeki sosyal Kültürel homojenleşme de denilen bu gidişat, Ame-
ve kültürel etkilerini; onların geleneksel yaşamlarını, rikanlaşma, emperyalizm ve hegemonya şeklinde
değerlerini, kimliklerini hatta hayallerini ne kadar de tanımlanmaktadır (Robertson, 1998: 99-100)
etkilediklerini anlamak da mümkün olmaktadır.

239
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

Ulf Hannerz, kültürün bir küresel türdeşleşme sürecini merkez-çevre ilişkisi doğrultusunda yaşadığını
iddia etmektedir (Taylan, 2008: 88). Peter L. Berger`e göre kültürel küreselleşme temel kaynağı ve yarat-
tığı koşullar yüzünden dünya toplumlarının karşısında bir Amerikan tehdidi olarak durmaktadır. Öyle
ki Amerika ve Avrupa kültür endüstrileri, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kültürleri etkileyip
dönüştürebilecek, bir Batı kimliğini oluşturacak her türlü sektörü ileri teknolojiyi de kullanarak ellerinde
tutmaktadırlar. Örneğin sanal dünyanın tüketim ve enformasyona dayalı algoritmasından dünyayı her
şekilde bir Amerikalı kahramanın cesaretle kurtardığı filmlere; pop müzikten sosisliye (hotdog) birçok şey
birer araçtır (Berger & Huntington, 2003, Holton: 2013, Bozkurt, 2013). Immanuel Wallerstein (1989,
1995) ise Dünya Sistemi yaklaşımı ile gelişme arasında bağ kurmaktadır. Gelişme içsel ya da dışsal etkilerin
tartışıldığı bir münazaranın konusu olamaz; 16. yy. dan çağımıza kadar genişleyen, yayılan Avrupa menşeli
kapitalist üretim tarzı, küresel bir gerçekliktir. O hâlde bir gerçeklik de ulusların gelişiminden bahsedilme-
mesi gereğidir. Çünkü gelişen şey kapitalizmdir. Üstelik küresel olarak hızla genişlemektedir ve gelişirken
getirdiği her bir kriz ile çevreye daha çok sıçramaktadır. Böyle bir yayılmamın meydana gelişi, karşılıklı bir
hareketliliğe sahiptir. Fakat çevreden, ileri teknolojiye ve yüksek üretime sahip merkeze akan ham madde,
tarımsal ürün ve ucuz iş gücü gibi kaynakların ve kârın söz konusu olması nedeniyle eşitsizlik içinde bir
ilişki yaratan bir hareketlilik ortaya çıkmaktadır.

Resim 8.2 Küreselleşmenin kültürel, ekonomik ve siyasi boyutunu yansıtan bir karikatür. Amerikalı Disney
karakterlerinin ve ürünlerin farklı kültürleri istila edişi
Kaynak: https://otirb.umwblogs.org/2010/12/07/globalization-invasion/

dikkat
Küreselleşmeden bahsederken malların ve insanların dünya üzerindeki gezintilerinin karşısın-
da kültürel ürünlerin de gezdiğini unutmamak gerekir. Üstelik özellikle günümüzde, kültürel
ürünler dijitalleşmenin geldiği büyük paylaşım ve pazarlama alanlarından dolayı küreselleşmenin
hızlanmasını sağlamaktadırlar.

240
8
Sosyal Antropoloji

Kültür endüstrisi geldiğimiz bu noktada önemli


bir kuramdır. Frankfurt Okulunun üyeleri Ador-
no ve Horkeimer’ın görüşlerine göre, bireysellik
ve bireyin yaşamı hemen her alanındaki eylem-
lerinde, bilhassa sanat ve eğlence zamanlarında
keskin bir tüketiciye dönüşmesini hedefleyen kit-
le kültürü tarafından esir alınmaktadır. Medyanın
en önemli araç olduğu böylesi bir endüstrinin
işleyişinde birey, kitle kültürü yaratmayı hedef-
leyen ideallerle kuşatılmıştır. Horkheimer’a göre
kültürel ürünlerini kasıtlı olarak bireyin üzerine
süren bir azınlık mevcuttur. Üstelik iktidar iliş-
kileri, iktidarların beklenti ve onayları bu işleyen
sürece dahildir (Adorno, 2007, 2016; Horkhei-
mer, 1996).

Resim 8.4 Max Horheimer (1895-1973)


Kaynak: Horkheimer, https://www.versobooks.com/
Kültür endüstrisi, kültürün kendisinin authors/1563-max-horkheimer
bir endüstri hâline gelişi ile birlikte,
kültürün ürettiklerinin de metalar şek-
linde ortaya döküldüğünü iddia eden Adorno ve Horkheimer’ın görüşleri Gidddens’ın
kavramdır. Çoğunlukla Theodor Ador- küreselleşmeyi küresel kültür üzerinden açıklarken
no ve Max Horkheimer tarafından kul- küreselleşmenin yalnızca teknoloji ile ölçülmemesi
lanılmıştır. gerektiği, ekonomik, siyasal, kültürel ve ideolojik
bir bileşke ortaya koyduğu düşüncesinin (Giddens,
2002) arka planında yer almaktadırlar.
Siyasal küreselleşme ve kültür arasındaki ilişkiye
gelince; siyasal küreselleşme ulus-devletlerin si-
yasal, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak ilke ve
sembollerini küresel dünyaya açmasıdır. Böylece
ulus-devlet, uluslararası kuruluşların ve mevzuların
değerlendirme ve destek ortağı hâline gelmekte,
uluslararası ilişkilerde söz sahibi olabilmektedir.
Ancak bu durumun önemli bir getirisi ulus-devlet-
lerin iç işlerine dış müdahalelerin artmasıdır (Türe,
2011: 4). Siyasal küreselleşme ekonomik küresel-
leşmeden ayrı ele alınamaz. Çünkü ekonomik kü-
reselleşme gelişmişlik düzeyleri farklı farklı olan
ulusal –yerel- ekonomilerin, dünyanın “tek pazar”
hâline gelişini ifade eden dünya ekonomisinin birer
parçası olmaları demektir. Bu bağlamda insan, ser-
maye, mal ve hizmetler devletlerin kararları ve ta-
Resim 8.3 Theodor Adorno (1903-1969) lepleri doğrultusunda dünyanın her noktasını do-
laşmaktadır. Böylelikle bu dolaşımlar ya da akışlar,
Kaynak: Adorno, https://www.biyografya.com/
toplumsal yaşamın büyük oranda değişmesine yol
biyografi/22553
açmaktadır. Toplumsal yaşamın değişmesi, kültür-

241
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

lerde var olan değerlerin, geleneklerin, yeme içme bir yığın insanın bir arada kendi içinde bir değişim
alışkanlıklarının, tüketimin, giyim kuşamın, eğlen- yaratmayacağını vurgulamıştır. Yığın hâlinde hare-
ce anlayışlarının değişmesi ve giderek genel yaşam ket eden bir yapı bünyesinde değişim meydana ge-
tarzının farklılaşması anlamına gelmektedir. Bu tür tiremez çünkü bu imkânsızdır. Toplum dinamiktir.
bir değişim sürecine de sosyo-kültürel küreselleşme Dolayısıyla değişkendir. Toplumda dönüşüm ka-
denilmektedir. Sosyokültürel küreselleşmenin ya- çınılmaz olduğuna göre, dönüşen de yığın olma-
nında tartışılan bir başka kavram da küresel kültür dığına göre değişimin kaynağı bireydir. Tarde’ın
ekonomisidir. Dünyanın farklı coğrafyalarında var bu vurgusunda fark edilmesi gereken önemli bir
olan kültürlerin içe kapanık yaşamları aşamaları, konu olduğunu belirtmeliyiz: Bir toplumsal mesele
ekonomilerindeki işleyiş ilkelerini esnetmeleri ile ve ona duyulan merak, insan ve kültür arasındaki
birlikte yepyeni üretim koşulları oluşturmaya ve ilişkiye ufacık da olsa değiyorsa, orada muhakkak
ürünleri ortaklaşa kullanmaya açık hâle gelmeleri sosyal ve kültürel antropolojik bir soru da vardır.
ile ortaya çıkmaktadır (Tomlinson, 2004; Robert-
son, 1998, 1999; Giddens, 2002).
Bütün bu küresel süreçlerin kusursuz devinimi
için hızlı teknolojik gelişmeler bir araç niteliğinde-
dir. Özellikle iletişim dünyası dikkate alındığında,
birikimsel bir bilginin yayılmasına tanık olunmak-
tadır. Hatta bilgi yayılımında ziyade mesaj yayılı-
mından bahsedilebilir. Gabriel Tarde (1843-1904),
bu şekilde yeniliklerin yayılması taklit eylemi üze-
rinden değerlendirir. Birey kendi özellikleriyle,
eğilimleriyle, arzularıyla, inançlarıyla toplum için-
de hareket eder, eylemde bulunur. Toplum içinde
hareket ederken öteki bireylerden etkilenir. Elbette
kendisi de onları etkiler. İşte toplumsal hayat bu Resim 8.5 Fransız Bilim İnsanı Gabriel Tarde
tarz bir taklit ortamını barındıran bir etkileşimler-
1843-1904
den oluşan bir bütündür. Toplumsal ilişkilerin de
bireyler arası ilişkilerin de niteliklerine göre mesaj- Kaynak: https://www.britannica.com/biography/
lar ve yenilikler yayılmaktadır. E. M. Rogers’a göre, Gabriel-Tarde
yeniliklerin yayılması bir toplumsal sistemde pati-
kalar açarak yol alma işini göz önüne getirmelidir Kültürün, ekonomi, siyaset ve teknoloji ka-
ve bir iletişim türüdür. Bilgi üretmeye dayalıdır. dar küreselleşmenin önemli bir boyutu olduğunu
Karşılıklıdır, paylaşma ve anlama prosedürü ortaya kavramak önemlidir. Küreselleşmenin kültürel
koyar. Bu şekilde bir yayılma ise toplumun kabul analizi, onun çok-boyutluluğu üzerine yine kap-
etmesine, direnmesine ya da reddetmesine bağlı samlı düşünmekten geçmektedir. John Tomlinson,
olarak yavaş ya da hızlı bir toplumsal değişimi or- (1999:12) ‘Küreselleşme ve Kültür’ adlı kitabında
taya çıkarabilir (Özçetin, 2019: 238-239). Aslın- küreselleşmenin modern yaşamı karakterize eden,
da birçoklarının enformasyon (malumat) dolaşımı hızla değişen ve giderek yoğunlaşan karşılıklı bağlar
olarak da değerlendirdiği yeni bilgiler, mesajlar ve bağımlılıklar ağına işaret etme özelliğine “karma-
belli kanallardan ilerlerken kurulan yeni toplumsal şık bağıntılık” adını vermiştir. Hatta McGrew’un
düzenler, yeni toplumsal hareketler, fikirler bütün karşılıklı küresel bağlanmışlığın yoğunlaşması şek-
bu değişimlerin insanları nasıl etkilediği sorusunu lindeki basit tanımına da işaret etmiştir. Modern
psikolojiye bırakmışlardır. Oysa bu tarihsel sürecin ve küresel dünyada kalkış yeri ile varış yeri arasın-
insanının, içinde yaşadığı kültürü, yaşadığı coğraf- daki fark sorulursa kültürel homojenleşme kavra-
yayı, kentini, köyünü, mahallesini etkilemiş olma- mına girileceğini ifade ederken, bu konuda küresel
sı, aynı zamanda sosyal antropolojik ve sosyolojik teklik sonucuna varmak için de acele edilmemesi
bir merak alanını da zorlamaktadır. Gabriel Tarde, uyarısını yapmıştır. Ona göre ‘kültürel olan’ın za-

242
8
Sosyal Antropoloji

ten çok yaygın olan ve ortak kabul gören özellikleri geniş alandaki dönüşümlerle en yerel ve mahrem
vardır. Küreselleşmenin kültürel boyutunu yalnız- kişisel dünyalardaki dönüşümler arasındaki bağdır.
ca bunları dikkate alarak kavramak mümkündür. Bu anlamda kültür aslında ürün olduğu kadar üre-
Kültür sembolik temsil pratikleri ile dolu bir anlam timdir ve Geertz’deki tanımı epeyce popüler bir yere
inşasıdır ve şüphesiz insan yaratımıdır. Ekonomik getirilmiştir. Örüntülerden hayat bilgisine ulaşmak,
alandan söz açıldıysa, insanların malları üretme o bilginin sürekli aktarımı ve McDonalds’ın ya da
biçimleri, pazara soktukları ve tükettiklerinden; Coca-Cola’nın bu bilgide yerini bulması bir anlamda
siyasi alandan söz ediliyorsa, iktidarın toplumda zaman, mekân ve toplumsal olguların karşılıklı deği-
yayılmasını sağlayan araçlardan ve pratiklerden; şimi ve dönüşümü meselesi dâhilindedir. Zira Geertz
kültürden dem vuruluyorsa insanların bireysel ve ve Güvenç insanın tek tipleştirilmesi, evrensel insan
ortak iletişimleriyle nasıl bir yaşam ortamı kurduk- doğası gibi yaklaşımları bu akışkanlığın sürekliliği ve
larından, bu ortamdaki sembol ve anlam dünya- getirdiği çeşitlilikler üzerinden ihmal ederler. Özel-
sından bahsediliyor demektir. Aslında hiç biri de likle Bozkurt Güvenç sürekli yeni tanımlar üreterek
birbirinden kopuk değildir (1999:33-35). Geçimi- sabitleme noktaları üreten çabaları takdir edilesi bul-
ni bakır dövmekle sağlayan bir insanın, etrafıyla mamaktadır (Geertz, 1973, Güvenç, 2010; Dalan,
kurduğu ilişki biçimlerinden hayatını kazandığı bu 2016). Bu nedenle bir insan ve kültür bilimi olan,
işten çıkardığı anlama, bu anlamın dışavurumunu yerel olana, egzotik olana düşkün olan antropolojiyi
üstlenmiş olan resim veya tiyatro eserleri ve sanat- sürekli değişime tabi bir zeminde evrensellikler üze-
çının bakış açısına kadar her dil ve her süreç anlam rinden açıklamak rasyonel bir gayret olmayacaktır.
üretim biçimleri ortaya koymaktadır. Geertz, Amerikalı bir antropolog olarak 21. yüzyılın
Clifford Geertz’in antropoloji yazınında insan başında paylaşılan değerler, kavramlar ve duygular
çok katmanlı bir varlık olarak tanımlanmaktadır. gibi son derece önemli birikimler üzerine bir fikir
Bu “stratigrafik” (Jeoloji kolu olan Katmanbilime birliğine varmaktan yoksun olan uluslararası gidişat
özgü) bakışla, insanın hayatında biyolojik, psikolo- üzerine eleştirel bir yorum getirdi. Sınırları olmayan
jik, toplumsal ve kültürel belirleyicileri katmanlı ola- kapitalizmde ve küresel köyde kimliği tanımlayan
rak üzerinde taşıdığını anlatmaktadır (Geertz 1973, her ne olursa olsun, derin meselelerden derin anlaş-
aktaran Dalan Polat, 2016:516). O hâlde kültürü, malara varmaktan bahsedilemez. O daha çok aşina
kültürel, siyasal, ekonomik pratiklerin dişleri birbi- olduğumuz dağılımların, ısrarlı tartışmaların, var
rine geçmiş bir çark gibi işleyişleri içinde kavramak olan tehditlerin, her ne olursa olsun bir şekilde ko-
mümkündür. Bu işleyişin amacı da hayata anlam runması gereken farklılık düzeninin korunmasının
kazandırmaktır. Bu arada Tomlinson, Adorno ve tazelenmesinden ibarettir (Matei, 2014:544). Küre-
Horkeimer’ın kapitalizmin araçsal amaçları kapsa- selleşen dünyada, eski problemlerin, çelişkilerin, ça-
mında gördükleri sanat, eğlence, medya üzerinden tışmaların ve ayrımcılıkların olduğu bir zemin üze-
üretilen kültür endüstrisi sözünü bir gaflet olarak rinde yeni olanla hızlı değişen gerçekliklerle nasıl baş
görmektedir. Çünkü bu alanlarda kullanılan her şey, edileceği bilinmiyor. Aslında Geertz’in söylemeye
bir anlamda “yaşam-anlatılarına katkıda bulunan bü- çalıştığı şey, insanların kendi zamanlarının bilinci-
tün günlük pratikler”dir, örneğin bir reklam, bir film, ne varamamasıdır. Başka deyişle, insanların, bugün
bir roman hayatın nasıl yaşanabildiğine dair anlatı- tanık olunan karmaşık fenomenleri anlamaları için
lar, ortak kimlikler, insan ilişkilerinin sefil ya da ide- gereken kolektif-kendilikten, bir anlamda dayanış-
al versiyonlarının sunumları, her nasıl olursa olsun maya ve anlamaya ulaştıracak bir bilinçten yoksun
kültür ile insan arasındaki ilişkileri yansıtmaktadır kalışlarıdır. Sanki negatif unsurlar pozitif olanlardan
ve varoluşsaldır (199:36-37-38). Böylece, Geertz’in daha güçlülermiş gibi, sanki farklılıklar benzerlik-
kültürü sembolik biçimlerle tarihsellik içinde akta- lerden ve ortak noktadan daha kararlıymış gibi eski
rılan anlam örüntüleri (1973) olarak belirleyişini yenilgiler ve ön yargılar diğerlerini canlandırıyor ve
temele almakla birlikte Tomlinson (1999) ve Gid- kirletiyorlar. Âdeta bir bulaşıcılık özellikleri var ve
dens (1994;1998) benzer bir tanıma ulaşmışlardır: öyle ilerliyorlar. Kimileri ‘küresel köy’ diyor, kimileri
Kültürel boyut, küreselleşmenin dışarıda oluşundan Dünya Bankasının önerdiği ‘sınırları olmayan kapi-
içeride oluşuna kadar uzanan, başka bir deyişle, çok talizm’ diyor ve çoğulculukları tartışarak çalışıyorlar.

243
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

Resim 8.6 Clifford Geertz (1926-2006) ve ünlü eseri ‘Kültür Yorumları’


Kaynak: http://hypergeertz.jku.at/GeertzPhotos.htm.
https://www.amazon.com.tr/Interpretation-Cultures-Clifford-Geertz/dp/0465093558

Geertz’e göre eğer ortada böyle bir köy varsa dirilebilir, ancak önemli olan nokta küreselleşme-
ortak değer, gelenek, dayanışma gibi bütünlüklerin nin getirdiği kültürleşme, Batılı demokrasiler, diğer
eksik kalması yüzünden bu köy, sadece fakir ve zayıf ülkelerin değerlerini, normlarını, geleneklerini,
bir köydür. Geertz’in yaklaşımı içinde McLuhan’ın fikirlerini, ideolojilerini yavaş yavaş, ürkütmeden
küresel Batılılaşma demeyip de küresel köy imgesi- içine alan bir akıntı gibidir. Giddens’ın yazılarına
ni kullanarak ünlü olmayı başardığı noktada ulus göre, bu akıntı özellikle Amerika’nın siyasal, sosyal
devletlerin kültürel sistemleri ve egemen devletlerin ve ekonomik gücünün tesirini içinde taşımaktadır.
kültürel sistemleri arasındaki varoluşsal çelişkile- Bu tesir, yerel toplulukların güçlerinin küresel or-
ri dikkate alması gereği vurgulanmaktadır (Matei, tama geçişini sağlamaktadır. Kültürel otoriterlik
2014: 543-544). Çünkü burada bir zorlama un- üzerinden işleyen Batı’nın dışında kalan kültürle-
suru yokmuş gibi görünse de değişmeyi kabul et- rin bozulmasına çalışarak tek yönlü bir kültürleş-
meyen toplumların karşı karşıya kaldıkları gizli me sürecinin sürdürülmesinden bahsedilmektedir
ya da aşikâr zorluklar, tehditler mevcuttur. Sosyal (Bauman, 1999). Bu noktada küreselleşmeye di-
antropolojik bir mesele olarak ortaya çıkan değişme renmenin bir anlamı olmadığı, bu akıntıya ka-
aslında kültürel etkileşimden doğmaktadır. Sosyal pılmanın kaçınılmaz olduğu savı güçlenmektedir
antropolojide “kültürleşme” olarak da adlandırı- (Berger&Huntington, 2000).
lan bu süreç egemen kültür ile uyum sağlaması ve ‘Modernleşme Kuramı’, modernleşmeyi, gele-
değişmesi beklenen kültür arasındaki etkileşimden neksel toplumları modern toplumlar olmaları için
ibarettir. değişime götüren küresel bir sürece işaret etmekte-
dir. Küreselleşmenin ana basamağı olan modern-
Modernlik, Postmodernizm ve Sosyal leşme, geleneği sorgulayarak geçmişin sahip çıktığı
geleneği şimdiki zamana aktarıp yeniden işleyerek
Antropoloji
geleceği tasarlama çabasını barındırmaktadır. Mo-
Küreselleşme, karmaşık ortaya çıkış biçimleri, dernleşme, toplumlarda geçmişe ve geleneklere bağ-
stratejileri, ideolojileri ile karma ve çözümlemesi lılık ya da Durkheim’ın ‘cemaat’ dediği henüz ‘biz’
zor bir kültürleşme ortamı yaratmakla birlikte dün- duygusu sönmemiş toplumlarda tarihe, atalara, ge-
ya toplumlarını farklı yönlere doğru çekmektedir. leneklere, kurulmuş sosyal yapı ve ilişkilere bağlılık
Bu yönler, olumlu ya da olumsuz olarak değerlen- nedeniyle dirençle de karşılaşabilir. Hatta bu tür ye-

244
8
Sosyal Antropoloji

rel kültür dirençleri modernleşmenin karşısında bu birkaç genç bir arada alışveriş merkezinden kıyafet
toplulukların görev ve işlevini güçlendirebilmekte- seçsinler. Giysi tercihleri, diğer tüm tüketim ter-
dir. Bu, modernleşmenin getirdiği çelişkili durum- cihleri gibi, Filipinlerde bir işçinin çalıştığı şartlara
lardan biridir. Yerel kültürlerin dirençleri, beşeri- hatta giysinin üretimi sırasında kullanılan doğal
yet kültürü için salim bir hareket olarak kültürel kaynaklar, üretim süreçlerine, oradan acaba bütün
zenginliğin korunmasına hizmet etmektedir. Halil bu süreçlerin küresel ekolojik herhangi bir sonucu
İnalcık’ın ‘Kültür etkileşimi, Küreselleşme’ (İnalcık, olacak mı sorusuna kadar bağlantılılık içindedir.
2002: 100) adlı yazısında yaptığı benzetme gibi; İşte bu karmaşık bağlantılılık, küreselleşmeyi ve
dünya bahçesinde yalnızca bir çiçeğin değil, bütün kültürle olan ilişkisini anlamak açısından her şey-
çiçeklerin renklerinin ve kokularının duyulması dir. İnsanların durmak bilmeksizin süren eylemleri,
için var olan bir harekete hizmet etmek gibi dü- dünya pazarları, uluslararası iş bölümü, uluslararası
şünülebilir. Küreselleşmenin kültürel çeşitlilikleri moda kuralları, binlerce çeviri kitap, anında ya-
ve kültürlerarası teması tek yönlü bir etki ile tehdit şamları etkileyebilecek bir düşüncenin yayılması,
edişi ile birlikte, yerel olanın yeniden tartışılmasını hepsi bir coğrafyadan bir başka coğrafyaya, birbir-
sağlamakla ortaya çıkmaktadır. lerini hiç tanımayan zengin, orta sınıf ve yoksul in-
Giddens bu düşünceyi kültürel bağlantılılığın sanların kaderlerini birbirlerine bağlamaktadır. O
oluşuyla hem küresel hem modern olan bir yaşa- hâlde bunlar kültürel eylemlerin küresel sonuçlarıdır.
mın “düşünümselliği” (reflexivity) fikrine kadar Kültürel eylemlerin küresel sonuçları beraberinde
götürmektedir: toplumsal hareketler kendilerini ekonomik, siyasi, teknolojik boyutları da aynı anda
tekrar ederler. Yani sosyal varlık olarak insan bir ey- beraberinde taşımaktadır (Giddens, 1998:40-42,
lemde bulunurken, bulunduğu eyleme dair bir far- Tomlinson, 2004:44-45).
kındalık içindedir ve kendi üzerinde de etkili olur. Modernlik, küreselleşmenin gerçek anlamda
Mesela kişi, sürekli olarak bir işi ya da bir görevi tarihsel arka planıdır. Kimi sosyal bilim insanları-
neden yaptığını bilir değil mi? Onu neden yapmak na göre karmaşık bağlantılılık doğrudan doğruya
zorunda olduğunu, o işe ya da eyleme neden bağlı modern dönemle ilgilidir. Modernizm adı verilen
olduğunu bilerek hareket eder. Bu şekilde kişi, her süreç genel olarak, insanların bireysel yaşamları,
türlü hareket ve davranışlarına dayalı olarak ak- aileleri ve çocukları için düşündükleri fazlasıy-
makta olan bilgilere göre de kendini ayarlar. Aslın- la belirleyici olan eski geleneklerden, fikirlerden,
da insan bu şekilde kendini hep izlemektedir. İşte kurallardan özgürleşme arzuları ve bunlara tutun-
bu kendini izleme toplumsal kurumlar düzeyinde maktan tamamen vazgeçmelerine dayalı bir süreç
de yansımaktadır. Burada da bir kurumsal düşü- olarak tanımlanmıştır. Bu düşünceye karşı bir al-
nümsellik söz konusudur. Modern kurumlar bün- ternatif sunanlar için ise modernizm, Batılı mo-
yelerinde kendileri hakkında gelmekte olan bilgiler dernist toplumların ve fikirlerinin, batılı olmayan
ne diyorlarsa ona göre yeniden yapılandırılırlar. ülkelere egemen olmak, onların kültürlerini ve
Böylece de toplumsal kurumların barındırdıkları kültürlerinde yer alan geleneksel özellikleri zayıf-
toplumsal pratikler, sahip oldukları özellikler, ya- latmak için ürettikleri pratikler bütünüdür. Hatta
pıcı bir şekilde değişmektedir. Denilebilir ki top- Batılı toplumların bakış açısına göre bu bir ilerle-
lumsal kurumlarda insanlar gibi sürekli öğrenirler. me sürecini ifade etmektedir. Ancak Batılı olma-
Nitekim Giddens, yerel ile küresel arasındaki çe- yan toplumların bakış açılarına göre ortaya çıkan
lişkiye bakarken düşünümsellik yaklaşımına daya- şey bir bozulmadır. Batı-tarzı bir ilerleme anlayışı,
nır. Yerel yaşam tarzlarındaki alışkanlıklar, giderek politik bağımsızlığın zayıflatılması, ekonomik an-
küresel sonuçlar yaratmaya başlamıştır. Giddens lamda yoksullaşmanın artması, doğanın ve çevre-
bu düşüncesini açıklarken kültürün biçim verdiği nin güzel taraflarının yıpratılması, modern yaşama
yerel hareketlerden yola çıkar ve karmaşık bağlantı- uymayan sosyal değerlerin ve toplumsal ilişkilerin
lık kavramına doğru ilerler. Karmaşık bağlantılılık, dönüştürülmesi demektir. Yani tümüyle bir top-
sadece toplumsal kurumların daha sıkı bir şekilde lumsal ve kültürel yaşamın tahribatını içermektedir
bütünleşmesi değildir, bireysel ve kolektif hareket- (Lavenda&Schultz, 2019:34).
lerin kurumların asli işleyişleriyle bütünleşmeleri- Giddens yazılarında, Batılı toplumlara ait fikir-
ni de içermektedir. Örneğin bir cumartesi günü lerin modern ve modern öncesi şeklinde bir ayrı-
arkadaşlarının doğum günü partisine gidecek olan mın yersiz olduğunu söylemektedir. Modern top-

245
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

lumlarda özellikle dinî uygulamalarda hâlâ hiçbir larını düşünürsek, yeni adımlar, tartışmalar içinde
zaman yok olmamış çok fazla kültürel öge bulun- birtakım belirlemelere göre hiç de farklılaşmamış
maktadır. Örneğin Güney Avrupa’da bir ülke olan olduklarını farz edersek, nasıl bir aydınlık gelecek
İspanya modern topluma sahip bir ülkedir. Fakat öngörülebilir? “Anlatım birden daha çok olmak üze-
bu toplumda Katolikliğin pek çok ilkesinin yaşadı- re an’anevi bilginin gizli bir biçimidir.” ( 1990:53)
ğını ve toplumsal etkilerini gözlemek hâlen müm- diyen Lyotard’a göre bu bir cevaptır. Anlatım, bir
kündür. Aslına bakılırsa bugün dünyanın hiçbir halkın kültürünü oluşturan bilginin bir diyalog
yerinde modern olmadığı düşünülen, ‘geleneksel’ içinde gezinmesine izin veren bir uzlaşmadır. Bu
bir ulus-devlet bulunduğu söylenemez (Tomlin- uzlaşma, bilenle bilmeyen arasındaki mesafeyi gör-
son, 2004:62). meyi de bir şekilde sağlamaktadır. Ancak önemli
Postmodernizm, modernizme bir tepki olarak olan şey, bu uzlaşmanın yarattığı samimi, derin ve
doğmuştur. Modernizmin dayandığı ilerlemeci, işleyen bir diyalog ve sosyal gerçekliktir. Böyle bir
nesnel ve gerçekçi özelliklerini içine alan aydınla- uzlaşma tarzı, sosyal antropolojinin yöntemlerinin
macı anlayışın eleştirisidir. Postmodernite keskin ve sosyal antropologların çalışmalarını sürdürürken
tanımlara ve ilkelere sahip bir dönem tanımı de- ciddiyetle arzu ettikleri bir unsurdur.
ğildir. Jean-François Lyotard (1990:12) ünlü eseri Moderniteyi bu şekilde eleştiren postmodern
Postmodern Durum’da “Aşırı olanı basitleştirmek yaklaşım kapitalizmin ürettiği kültür içerisinde, bir
amacıyla, postmoderni meta[büyük]-anlatılara yö- anlamda Batılı ülkelerde resim, heykel, mimari, ede-
nelik kuşkuculuk olarak tanımlayacağım. Bu kuşku- biyat gibi güzel sanatlar alanlarına da girmiş her tür-
culuk elbette bilimlerdeki ilerlemenin bir ürünüdür” lü kurala bağlama, sınırlılıklar sunma eğilimlerini alt
demektedir. Modern çağın bütün o büyük anlatı- üst etmiştir. Eğer Resim 4 dikkatle incelenirlerse, üst
larına; akıl ve bilim aracılığıyla insanlığın eşitlikçi soldaki ilk resimde İslam kültürünün klasik yuvar-
ve özgürlükçü bir düzlemde ilerleyişine karşı dura- lak hatlı mimarisinin modernize edilmiş tasarımıyla
rak geleneksel doğruluk anlayışlarını sorgulamak- mimarlar Vedat Dalokay, Hüsrev Tayla ve Fatih Ulu-
tadır. Örneğin; özgürlük üzerinden bir tanımlama engin tarafından projelendirilmiş olan Ankara Ko-
yapmak, özgürleşme alanları belirlemek, ilkelerini catepe Camii yer almaktadır. İkinci resimde ise yine
sunmak ve bunlara uygun davranışların meşru ol- Ankara’da bulunan Doğramacızade Ali Paşa Camii
duğunu varsaymak modern bir eğilimin içindedir; görülmektedir. Erkut Şahinbaş’ın mimarı olduğu bu
rasyonel ve evrensel geçerliği olan bir eylemdir. cami incelendiğinde, minaresi dâhil caminin mima-
Postmodern durum içerisinde asla keskin bir öz- ri dokusunun daha çok köşe hatlarla belirginleştiril-
gürlük tanımı yapılamaz. Postmodern kuram böyle diği dikkati çekmektedir. Alttaki resimde ise, Emre
bir “asıl olan” budur şeklinde yansıyan akla karşı Arolat’ın Sancaklar Camii yer almaktadır. Moder-
saldırgandır. Tek bir rasyonellikten bahsedilemez. nist nesnel yaklaşımın göz ardı edildiği noktasından
Örneğin İnsan Hakları Beyannamesi de bir büyük hareketle bu son iki caminin mimaride postmodern
anlatı kabul edilerek eleştirilir. İnsan haklarını be- vurguyu yansıttıkları tartışılmaktadır. Zira camiler,
lirleyen birtakım ilkeler ortaya koymak, sınırlılıklar türbeler, eski eserler birer maddi kültürdürler ve ma-
tanımlamak değil midir? İnsana ait her ne kadar nevi kültür öğeleri ile yani inançlarla, geleneklerle,
norm, nizam, istikrar düşüncesi, belirleme, büyük toplumsal kurallarla, fikirlerle etkileşim içindedirler.
anlatı ve etik değerler, evrensel gerçeklik varsa, tü- Bu nedenle, maddi kültürün bu şekilde “doğal” ya
münün tamamen reddedilmesi gerekir. İşte sosyal da “nesnel” olan üzerinden bir değişime işaret etmesi,
antropolojik gözlemler ve araştırmalar da gelişmek- manevi kültürde de bunun etkisini görmeyi müm-
te olan toplumları nesneleri olarak alırlar. Böylece, kün kılabilmektedir. Modernizmin nesnellik üzerin-
hiç olmazsa birtakım yapıların içerisinden bu tür deki katı vurgusu ile birlikte sunduğu tanımların,
an’anevi/geleneksel bilginin yaşamasına katkıda bu- getirdiği kural ve sınırlılıkların devamlı olarak sor-
lunurlar. gulandığı bir eleştiri tarzı olarak postmodernizmin
Ortaya şöyle bir soru atılabilir: Kapitalist geliş- insan ve kültür üzerinden tartışılabilir olması esasen
me beklentisinin içinde bugün farklı farklı yeterlik antropolojinin görüş açısını doğrudan kendine çek-
alanlarının bir geleneğin biricikliğinde gizil kaldık- mesi demektir.

246
8
Sosyal Antropoloji

Resim 8.7 Üstte solda Kocatepe Camii, Ankara (1967-1987). Üstte sağda Doğramacızade Ali Paşa Camii Ankara,
(2009-2010). Alttaki resimde Sancaklar Camii (2011-2013), İstanbul
Kaynak: Kocatepe Camii https://seyahatdergisi.com/kocatepe-camii/, Doğramacızade Ali Paşa Camii https://www.
ontrol.com.tr/node/37, Sancaklar Camii https://www.arkitektuel.com/sancaklar-cami/

Sosyal antropoloji ve küreselleşme kapsamında özellikle sermayeler, mallar, imgeler, simgeler, fikirler ve
insanlar birer düzlem olarak ele alınmaktadır. Demografik ve coğrafi olarak incelendiğinde dünya üzerinde
artık çoğu insanın dünyaya geldiği yerde yaşamadığı anlaşılmaktadır. 1950’lerden bugüne kadar az geliş-
miş ülkelerden gelişmiş ülkelere göç, kırdan kente göç, zorunlu göç yoksulluk, küresel iklim krizi, siyasal
çatışmalar gibi birçok riski de beraberinde getirerek gerçekleşmektedir. Bu durumda antropolojik olarak
yerel diye tabir edilebilecek yerler de değişime uğramaktadır. Herhangi bir merakla alan araştırmacısı bir
sosyal antropolog bir köye, beldeye veya bir kabileye araştırma yapmak için hâlen gitmektedir. Ancak git-
tiği yerin göçle ortaya çıkan mekânsal uzantılarını da takip etmek durumunda kalmaktadır (Özbudun ve
Uysal, 2012: 208). Sosyal antropologlar, postmodern perspektifi kullanarak topluma baktıklarında, top-
lumda daima avantajlı ve güçlü statülere gelmiş kişilerin, diğer grupların ürettikleri bakış açılarını, sosyal
ve kültürel deneyimlerini, yaşam biçimlerini küçümsediklerine işaret etmektedirler. Bu avantajlı kesimler,
kendi politik, sosyal ve kültürel yargılarını en doğru, en nesnel doğrular gibi sunmaya ve kabul ettirmeye
çalışmaktadırlar. Batılı ülkelerinin karakteri de budur. Bu yüzden sosyal antropologlar yerli toplumların
emsalsiz özgünlüklerini ve bütünlüklerini korumak için bilimsel bir mücadele alanı içinde kendilerini
konumlandırmışlardır.
1989’da Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte dünya üzerinde pek çok politik ve kültürel “gerçeklik”
bozguna uğramıştır. Dolayısıyla bu tarihsel süreç postmodernizme akla uygunluk üzerinden destek vermiş-
tir (Lavenda&Schultz,2019:35). Hatta Çernobil Patlaması, Berlin (Utanç) Duvarı’nın yıkılması, Avrupa
Birliği’nin kurulması, küresel kapitalist piyasalarda denetimin azaltılması, ekolojik kriz, iklim değişikliği
zirveleri, Bosna ve Körfez Savaşı gibi savaşlar, hepsi küreselleşme ile bağlantılıdır. John Tomlinson’un dün-
ya bağlamı olayları olarak aktardığı bu olayların, her ülkedeki insanların içinde yaşadıkları fiziksel ve çevre-
sel şartları etkilemenin yanı sıra küreselleşen medya teknolojileri, özellikle en tarihsel düzeyde televizyon,
insanların günlük hayat deneyimlerine dâhil oldular. Bununla birlikte yersizyurtsuzlaştırma bir kültürel
müdahale ve deneyim olarak belirdi (Tomlinson, 1999:168-170).

247
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

Resim 8.8 Berlin Duvarı ve yıkılışı


Kaynak: https://www.berlinturk.com ve https://www.cugat.cat/

nımı mesafe artışı ve kayıplardan şekillenmektedir.


Küreselleşmiş medya aracılığıyla dünyaya açık hâle
dikkat gelme ve kültürel perspektifin genişlemesi olarak
Batı’da uzun yıllar “Utançduvarı” (Schandma- betimlenen açıkça tecrübe edilen bir yersizyurtsuz-
uer) adı verilmiş olan ve Batı Berlin’i kuşatan laşma vardır. Fakat insanın mahrem mekânlarına
bu betondan sınır, Kasım 1989 tarihinde Doğu müdahale eden belirsiz bir durum gibi durmaktadır
Almanya’da yaşayan ve Batı’ya geçmek isteyenle- (Tomlinson, 1999:171, Eriksen, 2000, Bauchspies,
rin gidebileceklerini ilan etmesinin takiben ta- Croissant, Restiuo, 2019).
mamıyla yıkıldı. Bölünmüş bir kent olan Berlin, Yersiz yurtsuzlaştırmayla başa çıkmak için in-
böylece siyasi, ekonomik ve kültürel akışlarla sanların evlerinden uzaklaşıp uzaklaşmamaları bir
dolu küresel işleyişe kapılmış bir kent oluver- çözüm değildir. Zira ileri, teknoloji araçları; e-mail
mişti. Dünyada kapitalizmin tarihini takip eden ve internetteki hızlı yayılma ulus-devlet sınırlarını
birçok sosyal bilimci için küreselleşmenin temel çoktan aşmıştır. Bilgi iletişim teknolojileri ve med-
adımı bu olaydır. yanın iş birlikçi ortamında, küresel ağlar ve sanal
topluluklar kurulmuştur. Bu ortam “yabancılar”ı
ortadan kaldırmış, âdeta dünyanın dört bir yanın-
Yerellik, iletişim teknolojileri ve yersiz yurtsuzlaş- dan insanları birbirine bağlayarak “tanıdıklar” üret-
tırma arasında nasıl bir bağ kurulmaktadır? Bu soru, miştir. Bu şekilde, bilgisayar ortamlı iletişimin bü-
sosyal antropologlar tarafından elzem bulunan bir yümesine bağlı olarak farklı değerlerin, inançların
tartışma konusu ortaya atmaktadır. Uydu ya da ve pratiklerin bir arada ortaya koydukları kültüre
kablolu televizyon, cep telefonları, çağrı cihazları, siber kültür adı verilmektedir. Birbirinden çok fark-
faks makineleri, bilgisayarlar, laptoplar, tabletler, lı insanlar, imgeler, düşünce ve pratikler arasında
modemleri e-posta alıp göndermeler hepsi artık ola- temasları kontrol altında tutmak isteyen tüm bi-
ğanmış gibi insan hayatının içindeler. İnsanların ev- linen sınırlar (sosyal, kültürel, dinî, coğrafi, siyasi
leri bilgiye “açık” hâldeler. Alınacak haberler, yalnız- sınırlar) bir tarafa atılmıştır. Postmodern durum
ca ulusal kanallardan değil, CNN gibi uluslararası sonrası bireyin metalaşması, “üretmeden tüketmek”
haberlerde çok ileri gitmiş kanallar ve hatta internet üzerinden kurgulanmış bir yaşam tarzı içinde tutu-
üzerinden dil problemi de aşağı yukarı çözülmüş lup kalması, siber kültürün bir özelliği olarak görül-
olarak alınabilirler. Benzer güçlü haber kanalların- mektedir (Lavenda & Shultz, 2017).
dakilerle veya web sitelerindekilerle karşılaştırılarak
değerlendirilebilirler. Daha iyi bilgilenmek uğruna Modern devlet, diğer adıyla ulus-devlet, varlığını
“evdeki kültür”, ulusal kültür ve kimlik, kozmopo- mutlak bir ulusal kimlik üzerine inşa etmektedir ve
lit kültürel eğilimlerin etkisiyle mesafelendirmeye bugün tanımlanması zor sınırlar, belirsizlikler, gü-
ve kayba uğramaktadır. Yersizyurtsuzlaşmanın ta- vensizlik durumları karşısında “kimlik politikaları”

248
8
Sosyal Antropoloji

olarak bilinen görüngüyle karşı karşıya kalmıştır. larında yerlileştirme sürecini pekiştiren, kültürel
Kimlik politikaları, ulus-devlet vatandaşlarının ödünçleme adı da verilen kültürel unsurların alış-
tamamının ortak kimliğe ait olduğu gerçeği kar- verişindeki artış antropologları kültürel melezleşme
şısında duran, ikincilleştirildiklerini düşünen top- tanımına götürmüştür. Aslında bu kavram kültürel
lulukların veya kişilerin ilkeleri belirli bir kültürel kayıplarla bağdaştırılan bir niteliğe sahip değildir.
ortaklık yerine kültürel çoğulculuk bağlamında bir Tam tersine kültürel unsurlardan ödünç alanların
varoluş mücadelesine girmeleriyle ilgilidir. Bu ye- kültürel kazanıma işaret etmektedir. Zira ne kadar
rel kültürler veya topluluklar, birbirlerinden farklı otantik olursa olsun geleneklerin değişebileceği
yaşam biçimlerine ve beklentilere sahip heterojen fikrine de hizmet ettiği kabul edilir. (Lavenda &
alt grupların çeşitliliğini ifade ederler. Heterojen Shultz, 2017) Nitekim bu noktada Alan Touraine
alt-gruplar, egemen çoğunluğun kültürünü asimi- (2007), toplumla topluluklar arasındaki ve küre-
lasyon yoluyla benimsemiş gibidirler ancak yukarı- selleşmiş ekonomiyle dünya üzerinde bir nevi izo-
da bahsedilen türde postmodern yansımalar altında le edilmiş kültürler arasındaki mesafenin artışının
yani her alanda belirsizliklerin artışıyla bu egemen olumsuz sonuçlar doğuracağından bahsetmektedir.
yapıda açıkça bir esneklik meydana gelebilmekte- Bunlar arasındaki açık bir mesafe, kültürlerin yok
dir. Bu durumda da çoğulculuk (plüralizm) ortaya oluşuna hatta toplumsal şiddete yol açabilecektir.
çıkabilmektedir (Lavenda & Shultz, 2017; Tomlin- “Eşitliliklerimiz ve farklılıklarımızla birlikte yaşa-
son, 1999; Touraine, 2000). Eriksen’e göre çoğul- yabilecek miyiz?” adlı eserinde Touraine, böyle bir
culuk içinde bir kültürel yeniden canlanma söz ko- mesafe kurulumunun tam tersine dünyanın her
nusudur. Bu canlanmada kültürler ilk hâllerinden köşesinde, zengin ve fakir ülkelerde, birbirlerine zıt
farklılıklar gösterebilirler. Aslında tamamen gele- fakat birbirlerini tamamlayan biçimlerin mevcut
nekçi oldukları söylenemez. Yalnızca geleneği hâlen olduğunu vurgulamaktadır. Böyle farklı renkleri
anlamlı kılma arzusu açısından gelenekçi oldukları barındıran bütünleşmiş bir yapının egemenliği al-
belirtilebilir (Eriksen, 2009:447) tında, hep birlikte çeşitliliği, değiş tokuşla kimliği,
Kültürel heterojenlik, özellikle son yıllarda göç şimdi ile geçmişi her dönemde ve her düzlemde
konusunda deneyimler yaşayan toplumlarda çok bağdaştırarak dünyanın, ulusal toplumların ve kişi-
kültürlülük adı verilen bir yapının ortaya çıkışını sel yaşamların bölünmesine karşı mücadele etmek
sağlamaktadır. Batı Avrupa ulus-devletleri dün- gerektiğini öne sürmektedir.
yanın her tarafından gelen göç akımlarına maruz
kalmaktadırlar. Uluslararası göç, kültürel alanda
önemli oranda yeni politik sorular, sosyal çatışma
ve çelişkiler yaratabilmektedir. Zaten küreselleş-
menin en önemli özelliği insan kaynaklarındaki
yüksek akışkanlık potansiyelinin gözlenişidir. Bu-
rada kastedilen aslında zorunlu göçten ziyade gö-
nüllü göçtür (Eriksen, 2009). Örneğin Batı Avrupa
toplumlarının göçler öncesi barındırdığı kimlik ve
çeşitliliği göç talepleri kabul edilenlerin de yerleş-
meleri ile birlikte daha da çeşitlenmektedir. Göç-
menler için toplumun sunduğu normlara, standart
yaşam biçimlerine uyum sağlama süreçleriyle bir- Resim 8.9 Arjun Appadurai Bielefeld Üniversitesinde
likte, yerli toplum ya da egemen kimlik üyeleriyle bir konuşma yaparken
düzenli toplumsal ilişkiler kurarak sisteme dâhil Kaynak: Bielefeld, 2017. Almanya.
olabilme çabaları, asimilasyon meseleleri, bilhas-
sa antropologların, sosyologların, demografların,
ekonomistlerin ve uluslararası ilişkiler çalışanları- Arjun Appadurai, günümüzde küreselleşme ve
nın ilgilerini çekmektedir. Zaten farklı tarihsel ve kültür üzerinden yapılan tartışmalara, küresel kül-
kültürel geçmişlere sahip insanların birbirleriyle türel akış bağlamında katkıda bulunan çok önemli
temasları, antropologlar için âdeta mecburi incele- bir isimdir. Hindistan asıllı Amerikalı antropo-
me alanı yaratan bir meseledir. Küreselleşme şart- logdur. Küreselleşme, modernite ve ulus-devletler

249
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

arasındaki önemli ilişkiye odaklanmış olan bu ünlü alandır (Appadurai, 1990, Sarıbay, 2004,
antropoloğa göre kültürel akışkanlığı beş işlevsel Yeşiltuna, 2006)
boyutla belirlenen bir çerçeve içine yerleştirmek 20. yüzyılın sonlarından bu yana fikirler, insan-
mümkündür: lar, teknolojiler ve para, görülmemiş bir biçimde
a. Etno-alan: Etno-alan adını verdiği boyutta hareket hâlindedir. Bu durum yerinden edilme ey-
Appadurai, içinde yaşanılan ve âdeta kaygan lemini de büyük oranda kapsamaktadır. Yeni gidi-
zemine sahip olan bu dünyada, insanların len yere dair yeni bir bilinç inşası söz konudur. Bir
şahit oldukları görünüme değinmektedir. bireyin ikametgâhı kökten değişebilir ya da bir bi-
Etno-alan insanların hareketlik ve etkile- rey bir yerden bir yere taşınabilir. Bu “yerler” farklı
şimde bulunma alanını açıklamaktadır. Tu- insanlar için farklı algı ve anlam ürettiklerinden
ristler, göçmenler, sınır dışı edilmişler, sür- semboller gibi çokseslidir. (Eriksen 2009).
günler, iş gezilerine gidip gelenler gibi birey Sonuç olarak; küreselleşme süreci sosyal ant-
hareketlerine bağlı olarak, toplumların belli ropolojik olarak kültür ve insan ilişkisi üzerinden
bir düzene sahip olmaları üzerinden dünya- tartışılırken, politik alanın bu ilişkiden ne kadar
nın demografik (nüfusa dayalı) özelliklerine etkilendiğini kavramak da mümkündür. Küresel
bakmaktadır. kapitalizmin ulusal sınırları zayıflatmaya yönelik
b. Tekno-alan: Küresel olarak yapılandırma iş- umursamaz hareketliliği bir ulus-devlet ya da bir
levi ile teknolojinin kültürel akışı şekillendi- ulus olmanın ruhunu pekiştirerek “yerel” kökle-
rişinden ve mütemadiyen tanık olunacak bir re dönüş arzunu canlandırmakta olabilir. Dahası
dağıtıma sahip oluşundan bahsetmektedir. modernleşmeye ve küreselleşmeye karşı bir karşı
Özellikle uluslararası büyük ve güçlü özel kuvvet yaratabilir. Zira zaman ilerledikçe çok-
şirketlerin ürettiği mekanik enformatik tek- kültürlülüğün birey ve yaşadığı toplumdaki ortak
nolojinin hareket alanını tanımlamaktadır. benliğin, birey ve “ötekiler”in benzer anlamlan-
c. Finansal-alan: Dünya üzerinde giderek dırma koşullarında yüz yüze gelişleri karmaşık bir
coğrafyadan, sınırlardan bağımsız hâle ge- hâl almaktadır. O hâlde küreselleşme kapsamında
len sermaye akışını ifade eden boyuttur. Bir yerellikler kompleks bağlantılar içinde etkilenme
başka deyişle, uluslararası genişleyen ve sü- birbirlerinden etkilenebildikleri gibi ilişkiler tersi
ratle yol alan para ve piyasa formüllerinin yönde de bir ilerleyiş de gösterebilir. Bauman’a
akış alanına işaret etmektedir. göre son zamanlarda anlam ve değer üretme nokta-
ları yurt ötesidir, bir başka deyişle yerel sınırlandır-
d. İdeo-alan: İdeolojik mesajlarla ilgili boyuttur.
malardan bağımsızlaştırılmıştır. Ancak bu yurtsuz-
Özellikle özgürlük, insan hakları, egemen-
laştırma hareketinde söz konusu değer ve anlamlar
lik, temsil gibi Aydınlanma Dönemi’nin
denk gelecekleri çoğu insan için geçerli değildir ve
ruhunu taşıyan fikirlerin güçlü ve etkili akı-
daha katı bir yurt temelli yaratımla ile birlikte yü-
şının olduğu alana tekabül etmektedir.
rümektedir (Bauman, 1999:9-28) Ayrışmalar, ye-
e. Medya-alan: Kitle iletişim alanının yaratım- rel ile küresel arasındaki tansiyonu yükseltirken, bir
larını açıklayan boyuttur. Bu alanda gazete, yandan da yaşanan dengesizliklerin, eşitsizliklerin
dergi, televizyon -şimdilerde büyük oranda dile getirilme biçimleri ortaya çıkmaktadır. Sosyal
sosyal medya- gibi araçlar üzerinden akan antropolojik açıdan bu dinamik ve çelişkilerle dolu
haberlerin, dizilerin, filmlerin bir enfor- manzaranın çekiciliği yüksektir ve deneyimsel ola-
masyon akışını mümkün kılmalarıyla ilgili rak çalışılması gerekmektedir.

250
8
Sosyal Antropoloji

Öğrenme Çıktısı
1 Küreselleşme ve kültür kavramları arasındaki ilişkiyi kavramak
2 Küreselleşme bağlamında kültürel akışları ve etkilerini açıklamak
3 Modernlik ve postmodernizm yaklaşımları ile sosyal antropolojiyi ilişkilendiren düşünceleri açıklamak

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Tişört Yolculukları: Afrika’da Zygmunt Bauman’ın “Akış-


İkinci El Kıyafetler Üzerine kan Hayat” adlı kitabını
“Küresel kültür” kavramı Bir Belgesel (T-shirt travels: okuyarak küreselleşmeye
üzerinden ulus-devletlerin A Documentary on Second dair konuları ve sosyal ant-
içlerinde bulundukları çe- Hand Clothes in Africa, ropolojik noktaları arkadaş-
lişkileri araştırın. 2001) adlı belgesel filmi larınızla paylaşın (Akışkan
izleyerek kültür akışları ile Hayat, Ayrıntı Yayınları,
ilişkilendirin. 2018).

KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜR laşımları ortaya koymaktadır. Ekonomik, siyasal,


BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DE askerî, teknolojik alanlardaki güç ilişkilerinde ay-
ANTROPOLOJİ rıcalığa kavuşmuş olan ve diğer ülkeler üzerinde
bir kontrol mekanizmasını işletebilen toplumla-
Ekonomik kalkınma çalışmalarına odaklanmış rın stratejilerinin bir parçası kültürdür. Kültürün
iktisatçılar ve modernleşmeye kafa yoran bilim in- böylesine yayılmacı bir siyasetten bağımsız olması
sanları az gelişmiş, gelişmekte ve çok gelişmiş ülke düşünülemez çünkü bu yayılmacı ve kontrolcü güç
sınıflamaları yaparlar. Ayrıca modern-geleneksel kültüre de yansımakta ve bir bağımlılık durumu
ülkeleri ve toplumlarını Batı’nın ideal bir model yaratmaktadır (Şen, 2008:44).
olarak sunulduğu bir şema üzerinden açıklamaya
çalışırlar. Örneğin Max Weber de rasyonel kapita- 1970’lerde bilim ve teknolojideki ilerlemeler ka-
list gelişmenin nitelikli biçimde Batı’da yükselişine pitalizmi yeniden yapılandırmaya hizmet etmiştir.
işaret etmiştir. Bu ideal modele diğerlerinin aynı Öyle ki aynı tarihte kapitalizmin tecrübe ettiği kri-
aşamaları geride bırakarak benzemeleri aynı za- zin çözüme ulaşmasını kolaylaştırmış, özünde var
manda bir zihinsel inşanın gerçekleşmesi demektir. olan küreselleşme olgusu da hızlanmıştır. Pazarı ge-
Zira ideal modelin içeriği, Avrupa-merkezci tarih nişletmek ve sermayenin akışının önündeki engel-
yazımı ve bilim üretme modellere ulaşmakla ku- leri kaldırmak yeniden yapılanmanın koşulu olarak
rulmuştur. Disiplin olarak antropolojinin doğuşu görülmüştür. Ancak ulus-devletler tüm belirleyici
ve incelemeleri, mesela Weber’in “Protestan Ah- ilkeleriyle bu akışın önünde durmaktadırlar ve bu
lakı ve Kapitalizmin Ruhu” çalışması, insana dair sınırlayıcı gücün aşındırılması gerekmektedir. Bu
varoluşsal dürtüleri ve üretme kabiliyeti üzerinden amaçla, ulus-devletlerin ekonomi alanındaki yet-
Batı’nın üstün ve özgün özellikleri şeklinde yak- kilerinin çoğuna ulus-üstü kurumların el atmaları

251
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

sağlanmaktadır. Merkezî devlet yetkilerinin çoğu dan hoşnut değildir. Küreselleşme sadece modern
da yerel yönetimlere bırakılmıştır. Bu durumda devletlerin farklı alanlardaki zengin kaynaklarını
yerel yönetimlerin desteklenerek güçlendirilmele- dikkate almadan ilerlemekle ilgilenmektedir. Özel-
ri hep gündemde kalmıştır. Bu gelişmeler ışığın- likle geçmişten ve güçlü kültürel belirleyicilerinden
da, ekonomik küreselleşme açısından bakıldığında, koparılmaları etkisiz ve yönlendirilebilir bir birim
1980’lerden itibaren dünyada sermaye akışına ge- olarak küresel sisteme katılmaları en ideal sonuç
tirilen sınırlardan vazgeçilmesi ile birlikte finansal olacaktır. Ulus-devletlerin küreselleşme karşı-
küreselleşme gelişmiş devletlerin makro dengele- sında siyasi, ekonomik ve sosyokültürel güçlerini
rinde meydana gelen değişmelerin etkilerini kısa yitirdiklerini iddia edenler ve aksine bu güçlerini
sürede diğer dünya ülkelerinde yansıtmaktadır. devam ettirdiklerini sadece yeniden yapılanma sü-
Özellikle gelişmekte olan ekonomilerde bu etki reçleri geçirdiklerini tartışanlara karşılık Türkiye,
daha büyük olabilmektedir. Türkiye açısından da kendisini küresel talepler karşısında zor durumda
küresel ekonomideki gelişmeler oldukça önemlidir. bıraksa da millî tarihi, kültürü, kimlik ve değerleri
Örneğin; enerji bakımından dışa bağımlı durumda üzerinden olabildiğince oldukça net bir tavır ser-
olan Türkiye, enerji fiyatlarının yükselişlerinden et- gilemektedir. Şöyle ki; milliî kültürlerin, dışardaki
kilenmektedir ve cari açıkları artmaktadır. Küresel kültürlerin doğrudan etkiye maruz kalmalarıyla
ekonomide yaşanan çarpıcı dalgalanmalara karşılık birlikte iki tepkileri vardır: Direnç gösterme ya da
faizler ve kurlardaki yükseliş ekonomistlere göre uygun bulma (Büyükuluslu, 2000: 122). Eğer bir
cari açığın dış finansman ile karşılanmasından do- modern devlet toplumunun dışardan hızla dayatı-
layıdır. O hâlde cari açığın yarattığı bu hassasiyet, lan bir kültürel bir etkiye karşı sert direnç göster-
onu uygun seviyelere getirmekle mümkün olacak- diği gözleniyorsa, burada güçlü bir ulusçuluk an-
tır (Aydoğuş, 2006:50). Böylece risklerden endişe layışı üzerinden hissedilen millî bilinç varlığından
duyan yatırımcıların yüzlerini Türkiye ekonomisi- ve millî kültür politikalarından bahsedilmektedir.
ne doğru yeniden çevirmeleri mümkün olacaktır. Günümüzde bilim ve teknolojinin hızla ilerle-
Siyasal küreselleşme noktasında bir ulus-devlet diği ve özellikle tüketim alışkanlıkların çeşitlenerek
olarak Türkiye, küresel siyasi beklentilerin daima arttığı küresel kültür, yeni âdet ve alışkanlıkların
stratejik öneme sahip bir noktasında durmasıyla ortaya çıkışı için bir kaynak olarak görülmektedir.
birlikte, küresel göç ve kültür hareketlerinin de kayda Kanadalı düşünür Marshall McLuhan’ın (1994)
değer uğraklarından biri olmuştur. Baykan Sezer’e ileri teknolojik ilerleme ve bir nevi kuşatma şek-
göre (1991), 20. yüzyılda ana sorun, Batılı dün- linde yayılan iletişim araçları üzerinden kurgula-
ya egemenliğine direnç gösteren Doğu ülkelerinin dığı küresel köy için ilk aşama, homojen toplumsal
Batı tarafından kontrol altında tutulmaları sorunu yapılara sahip millî kültürleri çözmeye çalışarak
olmuştur. Bu noktada Korkut Tuna’nın (1998) vur- bir anlamda melezleştirmenin yolunu bulmaktır.
gusu da önemlidir: Batı’nın egemen dünya düzeni Devam eden süreçte melezleşme özelliği gösteren-
ve küreselleşme arasındaki ilişki üzerinden kurgula- lerin, bir anlamda Batı tarafından ileri teknolojik
dığı dünya düzeni içerisinde Türkiye’den beklentisi ve diğer sunumları “uygun bulma” ile ortaya çık-
Batı egemenlik unsurlarından birini seçerek kont- mış kültürlerin, giderek küresel köye katılmaları ile
rolleri altındaki dünya ilişkilerine dâhil olmasıdır. homojenleştirme idealinin hakikate bürünmesi güç-
Böylece Türkiye ile birlikte diğer Batılı beklentilere lenmektedir.
aykırı siyaset ortaya koyabilecek potansiyele sahip Dil konusunu unutmamak gerekir, çünkü bahsi
ülkelerin de Batı dışı siyasi pratiklerini kontrol ede- geçen homojenleştirme hedefinin içindeki diğer bir
bilmek amaçlanmaktadır. Bu sisteme dâhil etme nokta olarak çok önemli bir kültürel değer kabul
çabası da hiç şüphesiz hedefteki toplumlar açısın- edilir. Dil bir kültür taşıyıcısıdır. Dünya literatü-
dan hem sosyolojik hem de sosyal antropolojik bir ründe bakıldığında “1984” adlı eserinde George
problem alanı açmıştır. Çünkü küreselleşmenin Orwell “biz kelimeleri yok ediyoruz. Her gün sürü
baskı kuran ruhu, Türkiye gibi modern devletlerin ile yüzlercesini. Dili iskelet haline getirinceye kadar
tarihsel deneyimlerine bağlılıkla geleceklerine bak- kesip biçiyoruz” diyerek dildeki tahribatın niteliğini
malarından, onu da özgün tarihsel, siyasi ve kül- haber vermiştir. Ulus-devletler açısından bakıldı-
türel gelenekler bağlamında kurmaya çalışmaların- ğında ise kültür, dil ve insan arasındaki mesele bir

252
8
Sosyal Antropoloji

milliyet, bir kimlik meselesidir. Dil birliği, bir mil- Batılılaşma hareketlerine doğru götüren süreçlerde
letin öz kültürünün ve sosyal varlığının kanıtıdır. rastlandığını gözlenmektedir.
Bu nedenle bu kanıtın kirlenmesi, bozulması ya da
tamamen önemini yitirmesi gibi bir konu daima
politik bir mesele olmuştur. Türk bilim insanı, Ok-
Türkiye’de Sosyal Antropolojinin
tay Sinanoğlu (2007:2) “en yakın tarih ve bugünkü Gelişimi
dünya sahnesi de gösteriyor ki, iktisadi olsun, siyasi On dokuzuncu yüzyılda sosyal antropoloji ev-
olsun, kültürel olsun, bağımsızlıklarını, dünyada- rim kavramının hayli yürürlükte olduğu bir alan
ki şerefli yerlerini, ancak kendi benliklerine sahip, olarak işliyordu. Sosyal antropologlar bu kavramın
kendilerini aşağı görmeyen kendilerine güvenen mil- etkisi altında toplum kavramını anlamaya ve ev-
letler koruyabiliyor, yapıcı ilerleyici ruha sahip ola- rimini açıklamaya çalışıyorlardı. Böyle olunca da
biliyorlar” diyerek millî dil üzerine odaklanma ge- birçok sosyal bilimcinin yaklaşımı gibi insan top-
reğini vurgulamıştır. Aynı metinde, Mustafa Kemal lumun bir organizma olduğu varsayımı üzerinden
Atatürk’ün de dili, milliyetin en açık özelliği kabul düzenlenmiş kurallara toplumun da uyduğunu
ettiği ve millî hissiyatın yitirilmemesi için önemini kanıtlama yolunda çabalıyorlardı (Saran, 2011:
kesin olarak kabul ettiği vurgulanmaktadır. 78). Türkiye’de antropolojinin hekimlerin çalışma
Anlaşılacağı üzere, ulus-devlet ve antropoloji alanı olarak doğduğunu söyleyen Zafer Toprak’ın
arasındaki ilişkiyi çizen aslında tarihsel süreçler ve (2019:75) yanı sıra Sibel Özbudun da (2012:223)
dönemlerdir. Çünkü bir ülke tarihi ve kültürü ara- genel olarak Türkiye’de antropolojinin ilk adımla-
sındaki ilişkide aynı zamanda bir kimlik ve varlık rının I. Meşrutiyet Dönemi’nde (1876-1878) yurt
mücadelesi ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme karşı- dışına giden tıp öğrencilerinin evrimcilik yaklaşı-
sında bir ulus-devletin kültürel değerleri ve kabul- mından etkilenmiş olarak dönmelerinde gözlen-
leri üzerinden sürdürdüğü bir varlık mücadelesinin diğini söylemiştir. Toprak’a göre (2019: 50-51),
içeriği, bir ülkenin kuruluş tarihi, siyasi tarihi, ka- Darwin’in görüşlerinin öğrenilmesiyle birlikte
pitalizmle tarihi ve deneyimlediği toplumsal deği- beşerî ve sosyal bilimlerde “uhrevi” olandan “dün-
şimlerin karşılıklı analizine dayanmaktadır. Nite- yevi” olana doğru bir bakış açısı değişimi açık bir
kim Türkiye’nin bir ulus-devlet olma deneyiminde şekilde gözlenmişti. Osmanlı’da da bu şekilde bir
Afet İnan’ın da önemsediği bilim dalı önce tarihtir dönüşüm, 19. yüzyılın ikinci yarısında Mecmua-i
fakat hemen yanı başında antropoloji bulunmalı- Fünun Batı’da feyz alarak insanın evriminden bah-
dır. Şüphesiz bu antropoloji anlayışında fizik ant- sedişiyle kendini göstermişti. Dinsel nedenlerle
ropoloji ve sosyal antropoloji aynı formül içinde titiz ve özenli bir biçimde Beşir Fuad, Şemseddin
yer almaktadır. Özellikle Türklük, Türklerin ana Sami ve Ebuzziya Tevfik tarafından yazılan eserler
yurdu Orta Asya ve “vatan” olarak nitelenen Ana- dikkate değerdi. Özellikle Kitabhane-i Meşahir di-
dolu coğrafyasının tecrübe ettiği tarihsel geçişlerde zisinden çıkan Buffon adlı eser antropoloji açısın-
ve antropolojik geçişlilik de (arkeolojik, kültürel, dan önemliydi ve Ebuzziya Tevfik tarafından ya-
sosyal ve ekonomik yaşama dair bulgular elde et- zılmış Comte de Buffon’u anlatan bir çalışmaydı.
mek açısından) son derece önemlidir (Şen, 2008). Ayrıca Şemseddin Sami’nin “İnsan” ve “Yine İnsan”
(1880) adlı eserleri vardı: İlkinde, insan ve yeryü-
Özbudun (2012), antropolojinin tarihsel ilerle-
zünün geçirdiği evreler anlatılıyordu. İkincisinde
yişinde en önemli eleştirinin onun Amerika Birle-
ise insanoğlunun yeryüzünde ortaya çıkışı ve ilkel
şik Devletleri ve Britanya antropoloji geleneklerine
insanların hayatlarını nasıl şekillendirdikleri anla-
dayalı ilerleyişe paralel bir şekilde Anglo-sakson
tılıyordu. Yurt dışından dönen gençler iki tezden
merkezci oluşunda yattığını anlatmıştır. Tam da bu
etkilenmişlerdi: a) Türlerin ortak atalara sahip ol-
nedenle 1990’lar biterken, dünyadaki çeşitli ant-
duklarını savunan yaşamın yegâne ve devasa bir
ropoloji gelenekleri arasında bu merkezciliğin dı-
“evrim ağacı” olarak ele alınması gerektiğini öne
şında kalan diyalog hareketleri önem kazanmıştır.
süren Darwinci tez. b) Birbirine zamanla eklenen
Amerika, Avrupa’da küreselleşmenin geniş tartışma
parça parça dizinsel dönüşümlerin çok uzun bir
alanından yüzler Türkiye’ye çevrildiğinde antropo-
süreçte, fark ettirmeden, canlıların karmaşık ve
lojinin ilk adımlarına Osmanlı İmparatorluğu’nun

253
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

kusursuz yapılarını oluşturduklarını, doğal çevre- eski uygarlıkların ilk katmanı oldukları iddiasını
ye intibak ederek edindikleri özellikleri kalıtımla ortaya atmıştı (Timur, 1994). 1933 yılında İs-
sonraki nesillere taşıdıklarını savunan Lamarkçı tanbul Darülfünunu artık İstanbul Üniversitesine
tez. Osmanlı evrimcilerinin amacı bu yaklaşımla- dönüşmüştü. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi
rı giderek zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu’nda bünyesine dahil edilen Antropoloji Enstitüsü de
ıslahat yapılmasını sağlayacak fikirleri ve tartışma- artık Türk Antropoloji Enstitüsü adını almıştı (Bk,
ları gündeme getirmek için kullanmak olmuştu. web: DTCF, Antropoloji Bölümü/Tarihçe) 1932’te
Özbudun’a göre (2012:224) o dönemlerde sosyal/ Yusuf Akçura’nın başkanlığında gerçekleştirilen ilk
kültürel antropoloji, hatta etnografya, ulus-devlet Türk Tarih Kongre’sinde, Reşit Galib’in “Türk Irk
anlayışı üzerine kurgulanan Türk halkının tüm ve Medeniyet Tarihine Umumi Bir Bakış” başlıklı
kültürel verilerini incelemeyi amaç edinmiş birer konuşması ve İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi
bilimsel çalışma alanı olarak gündemdelerdi. Öyle Antropoloji öğretim elemanı ve yurt dışına gön-
ki, II. Meşrutiyet ilanını takiben Türkçü akımlarla derilen yukarıda bahsi geçen gençlerden biri olan
birlikte sosyal ve kültürel antropoloji çalışmaları da Şevket Aziz Kansu’nun “Türk Irkının Antropolojisi”
yükselişe geçmiştir. başlıklı konuşması dinlendi. Kansu’nun konuşma-
Türklere hem uygarlık tarihi içinde hem de Ba- sında, dünyada insanın bir evrim ürünü olduğu
tılılaşma kapsamında içinde itibarlı bir konum sağ- ve bu evrim dizininin hayvanlardan insanlara ka-
lama çalışmaları meşrutiyetten cumhuriyete kadar dar geldiğini vurgulamıştı. Bu noktadan hareketle
devam etmiştir. Türk Yurdu Dergisi’nin kuruluşu insanlığın evrimi Türk kimliğinin meydana gelişi
da antropoloji çalışmalarının sosyoloji çalışmaları ile eş biçimli olarak açıklanmıştır (Toprak, 2019).
yanında yer bulması açısından önemlidir. 1911’de 1937 yılında yapılan aynı kongrede E. Pittard,
Yusuf Akçura sorumluluğundaki bu dergi, Türk ay- “Anadolu’yu tüm uygarlıkların kökeni olan kutsal bir
dınları arasında bir siyasi fikir dergisi olarak Türk- toprak” olarak ilan ediyordu. Anadolu Türklüğünü,
çülük akımı içinde de büyük ilgi uyandırmıştır. Sümerlerden, Hititlere kadar uzanan önemli bir
karışımın mahsulü olarak tanımlıyordu (Katoğlu,
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, 1923’te, fizik
1989:420-423).
antropoloji çalışmaları kapsamında, yayımlanan
“İnsanın Irksal Tarihi” (The Racial History of Man)
adlı eseriyle antropolog Roland R. Dixon insan nü-
fuslarını kafatası yapılarına göre kategorileştirme
tekniği içinde Türk tipini brakisefal (yuvarlak kafa-
tası yapısına sahip) kategoriye koymuştu. İsviçreli
antropolog Eugeene Pittard da aynı ölçüm ile Türk-
lerin brakisefalliğini ilan etmişti ve Türkçü çevre-
lerden fazlasıyla ilgi görmüştü. Dahası Türk Tarih
Tezi önemli oranda Pittard’ın kavramlarına dayalı
olarak oluşturulacaktı. 1925’te
İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi’nde Tür-
Resim 8.10 Türk Tarih Kongre’sinde Eugéne Pittard, 1937.
kiye Antropoloji Tetkikat Merkezi kuruldu, aka-
binde “Türk Antropoloji Mecmuası”nı yayınladı. Kaynak: https://tr.pinterest.com/
Nurettin Ali Berkol, Neşet Ömer İrdelp, Süreyya pin/708894797572997161/
Ali, İsmail Hakkı ve Dr. Mouchet bu araştırma ve
eğitim merkezinin kurucu üyeleriydi. Merkezin Türk antropolojisindeki yerleri nedeniyle tarih
amacı, tüm insanlık karşısında Türk ırkının ger- ve antropoloji bileşkesinde çalışan Afet İnan, ant-
çek yerinin belirlenmesi için çalışmaktı. Anlaşıldığı ropolojinin disiplin olarak kurumsallaşmasında
gibi biyolojik ve fizik antropoloji araştırmaları ile ve yaygınlaşmasında rol oynayan Şevket Aziz Kan-
gündeme gelen bu merkez, aynı zamanda etkin bir su, onunla çalışan ilk araştırma görevlisi ve sonra
antropoloji eğitimini de önemsemekteydi. 1929’da bölüm başkanı olan Seniha Tunakan, Ankara’da
Paris’te siyasi ilimler eğitimi almış Türk siyasetçi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Antropoloji
Reşit Safvet Atabinen, Eugéne Pittard’dan etkilen- Bilimleri’nde çalışan Muzaffer Süleyman Şenyü-
mişti ve onun kuramından yola çıkarak Türklerin

254
8
Sosyal Antropoloji

rek ve ilk etnoloji doçenti Nermin Erdentuğ antropolojinin Türkiye’de yol alışında önemli isimlerdir. Fi-
zik antropolojinin ilk adımlarının yanına sosyal antropolojinin ilk adımlarını da ekleyen etken Nermin
Erdentuğ’un en önemli girişimi etnoloji kürsüsünü kurmak olmuştur. 1950’lerde tarıma dayalı ekonomi ve
aile kurumundaki değişim, artan nüfus, kentleşme ve iç göç ile birlikte ve 1960’lardaki planlı ekonomiye
geçiş köy sosyolojisi alanı altında halkbilim, sosyoloji ve sosyal antropoloji iç içe geçmiştir. O dönemde sos-
yal antropoloji “ilkel toplulukların bilimi” ya da “kültüre odaklı bilim” olarak tanınsa da özellikle Ankara
Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi çıkışlı antropologların halk bilime özgü motiflerle de beslenmiş
etnografik çalışmaları akademik literatüre oldukça katkıda bulunmuştur (Özbudun, 2012:224-225). Sos-
yal antropolojinin ve etnolojinin gereği olan saha araştırmasını da antropoloji ders programına başlı başına
bir ders olarak yerleştirmiştir (Münüsoğlu, 2010:2-5). Erdentuğ’un 1956’da Hal Köyünün Tetkiki, 1959’da
Sün Köyünün Tetkiki, 1966’da Ankara İli ve Köylerinde Sosyal Hizmetler ve Sosyal Antropoloji Bakımından
Bir Araştırma, 1977’de Sosyal Âdet ve Gelenekler, 1981’de Türkiye’de Çağdaşlaşma, Eğitim ve Kültür Mü-
nasebetleri çalışmaları yayımlanmış, hem etnografik hem de sosyal ve kültürel antropoloji çalışmalarına
öncülük etmişlerdir.


Resim 8.11 Şevket Aziz Kansu (1903-1983) Resim 8.12 Afet İnan (1908-1985) Resim 8.13 Nermin Erdentuğ (1917-2000)
Kaynak: Her üç resim için bk. //www.biyografya.com

Afet İnan (1908-1985), tarih içerisinde her ferdin birey olarak önemini vurgulayarak, kazanılan ba-
şarılarda sadece ön plana çıkan komutanların, önderlerin, liderlerin değil, tüm halk kitlesinin de payı
olduğunu aktarmıştır. Böylelikle halk kitleleri kendi önemlerinin farkına varacak ve bunun beraberinde
getirdiği “doğal” yükümlülükleri de üstleneceklerdir. Bu sayede bireylerin özgüvenleri sağlanmış olacaktır.
Afet İnan’ın üzerinde durduğu “birey” meselesi modernizmin etkisini taşımaktadır. Ancak bu kavram,
aynı zamanda modernizmin bir çelişkisine işaret etmektedir: Bir taraftan “birey” olma yönünde çağrıda
bulunurken, bireyciliği modernliğin koşulu edinerek mücadelesini yürütürken, diğer taraftan bir ideoloji
olarak zamanla güçlenecek olan “milliyetçilik” ilkesi, “bir” olmak, tek bir “cemaat” olmak gibi koşulları or-
taya çıkarmaktadır. Afet İnan, tarihsel olaylar içerisinde bireylere önem atfeden yaklaşımında, bu çelişkinin
aslında ulus ruhunun kişilere yüklediği sorumlulukların altını çizdiği için bir parça kendini telafi ettiğini
belirtmiştir.
Metin Özbek de 1977’de Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümünde genç bir antropolog olarak
asistanlık yapmış, 1993 senesinde ise bu bölümün başkanlığına getirilmiştir. Fizik antropoloji alanında
geniş bir literatüre sahip olan Özbek, çalışmalarında dikkate değer bir tarih izlemi ile insan, ırk, uygarlıklar,
kültür kavramlarına yönelik incelemeler yapmıştır. “Irklara Veda: Yaşasın Biyolojik ve Kültürel Çeşitlilik”
adlı eserleriyle (2015) bugün, insanın geçmiş uygarlıklardan günümüze kadar gelen kültürel zenginliklere
karşılık teknolojik insan olma niyetiyle ortaya çıkmasına rağmen patolojik insan oluverişinin çözümlemesini
yapan, dolayısıyla yolu ve meselesi fizik antropoloji kadar sosyal antropoloji ile de çakışan bir eser yayım-
lamıştır.
Mübeccel Kıray, sosyoloji için olduğu kadar sosyal antropoloji için de önemli bir araştırmacıdır. Çünkü
Kıray, 1950’de Northwestern Üniversitesinde ikinci doktorasını sosyal antropoloji alanında yapmıştır ve

255
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

ünlü antropolog M. J. Herskowits’in danışmanlı- tüm antropolojik disiplinlerin tarihî birliğini, ilişki
ğında “Dört Farklı Kültürde Gösterişçi İstihlak Eği- ve bağımlılığını yansıtmak olarak belirtmiştir. Türk
limleri” başlıklı tezini vermişti. Çoğunlukla nicel Kimliği’nde ise ulusal kimliği oluşturan çoğu ortak
araştırma yöntemlerini, bir başka deyişle, pozitivist değerleri, kültür olgusunun bağımlı unsurları ola-
metodolojinin sayısal tekniklerini kullanmasının rak kabul etmek gerektiğini vurgulamaktadır. Bu
yanında, niteliksel araştırma yöntemleri olarak bi- kavramlaştırmanın anlaşılması durumunda millî
linen derinlemesine görüşmeleri, odak grup görüş- tarihi, kültürel veya ulusal kimliği; vatan, toplum,
melerini, etnografik teknikleri kullanarak da veri kültür, din ve dil gibi varlık simgelerinin birliği
topluyordu. Kıray’ın gerçekleştirdiği köy ve kasaba olarak yorumlamanın mümkündür. Güvenç, bu
monografileri de bu metodolojik özgünlüğü yan- modeli Ziya Gökalp’ın Türk milliyetçiliği mode-
sıtmaktadır (Kıray, 1999). line benzetmiştir. Bu modelin içindeki unsurlar,
ne kadar çok uyumlu ve birbirlerine ne kadar çok
bağımlı olurlarsa ulusal ve toplumsal kimlik de bu-
gün ve gelecekteki varlık için o kadar güven verici
olacaktır. Ancak böyle bir özdeşlik en ideal model
olarak bilinen Japonya’da bile kusursuz bir biçimde
oturmamıştır. Çok kültürlü toplumlarda bu özdeş-
liğin tam olarak kurulması güçtür. Esasen dünyada
bu tarz bir ideale yaklaşan bir homojen toplum ör-
neği neredeyse bulunmamaktadır Gerçi kendisinin
de “kıssadan hisse” olarak Türk Kimliği eserinin ilk
sayfasındaki mesajlarından biri şudur: “Bize yakı-
Resim 8.14 Prof. Dr. Bozkurt Güvenç (1926-2018). şan; çeşitlilik içinde birlik olabilmektir” (Güvenç,
Kaynak: https://www.biyografya.com/biyografi/4722,
1995: 1, 354.).
Google tarama. Antropoloji Derneği, 1992 yılında Nephan
Saran’ın kurucu başkanlığında İstanbul Üniversi-
tesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü me-
Bozkurt Güvenç, hem mimar hem de antropo- zunlarının girişimleriyle kuruldu. Bu dernek günü-
logdur. 1997’de Türkiye Bilimler Akademisi şeref müzde de etkin bir biçimde antropoloji kongreleri,
üyesi seçildi. Antropoloji tutkunu olduğu kadar seminerler, araştırmalar, kitap yayınlama gibi bi-
eğitim ve öğretimdeki değişmeyen idealist tavrı, limsel faaliyetlerine devam etmektedir. Antropoloji
öğretmenliğe atfettiği üstün değer ile de tanınmış Derneğinin amaçlarına yönelik temel görüşler ve
bir bilim insanıdır. “Kültürün değişen bir varlık faaliyetler şu şekilde özetlenebilir:
alanı olduğu” gerçeğini, Columbia Üniversitesin-
deki insanbilim derslerinde (1962-63) öğrendiğini a. Antropoloji meslek mensupları arasındaki
her fırsatta anlatmıştır. Hacettepe Üniversitesinin entelektüel bağlantıyı, iş birlikçi bir iletişi-
kurucuları arasında olan Güvenç, 1969’da da bu mi ve dayanışmayı sağlamak.
üniversitede İnsanbilim Bölümünü kurmuştur. b. Antropolojinin bir bilim dalı olarak adını
1971’de Türkiye nüfusunu inceleyen ve demogra- duyurmak, hem fizik antropolojiyi ve hem
fik özelliklerini gözler önüne seren Türkiye Demog- de sosyal antropolojiyi kapsayan bir daya-
rafyası adlı eserini yazdı. 1990’ların sonuna kadar nışma anlayışı içinde akademik çalışmalar
Sosyo-kültürel Değişme, İnsan ve Kültür, Japon Kül- yapmak.
türü yayınlanan başlıca eserlerindendir. 2000’lerde c. Özellikle niteliksel araştırma yöntemleri ile
Türk kültür tarihinin kaynaklarına odaklandığı ve çalışan sosyal antropolojik alan anlayışının
on yıl süren çalışması Türk Kimliği çalışması ya- ve pratiklerinin yaygınlaşmasına destek ver-
yımlandı. Güvenç, İnsan ve Kültür’ün ön sözünde mek.
eserinin amaçlarını, genel antropoloji, arkeoloji, d. Antropologluk mesleğini tanıtmak ve aka-
sosyal/kültürel antropoloji ve etnoloji derslerine demik gelişimine katkıda bulunmak.
fayda sağlamakla birlikte, arkeolojiden dil bilime,
e. Konferans, toplantı, sergiler ve özellikle sos-
fizik antropolojiden sosyal/kültürel antropolojiye
yal-kültürel antropolojinin kullandığı nitel

256
8
Sosyal Antropoloji

araştırma yöntemlerinin öğretilmesi ve uy- belirtmiştir. Ancak çağdaş toplumsal bilimler, bu


gulanması konularına dayanan kurslar dü- karışıklığa yol açan birtakım etmenleri detaylı bi-
zenlemek ve plan, proje, araştırma, bilimsel çimde tartışılabileceklerdir. Toplumsal ve kültürel
çalışma yapmak ve yapılmaları için destek yapı aslında keşfedilmesi gereken bu etmenlerin
vermek. işlevlerinin ürünüdür. Bu işlevselliği kavramak ve
f. Meslekle ilgili yayımlar yapmak. bunların ilkelerini keşfetmek için sosyal veya kül-
türel antropoloji öncelikle insan kültürlerini tüm
Nephan Saran (1924 – 2008), 1947 yılında
özellikleriyle bilmeli, bu karmaşık bileşimi onu
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden me-
tahrip etmeden parçalarına ayırarak incelemelidir.
zun oldu ve Amerika’da St. Louis Üniversitesi’nde
Bu tür bir inceleme, farklı kültür seviyelerindeki
yüksek lisans öğrenimine devam ederek, Amerika
toplumları kapsamalı ve sosyal antropoloji pozitif
Çocuk Mahkemeleri sisteminin Türk Ceza huku-
bilimlerin yaptığı gibi olaylar üzerinden inşa edil-
kuna tatbiki konusundaki teziyle 1955’de master
melidir. Antropolojik olaylar, tam da etnolojinin ve
derecesini aldı. Türkiye’ye dönüş yaparak avukatlık
etnografinin oluşturduğu verilere karşılık gelirler.
yaptıysa da daha sonra tekrar Amerika’ya giderek
Farklı farklı kültürlere dair tasvir türünde verilerin
aynı üniversitede “Anomie” başlıklı tez çalışması ile
elde edilmesinden sonra sosyal antropoloji, kültüre
1960 yılında doktorasını aldı. Yüksek lisans öğre-
ilişkin analitik kuramı oluşturacaktır
nimi sırasında kendisini büyük bir tutkuyla sosyal
antropolojiye de vermişti. 1961’de Türkiye’ye dö-
nüş yaptığında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa-
kültesinde yeni kurulmuş olan sosyal antropoloji
kürsüsüne asistan olarak atandı. “İstanbul Şehrinde dikkat
Polis ile İlgisi Olan 18 Yaşından Küçük Çocukların “Antropolojinin önemli bir dalı da yirminci
Sosyo-Kültürel Özellikleri Hakkında Bir Araştır- yüzyılda gelişen sosyal antropolojidir. Avrupa’da
ma” çalışması ile devam eden akademik kariyerini özellikle İngiltere’de 1908-1910 yılları arasında
emekliliğine kadar tutkuyla sürdü. Antropoloji adlı gelişen sosyal antropoloji; insan davranışlarının
kitabı bu bilimsel alanın kuramsal ve uygulamalı karşılaştırmalı incelenmesi olarak tanımlanabilir.
tüm özelliklerini anlaşılır ve detaylı bir dille ak- Birleşik Amerika’da bazen etnoloji sözcüğünün ye-
tarmaktadır. Bu kitapta (1992:132-133) çağdaş rine kullanılırsa da genellikle insan davranışlarına
toplumsal bilimlerin hem insanın hem de kültü- yaklaşımın bir boyutunu oluşturur. Ayrıca belirli
rün karmaşık yapılarına nelerin neden olduğu- problemlerin kültür, toplum ve kişilikle ilgili yö-
nu incelemenin tam olarak mümkün olmadığını nünü de inceler”(Saran,1992:22).


Resim.8. 15 Prof. Dr. Nephan Saran (1924-2008) Resim 8.16 Prof. Dr. Akile Gürsoy Resim 8.17 Prof. Dr. F. Belkıs Kümbetoğlu
Kaynak: http://kanalkultur.blogspot.com/2013/07/saran-nephan-nephan-saran.html
Kaynak: https://akademik.beykent.edu.tr/akile-reside-gursoy
Kaynak:https://silo.tips/download/fatma-belks-kmbetolu-zgemi

Akile Gürsoy, 1970’lerde Durham Üniversitesinde sosyal antropoloji bölümünden mezun olmuştur.
Hacettepe Üniversites’nde İnsan ve Sosyal Bilimler Fakültesi Antropoloji bölümüne Bozkurt Güvenç’in

257
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

asistanı olarak girmiş ve 1980 yılında bu bölümde doktorasını tamamlamıştır. Gürsoy’a göre, incelemek
için ele aldığı toplumda çok uzun zaman geçiren her antropolog için nesnellik ve objektiflik konuları farklı
bir önem taşımaktadır. Postmodern yorumlayıcı bakış açısında, etnografik araştırmanın sonuçlarının as-
lına araştırmacı ile toplum arasındaki ilişkinin nasıl kurulduğu sorusunun bir sonucudur. Buradaki temel
vurgu tek bir toplumsal gerçek olmadığıdır. Bir toplumda yaşayan antropoloğun kendi kültürel özellikleri
ve dünya görüşünün de yansıması olarak toplumdan bir görüntü, yani bir sonuç ortaya çıkarması söz
konudur. Postmodern analizler metodolojik açıdan sürekli tartışılsalar da sosyal araştırma dünyasında po-
pülerlikleri sürmektedir (Gürsoy, 2016). Sosyal antropolojide ilgi alanını kültür, nüfus ve sağlık bileşenleri
çerçevesinde kuran, başka bir deyişle sağlık antropolojisi disiplini kapsamında çalışan Gürsoy, bir devlet,
aile ve bireysel karar meselesi olarak Türkiye’de kürtajı incelememiştir. Bir ekonomik kalkınma göstergesi
olmasının yanı sıra bir hayatta kalma meselesine dönüşmüş olan bebek ölüm hızlarına, halk sağlığına, ka-
dın ve çocuk sağlığına odaklanmıştır. Türkiye’de neredeyse bir bulmaca gibi çözülmesi güç olan ve yıllarca
çok yüksek düzeylerde kalan bebek ölüm hızlarını sosyal antropolojik bir kavrayışla Bebek Ölümleri: Türk
Bilmecesi mi? (Infant Mortality: A Turkish Puzzle?) analiz etmiştir. 1992’de yayımladığı bu çalışmada “baba-
nın eğitim düzeyi” değişkeninin diğer annenin eğitiminden ataerkil geniş aile yapısına, hanehalkı refahına
dair değişkenlerden kişisel bağımlılıklara kadar pek çok belirleyicinin yanında bebek ölümlerini başat dü-
zeyde etkilediğini ortaya koyarak uluslararası büyük ilgi uyandırmıştır. Ayrıca, uluslararası platformda en
çok okunan bir Türk antropolog olarak Gürsoy, tanınmış Social Science and Medicine (Sosyal Bilim ve Tıp)
adlı derginin editör kurulunda yıllardır yer almaktadır. Bu dergide sosyal bilim ve sağlık paradigmalarının
farklarını tartışan makalesi dönemin en çok okunan çalışması olmuştur.

dikkat
Genelde ülkemizde antropoloji denilince akla fizik antropoloji gelmekte, bu dalda olanlar “kafatası
inceleyenler” olarak bilinmektedir. Sosyal/kültürel antropoloji ise, insan topluluklarının kültürünü,
yani dil, din, inançlar, aile ve diğer sosyal gruplar, üretim, dağıtım ve tüketim biçimleri, maddi kül-
tür kalıntıları, zihniyet yapıları, davranış kalıpları, semboller, törenler gibi sosyal yönleri bütüncül
bir yaklaşımla incelemektedir. Sosyal kültürel antropoloji de fizik antropolojide olduğu gibi, hem
tarihsel boyut içinde hem de günümüz kültürleri arasındaki benzerlik ve farkları ortaya koyacak
şekilde, diyakronik veya senkronik inceleme yapıyor (Akile Gürsoy, Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü
Platformu, 2016).

Belkıs Kümbetoğlu, sosyal bilimlerde yöntem ilkelerine ve uygulama sorunlarına, gerek eğitim-öğre-
timde gerekse alan araştırmalarındaki önemine dikkat çekmiştir. Araştırma yöntemlerine dair motivasyo-
nunun kaynağının doktora programındaki hocalarından biri olan Akile Gürsoy olduğunu belirten Küm-
betoğlu (2020), Sosyolojide ve Antropolojide Kalitatif Yöntem ve Araştırma, Niteliksel Araştırmalarda Analiz
başlıklı, yeni nesil sosyologlar ve antropologlar için birer rehber kitap olarak nitelendirilebilecek eserleri
yayınlamıştır. Kümbetoğlu’na göre, “sosyal bilim eğitiminde keşfetme, anlama, bilme isteğini karşılayan ku-
ramsal bilginin yanı sıra, bilginin uygulamada nasıl kullanılabileceğinin yolu araştırma yöntemleri derslerin-
den geçmektedir” (2020:10). Yöntem konusuna, özellikle niteliksel araştırmaların uygulanışlarına, itina ile
yaklaşmasının yanı sıra, araştırma sorularını genel olarak kadının toplumsal hayatın her alanına katılımı,
toplumsal cinsiyet ve antropoloji arasındaki ilişkiye dair sormaktadır. Küresel ve ulusal bağlamda sosyal
ve iktisadi tartışmalar hatta Türkiye’de yaşanan afet sonrası problematik durumların toplumsal yansıma-
larına doğrudan odaklanmanın yanı sıra, bu meseleleri toplumsal cinsiyet ile de ilişkilendirerek mercek
altına almış, çok sayıda alan araştırması gerçekleştirmiştir. Kümbetoğlu’na göre (2012:9), sosyal bilimlerde
araştırma hem kavram olarak hem de eylem olarak Türkiye’deki tarihçesi ile birlikte düşünüldüğünde,
kendisini kuşatan toplumsal, politik ve ekonomik şartlar altında yine bu şartların belirlediği “uygunluk”

258
8
Sosyal Antropoloji

derecesi ile var olabilmiştir. Son on yıllardaki şart- nasıl bir antropoloji?” sorusuyla başlamaktadır. Ya-
lar ve eğilimler de düşünüldüğünde, tümü şüphesiz zarlara göre, antropoloji, insana dair birçok soruya
sosyal bilimleri de etkilemiştir: Yeni paradigmalar cevap vermekle birlikte, insana dair yeni sorular
yaratmıştır. Konu, bakış açısı, yöntem bazında de- üreten (fiziksel ve biyolojik durumu, evrimi, sosyal
ğişimler tartışılmıştır. Burada asıl görüngü, sosyal değişimi, sosyal örgütlenme biçimleri, sosyoekono-
araştırmalar sonucu elde edilen bilgilerin toplumsal mik yaşam tarzı, ideolojisi, kültürel özellikleri, sa-
fayda açısından giderek daha çok eleştiriye uğrama- hip olduğu inançlar, cinsiyete bağlı rolleri gibi) bir
sıdır. Bu eleştiriler, genellikle sosyal gerçekliğe ne teşebbüstür. Dolayısıyla sürekli güncel kalmayı da
kadar yaklaşıldığı, ne kadar yansıtıldığı, politika başarmaktadır. Bugün, bu küresel çağda, antropo-
yapıcılar için ne kadar öneri ve uygulanabilirlik loji artık sırf küçük ölçekli toplumlara yönelmiş bir
içeriğiyle ilgilidir. anlama çabası değildir; karışık, çelişkili toplumsal
Antropoloji Derneğinde Nephan Saran, Akile yönelimleriyle günümüz dünyasını/insanını anla-
R. Gürsoy ve F. Belkıs Kümbetoğlu’nun yanı sıra ma girişimidir (2012:13).
bu derneğin amaçlarına uygun işleyişinde, bilimsel Serpil Altuntek, amcakızı-amcaoğlu evliliği, kız
araştırma ve eğitim faaliyetlerinde antropologlarla çocuklarının okullaşması, akrabalık konularında
birlikte çalışan dernek üyesi halk bilimciler, sosyo- sosyal antropolojik alan araştırmaları gerçekleştir-
loglar, psikologlar, iktisatçılar gibi farklı alanlardan miştir. Günümüzde kültürel antropoloji, aile ant-
bilim insanlarının olduğunu belirtmekte fayda ropolojisi, psikolojik antropoloji, antropolojisi,
vardır. Elbette derneğin üyesi olmamakla birlikte etnografya alanlarda dersler vermekte ve bilimsel
antropolog olarak derneğe dışarıdan destek veren çalışmalarını sürdürmektedir. Benzer bir ilgiyle
önemli isimler de mevcuttur. Örneğin Sibel Özbu- Nükhet Sirman da sosyoloji ve antropoloji bağda-
dun gibi. Özbudun, Hacettepe Üniversitesi Antro- şımında kırsal ve tarımsal dönüşüm, akrabalık ve
poloji bölümünde asistanlık ve lisansüstü eğitim aile üzerine odaklı çalışmalar yapmıştır. Dahası
alan bir diğer başarılı antropologdur. Sirman, bu çalışmalarına feminist kuram, etnisi-
Sibel Özbudun (2013), bu bölüm kapsamında te, erkek ve kadın kimliklerinin kuruluşu üzerine
epeyce vurgulanan kapitalizmin bir eşitsizlik rejimi farklı çalışmalar da eklemiştir. Bir akademik söyle-
olduğunu ancak onu eşitsiz yapan koşulları bizzat şide (2008) antropolojinin en önemli özelliklerin-
kendisinin üretmediğini, geçmişteki üretim şekille- den birinin benzerliklerin ve farklılıkların nerelerde
rinin bunun gerçek kaynağı olduğunu vurgulamış- doğduğuna dikkat etmesi olduğunu vurgulamıştır.
tır. Mesela kır/kent, kadın/erkek, kafa gücü/kol gücü Altuntek’in ilerleyişinde “Yerlinin Bakışı” çalışma-
gibi eşitsizliklikler sayılabilir. Kapitalizm bu eşitsiz- sının önemi büyüktür. Epistemolojik ve metodolo-
likleri kendine mal etmiştir ve yaptığı şey sadece jik (yöntem bilimsel) temeller üzerinden “öteki”ni
kendisini sürdürmek için bunları yeniden kurgu- anlamanın yalnızca içeriden bakışla mümkün ola-
lamaktır. Kültür hâlleri adlı eserinde özellikle em- bileceğine iddiasına dayalı bir çalışmadır. “Yerlinin
peryalist küreselleşmenin kültürel alanda yarattığı Bakışı”, etnografik paradigmaları da dikkate alarak
problemleri, yoksulluk, yoksunluk, yabancılaşma, hazırlanmıştır. Bu paradigmalar, 20. yüzyılda bir
marjinalleşme, popüler kültür, göç, içselleştirilen tarihsel dizilimle gerçekleştiğinden çalışma, Anglo-
ırkçılık gibi meseleleri tartışmaktadır. Türkiye’nin Amerikan antropoloji tarihini de yansıtmaktadır.
popüler-kültürel bağlamda yaşadığı tahribatın Böylesi bir kapsamda da Franz Boas, Bronislaw
örnekleri üzerinde durarak “neo-liberal kıyamet” Malinowski, Clifford Geertz gibi önemli antro-
tartışması yapmaktadır. Antropoloji Gözüyle Sınıf, pologların etnografyaya bakış açıları açık biçimde
Kültür, Kimlik; Latin Amerika’da Yerli Hareketleri aktarılmaktadır. Etnografyanın katılmak, tecrübe
gibi özgün çalışmalarının yanı sıra antropologlar etmek, gözlem yapmak, ötekini anlamak şeklinde
Balkı Şafak ve Serpil Altuntek ile birlikte hazırla- düşünülerek ortaya konacak metodolojik araçları
dıkları Antropoloji: Kuramlar, Kuramcılar kitabı, ve bu araçların epistemolojik tabanının kurgulan-
kuramların tarihsel ilerleyişi ile birlikte zaman için- ması hakkında önemli bilgiler vermektedir.
de antropoloji eğitiminin ana kaynak kitaplarından Tayfun Atay, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesin-
biri hâline gelmiştir. Ayrıca Özbudun ve antropo- de Antropoloji öğrenimi görmüş bir diğer antro-
log Gülfem Uysal’ın birlikte yayımladıkları “50 So- poloğumuzdur. Londra Üniversitesi Doğu ve Af-
ruda Antropoloji” (2012) adlı çalışma, “Niçin ve rika Çalışmaları Okulunda (SOAS) da lisansüstü

259
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

eğitimlerini tamamlayarak Hacettepe Üniversitesi birlikte uzun yıllar içinde yarattıkları beklenmedik
Antropoloji Bölümü, Ankara Üniversitesi Dil ve kültürel çeşitliliğinin işleyişindeki ahengin bozul-
Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim (Etnoloji) Bö- mayışının, uzun tarihsel örüntülerinin, dinamik
lümü ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji aktörlerinin, tarihsel ve sosyal/kültürel antropolo-
Bölümlerinde akademisyen olarak görev almış olan jinin iş birliğiyle bir analizini sunmaktadır.
Atay’ın da Beyşehir Gölü Çevresinde Doğa-Kültür Sonuç olarak; Türk antropolojisi 1980’lerin
İlişkisi Üzerine Antropolojik Bir İnceleme, Göl ve sonlarına kadar ağırlık olarak, ulus-devlet olma
insan, Popüler Kültürden Kitle Kültürüne Türkiye İz- koşulları bağlamında, kültür ve milliyetçilik arasın-
lenimleri gibi pek çok çalışması vardır. Atay’ a göre daki ilişkiye bağlı eğilimlerle yapılan çalışmalarla
folk kültürü ve yeni popüler kültür birbirinden kendisini göstermiştir. Bir diğer kolda da kalkın-
farklıdır: “Folk, köy ahalisinin gündelik hayat kül- macı ekole ilgi duyanlar bulunmaktadır. Tarım top-
türüdür. Pop, şehir ahalisinin gündelik hayat kültü- lumundan sanayi toplumuna geçiş, kırsal kalkın-
rüdür. Folk modern öncesi kırsal tarımsal bir yaşamı ma, kentleşme, toplumsal yapı, toplumsal değişim
sürdüren köy ahalisinin gündelik hayat kültürüdür. gibi konularda çalışan antropologlar ve sosyologlar
Pop, modern, kapitalist şehirli ve on sekizinci yüzyıl- görülmektedir. Nitekim bu dönemlerde sosyolo-
dan itibaren de endüstriyel yaşam biçimini sürdüren ji, antropoloji ve halk bilim alanlarının düşünsel
şehir ahalisinin gündelik hayat kültürüdür (Özçe- ve pratik açıdan âdeta kaynaşmış vaziyette işleyişi
tin,2016:7). Atay, popüler kültürü kapitalizm ve dikkat çekmektedir. 1990’lardan sonra “kültürel
getirdikleriyle örneğin sanayileşme, kentleşme ile kimlik” konuları üzerine çalışmaların arttığı gö-
insan hayatı arasındaki ilişkilerle, hatta burjuvaziy- rülmektedir. 2000’li yıllara gelindiğinde yeni ne-
le ilişkili olarak kavramamız gerektiğini salık ver- sil antropologların genellikle Anadolu coğrafyası
mektedir. Folk kültüründe kendi üretip tüketerek içinde çeşitli kültür grupları, inanç sistemleri, göç,
gündelik hayatını idame ettiren insan vardır, yani kentsel ve gecekondu yaşamı sorunları gibi konu-
geçimlik ekonomi mevcuttur. Oysa popüler kültür, lara ilgi duydukları anlaşılmaktadır. Bugün yeterli
piyasa ekonomisi gereği kâr için üretime dayalı ola- bir sayı olmamakla birlikte Türkiye’de 10 üniver-
rak pazarı insan hayatında bir odak hâline getirir ve sitede antropoloji bölümü bulunmaktadır (Özbu-
hayatının bir parçası olur (Özçetin, 2016). dun, 2012:226). Nitekim bunu yine de bir yaygın-
Suavi Aydın ve Kudret Emiroğlu birlikte fizik laşma olarak görmek gerekmektedir. Çünkü bugün
antropoloji, biyolojik antropoloji, sosyal antro- “akışkanlıklar” bağlamında tartışılan küreselleşme,
poloji terimleri yanında ekolleri, tarihi, tanınmış modernite, ekonomi, tüketim, kültür, teknoloji,
antropologları ve çalışmalarını içeren geniş bir yerellik gibi pek çok konu üzerinden sosyal antro-
Antropoloji Sözlüğü yayımlamışlardır. Suavi Aydın, polojinin ilgi ve işlerlik alanı oldukça genişlemiştir.
Modernleşme ve Milliyetçilik, Kimlik Sorunu, Ulu- Gürsoy’a göre (2020) iklim değişikliği, pandemiler,
sallık ve Türk Kimliği, Mardin: Cemaat-Aşiret-Dev- küresel yoksulluk gibi çok önemli problemlerle yüz
let gibi siyasi, iktisadi ve sosyal-kültürel antropo- yüze geldiğimiz ve günümüzde “Antroposen çağ” adı
lojik analizler içeren çalışmalara da imza atmıştır. verilen yeni dönemin içinde, Antropolojinin soru-
Etnisite, milliyetçilik, devlet sorunsalı, etno-tarih, larına, cevaplarına ve bütüncül perspektifine ihti-
yerel tarih ve yerleşim tarihi konularında akademik yaç artmıştır. Bu gelişmeler de şüphesiz özellikle
çalışmaları bulunmaktadır. Suavi Aydın, Kudret sosyal/kültürel antropolojiye olan merak ve ilginin
Emiroğlu, Oktay Özel ve Süha Ünsal’ın birlikte ça- artmasının yanında antropoloji kürsülerinin yay-
lıştıkları Mardin: Cemaat-Aşiret-Devlet; Mardin’in gınlaşması için motivasyon sağlamaktadır.
Hristiyan, Arap, Türk ve Kürt geleneklerinin hep

260
8
Sosyal Antropoloji

Öğrenme Çıktısı
4 Küreselleşmenin Batılı bakış tarzıyla ulus-devletlerden beklentileri karşısında Türkiye’nin
duruşunu kavramak
5 Türkiye’de antropolojinin tarihsel gelişimine yönelik adımları kavramak
6 Türk antropologları ve çalışmalarını öğrenmek

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Aşağıdaki okuma parçasını


Türk antropologları ara- okuyarak, antropoloji dalla-
sından bir bilim insanını Bozkurt Güvenç’in “kültür rından biri hakkında Tıbbi
seçerek antropoloji ve bağ- aşırı yaklaşım” kavramını kü- Antropoloji, Müzik Antro-
lamsallık konusundaki gö- reselleşme ile ilişkilendirin. polojisi gibi alanlardan biri
rüşünü inceleyin. hakkında bilgi sahibi olarak
arkadaşlarınıza anlatın.

261
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

Küreselleşme ve kültür
1 kavramları arasındaki
ilişkiyi sorgulayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Küreselleşme bağlamında
2 kültürel akışları ve
etkilerini açıklayabilme

Küreselleşme, Kültür ve Sosyal


Antropoloji

1 Tüm ülkeler ve toplumlar birbirlerine bağımlılık içinde, neredeyse birbirleri ile iç içe ve daima birbirlerin-
den haberdar olarak yaşamaktalar. Birbirlerinin politik, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamlarını etkiliyor-
lar. John Tomlinson (1999:11), Küreselleşme ve Kültür adlı kitabının ilk bölümünde “modern kültürün mer-
kezinde küreselleşme, küreselleşmenin merkezinde de kültürel pratikler yatar” demektedir. Tomlinson’a göre,
küreselleşmenin hem politikasının hem de ekonomisinin öncelikle bir kültürel açıklamaya ihtiyacı vardır.
Kültürel küreselleşme ise ulus aşırı kültür ve kimlik ilişkilerini, kimlik anlayışlarını, göçleri, yeni medyayı,
iletişimi, turizmdeki gelişmeleri ve tüketim alışkanlıklarındaki gelişmeleri dikkatle takip etmeyi gerektiren
bir süreçtir. Bu sürecin devamında da gelişmelerin yarattığı bir kültürel benzeşme söz konudur.

2 Boas ve öğrencilerinin yaptıkları çalışmalar önemlidir. Çünkü bu çalışmalara göre, kültürel nesnelerin ve
pratiklerin, kültürlerin birbirlerini etkilemeleri sonucu ödünç alınmaları durumunu açıklamaktadır. Kültü-
rel gelenekler arasında geçişken sınırlar vardır. Herhangi bir kültürden başka bir kültüre geçen herhangi bir
gelenek, yeni girdiği kültürün içinde o kültüre özgün ve gerçek bir değişime uğruyordu. Fakat bu noktada,
sosyal ve kültürel antropologlar için ortaya çıkan yeni sorular vardı: Eğer yeni gelenek yeni kültür içinde bu
derece özgün bir parça hâline gelirse o zaman kendi özgünlüğünü bir anlamda yitirmiş mi oluyordu? Bazı
toplumların, bazı kültürlerin inançları, değerleri, yaşam pratikleri birbirine benzer olursa içlerinde yaşayan
bireylerin de bunlara bakış açıları aynı mı olurdu? Herhangi bir birey herhangi bir değeri kabul etmeyebilir
miydi? Kültürel değişme herhangi bir toplumun kültürüne katılan yeni maddi ve tinsel değerlerden ortaya
çıkan icatlardan dolayı gerçekleşir. İcatlar bir kültürde varlığını sürdüren unsurlara yeni bileşkelerin ek-
lenmesidir. İcatların nedeni ise ihtiyaçlardır. İhtiyaçlarla birlikte gelen icatlar biriktikçe kültürün unsurları
çoğalır, yeni yeni icatların gelişini mümkün kılarlar. Ogburn de kültürel değişmeyi, icat, birikim, yayılma,
uyum sağlama şeklinde dört aşamada ele almıştı (Hançerlioğlu, 1983:255). Nitekim kültürün yarattığı her
şey, bir anlamda maddi kültür olarak tanımlanan ürünler, küresel bir akışın içindedirler. Robertson’a göre,
kültürel küreselleşme kültürler arası etkileşimle birlikte Batı uygarlığının, uluslararası bir sürecin dünya top-
lumlarını homojenleştirici gücünü ifade etmektedir. Dünya âdeta küçülmüş ve aynılaşmıştır. Tek bir dünya
varmış gibi tasvir edilmektedir (Robertson, 1998). Bu sürece kültürel homojenleşme de denilmektedir.

262
8
Sosyal Antropoloji

Modernlik ve postmodernizm
3 yaklaşımları ile sosyal antropolojiyi
ilişkilendiren düşünceleri aktarabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Küreselleşme, Kültür ve Sosyal
Antropoloji

3 Modernleşme Kuramı, modernleşmeyi, geleneksel toplumları modern toplumlar olmaları için değişime
götüren küresel bir sürece işaret etmektedir. Küreselleşmenin ana basamağı olan modernleşme, geleneği
sorgulayarak geçmişin sahip çıktığı geleneği şimdiki zamana aktarıp yeniden işleyerek geleceği tasarlama
çabasını barındırmaktadır. Aslında modernlik, küreselleşmenin tarihsel arka planıdır. Kimi sosyal bilim
insanlarına göre karmaşık bağlantılılık meselesi doğrudan doğruya modern dönemle ilgilidir. Modernizm
adı verilen süreç genel olarak, insanların bireysel yaşamları, aileleri ve çocukları için düşündükleri fazlasıyla
belirleyici olan eski geleneklerden, fikirlerden, kurallardan özgürleşme arzuları ve bunlara tutunmaktan
tamamen vazgeçmelerine dayalı bir süreç olarak tanımlanmıştır. Batılı olmayan toplumların bakış açılarına
göre modernizm ve koşulları bir tahribat yaratımıdır. Çünkü Batı-tarzı bir ilerleme anlayışı, politik bağım-
sızlığın zayıflatılması, ekonomik anlamda yoksullaşmanın artması, doğanın ve çevrenin güzel taraflarının
yıpratılması, modern yaşama uymayan sosyal değerlerin ve toplumsal ilişkilerin dönüştürülmesi demektir.
Postmodernizm, modernizme bir tepki olarak doğmuştur. Modern çağın bütün o büyük anlatılarına; akıl ve
bilim aracılığıyla insanlığın eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzlemde ilerleyişine karşı durarak geleneksel doğ-
ruluk anlayışlarını sorgulamaktadır. Kapitalist gelişme beklentisinin içinde bugün farklı farklı yeterlik alan-
larının bir geleneğin biricikliğinde gizil kaldıklarını düşünürsek, yeni adımlar, tartışmalar içinde birtakım
belirlemelere göre hiç de farklılaşmamış olduklarını farz edersek, nasıl bir aydınlık gelecek öngörülebilir?
İnsana ait her ne kadar norm, nizam, istikrar düşüncesi, belirleme, büyük anlatı ve etik değerler, evrensel
gerçeklik varsa, tümünün tamamen reddedilmesi gerekir. İşte sosyal antropolojik gözlemler ve araştırmalar
da gelişmekte olan toplumları nesneleri olarak alırlar. Böylece, hiç olmazsa birtakım yapıların içerisinden bu
tür an’anevi/geleneksel bilginin yaşamasına katkıda bulunurlar.

Küreselleşmenin Batılı bakış tarzıyla


4 ulus-devletlerden beklentileri karşısında
Türkiye’nin duruşunu saptayabilme

Küreselleşme ve Kültür
Bağlamında Türkiye’de
Antropoloji

4 Küreselleşme karşısında bir ulus-devletin kültürel değerleri ve kabulleri üzerinden sürdürdüğü bir varlık
mücadelesinin içeriği, bir ülkenin kuruluş tarihi, siyasi tarihi, kapitalizmle tarihi ve deneyimlediği toplum-
sal değişimlerin karşılıklı analizine dayanmaktadır. Ulus-devletlerin küreselleşme karşısında siyasi, ekono-
mik ve sosyo-kültürel güçlerini yitirdiklerini iddia edenler ve aksine bu güçlerini devam ettirdiklerini sadece
yeniden yapılanma süreçleri geçirdiklerini tartışanlara karşılık Türkiye, kendisini küresel talepler karşısında
zor durumda bıraksa da millî tarihi, kültürü, kimlik ve değerleri üzerinden olabildiğince oldukça net bir
tavır sergilemektedir. Ulus-devlet ve antropoloji arasındaki ilişkiyi çizen aslında tarihsel süreçler ve dönem-
lerdir. Çünkü bir ülke tarihi ve kültürü arasındaki ilişkide aynı zamanda bir kimlik ve varlık mücadelesi
ortaya çıkmaktadır.

263
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

Türkiye’de antropolojinin
5 tarihsel gelişimine yönelik
ilk adımları gösterebilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Küreselleşme ve Kültür
Bağlamında Türkiye’de
Antropoloji

5 Türkiye’de antropolojinin hekimlerin çalışma alanı olarak doğduğunu söyleyen Zafer Toprak’ın (2019:75)
yanı sıra Sibel Özbudun da (2012:223) genel olarak Türkiye’de antropolojinin ilk adımlarının I. Meşrutiyet
Dönemi’nde (1876-1878) yurt dışına giden tıp öğrencilerinin evrimcilik yaklaşımından etkilenmiş olarak
dönmelerinde gözlendiğini söylemiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısında Mecmua-i Fünun Batı’da feyz alarak in-
sanın evriminden bahsedişiyle kendini göstermişti. Dinsel nedenlerle titiz ve özenli bir biçimde Beşir Fuad,
Şemseddin Sami ve Ebuzziya Tevfik tarafından yazılan eserler dikkate değerdi. Özellikle Kitabhane-i Meşahir
dizisinden çıkan Buffon adlı eser antropoloji açısından önemliydi ve Ebuzziya Tevfik tarafından yazılmış
Comte de Buffon’u anlatan bir çalışmaydı. Ayrıca Şemseddin Sami’nin “İnsan” ve “Yine İnsan” (1880) adlı
eserleri vardı. Yurtdışından dönen gençler iki tezden etkilenmişlerdi: Darwinci ve Lamarkçı tez.

264
8
Sosyal Antropoloji

6 Türk antropologları ve
çalışmalarını sıralayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Küreselleşme ve Kültür
Bağlamında Türkiye’de
Antropoloji

6 Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, 1923’te, fizik antropoloji çalışmaları kapsamında, yayımlanan “İnsanın
Irksal Tarihi” (The Racial History of Man) adlı eseriyle antropolog Roland R. Dixon insan nüfuslarını kafa-
tası yapılarına göre kategorileştirme tekniği içinde Türk tipini brakisefal (yuvarlak kafatası yapısına sahip)
kategoriye koymuştu. İsviçreli antropolog Eugeene Pittard da aynı ölçüm ile Türklerin brakisefalliğini ilan
etmişti ve Türkçü çevrelerden fazlasıyla ilgi görmüştü. Dahası Türk Tarih Tezi önemli oranda Pittard’ın
kavramlarına dayalı olarak oluşturulacaktı. 1925’te İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi’nde Türkiye Antro-
poloji Tetkikat Merkezi kuruldu, akabinde “Türk Antropoloji Mecmuası”nı yayımladı. Nurettin Ali Berkol,
Neşet Ömer İrdelp, Süreyya Ali, İsmail Hakkı ve Dr. Mouchet bu araştırma ve eğitim merkezinin kurucu
üyeleriydi. İlk Türk Tarih Kongre’sinde, Reşit Galib’in “Türk Irk ve Medeniyet Tarihine Umumi Bir Bakış”
başlıklı konuşması ve İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi Antropoloji öğretim elemanı ve yurtdışına gön-
derilen yukarıda bahsi geçen gençlerden biri olan Şevket Aziz Kansu’nun “Türk Irkının Antropolojisi” başlıklı
konuşması dinlendi. Afet İnan, antropolojinin disiplin olarak kurumsallaşmasında ve yaygınlaşmasında rol
oynayan Şevket Aziz Kansu, onunla çalışan ilk araştırma görevlisi ve sonra bölüm başkanı olan Seniha Tu-
nakan, Ankara’da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde Antropoloji Bilimleri’nde çalışan Muzaffer Süleyman
Şenyürek ve ilk etnoloji doçenti Nermin Erdentuğ antropolojinin Türkiye’de yol alışında önemli isimlerdir.
Nermin Erdentuğ’un en önemli girişimi etnoloji kürsüsünü kurmak olmuştur. Mübeccel Kıray, sosyoloji
için olduğu kadar sosyal antropoloji için de önemli bir araştırmacıdır. Bozkurt Güvenç, hem mimar hem de
antropologdur. 1971’de Türkiye nüfusunu inceleyen ve demografik özelliklerini gözler önüne seren Türkiye
Demografyası adlı eserini yazdı. 1990’ların sonuna kadar Sosyo-kültürel Değişme, İnsan ve Kültür, Japon Kül-
türü yayımlanan başlıca eserlerindendir. 2000’lerde Türk kültür tarihinin kaynaklarına odaklandığı ve on
yıl süren çalışması Türk Kimliği çalışması yayımlandı. Nephan Saran, “İstanbul Şehrinde Polis ile İlgisi Olan
18 Yaşından Küçük Çocukların Sosyo-Kültürel Özellikleri Hakkında Bir Araştırma” çalışması ile devam eden
akademik kariyerini emekliliğine kadar tutkuyla sürdü. Antropoloji adlı kitabı bu bilimsel alanın kuramsal
ve uygulamalı tüm özelliklerini anlaşılır ve detaylı bir dille aktarmaktadır. Bozkurt Güvenç’in asistanlığını
yapmış olan Akile Gürsoy uluslararası ün kazanmış bir antropoloğumuzdur. “Bebek Ölümleri: Türk Bilme-
cesi mi?” çalışması ve editör kurulunda olduğu “Social Science and Medicine” adlı dergide sosyal bilim ve
sağlık paradigmalarının farklarını tartışan makalesi dönemin en çok okunan çalışmalar olmuştur. Belkıs
Kümbetoğlu (2020), Sosyolojide ve Antropolojide Kalitatif Yöntem ve Araştırma, Niteliksel Araştırmalarda
Analiz başlıklı, yeni nesil sosyologlar ve antropologlar için birer rehber kitap olarak nitelendirilebilecek
eserleri yayımlamıştır. Antropoloji Gözüyle Sınıf, Kültür, Kimlik; Latin Amerika’da Yerli Hareketleri gibi özgün
çalışmalarının yanı sıra antropologlar Balkı Şafak ve Serpil Altuntek ile birlikte hazırladıkları Antropoloji: Ku-
ramlar, Kuramcılar kitabı, kuramların tarihsel ilerleyişi ile birlikte zaman içinde antropoloji eğitiminin ana
kaynak kitaplarından biri hâline gelmiştir. Ayrıca Özbudun ve antropolog Gülfem Uysal’ın birlikte yayım-
ladıkları “50 Soruda Antropoloji” (2012) adlı çalışma, “Niçin ve nasıl bir antropoloji?” sorusuyla başlamak-
tadır. Nükhet Sirman, Serpil Altuntek kırsal alanda akrabalık ve aile üzerine odaklı antropolojk çalışmalar
yapmışlardır. Altuntek’in ilerleyişinde etnografik paradigmaları mercek altına alan “Yerlinin Bakışı” çalış-
masının önemi büyüktür. Suavi Aydın ve Kudret Emiroğlu birlikte fizik antropoloji, biyolojik antropoloji,
sosyal antropoloji terimleri yanında ekolleri, tarihi, tanınmış antropologları ve çalışmalarını içeren geniş bir
Antropoloji Sözlüğü yayımlamışlardır. Suavi Aydın, Modernleşme ve Milliyetçilik, Kimlik Sorunu, Ulusallık
ve Türk Kimliği, Mardin: Cemaat-Aşiret-Devlet gibi siyasi, iktisadi ve sosyal-kültürel antropolojik analizler
içeren çalışmalara da imza atmıştır. Suavi Aydın, Kudret Emiroğlu, Oktay Özel ve Süha Ünsal’ın ortak eserleri
Mardin: Cemaat-Aşiret-Devlet okunmaya değer bir sosyal antropolojik çaba ve çalışma ortaya koymaktadır.

265
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

1 Küresel mal ve para hareketleri, piyasada gi- 5 Dünya bahçesinde rengârenk çiçeklerin ve
derek güçlenen uluslararası şirketler ve bilgi ve hiz- hepsinin ayrı ayrı kokularının duyulması şeklinde
met temelli ekonomik işleyişin artışı ile ——— or-
neler öğrendik?

bir metaforla, küresel homojen kültür anlayışı kar-


taya çıkmaktadır. şısında kültürel etkileşime ve kültürel çeşitliliğe dik-
Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yeri aşağıdakiler- kat çeken bilim insanı aşağıdakilerden hangisidir?
den hangisi doğru şekilde tamamlar? A. Bozkurt Güvenç
A. siyasal küreselleşme B. Halil İnalcık
B. ekonomik küreselleşme C. Orhan Hançerlioğlu
C. kültürel küreselleşme D. Anthony Giddens
D. emperyalizm E. Clifford Geertz
E. küresel kültür
6 Anlatımı, bir diyalogun içinde halkın kül-
2 Aşağıdakilerden hangisi kültürel küreselleşme türel özelliklerinin gezinmesine müsaade eden bir
ile ilgili bir konu olarak ele alınamaz? uzlaşma şekli olarak tanımlayan bilim insanı aşağı-
dakilerden hangisidir?
A. Etnisite ve kimlik anlayışları ve ilişkileri
B. İnsan hareketleri, uluslararası göçler A. Antrhony Giddens
C. Uluslararası şirketler ve piyasa hareketleri B. Bozkurt Güvenç
D. Turizmdeki gelişmeler C. Jean-François Lyotard
E. Tüketim alışkanlıklarındaki değişimler D. Arjun Appadurai
E. Zygmunt Bauman
3 Kültürel gecikme kuramını öne süren bilim
insanı kimdir? 7 Anadolu coğrafyasını medeniyetlerin köke-
A. O. Hançerlioğlu ni olarak tanımlayan, Anadolu Türklüğünü ve
B. A. Giddens Türk ırkını insanın evrimi bileşkesinde gelinen
Hititlerden Sümerlere kadar medeniyetlerin ka-
C. W.F. Ogburn
rışımı olarak ele alan bilim insanı aşağıdakilerden
D. E.M. Rogers hangisidir?
E. S. Hall
A. Afet İnan
4 Antropolog Clifford Geertz, Tomlinson, B. Eugéne Pittard
Adorno ve Horkeimer’ın kapitalizmin amacına uy- C. Seniha Tunakan
durulmuş araçlar olarak gördükleri sanat, eğlence, D. Muzaffer Süleyman Şenyürek
medyayı tartışarak ulaştıkları “kültür endüstrisi” E. İsmail Hakkı
kavramına karşı çıkmıştır. Buna göre aşağıdakiler-
den hangisi Geertz’in bu kavrama karşı çıkma ne- 8 “Japon Kültürü” adlı sosyal/kültürel antro-
denidir? polojik araştırma-eseri aşağıdaki bilim insanların-
A. Bu unsurların tamamen politik olmasından dan hangisine aittir?
B. Bu unsurların kültürleşmeyle alakası olmadı- A. Emre Kongar
ğından B. Akile Gürsoy
C. Yalnızca sanatın bu unsurlar içinde sayılmasına C. Nephan Saran
karşı olduğundan D. Bozkurt Güvenç
D. Bu unsurların yaşam anlatılarına katkıda bulu- E. Nermin Erdentuğ
nan günlük pratikler olmalarından
E. Sosyal antropolojinin alanına giren konular ol-
madıklarından

266
8
Sosyal Antropoloji

9 Akile Gürsoy’un 1992 yılında yayınladığı 10 Antropolojik olayların etnoloji ve etnografi


Bebek Ölümleri üzerine yaptığı çalışmada analiz- çalışmalarından gelen verilere denk düştüğünü,
ler sonucu bebek ölümleri üzerinde etkisi en fazla

neler öğrendik?
çeşitli kültürlerin tasvirlerini yapmanın kültüre
belirleyici olan değişken aşağıdakilerden hangisi ilişkin bir analitik kurama ulaşmanın yolu ol-
olmuştur? duğunu vurgulayan bilim insanı aşağıdakilerden
A. Hanedeki tütün alışkanlığı hangisidir?
B. Annenin eğitimi A. Bozkurt Güvenç
C. Babanın eğitimi B. Nephan Saran
D. Hanehalkı büyüklüğü C. Akile Gürsoy
E. Hanenin gelir düzeyi D. Belkıs Kümbetoğlu
E. Serpil Altuntek

267
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşme, Kültür ve Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşme, Kültür ve
1. B 6. C
Sosyal Antropoloji” konusunu yeniden göz- Sosyal Antropoloji” konusunu yeniden göz-
den geçiriniz. den geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşme, Kültür ve Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşme ve Kültür
2. C 7. B
Sosyal Antropoloji” konusunu yeniden göz- Bağlamında Türkiye’de Antropoloji” konu-
den geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşme, Kültür ve Yanıtınız yanlış ise “Kültür Bağlamında
3. C 8. D
Sosyal Antropoloji” konusunu yeniden göz- Türkiye’de Antropoloji” konusunu yeniden
den geçiriniz. gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşme, Kültür ve Yanıtınız yanlış ise “Kültür Bağlamında
4. D 9. C
Sosyal Antropoloji” konusunu yeniden göz- Türkiye’de Antropoloji” konusunu yeniden
den geçiriniz. gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşme, Kültür ve Yanıtınız yanlış ise “Kültür Bağlamında
5. B 10. B
Sosyal Antropoloji” konusunu yeniden göz- Türkiye’de Antropoloji” konusunu yeniden
den geçiriniz. gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
8 Anahtarı

Ulus-devlet, Avrupa’da gözlenen merkantalist politika ve sömürgeciliğe yö-


nelik politik tavrın ortaya çıkardığı, kapitalizm ve modernleşme süreçleri ile
birlikte ortaya çıkan bir toplumsal yapıdır. Küresel kültür kavrayışı tanım-
lanabilir bir değer üretimi, ahlaki yaklaşım ve kurallara bağlı olmaktan çok
küreselleşmenin temel ihtiyaçlarına göre şekillenen ve bilhassa sermaye ilişki-
lerinin yarattığı toplumsal veya kültürel düzenlemeler üzerine odaklanmak-
Araştır 1 tadır. Amaç ulus-devletin sahip olduğu tanımlanabilir kültürel özgünlükleri
(sınırlar, kimlik, kültürel, ahlaki ve sosyal değerler, vs.) görmezden gelmek
hatta ortadan kaldırmaktır. Benzeşen yaşam tarzları, tüketim alışkanlıkları ve
değer yargıları ideal sonuçtur. İşte bu büyük projenin karşısında ulus-dev-
letlerin mücadele alanları da bu özgün alanları korumakla belirlenmektedir.
Küresel dünyada güçlü bir yere sahip olmak isteyen ulus-devletler için ise bu
mücadele, aynı zamanda çelişkiler altında bir siyasi, toplumsal ve ekonomik
kararlar ve yaşam anlamına gelmektedir.

Örneğin akademisyen-antropologlar Sibel Özbudun ve Gülfem Uysal’ın ha-


zırlamış oldukları “50 Soruda Antropoloji” kitabını seçmiş olalım. Bu kitapta
antropolojide bağlamsallık konusunda neler söylediklerine bakabiliriz: “Ant-
ropolojik olgular her zaman kendi bağlamsallıkları çerçevesinde anlaşılmalıdır.
Araştır 2 Bağlamın-dilsel, kültürel, toplumsal, siyasal v.b- yeniden kurgulanması antropo-
lojik yorumun merkezinde yer alır. Ancak bu kurgulama sürecinde araştırmacı-
nın benimseyeceği yaklaşım her zaman hararetli tartışmaların odağı olagelmiştir.
Bağlam, artan ölçülerde “tarihsel” olarak kavranılmaktadır” (2012:169).

268
8
Sosyal Antropoloji

Kaynakça
Arlı, A. (2008). “Nükhet Sirman ile Türkiye’de Giddens, A. (2002). Run away world: How
sosyoloji ve antropoloji yapmak üzerine”. Türkiye globalisation is reshaping our lives. Routledge.
Araştırmaları Literatür Dergisi, 6(11), 303-326.
Giddens, A. (2005). Sosyoloji kitabı Çev. Cemal
Adorno, W. T. - Horkheimer, M. (2016). Güzel., 2. Baskı. Ankara: Araç Yayınevi, Özdoğan
Aydınlanma’nın diyalektiği. (Çev.: N. Ülner, E. Matbaası.
Öztarhan ve Ö. Karadoğan), İstanbul: Kabalcı.
Giddens. A. (1998). Modernliğin sonuçları. Ersin
Aslanoğlu, R. A. (1998). Kent, kimlik ve küreselleşme. Kuşdil (Çev.) Ayrıntı yayınları. İstanbul.
Bursa: ASA kitabevi.
Giddens, A. (1994). “Living in a Post-traditional
Aydoğuş, İ. (2006). Küresel ekonomik gelişmeler ve society”. Beck, Giddens ve Gash. Reflexive
Türkiye Afyon Kocatepe Üniversitesi, B.F. Dergisi Modernization içinde. 56-109.
6(2).19-52.
Giddens, A. (2010). Modernite ve Bireysel Kimlik:
Bauchspies W. K. , Croissant, J.Restiuo, S. (2019) Geç Modern Çağda Benlik. IV. Toplum, çev. Ümit
Bilim, teknoloji, toplum. Çev. Beno Kuryel, Ümit Tatlıcan. İstanbul: Say Yayınları
Tatlıcan, Bekir Balkız. Phoenix yayınevi. Ankara.
Gürsoy, A. (1992). “Infant Mortality: A Turkish
Berger, L. P. & Huntington, S. P. (2003). Bir küre bin Puzzle?”, Health Transition Review, (2)2. 131-149.
bir küreselleşme. (Çev.: Ayla Ortaç), İstanbul.
Gürsoy, A. (2016). Sağlık Antropolojisi Araştırmaları.
Bauman, Z. (1999). Küreselleşme. Toplumsal Sonuçları. Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Platformu.
Çev. Abdullah Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları https://www.sdplatform.com/Dergi/915/Saglik-
antropolojisi-arastirmalari.aspx
Büyükuluslu, A. R. (2000). “Küreselleşmenin Sosyal
ve Kültürel Hayata Etkisi”, Küreselleşmenin İnsani Güvenç, B. (2010). İnsan ve Kültür. İstanbul: Boyut
Yüzü, Editör Veysel Bozkurt. İstanbul: Alfa Yayıncılık.
Yayınları
İnalcık, H. (2002). Kültür etkileşimi, Küreselleşme.
Candar, A. A. (1934). Türklüğün Kökenleri ve Yayılışı, Ankara: Doğu Batı, , 18, 77-102.
İstanbul: 1934
Katoğlu, M. (1989) “Cumhuriyet Türkiye’sinde
Çetin, H. (2005). “Ezelden Ebede Kadim Bilgeliğin Eğitim, Kültür, Sanat”, Türkiye Tarihi, Çağdaş
Kutsal Yolculuğu: Gelenek”, Muhafazakar Türkiye .Cilt IV, İstanbu: Cem Yayınevi.
Düşünce Dergisi, Kadim Bilgeliğin Kutsal
Kıray, M. (1999). “Türkiye’de Sosyal
Yolculuğu Gelenek, Yıl 1, Sayı 3, Kış 2005, s. 156.
Bilimler”, Toplumsal Yapı Toplumsal Değişme,
Dalan Polat, G. (2016). “İletişim Antropolojisi İstanbul: Bağlam Yayınları, 375.
üzerine bir deneme”. Global Media Journal, TR
Kümbetoğlu, B. (2014). Sosyolojide ve Antropolojide
Edition, Bahar/Spring 6/12, 513-527.
Kalitatif Yöntem ve Araştırma, İstanbul: Bağlam
Eriksen, T H. (2004). Etnisite ve Milliyetçilik- Yayınları.
Antropolojik Bir Bakış, çev. Ekin Uşaklı, İstanbul:
Kümbetoğlu, B. (2020). Niteliksel Araştırmalarda
Avesta Yayınevi.
Analiz. İstanbul: Bağlam Yayınları.
Eriksen, T. H. (2009). Küçük yerler, büyük meseleler,
Lavenda, R.H. & Schultz E. A. (2019). Kültürel
Sosyal ve kültürel antropoloji. Çev. A. Erkan Koca.
Antropoloji, Temel Kavramlar. Çev. Dilek İşler ve
Birleşik Yayınevi. Ankara.
Onur Hayırlı. Ankara: Doğubatı yayınları.
Hall, S. (1998). Yerel ve küresel: Küreselleşme ve
Lyotard, J.F. (1994). Postmodern Durum, Çev. Ahmet
etniklik. Kültür, Küreselleşme, Dünya Sistemi. Der.
Çiğdem. Ankara:Vadi Yayınları.
Anthony D. King, Çev. Gülcan Seçkin ve Ümit
Hüsrev Yolsal), Ankara: Bilim ve Sanat Kitabevi. Matei, C.S. (2014). Globalization, an anthropological
approach, Procedia - Social and Behavioral
Hançerlioğlu, O. (1983). Toplumbilim sözlüğü.
Sciences,149. 542 – 546
İstanbul: Remzi Kitabevi
McLuhan, M. (1994). Understanding Media. London:
Geertz, C. (1973). Religion as a Cultural System. In
The MIT Press Cambridge.
The Interpretation of Cultures. New York: Basic
Books.

269
8
Küreselleşme ve Kültür Bileşkesinden Türkiye’de Sosyal Antropolojiye

Münüsoğlu, H. (2010). Türkiye’de Antropolojinin Smith, A. D. (2004), “Towards a Global Culture”,


Kurulma ve Kurumsallaşma Sorunlarına Tarihsel [(eds.) D. Held and A. McGrew (2004), The
Bir Yaklaşım-DTCF Örneği. Yüksek Lisans Tezi. Global Transformations Reader, Great Britain.
Ankara: Ankara Üniversitesi,.Türk İnkılap Tarihi İçinde. Polity Press 278-286.
Enstitüsü,
Şen, B. (2008). Türkiye’de Küreselleşme Tartışmaları
Ray, L. (2011). Globalization. The Encyclopedia of ve Sonuçları İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Sociology içinde, (eds.) George Ritzer ve ]. Michael Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı. Doktora tez
Ryan, Blackwell Publishing Ltd. çalışması. İstanbul.
Özbek, M. (2015). Irklara Veda: Yaşasın Biyolojik ve Taylan, H. H.& Arklan, Ü. (2008). Medya ve kültür:
Kültürel Çeşitlilik. Ankara: İmge Kitapevi Kültürün medya aracılığıyla küreselleşmesi. Sosyal
Bilimler Dergisi, X (1) 85-97.
Özbudun, S. & Uysal G. (2012). 50 Soruda
Antropoloji. İstanbul:Bilim ve Gelecek Kitaplığı. Taner T. (1994). Osmanlı Kimliği, Hil Yayınları:
12. Kitap Dizisi. İstanbul.
Özbudun, S.(2013). Söyleşi. Evrensel Gazetesi. Tuna, K. (1998). “Batı Yayılmacılığı, Küreselleşme ve
İstanbul. Son Lokmalar”, Milli Kültürler ve Küreselleşme,
Milliyetçilik ve Milliyetçilik Tarihi Araştırmaları
Özçetin B. (2016). “Popüler Kültür, Din ve Sekülerlik
VI. Kongresi, (Konya, 16-18 Ekim 1997), (Yay.
Tayfun Atay’la Söyleşi”, Hacettepe Üniversitesi
Haz.) Bahaeddin Yediyildız ve diğ.; Türk Yurdu
İletişim Fakültesi Kültürel Çalışmalar Dergisi 2016,
Yayınları, No:41, Konya-1998, s.137-144.
3(1): 5-20 ISSN: 2148-970X. DOI: https://doi.
org/10.17572/mj2016.1.520 Toprak, Z. (2019). Cumhuriyet ve Antropoloji,
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Özçetin. B. (2019). Kitle İletişim Kuramları,
Kavramlar, Okullar, Modeller. İstanbul:.İletişim Touraine, A. (2000). Eşitliklerimiz ve farklılıklarımızla
Yayınları. birlikte yaşayabilecek miyiz? Çev. Olcay Kunal,
Yapı Kredi Yayınları. İstanbul.
Poole, R. (1993).Ahlâk ve Modernlik, (çev.) Mehmet
Küçük, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, Türe, İ. (2011). “Küreselleşme, Kapitalizm ve Ulus-
Devlet’’, Politika Dergisi, s.4.
Robertson, R. (1998), “Toplum Kuramı, Kültürel
Görecelilik ve Küresellik Sorunu”, Kültür, Tomlinson, J. (2004). Küreselleşme ve Kültür. Çev.
Küreselleşme ve Dünya Sistemi içinde Der A. D. Arzu Eker. İstanbul:Ayrıntı Yayınları.
King, Çev. G. Seçkin ve Ü. H. Yolsal. Ankara:
Tzanelli, R. (2011). “Cultural flows”. Encyclopedia of
Bilim ve Sanat Yayınları.
Consumer Culture (Ed.) Dale Souterton, 369-388,
Robertson, R. (1999). Küreselleşme, Çev. Ümit Yasal, Thousand Oaks, Californa: SAGE Reference.
Bilim Yay. Ankara,
Wallerstein, I. (1989). The Modern World-System, vol.
Sarıbay, A. Y. (2004), Modernitenin İronisi Olarak III: The Second Great Expansion of the Capitalist
Globalleşme, Everest Yayınları, İstanbul. World-Economy, 1730-1840’s. San Diego:
Academic Press.4
Saran, N. (2011) “Antropoloji ve Köy Toplumları”.
Istanbul Journal of Sociological Studies 0 / 12 (Eylül Wallerstein, I. (1995) Historical Capitalism, with
2011): 77-100 . Capitalist Civilization. London: Verso.
Saran, N. (1992). Antropoloji. İstanbul: İnkılap Yeşiltuna, D. Ç. (2006). “Kültürel alanda küresel-
yayınları. yerel ilişkisi”. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi /
Journal of Turkish World Studies, Cilt: 6, Sayı 2,
Sezer, B. (1991). “Doğu-Batı Çatışması ve Marxizme”,
481-493.
Türkiye Günlüğü, 15, Yaz-1991, s10-16
Sinanoğlu, O. (2007). Atatürk ve Türk bilim dili.
Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi 2007; 64
(1): 1-5.

270

You might also like