You are on page 1of 233

AÖF Kitapları Öğrenci Kullanım Kılavuzu

Öğrenme çıktıları
Bölüm içinde hangi bilgi, beceri ve yeterlikleri
kazanacağınızı ifade eder.

Tanım
Bölüm içinde geçen
önemli kavramların
Bölüm Özeti tanımları verilir.
Bölümün kısa özetini gösterir.

Dikkat
Konuya ilişkin önemli
Sözlük uyarıları gösterir.
Bölüm içinde geçen önemli
kavramlardan oluşan sözlük
ünite sonunda paylaşılır.

Karekod
Bölüm içinde verilen
Neler Öğrendik ve Yanıt Anahtarı
karekodlar, mobil
Bölüm içeriğine ilişkin 10 adet
cihazlarınız aracılığıyla
çoktan seçmeli soru ve cevapları
sizi ek kaynaklara,
paylaşılır.
videolara veya web
adreslerine ulaştırır.

Öğrenme Çıktısı Tablosu


Araştır/İlişkilendir/Anlat-Paylaş
İlgili konuların altında cevaplayacağınız soruları, okuyabileceğiniz
ek kaynakları ve konuyla ilgili yapabileceğiniz ekstra etkinlikleri gösterir.
Yaşamla İlişkilendir
Bölümün içeriğine uygun paylaşılan yaşama dair gerçek kesitler
veya örnekleri gösterir.
Araştırmalarla İlişkilendir
Bölüm içeriği ile ilişkili araştırmaların ve bilimsel çalışmaları gösterir.
T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3331
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2190

HALK SAĞLIĞI

Yazarlar
Prof.Dr. Murat TOPBAŞ (Ünite 1, 2, 3)
Doç.Dr. Özgür Devrim CAN (Ünite 3)
Doç.Dr. Ümide DEMİR ÖZKAY (Ünite 4)
Prof.Dr. Yusuf ÖZKAY (Ünite 5, 8)
Prof.Dr. Ali Savaş KOPARAL (Ünite 6)
Ozan SEZGİN (Ünite 7)
Prof.Dr. Zafer Asım KAPLANCIKLI (Ünite 8)

Editör
Prof.Dr. Zafer Asım KAPLANCIKLI
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

Copyright © 2016 by Anadolu University


All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted
in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without
permission in writing from the University.

Grafik Tasarım Yönetmenleri


Prof. Tevfik Fikret Uçar
Doç.Dr. Nilgün Salur
Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız

Dil ve Yazım Danışmanı


Arş.Gör. Emrah Gülüm

Ölçme Değerlendirme Sorumlusu


Mahmut Karadeniz

Kapak Düzeni
Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan

Grafikerler
Hilal Özcan
Burcu Güler
Kenan Çetinkaya

Dizgi ve Yayıma Hazırlama


Kitap Hazırlama Grubu

Halk Sağlığı

E-ISBN
978-975-06-2999-0

Bu kitabın tüm hakları Anadolu Üniversitesi’ne aittir.


ESKİŞEHİR, Aralık 2018
2935-0-0-0-1609-V01
İçindekiler iii

İçindekiler
Önsöz .................................................................................................................... xi

Halk Sağlığına Giriş.................................. ..................................... 2 1. ÜNİTE


GİRİŞ ............................................................................................................................. 3
SAĞLIĞIN TANIMI  ................................................................................................... 3
SAĞLIĞIN BELİRLEYİCİLERİ VE SAĞLIĞI ETKİLEYEN FAKTÖRLER  ....... 4
BİREYSEL ETKENLER ............................................................................................... 4
Genetik Yapı  ................................................................................................................. 4
Yaş ................................................................................................................................... 4
Cinsiyet .......................................................................................................................... 5
Bağışıklık Sistemi ......................................................................................................... 5
Sağlık Öyküsü ............................................................................................................... 5
Irk ................................................................................................................................... 5
Davranışsal Özellikler .................................................................................................. 6
Fiziksel Aktivite ...................................................................................................... 6
Yeterli ve Dengeli Beslenme .................................................................................. 6
Sigara, Alkol, Bağımlılık Yapıcı Madde Kullanmama ....................................... 6
Stres Yönetimi ......................................................................................................... 6
Kendine Karşı Sorumlulukları (Öz Sorumluluk) .............................................. 7
ÇEVRESEL ETKENLER ............................................................................................. 7
Fizikokimyasal Çevre ................................................................................................... 7
Biyolojik Çevre ............................................................................................................. 8
Sosyokültürel Çevre ..................................................................................................... 8
HALK SAĞLIĞI TANIMI ........................................................................................... 8
TEMEL SAĞLIK HİZMETLERİ ................................................................................ 10
Temel Sağlık Hizmetleri Görüşü ................................................................................ 12
Sosyal Eşitlik ................................................................................................................. 12
Öz Sorumluluk ............................................................................................................. 12
Sağlık Hizmetlerinin Boyutu ...................................................................................... 12
Uluslararası Dayanışma ............................................................................................... 13
Sağlık Örgütlenmesi İçin TSH’nin Rolü .................................................................... 13
Sağlık Hizmetleri Sunumunun İlk Basamağı ........................................................... 14
Basamaklı Sağlık Hizmetlerinin Sunumu ................................................................. 14
Koruyucu Sağlık Hizmetleri ................................................................................. 14
Tedavi Edici Sağlık Hizmetleri  ............................................................................ 15
Rehabilitasyon Hizmetleri .................................................................................... 15
Faaliyetler Olarak TSH ................................................................................................ 17
SAĞLIĞIN KORUNMASI  ......................................................................................... 17
SAĞLIĞIN GELİŞTİRİLMESİ ................................................................................... 18
GÜNÜMÜZDE HALK SAĞLIĞI .............................................................................. 19
Özet ................................................................................................................................ 22
Kendimizi Sınayalım .................................................................................................... 23
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ......................................................................... 24
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ............................................................................................. 24
Yararlanılan Kaynaklar ................................................................................................ 25

Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı................. 26 2. ÜNİTE


GİRİŞ ............................................................................................................................. 27
ÜREME SAĞLIĞI ........................................................................................................ 28
Üreme Sağlığının Amaçları ......................................................................................... 29
iv İçindekiler

Aile Planlaması ............................................................................................................. 29
Aile Planlamasının Yararları ....................................................................................... 30
Anne Sağlığı Üzerine Olumlu Etkileri ................................................................. 30
Çocuk Sağlığı Üzerine Olumlu Etkileri ............................................................... 30
Toplum Üzerine Olumlu Etkileri ......................................................................... 30
Gebelikten Korunma ................................................................................................... 30
Geleneksel Yöntemler ............................................................................................ 31
Modern Yöntemler  ................................................................................................ 31
Geleneksel Yöntemler .................................................................................................. 31
Geri Çekme (Coitus İnterruptus) ........................................................................ 31
Takvim Yöntemi  .................................................................................................... 31
Haznenin İçinin Yıkanması (Vajinal Duş)  ......................................................... 31
Emzirme (Laktasyon Amenore Metodu-Lam) .................................................. 32
Modern Aile Planlaması Yöntemleri ......................................................................... 32
Doğum Kontrol Hapları (Oral Kontraseptifler: OKS) ...................................... 32
Mini Haplar ............................................................................................................. 33
Gebeliği Önleyici İğneler (Enjektabl Kontraseptifler) ...................................... 33
Deri Altı Kapsülleri (İmplantlar) ......................................................................... 34
Rahim İçi Araç (Spiral) ......................................................................................... 34
Diyafram .................................................................................................................. 35
Kadın Kondomu (Kadın Prezervatifi) ................................................................. 35
Spermisidler (Spermleri Öldüren Tablet ve Fitiller) ......................................... 35
Kadında Tüplerin Bağlanması (Tüp Ligasyonu) ................................................ 35
Erkek Kondomu (Prezervatif) .............................................................................. 36
Vazektomi (Erkekte Sperm Kanallarının Bağlanması)  .................................... 36
Acil Kontrasepsiyon (Ertesi Gün Hapı) .............................................................. 36
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar ................................................................................. 36
En Sık Görülen CYBH Etkenleri  ......................................................................... 37
CYBH’lere Neden Olan Faktörler  ....................................................................... 38
CYBH’lerde Risk Grupları .................................................................................... 38
CYBH’lerin Genel Belirtileri  ............................................................................... 38
Bazı CYBH’ler ve Özellikleri ................................................................................ 38
CYBH’den Korunma .................................................................................................... 39
KADIN/ANNE SAĞLIĞI ........................................................................................... 40
Kadın/Anne Sağlığını Etkileyen Faktörler ................................................................ 40
Anne Ölümlerinin Nedenleri ve Önlenmesi ............................................................ 42
BEBEK VE ÇOCUK SAĞLIĞI ................................................................................... 44
Yenidoğan Dönemi Özellikleri ve Sağlık Sorunları ................................................. 44
Süt Çocukluğu Dönemi ve Sağlık Sorunları ............................................................. 45
Anne Sütü ve Emzirme ................................................................................................ 50
Anne Sütünün Özellikleri ..................................................................................... 50
Anne Sütünün Yararları ........................................................................................ 50
Bağışıklama İlkeleri ve Çocukluk Çağı Aşıları ......................................................... 52
Hepatit B Aşısı ........................................................................................................ 54
BCG (Verem-Tüberküloz) Aşısı ........................................................................... 54
DaBT-İPA-Hib Aşısı .............................................................................................. 54
Oral Polio Aşısı (OPV) .......................................................................................... 54
Konjuge Pnömokok Aşısı (KPA) .......................................................................... 54
Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak (KKK) ............................................................. 55
Suçiçeği Aşısı .......................................................................................................... 55
Hepatit A Aşısı  ....................................................................................................... 55
Aşılama Hizmetleri ................................................................................................ 55
İçindekiler v
ANNE VE ÇOCUK SAĞLIĞI SAĞLIK DÜZEYİ ÖLÇÜTLERİ ........................... 56
Anne Sağlığı Ölçütleri ................................................................................................. 56
Anne Ölüm Hızı ..................................................................................................... 56
Anne Ölüm Oranı .................................................................................................. 57
Gebeliğe Bağlı Ölüm Hızı ..................................................................................... 57
Gebeliğe Bağlı Ölüm Oranı .................................................................................. 57
Geç Anne Ölümü ................................................................................................... 58
Perinatal Ölüm Hızı ............................................................................................... 58
Genel Doğurganlık Hızı ........................................................................................ 58
Yaşa Özel Doğurganlık Hızı  ................................................................................. 58
Toplam Doğurganlık Hızı ..................................................................................... 58
Tamamlanmış Doğurganlık Hızı ......................................................................... 58
Düşük Hızları ......................................................................................................... 58
Aile Planlaması Yöntem Kullanma Sıklığı .......................................................... 59
Çocuk Sağlığı Ölçütleri ............................................................................................... 59
Bebek Ölüm Hızı .................................................................................................... 59
Neonatal (Yenidoğan) Ölüm Hızı ........................................................................ 59
Beş Yaş Altı Ölüm Hızı .......................................................................................... 59
Beş Yaş Altı Orantılı Ölüm Hızı ........................................................................... 59
Özet ................................................................................................................................ 61
Kendimizi Sınayalım .................................................................................................... 62
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ......................................................................... 63
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ............................................................................................. 63
Yararlanılan Kaynaklar ................................................................................................ 65

Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar................................................ 66 3. ÜNİTE


GİRİŞ ............................................................................................................................. 67
YAŞLILIK VE YAŞLI SAĞLIĞI .................................................................................. 68
Yaşlılığın Tanımı ........................................................................................................... 68
Tarihsel Süreçte Yaşlılık veYaşlanma ......................................................................... 68
Yaşlılık Algısı ve Toplumun Yaşlıya Bakışı ................................................................ 69
Yaşlılıkta Görülen Fizyolojik Değişiklikler ............................................................... 70
Vücut Yapısı ve Bileşimlerindeki Değişiklikler .................................................. 70
Kalp-Damar / Dolaşım Sistemindeki Değişiklikler ........................................... 70
Solunum Sistemindeki Değişiklikler ................................................................... 70
Sindirim Sistemdeki Değişiklikler ....................................................................... 70
Merkezi ve Periferik Sistemdeki Değişiklikler ................................................... 71
Üriner Sistemdeki Değişiklikler ........................................................................... 71
Endokrin Sistemdeki Değişiklikler ...................................................................... 71
Bağışıklık Sistemindeki Değişiklikler .................................................................. 72
Kas ve İskelet (Hareket) Sistemindeki Değişiklikler .......................................... 72
Duyu Organlarındaki Değişlikler ........................................................................ 72
Halk Sağlığı Açısından Risk Grubu Olan Yaşlılar .................................................... 72
Yaşlılıkta Görülen Sağlık Sorunları ............................................................................ 72
Yaşlıların Sağlığının Korunması İçin Yapılacak Uygulamalar ................................ 73
Primer (Birincil) Koruma Önlemleri .................................................................. 73
Sekonder (İkincil) Koruma Önlemleri ................................................................ 73
Tersiyer (Üçüncül) Koruma Önlemleri ............................................................... 73
Yaşlı Sağlığı İçin Öncelikli Alanlar ............................................................................. 74
KRONİK HASTALIKLAR .......................................................................................... 75
Kardiyovasküler Hastalıklar ........................................................................................ 75
Hipertansiyon ......................................................................................................... 75
vi İçindekiler

Ateroskleroz ............................................................................................................ 76
Koroner Arter Hastalığı ........................................................................................ 77
Kalp Yetmezliği ....................................................................................................... 78
Aritmiler .................................................................................................................. 78
Solunum Sistemi Hastalıkları ..................................................................................... 79
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı  .................................................................. 79
Astım ........................................................................................................................ 79
Sindirim Sistemi Hastalıkları ...................................................................................... 80
Konstipasyon ................................................................................................................ 80
Ürogenital Hastalıklar ................................................................................................. 80
Benign Prostat Hiperplazisi .................................................................................. 80
Erektil Disfonksiyon .............................................................................................. 81
Üriner İnkontinans ................................................................................................ 81
Endokrinolojik Hastalıklar ......................................................................................... 81
Diabetes Mellitus .................................................................................................... 81
Hipotiroidi .............................................................................................................. 82
Hipertiroidi ............................................................................................................. 82
Eklem Hastalıkları ........................................................................................................ 83
Osteoporoz .............................................................................................................. 83
Osteoartrit ............................................................................................................... 83
Göz Hastalıkları ............................................................................................................ 84
Glokom .................................................................................................................... 84
Katarakt ................................................................................................................... 84
Yaşa Bağlı Maküla Dejenerasyonu ....................................................................... 84
Nörolojik Hastalıklar ................................................................................................... 85
Demans ve Alzheimer Hastalığı ........................................................................... 85
Parkinson Hastalığı ................................................................................................ 86
Kanser ............................................................................................................................ 86
Özet ................................................................................................................................ 88
Kendimizi Sınayalım .................................................................................................... 89
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ......................................................................... 90
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ............................................................................................. 90
Yararlanılan Kaynaklar ................................................................................................ 91

4. ÜNİTE Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama ............................................. 92


GİRİŞ ............................................................................................................................. 93
ENFEKSİYON .............................................................................................................. 93
Enfeksiyon Hastalıklarının Tanı Yöntemleri ............................................................ 94
Enfeksiyon Hastalıklarının Belirtileri  ....................................................................... 94
ENFEKSİYON HASTALIKLARININ SINIFLANDIRILMASI ............................. 95
Parazit Kaynaklı Hastalıklar ....................................................................................... 95
Toksoplazmozis  ..................................................................................................... 95
Sıtma ........................................................................................................................ 95
Askariazis ................................................................................................................ 96
Oksiyüriasis (Kıl Kurdu) ....................................................................................... 96
Teniyasis................................................................................................................... 97
Ankilostomyaz ve Nekatoryan (Çengelli Kurt) .................................................. 97
Kist-Hidatik ............................................................................................................ 97
Trikomoniyazis ....................................................................................................... 98
Gal (Scabies=Uyuz) ............................................................................................... 98
Virüs Kaynaklı Hastalıklar........................................................................................... 98
Kızamık (Rubeola-Measles-Morbilli) .................................................................. 98
İçindekiler vii
Kızamıkçık (Rubella) ............................................................................................. 99
Su Çiçeği (Varicella) ............................................................................................... 100
Kuduz........................................................................................................................ 100
AIDS ............................................................................................................................... 101
Hepatit A ................................................................................................................. 101
Hepatit B .................................................................................................................. 102
Hepatit C ................................................................................................................. 102
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) ................................................................ 103
Bakteri Kaynaklı Hastalıklar ....................................................................................... 103
Boğmaca (Pertusis)  ............................................................................................... 103
Difteri (Kuşpalazı) .................................................................................................. 104
Tetanos ..................................................................................................................... 104
Tüberküloz (Verem................................................................................................. 105
Gonore (Bel Soğukluğu)........................................................................................ 105
Sifiliz (Frengi) ......................................................................................................... 106
Şarbon ...................................................................................................................... 106
Brusellozis (Malta Humması, Akdeniz Humması)............................................ 107
Tifo ........................................................................................................................... 108
BAĞIŞIKLIK.................................................................................................................. 108
Aktif Bağışıklık ............................................................................................................. 109
Pasif Bağışıklık .............................................................................................................. 109
BİLDİRİLMESİ ZORUNLU HASTALIKLAR .......................................................... 110
Özet ................................................................................................................................ 111
Kendimizi Sınayalım .................................................................................................... 112
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ......................................................................... 113
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ............................................................................................. 113
Yararlanılan Kaynaklar................................................................................................. 114

İş Sağlığı......................................................................................... 116 5. ÜNİTE


GİRİŞ ............................................................................................................................. 117
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KAVRAMI ............................................................... 117
İş Sağlığı ve Güvenliğinin Tarihsel Gelişimi ............................................................. 118
İş Sağlığı ve Güvenliğinin Hedef ve Amaçları .......................................................... 119
İşveren ve Çalışanın Görevleri ................................................................................... 120
İŞ KAZALARI .............................................................................................................. 122
İş Kazalarının Sınıflandırılması .................................................................................. 122
İş Kazalarının Nedenleri .............................................................................................. 123
İş Kazalarından Korunma ........................................................................................... 125
İş Yeri Organizasyonu ............................................................................................ 125
Nedenlerin Tespiti .................................................................................................. 125
Kaza Analizi ............................................................................................................ 126
Uygun Tedbir Seçimi ............................................................................................. 126
Tedbirlerin Uygulanışı ........................................................................................... 126
İş Kazalarında İlk Yardım ............................................................................................ 127
İlk Yardımın Tanımı, Amaçları ve Ögeleri .......................................................... 127
İlk Yardımda Ana ilkeler ve İlk Yardımcının Özellikleri .................................. 128
İlk Yardımın ABC’si ............................................................................................... 129
MESLEK HASTALIKLARI ......................................................................................... 129
Meslek Hastalıklarının Sınıflandırılması .................................................................. 130
A Grubu: Kimyasal Maddelerle Olan Meslek Hastalıkları ............................... 130
B Grubu: Mesleki Cilt Hastalıkları  ...................................................................... 130
viii İçindekiler

C Grubu: Pnömokonyozlar ve Diğer Mesleki Solunum Sistem


Hastalıkları .............................................................................................................. 130
D Grubu: Mesleki Bulaşıcı Hastalıklar ................................................................ 131
E Grubu: Fiziki Etkenlerle Olan Meslek Hastalıkları ........................................ 132
Meslek Hastalıklarından Korunma ............................................................................ 133
İş Ortamında Koruyucu Prensipler ........................................................................... 133
Kişisel Korunmaya Yönelik Prensipler ...................................................................... 133
Tıbbi Prensipler ............................................................................................................ 134
Özet ................................................................................................................................ 135
Kendimizi Sınayalım .................................................................................................... 136
Yaşamın İçinden ........................................................................................................... 137
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ......................................................................... 138
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ............................................................................................. 138
Yararlanılan Kaynaklar ................................................................................................ 139

6. ÜNİTE Çevre Sağlığı ................................................................................. 140


GİRİŞ ............................................................................................................................. 141
Genel Tanımlar ............................................................................................................. 142
Çevre Sağlığını Etkileyen Faktörler ........................................................................... 143
Çevre Sağlığı Bozulmalarının Göstergeleri ve
Önleyici–Onarıcı Yaklaşımlar .................................................................................... 144
Çevre Sağlığı Etiği ........................................................................................................ 144
SU KİRLİLİĞİ ............................................................................................................... 145
İçme Suyu ...................................................................................................................... 145
İçme Suyu Kirliliğinin Sebep Olduğu Sağlık Sorunları ........................................... 145
İçme Suyu Kirliliğinin Nedenleri ............................................................................... 146
Su Kirleticileri ............................................................................................................... 146
Organik Kirleticiler ................................................................................................ 146
Mikroorganizmalar ................................................................................................ 147
Sentetik Organik Kirleticiler ................................................................................. 147
Asidite ...................................................................................................................... 147
Alkalinite  ................................................................................................................ 147
Sertlik  ...................................................................................................................... 148
Ağır Metaller ........................................................................................................... 148
Azot .......................................................................................................................... 148
Fosfor ....................................................................................................................... 148
Sülfat ........................................................................................................................ 149
Klorür ...................................................................................................................... 149
İçme Suyu Arıtımında Kullanılan Süreçler ............................................................... 149
Dezenfeksiyon ........................................................................................................ 150
Sıvı Atıklar  .................................................................................................................... 150
Atık Su Arıtımında Kullanılan Süreçler .................................................................... 151
Atık Su Arıtım Yöntemleri  ......................................................................................... 151
Fiziksel Yöntemler .................................................................................................. 151
Kimyasal Yöntemler ............................................................................................... 152
Biyolojik Yöntemler ............................................................................................... 153
İleri Arıtım Yöntemleri .......................................................................................... 153
Su Kirliliği ile İlgili Mevzuat ....................................................................................... 154
HAVA KİRLİLİĞİ ......................................................................................................... 155
Hava Kirliliğinin Sebep Olduğu Sağlık Sorunları .................................................... 155
Hava Kirliliğinin Nedenleri ........................................................................................ 155
Hava Kirleticileri ve Etkileri ....................................................................................... 156
İçindekiler ix
Partiküller ................................................................................................................ 156
Karbon Monoksit ................................................................................................... 157
Azot Oksitler ........................................................................................................... 157
Kükürt Oksitler ....................................................................................................... 157
Hidrokarbonlar ...................................................................................................... 157
Asit Yağmurları ............................................................................................................. 157
İnversiyon ...................................................................................................................... 158
Hava Kirlenmesi Kontrolü .......................................................................................... 158
Hava Kirliliğiyle İlgili Mevzuat ................................................................................... 158
TOPRAK KİRLİLİĞİ ................................................................................................... 159
Toprak Kirliliğinin Çevre Sağlığına Etkileri ............................................................. 159
Toprak Kirliliğine Neden Olan Etmenler .................................................................. 160
Toprak Kirliliğinin Kontrolü  ...................................................................................... 160
Toprak Kirlilliği ile İlgili Mevzuat  ............................................................................. 160
KATI ATIKLAR ........................................................................................................... 161
Katı Atıklar ve Sınıflandırması ................................................................................... 161
Katı Atıkların Çevre Sağlığına Etkileri ...................................................................... 161
Katı Atıkların Toplanması ve Taşınması ................................................................... 162
Katı Atıkların Bertarafı ................................................................................................ 162
Kompostlaştırma .................................................................................................... 162
Düzenli Depolama ................................................................................................. 162
Yakma ...................................................................................................................... 162
Piroliz ....................................................................................................................... 163
Katı Atıklar ve İlgili Mevzuat ...................................................................................... 163
GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ ................................................................................................ 165
Gürültü Kaynakları ...................................................................................................... 165
Nokta Kaynak ......................................................................................................... 165
Çizgi Kaynak ........................................................................................................... 165
Düzlem Kaynak ...................................................................................................... 165
Gürültünün İnsan Sağlığına Etkileri .......................................................................... 165
Gürültü Kontrolü ......................................................................................................... 166
Gürültü Kirliliğiyle İlgili Mevzuat ............................................................................. 166
ENERJİ ÜRETİMİNDEN KAYNAKLANAN ÇEVRESEL SORUNLAR ............. 166
Enerji Kaynaklarının Çevresel Etkileri ...................................................................... 167
Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Değerlendirilebilirlikleri .................................. 167
RADYASYON ............................................................................................................... 167
Özet ................................................................................................................................ 169
Kendimizi Sınayalım .................................................................................................... 170
Yaşamın İçinden ........................................................................................................... 171
Okuma Parçası .............................................................................................................. 171
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ......................................................................... 172
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ............................................................................................. 172
Yararlanılan Kaynaklar ................................................................................................ 173

Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz ..................................................... 174 7. ÜNİTE


GİRİŞ ............................................................................................................................. 175
YETERLİ VE DENGELİ BESLENME ....................................................................... 175
BESİN ÖGELERİ ......................................................................................................... 176
Karbonhidratlar ............................................................................................................ 176
Proteinler ....................................................................................................................... 179
Yağlar ............................................................................................................................. 180
Vitaminler ..................................................................................................................... 180
Mineraller ...................................................................................................................... 183
x İçindekiler

Su  .................................................................................................................................... 184


BESİN GRUPLARI ....................................................................................................... 185
Süt ve Süt Ürünleri ....................................................................................................... 185
Et, Yumurta ve Bakliyat Ürünleri ............................................................................... 185
Taze Sebze ve Meyveler  .............................................................................................. 186
Tahıllar ve Tahıl Ürünleri ............................................................................................ 186
ENERJİ VE BESLENME ............................................................................................. 187
Besinlerin Enerji İçeriği ............................................................................................... 187
Bazal Metabolizma Hızı .............................................................................................. 188
Vücudun Enerji Gereksinimi ...................................................................................... 189
Beden Kitle İndeksi ...................................................................................................... 191
EGZERSİZ ..................................................................................................................... 191
Özet ................................................................................................................................ 193
Kendimizi Sınayalım .................................................................................................... 195
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ......................................................................... 196
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ............................................................................................. 196
Yararlanılan Kaynaklar ................................................................................................ 197

8. ÜNİTE Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Uygulamaları............................ 198


GİRİŞ ............................................................................................................................. 199
OLAĞAN DIŞI DURUMLAR İLE İLGİLİ TANIMLAR VE ÖZELLİKLER ....... 199
Afetlerin Ortak Özellikleri ve Neden Olduğu Durumlar ....................................... 201
Afetlerin Sınıflandırılması ........................................................................................... 201
Depremlerin Halk Sağlığı Üzerindeki Etkileri ................................................... 202
Sellerin Halk Sağlığı Üzerinde Etkileri ................................................................ 203
Endüstriyel Afetlerin Halk Sağlığı Üzerine Etkileri ........................................... 204
Trafik Kazaları ve Halk Sağlığı Üzerine Etkileri ................................................. 204
AFET YÖNETİMİ ........................................................................................................ 205
AFETLERDE SAĞLIK UYGULAMALARI ............................................................. 207
Sessiz Dönemde Sağlık Uygulamaları ....................................................................... 207
Örgütlenme ............................................................................................................. 207
Planlama .................................................................................................................. 207
Alarm Sistemi Oluşturma  .................................................................................... 208
Eğitim ...................................................................................................................... 208
Alt Yapının Güçlendirilmesi ................................................................................. 208
Yasal Düzenlemeler ................................................................................................ 208
Alarm Döneminde Sağlık Uygulamaları ................................................................... 208
İzolasyon Döneminde Sağlık Uygulamaları ............................................................. 208
Dış Yardım Döneminde Sağlık Uygulamaları .......................................................... 209
Ölümlerin Azaltılması ........................................................................................... 209
Yaralıların Bakımı .................................................................................................. 209
Sonradan Ortaya Çıkan Hastalık ve Ölümlerin Azaltılması ............................ 210
Rehabilitasyon Dönemi ......................................................................................... 211
Özet ................................................................................................................................ 212
Kendimizi Sınayalım .................................................................................................... 213
Okuma Parçası  ............................................................................................................. 214
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ......................................................................... 214
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ............................................................................................. 215
Yararlanılan Kaynaklar ................................................................................................ 215

Sözlük ....................................................................................... 217


Dizin............................................................................ ............ 221
İçindekiler xi

Önsöz
Sevgili öğrenciler,
Dünya Sağlık Örgütü’nün tanıma göre sağlık, “sadece hastalık ve sakatlığın olmaması
değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali” olarak ifade edilmektedir. Bu
tanımın önemi, sağlığın fiziksel yönüne olduğu kadar, toplumsal boyutlarına da vurgu
yapmasıdır.
Sağlığın toplumsal boyutlarıyla ilgilenen bir bilim olan Halk Sağlığı’nı Dr. Winslow;
“Halk Sağlığı, organize edilmiş toplum çalışmaları sonucunda çevre sağlık koşullarını dü-
zelterek, bireylere sağlık eğitimi yaparak, bulaşıcı hastalıkları önleyerek, hastalıkların er-
ken tanı ve tedavisini sağlayarak, sağlık örgütleri kurarak, toplumsal çalışmaları her bire-
yin sağlığını sürdürecek bir yaşam düzeyini sağlayacak biçimde geliştirerek hastalıklardan
korunmayı, yaşamın uzatılmasını, beden ve ruh sağlığı ile çalışma gücünün arttırılmasını
sağlayan bir bilim ve sanattır” şeklinde tanımlamıştır. Oldukça geniş bir uygulama alanına
sahip olan Halk Sağlığı, sağlık hizmetlerini geleneksel anlayıştan çağdaş düşünce sistemi-
ne göre gelişmesinin yol ve yöntemlerini belirleyen bir disiplindir.
“Halk Sağlığı” ders kitabının, bu bilimin sahip olduğu geniş uygulama alanında, te-
mel başlıklarda toplanarak toplumun her kesimi için “yaşam boyu öğrenme” vizyonuyla
hazırlanan bir kılavuz olması hedeflenmiştir. Bu itibarla kitabın oluşumuna katkı sağlayan
tüm yazarlarımıza ve kitabın kontrol ve baskı aşamasında emeği geçenlere teşekkürlerimi
sunarım.

Editör
Prof.Dr. Zafer Asım KAPLANCIKLI
1
HALK SAĞLIĞI

Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
 Sağlığın ne olduğunu ve sağlığı etkileyen faktörleri açıklayabilecek,
 Halk sağlığının ne olduğunu ve işlevlerini açıklayabilecek,
 Temel Sağlık Hizmetleri kavramı ve etkili olan faktörleri açıklayabilecek,
 Sağlığı koruma yöntemlerini açıklayabilecek,
 Sağlığın geliştirilmesinde etkili olan faktörleri sıralayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.

Anahtar Kavramlar
• Sağlık • Sağlığın Geliştirilmesi
• Halk Sağlığı • Basamaklı Sağlık Hizmeti
• Temel Sağlık Hizmetleri • Bireysel Faktörler
• Sağlık Hizmetleri • Çevre
• Koruyucu Sağlık Hizmetleri • Çevresel Faktörler
• Sağlığın Korunması

İçindekiler

• SAĞLIĞIN TANIMI
• SAĞLIĞIN BELİRLEYİCİLERİ VE SAĞLIĞI
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
• BİREYSEL ETKENLER
Halk Sağlığı • ÇEVRESEL ETKENLER
Halk Sağlığına Giriş
• HALK SAĞLIĞI TANIMI
• TEMEL SAĞLIK HİZMETLERİ
• SAĞLIĞIN KORUNMASI
• SAĞLIĞIN GELİŞTİRİLMESİ
• GÜNÜMÜZDE HALK SAĞLIĞI
Halk Sağlığına Giriş

GİRİŞ
Sağlık hizmetleri Dünya Sağlık Örgütü’nce ideal olarak belirlenen hedeflere ulaşmak için
birey, aile ve topluma sürekli ve yaşadığı / çalıştığı yerde verilmesi gereken hizmetlerdir.
Sağlık hizmetlerinin birincil ve asıl görevi insanın sağlığını korumak ve geliştirmektir.
Eğer kişinin sağlığı bozulursa bunun erken dönemde tanınması ve etkin tedavi yapılması
ikincil, eğer tıbbi veya sosyal engellilik söz konusu olursa da esenlendirme (rehabilitas-
yon) ise üçüncül korumadır.
Sağlık hizmetleri, tek başına sağlık sektörünce sunulamaz. Sağlık sektörü dışındaki
tüm kamu ve özel kurum / kuruluşların faaliyetleri sonucu insan ve çevre sağlığı olumlu
ya da olumsuz yönde etkilenebilir. Bu nedenle sağlık hizmetleri sunumu denilince, sağlık
kurumları dışındaki sektörlerin sağlık sorumluluklarının ortaya konulması ve bunların
geliştirilmesi zorunludur.
Halk Sağlığı bu anlamda insan ve çevre sağlığının korunması ve geliştirilmesi, sağlık
politikaları oluşturulması, bu politikalara uygun sağlık örgütlenmesinin sağlanması, sağ-
lık hizmetlerinin sunulması, toplum sağlık düzeylerinin ölçülmesi gibi toplum sağlığını
ilgilendiren konularda çaba gösteren kapsamlı bir tıp disiplinidir.
Kitabın bu bölümünde sağlığın ve sağlık hizmetlerinin tanımından başlayarak Halk
Sağlığı anlayışının hem gelişimi, hem de nitelikleri anlatılmaya çalışılacaktır.

SAĞLIĞIN TANIMI
Niteliği nedeniyle kendine özgü oldukça geniş bir alana sahip olan “sağlık” teriminin birkaç
adet tanımı vardır. Bireylerin “yaşamlarını sürdürebilmelerinden”, “hasta olmamalarına”, “gün-
lük aktivitelerini yerine getirebilme yeterliliklerine”, “mutluluk duygusuna sahip olmalarına”
ve “iyilik halinin sağlanmasına” varıncaya kadar farklı şekillerde tanımlamalar söz konusudur.
Örneğin bir tanıma göre sağlık, ölüm veya hastalık gibi olumsuz durumların olmaması-
dır. Ölüm veya hastalık gibi negatif göstergelerin ölçümü görece kesin ve kolaydır.
Bununla birlikte sağlığın pozitif anlamda en iyi tanımını Dünya Sağlık Örgütü
(DSÖ=WHO) 1948’de yapmıştır. Bu tanıma göre sağlık, “sadece hastalık ve sakatlığın
olmaması değil, fiziksel, ruhsal (akılsal) ve sosyal yönden tam bir iyilik hali” olarak
ifade edilmektedir.
Bu tanımın önemi, sağlığın fiziksel yönüne olduğu kadar, psikolojik ve sosyal boyut- Dünya Sağlık Örgütünün sağlık
larına da vurgu yapmasıdır. Bir diğer önemi de bu tanımın statik (durağan) bir durum- tanımı, sağlığı pozitif yönüyle ele
alır ve gelişmeye açık olduğunu
dan daha çok, dinamik yani sağlığın gelişmeye açık bir kavram olduğunu vurgulamasıdır. vurgular.
Örneğin Dünya genelinde beklenen yaşam süresi 1960’ta 52,5 yıl iken 2013 yılında bu
4 Halk Sağlığı

süre 70,9 yıla çıkmıştır. Türkiye’de ise aynı yıllarda bu süreler 45,4’ten 75,2’ye çıkmıştır.
Aynı şekilde tüm dünyada bebek ölüm hızı 1960 yılında binde 121,9 iken 2014 yılında
binde 32,6’ya düşmüştür. Türkiye’de ise aynı yıllarda binde 166’lardan bugün binde 10’lara
düşmüştür. Görüldüğü gibi toplumsal anlamda sağlık göstergelerindeki pozitif yöndeki
değişimler, DSÖ’nün sağlık tanımındaki “tam iyilik” ifadesini, sağlığın gelişmeye açık ol-
duğunu ve ideale ulaşmayı hedefleyen bir anlam yüklendiğini göstermektedir.
Günümüz dünyasında sağlık kavramı, insani değerler, uygulama kolaylığı, ekonomik ya-
rarları gibi nedenlerle hastalık kavramına göre daha fazla önem kazanmış, hastalıkların tedavi-
sinden çok hastalanmadan önce bireyleri/toplumu koruma ve sağlığın geliştirilmesi kavramları
öne çıkmıştır. Bu yaklaşım da halk sağlığının temel ilke ve faaliyet alanını oluşturmaktadır.

Sağlık, sadece hastalığın ve sakatlığın olmayışı değildir.

SAĞLIĞIN BELİRLEYİCİLERİ VE SAĞLIĞI ETKİLEYEN FAKTÖRLER


Sağlık, bireyin içinde yaşadığı yakın ve uzak çevre ile etkileşim halindedir. Temiz havayı
soluma, vücuda güvenilir, yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlacak şekilde besin alma, temiz
su tüketme, güneş ışınlarının etkisiyle vücudumuzda vitamin D’nin aktifleşmesi anlamın-
da bu etkileşim olumlu; hava, su, besin kirliliği nedeniyle zararlı etkenlerin vücuda alın-
masıyla da olumsuz olabilmektedir.

BİREYSEL ETKENLER

Genetik Yapı
Genlerde ve kromozomlarda görülen anomaliler ve mutasyonlar sonucu bazı hastalıklar
ortaya çıkabilir. “Genetik Hastalıklar” genellikle vücuttaki tüm hücrelerde bulunan ve döl-
lenme ile birlikte ortaya çıkan hastalıklardır. Örneğin Down Sendromu (insanda fazladan
bir kromozom 21’in bulunması), Turner Sendromu (45X0, yani eşey kromozomlardan
birinin eksik olması), Klinefelter Sendromu (47 XXY, yani 2X kromozomlu erkek), yarık
damak, yarık dudak vb.
Bazı hastalıklarda da genetik yapı, ailede birilerinin bu hastalıkla karşı karşıya kalması
sonucu yatkınlık veya riskin artışı olarak ortaya çıkar. Örneğin Diyabetes Mellitus (şe-
ker hastalığı), koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, meme, mide, kolon gibi bazı kanser
türleri gibi hastalıklarda ailede bu hastalıklarla karşı karşıya kalmış olanlar varsa genetik
akrabalarda da bu hastalığın görülme riski artabilir.

Yaş
Bazı hastalıklar bebek ve çocuklarda, bazıları gençlerde, bazıları da yaşlılarda görülür.
Örneğin kızamık, boğmaca, suçiçeği gibi bazı bulaşıcı hastalıklar çocuklarda daha sıktır.
Lösemilerin (kan kanserlerinin) önemli bir bölümü çocuklarda görülürken, akciğer, kalın
bağırsak (kolon) gibi kanserler erişkin ve yaşlılarda görülür. Yine Diyabetes Mellitus’un
(DM) 2 formu vardır. Tip I DM daha çok çocuk ve ergenlerde, Tip 2 DM ise tersine daha
çok erişkin ve yaşlılarda görülür. Koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, serebrovaskuler
hastalıklar (beyin damarlarının tıkanması veya kanamalar), erişkin ve yaşlılarda görülen
hastalıklara örnektir. İleri yaşlarda özellikle eklem, kas-iskelet sistemi hastalıkları çocuk
ve gençlere göre oldukça sık görülür. Yaşlılarda görülen birçok hastalığın klinik seyri ve
şiddeti de çocuk ve gençlerden daha ağır olabilir.
1. Ünite - Halk Sağlığına Giriş 5

Cinsiyet
Bazı hastalıklar her iki cinste de görülmekle birlikte cinsiyete özel sağlık sounları vardır.
Örneğin yumurtalık kanseri, rahim kanserleri, doğumda rahim yırtılmaları, vaginal kana-
malar ile meme hastalıkları doğal olarak kadınlarda; benign prostat hipertrofisi (erkekler-
deki prostat organının iyi huylu büyümesi, ama idrar yolarını tıkaması), prostat kanseri,
testis torsiyonu (testislerin torba içinde dönmesi sonucu kansız kalması) gibi hastalıklar
da erkeklerde görülür. Yine doğurganlık özellikleri nedeniyle kadınların gebelik, doğum
ve doğum sonrası karşılaşabileceği birçok kadına özgü sağlık sorunları vardır. Romatoid
artrit, depresyon gibi bazı hastalıklar kadınlarda; koroner kalp hastalığı, alkolizm gibi so-
runlar erkeklerde daha fazla görülür.

Bağışıklık Sistemi
İnsanlar doğduklarında annelerinden aldıkları bazı mikroorganizmalara karşı bazı bağı-
şıklık maddeleri ile bunların neden oldukları hastalıklara karşı korunurlar. Sonra zamanla
kendi bağışıklık sistemlerinin gelişmesi ile bu etkenlere karşı direnç geliştirebilirler. Bu
arada bazı mikroorganizmalar için geliştirilmiş ve “aşı” adı verilen tıbbi ürünlerle daha
mikroorganizmalarla karşılaşmadan, vücuda bunlar verilerek o mikroplara karşı bağışık-
lık sağlanmış olur. Bazı hastalıklar geçirildiğinde de geçici ve kalıcı bağışıklık söz konusu
olabilir. Bağışıklık sisteminin güçlü olması sonucu birçok mikrop ve bazı maddelerin ne-
den olduğu sağlık sorunları o insanda gözükmeyebilir. Ancak bazı durumlarda bağışıklık
sisteminin zayıflaması söz konusu olabilir. Örneğin steroid türevi ilaçların, kanser tedavi-
sinde kullanılan kemoterapötik ilaçların, bazı hastalıklarda kullanılan ve immunsüpressif
adı verilen ilaçların kullanılması bağışıklık sistemini zayıflatabilir. Yine beslenme bozuk-
lukları, kötü koşullarda yaşama, hava kirliliği olan yerde yaşama, sigara içme veya sigara
içilen ortamlarda bulunanlarda bağışıklık sistemi zayıflayabilir. HIV /AIDS gibi viral bu-
laşıcı hastalıklarda da bağışıklık sistemi ciddi derecede bozulabilir. Bağışıklık sisteminin
bozulması sonucu normalde az görülen veya hiç görülmeyen enfeksiyon hastalıkları olu-
şabilir. Hastalıkların süresi ve şiddeti artabilir.

Sağlık Öyküsü
Kişilerin daha önce geçirdikleri hastalıklar veya hâlen devam eden hastalıklarının olması
yeni ortaya çıkan hastalıkların süresini ve şiddetini artırabilir. Örneğin 10 yıldır Diyabetes
Mellitus’u olan bir kişide yeni ortaya çıkan böbrek sorunları, kişinin ileride böbrek yet-
mezliğine girmesine, bunun sonucunda da diyaliz tedavisi veya böbrek nakline gereksi-
nim duymasına neden olabilir.
Yine daha önce halk arasında kalp krizi olarak adlandırılan Akut Miyokard İnfarktüsü
geçiren birisinin, şu an kalbinde hissettiği ağrı yeni bir Akut Miyokard İnfarktüsü’nü dü-
şündürür ve bu kişide hayati tehlike söz konusu olabilir.
Daha önce tozlu bir ortamda uzun süreler çalışan madencinin pnömokonyoz (akciğer-
lerde tozun birikimi sonucu ortaya çıkan meslek hastalığı) olması, onun yeni bir madende
tozlu ortamda çalışması için engeldir. Eğer bu durum sorgulanmadan veya muayene edil-
meden işçi işe alınıp madende tozlu bir ortamda çalıştırılırsa, bu işçinin hastalığı ilerler ve
hatta ölümle sonuçlanabilir.

Irk
Bazı hastalıklar bazı ırklarda daha az, tersine bazılarında daha yüksek görülebilir. Örneğin
böbrek taş hastalığı Amerika yerlilerinde ve siyah ırkta daha az, beyaz ırk ve Asyalılarda
daha sık görülmektedir. Mide kanseri ise Asya ve Afrika toplumunda Amerikan toplu-
muna göre daha fazla görülmektedir. Akdeniz anemisi olarak tanımlanan Talassemi ise
Akdeniz ülkelerindeki ırklarda görülür.
6 Halk Sağlığı

Davranışsal Özellikler
Fiziksel Aktivite
Hemen her yaşta fiziksel aktivitenin olumlu birçok yanı vardır. Kas iskelet sistemi, do-
laşım, solunum, gastrointestinal (mide-bağırsak), boşaltım ve nörolojik (sinir sistemi)
için doğru, bilinçli ve sürekli yapılan fiziksel aktivitelerin olumlu etkileri söz konusudur.
Tersine yapılmaması, düzensiz yapılması ve hatalı uygulamalar da yaşamsal sorunlara ne-
den olabilir. Günümüzde erişkinler için kabul edilen en önemli fiziksel aktiviteler, normal
günlük aktivitenin dışında, haftada 3-4 defa en az 45 dakika belirli bir tempoda düz yolda
yürüyüş ve haftada 2-3 defa 30 dakikalık yüzmedir.

Yeterli ve Dengeli Beslenme


Büyüme ve gelişmenin sürdürülmesi ve tamamlanması, vücudun kendini yenilemesi için
gereksinim duyulan enerjinin yeterli olarak alınması, bununla birlikte enerji veren madde-
lerin dışında vücudun çalışması için gerekli mineral, vitamin gibi maddelerin de bir denge
içinde alınması zorunluluktur. “Beslenme Bozuklukları” adı verilen bu geniş kavram bir-
çok sağlık sorununu beraberinde getirir. Örneğin enerjinin fazla alınması (karbohidrat ve
yağların) obezite, kan lipid düzeylerinde yükselme, dolaşım ve nörolojik sistem bozukluk-
larına neden olur. Tersine enerjinin az alınması “malnutrisyon” denilen sorunla karşılaşıl-
masına neden olur ki vücut yaşamı devam ettirebilmek için yapıtaşlarını yıkmak zorunda
kalabilir. Bu durum zayıflık ve bağışıklık sisteminde düşüşler görülmesine neden olabilir.

Sigara, Alkol, Bağımlılık Yapıcı Madde Kullanmama


Sigara ve tütün mamullerinin sağlık üzerine olumsuz birçok etkisi vardır. Akciğer, gırtlak,
dil kanseri, mide, mesane (idrar torbası) kanserlerine, koroner kalp hastalıklarına, sereb-
rovaskuler hastalıklara, infertilite (kısırlık) gibi daha bir çok hastalığa ve sağlık sorunlara
neden olduğunu çok iyi biliyoruz. Hatta bu etkiler sadece sigara ve tütün mamüllerini kul-
lananlarda değil, çevresinde bulunan ve bu maddelerin dumanlarına pasif olarak maruz
kalan kişilerde de görülmektedir. Yine gebe bir kadın bu süreçte sigara içerse, karnındaki
bebeği de ciddi şekilde olumsuz olarak etkilenmektedir. Gençlerin bu nedenle sigara, nar-
gile, puro, pipo gibi tütün mamullerinden uzak kalması, kendi ve aile sağlığı açısından bir
zorunluluktur.
Alkollü içeceklerin etkisi kısa (akut) ve uzun (kronik) vadede etkilerini gösterebilir.
Kısa vadede özellikle trafik başta olmak üzere ev ve iş kazalarına neden olabilmektedir.
Uzun vadede ise alkole bağımlılık söz konusu olursa başta karaciğer olmak üzere kalp ve
sinir sistemi bundan ciddi derecede olumsuz etkilenebilir.
Son yılların önemli bir gündem maddesi ise özellikle gençleri tehdit eden bağımlılık
yapıcı maddelerin kullanılmasıdır. Akut ve kronik etkileri sonucu bilişsel fonksiyonlarda
bozukluk, beslenme bozukluğu, dolaşım sistemi bozukluğu, nörolojik sistem bozuklukla-
rı, şok, koma ve ölümle sonuçlanabilir.

Stres Yönetimi
Çağımızının hastalığı olarak da tanımlanan stres, kişide olan değil, kişiye olan ve dışarı-
dan gelen etkilerin sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Stres vücut için ciddi bir savunma
mekanizmasıdır. Ancak stres yönetilemezse tükenmeye neden olabilir. Bu durumda ank-
siyete, depresyon, hayattan lezzet alamama, işte çalışıyorsa işten doyum alamama, hatta
tükenme söz konusu olabilir. İlerleyen durumlarda intiharlara kadar giden tablo söz ko-
nusu olabilir. Oysa stres yönetilebilir. Strese neden olan faktöre göre stres yönetimi söz
konusudur.
1. Ünite - Halk Sağlığına Giriş 7

Kendine Karşı Sorumlulukları (Öz Sorumluluk)


Kişilerin sağlıklarının farkında olmaları, sağlıklarını bozacak ve hastalıklarını artıracak
durumlardan kendi istek ve gayretleri ile uzak kalma çabalarına “öz sorumluluk” denir.
Örneğin sigaranın zararlarını bilen kişinin sigara içmemesi veya sigarayı bırakması, kaza-
ların etkilerinden korunmak için hız yapmama, alkollü araç kullanmama, emniyet kemeri
takma vb. trafik kurallarına uyulması öz sorumluluğa verilebilecek örneklerdendir.

ÇEVRESEL ETKENLER
Çevrenin tanımı çok önemlidir. Maalesef çevre denilince, hava kirliliği, fabrikaların baca-
ları, kışın dışarıda gördüğümüz duman, akarsu ve denizlerin kirliliği vb. akla gelir. Oysa
kişinin bedeninin dışındaki, onu doğrudan veya dolaylı etkileyen her şeye “çevre” denir.
Bu anlamda üzerimizdeki giysiler, kullandığımız gözlük, kol saati, soluduğumuz hava, iç-
tiğimiz su, yediğimiz yiyecek, karşımızdaki arkadaşımız, bitkiler, hayvanlar, böcekler, ay,
güneş vb. hepsi çevremizdir.
Çevre temel olarak 4 bölümde incelenir:
1. Fiziksel Çevre
2. Kimyasal Çevre
3. Biyolojik Çevre
4. Sosyokültürel Çevre
Ancak birbiri ile etkileşimi nedeniyle fiziksel ve kimyasal çevrenin ikisi birleştirilerek
“fizikokimyasal çevre” de denir.

Fizikokimyasal Çevre
Maddelerin hem fiziksel hem de kimyasal etkilerinden dolayı insan sağlığını etkilemeleri
söz konusudur. Örneğin, güneş ışınları insanlarda vitamin D’nin aktifleşmesi, yeşil yap-
raklı bitkilerde de fotosentez sonrası oksijen salınması için mutlak olması gereken çevresel
bir etkendir. Ancak, güneş ışınlarına fazla maruziyet deri kanserlerine neden olabilir.
Bu başlık altında yer alan çevresel bazı faktörler aşağıda sunulmuştur.
• Termal koşullar
• Aydınlatma
• Gürültü
• Radyasyon (Işıma)
• İyonize Radyasyon (X ray, radyoaktif maddeler vb.)
• Noniyonize (İyonize Olmayan) Radyasyon (Elektromanyetik Alanlar)
• Basınç
• Titreşim
• Hava
• Su
• Yeraltı suları
• Yüzeysel sular (denizler, göller, göletler, akarsular, barajlar vb.)
• Toprak
• Giyim
• Kozmetikler
• Atmosfer ve atmosferik olaylar
• Güneş, Ay, gezegenler ve diğer yıldız sistemleri
• Kentleşme
• Konutlar
• Her türlü kimyasal maddeler ve bileşikler
• …
8 Halk Sağlığı

Biyolojik Çevre
İnsanın dışındaki diğer canlıların varlığı hem insan yaşamı için vazgeçilmezdir hem de
sağlığı olumsuz yönde etkileyebilir. Çevre tanımını tekrar hatırlayacak olursak bedenimiz
dışındaki her şeydir. Bu anlamda mikroorganizmaların neden olduğu tüm sağlık sorunla-
rı ve hastalıklar insana bedeni dışından bulaştığı için çevresel nitelikli sağlık sorunlarıdır.
Biyolojik çevrenin bileşenleri şunlardır:
• Bitkiler
• Hayvanlar
• Mikroorganizmalar

Sosyokültürel Çevre
Toplumun yapısı ve kültürel özellikleri, bireylerin yaşam tarzlarını ve sağlığını olumlu/
olumsuz etkileyebilir. Kıtalar, ülkeler, hatta ülkelerin içindeki bölgesel ve hatta daha kü-
çük yerleşim alanlarına kadar, hatta ailelere kadar kültürel ve sosyal yapıdaki farklılıklar
sağlık ve hastalık algısını ve çare arama davranışını etkileyebilmektedir. Örneğin ülkemiz-
de bebekler doğduğunda ortaya çıkabilen “yenidoğan sarılığı”nın nedeni kanda biluribin
düzeyinin artması olup fototerapi (ışık tedavisi) ile tedavi edilir. Ancak ülkemizin birçok
yerinde bu tür bir sarılık ortaya çıkınca çocuğa sarı bez bağlamak, içinde altın bulunan su
ile yıkamak vb. geleneksel davranışlar görülebilir. Yine sağlık ve hastalığın tanımlanışında
farklılıklar söz konusu olabilir. Çocuklarda gece altını ıslatma (enürezis nokturma) bir
sağlık sorunu iken çocuğun ailesinde veya yakınlarında da benzer sorunun olması, bunun
hastalık olarak tanımlanmamasına neden olabilir. Dolayısıyla sosyokültürel çevre sağlığı/
hastalığı algılama ve değerlendirme, hastalığa gösterilen tepkiler, tıbbi çare arama davra-
nışları, sağlık hizmetlerinden yararlanma, geleneksel ve çağdaş tedavi tercihleri gibi pek
çok davranış üzerinde doğrudan ya da dolaylı etkiye sahiptir.
Sosyokültürel çevre açısından sağlığı etkileyen faktörler şunlardır:
• Meslek
• İş
• Ekonomik gelir
• Sosyal sınıf
• Eğitim
• Mülkiyet
• Etnik yapı
• Din
• Medeni durum
• Toplumsal cinsiyet
• Politik koşullar
• Aile yapısı
• …

HALK SAĞLIĞI TANIMI


Eradikasyon, sadece o hastalığın Sağlığın tanımından hareketle ve sağlığın belirleyicileri göz önüne alındığında, sağlığın
görülmemesi değil, bulaşıcı bireysel ve toplumsal özelliği de ortaya çıkmaktadır. Örneğin kapalı ortamda/evde bir ki-
bir hastalığın etkeninin tüm
dünyadan yok edilmesidir. şinin sigara içmesi sadece o kişiyi değil, o ortamda yer alan diğer insanları da etkilemek-
tedir. Diğer taraftan nezle/grip gibi enfeksiyon hastalığı olan bir kişi, başta yakın temasta
olanlar olmak üzere diğer insanlara bu hastalığı bulaştırabilir. Hatta salgın (epidemi) adını
verdiğimiz, toplumda beklenenden daha fazla o hastalığın yayılmasına neden olabilir.
Bu nedenle sağlık hizmetleri sunulurken sadece bireye yönelik sağlık hizmetinin su-
nulması, o toplum için yeterli olmayacağı gibi hastalıkların ve sağlık olaylarının kontrol
altına alınmasında başarılı olma şansını da tanımayacaktır. Örneğin bulaşıcı hastalıkların
1. Ünite - Halk Sağlığına Giriş 9
kontrolünde aşılama çok önemlidir. Bunun başarılı olabilmesi, o enfeksiyon için risk gru-
bunda olan kişilerden enfeksiyon zinciri denilen yapının kırılmasına olanak sağlayacak
sıklıkta kişinin aşılanması ile mümkündür. Bunun en güzel örneğini çiçek hastalığı bize
göstermektedir. Tüm dünyada yapılan çiçek aşılamaları sayesinde, çiçek virüsünün insan-
lara bulaşması önlenmiş ve bunun sonucunda çiçek hastalığı eradike edilmiştir.
Buna benzer yaklaşımlar sağlık hizmetlerinin sadece bireylere verilen bir hizmet olma- Salgın (epidemi) bir hastalığın,
toplumda beklenenden daha fazla
dığını, aksine topluma yönelik hizmetlerin sağlığın geliştirilmesinde ve hastalıkların/sağlık görülmesidir.
olaylarının kontrolünde önemli olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenlerle sağlık hizmet-
lerinin sunumunda ve tıbbi anlamda “halk sağlığı” kavramı ortaya çıkmış ve tanımlanmıştır.
Halk sağlığının ilk tanımlarından birisini, 1920 yılında aslen bir bakteriyolog olan Dr.
Charles - Edward A. Winslow yapmıştır: “Halk sağlığı, organize edilmiş toplum çalışma-
ları sonucunda çevre sağlık koşullarını düzelterek, bireylere sağlık eğitimi yaparak, bulaşıcı
hastalıkları önleyerek, hastalıkların erken tanı ve tedavisini sağlayarak, sağlık örgütleri ku-
rarak, toplumsal çalışmaları her bireyin sağlığını sürdürecek bir yaşam düzeyini sağlayacak
biçimde geliştirerek hastalıklardan korunmayı, yaşamın uzatılmasını, beden ve ruh sağlığı
ile çalışma gücünün arttırılmasını sağlayan bir bilim ve sanattır.”
Halk sağlığının bir başka tanımı ise 1988’de yapılmıştır. Bu tanıma göre halk sağlığı, “Sağlı-
ğın geliştirilmesini ve hastalıkların önlenmesini amaç edinen örgütlü toplumsal çabalardır.”
Halk Sağlığının on temel esası şunlardır:
1. Toplumun sağlık sorunlarının belirlenmesi için sağlık durumunun izlenmesi
2. Toplumda sağlık risklerinin ve sağlık sorunlarının araştırılması ve tanınması
3. Sağlıkla ilgili konu ve sorunlar hakkında halkın bilgilendiririlmesi, eğitilmesi ve
geliştirilmesi
4. Sağlık sorunlarının tanınması ve çözümlenmesi için toplumda paydaşların hareke-
te geçirilmesi (çok sektörlü sağlık sorumluluğunun geliştirilmesi)
5. Bireysel ve toplumsal sağlık çabalarının desteklendiği politika ve planların geliştirilmesi
6. Sağlığı koruyan ve güvenceyi sağlayan düzenlemelerin ve mevzuatın oluşturulma-
sı, güncellenmesi ve uygulanması
7. Sağlık hizmetlerinin sosyal güvence ile sağlanamadığında ve kişisel sağlık hizmeti
gereksinimi için toplumsal bağların desteklenmesi
8. Yetkili halk sağlığı ve sağlık hizmetleri insan gücünün sağlanması
9. Bireysel ve topluma dayalı sağlık hizmetlerinin etkinliğinin, ulaşılabilirliğinin ve
kalitesinin değerlendirilmesi
10. Sağlık sorunlarının yeni anlayışlarla, yenilikçi çözümler belirleyebilmek için araş-
tırmaların yapılması
Halk sağlığının uygulama alanları ise şunlardır:
• Sağlığın korunması ve geliştirilmesi
• Sağlık sorunlarının yeni anlayışlarla yenilikçi çözümler geliştirebilmek için araştır-
maların yapılması
• Sağlık politikası ve planlamalarının geliştirilmesine öncülük edilmesi
• Bulaşıcı hastalıkların kontrolü ve salgınların önlenmesi
• Bağışıklama hizmetlerinin organizasyonu ve sunumun sağlanması
• Bulaşıcı olmayan hastalıklardan ve kanserlerden korunma ve kontrolün sağlanması
• Çevrenin, iş yerlerinin ve yaşam alanlarının sağlıklı hâle getirilmesi
• Suların korunması ve su kalitesinin geliştirilmesi
• Hava kalitesinin korunması önlemlerinin geliştirilmesinde iş birliğinin sağlanması
• Toprak kirliliğinin önlenmesi çabalarının desteklenmesi
• Gıda güvenliğinin sağlanması
• Sağlık hizmeti gereksinimi olan yüksel riskli ve ulaşılması zor birey ve toplumlara
ulaşılması
10 Halk Sağlığı

• Çalışan sağlığının korunması ve geliştirilmesi


• Üreme sağlığı, anne-kadın sağlığı hizmetlerinin sunumunun sağlanması
• Bebek ve çocukların sağlığının korunması ve geliştirilmesi
• Toplumun sağlık durumunun izlenmesi ve sağlık düzeyleri ölçütlerinin elde edil-
mesi ve değerlendirilmesi
• Toplumun harekete geçirilmesi ve katılımın sağlanması
• Tıbbî hizmetlerde kalite, ulaşılabilirlik ve sorumluluğun sağlanması
• Olağan dışı durumlara karşı hazırlıklı olma, erken yanıt sistemlerinin geliştirilmesi
ve toplumun normal yaşama dönüşünün sağlanması

Halk sağlığı uygulama alanlarından “suların korunması ve su kalitesinin geliştirilmesi” ne


1 demektir?

TEMEL SAĞLIK HİZMETLERİ


İnsanlık tarihi ile başlayan sağlık hizmetleri, toplumların gelişmesine bağlı olarak za-
manla çok değişmiş ve bugünlere ulaşmıştır. İlk insanların, baş ağrısında çevrelerindeki
bazı otları yemeleri, yaralarını yaprak ve çamur ile kapatmaları bir anlamda hekimlik
ve sağlık hizmeti sunmanın ilk örneklerini oluşturmaktadır. Bu sürecin başlaması ile
birlikte sağlık hizmet sunuculuğu ve hekimlik hem kutsal bir varlık hem de bir mes-
lek olarak tanımlanmaya başlar. Hatta inanç sistemlerine göre farklılıklar göstermekle
birlikte, birçok inanış ve dinde, dinî lider veya din görevlisi aynı zamanda şifacıdır da.
Bununla birlikte bilimsel düşüncenin ve aklın gelişmesi ile birlikte sağlık hizmet sunu-
mu çok değişmiş ve gelişmiştir. Günümüzde artık sağlık hizmet sunumu çok yönlü, çok
boyutlu, çok sektörlü, nitelikli insan gücü ve teknoloji ile sunulan çok önemli bir hizmet
alanı olmuştur.
Bilimdeki gelişme sonucunda, yalnızca hastalıkların etken ve oluş mekanizmaları-
nın bulunması ile kalınmamış, hastalıkları hazırlayan tüm çevre (fizik, biyolojik, sosyal)
faktör ve ilişkileri de bulunmuş ve gösterilmiştir. Çevredeki bazı olumsuzlukları gidere-
rek, hastalıkların önlenebileceği ve hatta yeryüzünden silinebileceği anlaşılmıştır. Ayrıca
toplumun tümünü sağlıklı kılmak veya toplumun sağlık düzeyini yükseltmenin, tek tek
hastaları tedavi etmekle mümkün olmadığı anlaşılmış ve görülmüştür. Çünkü etken kay-
nakları, hazırlayıcı faktör ve ilişkileri çevrede var olduğu sürece, tedavi edildikten sonra,
bu ortama tekrar gönderilen kişide, hastalık yinelemekte ve yeni hastaların ortaya çıkması
devam etmektedir. Özetlenen bu gelişmeler sonucunda, koruyucu sağlık hizmetleri önem
kazanmıştır. Böylece, sağlık hizmetlerinde, kişileri önce sağlam iken korumak, buna kar-
şın hastalanır ise erken ve uygun tedavi vermek ve gereğinde de rehabilite etmek diye
tanımlanabilecek çağdaş sağlık anlayışı dönemine geçilmiştir.
Çağdaş sağlık hizmeti anlayışının ilkeleri şunlardır:
• Kişinin yaşamı bir bütündür, sağlıklı ve hastalıklı dönemler diye birbirinden ayrılamaz.
Kişinin hastalığı, sağlıklı dönem diye bilinen dönemdeki birikimlerin sonucudur.
• Kişi ve çevresi (fiziksel, biyolojik, sosyal) bir bütündür ve birbirinden soyutlana-
maz. Kişinin sağlığı, çevrenin özellikle de sosyal çevrenin bir fonksiyonudur.
• Sağlık hizmeti, hastadan çok sağlıklı olana götürülen bir hizmettir ve koruma, te-
daviden daha önemlidir.
• Bir toplumda en sık görülen, en çok öldüren, en çok sakat bırakan, en çok iş gücü
kayıplarına yol açan, en çok sağlık harcamasına neden olan hastalık en önemli has-
talıklardandır.
• Hastalık, yalnızca o kişiyi ilgilendirmez; ailesinden başlayarak tüm toplumu ilgi-
lendirir.
1. Ünite - Halk Sağlığına Giriş 11
• Sağlık hizmeti bir ekip hizmetidir. Ekibin tüm üyeleri değerlidir ve hepsinin rolü
önemlidir. Örneğin doktor çok başarılı bir ameliyat yapabilir. Ancak hastanın ya-
tırıldığı yoğun bakımın temizliğini yapan görevli uygun temizlik yapmazsa hasta
kaybedilebilir. Yani sağlık hizmetinde diğer tüm sağlık çalışanları gibi temizlik gö-
revlisi de çok çok önemlidir.
Çağdaş sağlık hizmetleri sunumunun özellikleri ile geleneksel sağlık hizmet sunumu
arasındaki farklar Tablo 1.1’de sunulmuştur.

Geleneksel Sağlık Çağdaş Sağlık Hizmeti Tablo 1.1


Konu Geleneksel ve Çağdaş
Hizmeti Sunumu Anlayışı Sunumu Anlayışı
Sağlık Hizmetleri
Biyolojik, bireysel ve sosyal Sunumu Anlayışlarının
Hastalıkların Nedeni Sadece biyolojik nedenler
nedenler Karşılaştırılması
Öncelikli hizmet sağlığın
Hastalıklardan Korunma Özel durumlarda ve sınırlı
korunması
Koruma ağırlıklı, tedavi ve
Sağlık Hizmetinin Tedavi ve rehabilitasyon rehabilitasyon hizmetlerinin
Kapsamı hizmetlerinin baskın olması gerektiğinde etkin bir şekilde
sunulması
Sağlık kurumuna başvursun
Sağlık Hizmetinin Hastane veya polikliniklere
veya başvurmasın, herkese
Sunumu başvuranlara verilir.
verilir.
Kişiye hem sağlıklı iken hem
Hizmet Sunulan Kişi Kişi hasta iken verilir.
de hasta olduğunda verilir.
Kişinin fiziksel, biyolojik ve
Kişi, hastalığı nedeniyle
sosyal çevresi ile bir bütün
başvurduğunda bu
Hizmet Sunulan Kişiyi olarak ele alınması, sağlık
sorunun tedavisi ile
Değerlendirme sorununa neden olan
ilgilenmek
etkenleri ortadan kaldırmayı
hedeflemesi
Ekip hizmeti şeklinde, hekim
Hekim ağırlıklı hizmet,
ve tüm sağlık personelinin
Hizmeti Sunan Kişiler diğer sağlık personelinin
birlikte işbirliği içerisinde
rolü kısıtlı
sunulması

Çeşitli meslek gruplarından


oluşan, ekip olarak sunulan,
insanların yaşadığı ve
Hekim ve hastane/ çalıştığı yer dahil her yerde
Sağlık Hizmetlerinin
poliklinik ağırlıklı sağlık sunulan, koruyucu, tedavi
Örgütlenmesi
hizmeti örgütlenmesi edici ve rehabilite edici sağlık
hizmetlerinin birlikte (entegre)
sunulduğu sağlık hizmet
örgütlenmesi

Toplumun ve bireylerin
sağlık hizmet sunumunda
katılımlarının desteklendiği
Oldukça sınırlı ve toplum
Toplumun Katılımı ve toplumun kalkınmasının
pasiftir.
bir parçası olarak sağlık
hizmetlerinin planlanmasının
ve sunulmasının sağlanması

Sağlık sektörü ile birlikte kamu


Sağlık Hizmetleri Sadece sağlık sektörü ile
ve özel tüm sektörlerin rol
Sunumunun Boyutu sınırlı
aldığı hizmet sunumu
12 Halk Sağlığı

Temel Sağlık Hizmetleri (TSH) pratik, bilimsel olarak geçerli ve sosyal olarak kabul
edilebilir metodlarla, bir ülke veya toplumun ödeyebileceği bir maliyette erişilebilir kılı-
nan zorunlu bir sağlık hizmetidir.
Alma-Ata Bildirgesi’nde herkesin temel sağlık hizmetlerine erişiminin olması gerek-
tiği vurgulanmaktadır. TSH “öncelikli, temel veya esas sağlık bakımı” ifade etmektedir.
“Herkes İçin Sağlık” sloganıyla özetleyebileceğimiz TSH anlayışı ülkemiz de dahil birçok
ülkede kabul görmüş bir anlayıştır. Hatta TSH’lerin bizim için çok önemli bir yönü vardır.
Ülkemizde 1961 yılında çıkartılan “224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine
Dair Kanunu”nun birçok ilkesinin bu bildirgede yer aldığını görüyoruz. Yani Kanun çık-
tıktan 17 yıl sonra tüm dünyanın görüş birliğine vardığı sağlık hizmetleri sunumunda an-
layışın değiştiğini gösteren bu bildirge, ülkemiz insanlarının ileriye yönelik düşüncelerini
ve vizyonunu göstermesi açısından çok önemlidir.
Alma-Ata’da yayımlanan TSH Bildirgesi’nde TSH şu şekilde tanımlanır:
“Temel Sağlık Hizmetleri, bir toplumdaki birey ve ailelerin geneli tarafından kabul edi-
lecek yollardan, onların tam olarak katılımı ile ülke ve toplum tarafından karşılanabilecek
bir harcama karşılığında onlara götürülen esas/temel sağlık hizmetidir. TSH, ülkenin sağlık
hizmetlerinin çekirdeğini oluşturur ve genel anlamdaki toplumsal ve ekonomik kalkınmanın
vazgeçilmez bir parçasıdır. TSH, ulusal sağlık sisteminin, insanların yaşadığı ve çalıştığı yer-
lerin mümkün olduğu kadar yakınına kadar götürülmüş, bireylerin, ailelerin ve toplumun
ilk başvuru yeri olan, sağlık hizmet sunumu zincirinin birinci halkasını oluşturur.”
TSH’nin dört yönü şunlardır:
1. TSH, sağlık hizmetleri sunumunun genelini ilgilendiren bir görüştür.
2. TSH, sağlık örgütlenmesinde yol göstericidir.
3. TSH, sağlık hizmetleri sunumunda bireylerin ve toplumun ilk başvuru basamağıdır.
4. TSH, bir faaliyetler topluluğudur.

Temel Sağlık Hizmetleri Görüşü

Sosyal Eşitlik
Sağlık, doğuştan kazanılmış temel insan hakkıdır. Sağlık hizmetleri de bu hakkın sunul-
ması için vardır. Bu nedenle sadece bunu satın alabileceklere değil, toplumdaki ırk, dil,
din, cinsiyet, sosyal statü, kentte-kırda yaşama vb. ayırım gözetmeden, istisnasız herkese
eşit ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde götürülmelidir. Herkese eşit hizmet götürülmesi ge-
rekirken, yaşlı, bebek-çocuk, kadın, hamile kadın, tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde çalışan
vb. gibi risk gruplarına ihtiyaçları daha fazla olacağı için biraz daha fazla sağlık hizmeti
sunulmasına “sağlık hizmetlerinin hakkaniyet ile sunulması” denir.

Öz Sorumluluk
“Öğretim” bilginin aktarılması, Herkes kendi sağlığının değerini ve önemini bilmelidir. Kendisinin ve çocuğunun sağlığın-
“eğitim” ise aktarılan bilgilere
göre olumlu ve istendik davranış
dan sorumlu olmalıdır. Bunun için kişilere etkin ve sürekli sağlık eğitimi verilmelidir. Aynı
değişikliğinin olmasıdır. Sağlık zamanda bu eğitim ve iletişim toplumun sağlık hizmetlerine katılımını da sağlayabilecektir.
eğitiminde de amaç, olumlu ve
istendik davranış değişikliğinin
olmasının sağlanmasıdır. Örneğin Sağlık Hizmetlerinin Boyutu
el yıkama eğitimi yapıldığında, Sağlık hizmetleri çok geniştir ve sadece sağlık hizmeti sunucuları ve sağlık sektörünce
eğitime katılanların tanımlanan
ve gösterilen şekilde ellerini verilemez. Kamu ve özel tüm sektörlerin, bireyin ve toplumun sağlığını olumlu ve olum-
yıkamaları öğretilir ve her zaman suz yönde etkileyen faaliyetleri mutlaka vardır. Bu nedenle tüm sektörler bu sorumluluk
bu şekilde ellerini yıkadıklarında
eğitim başarılı olmuş demektir. içerisinde hareket etmelidir. Örneğin bir gıda fabrikası insanlar için gıda ürünleri imal
ederken, bu ürünler sağlıklı olmalı, atıkları da çevre ve insan sağlığına zarar vermemeli-
dir. Yine belediyeler insanların yaşadığı her yere sağlıklı ve güvenilir içme-kullanma suyu
1. Ünite - Halk Sağlığına Giriş 13
sağlamalıdır. Bu su sağlıklı olmazsa, insanlar ishal olurlar ve sağlık kurumları bu kişileri
sadece tedavi edebilir. Oysa su sağlıklı ve güvenilir olursa insanlar ishal olmaz ve sağlık
sektörü dışındaki bir kamu sektörü de böylece sağlık hizmeti sunmuş olur.

Uluslararası Dayanışma
Sağlık, tüm insanların ve dünyanın sorunudur. Örneğin bir ülkedeki hava kirliliği diğer
ülkeleri de etkiler. Bir ülkedeki bulaşıcı hastalıklar hem komşu ülkelere hem de seyahat
olanaklarının artması ile diğer uzak ülkelere hızla yayılabilir. Bunun için ülkeler sağlık
hizmetlerinin sunumunda iş birliği yapmalı, özellikle gelişmiş ülkeler gelişmekte olan
veya az gelişmiş ülkelere bu anlamda destek olmalıdırlar.

Sağlık Örgütlenmesi İçin TSH’nin Rolü


Ülkeler kendi kurdukları sağlık kurumlarına ve bunların örgütlenmesine göre birey ve top-
lumlara sağlık hizmeti sunarlar. Bu, “Sağlık Sistemi” olarak da adlandırılır. Her ülkenin
sağlık sistemi birbirinden farklıdır veya aynı sistemi kullansa bile kendine özgü değişik-
likler veya yenilikler yapabilir. Örneğin ülkemizde 2003 yılından önce 1961 yılında çıkar-
tılan 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair kanun gereği oluşturulan
sağlık evleri ve sağlık ocakları ile birinci basamak sağlık hizmetleri sunulmaktaydı. Sağlık
ocakları bölge ve nüfus tabanlı, entegre sağlık hizmetlerinin ekip anlayışı ile sunulduğu,
toplum katılımın sağlandığı, topluma uygun hizmet sunmayı hedefleyen, koruyucu sağlık
hizmetlerini önceleyen bir anlayışla sağlık hizmetinin sunulduğu yerlerdi. Kişiler hasta-
landığında bu birimlere başvurup eğer burada çözülemeyecek bir sorun olursa ikinci ba-
samak sağlık kurumlarına, eğer orada da çözüm bulunamayacaksa üçüncü basamak sağlık
hizmeti sunan kurumlara sevk sistemi ile gönderilmesi esasına dayalı bir basamaklı sağlık
hizmeti oluşturulmuştu. Bu örgütlenme modeli ülkemiz sağlık sorunlarına ciddi çözümler
üretmiş ve ülke insanının kendisinin geliştirdiği bir modeldi. Ülkemizde, Sağlık Bakanlı-
ğınca Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın açıklanması ile 2005 yılında ilk defa Düzce ilimizde
uygulanan, ardından her yıl yeni illerin katılımlarının sağlanması ile 2010 yılından itibaren
tüm Türkiye’de uygulanan “Aile Hekimliği” sistemi ile birinci basamak sağlık hizmetleri
verilmektedir. Bu sistemde kişiler bir aile hekimine kaydolmakta, bir sağlık sorunu ile kar-
şılaştığında ise sağlık ocağında olduğu gibi aile hekimine başvurması, eğer hekimin sağlık
sorununun çözümünde daha kapsamlı bir gereksinim söz konusu olursa ikinci basamağa
sevk etmesi gerekmektedir. Ancak bugün için sevk zinciri işletilmemektedir. Kişiler hasta
olduklarında her üç basamağa da başvurabilmektedirler. Bunun kişilerin sağlık sorunlarına
çözüm aramalarında kolaylık sağladığı düşünülse de aile hekimince çok rahat çözülebile-
cek sorunların ikinci veya üçüncü basamakta çözüm aranması, bu kurumların iş gücünün,
yoğunluğunun ve maliyetlerin artmasına neden olduğu da bir gerçektir.
TSH’lerin sağlık örgütlenmesindeki ilkeleri ise şunlardır:
• Toplumun, sağlık hizmetlerinin sunumuna ve planlamasına katılımları sağlanmalıdır.
• Sağlık hizmetleri sunumunda hekim, öncü rol oynar. Ancak hekim tek başına sağ-
lık hizmeti sunamaz ve başarılı olamaz. Bu nedenle sağlık hizmetleri eğitim ve ni-
telikleri farklı sağlık personellerince yani “ekip” olarak sunulmalıdır.
• Bireylerin sağlık sorunları ile karşılaştığında başvuracakları ilk sağlık hizmeti su-
num birimleri oluşturulmalıdır.
• Sağlık hizmeti sunan birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumları arasında,
aşağıdan yukarıya kademeli sevk sistemi kurulmalı ve işletilmelidir.
• Sağlık hizmetleri topluma, onların kabul edebileceği ve toplumun yapısına uygun
şekilde sunulmalıdır.
14 Halk Sağlığı

• Sağlığı geliştirici, koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici sağlık hizmetleri, enteg-
re şekilde sunulmalıdır.
• Sağlık hizmetleri yaşam boyu kesintisiz sunulmalıdır. Bu süreklilik, hem kişilerin
daha anne karnında değilken, anne adayına verilecek sağlık hizmetlerinden, ge-
belik, doğum, doğum sonrası ve yaşamın tüm aşamalarında verilecek şekilde ke-
sintisiz olarak verilmesi, hem de bir toplumda kişilerin sağlık hizmeti gereksinim-
lerinin ne zaman ortaya çıkacağı belli olmadığı için, sürekli sağlık hizmeti sunan
kurumların var edilmesi ve bunlara ulaşılabilirliğin sağlanması ile sunulmalıdır.
• Kişi, yaşadığı yerleşim yeri, evi ve çalıştığı iş yeri/iş ortamı ile bütündür. Buralar-
daki riskler sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu nedenle yaşadığı ve çalıştığı yerde
sağlık hizmeti sunulmalıdır.
• Kişiler sağlıklarından sorumlu olmalıdır. Bu sorumluğu ve bilinci artıran/gelişti-
ren/destekleyen sağlık hizmeti sunulmalıdır.
• Sağlık hizmetleri, o toplumun ve ülkenin karşılayabileceği finansman ve teknolo-
ji ile sunulmalıdır. Sağlık hizmetlerinde kullanılan teknolojinin çok pahalı olması
gerekmez. Yani, yöntemin çok pahalı olması, onun kaliteli olduğunu göstermez.
Önemli olan, tanı ve tedavide bilimsel geçerliliği olan ve toplum/ülke tarafından
karşılanabilir maliyetli yöntemlerin var edilmesi ve ulaşılabilirliğinin sağlanmasıdır.

Sağlık Hizmetleri Sunumunun İlk Basamağı


Bireylerin bir sağlık sorunu ile karşılaştığında ilk başvurduğu sağlık hizmet basamağıdır.
Bu basamakta koruyucu, evde ve ayakta tedavinin yapıldığı bir yerdir. Eğer burada çözüm
üretilemezse sevk sistemi ile bir üst kuruma hasta yönlendirilir.

Basamaklı Sağlık Hizmetlerinin Sunumu
Sağlığın korunması, hastalıkların tedavisi ve rehabilitasyon için yapılan çalışmaların tü-
müne birden “sağlık hizmetleri” denir. Gerçekte sağlık hizmetleri bir bütün olmakla bir-
likte, anlaşılırlığını kolaylaştırmak amacıyla
1. Koruyucu Sağlık Hizmetleri
2. Tedavi Edici Sağlık Hizmetleri
3. Rehabilitasyon Hizmetleri
olmak üzere üç ana bölümde incelenmekte ve tanımlanmaktadır.

Koruyucu Sağlık Hizmetleri


Hastalıklar oluşmadan insanları korumak için verilen hizmetlerdir.
Çevreye Yönelik Koruyucu Sağlık Hizmetleri: İnsanın çevresinde bulunan ve onun
sağlığını olumsuz etkileyen biyolojik, fizikokimyasal ve sosyal etkenleri yok ederek veya
kişileri etkilemesini önleyerek çevreyi olumlu hale getirme çabalarının tümü bu başlık
altında toplanır. Bu başlık altındaki başlıca hizmetler şunlardır:
• Fiziksel Çevrenin Geliştirilmesi
• Yeteri Kadar ve Temiz Su Sağlanması
• Katı ve Sıvı Atıkların Zararsız Hale Getirilmesi
• Konut Sağlığı
• Yaşam Alanlarının Geliştirilmesi
• Sağlıklı Yaşam Alanlarının Sağlanması
• Okul Sağlığı
• Umuma Açık Yerlerin İyileştirilmesi
• Turizm Sağlığının Geliştirilmesi
• İş Sağlığının ve İş Ortamının Geliştirilmesi
1. Ünite - Halk Sağlığına Giriş 15
• Kazaların Önlenmesi, Acil Durum ve Afetlere Hazırlıklı Olma
• İyonize ve İyonize Olmayan Radyasyonunun Zararlarının Önlenmesi
• Titreşim ve Gürültünün Zararlarının Önlenmesi
• Kimyasal Çevrenin Geliştirilmesi
• Hava Kirliliğinin Kontrol Altına Alınması
• Endüstri Sağlığı
• Katı ve Sıvı Atıkların Zararsız Hale Getirilmesi
• İş Sağlığının ve İş Ortamının Geliştirilmesi
• Biyolojik Çevrenin Geliştirilmesi
• Doğal Bitkisel ve Hayvansal Yaşamın Korunması
• Hayvan Sağlığının Geliştirilmesi
• Tarımsal Üretimin ve Ürünlerinin Sağlıklı ve Güvenilir Olması
• Vektörlerle ve Haşerelerle Mücadele
• Gıda Güvenilirliği Ve Sağlıklı Beslenmenin Geliştirilmesi
İnsana Yönelik Koruyucu Sağlık Hizmetleri: Kişileri dolayısıyla da toplumu has-
talık etkenlerine karşı dirençli ve güçlü kılmayı, hastalanmaları hâlinde ise en erken dö-
nemde tanı konularak, uygun tedavi ile hasarsız veya en az hasarla iyileşmelerini sağla-
yan hizmetlerdir.
• Bulaşıcı Olmayan Hastalıklardan Korunma
• Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların Risk Faktörlerinin Azaltılması
• Kanserden Korunma
• Ruh Sağlığının Korunması ve Geliştirilmesi
• Genetik Hastalıkların Önlenmesi
• Erken Tanı ve Uygun Tedavi
• Bulaşıcı Hastalıklardan Korunma
• Bağışıklama
• Aşılama
• İlaçla Koruma
• Aile Planması Yöntemlerinin Kullanılması
• Beslenmenin İyileştirilmesi
• Sağlık Eğitimi

Tedavi Edici Sağlık Hizmetleri


Hastalanan insanların tekrar sağlığına kavuşması için yapılan çalışmaların tamamı bu
başlık altında toplanır. Kendi içinde birinci basamak tedavi hizmetleri (ilk başvuru ve
ayakta tedavi), ikinci basamak tedavi hizmetleri (yataklı tedavi hizmetleri), üçüncü basa-
mak tedavi hizmetleri (üst düzeyde uzmanlaşmış ve yüksek teknoloji kullanılan merkez-
ler) olmak üzere üç kademeye ayrılır. Tamamen sağlık personeli ve sektörünce yürütülen
hizmetlerdir.

Rehabilitasyon Hizmetleri
Hastalık sonrası sakatlık veya güçsüzlük gibi nedenlerle iş gücünü kaybedenlere verilen
hizmetler bu başlık altında toplanır.
Tıbbî (Medikal) Rehabilitasyon: Kaybedilen organ yerine protez takılması veya güç-
süzleşen organın, fizik tedavi vb yöntemlerle, yeniden güçlendirilerek kişinin günlük işle-
rini devam ettirebililmesini sağlayıcı hizmetlerdir.
Sosyal Rehabilitasyon: Fizik ve psikolojik hasarlı kişilerin, bu durumlarına uygun işe
yerleştirilmesi veya bakımlarının sağlanması türünden çalışmalardır.
16 Halk Sağlığı

Sağlık hizmetleri yukarıda bahsedilen sunum niteliğine bağlı olarak basamaklı olarak
verilir. Bu basamaklar 3’e ayrılır:

Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri


Hastaların evde ve ayakta tedavileridir. Bu hizmetler esas olarak yataksız sağlık kuruluşla-
rında ve koruyucu hizmetlerle bir arada verilir.
Birinci Basamak Resmî Sağlık Kurumları: Sağlık Bakanlığı ile aile hekimliği sözleş-
mesi yapmış aile hekimleri, Aile Sağlığı Merkezleri, Verem Savaş Dispanseri, Ana-Çocuk
Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi, Toplum Sağlığı Merkezi ile 112 Acil Sağlık Hizmeti
Birimi, üniversitelerin medikososyal birimleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin birinci basamak
sağlık üniteleridir.
Birinci Basamak Özel Sağlık Kuruluşu: “Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık
Kuruluşları Hakkında Yönetmelik” kapsamında açılan özel poliklinikler, “Ağız ve Diş Sağ-
lığı Hizmeti Sunulan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik” kapsamında açılan
ağız ve diş sağlığı hizmeti veren özel sağlık kuruluşlarıdır.

İkinci Basamak Sağlık Kurumları


Hastaların bir yataklı sağlık kuruluşunda (hastanelerde) yatırılarak tedavileridir.
İkinci Basamak Resmî Sağlık Kurumu: Eğitim ve araştırma hastanesi olmayan dev-
let hastaneleri ve dal hastaneleri ile bu hastanelere bağlı semt poliklinikleri, entegre ilçe
devlet hastaneleri, Sağlık Bakanlığına bağlı ağız ve diş sağlığı merkezleri, Türk Silahlı Kuv-
vetlerinin eğitim ve araştırma hastanesi olmayan hastaneleri, belediyelere ait hastaneler
ile kamu kurumlarına ait tıp merkezleri ve dal merkezleri, İstanbul Valiliği Darülaceze
Müessesesi Müdürlüğü Hastanesi’dir.
İkinci Basamak Özel Sağlık Kurumu: “Özel Hastaneler Yönetmeliği” ne göre ruhsat
almış hastaneler, “Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yö-
netmelik” kapsamında açılan tıp merkezleri ile “Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağ-
lık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik”in geçici ikinci maddesine göre faaliyetlerine devam
eden tıp merkezleri ve dal merkezleridir.

Üçüncü Basamak Sağlık Kurumları


Özel bir yaş grubuna, cinsiyete ya da belli bir hastalığa yakalanan kişilere, o konuda en ge-
niş olanaklara sahip yataklı tedavi kuruluşlarında verilen tedavi hizmetidir. Bu hizmetler,
genellikle özel dal ya da eğitim hastanelerinde verilir.
Üçüncü Basamak Resmî Sağlık Kurumları: Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve araş-
tırma hastaneleri ve özel dal eğitim ve araştırma hastaneleri ile bu hastanelere bağlı semt
poliklinikleri, üniversite hastaneleri ile bu hastanelere bağlı sağlık uygulama ve araştırma
merkezleri, enstitüler ve semt poliklinikleri, üniversitelerin diş hekimliği fakülteleri, Türk
Silahlı Kuvvetlerine bağlı tıp fakültesi hastanesi ile eğitim ve araştırma hastaneleridir.
Ayrıca bu basamaklar içerisinde yer almayan sağlık hizmet sunucuları vardır. Bunlar:
a. Diyaliz merkezleri ve Sağlık Bakanlığından ruhsatlı diğer özelleşmiş tedavi merkezleri
b. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Merkez Laboratuvarları (Refik Saydam Hıfzıssıhha
Laboratuvarları)
c. Tanı, tetkik ve görüntüleme merkezleri ile laboratuvarlar
d. Optisyenlik müesseseleri
e. Tıbbi cihaz ve malzeme tedarikçileri
f. Kaplıcalar
g. Beşerî tıbbi ürün sunan ve/veya üreten özel hukuk tüzel kişileri ve bunların tüzel
kişiliği olmayan şubeleri
1. Ünite - Halk Sağlığına Giriş 17

Faaliyetler Olarak TSH


Alma-Ata’da gerçekleştirilen önemli faaliyetler arasında “en az bakım” kavramı tanım-
lanmıştır. Bunlar şunlardır:
1. Halkın sağlık eğitimi
2. Yeterli gıda maddelerinin sağlanması ve uygun beslenmenin teşvik edilmesi ile
toplumun beslenme durumunun geliştirilmesi
3. Temiz, güvenli su sağlanması ve temel hijyenin yeterli olması
4. Anne ve çocuk sağlığı hizmetleri ve aile planlaması
5. Bulaşıcı hastalıklara karşı bağışıklama
6. Endemik (o bölgede sürekli ve belirli sayıda var olan) hastalıkların kontrolü
7. Sık görülen/yaygın hastalıkların uygun şekilde tedavi edilmesi
8. Temel ilaçların sağlanması
Buna göre her ülke, sağlık örgütlenmesini oluştururken ve bu yapı ile sağlık hizme-
tini sunarken olmazsa olmaz olarak kabul edilen bu 8 faaliyeti, ülke genelinde ve tüm
toplumun sürekli ve etkin şekilde alabileceği ve yararlanabileceği şekilde planlaması ve
uygulaması gerekmektedir.

SAĞLIĞIN KORUNMASI
Sağlıklı bireylerin sağlığının bozulmasını önleyecek önlemlerin alınması, sağlığın korun-
masıdır. Ancak sağlıklı bireyde hastalık gelişimi, etkili ya da zamanında tedavi edilemezse,
bu hastalığın ardından sakatlık/engellilik oluşması, hatta ölüme kadar giden süreç düşü-
nüldüğünde her durumda, bir sonraki kötü durum düşünüldüğünde, sağlığın korunması
söz konusudur (Şekil 1.1).
Sağlığın korunması basamakları şunlardır:
Birincil (Primer) Korunma: Hastalık kişide biyolojik olarak başlamadan ve hatta
hastalık etkenlerinin insana ulaşmadan/bulaşmadan önce alınan önlemlerle sağlığın
korunmasıdır.
Örneğin çevredeki olumsuz etmenlerin yok edilmesi ve insanların bu etmenlere ma-
ruz kalmasının önlenmesi, aşılama, iyi beslenme, aile planlaması yöntemlerinin kullanıl-
ması, hiç sigara içmemek, kişisel hijyen kurallarına uyulması, çocuğa bakım veren kişile-
rin eğitimi ile birey/toplumun sağlık eğitimi gibi önlemlerdir.
İkincil (Sekonder) Korunma: Hastalıkların belirtisiz dönemlerinde ya da belirtilerin
(semptomların) hafif olduğu dönemlerde erken tanılarının konulması ve etkin tedavileri-
nin edilmesidir. İkincil korumaya “erken tanı” hizmetleri de denir.
Şekil 1.1
Hastalık belirtilerinin ortaya çıkması Sağlığın Bozulması ve
Hastalığın Oluşması
Süreci

Sağlıklı dönem

Hastalık etkenin alınması Engellilik

Sakatlık
18 Halk Sağlığı

Örneğin meme kanseri taramaları, prostat kanseri taramaları, yenidoğanlarda hipo-


tiroidi, fenilketonürü, işitme taramaları vb. Bu taramalarda hastalık belirtileri belli be-
lirsizken fark edilirse ve gerekli tedaviler yapılırsa hastalık sorun oluşturmadan ortadan
kaldırılmış olacaktır.
Üçüncül (Tersiyer) Korunma: Hastalığın klinik bulgu ve belirtilerinin ortaya çıkı-
şından sonra, hastaların en iyi şekilde tedavisi, tedavinin başarılı veya yeterli olmadığı
zaman gelişen sağlık ve sosyal sorunların rehabilite edilmesi (esenlendirilmesi) ile bireyin
yaşamsal aktivitelere katılımının sağlanmasıdır.
Örneğin işitme protezi ile kulağı az duyan kişinin duymasının artırılması, gözlük ile
görmesinin düzeltilmesi, diş protezi ile çiğnemesinin sağlanması gibi yaklaşımlar tıbbî
(medikal) rehabilitasyon (esenlendirme); kaza sonucu bacağını kaybeden bir şoförün masa
başı bir göreve atanması ise sosyal rehabilitasyon (esenlendirme) olarak tanımlanabilir.
Bir de “Temel (Primordiyal) Korunma” kavramı vardır. Toplumu sosyal, ekonomik
ve kültürel yönden kalkındırarak hastalıklarda rol oynayan etmenlerin etkisini azaltmak
ya da ortadan kaldırmaktır. Belli bir hastalığa özgü olmayıp birçok hastalığa ve genel ya-
şama ilişkin önlemlerdir. İlgili konuda mevzuat çıkartılması yoluyla yapılan korumadır.
Örneğin araçlarda sürücü ve yolcuların kemer takma zorunluluğunun mevzuatla ta-
nımlanması ile herhangi bir kaza durumunda insanların yaralanmasını ve ölümlerini ön-
lemek amaçlanır.

SAĞLIĞIN GELİŞTİRİLMESİ
Sağlığı geliştirme, sağlığı etkileyen bireysel ve çevresel potansiyellerin en etkin biçimde
kullanılmasıdır. İnsan yaşantısına sağlık, sağlamlık, mutluluk, canlılık ve uzunluk katma
çabasıdır. Toplumun genel sağlık düzeyinin iyileştirilmesini hızlandırıcı hizmetlerdir. Ko-
ruyucu ve tedavi edici hizmetlerin yanı sıra, halkın sağlık eğitimi, toplumun kalkınması,
sosyal, ekonomik ve çevre koşullarının iyileştirilmesi çalışmalarını da kapsar.
Sağlığı geliştirme etkinlikleri şu stratejik yaklaşımları kapsamalıdır:
• Bireyin potansiyelinin güçlendirilmesini teşvik etmek
• Sosyal yapılara destek sağlamak; sağlıklı ve güvenilir ortamlar geliştirmek
• Hayat şartlarını geliştirmek
• Risk grupları için ve onlarla birlikte hareket etmek
• Organ yetmezliği nedeniyle hayati tehlikesi olanlar için toplumu organ bağışı ko-
nusunda bilinçlendirmek
• Sağlık ve iyiliği geliştirmek için kamu politikalarını ve etkinliklerini koordine etmek
• Sağlık ve sosyal hizmetler sistemini en etkili ve en ekonomik çözümlere yönlendirmek.
Sağlığın geliştirilmesi kavramı içinde sağlıklı yaşam davranışlarının yaygınlaştırılma-
sı başlığı öne çıkmıştır. Bu yaklaşım, bir davranışlar bütünü olup aşağıdaki başlıkları
içermektedir:
• Sigara, alkol ve bağımlılık yapıcı madde kullanmama
• Sağlıklı/yeterli ve dengeli beslenme
• Fiziksel aktivite
• Düzenli ve yeterli uyku
• Stresle baş edebilme
• Hobi ile uğraşı
• Güneşin zararlı etkilerinden korunabilme
• Düzenli sağlık kontrolünün yaptırılması
• Güvenli cinsel ilişki
• Aile planması
1. Ünite - Halk Sağlığına Giriş 19

GÜNÜMÜZDE HALK SAĞLIĞI


Sağlık hizmetlerinin sunumu bir taraftan ciddi düzeyde gelişme gösterirken öbür taraftan
karmaşık bir yapıya dönüşmüştür. Eskiden sağlık hizmeti sadece sağlık hizmeti sunucuları
ve sağlık örgütleri ile sunulurken çağdaş anlayış ve yaklaşımlarda bu görüş artık terk edil-
miştir. Bunun en önemli nedeni sağlığı etkileyen bireysel ve çevresel faktörlerdir. Bu fak-
törlerin oluşmasında, yaygınlaşmasında ve bireyi/toplumu etkilemesinde doğrudan sağlık
hizmeti sunucularının rolü yoktur veya çok kısıtlıdır. Örneğin aşırı kentleşme, beraberinde
hava, su, toprak kirlililiği gibi birçok çevresel soruna, bu sorunlar da sağlık sorunlarına ne-
den olabilmektedir. Kentleşme, sağlık hizmeti sunucularının rollerinin çok belirgin olma-
dığı, tam tersine bir çok kamu ve özel kurum ve kuruluşların daha belirleyici olduğu bir ol-
gudur. Yine, bir toplumda ortaya çıkan ishal salgınında sağlık hizmeti sunucuları, bu ishalli
olguların tedavisini planlar ve uygularken bu salgına neden olan suyun temizlik ve güveni-
lirliğinin sağlanmasında sağlık hizmeti sunucuları dışındaki özel ve kamu kurum ve kuru-
luşların rolü çok daha büyüktür. Bu nedenle sağlık hizmetleri sunumunda sektörler arası iş
birliği ve sektörlerin sağlık sorumluluğunun geliştirilmesi gerekmektedir. Günümüz ve ge-
leceğin sağlık hizmeti sunumunda, hemen her kesimin mutlaka sorumluluklarının olması
bu kesimlerin yapacakları tüm faaliyetlerde odak noktasına insan ve çevre sağlığını koyma-
ları gerektiği gerçeğini ortaya çıkartmaktadır. Örneğin bir gıda fabrikası, insanlara temiz ve
güvenilir gıda maddeleri imal etmelidir. Bununla birlikte imalat öncesinde ham maddenin
de güvenilir ve sağlıklı koşullarda üretilmesi gerekir. İmalat aşamasında oluşan atıkların,
insan ve çevreye zarar vermeyecek şekilde bertarafının sağlanması, ürün imal edildikten
insanlarca tüketilinceye kadar güvenilirliğinin ve sağlıklı olmasının sağlanması; gıda ürünü
tüketildiğinde artıklarının ve ambalaj atıklarının da aynı şekilde sağlık riski oluşturmayacak
şekilde bertarafının ve yok edilmesinin sağlanması gerekir. Bu süreçte birçok kurum/kuru-
luşun rolü ve sorumluluğu vardır. Gıdanın üretiminden artıklarının ve atıklarının bertara-
fına kadar geçen süreçte rol olan kurum/kuruluşların sorumluluklarını yerine getirmedeki
aksama, insan ve toplum sağlığı açısından akut ve kronik sorunlara neden olabilecektir. Bu
nedenle bu süreçteki kurum/kuruluşların iş birliği içerisinde çalışmaları zorunludur.

Sektörler arası iş birliğini daha ayrıntılı değerlendirebilmek için T.C. Sağlık Bakanlığı Türki-
ye Halk Sağlığı Kurumunca geliştirilen “çok paydaşlı sağlık sorumluluğunu geliştirme prog-
ramı” dokümanlarını inceleyebilirsiniz.
http://www.thsk.gov.tr/component/k2/cok-paydasli-saglik-sorumlulugunu-gelistirme-
programi.html?highlight=YTozOntpOjA7czo0OiLDp29rIjtpOjE7czoxMDoicGF5ZGHFn2z
EsSI7aToyO3M6MTI6ImNvayBwYXlkYXNsaSI7fQ==

Diğer taraftan toplumda yaşanan değişimler, bilim ve teknolojideki değişimler ne-


deniyle sağlık sorunlarının sıklığı, boyutu, niteliği ve sonucu da değişmektedir. Örneğin
daha önceleri enfeksiyon hastalıkları toplumlarda ölüm nedenlerinde ön sıralarda yer
alırken, günümüzde kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları ile kanserler ön plana çıkmak-
tadır. AIDS/HIV, SARS, Ebola, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi yeni hastalık etkenleri
ve hastalıkların ortaya çıkması gibi, grip etkeni olan İnfluenza’daki genetik değişiklikler
pandemi adı verilen kıtalar arasında salgınlara neden olabilmektedir. Yine teknolojideki
gelişmelere paralel olarak yeni kimyasal ajanların oluşturulması, bunların değişik alanlar-
da kullanılması ve atıklarının bertarafında bile sorunlar yaşanması insan sağlığını doğru-
dan etkileyebilmektedir.
Ulaşım olanaklarının ve insan hareketliliğin artması sonucu hastalık etkenleri ülke- Pandemi, bir hastalık etkeninin
kıtalar arası yayılım göstermesi
ler, hatta kıtalar arasında hızla yayılabilmektedir. Örneğin 2009 yılında yaşanan İnfluen- nedeniyle ciddi düzeyde salgın
za Pandemisi’nde ilk olgular Meksika’da çıkmış, ardından hızla tüm dünyaya yayılmıştır. yapmasıdır.
20 Halk Sağlığı

Yine aynı şekilde bir ülkede yaşanan çevre sorunları, ilk önce komşu, ardından çok uzak-
taki diğer ülkeleri de etkilemektedir. Örneğin 1986’da Çernobil’de yaşanan nükleer santral
kazası sonucu ortaya çıkan radyoaktif serpintiler, Kuzey Avrupa, Orta Asya, Balkanlar ve
ülkemize kadar ulaşmıştır. Bu nedenle sağlık hizmetlerinde uluslararası iş birliği kaçınıl-
maz ve zorunludur.
Bununla birlikte sağlık hizmeti sunucularının ve sağlık hizmeti alanların beklenti, ge-
reksinim ve anlayışlarının değişmesi söz konusudur.
Bu yaklaşımlar, halk sağlığının sağlık hizmetlerinin planlamasında ve politika gelişti-
rilmesinde rolünün çok daha farklılaştığını ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle çağdaş halk
sağlığı görüşü şu şekilde değişmiştir:
• Toplumsal Eşitlik: İnsan haklarında tanımlanan temel haklardan en önemlilerin-
den birisi “Sağlık Hakkı”dır. Bu hak, doğuştan kazanılır. Bu hakkın kullanılabilmesi
için kişilerin yaşadığı ve çalıştığı yerde, hiçbir ayırım yapılmaksızın herkese kesin-
tisiz sağlık hizmeti sunulmalıdır.
• Yaşamın Bütünlüğü: İnsanın daha anne karnına düşmeden bile anne adayının
sağlık durumu çok önemlidir. İnsan yaşamı, anne karnına düşmesinden ölümüne
kadar bir bütündür. Sağlık hizmetleri bu bütünlüğü göz önüne alarak kesintisiz
sunulmalıdır.
• Çevreyle Bütünlük: İnsanın içinde bulunduğu, etkileşim içerisinde olduğu teni-
nin dışındaki her şey çevredir. İnsanın sağlığı çevresel faktörlerden etkilenir. Bu
nedenle sağlık sorunlarının önlenmesinde ve çözümünde çevresel faktörlerin be-
lirlenmesi ve kontrol altına alınması bir zorunluluktur.
• Toplumsal Etmenler: Çevrenin bir diğer bileşeni olan sosyokültürel çevre ve bu-
nun bileşenleri olan, kişinin eğitimi, mesleği, inançları, yaşam koşulları, ekonomik
olanakları vb. ile sağlık arasında ciddi bir bağ vardır. Sağlık hizmetleri, bu etmenler
göz önüne alınarak sunulmalıdır.
• Hizmetin Boyutu: Sağlık hizmetleri sadece sağlık hizmeti sunucuları tarafından
verilebilecek hizmetler değildir. Diğer sektörlerin rolü ve sorumlulukları vardır.
• Sağlığı Korumaya Öncelik Verilmesi: Sağlık hizmetleri sunumunda koruyucu hizmet-
lerin öncelenmesi gerekmektedir. Daha hastalık ve sağlık sorunları ortaya çıkmadan
önce verilen hizmetler, daha kolay, daha insancıl, daha ucuz ve daha başarılıdır.

Toplumda “sağlık hizmeti” denilince hasta, hastaneler ve tedavi edici sağlık hizmetleri akla
2 gelir. Oysa halk sağlığının uygulama alanlarından birisi, sağlığı korumaya öncelik verilme-
sidir. Sizce halk sağlığı niçin korumaya öncelik vermektedir?

• Risk Gruplarına Öncelik Verilmesi: Sağlık hizmetleri herkese eşit bir biçimde su-
nulmalıdır. Ancak, sağlık hizmeti gereksinimi daha fazla olan bebekler, çocuklar,
kadınlar, işçiler, yaşlılar gibi risk gruplarına daha fazla hizmet verilmesi gerekir.
Hekimin sağlık hizmetleri rolü
çok önemlidir. Ancak hekimin Buna sağlık hizmetlerinde hakkaniyet ilkesi denir. Yani herkese olmazsa olmaz ko-
bu rolünü gerçekleştirebilmesi nularda eşit hizmet, gereksinimi fazla olan risk gruplarına ise bir miktar daha fazla
için diğer personelin olması
gerekir. Örneğin çok iyi bir beyin ve öncelikli hizmet sunulması gerekir.
cerrahının başarılı ameliyat • Önemli Hastalıklara Öncelik Verilmesi: Çok görülen, çok öldüren, çok sakat bı-
yapabilmesi için, anesteziste,
hemşireye, laboranta, hatta teknik
rakan, çok iş gücü ve ekonomik kayıplara neden olan sağlık sorunları/hastalıklar,
bakım personeline ve temizlik halk sağlığı sorunudur. Bu sorunların saptanması ve kısıtlı kaynakların bu sorunla-
görevlisine gereksinimi vardır. rın kontrolünde ve çözümünde kullanılmasının sağlanması, halk sağlığının önemli
Hekim ameliyatı çok iyi yapsa
bile temizlik görevlisi görevini iyi çalışma alanlarındandır.
yapmazsa hasta enfeksiyondan • Entegre Hizmet: Sağlık hizmeti sunumlarının sağlığı geliştirici, koruyucu, tedavi
kaybedilebilir. Bu nedenle tüm
sağlık çalışanları ekip olarak
ve rehabilite edici hizmetler olarak bir arada sunulması gerekir. Halk sağlığı da bu
başarılı sağlık hizmeti sunabilir. hizmetlerin bir arada sunulmasının plan ve politikalarını geliştirmede rol alır.
1. Ünite - Halk Sağlığına Giriş 21
• Sağlık Hizmetlerinin Ekip Olarak Sunulması: Sağlık hizmetleri sunumunda heki-
min büyük rolü olmasına rağmen, tüm basamaklarda eğitim, nitelik ve görevleri
birbirinden farklı sağlık insan gücüne ve diğer personele gereksinim vardır. Bunlar
olmadan ve birlikte çalışmadan sağlık hizmetleri sunulamaz. Ekipte yer alan her
bir çalışanın rolü ve katkısı çok değerlidir.
• Sağlık-Kalkınma İlişkisi: Bir toplumda sağlıklı bireylerin olması, o toplumda üre-
tim ve kalkınmayı beraberinde getirir. Diğer taraftan sağlıksız bireylerin üretime
katkısı sınırlı olabileceği gibi bu kişiler için yapılan sağlık harcamaları da ekono-
mik kaybın daha da büyümesine neden olur.
• Öz Sorumluluk: Kişiler kendi sağlıklarından sorumludur. Bunun geliştirilmesi için
kişiler eğitilmeli ve bilinçlendirilmelidir.
• Halkın Katılımının Sağlanması: Sağlık hizmetleri topluma sunulur. Toplumun
sunulan hizmeti ve niteliğini bilmesi, hizmetin başarısını doğrudan etkiler. Diğer
taraftan sağlık hizmetlerinin planlanması ve sunumunda toplumun görüşünün
alınması, sunumun toplum tarafından kabulünü, uygulanmasını ve başarıya ulaş-
masını artıran bir yaklaşımdır.
• Evrensellik: Sağlık sorunları artık tek bir toplumu veya ülkeyi ilgilendirmemekte-
dir. Çevresel faktörlerin yanı sıra ulaşım olanaklarının gelişmesi, sağlık sorunları-
nın da ülkeler, hatta kıtalar arası yayılımını kolaylaştırmaktadır. Bu nedenle sağlık
hizmetleri sunumunda siyasi ve toplumsal farklılıklardan öte, iş birliği zorunludur.
Bunun sağlanmasında halk sağlığının ciddi rolü vardır.
• Koşullara Uygunluk: Bir toplumda veya ülkede fiziksel, kültürel, sosyal ve ekono-
mik yönden farklılıklar olabilir. Bu nedenle o topluma ve zamansal koşullara uy-
gun sağlık hizmeti sunulmalıdır. Toplumun özelliklerinin ve koşullarının belirlen-
mesi ile hizmetin planlanması ve sunumunda halk sağlığı anlayışı ve araştırmaları
yol göstericidir.
22 Halk Sağlığı

Özet
Dünya Sağlık Örgütüne göre sağlık, sadece hastalık ve sakat-
lığın olmayışı değil, bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir
iyilik halidir. Sağlıklı olmak tüm insanların temel hakların-
dandır. Sağlığı etkileyen bireysel ve çevresel faktörler sonucu
sağlık sorunları ve hastalıkla ortaya çıkabilir. Oysa bu fak-
törlerin kontrol altına alınması ile insanların hasta olmaları
önlenebileceği gibi sağlıkları geliştirilebilir.
Halk sağlığı ise insanların sağlık durumlarının korunması
ve geliştirilmesinde, onlara verilecek sağlık hizmetlerinin
sunumunda, sağlıkla ilgili politika ve programlar geliştiren
bir bilim dalıdır. Oldukça geniş bir uygulama alanına sahip
olan Halk sağlığı, sağlık hizmetleri sunumunun geleneksel
anlayıştan çağdaş düşünce sistemine göre gelişmesinin yol ve
yöntemlerini belirleyen bir disiplindir. Bu anlayış sağlık hiz-
metlerinin sadece sağlık sektörünce verilemeyecek nitelikte
olduğunu, bunun için tüm sektörlerin sorumluluk almasını
gerektiren bir anlayıştan, korumayı ve ekip hizmetini öncele-
yen bir anlayışa kadar geniş yelpazede çağdaş politikalar ve
programlar geliştirerek yapar.
Bu ilkelerin uygulanmasında DSÖ’ce 1978 yılında açıklanan
Temel Sağlık Hizmetleri (TSH) ilkelerinin önemli bir kilo-
metre taşı olduğu görülmektedir. Halk sağlığının amaçları-
nın ve hedeflerinin geliştirilmesinde TSH anlayışının birçok
ülkenin sağlık hizmetleri sunumunda ciddi değişiklikler ve
yenilikler getirdiği görülmektedir.
Sağlığı etkileyen faktörlerin bilinmesi ve bunların kontrol
altına alınması hem insancıl hem ekonomik kazançlar elde
edilmesini sağlar. Sağlığın korunmasının ötesinde bir anlam
içeren “sağlığın geliştirilmesi” kavramı da DSÖ’nün sağlık ta-
nımındaki idealist yaklaşımın bir yansıması olarak karşımıza
çıkar.
Günümüzde halk sağlığı düşünce sistematiği çok daha farklı-
laşmış gibi gözükse de temel ilkelerinin çağdaş anlayışa göre
yeniden yapılanması şeklindedir. Günümüzde halk sağlığı
anlayışı geçmiş deneyimlerini geleceğe taşıyan bir vizyon
içermektedir.
1. Ünite - Halk Sağlığına Giriş 23

Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi Dünya Sağlık Örgütünce yapı- 6. Aşağıdakilerden hangisi halk sağlığı anlayışına göre risk
lan sağlık tanımında yer almaz? grubu içinde yer almaz?
a. Sakatlığın olmayışı a. 25 yaşındaki hamile kadın
b. Sosyal yönden tam iyilik b. 25 yaşındaki sağlıklı erkek
c. Ruhsal yönden tam iyilik c. 5 aylık kız bebek
d. Bedenen tam iyilik d. 79 yaşında kadın
e. Hastalıkların tedavi edilmesi e. 25 yaşındaki hastanede çalışan temizlik görevlisi kadın

2. Dünya Sağlık Örgütünce Temel Sağlık Hizmetleri konfe- 7. Aşağıdakilerden hangisi güncel halk sağlığı yaklaşımları
ransı kaç yılında yapılmıştır? içinde yer almaz?
a. 1944 a. Toplumsal eşitlik
b. 1948 b. Yaşamın bütünlüğü
c. 1961 c. Çevreyle bütünlük
d. 1978 d. Sağlık hizmetlerinin entegre sunulması
e. 2003 e. Hekim ağırlıklı sağlık hizmeti sunumu

3. Aşağıdakilerden hangisi Halk Sağlığının esaslarındandır? 8. Aşağıdakilerden hangisi geleneksel sağlık hizmeti (GSH)
a. Bireylerin sağlık sorunlarının tanınması sunumu ile çağdaş sağlık hizmeti (ÇSH) sunumu arasındaki
b. Bireysel sağlık risklerinin saptanması farklardan birisidir?
c. Toplumun sağlık eğitimin yapılması a. GSH’de ekip hizmeti ön plandadır, ÇSH’de ise hekim
d. Sağık sorunlarının, sadece sağlık hizmeti sunanlarca ağırlıklıdır.
çözülmesinin sağlanması b. GSH’de hastalıkların nedeni biyolojiktir, ÇSH’de ise
e. Sağlık hizmetlerinin sadece sağlık kurumlarında ve- biyolojik, bireysel ve sosyal nedenler söz konusudur.
rilmesinin sağlanması c. GSH’de hastalıklardan korunmak için sağlık hizmeti
verilir, ÇSH’de ise hastalıkların kontrolü tedavi ile
4. Temel Sağlık Hizmetleri, bir ülkedeki sağlık örgütlenme- mümkündür.
sinde aşağıdakilerden hangisine öncelik verilmesini önerir? d. GSH’de kişiye sağlıklı iken de sağlık hizmeti sunulur,
a. Birinci basamak sağlık hizmetlerine ÇSH’de ise sadece hasta iken sunulur
b. İkinci basamak sağlık hizmetlerine e. GSH’de toplum katılımı desteklenir, ÇSH’de ise top-
c. Üçüncü basamak sağlık hizmetlerine lum pasiftir.
d. Sağlık Bakanlığı’nın yapılanmasına
e. Özel sektörce sunulan sağlık hizmetlerine 9. Aşağıdakilerden hangisi Birinci Basamak Sağlık Hizmeti
sunar?
5. Aşağıdakilerden hangisi birincil koruma önlemleri için- a. Toplum Sağlığı Merkezi
de yer alır? b. İlçe Devlet Hastanesi
a. Miyop birisinin gözlük kullanması c. İl Devlet Hastanesi
b. Araçlarda emniyet kemerinin takılmasının yasal ola- d. Özel Hastane
rak zorunlu kılınması e. Üniversite Hastanesi
c. Su kirliliğinin önlenmesi
d. Meme kanseri taraması 10. Aşağıdakilerden hangisi sağlığı etkileyen çevresel faktör-
e. Fiziksel engelli birisinin işe girmesinin sağlanması lerden biridir?
a. Alışkanlıklar
b. Yaş
c. Cinsiyet
d. Elektromanyetik alanlar
e. Irk
24 Halk Sağlığı

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı


1. e Yanıtınız yanlış ise “Sağlığın Tanımı” konusunu ye- Sıra Sizde 1
niden gözden geçiriniz. Suların korunması ve su kalitesinin geliştirilmesi: Ülke-
2. d Yanıtınız yanlış ise “Temel Sağlık Hizmetleri” konu- miz maalesef su kıtlığı yaşayan ülkeler arasındadır. Su, sade-
sunu yeniden gözden geçiriniz. ce içme ve kullanma suyu olarak gerekli değildir. Tarım ve
3. c Yanıtınız yanlış ise “Halk Sağlığı Tanımı” konusunu hayvancılıkta, sanayi ve endüstride, enerjinin sağlanmasında
yeniden gözden geçiriniz. kullanıldığı gibi deniz, göl ve akarsular yoluyla da doğal yaşa-
4. a Yanıtınız yanlış ise “Temel Sağlık Hizmetleri” konu- mın devam etmesinde yani yaşamın her alanında su önemli
sunu yeniden gözden geçiriniz. bir maddedir. Ancak nüfusun hızlı artması, kentleşme, sana-
5. c Yanıtınız yanlış ise “Sağlığın Korunması” konusunu yileşme, kimyasal maddelerin yapım ve kullanımının artması
yeniden gözden geçiriniz. vb. nedenlerle su kaynakları hızla kirlenmektedir. Hemen her
6. b Yanıtınız yanlış ise “Günümüzde Halk Sağlığı” ko- su kaynağı korunmalı, insan ve doğal yaşamın devam edebil-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. mesi için suyun kalitesinin geliştirilmesi gerekmektedir.
7. e Yanıtınız yanlış ise “Günümüzde Halk Sağlığı” ko-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2
8. b Yanıtınız yanlış ise “Temel Sağlık Hizmetleri” konu- Sağlığın korunması, tedavi ve rehabilite etmekten daha ko-
sunu yeniden gözden geçiriniz. lay, daha ucuz ve ekonomik, daha insanîdir. Her yerde ve her
9. a Yanıtınız yanlış ise “Temel Sağlık Hizmetleri” konu- zaman yapılabilir. Kişiler hasta olmadıkları için daha üret-
sunu yeniden gözden geçiriniz. kendir. Bu nedenle sağlık için harcama yapılmayacağı gibi
10. d Yanıtınız yanlış ise “Sağlığın Belirleyicileri ve Sağlığı Et- sağlıklı kişi daha fazla üretim yaparak topluma daha yararlı
kileyen Faktörler” konusunu yeniden gözden geçiriniz. olacaktır.
1. Ünite - Halk Sağlığına Giriş 25

Yararlanılan Kaynaklar
Anonim. Brief History of Public Health http://sphweb.bumc. Lester B. Public Health Encyclopedias. Volume 1-4. Gale
bu.edu/otlt/MPH-Modules/PH/PublicHealthHistory/ Group, Thomson Learning. Macmillan Reference USA,
PublicHealthHistory_print.html (bağlantı tarihi 26 Ekim 2002.
2015). Lucas AO. Health Policies in Developing Countries. (içinde:
Anonim. Life Expectancy at Birth. http://data. Oxford Textbook of Public Health. Eds: Detels R,
w o r l d b a n k . o r g / i n d i c a t o r / S P. D Y N . L E 0 0 . I N / McEwen J, Beaglehole R, Tanaka H). Fourth Edition.
countries/1W?display=default (bağlantı tarihi 9 Kasim Oxford University Press. New York, USA. 2002; 281-296.
2015). Öztek Z, Üner S, Eren N. Halk Sağlığı Kavramı ve Gelimesi.
Baloğlu B. Ekonomik ve Sosyolojik Bakış Açısıyla Sağlık ve (içinde: Halk Sağlığı Temel Bilgiler, Editörler: Güler Ç,
Hastalık. DR Yayınları, İstanbul 2006. Akın L.) 1. Cilt. Hacettepe Üniversitesi Yayınları 2012;
Benatar S, Brock G. Global Health and Global Health Ethics. 2-24.
Cambridge University Press, United Kingdom, 2011. Rothstein WG. Public Health and the Risk Factor : A History
Detels R, Breslow L. Current Scope and Concerns in Public of an Uneven Medical Revolution. The University of Roc-
Health. (içinde: Oxford Textbook of Public Health. Eds: hester Press. USA, 2003.
Detels R, McEwen J, Beaglehole R, Tanaka H). Fourth Scutchfield FD, Last JM. Health Care Planning, Organization,
Edition. Oxford University Press. New York, USA. 2002; and Evaluation. (içinde: Maxcy-Rosenau-Last Public
3-20. Health & Preventive Medicine. Eds: Last JM, Wallace
Erkoç Y, Çom S, Keskinkılıç B, ve ark. Toplum Sağlığı Merke- RB) 13th edition. Appleton & Lange, Division of Prentice
zi Çalıșanlarına Yönelik “Sağlığın Geliștirilmesi Eğitimi” Hall. USA. 1992;1065-1196.
Rehberi. T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri UN Inter-agency Group for Child Mortality Estimation
Genel Müdürlüğü Sağlığın Teșviki ve Geliștirilmesi Daire (UNICEF, WHO, World Bank, UN DESA Population
Bașkanlığı, Deniz Matbaacılık, Ankara,2011. Division) (www.childmortality.org bağlantı tarihi 7
Fielding JF. (içinde: Maxcy-Rosenau-Last Public Health & kasim 2015).
Preventive Medicine. Eds: Last JM, Wallace RB) 13th Youngerman B. Pandemics and Global Health. Infobase
edition. Appleton & Lange, Division of Prentice Hall. Publishing, New York, USA, 2008.
USA. 1992; 687-804.
Last JM, Tyler CW. Public Health Method. (içinde: Maxcy-
Rosenau-Last Public Health & Preventive Medicine. Eds:
Last JM, Wallace RB) 13th edition. Appleton & Lange,
Division of Prentice Hall. USA. 1992; 3-56.
2
HALK SAĞLIĞI

Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
 Üreme sağlığını ve verilen hizmetlerin neler olduğunu açıklayabilecek,
 Aile planlaması yöntemlerini sıralayabilecek,
 Aile planlaması yöntemlerinin olumlu ve olumsuz yönlerini açıklayabilecek,
 Cinsel yolla bulaşan hastalıkların neler olduğunu ve özelliklerini açıklayabilecek,
 Kadın/anne sağlığını etkileyen etkenleri açıklayabilecek,
 Anne ölümlerine neden olan etkenleri ve alınabilecek önlemleri anlatabilecek,
 Bebek/çocuk sağlığını etkileyen etkenleri açıklayabilecek,
 Bebek/çocuk sağlığını korumak ve geliştirmek için alınması gereken önlemleri
açıklayabilecek,
 Anne ve çocuk sağlığında kullanılan sağlık düzeyi ölçütlerini tanımlayabilecek,
 Anne ve çocuk sağlığında kullanılan sağlık düzeyi ölçütlerini hesaplayabilecek
ve değerlendirebilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.

Anahtar Kavramlar
• Üreme Sağlığı • Bebek Ölümü
• Kadın/Anne Sağlığı • Bebek Beslenmesi
• Anne Ölümü • Bağışıklama
• Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar • Aşı Takvimi
• Aile Planlaması • Sağlık Düzeyi Ölçütleri
• Anne Sütü

İçindekiler

• GİRİŞ 
• ÜREME SAĞLIĞI
Üreme Sağlığı, Kadın/Anne • KADIN/ANNE SAĞLIĞI
Halk Sağlığı
Sağlığı ve Çocuk Sağlığı • BEBEK VE ÇOCUK SAĞLIĞI
• ANNE VE ÇOCUK SAĞLIĞI SAĞLIK
DÜZEYİ ÖLÇÜTLERİ
Üreme Sağlığı, Kadın/Anne
Sağlığı ve Çocuk Sağlığı

GİRİŞ
Yedi milyarı aşan dünya nüfusunun yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Kadın sağlığını ay-
rıcalıklı ve farklı kılan hatta önemli yapan, insan neslinin devam etmesinin koşulu olarak
üzerindeki fizyolojik yük, yani doğurganlığıdır. Kadının bu yükü onun sağlığını doğrudan
etkilemekte sakat kalmasına hatta ölümüne neden olabilmektedir110.

Sakatlık sadece el, kol, bacak veya ayağın zarar görmesi veya hiç olmaması değil, tüm doku
ve organlar için geçerli bir kavramdır.

Dünya nüfusunun özellikle 20. yy. da hızla artması ile birlikte bilimsel ve teknolojik
ilerlemeler/gelişmeler sonucu sağlık hizmetlerindeki pozitif değişim, bunlar arasındaki
ilişkinin de incelenmesini beraberinde getirmiştir. Özellikle toplumda nüfus ve doğurgan-
lık düzeyleri ile toplumsal ve ekonomik kalkınma arasındaki ilişki, tıbbi ve sosyal bilimle-
rin birlikte çalışmaları gereken bir alanın doğmasına neden olmuştur.
Nüfus planlaması, bir ülkenin gelecek yıllarda sahip olmak istediği nüfusu belirle- Aile planlaması eşlerin doğum
aralıklarını, kadının sağlığını
mek için ülkelerce yapılır. Ülkelerin nüfuslarının ya çoğalmamasına hatta azalmasına etkileyemeyecek şekilde
yönelik (günümüzde Çin’in çocuk sayısında kısıtlamalara gitmesi gibi) ya da artırılma- belirleyerek istedikleri sayıda
sına yöneliktir. 20. yy. ortalarına kadar dünyadaki birçok ülkede yürütülen nüfusun ar- çocuk sahibi olabilmelerini
sağlamaktır.
tırılmasına yönelik politikalar ve programlar 20. yy. ın ikinci yarısında değişmeye baş-
lamıştır. Nüfusun artırılmasına yönelik politikalar sonucunda, aslında en çok olumsuz
olarak etkilenen grubun kadınlar olduğu görülmüştür. Bir diğer olumsuz yönde etkile-
nen grup ise bebek ve çocuklardır. Doğurganlığın artması kadın ve çocuk ölümlerinin
artmasına neden olmaktadır. Bu nedenle nüfus planlamaları yerini “aile planlaması”
kavramına bırakmıştır. Zaman zaman aile planlaması politikaları “doğum kontrolü” ile
eş anlamlı kullanılmıştır. Ancak doğum kontrolünde doğumların azaltılmasına yönelik
bir amaç varken; “aile planlaması”nın amacı, eşlerin doğum aralıklarını kadının sağ-
lığını etkilemeyecek şekilde belirleyerek istedikleri sayıda çocuğa sahip olabilmelerine
yardımcı olmaktır.
Bununla birlikte benzeri bir değişim, kadınların sağlığına yönelik de görülmüştür. Daha
önce “ana sağlığı”, sonrasında da “kadın sağlığı” kavramı gelişmiş, bugün ise erkeğin de içe-
risinde olduğu “üreme sağlığı” kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu bölümde Kadın/Anne Sağlığı, Üreme Sağlığı, Bebek ve Çocuk Sağlığı ile bu alan-
larda karşılaşılan sorunlar, bunları etkileyen risk faktörleri ve bunlara yönelik alınması
gereken önlemler ele alınacaktır.
28 Halk Sağlığı

ÜREME SAĞLIĞI
20. yy. ın ortalarında kontrolsüz nüfus artışının insan, toplum ve devletler ile ekonomik
ve sosyal kalkınma üzerindeki olumsuz etkileri tartışılmaya başlanmıştır. Nüfus artışında
ve bu sorunların ortaya çıkışında kadına yönelinmiş, konu “Anne-Çocuk Sağlığı” konu-
su üzerinde yoğunlaşmıştır. Ancak 1994 yılında Kahire’de yapılan “Uluslararası Nüfus ve
Kalkınma Konferansı”nda cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadınların güçlendirilmesi, kadı-
na yönelik şiddetin ortadan kaldırılması, kadınların doğurganlıklarında söz sahibi olmala-
rının sağlanması ilkeleri benimsenmiştir. Bu konferansta “Üreme Sağlığı” kavramı kabul
edilmiş kadın–erkek eşitliği temel alınarak aile planlaması ve cinsel sağlığı da içeren üre-
me sağlığı hizmetleri dâhil tüm sağlık hizmetlerine ulaşılabilirliğin sağlanması için tüm
önlemlerin alınması gerektiği vurgulanmıştır.
Buradan hareketle üreme sağlığının tanımını yapacak olursak “Üreme sistemi işlevleri
ve süreci ile ilgili sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, tüm bunlara ilişkin fiziksel,
mental ve sosyal yönden tam bir iyilik hâlinin olmasıdır.”
Üreme sağlığı toplumdaki herkesi ilgilendiren bir kavramdır. İnsanların tatmin edici
ve güvenli bir cinsel yaşamlarının olması, üreme yeteneğine sahip olmaları, üreme yete-
neklerini özgür bir şekilde kullanma haklarının olması temel ilkeleridir. Bu kapsamda
bireylerin ve çiftlerin, çocuklarının sayısına ve aralığına özgür ve sorumlu bir şekilde ka-
rar vermeleri, bunu sağlayabilmek için gerekli bilgiye sahip olmaları, ergenlik (adolesan)
döneminden başlayarak yaşlılık dönemi de dâhil üreme sağlığı hizmetlerinden yararlana-
bilmeleri “Üreme Hakları” kapsamında değerlendirilmektedir. Üreme haklarının kullanıl-
masında şiddet, baskı, zorlama ve ayrımcılık engellenmelidir.
Bununla birlikte üreme sağlığının içeriğinde yer alan diğer bazı konular şunlardır:
1. Üreme sağlığı hem kadını hem de erkeği ilgilendirir. Üreme sağlığında erkeğin de
ihmal edilmemesi gerekir.
2. Üreme sağlığı hizmetleri yeterli ve etkin verilmezse bundan en çok maalesef ka-
dınlar etkilenir.
3. Aile planlaması yöntemlerinde kadına yönelik yöntemler, erkeklere yönelik ön-
lemlerden 3-4 kat daha fazla kullanılmaktadır. Bu nedenle aile planması yöntemle-
rinden kaynaklanan sağlıkla ilgili komplikasyonlardan en çok kadınlar etkilenir.
4. Ergenlik (adolesan) dönemi gebelikler, kadının sağlığı, sosyal statüsü, eğitim ve
ekonomik durumu için kabul edilemez.
5. Günümüzde infertilite (kısırlık) önemli bir üreme sağlığı sorunudur. İnfertilitenin
nedenleri arasında cinsel yolla bulaşan hastalıklar, istenmeyen gebelikler ve bunun
sonucunda sağlıksız düşükler, doğum sonu/kürtaj sonrası karşılaşılan enfeksiyon-
lar, üreme sağlığı konusunda eğitim eksiklikleri ön plandadır. Bunlar ortadan kal-
dırılabilir ve önlenebilir nedenlerdir.
6. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların toplumdaki boyutu net olarak bilinmemektedir.
Bilinenler buz dağının görünen üst kısmını oluşturur. Oysa asıl gövde, yani bi-
linmeyenler suyun altında/görünmeyen kısımlardır. Toplumun ve sağlık hizmeti
sunanların eğitimi çok önemlidir.
7. Doğurganlıkta kadının söz sahibi olması, bunun için de kadının eğitim, meslek
edinme, çalışma yaşantısında yer alma gibi konularda erkeklerle eşit konumda yer
alması gerekirken, birçok toplumda ve ülkede bu anlamda ciddi eşitsizlikler söz
konusudur.
8. Kadınlar birçok toplumda çevresel olumsuz koşullardan etkilenen en önemli risk
grubudur.
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 29
9. Yine aynı şekilde kadınları eğitim ve sağlık gibi temel insan haklarına ulaşmada so-
runlar yaşamakta ve ayrımcılığa uğramaktadırlar. Örneğin bazı ülkelerde ülkenin
koşulları gereği kısıtlı miktarda alınan aşılar, kız çocuklarına değil erkek çocukla-
rına yapılabilmektedir. Bu da kadının sağlığını ve yaşamını olumsuz etkiler.
10. Doğurganlık, sosyoekonomik düzeyi düşük birey ve toplumlarda daha yüksektir.
Bu da kadın ve bebek/çocuk ölümlerine neden olmaktadır.
11. Cinsel fonksiyonlar yaşamın sonuna kadar aktif olarak sürdürülebilir. Bu nedenle
kadın ve erkeğin cinsel fonksiyonlarının korunması ve sürdürülebilmesinin sağ-
lanması üreme sağlığı ve sağlık hizmetleri sunumunun bir parçasıdır. Cinsel yaşa-
mın sürdürülebilmesi toplumun değer yargılarından etkilenmemelidir.

Üreme Sağlığının Amaçları


1. Kadın ve erkeklerin cinsel sağlık ve üreme haklarını sorumlu şekilde kullanmaları
için gereksinim duyulan bilgilerin ve eğitimlerin verilmesi, bunlarla ilgili sağlık
hizmetlerine ulaşabilmelerinin sağlanması
2. Üreme sağlığı ve aile planlaması ile ilgili gereksinimlerin karşılanması ve bireylerin
bunlara ulaşmalarının sağlanması
3. İstenmeyen gebeliklerin ve sağlıksız düşüklerin önlenmesi
4. Cinsiyetler arası eşitliğe dayanan cinselliğin gelişmesinin sağlanması
5. Erken yaştaki evlilik ve erken yaştaki gebeliklerin önlenmesi
6. Yüksek riskli gebeliklerin saptanması ve izlenmesi ile sağlıklı anne ve çocuk için
gerekli tıbbi girişimlerin yapılması
7. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesi, tedavilerinin sağlanması, komplikas-
yonlarının ortadan kaldırılması
8. Erkeklerin katılımlarının sağlanması
9. Anne sütünün ve emzirmenin teşvik edilmesi
10. İnfertilitenin önlenmesi ve çiftlerin çocuk sahibi olmaları için gerekli sağlık hiz-
metlerine ulaşabilmelerinin sağlanması
11. Gençlerin cinsel sağlık konularında eğitimlerinin yapılması, konu hakkında hiz-
met ve danışmanlık alabilmelerinin sağlanması
12. Yaşam boyu cinsel yaşamın devamının her iki cins için de sağlanması

Aile Planlaması
Aile planlaması, çiftlerin istedikleri sayıda, istedikleri zamanda, anne ve çocuk sağlığı için
uygun aralıklarla çocuk sahibi olmalarının sağlanması demektir. Her çiftin, sahip olmak
istedikleri çocuk sayısını belirlemeleri ve sahip olmaları onların en doğal hakkıdır. Aile
planlaması hizmetleri ise çiftlerin kendi hür düşünceleri ile istedikleri sayıda çocuk sa-
hibi olmalarını sağlayan, bireyleri ve çiftleri üreme sağlığı konusunda eğiten, anne-bebek
ölümlerini önlemeye ve anne-çocuk sağlığını korumaya çalışan, istenmeyen gebelikleri
önlemeye çalışan, çocuk sahibi olmak isteyenlere de tıbbi yardım sağlamayı amaçlayan
önemli sağlık hizmetlerindendir.
Aile planlaması nüfusu azaltmaya, nüfus artış hızını düşürmeye çalışan bir yaklaşım
değildir. Tam tersine başta anne olmak üzere, bebek/çocuğun ve toplumun sağlığını ko-
rumayı hedefleyen, sağlıklı üremeyi sağlayan, dolayısıyla aşırı doğurganlık, istenmeyen
gebelikler, uygunsuz/sağlıksız düşükler, riskli gebelikleri önleyerek nüfusun/toplumun
sağlıklı olmasını sağlayan bir anlayıştır. Ayrıca çocuk sahibi olamayan çiftlere de çocuk
sahibi olabilmeleri için tıbbi desteğin verildiği bir hizmet türüdür.
30 Halk Sağlığı

Aile Planlamasının Yararları


Aile planlamasının anne ve çocuk sağlığı ile toplum için yararları aşağıda sunulmuştur:

Anne Sağlığı Üzerine Olumlu Etkileri


• İki gebelik arasındaki sürenin anne sağlığı için risk oluşturmayacak şekilde düzen-
lenmesini sağlar. Bu süre en az 2 yıl, ideali de 3 yıl olmalıdır.
• Aşırı doğurganlığı önler. Kadının 4 ve üzeri doğumlarında ölüm ve hastalık riski
artar.
• Riskli gebelikleri önleyerek kadının sağlığını ve yaşamını korur.
• İstenmeyen gebelikleri ve sağlıksız düşükleri önler.
• Erken veya geç yaştaki gebelikleri önler.
• Anneyi aşırı doğurganlık, istenmeyen gebelik, riskli gebeliklerden koruduğu için
annenin ruh sağlığına da olumlu katkısı söz konusudur.
• Anne ölümlerini önler.
• Toplumda sağlıklı anne, kadın ve çocuk sayısı artar.

Çocuk Sağlığı Üzerine Olumlu Etkileri


• İstenmeyen gebelikler nedeniyle istenmeyen bir çocuğun dünyaya gelmesine engel
olur.
• Erken ve geç yaşta gebe kalan kadınların çocuklarında sağlık sorunları daha sık ve
kalıcı olabilir. Bunları önler.
• Sağlıklı doğan bebek sayısı artar.
• Aşırı doğurganlık, riskli gebelikler vb. sonucu bebek ölümlerinin olmasını engeller.
• Bebekler çok kısa aralıklarla doğmayacağı için daha sağlıklı olurlar.
• Ebeveynler çocuklarına daha fazla ilgi gösterebilirler, ekonomik gereksinimler ve
eğitim olanakları sağlayabilirler. Bunlardan dolayı çocuğun ruh sağlığı korunabilir
ve geliştirilebilir.
• Çocuklar daha iyi beslenme, barınma ve bakım olanaklarına sahip olabilirler.

Toplum Üzerine Olumlu Etkileri


• Kadınların ve çocukların sağlıklı olması sonucu sağlıklı bir toplum oluşur.
• Etkili olarak aile planlaması uygulayan toplumlarda nüfus dengeli ve planlı bir şe-
kilde artar.
• Kadın ve çocuk sağlığı için harcanacak tedavi giderleri azalır.
• Ekonomik kaynakların daha planlı ve verimli kullanılmasına yardımcı olur.

Gebelikten Korunma
Gebelikten korunmak için herhangi bir yöntem kullanmadan, düzenli cinsel ilişkide bu-
lunan kadınların % 80-90’ı 1 yıl içinde gebe kalabilirler. Kadında her 28 günde 1 âdet
kanaması (menstruel kanama) olur. Bu 28 günlük süreye menstruel siklus denir. Âdet
kanamasının başlaması 1. gün olarak kabul edilir. Bundan 28 gün sonra 2. menstruel sik-
lus kanaması başlar. Menstruel kanama başlamasından 14 gün önce de kadının yumur-
talıklarından yumurta (ovum) atılımı olur. Bu yumurta hücresi erkek sperm hücresi ile
birleşirse döllenme olur. Döllenen hücre kadının rahmine (uterus) yerleşirse hamilelik
başlamış olur.
Gebeliğin oluşabilmesi için en uygun dönem, spermlerin kadın genital sisteminde en
fazla 72 saat canlı kalabilmeleri nedeniyle yumurtlamadan 3 gün önce başlar ve 3 gün
sonra sona erer. Bu sürelerdeki cinsel ilişki sonucu hamilelik oluşabilir.
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 31
Aile planlaması yöntemleri kullanılarak gebeliğin önlenmesine “kontrasepsiyon”, bu
amaçla kullanılan yöntemlere de “kontraseptif yöntemler” denir.
Kontraseptif yöntemler şunlardır:

Geleneksel Yöntemler
• Geri Çekme (Coitus İnterruptus)
• Takvim Yöntemi
• Haznenin İçinin Yıkanması (Vaginal Duş)
• Emzirme (Laktasyon Amenore)

Modern Yöntemler
• Doğum Kontrol Hapları (Oral Kontraseptifler)
• Gebeliği Önleyici İğneler (Enjektabl Kontraseptifler)
• Deri Altı Kapsülleri (İmplantlar)
• Rahim İçi Araç
• Diyafram
• Kadın Kondomu (Kadın Prezervatifi)
• Spermisidler (Spermleri Öldüren Tablet ve Fitiller)
• Kadında Tüplerin Bağlanması (Tüp Ligasyonu)
• Erkek Kondomu (Prezervatif)
• Erkekte Sperm Kanallarının Bağlanması (Vazektomi)

Geleneksel Yöntemler

Geri Çekme (Coitus İnterruptus)
Cinsel ilişki sırasında, erkeğin cinsel organının (penisin) boşalmadan (ejakulasyon) önce
hazneden (vajina) çıkarılarak meninin dışarı boşaltılmasına dayanan bir yöntemdir.
Ancak ejakulasyondan önce sperm salınımı olabilir. Hatta geri çekmede geç kalma so-
nucu vajene sperm bulaşabilir. Bu da kadının hamile kalmasına neden olabilir. Bu nedenle
etkinliği düşük bir kontraseptif yöntemdir.
Kadında ve erkekte cinsel tatminin yarıda kesilmesine neden olduğu için psikolojik
sorunlara yol açabilir.
 
Takvim Yöntemi
Yumurtlamadan (iki âdet döneminin ortalarına rastlayan günler) 3 gün öncesi ve 3 gün
sonrası dönem gebe kalma olasılığının en yüksek olduğu dönem olduğu için, bu dönemde
cinsel ilişkiye girilmemesi esasına dayanır.
Bu yöntem kadının âdet günlerinin çok düzenli olduğu zaman başarılı olabilir. Çiftler
arzu ederlerse bu süre içinde bariyer yöntemler (diyafram, kadın kondomu, erkek kondo-
mu) kullanarak gebeliği önleyebilirler.
Pek çok kadında, değişik nedenlerle âdet düzensizlikleri görülebildiği için gebe kalma
riski yüksek olan bir yöntemdir. Yumurtlamanın olduğu dönemlerde cinsel perhiz uy-
gulanması da kadında ve erkekte düzenli bir cinsel ilişkiye engel olduğu için, psikolojik
sorunlara yol açabilir.

Haznenin İçinin Yıkanması (Vajinal Duş)


Cinsel ilişkiden sonra kadının vajeninin su, hatta bazen sabun ile yıkamasıdır. Ancak
sperm hücreleri saniyeler içinde rahime kadar ulaşabilecekleri için güvenilir olmayan ve
gebeliği önleyici etkisi oldukça sınırlı bir yöntemdir.
32 Halk Sağlığı

Sık yıkama ve yıkama sırasında sabun gibi ürünlerin kullanılması vajendeki koruyucu
hücrelerin zarar görmesine ve kadında ürogenital sistemde enfeksiyon gelişmesine neden
olabilir.
 
Emzirme (Laktasyon Amenore Metodu-Lam)
Doğumdan sonra, ilk 6 ay boyunca anne, bebeğini sadece anne sütü ile beslerse su dâhil
ek gıda vermezse, annede yumurtlama gerçekleşmeyebilir. Bu durumda cinsel ilişki olsa
dahi gebelik oluşmaz.
Bu yöntemin başarılı olabilmesi için annenin çocuğunu çok düzenli olarak yalnızca
anne sütü ile beslemesi gerekir. Anne sütü ile birlikte bebeğe su, mama, ek gıda vb. veril-
diğinde, tersine âdet kanaması olmasa bile, bu dönemdeki cinsel ilişki gebelikle sonuçla-
nabilir.

Modern Aile Planlaması Yöntemleri

Doğum Kontrol Hapları (Oral Kontraseptifler: OKS)


OKS’nin içeriğinde progesteron ve/veya östrojen adı verilen hormonlar vardır. OKS östro-
jen ve progestron birlikte varsa bunlara “kombine haplar/OKS”, sadece progesteron varsa
“mini hap” adı verilir.
Kombine OKS etkisini yumurtanın oluşumunu (ovulasyonu) engelleyerek, tüplerin
hareketini arttırarak yumurtanın (ovum) hızla taşınmasını/atılmasını sağlayarak, rahim
(uterus) içinde ödem oluşturarak yumurta ile spermin birleşmesinden oluşan zigotun ra-
hime yerleşmesini engelleyerek ve rahim ağzındaki salgıları (servikal müküs) kalınlaştıra-
rak spermin rahme geçişini engelleyerek gösterir.
Mini haplar ise benzer şekilde ovulasyonu engelleyerek, servikal müküsün kalınlaş-
masını sağlayarak ve zigot oluşmuşsa zigotun rahime yerleşmesini engelleyerek doğum
kontrolü sağlar.

OKS’nin Kullanım Özellikleri
OKS 21 veya 28 hap içerir. Bu 21 hap içeriğinde östrojen ve progesteron olan haplardır.
Diğer 28 hap içeren kutularda da 21 hap hormon içeren, 7 hap ise demir içeren haplardır.
Kutusunda 21 tane hap olan OKS’nin âdet kanamasının, 5 günü içerisinde alınılabi-
lirse de ilk günü 1. haptan başlayarak 21 gün boyunca her gün aynı saatte bir tane hap
ağızdan yutularak içilir. Haplar 21. günde bittiğinde 7 gün hap içilmez. Bu dönemde âdet
kanaması olur. Bu 7 günlük aradan sonra 29. gün diğer kutunun ilk hapı içilir ve her gün
1 hap almak üzere aynen devam edilir.
Kutusunda 28 hap olanlarda da aynı işlem söz konusudur. Ancak burada hap içilme-
yen gün yoktur. Hormon içeren 21 haptan sonraki 7 hap demir içermesi nedeniyle kadı-
nın âdet kanaması sırasında kaybettiği demirin bir bölümünü yerine koyması açısından
avantajlıdır. Ayrıca 7 gün hap içilmemesi, 29. gün aynı saatte hap içilmesi zorunluluğu
nedeniyle kadında unutmalar olabilir. Birkaç saatlik unutmalar bile OKS’nin etkinliğini
düşürür. Bu nedenle içeriğinde 28 hap bulunan OKS, bu unutmayı da engellediği için
avantajlıdır.
Hap alınması 1 gün unutulursa unutulan hap hatırlandığı anda alınmalıdır. Daha
sonraki hap, her zaman içildiği saatte alınmalıdır. Hap alınması üst üste 2 gün unutu-
lursa en geç 72 saat içinde bir sağlık kurumuna başvurulmalı ve ek (bariyer) yöntemler
kullanılmalıdır.
OKS, gebe kalmak istenilmediği sürece, sürekli kullanılabilir. Ancak kural, hiç ara ver-
meden hormon içeren 21 günlük hapın her gün aynı saatte alınmasıdır.
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 33
OKS kullanılmaya başlamadan önce kadının bir hekim kontrolünden geçmesinde ya-
rar vardır. Özellikle vücut ağırlığı, kan basıncı, açlık kan şekeri ölçülmelidir. Diyabetes
mellitusu (şeker hastalığı), hipertansiyonu, karaciğer yetmezliği, damar tıkanıklığı, dep-
resyon, şiddetli baş ağrısı ve meme kanseri öyküsü olanlarda kullanılmamalıdır. Sigara ve
diğer tütün ürünlerinden kullanan kadınlar için de OKS uygun bir yöntem olmayabilir.
Kadının sürekli kullandığı bazı ilaçlarla OKS’nin olumsuz etkileşimi söz konusu olabilir.
Bu nedenle ilaç kullanma durumu da araştırılmalıdır.

OKS’nin Olumlu Yanları


OKS her gün aksatılmadan, düzenli yani aynı saatte alındığında, çok etkili bir doğum
kontrol yöntemidir ve etkinliği %99’a ulaşır. Bırakıldığında hemen gebelik oluşabilir.
Özellikle halk arasında yanlış bilinen ya da inanılan bir durum olan, hiç doğum yapma-
mış kadınların da kullanmasında herhangi bir sakınca yoktur. Gebeliği önlemesinin yanı
sıra kadın sağlığına yönelik olumlu birçok etkisi de vardır. Örneğin âdet düzensizliklerini
önler ve düzenli olmasını sağlar, âdet kanaması sırasında olan dismenore adı verilen ağ-
rıları azaltır, âdet kanaması miktarını azaltarak aneminin yani kansızlığın önlenmesine
yardımcı olur. Ayrıca kadını yumurtalık (over) ve rahim (uterus) kanserine karşı korur.

OKS’nin Olumsuz Yanları


Etkili bir yöntem olmasına rağmen hap almada gecikmeler ve unutmalar gebelik riskini
beraberinde getirir. Bazı kadınlarda vücut ağırlığında artışa ve bulantıya neden olabilir.
Bulantının olmaması için kadına, akşam yemeğinden hemen sonra ve gece yatmadan aynı
saatte hapı alması önerilebilir. Bazı kadınlarda memelerde hassasiyet ve dolgunluk ortaya
çıkabilir. OKS kullanım özellikleri bölümünde bahsedilen bazı hastalık ve sağlık sorunla-
rında kullanılması önerilmez.
OKS, diğer bazı aile planlaması yöntemlerine göre aile planlaması danışmanlık hizme-
ti ve hekim kontrolü gerektirir. Aslında bu danışmanlık ve hekim kontrolü, sağlık açısın-
dan OKS’nin olumlu bir yönü olarak da düşünülebilir.

Mini Haplar
Bu haplar sadece progesteron içermektedir. Olumlu ve olumsuz yan etkileri kombine
haplara benzer. Östrojen içermediğinden doğum sonrası (6. haftadan sonra) ve annenin
emzirdiği dönemde doğum kontrol yöntemi olarak tercih edilebilir. Yine aynı şekilde dü-
şükten sonra da başlanabilir.
OKS gibi düzenli ve aynı saatte alınması gerekir. Eğer aynı saatte mini hap alınmazsa,
unutulursa, bu durum üç saatten fazla sürerse mümkün olan en kısa zamanda bir hap
alınır ve bir sonraki hap her zamanki saatinde alınır. Hap alınması üst üste iki gün unu-
tulursa en geç 72 saat içinde bir sağlık kurumuna başvurulmalı ve ek (bariyer) yöntemler
kullanılmalıdır.

Gebeliği Önleyici İğneler (Enjektabl Kontraseptifler)


Her ay ve üç ayda bir yapılan iki türü vardır. Üç aylık enjeksiyonlarda progesteron varken
aylık enjeksiyonlarda progesterona ek olarak östrojen de bulunur. Üç aylık iğnelerin etkisi
mini haplara, aylık iğnelerin etkisi kombine OKS’lere benzer. Gebeliği önlemede başarısı
%99 gibi yüksek bir değerdedir. Daha önce hiç gebe kalmamış kadınlarda da geri dönü-
şümlü bir yöntem olup rahatlıkla kullanabilir.

Kullanım Özellikleri
Üç aylık iğneler on ikişer haftalık aralıklarla aylık iğneler ise dörder haftalık aralıklarla
kalçadan veya koldan kas içine (intramuskuler: IM) enjekte edilerek uygulanır. Aylık ve
üç aylık dönemde bir defa enjeksiyon yapılması nedeniyle, her gün hap alma gibi bir koşul
34 Halk Sağlığı

söz konusu değildir ve bu kadın için bir avantaj olabilir. Aylık olanlarda bir enjeksiyondan
diğerine geçen süre en az 23, en fazla 30 gün olmalıdır. Bu süre 23 günden az olursa âdet
düzensizliği, 30 günden fazla olursa gebelik riski söz konusu olabilir. Bu nedenle enjeksi-
yonun yapılması için verilen tarihten 1 gün bile gecikilmemelidir. Enjeksiyonların sağlık
kurumlarında yapılması gerekir.
OKS’lerde olduğu gibi danışmanlık hizmeti ve hekim kontrolü mutlaka yapılmalıdır.
Olumlu ve olumsuz etkileri OKS’lere benzer.
Olumsuz yanlarına ek olarak yöntem kullanılmaktan vazgeçildiğinde doğurganlığın
geri dönüşü, OKS’ler gibi değildir ve 6-9 ay gecikebilir. Âdet düzensizlikleri daha sık gö-
rülebilir.

Deri Altı Kapsülleri (İmplantlar)


Kibrit çöpü gibi silikon yapılı ürünlerdir. Kolun iç kısmına, cilt altına yerleştirilir. Bu ne-
denle eğitimli sağlık personelince uygulanması gerekir. Gebelik şüphesi olmayan herhangi
bir günde, tercihen âdetin ilk 7 günü içinde uygulanır.
İçindeki progesteron türevi hormonlar vücuda yavaş yavaş salınır. Bu nedenle etki-
si mini hap veya 3 aylık enjeksiyonlara benzer. Çok etkili yöntemlerden birisidir. Etkisi,
türüne göre, 3-5 yıl sürer. Cinsel yaşantıyı olumsuz yönde etkilemez. Her yaştaki kadına
uygulanabilir.  İstenildiği zaman çıkarılabilir.

Hormonal yöntemler cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korumaz.

Rahim İçi Araç (Spiral)


Rahim içi araç (RİA), polietilen esnek materyalden yapılmış, rahim içine sığacak büyük-
lükte tasarlanmış T şeklinde bir alettir. Plastik gövdenin etrafına bakır tel sarılıdır. Bazı
RİA’larda bakır yerine progesteron hormonu eklenmiştir. Progesteron hormonu içerikli
RİA, bakırlı RİA’ya göre âdet kanaması miktarını ve âdet ağrısını azaltır.
Yerleştirildikten hemen sonra etkisi başlar ve 10 yıl boyunca etkilidir. Çıkarıldıktan
hemen sonra gebelik geri döner. RİA, spermlerin kadının tüplerine ulaşmasını engeller.
RİA rahim içine yerleştirildiğinde yabancı bir madde olarak algılanır. Burada iltihabi bir
reaksiyon (inflamasyon) oluşturur. Bu reaksiyon sonucu, ovulasyon devam etmesine rağ-
men, rahime ulaşan spermler etkisiz hâle getirilir.
Gebeliği önlemede etkili bir yöntemdir (yöntem başarısı %99).
RİA uygulanması, konu hakkında eğitim almış ve sertifika ile yetkilendirilmiş doktor
ve ebelerce yapılır.
RİA, yerleştirilmeden önce, danışmanlık hizmeti verilmeli ve ürogenital muayene
yapılmalıdır. Bu muayenede rahim ağzında, rahimde veya tüplerinde bir bozukluk olup
olmadığı değerlendirilir. RİA uygulandıktan 1 ay sonra ve her yıl 1 kere kontrol edilmesi
için sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
RİA’nın âdet kanamasının olduğu günlerde uygulanması önerilir. Ancak kadın gebe
olmadığından emin ise herhangi bir zamanda da uygulanabilir. RİA düşükten, kürtajdan
veya doğumdan hemen sonra uygulanabilir. Çıkarıldığında tekrar gebe kalınabilir.
RİA’da, hormonal yöntemlerde görülen baş ağrısı, sinirlilik gibi sorunlar görülmez.
Ancak aktif veya tekrarlayan genital enfeksiyonu, rahim ağzı (serviks) ya da rahim kan-
seri, dış gebelik öyküsü, aşırı âdet kanaması, şiddetli anemisi olanlara önerilmez. Ayrıca
birden fazla cinsel eşi olanlarda cinsel yolla bulaşan hastalıkları önlemez.

RİA, rahim dışına çıkıp vücutta dolaşmaz.


2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 35

Diyafram
Servikse (rahim ağzı) yerleştirilen, ince plastikten yapılmış bir çeşit kapaktır. Spermlerin
rahme geçişini engelleyerek gebelikten korur. Spermisidlerle birlikte kullanıldığında ko-
ruyucu etkisi daha da artar.
Kadın, her cinsel ilişki öncesinde diyaframı kendi yerleştirir, cinsel ilişki sonrasında
ise çıkarır.
Diyafram, hekimin muayenesi ve rahim ağzının ölçüsünün alınmasından sonra sipariş
verilir ve her kadın için rahim ağzına uygun boyutta özel yapılır. Bu nedenle diğer yön-
temlere göre başlangıç maliyeti yüksektir.  Diyafram, cinsel ilişki sonrasında 6 saat haz-
neden çıkarılmamalıdır. Diyafram çıkarıldıktan sonra yıkanır, kurulanır ve özel saklama
kabına yerleştirilir.

Kadın Kondomu (Kadın Prezervatifi)


Kadının kullandığı ince poliüretandan yapılmış esnek ince bir kılıftır. Cinsel ilişkiden
önce hazneye (vajinaya) yerleştirilir. İlişki sırasında meni ve içindeki spermlerin vajenle
temas etmesini ve rahme (uterusa) geçişini engeller. Spermisitlerle birlikte kullanıldı-
ğında koruyucu etkisi artar. Bir diğer yararı da cinsel yolla bulaşan hastalıklardan ko-
rumasıdır.

Spermisidler (Spermleri Öldüren Tablet ve Fitiller)


Adı spermisid olmakla birlikte kadının kullandığı bir yöntemdir. Tablet veya fitiller cinsel
ilişkiden 10 dakika önce kadın tarafından vajenin içine yerleştirilir. Spermlerin vajendey-
ken ölmesine neden olurlar ve böylece spermler rahme ulaşamaz. Cinsel ilişkiden sonra
vajen en az 6 saat temizlenmemelidir. Tekrarlayan cinsel ilişkilerde her cinsel ilişki için
yeni tablet/fitil kullanılmalıdır.
Kondomla (prezervatif) veya diyaframla birlikte kullanıldığında hem gebeliği ön-
leme hem de cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların bulaşmasını engelleme etkisi artar.
Kayganlaştırıcı etkisi vardır. Bu da cinsel ilişki açısından önemlidir.

Kadında Tüplerin Bağlanması (Tüp Ligasyonu)


Kadının gebelikten korunmak için kullanabileceği en etkili ve kalıcı ama doğurganlığın
geri dönüşünün olmadığı ya da çok zor olduğu bir yöntemdir. Çocuk sahibi olmak isteme-
yen çiftler için uygundur. Kadın evli ise eşin rızası gereklidir.
Yumurtalıklar (overler) kadında sağda ve solda olmak üzere iki tanedir. Her mens-
truel dönemin ortalarına yakın dönemde genelde ovumlardan (yumurtalardan) birinin
patlaması söz konusudur. Salınan over hücresi sağda ve solda yine iki tane olan tüpler
yardımıyla uterusa (rahme) ulaşır ve burada sperm hücreleri varsa döllenme gerçek-
leşirse gebelik başlayabilir. İşte ovumun yani yumurtanın taşındığı bu tüplerin küçük
cerrahi bir operasyonla bağlanması sonucu ovum hücresinin spermle karşılaşması en-
gellenmiş olur.
Bu yöntemin gebeliğin engellenmesinden başka hiçbir etkisi yoktur. Kadının âdet
düzenini, kanama miktarını, cinsel isteklerini ve cinsel tatmini etkilemez. Geri dönüşü
imkânsız değildir ancak çok zordur. Bu nedenle kadının ve eşinin bu kararı vermesinde
danışmanlık hizmeti çok önemlidir.
Bu işlem için hastanede yatmak gerekmez. Ancak kadının başka bir ameliyatı söz ko-
nusu ise (örneğin sezeryan, karın içi başka nedenli ameliyatlar) aynı zamanda tüp ligas-
yonu da yapılabilir.
36 Halk Sağlığı

Erkek Kondomu (Prezervatif)


Cinsel ilişkiden önce sertleşmiş (ereksiyon olmuş) penisin (erkek üreme organı) üzeri-
ne takılan kauçuk veya lateksten yapılan ve erkeklerin kullandığı yöntemlerden biridir.
Cinsel ilişki sırasında erkeğin boşalması (ejakulasyon) esnasında ortaya çıkan meni ve
spermlerin önünde bariyer oluşturarak vajene ve oradan da serviksten uterusa geçişini
engelleyerek koruma sağlar. Koruyuculuğu doğru kullanıma bağlı olarak %90-95’tir. Kon-
dom, cinsel yolla bulaşan hastalıkları önler, kadınları serviks (rahim ağzı) kanserinden
koruyabilir.
Kondomun etkinliği kullanımla ilişkilidir. Penis sertleştikten sonra vajenle temas et-
meden önce kondom takılmalıdır. Ürünün son kullanım tarihine bakılmalıdır. Paketi ve
kendisinin yırtık/delik olmamasına dikkat edilmelidir. Boşalmadan sonra penisin sertliği
kaybolmadan ve meni dışarıya akmadan vajen dışına çıkılmalıdır. Kondom sonrasında
bağlanarak atılmalıdır. Her ilişkide yeni bir kondom kullanılmalıdır.
Eğer kondomda yırtık/delik varsa, vajenden çıkıldığında vajene meni bulaşmışsa, er-
tesi günü hapı (acil kontrasepsiyon) denilen yöntemle 72 saat içinde ek bir yöntem kul-
lanmak gebeliği önler.  

Vazektomi (Erkekte Sperm Kanallarının Bağlanması)


Erkeğin kullandığı en etkili ve geri dönüşümü imkânsız değil ama çok zor olan bir yön-
temdir. Kadındaki tüp ligasyonu mantığı ile aynıdır. Kadında ovumun uterusa ulaşma-
sı engellenir. Vazektomi de ise testislerden (spermlerin yapıldığı organ) spermin meni
içerisinde yer alması önlenir. Meni salgısının çoğu erkekteki prostattan salgılanır. Ancak
spermler testislerden gelir. Bu geliş yolları bağlanırsa sperm geçişi olmaz. Çocuk sahibi
olmak istemeyen erkek ve/veya çiftler için uygundur. Erkek evli ise eşin rızası gereklidir.
Erkeğin sertleşmesini, boşalmasını, meninin miktarını, rengini, cinsel istekleri ve cin-
sel tatmini etkilemez. Kanallarının bağlanması, erkeğin hastanede yatmasını gerektirme-
yen basit bir operasyondur.

Acil Kontrasepsiyon (Ertesi Gün Hapı)


Korunmasız cinsel ilişkide bulunma, kadın/erkek kondomun yırtılması, OKS’nin alınma-
sının unutulması, tecavüze uğrama gibi durumlarda kullanılabilir. Cinsel ilişkiden sonraki
ilk 72 saat içinde (mümkün olduğunca en erken zamanda) 12 saat arayla 2 kez olmak
üzere ertesi gün hapı (OKS’lere göre hormon miktarı daha yüksek) içilir. Hormon düzeyi
yüksek olduğu için kadında bulantı, kusma, karın ağrısı gibi yakınmalara neden olabilir.
Gerekmedikçe ve rutin bir aile planlaması yöntemi olarak kullanılmamalıdır.

Anne Ölümleri kayıtları düzenli tutulmalıdır.
Kaynak: T.C. Sağlık Bakanlığınca yayımlanan “Anne Ölümleri Veri Sistemi Genelgesi
(2007/27)”ni inceleyiniz.

Çalıştığınız sağlık kurumuna bir ay sonra evlenmek isteyen 30 yaşlarında bir çift geldi. Ev-
1 lendikten sonra hemen çocuk sahibi olmak istemediklerini, bir yıl sonra düşündüklerini be-
lirttiler. Bu nedenle “en iyi aile planlaması yöntemi”ni öğrenmek istediler.
Sizce bu çift için en iyi AP Yöntemi nedir? Hangisini önerebilirsiniz?

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar


Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH), çok eski tarihlerden beri var olup özellikle 1980’li
yıllarda Human Immunodeficiency Virus (HIV) enfeksiyonunun tanımlanmasıyla yeni
bir boyut kazanan ve hemen hemen tüm dünyada görülme sıklığı ve sonuçları nedeniyle
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 37
“buzdağı (ice-berg)” olarak tanımlanan hastalıklardandır. Oysa hemen hemen tüm ül-
kelerde CYBH’nin tanısı konulduğunda o ülkenin en yetkili sağlık mercilerine bildirimi
zorunlu olmasına rağmen, CYHB’nin buzdağı olarak tanımlanmasının nedenleri, CYBH
şüphesi ile kişilerin sağlık kuruluşlarına başvurmaması, sağlık kuruluşlarında herhangi
bir nedenle başvuran cinsel aktif kişilere cinsel sağlıkla ilgili değerlendirme ve inceleme-
lerin yeterince yapılmaması/üzerinde durulmaması, toplumun cinsel sağlık ve hastalıkları
bir “tabu” olarak kabul etmesi nedeniyle bireylerin toplumsal bir baskıyla karşı karşıya
kalmasıdır. Bu nedenle CYBH tüm ülkelerde neden olduğu sağlık, sosyal ve ekonomik so-
runlar nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunudur. Özellikle de az gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerde bu sorun ve sorunun etkileri daha büyüktür.
Bu ülkelerde toplumun önemli bir bölümünü cinsel yönden aktif gençler ve genç eriş-
kinler oluşturmaktadır. İlk cinsel ilişki deneyim yaşının küçülmesi, evlilik öncesi cinsel
ilişki deneyimlerinin yaşanma sıklığının artması, birden fazla cinsel eşin varlığı, göçler,
işsizlik, ekonomik sorunlar nedeniyle birçok toplumda ve ülkede yasal veya yasal olmayan
seks işçiliğinin olması, hatta artması, ulaşım olanaklarının artışı nedeniyle bölgesel, ulusal
ve uluslararası seyahat aktivitelerinin yaygınlaşması ve buna bağlı olarak korunmasız cin-
sel deneyim yaşama olanağının ve olasılığının artması, CYBH’den koruyan yöntemlerin
sınırlı olması, bu bariyer yöntemlere ulaşamama veya kullanmama CYBH’nin toplumlar-
da artışının önemli nedenlerindendir. Bununla birlikte birçok toplumda cinselliğin tabu
olarak görülmesi ve bu nedenle özellikle çocuklara, gençlere ve topluma cinsel eğitimlerin
yetersiz verilmesine neden olmaktadır ki CYBH’lerin artışının temelinde bu sorun yat-
maktadır.
Oysa Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre cinsellik ve cinsel ilişki, üreme haklarının
önemli bir parçasıdır ve sağlıklı olmalıdır. Bu nedenle DSÖ’ye göre cinsel sağlık, cinsel
bir varlık olan insanın sadece bedensel değil, duygusal, düşünsel ve toplumsal bütünlüğü
sağlayan, kişilik gelişimi, iletişiminin ve sevgisinin paylaşımını olumlu yönde geliştiren
sağlıklılık hâlidir.
Bu hâlin bozulması olan CYBH, mikrobiyolojik bir etkenin cinsel temas sonucu hasta
ya da taşıyıcı kişiden duyarlı kişiye bulaşması ile ortaya çıkan enfeksiyonlar ve bu enfeksi-
yonlar sonucu meydana gelen komplikasyonlar, diğer sağlık ve sosyal sorunlardır.

En Sık Görülen CYBH Etkenleri


Bakteriler:
• Gonore
• Klamidya Trokomatis
• Sifiliz
• Şankroid
• Granuloma İnguinale
• Gardnerella Vajinalis
Virüsler:
• Genital Herpes Simpleks Virüsü (HSV)
• Cytomegalo Virüs (CMV)
• Hepatit B
• Hepatit C
• Human Immunodeficiency Virus (HIV)/Acquired Immunodeficiency Syndrome
(AIDS)
• Human Papilloma Virüsü (HPV)
38 Halk Sağlığı

CYBH’lere Neden Olan Faktörler


• Korunmasız cinsel temas veya ilişkide bulunmak
• Birden fazla cinsel eş
• Başka cinsel eşleri olan bir eşe sahip olmak
• CYBH’li olan kişi/kişiler ile cinsel ilişkiye girmek
• CYBH’li olan kişinin, durumunu eşine bildirmeden ilişkiye girmesi
• CYBH’li olanın tıbbi tedavi arama davranışı içerisinde olmaması veya gecikmesi
• CYBH’li olanın tedaviye uymaması/tedaviye uyumsuzluk göstermesi
• Cinsel eşlerin de tedavi edilmemesi
• Eğer bir kişide CYBH etkeni varsa başka CYBH etkeninin de olma olasılığının
yüksek olması (Örneğin HIV/AIDS varsa gonore veya sifiliz de olabilir)

CYBH’lerde Risk Grupları


• Ergen Yaştaki Kızlar: Vajen ve serviks (rahim ağzı) dokusunun zayıf olması nede-
niyle enfeksiyonlara duyarlı olması, ilk cinsel deneyim yaşının düşmesi ve birden
fazla cinsel eşin olması durumunda enfeksiyon etkenlerinin bulaşmasını kolaylaş-
tırmaktadır.
• Kadınlar: Cinsel organlarının anatomik ve fizyolojik yapısı nedeniyle erkeklere
göre mikroorganizmaların daha rahat bulaşabildiği, üreyebildiği ve etkilenmesine
neden oldukları bir durum oluşturmaktadır.
• Sünnetsiz Erkekler: Sünnet derisi ile penis arasındaki boşluk, mikroorganizmalar
için uygun ortam oluşturur.
• Birden fazla cinsel eşi olanlar
• Birden fazla cinsel eşi olup korunmasız ilişkide bulunmuş/devamlı bulunan kişiler
• Uyuşturucu kullananlar ve uyuşturucu kullanan cinsel eşi olanlar

CYBH’lerin Genel Belirtileri


• Kadınlarda vajinadan normalden farklı renk, kıvam, kokuda akıntı
• Erkekte, normalde olmayan, penisten akıntı
• Cinsel birleşme sırasında veya hemen sonrasında cinsel organlarda ağrı, kanama
• Erkekte penis, testisler ve çevresinde; kadında vajina ve çevresinde ağrılı-ağrısız
yaralar, siğiller, uçuklar
• Makat ve dış üreme organları ve çevrelerinde ele gelen şişlikler
• Kasıklarda ağrı ve şişlikler
• Karın alt bölgesinde ağrı ve hassasiyet
• Sık idrara çıkma, idrar yaparken ağrı, sancı, yanma, cinsel ilişki sonrası dönemde
idrarda kan görülmesi
• Sarılık, yüksek ateş, hâlsizlik, yorgunluk, bulantı, ağızda yaralar, geçmeyen ishaller,
iştahsızlık, ağırlık kaybı gibi genel hastalık belirtileri

Bazı CYBH’ler ve Özellikleri

İnsan Papilloma Virüs (HPV) Enfeksiyonu


HPV enfeksiyonu sonucu dış üreme organlarında siğiller meydana gelir. Bunlar iyi huylu
olup genital ve anal bölgede, tek ya da çok sayıda, yumuşak, karnabahar görünümünde ve
ağrısız lezyonlardır. Kadında serviks (rahim ağzı) kanserine neden olan etkenler içinde
ilk sıralarda yer almaktadır. Aşısı geliştirilmiş olup 11-12 yaş kız ve erkek çocuklara üç
doz yapılır. Korunmada dış üreme organlarında siğil görülen kişilerle cinsel ilişkiye giril-
memesi, cinsel ilişki söz konusu ise mutlaka kondom gibi bariyer yöntemler kullanılması
önerilmektedir.
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 39

Genital Herpes
Gelişmiş ülkelerde genital ülserlerin en sık nedeni genital herpestir. Genital herpes tek-
rarlayan ve tedavisi olmayan bir hastalıktır. Etken virüsün HSV-1 ve HSV-2 olmak üzere
iki tipi vardır. Genital herpes %90 oranında HSV-2 ile meydana gelmektedir. HSV 1 ise
genelde birçoğumuzda da zaman zaman çıkabildiği gibi ağız ve dudak çevresinde görülen
uçuklara neden olurlar. Hastalık 2-20 günlük kulukça döneminden sonra kaşıntı, yanma,
içi su dolu ağrılı baloncuklar ve ardından yaralar (ülserler) oluşturur.
Lezyonlar erkeklerde en fazla penis gövdesinde, penisin başında (glans) veya sünnet
derisinde (prepisyumda), kadınlarda ise dış üreme organının etrafında ve servikste (ra-
him ağzında) görülür. Bunlara ateş, hâlsizlik ve ağrılı bezeler (lenfadenopati – LAP) eşlik
eder. Zaman zaman tekrarlar. Etkili tedavisi yoktur. Bu nedenle tek cinsel eşlilik ve kon-
dom gibi bariyer yöntemler korunmada önerilir.

HIV/AIDS
AIDS “kazanılmış bağışıklık eksikliği sendromu” anlamına gelmektedir. Hastalık, vücu-
dun savunma sistemine saldıran ve vücudun artık kendisini enfeksiyonlara karşı koru-
yamamasına neden olan HIV adı verilen virüsten kaynaklanır. Böylece vücudun çeşitli
hastalıklara ve belli kanser türlerine yakalanma ihtimali artar. Yetişkinlerde, AIDS semp-
tomları virüs bulaştıktan sonra 7 ila 10 yıl arasında görülür.
HIV vakalarının yaklaşık %80’inde korunmasız cinsel ilişki ve çok eşli bir kişiyle cinsel
ilişki söz konusudur. Korunmasız vajinal, anal ve oral ilişki HIV/AIDS için riskli cinsel
davranışlar olarak kabul edilir. Bununla birlikte HIV, kan ve enfekte vücut sıvıları ile bula-
şabilmekte bu nedenle kan nakli (kan transfüzyonu), damar içi enjeksiyonlar, yine damar
içi uyuşturucu madde kullanımı sonucu bulaşabilir. Ayrıca hamile kadının hamilelik, do-
ğum ve emzirme ile çocuğa HIV bulaştırabildiği acı bir gerçektir.
Belirtileri: Korunmasız ve CYBH için riskli grupta kabul edilen kişilerle cinsel iliş-
ki sonucu 2-6 hafta içerisinde hafif bir soğuk algınlığı, hafif grip belirtileri görülür. Ateş
yükselebilir, değişik bölgelerde ve özellikle boyun ve boğaz çevresinde LAP’lar görülebilir.
Bunlara kas ağrıları, baş ağrısı, 1 aydan fazla süren ishal, bulantı, rejim dışı %10’dan fazla
ağırlık kaybı gibi yakınmalar eklenir.
Bundan sonra 7-10 yıllık belirtisiz (asemptomatik) dönem gelir. Ardından normal bir
insanda normalde görülmeyen mantar ve virüs enfeksiyonları, bazı kanserler, deride renk
değişikliği ve kaşıntılar, kaslarda güçsüzlük gibi daha ağır belirtiler görülür.
Tedavide kullanılan ilaçlara anti-HIV tedavileri denilir. Bu tedavilerle HIV’in çoğal-
ması ve etkilerinin azaltılması söz konusudur. Ancak tam bir tedavi bugün için söz ko-
nusu değildir. Aynı şekilde aşı çalışmaları devam etmekle birlikte bugün için etkin bir aşı
henüz söz konusu olamamıştır. Bu nedenle CYBH’ler konusunda alınması gereken tüm
önlemler (tek cinsel eşlilik, birden fazla cinsel eşleri olan kişilerin kondom gibi bariyer
yöntemlerin sürekli kullanması vb.) HIV/AIDS için vazgeçilmezdir.

CYBH’den Korunma
CYBH’den korunmanın temeli ergenliğe girenlerden başlayarak toplumun her kesimine,
yaş grubuna ve her iki cinse yönelik cinsel sağlık konularında uygun koşullarda, uygun
kişilerle, uygun ortamlarda ve uygun tekniklerle sürekli ve etkin eğitimlerin verilmesidir.
Cinsellik, insan haklarından üreme hakkının bir parçası olarak kabul edilmeli, toplumun
ahlak yargıları konusunda duyarlı, ancak tabu olmaktan çıkartılarak insanın fizyolojik ve
duygusal bir özelliği olarak kabul edilmelidir.
40 Halk Sağlığı

Hepatit B’nin aşısı vardır. Hepatit CYBH’den korunmanın diğer en önemli koşulu ise tek cinsel eşliliktir. Eşlerden birinin
B hastası veya taşıyıcısı olan
kişinin cinsel eş/eşlerinin mutlaka ve/veya ikisinin de birden fazla cinsel eşi varsa CYBH’ler için risktir. Bu durumda kişilerin
hepatit B aşısı yaptırması gerekir. mutlaka kondom gibi bariyer yöntemlerle hem kendisini hem de cinsel eşlerini koruması
Ancak hepatit C ve HIV/AIDS’in
aşısı yoktur. Bu nedenle bunlardan gerekmektedir.
korunmak için tek eşlilik ya Özellikle Hepatit B ve Hepatit C, HIV/AIDS cinsel yol dışında kan ve enfekte vücut
da cinsel ilişkide kondom gibi
önlemler gereklidir. sıvıları ile bulaşabilir. Bu nedenle cinsel yol dışında bir kişinin bu etkenlerle enfekte ol-
ması sonucunda cinsel ilişki ile bu etkenler cinsel eşine/eşlerine geçebilir. Bu durumda da
mutlaka bu hastalığı olanların cinsel ilişki sırasında eş/eşlerine bu etkeni bulaştırmaması
için kondom gibi bariyer yöntemler kullanması gerekir.
Yine bu hastalıklardan Hepatit B’nin aşısı vardır. Cinsel eş/eşlerin mutlaka Hepatit B
aşısı yaptırması bu nedenle önemlidir. Ancak Hepatit C ve HIV/AIDS’in şu an için kulla-
nılan etkin aşılarının olmadığını belirtebiliriz.
Son zamanlarda oldukça gündemde olan bir diğer konu da genital siğillerdir (Human
Papilloma Virüsü, HPV). HPV’ye karşı etkin ve güvenilir aşı geliştirilmiştir. Ergenliğe gi-
riş aşamasında yani 11-12 yaşlarında kız ve erkek çocuklarına üç doz şeklinde yapılabilir.
Bu aşı aynı zamanda kadınlarda serviks (rahim ağzı) kanserine karşı da koruyucudur.
Bir diğer önemli konu da CYBH’li olan bireyin tedavisinde mutlaka cinsel eş/eşlerinin
de tedavi edilmesinin gerekliliğidir. Bu durumu hem eş/eşlerin de bir sağlık hakkı olarak
hem de hastalığın yayılmasını engellemek için yapılması gereken bir uygulama olarak ka-
bul etmek gerekir.

KADIN/ANNE SAĞLIĞI
Kızlarda ergenliğe girme ve âdet kanamaları adı verilen menstruel siklus kanamalarının
başlaması ile doğurganlık başlar. Bu yaş ırklara, ülkelere, iklime ve bireysel farklılıkla-
ra göre değişmekle birlikte 15 yaş olarak kabul edilir. Doğurganlığın tamamlandığı süre,
yani menopoza girme (âdet-menstruel kanamaların sona ermesi) ise yine benzer şekil-
de farklılıklar göstermekle birlikte 49 yaş olarak kabul edilir. Tıbbi dokümantasyonlarda
kadın sağlığını toplumlara ve ülkelere göre standart bir şekilde değerlendirebilmek için
doğurgan dönem 15-49 yaşlar arası olarak alınır. Ancak son zamanlarda bu yaş, sağlık veri
sistemlerinde, gelişmelere paralel olarak, 12-50 yaş olarak alınmaya başlanmıştır.

Kadın/Anne Sağlığını Etkileyen Faktörler


DSÖ’nün sağlık tanımı hatırlanacak olursa, bunu kadın/anne sağlığına göre düzenleye-
biliriz. “Kadın/anne sağlığı, sadece kadının doğurganlığı nedeniyle hasta ve sakatlığının
olmayışı değil, bedenen, ruhen (aklen) ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir.”
Bu anlamıyla oldukça geniş bir kavram olan kadın/anne sağlığı sadece doğurgan oldu-
ğu yaşlarla sınırlandırılamaz. Kadının ergenlikten daha öncesindeki, hatta bebekliğindeki
çevresel faktörlerden etkilenmesi, hatta ve hatta annesinin annesinin karnındayken yani
anneannesinin etkilendiği çevresel faktörlerden bile etkilendiği düşünülürse sağlık hiz-
meti sunumunda kadın cinsiyetini “risk grubu” olarak kabul etmemize neden olur. Yine
cinsel yaşamın menopoz sonrasında da devam ettiği düşünülürse kadın sağlığı hizmetle-
rinin sadece doğurganlık çağında verilebilecek hizmetlerin çok daha ötesinde olduğunu
görürüz.
Bu nedenle kadın/anne sağlığını etkileyen faktörleri şu şekilde sınıflandırabiliriz:
1. Ailede ve Toplumda Kadının Yeri
• Kadının Eğitim Durumu
• Kadının Sosyal Statüsü
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 41
• Meslek Edinme
• Gelir Getirici İşte Çalışma
• Çalışma Yaşamında Yer Alma
• Toplumsal Karar Verici Mekanizmalarda Yer Alma (Yöneticilik, siyasal ya-
şamda temsiliyet vb.)
• Sosyal ve Yasal Özerklik
• Ailenin Yapısı
• Ailenin Tipi (Çekirdek ya da geniş aile)
• Ailedeki Birey Sayısı
• Eşin Eğitimi ve Mesleği
• Ailenin Aylık/Yıllık Toplam Geliri
• Toplumun Özellikleri
2. Sağlık Hizmetlerine Ulaşabilme ve Bunları Kullanabilme
• Genel Sağlık Hizmetlerinin Varlığı ve Sunumu
• Temel Sağlık Hizmetlerinin Yaygınlığı ve Ulaşılabilirliği
• Aile Planlaması Hizmetlerinin Varlığı, Sunumu, Ulaşılabilirliği ve Sürdürülebi-
lirliği
• Temel ve Kapsamlı Obstetrik (Kadın Doğum) Hizmetlerinin Varlığı, Sunumu,
Ulaşılabilirliği ve Sürdürülebilirliği
3. Biyolojik Faktörler
• Beslenme Durumu ve Sorunları
• Anemi (Kansızlık)
• Obezite
• Zayıflık
• Boy Kısalığı
• Vitamin Eksiklikleri (D vitamini, B9, B12 eksiklikleri)
• Mineral ve Element Eksiklikleri (Demir, iyot vb)
• Var Olan Hastalıkları
• Kronik Hastalıkları (Hipertansiyon, diyabetes mellitus, kalp kapak hasta-
lıkları, obezite vb.)
• Enfeksiyon ve Paraziter Hastalıklar (Sıtma, HIV/AIDS, viral hepatitler vb.)
• Doğurganlıkla İlgili Özellikleri
• İlk Âdet Tarihi
• Evlilik Yaşı
• İlk Gebelik Yaşı
• Gebelik Sayısı
• Düşük, Ölü Doğum, Kürtaj Sayısı
• Menopoz Yaşı
4. Bireysel Davranışlar, Psikososyal Faktörler
• Alışkanlıkları (sigara, alkol, madde bağımlığı)
• Psikososyal Bozuklukların Varlığı ve Çare Arama Davranışları
Kadının sağlığını etkileyen bu faktörlerden birkaçını detaylandırabiliriz. Örneğin her
ülkede ve toplumda kadının eğitimi arttıkça (eğitimsizlikten ilköğretim, ortaöğretim ve
yükseköğretime gidildikçe) doğurganlık sayısı düşmektedir. Tersine kadının doğurgan
çağda gebelik ve gebeliğin şiddetlendirdiği nedenlerle ölümü de azalmaktadır. Yani kadı-
nın eğitim düzeyi arttıkça doğurganlığı hakkında söz sahibi olabilmekte, bu da sağlığına
olumlu yönde etki yapmaktadır.
42 Halk Sağlığı

Kadınların eğitimlerinin karşılığında meslek edinmeleri, gelir getirici işlerde çalışma-


ları, çalıştıkları işlerde ve toplumda yönetici olarak veya karar verici mekanizmalarda yer
almaları yine kadının sağlığını olumlu yönde etkilemektedir.
Eş ve çocuklardan oluşan aileye “çekirdek aile”, bu kişilere ek diğer kişiler de (eşlerin
anne ve babaları, kardeşleri, akraba vb.) varsa “geniş aile” denir. Geniş ailede yaşayan kadı-
nın çekirdek ailede yaşayana göre ve evde yaşayan birey sayısı arttıkça, gelirden kişi başına
düşen payın azalması, evdeki iş yükünün artması vb. nedenlerle bir miktar daha olumsuz
etkilenebildiği belirtilmektedir.
Kadının erken yaşta evlilikleri veya gebelikleri, daha kendi bedensel büyümesi ve ruh-
sal olgunlaşması tamamlanmadığı için aile ve çocuk sorumluluğu ile karşı karşıya bırakıl-
ması kabul edilemez bir durumdur. Maalesef bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde 18 yaş
öncesi evlilikler, gelişmiş ülkelerde de erken yaşta korunmasız cinsel ilişki deneyimlerinin
görülmesi “Adölesan Dönem Gebelikler” olarak tanımlanmaktadır. İster evlilik, isterse
cinsel deneyimin erken başlaması nedeniyle 18 yaşından önce gebelikle karşı karşıya kal-
ması, kadının sağlığını olumsuz yönde etkileyen bir durumdur ve günümüzde bu kabul
edilemez olarak değerlendirilmektedir.
Bir diğer konu da kadının alışkanlıklarıdır. Sigara, alkol, madde kullanımı hem doğur-
ganlığa hem de genel sağlık durumuna olumsuz etkiler yapmaktadırlar.

Anne Ölümlerinin Nedenleri ve Önlenmesi


Anne Ölümü “Gebelikte, doğum sırasında ya da doğumdan sonraki 6 hafta içinde meyda-
na gelen, gebelikle doğrudan ya da dolaylı ilişkili nedenlerden dolayı kadının ölümüdür”.
Gebeliğe Bağlı Ölüm ise “Gebelikte, doğum sırasında ya da doğumdan sonraki 6 hafta
içinde meydana gelen, gebelikle doğrudan ya da dolaylı ilişkili nedenler ile tesadüfi ne-
denlerden dolayı kadının ölümüdür”.
Anne Ölümü Nedenleri:
1. Doğrudan Nedenler
• Kanama %25
• Enfeksiyon %15
• Düşük %13
• Toksemi %12
• Engellenmiş Eylem %8
2. Dolaylı Nedenler %8
• Annede önceden var olan veya gebelikte ortaya çıkan sistemik hastalık varlığı
Bu iki nedenden dolayı belirtilen sürelerdeki ölüm “anne ölümü”dür. Bu iki nedene ek
olarak kazalar (trafik, iş, ev, uçak vb.), cinayet, intihar gibi tesadüfi nedenlerle meydana
gelen ölümler “Gebeliğe Bağlı Ölüm” olarak tanımlanır.
Anne ölümleri gelişmekte olan ülkelerde önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu soru-
nun önlenebilmesinin temeli sağlık kayıtlarında gizlidir. Ülkemiz de dâhil birçok ülkede
sağlık kayıtçılığında ciddi ilerleme görülmesine rağmen anne ölümleri ve gebeliğe bağlı
ölüm istatistiklerinde sorunlar yaşanmaktadır. Normalde ölüm belgesi veya defin ruhsatı
düzenlemeye sağlık kurumları ve belediye hekimleri yetkilidir (daha önce köylerde muh-
tarlar da yetkiliydi ancak bu yetki iptal edilmiştir). Bu nedenle doğurgan çağdaki kadın
ölümlerinde ölüm belgesi veya defin ruhsatları düzenlenirken, tıbbi ölüm nedeni yanında
kadının gebelik, doğum ve doğum sonrası 6 haftalık sürede olup olmadığı mutlaka sorgu-
lanmalı ve incelenmelidir. Eğer kadın bu süreler içerisinde ise Sağlık Bakanlığının Anne
Ölüm Veri Sistemine, buradaki ilgili formlar kullanılarak girilmelidir. Eğer Anne Ölüm-
leri/Gebeliğe Bağlı Ölümlerin boyutu bilinirse alınacak önlemlerin etkinliği ve başarısı da
o zaman incelenebilir.
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 43
Anne ölümlerinin önlenmesinde temel yaklaşım ise “kadın” kimliğine verilen değerin
artırılmasıdır. Normalde kadının bir birey, bir insan olarak kabul edilmesinin tartışma
konusu yapılması bile çağımızda olmaması gerekirken maalesef birçok ülkede ve toplum-
da kadının sağlık ve sosyal olanaklara ulaşmasının önündeki en büyük engeldir. Cinsiyet
eşitliği yanında, kadının doğurganlığı nedeniyle karşılaştığı olumsuz sağlık durumları se-
bebiyle sağlık hizmetleri sunumunda bir risk grubu olarak kabul edilmesi, bu anlamda
daha fazla sağlık ve sosyal hizmetlerden “hakkaniyet” ölçüsünde daha fazla yararlanması
sağlanmalıdır. Bu anlamda kadının eğitimi artırılmalı, örgün eğitim alan kadın sayısının
en az erkekler kadar olması sağlanmalı, kendi geçimini sağlayabilen, toplumda söz sahibi
olan, karar verici mekanizmalarda erkekler kadar temsil edilen bir duruma getirmek tüm
toplumların ödevi olmalıdır.
Anne ölümlerinin önlenmesi için “Güvenli Annelik Programı” geliştirilmiştir. Anneli-
ğin güvenli olması kadının ve çiftlerin gebelik zamanını, sayısını, aralığını kadının sağlığı
için en uygun şekilde düzenleyebilmeleri için gereken sağlık hizmetinin verilmesi, gebelik
bakımına ulaşmalarının ve almalarının sağlanmasıdır. Bunun için;
• İstenmeyen gebeliklerin azaltılması
• Yüksek riskli gebeliklerin azaltılması
• Gebelik ve doğum komplikasyonlarının azaltılması
• Komplikasyonların etkin tedavilerinin yapılması ve ortadan kaldırılması
amaçlanır.
Güvenli Annelik Programında yer alan sağlık hizmetleri şunlardır:
• Gebelik Öncesi
• Aile planlaması hizmetlerinin var edilmesi, sunulması, danışmanlık hizmetle-
rinin verilmesi, eğitimlerin yapılması
• Gebeliğin planlanması ile ilgili eğitimlerin verilmesi
• Kadında var olan hastalıkların enfeksiyon ve kronik hastalıkların kontrolü
ve tedavisinin sağlanması
• Beslenme eğitiminin yapılması
• Gebelikten 3 ay önce, hekim önerisi ile demir ve folatın (folik asit) kullanıl-
ması
• Cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesi, kontrolü ve tedavilerinin sağlan-
ması
• Tetanosa karşı bağışıklamanın yapılması
• Gebeliğe hazırlama ve ilgili eğitimlerin verilmesi
• Doğumda
• Doğumların
• Sağlıklı koşullarda
• Sağlık kurumlarında
• Doğum konusunda yetkilendirilmiş ve eğitilmiş sağlık personeli (doktor,
ebe) yardımı ile yapılmasının sağlanması
• Doğum sırasında meydana gelebilecek komplikasyonların
• Erken fark edilmesi
• İlk basamakta uygun girişimlerin yapılması
• Daha uygun sağlık hizmeti sunulan merkeze taşınması ve orada tedavileri-
nin yapılmasının sağlanması
44 Halk Sağlığı

• Doğum Sonrasında
• Doğum sonu izlemlerin ve bakımların yapılması
• Doğum sonu komplikasyonların erken dönemde saptanması ve tedavilerinin
yapılmasının sağlanması
• Aile planlaması eğitimlerinin ve hizmetlerinin verilmesi
• Anne sütü ile ilgili eğitimlerin yapılması ve emzirmenin teşvik edilmesi
• Annenin beslenmesi ile ilgili eğitimlerin verilmesi

Dünya Sağlık Örgütünce yayımlanan “Trends In Maternal Mortality:1990 to 2013” isimli
İngilizce kitabı inceleyebilirsiniz.
http://apps.who.int/iris/bitstream/10665/112682/2/9789241507226_eng.pdf

BEBEK VE ÇOCUK SAĞLIĞI


Çocuklarda sadece sakatlığın ve hastalığın olmayışı değil bedensel, ruhsal (aklen) ve sos-
Fenilketonüri: Otozomal yal yönden sağlıklı büyümesi, gelişmesi ve yetişmesi için koruyucu, tedavi edici ve rehabi-
resesif (çekinik) kalıtım
gösteren doğumsal bir
lite edici sağlık hizmetlerine “Çocuk Sağlığı Hizmetleri” denir. Bir ülkenin sağlık düzeyi-
hastalıktır. Bu çocuklarda nin ölçülmesinde bebek ve çocuk sağlığına verdiği değer ile bu değerlerin yansıması olan
“fenilalanin hidroksilaz” adı
verilen enzim yoktur. Proteinli
bebek ölüm hızı, malnutre (kötü beslenmiş) çocuk sayısı, okula devam eden (kız) çocuk
gıdalarda bulunan fenilalanin sayısı gibi sağlık ve sosyal değişkenlerden elde edilen ölçütler kullanılır. Gelişmiş ülkeler-
adı verilen aminoasit, tirozine
dönüştürülemez. Fenilalanin
de bebek-çocuk sağlığı düzeyini yansıtan ölçütler, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere
kanda birikmeye başlar ve beyin göre çok daha iyidir.
omurilik sıvısını (BOS) geçerek
beyinde hasara neden olur. Bu
Ovum (yumurta hücresi) ile spermin birleşmesi, ardından bu zigotun annenin ute-
çocuklarda geri dönüşümsüz rusuna (rahmine) yerleşmesiyle başlayan döllenme süreci teorik olarak 280 gün sonra
zekâ ve nörolojik gelişme
geriliği görülür. Ülkemizde
doğumla sonuçlanır. Doğum ise insanın nefes almasıyla yaşamın farklı bir boyuta taşınan
Sağlık Bakanlığı tarafından ve tıpta ve hukukta birey olarak kabul edilen bir objeye dönüşmesidir. Bu sürecin sağlıklı
yeni doğanlara yönelik
geliştirilen program ile taraması
olarak sürüdürebilmesi kadın/anne sağlığı hizmetleridir. Doğumdan sonra, büyüme – ge-
yapılmaktadır. Hayatın ilk 15 günü lişmenin sonlandığı 18-21 (hatta 24) yaşına kadar olan bu süreçte birey ne kadar sağlıklı
içinde bebek en az 24 saat, ideali
48-72 saat beslendikten sonra
olursa aile ve toplum için o kadar önemlidir.
topuktan alınan ‘’iki damla kan’’ Bebek – çocuk sağlığı hizmetlerinin sunumunda bebek ve çocukların büyüme - geliş-
özel bir filtre kâğıdına damlatılır
ve ilgili laboratuvara gönderilerek
mesine uygun olarak etkili olan risk faktörleri, alınması gereken önlemler ve uygulamalar
teşhis edilir. Eğer fenilketonüri farklılıklar gösterir. Bu nedenle bebek - çocuk sağlığını etkileyen etkenler ve bunlara yö-
saptanırsa fenailalanin içermeyen
gıdalarla tedaviye yaşam boyu
nelik yapılması gerekenler, çocukluk dönemlerine göre aşağıda belirtilmeye çalışılmıştır.
devam edilir.
Yenidoğan Dönemi Özellikleri ve Sağlık Sorunları
Konjenital Hipotiroidi:
Yenidoğan döneminde en sık Bir çocuğun doğumdan sonraki ilk bir yılına “Bebeklik Dönemi” denir. Bebeğin doğum-
karşılaşılan endokrinolojik dan sonraki ilk 28 gününe “Yenidoğan (Neonatal) Dönemi” denir. Bu sürenin de ilk bir haf-
sorundur. Yenidoğanda tiroid
hormon yetersizliği ile karakterize tasına “Erken Yenidoğan Dönemi”, 2.- 4. Haftalarına ise “Geç Yenidoğan Dönemi” denir.
klinik bir durumdur. Hipotiroidik Anne karnından yani bağımlı bir hayattan, bağımsız ve bireysel olarak aktif olması
yenidoğanda sarılık uzayabilir,
ödemli bir yüz vardır, dil büyüktür, gereken bu dönem öncelikle anne sağlığı hizmetleri ile yakından ilişkilidir. Gebelikte ve
kabızlık görülür. Hipotiroidik doğumda anneye verilecek sağlık hizmeti yenidoğan dönemin başarılı ve sağlıklı geçmesi
çocuklarda zekâ gelişiminde
gerilik söz konusudur. Erken için elzemdir.
tanı ve tedavi ile bu sorun Bu dönemde bebeğin yaşamını etkileyen sorunlar şunlardır:
ortadan kaldırılabilir. Bunun
için fenilketonüri taramasında • Konjenital (doğumsal) anomaliler (bozukluklar)
topuktan alınan kan ile hipotiroidi • Düşük doğum ağırlığı
taraması yapılabilir. Şüpheli
olgularda koldan da kan alınarak • Enfeksiyonlar
tiroid hormonlarına bakılır. • Doğum travmaları
Tedavide ömür boyu tiroid
hormonu kullanılır. • Beslenme sorunları yani anne sütü alamama
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 45
Bu sorunlara ek olarak şu belirtiler de önemlidir: Biyotinidaz Eksikliği: Vücutta
biyotin oluşumu için gerekli
• Sarılık bir enzim olan Biyotinidaz’ın
• Morarma eksikliğidir. Bunun sonucunda
işitme ve görme kaybı, nörolojik
• Havale geçirme bozukluklar, deride bölgesel saç /
• Kanama kıl dökülmeleri olur. Geç kalınan
vakalarda nörolojik sekeller,
• Hareketlerin azlığı koma ve ölüm ile karşılaşılabilir.
Bu sorunlarla karşılaşmamak için kadın/anne sağlığına önem verilmelidir. Gebelik Tedavide Biyotin oral yolla verilir. 
öncesi ve gebelikte kadına kaliteli sağlık hizmeti sunulmalı, doğumlar bir sağlık personeli
yardımıyla, sağlık kuruluşlarında, sağlıklı koşullarda yapılmalıdır. Yenidoğanın doğumu İşitme Taraması: İşitme kaybı,
sadece duymanın kaybı değildir.
ile birlikte “Yenidoğan (Neonatal) Resusitasyon (Canlandırma) Programı” uygulanmalı, Bebeklerin duyması, konuşma
ilk yarım saat içinde anne sütü alması teşvik edilmelidir. Yine kanamaları önlemek için K dilini kazanmasını etkileyen bir
durumdur. Konuşma ve lisan
vitamini, enfeksiyonlardan korumak için de aşılama programında yer alan aşılar yapılma- gelişimi yaşamın ilk aylarında
lıdır. Ayrıca 15. günden itibaren D vitaminine başlanmalıdır. gelişir. İşitme kaybının erken
dönemde fark edilmemesi;
Bu dönemde bebekte kalıtımsal veya doğumsal (konjenital) hastalıkların varlığı araş- konuşma, lisan ve zihinsel
tırılmalıdır. Fenilketonüri, Konjenital Hipotiroidi ve Biyotinidaz Eksikliği, işitme tarama- gelişiminde ve bunların
sonucunda sosyal uyumsuzluk,
ları gibi sağlık sorunlarına yönelik taramalar Sağlık Bakanlığının geliştirdiği programlar eğitim hayatında başarısızlığa
çerçevesinde yürütülür. neden olur. Ülkemizde her yıl
yaklaşık 2500’e yakın çocuğun
doğumsal işitme kaybı ile dünyaya
Süt Çocukluğu Dönemi ve Sağlık Sorunları geldiği bildirilmektedir. İşitme
taraması programın temel
Bu dönem de aslında doğumla başlar. Süt çocukluğu dönemi anne emzirmeye devam et- amacı ülkemizde her yıl doğan
tikçe devam eder. Bu sürenin iki yaşına kadar olması önerilmektedir. Tek başına ilk 6 ay işitme kayıplı bebeklerin erken
tanısının konulması, işitme cihazı
anne sütü yeterli iken, bu dönemden sonra uygun ek gıdalara geçilmeli, bir yaşında nor- uygulanması ve konuşma-
malde bir yetişkinin yiyebileceği birçok gıdayı yiyebilir duruma gelmelidir. işitme rehabilitasyonunun
sağlanmasıdır. Yenidoğanda
Anne sütü alamayanlar, kısa süreli emzirilenler, ek gıdalara erken veya geç başlanan- işitme testleri doğumdan sonra
larda beslenme bozuklukları görülebilir. Bu bozukluklar yetersiz beslenme nedeniyle za- hastaneden taburcu olmadan
önce yapılır. İdeali doğumdan
yıflık (malnutrisyon) olabileceği gibi aşırı veya dengesiz beslenme nedeniyle tombulluk sonraki ilk on iki saat içinde
(şişmanlık: obezite) da olabilir. İkisi de sağlık açısından risklidir. yapılmasıdır.

Süt çocukluğu döneminde özellikle solunum sistemi enfeksiyonları (nezle, grip, orta
kulak iltihabı, bronşit, pnömoni (zatürre), farenjit), ishalle seyreden sindirim sistemi en-
feksiyonları, özellikle kız çocuklarda idrar yolunun kısa olması nedeniyle daha sık karşı-
laşılan idrar yolu enfeksiyonları görülebilir. Bu enfeksiyonlar ciddi sonuçlar doğurabilir,
maalesef ölümlere bile neden olabilir. Bu nedenle bu dönemde uygun aylarda uygun aşılar
mutlaka yapılmalı, genel hijyen kurallarına titizlikle uyulmalıdır.
Süt çocukluğu döneminde görülen bir diğer sorun grubu da konjenital yani doğumsal
anomalilerdir. Bunun için bebeğin belirli aralıklarla, hasta olmadığı dönemlerde, sağlık
kurumlarınca izlenmesi gereklidir.
Süt çocukluğu döneminde verilmesi gereken en önemli sağlık hizmetlerinden birisi de
çocuğun büyüme ve gelişmesinin izlenmesidir. Ayına ve yaşına göre değişik izleme yön-
temleri ile izlenmesi mümkün olmakla birlikte en çok kullanılan yöntemler boy, ağırlık ve
baş çevresinin ölçümleridir.
Bu ölçümler belirli aralıklarla, deneyimli sağlık personelince yapılmalı, bebeğin/çocu-
ğun büyüme ve gelişmesinin izlenmesi için geliştirilen ve persentil eğrileri denilen grafik-
lere işaretlenmeli ve dosyasında kayıt altına alınmalıdır.
46 Halk Sağlığı

Şekil 2.1
0-3 Yaş ve 2-18 19
Yaş Kız ve Erkek 18 %97
Çocuklarda Ağırlık
ve Boy Uzunluğu 17 %90
Persentil Eğrileri 16 %75
15
%50
14
%25
13
%10
12
Ağırlık (kg)

%3
11
10
9
8
7
6
5
4
3
KIZ
2
1
0 3 6 9 12 15 18 21 24 27 30 33 36
Yaş (Ay)
21
20
19
18 %97
17 %90
16 %75
15
%50
14
%25
13
%10
12
Ağırlık (kg)

%3
11
10
9
8
7
6
5
4
3
ERKEK
2
1
0 3 6 9 12 15 18 21 24 27 30 33 36
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 47

Şekil 2.2
80 0-3 Yaş ve 2-18
Yaş Kız ve Erkek
Çocuklarda Ağırlık
70 %97 ve Boy Uzunluğu
Persentil Eğrileri
%90
60 %75
%50
%25
50
%10
%3
Ağırlık (kg)

40

30

20

10
KIZ
0
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19
Yaş (Ay)
100

%97
90
%90
80
%75

70 %50
%25
60 %10
%3
Ağırlık (kg)

50

40

30

20

10
ERKEK
0
48 Halk Sağlığı

Şekil 2.3
0-3 Yaş ve 2-18 105 %97
Yaş Kız ve Erkek %90
Çocuklarda Ağırlık 100 %75
ve Boy Uzunluğu %50
Persentil Eğrileri 95
%25
%10
90
%3
85

80
Boy (cm)

75

70

65

60

55

50
KIZ
45

0 3 6 9 12 15 18 21 24 27 30 33 36
Yaş (Ay)
105 %97
%90
100 %75
%50
95
%25
%10
90
%3
85

80
Boy (cm)

75

70

65

60

55

50
ERKEK
45
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 49

Şekil 2.4

180 0-3 Yaş ve 2-18


Yaş Kız ve Erkek
%97
170 %90 Çocuklarda Ağırlık
%75 ve Boy Uzunluğu
%50 Persentil Eğrileri
160 %25
%10
150 %3

140
Boy (cm)

130

120

110

100

90

80 KIZ

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19
Yaş (Ay)

190 %97
%90
180 %75
%50
%25
170 %10
%3
160

150
Boy (cm)

140

130

120

110

100

90

80 ERKEK
50 Halk Sağlığı

Anne Sütü ve Emzirme


Anne sütü birçok yönüyle mucize bir besindir. Normalde her annede doğumdan sonra
süt yapımı ve salgılanması olur. Bunun için kadının gebelikte doğuma ve doğum sonrası
döneme psikolojik olarak hazırlanması, doğumdan hemen sonra da bebek ve annenin
(annenin memesi ve bebeğin ağzı) ten temasının sağlanması gerekir.
Anne sütü doğumdan sonraki ilk yarım saat içinde verilmeye başlanmalı, çocuk her
ağladığında emzirilmeli ve ilk 6 ay su dahi verilmeden anne sütü verilmelidir.

Anne Sütünün Özellikleri


• Anne sütü 200’den fazla besin ögesi içeren bir besindir.
• Anne sütü çocuk neye gereksinim duyuyorsa ona göre salgılanır.
• Anne sütü emzirilmeye başladığındaki içeriği ile emzirmenin orta ve sonlarına
doğru bileşimi değişir. Yine gündüz bileşimi ile gece bileşimi bile bebeğin büyüme
ve gelişmesine uygun besin içeriklerine sahip bir şekilde farklılıklar gösterir. Yine
bebek büyüdükçe günler, haftalar ve aylara göre besin bileşiminde çocuğun gerek-
sinimlerine uygun olarak değişimler izlenir.
• Anne sütünde bebeğin gereksinim duyduğu miktarda su yeterince vardır. Bu ne-
denle su, bitkisel çay, süt, meyve suyu vb. verilmesine gerek yoktur, hatta tam ter-
sine emme miktarını ve süresini azaltacağı ve bu nedenle anne sütünde azalmaya
neden olacağı için verilmemelidir.
• Anne sütü içeriğinde bulunan yağ asitleri beyin ve sinir sistemi için çok değer-
lidir. Bu nedenle anne sütü alan bebeklerde zekâ ve öğrenme sorunları çok daha
az görülür.
• Enfeksiyon ve allerjiden koruyan lökosit (akyuvar), makrofaj, T ve B lenfosit gibi
canlı hücreler ile antikorlar, salgısal IgA, laktoferrin gibi bağışıklık sisteminin et-
menlerince oldukça zengindir. Bu özelliği, dünyada hiçbir besinde olmayan bir
özelliktir. Bu anlamda kolostrum çocuğun enfeksiyon hastalıklarına koruyucu en
önemli besindir.
• Anne sütü içerisinde bulunan proteinlere “Whey proteinleri” denir. Bu proteinle-
rin özelliği, biyoyararlanımının (emilim ve kullanımının) diğer proteinlere göre
yüksek olmasıdır.
• Anne sütünün karbonhidratlarının büyük kısmı, laktozdan oluşur. Laktoz kalsi-
yum, magnezyum gibi minerallerin emilimini artırır, beyin ve sinir dokusunun
gelişimini sağlar.
• Anne sütü içerisinde demir, kalsiyum, fosfor, bakır, magnezyum, sodyum, potas-
yum, çinko ve iyot gibi çocuğun gereksinim duyduğu mineraller yeterince bulun-
maktadır.
• A, D, E, K, B9 ve B12 vitaminleri bulunur. K vitamini diğer besinlere göre anne
sütünde yüksek olmakla birlikte, yenidoğanın ilk günlerinde gereksinim yeterince
sağlanamaz. Bu nedenle bebek doğduğunda kas içine (intramuskuler) K vitamini
yapılmalıdır. Yine anne sütünde D vitamini bir gıdaya göre yüksek düzeyde olmak-
la birlikte, bebeklerde gereksinimi karşılayacak düzeyde olmadığı için, 15. günden
itibaren D vitamini verilmelidir.

Anne Sütünün Yararları


Bebek İçin
• Anne sütü bebeğin zihinsel, fiziksel ve ruhsal gelişimi için en uygun besindir.
• Emzirme ile anne ve bebek arasında ruhsal bir bağ kurulur. Bu annede psikolojik
olarak rahatlamayı, bebekte de ruhsal gelişimi sağlaması açısından çok değerlidir.
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 51
• Anne sütü içerisindeki bazı maddeler bebeğin rahatlamasına ve daha kolay uyu-
masına yardımcı olur.
• Özellikle doğumdan sonra ilk birkaç saat içerisinde gelen ve 5 gün kadar devam
eden ilk ağız sütü (kolostrum), bebeğin dünyaya uyumunu sağlayan, bağışıklık sis-
temi için gerekli birçok maddeyi içerir.
• Anne sütü dünyanın en hijyenik, en besleyici, en temiz besinidir. Diğer gıdaların
hazırlanmasındaki hijyen sorunları, ısıtma gereksinimleri, atık sorunu yoktur.
• Anne sütü alan bebeklerde ishal, kabızlık, karın ağrısı, zayıflama, önemli bazı en-
feksiyonlar, diyabetes mellitus (şeker hastalığı), ağız diş sağlığı sorunları ve diş çü-
rükleri vb. daha az görülür.
Anne İçin
• Emziren anneler doğum öncesi kilolarına daha kolay dönerler. Emziren anne hu-
zurludur ve daha mutludur.
• Emzirme annenin, göğüs, yumurtalık (over), uterus (rahim) ve meme kanserine
yakalanma riskini azaltır.
• Anneyi kemik erimesinden (osteoporozis) korur.
• Emzirme anneyi aşırı kan kaybından ve anemiden korur.
• Doğal aile planlaması yöntemi olarak belirli bir süre kullanılabilir.
Bu kadar mükemmel bir besin olmasına, bebek ve anne sağlığı için gerekli olmasına
rağmen maalesef emzirme ile ilgili sorunlar sık yaşanmaktadır. Aslında bu sıklık gerçek
bir sıklık olmayıp, annenin ve toplumun konu hakkında eğitimi ve emzirmeye teşviki ile
çözümlenebilecek, çoğu organik olmayan, ruhsal ve davranışsal sorunlar nedeniyle ortaya
çıkan sorunlardır. Özellikle emzirme ile ilgili geleneksel bazı düşünceler (emzirme için 1
veya 3 ezan vakti bekleme) ile çağdaş zannedilen görüşler (emzirme için 2, 3 veya 4 saat
gibi aralıklar tanımlanması) anne sütünün salgılanmasını olumsuz etkiler. Oysa çocuk
her ağladığında emzirilmesi anne sütünün sürekliliği açısından gereklidir. Bir diğer sorun
da “anne sütüm yetmiyor” denilerek hiç gereği yokken ek gıdalara başlamak, bunları da
biberonla vermektir. Anne sütü, ilginç bir şekilde bebek ek gıdalarla beslenmeye başladığı
zaman azalır. Biberon da birçok olumsuz etkisinin yanında çocuğun emmesini zayıflata-
cağı için anne sütünü emmeme isteği ve emmede zayıflıklara/güçsüzlüklere neden olabi-
lir. Oysa bebek günde 6-8 kez idrar yapıyorsa, ilk 6 ay boyunca ayda en az 500 gr ya da
haftada 125 gr alıyorsa, annenin sütü yetiyor demektir.
Anne sütünün salgılanmasını ve miktarının yeterli olabilmesi için annenin yeterli
ve dengeli beslenmesi gerekir. Özellikle yumurta, süt ve yoğurt, peynir, çökelek gibi süt
ürünlerini, beyaz ve kırmızı eti, tahıl ürünlerini, sebze ve meyveyi yeterli miktarlarda ve
hemen hepsinden de dengeli şekilde tüketilmesi gerekir. Özellikle gebelik ve doğumdan
sonra kadının beslenmesinde, çevrenin etkisiyle aşırı yemeler veya belirli gıdalara yöne-
limler olabilmektedir. (Bu durumda kadın gebeliğinde aşırı kilo artışı ve doğum sonu da
bu kiloları verememe sorunu ile karşılaşmaktadır. Anne sütünün miktarının artırılmasın-
da yeterli ve dengeli beslenme yanında, en önemli alınması gereken ve miktarının norma-
le göre artırılması gereken “su”dur). Kişilerin günlük aldıkları su miktarına “hidrasyon”
denir. Normalde bir kişinin hidrasyonu günlük 2-2,5 litre olması gerekirken, doğumdan
sonra kadının bu miktarı mevsim koşullarına uygun olarak biraz artırması (2,5-3,5 litre)
önerilmektedir. Ancak kadının gazoz, kolalı içecekler, yapay tatlandırıcılı – aromalı meyve
suları ile diyet içecekleri, enerji içecekleri, hekim görüşü alınmadan niteliği bilinmeyen
bitkisel çay ve içecekler ile alkolden kesinlikle kaçınması, kahveyi mümkün olduğunca az
tüketmesi, çayın miktarını azaltması gerekir.
52 Halk Sağlığı

Bir sağlık kurumunda çalışıyorsunuz. Ev komşularınızdan birisinin 3 aylık bebeği var. An-
2 nesi size, “ya benim bebeğim diğer çocuklar gibi tombul değil, anne sütüm yetmiyor, tombul
bir bebek istiyorum, ne yapmalıyım? diye sordu.
Bu anneyi, bir sağlık çalışanı olarak nasıl yönlendirmemiz gerekir?

Bağışıklama İlkeleri ve Çocukluk Çağı Aşıları


Vücudumuz her an birçok mikroorganizma ile karşı karşıyadır. Bunların önemli bir kısmı
cildimizden içeriye giremez. Solunum ve ağız yoluyla alınan mikropların bir kısmının,
buralardaki mekanik koruyucularla (burun kılı, mukus salgısı vb.) vücut içine girmesi
engellenir. Bununla birlikte vücuda giren mikroplar eğer kan ve lenf sisteminden oluşan
bağışıklık sistemi ile bertaraf edilemezse o mikroba özgü hastalıklar oluşabilir. İşte vücuda
giren mikropların vücudun bağışıklık sistemine yapay olarak daha önceden tanıtılarak,
geliştirilen savunma mekanizmaları ile bertaraf edilmesini amaçlamak için yapılan işleme
“bağışıklama” denir. Bağışıklık aktif ve pasif olmak üzere iki şekilde elde edilir. Aktif bağı-
şıklık hastalığın geçirilmesiyle veya o hastalığa yönelik geliştirilen belirli doz ve sürelerde
yapılan aşılarla sağlanır. Bu tür genellikle uzun sürelidir. Pasif bağışıklık ise diğer insanlar
ya da hayvanlardan alınan antikorların kişilere verilmesi ile sağlanır. Bu bağışıklık kısa
sürelidir. Aşılama kolay, basit, daha etkili ve daha ucuz olmasına karşın pasif bağışıklama
pahalı ve uygulaması bazı durumlarda riskli olabilmektedir.
Aşılama, çocuk ve erişkin sağlığını koruma ve bulaşıcı hastalıkları önlemede en etkin,
en güvenli ve en düşük giderli yaklaşımdır. Etkin ve güvenilir aşısı olan hastalıklara karşı
bağışıklanmak her çocuğun hakkıdır.
Aşılamanın en önemli yararı Aşılama ile hedeflenen yararlar şunlardır:
bireysel olarak o hastalığa
karşı korumanın yanı sıra
1. Aşı yapılan kişiyi o hastalığa karşı bağışık kılarak, onun hastalanması, hastalığın
o hastalığın kontrol altına sekellerinin oluşması önlenir.
alınmasını, hatta dünyadan 2. Kişi o hastalıktan korunacağı ve sakat kalmayacağı için sağlıklı bir şekilde yaşa-
eradike edilmesini (ortadan
kaldırılmasını) sağlamasıdır. mına devam edebilir. Bu nedenle insancıl yönü vardır. Ayrıca sosyal ve ekonomik
Bu yarar ‘aşılamanın’ toplumda olarak üretken bir birey ve toplum oluşturulmuş olur.
aşının yapılması gereken herkese,
zamanında ve tanımlanan doz 3. Aşı ve aşılama hizmetlerinin maliyeti düşük, hastalıkların ve tedavi edici hizmetle-
kadar yapılması ile mümkündür. rinin maliyeti yüksektir. Bu nedenle ülke ekonomisine olumlu katkısı vardır.
Bu nedenle ülkemizde Sağlık
Bakanlığının aşı takvimine göre 4. Bulaşıcı hastalıkların salgın yapması önlenir. Bu nedenle salgın sonucu insanların
bebek ve çocukların aşılanması ölmesi, sakat kalması önlenir. Sağlık kurumlarının işleyişinde salgının olumsuz et-
hem o çocukların hastalıklardan
korunması, hem de o hastalıkların
kileri oluşmadan önlenmiş olur.
kontrol altına alınabilmesi için 5. Aşının ve aşılamanın en önemli yararı ise hastalığın kontrol altına alınmasını, gö-
gereklidir. rülme sıklığının azaltılmasını (eliminasyon) ve o hastalık etkeninin dünyadan yok
edilmesini (eradikasyon) sağlar. Örneğin başarılı aşılama hizmetleri sonucu çiçek
virüsü eradike edilmiş ve çiçek hastalığı yok edilmiştir. Günümüzde polio (çocuk
felci) virüsü ve hastalığı için aynı çaba gösterilmektedir. Yine günümüzde kızamık
eliminasyon programı ile kızamık hastalığının görülme sıklığı oldukça azaltılmıştır.
Takvimde yer alan ay tanımları, o Bu hedeflere ulaşabilmek için aşılama hizmetleri ülkelerin kendi koşullarına (coğrafi,
bebeğin / çocuğun “bitirdiği ay”
demektir. Örneğin 1 Ağustos’ta
ekonomik, sağlık hizmetlerinin sunumunun niteliği vb.) göre belirledikleri aşı takvim-
doğan bebek için 1. ayda lerine uygun olarak, özellikle hemen her çocuğunun aşılanması gerekir. Ülkemizde de
yapılması gereken zaman 1. uzun yıllardır Sağlık Bakanlığınca oluşturulan, bilimsel gelişmelere göre zaman içerisin-
ayın bitimi olan 1 Eylül’dür. Aynı
şekilde 4. ay, 4. ayın bitimi olan de güncellenen, bebek ve çocuklara uygulanan aşı takvimi vardır. Sağlık Bakanlığının aşı
1 Aralık’tır. takvimi uygulanırken geçerli olmasına dikkat edilmelidir. Örneğin Tablo 2.1’de 2015 yılı
için Sağlık Bakanlığınca uygulanması öngörülen aşıların adları ve bebek/çocuklara uygu-
lanması gereken zamanlar gösterilmiştir. Bu aşı takvimi 2015 yılı için geçerli olup zaman
içerisinde yeni aşıların eklenmesi veya var olan aşının takvimden çıkartılması/dozunun
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 53
azaltılması söz konusu olabilir. Bu nedenle sağlık çalışanları Sağlık Bakanlığınca yayım-
lanan aşı takvimini yakından izlemeli ve kayıtlarına bunu alarak aşı uygulamalarını buna
göre yapmaları gerekmektedir.
Tablo 2.1
T.C. Sağlık Bakanlığı Genişletilmiş Bağışıklama Programı Kapsamında Uygulanan Ulusal Aşı Takvimi (2015)

Aşı Zamanı
İÖO İÖ
Aşılar Doğum 1. ay 2. ay 4. ay 6. ay 12. ay 18. ay 24. ay
1. sınıf 8. sınıf
Hepatit B I II III
BCG I
DaBT-
DaBT-İPA-Hib I II III R Td
İPA
OPA I R
R
Pnömokok (KPA) I II III
(12-18 ay)
KKK I R
Suçiceği I
Hepatit A I II
BCG: Verem (tüberküloz ) aşısı
aBDT-İPA-Hib: Asellüler (hücresi olmayan) Boğmaca Difteri Tetanoz İnaktive Polio Hemofilus İnflunza Tip B aşısı
aBDT-İPA: Asellüler (hücresi olmayan) Boğmaca Difteri Tetanoz İnaktive Polio
OPA: Oral Polio Aşısı
KPA: Konjuge Pnömokok Aşısı
KKK: Kızamık Kızamıkçık Kabakulak
R: Rapel (aşıda pekiştirme dozu)

Ulusal Aşı Takvimimizde yer alan aşılar ve bazı özellikleri şunlardır:


Şekil 2.5
İğnenin farklı pozisyonları

Deri altı Deri içi


(subkutan) (İntradermal)
Kas içi
(İntramusküler)

Deri
Deri altı
bölge
Kas

Dermis (skin)
Subculancous
layer
Muscle

http://www.ihsm.gov.tr/BCG.aspx
54 Halk Sağlığı

Hepatit B Aşısı
Cinsel yolla, kan ve enfekte vücut sıvıları ile bulaşabilen karaciğerde yetmezliğe, siroz ve
kansere neden olan Hepatit B virüsüne karşı geliştirilen rekombinant DNA teknolojisi
ile üretilen ölü (inaktif) bir aşıdır. Kas içine (intramuskuler: IM) uygulanır. Takvimimiz-
de 0 (doğduğunda), 1 ve 6. ayların bitiminde uygulanmaktadır. Hepatit B aşısı yenido-
ğanda hemen yapılması gerektiği için doğumların isteğe bağlı evde değil mutlaka sağlık
kuruluşlarında yapılması önemlidir. Aşının yan etkileri oldukça hafif olup uygulandığı
yerde kızarıklık, şişlik, sertlik, başağrısı, ateş, hafif mide-bağırsak rahatsızlığı olup bir-
kaç günde geçer.

BCG (Verem-Tüberküloz) Aşısı


Takvimimizde 2. ay bitiminde olmak üzere 0-3 ay arasında yapılabilir. Deri içine (int-
radermal, ID) yapılması gerekir. Bu nedenle deneyimli sağlık personeli tarafından be-
beğin sol omuz başına yapılmalıdır. 3. aydan sonra yapılacaksa bebek verem basili ile
karşılaşmış olabilir. Bu nedenle test edilmesi gerekir. Verem basili ile karşılaşılıp kar-
şılaşılmadığını belirleyen testin adı PPD’dir. PPD sonucu negatif ise BCG aşısı yapıl-
malıdır. BCG aşısı yan etkileri az olan bir aşıdır. Aşının dozu, aşılama yeri ve derinliği,
aşılanan kişinin yaşı ve bağışıklık sisteminin durumuyla ilgilidir. En sık görülen yan
etkiler koltuk altında ve boyunda lenfadenopati (LAP, beze) ve aşı yapılan yerde veya
yakınlarında apsedir.

DaBT-İPA-Hib Aşısı
Difteri, aselüler (hücre içermeyen) boğmaca, tetanos, inaktif polio (çocuk felci), hemofi-
lus influenza tip B’yi (menenjite neden olan bir virüs) içeren ve “Beşli Karma Aşı” olarak
bilinen aşıdır. Bu şekildeki karma aşılar ile çocuğa tek bir enjeksiyonla çoklu hastalığa
karşı aşı yapılmış olması olumlu yanıdır. Aşı takvimimizde 2, 4, 6. ayda 3 doz yapılıp 18.
ayda pekiştirme (Rapel, R) yapılması gerekir. İlköğretim 1. sınıfta ise Hib içermeyen for-
mu yapılır. Aşı yan etkisi olarak, yapılan yerde kızarıklık, şişlik, hassasiyet, hafif-orta ateş,
durdurulamayan ağlama görülebilir.

Oral Polio Aşısı (OPV)


Polio (çocuk felci) tüm dünyada eradike edilmeye çalışılan yani tamamen ortadan kaldı-
rılmaya çalışılan bir hastalıktır. Polio virüsü fekal-oral (yani dışkı ile kirlenmiş olan gıda,
su vb. bir başkasına ağız yoluyla) bulaşır. Polio ile mücadelede bu nedenle genel temiz-
lik önlemleri de önemlidir. Polionun fekal-oral yolla bağırsaklardan vücuduna girmesi-
ni önlemek için oral polio aşısı (OPV) geliştirilmiştir. Canlı ama hastalık yapıcı özelliği
zayıflatılmış bir aşıdır. DaBT-İPV-Hib içerisindeki İPV (inaktif polio aşısı), kişisel olarak
bağışıklığı sağlarken, OPV bağırsak sisteminde koruyuculuk sağladığı için vahşi virüsün
doğada dolanımını sınırlar. Bu nedenle OPV dünyadan polio virüsü eradike edilinceye
kadar yapılması gereken bir aşıdır. 6. ayda yapılıp, 18. ayda rapeli yapılmalıdır. Çok nadir
çocuk paralizi (felç) ve alerjik reaksiyonlara neden olabilir.

Konjuge Pnömokok Aşısı (KPA)


Pnömokok, pnömoni (zatürre) ve menenjit (beyin zarı iltihabı) gibi ciddi sorunlara neden
olan bir bakteri türüdür. Ölü (inaktif) bir aşı olup kas içine (intramukuler, IM) yapılır. Be-
beklerde 2, 4= ve 6. aylarda yapılıp 12. ayda rapeli yapılır. Aşı sonrası ağrı, şişlik, kızarıklık
görülebilir.

2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 55

Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak (KKK)
Çocukluk çağı hastalıklardan olup ölümlere bile neden olabilen üç hastalığa karşı yapılan
bir aşıdır. Bununla birlikte bu aşı yapılmazsa ve bu hastalıklar ileriki yaşlarda geçirilirse
tehlikeli sonuçlarla karşılaşılabilir.
KKK aşısı canlı aşıdır, deri altına (subcutan, SC) yapılması önerilir. KKK aşısı 12. ayda
ilk aşı ve ilköğretim 1. sınıfta rapeli olmak üzere toplam iki kez yapılır. Aşı yerinde ağrı,
kızarıklık, şişlik, hafif-orta ateş, döküntü, eklem ağrısı, lenfadenopati (LAP, beze), parotit
(tükrük bezinin iltihabı) görülebilir. İçindeki kızamık aşısına özgü olarak çok nadir ateş-
li havale (febril konvülsiyon), alerjik reaksiyon ve ensefalit (virüsler nedeniyle meydana
gelen beyin dokusundaki iltihap) görülebilir. Örneğin alerjik reaksiyon ve ensefalit, 1 mil-
yon dozda 0-1 görülür.

Suçiçeği Aşısı
Deride içi sıvı dolu keseciklerle seyreden hatta halk arasında bile tanısı çok kolay konabi-
len viral döküntülü bir hastalıktır. Normal sağlıklı bir çocukta sıkıntısız atlatılır. Erişkin-
lerde, bağışıklık sistemi yetmezliği olan çocuklarda, gebelerde ve yenidoğanlarda pnömo-
ni (zatürre) ve menejit (beyin zarı iltihabı) gibi hastalıklara hatta ölümlere neden olabilir.
Gebelerde hem çocuğu hem anneyi etkiler.
Suçiçeği aşısı canlı aşıdır, deri altına (subcutan, SC) yapılması önerilir. Suçiçeği aşısı
12. ayda bir kez uygulanmaktadır. Aşı sonrası hafif ağrı ve kızarıklık dışında en sık yan
etkisi suçiçeği döküntüsü gibi döküntülerin görülebilmesidir. Bu döküntüler kendiliğin-
den geçer.

Hepatit A Aşısı
Hepatit A virüsü fekal-oral yolla bulaşan özellikle erişkinlerde karaciğer yetmezliğine ve
siroza neden olan bir virüstür. Hepatit A, hijyen koşulları iyi olmayan toplumlarda çocuk-
luk çağında geçirilmekle birlikte özellikle kentsel içme, kullanma ve atık su sistemlerinde-
ki iyileşmeye bağlı olarak görülme sıklığı azalmış bir hastalıktır. Ancak bu durumda ço-
cukluk yaş grubunda değil de ileriki yaşlarda Hepatit A geçirilirse sonuçları ciddi olabilir.
Bu nedenle aşının ülkemizde de yapılması önerilmektedir.
Hepatit A aşısı ölü (inaktif) aşıdır, kas içine (intramuskuler, IM) uygulanır. Ülkemizde
A hepatiti aşısının 12 aydan büyüklerde uygulanması onaylıdır. Hepatit A takvimimizde
18 ve 24. aylarda, 6 ay arayla iki kez uygulanmaktadır. Yan etki olarak aşı yapılan yerde
ağrı, iştahsızlık, baş ağrısı yapabilir. Nadir olarak alerjik reaksiyonlara neden olabilir.

Aşılama Hizmetleri
Aşılama hizmetleri ülkemizde özellikle Sağlık Bakanlığına bağlı birinci basamak sağlık
kurumlarınca verilmektedir. Aşı mutlaka kayıt altına alınması gereken bir sağlık hizme-
tidir. Bu hem o bebek/çocuk hem de toplum için önemlidir. Aşı yapıldığında hem birinci
basamak sağlık kurumunda o bebeğe/çocuğa özgü aşı kayıtları tutulur hem de anne ve
babasına bebek/çocuk için hazırlanmış aşı kartı verilmektedir.

Aşılama hizmetleri mutlaka kayıt altına alınması gereken bir sağlık hizmetidir. Aşı yapılan
çocuklar ve kişiler mutlaka kaydedilmelidir.

İkinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında yapılan aşılar daha çok hasta çocuk-
ların klinik durumlarına takvimde yer alan uygun aşıların yapılması şeklindedir. Ancak
bu çocuklara aşı yapıldı ise ne zaman ve hangi aşıların yapıldığı birinci basamak sağlık
kurumlarına (TSM, ASM, AHB) bildirilmelidir.
56 Halk Sağlığı

Aşılama, aşı teknolojisinin gelişmesine ve çok uzun yıllardır oluşan deneyimlere bağlı
olarak güvenle kullanılan koruyucu önlemlerin başındadır. Aşı yapılamayacak çocuk he-
men hemen yoktur. Kontrendikasyon denilen aşının yapılmaması gereken durumlar bile
oldukça sınırlıdır. Çok ağır hastalık tablosunda bile uygun aşılar iyi klinik gözlem altında
yapılabilmektedir. Aşıların genel olarak yan etkileri de oldukça azdır ve geçici yan etkiler
şeklindedir.

Çalıştığınız birinci basamak sağlık kurumuna, 6 aylık bebeği olan Ayşe Hanım geldi. Bu aya
3 kadar olan aşılarının hepsini yaptırdığını, ancak kendisine verilen aşı kartını kaybettiğini,
bu nedenle bebeğinin aşılamalarında sorunlar çıkıp çıkmayacağını sordu.
Bu anneye ne yanıt verebilirsiniz?

ANNE VE ÇOCUK SAĞLIĞI SAĞLIK DÜZEYİ ÖLÇÜTLERİ
Bireylerin sağlık durumları onların klinik muayene yöntemleri ile laboratuvar, radyo-
lojik görüntüleme gibi tanı yöntemlerinin kullanılması ile belirlenir. Sağlıklı bir kişinin
hastalık tanısının, hastalandıktan sonra tedavi edilmesi ve bu tedavideki başarı yine
klinik muayene ve ilgili tanı yöntemleri ile mümkündür. Örneğin daha önce sağlıklı
olan bir kişide hipertansiyon tanısı kişinin varsa yakınmaları değerlendirilir. Ardından
yapılan klinik muayeneler ve ilgili tanı yöntemleri yardımıyla tanı konulmuş olur. “Son-
rasında verilen tedavi işe yaradı mı, kişinin kan basıncının normal düzeylerde olmasını
sağlıyor mu?” sorularının yanıtları kişinin izlem ve kontrolleri ile yapılır. Eğer bir sorun
çıkarsa ek önlemler ve tedavi seçenekleri belirlenerek kişinin sağlıklı bir yaşam sürme-
sine yardımcı olunur.
Peki toplumların sağlık durumları ölçülebilir mi? Eğer ölçülebilirse bu nasıl yapılır?
Bu soruların yanıtı, bireysel muayene ve tanı yöntemleri verileri değil toplumun sağlık
durumunu tanımlayan ölçütlerle verilebilir. Bu ölçütlere “sağlık düzeyi ölçütleri” denir.
Sağlık düzeyi ölçütleri, toplumdan elde edilen verilerin standart formüller yardımıy-
la değerlendirilmesidir. Bu formüllerin yardımıyla elde edilen veri hem toplumsal sağlık
sorunlarına tanı konulmasını sağlar hem o toplumun sağlık düzeyi ile ilgili zaman içeri-
sindeki değişimini gösterir hem de diğer toplumlarla karşılaştırılarak o toplumun sağlık
düzeyinin boyutu belirlenmiş olur.
Sağlık yönetimi açısından “ölçebilirseniz, yönetebilirsiniz” ilkesi çok değerlidir.
Bu bölümde anne ve çocuk sağlığı özelinde kullanılan sağlık düzeyi ölçütleri tanımla-
nacak kısaca dünyadan örnekler ile Türkiye’deki değerler sunulacaktır.

Anne Sağlığı Ölçütleri

Anne Ölüm Hızı


Bir kadının gebelik başladıktan sonra gebeliğinde, doğumda veya doğumdan sonraki 6
hafta içinde meydana gelen gebelik veya gebeliğin şiddetlendirdiği bir nedenle (rastlantı-
sal nedenler dışında) ölmesine “Anne Ölümü” denir.

Bir toplumda bir yıl içinde görülen “anne ölüm”lerinin sayısı


Anne Ölüm Hızı= X 100.000
O toplumdaki aynı süredeki 15-49 yaş doğurgan
çağdaki kadın sayısı
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 57

Bölge 1990 yılı 2013 yılı Tablo 2.2


Dünyada 1990 ve 2013
Sahra Altı Afrika 990 510
Yıllarındaki Anne Ölüm
Gelişmekte Olan Ülkeler 430 230 Hızlarının Dağılımı
Gelişmiş Ülkeler 26 16
Ülke
İsrail 12 2
Polonya 17 3
Avusturya 10 4
Finlandiya 6 4
Bulgaristan 24 5
Singapur 8 6
Fransa 12 9
Suudi Arabistan 41 16
Türkiye 48 20
Amerika Birleşik Devletleri 12 28
Suriye 130 49
Brezilya 120 69
Hindistan 560 190
Yemen 460 270
Kenya 490 400
Çad 1700 980
Dünya 380 210
Trends MMR WHO

Anne Ölüm Oranı


Bir toplumda bir yıl içinde görülen “anne ölüm”lerinin sayısı
Anne Ölüm Oranı= X 100.000
O toplumdaki aynı süredeki canlı doğum sayısı

Gebeliğe Bağlı Ölüm Hızı


Bir kadının gebelik başladıktan sonra gebeliğinde, doğumda veya doğumdan sonraki 6
hafta içinde meydana gelen gebelik, gebeliğin şiddetlendirdiği ya da rastlantısal (tesadüfi)
nedenlerle ölmesine “Gebeliğe Bağlı Ölüm” denir. Rastlantısal ölümlere trafik kazası, ev
kazası, iş kazası, intihar, cinayet gibi gebelik veya gebeliğin şiddetlenmediği nedenler ör-
nek olarak verilebilir.
Bir toplumda bir yıl içinde görülen “gebeliğe bağlı
ölüm”lerin sayısı
Gebeliğe Bağlı Ölüm Hızı= X 100.000
O toplumda aynı süredeki 15-49 yaş doğurgan
çağdaki kadın sayısı

Gebeliğe Bağlı Ölüm Oranı


Bir toplumda bir yıl içinde görülen “gebeliğe bağlı
ölüm”lerin sayısı
Gebeliğe Bağlı Ölüm Oranı= X 100.000
O toplumda aynı süredeki canlı doğum sayısı
58 Halk Sağlığı

Anne ölümü ve gebeliğe bağlı ölüm tanımları arasındaki farka dikkat ediniz.

Geç Anne Ölümü


Annenin gebelik veya gebeliğin şiddetlendirdiği (doğrudan ya da dolaylı) nedenlerden
dolayı doğumdan sonra 42. gün ile 1. yıl içerisinde ölmesidir.

Perinatal Ölüm Hızı


Bu hızda kullanılan veriler bebeklerle ilgili olmasına rağmen gebelikte, doğumda ve do-
ğumdan sonraki ilk 1 hafta içinde gebeye verilen sağlık hizmetinin nicelik ve niteliğinin
sonucunu göstermesi nedeniyle anne sağlığını değerlendirmede kullanılır.

Bir toplumda bir yıl içinde 22. haftadan sonra olan


ölü doğumlar ve canlı doğup bir hafta içinde
ölen bebek sayısı
Perinatal Ölüm Hızı= X 1.000
O toplumdaki aynı süredeki
canlı ve ölü toplam doğum sayısı

Genel Doğurganlık Hızı


Doğurganlık çağındaki yani 15-49 yaş arasındaki kadınların bir yılda yaptığı canlı doğum
sayısıdır. Katsayısı bindir.

Yaşa Özel Doğurganlık Hızı


O yaş grubundaki kadınlar tarafından o yıl yapılan canlı doğum sayısıdır. Genellikle beş
yıllık yaş grupları halinde hesaplanır. Örneğin 25-29 yaş grubundaki kadınlarca yapılan
canlı doğum sayısıdır.

Toplam Doğurganlık Hızı


15-19 yaş grubundan başlayarak 45-49 yaş grubuna kadar yaşa özel doğum hızlarının
toplanması ile elde edilir. Teorik olarak bir kadının doğurganlık çağının sonuna geldiğin-
de sahip olacağı çocuk sayısını gösterir. Bir toplumda nüfusun yenilenme düzeyi toplam
doğurganlık hızı ile ölçülür ve sınır değer 2,1’dir. Eğer bu düzey 2,1 üzerinde ise nüfus
yenileniyor ve gençleşiyor demektir. Bir anne ve babanın yani 2 kişinin yerini daha fazla
kişi alıyor demektir. Türkiye’de TNSA 2013 verilerine göre bu hız 2,26’dır.

Tamamlanmış Doğurganlık Hızı


Düşük (Abortus), gebeliğin 22. Doğurganlık çağının sonuna gelindiğinde yani 45-49 yaş grubu kadınların yapmış olduk-
haftasından önce sonlanması
ya da embriyo / fetüsün 500
ları canlı doğum sayısıdır. Gerçekte doğurganlık çağının sonuna gelmiş kadınların yapmış
gr’ın altında iken gebeliğin sona oldukları canlı doğum sayısının ortalaması olarak hesaplanır. TNSA 2013 verilerine göre
ermesidir. Düşük kendiliğinden, bu hız 2,92’dir.
dışarıdan herhangi bir
etkenle meydana gelmemişse
“kendiliğinden düşük”; gebeliğin Düşük Hızları
istemli olarak, dışarıdan müdahale
ile sonlandırılmasına “isteyerek
düşük” denir. Kürtaj gebeliğin Toplam Düşük Hızı
tıbbi olarak sonlandırılması ve Bir toplumda bir yılda isteyerek veya kendiliğinden meydana gelen düşüklerin aynı top-
uterusun (rahim) boşaltılmasıdır.
Bu süre veya ağırlık aşıldıktan lumda aynı süredeki toplam gebeliklere bölünmesi ile elde edilir. Yüzde olarak ifade edilir.
sonra meydana gelen fetüsün
cansız doğumu (doğduktan sonra
hiç nefes almaması) “ölü doğum” İsteyerek Düşük Hızı
olarak adlandırılır. Bir toplumda bir yılda isteyerek yapılan düşüklerin aynı toplumda aynı süredeki toplam
gebeliklere bölünmesi ile elde edilir. Yüzde olarak ifade edilir.
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 59
TNSA 2013 verilerine göre toplam düşük hızı %18,7 kendiliğinden düşükler %14,0 ve
isteyerek düşükler ise %4,7’dir.

İsteyerek düşük hızının yüksek olması, aile planlaması hizmetlerinin yeterince sunulamadı-
ğını ya da aile planlaması hizmetlerine ulaşımda sorunların olduğunu gösterir.

Aile Planlaması Yöntem Kullanma Sıklığı


• Modern Yöntem Kullanma Sıklığı: 15-49 yaş evli kadınlardan modern yöntem kul-
lanan kadın sayısının yüzdesidir.
• Geleneksel Yöntem Kullanma Sıklığı: 15-49 yaş evli kadınlardan geleneksel yöntem
kullanan kadın sayısının yüzdesidir.
• Herhangi Bir Yöntem Kullanma Sıklığı: 15-49 yaş evli kadınlardan herhangi bir aile
planlaması yöntemi kullanan kadın sayısının yüzdesidir.

Geleneksel Yöntem Modern Yöntem Herhangi Bir Yöntem Tablo 2.3


Kullanma (%) Kullanma (%) Kullanma (%) Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırmalarında
TNSA 1993 28,1 34,5 62,6 (TNSA) Kadınların Aile
Planlaması Kullanma
TNSA 1998 25,5 37,7 63,9 Durumlarının
Dağılımları
TNSA 2003 28,5 42,5 71,0
TNSA 2008 27,0 46,0 73,0
TNSA 2013 26,0 47,4 73,5

Çocuk Sağlığı Ölçütleri

Bebek Ölüm Hızı


Bir toplumda bir yıl içinde görülen 0-365 günlük
ölen bebek sayısı
Bebek Ölüm Hızı= X 1.000
O toplumdaki bir yıl içindeki canlı doğum sayısı

Neonatal (Yenidoğan) Ölüm Hızı


Bir toplumda bir yıl içinde meydana gelen 0-28 günlük ölen bebek sayısının o yılki canlı
doğum sayısına bölünmesidir.
• Erken Neonatal (Yenidoğan) Ölüm Hızı: Formül üstteki ile aynı olup pay kısmında
0-7 günlük ölen bebek sayısıdır.
• Geçe Neonatal (Yenidoğan) Ölüm Hızı: Formül üstteki ile aynı olup pay kısmında
8-28 günlük ölen bebek sayısıdır.

Beş Yaş Altı Ölüm Hızı


Bir toplumda bir yıl içinde meydana gelen 0-59 aylık ölen çocuk sayısının o yılki canlı Dünyada 1960 yılında bebek ölüm
hızı binde 121,9 iken 2015 yılında
doğum sayısına bölünmesidir. binde 31,7’ye düşmüştür. Aynı
sürelerde Japonya’da bebek ölüm
Beş Yaş Altı Orantılı Ölüm Hızı hızı binde 30,4’ten binde 2,0’a
düşmüştür. Oysa 2015 yılında
Bir toplumda bir yıl içinde meydana gelen 0-59 aylık ölen çocuk sayısının o yıl görü- Sierra Leone’de bebek ölüm hızı
len toplam ölüm sayısına bölünmesidir. Gelişmiş ülkelerde beş yaş altı orantılı ölüm hızı binde 87,1 gibi oldukça yüksek
düzeydedir.
%5’in altındadır.
60 Halk Sağlığı

Tablo 2.4 TNSA 2003 TNSA 2008 TNSA 2013


Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırmalarında Neonatal Ölüm Hızı* 17 13 7
(TNSA) Bebek–Çocuk
Ölüm Hızları Post-Neonatal Ölüm Hızı* 12 4 6
Bebek Ölüm Hızı* 29 17 13
Beş Yaş Altı Ölüm Hızı* 37 24 16
* Binde

Bir ilimizde nüfus ile ilgili 2015 yılına ait bazı veriler aşağıda sunulmuştur.
4
Toplam Nüfus 1,2 milyon
15-49 yaş kadın sayısı 300 bin
Gebe sayısı 6000
Canlı doğum sayısı 4500
Ölü doğum sayısı 4
0-7 gün arasında ölen bebek sayısı 14
8-28 gün arasında ölen bebek sayısı 9
29-365 gün arasında ölen bebek sayısı 27
13-60 ay arasında ölen çocuk sayısı 15

Bu bilgilere göre bebek ölüm hızı nedir? (binde)


2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 61

Özet
Üreme sağlığı hem kadını hem erkeği hemen her yaşta ilgi- Kadının toplumda statüsünden başlayarak gebelik öncesi,
lendiren bir kavramdır. Kadın ve erkeğin sağlıklı bir şekilde gebelikte, doğumda ve doğum sonrası verilecek kaliteli sağlık
üreme fonksiyonlarını yerine getirmeleri, bununla birlikte hizmetleri hem kadın hem de çocuk için elzemdir. Bebek
yaşamlarının sonuna kadar sağlıklı bir cinsel yaşam sürme- ve çocuk sağlığını etkileyen faktörlerin birçoğu kadın/anne
lerini hedefler. Bu nedenle cinsel yolla bulaşan hastalıklarla sağlığını etkileyen faktörlerdendir. Bu nedenle kadına yöne-
(CYBH) mücadele ve aile planlaması hizmetleri önemli bir lik alınacak önlemlerin önemli bir kısmı bebek/çocuk sağ-
sağlık hizmetidir. lığına da etkili olacaktır. Bunun yanında doğumun sağlıklı
Suyun üstünde gördüğümüz kısmından daha çok, suyun al- koşullarda, bir sağlık kurumunda ve doğum hakkında yetkili
tında çok daha büyük görünmeyen tarafı nedeniyle buzdağı bir sağlık personeli tarafından yaptırılmasından başlayarak,
olarak kabul edilen CYBH’ler hemen her toplumda görülen doğumdan itibaren ilk yarım saatten başlayarak emzirilmeye
ve giderek artan boyutları ile kontrol altına alınması gereken başlanması, altı ay sadece anne sütü ile beslenmesi ve hatta
hastalıklar grubudur. emzirmenin iki yaşına kadar sürmesi, yine doğumdan baş-
Aile planlaması eşlerin doğum aralıklarını kadın sağlığını layarak aşılamaların yapılması, büyüme ve gelişmesinin iz-
etkileyemeyecek şekilde belirleyerek istedikleri sayıda çocuk lenmesi sağlıklı bir toplumun da en önemli koşullarındandır.
sahibi olabilmelerini sağlamaktır. Hem üreme haklarının Sağlık hizmetleri sunumunda genel ilke “ölçebilirseniz, yö-
kullanılması hem CYBH’lerin önlenmesi hem de kadın ve netebilirsinizdir”. Nasıl bir kişinin sağlık durumunu değer-
çocuk sağlığı için aile planlaması hizmetleri sunulması ge- lendirebilmek için muayene ve laboratuvar bulgularına ve
reken en önemli sağlık hizmetlerindendir. Bunun için aile zamanla bunların değişiminin kontrolüne gereksinim du-
planlaması hizmetlerinin var edilmesi ve herkesçe ulaşılabilir yuluyorsa toplumların da sağlık düzeyleri ölçülebilir. Bun-
olması, bireylerin kullanmaları için danışmanlık hizmetleri- lara “sağlık düzeyi ölçütleri” veya “sağlık göstergeleri” denir.
nin sunulması ve eğitim verilmesi bu sağlık hizmetleri sunu- Anne ve çocuk sağlığı için geliştirilen bu ölçütlerle anne ve
munun bileşenleridir. çocuk sağlığının o toplumdaki, o bölgedeki, o ülkedeki ve
Tüm dünyada CYBH’ler buzdağı olarak kabul edilir. Suyun tüm dünyadaki durumu ölçülebilir. Bu hem diğerleri ile kar-
üstünde gözüken kısmına göre görünmeyeni çok daha bü- şılaştırma olanağı sağlar hem de zaman içerisindeki değişimi
yüktür. CYBH’ler hemen tüm dünyada en önemli halk sağ- gösterir. Böylece verilen sağlık hizmetlerinin etkinliği, kap-
lığı sorunlarındandır ve bu sorun HIV/AIDS’in ortaya çıkışı samı, verimliliği değerlendirilebilir; yapılması veya alınması
ve dünyada yayılımı ile birlikte giderek de büyümektedir. gerekenler tekrar gözden geçirilerek daha olumlu duruma
CYBH’ler sonucu ciddi düzeyde ölüm ve sakatlıklar oluş- gelebilmek için ilgili planlamalar yapılabilir.
tuğu için CYBH’ler mutlaka korunmayı gerektirmektedir.
CYBH’lerden korunmada tek cinsel eşlilik, kondom gibi ba-
riyer yöntemlerin kullanılması, CYBH’lere yönelik ergenlik
döneminden itibaren her iki cinse de yönelik etkin ve sürekli
eğitimlerin yapılması gerekmektedir.
Üreme sağlığı hizmetleri her ne kadar kadınların sağlığını
doğrudan etkilese de kadın sağlığı sadece doğurganlığı nede-
niyle sağlığının olumsuz etkilenmesi hatta ölümle karşı kar-
şıya kalması nedeniyle risk grupları içerisinde öncelikli yeri
olan bir konudur. Gebelik öncesinde, gebelikte, doğumda ve
doğum sonrasında kadına yönelik özel sağlık hizmetleri su-
nulmalıdır. Ancak kadın sağlığı sadece üreme sağlığı ve diğer
sağlık hizmetleri sunumun yeterli ve kaliteli olması ile sağ-
lanamaz. Kadının toplumdaki yerinin geliştirilmesi, kadının
eğitiminden başlayarak hemen her konuda erkekle eşit hatta
sağlık gibi bazı konularda hakkaniyete uygun öncelikler ta-
nınması gerekmektedir.
62 Halk Sağlığı

Kendimizi Sınayalım
1. Yenidoğan dönemi aşağıdakilerden hangisidir? 6. Aşağıdaki aile planlaması yöntemlerinden hangisi cinsel
a. Doğumdan sonraki ilk 1 yaş yolla bulaşan hastalıklara karşı koruyucudur?
b. Doğumdan sonraki ilk 7 gün a. Oral kontraseptifler
c. Doğumdan sonraki ilk 28 gün b. Deri altı implantları
d. Doğumdan sonraki ilk 2 yaş c. RİA
e. Bebeğin anne sütü aldığı süre ne kadarsa d. Geri çekme
e. Erkek kondomu
2. Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de çocuklara uygulanan
aşı takviminde yer almaz? 7. Aşağıdakilerden hangisi cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır?
a. Hepatit B a. İshal
b. Kızamıkçık b. Verem
c. Hepatit D c. Nezle
d. Kızamık d. Gonore
e. Boğmaca e. Pnömoni

3. Aşağıdaki aile planlaması yöntemlerinden hangisi erkek- 8. İntradermal aşı enjeksiyonu aşağıdakilerden hangisidir?
ler tarafından kullanılır? a. Deri içi
a. Oral kontraseptifler b. Ağızdan
b. Vazektomi c. Deri altı
c. Deri altı implantları d. Kas içi
d. Tüp ligasyonu e. Kas altı
e. Spermisitler
9. Bebek ölüm hızı ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi
4. Anne sütünün özellikleri ile ilgili aşağıdaki ifadelerden doğrudur?
hangisi yanlıştır? a. Bir toplumda 1 yılda canlı doğup ilk 1 hafta içinde
a. Kolostrum, doğumdan sonra salgılanan ilk süttür. ölen bebeklerin, aynı süre aynı toplumdaki canlı do-
b. Anne sütünün içendeki proteinlere “whey” denir. ğum sayısına bölünmesidir.
c. Bebek, anne sütü içindeki proteinlerin hepsini kulla- b. Bir toplumda 1 yılda canlı doğup ilk 1 ay içinde ölen
nabilir. bebeklerin, aynı süre aynı toplumdaki canlı doğum
d. D vitamini bebek için yeterli düzeyde bulunur. sayısına bölünmesidir.
e. B9 vitamini bebek için yeterli düzeyde bulunur. c. Bir toplumda 1 yılda canlı doğup ilk 6 hafta içinde
ölen bebeklerin, aynı süre aynı toplumdaki canlı do-
5. Anne sütü bebeğe ilk olarak doğumdan sonra ne zaman ğum sayısına bölünmesidir.
verilmeye başlanmalıdır? d. Bir toplumda 1 yılda canlı doğup ilk 6 ay içinde ölen
a. İlk yarım saat bebeklerin, aynı süre aynı toplumdaki canlı doğum
b. İlk 6 saat sayısına bölünmesidir.
c. İlk 10 saat e. Bir toplumda 1 yılda canlı doğup ilk 1 yıl içinde ölen
d. 2 gün bebeklerin, aynı süre aynı toplumdaki canlı doğum
e. İlk 14 saat sayısına bölünmesidir.

10. “1 Haziran”da doğan bir bebeğin Hepatit B aşısı hasta-


nede yapılmıştır. Hepatit B aşısının 3. dozu ne zaman yapıl-
malıdır?
a. 1 Temmuz
b. 1 Ağustos
c. 1 Ekim
d. 1 Kasım
e. 1 Aralık
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 63

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı


1. c Yanıtınız yanlış ise “Bebek ve Çocuk Sağlığı-Yenido- Sıra Sizde 1
ğan Dönemi Özellikleri ve Sağlık Sorunları” konu- Aile planlaması yöntemi kullanmak için sağlık kurumunu-
sunu yeniden gözden geçiriniz. za başvuran birey veya çiftlerle görüşme yapılacak mekânın
2. c Yanıtınız yanlış ise “Bebek ve Çocuk Sağlığı-Bağı- güvenli, başkası tarafından rahatsız edilemeyecek ve duyul-
şıklama İlkeleri ve Çocukluk Çağı Aşıları” konusunu mayacak yer olması önemlidir. Bu kişiler ilgi gösterilerek
yeniden gözden geçiriniz. karşılanmalı ve kendilerini rahat ifade edebilecekleri şekilde
3. b Yanıtınız yanlış ise “Üreme Sağlığı-Aile Planlaması” davranmalıdır. Bu kısım özellikle sağlık kurumunun yöneti-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. cileri ile bu kişilere danışmanlık verecek hekim, ebe veya bu
4. d Yanıtınız yanlış ise “Bebek ve Çocuk Sağlığı-Anne konuda eğitim almış hemşirelerce sağlanmalıdır.
Sütü ve Özellikleri” konusunu yeniden gözden ge- Bu kişilerin isteklerine gelince, “en iyi AP yöntemi” diye bir
çiriniz. kavram, doğrudan yanıtlanması gereken bir soru olmayacak-
5. a Yanıtınız yanlış ise “Bebek ve Çocuk Sağlığı-Anne tır. Tüm AP yöntemleri uygulama kurallarına göre çiftlerin
Sütü ve Özellikleri” konusunu yeniden gözden ge- birlikte uygulaması ile etkilidir. Bu nedenle öncelikle bu çif-
çiriniz. te tüm AP yöntemleri, bunların kullanım koşulları, olumlu
6. e Yanıtınız yanlış ise “Üreme Sağlığı-Aile Planlaması” ve olumsuz yönleri hakkında AP Danışmanlığı konusunda
konusunu yeniden gözden geçiriniz. eğitim almış hekim, ebe veya hemşirece anlatılır. Ardından
7. d Yanıtınız yanlış ise “Üreme Sağlığı-Cinsel Yolla Bula- çiftlerin kendi aralarında konuşmaları sağlanır. AP yöntem-
şan Hastalıklar” konusunu yeniden gözden geçiriniz. leri arasından kendilerine uygun bir veya birkaç seçeneği se-
8. a Yanıtınız yanlış ise “Bebek ve Çocuk Sağlığı-Bağı- çebilirler. Bu durumda bu seçeneklerdeki yöntemler bir kere
şıklama İlkeleri ve Çocukluk Çağı Aşıları” konusunu daha anlatılır. Bu bilgilendirme sonucu çiftlerin AP yönte-
yeniden gözden geçiriniz. mini kendilerinin belirlemeleri sağlanır. Bu görüşmeler aynı
9. e Yanıtınız yanlış ise “Anne ve Çocuk Sağlığı Sağlık Dü- gün içerisinde olabileceği gibi konu hakkında hazırlanan eği-
zeyi Ölçütleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz. tim materyalleri verilerek birkaç görüşme daha yaparak da
10. e Yanıtınız yanlış ise “Bebek ve Çocuk Sağlığı-Bağı- kullanmak istedikleri yöntemi seçebilirler. İkinci yaklaşım,
şıklama İlkeleri ve Çocukluk Çağı Aşıları” konusunu eğer kişilerin gelmeleri mümkünse veya sağlık hizmeti sunu-
yeniden gözden geçiriniz. cularınca bu kişilerle iletişim kurulabilecek ise daha avantajlı
olabilir.
Sonuç olarak kullanılacak AP yönteminin, sağlık hizmet
sunucuları tarafından değil bireyler veya çiftlerin kendileri
tarafından seçilmesi sağlanmalıdır.

Sıra Sizde 2
Toplumda karşılaşılan en önemli sorunlardan birisi anne-
lerin sütlerinin yetmediğini, bebeklerinin bundan olumsuz
etkileneceklerini düşünmeleridir.
Sağlık çalışanı olarak siz öncelikle hekim, ebe veya bu konu
ile ilgili eğitim almış hemşireden yardım alabilirsiniz.
Bununla birlikte sizin de bilmeniz gereken bilgiler şunlardır:
• Eğer annede ciddi bir sağlık sorunu yoksa, anne sütü-
nün azalmasına neden olabilecek alkol, bağımlılık yapı-
cı madde, bazı ilaçlar vb. kullanımı söz konusu değilse,
bebek her ağladığında gece-gündüz yeterli süre her iki
memeden de emziriyorsa, yeterli ve dengeli beslenme ye-
nında yeterli hidrasyonu söz konusuysa normalde anne
sütü salgılanmaması veya az salgılanması diye bir durum
söz konusu değildir. Bu sayılan yapılması ve yapılmaması
gerekenleri bilmelisiniz.
64 Halk Sağlığı

• Anne sütü alan bebekler tombul olmayabilirler ancak Sıra Sizde 4


kesinlikle sağlıklıdırlar. Maalesef toplumumuzda tombul Bir ilimizde nüfus ile ilgili 2015 yılına ait bazı veriler aşağıda
bebeğe karşı bir eğilim vardır. Bunun için gereksiz yere sunulmuştur.
formül mamalara veya ek gıdalara başlanabilmekte hatta
Toplam Nüfus 1,2 milyon
aşırı miktarda da verilebilmektedir. Bebek beslenmesin-
de önemli olan bebeğin sağlıklı olmasıdır. 15-49 yaş kadın sayısı 300 bin

• Anne sütünün yeterli olduğunun göstergeleri vardır. Eğer Gebe sayısı 6000

bebek sadece ilk 6 ay anne sütü alıyorsa, ayda 500 gr – Canlı doğum sayısı 4500
haftada 125 gr ağırlık artışı söz konusuyla günde 6-8 kez Ölü doğum sayısı 4
idrarını yapıyorsa anne sütü yeterlidir. Başka herhangi 0-7 gün arasında ölen bebek sayısı 14
bir gıda vermeye ve endişe duymaya gerek yoktur. 8-28 gün arasında ölen bebek sayısı 9
29-365 gün arasında ölen bebek sayısı 27
Sıra Sizde 3 13-60 ay arasında ölen çocuk sayısı 15
Sağlık hizmetlerinde sağlık kayıtçılığı, verilen hizmetin ka-
litesi kadar önemlidir. Bu nedenle tüm sağlık kayıtları za- Bebek ölüm hızı bir toplumda bir yılda 0-365 gün arasında
manında, eksiksiz, tam, doğru, açık ve ayrıntılı tutulmalıdır. canlı doğup ölen bebek sayısının aynı sürede ve aynı toplum-
Özellikle Sağlık Bakanlığına bağlı tüm sağlık kurumlarında da bir yıldaki canlı doğum sayısına bölümü olup binde olarak
tutulması gereken sağlık kayıtları geniş bir şekilde belirlen- ifade edilir.
miştir. Yine aynı şekilde sağlık hizmetleri veren diğer kamu Buna göre 0-365 gün arası canlı doğup ölen bebek sayısı:
ve özel sağlık kurumları da hem Sağlık Bakanlığı hem geri 14 + 9 + 27=50
ödeme kurumları (SGK, özel sigortalar vb.) hem de kendi ar- Bebek ölüm hızı (binde) = 50 / 4500 X 1000 = Binde 11,1’dir.
şivleri için sağlık kayıtlarını tutmaktadırlar.
Aşı kayıtları da bu nedenle önemli sağlık kayıtlarındandır.
Ülkemizde Sağlık Bakanlığınca güncel bir şekilde oluşturu-
lan ve zaman içerisinde değişiklik olduğunda hemen bunu
ilgili sağlık kurumlarına bildirilen bir aşı takvimimiz vardır.
Bu aşı takviminin özellikle birinci basamak sağlık hizmetle-
rinin sunulduğu Aile Hekimliği Birimleri (AHB), Aile Sağlığı
Merkezleri (ASM) ve Toplum Sağlığı Merkezlerinde (TSM)
hem uygulanması hem de izlenmesi yapılmaktadır. Diğer
sağlık kurumlarında yapılan aşıların da mutlaka İl Halk Sağ-
lığı Müdürlüğü ve TSM’ler aracılığı ile o bebek/çocuğa ait
kayıtların tutulabilmesi, o bebek/çocuğun kayıtlı olduğu aile
hekimine bildirilmesi gerekir.
Aile hekimince o bebek/çocuğa ait tüm aşı kayıtları eletronik
ortamda veya basılı değişik formlar aracılığıyla tutulmakta-
dır. Tutulan bu kayıtlara göre de aileye, bebeğe/çocuğa ait aşı
kartı verilir. Bu kartla aile seyahat ve göç ile farklı bir hekime
veya sağlık kurumuna başvuruda bulunduğunda vb. durum-
larda yapılan aşıların bilinmesi amacı güdülmektedir. Aşı
kartının kaybedilmemesi önemlidir ve bu nedenle bu kart
verilirken aileye bu sıkı sıkı anlatılmalıdır.
Ancak kayıp söz konusu ise bebek/çocuğun kayıtlı olduğu
Aile hekiminden daha önce yapılan aşılar ile yapılacak aşıları
gösteren yeni bir kart düzenlenebilir.
Sonuç olarak sağlık kayıtları düzenli ve doğru tutulmalıdır.
2. Ünite - Üreme Sağlığı, Kadın/Anne Sağlığı ve Çocuk Sağlığı 65

Yararlanılan Kaynaklar
Akın A, Bulut A, Fincancıoğlu N, Gökmen O, Kırcalıoğlu, Özaydın AN, Gül R, Şahin EÖ (çeviri ve çeviri editörleri.
Özalp S, Pekcan H, Tomruk DG. (1994 ilk yayın kurulu). Kontraseptif Kullanımı için Tıbbi Uygunluk Kriterleri.
Gül R, Yakut Y, Örs S, Tüter TT (2005 yayın kurulu). Ulu- (orj.: WHO Medical Eligibility Criteria for Contraseptive
sal Aile Planlaması Hizmet Rehberi. T.C. Sağlık Bakanlığı Use – Fourth Edition A Who Family Planning Corners-
Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü, tone.). UNFPA Türkiye Ofisi ile T.C. Sağlık Bakanlığı
Ankara, 2005. 2011.
Akın A, Özvarış ŞB. Kadın Sağlığı / Üreme Sağlığı ve Aile Özaydın NG, Debay M. Cinsel Sağlık / Üreme Sağlığı Aile
Planlaması. (içinde: Halk Sağlığı Temel Bilgiler. Editör- Planlaması Danışmanlığı Katılımcı Kitabı T.C.Sağlık Ba-
ler: Güler Ç, Akın L.) Cilt 1. Hacettepe Üniversitesi Ya- kanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Mü-
yınları, Hacettepe Üniversitesi Basımevi, Ankara,2012, ss dürlüğü Ankara, 2009.
210-367. Özcebe H. Çocuk Sağlığı. (içinde: Halk Sağlığı Temel Bilgiler.
Anonim. Çocuk Gelişimi ve Eğitimi, Aile Planlaması. T.C. Editörler: Güler Ç, Akın L.) Cilt 1. Hacettepe Üniversi-
Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara, 2014. tesi Yayınları, Hacettepe Üniversitesi Basımevi, Ankara,
Anonim. Trends in maternal mortality: 1990 to 2013. Esti- 2012, ss 370-433.
mates by WHO, UNICEF, UNFPA, The World Bank and Samur G. Anne Sütü. Sağlık Bakanlığı Yayın no: 726. Klasmat
the United Nations Population Division. World Health Matbaacılık, Ankara, 2008.
Organization. 2014. T.C.Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdür-
Arısoy ES, Çiftçi E, Hacımustafaoğlu M, Kara A, Kuyucu N, lüğü. 13.03.2009/7943 tarih ve 2009/18 sayılı Aşı Sonrası
Somer A, Vardar F. Önceden Sağlıklı Çocuklarda Türki- İstenmeyen Etkiler (ASİE) Genelgesi.
ye Ulusal Bağışıklama Çizelgesinde (Ulusal Aşı Takvimi) T.C.Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdür-
Yer Alan ve Almayan Aşılara İlişkin Uygulama Önerileri lüğü. 25.02.2008 6111 tarih ve 2008/14 sayılı Genişletil-
- 2015. J Pediatr Inf 2015; 9: 1-11. miş Bağışıklama Programı Genelgesi.
Bellamy C. Child Health. (içinde: Oxford Textbook of Public Tyler CW, Peterson HB. Family Planning Programs and Prac-
Health. Eds: Detels R, McEwen J, Beaglehole R, Tanaka tices: And Epidemiological Viewpoint. (içinde: Maxcy-
H). Fourth Edition. Oxford University Press. New York, Rosenau-Last Public Health & Preventive Medicine. Eds:
USA. 2002; 1603-1622. Last JM, Wallace RB) 13th edition. Appleton & Lange,
Cross AW. Maternal and Child Health. (içinde: Maxcy- Division of Prentice Hall. USA. 1992; 1099-1112.
Rosenau-Last Public Health & Preventive Medicine. Eds: United Nations Inter-agency Group for Child Mortality Es-
Last JM, Wallace RB) 13th edition. Appleton & Lange, timation (2015). UN IGME Total Under-5 Mortality
Division of Prentice Hall. USA. 1992; 1095-1098. Rate and Infant Mortality Rate database 2015. www.
Gülnar N, Rasekh HE. Cinsel Sağlık / Üreme Sağlığı Cinsel childmortality.org (bağlantı tarihi 8 Kasım 2015).
Yolla Bulaşan Enfeksiyonlar (CYBE) Katılımcı Kitabı Wang S, An L, Cochran SD. Women. (içinde: Oxford Textbo-
T.C.Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planla- ok of Public Health. Eds: Detels R, McEwen J, Beaglehole
ması Genel Müdürlüğü, Ankara, 2009. R, Tanaka H). Fourth Edition. Oxford University Press.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, “2013 Tür- New York, USA. 2002; 1587-1602.
kiye Nüfus ve Sağlık Araştıması” Hacettepe Üniversite-
si Nüfus Etütleri Enstitüsü, T.C. Kalkınma Bakanlığı ve
TÜBİTAK, Ankara, Türkiye. 2014.
Olcay N, Hülya G, Andrzej F, Bundak R, Gökçay G, Darende-
liler F, Baş F. Türk çocuklarında vücut ağırlığı, boy uzun-
luğu, baş çevresi ve vücut kitle indeksi referans değerleri.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 2008; 51: 1-14.
Olsen J, Basso O. Reproductive Epidemiology. (içinde: Hand-
book of Epidemiology. Eds: Ahrens W, Pigeot I). Springer
-Verlag Berlin Heidelberg, Germany, 2005; 1045-1100.
3
HALK SAĞLIĞI

Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
 Yaşlılık ve yaşlanma kavramlarını açıklayabilecek,
 Farklı toplumların yaşlılık algıları hakkında tartışabilecek,
 Yaşlılıkta görülen temel fizyolojik değişiklikleri özetleyebilecek,
 Yaşlı sağlığıyla ilgili temel kavramları yorumlayabilecek,
 Yaşlılıkta görülen sağlık sorunlarını tartışabilecek,
 Halk sağlığı açısından risk grubu olan yaşlıları ayırt edebilecek,
 Yaşlıların sağlığının korunması için alınması gereken önlemleri yorumlayabilecek,
 Kronik hastalık kavramını açıklayabilecek,
 Vücudun çeşitli sistemlerinde ortaya çıkan kronik hastalıklara ilişkin örnekler
verebilecek,
 Yaşlılarda görülen kronik hastalıkları ayırt edebilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.

Anahtar Kavramlar
• Yaşlı • Kronik Hastalıklar
• Yaşlılık • İçerik Haritası
• Yaşlı Sağlığı

İçindekiler

• YAŞLILIK VE YAŞLI SAĞLIĞI


Halk Sağlığı Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar
• KRONİK HASTALIKLAR
Yaşlı Sağlığı ve
Kronik Hastalıklar

GİRİŞ
Her canlı için klasik bir yaşam döngüsü söz konusudur: doğum, büyüme/gelişme ve ölüm.
İnsanlar yaşamlarının farklı dönemlerinde, farklı sağlık hizmetlerine gereksinim duy-
maktadırlar. Farklı yaş dönemleri, halk sağlığı açısından farklı risk gruplarını ifade ede-
bilir. Örneğin, bebek ve çocuklar sağlık hizmetleri için bir risk grubunu oluşturmaktadır.
18 yaş altındaki hastalara sağlık hizmeti sunmak üzere özelleşmiş tıp bilimine pediatri adı
verilir. Doğaldır ki, on sekiz yaşın üzerindeki bireylere sunulan sağlık hizmetleri pediatrik
gruptan farklılık gösterir. Yaş ilerledikçe değişen fizyolojik süreçler ve zaman içinde has-
talıklara zemin hazırlayan etkenlerdeki artış, yaşlıları da bir risk grubu haline getirmiştir.
Yaşlılıkta görülen sağlık sorunları ayrı bir düşünce ve sistematik yaklaşımla ele alınmalı ve
çözümlenmelidir. Yaşlılar için gereksinim duyulan sağlık hizmetlerinin değişen niteliği,
65 yaş ve üstü bireylerin sağlığının korunması ve geliştirilmesi ile ilgilenen geriatri adlı
uzmanlık alanının doğmasına neden olmuştur. Yaşlıların sosyal ve fonksiyonel kapasite-
lerinin sürekliliğinin sağlanmasını ve yaşam kalitelerinin yükseltilmesini hedefleyen bu
disiplin, yaşlının sağlık sorunlarının erken dönemde tanınması, etkin şekilde çözülmesi
ya da kontrol altına alınması gibi konular ile ilgilenmektedir.
İleri yaşlarda sık karşılaşılan kronik hastalıklar yaşlı sağlığı açısından büyük önem
taşımaktadır. Kronik hastalıklar hemen her yaşta görülebilmekle birlikte, ilerleyen yaşın
kronik hastalıkların görülme sıklığını ve bu hastalıklardan kaynaklanan olumsuz etkile-
ri artırdığı bilinmektedir. Hem dünyada hem de ülkemizde sıklıkla karşılaşılan kronik
hastalıklar, bir yandan ciddi sakatlıklara ve ölümlere yol açabilmeleri; diğer yandan da
neden oldukları ciddi ekonomik kayıplar (tanı, tedavi ve rehabilitasyon gibi amaçlar ile
sunulan sağlık hizmetlerinin maliyetleri; işgücü kayıpları vs) nedeniyle önemli bir halk
sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. Bu hastalıklarla mücadelede en etkin yöntem,
hastalık ortaya çıkmadan önce gerekli önlemlerin alınmasını içeren birincil (primer) ko-
runmadır. Hastalığın ortaya çıktığı durumlarda ikincil (sekonder) ve üçüncül (tersiyer)
korumalar ile kişilerin sağlık sorunlarından olumsuz etkilenmelerinin önüne geçilmeye
çalışılır. Halk Sağlığı anlayışı öncelikle birincil ve ardından da ikincil olmak üzere, her üç
korumayı da önemser.
Kitabın bu bölümünde yaşlılık sorunları ve kronik hastalıkların halk sağlığı yönünden
önemi üzerinde durulacaktır.
68 Halk Sağlığı

YAŞLILIK VE YAŞLI SAĞLIĞI

Yaşlılığın Tanımı
65-74 arası yaşlılar “genç yaşlı”, Yaşlılık kronolojik açıdan “65 yaşın üzerinde olmak” olarak tanımlanabilir. 75 ve üzeri
75-84 arası yaşlılar “yaşlı” ve 85
yaş üzeri yaşlılar “ileri yaşlı” olarak
yaşlar bağımlılığa geçiş, 80 ve üzeri yaşlar ise bakım gereksiniminin olduğu yaşlar olarak
gruplandırılırlar. kabul edilmektedir.
Yaşlılık sosyal açıdan “insanın bağımsız konumundan bağımlı duruma geçmesi” ve yasal
açıdan da “kazanç sağlayan işten emekli olması”dır. Fizyolojik açıdan değerlendirildiğinde
ise yaşlılık kişinin bedenindeki fizyolojik dengesinin bozulmasına, günlük yaşamındaki iş-
lerde veriminin düşmesine ve hatta sağlığın bozulmasına yol açan, vücudun yaygın yapısal
yıkımı ve hasarlanması sonucu ortaya çıkan durumdur.

Tarihsel Süreçte Yaşlılık veYaşlanma


Yaşlı insandan ve onun saygınlığından söz eden bilinen ilk eser Homeros’un “İlyada ve
Odysseia” adlı eseridir. Bu eserde yaşlı Nestor karakteri, sözü dinlenen ve bilge bir kişilik
olarak tasvir edilmiştir. Benzer şekilde Sophokles de 89 yaşında iken yaşlı insanı “bil-
ge” olarak tanımlamakta ve öğütlerine kulak verilmesi gerektiğini belirtmektedir. Eflatun
(Platon, 81 yaşında) ise bilinçli yaşanan gençliği
Şekil 3.1
iyi bir yaşlılığın anahtarı olarak vurgulamıştır ki
Yaşlılık Ayrıcalıksız bu, sağlıklı yaşlanma açısından bugün bile geçerli
Her Canlıda Görülen,
Tüm İşlevlerde olan bir ilkedir. Bu arada Çiçero da “yaşlılık, atıl
Azalmaya Neden bir yaşam dilimi değildir; aksine bir insan yaşlı-
Olan Süreğen, lığında da önemli başarılara imza atabilir” diye-
Evrensel Bir Süreçtir
rek yaşlıların da topluma bir şeyler katabileceğini
vurgulamıştır.
Ancak Aristotales Rhethorik adlı eserinde
“Hastalığı, erken gelen bir yaşlılık; yaşlılığı ise do-
ğal bir hastalık” olarak tanımlar. Bu tanım, yaşlı-
lığın toplumda negatif algılanışına ilişkin iyi bir
örnektir.
Yaşlılıkla ilgili tarihsel süreçte göze çarpan
birkaç noktayı bu şekilde vurguladıktan sonra,
İnsanlar yaşlılıklarında da üretken yaşlılığın zaman içinde nasıl değiştiğine bakalım. Örneğin Antik Çağda sadece 100 insan-
olabilirler. Örneğin Mimar Sinan,
Süleymaniye Camii’ni 70 yaşından
dan 1 tanesi 60 yaşına ulaşabiliyordu. Bir Romalı askerin ortalama ömrü 22 yıl kadar kısa
sonra, Selimiye Camii’ni ise 86 idi. Yirminci yüzyılın başlarına kadar Avrupa’da ortalama yaşam süresi 50 yılı geçmemiş-
yaşında tamamlamıştır. Galileo, ti. İyi koşullarda yaşayıp yaşlanma şansını yakalayabilenler sadece krallar, devlet adamları,
Ay’ın günlük ve aylık çizimlerini
73 yaşında yapmış; Goethe, en filozoflar ve yüksek rütbeli subaylardı.
büyük eseri Faust’u ölümünden 1900’lü yıllardan itibaren bilimsel ve teknolojik ilerlemeler sonucu yaşam süresi toplu-
bir yıl önce yani 82 yaşında
bitirmiştir. Nobel ödüllü Albert mun diğer kesimlerinde de uzamıştır. 1950’li yıllarda doğumda beklenen yaşam süresinin
Schweitzer ise 88 yaşına rağmen gelişmiş ülkelerde 65 yıl, az gelişmiş ülkelerde ise sadece 42 yıl olduğu bildirmiştir. 2010-
Afrika hastanelerinde durmaksızın
çalışarak ameliyat yapmış olan bir 2015 yılları arasında ise aynı ülkeler için doğumda beklenen yaşam süreleri artarak 78 ve
Alman hekimidir. 68 yıla ulaşmıştır. Burada altı çizilmesi gereken bir konu da gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler
arasındaki farkın azalmış olmasıdır. Yakın bir gelecekte, 2045-2050 yılları arasında, yaşam
sürelerindeki uzamanın artması ve söz konusu farkın daha da azalması beklenmektedir.
Bu tarihlerde doğumda beklenen yaşam süresinin gelişmiş ülkelerde 83 yıla, gelişmekte
olan ülkelerde ise 75 yıla ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Yaşam süresinin uzaması toplumların nüfus yapısının da değişime uğramasına neden
olmaktadır. Dünyada 1990 yılında 60 yaş üzeri nüfusun oranı % 9,2 iken bu oran 2013’te
% 11,7’ye ulaşmıştır. 2050 yılında ise % 21,1’e ulaşacaktır. Bu veri 2013 yılında 841 milyon
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 69
olan 60 yaş üstü birey sayısının, 2050 yılında iki milyara çıkacağı anlamına gelmektedir.
Üçte ikisi gelişmekte olan ülkelerde bulunmak üzere, 2047 yılında yaşlı sayısının çocuk
sayısından ilk kez daha fazla olacağı öngörülmektedir. Benzer şekilde 80 yaş üstü nüfusta
da ciddi artışlar beklenmektedir. Yaşlı nüfusta baskın olan kadınlardır. 2013 yılında 60 yaş
üstündeki 100 kadına karşılık 85 erkek, 80 yaş üstünde ise 100 kadına karşılık 61 erkek
bulunduğu bildirilmektedir.
Tüm diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de yaşlılık oranı değişmektedir. Türkiye’de Yaşlı nüfusu dünyada ve
ülkemizde giderek artmaktadır.
1935 yılında 628 bin olan 65 yaş üstü (%3,9) birey sayısı, 1970’de 1.565.696’ya (%4,4), 2000’de
3.858.949’a (%5,7) ve 2014 yılında ise 6.192.962’ye (%8,0) ulaşmıştır. Ülkemizde 2014 yılın-
da 65 yaş üstünde 2,700 milyon erkek ve 3,493 milyon kadın bulunduğu belirlenmiştir. 2050
yılında bu rakamların toplamının 12 milyonu aşacağı tahmin edilmektedir.

Yaşlılık Algısı ve Toplumun Yaşlıya Bakışı


Her toplumda ve kültürde yaşlıya bakış ve yaşlılık algısı farklıdır. Bazı toplumlarda yaşlı Çekirdek aile anne-baba ve
evlenmemiş çocuklardan oluşan
aktif olan, üreten, topluma faydası devam eden, toplumla bütünleşen ve bakıma muhtaç ailedir. Geniş aile ise anne-
ya da atıl olmayan bireydir. babanın evli çocukları ve onların
Bizim gibi geleneksel yapının etkisi altındaki bazı toplumlarda ise yaşlı, çevresinden aileleri, dede, nine, dayı, hala,
teyze, amca ve onların çocukları
sevgi ve saygı gören, önemsenen, sözü dinlenen ancak kendisinden toplumsal anlamda bir gibi çok sayıda kişi ile hep birlikte
üretim beklenmeyen bir bireydir. Böyle toplumlarda “artık ölüme yaklaşmış olan bu insa- yaşadığı aile tipidir.
nın son günlerinde/demlerinde çalışmaması ve yorulmaması gerekir; bakımı üstlenilmeli,
gönlü hoş tutulmalı ve hayır duası alınmalıdır” düşüncesi hâkimdir. Bir yandan fizyolojik
işlev kayıpları, diğer yandan da sıklıkla gözden kaçırılan patolojik sağlık sorunları yaşlıyı
yürüme, yeme-içme gibi temel günlük etkinliklerinde bile sorun yaşayan, bakıma muhtaç
ve çevresine bağımlı bir hale getirmektedir. Yaşam kalitesi önemli ölçüde düşen yaşlı kişi
artık hiçbir şeyden memnun olmayan, mutsuz ve hatta etrafındakilere sıkıntı oluşturan
biri haline geldiğinden zamanla sosyal ilişkileri de kısıtlanır. Çevresindeki insanların ve
toplumun “çok fazla yorulmamasını” istediği yaşlı insan, artık yalnızlığa itilmiştir ve yavaş
yavaş ölüme hazırlanmaktadır.
Eskiden tüm akrabaları ile aynı mahallede tüm evli çocukları ve torunları ile aynı evde
yaşayan yaşlılar bu yalnızlık ve geri plana itilmişlik duygusu içinde değillerdi. Tam tersine
onlar sözü dinlenen, son kararı veren bilge kişi durumundaydılar. Ancak yirminci yüz-
yıldan itibaren tüm toplumlarda görülen sosyal, kültürel ve ekonomik değişimler bizim
toplumumuzda da etkili olmuştur. Evlenen çocukların çeşitli nedenlerle başka illere ya
da ülkelere göçleri geniş aile yapı-
Şekil 3.2
sını kökten değiştirmiş, toplumda
çekirdek aile yapısı hâkim olma- Yaşlı Bireyi “Kendini
Yaşlı Olarak Kabul
ya başlamıştır. Çekirdek ailelerin Ettiği Nokta”dan
“yaşlı bakımı üstlenmeyen” tutum- Uzaklaştırmak,
ları nedeniyle yaşlılık sorunları bi- Yaşamına Yıllar ve
Yıllarına Da Kaliteli
zim toplumuzda da boyut ve biçim Yaşam Katmak
değiştirmiş durumdadır. Gerekir
Bu çerçevede, günümüzde halk
sağlığı açısından toplumun ve sağ-
lık hizmeti sunucularının yaşlılığa
bakışının farklılaşması gerektiği
ortadadır. Yani yaşlıya bakım sağ-
lamanın ötesinde, ona toplumla bütünleşme, kaybolan statü ve rollerin yeniden kazanı-
mı, işlevlerin artırılması ve boş zamanların etkili değerlendirilmesi gibi konularda destek
olunmalıdır.
70 Halk Sağlığı

Toplumdaki her insan için üretken, başarılı ve bağımsız bir yaşlanma hedeflenmelidir.
Bunun ölçütleri ise yaşam süresinin uzunluğu, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir
iyilik, bilişsel ve sosyal açıdan yeterlilik, kendisi ve toplum için ürettikleri ile yaşamaktan/
yaşamdan keyif alma düzeyinin yüksekliğidir.

Yaşlılıkta Görülen Fizyolojik Değişiklikler


Yaşlanma ile birlikte vücut hücre, doku, organ ve sistemlerinde genellikle geriye dönüşü
olmayan yapısal ve işlevsel aksaklıklar söz konusu olmaktadır. Bunun sonucunda yaşlılar-
da sağlık-hastalık ayırımını yapmak zorlaşmaktadır. Bu nedenle sağlık hizmeti sunucula-
rının bu değişiklikleri bilmesi ve topluma yönelik eğitimlerde konu ile ilgili doğru bilgi ve
yaklaşımlara değinmesi önemlidir.
Yaşlılıkta görülen fizyolojik değişiklikler ve sonuçları aşağıda özetlenmiştir.

Vücut Yapısı ve Bileşimlerindeki Değişiklikler


Yaşlılıkta kas kitlesinde, vücut sıvılarında, yağ dokusunda ve plazma albumininde azalma
olmaktadır. Yaşlılarda yıllar içerisinde ağırlık kaybı ve boy uzunluğunda kısalma olabil-
mektedir. Bu nedenlerle yaşlı şişman olsa bile güçsüz, en küçük miktarlarda da olsa su ve
kan kayıplarına dayanıksız ve enfeksiyon hastalıklarına dirençsizdir.

Kalp-Damar / Dolaşım Sistemindeki Değişiklikler


Vücut herhangi bir stresle karşı Yaşlılıkta kalbin dakikadaki atım hızı ile kalp kasının kasılma gücü azalır. Damar esnekliği
karşıya kalınca kanı ve oksijeni
yaşamsal doku ve organlara
azalır, damar duvarı kalınlaşır, damar direnci artar. Bu nedenlerle yaşlı insanın nabız sayısı
gönderebilmek için çaba azalmıştır, nabzı hafif yani çok da dolgun olmayan şekilde hissedilir. Yaşlı çok kolay kalp
gösterir. Bunun için adrenalin yetmezliğine girebilir, kan basıncı yani tansiyonu yükselmiştir. Kalp büyümesi görülebilir.
adı verilen hormon salgılanır.
Böylece damarlarda kasılma Strese yanıtta azalma olur. Böbrek ve beyin gibi yaşamsal önemi olan organların beslen-
(vazokontraksiyon) ve kalp hızında mesi azalır. Bu nedenle bu organların işlevlerinde de azalamalar ve bozulmalar oluşur.
artış olur. Yaşlılarda adrenalin
salgılanması yavaş ve azdır, ayrıca
kardiyovasküler sistemdeki yapısal Solunum Sistemindeki Değişiklikler
değişiklikler nedeniyle adrenalin Yaşlılıkta akciğerlerde kollojen liflerin esnekliğinde azalma olur, akciğerlerin hacmi azalır
yavaş ve zayıf etki gösterebilir.
ve göğüs kafesi küçülür. Bu nedenle akciğerlerden kana oksijen geçişi, kandan da karbon-
dioksitin akciğerler yoluyla atılması azalır. Bronş adını verdiğimiz solunum yollarının içe-
risinde bulunan, aşağıdan yukarıya hareket ederek solunum yolunu temizleyen fırçamsı
yapıların (siliyaların) sayı ve işlevleri azalır. Bu nedenlerle yaşlıda kolayca nefes darlığı ve
solunum güçlüğü ortaya çıkabilir. Solunum yolu enfeksiyonlarının görülme sıklığı artar,
süresi uzar hatta ölüme neden olacak kadar ağır seyredebilir.
Yaşlı gençliğinde sigara içmişse ve/veya içmeye devam ediyorsa ya da daha önce tozlu
ortamlarda çalışmışsa akciğerinde kronik obstruktif akciğer hastalığı (KOAH), hatta ak-
ciğer kanseri bile gelişebilir.

Sindirim Sistemdeki Değişiklikler


Yaşlılıkta diş sayısı azalır. Yaşlı insan bazı gıdaları zor yutar ve kuru gıdalarla beslenemez.
Besinleri çok kolay aspire edebilir (yiyeceklerin ve suyun yemek borusu yerine soluk bo-
rusuna kaçması) ve bu nedenle boğulmalar görülebilir.
Yaşlılar geç acıkırlar. Az yerler ve bu nedenle zayıflayabilirler. Yeterli ve dengeli beslen-
meyen yaşlıda vitamin, mineral, enerji ve protein eksiklikleri görülebilir. Kolayca kabız olur-
lar. Kabızlık anal fissür veya hemoroide, sonuçta ağrı ve kanamaya neden olabilir. Bu ağrı
ve kanamanın nedeni daha önce var olan hemoroide bağlanırsa daha sonra gelişen kolon
(kalın bağırsak) kanserinin atlanmasına neden olabilir. Yaşlılarda görülen bulantı, kusma ve
ishaller de önemsenmelidir. Çok basit nedenlerle meydana gelebilen bu tür sorunlar sonucu
görülen düşük düzeydeki su ve mineral kayıpları bile koma, şok ve ölümlere neden olabilir.
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 71
Yaşlılıkta tükrük ve mide salgıları başta olmak üzere tüm sindirim sistemi salgıları ve
enzimleri azalır. Özefagus hareketleri yavaşlar, mide ve bağırsaklar daha geç boşalır. Yaşlı-
larda alınan gıdalar daha az ve daha uzun sürede emilir. Karaciğer de yaşlanmayla küçülür
ve yağlanma görülebilir. Karaciğer enzimlerinde azalma olur. Bu azalma besin ögelerinin
ve diğer maddelerin vücutta kullanılmasını ve atılmasını olumsuz yönde etkiler. Bu ne-
denle yaşlılara verilecek bazı ilaçların dozu erişkin dozdan düşük olmak zorundadır.

Merkezi ve Periferik Sistemdeki Değişiklikler


Yaşlılarda dolaşım sistemindeki bozukluklara bağlı olarak kan akımı azalabilir. Bundan
en çok ve en hızlı beyin ve sinir dokusu etkilenir. Bu nedenle yaşlıda bellek kaybı ve ko-
ordinasyonda azalma olur. Yaşlılarda beyin kan akımının azalmasına bağlı olarak görülen
bellek sorunlarının önemli bir özelliği vardır. Yaşlı insan yakın geçmişini, örneğin birkaç
gün önce yaptıklarını unutur ama uzak geçmişini, örneğin çocukluk anılarını, hatırlar.
Çevresindekiler yaşlının bu durumunu “dün yediğini unutttu, ama çocukluğunda yaptığı
yaramazlıkları bile hatırlıyor. Yani işine geleni hatırlıyor, işine gelmeyeni unutmuş gibi
yapıyor” biçiminde yanlış yorumlayabilirler. Oysa bu durum davranışsal bir sorun değil,
tamamen fizyolojik bir durumdur. Yaşlılar duygu durum bozukluklarına da yatkındırlar.
Örneğin yaşlı insan kolayca depresyona girebilir.
Yaşlılıkta periferik sinir sisteminde sinir iletim hızı azalır, reflekslerde yavaşlama gö-
rülür. Bu nedenlerle duyusal algılama sorunu yaşayan yaşlılarda yanma ve donma riski
daha yüksektir. Yaşlı insanlar kendini korumakta zorlandıkları için kaza geçirdiklerinde
daha ağır yaralanabilirler. Bu nedenle bazı ülkelerde bazı yaşlardan sonra trafiğe çıkmanın
yasaklanması / ehliyetin iptali gibi önlemler alınmaktadır.

Komşunuzun 78 yaşında yaşlı bir annesi var. Size “annemiz son zamanlarda çok ilginç. Dün
yediğini unutuyor, ama çocukluğunda tarladan kopardığı elmaları hatırlıyor. Sanki bizi saf 1
yerine koyuyor” diye dert yanıyorlar. Komşunuza neler söylemelisiniz?

Üriner Sistemdeki Değişiklikler


Yaşlılıkta yine dolaşım sisteminde görülen değişiklikler nedeniyle böbrekler de etkilenir.
Böbrek kan akımı azalır. Yaşla birlikte böbreklerde su ve elektrolit dengesini sağlayan nef-
ron adı verilen yapıların hem sayıları hem de işlevsel kapasiteleri azalır. Bunun sonucunda
böbreğin temel işlevi olan kanı süzme fonksiyonu azalır ve yavaşlar. Bu nedenlerle böb-
rekler daha az idrar yapar. Kanda süzülüp atılması gereken zararlı maddelerin ve bazı
ilaçların idrarla atılması gecikir. Bu maddelere bağlı sağlık sorunları da ortaya çıkabilir.
Erkeklerde prostatta büyüme nedeniyle yaşanan sorunlarda kadınlar da ise pollakü-
ri, noktüri, üriner inkontinans, disüri ve üriner sistem/idrar yolu enfeksiyonlarında artış
görülebilir. Hem kadınlar hem de erkekler bu nedenlerle idrara gitmemek için daha az
su içme eğilimine girerler. Bu nedenle yaşlılarda ciddi anlamda dehidratasyon (vücudun
susuz kalması) ve elektrolit bozuklukları görülebilir.

Endokrin Sistemdeki Değişiklikler


Yaşlılıkla birlikte kadın ve erkeklerde birçok hormonda azalma görülür. Kandınlarda ka-
dınlık homonları 40’lı yaşların sonlarında azalır ve mensturel kanamalar sonlanır (meno-
poz). Erkeklerde de androjenik hormonlarda azalmaya bağlı olarak erkeklik organında
sertleşme sorunları ortaya çıkar. Pankreastan salgılanan ve kan şekerini düzenleyen bir
hormon olan insülinin azalmasına bağlı olarak kan şekeri düzeyinde yükselmeler görülür.
72 Halk Sağlığı

Bağışıklık Sistemindeki Değişiklikler


Bağışıklık sistemi zayıflar. Bu nedenle başta enfeksiyon hastalıkları olmak üzere hasta-
lıkların görülme sıklıkları, süreleri ve şiddetleri artar. Vücudun hastalıklara karşı yanıtı
yaşamı tehdit edici ölçüde olabilir.

Kas ve İskelet (Hareket) Sistemindeki Değişiklikler


Kas ve iskelet sistemi erişkinlikte yapılan işlerin niteliği ve ağırlığına göre en çok etkilenen
sistemlerden birisidir. Kemik kütlesinde azalma, kemik dansitesinde (yoğunluğu) azalma,
kemik ve eklem bozuklukları görülür. Kas kütlesinde de azalma nedeniyle kişinin boyu
kısalır. Ağırlık kaybı nedeniyle zayıflama söz konusudur. Yaşlıların zaman içerisinde en
çok yakındıkları sağlık sorunları bu sisteme aittir ve yapılacaklar maalesef çok kısıtlıdır.

Duyu Organlarındaki Değişlikler


Gözde katarakt, glokom, presbiyopi denilen kırma kusuru, makula dejenerasyonu, Diabe-
tes mellitus (DM) ve/veya hipertansiyona bağlı retinopati yaşla birlikte artar. Prebiakuzu
denilen fizyolojik işitme kaybı söz konusudur. Yaşlı insanda koku alma işlevi azalır ve
kokuları ayırt etmekte zorluk görülebilir.

Halk Sağlığı Açısından Risk Grubu Olan Yaşlılar


Halk sağlığı açısından diğer yaşlara göre yaşlılık bir risk grubudur. Çok yaşlı olan (75 yaş
üzeri), bir ya da daha fazla kronik hastalığı olan, hareket kısıtlılığı bulunan, sosyal gü-
vencesi olmayan, çocuğu olmayan, huzurevinde, yalnız ya da izole (tek ya da karı-koca)
yaşayan yaşlıların yakından izlenmesi gerekir.

Yaşlılıkta Görülen Sağlık Sorunları


Yaşlılıktaki hastalıklarla ilgili en Yukarıda anlatılan fizyolojik değişiklikler ile patolojik değişiklikler arasında çok küçük
büyük sorunlardan birisi bildirim
eksikliğidir. Yaşlılıktaki sağlık
farklar vardır. Bu nedenle yaşlılıkta görülen sağlık sorunlarını inceleyen, bu sorunların
sorunları bu nedenle buzdağı ortadan kaldırılması için çalışan ve “Geriatri” adı verilen bir tıp bilimi ve uzmanlık alanı
(iceberg) olarak kabul edilir. ortaya çıkmıştır.
Suyun altındaki görünmeyen
kısım, üstte görünen kısma göre Yaşlıların (65 yaş üzeri) %90’ının genellikle bir kronik hastalığı olup bunların %35’
çok daha büyüktür. inde iki, %23’ünde üç ve %15’inde dört ya da daha fazla hastalık bir arada bulunmaktadır.
Bu sağlık sorunlarının da kendi içerisinde bazı özellikleri vardır:
• Yaşlılıkta görülen hastalıklar belirtisiz seyredebilir.
Hastalıkların klasik semptomlarının olmayışı ve non-spesifik belirtilerle ortaya
çıkması çok yaygındır. Göğüs ağrısı olmadan miyokard infarktüsü, öksürük ol-
maksızın pnömoni, yalnızca konfüzyon veya iştahsızlıkla belirti veren akut karın
ağrısı tabloları, ateşsiz seyreden sepsis olayları hiç de az değildir.
• Hastalıkların belirtileri karışabilir.
Midesinde ülser olan bir kişide de koroner kalp hastalığı olan kişide de aynı bölge-
de ağrı görülebilir.
• Tedaviler karışabilir.
Bir hastalığın tedavisi için kullanılan ilaç ile eş zamanlı olarak görülen diğer bir
hastalığı tedavi etmek için kullanılan ilaç etkileşim gösterebilir. Bu durumda ilaç-
lar birbirlerinin etkilerini azaltabilir (ters etki, antagonist etki) ya da artırabilirler
(sinerjistik etki).
• Tedaviler başka sağlık sorunlarına neden olabilir.
Örneğin eklemlerinde dejenerasyon oluşan bir ülser hastasına eklem sorunları için
verilen bir ilaç gastrointestinal tahrişe ve mide kanamasına neden olabilir.
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 73
• Bir hastalık diğerinin seyrini hızlandırabilir.
Sol kalça osteoartriti olan bir yaşlının sağ ayak bileğinde oluşan bir ağrı nedeniyle
sol tarafına fazlaca yüklenmesi, o bölgedeki osteoartritin artmasına ve ağrının şid-
detlenmesine neden olabilir.
• Hastalıklar üst üste gelebilir.
DM olan birisinde zamanla dolaşım sistemindeki hasarlanmalara bağlı olarak kro-
nik böbrek yetmezliği gelişebilir.

Yaşlıların Sağlığının Korunması İçin Yapılacak Uygulamalar

Primer (Birincil) Koruma Önlemleri


• Yaşlıların yalnızlıktan korunması gerekir.
• Egzersiz programları ile hem kas-iskelet sistemi sorunlarının hem de tromboem- Ergonomi insan çevresinin, insanın
bolik olayların önlenebileceği unutulmamalıdır. bedenine ve hareketlerine uygun
şekilde düzenlenmesi demektir.
• Yaşlılar sindirim sistemlerine ve mevcut hastalıklarına uygun besinler ile yeterli ve
dengeli şekilde beslenmelidirler. Burada yaşlının kişisel lezzet anlayışı ve beklentisi
göz önünde bulundurulmalıdır.
• Kazalardan korunmak için eğitim verilmelidir.
• Yaşlıların uygun zamanlarda Hepatit B, grip, tetanoz, meningokok ve pnömokok
gibi aşılar ile bağışıklanmaları sağlanmalıdır.
• Yaşlının kullandığı oda, çalışma salonu, banyo, mutfak, merdiven ve bahçe gibi
alanlar ve buralarda kullandığı tüm araç ve gereçler ergonomik olmalıdır.

Sekonder (İkincil) Koruma Önlemleri


• Yaşlılar doktor ve sağlık personeli kaynaklı tıbbi ve iyatrojenik hatalardan korun-
malıdır. Fizyolojik değişiklikler ve sağlık sorunlarındaki farklılıklar nedeniyle tanı
ve tedavi işlemleri dikkatlice yapılmalıdır. Bu amaçla yaşlılar çok sıkı izlenmeli,
tanı koymak için birkaç defa muayene ve kontrol yapılmalı, uygun tetkikler kulla-
nılmalıdır.
• İlaç etkileşimleri ve ilaçların yan etkileri nedeniyle yaşlılarda fazla ilaç kullanımın-
dan kaçınılmalıdır. İlaçlara düşük dozda başlanmalı, yavaş yavaş doz artımı yapıl-
malıdır.
• Hem yaşlı hem de yaşlının bakımını üstlenen kişiler uygulanacak tedavi ve kullanı-
lacak ilaç/ilaçlar hakkında (doz, uygulama şekli, beklenen etki ve yan etkiler, varsa
dikkat edilmesi gereken diğer konular) yeterince bilgilendirilmelidir.
• Sigara ve alkol gibi alışkanlıklar tedavi edilmelidir.
• Kadında meme ve rahim, erkekte de prostat olmak üzere erken dönemde tanı ko-
nulabilen kanserlerin taramaları yapılmalıdır.
• Görme ve işitme taramaları yapılmalıdır.
• Nöropsikiatrik incelemeler ve taramalar yapılmalıdır.
• Anemi taramaları yapılmalıdır.

Tersiyer (Üçüncül) Koruma Önlemleri


• Gereksinim duyan yaşlılarda görme için gözlük, işitme için işitme cihazı kullanımı
sağlanmalıdır.
• Diş ve çiğneme sorunu olanlar için diş protezi sağlanmalıdır.
• Kas-iskelet sistemi sorunları için kaymayan baston, koltuk değnekleri, yürüteçler
ve tekerlekli sandalyeler sağlanmalıdır.
• Yaşlıların üretken olmalarını sağlamak için çalışma alanları ve fırsatları oluşturul-
74 Halk Sağlığı

malıdır. El işi, bahçe işi, resim, maket yapımı, kitap/yazı yazma, fotoğraf çekme
gibi hem iş hem hobi olabilecek aktiviteler planlanmalı ve yaşlıların bu aktivitelere
katılımları sağlanmalıdır. Gelir getirici işlerde çalışmaları teşvik edilmelidir.
• Topluma uyumlarının sağlanması için toplumsal işlerde görev ve sorumluluklar
verilmelidir.
Şekil 3.3
Yaşlının Duyusal
Kusurları ve Hareket
Kısıtları İçin Gerekli
Cihaz ve Araçların
Sağlanması Tersiyer
Koruma Önlemleri
Arasında Yer Alır

Yaşlı Sağlığı İçin Öncelikli Alanlar


Yaşlı sağlığı için öncelikli alanlar şunlardır:
• Yaşlıların bağımsız olarak yaşamlarını sürdürebilecek olanakların sağlanması
• Toplumla ilişkilerinin artırılması ve sosyal aktivitelere katılımlarının desteklenmesi
• Kendi kendilerine yeterli olmalarının sağlanması
• Bireysel ve toplumsal açıdan üretkenliklerinin desteklenmesi
• Sosyal izolasyon ve toplumsal dışlanmanın önlenmesi
• Bedensel etkinliklerinin artırılması
• Yaşlı bireyler için gerekli aşıların yapılması
• Hastalıkların önlenmesi, yaralanmaların azalması, düşmelerin önlenmesi
• Ruhsal, sosyal, bilişsel, cinsel sağlıklarının korunması
• Yaşlılara yönelik kötü muamelenin ve istismarın önlenmesi
• Saygınlıklarının korunması ve yaşamlarını insanlık onuruna yakışır şekilde devam
ettirmelerinin sağlanması
• Yaşlı bakımı için aile ve toplum desteğinin sağlanması ve bu yönde politikalar oluş-
turulması
• Demans ve uzun süren palyatif bakım hastalarını da kapsayan hizmetlerin niteliği-
nin artırılması
• Evde bakım hizmetlerinin geliştirilmesi için kamusal mekanizmaların güçlendiril-
mesi
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 75
• Sağlık ve sosyal hizmet sunulan kurumların geriatri ve gerontoloji açısından kapa-
sitelerinin geliştirilmesi
• Sağlık hizmetleri sunumunun “yaşlı dostu” olacak şekilde geliştirilmesi.

Sizce yaşlılık ve yaşlılıkta görülen sağlık sorunlarının halk sağlığı sorunu olarak kabul edil-
mesinin nedeni nedir? 2

Ünitemizin buraya kadar olan kısmında yaşlılık, yaşlılıkta görülen fizyolojik deği-
şiklikler, yaşlıların genel sağlık sorunları, yaşlı sağlığı için öncelikli alanlar ve yaşlıların
sağlığının korunması için alınması gereken önlemler ile ilgili temel bilgilerimizi gözden
geçirdik. Bundan sonraki bölümde ise yaşlılık döneminde sıklıkla karşılaşılan ve gerekli
tedavi yöntemleri uygulanmazsa hastaların yaşam kalitelerini önemli ölçüde düşüren bazı
kronik hastalıklardan söz edeceğiz.

KRONİK HASTALIKLAR
Tedavi olanakları sınırlı olan, tam olarak tedavi edilemeyen ve iyileşme göstermeyen uza- “Kronik hastalıklar” ifadesinde
kronik sözcüğü hastalığın yavaş
mış durumlara “süreğen”, “müzmin” hastalık anlamında “kronik hastalık” denilmektedir. gelişen ve süreklilik gösteren
Kronik hastalıkların insidansının hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde demog- bir özellikte olduğunu ifade
rafik ve epidemiyolojik dönüşüme bağlı olarak hızla arttığı görülmektedir. Sağlığa ayrılan etmektedir.

bütçenin önemli bir bölümü bazen yaşam boyu sürebilen bu hastalıkların tedavisi için
kullanılmaktadır. Küresel Hastalık Yükü 2013 verileri kronik hastalıkların günümüzün ve
geleceğin en önemli sağlık sorunları arasında olduğuna işaret etmektedir.
Kronik hastalıklar dünyada bütün yaş grupları arasında yaygın olmakla birlikte çoğu
kronik hastalık daha çok ileri yaşlarda görülmektedir. Bu nedenle kronik hastalıklar deni-
lince akla yaşlılar gelmektedir. Bu, bir yönüyle doğru olmakla birlikte diğer yaş grupların-
daki kronik hastalıkların göz ardı edilmesine neden olabilmektedir.

Kronik hastalıkların yaşlı bireylerde daha sık görülmesinin nedeni ne olabilir? Tartışınız.
3
Aslında birçok kronik hastalığın gelişimi bebeklik ve çocukluk dönemindeki değişik
faktörlere maruziyet ile ilişkilidir. Örneğin ileri yaşlarda görülen obezite, hipertansiyon
ve DM gibi hastalıklar, kişinin bebeklik ve çocukluk dönemindeki beslenme ve fizik ak-
tivite durumları ile yakından ilişkilidir. Benzer şekilde sigara içmeyen bir bireyde gelişen
KOAH’da, çocukluğundan beri iç ve dış ortam hava kirliliğine maruz kalanlarda daha
sıktır.
Aşağıda, sık karşılaşılan bazı kronik hastalıklar hakkında özet bilgiler sunulmuştur.

Kardiyovasküler Hastalıklar

Hipertansiyon
Hipertansiyon sistemik arteriyel kan basıncının (tansiyon) normal sınırların üzerinde
olmasıdır. Tansiyon milimetre civa (mmHg) olarak ifade edilir. Onbeş dakikalık bir din-
lenmeden sonra ölçülen yetişkin bireydeki sistolik kan basıncının (büyük tansiyon) 120
mmHg, diastolik kan basıncının (küçük tansiyon) ise 80 mmHg değerleri normal olarak
kabul edilmektedir. Sistolik kan basıncının 140 mmHg ve/veya diyastolik kan basıncının
90 mmHg’nin üzerinde olduğu durumlar “hipertansiyon” olarak değerlendirilmektedir.
Hipertansiyona sessiz ölüm de denilmektedir. Çünkü zamanla kalp, beyin, böbrek ve göz
gibi yaşamsal öneme sahip organların damarlarında geri dönüşümsüz hasarlara neden
olarak akut miyokard infarktüsü (kalp krizi), sol ventrikül yetmezliği, serebrovasküler ka-
nama, böbrek yetmezliği ve retinopati gibi sorunlara yol açmaktadır.
76 Halk Sağlığı

Kişinin yaşı, cinsiyeti ve ırkı hipertansiyon sıklığı konusunda belirleyici etkenlerdir.


Örneğin siyah ırk ve dişi cinsiyet hipertansiyon riskini artıran faktörlerdir. Yaşın hipertan-
siyon gelişimindeki etkisi ise damarlarda yaşlanmaya eşlik eden esneklik kaybı ile açıkla-
nabilir. Hipertansiyon gelişiminde sedanter yaşam tarzı, aşırı yağlı ve tuzlu diyet ve kronik
stres gibi faktörlerin katkısı da yadsınamaz.
Hipertansiyon’un primer (esansiyel) ya da sekonder olmak üzere iki tipinden söz edi-
lir. Olgularının % 95’i etiyolojisi bilinmeyen primer olgulardır. Hipertansiyon olgularının
ancak %5’inde böbrek hastalığı, endokrin hastalıklar ya da ilaç kullanımı gibi nedenlere
bağlı olarak ortaya çıkan sekonder hipertansiyon söz konusudur. Her iki hipertansiyon
çeşidine de her yaşta rastlanabilmekle birlikte aterosklerotik renal arter stenozu ve ilaç
kullanımıyla oluşan hipertansiyon gibi sekonder hipertansiyon olgularının görülme sık-
lığı geriyatrik popülasyonda daha fazladır. Sadece sistolik kan basıncında görülen yüksel-
me ile karakterize “izole sistolik hipertansiyon” insidansının da geriyatrik hastalarda daha
yüksek olduğu rapor edilmiştir.
Dünyada hipertansiyon prevalansı %50’lere kadar varan ülkeler vardır. Hipertansiyon
Ülkemizde, hipertansiyon ülkemizde de yaygın bir sorundur. Türkiye’de 2010 yılında yapılan Diyabet, Hipertansi-
görülme sıklığı yüksek olmasına
rağmen, hastaların yalnızca %40’ı
yon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans (TURDEP II) çalışmasında hiper-
hastalığının farkındadır. tansiyon prevalansı kadınlarda % 32,3, erkeklerde ise % 30,9 bulunmuştur. Yani ülkemiz-
de her 3 erişkinden 1’i hipertansiyon hastasıdır. Yaşın ilerlemesi ile hipertansiyon sıklığı
artmaktadır. Örneğin ülkemizde 65 yaş üstü erişkinlerde hipertansiyon sıklığı % 75’ler
civarındadır.
Hipertansiyon kontrol altına alınabilen bir hastalıktır. Hipertansif hastanın vücut kitle
indeksini 25 kg/m2’nin altında tutmak, sigara ve alkol tüketiminden kaçınmak, tuz, doy-
muş ve total yağ tüketimini azaltmak ve düzenli fiziksel aktivite/egzersiz yapmak (kan
basıncı ilaçlar ile kontrol altına alındıktan sonra) gibi yaşam tarzı değişikliklerini be-
nimsemesi büyük önem taşımaktadır. Hipertansiyon ilaç ile tedavi edilebilen bir hastalık
olmakla birlikte tedavinin başarısı yukarıda bahsedilen yöntemlerle birlikte olduğunda
mümkündür.

Ateroskleroz
Ateroskleroz (damar sertleşmesi) özellikle büyük ve orta boy arterlerin intima tabakala-
rında, plak şeklinde “aterom” denilen anormal yapıların geliştiği, böylece damarın kalın-
laştığı ve elastikiyetini kaybettiği bir hastalıktır.

Şekil 3.4
Damarda Gelişen
Aterom Plağının
Neden Olduğu
Obstrüksiyon
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 77
Dünyada, ölüme sebep olan hastalıklar arasında ilk sıralarda yer alan aterosklerozun
neden olabileceği ciddi durumlardan biri “aterom plağının yırtılması”dır. Çoğu plak tortu-
sunun içi yumuşaktır ancak dışı sert lifli bir örtü ile kaplıdır. Bu sert yüzey kırılır veya yır-
tılırsa yumuşak, yağlı iç kısım açığa çıkar. Bu bölgeye gelen trombositler plağın çevresinde
kan pıhtıları (koroner trombus) oluştururlar. Damar endotelinin de tahrip olduğu ve görev
yapamadığı durumlarda, arter uygunsuz biçimde kasılarak mevcut daralmayı artırabilir.
Bazı durumlarda sözü edilen kan pıhtısı parçalanıp kan akışı yeniden sağlanabilir. An-
cak diğer bazı durumlarda kan pıhtısı kalp kasına kan akışını aniden keserek akut koroner
sendromlara neden olabilir.
Ateroskleroz’un neden olabileceği diğer bir durum ise aterom plağının gittikçe bü-
yümesi ve damar lümenini tıkamasıdır. Damarın tıkanması uç organlara kan akımının
azalmasına ve bu organlarda iskemik hasarlara neden olur. Bu çerçeveden bakıldığında
ateroskleroz akut inme, periferik arter hastalığı ya da kalp yetmezliği gibi çeşitli sorunla-
rın altında yatan neden olarak karşımıza çıkmaktadır.
Diğer yandan büyük arterlerde oluşan ateromların damarın media tabakasını zedele-
yip duvarını zayıflatarak anevrizmalara neden olabildiği bilinmektedir. Bu anevrizmaların
yırtılmasının da yine yaşamı tehdit edebilen ciddi sonuçlara neden olabileceği akıldan
çıkarılmamalıdır.
Ateroskleroz’un altında yatan süreçler incelendiğinde etiyolojik olarak tek bir etkenin
belirleyici olmadığı, hastalığın multifaktöriyel bir özellikte olduğu sonucuna varılmıştır.
İlerlemiş yaş, erkek cinsiyet, yüksek kolesterollü ve hayvansal kaynaklı yağlardan zengin
diyet, yüksek vücut kitle indeksi, önceden var olan hastalıklar (hiperlipidemi, hipertan-
siyon, DM gibi), çeşitli kalıtsal özellikler, bazı enfeksiyon etkenleri, sedanter yaşam tarzı,
sigara kullanımı ve aşırı alkol tüketimi ateroskleroz için başlıca risk faktörleri olarak kabul
edilmektedir.

Sağlıklı bir kolesterol düzeyine sahip olmak için alınabilecek önlemler neler olabilir? Tartışınız.
4
Ateroskleroz kaynaklı hastalıklar geriatrik popülasyon için yaşamsal öneme sahiptir.
Yaşlı bireylerde özellikle yükselmiş “düşük dansiteli lipoprotein-kolesterol” ve azalmış
“yüksek dansiteli lipoprotein-kolesterol” düzeylerinin ateroskleroz gelişim riskini artırdı-
Aterosklerotik anevrizmaların en
ğı bilinmektedir. Riskin erkeklerde 55, kadınlarda ise 45 yaşından sonra (özellikle meno- sık görüldüğü hastalar geriatrik
pozdan sonra) arttığı kabul edilmektedir. 40 yaşından 60 yaşına kadar ateroskleroza bağlı hastalardır.
oluşan miyokardiyal infarktüs insidansının 5 kat arttığı bildirilmiştir.
Şekil 3.5
Koroner Arter Hastalığı
Kalp kasını besleyen koroner arterlerin genellikle Damarda Gelişen
Aterom Plağın Neden
ateroskleroza bağlı olarak daralması veya tıkan- Olduğu Obstrüksiyon
ması sonucu kalbe giden kan akımının azalması Nedeniyle Kalp
ya da tamamen kesilmesi ile karakterize hastalı- Kası Yeterince
Kanlanamaz
ğa “koroner arter hastalığı” adı verilir. Yeterli kan
akışı olmadan kalp gereksinim duyduğu oksijeni
ve yaşamsal besinleri sağlayamaz.
Koroner arter hastalığının en yaygın belirtisi
anjina pektoris yani göğüs ağrısıdır. Anjinaya eş-
lik eden nefes darlığı, taşikardi, palpitasyon, baş
dönmesi ve terleme gibi belirtiler birkaç dakika
sürmekte ve dinlenme ile ya da uygun bir ilacın
kullanımı ile düzelmektedir.
78 Halk Sağlığı

Diğer yandan genellikle zaten daralmış olan bir koroner arterde pıhtı oluşumu ne-
deniyle miyokarda akan kanın uzun bir süre boyunca engellendiği ve kalp kasının kalıcı
biçimde hasar gördüğü tablo “miyokard enfarktüsü” olarak adlandırılır. Miyokard enfark-
tüsü göğüs ağrısı, vücudun üst bölgelerinde ağrı, nefes darlığı, terleme, hızlı veya düzensiz
kalp atışları, boğulma hissi, bayılacak gibi olma ve kaygı gibi belirtiler ile ortaya çıkan
bir durumdur. Miyokard enfarktüsünün belirtileri dinlenerek veya oral ilaç uygulaması
ile giderilemez. Söz konusu belirtilerin beş dakikadan uzun sürmesi acil tıbbi müdahale
gerektirir. Miyokard enfarktüsü durumunda, miyokard dokusunda iskemik alanlar olu-
şur ve kalbin pompa fonksiyonu olumsuz yönde etkilenir. İskemik alan hacminin ciddi
boyutlara ulaşması durumunda hastanın yaşamı tehlikeye girebilir. Kalbin yeterince kan
pompalayamaması kalp yetmezliği bulgularının gelişmesine de neden olabilir.
Koroner arter hastalığı için risk faktörleri iki grupta incelenmektedir. Hipertansiyon,
hiperlipidemi, kontrol altına alınmamış DM, fiziksel aktivite azlığı, yüksek beden kitle
indeksi, sigara kullanımı, aşırı alkol tüketimi, kolesterol ve doymuş yağdan zengin diyet
ve stres “değiştirilebilir ya da kontrol edilebilir risk faktörleri”ni, ileri yaş, erkek cinsiyet,
genetik yatkınlık ve ırk ise “değiştirilemez risk faktörleri”ni oluşturur.
Koroner arter hastalığı sık karşılaşılan bir sorun olmakla birlikte bu hastalık nedeniyle
ölümlerin çeşitli önlemlerle önemli ölçüde azaltılabildiği bilinmektedir. Son yıllarda Batı
Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde koroner arter hastalığı nedenli ölümlerde kay-
da değer azalmalar olduğu bildirilmiştir. Sigarayı bırakmak, alkol tüketimini sınırlamak,
hipertansiyonu, hiperlipidemiyi ve DM’yi kontrol altına almak, fazla kilodan kaçınmak
ve hareketli bir yaşam tarzını benimsemek koroner arter hastalığından korunmak için
alınabilecek bazı önlemler arasındadır.
Koroner arter hastalığına ait bulgular genellikle 40 yaş sonrasında görülse de genetik
yatkınlığı olan bireylerde daha erken yaşlarda da görülebilmektedir.

Kalp Yetmezliği
Kalp yetmezliğinde görülen Kalp kasının yapısında veya işlevinde meydana gelen aksaklıklara bağlı olarak kalbin oda-
periferik ödemin nedeni bozulan cıklarının kanla dolmasında ve/veya kalbin kanı pompalamasında yetersizlik ile ortaya
kan dolaşımı, artan venöz kan
miktarı ve buna bağlı olarak çıkan tabloya “kalp yetmezliği” adı verilir. Kalp kapak rahatsızlıkları, kalp zarıyla ilgili
dokularda oluşan konjesyondur. hastalıklar ve kalp krizi gibi nedenlerle kalp kasının zarar görmesi (genişlemesi veya ka-
lınlaşması) kalp yetmezliğine neden olan başlıca etkenlerdir. 65 yaş üzeri hastalarda ise
kalp yetmezliğinin en önemli nedeni hipertansiyondur.
Hastalığının başlıca semptomları ortopne, paroksimal nokturnal dispne, halsizlik,
egzersiz intoleransı ve periferik ödemdir. Ayrıca bazı hastalarda bilinç değişikliği, baş
dönmesi, düşme, bayılma gibi yakınmalar da kalp yetmezliğine işaret ediyor olabilir.
Semptomların yaşlılığa yorulması ya da eş zamanlı olarak görülen akciğer rahatsızlıkları,
böbrek yetmezliği, anemi gibi hastalıklar nedeniyle kalp yetmezliği tanısının konulmasın-
da zorluk çekilebilir.
Kalp yetmezliğinde mortalite 65 yaş üzerindeki hastalarda çok daha yüksektir.

Aritmiler
Aritmilerin büyük bölümü “Aritmi” kalpte normal sinüs ritminin dışında kalan tüm ritm ve iletim bozukluklarını
karşımıza nabızın hızlandığı ifade etmek için kullanılan terimdir. Aritmiler ateroskleroz, koroner kalp hastalığı, miyo-
“taşiartimi” ler olarak çıkmaktadır.
Daha seyrek görülen “bradiaritmi” kard infarktüsü öyküsüne sahip olma, kapak hastalığı, kardiomiyopati ve konjenital kalp
tablosu ise nabızın yavaş olduğu hastalığı gibi kardiyovasküler nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bunların yanı sıra
ritim bozukluğudur.
hipertiroidi, elektrolit denge bozuklukları, enfeksiyonlar, kansızlık, çeşitli ilaçların kulla-
nımı, madde bağımlılığı, sigara, alkol ve kafein tüketimi de aritmiye neden olabilen diğer
etkenler arasındadır.
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 79

Solunum Sistemi Hastalıkları

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı


KOAH kronik bronşit ve amfizeme bağlı olarak gelişen, hava akımında kronik, geri dö- KOAH yaşlılarda en sık görülen
kronik hastalıklardan biridir.
nüşümsüz ve ilerleyici kısıtlanma ile karakterize bir tablodur. Hastalık genellikle zararlı
gaz ve partiküllere uzun süre maruziyet sonucunda akciğerlerde oluşan inflamasyon ile
ilişkili olarak ortaya çıkar. Tütün ürünlerinin uzun süre kullanımı, iç ve dış ortamdaki
hava kirliliği (dumanlar, tozlar ve endüstriyel gazlar), zararlı etkenlere mesleki maruziyet
(madencilerde, boyacılarda, ağaç işçilerinde, tarım işçilerinde olduğu gibi), bazı solunum
yolu enfeksiyonları, düşük sosyoekonomik düzey ve genetik yatkınlık KOAH’ın başlıca
nedenleri arasındadır. KOAH’a erkeklerde ve geriyatrik popülasyonda daha sık rastlan-
maktadır.
Hastalığın semptomlarından en belirgini nefes darlığıdır. Hastalığın ilk evrelerinde Balgam miktarının artması
ve renginin değişimi KOAH
sadece eforu takiben ortaya çıkan nefes darlığı, daha ileri evrelerde dinlenme halindeyken alevlenmesi olarak adlandırılır ve
de görülür. Balgam başlangıçta sadece kış aylarında ve sabah saatlerinde görülürken ileri solunum yollarında enfeksiyon
evrelerde yılın tüm zamanlarında ve günün her saati görülmeye başlar. Nefes alma güçlü- varlığına işaret eder.

ğüne hırıltılı solunum ve ateş de eşlik eder. Nefes darlığı zamanla daha da şiddetlenir ve
hasta normal günlük aktivitelerini bile yapamaz duruma gelir. Göğsün ön ve arka çapında
oluşan artışla hastaların göğsü fıçı görünümünü alır. İleri evrelerdeki bazı hastalarda kilo
kaybı ve halsizlik de görülebilir.
Hastalığın semptomları ancak hasta akciğer fonksiyonlarını yarıya yakın oranda kay-
bettiğinde ortaya çıkmaktadır. Bu durum hastalığın tanısını güçleştirmekte ve tedavisini
geciktirmektedir.
KOAH’ta tedavinin başlıca amaçları hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak, alevlenmeleri
ve olası komplikasyonları önlemek, hastanın semptomlarını azaltmak ve yaşam kalitesini
yükseltmektir.

Astım
Astım solunum yollarında mikrobik olmayan kronik inflamasyona bağlı olarak gelişen,
bronşlarda spazm ve mukoza ödemi nedeniyle geçici daralmanın görüldüğü, nefes alma
güçlüğü ve öksürük gibi belirtiler ile ortaya çıkan bir hastalıktır.
Astımlı hastada ortaya çıkan nefes darlığı, öksürük krizleri, hırıltılı solunum ve göğüs-
te sıkışma hissi gibi bazı belirtiler non-spesifiktir. Yani bu tip belirtilere diğer bazı hasta-
lıklarda da rastlanmaktadır. Ancak söz konusu belirtilerin tekrarlayıcı olması ve nöbetler
hâlinde gelmesi, özellikle gece veya sabaha karşı ortaya çıkması, mevsimsel değişimler
göstermesi ve kendiliğinden ya da ilaç kullanımı sonrası düzelmesi hastada astım varlığı-
na işaret edebilir.
Astımlı hastada bronşlardaki inflamasyon sonucu hava yolları toz, duman ve koku gibi Astımda nöbetler şeklinde
kendini belli eden semptomatik
çeşitli uyaranlara karşı aşırı duyarlı hale gelir. Bu durum “bronş hiperaktivitesi” olarak alevlenmeler akut astım atakları
adlandırılır. Çeşitli alerjenler, viral solunum yolu enfeksiyonları, sigara dumanı, egzersiz, olarak adlandırılır.
hormonal değişiklikler ve psikolojik bozukluklar/stres gibi etkenler bronş hiperaktivitesi-
ni tetikleyebilmektedir.
Astım hastalığının ortaya çıkmasına neden olabilen “risk faktörleri” iki gruba ayrılır.
Kişinin genetik yatkınlığının olması, aşırı kilo ve erkek cinsiyet kişisel risk faktörlerini,
iç ortamın hava kirliliği (sigara dumanı, ev tozları vs.), dış ortamın hava kirliliği (egzoz
gazı, dumanlar, bitki ve özellikle çiçek tozları, küf mantarları vs.) ve mesleki maruziyet
(çiftçilik, boyacılık, plastik üretimi gibi mesleklerde çalışmak) gibi etkenler ise çevresel
risk faktörlerini oluşturmaktadır.
80 Halk Sağlığı

Şekil 3.6
Astımlı Hastada Asthma - Inflamed Bronchial Tube
Akciğerlerde Gelişen
Bronkokonstriksiyon
ve Bronşlarda
Artan Mukus
Salgısı Nefes Almayı
Zorlaştırmaktadır.

asthma
normal

Astım hem çocukluk döneminde Astımda tedavinin amacı hastanın akciğer fonksiyonlarını olabildiğince normal dü-
hem de ileri yaş grubunda zeyde tutmak, belirtilerini hafifletmek, astım krizlerini önlemek ve sonuçta hastanın ya-
görülebilen bir hastalıktır.
Astım hastası bazı çocuklarda şam kalitesini artırmaktır.
hastalık belirtileri ergenlikten
sonra azalarak ortadan
kalkabilmektedir. Sindirim Sistemi Hastalıkları

Konstipasyon
Konstipasyon ya da halk arasında bilinen adıyla kabızlık bağırsak hareketlerinin organik
ya da işlevsel nedenlere bağlı olarak azalması sonucu dışkının (gaita, feçes) sertleşmesi,
dışkı boşaltımında zorluk yaşanması, dışkılama sayısının azalması, karında gerginlik ve
yaygın ağrı hissi ile karakterize bir durumdur.
Konstipasyonun prevalansını artıran başlıca risk faktörleri ileri yaş (65 yaş ve üzeri),
kadın cinsiyet, sedanter yaşam tarzı, düşük eğitim seviyesi ve düşük sosyoekonomik du-
rum olarak sıralanabilir.
Kronik konstipasyon DM, otonom nöropati, Parkinson hastalığı, spinal kord yaralan-
maları gibi bazı nörojenik hastalıklara ya da hipotiroidizm, hiperkalsemi ve bazı kanserler
gibi non-nörojenik hastalıklara eşlik edebilmektedir. Konstipasyonun diğer bir nedeni ise
gastrointestinal sistemdeki obstrüktif hastalıklardır.
Kişinin günlük sıvı tüketiminde azalma, azalmış fiziksel aktivite, yeme alışkanlıkları-
nın değişmesi gibi durumların dışında gebelik, cerrahi girişim sonrası dönemde buluma
(post-operatif dönem), psikosomatik etkenler ve bazı ilaçların kullanımı (opioidler, diü-
retikler, demir preperatları gibi) da konstipasyona neden olabilir.
Konstipasyon yatağa bağımlı Konstipasyon, kişiye kendi başına verdiği sıkıntının yanı sıra ağrı ve kanamanın eşlik
yaşlı hastalarda, fiziksel aktivite
yetersizliği nedeniyle sık rastlanan
ettiği hemoroid, anal fissür ve anal fistül gibi problemleri tetiklemesi nedeniyle de önem
bir sorundur. taşımaktadır.
Konstipasyonu olan hasta sıvı alımını artırmalı, posalı ve lifli yiyecekler tüketmeli ve
günlük fiziksel aktivite miktarını artırmalıdır.

Ürogenital Hastalıklar

Benign Prostat Hiperplazisi


Benign prostat hiperplazisi (BPH) prostat bezinin malign olmayan biçimde büyümesi
demektir. Prostat bezi büyüdüğünde üretrayı (idrar kanalı) sıkıştırmaya başlar. Bu du-
rum da kişide idrar yapmaya başlamada gecikme, idrar yaparken zorlanma, idrarı tam
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 81
boşaltamama hissi, kesik kesik idrar yapma ve gece tuvalete kalkma gereksinimi duyma
gibi çeşitli rahatsızlıklara neden olur. Bu nedenle BPH hastaların yaşam kalitesini önemli
ölçüde düşüren bir sorundur.
Prostat bezinin büyüyerek idrar kanalını sıkıştırması daha çok 50’li yaşlardan sonra Prostat büyümesi nedeniyle bir
ortaya çıkan bir durumdur. BPH’ye 60 yaşındaki erkeklerin %60’ında, 85 yaşındaki erkek- miktar idrarın mesanede kalması
mikropların üremesi için uygun
lerin %90’ında rastlanmaktadır. bir ortam oluşturarak idrar
yolu enfeksiyonlarına da neden
olabilmektedir.
Erektil Disfonksiyon
Organik ya da psikolojik nedenlere bağlı olarak, yeterli seksüel performans için gerekli
ereksiyonun sağlanamaması veya sürdürülememesi durumunun süreklilik kazanmasına
erektil disfonksiyon adı verilmektedir.
Erkeklerde yaşa bağlı olarak testosteron miktarlarındaki ve libidodaki azalma, penisin
yapısında meydana gelen vasküler, müsküler ve nörolojik değişiklikler, çeşitli hastalıklar
(DM, hipertansiyon, hiperlipidemi, ateroskleroz, koroner arter hastalığı, hipertiroidizm,
hiperprolaktinemi, serebrovasküler hastalık, Parkinson hastalığı, Alzheimer hastalığı,
obezite, Peyronie hastalığı, priapizm), radyoterapi ve sigara kullanımı erektil disfonksiyo-
na yol açabilen faktörlerden bazılarıdır.
Psikojenik nedenli erektil disfonksiyonda ise erektil mekanizmalar fizyolojik bir sıkın- 65 yaş üstü erkeklerin dörtte
tı olmamasına rağmen bozulmuştur. Psikojenik nedenli erektil disfonksiyona daha çok birinde sertleşme problemine
rastlanmaktadır. İleri yaşta
genç hastalarda rastlanır. görülen erektil disfonksiyon
Hem fiziksel hem de psikososyal açıdan sıkıntılara neden olan erektil disfonksiyon genellikle organik nedenlidir.
hastanın yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir.

Üriner İnkontinans
Üriner inkontinans sosyal ya da hijyenik açıdan sorun oluşturan istem dışı idrar kaçırma
durumu olarak tanımlanır. İleri yaş, menopoz, obezite, mesane sarkması ve sigara kulla-
nımı üriner inkontinans gelişimi için başlıca risk faktörleri arasındadır.
Üriner inkontinansın kadınlarda görülen en yaygın biçimi “stres inkontinansı”dır. Bu
tip inkontinasta öksürme, hapşırma ve ağır kaldırma esnasında istemsiz idrar kaçırma söz
konusudur. Diğer bir inkontinans tipi olan “aşırı aktif mesane” ise acil işeme isteği, polla-
küri ve nokturi gibi belirtiler ile ortaya çıkan bir durumdur.
Hastaların özgüvenlerini sarsan, sosyal yaşamlarını kısıtlayan ve yaşam kalitelerini
düşüren bir sorun olan üriner inkontinans, ülkemizde özellikle 65 yaş üstünde yaygın
olarak görülmektedir.

Endokrinolojik Hastalıklar

Diabetes Mellitus
Halk arasında şeker hastalığı olarak da bilinen DM karbonhidrat, yağ ve protein metabo-
lizmalarında bozukluklarla karakterize ve yüksek plazma glukoz seviyeleriyle seyreden
kronik bir hastalıktır. DM daha çok karbonhidrat metabolizması üzerine olan etkileri ile
tanınsa da vücuttaki protein ve lipit metabolizmasını da olumsuz yönde etkilediği bilin-
mektedir.
Glisemi ile ilgili olarak normal bir bireyde kabul edilebilir sınırlar açlık kan şekeri HbA1c ölçümü kişinin 3.5-4 aylık
glisemi ortalamasını verdiği için
için <110 mg/dl, tokluk kan şekeri için <140 mg/dl ve glikozillenmiş hemoglobin için de diyabetli hastaların izlenmesinde
HbA1c <%6,5 olarak belirlenmiştir. DM belirtileri gösteren bireyde rastgele ölçülen plaz- güvenilir bir parametre olarak
ma glukoz düzeyinin 200 mg/dl ve üzerinde olması, açlık plazma glukoz düzeyinin 126 kabul edilmektedir.

mg/dl ve üzerinde olması (en az 8 saat tam açlık sonrası) ya da oral glukoz tolerans testi
sırasında ikinci saat plazma glukoz düzeyinin 200 mg/dl ve üzerinde olması hastaya DM
tanısı koymak için yeterlidir.
82 Halk Sağlığı

Pankreasın Langerhans adacıklarında yer alan beta-hücrelerin yıkımı ile oluşan ve ge-
nellikle tam bir insülin eksikliğine neden olan dolayısıyla ‘hastanın yaşaması için insülin
kullanmasının mutlak gerekli olduğu’ diyabet tipi “insüline bağımlı” ya da “Tip I” DM
olarak tanımlanır. Tip I DM, otoimmün kaynaklı ya da idiyopatik olabilir. DM’nin bağıl
insülin eksikliği ve buna eşlik eden insülin direnci ile ortaya çıkan biçimine ise “insülin-
den bağımsız” ya da “Tip II” DM adı verilir. Tip II DM gelişme riskinin genetik yatkınlık,
yaş, obezite ve fiziksel aktivite azlığı ile arttığı bilinmektedir.

Diyabetin insüline bağımlı ve insülinden bağımsız olmak üzere iki ayrı tipte sınıflandırılma-
5 sının nedeni ne olabilir?

DM metabolik anormalliklerin şiddetine bağlı olarak asemptomatik olabileceği gibi


polidipsi, poliüri, polifaji, görme bulanıklığı ve kilo kaybı gibi bazı karakteristik belirtilere
de neden olabilmektedir.
Diyabet hastalarında hipergliseminin kontrol altına alınmadığı durumlarda yaşamı
tehdit edebilecek ölçüde önemli olabilen “akut” komplikasyonlar oluşabilmektedir. Di-
yabetik ketoasidoz, hiperosmolor non-ketotik koma, laktik asidoz koması ve hipoglise-
mi koması diyabetin akut komplikasyonlarıdır. Diğer yandan DM hastalarında uzun sü-
ren metabolik düzensizlikler çeşitli “kronik komplikasyonlar”a da neden olabilmektedir.
DM’nin neden olduğu kronik komplikasyonlar makrovasküler (kardiyovasküler hasta-
lıklar, serebrovasküler hastalıklar, periferik damar hastalığı) ve mikrovasküler (nefropati,
retinopati, nöropati) komplikasyonlar olmak üzere iki sınıfa ayrılır.
DM’li hastada hipergliseminin kontrol altına alınması son derece önemli olmakla bir-
likte komplikasyonlara yönelik izlem ve tedavi de büyük önem taşımaktadır. Uygulanan
tedavilerin başarıya ulaşması için hastanın düşük kalorili diyet ile beslenme ve fiziksel
aktivitesini artırma gibi yaşam tarzı değişikliklerini de benimsemesi şarttır.

Hipotiroidi
Tiroid bezinin az çalışmasına ve yeteri kadar tiroksin (T4) ve triiyodotironin (T3) hormo-
nu üretememesine tiroid yetmezliği anlamında “hipotiroidi” adı verilir.
Hipotirodi halsizlik, çabuk yorulma, uyuma isteği, soğuk intoleransı, hareketlerde ya-
vaşlama, bradikardi, yüz ve göz kapaklarında şişkinlik, iştahsızlık, kabızlık, saç dökülme-
si, ciltte kalınlaşma ve kuruma gibi non-spesifik belirtiler ile ortaya çıkan bir durumdur.
Diğer yandan hastanın semptomlarına serum kolesterol düzeyinde artış, konjestif kalp
yetmezliği, makrositer anemi, demans, senkop, nöbet gibi nörolojik belirtiler ve eklemler
ile ilgili yakınmaların da eklenmiş olması hipotiroidiyi akla getirmelidir. Miksödem geliş-
mesi hipotiroidi hastaları için ciddi bir risktir.
Doğuştan tiroksin hormonu azlığı Çeşitli otoimmün hastalıklar, hipofiz bezinde hasar, tiroid cerrahisi, tiroiditler, rad-
ya da yokluğu çeken çocuklarda
ortaya çıkan hastalığa “Kretenizm”
yoterapi, radyoaktif iyot tedavisi, gebelik, iyot yetersizliği ya da fazlalığı ve çeşitli ilaçların
adı verilir. Bu çocuklarda zekâ (amiodon, lityum vb.) kullanımı hipotiroidiye neden olabilir. Ayrıca, nadir de olsa bazı
geriliği gelişimini önlemek için yenidoğanlarda tiroid bezi bulunmayabilir ya da işlevini yerine getiremiyor olabilir.
erken dönemde teşhis ve tedavi
şarttır. İleri yaş (50 yaşın üzeri) otoimmün hastalık öyküsü ya da yatkınlığı, boyun-üst göğüs
bölgesine radyoterapi tedavisi almış olmak ve tiroid cerrahisi geçirmiş olmak hipotiroidi
için başlıca risk faktörleridir.

Hipertiroidi
Hipertiroidi tiroid bezinin fazla çalışması ve yüksek miktarda tiroid hormonu üretmesi ile
karakterize bir durumdur.
Metabolizmada hızlanma, iştah artışına rağmen kilo kaybı, ellerde titreme, aşırı si-
nirlilik, uykusuzluk, çarpıntı, sıcağa tahammülsüzlük, terleme, saçlarda cansızlaşma ve
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 83
dökülme, tırnaklarda cansızlık ve kırılma, bağırsak problemleri, âdet düzensizliği, kemik
erimesi, göz kaslarında güçsüzlük ve ekzoftalmi hipertiroidinin başlıca belirtileridir.
Hipertiroidi tiroid bezinin aşırı uyarılmasına neden olan durumlar (Basedow-Graves
hastalığı, hipofiz tümörleri, fazla iyot alınımı), çok çalışan tiroit nodülleri (sıcak nodüller),
tiroit bezinin zedelenmesi/iltihaplanması (subakut tiroidit, postpartum tiroiditi, radyas-
yona bağlı gelişen tiroidit gibi) ya da T3 veya T4 hormonlarının aşırı miktarda alınması
gibi nedenlere bağlı olarak gelişebilir.

Eklem Hastalıkları

Osteoporoz
Kelime anlamı “gözenekli kemik” olan osteoporoz kemik miktarındaki azalma veya iskelet
dokusunun atrofisi olarak tanımlanabilir.
Şiddetli sırt ağrıları, kemiklerde kırılganlık ve boy kısalması hastalığın başlıca belirti-
leri arasındadır. İleri yaş, kadın cinsiyet, aile öyküsü, östrojen kaybı (menopoz), sedanter
yaşam ve dengesiz beslenme (kalsiyum ve D vitamininden fakir diyet, tuz ve kafeinin çok
tüketilmesi gibi) osteoporoz oluşumu ile ilgili başlıca risk faktörleridir.
Osteoporozda kemiklerdeki zayıflama geri dönüşümsüzdür ve uygulanan tedaviler Osteoporoz için en önemli risk
faktörleri kalsiyum ve D vitamini
yalnızca hastalığın progresyonunu yavaşlatır. Bu nedenle “osteoporozdan korunmak” son alımındaki eksiklik ile yetersiz
derece önemlidir. Kemik kütlesi çocukluk ve gençlik yaşlarında oluştuğu için özellikle fiziksel aktivitedir.
bu dönemde kemik gelişimi için yaşamsal öneme sahip kalsiyumdan ve D vitamininden
zengin diyetle beslenmek ve D vitaminin aktif hale geçebilmesi için güneş ışığından ye-
terince yararlanmak gerekir. Bunların yanı sıra fosfor, flor, bakır, çinko, magnezyum gibi
minerallerin ve A, C, D, K vitaminlerinin eksikliğinin de osteoporoz gelişimine katkıda
bulunduğu unutulmamalıdır.
Osteoporoza daha çok menopoz sonrası dönemdeki kadınlarda ve yaşlı erkeklerde
rastlanır. Osteoporozla birlikte azalan kemik gücü ve buna bağlı olarak görülen kalça ve
omurga kırıkları özellikle ileri yaşlarda yaşamı tehdit edici özellikte olabilmektedir. Ge-
riyatrik popülasyonun en önemli sorunlarından olan osteoporoz hem yaşlı bireylerin
yaşam kalitelerinin ve sürelerinin artırılması hem de bu alandaki sağlık harcamalarının
azaltılması açısından öncelikle üzerinde durulması gereken bir problemdir.

Osteoartrit
Osteoartrit, yani halk arasında bilinen adıyla kireçlenme eklemlerde tampon görevi gören Yaşlılarda daha çok ağır yük
altındaki eklemlerde oluşan
kıkırdağın ciddi ölçüde yıpranması ya da eklemlere kayganlık veren sinoviyal sıvının azal- primer osteoartrite rastlanır.
ması sonucu oluşan, ağrı ve hareket kaybıyla karakterize progresif bir sendromdur. Diz,
kalça, el bileği ve omurga eklemleri osteoartritin en sık görüldüğü eklemlerdir. Osteoart-
rite yol açan nedenin saptanamadığı durumlarda “birincil” veya “primer” osteoartritten
söz edilir. Osteoartritin travma sonrası veya başka bir sebeple ortaya çıktığı durumlar ise
“sekonder osteoartrit” olarak tanımlanır.
İleri yaş, kadın cinsiyet, obezite, eklem hastalıklarına genetik yatkınlığın olması, eklem
zarı hastalığı, eklem bölgesini destekleyen sinirlerde hasar, periartiküler kas zayıflığı, ek-
lem ya da kıkırdak yapısını etkileyen travma ya da hastalık öyküsünün varlığı osteoartrit
gelişimine neden olabilecek başlıca risk faktörleri arasındadır.
Osteoartritte en temel yakınma eklem ağrısıdır. Zaman içerisinde alevlenmeler göste-
rebilen bu ağrıların şiddeti kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Ağrı genellikle ilgili ekle-
min kullanımından sonra başlar ve eklem bölgesindeki hareket ağrıyı artırıcı niteliktedir.
Ağır seyreden vakalarda ağrı dinlenim hâlinde de görülebilir. Eklemin kullanılmasından
sonra eklem şişliği ve eklem sertliği ortaya çıkabilir, ileri evrelerde eklem hareketlerinde
kısıtlılık gelişebilir.
84 Halk Sağlığı

Göz Hastalıkları

Glokom
Glokom, halk arasında bilinen adıyla göz tansiyonu, göz küresi içindeki sıvı basıncının
artması ile karakterize olan kronik progresif bir göz hastalığıdır. Göz içinde basınç, göz
içi sıvısının yeterli miktarda boşalamamasına bağlı olarak yükselir ve görmeyi sağlayan
göz siniri hücrelerinin beslenmesini engeller. Göz siniri hücreleri zaman içerisinde hasar
görerek öldükçe çevreden merkeze doğru görme kaybı ortaya çıkar.
Glokomun primer ve sekonder glokom olmak üzere iki tipi vardır. Primer glokom her-
hangi bir nedene bağlı olmaksızın ortaya çıkan, sekonder glokom ise DM gibi bir hastalığa
ya da çeşitli travmalara bağlı olarak ortaya çıkan glokomdur.
Glokom açık açılı ya da dar açılı olabilir. En sık karşılaşılan glokom tipi olan açık açı-
lı glokomda adından da anlaşıldığı üzere iridokorneal açı açıktır. Bu tip glokomda göz
içi basıncındaki artış, göz içi sıvısının drene edildiği kanalların işlevlerinin azalmasından
kaynaklanır. Glokomun nadiren görülen diğer bir tipi olan dar açılı glokomda ise daralan
iridokorneal açı göz içi sıvısının drenajını engellemektedir.
Glokom oluşumunda en önemli risk faktörleri ileri yaş ve genetik yatkınlıktır. Bun-
ların yanı sıra bazı hastalıkların (hipertansiyon, migren, diyabet vb.) varlığı, uzun süreli
kortizon kullanımı, göz iltihapları, göz cerrahileri ve ciddi göz yaralanmaları, korneanın
incelmesi, yüksek düzeyde miyopi ya da hipermetropi varlığı da glokom gelişimi ile ilişkisi
gösterilen risk faktörleri arasındadır.
Glokom hastalarında erken tanı çok önemlidir. Tedaviye erken dönemde başlanma-
yan hastalarda, görme sinirinde onarılması mümkün olmayan ciddi hasarlanma sonucu
kişinin görme alanı daralır. Bu durum önlem alınmazsa geri dönüşümsüz görme kaybı ile
sonuçlanır.
Glokom yaşlanma ile birlikte görülme sıklığı artan bir hastalık olduğundan geriyatrik
popülasyonda göz içi basınç takibinin yapılması çok önemlidir.

Katarakt
Katarakt gelişimsel ya da dejeneratif olaylar sonucunda göz bebeğinin arkasında bulunan
ve görmeyi sağlayan doğal göz lensinin saydamlığını kaybederek matlaşmasıdır. Katarakt
gelişimi hastada ışığa hassasiyet, gece görüşünde bozulma, çift görme, renklerde soluklaş-
ma veya sararma ve görmede azalma gibi bazı belirtilere neden olur.
Yaşlılığa bağlı katarakt tüm dünyada katarakt nedenleri arasında ilk sıradadır. Do-
ğumdan itibaren, lensin tek veya çift taraflı olarak saydamlığını kaybettiği ve opaklaştığı
kataraktlar “doğumsal kataraktlar” olarak adlandırılır. Kortizon gibi bazı ilaçların uzun
süreli kullanımına, ultraviyole ışınlara uzun süreli maruziyete, diyabet, böbrek hastalığı,
hipertansiyon gibi bazı hastalıkların varlığına, beslenme bozukluklarına, göze uygulanan
cerrahi işlemlere, göz içi iltihaba (üveit) ya da göz travmalarına bağlı olarak oluşan kata-
raktlar ise “sekonder katarakt” olarak sınıflandırılır.
Katarakt dünyada körlük nedenleri arasında ilk sırada yer almaktadır. Katarakt, geliş-
miş ülkelerde cerrahi müdahaleler sonucu görme kaybı çok ilerlemeden tedavi edilebilir-
ken gelişmemiş ülkelerde sağlık olanaklarının yetersizliği nedeniyle hala önemli bir sorun
olmayı sürdürmektedir.

Yaşa Bağlı Maküla Dejenerasyonu


Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu (YBMD) merkezî görmeden sorumlu makulanın, yaşa
bağlı olarak genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı bir süreç sonrasında gelişen hasta-
lığıdır. Retinada vasküler dejenerasyon inflamatuar süreçlerin aktifleşmesi ve yapısal de-
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 85
ğişiklikler görülür. Retina pigment epitelinin bozulması ve fotoreseptör hücrelerde kayıp
söz konusudur. Genellikle her iki gözde beraber görülür.
YBMD’nin kuru ve yaş olmak üzere iki çeşidi vardır. Daha yaygın olan kuru tipte reti- YBMD hastalarında keskin görme
nada yaşa bağlı olarak oluşan “druzen” adlı yağlı birikintilere rastlanır. Uzun sürede ortaya bozulmuştur. Görüntülerin ortası
bulanık, karanlık ya da boştur;
çıkar ve yavaş ilerlediğinden görme kaybı daha azdır. Daha seyrek rastlanan yaş tipte ise ancak kenarları normaldir. Merkezî
retinanın altında birtakım damar oluşumları ve bu damarlarda kanamalar ve sızıntılar görme kaybı yüzünden hastaların
okuma, yazma ve önünü görme
söz konusu olur. Aniden gelişen, ciddi ve geri dönüşümsüz görme kaybına neden olabilir. gibi faaliyetleri etkilenir ve yaşam
YBMD gelişmesinde temel risk faktörü ilerleyen yaştır. Bunun yanı sıra aile öyküsü, kaliteleri önemli ölçüde azalır.
kadın cinsiyet, açık renkli göz, bazı hastalıklar (hipertansiyon, dislipidemi, kalp hastalığı),
UV ışınlarına maruziyet, sigara kullanımı, uygunsuz beslenme ve obezite de risk faktörleri
arasındadır.

Nörolojik Hastalıklar

Demans ve Alzheimer Hastalığı


Bilişsel işlevlerde kişinin günlük yaşamını belirgin ölçüde etkilemeyen hafif bozulmanın
olduğu süreç “fizyolojik zihinsel yaşlanma” olarak değerlendirilir. Ancak beyinde organik
ve fizyolojik faktörlerle ilişkili hasardan kaynaklanan ve zihinsel fonksiyonlarda sosyal ve
mesleki yaşantıyı etkileyecek ölçüde gerilemeye yol açan progresif bozulma “demans” ya
da halk arasında bilinen adıyla “bunama” olarak tanımlanır. Fizyolojik yaşlanmada beyin
hücrelerinin kaybı normal olmakla birlikte demans hastalarında bu kayıp normalden hızlı
ve gereğinden fazladır.
Demans hastaları özellikle hafıza, dikkat, dil ve problem çözme gibi bilişsel alanlarda
problemler yaşamaktadır. İlerleyen süreçte hasta, zaman, yer ve kişi oryantasyonunu da
kaybeder. Hastada bilişsel bozukluklara davranış bozuklukları ve çeşitli psikiyatrik semp-
tomlar da eşlik etmektedir.
Kafa travmaları, ağır metallere maruziyet, alkol bağımlılığı, bazı ilaçların yan etkile- Tüm demans nedenleri arasında
Alzheimer hastalığı ilk sırada
ri, B12 vitamini eksikliği, bazı enfeksiyon hastalıkları (menenjit ve AIDS gibi), bazı psi- gelmektedir.
kiyatrik bozukluklar (şizofreni ve depresyon gibi), Parkinson hastalığı, serebrovasküler
hastalık, tiroid bezi hastalıkları, kronik böbrek ve karaciğer hastalıkları ve beyin kanser-
leri demans gelişimine neden olabilen başlıca Şekil 3.7
faktörlerdir. En sık görülen demans nedeni ise Alzheimer
Alzheimer hastalığıdır. Hastalarının
Alzheimer hastalığı beynin öğrenme ve Büyük Kısmında
Bilişsel Zayıflığa,
bellekle ilgili kolinerjik nöronlarında progresif Belirgin Davranış
ve geri dönüşümsüz hasarlanma sonucu orta- Değişiklikleri ve
ya çıkan bir hastalıktır. Genetik yatkınlık, be- Nöropsikiyatrik
Semptomlar Eşlik
yin dokusundaki inflamatuar yanıt ve nöronal
Etmektedir.
enerji metabolizmasında bozulma hastalığın
gelişimde rol oynayan başlıca etkenlerdir.
İleri yaş, kadın cinsiyet, düşük eğitim dü-
zeyi, kafa travması öyküsü, hipertansiyon öy-
küsü, ateroskleroz öyküsü, aluminyum, bakır,
demir, çinko gibi ağır metaller ile intoksikas-
yon Alzheimer hastalığının risk faktörlerinden
bazılarıdır.
Alzheimer hastalığının erken semptomlar-
dan biri bellek zayıflığıdır (amnezi). Söz konu-
su bellek zayıflığı geçmiş bilgilerin korunduğu
86 Halk Sağlığı

ancak yeni bellek oluşturma işlevlerinde aksamaların görüldüğü biçimdedir. Başlangıçta


küçük unutkanlıklar şeklinde ortaya çıkan hastalık belirtilerini, zaman içinde kelime se-
çiminde ve tanıdıkların isimlerini hatırlamakta zorluk, plan yapma ve organizasyon bece-
rilerinde azalma, yer ve zamanla ilgili oryantasyon bozukluğu, nesneleri tanımada zorluk
(agnozi), kişisel geçmiş ile ilgili hatıraların kaybı, motor beceri gerektiren hareketlerde
işlev kaybı (apraksi) ve spontan konuşmada kelime bulmada zorluk ve konuşma becerile-
rinde kayıplar (afazi) gibi gelişmeler izlemektedir. Hastalık ilerledikçe yutkunma, idrar ve
dışkı tutma gibi işlevlerde bile zorluk yaşayan Alzheimer hastaları sürekli bakıma muhtaç
hâle gelmektedirler.

Parkinson Hastalığı
Parkinson hastalığı, hareketlerin ve çizgili kas tonusunun istem dışı kontrolünden ve opti-
mizasyonundan sorumlu olan ekstrapiramidal motor sistemin hastalığıdır.
Hastalığın altında yatan ana patoloji, beyinde ekstrapiramidal motor sistemin önemli
bir parçasını oluşturan bazal gangliyonlarda dopaminerjik nöronların kaybına bağlı ola-
rak ortaya çıkan progresif nörotransmisyon yetmezliğidir. Oksidatif stres, hücre içi kalsi-
yum homeostazının, mitokondriyal işlevlerin ve dolayısıyla hücrenin enerji metabolizma-
sının bozulması Parkinson hastalığında görülen nörodejenerasyondan sorumlu tutulan
başlıca mekanizmalardır.
Hastalığın gelişiminde genetik yatkınlığın bulunmasının ve çevresel toksinlere (pes-
tisitler, herbisitler, endüstriyel kimyasallar, karbon monoksit, manganez, metanol, civa,
siyanür gibi) maruziyetin önemli olduğu bilinmektedir. Diğer yandan metabolik, infeksi-
yöz (viral ensefalit), otoimmun, tümoral, vasküler (serebral aterosklerozis gibi) etkenler ve
travma öyküsü de Parkinsonizme neden olan diğer sebepler arasında sayılabilir.
Parkinson hastalığı idiyopatik, ailevi ya da iyatrojenik olabilir. Fenotiyazinler ve buti-
rofenonlar gibi nöroleptikler, rezerpin, tetrabenazin ve metildopa gibi dopamin deplesyonu
yapan ilaçlar, ve proklorperazin ve metoklopramid gibi bazı antiemetikler geri dönüşümlü
iyatrojenik Parkinson sendromuna ya da psödoparkinsonizme neden olurlar. Parkinson
hastalığı ile birlikte multiple sistem atrofisi, progresif supranükleer paralizi, kortikobazal
dejenerasyon gibi ek nörolojik bulgulara sahip bir grup hastalık da “Parkinson artı send-
romları” olarak adlandırılır.
Sinsi başlangıçlı bir hastalık olan Parkinson hastalığının başlıca belirtileri bradikinezi
(istemli hareketlere başlama ve sürdürmede yavaşlık), çizgili kaslarda dişli çark rijiditesi
(kaslarda tonusun artması ve sertlik), sıklıkla ellerde hap yuvarlama şeklinde ortaya çıkan
dinlenim tremoru (titreme), postural instabilite, donakalım ve yürüme bozukluğudur.
Parkinson hastalarında yumuşak tonda, monoton ve hipofonik (kısık) konuşma, ble-
farospazm, yutma güçlüğü, sebore, siyalore, konstipasyon, üriner inkontinans, aşırı terle-
me ve impotens gibi belirtilere de rastlanır. Söz konusu belirtilere depresyona yatkınlık,
anksiyete, insiyatif azalması ve demans gibi mental ve emosyonel problemler de eşlik et-
mektedir.

Kanser
Vücutta bulunan sağlıklı hücreler kontrollü olarak belirli bir hızda bölünür ve çoğalırlar.
Hücrenin çoğalması ile ilişkili genlerde ya da hücre ölümünü engelleyen mekanizmalar-
da herhangi bir bozukluk oluştuğunda hücreler kontrolsüz biçimde bölünüp çoğalmaya
başlarlar.
Böyle kontrolsüz şekilde büyüyen ve bölünen yani “prolifere olan” hücreler bir araya
gelerek doku ve organlarda “tümör” adı verilen yapıların oluşumuna neden olurlar. Tü-
mörler sağlıklı dokuları sıkıştırarak büyümeye devam ederler. Bulunduğu bölge dışında
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 87
yerleşme eğilimi göstermeyen tümörlere “benign (selim) tümör”, bulunduğu yerden diğer
doku ve organlara yayılma eğilimi gösteren tümörlere ise “malign (habis) tümör” adı veri-
lir. Malign tümörlere ait bazı kanserli hücreler tümörden ayrılarak kan veya lenf dolaşımı
aracılığıyla vücudun başka bölgelerine ulaşırlar ve orada yeni tümörler oluşturur. Bu olaya
“metastaz” adı verilir. Metastaz kanserin vücutta yaygınlaşmasına neden olan bir süreçtir.
Hücre kontrolünün bozulmasını takiben kanserin ortaya çıkması, kanserin tipine göre
değişiklik göstermek üzere ortalama 15-20 yıllık bir süre alır.
İleri yaş, erkek cinsiyet, genetik yatkınlık, bazı viral enfeksiyonlar, çevre kirliliği, olum-
suz yaşam şekli (sigara kullanımı, aşırı ve kronik alkol tüketimi, uygunsuz beslenme),
karsinojenik ve mutajenik özellikli kimyasal maddelere (katran ve kömür yanma ürünleri,
asbest gibi) ya da yüksek miktarda radyasyona maruziyet kanser gelişimi için başlıca risk
faktörleri olarak kabul edilmektedir.

Yaşlıların kansere yakalanma riskinin daha fazla olmasının nedeni ne olabilir?


6
Kanserler köken aldıkları doku ve organlara göre adlandırılır. Akciğer, bronş, mide ve
prostat kanserleri erkeklerde; meme, mide, uterus ve over kanserleri ise kadınlarda sıklık-
la rastlanan kanserler arasındadır.
Kanserler hastalığa bağlı ölüm nedenleri arasında ilk sıralarda yer almaktadırlar. Gö- Kanser 65 yaş ve üzerindeki kişiler
için kardiyovasküler hastalıklar
rülme sıklığının fazla ve tedavi maliyetlerinin yüksek olması da bu hastalığı önemli bir sonrasında gelen en önemli ölüm
halk sağlığı sorunu haline getirmektedir. Diğer yandan erken tanı ve doğru tedavi ile pek nedenidir.
çok kanser hastasında önemli ölçüde iyileşme sağlamak mümkün olabilmektedir.
88 Halk Sağlığı

Özet
Yaşlılık kronolojik açıdan 65 yaşın üzerine olmak olarak ta- Yaşlılıkla ilgili hastalıkların tedavisinde bazı özel sorunlara
nımlanabilir. 65-74 arası yaşlılar “genç yaşlı”, 75-84 arası yaşlılar rastlanabilmektedir. Yaşlılıkta görülen hastalıkların belirtisiz
“yaşlı” ve 85 yaş üzeri yaşlılar “ileri yaşlı” olarak tanımlanırlar. seyredebilmesi, hastalık belirtilerinin karışabilmesi, tedavi için
75 ve üzeri yaşlar bağımlılığa geçiş, 80 ve üzeri yaşlar ise bakım kullanılan ilaçların birbirleri ile etkileşebilmesi, uygulanan te-
gereksiniminin olduğu yaşlar olarak kabul edilmektedir. 1900’lü davilerin başka sağlık sorunlarına neden olabilmesi, bir has-
yıllardan itibaren bilimsel ve teknolojik ilerlemeler sonucu in- talığın diğerinin seyrini hızlandırabilmesi ya da bir hastalığın
sanların yaşam süreleri uzamaya başlamıştır. Yaşam süresinin diğer bir hastalığı tetiklemesi bu sorunlardan bazılarıdır.
uzaması toplumların nüfus yapısının da değişime uğramasına Yaşlı sağlığının korunması için yapılacak uygulamalar üç
neden olmuştur. Yakın gelecekte yaşlı sayısının çocuk sayısın- gruba ayrılır. Primer koruma önlemleri yaşlıları yalnızlıktan
dan daha fazla olacağı öngörülmektedir. Dünyada olduğu gibi ve kazalardan korumak, uygun besinler ile yeterli ve dengeli
ülkemizde de yaşlılık oranı değişmektedir. Ülkemizde 2014 yı- şekilde beslenmelerini sağlamak, uygun olanları uygun aşı-
lında 65 yaş üstünde 2,700 milyon erkek ve 3,493 milyon kadın lar ile bağışıklamak gibi uygulamaları kapsar. Sekonder ko-
bulunduğu belirlenmiştir. 2050 yılında bu rakamların toplamı- ruma önlemleri ise yaşlıları tıbbi ve iyatrojenik hatalardan
nın 12 milyonu aşacağı tahmin edilmektedir. korumak, yaşlıya ve yakınlarına ilaç ve tedaviye ilişkin yeterli
Farklı toplum ve kültürlerde yaşlıya bakış ve yaşlılık algısı bilgilendirmeyi yapmak, yaşlı hastada risk oluşturan hasta-
farklıdır. Bazı toplumlarda yaşlı aktif olan, üreten, topluma lıkların erken tanısını sağlamak üzere tarama testleri yapmak
faydası devam eden, toplumla bütünleşen ve bakıma muhtaç gibi uygulamaları içerir. Yaşlının duyusal kusurları ve hareket
ya da atıl olmayan bireyken diğer bazı toplumlar yaşlıyı artık kısıtlılıkları için gerekli cihaz ve araçların sağlanması, üret-
çalışmaması ve yorulmaması gereken, bakımı üstlenilen in- kenliklerini destekleyici aktiviteler oluşturulması ve toplum-
san olarak algılarlar. Kendisinden hiçbir üretim ve toplumsal sal işlerde görev ve sorumluluklar verilmesi gibi uygulamalar
katkı beklenmeyen yaşlı insanlar, zamanla gerçekten bakıma ise tersiyer koruma önlemleri arasında yer alır.
muhtaç ve çevresine bağımlı bir hale getirilmektedirler. Bu Yaşlıların kendi kendilerine yetmeleri ve yaşamlarını bağım-
yaşlılar hiçbir şeyden memnun olmayan, mutsuz ve hatta sız olarak sürdürebilecek olanaklara sahip olmaları son derece
etrafındakilere sıkıntı oluşturan bireyler haline dönüşmek- önemlidir. Bireysel ve toplumsal açıdan üretkenliklerinin, sos-
te, sosyal ilişkileri kısıtlanmakta ve yalnızlığa itilmektedir- yal ilişkilerinin artırılması, saygınlıklarının korunması, beden-
ler. Özellikle yirminci yüzyıldan itibaren geniş aile yapısının sel etkinliklerinin artırılması, bedensel, ruhsal, sosyal, bilişsel
kökten değiştiği ve yerini çekirdek aileye bıraktığı toplumlar- ve cinsel sağlıklarının korunması, yaşlılara yönelik kötü mu-
da yaşlılık sorunları boyut ve biçim değiştirmiş durumdadır. amelenin ve istismarın önlenmesi, evde bakım hizmetlerinin
Bu çerçevede günümüzde halk sağlığı açısından toplumun ve geliştirilmesi için kamusal mekanizmaların güçlendirilmesi,
sağlık hizmeti sunucularının yaşlılığa bakışının farklılaşması sağlık ve sosyal hizmet sunulan kurumların geriatri ve geron-
gerektiği ortadadır. Yaşlıya bakım sağlamanın ötesinde ona toloji açısından kapasitelerinin geliştirilmesi gibi konular yaşlı
toplumla bütünleşme, kaybolan statü ve rollerin yeniden ka- sağlığı için öncelikli alanları oluşturmaktadır.
zanımı, işlevlerin artırılması ve boş zamanların etkili değer- Yaşlı bireylerde fizyolojik işlev kapasitesinin gerilemiş olma-
lendirilmesi gibi konularda destek olunmalıdır. Diğer bir ifa- sı, doku ve organlardaki dejenerasyonlar ve azalan koruma,
de ile yaşlı bireyi “kendini yaşlı olarak kabul ettiği nokta” dan savunma ve tamir mekanizmaları yaşlılarda kronik hastalık-
uzaklaştırmak, yaşamına yıllar ve yıllarına da kaliteli yaşam ların gelişimine uygun bir zemin oluşturmaktadır. Yaşlılık
katmak gerekir. Toplumdaki her insan için üretken, başarılı döneminde sıklıkla karşılaşılan kronik hastalıklar gerekli te-
ve bağımsız bir yaşlanma hedeflenmelidir. davi yöntemleri uygulanmazsa hastaların yaşam kalitelerini
Halk sağlığı açısından diğer yaşlara göre yaşlılık bir risk grubu- önemli ölçüde düşürmektedir. Hipertansiyon, ateroskleroz,
dur. Bu nedenle 75 yaşından büyük, bir ya da daha fazla kronik koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği ve aritmi gibi kardi-
hastalığı olan, hareket kısıtlılığı bulunan, sosyal güvencesi olma- yovasküler hastalıklar, kronik obstrüktif akciğer hastalığı ve
yan, çocuğu olmayan, huzurevinde, yalnız ya da izole (tek ya da astım gibi solunum sistemi hastalıkları, konstipasyon ve di-
karı-koca) yaşayan yaşlıların yakından izlenmesi gerekir. yare gibi sindirim sistemi hastalıkları, benign prostat hiper-
Yaşlanma ile birlikte vücut hücre, doku, organ ve sistemlerin- tofisi, erektil disfonksiyon, üriner inkontinans gibi ürogeni-
de genellikle geri dönüşümsüz yapısal ve işlevsel aksaklıklar tal hastalıklar, Diabetes mellitus, hiprotiroidi ve hipertiroidi
gelişmektedir. Yaşlının kardiyovasküler sistemde, endokrin gibi endokrin hastalıklar, osteoporoz ve osteoartrit gibi eklem
sisteminde, sinir sisteminde, solunum sisteminde, sindirim hastalıkları, glokom, katarakt ve yaşa bağlı maküla dejene-
sisteminde, üriner sisteminde, bağışıklık sisteminde, kas ve rasyonu gibi göz hastalıkları, Parkinson hastalığı, demans ve
iskelet sisteminde, duyu organlarında ve vücut yapısında Alzheimer hastalığı gibi nörolojik hastalıklar ve kanser sık
önemli fizyolojik değişiklikler oluşmaktadır. karşılaşılan kronik hastalıklar arasında bulunmaktadır.
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 89

Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi halk sağlığı açısından risk gru- 6. Koroner arterlerin ateroskleroza bağlı olarak tıkanması
bunda yer almaz? sonucu kalbe giden kan akımının tamamen kesildiği ve kalp
a. 65 yaşından daha büyük olan her yaşlı kasının kalıcı biçimde hasar gördüğü tabloya ne ad verilir?
b. Kronik hastalığı olan yaşlı a. Anjina pektoris
c. Hareket kısıtlılığı bulunan yaşlı b. Aritmi
d. Sosyal güvencesi olmayan yaşlı c. Miyokard enfarktüsü
e. Huzurevinde yaşayan yaşlı d. Sekonder hipertansiyon
e. Konjestif kalp yetmezliği
2. Yaşlılıkta görülen sağlık sorunları ile ilgili aşağıdaki ifa-
delerden hangisi yanlıştır? 7. Aşağıdakilerden hangisi Diabetes mellitus’un semptomla-
a. Hastalıklar belirtisiz seyredebilir. rından biri değildir?
b. Hastalıkların belirtileri karışabilir. a. Poliüri
c. Tedaviler ilaç etkileşimlerine neden olabilir. b. Miyopi
d. Tedaviler, başka problemlere ve sağlık sorunlarına c. Polidipsi
yol açabilir. d. Polifaji
e. Yaşlılarda genelde bir tek kronik hastalık bulunur. e. Kilo kaybı

3. Aşağıdakilerden hangisi yaşlıların sağlığının korunması 8. Osteoporozun hastanın yaşam kalitesi ve sağlık harca-
için alınması gereken primer koruma önlemlerinden biri de- maları yönünden neden olduğu en önemli sorun aşağıdaki-
ğildir? lerden hangisidir?
a. Katılabilecekleri uygun egzersiz programları oluştu- a. Şiddetli eklem ağrıları
rulmalı b. Hastanın kaslarında güçsüzlük ve ileri derecede hare-
b. Proteinden zengini yüksek kalorili diyetle beslen- ket kısıtı
meli c. Hastanın fiziksel aktivite yetersizliği nedeniyle aşırı
c. Kazalardan korunmak için eğitim verilmeli kilo alması
d. Uygun aşılar ile bağışıklama sağlanmalı d. Hastanın günlük aktivitelerini yerine getirememesi
e. Yaşadıkları ortam ve kullandıkları araç ve gereçler e. Özellikle yaşlılarda düşme ile oluşan kalça ve kemik
ergonomik olmalı kırıkları

4. Aşağıdakilerden hangisi yaşlı sağlığı için öncelikli alan- 9. Glokom hastalığı ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi
lardan biri değildir? yanlıştır?
a. Bedensel etkinliklerinin artırılması a. Gözde lensin opaklaşmasına neden olur
b. Bağımsız olarak yaşamlarını sürdürebilecek olanak- b. En önemli semptomu göz içi basıncındaki artıştır
ların sağlanması c. Genetik yatkınlık glokom için bir risk faktörüdür
c. Bireysel ve toplumsal açıdan üretkenliklerinin des- d. Görme alanındaki daralma çevreden merkeze doğrudur
teklenmesi e. Katarakttan sonra en önemli körlük nedenidir
d. Toplumla ilişkide bulunmak istemeyen yaşlıların izo-
le edilmesi 10. 72 yaşındaki kadın hasta, eşi tarafından nöroloji polikli-
e. Hastalıkların önlenmesi ve yaralanmaların azalması niğine getiriliyor. Eşi, hastanın eskiden de unutkan olduğunu
ancak son dönemlerde yer ve zaman kavramları ile ilişkili zi-
5. Aşağıdakilerden hangisi kronik hastalıklardan biri değildir? hinsel karışıklık yaşadığını, evinin adresini ve telefon numa-
a. Ateroskleroz rasını hatırlamakta güçlük çektiğini, diş fırçası gibi nesneleri
b. Demans tanımakta zorlandığını, banyo yapma, giyinme, tuvalete git-
c. Kızamık me, beslenme gibi günlük aktiviteler için bile yardıma ihtiyaç
d. Diyabet duyduğunu anlatıyor. Yukarıda tanımlanan hastalık aşağıda-
e. Glokom kilerden hangisidir?
a. Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu
b. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
c. Parkinson hastalığı
d. Alzheimer hastalığı
e. Hipertiroidi
90 Halk Sağlığı

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı


1. a Yanıtınız yanlış ise “Halk Sağlığı Açısından Risk Gru- Sıra Sizde 3
bu Olan Yaşlılar” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Yaşlı bireylerde kronik hastalıkların daha sık görülmesinin
2. e Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılıkta Görülen Sağlık Sorun- altında yatan neden, yaşlının fizyolojik işlev kapasitesinin,
ları” konusunu yeniden gözden geçiriniz. yaşlılığın doğası itibariyle gerilemiş olmasıdır. Yaşlının za-
3. b Yanıtınız yanlış ise “Yaşlıların Sağlığının Korunması man içerisinde dejenere olan organları, azalan koruma, sa-
İçin Yapılacak Uygulamalar / Primer (Birincil) Koru- vunma ve tamir mekanizmaları hastalık gelişimi için uygun
ma Önlemleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz. zemin oluşturmaktadır.
4. d Yanıtınız yanlış ise “Yaşlı Sağlığı İçin Öncelikli Alanlar”
konusunu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 4
5. c Yanıtınız yanlış ise “Kronik Hastalıklar” konusunu Sağlıklı bir kolesterol düzeyine sahip olmak ve ateroskleroz-
yeniden gözden geçiriniz. dan korunmak için alınabilecek bazı önlemler şunlardır:
6. c Yanıtınız yanlış ise “Kardiyovasküler Hastalıklar/Koro- • Beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi (zeytinyağı, ay-
ner Arter Hastalığı” konusunu yeniden gözden geçiriniz. çiçeği yağı, susam yağı gibi yüksek oranda doymamış yağ
7. b Yanıtınız yanlış ise “Endokrinolojik Hastalıklar/Diabetes asitleri içeren bitkisel yağların kullanıldığı, sebze, tahıl ve
Mellitus” konusunu yeniden gözden geçiriniz. balık içeren bir diyet benimsenmelidir)
8. e Yanıtınız yanlış ise “Eklem Hastalıkları/Osteoporoz” • Sigara kullanımından ve aşırı alkol tüketiminden uzak
konusunu yeniden gözden geçiriniz. durulmalıdır.
9. a Yanıtınız yanlış ise “Göz Hastalıkları/Glokom” konu- • Düzenli egzersizin yapıldığı, hareketli bir yaşam tarzı be-
sunu yeniden gözden geçiriniz. nimsenmelidir.
10. d Yanıtınız yanlış ise “Nörolojik Hastalıklar/Demans • Kilo kontrolü yapılmalı, vücut kitle indeksinin 25 kg/
ve Alzheimer Hastalığı” konusunu yeniden gözden m2’nin üzerine çıkmamasına özen gösterilmelidir.
geçiriniz.
Sıra Sizde 5
Tip I ya da diğer adıyla insüline bağımlı diyabette, pankrea-
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı sın insülin salgısı ileri derecede azalmıştır ve hasta yaşamak
Sıra Sizde 1 için insülini dışarıdan almak zorundadır. Dolayısıyla “insüli-
Yaşlılarda dolaşım sistemindeki değişiklikler nedeniyle beyi- ne bağımlı”dır. Tip II yani insüline bağımlı olmayan diyabette
nin kan dolaşımı etkilenmekte, bu nedenle bellekte değişik- ise insülin üretimindeki azalma ile beraber vücutta insüline
likler görülebilmektedir. Yaşlılarda yakın geçmiş unutulur- karşı gelişen bir direnç söz konusudur. Hastanın kan şekeri
ken uzak geçmiş iyi hatırlanır. Bu durum yaşlının işine geleni antidiyabetik ilaçlar ve yaşam tarzı değişiklikleri ile kontrol
hatırlaması ile ilgili bir davranış bozukluğu olmayıp yaşlılığın altına alınabilir. Tip II diyabette insülin sadece ilerlemiş ol-
doğal sonucu oluşan fizyolojik bir unutkanlıktır. gularda kullanılır.

Sıra Sizde 2 Sıra Sizde 6


Bir sorunun halk sağlığı sorunu olarak değerlendirilmesi için Artan yaşla birlikte hücresel düzeyde meydana gelen gen
çok ve sık görülmesi, ciddi iş gücü kayıplarına ve ekonomik onarıcı mekanizmaların yetersiz hâle gelmesi ve bağışıklık
zararlara neden olması ya da çok sayıda kişinin sakat kalma- sisteminin zayıflaması yaşlı bireyler için kansere yakalanma
sına/ölmesine yol açması gerekir. Beklenen yaşam süresinin riskini artırmaktadır.
artışına bağlı olarak toplumda giderek artan yaşlı oranı, yaş-
lıların %90’ının çeşitli kronik hastalıklara sahip olması, sağlık
sorunlarına bağlı iş gücü kayıpları, yüksek tedavi maliyetle-
ri, yaşlılığın getirdiği sosyal ve toplumsal sorunlar bir bütün
olarak değerlendirildiğinde yaşlılık ve yaşlılıkta görülen sağ-
lık sorunlarının neden halk sağlığı sorunu olarak görülmesi
gerektiği anlaşılabilir.
3. Ünite - Yaşlı Sağlığı ve Kronik Hastalıklar 91

Yararlanılan Kaynaklar
Akdemir N, Görgülü Ü, Çınar Fİ. (2008). Yaşlı istismarı ve T.C. Milli Eğitim Bakanlığı. (2011). Aile ve tüketici hizmet-
ihmali. Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Dergisi, leri: yaşlılık süreci, Modül No: 762SHD030, Ankara.
68–75. T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdür-
Arıoğul S. (2006). Geriatri ve gerontoloji, MN Medikal & lüğü. (2011). Yaşlı sağlığı modülleri-eğitimciler için
Nobel, Ankara. eğitim rehberi, Yayın No: 810, Ankara.
Baktır G, Baktır E. (2000). Eczacının tıp sözlüğü, Rehber The Center for Managing Chronic Disease. (2011). What is
tıbbi yayınları, Ankara. chronic disease?, Erişim adresi: http://cmcd.sph.umich.
Bilir N, Erbaydar NP. (2012). Yaşlılık sorunları ve bulaşıcı edu/what-is-chronic-disease.html ve Erişim Tarihi:
olmayan hastalıkların kontrolü. 3. cilt. Hacettepe Üni- 23.10.2015.
versitesi Yayınları, Ankara. Tümerdem Y.. (2006). Gerçek yaş, Geriatri, 9 (3), 195-196.
Devlet Planlama Teşkilatı Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı
Genel Müdürlüğü. (2007). Türkiye’de yaşlıların durumu Kurumu. (2013). Türkiye kronik hastalıklar ve risk fak-
ve yaşlanma ulusal eylem planı. Erişim adresi: http://eyh. törleri sıklığı çalışması, Ankara.
aile.gov.tr/data/544f6b29369dc328a057d006/yaslanma_ Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2012). Türkiye’nin de-
ulusal_eylem_plani.pdf ve Erişim tarihi: 20 Ekim 2015. mografik yapısı ve geleceği, 2010-2050, Erişim adresi:
Fryers T. (2002). Health of elderly people. 4th edition. Oxford http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13140
university press, New York, USA. ve Erişim tarihi: 23.10.2015.
Gökçe-Kutsal Y. (2007). Temel geriatri, Güneş Tıp Kitabevleri, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2013). İstatistiklerle
Ankara. yaşlılar: 2013, TÜİK Yayınları, No: 4158, Ankara.
Hacettepe Üniversitesi Geriatrik Bilimler Araştırma ve Uy- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Yıllara, yaş grubu ve cin-
gulama Merkezi. Yaşlılıkta kaliteli yaşam. Erişim adresi: siyete göre nüfus, genel nüfus sayımları. Erişim adresi:
www.gebam.hacettepe.edu.tr ve Erişim tarihi 13 Ka- http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=1588
sım 2015. ve Erişim tarihi: 13 Kasım 2015.
Huber M. (2013). A vision for healthy ageing in Europe: United Nations, Department of Economic and Social Affairs,
The WHO strategy and action plan. ın: ageing and Population Division (UN-DESA-PD) (2013). World
sexual health. WHO Publications. population ageing 2013, United Nations, ST/ESA/
Kayaalp, O.S., (2012). Rasyonel tedavi yönünden tıbbi far- SER.A/348, New York, USA.
makoloji, Hacettepe-TAŞ Kitapçılık, Ankara. Üner S. (2009). Yaşlı dostu sağlık hizmetleri. (içinde: Halk
Kocatürk, U., (2006). Tıp terimleri el sözlüğü, Nobel Tıp Ki- Sağlığı ile İlgili Güncel Sorunlar ve Yaklaşımlar. Yayına
tabevleri, Ankara. Hazırlayan: Aslan D.) Ankara Tabip Odası. Grafker Mat-
Mas R, Işık AT., Karan MA, Beğer T, Akman Ş, Ünal T. (2008). baası. Ankara.; 271-274.
Geriatri, 2. cilt, Feza Basımevi, Ankara. Yıldırım Kaptanoğlu A. (2012). Yaşlı sağlığı, T.C. Aile ve Sos-
Pillemer K, Frankel S (1992). Elder abuse 13th edition. yal Politikalar Bakanlığı, İstanbul.
Appleton & Lange, Division of Prentice Hall. USA.
RX MediaPharma (2015). İnteraktif ilaç bilgi kaynağı,
www.rxmediapharma.com.
Sydell and Arnold Miller Family Kalp ve Damar Enstitüsü. Ko-
roner arter hastalık tedavisi rehberi. Erişim adresi: http://
my.clevelandclinic.org/ccf/media/files/ghs/Turkish%20
Guides/158339-CAD%20Guide%20for%20GPS_TR.pdf ve
Erişim tarihi: 4.11.2015.
4
HALK SAĞLIĞI

Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
 Enfeksiyon kavramını açıklayabilecek,
 Enfeksiyon hastalıklarını sınıflandırabilecek,
 Bağışıklık kavramını açıklayabilecek,
 Bildirilmesi zorunlu hastalıkları sınıflandırabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.

Anahtar Kavramlar
• Bulaşıcı Hastalık • Antijen
• Enfeksiyon • Primovaksinasyon
• Enfeksiyon Etkeni • Rapel
• Enfeksiyon Kaynağı • Monovalan Aşı
• Bulaşma Yolu • Polivalan Aşı
• Bağışıklık • Bildirilmesi Zorunlu
• Aktif Bağışıklık Hastalıklar
• Pasif Bağışıklık

İçindekiler

• GİRİŞ
• ENFEKSİYON
• ENFEKSİYON HASTALIKLARININ
Halk Sağlığı Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama SINIFLANDIRILMASI
• AİDS
• BAĞIŞIKLIK
• BİLDİRİLMESİ ZORUNLU HASTALIKLAR
Bulaşıcı Hastalıklar ve
Bağışıklama

GİRİŞ
Halk sağlığı biliminin önemli konularından olan bulaşıcı hastalıklar; sık ve geniş kitleler-
de görülen, diğer hastalıklara, sakatlıklara hatta bazen ölümlere yol açan, ciddi iş gücü ve
maddi kayıplar yaratan hastalıklardır. Bulaşıcı hastalıklar korunulabilir hastalıklar olup
kişisel ve çevresel açıdan gerekli tedbirlerin alınması ve aşılama ile bağışıklığın kazanıl-
ması sonucu bertaraf edilebilirler.
Bir ülkedeki bulaşıcı hastalıkların durumu, ülkenin gelişmişlik seviyesi ve sağlık hiz-
metleri alanındaki etkinliği ile yakından ilişkilidir. Günümüzde bulaşıcı hastalıklar ile bu-
lunduğu ülkenin ve sağlık hizmetlerinin gelişmişlik düzeyleri arasında ters orantı vardır.
Bu sebeple bulaşıcı hastalıklarla ilgili durum saptaması yapılırken belirli ölçütler çerçeve-
sinde ilerlemek gerekmektedir. Dünya genelinde enfeksiyonel hastalıklarla ilgili önemli
sorunların başında hastalık bildirimindeki yetersizlikler ve yanlış bildirimler gelmektedir.
Bulaşıcı hastalık ya da enfeksiyon hastalıkları, herhangi bir yolla insana geçme po-
tansiyeline sahip hastalık yapıcı mikropların veya parazitlerin vücuda girmesiyle kendini
gösteren hastalıklardır. Bu ünitede enfeksiyon kavramı, parazit, virüs ve bakteri kaynaklı
sık görülen bulaşıcı hastalıklar hakkında bilgi verilecek ve bağışıklık kavramları üzerinde
durulacaktır.

ENFEKSİYON
Enfeksiyon; dilimize Fransızcadan yerleşmiş bir tıp terimidir. Mikroorganizmaların, has-
talıklar ve istenmedik etkiler oluşturması durumudur. Mikroorganizmalar bu etkileri ya-
pabilmek için bir konakçı vücuduna ihtiyaç duyarlar.
Enfeksiyon hastalığının ortaya çıkabilmesi için mikroorganizmanın tamamlamak
zorunda olduğu enfeksiyon zinciri adı verilen aşamalar söz konusudur. Enfeksiyon et-
keni, enfeksiyon kaynağı, çıkış kapısı, bulaşma yolu, giriş kapısı ve konakçı; enfeksiyon
zincirinin bileşenleri arasında yer almaktadır. Enfeksiyon etkenleri; virüsler, bakteriler,
mantarlar, parazitler, artropotlar ve riketsiyalardır. Enfeksiyon kaynağı, mikroorganiz-
maların yaşadıkları doğal ortamlar olup bu ortamdan çıkış noktalarına çıkış kapısı denir.
Bulaşma yolu, enfeksiyon etkeninin konakçıya taşınma yoludur. Enfeksiyon etkeninin
konakçı vücuduna girdiği yere giriş kapısı denir. Enfeksiyon etkenini, üzerinde veya için-
de barındıran insan, hayvan ve bitkiye konakçı denir.
94 Halk Sağlığı

Enfeksiyon Hastalıklarının Tanı Yöntemleri


Günümüzde enfeksiyon hastalığını teşhis etmek üzere duyarlı ve hızlı testler kullanılmak-
tadır. Bu testler, etken mikroorganizmanın antijenlerini ya da mikroorganizmaya karşı
gelişen özgün antikorları belirleyen testlerdir ve polikliniklerde sıklıkla kullanılmaktadır.
Lateks aglütinasyon (LA) ile diğer aglütinasyon testleri, enzim immünoassay (EIA) ve
optik immünoassay (OIA) testleri, enfeksiyon hastalığının teşhisinde kullanılan testlere
örnek olarak gösterilebilir.
Bu testlerden başka enfeksiyon tanısında “hızlı tanı testleri” olarak bilinen indirekt
yöntemler de yer almaktadır. Hızlı tanı testlerinde kullanılan materyaller; burun, boğaz ve
nazofarengeal süzüntüler, dışkı, idrar, balgam ve kan şeklinde sıralanabilir. Kan örneği bu
testlerin bazılarında birkaç kan damlasını içermektedir. Bu durumlarda parmak ucundan
alınan kan örneği yeterli olmaktadır. Bu yöntemler; hekime ön teşhisin konulmasında yol
gösteren, hızlı ve daha kolay uygulanabilen testlerdir.
Eritrosit sedimantasyon hızı, oldukça fazla kullanılan bir indirekt tanı yöntemi olmak-
la birlikte yanıtı; periferik kanda şekilli eleman miktarı ve dağılımı ile C-reaktif protein
(CRP) belirler. C-reaktif protein, eritrosit sedimantasyon hızı ile karşılaştırıldığında se-
viyesindeki artış ve yeniden normal seviyesine düşmesi daha hızlıdır. Eritrosit sediman-
tasyon hızını anemi, polisitemi, plazma protein düzeyi, cinsiyet, eritrosit şekli ve yaş etki-
lerken C-reaktif proteini yanık, travma, infarkt ve iskemi durumlarından etkilenir. Aynı
zamanda C-reaktif proteinin yarı ömrü 24 saatten daha az olduğu için tedavinin ne kadar
etkili olabileceği hakkında fikir verir.

Enfeksiyon Hastalıklarının Belirtileri


Mikroorganizmaların oluşturduğu hastalık belirtileri konakçı vücuduna göre değişen
özellikler gösterebilir. Fakat genelde görülen belirtiler; ateş, boğaz ağrısı, nabız ve solu-
num hızlanması, bitkinlik, iştahsızlık, kızarıklık ve döküntü olarak sayılabilir. Kan değer-
lerinde değişiklik de sıklıkla karşılaşılan bir durumdur.
En belirgin belirtisi olan ateş (febris, humma); normal şartlarda 36.5 ºC civarında olan
vücut ısısının enfeksiyon anında yükselmesidir. Belirtiler arasında, kalp ve damar sistemi
belirtileri de vardır. Ateş ile nabız sayısı arasında yakın ilişki söz konusudur. Vücut ısısının
0,5-10 ºC artışı, nabız atım sayısını 10-20 civarında arttırır. Bu duruma konkordans de-
nir. Ateş ve nabız arasında ters orantı olduğu duruma da ise diskordans denir. Solunum
yoluyla giren enfeksiyon etkenlerinin solunum sisteminde oluşturduğu belirtiler; boğaz
ağrısı, nezle, öksürük, balgam ve solunum sesinde değişikliktir. Eğer etken sindirim siste-
minden girmişse konakçı vücudunda bulantı, kusma, ishal, kabızlık ve dilde şişme ya da
atrofi veya hipertrofi görülebilir. Enfeksiyon hastalıklarının endokrin sistem üzerindeki
belirtileri lokal yerleşme ve iltihaplanmalar hâlinde kılcal damarlara yerleşme biçiminde
ya da toksinler aracılığı ile oluşan harabiyetler sonucu görülmektedir. Tüm bu sistem de-
ğişikliklerinin dışında yerel değişiklikler yani döküntüler de enfeksiyon belirtilerindendir.

http://www.thsk.gov.tr/birimler/bulasici-hastaliklar.html

Enfeksiyon hastalığı nasıl meydana gelir? Yorumlayınız.


1
4. Ünite - Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama 95

ENFEKSİYON HASTALIKLARININ SINIFLANDIRILMASI


Enfeksiyon hastalıkları; parezit kaynaklı, virüs kaynaklı ya da bakteri kaynaklı hastalıklardır.

Parazit Kaynaklı Hastalıklar

Toksoplazmozis
Toksoplazma gondii adlı parazitin neden olduğu, sıklıkla görülen bir hastalıktır. Sıklıkla
asemptomatik olmakla birlikte ateş, halsizlik ve lenfadenopati gibi belirtiler de görülebilir.
Toksoplazma gondii’nin seksüel dönemi, evcil kedilerin intestinal mukozasında olur. Daha
sonra spor oluşturmamış ookistler, kedi dışkısıyla atılır. Bu ookistler döngüyü; 1-5 gün
sonra spor oluşturarak birkaç hafta süreden sonra da enfeksiyöz hâline gelerek tamam-
larlar. Enfeksiyöz etki, 12-18 ay süresince sürer. Bu sürede sular ve topraklar, oradan da
hayvanlar enfekte olur. Enfekte olmuş hayvan (kuş, koyun, sığır vb.) etlerinin yenmesiyle
etlerde bulunan kistler ağız yoluyla insan vücuduna geçer; takiozitler meydana gelir ve
akut dönem boyunca yayılım göstererek çoğalırlar.
Toksoplazma gondii’nin bulaşma yolu; enfekte etlerin yeterince pişirilmeden veya hiç
pişirilmeden yenmesi sunucu olabilir. Bunun dışında, çiğ ete dokunma sonrası eller yo-
luyla da bulaşabilir. Diğer taraftan çevrede ookistlerle kontamine olan çevresel unsurlarla
ve gebelik sırasında transplesantal yolla bulaşma görülebilir.
Teşhisin önemli olduğu dört klinik grup vardır; gestasyon süresinde enfeksiyon gö-
rülen kişiler, fetüs (konjenital enfekte olmuş) ve yeni doğanlar, koryoretiniti olanlar ve
immunkompromize kişiler. En sık karşılaşılan sorun; gestasyon sırasında teşhistir. Tanı,
serolojik testlerle konulur. Genellikle kombine serolojik test uygulanarak kişinin enfekte
olma zamanı daha net anlaşılmaktadır. Serolojik testlerde serumlar uzun süre saklanacak-
sa -20 oC’de tutulmalıdır. Eğer 5 günden daha az bir süreyle tutulacaksa 2-8 oC idealdir.
Toksoplazmoz tanısında kullanılan antikorlar; Ig G Antikorları, Ig M Antikorları, Ig A
Antikorları, Ig E Antikorlarıdır. Eğer kişi geçmişte enfeksiyon geçirmişse IgG antikorları
pozitiftir. Enfeksiyon yeni ise IgM pozitifliği görülür.
Gebelerde toksoplazma teşhisi ve hastalığı zor olduğu için gebelikten önce veya ön-
ceden bu test yapılmadıysa gebeliğin ilk muayenesinde test uygulanmalıdır. Enfeksiyon
tanısı durumunda spiramisin tedavisine başlanmalı ve gebeliğin 20-22. haftasına kadar
primetamin+folik asit+sülfadiazin tedavisi dönüşümlü olarak uygulanmalıdır. Fetal enfek-
siyon varlığı belirleninceye kadar gebeliği sonlandırma kararı alınmak zorunda değildir.
Toksoplazmadan korunmada en temelde ‘hijyen’ vardır. Bol su içmek ve evcil hayvan
besleniyorsa aşılarına dikkat etmek gerekir. Et ürünlerinin iyice piştikten sonra yenmesine
de özen gösterilmelidir.

Sıtma
Sıtma; kuluçka süresi 12-14 gün olan Plasmodium falciparum, kuluçka süresi 13-17 gün
olan Plasmodium vivax ve Plasmodium ovale ile kuluçka süresi 28-30 gün olan Plasmodi-
um malaria parazitlerinin neden olduğu, insanlara dişi anofel cinsi sivrisinekler tarafın-
dan bulaştırılan bir hastalıktır. Plasmodium falciparum’un neden olduğu sıtma tablosu en
ağır olandır. Plasmodium falciparum ülkemizde daha çok yurt dışı seyahat durumundan
sonra görülmektedir. Türkiye’de sıklıkla Plasmodium vivax’a bağlı sıtma olguları ile karşı-
laşılmaktadır.
Dünya üzerinde her yıl 1.5-2.7 milyon kişi sıtmadan dolayı hayatını kaybetmekte ve
bu rakamın büyük çoğunluğunu çocuklar ile hamile kadınlar oluşturmaktadır. Türkiye,
sıtmanın endemik olduğu bölgeler arasındadır. Dünya Sağlık Örgütü verileri bu bilgiyi
kanıtlamaktadır.
96 Halk Sağlığı

Fotoğraf 4.1 Plasmodium falciparum sıtmasında


Sıtma Kaynağı Anofel erken teşhis çok önemlidir. Aksi takdirde
Cinsi Dişi Sivrisinek ölümcül olabilmektedir. Bu yüzden ateş
şikâyeti ile gelen hastaların öyküsünün iyi
irdelenmesi, yurt dışı seyahatleri hakkın-
da bilgi alınması ve dikkatli fiziksel mu-
ayene yapılması gerekmektedir. Yurt dışı
seyahati durumunda; hastanın gittiği böl-
genin, hastalığa endemik bir bölge olup
olmadığı Dünya Sağlık Örgütü verilerin-
den kontrol edilmelidir. Sıtmanın tanısı
kadar hangi bölgeden enfekte olunduğu
hem sıtma türünü saptamak açısından
hem de ilaç direnci açısından önemlidir.
Sıtma tanısında temel bulgu; periferik kan parazitlerinin giemza ile boyanmasıdır. Bu
yöntem, özellikle ateşin en yüksek olduğu dönemlerde yapılmalıdır. Tedavide ilk tercih
edilecek ilaç; klorokindir. Fakat Plasmodium falciparum türleri klorokine dirençlidir. Ki-
nidin glukonat, normal salin solüsyonu içinde parenteral yolla verilebilir.
Sıtmadan korunmada ilk basamak; sıtma paraziti taşıyan hastaları tedavi etmek ve
“vektör kontrolü” denilen çevredeki sivrisinekleri yok ederek bulaşma riskini önlemektir.

Askariazis
Askariazis; özellikle sıcak iklim kuşaklı ve sağlık koşullarının bozuk olduğu ülkelerde or-
taya çıkmakla birlikte, tüm dünya da görülen Ascaris lumbricoides adlı parazitin, gastroin-
testinal sisteme yerleşerek neden olduğu bir helmint hastalığıdır. Hastalığın karakteristik
özelliği anüs ve ağızdan erişkin solucanın çıkmasıdır.
Hijyenik olmayan ortamlar ve insan dışkısının gübre yapıldığı bölgelerde hastalıkla
daha sık karşılaşılır. Yumurtalar sıcağa karşı dayanıklıdırlar fakat kuru ortamlarda 23 haf-
ta yaşayabilirler. Görülme oranı çocuklarda daha fazla olup hastalığın ortaya çıkması ço-
cuğun büyüme hızını azaltır.
Hastalık tanısının konulmasında akciğere geçiş süresinde oluşan öksürük, balgam, ye-
mek öncesi ve yemek sonrası karın bölgesinde oluşan huzursuzluk gibi bulgular yardımcı
olabilir. Parazitlerin vücudu terk etme yolu çoğunlukla anüs olmakla birlikte kusma yo-
luyla ağız ve burundan da atılabilirler. Askariazis teşhisinde dışkıda helmint yumurtaları
mikroskobik olarak görülmektedir.
Tıbbi tedavide mebendazol, albendazol ve pirantel pamoat gibi ilaçlar oral yolla kulla-
nılırlar. Hastalıktan korunmada tuvalet, yatak, çarşaf, çamaşır ve vücut temizliğine özen
gösterilmeli ve içme suyunun kontamine olmamasına dikkat edilmelidir.

Oksiyüriasis (Kıl Kurdu)


Enterobius vermicularis (Oksiyür)’un neden olduğu hastalık, en çok çocukluk çağında ol-
makla birlikte dünyada en sık görülen parazitik enfeksiyonlardan biridir. Temizlik alışkan-
lığı ile hastalığın bulaşması arasında ters orantı vardır. Erişkin Enterobius vermicularis’in
dişi parazitleri, perianal deriden çok sayıda yumurta bırakır. Yumurtaların aktif enfektif
özellik kazanması birkaç saat içinde olur. Hayat döngüsünün tamamı insan vücudu için-
dedir. Hastalığın en belirgin özelliği; perianal kaşıntıdır. Ayrıca çocuklarda geceleri altını
ıslatma, iştahsızlık ve huzursuzluk görülebilir. Eğer Enterobius vermicularis apendikse göç
ederse apandisit vakası gözlenebilir.
4. Ünite - Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama 97
Kesin tanı; yumurta ve erişkin mikroorganizmaların görülmesiyle birlikte konur. Yu-
murtalar dışkıda direkt olarak görülmeyebilir. Bu yüzden defekasyon öncesi ve anal bölge
temizlenmeden önce selofanlı lam yöntemi kullanılmalıdır. Tedavide mebendazol, alben-
dazol ve pirantel pamoat gibi ilaçlar kullanılır.
Komplikasyon olarak parazitin ürogenital organlara geçip kaşıntı oluşturması gösteri-
lebilir. Kadınlarda vulva-vajinit ve yumurtalık kistleri de oluşabilir.

Teniyasis
Taenia saginata (sığır tenyası), adlı parazitin meydana getirdiği bulaşıcı bir hastalıktır.
Taenia saginata’nın görüldüğü yerler; özellikle çiğ et tüketiminin olduğu bölgelerdir. Ara
konak, sığır gibi otçul hayvanlar olup son konağı ise insandır. Çiğ etin yenilmesi ile insan
sindirim kanalına larva şeklinde alınan parazit burada gelişerek yetişkin tenya hâline ge-
lir. Kontrolsüz olarak yetişkin tenyanın anüsten çıkması sebebiyle hastalık halk arasında
abdestbozan olarak bilinir.
Hastalık belirtileri; ishal, kabızlık, bulantı, kusma ve sistematik semptomlardır. Tanı
genellikle hastanın dışkısında halkaları görmesiyle konulur. Ancak sığır ve domuz ten-
yasını birbirinden ayırmak için ışık mikroskobu yeterli olmayıp spesifik testler yapılması
gerekmektedir. Tedavide prazikuantel ve niklozamid gibi ilaçlar kullanılır.
Fotoğraf 4.2
Taenia Saginata (Sığır
Tenyası)

Ankilostomyaz ve Nekatoryan (Çengelli Kurt)


Ankilostomyaz, Ankilostoma dueodenale etkeni tarafından oluşturulan kabızlık, ishal,
anemi ve deri döküntüleri gibi belirtilerin eşlik ettiği, çengelli solucan hastalığıdır. Neka-
toryazis etkeni ise Necator americanus’tur ve yaşam alanı ince bağırsaklardır.
Hastalık, çocuklarda gelişme geriliği nedenlerindendir. Teşhis için dışkıda yumurta-
ların görülmesi gerekir. Ayrıca eozinofil düzeyinin normal şartların üstünde olması ve
dışkıda kan görülmesi de hastalığının tanısının konulmasına yardımcı olmaktadır.

Kist-Hidatik
Echinococcus granülosu, boyu 2-7 mm arasında olan; köpek, tilki, kurt gibi etobur hayvan-
ların ince bağırsak mukozasında yaşayan; köpek tüyü, solunum ve sindirim yoluyla insana
bulaşan kist-hidatik hastalığının etkenidir. Köpeğin dışkısıyla kontamine olmuş otu, otçul
hayvanların yemesiyle yumurtalar ara konakçıya geçer. Ara konakçıda yumurtaların zarfı,
mide asidi ve pepsin yardımıyla açılır ve sistemik dolaşıma geçer. Kist içeren çiğ et, enfek-
siyon nedeni değildir. Semptomlar; kistin büyüklüğüne, bulunduğu organa, astım ve anaf-
laksi gibi immünolojik olaylara göre farklılıklar gösterir. Kistin asemptomatik durumdan
semptomatik duruma geçişi, büyüyüp dokulara baskı yapmasıyla gerçekleşir. Üst kadran
ve epigastrum ağrısı başta olmak üzere değişik semptomlar verebilirler.
98 Halk Sağlığı

Hastalığın teşhisi için laboratuvar testleri, immünolojik yöntemler ve radyolojik gö-


rüntüleme metotları kullanılmaktadır. Laboratuvar testlerinde, kolestaz ve transaminaz
enzim değerleri yüksek bulunabilir. Radyolojik olarak direkt batın grafisi ve ultrasonog-
rafi alınır.
Hastalıkta komplikasyon olarak kistlerin baskıyla parçalanmasıyla yeni kistler oluşabi-
lir. Bu oluşum bölgeleri; beyin, göz ve kalp olursa ölüm durumu ile karşılaşılabilir.

Trikomoniyazis
Trichomonas vaginalis seksüel yolla bulaşan ve ürogenital sistemde yaşayan bir parazit-
tir. Bu parazit kaynaklı hastalıklara oldukça sık karşılaşılmaktadır. Trichomonas vaginalis;
üreme bozukluklarına, doğum ağırlığında düşmeye ve pelvisle ilgili hastalıklara neden
olabilir. Parazit kaynağı, enfekte olmuş kadın ve erkek bireylerdir. Hastalığın klinik bulgu-
ları, idrar ve üreme yolu hastalıklarının bulguları ile sıklıkla karıştırılabilmektedir.
Laboratuvar teşhisi, mikroskobik inceleme, farklı boyama yöntemleri (Giemsa, acri-
dine orange (AO), florasan boyama, Papanicolaou ve Diff-Quik boyaları), kültür, lateks
aglütinasyon, ELISA ve moleküler yöntemler ile yapılmaktadır.
Trikomoniyaz hastalığından korunmada yapılması gerekenler aşağıda sıralanmıştır.
• Cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanılmalıdır.
• Genital bölgenin temizliği ve kuruluğuna dikkat edilmelidir.
• Tuvalet temizliği sırasında bağırsakta bulunan mikroorganizmaların vajinaya bu-
laşmalarını önlemek adına; önden arkaya doğru temizlik yapılmalıdır.
• Kokulu ve parfümlü tuvalet kâğıtları “alerjik vajinite” neden olacağı için kullanıl-
mamalıdır.
• Tedavi olan kadınlarla birlikte eşleri de tedavi görmelidir.

Gal (Scabies=Uyuz)
Sarcoptes scabiei hominis etkeninin neden olduğu alerjik reaksiyonlarla seyreden paraziter
bir hastalıktır. Gal’in en önemli belirtisi; şiddetli gece kaşıntısıdır. Kaşıntı, bazı durumlar-
da kişiyi uykusundan uyandırabilecek kadar şiddetlidir ve normal kaşıntılardan farklı ola-
rak yanıcı özelliktedir. Ciltte “eritem” ve “ödem” oluşur. Kaşıntının başlama süresi; birincil
infestasyondan 4-6 hafta sonradır.
Uyuz tedavisinde ana prensip uyuz kişi ile birlikte aile fertlerinin de tedavi görmesi-
dir. Tedaviye başlamadan hastanın sıcak su ile banyo yapmasının gerekli olduğu düşünül-
mektedir. Antibiyotikler sadece sekonder enfeksiyonlar oluşmuşsa kullanılmalıdır. Hasta
kaşınmadan çok rahatsız ise semptomatik tedavi olarak oral antihistaminik ilaçlar uygula-
nabilir. Ciltte oluşan eritem ve döküntüler için topikal steroidler kullanılabilir. Sistematik
steroidler, nadiren ağır vakalarda kullanılır. Tedavide lindane, kükürt, benzil benzoat ve
permetrin gibi ilaçlar kullanılır.

Virüs Kaynaklı Hastalıklar

Kızamık (Rubeola-Measles-Morbilli)
Paramyxoviridaea ailesi, morbillivirus cinsine mensup olan kızamık virüsü, hava yolu ile
bulaşan bir RNA virüsüdür. Bu virüs rubeola adı ile bilinir.
Kızamık virüsü; prodromal dönem süresince ve döküntülerin görülmesinden sonra
izole edilebilen, hayvan rezervuarı ve vektörü olmayan bir virüstür. İzole edilme yolları;
nasolaringeal salgılar, kan ve idrardır. Virüs oldukça kararsızdır. Eter ve kloroform gibi
kimyasal çözücüler ile kuvvetli asitlere karşı duyarlıdır. Oda sıcaklığında 34 saatten fazla
aktif kalabilirken ısı ve ultraviyole gibi etkenler ile inaktive olur. Kızamık virüsünde im-
4. Ünite - Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama 99
mün yanıt olarak hücresel ve sıvısal yanıt oluşur. Hücresel yanıt ile güvenilir bir bilgi elde
edilemez çünkü birkaç ay içinde saptanamayacak seviyeye düşer. IgG aracılığıyla pasif
korunma gerçekleştirilir.
Oldukça bulaşıcı bir hastalık olan kızamığın bulaşma zamanı, döküntü başlamadan
önceki ve döküntü başladıktan sonraki 4 gündür. Belirti dönemi bulaşıcılığın en üst se-
viyede olduğu dönemdir. Virüsün konakçı vücudundaki döngüsü, ilk olarak nazofarink
epitelinden girmesi ile başlar. Buradan lenf bezlerine gider ve ilk “viremi” denilen ikinci-
üçüncü günlerinde kan dolaşımına geçişini tamamlayarak çoğalma sürecine retiküloen-
dotelyal alanlarda devam eder. İkinci viremi dönemi, beşinci-yedinci günler arasındadır.
Yedinci-on dördüncü günlerinde ateş, döküntü ve üst solunum yolu rahatsızlıkları görü-
lür. Hastalığın on beşinci ve on yedinci günlerinde virüsün çoğalması durmuş olur.
Kızamık hastalığının özel bir tedavisi ne yazık ki bulunmamaktadır. Virüs kaynaklı
bir hastalık olduğundan, antibiyotikle tedavi edilmez. İkinci viremi döneminden sonra
hastada ateş ortaya çıktığından sık sıvı uygulamasına dikkat edilmelidir. Gözlerin ovuştu-
rulmamasına dikkat edilmeli kaşıntıyı önlemek için serum fizyolojikli göz banyosu yap-
tırılmalıdır.
Fotoğraf 4.3
Vücuda Yayılmış
Kızamık Virüsü

Kızamıkçık (Rubella)
Kızamıkçık (rubella), Togaviridae ailesi rubivirus cinsinden RNA virüsü ile oluşan dö-
küntülü bir hastalıktır. Çocuklarda ve erişkinlerde, hafif seyirli bir klinik tabloya yol açar.
Ancak gebelerde geçirildiği zaman, fetal tüm organ ve sistemleri etkileyerek doğumsal
(konjenital) kızamıkçık sendromuna yol açar. Bu sendromda katarakt, doğumsal kalp
hastalıkları, işitme kaybı, mikrosefali gibi fiziksel bulgular, mental ve psikomotor gerilik,
trombositopeni, kanama, purpurik deri lezyonları “ahududulu kek” görünümü, hepatosp-
lenomegali, pnömoni ve miyokardit gibi bulgular görülebilir.
Rubella virüsü, enfekte kişilerden solunum yolu ile atılmaktadır. Virüsün atımı, dö-
küntünün ortaya çıkmasından 10 gün öncesinde başlamakta ve döküntünün çıkmasını
takip eden 15 gün boyunca sürmektedir. Doğumsal kızamıkçık sendromu ile doğan be-
bekler virüsü aylarca salgıları ile yaymaktadır. Kızamıkçık sonrası oluşan sıvısal ve hüc-
resel bağışıklık ömür boyu sürmektedir. Hastalık tüm dünyada yaygın olarak görülür ve
tek doğal kaynak insandır. Ülkemizde doğurganlık yaş grubu kadınlarda seropozitifliğin
yüksek olması, bu sendromun oluşmasını azaltan bir unsurdur.
Kızamıkçık hastalığının özel bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Tedavi semptom-
ları azaltmaya yöneliktir.
100 Halk Sağlığı

Su Çiçeği (Varicella)
Çocukluk çağında görülen kaşıntılı veziküller ve ateş belirtilerinin olduğu, DNA virüsü
olan Varicella zoster’in neden olduğu bir hastalıktır. Hastalık, enfekte olmuş kişiden so-
lunum yolu veya vücut salgıları ile bulaşır. “Koridor hastalığı” olarak da nitelendirilen
su çiçeğinde hastalık, döküntüler görülmeden bir iki gün önce bulaştırılmaya başlar ve
kaşıntılı veziküllerin kabuklaşmasına kadar devam eder.
İlk olarak gövde ve yüzde görülen lezyonları toplam sayısı yaklaşık 300-400 civarında-
dır ve kaşıntı ile karakterizedir. Konakçı vücudunda 3-5 gün içinde lezyonlar üç dönem-
den geçer. Bu dönemler; makülopapüler dönem, veziküler dönem ve kabuklu dönemdir.
5 günün sonunda lezyonlarda kabuklanma olur ve hasta vücudunun tamamen eski hâlini
alması yaklaşık bir iki haftayı bulur. Bağışıklık sistemi düşük olan çocuklarda ise hem has-
talık hem de iyileşme dönemleri büyük farklılıklar gösterir. Bu farkların biri, lezyonların
sayısının çokluğu ve hemorajik lezyon varlığıdır. Diğeri ise iyileşme sürecinin normalden
3 kat daha fazla sürmesidir. İmmün yetmezlikli hastalarda, iç organ komplikasyonları ve
ölüm daha sık karşılaşılan bir durumdur. Sekonder bakteriyel deri enfeksiyonları, sıklık-
la görülen komplikasyon örneği olarak sayılabilir. Enfeksiyon, virüsün üst solunum yolu
mukozasına veya konjuktivaya temasıyla başlar. Virüs buralarda replike olur ve daha son-
ra sistemik etkiler meydana getirmek üzere kana karışır ve kan aracılığıyla deriye ulaşır.
Replikasyon sürecinin ilerlemesi sonucu dejeneratif farklılıklar meydana gelir. Hemoraji
ve nekroz nadir görülen bozukluklardır. Hastalık ilerledikçe vezikül içindeki sıvı bula-
nıklaşmaya başlar. Bu durumun sebebi ise vezikül içindeki sıvıda lökosit, fibrin ve hücre
artıklarının toplanmasıdır. Hastalığın son evresinde, veziküller patlayarak içlerindeki sı-
vıyı boşaltabilecekleri gibi sıvıyı reabsorbe edip lezyonların kabuklaşması yolunu da izle-
yebilirler.
Semptomatik tedavi olarak antihistaminik ilaçlar kaşıntıyı azaltmak amacıyla kulla-
nılabilirler.
Fotoğraf 4.4
Vücuda Yayılmış Su
Çiçeği Virüsü

Kuduz
Rhabdoviridae ailesinden, lyssavirüs sınıfından, rabies virüsü; RNA kaynaklı bir virüs olup
tükürük ve idrarda bulunur ve kuduz hastalığının etkenidir. Temel olarak hayvan hastalığı
olmakla birlikte insanlara bulaşma yolu, insanların enfekte hayvanlar tarafından ısırılma-
sıyla gerçekleşmektedir. Rabies virüsünün temelde enfekte hayvanların salgısında oldu-
ğu bilinmektedir. Bununla birlikte diğer vücut sıvılarının da virüsü taşıyabileceği görüşü
mevcuttur.
4. Ünite - Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama 101
Tedavi, klinik belirtiler başlamadan gerçekleştirilmelidir çünkü virüs sinir sistemine
girdikten sonra tedavi olamaz. Bu nedenle tedavide amaç, etkeni sinir sistemine girmeden
yok etmektir. Kuduz, hastalık bulguları görülmeye başladıktan sonra insanda en ölümcül
olan hastalıklardandır. Enfekte hayvanla temas gerçekleştiğinde, belirtiler görülmeden aşı
ve immün globülinlerin uygulanmaları ile tedavide başarılı sonuçlar elde edilebilir. Gün-
cel zamanların en etkili aşısı; insan diploid hücre kültürü kuduz aşısıdır (HDCV).

AIDS
AIDS’in etkeni HIV virüsü (Human Immunodeficiency Virus-İnsan İmmün Yetmezlik
Virüsü)’dür. Virüs immün sistemi zayıflatıp, insan vücudunun hastalıklar karşısında sa-
vunma mekanizmasını azaltarak; insanları hastalıklara karşı duyarlı hâle getirmektedir.
Böyle bir durumda hasta basit bir enfeksiyonla bile baş edememekte ve enfeksiyon sonu-
cunda ölüm görülebilmektedir.
AIDS’in bulaşma yolları aşağıda sıralanmıştır:
Kan Yoluyla: Kan transfüzyonu ile bulaşma görülebilir. Bu yüzden transfüzyon yapıl-
madan önce, kanın test edilmesi gerekmektedir.
Cinsel yolla: Çok eşlilik ve korunmasız ilişki, cinsel yolla bulaşmanın en önemli sebep-
lerindendir.
Enjeksiyon yoluyla: Hiçbir amaçla ortak iğne veya enjektör kullanılmamalıdır. Bunlar
tek kullanımlık ve kişiye özgü olmalıdır.
AIDS’li anneden bebeğe: Gestasyon ve laktasyon dönemlerinde bebeğe bulaşma olabilir.
AIDS hastalığının tanısında spesifik HIV antikoru tayini, HIV antijeni tayini, yapıl-
maktadır. Ayrıca virüs izolasyonu ve enfekte hücrelerde ya da plazmada, viral genetik
maddenin gösterilmesi de kullanılan tanı yöntemlerindendir.
AIDS hastalığının ne yazık ki kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Bazı hastalarda azi-
dodideoksitimidin kullanılarak yaşam süresinde uzatma yoluna gidilse de iyileşme gö-
rülememektedir. Eğer hastada fırsatçı enfeksiyon gelişmişse enfeksiyon etkenini ortadan
kaldırmaya yönelik bir bakım uygulanmalıdır. Bu hastalarda immün yetmezlik görüldüğü
için gamma interferon, interleukin 2 ve alfa interferon verilerek bağışıklık sistemi uyarıl-
maya çalışılabilir.
AIDS’den korunmak için bulaşma yollarını bilip buna göre önlemler alınmalıdır. Yu-
karıda da bahsedildiği üzere kan ve kan ürünleriyle bulaşmayı önlemek amacıyla ortak
enjektör kullanılmamalıdır. Bu durum, en sık ilaç ve uyuşturucu bağımlılarında görül-
mektedir. Anneden bebeğe geçiş yolunda korunma için HIV pozitif kadınların gebe kal-
maması gerekmektedir. Bunun için bu tip hastalar, doğum kontrol yöntemleri hakkında
bilgilendirilmelidir. Cinsel yol, en sık görülen bulaşma yolu olup tek eşlilik ve HIV nega-
tif kişilerin cinsel ilişkide bulunmaması gibi önlemler, hastalığın yayılmasını önlemek-
tedir. Güvenli seks de korunma yollarından olup prezervatif kullanımı, koruyuculuğu
ispatlanmış bir yöntemdir.

Hepatit A
Hastalık; Picornaviridae ailesinden bir RNA virüsü olan hepatit A tarafından başlatılan
karaciğerin birincil inflamatuar akut enfeksiyonudur. Hepatit A’nın diğer hepatitlerden
en önemli farkı diğer hepatitler gibi kronikleşme göstermemesidir. Hepatit A başta geliş-
mekte olan ülkeler olmak üzere dünya genelinde sıklıkla görülen bir hastalıktır. Aslında
bildirimi zorunlu hastalıklar arasında yer almaktadır fakat hastalığın semptom vermeyen
çeşitlerinin sıklıkla görülmesi, insidans saptanmasının önüne geçmektedir.
Fekal-oral yol, virüsün başlıca bulaşma yoludur. Sarılık ortaya çıkana kadar 2 haftalık
bir süre geçmekte ve tanının konulamadığı bu dönemde virüs, dışkı ile atılmak suretiyle
yayılım göstermektedir.
102 Halk Sağlığı

Hepatit A virüsü, midenin asit pH’sından etkilenmez ve bağırsaklara kadar gelir. Ba-
ğırsaklardan emilerek sistemik dolaşıma katılır ve karaciğere gider. Karaciğer dokusunda
çeşitli değişiklikler oluşturur ve karaciğerden safra kanalları ile bağırsağa, buradan da dış-
kı yoluyla vücut dışına atılır. Teşhisine; yüzde meydana gelen sarılık, billuribin artışı ve
karaciğer fonksiyon testlerinde artış yardımcı olur.
Hepatit A virüsünün bulaşma yolları arasında kişiden kişiye bulaşma, besinler ve su
yoluyla bulaşma, parenteral bulaşma, prenatal bulaşma, cinsel yolla bulaşma, seyahat sıra-
sında bulaşma gibi yollar yer almaktadır. Tedavide hastanın istirahat etmesi sağlanmalıdır.
Karaciğer fonksiyonlarının bozuk olması sebebiyle ilaç tedavisinden uzak durulmalıdır.
Hasta aç kalmamak üzere normal bir diyetle beslenmelidir. Esas bulaşma yolu oral yol
olduğu için kontamine olmamış yiyecekler yenilmelidir. Hijyen kuralları çerçevesinde ya-
pılan işler sayesinde hepatit A’nın yayılımı engellenebilir.

Hepatit B
Hepatit B virüsü, bir DNA virüsü olup hastalık etkenidir. Bulaşma yolları; kan ve kan
ürünleri, paranteral yol ve oral yoldur. Virüs, dış etkenlere ve ısıya duyarlı değildir. Anne-
den bebeğe bulaşma, hamilelik sırasından çok doğum sırasında olmaktadır. Virüsün tek
konağı, insandır ve hastalıkta taşıyıcılık çok önemlidir.
Hastalık başlangıçta belirti vermeden ilerler. Öncelikle bulantı kusma, karın ağrısı, sağ
üst kadranda ağrı, ateş ve ürtiker gibi belirtiler ortaya çıkar. Sonraki evrede sarılık görülür,
ateş düşer. İdrar renginde koyulaşma da görülebilir. Daha sonra gözde ve deride sarılık ile
karşılaşılır. Bu süreç 2-6 haftayı kapsar. Tam iyileşme 6 ay kadar sürebilir.
Hastalığın tanısında; karaciğer büyümesi, ciltte sarılık ve idrarda billirubin yükselmesi
belirleyici bulgulardır. Kesin teşhis için kanda hepatit antikor ve antijen testleri yapılma-
lıdır. Tedavi süresince hastanın kullandığı tüm malzemelerin dezenfekte edilerek çevreye
bulaşmaları önlenmelidir. Karaciğer yükünü azaltmak için yatak istirahati önerilir. Has-
tada sarılık gelişmişse deri bakımı yapılmalıdır. Hastanın diyeti, karbonhidrat ağırlıklı ol-
malı ve hasta yağdan mümkün olduğunca uzak tutulmalıdır. Eğer hastalık kronikleşmiş ve
siroz veya karaciğer yetersizliği gibi durumlar ortaya çıkmış ise karaciğer nakli gerekebilir.
Hepatit B’nin koruyucu yöntemlerinin Hepatit C’den tek farkı, aşısının olmasıdır. Taşı-
yıcı hastalar, tıbbi girişim öncesi doktorlarını durumdan haberdar etmelidir. Kişide taşıyı-
cılık durumu var ise kesinlikle kan bağışında bulunmamalıdır. Kişisel bakım malzemeleri
kişiye özgü olmalı, cinsel ilişkide prezervatif kullanılmalıdır. Hepatit B aşısı, HbsAg ve
Anti-Hbs testlerinin negatif olduğu durumlarda uygulanır. Hamilelik döneminde rutin
olarak yapılması önerilmektedir.

Hepatit C
Hastalık etkeni Hepatit C virüsüdür ve Hepatit B virüsü ile birçok yönden benzerlik gös-
terir. Dünya üzerinde Hepatit C virüsünün enfekte ettiği insanların sayısının, 200 milyon-
dan daha fazla olduğu bilinmektedir. Hastalığın başlangıcı Hepatit B gibi semptomsuzdur
fakat Hepatit B’ye kıyasla kronikleşme oranı daha fazladır. Anti HCV ve viral RNA’nın
araştırılması teşhiste kullanılan iki metottur. Anti HCV pozitif ise hasta virüs ile karşılaş-
mıştır. Enfeksiyon varlığında viral RNA pozitifliği görülür [33].
Kronik Hepatit C tedavisi; virüsün yok olmasını amaçlamaktadır. Pegile-interferon-ri-
bavirin ilaç kombinasyonu tedavisi, kronik Hepatit C tedavisinde genotipten bağımsızdır.
Genotip bir enfeksiyonda 3’lü tedavi, boseprevir veya telaprevir gibi bir proteaz inhibitörü
ile birleştirilir. Hepatit C’den korunma yöntemleri Hepatit B ile aynıdır.
4. Ünite - Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama 103

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA)


Bunyaviridea ailesinden nairovirus türü olan virüs, ilk kez 1956 yılında Kongo’da görül-
müştür. Aynı virüs ile daha sonra 1967 yılında Kırım’da karşılaşılmıştır. Virüsler, kene
yoluyla bulaşmaktadır. İnsanların enfekte olması, kenelerin ısırması veya enfekte hayvan-
larla temas sonucu olmaktadır. Ixodes türleri Türkiye’de yaygın olarak görülen ve insan-
ları enfekte eden kenelerdir. Virüsün kuluçka dönemi, kene ısırmasıyla bulaşmışsa 1-3
günü kapsar. Enfekte insan veya hayvan kanı ve vücut sıvıları ile temas sonucu bulaşmış
ise 5-6 günlük bir süreçtir. Hastalık komşu ülkelerde daha önceden görülmesine karşın,
Türkiye’de ilk kez 2002 yılında Tokat ilinde ortaya çıkmıştır.
KKKA’nın temel tedavisi, destekleme şeklindedir. Yaşamsal bulgular devamlı izlenme-
lidir. Ağır vakalarda hastanın solunum zorluğu varsa solunum desteğiyle yoğun bakımda
gözlem altına alınmalıdır. Sıvı ve elektrolitler izlenmelidir. İhtiyaç duyulan durumlarda
vazopresörler ve kardiyotonik ilaçlarla tedavi uygulanmalıdır. Hematolojik parametreler
takip edilmeli ve gerektiği durumlarda trombosit ve pıhtılaşma faktörleri verilmelidir.
Ciddi hemoraji olması durumunda kan transfüzyonu yapılmalıdır.
Hastalıktan korunmada en mühim
Fotoğraf 4.5
nokta, hastalık etkenine sebep olan ke-
KKKA Kaynağı Ixodes
nelerle mücadeledir. Ancak bu keneler
scapularis
birçok yönteme karşı dayanıklıdırlar. Ni-
san-ekim ayları, kenelerin salgına neden
oldukları aylardır. Kenelerin bulanabile-
ceği ortamlardan mümkünse uzak kalmak
eğer gidilecekse de giysiler ile vücudu-
muzu korumak gerekir. Vücuda yapışan
keneler, kenenin ağız kısmından ucu eğri
pense veya cımbız yardımıyla tutularak
sanki çivi çıkarır gibi ve dik bir pozis-
yonda kafası koparılmadan ve ezilmeden
çıkarılmalıdır. Alkol, eter, sabun v.b. kim-
yasal veya fiziksel ajan kenenin üzerine
uygulanmamalıdır.

Bakteri Kaynaklı Hastalıklar

Boğmaca (Pertusis)
Bordetella pertussis isimli, hareketsiz; kokobasil bulaşıcılık oranı hayli fazla olan boğmaca
hastalığının etkenidir. Hastalık kaynaklı ölüm, aşılanmamış bebek ve çocuklarda sık ol-
makla birlikte diğer yaş gruplarında da görülebilir. Aşılama olmasına rağmen beş aydan
daha küçük bebekler ve 10 yaşın üstündeki çocuklar hastalık etkeninden etkilenebilir.
Erişkin bireyler sadece enfeksiyon geçirmekle kalmayıp aynı zamanda aşılanmamış veya
henüz aşıları tamamlanmamış bebekler içinde enfeksiyon kaynağı olur.
Paroksismal öksürük özellikle bebek ve küçük çocuklarda boğmaca hastalığının ka-
rakteristik bir belirtisidir. Bordetella pertussis’in ergenler arasındaki görülme oranı bu dö-
nemdeki solunum yolu şikâyetlerinin %15-20’sini oluşturmaktadır. Hastalık bu yaş grubu
için çok ağır tablolar oluşturmaz fakat bulaştırıcı olarak kaynak olmaları nedeniyle bu
bireylerin de aşılanması gerekir.
Hastalığın tedavisinde, Haemophilus pertussis etkeni için antibiyotik ilaçlar kullanılır.
Ayrıca kortizonlu ilaçlar da kullanılabilir. Hastalık, bildirilmesi zorunlu hastalıklar ara-
sında yer almaktadır. Boğmaca ile mücadelede hasta kişi özellikle riskli gruplardan uzak
104 Halk Sağlığı

tutulmalıdır. Hasta, öksürük belirtisinin kesilmesinden 15 gün sonra topluluk içine dön-
melidir. Ayrıca hastalarla birlikte bulunan çocuklar da en azından 15 günlük bir periyotta
okula gitmemelidir. Böylece hastalığın yayılmasını engellemek mümkün olabilir. Korun-
mada en etkin yol; boğmaca mikroplarının öldürülmesi ile hazırlanan aşılardır.

Difteri (Kuşpalazı)
Difteri, gram pozitif bir bakteri olan Corynebacterium diphtheriae’dan kaynaklanan, üst
solunum yollarında psödomembranlarla ilişkili tıkanmaya neden olan, iç organları ve si-
nir sistemini etkileyen akut toksik bir bulaşıcı hastalıktır. Corynebacterium diphtheriae’nın
ekzotoksini, klinik bulguları oluşturur. Karşımıza genellikle tonsil ve farinks difteri va-
kaları çıkar. Ölen hastaların %50-60’ında kardiyomiyopati komplikasyonu gözlenmiştir.
Hastalık, dolaşım ve sinir sistemini olumsuz yönde etkiler. Yumuşak doku felci de erken
görülen komplikasyonlarındandır.
Teşhis için boğaz kültürü yapılır. Ancak kültür alma sırasında yapılan eksiklikler veya
yanlışlıklar bazen testin yanlış sonuç vermesine neden olabilir. Bu yüzden test sonucu nega-
tif çıksa bile, klinik bulguların gözlendiği hastaların tedavi sürecine alınmaları gerekebilir.
Tedavi amaçlı olarak hastaya antitoksik serum verilir. Ancak verilmeden önce mutlaka
subkutan hassasiyet testi uygulanmalıdır. Test negatif çıksa dahi şüphecilikle yaklaşılmalı
ve serum verilirken adrenalin enjektörde hazır hâlde bulundurulmalıdır. Antibiyotikler
hem hastalığın iyileşmesini kolaylaştırmak hem de ilaca karşı direnç gelişimini önlemek
amacıyla zamanında verilmelidir.
Korunmada difteri toksoid aşısı en başta gelen yöntemdir. Bu aşı Türkiye’de 2. ayını
dolduran bebeklere karma aşı olarak uygulanmaktadır. Difteri hastasıyla aynı evi payla-
şan kişilere de boğaz kültürü yapılmalıdır. Gıda sektörü ve çocuklarla ilgili işlerde, difteri
hastalarının çalışmaması gerekmektedir.

Tetanos
Tetanos; anaerob bir basil olan Clostridium tetani etkeni ile oluşan, kaslarda kasılmalar ile
karakterize, ölüm oranı yüksek bir hastalıktır. Tetanos, çocuklarda doğum veya travma
sonralarında görülür. Hastalığın bulaşma yolu sporla olmaktadır. Büyükbaş, küçükbaş,
kümes hayvanları ve insanların dışkısında bulunurlar. Güneş ışığı görmedikleri sürece
yaşamsal sikluslarını sürdürürler. Sporlar ancak otoklavda 120 oC ye duyarlıdırlar. Spor ,
çevre unsurlarına yayılarak kontamine eder ve hastalık da bulaşıcılığını bu yolla gösterir.
Tetanos etkeni bakterinin yaşamasına olanak tanıyan bir doku olan göbek kordonu,
yeni doğan tetanosunda bulaşma yoludur. Göbek kordonu, beslenmesini difüzyonla yapar
ve oksijen oranı oldukça azdır. Bu durum, anaerob bir basil olan tetanoz etkeni için uygun
bir ortam oluşmasına neden olur. Bulaşma, göbek kordonunun kesilmesi sırasında veya
daha sonra görülebilir. Kordonun kesilmesi sırasında steril olan malzemelerin kullanılma-
sı, etkenin bulaşmasını engelleyebilir.
Vücutta yaralı bölgeye sporun bulaşması travma sonrası tetanosu oluşturur. Yaraya
tıbbi müdahale ve bakım yapılmışsa hastalık etkeni bulaşma olasılığı düşüktür. Fakat ya-
ralanma yabancı bir cisimle olmuş ise, derin bir yara olup kesik artere kadar ulaşmış ise
veya yara, toprak gibi sporların bulaştığı çevre unsurları ile kontamine olmuş ise hastalıkla
karşılaşma olasılığı artar.
Hastalığın belirtileri arasında, yara yerinde ağrı ve risus sardonikus denilen alaycı yüz
ifadesi vardır. Yüz kasları, kasılmaların ilk olarak görüldüğü yerdir. Bu kasılmalar kişide
çiğneme zorluğuna yol açar. Yeni doğan tetanozunda da kasılmalar görülür. Bu belirtiler
ile birlikte, laboratuvar bulgularında lökositoz ve karaciğer fonksiyon testlerinde yüksel-
me gözlenirse tetanos teşhisi kuvvetlenir.
4. Ünite - Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama 105
Tedavide, önce kas spazmlarının önüne geçmek hedeflenir ve daha sonra antibiyotik
tedavisine başlanır. Bebekler 2-4 aydan başlayarak 8 haftada bir olmak üzere, 3 kez aşı
olmalıdır. Bir yıl sonra da rapel yapılmalıdır. Okul çağına gelindiğinde, okul öncesi rapel
yapılmalı ve daha sonra en geç on yılda bir tekrarlanmalıdır.

Tüberküloz (Verem)
Etkeni Myobacterium tuberculosis olan verem hastalığı, uzun yıllardır dünya üzerinde var-
lığını sürdüren; sularda, toprakta, çamurda ve havada bulunabilen bir basildir. Aslında
sığırlarda bulunan basil, sığırların evcilleştirilmesi sürecinde insanlarda da patojen etki
göstermeye başlamıştır. Myobacterium tuberculosis, daha önceleri insan vücudunda lenf
bezi ve kemik hücreleri kaynaklı vereme yol açarken daha sonraları akciğerde hasar yapan
ve bulaşma yolu öksürük olan bir bakteri hâline gelmiştir. Tüberküloz hastalığının yayılı-
mında, toplumun sanayi ekolojisi ve sosyoekonomik seviyesinin de önemli etkisi vardır.
Hastalık etkeninin vücuda giriş yolu çoğunlukla solunum sistemidir. Günümüzde tü-
berkülozun iki basamaklı bir hastalık olduğu görüşü yaygındır. Myobacterium tuberculosis
akciğere ulaşmasıyla primer tüberküloz enfeksiyonu oluşmaktadır. Primer enfeksiyonun
belirti vermeden seyretmesi, son evreye gelmesi veya enfeksiyonun geçmesinden sonra
bireyin etkenle tekrar hastalanması ile ikinci basamak olan postprimer tüberküloz olarak
kabul edilen periyod başlar.
Hastalığın tanısının konması için cilt üzerinden yapılan PPD (pürifiye protein deriva-
tifi) testinin pozitif olması gerekmektedir. Ancak bu testin pozitif olması yeterli değildir
ve kesin tanı için bakteriyolojik testler gerekmektedir.
Tüberküloz hastalığından korunma yöntemleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
• Bebeklik döneminin ikinci ayı sonunda ve ilkokula başlayan her çocuğa BCG aşısı
adı verilen tüberküloz aşısı yapılmalıdır. Aşı, hastalığı tamamıyla engellemese bile
sıklığını azaltır ve milier, menenjit tüberküloz gibi ağır türlerin ortaya çıkmasını
engeller.
• Tüberküloz basili ile enfekte olmuş hastanın tedavisi, hastalık etkeni yok olana ka-
dar sürdürülmelidir. Tedavi periyodunda on beş gün sonunda kişinin hem bal-
gamla hem de öksürükle çevreye yaydığı basil sayısı logaritmik bir şekilde azalır.
• Enfeksiyon geçirmemiş çocuklar aşılanmalıdır.
• Hastalık etkeni olan Myobacterium tuberculosis ile karşılaşmış fakat hastalık ge-
çirmemiş kişilere, taşıyıcı olabilecekleri düşünülerek genellikle izoniazid tedavisi
başlanmalıdır. İzoniazid kullanılarak yapılan koruyucu ilaç tedavisi genellikle 6 ay
süreyle uygulanmaktadır.

Zoonoz hastalık nedir? Örnekler vererek açıklayınız.


2
Gonore (Bel Soğukluğu)
Gonore; erkeklerde dizüri ve üretral akıntıya neden olan, kadınlarda ise asemptomatik
şekilde ilerleyen Neisseria gonorrhoeae isimli bakterinin etken olduğu bir enfeksiyondur.
Gram negatif bir bakteri olan hastalık etkeni sadece insanları enfekte eder. Hastalığın or-
taya çıkmasında, bakteri olduğu kadar konakçının da özellikleri rol oynamaktadır. Neis-
seria gonorrhoeae IgA proteaz aktivitesine sahip olduğundan, bulunduğu ortamda IgA’yı
parçalayıp kendi yaşam süresini uzatır. Enfeksiyonun ilk olarak üretra ve vajinanın mukus
tabakalarında görülmekle birlikte vücut genelinde de ortaya çıkabilir. Hastalık, en fazla
cinsel yolla bulaşmaktadır. En fazla bulgunun olduğu grup; 15-30 yaşlarındaki erkeklerdir.
Hastalığın kuluçka süresi 2-8 gündür.
106 Halk Sağlığı

Teşhis için serviks salgıları, eklem sıvıları, farenks süzüntüsü veya rektal süzüntü kul-
lanılır. Bu materyaller üzerinde yayma yöntemi kullanılarak gram boyası incelenmesi ve
kültür çalışması yapılır. Erkeklerde bu yöntemler yeterli iken kadın hastalarda, diplokok-
lar teşhis edildikten sonra oksidaz pozitifitesinin tanımlanması gerekmektedir.
Hastalık etkeninin hangi tip gonokok olduğu belirlendikten sonra tedavi sıkıntılı bir
süreç değildir. Oral yoldan 7-10 günlük bir periyotta penisilin tedavisi uygulanır. Cinsel
partnerinde kontrol edilmesi ve enfeksiyon etkeninin bulunması durumda, tedavi edil-
mesi gerekmektedir.
Korunmada en etkili yöntem; cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanmaktır. Eğer yeni
doğan enfeksiyonu varsa bebekte gelişebilecek konjuktiviteyi önlemek için bebeğin gözü-
ne penisilin etkin maddeli damlalar uygulanır.

Sifiliz (Frengi)
Spiroket ailesinin bir üyesi olan Treponema pallidum; sifiliz hastalığını oluşturan dış or-
tama dayanıksız bir bakteridir. Klinik açıdan incelendiğinde; hastalığı erken ve geç evre
olarak ikiye ayırmak mümkündür. Erken sifiliz de primer, sekonder ve erken geç dönem
olmak üzere üç başlıkta incelenebilir. Primer sfilize karakterize olan ciltteki kırmızı renkli
şankr, papül lezyonuna dönüşüp ülserleşmeden önceki ilk belirtidir. Tedavi yapılmayan
vakalarda 3-6 haftalık bir süreçte iyileşme gözükmektedir. Sekonder sifiliz olarak belir-
tilen dönem, deri döküntülerinin görüldüğü aşamadır ve etkeninin santral sinir sistemi
üzerine yayılımının bu evrede de olabileceği bilinmelidir. Deri döküntüsü belirtisi vücu-
dun tüm yüzeylerinde görülebilir. Bu evrenin 4 yılı bulduğu olgular mevcuttur. Serolojik
olarak sifiliz belirtilerinin tespit edildiği fakat klinik bulgular yönünden eksikliğin söz
konusu olduğu dönem “latent sfiliz” olarak belirtilir. Geç evre ise sifiliz kaynaklı kalp has-
talıklarının olduğu aşamadır.
Teşhis amaçlı olarak; ülserli bölge kazınır ve numune alınarak, karanlık saha ince-
lenmesi yapılır. Bunun yanında, spesifik fluoresanslı veya immünoperoksidazlı antikorlar
kullanılarak da spiroket saptaması yapılabilir.
Penisilin en sık kullanılan antibiyotiktir. Penisilin alerjisi bulunan kişilerde doksisiklin
veya tetrasiklin kullanılır.
Hastalığın en önemli bulaşma yollarından biri cinsel yol olduğu için cinsel ilişki sıra-
sında prezervatif kullanmak, yüksek oranlarda koruma sağlar. Birey daha önce hastalığı ge-
çirmiş ise veya geçirmediği hâlde vücudunda şankr belirtisi varsa kan bağışı yapmamalıdır.

Şarbon
Etkeni; dış şartlara dayanıklı gram pozitif Bacillus anthracis bakterisi olan ve otçul hay-
vanlarla insanların teması sonrası insanı enfekte eden bir hastalıktır. Vakalarda sıklıkla
deri şarbonu ile karşılaşılmaktadır. Diğer türleri olan gastrointestinal şarbon ve akciğer
şarbonunun görülme insidansları daha düşüktür.
Şarbon, biyolojik terör olarak kullanılmaktadır ve akciğer şarbonu görüldüğü zaman
bu seçenek göz önüne alınmalıdır. Aynı zamanda mesleki bir hastalık olan şarbon, hayvan
odaklı meslek gruplarında risk unsurudur. Hayvanlardan bulaşma dışında; uyuşturucu
kullananlarda, ortak enjektör kullanımı sonucunda da bulaşma olmaktadır. Yani şarbon
bulaşma yollarına göre; endüstriyel şarbon, tarımsal şarbon ve laboratuvar kaynaklı şar-
bon olarak sınıflandırılabilir. Tarımsal şarbon Türkiye’de karşılaşılan şarbonların kayna-
ğıdır. Hastalık etkeninin hayvandan hayvana bulaşmasındaki risk faktörleri; enfeksiyon
etkeni ile kontamine olmuş hayvan yiyecekleri, sinekler aracılığıyla çevreye yayılım, şar-
bon hastalığından ölen hayvanların diğer hayvanlar tarafından yenilmesi ve dışkıları ile
toprakların kirletilmesi ve enfeksiyon etkeni taşıyan etlerin yenilmesi olarak sıralanabilir.
4. Ünite - Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama 107
İnsanlar nispeten şarbon etkenine karşı dirençlidir. Dünya üzerinde görülen en bü-
yük salgın; 1979 yılında, 10,000 civarında vakanın tespit edildiği Zimbabwe’de olmuştur.
Türkiye’de şarbon ise gittikçe azalmakla birlikte endemik bir hastalık olarak görülmekte-
dir. Enfeksiyon, hastalıklı hayvanın kesilmesi sırasında direkt temas eden ve şarbonlu et
yiyen kişilerde görülmektedir. Vakaların büyük kısmının yaz ve sonbahar aylarında gö-
rülmesi mevsimsel hastalık olabileceğini düşündürmektedir. Bakteri dış ortama duyarlı
olmadığı için şarbondan ölen hayvanların ve bireylerin usule uygun şekilde gömülmesi
hastalık oranını azaltmaktadır.
Tedavide, hastanın bulunduğu ortam ve kullandığı malzemeler sterilize edilmelidir.
Deride görülen lezyonların yayılımını engellemek için temas etmemeli ve cerrahi müda-
halede bulunmadan önce ilgili bölge antiseptik pomatlarla kapatılmalıdır.
Şekil 4.1
Şarbon Etkeni Bacillus
Anthracis Bakterisi

Brusellozis (Malta Humması, Akdeniz Humması)


OrtaDoğu ve Akdeniz ülkelerinde endemik olan hastalığa Brucella cinsi bakteriler etken-
dir. Halk arasında “peynir hastalığı” olarak bilinen hastalıktır. İnsanlara bulaşma; enfekte
hayvan ve enfekte hayvanın kan, plasenta, fetus, uterus salgıları ile direkt olarak temas yo-
luyla veya pastörize edilmemiş süt ve taze peynir gibi hastalık etkeni bulaşmış hayvansal
ürünlerin çiğ olarak tüketimi sonrasında olmaktadır.
Keçilerde bulunan Brucella melitensis, domuzlarda bulunan Brucella suis ve sığırlarda
bulunan Brucella abortus hastalık etkenleridir.
Bulaşmada vücuda giriş kapıları; sindirim, deri, mukoza, cinsel mukoza ve kesinliği
daha netleşmemiş olan solunum yoludur. İnsandan başka bir insana bulaşma görülme-
mektedir.
Ateş, brusellozun en önemli bulgularındandır. Tifo hastalığından ayıran özellik ise
ateşe, bol miktarda terlemenin eşlik etmesidir. Romatizma benzeri ağrılar görülür fakat
eklemlerde şişlik ve ateşin görülmemesi ile romatizmadan ayrılır. Diş eti kanaması da has-
talık bulguları arasındadır.
Tedavide, 3 haftalık bir periyotta düzenli olarak tetrasiklin+streptomisin kullanılır. 3
hafta sonunda streptomisin kesilir ve tetrasikline 2 hafta daha devam edilir.
108 Halk Sağlığı

Tifo
Tifo; Salmonella typhi’nin neden olduğu genel enfeksiyon belirtileri ile seyreden, akut sis-
temik bir hastalıktır. Salmonella typhi, kontamine yiyecek ve içeceklerle fekal-oral yolla
vücuda girer. Tifolu hastalar ve taşıyıcılar, hastalığın yayılmasında kaynak oluşturur. Tifo
ülkemizde henüz eksilmeyen bir hastalıktır.
Hastalığın tanısı kan, dışkı ve idrar kültürlerinde kolaylıkla saptanabilmektedir. Tifo ;
özellikle hastanede tedavi edilmesi gereken ve iyi bir hasta bakımını gerektiren bir hasta-
lıktır. Spesifik tedavisinde farklı gruplardan antibiyotikler kullanılmaktadır.
Tifo açısından içme ve kullanma sularının kontrolü, besinlerde hijyen, çevre sağlığı
koşullarının sağlanması, kanalizasyon tesislerinde hijyen şartlarının sağlanması önemli-
dir. Kişiyi tifodan korumak için tifo aşısı yapılmalıdır. Ancak kesin koruyucu özellikte
olmadığı unutulmamalıdır. Özellikle gıda sektörü çalışanlarının düzenli olarak kontrol
edilmelerini gerektiren bir hastalıktır.

BAĞIŞIKLIK
Hastalık etkenlerine karşı vücudun geliştirdiği savunma mekanizmalarına “bağışıklık”
denir. Doğal bağışıklık ve kazanılmış bağışıklık olmak üzere ikiye ayrılır. Doğal bağışık-
lıkta kişi belirli canlı türleri, belirli mikrop veya sapofitlere karşı direnç gösterir. Yapısal
ve biyokimyasal faktörler, doğal bağışıklık mekanizmasında rol oynar. Bu nedenle bireyin
ırkı vb. özellikleri değiştikçe verilen reaksiyonlar da değişir. Kazanılmış bağışıklıkta ise
kişi doğal yollarla yani hastalık etkenini vücudunu aldıktan sonra veya aşılama sonrası
kendi antikorlarını üreterek aktif bağışıklık kazanır. Eğer antikorları doğuştan plesanta
aracılığıyla vücuduna almış ise bu pasif kazanılmış bağışıklıktır.
Bağışıklık sistemi; timus, kemik iliği, dalak ve lenf düğümlerini içerir. Aşağıda bağışık-
lık ile ilgili bazı ifadeler tanımlanmıştır.
• Antijen: Vücuda girdiğinde antikor oluşturulan maddeye verilen addır.
• Antikor: Kanda meydana gelen ve belirli bakteri veya virüse karşı bağışıklık meka-
nizması düzenleyebilen maddedir.
• Primovaksinasyon: Yaşam siklusu boyunca hiç aşılanmamış bireyde herhangi bir
aşının ilk uygulanmasına denir.
• Rapel: Bağışıklığın iyice yerleşmesi için aşıların belirli zaman aralıklarıyla tekrar-
lanmasına rapel denir.
• Monovalan Aşı: İçinde tek bir tür mikrop ya da tek çeşit antijen bulunduran aşı
çeşitidir.
• Polivalan Aşı: Birkaç aşının karıştırılması sonucu elde edilen aşıdır.
4. Ünite - Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama 109
Tablo 4.1’de sağlık bakanlığı tarafından 2015 yılı için tebliğ edilmiş aşılar ve uygulama
süreçleri gösteren takvim yer almaktadır.
Tablo 4.1
T.C. Sağlık Bakanlığı Tarafından 2015 Yılı İçin Tebliğ Edilmiş Aşı Takvimi
Aşı Tipi Doğumda 1. Ay 2. Ay 4. Ay 6. Ay 12. Ay 18. Ay 24. Ay İlköğretim 1. İlköğretim 8.
Sonu Sonu Sonu Sonu Sonu Sonu Sonu Sınıf Sınıf
Hep-B I II III
BCG I
DaBT-İPA-
I II III R
Hib
KPA I II III R
KKK I R
DaBT-İPA R
OPA I II
Td R
Hep-A I II
Su
I
Çiçeği

Hep-B: Hepatit B Aşısı; BCG: Bacille-Calmette-Guerin (Verem) Aşısı; DaBT-İPA-Hib:


Difteri, Boğmaca, Tetanos, İnaktif Polio, Hemofilus İnfluenza Tip B Aşısı; KPA: Konjuge
Pnömokok Aşısı; KKK: Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak Aşısı; DaBT-İPA: Difteri, Boğ-
maca, Tetanos, İnaktif Polio Aşısı; OPA: Oral Polio (Çocuk Felci) Aşısı; Td: Erişkin Tipi
Difteri-Tetanos Aşısı; Hep-A: Hepatit A Aşısı; I: Birinci Doz; II: İkinci Doz; III: Üçüncü
Doz; R: Rapel Doz.

Aktif Bağışıklık
Aktif bağışıklıkta, bir organizmaya aşı şeklinde antijen verilir ve böylece bireyin enfeksi-
yona özgü antikorları üreterek bağışıklık geliştirmesi sağlanır. Kullanılan aşı tipi; canlı aşı,
cansız aşı, toksoid aşı ve biyoteknolojik aşı şeklinde olabilir.
Aşılar, uygulandıkları bireylerin hastalık etkenine karşı direncini sağlar ve aynı za-
manda hastalığın nesilden nesile aktarılarak yayılımını da engeller.

Pasif Bağışıklık
Pasif bağışıklık, başka bir insan veya hayvan tarafından oluşturulmuş antikorların birey-
lere aktarılmasıyla oluşur. Bireye uygulanacak serum şişelerinin etiketlerinde antiserum
çeşidi, hayvanın türü, içerdiği antikor miktarı, üretim tarihi ve son kullanma tarihi bu-
lunmaktadır.

http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-3929/genisletilmis-bagisiklama-programi-genelgesi.
html

Monovalan ve Polivalan aşı arasındaki fark nedir? Bu aşı tiplerine verilebilecek örnekleri
araştırınız. 3
110 Halk Sağlığı

BİLDİRİLMESİ ZORUNLU HASTALIKLAR


Her bir hastalık için ayrı ayrı ihbar ve bildiri yapılırken nelerin göz önüne alınması ge-
rektiği, belli kurallar çerçevesinde yapılmalıdır. Bildirim sistemiyle ilgili uygulamala-
rın yasal dayanağı, 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu’dur. Güncel bildirim sistemi
hakkında mevzuat ise 24.02.2004 tarih ve 1534 sayılı “Yeni Bildirim Sistemi Yönergesi”,
22.10.2004 tarih ve 129 sayılı “Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sistemi Genelgesi”
ve 06.11.2005 tarih ve 25635 sayılı Tebliğ kapsamında Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Ya-
pılan yasal düzenlemeler sonucunda, “Bildirimi Zorunlu Hastalıklar Listesi”, bildirim yeri
ve hastalıkların özelliklerine göre A, B, C, D şeklinde isimlendirilerek, dört grup altında
birleştirilmiş ve sonuç olarak, toplam 51 hastalıktan oluşan bir liste hazırlanmıştır. Tablo
4.2’de Bildirimi Zorunlu Hastalıklar Listesi belirtilmiştir.

https://saglik.gov.tr/TR/belge/1-4958/bulasici-hastaliklar-surveyans-ve-kontrol-esaslari-
yone-.html

Tablo 4.2 Hastalık Grubu Hastalık Çeşidi


Bildirilmesi Zorunlu
Hastalıklar Listesi AIDS, Kızamık, Sifiliz, Akut Kanlı İshal,
Kızamıkçık, Şarbon, Boğmaca, Kolera,
A Grubu
Şark Çıbanı, Bruselloz, Kuduz, Tetanos,
Tüm ülkede resmî ve özel bütün sağlık kuru-
Difteri, Menigokokkal Hastalık, Tifo,
luşlarının ve hatta özel hekimlerin deklarasyo-
Gonore, Neonatal Tetanos, Tüberküloz, Hıv
nu yapması gereken hastalıklardır.
Enfeksiyonları, Poliomyelit, Viral Hepatitler,
Kabakulak, Sıtma
B Grubu
1969 tarihli Uluslararası Sağlık Düzenlemeleri
Sarı Humma, Veba, Tifüs, Çiçek
kurallarına göre şüphe duyulduğu an bildirimi
yapılması gereken hastalıklardır.
Akut Hemorajik Ateş, Lepra, Şistozomiyaz,
C Grubu
Tularemi, Creutzfeldt Jakob, Trahom, SSPE,
Bu gruptaki hastalıklar bildiri sistemine yeni
İnfluenza, Ekinokokkoz, Leptospiroz, Kala-
katılan hastalıklardır.
Azar, Toksoplazmoz
Campylobacter jejuni, Campylobacter coli,
Salmonella Sp., Chlamydia trachomatis,
D Grubu
higella Sp., Enterohemorrhagic E.coli,
Bu gruptaki hastalık etkeni olan mikroorganiz-
Cryptosporidium, Giardia intestinalis
maların bildirimi zorunludur.
Entamoeba histolytica, Listeria
monocytogenes

Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sistemi Yönergesine göre erken uyarı ve yanıt siste-
4 mi kapsamında değerlendirilecek ve bildirilecek toplum sağlığı tehdidi olan veya olma po-
tansiyeli bulunan olaylar nelerdir araştırınız?
4. Ünite - Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama 111

Özet
Enfeksiyon; dilimize Fransızcadan yerleşmiş bir tıp terimidir.
Mikroorganizmaların hastalıklar ve istenmedik etkiler oluş-
turması durumudur. Mikroorganizmalar, bu etkileri yapabil-
mek için bir konakçı vücuduna ihtiyaç duyarlar.
Günümüzde enfeksiyon hastalığını teşhis etmek üzere duyar-
lı ve hızlı testler kullanılmaktadır. Bu testler, etken mikroor-
ganizmanın antijenlerini ya da mikroorganizmaya karşı geli-
şen özgün antikorları belirleyen testlerdir ve polikliniklerde
sıklıkla kullanılmaktadır.
Mikroorganizmaların oluşturduğu hastalık belirtileri, ko-
nakçı vücuduna göre değişen özellikler gösterebilir. Fakat ge-
nelde görülen belirtiler; ateş, boğaz ağrısı, nabız ve solunum
hızlanması, bitkinlik, iştahsızlık, kızarıklık ve döküntü olarak
sayılabilir. Kan değerlerinde değişiklik de sıklıkla karşılaşılan
bir durumdur.
Enfeksiyon hastalıkları; parazit kaynaklı, virüs kaynaklı ve
bakteri kaynaklı hastalıklar olmak üzere 3 başlık altında sınıf-
landırılabilir. Parazit kaynaklı hastalıklara; Toksoplazmozis,
Sıtma, Askariasis, Oksiyüriasis (Kıl Kurdu), Teniyasis, Kist-
Hidatik, Trikomoniyazis ve Gal (Scabies=Uyuz) örnek olarak
verilebilir. Kaynağı virüs olan hastalıklar arasında Kızamık
(Rubeola-Measles-Morbilli), Kızamıkçık (Rubella), Su Çi-
çeği (Varicella), Kuduz, AİDS, Hepatit A, Hepatit B, Hepatit
C ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) yer almaktadır.
Hastalık kaynağının bakteri olduğu bulaşıcı hastalıklar ise
Boğmaca (Pertusis), Difteri (Kuşpalazı), Tetanos, Tüberküloz
(Verem), Gonore (Bel Soğukluğu), Sifiliz (Frengi), Şarbon,
Brusellozis (Malta Humması, Akdeniz Humması), Tifo ve
benzeri hastalıklardır.
Hastalık kaynağı her ne olursa olsun, bütün bulaşıcı hastalık-
lardan korunmada ana prensip hijyen ve aşılanmadır.
Hastalık etkenlerine karşı vücudun geliştirdiği savunma me-
kanizmalarına “bağışıklık” denir. Doğal bağışıklık ve kaza-
nılmış bağışıklık olmak üzere ikiye ayrılır. Doğal bağışıklıkta
kişi; belirli canlı türleri, belirli mikrop veya sapofitlere karşı
direnç gösterir. Yapısal ve biyokimyasal faktörler doğal bağı-
şıklık mekanizmasında rol oynar. Kazanılmış bağışıklıkta ise
kişi doğal yollarla yani hastalık etkenini vücudunu aldıktan
sonra veya aşılama sonrası kendi antikorlarını üreterek aktif
bağışıklık kazanır. Eğer antikorları doğuştan plesanta aracılı-
ğıyla vücuduna almış ise bu pasif kazanılmış bağışıklıktır.
Ülkemizde bulaşıcı hastalıklar ile ilgili yasal düzenlemeler
gereği, “Bildirimi Zorunlu Hastalıklar Listesi”, bildirim yeri
ve hastalıkların özelliklerine göre A, B, C, D şeklinde isim-
lendirilerek dört grup altında birleştirilmiş ve toplam 51 has-
talıktan oluşan bir liste hazırlanmıştır.
112 Halk Sağlığı

Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi enfeksiyon etkenleri arasında 6. Aşağıdaki hastalıklardan hangisinin etken mikroorga-
yer almaz? nizması farklı grupta yer alır?
a. Virüsler a. Sifiliz
b. Bakteriler b. Şarbon
c. Mantarlar c. Brusellozis
d. Parazitler d. Gonore
e. Probiyotikler e. Su Çiçeği

2. Aşağıdakilerden hangisi enfeksiyon hastalıklarının tanı 7. Aşağıdakilerden hangisi virüs kaynaklı bulaşıcı bir has-
yöntemleri arasında yer almaz? talıktır?
a. Lateks aglütinasyon (LA) a. Toksoplazmozis
b. Enzim immünoassay (EIA) b. Oksiyüriasis
c. Optik immünoassay (OIA) c. Rubella
d. Lökosit sedimentasyon hızı d. Difteri
e. İndirekt yöntemler e. Tüberküloz

3. Plasmodium türlerinin neden olduğu bulaşıcı hastalık 8. Biyolojik terör olarak kullanılan bakteri aşağıdakilerden
aşağıdakilerden hangisidir? hangisidir?
a. Sıtma a. Myobacterium tuberculosis
b. Askariazis b. Neisseria gonorrhoeae
c. Oksiyüriasis c. Treponema pallidum
d. Kist-Hidatik d. Salmonella typhi
e. Trikomoniyazis e. Bacillus anthracis

4. Aşağıdakilerden hangisi AIDS’in bulaşma yolları arasın- 9. Bağışıklığın iyice yerleşmesi için aşıların belirli zaman
da değerlendirilemez? aralıklarıyla tekrarlanmasına ne denir?
a. Kan yoluyla a. Antijen
b. Cinsel yolla b. Antikor
c. Enjeksiyon yoluyla c. Primovaksinasyon
d. Tükrük yoluyla d. Rapel
e. AİDS’li anneden bebeğe e. Polivalan Aşı

5. Etkeni Myobacterium tuberculosis olan hastalık aşağıda- 10. Aşağıdakilerden hangisi tüm ülkede, resmi ve özel bü-
kilerden hangisidir? tün sağlık kuruluşlarının ve özel hekimlerin deklarasyonunu
a. Boğmaca yapması gereken hastalıklar, bildirilmesi zorunlu hastalıklar
b. Verem listesi’nde hangi grup içerisinde kalır?
c. Tifo a. A
d. Tetanos b. B
e. Difteri c. C
d. D
e. E
4. Ünite - Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama 113

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı


1. e Yanıtınız yanlış ise “Enfeksiyon” konusunu yeniden Sıra Sizde 1
gözden geçiriniz. Enfeksiyon hastalıkları mikroorganizmalar kaynaklıdır.
2. d Yanıtınız yanlış ise “Enfeksiyon” konusunu yeniden Ancak enfeksiyon hastalığının meydana gelebilmesi için
gözden geçiriniz. mikroorganizmanın enfeksiyon zinciri adı verilen aşamaları
3. a Yanıtınız yanlış ise “Enfeksiyon Hastalıklarının Sınıf- tamamlaması gerekmektedir. Bu zincirin bileşenleri; enfeksi-
landırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz. yon etkeni, enfeksiyon kaynağı, çıkış kapısı, bulaşma yolu, gi-
4. d Yanıtınız yanlış ise “Enfeksiyon Hastalıklarının Sınıf- riş kapısı ve konakçı olarak sıralanabilir. Enfeksiyon etkenleri
landırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz. arasında virüsler, bakteriler, mantarlar, parazitler, artropotlar
5. b Yanıtınız yanlış ise “Enfeksiyon Hastalıklarının Sınıf- ve riketsiyalar sıralanabilir. Enfeksiyon kaynağı mikroorga-
landırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nizmaların yaşadıkları doğal ortamlardır. Mikroorganizma-
6. e Yanıtınız yanlış ise “Enfeksiyon Hastalıklarının Sınıf- nın doğal ortamından dışarıya yayıldığı noktaya çıkış kapısı
landırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz. denir. Mikroorganizmanın konakçıya taşınma yoluna bulaş-
7. c Yanıtınız yanlış ise “Enfeksiyon Hastalıklarının Sınıf- ma yolu, konakçı vücuduna girdiği yere ise giriş kapısı denir.
landırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Mikroorganizmaları üzerinde veya içinde barındıran insan,
8. e Yanıtınız yanlış ise “Enfeksiyon Hastalıklarının Sınıf- hayvan ve bitkiye konakçı denir.
landırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
9. d Yanıtınız yanlış ise “Bağışıklık” konusunu yeniden Sıra Sizde 2
gözden geçiriniz. Zoonoz hastalık hayvandan insana geçen enfeksiyon hastalı-
10. a Yanıtınız yanlış ise “Bildirilmesi Zorunlu Hastalık- ğıdır. Bu hastalıklara örnek olarak, evcil kedilerden bulaşan
lar” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Toksoplazmozis, Plasmodium türü sivrisineklerden bulaşan
sıtma, köpeklerden bulaşan Kist-Hidatik, ısırgan hayvanlar-
dan bulaşan Kuduz, Ixodes türü kenelerden bulaşan Kırım
Kongo Kanamalı Ateşi, Büyükbaş, küçükbaş ve kümes hay-
vanlarından bulaşan ve yaralı doku yoluyla vücuda giren Te-
tanoz, otçul hayvanlardan bulaşan Şarbon, süt veren hayvan-
lardan bulaşan Brusellozis bu hastalıklar arasında sıralanabilir.

Sıra Sizde 3
Monovalan aşı içinde tek bir tür mikrop veya tek çeşit an-
tijen mevcut iken, Polivalan aşı birkaç aşının karıştırılması
sonucu elde edilmektedir. Monovalan aşılara örnek ola-
rak; Hepatit A, Hepatit B, Suçiçeği, İnaktif Polio, Çocuk
Felci ve Hemofilus influenza Tip B aşıları, polivalan aşı-
lara örnek olarak ise; Verem, Difteri+Boğmaca+Tetanos,
Kızamık+Kızamıkçık+Kabakulak, Difteri+Boğmaca+ Teta-
nos ve Erişkin tipi difteri+tetanoz aşısı verilebilir.
114 Halk Sağlığı

Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 4 Akarsu Aral, G. (2008). Toksoplazmoz Tanısı, Ankara Üni-
Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sistemi Yönergesine versitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, 61(3), 180-190.
göre erken uyarı ve yanıt sistemi kapsamında değerlendiri- Akcan, A.B., Kazık, M. (2012) Konjenital Sıtma, Van Tıp
lecek ve bildirilecek toplum sağlığı tehdidi olan veya olma Dergisi, 19(1), 46-50.
potansiyeli bulunan olaylar şunlardır: Akın, L. (2008). Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Hacettepe
a. Ülke genelinde veya bölgesel olarak yayılma potansi- Tıp Dergisi, 39, 134-143.
yeli olan bulaşıcı hastalık salgınları, Aksoy, M. (2008). Hıv/Aıds Ve Beslenme, Klasmat Matbaa-
b. Patojenik ajanların etken olduğundan şüphelenilen cılık, Ankara.
ve ülke genelinde yayılma riski bulunan benzer tip- Alver, O., Heper, Y., Kabaş, M., Helvecı, S., Töre O. (2006).
teki hastalık vakalarının zaman ve mekan olarak kü- Yirmi-İki Sıtma Olgusunun Değerlendirilmesi, Türki-
melenme göstermesi, ye İnfeksiyon Dergisi, 20(2), 79-85.
c. Patojenik ajanların etken olduğundan şüphelenilen Aydın N., Eyigör, M., Kırdar, S., Gültekin, B., Evcil, G. (2009).
ve ülke genelinde yayılma riski bulunan benzer tipte- Doğurganlık Yaş Grubundaki Kadınlarda Rubella
ki hastalık vakalarının ülke dışında zaman ve mekan Igm Ve Igg Seroprevalansı, Türkiye İnfeksiyon Dergisi,
olarak kümelenme göstermesi, 23(3), 113-116.
d. Sınırlanması için zamanında ve koordineli olarak Aydın, İ. (2005). Bulaşıcı Hastalıklar, Palme yayıncılık, İs-
ulusal veya uluslararası müdahalenin gerekebileceği tanbul, 139-142,
bir bulaşıcı hastalık veya enfeksiyöz ajanın ortaya Azap, A., Kurt, H. (2001). Varisella Zoster Virüs İnfeksi-
çıkması veya yeniden baş göstermesi. yonları, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, 54,
357-370.
Bayazıt, Y. (2005). Türkiye’de Bulaşıcı Hastalıklar Bildirim
Sistemi, Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi, 62,
73-74.
Bayraktar, S., Bayraktar Tabanlı, S., Emiroğlu, H., Elevli, M.
(2005). Plasmodium Vivax’a Bağlı Serebral Malarya
Olgusu, Türk Pediatri Arşivi, 40, 235-237.
Bernstein, D.I., Schiff, G.M., Measles Gorbach, S.L., Barlett,
J.G., Blacklow, N.R. (1998). Infectious Diseases, WB
Saunders Co, Philadelphia, 1296.
Bozkurt, S., Kökoğlu Ö.F., Okumuş, M., İnci, M.F., Güler, S.
(2013). Sıtma: Acilde Unutulmaması Gereken Bir Has-
talık; Olgu Sunumu, Türkiye Acil Tıp Dergisi, 13(4),
182-185.
Çelebi, S., Öcal, M. (2004). Toksoplazmozis, Güncel Pediatri
Dergisi, 2, 152-156.
Çiftdoğan Yılmaz, D., Vardar, F. (2009). Enfeksiyon Hasta-
lıklarında Hızlı Tanı Testleri, Çocuk Sağlığı ve Hasta-
lıkları Dergisi, 52, 159-166.
Deveci, Aslan, E., Tekin, A., Toka Özer, T., Tekin R., Bozkurt,
F., Çetinçakmak, M.G. (2014). Aynı Hastada Fascioliazis
ve Bruselloz, Türkiye Parazitoloji Dergisi, 38, 197-200.
Deveci, U., Gökcan, F. (2007). Doğumsal Kızamıkçık Send-
romu, Fırat Tıp Dergisi, 12(2), 149-150.
Dindar Kafes, F., Aslan, G., Yarpuzlu, M., Kuyucu, N., Emek-
daş, G. (2013). Determination of Bordetella pertussis
Seroprevalence in Young Adults and Adolescent, Ço-
cuk Enfeksiyon Dergisi, 7, 136-142.
4. Ünite - Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklama 115
Doğanay, M. (2002). Bacillus anhtracis ve diğer Bacillus Sonsuz, A. (2007). Türkiye’de Sık Karşılaşılan Hastalıklar
türleri, Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 1533-1542. II, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Et-
Eğilmez, A. (2012). Bulaşıcı Hastalıklar Hemşireliği, Dina- kinlikleri, 58, 79-90.
mik Akademi Yayınları, Ankara, 3-10, 63-135. Sönmez Tamer, G., Dündar, D., Çalışkan, Ş., Doğer, E. (2008).
Elaldı, N. (2013). Ülkemizde Sıtmanın Değişen Epidemi- Trichomonas vaginalis Saptanmasında Direkt Mikros-
yolojisi ve Tedavisi, Ekmud Bilimsel Platform, Antalya. kopi İle İn-Vitro Kültürün Karşılaştırılması, Türk Hij-
Ertek, M. (2011). Şarbonun Ülkemizdeki Durumu, AN- yen ve Deneysel Biyoloji Dergisi, 65(2), 75-80.
KEM, 25(2), 88-91. Sulukan, E.E., Küçükoğlu, K., Gül, H.İ. (2009). Aıds ve Te-
Gül, C., Nazlıgül, Y. (2008). Helmint Enfeksiyonlarına Gün- davisinde Kullanılan İlaçlar, Ankara Eczacılık Fakültesi
cel Yaklaşım, Dirim Tıp Gazetesi, 83, 40-48. Dergisi, 38(1), 47-78.
Hatipoğlu, H., Erkal, S., Türkmen, S., Engerek, N., Kurt, K., T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri., Enfeksi-
Şiraneci, R. (2011). Enfeksiyon Hastalıklarının Tanısın- yon Hastalığına Yol Açan Etmenler, 720S00051, 15-17.
da Laboratuvar Bulguları, Jinekoloji Obstetrik Pediatri Tabak, F. (2002). Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar, Akıl-
ve Pediatrik Cerrahi Dergisi, 3(1), 5-11. cı Antibiyotik Kullanımı ve Erişkinde Toplumdan
Hatipoğlu, N., Hatipoğlu, H., Kuzdan, C., Şanlı, K., Engerek, Edinilmiş Enfeksiyonlar, İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
N., Şiraneci R. (2013). Kızamık,, Jinekoloji Obstetrik Pe- Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Sempozyum Dizisi, 31,
diatri ve Pediatrik Cerrahi Dergisi, 5(3), 105-113. 233-242.
İnce, E., Çiftçi, E. (2002). Tetanoz ve Yenidoğan Tetanozu, Tanıdır Cansaran, İ. (2008). Çocuklarda Akut Hepatit A
Klinik Pediatri Dergisi, 1(3), 107-113. Enfeksiyonunda Klinik Gidiş İle Alfafetoprotein Ve
Kabaçamı, G., Önder, F.O. (2013). Hepatit C Enfeksiyonu Ferritin İlişkisi, Uzmanlık Tezi, 4-21.
Tedavisinin Bugünü ve Yarını, Güncel Gastroenteroloji Uludağ, S., Madazlı, R., Şen, C., Ocak V. (1993). Gebelik ve
Dergisi, 17(3), 226-230. Toksoplazmozis, Perinatoloji Dergisi, 1, 165-169.
Kanra, G., Kara, A. (2002). Varicella Zoster Virüs Enfeksi- Uyarı, Y., Çarhan, A. (2009). Kırım Kongo Kanamalı Ate-
yonları, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 45, 260-274. şi nin Ülkemizdeki Epidemiyolojisi, Türkiye Hijyen ve
Kara, İ.H. (2007). Akut Viral Hepatit A, Türk Aile Hekimliği Deneysel Biyoloji Dergisi, 66(2), 13-16.
Dergisi, 11(4), 177-184. Ünver Yolasığmaz, A., Turgay, N. (2006). Uyuzlu Hastaya
Kıter, G., Uçan, E.S. (2001). Tüberkülozdan Korunma, To- Yaklaşım, Türk Parazitoloji Dergisi, 30(1), 78-83.
raks Dergisi, 2(1), 85-89. Yaramış, A., Katar, S. (2006). Çoklu Sistem Tutulumu ile
Köksal, A., Arhan, M., Oğuz, D. (2004). Kist Hidatik, Güncel Seyreden Difteri Vakası, Çocuk İnfeksiyon Dergisi, 49,
Gastroenteroloji Dergisi, 8, 61-67. 221-224.
Kurugöl, Z. (2009). Türkiye’de Boğmaca Epidemiyolojisi: Yentül Doni. N., Yıldız Zeyrek, F., Gürses, G., Tümer, S.
Pekiştirme Aşı Dozları Gerekli mi?, Çocuk Enfeksiyon (2013). Giardia ve Cryptosporidium Tanısında Direkt
Dergisi, 3, 14-18. Mikroskobi ve Antijen Tarama Testlerinin Karşılaştı-
Özkan, S., Ayçan, S. (1999). Dünya’da Ve Türkiye’de Kıza- rılması, Türk.Parazitoloji Dergisi, 37, 169-173.
mık Hastalıgına Karşı Aşılama Programları, Türk Hij-
yen ve Deneysel Biyoloji Dergisi, 56(1), 43-49.
Özkara, Ş., Kılıçaslan, Z. (2010). Tüberküloz, Toraks Kitapla-
rı, Aves Yayıncılık, Bursa, 11, 25-36.
Özsoy, M., Yakıştıran, S., Özkan, E. (2002). 2000 Yılında Ku-
duz Aşı Merkezine Başvuran Hastaların Değerlendiril-
mesi, Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi, 59(1,2,3),
1-6.
Öztürk, H., Öztürk H., Duran, H., Otçu, S. (2009). Biliyer
Askariazisin Neden Olduğu Tıkanma İkteri: Bir Akut
Karın Olgusu, Ulus Travma Acil Cerrahi Dergisi, 15(1),
88-90.
Seçmeer, G., Çelik, İ.H. (2010). Kırım Kongo Kanamalı Ate-
şi, Çocuk Enfeksiyon Dergisi, 4, 152-159.
5
HALK SAĞLIĞI

Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
 İş sağlığı ve güvenliği kavramını açıklayabilecek,
 İş kazalarının nedenleri ve korunma prensiplerini sıralayabilecek
 Meslek hastalıklarının türleri ve bu hastalıklarından korunma prensiplerini
açıklayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.

Anahtar Kavramlar
• İş Sağlığı ve Güvenliği • Güvensiz Şartlar
• Çalışan • Güvensiz Davranışlar
• İşveren • Risk
• İş yeri Hekimi • Tehlike
• İş Güvenliği Uzmanı • İlk Yardım
• İş Kazası • Meslek Hastalığı

İçindekiler

• GİRİŞ
• İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KAVRAMI
Halk Sağlığı İş Sağlığı • İŞ KAZALARI
• MESLEK HASTALIKLARI
İş Sağlığı

GİRİŞ
Modern halk sağlığı anlayışının uygulama alanları arasında yer alan iş sağlığı; sağlık, fen
ve sosyal bilimleri kapsayan disiplinler arası bir konudur. Görevi olan işi icrası esnasında
işçinin hayatı, sağlığı ve bedensel bütünlüğü, işin kapsamının veya iş yeri ortamının do-
ğuracağı tehditlere açık hale gelmektedir. Bu durum işverenin işçisini gözetme yükümlü-
lüğünü doğurmaktadır.
Ekonomik ve sosyal gelişimin temelinde çalışanı kollayan iş ve çalışma kavramı ol-
malıdır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 23. maddesinde “Herkesin kendi özgür
seçimiyle belirlediği iş yerinde, adil ve elverişli çalışma koşullarında çalışma hakkı vardır”
ifadesi yer almaktadır. İş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için titizlikle hazırlanmış iyi
bir mevzuat, bu mevzuatın iş ortamında uygulanması, iyi bir denetim mekanizması, ted-
bir politikalarına önem verilmesi ve iş güvenliği bilincinin eğitim yoluyla hem işçi hem
de işverenlerde yerleştirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle ülkemizde son yıllarda iş sağlığı
ve güvenliğinin sağlanmasında ve korunmasında tedbir politikalarına ağırlık verilmiştir.
İş kazalarında risk ve tedbir unsurları büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle iş güven-
liğinde başlıca amaç iş hayatında işçinin sağlığına zarar verebilecek hususların önceden
belirlenerek gerekli önlemlerin alınması, rahat ve güvenli bir ortamda çalışmalarının sağ-
lanması, iş kazaları ve mesleki hastalıklara karşı işçilerin psikolojik ve bedensel sağlıkla-
rının korunmasıdır. Belirtilen bu amaç doğrultusunda bu ünitede Türkiye’de “İş sağlığı ve
Güvenliği” uygulamaları, iş kazaları ve meslek hastalıkları ele alınacaktır.

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KAVRAMI


“İş sağlığı” kavramı Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)
uzmanlar komitesi tarafından “çalışanların sağlığını ve çalışma kapasitesini koruma ve
geliştirme, çalışma ortamını ve yapılan işi geliştirme ve işyerlerinde sağlık ve güvenliği
destekleyen yönde iş organizasyonu ve çalışma kültürünü geliştirme” şeklinde tanım-
lanmıştır.
Çalışma ortamının ve üretim ile ilgili süreçlerin sahip olduğu olumsuz ve yetersiz ko-
şullar çalışanların başlıca hakkı olan rahat çalışma ve sağlıklı yaşam hakkını tehdit etmek-
tedir. Bu noktada iş sağlığı ve güvenliği konusunda gerekli tedbirlerin alınması bir yü-
kümlülük olmaktadır. İş sağlığı ve güvenliğinin tam olarak sağlanabilmesi için bilimsel ve
teknolojik gelişmelerin doğurduğu bütün imkânların bu alanda kullanılabilmesi, iş kazası
riskinin doğru biçimde tanımlanarak bilimsel bir tabana oturtulması, planlı ve programlı
çalışmalar ile üretim sürecindeki ilerlemelerin bilimsel yöntemlerle analizi ve güvenlik
tedbirlerinin arttırılması gerekmektedir.
118 Halk Sağlığı

İş sağlığı ve güvenliği sağlık bilimleri, fen bilimleri ve sosyal bilimleri içeren disiplinler
arası bir konudur. Sağlık bilimleri ile çalışan sağlığı doğrudan ilişkilidir. Çalışma ortamı-
nın insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde koşullandırılması, kaza risklerine karşı ge-
rekli önlemlerin alınması, kazalar anında ilk yardım gibi konular sağlık bilimleri ve iş sağ-
lığı arasındaki doğrudan ilişkiyi gösterir niteliktedir. Mühendislik bilimleri ile iş sağlığı ve
güvenliği arasındaki ilişki iki şekilde sınıflandırılabilir. Bunlardan ilki dolaylı katkılardır.
Örnek olarak yangına yönelik tedbirlerin alınması, taşıma araçlarının, elektrik sisteminin,
basınçlı kapların ve benzeri materyalin düzenli olarak bakımları sayılabilir. İkinci sınıfta
ise doğrudan katkılar yer almaktadır. Bunlar arasında çalışma ortamı ölçümleri ve ortama
yönelik toplu tedbirler yer almaktadır. Sosyal bilimler ile çalışan sağlığı arasındaki ilişki ise
hukuk, eğitim, sosyal güvenlik, psikoloji ve sosyoloji gibi birçok bilim dalını içermekte ve
iş güvenliğinin çok-bilimli karakterinin bir parçası olarak çok sayıda uzmanın yer aldığı
bir hizmetin sunulmasına dolaylı yoldan katkı sağlamaktadır.
İş sağlığı; çalışanların sağlığını korumakla kalmayan, aynı zamanda üretkenlikte, ürün
niteliğinde, çalışma motivasyonunda artış ile iş doyumu yoluyla ulusal ekonomilere olum-
lu katkı sağlamayı ve gerek çalışanların gerekse toplumun genel yaşam kalitesinde iyileş-
meyi hedefleyen önemli bir stratejidir.

İş Sağlığı ve Güvenliğinin Tarihsel Gelişimi


İş sağlığı hekimliğinin babası olarak bilinen İtalyan öğretim üyesi Bernardino Ramazzini
(1633-1714) iş sağlığı ile ilgili çok önemli konularda çalışmalar gerçekleştirmiştir. Farklı
işlerde çalışanların sağlık durumları üzerine araştırmalar yapmış ve 1713 yılında alanında
ilk olan “De Morbis Artificum Diatriba (İşçi Hastalıkları) ” isimli kitabı yayımlamıştır.
Ramazzini bu kitapta, çalışılan iş ile hastalık arasında ilişki olduğunu belirterek hekimle-
rin hastalarına yaptıkları iş ve meslekle ilgili sorular yöneltmeleri gerektiğini vurgulamış
ve iş kazalarından korunmak için iş yerlerinde güvenlik tedbirlerinin alınması gerektiğini
söylemiştir.
İngiltere’de 1802 yılında “Sağlık ve Ahlakın Korunması Kanunu”, 1833 yılında ise “Fab-
rikalar Kanunu” çıkarılmış ve “iş müfettişliği” kavramı ortaya atılmıştır. Aynı dönemde
Fransa’da 1810’da yayımlanan “İmparator Kararnamesi” ve 1841’de yayımlanan “İş Mevzu-
atı” ile devlet, çalışanlarını korumaya başlamıştır. Amerika Bileşik Devletleri’nde Profesör
Gillmann Thomson 1914 yılında “The Occupational Disease (Meslek Hastalıkları)” adında
geniş kapsamlı bir kitap yayımlamıştır. Uluslararası ortak çalışmalar sonucunda 1919 yılın-
da UÇÖ kurulmuştur. İş hayatının ekonomik, işletme, sosyal, yasal ve sağlıkla ilgili konuları
ile ilgili çalışmalar yapan UÇÖ, üye devletlerin desteği ile çok taraflı sözleşmeler ve tavsiye
kararları yayımlayarak iş hayatını uluslararası boyutta düzenleme görevini sürdürmektedir.
Çocuk işçilerin çalışma koşullarını belirleyen sözleşme 1919 yılında UÇÖ tarafından kabul
edilen ilk sözleşme olmuştur. İş sağlığı kavramı DSÖ tarafından da değerlendirilmekte olup
“Çalışanların Sağlığı Küresel Eylem Planının (2008–2017)” genel kurul’da onaylanmasıyla
birlikte DSÖ iş sağlığı alanındaki etkinliğini artırmaya başlamıştır.
Ülkemizde iş sağlığı konusundaki ilk yasal metin 1865 yılında Dilaver Paşa tarafından
yayımlanan “Ereğli Madeni Hümayun Teamülnamesi” isimli tüzüktür. Bu tüzük ile Di-
laver Paşa işverene bazı yaptırımlar öngörmüş ve işçinin çalışma şartlarını iyileştirmeyi
amaçlamıştır. Tanzimat Dönemi’nde iş sağlığı ve güvenliğine yönelik ikinci düzenleme
1869 yılında yayımlanan “Maadin Nizamnamesi”dir. Bu Nizamname, Dilaver Paşa tara-
fından çıkarılan tüzüğü daha da ileriye götürmüş ve işçiler lehine aralarında tazminat
hakkı da olan bir dizi yeni hükümler getirmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrası iş sağlığı ve
güvenliği ile ilgili çıkarılan ilk yasanın 1921 tarihli ve 151 sayılı “Ereğli Havzai Fahmiyesi
Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun” olduğu görülmektedir. Bu yasa, Ereğli
5. Ünite - İş Sağlığı 119
maden işçilerini kapsayan sosyal sigortanın kurulmasını sağlamış ve çalışan ile işverenden
kesilen primlerle işçi sandıkları kurulmuş, prim ödeme zorunluluğu getirilerek Ülkemiz-
de sosyal güvenlikle ilgili ilk uygulama hayata geçirilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi’nde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çıkarılan bazı yasalar aşağıda
kronolojik olarak verilmiştir.
• 3008 Sayılı İş Kanunu (1936)
• 4792 Sayılı İşçi Sigortaları Kurumu Yasası (1946)
• 5502 Sayılı Hastalık ve Analık Sigortası Yasası (1950)
• 5953 Sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranların Arasındaki İlişkilerin
Düzenlenmesi Hakkındaki Yasa (1952)
• 4772 Sayılı İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları Sigortası Yasası (1954)
• 6309 Sayılı Maden Yasası (1954)
• 6700 Sayılı İhtiyarlık Sigortası Yasası (1957)
• 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Yasası (1964)
• 931 Sayılı İş Kanunu (1967)
• 1475 Sayılı İş Kanunu (1971)
• 4857 Sayılı İş Kanunu (2003)
• 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu (2012)

İş Sağlığı ve Güvenliğinin Hedef ve Amaçları


İş sağlığı ve güvenliği kavramı iş hayatında çalışanların sağlığına zarar verebilecek unsur-
ların önceden tespit edilerek gerekli tedbirlerin alınmasını, çalışan için rahat ve güvenli
bir ortamının sağlanmasını ve yaşanabilecek kazalar ve meslek hastalıklarına karşı çalı-
şanların sağlıklarını psikolojik ve fiziksel açıdan korunmasını esas almaktadır. Çalışma
ortamında yaşanabilecek her türlü kaza ve mağduriyetin önüne geçmek amacıyla alınan
tedbirler bütününe “iş güvenliği” denir.
Çağımızdaki teknolojik gelişmeler endüstrileşme anlamında gelişmeleri beraberinde
getirmekte, böylece işyerlerindeki çalışma koşullarının iyileştirilmesi zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır. Sonuç olarak çalışan sağlığı ve iş güvenliği konularının önemi her geçen gün
artmaktadır. Çalışma koşullarının yetersizliği kaynaklı iş kazaları ve meslek hastalıkları-
nın asgari seviyelerde tutulması için gelişmiş ülkelerde iş sağlığı ve güvenliğine yönelik
hassasiyet ve sürekli iyileştirme gayesi ön planda tutulmaktadır. Bu hassasiyete ek olarak
denetim mekanizmasını da işlevsel hâlde tutmak için çalışmalar devam etmektedir.
İş sağlığı ve güvenliği temelde iş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçme amacı
ile karşımıza çıkmakta, daha derin anlamda ise çalışanların sağlığını koruma ve güvenli
çalışma yerleri sağlama amacı ile önem arz etmektedir. Çalışanların sağlığı ve yaptıkları
işler arasındaki ilişkiler iş sağlığı ve güvenliğinin ana prensibini oluşturmaktadır. Bu nok-
tada iş sağlığı ve güvenliğinin hedefleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
• Çalışan sağlığını korumak ve fiziksel ve ruhsal açıdan azami seviyede tutmak
• Çalışanın işe olan uyumunu hızlandırmak
• Çalışma ortamındaki sağlık tehdidi unsurlarını gerekli tedbirler ile bertaraf etmek
• Sağlık zararlarını ve meslek hastalıklarını belirleyerek tedavilerini gerçekleştirmek
• İş kazası veya meslek hastalığı sonucu zarara uğrayan işçilerin tekrar çalışabilme-
lerini sağlamak
• Ortaya çıkan zararları objektif bir şekilde incelemek ve bilimsel ve etik yollarla
belirlemek
Resmî Gazetede yayımlanan 09.12.2003 tarih ve 25311 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği
Yönetmeliği” kapsamında iş sağlığı ve güvenliğinin amacı aşağıda belirtilen şekilde belir-
tilmiştir:
120 Halk Sağlığı

a. Mesleki risklerin önlenmesi, sağlık ve güvenliğin korunması, risk ve kaza faktörle-


rinin ortadan kaldırılması
b. İş sağlığı ve güvenliği konusunda işçi ve temsilcilerinin eğitimi, bilgilendirilmesi,
görüşlerinin alınması ve dengeli katılımlarının sağlanması
c. Yaş, cinsiyet ve özel durumları sebebi ile özel olarak korunması gereken kişilerin
çalışma şartları ile ilgili genel prensipler ve diğer hususlar

İşveren ve Çalışanın Görevleri


Günümüzde yürürlükte olan 6331 sayılı ve 20.06.2012 tarihli “İş Sağlığı ve Güvenliği”
Kanunu’nda iş yerleri, işverenler, çalışan ve iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili diğer kavramlar
tanımlanmıştır. Kanuna göre çalışan “Kendi özel kanunlarındaki statülerine bakılmaksı-
zın kamu veya özel iş yerlerinde istihdam edilen gerçek kişi”yi temsil etmektedir. İşveren
ise “Çalışan istihdam eden gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve ku-
ruluşlar” olarak tanımlanmıştır. Çalışan tanımında geçen “kanunlardaki statüsüne bakıl-
maksızın” ifadesi memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışan kişiler ile kamu veya özel
kuruluşlarda işçi olarak istihdam edilen kişilerin çalışan olarak sınıflandırıldığını göster-
mektedir. İşveren tanımından ise işverenin özel ya da resmî statüde bir kişi olabileceği gibi
özel bir şirket ya da kamu kurumu olabileceği anlaşılmaktadır.
6331 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği” kanununun 4. maddesinde işverenin sorumluluk-
ları aşağıdaki gibi sıralanmıştır:
1. İşveren çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu
çerçevede;
a. Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin
alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağ-
lık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hâle getirilmesi ve mevcut
durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b. İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler,
denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c. Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır.
ç. Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu-
nu göz önüne alır.
d. Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike
bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
2. İş yeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması işverenin sorumlu-
luklarını ortadan kaldırmaz.
3. Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri işverenin sorumlu-
luklarını etkilemez.
4. İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
Aynı Kanun’un 19. maddesinde ise çalışanların sorumlulukları aşağıdaki gibi sıralanmıştır:
1. Çalışanlar iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konuda-
ki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten
etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yü-
kümlüdür.
2. Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda yü-
kümlülükleri şunlardır:
a. İş yerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve
diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik
donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştir-
memek
5. Ünite - İş Sağlığı 121
b. Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak
c. İş yerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yö-
nünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir
eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhâl haber vermek
ç. Teftişe yetkili makam tarafından iş yerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata
aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği
yapmak
d. Kendi görev alanında, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalı-
şan temsilcisi ile iş birliği yapmak
Çalışan tarafından yükümlü olduğu işin icra edildiği iş yeri, 6331 sayılı kanun met-
ninde “Mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile çalışanın
birlikte örgütlendiği, işverenin iş yerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden
bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen iş yerine bağlı yerler ile dinlenme,
çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim yer-
leri ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçları da içeren organizasyon” olarak geçmektedir.
Yapılan tanımda iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması gereken alan olan iş yerinin
sabit bir yere bağımlı olmadığı, değişkenler de içerebildiği görülmektedir. Elektrik, su ve
doğalgaz sayacı okuma ve faturalandırma işlerinde çalışanlar, şoförler, inşaat işçileri sabit
bir mekânda çalışmayan işçi gruplarına örnek olarak verilebilir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda bazı özel sıfatlarla anılan görevlilere yönelik de
tanımlamalar getirilmiştir. Bunlardan iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalara katılma,
çalışmaları izleme, tedbir alınmasını isteme, tekliflerde bulunma ve benzeri konularda ça-
lışanları temsil etmeye yetkili çalışana çalışan temsilcisi, asli görevinin yanında iş sağlığı
ve güvenliği ile ilgili önleme, koruma, tahliye, yangınla mücadele, ilk yardım ve benzeri
konularda özel olarak görevlendirilmiş uygun donanım ve yeterli eğitime sahip kişiye ise
destek elemanı denilmektedir. Kanunda genç çalışan olarak tanımlanan kişi on beş yaşı-
nı bitirmiş ancak on sekiz yaşını doldurmamış çalışanı ifade etmektedir. Usul ve esasları
yönetmelikle belirlenen iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça
yetkilendirilmiş, iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip, Bakanlık ve ilgili kuruluşlarında
çalışma hayatını denetleyen müfettişler ile mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fa-
kültelerin mezunları ile teknik elemanlara iş güvenliği uzmanı denilmektedir. İş sağlığı
ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş, iş yeri hekimliği
belgesine sahip hekimlere ise iş yeri hekimi adı verilmiştir.
İş yerlerinin istihdam etmekte zorunlu olduğu iş güvenliği uzmanları ve iş yeri hekim-
lerinin sahip oldukları hak ve yetkiler işveren aleyhine de olsa görevlerini gerçekleştirme-
lerinden ötürü kısıtlanamaz. İş güvenliği uzmanları ve iş yeri hekimleri yükümlülüklerini
meslek etiği çerçevesinde bağımsız bir biçimde gerçekleştirirler. Bu kişiler görevli oldukla-
rı iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği kapsamında alınması gereken bütün önlemleri yazılı
olarak işverene bildirir. Bildirilen mevzulardan hayati tehlike içerenlerin işveren tarafın-
dan yerine getirilmemesi hâlinde bu husus, iş güvenliği uzmanları ve iş yeri hekimleri
tarafından Bakanlığın ilgili birimine bildirilir.
İş güvenliği uzmanları ve iş yeri hekimleri iş sağlığı ve güvenliği kapsamındaki faaliyet-
lerin gerçekleştirilmesi sırasında doğabilecek her türlü ihmal nedeniyle hizmet sundukları
işverene karşı yükümlüdürler. Çalışanın vefatı veya sakat kalması şeklinde beden bütün-
lüğünün bozulmasına sebep olan iş kazası veya mesleki maruziyetin ortaya çıkmasında
ihmali belirlenen iş güvenliği uzmanı veya iş yeri hekiminin yetki belgesi askıya alınır.

Türkiye’de “İş Sağlığı ve Güvenliği” ile ilgili güncel kanunda “çalışan” ve “işveren” tanımla-
nırken kamu veya özel iş yerinde görev yapmalarına yönelik bir ayrım yapılmış mıdır? 1
122 Halk Sağlığı

http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6331.pdf

İŞ KAZALARI
Kaza çalışma faaliyetlerini aksatan, belirli bir zarar ya da yaralanma ile sonuçlanan, plan-
lanmamış, kontrolsüz ve beklenmeyen olay şeklinde tanımlanabilir. İş ortamında meyda-
na gelen kazalara “iş kazası” denir. Yürürlükteki 6331 sayılı ve 20.06.2012 tarihli “İş Sağlığı
ve Güvenliği” Kanun’ unda ise iş kazası “İş yerinde veya işin yürütümü nedeniyle meyda-
na gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle
getiren olay” şeklinde ifade edilmiştir.
Bir kazanın iş kazası olarak sayılabilmesi için işin icrası ile ilişkili olması gerekmekte-
dir. Ülkemizdeki mevcut yasal düzenlemeye göre aşağıda sıralanan hâllerdeki kazalar iş
kazası olarak değerlendirilmektedir:
1. Sigortalı çalışan iş yerindeyken
2. Sigortalı çalışanın işvereni tarafından görevlendirilerek kendi işi dışında başka bir
yerde işini icra ederken
3. İşveren tarafından yapılan iş sebebiyle
4. Sigortalı emziren çalışan süt iznini kullanırken
5. Sigortalı çalışanlar işin yapıldığı yere işverence sağlanan bir araç ile toplu olarak
taşınırken
Tanımında belirtilenin aksine pek çok kaza, yaralanma ya da zarara yol açmadan ger-
çekleşebilir. Yani “kaza” ve “yaralanma” birbirlerinden ayrı kavramlardır. Yaralanma ka-
zanın sonucu olarak ortaya çıkar. İş ortamındaki bütün yaralanmalar kazanın sonucudur.
Bu nedenle iş ortamındaki tedbir çalışmalarının temel hedefi yaralanmadan korunmak-
tan çok kazadan korunmaya yönelik olmalıdır. Örneğin; baret takmak baş yaralanmaları-
nı azaltıcı bir tedbirdir ancak asıl etkeninin giderilmediği hâllerde kazanın yaşanmasına
engel olamaz. Bununla birlikte iş güvenliğinde tehlikenin giderilmesi asıl amaç olarak
belirlenmeli, ilave olarak koruyucu ekipmanlara da başvurulmalıdır. İş yerinde çalışma
faaliyetlerinin kesintisiz sürdürülebilmesi için kazaları ve yaralanmayı önleme çalışmaları
birlikte yürütülmelidir.

İş Kazalarının Sınıflandırılması
İş yerlerinde meydana gelen kazalar, olayın gerçekleşme şekline, meydana gelen zararın
özelliğine ve olayın doğurduğu sonuçlara göre farklı şekillerde sınıflandırılabilir. Bu sınıf-
landırmalara aşağıda değinilmiştir.
Meydana gelen yaralanmanın şiddetine göre kazalar:
• Çalışanın bir günden fazla işten uzaklaşmasına sebep olan ancak tedaviye ihtiyaç
duyulmayan kazalar,
• Çalışanın bir günden fazla işten uzaklaşmasına sebep olan ve tedavi gerektiren kazalar,
• Çalışanın sürekli iş göremezliğine sebep olan ve sakatlıkla sonuçlanan kazalar,
• Çalışanın ölümüne neden olan kazalar şeklinde sınıflandırılabilir.
Ortaya çıkan yaralanma türüne göre kazalar:
• Kafa bölgesi yaralanmaları (baş, göz, yüz vb.),
• Diz kapağı, kalça ve uyluk kemiği yaralanmaları,
• Omuz, üst kol, dirsek yaralanmaları,
• Göğüs kafesi ve solunum organlarında meydana gelen yaralanmalar,
• Boyun ve omurga bölgesi yaralanmaları,
• El bileği, el içi, parmaklar ve ön kolda gözlenen yaralanmalar,
• İç organlarda ortaya çıkan yaralanmalar,
5. Ünite - İş Sağlığı 123
• Ayaklar ve baldırlarda meydana gelen yaralanmalar
• Ruhsal ve sinirsel tahribata neden olan kazalar biçiminde sıralanabilir.
Gerçekleşen olayın türüne göre kazalar:
• Düşme, incinme,
• Parça, malzeme düşmesi,
• Göze yabancı cisim kaçması,
• Yanma,
• Makinelerden olan kazalar,
• El aletlerinden olan kazalar,
• Elektrik kazaları,
• Ezilme, sıkışma,
• Patlamalar,
• Zararlı ve tehlikeli maddelere değme sonucu oluşan kazalar şeklinde sınıflandırılabilir.
İş kazalarında yaralanma şiddetine, yaralanma ve kaza türüne göre sınıflandırma ya-
pılabildiği gibi meslek alanlarına yönelik de sınıflandırma yapılabilir. Bazı meslek grupla-
rında karşılaşılan iş kazaları aşağıda sıralanmıştır.
Elektrik ve elektronik sektörü ile ilgili iş kazaları:
• Elektrik akımındaki kaçak nedeniyle ortaya çıkan kazalar,
• Topraklamasız cihazlarda oluşan kısa devre nedeniyle elektrik akımına kapılma,
• Nemli alanlarda kısa devre nedeniyle elektrik akımının yayılması,
• Yayılan sıcak havanın vücuda teması,
• Elektronik devre montajı esnasında elektrik akımına kapılma,
• Taşıma sırasında cihazın düşmesi şeklindedir.
Kimya sektöründe çalışanların karşılaştıkları iş kazaları:
• Asit ve baz yanıkları,
• Organik solvan yanıkları,
• Gaz yanıkları,
• Fosfor yanıkları,
• Kimyasalın sindirim ve solunum yollarında neden olduğu tahribatlar,
• Kimyasal maddelerin elle tutulması sonucu deride meydana gelen tahribat,
• Cam laboratuvar gereçlerinin kırılması sonucu ciltte oluşan kesikler,
• Kimyasal madde ve çözeltilerin tadına bakma isteği sonucu yaşanan zehirlenmeler
şeklinde sayılabilir.
Mekanik işlerde çalışanların karşılaşmış oldukları iş kazaları:
• Tornacılıkta parçaların tornaya gevşek yerleştirilmesi sonucu yaşanan kazalar,
• Arızalı durumda olan iş tezgâhın faaliyete geçirilmesi ile yaşanan kazalar,
• Koruyucusuz şekilde makine kullanılmasından doğan kazalar,
• İş aletlerinin makine üzerinde unutulması kaynaklı kazalar,
• Sıcak parçaların elle tutulması sonucu ortaya çıkan kazalar,
• Makinelerde gözlüksüz çalışma sonucunda yaşanan kazalar,
• Egzoz gazından zehirlenme,
• Karasör boyama atölyesinde zehirlenmeler olarak sınıflandırılabilir.

İş Kazalarının Nedenleri
İş ortamındaki fiziksel ve kimyasal faktörler ile mekanik ve ergonomik faktörler çalışan
üzerinde doğrudan ve dolaylı etkiler meydana getirmektedir. Doğrudan etkiler neticesin-
de erken dönemde zehirlenme, uzun dönemde ise meslek hastalığı gibi durumlar yaşana-
bilmektedir. Olumsuz çalışma koşullarının yarattığı etkiler ise iş kazaları şeklinde kendini
göstermektedir. İş kazalarının ortaya çıkmasındaki temel neden çalışandan kaynaklanan
124 Halk Sağlığı

güvensiz davranışlar ve iş ortamından kaynaklanan güvensiz durumlardır. Güvensiz ça-


lışma şartları genellikle güvensiz davranışlar ile birleştiğinde iş kazası kaçınılmaz olmak-
tadır. Ancak iş kazasının meydana gelmesi için her iki güvensiz durumun birlikte bulun-
masına gerek yoktur.
Üretim sürecinde görev alan çalışanın yapmakla yükümlü olduğu iş kişinin bedensel ve
zihinsel gücünün üstündeyse, işin şekli çalışanda dalgınlık ve dikkatsizlik yaratacak şekil-
de tekdüzeliğe sahipse ya da işin gerektirdiği ölçüde beslenememe kaynaklı bir zorlanma
mevcut ise güvensiz davranışlardan bahsedilebilir ve iş kazalarının oluşması muhtemeldir.
Çalışanın icra etmesi gereken iş için eğitim düzeyinin yeterli olmaması veya yeterli
mesleki deneyim ve beceriyi edinmemiş olması, yaptığı işten zevk almaması ve çalışanın
bireysel özellikleri gözetilmeden iş verilmesi nedeniyle işe uygun olmaması güvensiz dav-
ranışların oluşmasına neden olmakta ve iş kazaları ortaya çıkabilmektedir.
İşin gerçekleştirildiği yerin çevre koşulları çalışanın sağlığını geçici veya daimi olarak
etkileyebilir. İş yerinin yetersiz aydınlatılması, sıcaklığı, nemi, hava akımı, gürültü düzeyi,
buhar ve gaz seviyesi gibi uygunsuz fiziksel ve kimyasal etkenler güvensiz çalışma şartla-
rını oluşturmaktadır. Bu güvensiz şartlar çalışanda yorgunluk, odaklanamama, uyuşukluk
ve algı problemleri yaratmakta ve güvensiz davranışların ortaya çıkmasına neden olmak-
tadır. Mekanik işler ile ilgili çalışma ortamlarında makineler ile bunları kullanan, onaran
ve bakım ve kontrollerini yapan çalışanlar bulunmaktadır. Bu nedenle çalışma ortamında-
ki fiziksel ve kimyasal etkenler kaynaklı güvensiz şartlar çalışan sağlığına zarar vermekte-
dir. Böyle bir çalışma ortamında iş kazalarının yaşanması kaçınılmazdır. Güvensiz şartları
yaratan etkenleri ortadan kaldırmadan iş kazalarının önüne geçilmesi mümkün değildir.
Makine ve tezgâhların koruyucu donanımlarının olmaması “güvensiz çalışma şartı”,
bunların amaçları dışında ve kapasitelerinin üstünde kullanılması ve bakımlarının gerek-
tiği gibi yapılmaması ise “güvensiz davranış şekilleri”ndendir.
Her zaman güvensiz çalışma şartları güvensiz davranışları doğurmaz. Bunun tam tersi
durumlar da söz konusu olabilir. Örneğin; çalışma ortamlarında malların depolanması,
yerleştirilmesi, yüklenmesi ve taşınması esnasında yapılan hatalar güvensiz davranış şek-
lidir ve iş yerinde dağınıklık ve düzensizliğe neden olur. Bu dağınıklık ve düzensizlik ise
güvensiz çalışma şartlarını yaratacaktır.

Tablo 5.1 İŞ KAZALARININ NEDENLERİ


İş Kazalarının
Nedenleri GÜVENSİZ ŞARTLAR GÜVENSİZ DAVRANIŞLAR
Kötü yapılmış koruyucular Sorumsuz biçimde uyarıları gözetmeden,
güvensiz çalışmak
Koruyucu eksikliği Yüksek hızda çalışmak veya alet kullanmak
Arızalı, keskin, sivri, kaygan, eskimiş, çatlak Güvenlik donanımını bozmak
aletler
Güvensiz makine, alet, tesis Tehlikeli cihazlar kullanmak ya da
donanımı güvensiz biçimde yönetmek
Güvensiz düzen, yetersiz bakım, tıkanıklıklar, Güvensiz yüklemek, istiflemek, karıştırmak,
kapanmış geçitler yerleştirmek
Yetersiz aydınlatma, göz kamaştıran ışık Kişisel koruyucu malzemeyi kullanmamak
kaynakları, yüksek ses düzeyi
Güvenli iş elbisesi, gözlük, eldiven, maske Hareketli ve tehlikeli yerlerde çalışmak
eksikliği
Yetersiz havalandırma, çevre, hava kaynakları Şaşırmak, kızmak, suistimal etmek, irkilmek
Güvensiz yöntemler ve mekanik, kimyevi, Güvenliği önemsememek
elektriksel, nükleer koşullar
5. Ünite - İş Sağlığı 125

İş Kazalarından Korunma
İş kazalarından korunmada temel prensip kaza etkeninin bertaraf edilmesidir. Kaza et-
kenine karşı koruyucu ekipman kullanılması kazayı engellemez ancak meydana gelebi-
lecek yaralanmalara karşı tedbir özelliği taşır. İş kazalarından korunma kaza nedenleri
olan güvensiz şartlar ve güvensiz davranışların ortadan kaldırılması ile gerçekleşebilir.
Yürürlükteki 6331 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği” kanununda kazalardan korunma ile il-
gili bazı tanımlamalar yapılmıştır. Bunlardan tehlike “İş yerinde var olan ya da dışarıdan
gelebilecek, çalışanı veya iş yerini etkileyebilecek zarar veya hasar verme potansiyeli”ni
ifade etmektedir. Tehlike sınıfı ise “İş sağlığı ve güvenliği açısından yapılan işin özelliği,
işin her safhasında kullanılan veya ortaya çıkan maddeler, iş ekipmanı, üretim yöntem
ve şekilleri, çalışma ortam ve şartları ile ilgili diğer hususlar dikkate alınarak iş yeri için
belirlenen tehlike grubu”nu tanımlar. Kanundaki risk terimi “Tehlikeden kaynaklanacak
kayıp, yaralanma ya da başka zararlı sonuç meydana gelme ihtimali”ni belirtmektedir.
Önleme ise “İş yerinde yürütülen işlerin bütün safhalarında iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
riskleri ortadan kaldırmak veya azaltmak için planlanan ve alınan tedbirlerin tümü”nü
ifade etmektedir. Tanımlardan da anlaşılabileceği gibi iş kazalarından korunmada temel
amaç çalışanın sağlıklı biçimde görevini sürdürmesini sağlamaktır.
İş kazalarından korunma çalışmalarında başarı, kazanın tanımı, gerçekleşme şekli ve
sebebi ile ilgili ayrıntılı bilginin edinilmesi ve uygulanan yöntemlerin kolay uygulanabilir
olmasına bağlıdır. Kazalardan korunma çalışmalarının başarıya ulaşabilmesi için uygu-
lamaların beş basamakta gerçekleşmesi gerekmektedir. Bunlar iş yeri organizasyonu, ne-
denlerin tespiti, kaza analizi, uygun tedbir seçimi, tedbirlerin uygulanması şeklinde sıra-
lanabilir. Bu basamakların doğru bir biçimde uygulanması yapılan işin güvenli ve yüksek
verimle gerçekleştirilmesine olanak sağlar.

İş Yeri Organizasyonu
Bir iş yerinde organizasyon çok önemlidir. İş yerindeki etkin organizasyon o iş yerindeki
faaliyetlerin planlı ve düzgün şekilde yürütülmesini sağlar. İşveren; çalışan, çalışan temsil-
cisi, destek elemanı, teknik eleman, iş güvenliği uzmanı, iş yeri hekimi ve iş yeri hemşiresi
istihdamını kanun hükümlerine bağlı kalarak sağlamalıdır. İş yerinde etkin organizasyon
için bütün bu çalışanların görev ve yetki tanımları 6331 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği”
kanununda belirtildiği gibi yapılmalı ve teftiş edilmeli, ayrıca çalışanlar arasındaki koor-
dinasyonun eksiksiz biçimde sağlanmasına özen gösterilmelidir.

Nedenlerin Tespiti
İş kazası nedenlerinin belirlenebilmesi için bazı bilgilerin toplanması gerekmektedir.
Bunlar; kaza zamanı, yeri, çeşidi, yaralanan çalışanın kimliği ve görgü tanıklarıdır. Bunla-
ra ek olarak yaralanan çalışanın yaşı, kaza geçmişi, iş hayatı dışındaki çevresi, iş yerindeki
pozisyonu ve yaralanmanın meydana getirdiği zarar gibi unsurlar da sorgulanmalıdır.
Toplanan bilgiler doğrultusunda gerçekleştirilen inceleme ile kazanın meydana geli-
şinde kişisel, fiziksel veya mekanik koşulların oranını belirlemek mümkün olacaktır. Kaza
nedenlerinin tespiti ileride yaşanılması muhtemel benzer kazaların önlenmesinde büyük
önem arz etmektedir.
126 Halk Sağlığı

Kaza Analizi
İş kazası ve neden olduğu yaralanma sonrasında kazanın meydana geliş öyküsü mutlaka
kayıt altına alınmalı ve saklanmalıdır. Böylece kazaların doğru analizi için önemli bilgiler
bir arada toplanmış olacaktır. Bu kayıtlara başvurarak kaza nedenleri, kaza tipleri, kaza-
zede ve kaza yeri hakkındaki bilgilere ulaşılabilir. Böylece kaza ile ilgili bütün faktörler
kullanılarak çeşitli analizler yapılabilir ve bu analizlerden elde edilen bulgular daha sonra
yaşanacak kazaların önlenmesi adına önemli bilgiler verir.

Uygun Tedbir Seçimi


Kazalarda nedenlerin tespiti ve kaza analizi gerçekleştirildikten sonra alınacak tedbirler
aşağıdaki gibi gruplandırılabilir:
Teknik tedbirler: Uygulanan teknik ile ilgili alınacak tedbirler mekanik araç ve gereç-
lerin korunmasını, kontrolünü ve bakımını, zararlı etken ve yöntemlerin değiştirilmesini
veya berteraf edilmesini, iş yerinin havalandırma, aydınlatma veya renklendirilmesinde
değişikliğe gidilmesini, kişisel koruyucu araçlarının geliştirilmesini ve daha yoğun kulla-
nımını kapsamaktadır.
Eğitim: Kazalardan korunma stratejileri göstererek uygun davranışların seçimi ve de-
vamlılığı konusunda yol gösterir.
İşçi Seçimi: İş yerinde uygulanan işçi seçim yöntemlerinin tekrar gözden geçirilmesine
ve yeni işçi alımında yapılacak işlere uygun kişilerin belirlenmesine olanak sağlar.
Disiplin: Nasihat, uyarı ve eğitim gibi metodlardan uygun olana yönlendirmeyi sağlar.

Tedbirlerin Uygulanışı
Kazalardan korunmada en etkin basamaktır. Bu basamağa kadar kaza nedenleri tes-
pit edilmiş, analizleri gerçekleştirilmiş ve uygulanacak tedbirler planlanmıştır. Bu ba-
samakta planlanan tedbirlerin öncelik sıralaması yapılarak uygulamaya geçilmelidir.
Örneğin, kaza nedenleri güvensiz davranışlar üzerinde yoğunlaşıyorsa, eğitime öncelik
verilmelidir.

İş kazalarından korunmada öncelikli prensip nedir?


2

http://www.sgk.gov.tr/wps/wcm/connect/4928f63c-33ef-40a1-ad01-5c172a614600/is_
kazasi.pdf?MOD=AJPERES
5. Ünite - İş Sağlığı 127

Şekil 5.1
Kazalardan korunma
• Kanuna uygun çalışan istihdamı basamakları
• Kanuna uygun görev ve yetki tanımı
İş yeri • Çalışanlar arası koordinasyon
Organizasyonu

• Araştırma
• Kayıtları gözden geçirme
• Denetleme
Nedenlerin • Soruşturma
Tespiti

Kaza nedenleri
Kaza tipleri
Kazazede
Kaza Analizi

• Teknik tedbirler
• Eğitim
Uygun Tedbir • İşçi seçimi
Seçimi • Disiplin

• Güvensiz davranışlara yönelik tedbirler


• Güvensiz şartlara yönelik tedbirler
Tedbirlerin
Uygulanışı
SONUÇ

• GÜVENLİ VE YÜKSEK VERİMLİ İŞ

İş Kazalarında İlk Yardım


İş kazalarında ilk yardım uygulamaları büyük önem taşımakta ve hayat kurtarma anlamın-
da çok büyük fayda sağlamaktadır. Sağlık ekibi olay yerine intikal edene kadar ya da kaza-
zedenin sağlık kuruluşuna nakli sağlanana kadar yapılacak ilk yardım hayat kurtarabilir.
Bir iş kazasının gerçekleşmesi durumunda yapılacak ilk şey acil servisi aramaktır. Bu-
nun için acil servis telefon numarasının 112 olduğu unutulmamalı ve iş ortamlarında uy-
gun yerlere “112 Acil Servis” levhaları asılmalıdır. İş kazasında ilk yardımı uygulayacak
kişinin eğitimli olması gerekmektedir. İyi niyetle yapılmış olsa dahi yanlış uygulamaların
hastanın daha da kötüleşmesine neden olabileceği asla unutulmamalıdır. Bu nedenle ilk
yardım uygulamaları ile ilgili aşağıdaki temel bilgilerin edinilmesi önem arz etmektedir.

İlk Yardımın Tanımı, Amaçları ve Ögeleri


Meydana gelen bir kaza veya hayati tehlike arz eden hâllerde yaralı durumdaki kişiye yara-
lanma anından hemen sonra olay mahalline sağlık görevlisi gelene kadar hayat kurtarmak
amacıyla yapılan müdahaleye ilk yardım denilmektedir.
128 Halk Sağlığı

İlk yardımda üç temel amaç söz konusudur. Bunlar yaşamın korunması ve devamlı-
lığının sağlanması, kazazedenin durumunda kötüleşmenin engellemesi ve iyileşmesinin
kolaylaştırılmasıdır.
İlk yardım uygulamalarında ilaç kullanımının yeri yoktur. Kaza sonrasında kazazede-
nin sağlık kuruluşuna sağ olarak ulaştırılabilmesi ancak etkili biçimde yapılmış ilk yardı-
ma bağlıdır. İlk yardımda üç öge önem arz etmektedir.
1. Teşhis: Kazanın meydana geliş şeklini tam olarak anlamayı içerir. Kazazedenin şu-
uru yerinde ise kazanın meydana geliş şeklini bizzat kendisinden öğrenmek en
uygun teşhis şeklidir. Kazazedeye mevcut bir hastalığının olup olmadığı mutlaka
sorulmalıdır. Kazazedenin şuuru yerinde değilse öncelikle görgü tanıklarına baş-
vurarak kaza hakkında bilgi alınmalıdır. Eğer kazada görgü tanığı yok ise kazanın
meydana geldiği yer dikkatli biçimde incelenerek muhtemel nedenler tetkik edil-
melidir.
2. Uygulama: Kazayı meydana getiren etken hâlen kaza mahallinde ise derhâl olay
yerinden uzaklaştırılarak yok edilmeye çalışılmalıdır. Kazaya uğrayan kişinin
hâlen hayatta olup olmadığı mümkün olan en hızlı biçimde kontrol edilmelidir.
Kazazedenin hayatta olduğuna dair en küçük bulgu veya şüphe mevcut ise ilk yar-
dım uygulamasına tıbbi tedavi başlayana dek kesintisiz olarak devam edilmelidir.
3. Nakil: Gerçekleşen kaza sonrasında kazaya uğrayan kişinin mümkün olan en hızlı
şekilde sağlık kuruluşuna ulaştırılarak tıbbi müdahalenin başlatılması hayat kur-
tarma açısından son derece önemlidir. Nakil işleminin kazazedenin durumu göze-
tilerek ve şartlar değerlendirilerek en uygun biçimde yapılması gerekmektedir.

İlk Yardımda Ana ilkeler ve İlk Yardımcının Özellikleri


İlk yardım uygulamalarında dikkat edilmesi gereken ana ilkeler aşağıda maddeler halinde
sıralanmıştır:
• Uygulama esnasında mümkün olduğunca hızlı, serinkanlı ve gürültüsüz olunma-
lıdır.
• Solunum kontrolü yapılmalı ve solunumun durduğu tespit edilir ise derhal suni te-
neffüs yapılmalıdır. Suni teneffüste her saniyenin hayat kurtarma anlamında önem
arz ettiği unutulmamalıdır.
• Kazazedede kanama olup olmadığı derhal kontrol edilmeli, varsa kanamaya uygun bir
biçimde müdahale edilerek tampon uygulaması yapılmalı ve kanama durdurulmalıdır.
• Kazazedede bilinç kaybı veya şok söz konusu ise mümkün mertebe hareket ettir-
memeye özen gösterilerek ilk yardım uygulaması yapılmalıdır.
• Kazazedenin bilinci yerinde ise hem kendisinin hem de çevresinde bulunanların
sakinleştirilmesi sağlanmalı, heyecanları giderilmelidir. Paniğin süreci daha da
olumsuzlaştıracağı asla unutulmamalıdır.
• Kazazede başında toplanan kalabalık uzaklaştırılarak kazazedenin mümkün oldu-
ğunca temiz hava alması sağlanmalıdır.
• Kazazedenin gereğinden fazla soyulmamasına özen gösterilmelidir.
• Kaza geçiren kimsenin mümkün olan en yüksek süratle en yakın sağlık kuruluşuna
nakli sağlanmalıdır.
• İlk yardımda amacın kazazedeyi iyileştirmek olmadığı unutulmamalı, kazazedeyi
bir anda sağlığına kavuşturmanın mümkün olmadığı bilinciyle hareket edilerek
gerekli olan müdahaleler asgari şekilde yapılmalı ve olayın kötüye gitmemesi için
çaba sarf edilmelidir.
İlk yardım uygulamasını yapan kişinin aşağıdaki özellikleri ve sorumlulukları taşıması
gerekmektedir:
5. Ünite - İş Sağlığı 129
• Serinkanlı olmalıdır.
• Kazazedeyi sakinleştirmelidir.
• Olay mahallini inceleyip devam eden bir tehlikenin olup olmadığını belirlemelidir.
• Kendisinin can güvenliğini asla tehlikeye atmamalıdır.
• Olay yerindeki kişileri sağlık kuruluşları, itfaiye ve güvenlik güçleri ile irtibata geç-
meleri konusunda organize etmelidir.
• Kazazedenin en yakın sağlık kuruluşuna en hızlı biçimde naklini sağlamalıdır. Ka-
zazedenin durumunu değerlendirmeli ve gerekli ilk yardım uygulamasına başla-
malıdır.

İlk Yardımın ABC’si


Aşağıdaki ilk yardım uygulamaları İngilizce karşılıkları olan kelimelerin baş harfleri ne-
deniyle ilk yardımın ABC’si olarak bilinmektedir. Etkili bir ilk yardım uygulaması için ilk
yardımcı tarafından mutlaka kontrol edilmeli ve sağlamaya çalışılmalıdır.
A: Soluk yolunun açılması (Airway)
B: Solunumun düzeltilmesi (Breathing)
C: Dolaşımın etkinliğini sağlama (Circulation)

http://www.sgk.gov.tr/wps/wcm/connect/4928f63c-33ef-40a1-ad01-5c172a614600/is_
kazasi.pdf?MOD=AJPERES

MESLEK HASTALIKLARI
Meslek hastalıkları çalışma ortamına fiziksel, kimyasal veya biyolojik etkenler kaynaklı
korunulabilir hastalıklardır. Meslek hastalığı 5510 sayılı “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu”nda “Sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarla-
nan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık,
bedensel veya ruhsal özürlülük hâlleridir” şeklinde tanımlanmıştır. 6331 sayılı “İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanunu”ndaki tanımı ise “Mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan
hastalık” şeklindedir.
Tanımlardan da anlaşılabileceği gibi meslek hastalıkları iş yerinde bulunan etkenlerin
neden olduğu hastalıklar için söylenen genel ifadedir. Meslek hastalığı terimi meydana
gelişinde ve seyrinde iş ortamı ve yapılan işin ana etken olduğu yani iş yaşamından ötürü
doğal ilerleyişi değişen bütün rahatsızlıklar için kullanılabilir.
“Meslek hastalıkları” ile “iş kazaları” arasındaki temel fark iş kazasının bir anda mey-
dana gelmesine karşın çoğu meslek hastalığının uzun zaman sürecinde ortaya çıkıyor ol-
masıdır. Ancak çok kısa süre içinde kendini gösteren meslek hastalıkları da vardır. Uzun
veya kısa süreli de olsa bir meslek hastalığının ortaya çıkabilmesi için çalışanın bir süre
o iş yerinde görev yapması gerekmektedir. Bu süreye “maruziyet süresi” denir ve maruz
kalınan etkenin yoğunluğu ile yakından ilişkilidir.
Ülkemizde meslek hastalıkları tanının konması, tedavinin belirlenmesi ve iyileştirme-
nin sağlanması bakımından oldukça problemli bir alandır. Çünkü işle ilgili hastalıklar
yeterince izlenmemekte ve kaydedilmemektedir.
Çalışanlar arasında sıklıkla ortaya çıkan iş kaynaklı hastalıklar kalp-damar hastalıkla-
rı, solunum yetmezliğine bağlı akciğer hastalıkları, kas ve iskelet sistemi hastalıkları gibi
kronik rahatsızlıklardır. Bazı meslek grupları için belli hastalıklara yakalanma önemli bir
risk unsurudur. Örneğin; lumbal disk hernisi (bel fıtığı) şikâyeti olan bir işçinin taşıma
işinde çalışmasına bağlı olarak ağrılarında artış meydana gelmesi kaçınılmazdır. Ancak
her taşıma işinde çalışan kişi için illaki bel fıtığına yakalanacak diye bir genelleme yapı-
lamaz. Bilinçli ve uygun taşıma şekli hastalığa yakalanma riskini ortadan kaldıracaktır.
130 Halk Sağlığı

Meslek Hastalıklarının Sınıflandırılması


Değişik meslek mensupları yapılan işin özelliğine göre birbirinden çok farklı etkenlerle
karşılaşabilmektedir. Bu nedenle meslek hastalıkları da farklılık gösteren çok sayıda ra-
hatsızlık şeklinde ortaya çıkabilmektedir. İş yeri ortamındaki etkenler baz alınarak meslek
hastalıkları çeşitli gruplara ayrılmaktadır. 14223 sayılı “Sosyal “Sigortalar Sağlık İşlemleri
Tüzüğü”nde meslek hastalıkları 5 ana grup halinde sınıflanmıştır.

A Grubu: Kimyasal Maddelerle Olan Meslek Hastalıkları


Bu grupta kimyasal maddelere maruziyet sonucunda ortaya çıkan meslek hastalıkları
bulunmaktadır. En fazla meslek hastalığı bu grupta yer almakta ve elliden fazla kimya-
sal maddenin meslek hastalıklarına yol açtığı bilinmektedir. Meslek hastalıklarına neden
olan kimyasallar arasında kurşun ve bileşikleri, manganez ve bileşikleri, civa ve bileşikleri,
krom ve bileşikleri, arsenik ve bileşikleri, kadmiyum ve bileşikleri, nikel oksit, fosfor ve
bileşikleri, sodyum florür, azot oksitleri, amonyak, klor, formaldehit, kloroetilenler, di-
oksan, karbon tetraklorür, metil bromür, metil klorür, karbon sülfür, karbon monoksit,
benzen, tolüen, ksilen, aromatik aminler, dinitrofenol ve naftelen sayılabilir.
Kimyasal maddeler çok farklı sanayi tiplerinde kullanılmaktadır. Bunlar arasında kim-
ya sanayi, boya sanayi, metal sanayi, tekstil sanayi, ilaç sanayi, kozmetik sanayi, maden
sanayi sayılabilir. Kimyasal maddelerle çalışanların sıklıkla yakalandıkları meslek hasta-
lıkları arasında zehirlenmeler, kanser, sinir sistemi bozuklukları (konvülsiyon, depresyon,
nevrit vb.), kan ve dolaşım sistemi bozuklukları (siyanoz, anemi vb.) ve sindirim sistemi
bozuklukları (bulantı, kusma, iştahsızlık vb.) sayılabilir.

B Grubu: Mesleki Cilt Hastalıkları


Bu grupta deri kanserleri ve prekanseröz deri hastalıkları ile kanserleşmeyen cilt hastalık-
ları yer almaktadır. Deri hastalıkları genellikle dış ajanlardan kaynaklanır. Deride yakıcı
özelliği olan maddeler, duyarlılığa neden olan veya akne yapma özelliği olan maddeler,
fiziksel durumlar ve diğer bazı etkenler hasar meydana getirilebilir. Deriden emilen ve vü-
cudun diğer organlarında zarara neden olan maddeler bu başlık altında değerlendirilmez.
Deride yakıcı özelliği olan maddelere çözücüler, petrol ürünleri ve gaz yağı, asidik ve
bazik özellikteki maddeler, metal işleme sıvıları, endüstriyel yakıt ve yağlar, deterjanla-
rın sulu çözeltileri örnek verilebilir. Deride duyarlılık oluşturan maddeler arasında epoksi
reçineleri, saç perması preparatları, renklendirici maddeler, lateks ve plastik bileşenleri,
dezenfektanlar, akrilatlar, proteinler, beyazlatıcılar ve bitki özleri sayılabilir. Deriye hasar
veren fiziksel ajanlara mineral ve seramik liflerle temas, metal parçaları, kazıyıcı partikül-
ler, kıllar, radyasyon, sert yüzeyler, sıcak ve soğuk ile temas örnek gösterilebilir. Son ola-
rak diğer etkenlere ise patojenik mikroplar ve polisiklik hidrokarbonlar gibi akne yaratan
kimyasal maddeler örnek verilebilir.
Sanayileşmiş ülkelerde karşılaşılan meslek hastalılarının % 60’ını deri hastalıkları oluş-
turmaktadır.
• Galvano plastik işlerinde,
• Madeni eşya imalatında,
• Kömür damıtma işlerinde,
• Çimento, yapı malzemesi imalatında,
• Radyoaktif maddelerin kullanıldığı iş kollarında deri hastalıkları görülür.

C Grubu: Pnömokonyozlar ve Diğer Mesleki Solunum Sistem Hastalıkları


Akciğerlerde solunan tozların birikmesi sonucunda ortaya çıkan ve doku hasarı ile seyre-
den hastalıklara genel olarak pnömokonyoz adı verilmektedir. Bazı pnömokonyoz tipleri
aşağıda tanımlanmıştır:
5. Ünite - İş Sağlığı 131
Silikoz: Çok miktarda serbest silisyum dioksit (silis) içeren tozların uzun süre solun-
ması ile meydana gelen ve iş görmezlik ile sonuçlanan pnömokonyoz tipidir. Genellikle
mermer ve granit işinde çalışanlarda, seramik ve porselen endüstrisinde, kalay ve demir
maden ocaklarında, optik malzeme üretiminde, grafit endüstrisinde ve kremit ve tuğla
üretiminde çalışanlarda görülür.
Asbestoz: Amiyant tozu içeren kimyasalların solunması sonucu ortaya çıkan pnömo-
konyoz tipidir. Genellikle hastalık etkeni olan kimyasallar magnezyum silikat ve magnez-
yum demir silikattır. Silikatların iki tipi önem arz eder. Birincisi beyaz amiyant, ikincisi ise
mavi asbesttir. Tekstil fabrikaları ve asbest çimentosu fabrikaları ile sıvacılık ve boyacılıkta
çalışan kişilerde amiyant soluma riski bulunduğundan asbestoz görülme olasılığı da söz
konusudur.
Berillozis: Berilyum tozlarının ve berilyum oksit dumanının solunması neticesinde
ortaya çıkan pnömokonyoz tipidir. Nükleer enerji mekezlerinde, endüstriyel radyografile-
rin yapımında ve floresans lamba tüpü yapımında çalışanların mesleki maruziyet riskleri
mevcuttur.
Bisinoz: Pamuk lifleri ile yaprak, keten, kenevir tozlarının solunması sonucunda ortaya
çıkan astım nöbetleri ile karakterize pnömokonyoz tipidir. Genellikle tekstil sanayisi çalı-
şanlarında ortaya çıkmaktadır.
Mesleksel Bronşiyel Astım: Özellikle sert odun tozlarının solunması sonucunda ortaya
çıkan meslek hastalığıdır. Ahşap sanayinde çalışanlar öncelikli risk grubundadır.

D Grubu: Mesleki Bulaşıcı Hastalıklar


Bu grupta yer alan meslek hastalıkları parazit kaynaklı hastalıklar, tropikal hastalıklar, zo-
onozlar (hayvandan insana geçen hastalıklar), viral hepatit ve tüberküloz gibi hastalıklar
olarak sıralanabilir. Aşağıda bazı bulaşıcı meslek hastalıklarının tanımı yapılmıştır:
Ankilostomyazis (Kancalı Kurt Hastalığı): Kancalı kurtların neden olduğu ve anemi
(kansızlık) ile karakterize tropikal bir hastalıktır. Kancalı kurt larvalarının yaşayabileceği
ılıman ve rutubetli topraklarda çalışan işçilerde ortaya çıkar. Ziraat işçileri, pamuk, pirinç,
çay işçileri ile madenciler risk grubundaki çalışanlardır.
Bruselloz: Brucella bakterileri yüzünden ortaya çıkan zoonoz bir hastalıktır. Keçi ve
koyunlarda bulunan Brucella Melitensis ve sığırlarda bulunan Brucella Abortus bakteri-
lerinin bulunduğu süt ürünleri tüketimi veya hayvan ile temas (deride kesik veya yara
varsa) sonucunda insana geçmesi ile görülen hastalıktır. İnsanda ateş, baş ağrısı, zayıflık,
terleme, ürperme, titreme gibi belirtilerle karakterizedir. Hayvan bakıcıları, veterinerler,
mandıracılar ve kasaplar risk grubunda yer alan çalışanlardır.
Leptospiroz: Leptospira bakterilerin neden olduğu zoonoz bir hastalıktır. Sığır, köpek,
domuz veya fare gibi hayvanların idrarları ile kirlenmiş su ile temas sonucu insana geçer.
Ateş, baş ağrısı, titreme, kırgınlık hissi, kusma, adale ağrıları, menenjit (beyin iltihabı) ve
konjonktivit (göz iltihabı) ile karakterizedir. Toprak kazıcıları, balıkçılar, çiftçiler, hayvan
bakıcıları ve madenciler risk grubunda yer alan kişilerdir.
Şarbon: Bacillus Anthracis adlı bakteri nedeniyle ortaya çıkan zoonoz bir hastalıktır.
Koyun, sığır, at gibi otçul hayvanlardan insanlara doğrudan hayvanlarla temas yoluyla
veya hayvan ürünü tüketimi neticesinde geçer. İnsanda genellikle deride çıbana neden
olur. Deri işçileri, yün sanayi işçileri, veterinerler, mandıracılar, kasaplar ve hayvan bakı-
cıları risk grubunda yer alan çalışanlardır.
Tetanos: Toprakta yaşayan Clostridium Tetani bakterisinin deride meydana gelen kesik
veya çizik gibi bir yaralanma sonucunda yaralanan bölgeden vücuda girmesi sonucunda
ortaya çıkan hastalıktır. Yaralı bölgede üreyen basilin çıkardığı toksinler vücudun her ya-
nına dağılır ve yaklaşık bir haftalık dönem sonrasında önce çene kaslarında başlayan daha
132 Halk Sağlığı

sonra bütün vücut kaslarına yayılan bir hastalıktır. Tedavi edilmemesi durumunda çok
ağrılı kasılma nöbetleri gerçekleşir ve ölümle sonuçlanabilir. Korunma yolu aşılanmadır.
Ayrıca yaralanma olması durumunda mutlaka aşı yapılmalı ve aşıya devam edilmelidir. İn-
şaat işçileri, çiftçiler, ziraat işçileri, demir-çelik sanayi işçileri risk grubunda yer almaktadır.
Tüberküloz: Mycobacterium Tuberculosis mikrobunun sebep olduğu uzun süreli ve bu-
laşıcı bir hastalıktır. Genellikle akciğerler etkilenir. Mesleki hastalık olarak nadiren yaşanır
ve bazı kontamine toz parçacıklarının solunması sonucunda ortaya çıkar. Ateş, titreme,
gece terlemesi, yorgunluk, iştahsızlık, kilo kaybı, göğüs ağrısı, solunum güçlüğü ve iki haf-
tadan daha uzun süren öksürük ile karakterizedir. Pulmoner tıp merkezleri ve tüberküloz
klinikleri, araştırma enstitüleri, laboratuvarlar, referans merkezleri çalışanları ve hayvan
yetiştiriciler risk grubunda yer alan kişilerdir.

E Grubu: Fiziki Etkenlerle Olan Meslek Hastalıkları


Bu grupta elektromanyetik ışınlar kaynaklı göz hastalıkları, gürültü sonucunda ortaya
çıkan işitme kaybı, hava basıncındaki ani değişmelerin neden olduğu hastalıklar, titreşi-
min neden olduğu kemik ve eklem rahatsızlıkları, daimi bölgesel baskı sonucunda oluşan
hastalıklar ve tekrarlayan travmalar neticesinde meydana gelen meslek hastalıkları yer
almaktadır. Aşağıda meslek hastalıklarına neden olan bazı fiziksel etkenlere yönelik açık-
lamalar yapılmıştır:
Gürültü: İstenmeyen düzeyde ses olarak tanımlanabilir. Ses şiddetinin ölçülmesinde
birim olarak desibel kullanılır. Sıfır desibel şiddetindeki ses duyma eşiğine karşılık gelir.
Sağlık için zararlı olan ses şiddeti 90 desibelin üzerindedir. Gürültü insanda sinir sistemi
ve işitme duyusu üzerinde olumsuz etkiler doğurur. Dikkat eksikliği, yorgunluk, uyku
bozukluğu, baş ağrısı, dolaşım sistemi bozukluğu gibi etkiler de gürültü sonucunda ortaya
çıkabilir. Gürültü insanda geçici sağırlığa ve zaman içerisinde işitme duyusunun tamamen
bozulmasına neden olabilir.
Titreşim: Hareketli bir cismin çevrede yarattığı salınımlar olarak tanımlanabilir. Delme
işinde kullanılan aletler, elektrikli iş aletleri, kompresörler ve yüksek devirli makineler
titreşim gücü fazla olan aygıtlardır. Titreşimli zeminlerde, makinelerde ve tezgâhlarda ça-
lışmak, işçide yorgunluk ve sinirlilik meydana getirir. El ile kullanılan aletlerin titreşimleri
zamanla el hassasiyetinde azalmalara yol açabilir ve parmaklarda iltihaplanma meydana
getirebilir.
Sıcaklık, nem ve hava akımı: İş yerindeki hava kalitesi insanların sağlığı ve verimi ile
doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle iş ortamında termal konforun sağlanması önem arz et-
mektedir. Ortam sıcaklığı termal konfor koşullarının en önemli ögesidir. Genel olarak
çalışma ortamı sıcaklığının 20-26 oC arasında ayarlanması gerekmektedir.
İş yerindeki nem miktarı termal konforu belirleyen bir diğer unsurdur. Yüksek nemli
ve sıcak hava rahatsız edici havadır. Düşük nemli havada ise burun, göz ve ağızda kuruluk
olur ve vücut hızla su kaybeder. Bu nedenle çalışma ortamı bağıl nem değerinin; %30-70
arasında olması gerekmektedir.
Verimli ve sağlıklı bir çalışma ortamında ideal hava akımının 150 mm/sn dolayında
olması istenmektedir. Hava akımı değerinin 510 mm/sn seviyesine çıkması ortamı “esinti-
li”, 100 mm/sn seviyesine inmesi ise ortamı “havasız” olarak nitelendirir.
Aydınlatma: İş yerlerinde kullanılan ışık doğal ve yapay ışık olmak üzere iki tiptir. Gün
ışığı yapay aydınlatmaya göre daha yüksek aydınlatma şiddetine sahip olduğu için ça-
lışanlar üzerinde birçok olumlu etkisi mevcuttur. Güneşli bir günde açık havada doğal
aydınlatma şiddeti 100.000 lüks, gölgede ise 10.000 lüks civarındadır. Yapay aydınlatma
ise çalışma ortamında genellikle 500 lüks civarında aydınlatma şiddeti sağlayabilmektedir.
İş yerlerindeki aydınlatmanın gözü rahatsız etmemesi ve dengeli biçimde dağılımı gerek-
5. Ünite - İş Sağlığı 133
lidir. Düşük kontrastlı ışık kullanarak işçilerin performansları düşürülmemelidir. Işığın
yansımaları doğru biçimde organize edilmeli ve tavandan, duvardan, yerden ne ölçüde
ışık yansıtılacağı dikkatli bir biçimde hesaplanmalıdır. Çok yüksek lümenesin gözde ka-
maşma yaratacağı düşünülerek ışığın gözü kamaştırmayacağı doğru renk ve ton seçilme-
lidir Işık kaynağında kırpmalar olmamalıdır.
Yüksek Basınç: Çalışma ortamındaki atmosferik basıncın 10 kPa’dan (0.1 bar) fazla
olması yüksek basınçlı yerde çalışıldığını göstermektedir. Bu durum insan vücudunda-
ki içi hava ile dolu boşlukların etkilenmesine neden olur. Basınç artışı ile solunan gazın
yoğunluğu da artar ve nefes almayı güçleştirir. Yüksek basınçtan en çok etkilenen meslek
grupları köprü ve benzeri inşaat işçileri ile dalgıçlardır.
Elektromanyetik Işınlar: Elektromanyetik ışınlar, yüklü bir parçacığın oldukça yüksek
hızı sonucu elektriksel ve manyetik alan bileşeni bulunan ışınlardır. Erimiş camdan, kız-
gın metalden yayılan ışınlar elektromanyetik ışınlara örnek olarak verilebilir. Gözlerde
yarattığı hasar nedeniyle cam sanayi, demir çelik sanayi ve kaynak işlerinde çalışanlar
üzerinde katarakt ve çeşitli görme bozuklukları gibi olumsuz etkilere sahiptir.

Meslek Hastalıklarından Korunma


Meslek hastalıkları korunulabilir hastalıklardır. Ancak bazı hâllerde çalışma ortamının
özelliklerinden ötürü meslek hastalıklarına neden olan etkenlerin tamamen ortadan kal-
dırması mümkün olamayabilir. Bu nedenle hastalıklardan korunmak için hastalıkların
çalışan sağlığı üzerindeki etkilerini asgari seviyede tutmak için birtakım koruyucu tedbir-
lerin alınması gereklidir. Hastalığın nedeni iş veya iş yeri kaynaklı etkenler olduğundan,
bu etkenleri gerekli tedbirler ile kontrol altına alarak korunma sağlanabilir. Meslek hasta-
lığından korunmada esas olan etkeni kontrol altına almaktır. Bununla birlikte korunmada
bazı tıbbi uygulamalara da başvurulabilir. Meslek hastalıklarından korunma prensipleri
aşağıdaki başlıklar altında değerlendirilebilir:

İş Ortamında Koruyucu Prensipler


İş ortamındaki risklerden korunmak için en etkili yöntem risk kaynağının kontrol altına
alınmasıdır. Bu amaçla farklı mühendislik uygulamalarına başvurulabilir. İş ortamında
koruyucu prensipler için çok kullanılan yöntemler arasında havalandırma, izole etme
veya kullanılan teknolojiyi değiştirme gibi yöntemler sayılabilir. Örneğin hava kalitesi-
nin yeterli olmadığı mahallerde etkili havalandırma yöntemleri ile solunan hava kalitesi
arttırılabilir ve kirli hava teneffüsüne bağlı hastalıkların önlenmesi sağlanabilir. Gürültü
çıkaran bir makinenin kapalı sistem bir tezgâh içerisine alınması gürültü şiddetini azalta-
cağından işitme ile ilgili ortaya çıkabilecek rahatsızlıkların önüne geçilebilir. Radyoaktif
kaynakların yine kapalı sistemler içinde kullanılması iş ortamında koruyucu prensipler
için bir başka örnektir.

Kişisel Korunmaya Yönelik Prensipler


İş ortamı kaynaklı risk etkeninin kontrolü, meslek hastalıklarına karşı korunmada en et-
kili yaklaşım olmakla birlikte her durumda risk etkeni kontrolü mümkün olmayabilir. İş
ortamı kaynaklı risk kontrolünün tam olarak gerçekleştirilemediği durumlarda çalışanla-
rın etkilenme riskini asgari düzeye düşürmek amacıyla bazı prensipler geliştirilebilir. Ör-
neğin, yüksek gürültü düzeyine sahip çalışma ortamında gürültü kaynağı izole edilemiyor
ve gürültü düzeyi eşik seviyeye düşürülemiyor ise çalışanların kulak koruyucularından
faydalanması sağlanabilir. Hava kalitesini arttırmak için havalandırmayı iyileştirmek ye-
terli olmuyor ise çalışanların uygun biçimde maske takmaları sağlanabilir. Kişisel koruyu-
cular her zaman yeterli korumayı sağlamasa da diğer tedbirlere ilave olarak kullanılması
134 Halk Sağlığı

gerekebilir. Önemli olan nokta meslek hastalıklarından korunmak için ilk akla gelecek
çözümün kişisel koruyucu uygulaması olmamasıdır. Kişisel koruyucular açısından önemli
bir diğer nokta da koruyucu malzeme kullanımında sürekliliktir. Kişisel koruyucu malze-
menin kullanımına kısa bir süre ara verilmesi bile etkililiğini çok düşük düzeylere indirir.

Tıbbi Prensipler
Meslek hastalıklarından korunmada bazı tıbbi prensiplerin de rolü vardır. Tıbbi prensip-
lerin amacı başta eğitim ve bazı muayenelerle meslek hastalığı risklinin önlenmesidir. Bü-
tün koruyucu tedbirlere rağmen ortaya çıkma olasılığı bulunan meslek hastalıkları da mu-
ayene esnasında erken dönemde tespit edilebilir ve iyileşme olasılığı yükseltilebilir. Meslek
hastalıklarına karşı tedbirleri barındıran tıbbi prensipler üçe ayrılabilir:
İşe giriş muayenesi: Amaç kişinin özelliklerine uygun olan bir işe yerleştirilmesidir.
Diğer bir deyişle kişisel özellikler açısından sakınca doğurabilecek bir işte çalışmasının
engellenmesidir. Bunun için çalışan adayı, işe başlamadan önce tıbbi yönden tetkik edilir
ve işte çalışması bakımından sakınca yaratabilecek bir durum varsa önüne geçilebilir.
Aralıklı kontrol muayenesi: Risklerden korunmak için alınan tedbirlere rağmen mes-
lek hastalıkları ortaya çıkabilir. Bu tür durumlarda meslek hastalıklarının erken dönemde
tespiti için çalışanların belirli dönemlerde muayene edilmesi şarttır. Örneğin; gürültülü iş
yerinde çalışanların belirli aralıklarla işitme testleri uygulanarak muayene edilmesi işitme
kaybının erken dönemde saptanmasına ve önüne geçilmesine olanak verir.
Sağlık eğitimi: Bütün hastalıklara karşı tedbir alma açısından eğitim önemli bir yak-
laşımdır. Meslek hastalıklarından korunmak için iş yerindeki bütün çalışanlara işleri ile
ilgili riskler, ortaya çıkabilecek hastalıklar, belirtileri ve bu risklere karşı alınması gereken
tedbir konusunda eğitim verilmelidir. Bu eğitimlerde hedef kitle çalışanlar olmakla bir-
likte iş yerinde alınması gereken tedbirler ve bu konuda işverenlere düşen sorumluluk ve
yükümlülükler hakkında işverenler de eğitime tabi tutulmalıdır.
Mesleki hastalıklara karşı alınması gereken tedbirler işçi ve işveren tarafından iyi bir
biçimde anlaşılmalıdır. Bu konuda kişisel düşünce, öngörü ve yargılarla değil kuralına
uygun bir biçimde davranışlar sergilenmelidir. İş yerinde meslek hastalığı konusunda far-
kındalık sahibi bir topluluk oluşturulmalıdır.
Meslek hastalıklarını önlenmesi konusunda elde edilen başarı, beraberinde aşağıdaki
faydaları getirir:
• Çalışanların etkin biçimde korunması sağlanır.
• İşletmenin güvenliği sağlanır.
• Üretimde güvenlilik oluşur.
• Çevre güvenliği sağlanır ve korunur.
• İş kazaları ve meslek hastalıkları sıfıra yaklaşır.
• Huzur ortamı doğar.
• Ekonomik kayıplar azalır.
• Maliyetler azalır.
• Çalışanların, müşterinin ve iş yerinin memnuniyeti sağlanır.
• Verimlilik artar.

Meslek hastalıklarının önlenmesine yönelik uygulanan tıbbi prensipler nelerdir?


3

http://www.imhh.gov.tr/2012/11/27/mhn.html
5. Ünite - İş Sağlığı 135

Özet
“İş sağlığı” kavramı “Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ)” ve Bir iş kazasının gerçekleşmesi durumunda yapılacak ilk şey
“Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)” uzmanlar komitesi tarafından acil servisi aramaktır. Bunun için acil servis telefon numa-
“çalışanların sağlığını ve çalışma kapasitesini koruma ve geliş- rasının 112 olduğu unutulmamalı ve iş ortamlarında uygun
tirme, çalışma ortamını ve yapılan işi geliştirme ve iş yerlerin- yerlere “112 Acil Servis” levhaları asılmalıdır. İş kazasında
de sağlık ve güvenliği destekleyen yönde iş organizasyonu ve ilk yardımı uygulayacak kişinin eğitimli olması gerekmekte-
çalışma kültürünü geliştirme” şeklinde tanımlanmıştır. dir. İyi niyetle yapılmış olsa dahi yanlış uygulamaların has-
İş sağlığı çalışanların sağlığını korumakla kalmayan, aynı tanın daha da kötüleşmesine neden olabileceği asla unutul-
zamanda üretkenlikte, ürün niteliğinde, çalışma motivasyo- mamalıdır.
nunda artış ile iş doyumu yoluyla ulusal ekonomilere olumlu Ülkemizde meslek hastalıkları tanının konması, tedavinin
katkı sağlamayı ve gerek çalışanların gerekse toplumun genel belirlenmesi ve iyileştirmenin sağlanması bakımından ol-
yaşam kalitesinde iyileşmeyi hedefleyen önemli bir stratejidir. dukça problemli bir alandır. Çünkü işle ilgili hastalıklar yete-
Ülkemizde iş sağlığı konusundaki ilk yasal metin 1865 yılın- rince izlenmemekte ve kaydedilmemektedir. Çalışanlar ara-
da Dilaver Paşa tarafından yayımlanan “Ereğli Madeni Hü- sında sıklıkla ortaya çıkan iş kaynaklı hastalıklar kalp-damar
mayun Teamülnamesi” isimli tüzüktür. Bu konudaki güncel hastalıkları, solunum yetmezliğine bağlı akciğer hastalıkları,
kanun ise 2012 yılında yayımlanan “6331 Sayılı İş Sağlığı ve kas ve iskelet sistemi hastalıkları gibi kronik rahatsızlıklardır.
Güvenliği Kanunu”dur.
İş sağlığı ve güvenliği temelde iş kazaları ve meslek hasta-
lıklarının önüne geçme amacı ile karşımıza çıkmakta, daha
derin anlamda ise çalışanların sağlığını koruma ve güvenli
çalışma yerleri sağlama amacı ile önem arz etmektedir. Çalı-
şanların sağlığı ve yaptıkları işler arasındaki ilişkiler iş sağlığı
ve güvenliğinin ana prensibini oluşturmaktadır.
İş ortamındaki fiziksel ve kimyasal faktörler ile mekanik ve
ergonomik faktörler çalışan üzerinde doğrudan ve dolaylı
etkiler meydana getirmektedir. Doğrudan etkiler neticesin-
de erken dönemde zehirlenme, uzun dönemde ise meslek
hastalığı gibi durumlar yaşanabilmektedir. Olumsuz çalışma
koşullarının yarattığı etkiler ise iş kazaları şeklinde kendini
göstermektedir. İş kazalarının ortaya çıkmasındaki temel ne-
den çalışandan kaynaklanan “güvensiz davranışlar” ve iş or-
tamından kaynaklanan “güvensiz durumlar”dır. Güvensiz ça-
lışma şartları genellikle güvensiz davranışlar ile birleştiğinde
iş kazası kaçınılmaz olmaktadır. Ancak iş kazasının meydana
gelmesi için her iki güvensiz durumun birlikte bulunmasına
gerek yoktur.
136 Halk Sağlığı

Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi iş sağlığı ve güvenliğinin hedef- 5. “İş sağlığı ve güvenliği açısından, yapılan işin özelliği,
lerinden biri değildir? işin her safhasında kullanılan veya ortaya çıkan maddeler,
a. Çalışan sağlığını korumak ve fiziksel ve ruhsal açıdan iş ekipmanı, üretim yöntem ve şekilleri, çalışma ortam ve
azami seviyede tutmak şartları ile ilgili diğer hususlar dikkate alınarak iş yeri için
b. Çalışanın işe olan uyumunu hızlandırmak belirlenen tehlike grubu” tanımlaması aşağıdaki terimlerden
c. Çalışma ortamındaki sağlık tehdidi unsurlarını ge- hangisine karşılık gelmektedir?
rekli tedbirler ile bertaraf etmek a. Tehlike
d. Çalışanların sosyal gelişimlerini desteklemek b. Tehlike sınıfı
e. İş kazası veya meslek hastalığı sonucu zarara uğrayan c. Risk
işçilerin tekrar çalışabilmelerini sağlamak d. Risk sınıfı
e. Kaza
2. 6331 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği” kanununa göre aşa-
ğıdakilerden hangisi işverenin sorumlulukları arasında yer 6. Aşağıdakilerden hangisi iş kazalarında, nedenlerin tespi-
almaz? ti ve kaza analizi gerçekleştirildikten sonra alınacak tedbirler
a. İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine arasında yer almaz?
uyulup uyulmadığını izlemek, denetlemek ve uygun- a. Teknik tedbirler
suzlukların giderilmesini sağlamak. b. Eğitim
b. Yaşanan bir iş kazası sonrasında risk değerlendirmesi c. Çalışan seçimi
yapmak veya yaptırmak. d. Disiplin
c. Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik e. İş yeri organizasyonu
yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.
d. Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanla- 7. Aşağıdakilerden hangisi iş kazalarında uygulanan ilk
rın, hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi yardımın ana ilkelerinden biri değildir?
için gerekli tedbirleri almak. a. Uygulama esnasında mümkün olduğunca hızlı, se-
e. İş yerinde sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen
rinkanlı ve gürültüsüz olunmalı
şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun
b. Solunum kontrolü yapılmalı ve solunumun durduğu
iyileştirilmesi için çalışmalar yapmak.
tespit edilir ise derhal suni teneffüs yapılmalı
c. Kazazedede bilinç kaybı veya şok söz konusu ise der-
3. Aşağıdakilerden hangisi kimya sektöründe çalışanların
hal uygun yere taşınarak ilk yardım uygulamasına
karşılaştıkları iş kazaları arasında yer alır?
başlanmalı
a. Cam laboratuvar gereçlerinin kırılması sonucu ciltte
d. Kazazedenin gereğinden fazla soyulmamasına özen
oluşan kesikler
gösterilmeli
b. Arızalı durumda olan iş tezgâhın faaliyete geçirilmesi
e. Kaza geçiren kimsenin mümkün olan en yüksek sü-
ile yaşanan kazalar
ratle en yakın sağlık kuruluşuna nakli sağlanmalı
c. Nemli alanlarda kısa devre sonucu elektrik akımının
yayılmasına bağlı kazalar
8. Aşağıdakilerden hangisi pnömokonyozlar sınıfında yer
d. Taşıma sırasında cihazın düşmesi sonucunda yaşa-
almaz?
nan kazalar
a. Silikoz
e. İş aletlerinin makine üzerinde unutulması sonucu
b. Asbestoz
yaşanan kazalar
c. Berillozis
d. Bisinoz
4. Aşağıdakilerden hangisi “Güvensiz Şartlar” sınıfında de-
e. Asidoz
ğerlendirilmez?
a. Koruyucu eksikliği
b. Eskimiş ve çatlak aletler
c. Güvenlik donanımını bozmak
d. Yetersiz havalandırma
e. Yetersiz bakım
5. Ünite - İş Sağlığı 137

Yaşamın İçinden
9. Bacillus anthracis adlı bakteri nedeniyle ortaya çıkan zo- Akıllı binada asansör boşluğuna düşerek öldü.
onoz meslek hastalığı aşağıdakilerden hangisidir? Maltepe’de yapımı devam eden ve en modern teknolojiyle
a. Bruselloz inşa edilen bir plazada, inşaat teknikeri asansör boşluğuna
b. Şarbon düşerek hayatını kaybetti.
c. Leptospiroz
d. Tetanos
e. Ankilostomyazis

10. Aşağıdakilerden hangisi meslek hastalıklarına neden


olan fiziksel etkenlerden biri değildir?
a. Gürültü
b. Titreşim
c. Yüksek Basınç
d. Eektromanyetik Işınlar
e. İklim Maltepe’de yeni yapılan ve en modern güvenlik sistemleriy-
le donatılan bir plazada daha açılmadan yaşanan iş kazası
yaşandı. İnşaat teknikeri 45 yaşındaki Ali Osman Gürer ya-
şamını yitirdi. Asansör boşluğuna düşerek hayatını kaybe-
derken Gürer’in ailesi akıllı binada iş güvenliği kurallarının
uygulanmadığı gerekçesiyle hukuk mücadelesi başlattı.
22 yıldır inşaat teknikerliği yapan Ali Osman Gürer’in ölü-
müne neden olan kaza, çalıştığı Sanat Yapı İnşaat’ın üstlen-
diği şantiyede 25 Ağustos’ta yaşandı. Gürer’in asansörün
kullanma yetkisinin sadece kendisinde olduğunu düşüne-
rek hareket etmesinden kaynaklanan kaza, kabinin bilgisi
dışında üst katlara çekilmesinden kaynaklandığı belirlendi.
Gürer’in, asansör kabinini hareket ettiren tek anahtarla ka-
pıyı açarak hiç bakmadan adım attığı öğrenilirken, kabin
yerinde olmadığı için 3 kat aşağı düşen inşaat teknikeri olay
yerinde can verdi. Gürer’in ailesi ise iş kazasının akıllı bina
olmasına rağmen yeterli güvenlik önlemleri alınmamasından
kaynaklandığı iddiasında.
‘Önlemler yok sayıldı’ Evli ve 2 çocuk babası Ali Osman
Gürer’in kardeşi Korhan Gürer, “Ağabeyim asansörü hareket
ettiren tek anahtarın kendinde olduğunu bildiği için kapıyı
açar açmaz adımını atmış. Oysa asansör açılışa yetiştirilmek
için üst katlara başka birileri tarafından çekilmiş. İnsan haya-
tı bu kadar ucuz mu? Binadaki diğer görevlilere hatta sorum-
lu teknikere bildirilmeden asansör test için hareket ettirilir
mi? İş kazasının olmadığını ölümlerin güvenlik önlemlerinin
uygulanmamasından kaynaklandığı bir kez daha görüldü.
Biz onun ölümünü anlatamadığımız çocuklarını düşünüyo-
ruz” dedi.

Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/akilli-binada-asansor-
bosluguna-gundem-2112884/
138 Halk Sağlığı

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı


1. d Yanıtınız yanlış ise “İş Sağlığı ve Güvenliğinin Hedef ve Sıra Sizde 1
Amaçları” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Günümüzde yürürlükte olan 6331 sayılı ve 20.06.2012 ta-
2. b Yanıtınız yanlış ise “İşveren ve Çalışanın Görevleri” rihli “İş Sağlığı ve Güvenliği” kanuna göre çalışan “Kendi özel
konusunu yeniden gözden geçiriniz. kanunlarındaki statülerine bakılmaksızın kamu veya özel iş
3. a Yanıtınız yanlış ise “İş Kazalarının Sınıflandırılması” yerlerinde istihdam edilen gerçek kişi”yi temsil etmektedir.
konusunu yeniden gözden geçiriniz. İşveren ise “Çalışan istihdam eden gerçek veya tüzel kişi
4. c Yanıtınız yanlış ise “İş Kazalarının Nedenleri” konu- yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar” olarak
sunu yeniden gözden geçiriniz. tanımlanmıştır. Çalışan tanımda geçen “kanunlardaki statü-
5. b Yanıtınız yanlış ise “İş Kazalarından Korunma” ko- süne bakılmaksızın” ifadesi memur ve diğer kamu görevlisi
nusunu yeniden gözden geçiriniz. olarak çalışan kişiler ile kamu veya özel kuruluşlarda işçi ola-
6. e Yanıtınız yanlış ise “İş Kazalarından Korunma” ko- rak istihdam edilen kişilerin çalışan olarak sınıflandırıldığı-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. nı göstermektedir. İşveren tanımından ise işverenin özel ya
7. c Yanıtınız yanlış ise “İş Kazalarında İlk Yardım” ko- da resmi statüde bir kişi olabileceği gibi özel bir şirket ya da
nusunu yeniden gözden geçiriniz. kamu kurumu olabileceği anlaşılmaktadır.
8. e Yanıtınız yanlış ise “Meslek Hastalıklarının Sınıflan-
dırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2
9. b Yanıtınız yanlış ise “Meslek Hastalıklarının Sınıflan- İş kazalarından korunmada temel prensip kaza etkeninin
dırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz. bertaraf edilmesidir. Kaza etkenine karşı koruyucu ekipman
10. e Yanıtınız yanlış ise “Meslek Hastalıklarının Sınıflan- kullanılması kazayı engellemez, ancak meydana gelebilecek
dırılması” konusunu yeniden gözden geçiriniz. yaralanmalara karşı tedbir özelliği taşır. İş kazalarından ko-
runma kaza nedenleri olan “güvensiz şartlar” ve “güvensiz
davranışlar”ın ortadan kaldırılması ile gerçekleşebilir.

Sıra Sizde 3
Meslek hastalıklarının engellenmesine yönelik tıbbi prensip-
ler işe giriş muayenesi, aralıklı kontrol muayenesi ve sağlık
eğitimidir. İşe giriş muayenesinin yapılmasındaki amaç kişi-
nin özelliklerine uygun olan bir işe yerleştirilmesi ve kişisel
özellikler açısından sakınca doğurabilecek bir işte çalışması-
nın engellenmesidir. Aralıklı kontrol muayeneleri ile meslek
hastalıklarının erken dönemde tespiti sağlanabilir. Çalışanla-
ra verilen eğitimler ise meslek hastalıklarına karşı bilinçlen-
me ve tedbir alma açısından önem arz etmektedir.
5. Ünite - İş Sağlığı 139

Yararlanılan Kaynaklar
Aslan, D. (2009). Halk Sağlığı ile İlgili Güncel Sorunlar ve
Yaklaşımlar. Ankara Tabipler Odası, Ankara.
Camkurt, M. Z. (2013). Çalışanların Kişisel Özelliklerinin
İş Kazalarının Meydana Gelmesi Üzerindeki Etkisi.
TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, 24, (6).
Durmuş, A. İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Ders Notları. On
dokuz Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine
Mühendisliği Bölümü. http://websitem.karatekin.edu.tr/
user_files/emreozdemirci/files/is-guvenli%C4%9Fi-ve-
isci-sa%C4%9Fli%C4%9Fi-ders-notlari.pdf
Erkan C. (1972). İş Sağlığı Ders Kitabı, Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Yayını Sayı: 264, Ankara.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, www.mevzuat.gov.tr/Mev-
zuatMetin/1.5.6331.pdf
T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu (2014). İş
Sağlığının Geliştirilmesi. Bakanlık Yayın No: 980, An-
kara.
T.C. Milli Eğitim Bakanlığı (2014). İş Güvenliği ve İşçi Sağ-
lığı. Ankara.
T.C Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı ve Gü-
venliği Genel Müdürlüğü (2011). Meslek Hastalıkları
Rehberi, Ankara.
TMMOB Makine Mühendisleri Odası (2012). İşçi Sağlığı Ve
İş Güvenliği. Yayın No:MMO/590, (Ankara).
Yılmaz, G. (2009). İş Kazalarının Nedenleri ve Maliyeti.
Mühendis ve Makine Dergisi, (50), 592.
Yılmaz, M. (2013). Kamu Kurumlarında İş Sağlığı ve Gü-
venliği Kanunu’nun Uygulanması. ÇSGB Çalışma Dün-
yası Dergisi, 1, (2).
6
HALK SAĞLIĞI

Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
 Çevre sağlığı ile ilgili temel kavramları açıklayabilecek,
 Halk sağlığını etkileyen çevresel faktörleri sıralayabilecek,
 Çevre sağlığını etkileyen kirlilik türlerini ve kirliliğe neden olan kaynakları
ayırt edebilecek,
 Çevre kirliliğine neden olan problemlerin kontrolü ve kirlilik giderimi için uy-
gulanan yöntemleri açıklayabilecek,
 Kirlilik önleme ile ilgili “Çevre Kanunu” kapsamında uygulanan yasal mevzuatı
açıklayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.

Anahtar Kavramlar
• Çevre Sağlığı • Gürültü Kirliliği
• Su Kirliliği • Katı Atıklar
• Hava Kirliliği • Enerji Üretimi
• Toprak Kirliliği • Radyasyon

İçindekiler
• GİRİŞ
• SU KİRLİLİĞİ
• HAVA KİRLİLİĞİ
• TOPRAK KİRLİLİĞİ
Halk Sağlığı Çevre Sağlığı • KATI ATIKLAR
• GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ
• ENERJİ ÜRETİMİNDEN KAYNAKLANAN
ÇEVRESEL SORUNLAR
• RADYASYON
Çevre Sağlığı

GİRİŞ
İnsan sağlığı ve refahı içinde bulunduğu çevre ve çevresel faktörlerden etkilenmektedir.
Bu nedenle insan ve içinde yaşadığı çevre halk sağlığının önemli bir bileşenidir.
Çevre sağlığı insan ve içinde yaşadığı çevre ve çevrenin insan üzerindeki etkilerinin
değerlendirilmesi, anlaşılması ve kontrol edilmesini içeren halk sağlığının bir aşamasıdır.
Bu alan kullanılan yaklaşımlardan çok karşılaşılan problemlerle tanımlanmaktadır. Bu
problemler,
• Halkın sağlıklı ve güvenilir içme suyu temin edememesi,
• Çeşitli endüstriyel faaliyetler sonucunda ortaya çıkan sıvı atıklar,
• Yüzey ve yeraltı sularının endüstriyel faaliyetlerle kirletilmesi suların sahip olduğu
kalite standartlarının düşmesi,
• Katı atıklar ve bertarafında yaşanan sorunlar,
• Tehlikeli atıkların taşınması ve bertarafında yaşanan sorunlar,
• Toprak kirliliği ve buna bağlı gıda güvenliği konusunda karşılaşılan sorunlar,
• Hava kaynaklı kirleticileri ve insan sağlığı üzerindeki etkileri,
• Enerji tüketimi ve üretiminden kaynaklanan sorunlar,
• Kentleşme, endüstrileşme ve ulaşım kaynaklı oluşan gürültü kirliliği,
• İş yeri sağlığı ve güvenliği,
• Hastane ve medikal endüstrisinde çalışan işçilerin korunması konusunda karşıla-
şılan problemler,
• Toksik kimyasallar
• Radyasyon ve radyoaktif atıklar,
• Asit yağmurları,
• Ozon tabakasının incelmesi,
• Küresel ısınma,
• Doğal kaynakların tükenmesi,
• Ormanların azalması,
• Erozyon ve
• Afetlerdir.
Çevre sağlığı konusunda karşılaşılan sorunların karmaşık oluşu nedeniyle disiplinler
arası yaklaşımlar gerekmektedir. Önemli bir çevre sorunuyla başa çıkmak zorunda olan
çevre sağlığı grubu, bilim insanları, fizikçiler, epidemiyolojistler, mühendisler, hukukçu-
lar, matematikçiler, sosyologlar ve yöneticileri içermelidir. Halk sağlığı sağlık hizmetleri
yönetimi, bebek ve çocuk sağlığı ve epidemiyoloji gibi sadece hastalık önleme ve tedavisi-
nin dışında çevre sağlığı ve ilişkili birçok alanı içermektedir.
142 Halk Sağlığı

Genel Tanımlar
Halk sağlığı konusunda çevre sağlığı ile ilgili konuları, anlaşılması ve yorumlanabilmesi
için çevre ve sağlıkla ilgili genel tanımların bilinmesi gerekmektedir.
Çevrenin tanımı yapılırken insan vücudu esas alındığında vücut içi ve vücut dışı ola-
rak iki çevre tanımı yapılabilir. Bu iki çevre arasındaki üç adet bariyer bulunur. Birinci
bariyer; insan derisidir ve vücudu dışarıdaki kirleticilerden korur. İkinci bariyer; sindirim
sistemidir ve vücudu yutulmuş iç kirleticilerden korur. Son bariyer olan akciğer ise vücu-
du solunum yoluyla alınan kirleticilerden korur. Çevre; katı, sıvı ve gaz olarak da tanım-
lanabilir. Partiküller ve atmosfere salınan gazlar, suya deşarj edilen sıvı atıklar, toprağa
atılan plastikler, toksik kimyasallar ve katı atıklar gibi her bir formdaki çevre, katı, sıvı ve
gaz formda olan kirleticilerle ilişkilidir. “Çevre Kanunu”na göre; çevre, canlıların yaşam-
ları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları
biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı ifade etmektedir.
Çevre korunması; çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve
yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştir-
meye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik çalışmaların bütününü kapsamaktadır.
Çevre kirliliği; çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve eko-
lojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etkiyi ifade etmektedir.
Sürdürülebilir çevre, gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve ka-
litesini tehlikeye atmadan hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan
tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fiziki vb.) ıslahı, korunması ve ge-
liştirilmesi sürecini ifade etmektedir.
Sürdürülebilir kalkınma; bugünkü ve gelecek kuşakların, sağlıklı bir çevrede yaşama-
sını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında denge kurulması
esasına dayalı kalkınma ve gelişmedir.
Hava, su, toprak ortamları ile bu ortamlarla ilişkili ekosistemler, “alıcı ortam” olarak
tanımlanmaktadır. Atık su; evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer kullanımlar sonucunda
kirlenmiş veya özellikleri kısmen veya tamamen değişmiş sulardır. Bütün bitki, hayvan,
mikroorganizmalar ile bunların yaşama ortamları “doğal varlık” olarak tanımlanır. Hava,
su, toprak ve doğada bulunan cansız varlıklar “doğal kaynak” olarak tanımlanır.
Faaliyetleri sırasında veya sonrasında doğrudan veya dolaylı olarak çevre kirliliğine,
ekolojik dengenin ve çevrenin bozulmasına neden olan gerçek ve tüzel kişiler; “kirleten”
olarak tanımlanır.
Canlıların kendi aralarında ve cansız çevreleriyle ilişkilerini bir düzen içinde yürüt-
tükleri biyolojik, fiziksel ve kimyasal sistem “ekosistem”dir. Ekolojik denge; insan ve diğer
canlıların varlık ve gelişmelerini doğal yapılarına uygun bir şekilde sürdürebilmeleri için
gerekli olan şartların bütününü ifade eder.
Sulak alan, doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı
veya tuzlu, denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen de-
rinlikleri kapsayan; başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem
taşıyan bütün sular, bataklık, sazlık ve turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden
itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan sulak alan kalan yerlerdir. Ekosistemlerin,
türlerin, genlerin ve bunlar arasındaki ilişkilerin tamamı “biyolojik çeşitlilik” olarak ta-
nımlanır.
Herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü
madde“atık” olarak nitelendirilir. “Katı atık” üreticisi tarafından atılmak istenen ve top-
lumun huzuru ile özellikle çevrenin korunması bakımından, düzenli bir şekilde bertaraf
edilmesi gereken maddeler olarak tanımlanır. Tehlikeli ve zararlı atık kapsamına girmeyen
konut, sanayi, iş yeri, piknik alanları gibi yerlerden gelen katı atıklar ise “evsel katı atık”
olarak tanımlanır. Fiziksel, kimyasal ve/veya biyolojik yönden olumsuz etki yaparak eko-
6. Ünite - Çevre Sağlığı 143
lojik denge ile insan ve diğer canlıların doğal yapılarının bozulmasına neden olan atıklar
ve bu atıklarla kirlenmiş maddeler “tehlikeli atık”tır. Fiziksel, kimyasal ve/veya biyolojik
yönden olumsuz etki yaparak ekolojik denge ile insan ve diğer canlıların doğal yapılarının
bozulmasına neden olan her türlü kimyasal madde ve ürünler “tehlikeli kimyasallar”dır.
“Çevresel etki değerlendirmesi” gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabi-
lecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlen-
mesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin,
seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin
uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalardır. “Stratejik çevre-
sel değerlendirmesi” ise onaya tabi plan ya da programın onayından önce planlama veya
programlama sürecinin başlangıcından itibaren çevresel değerlerin plan ve programa bü-
tünleşmesini sağlamak, plan ya da programın olası çevresel etkilerini en aza indirmek
ve karar vericilere yardımcı olmak üzere katılımcı bir yaklaşımla sürdürülen ve yazılı bir
raporu da içeren çevresel değerlendirme çalışmaları ifade eder.
“Çevre yönetimi” idari, teknik, hukuki, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel araçları
kullanarak doğal ve yapay çevre unsurlarının sürdürülebilir kullanımını ve gelişmesini
sağlamak üzere yerel, bölgesel, ulusal ve küresel düzeyde belirlenen politika ve stratejilerin
uygulanma bütünüdür.
“Epidemiyoloji” toplumda sağlıkla ilgili olayları kişi, yer ve zaman özelliklerine göre
inceleyen nedenlerini araştıran ve olayların önlenmesi için uygun çözüm yollarını belir-
leyen yöntemler bütünü olarak tanımlanır. Epidemiyolojinin temel amacı, hastalıkların
kontrolü ve önlenmesi hedefiyle toplumdaki sağlık sorunlarının teşhis edilmesi, hasta-
lıkların seyrinin incelenmesi, nedenlerinin ortaya çıkarılması ve korunma yollarının sap-
tanmasıdır.
Kimyasal madde ile biyolojik sistemlerin teması sonucunda hücredeki fonksiyonel ve Balık biyodeneyi: Atık suların
yapısal değişmenin niteliği ve ölçüsünün belirlenmesi çalışmaları “toksisite araştırmaları” “indikatör organizma” olarak
kullanılan türden balıklar
olarak tanımlanır. Zehirli olarak tanımlanan bir maddenin, belirli bir konsantrasyondan üzerindeki zehirlilik etkisini
fazla olarak su ortamında bulunmasıyla insan sağlığını, çeşitli indikatör organizmaların saptamaya yarayan, atık suların
değişik seyreltilerinde 48 saat,
sağlığını ve ekosistem dengesini tehdit etmesi ve akut veya kronik hastalıklara, teratoje- 72 saat, 96 saat gibi belirli
nik, genetik bozulmalara ve ölümlere yol açması özelliği “zehirlilik” ya da “toksisite teri- süreler sonunda balıkların sağ
kalma yüzdelerinin belirlenerek
mi” ile ifade edilir. Kimyasalların ve kirleticilerin toksisitesinin belirlenmesinde en önemli zehirliliğin, seyrelti oranları ile
kavram “doz-cevap ilişkisi”dir. Her maddenin biyolojik sistemlerde etki gösterdiği mini- ilişkili olarak ifade edilmesini
sağlayan standart deneydir.
mum bir derişim değeri vardır. Bu değer, hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucun-
da belirlenmekte ve belirlenen faktörler ile çarpılarak insan vücudu için kimyasal veya
kirleticinin toksik derişimleri belirlenmektedir. Kirletici veya kimyasalın tek dozla alınan
cevap ilişkisi akut toksisite testidir. En sık kullanılan akut toksisite testleri, minimum letal
doz (MLD) ve letal doz50 (LD50 ) tayinidir.

Sık kullanılan akut toksisite testi “letal doz50 (LD50 ) tayini” nedir?
1
Endüstriyel hijyen, iş yerindeki çalışma koşullarına bağlı olarak oluşan, hastalığa ne-
den olan, sağlık ve iyilik hâlini bozan, çalışanlar ve toplumdaki bireyler arasında önemli
ölçüde huzursuzluk ve verimsizlik yaratan çevresel etmenleri ve stresleri gözlemleyen, de-
ğerlendiren ve kontrol altına alan bilim dalıdır.

Çevre Sağlığını Etkileyen Faktörler


Son yıllarda nüfus artışının yarattığı baskı, gıda gereksinimi, plansız kentleşme ve geliş-
mekte olan ülkelerdeki endüstriyel faaliyetler sebebiyle yaşanan çevre kirliliği insan sağlı-
ğını küresel, bölgesel ve yerel boyutta tehdit eden sorunların başında gelmektedir. Çevre
144 Halk Sağlığı

kirliği küresel boyutta; küresel ısınma, iklim değişikliği, sera gazları ve ozon tabakasının
incelmesi sorunlarını yaratmaktadır. Bölgesel boyutta karşılaşılan sorunlar; kentleşme,
ulaşım, enerji üretimi, su temini ve hava kirliliği konularında yaşanmaktadır. Yerel boyut-
ta oluşan katı ve tehlikeli atıklar, haşereler ve pestisitler, iç ortam havası kirleticileri, gıda
güvenliği, iş yeri sağlığı ve radyasyon halk sağlığı açısından önemlidir.
Halk sağlığını etkileyen çevresel faktörler; içme suyu kirliliği, sıvı atıklar, hava kirlili-
ği, toprak kirliliği, katı atıklar, enerji üretiminden kaynaklanan sorunlar, gürültü kirliliği,
radyasyon ve afetler olarak sıralanabilir.
Şekil 6.1
Çevre Sağlığını Etkileyen Faktörler

ÇEVRE SAĞLIĞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Afetler Enerji Gürültü Radyasyon


Üretimi Toprak Katı Kirliliği
Kirliliği Su Hava Atıklar
Kirliliği Kirliliği

Çevre Sağlığı Bozulmalarının Göstergeleri ve Önleyici–


Onarıcı Yaklaşımlar
Çevre kirliliğinin ilk göstergeleri genellikle duyusal ve estetik algılama sistemlerine hitap
eden renk, tozuma, çamur, bulanıklık, görüş mesafesi gibi faktörler, görüntü kirliliği, ses
kalitesi, koku kalitesi gibi parametrelerdir.
Çevre kalitesindeki bozulmaları ve çevre kirlenmesini önleme ve onarmak için etkin
çevre politikaları, yasal düzenlemeler, etkin planlama ve pratik uygulamalar, etkin ve ve-
rimli kaynak kullanımı, çevresel etki değerlendirme sürecinde sürecin yönteme uygun
sürdürülmesi, çevre konusunda teknolojik araştırma-geliştirme faaliyetlerine önem veril-
mesi ve ayrılan yatırımların arttırılması, çevre kirliliğinin maliyetinin göz önüne alınarak
çevre ekonomisi açısından çevreyi kirletmeyen yeni yöntemlerin geliştirilmesi ve uygu-
lanması gibi önlemler yer almaktadır.
Kirliliğin önlenmesi veya azaltılmasında, ham madde ve yakıtta kontrol, proseste veya
işletmede kontrol ve uygun arıtım sistemlerinin seçilmesi kritik önem taşımaktadır.

Çevre Sağlığı Etiği


Çevresel sağlık etiği “sürdürülebilirlik” ve “küresel sağlık” olarak iki önemli düşünce üze-
rinde yoğunlaşmaktadır. Sürdürülebilirlik, insan faaliyetlerinde yüksek talep gören doğal
kaynakların uzun vadede en az tahribat ile kullanımını ifade ederken küresel sağlık, böl-
gesel sağlık sorunlarının küresel çapta etkilerini dikkate almaktadır. Bu bağlamda çevresel
sağlık etiği, gelecek nesillerin kendi sağlık gereksinimlerini karşılamasına izin veren sür-
dürülebilir çevresel sağlık çalışmalarını sağlamasını temel almaktadır. Çevresel problem-
lerin değişimi ve sürekli olarak güncel sorunların oluşması durumunda, çevresel sağlık
etiği de değişen çevrede insanın sağlık gerekliliklerini sağlayacak şekilde dengelenmeli,
değiştirilmeli ve yenilenmelidir.
6. Ünite - Çevre Sağlığı 145
Çevresel sağlık etiği, insan ve insan dışı tüm canlı hayatına saygı duyan sağlık ve çev-
resel uygulamaları içermelidir. Tüm canlılar, yeterli ve sağlıklı yaşamın gerektirdiği temel
kaynaklara ulaşma konusunda küresel olarak eşit haklara sahiptir.
Çevresel sağlık etiği, gerçekleştirilen faaliyetler sonucunda sağlanacak fayda ve riskle-
rin belirlenmesi açısından, bilimden faydalanma konusunda gerçekçi bir yaklaşım üzerine
kurulmuştur.

Hava kirliliğine sebep olan faaliyetlerde olası halk sağlığı risklerinin belirlenmesindeki poli-
tik yaklaşımlarda, fayda ve sağlık giderleri arasındaki denge nasıl olmalıdır? 2

Direk ya da dolaylı insan faaliyetlerinin sonucunda meydana gelebilecek çevre sağlığı


riskleri çoğunlukla önlenebilirdir. “Halk sağlığı” hastalık önleme, çevresel arıtım metotla-
rının etkinliği üzerinde organize olmuş toplumların fiziksel ve zihinsel sağlığını korumak,
toplumları enfeksiyonlardan korumak, kişisel hijyen konusunda bireylerin eğitilmesi,
medikal hizmetlerdeki hastalık teşhisinde erken tanı koyulması ve toplumdaki bireylerin
sağlığının etkin sürdürülmesi için gerekli yaşam standartlarının sağlanmasını esas alan
bilimdir.

SU KİRLİLİĞİ
Çevre sağlığını etkileyen faktörlerin başında gelen su kirliliği; içme suyu kirliliği ve sıvı
atıklar olarak ayrı başlıklar altında incelenmelidir.

İçme Suyu
İçme suyu kirlenmesi, dünyada en önemli çevresel problemlerden birisidir. Son yıllarda
nüfusun hızlı artışı, plansız endüstrileşme ve bilinçsiz bir şekilde tarımsal kimyasalların
kullanılması, katı atıkların gerektiği gibi uzaklaştırılmaması, atık suların istenilen kalitede
arıtılmaması veya arıtılmadan alıcı ortama verilmesi ve benzeri faaliyetler, içme suyu kay-
naklarının kirlenmesine neden olmaktadır.
Su kaynaklarının azalması ve kontamine olmuş içme suları, gelişmekte olan ülkelerde
halk sağlığı açısından ciddi sorunlar yaratmaktadır.
Su kirliliğinin sebepleri arasında yer alan mikroorganizmalar en basit yaklaşımla-
boyutları 1 ile 100 mm arasında değişen, mikroskobik boyutlarda küçük organizmalar;
olarak tanımlanabilir. Sulara özellikle insan ve hayvan dışkılarıyla karışan hastalık yapıcı
(patojen) bakterilerin ve virüslerin önemli bir sağlık riski oluşturduğu bilinmektedir. Pa-
tojenler; hastalar ve hastalık taşıyıcılardan, idrar ve dışkı yoluyla su ortamlarına ulaşırlar.
Su kaynaklarının hijyenik açıdan emniyetli olabilmesi için suyun fekal (dışkı veya idrarla)
kirlenmeye maruz kalıp kalmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

İçme Suyu Kirliliğinin Sebep Olduğu Sağlık Sorunları


Özellikle ılıman ve sıcak iklimlerde insan ve hayvan dışkısı ile kirlenen sularda bol miktarda
mikroorganizma bulunur. Aynı şebekeden su temin eden insanların enfekte olmaları ne-
deniyle salgınlar çıkar. Tifo, kolera, viral hepatit bu gruba giren enfeksiyon hastalıklarıdır.
Suyu çok kıt olan yörelerde kişisel hijyenin sürdürülmesi güçleşir. Vücudun, yiyecek
maddelerinin ve giysilerin yıkanmayışı nedeniyle hastalık yayılma olasılığı artar. Trahom
ve bazı bağırsak hastalıkları (basilli dizanteri) bu gruba girer. Bu hastalıkların önlenebilir-
liği, kullanılan su miktarının arttırılması ile ilişkilidir.
146 Halk Sağlığı

Çeşit olarak da sayı olarak da oldukça çok olan “sularla ilişkili hastalıkların” en önem-
lileri Tablo 6.1’de özetlenmiştir.

Tablo 6.1 Mikroorganizmalar Hastalık Patojen


Sularla İlişkili
Influenza Influenza virüs
Hastalıklar ve
Etmeni Olan Viral Chickenpox Veriella virüs
Mikroorganizmalar Meoiks Rubeola virüs
Meningitis Neisseria meningitidis
Kaynak: Spellman, 1999
Tubercullosis Mycobacterium tubercullosis
Bakteriyel
Pneumonia Klebriellen preumonia
Q Fever Coxielle burnetii
Aspergilosis Aspergillus fumigtus
Fungal Blostemycosis Blortemyces dermotidis
Histoplesmosis Histoplazma lopsulatum
Protozomal Pneumocystosis Pneumocytis lornini

İçme Suyu Kirliliğinin Nedenleri


Doğal sular, hidrolojik çevrim esnasında çeşitli maddelerin çözünmesi ve suyun bu çevrim
sırasında temas ettiği katı, sıvı ve gaz reaksiyonları sonucunda belirli bir kimyasal özellik
kazanır. Bu özellikler deniz sularında ve tatlı sularda farklılık göstermektedir. Doğal sula-
rın kirlenmesi, alıcı ortam olarak kullanılması ya da insanların sıvı atıkları boşaltmaları
sonucunda gerçekleşir. Su kirlenmesinin başlıca kaynakları; evlerden gelen kullanılmış
sular, sanayi kuruluşları tarafından su yataklarına verilen sıvı atıklar, tarım alanlarından
gelen azot ve fosfor içeriği zengin sulama sularının sızıntıları, erozyon toprağı taşıyan yağ-
mur suları ve vahşi depolama alanlarından sızan çöp sızıntı sularıdır.

Su Kirleticileri
Su kirleticileri;
• Organik kirleticiler,
• Patojen mikoorganizmalar,
• Besi maddeleri,
• Sentetik organik kirleticiler,
• Petrol kökenli kirleticiler,
• İnorganik kirleticiler,
• Sediment kökenli kirleticiler,
• Radyoaktif kirleticiler ve
• Atık ısı olarak sıralanabilir.

Organik Kirleticiler
Karbon, hidrojen, azot ve fosfor elementlerini içeren, su bünyesine evsel atıklar, hayvan
atıkları, tarımsal faaliyetler ve canlı ölümleri sonucunda karışan, canlı kökenli kirletici-
lerdir. Bu kirleticiler, su ortamında bakteriler tarafından besin kaynağı olarak kullanılır-
lar dolayısıyla biyolojik olarak ayrıştırılabilirler. Organik maddenin suda biyolojik olarak
parçalanması sırasında; ortamda bulunan bakteriler, suda bulunan çözünmüş hâldeki
oksijeni kullanarak yeni hücreler ve enerji üretirler. Bu olay “aerobik parçalanma” olarak
tanımlanır. Zamanla mikroorganizma tarafından tüketilen oksijen miktarı, atmosferden
kazanılan miktarından daha fazla olur ve ortamda oksijensiz koşullarda yaşayan mikroor-
ganizmalar çoğalır. Organik maddenin mikroorganizmalar tarafından oksijensiz ortamda
parçalanması olayına “anaerobik parçalanma” adı verilir.
6. Ünite - Çevre Sağlığı 147
Organik kirleticilerin su bünyesinde bulunmasının yanı sıra parçalanmaları, sudaki
çözünmüş oksijen miktarının azalmasına neden olurlar. Anaerobik parçalanma sonucu,
metan gazı ve hidrojen sülfür gazı oluşur.

Mikroorganizmalar
Suların kirlenmesine neden olan etkenler arasında özellikle sulara insan ve hayvan dışkıla-
rıyla karışan patojen mikroorganizma ve virüsler önemli bir sağlık riski oluşturur. Patojen
mikroorganizmalar ile kirlenmiş suların, içme suyu temini amacıyla kullanımı kısıtlanır.
Bu nedenle önemli sağlık riski oluşturan bu sulara uygun bir dezenfeksiyon işleminin ya-
pılması gerekir. Doğal ortamı oluşturan toprak, hava ve suyun çeşitli mikroorganizmalarla
kirlenmesi ve dolayısıyla mikrobiyolojik yapının bozulması “mikrobiyal kirlenme” olarak
tanımlanmaktadır. Tarım alanlarının kanalizasyon suyu ile sulanması veya kanalizasyon
sularının akarsu, göl ve denizlere boşaltılması ile kanalizasyon sularında bulunan hastalık
yapıcı mikroorganizmalar toprağa, suya ve atmosfere geçerek bu ortamların mikrobiyolo-
jik kirlenmesine yol açmaktadır.

Sentetik Organik Kirleticiler


Sentetik organik kirleticiler önemli su kirleticileridir. Bu kirleticilerin başında plastikler,
tarım ilaçları, pestisitler, deterjanlar ve besin katkı maddeleri gelir. Bu kirleticiler biyolojik
olarak ayrışamadıklarından suda uzun süre kalır ve birikme özelliği gösterirler. Suya kötü
renk ve tat verirler. Çok düşük derişimlerde bile sudaki canlılar için toksik etki göstere-
bilirler.

Asidite
“Asidite” genel anlamıyla bazları nötralize etme kapasitesi olarak tanımlanabilir. Suda asi-
ditenin değişik kaynakları olabilir. Asidite , sağlık açısından önemli sorunlara yol açmaz.
CO2, maden suyu, gazoz ve bira gibi içeceklerde, doğal sulardaki derişiminden çok yüksek
derişimlerde mevcuttur ve ciddi sağlık sorunları yarattığı gözlenmemiştir. Mineral asi-
ditesine sahip sular, zaten içilemeyecek kadar kötü tatlı olduklarından içme suyu olarak
kullanım alanları mevcut değildir.
Asiditesi yüksek sular, aşındırıcı (corrosive) karakter taşırlar. Bu yüzden aşındırıcı ka-
rakterlerini gidermek için belli işlemlerden geçirilmeleri gerekir. Pek çok doğal su kayna-
ğında (özellikle yeraltı sularında) asiditenin nedeni CO2 dir. Asiditenin derecesinin belir-
lenmesi, hangi giderme işleminin (havalandırma, kireç veya sodyum hidroksit eklenmesi)
uygulanacağının tasarlanması için gereklidir.

Alkalinite
“Alkalinite” suyun asit nötralize etme kapasitesi olarak tanımlanır. Titre edilebilen bütün
bazların toplamıdır. Yüzey sularında alkalinite, öncelikle karbonat (CO3-2), bikarbonat
(HCO3-) ve hidroksit (OH-) miktarlarıyla belirlenir. Borat (BO3-3), fosfatlar (PO4-3, HPO4-2
gibi) ve silikatlar (SiO4-4) gibi zayıf asitlerin tuzları da alkaliniteye katkıda bulunurlar. Bazı
biyolojik olarak okside olmayan organik asitlerin (örneğin humik asitler) tuzları da alka-
liniteyi etkilerler. Suların alkalinitesi, yukarıda da görüldüğü gibi zayıf asitlerin tuzları ve
kuvvetli bazlar tarafından oluşturulur. Bu maddeler, tampon (buffer) görevi yaparak asit
eklenmesinde pH’ın düşmesine bir engel oluştururlar. Böylece alkalinite, suyun tampon-
lama kapasitesinin de bir göstergesi olup “alkalinite ölçümleri” atık su arıtımında önemli
ölçüde kullanım alanı bulur.
148 Halk Sağlığı

Sertlik
Suda sertlik, iki değerlikli metal katyonları tarafından oluşturulur. Bu iyonlar, sabun ile
tepkimeye girerek çözülemeyen maddeler ve bazı anyonlar ile birlikte çökeltiler (kazan-
taşı) oluştururlar. Bu metal iyonlarının başlıcaları; kalsiyum (Ca+2) ve magnezyumdur
(Mg+2). Stronsiyum (Sr+2), demir (Fe+2), çinko (Zn+2), mangan (Mn+2) ve üç değerlikli
aliminyum (Al+3) iyonları da su sertliğine katkıda bulunurlar ancak derişimleri genelde
kalsiyum ve magnezyuma göre çok düşük olduğundan etkileri ihmal edilebilir. Sertlik
aynı zamanda metalik katyonlar ile beraber bulunan anyonlar cinsinden de verilebilir.
Kimyasal olarak karbonat ve bikarbonat alkalinitelerine eş değer olan sertliğe “karbonat
sertliği” adı verilir. Karbonat sertliğinin özel olarak ayrılmasının nedeni, bu sertliğe neden
olan karbonat ve bikarbonat iyonlarının yüksek sıcaklıklarda çökelti oluşumuna neden
olmalarıdır. Karbonat sertliği, uzun süreli kaynatma ile giderilebildiğinden (ancak kazan
taşı oluşumu gözönüne alınmalıdır) “geçici sertlik” olarak da adlandırılır.
Toplam sertliğin karbonat sertliğinin dışında kalan kısmı ise “karbonat olmayan sert-
lik” veya “kalıcı sertlik” olarak ifade edilir. Bu sertliğe yol açan anyonlar; sülfatlar, klorür-
ler ve nitratlardır ve bu sertlik kaynatma ile giderilemez.

Ağır Metaller
“Ağır metal” terimi genel olarak yüksek yoğunluklu ve düşük konsantrasyonda dahi önemli
zehirli etkiler gösterebilen her türlü metal için kullanılabilmektedir. Önemli ağır metallere
örnek olarak; civa (Hg), kadmiyum (Cd), arsenik (As), krom (Cr), talyum (Tl), ve kurşun
(Pb) verilebilir. Ağır metaller yer kabuğunun doğal bileşiminde bulunmaktadırlar. Farklı
kimyasallara dönüştürülememekte veya yok edilememektedirler. “Bölgesel ağır metal kir-
lenmesi” ise belirli bir alandaki ağır metal konsantrasyonunun, endüstriyel aktiviteler gibi
emisyon kaynakları sebebiyle toprağın doğal bileşiminin çok üzerine çıkması olayıdır.
“Ağır metal zehirlenmeleri” ağır metallerin içme suyuna bulaşması (kurşun içeren su
boruları), emisyon kaynaklarına yakın yerlerde solunum veya bu bölgelerdeki yiyecekler-
den meydana gelebilmektedir. Ağır metaller, biyobirikim özellikleri sebebiyle tehlike arz
etmektedirler. “Biyobirikim” canlı bünyesindeki metal konsantrasyonunun zaman içeri-
sinde çevrede bulunan metal konsantrasyonunun da üzerine çıkması olayıdır.

Azot
Azot ve azotlu maddeler, çevre mühendisliği ile ilgili alanlarda büyük önem taşımaktadır.
Azot, değişik oksidasyon seviyelerinde hemen hemen tüm canlı hücrelerinin yaşama ve
üremeleri için gerekli olan bir besin maddesidir. Çeşitli içme ve kullanma sularıyla yüzey-
sel suların ve kirlenmiş su kütlelerinin içerdiği çeşitli organik ve anorganik azotlu bileşik-
lerin ölçümü birçok bakımdan önem taşır. İçme suyunda bulunan NH3 konsantrasyonları,
muhtemel yeni olmuş bir fekal kirlenmeyi gösterebilir. Suda NO3- bulunması ise eski bir
kirlenmeye ve muhtemelen daha az sakıncalı bir durumun olduğuna işaret edebilir.

Fosfor
Suların besi maddelerince, Fosfor, temel besi maddelerinden biri olması nedeniyle canlı hayatında büyük önem taşı-
özellikle azot ve/veya fosfor
bileşiklerince kirlenmesi; alg
maktadır. Sularda fosfor “fosfat” hâlinde bulunur. Çevre mühendisliği açısından en önem-
ve daha yüksek yapılı bitkilerin li fosfor bileşikleri; ortofosfatlar, polifosfatlar ve organik fosfatlardır. Aşırı fosfor, yüzey
üremesini hızlandıracak, böylece sularında ötrofikasyona neden olmaktadır. Polifosfatlar, kazan taşı oluşumu kontrolünde
sudaki canlıların dengesini
bozacak ve su kalitesinde ve su getirmede korozyon kontrolünde kullanılmaktadır. Evsel atık sular, sentetik deterjan
istenmeyen bozulmalara yol ve organik madde bünyesindeki fosfatlar nedeniyle önemli miktarda fosfor içermekte-
açacak şekilde zenginleşmesi
“ötrofikasyon” olarak dir. Biyolojik arıtma uygulamalarında, özellikle endüstriyel atık sularda, gerekli fosforu
tanımlanmaktadır.
6. Ünite - Çevre Sağlığı 149
sağlamak amacıyla fosfat ilavesi ile BOİ: N:P oranının ayarlanması gerekmektedir. Yaz
mevsiminde büyüme koşullarında inorganik fosfat için kritik seviye 0,005 mg/L olarak
belirlenmiştir.

Sülfat
Sülfat doğal sularda bulunan başlıca anyonlardan biridir. Kaynakları arasında organik
maddelerin aerobik ortamda ayrışması özellikle kıyı bölgelerinde deniz tuzu, asit yağ-
murları ve mineraller sayılabilir. İçme sularında sülfat 250 mg/L üzerindeki derişimlerde
sağlık sorunlarına yol açabilir. Aynı zamanda sülfatlar, su sertliğinin “karbonat olmayan”
kısmını oluşturduklarından, su kazanlarında ve borularda tortu oluşumuna yol açarlar.
Atık sularda sülfatlar dolaylı olarak iki önemli probleme yol açarlar. Atık sularda anaero-
bik şartların oluşmasıyla sülfat sülfüre indirgenir ve koku problemlerine yol açar. H2S’den
kaynaklanan koku problemleri (H2S çürük yumurta kokulu ve zehirli bir gazdır) düşük
pH değerlerinde yoğunlaşır. Kanalizasyon şebekelerinde, boruların üst kısımlarında (se-
wer crown) H2S’in bakteriler yardımıyla ve oksijen varlığında okside edilmesiyle H2SO4
oluşabilir. Bu da özellikle betonun korozyonuna yol açar.

Klorür
Klorür, tüm doğal sularda geniş bir konsantrasyon aralığında bulunur. Doğada en fazla
miktarlarda bulunan “halojen” olarak bilinir. Suyun mineral içeriği arttıkça klorür içeriği
de artar. Yüksek bölgelerdeki ve dağlardaki kaynak suları klorür açısından oldukça fakir-
ken nehir ve yeraltı suları genellikle bol miktarda klorür içerirler. Deniz ve okyanuslar, söz
konusu bu büyük su kütlelerine boşalan doğal suların kısmi buharlaşmasından kaynak-
lanan kalıntıları barındırırlar. Dolayısıyla deniz ve okyanuslarda klorür seviyesi oldukça
yüksektir. Uygun klorür konsantrasyonları insan sağlığı için zararlı değildir. Ancak 250
mg/L’nin üzerindeki konsantrasyonlar da, suya, pek çok insan için hoş olmayan bir tat
verir. Bu nedenle EPA (Environmental Protection Agency), içme suyu klorür konsantras-
yonu için sınır değeri; 250 mg/L olan ikinci bir standart düzenlemiştir. Aynı değer WHO
(World Health Organization) standartları içerisinde de yer almaktadır. Klorür, çevre mü-
hendisliği uygulamalarında, bazı uygulamalar için izleyici parametre olarak kullanılmak-
tadır. Bunların izleyici olarak kullanımları, yerini çok küçük miktarları bile doğru bir şe-
kilde ölçebilen organik boyaların kullanımına bırakmıştır. Ancak toprağın suya oranının
yüksek olduğu yer altı suyu çalışmalarında, bunlar sudan daha yavaş hareket ettikleri için
belli dereceye kadar yapışma eğilimindedirler. Bu durumda klorür veya daha az yaygın
olan bromür gibi halojen izleyicinin kullanımı daha uygun olabilir.

İçme Suyu Arıtımında Kullanılan Süreçler


Yüzey suları için en yaygın arıtım tesisleri, kum yataktan hızlı süzdürme ve kireç soda
yumuşatma tesisleridir. Yüzey suları için bazı durumlarda kum yataktan yavaş süzdürme
tesisleri de kullanılır. Yeraltı suları genellikle yüzey sularından daha iyi niteliktedir ve bu-
nun sonucu olarak en yaygın arıtım tesisleri; gaz sıyırma, klorlama tesisleri ve kireç soda
ya da iyon değişimi şeklindeki yumuşatma tesisleridir.
Yeraltı suları, yüksek kaliteli sular olması nedeniyle yalnızca aşırı doygun miktarlarda
bulunduğunda karbondioksit gibi gazların giderilmesi için “gaz sıyırma” ve dağıtım sis-
temlerinde kalıntı klor sağlayacak “klorlama” işlemini içerir.
Bazı yüzey sularının arıtımında, ızgaradan geçirme, ön çöktürme, havalandırma, so-
ğurma ve ön klorlama gibi “ön arıtım” gerekli olabilir. Bazı yeraltı sularının arıtımında,
havalandırma gibi ön arıtımlar istenebilir. Bazı nehirlerin suyu, arıtımdan önce ön çökelt-
meye gerek duyulabilecek bulanıklık ve koliform sayısına sahip olabilir. Özellikle yeraltı
150 Halk Sağlığı

sularından karbondioksit, hidrojen sülfür gibi istenmeyen gazlar ile demir ve manganın
uzaklaştırılmasında “gaz sıyırma” ve “havalandırma” işlemi uygulanır. Havalandırma ge-
nellikle ardışık basamaklar (kaskat), çok tepsili havalandırıcılar, püskürtme uçları ya da
sıkıştırılmış kabarcıklı hava tankları ile gerçekleştirilir.

Dezenfeksiyon
“Dezenfeksiyon”; patojenik mikroorganizmaların inaktive edilmesi olarak tanımlanır.
“Dezenfektan”; klor dioksit, klor amin ve ozon gibi patojenik mikroorganizmaları öldür-
mek ya da inaktive etmek amacıyla suya ilave edilerek dağıtılan oksidan madde veya suda
bulunan patojenik mikroorganizmaları öldüren fiziksel veya kimyasal proseslerdir. “Su
kaynaklı hastalıklar” su ve atık sularda bulunan patojenik mikroorganizmaların sebep ol-
duğu hastalıklardır. Suda koliform varlığı, suyun patojenik organizmalar tarafından kon-
tamine olduğunu gösteren birincil parametredir. Dezenfeksiyonun ana gayesi, içme suyu
işlemlerinde ve arıtılan suların çıkışında rastlanan, su ile taşınabilen ve hastalık yapan
mikroorganizmaların giderilmesi ve bulaşmasının önlenmesidir. Bu amaçla uygulanan
dezenfeksiyon yöntemleri Şekil 6.2 ’de verilmiştir
Şekil 6.2
Su Arıtımında
Kullanılan
Dezenfeksiyon Klorlama
Yöntemleri

Ultrasound Filtrasyon

Su Arıtımında
Kullanılan
Dezenfeksiyon
Metal Yöntemleri
Ozon
İyonları

Isıl
UV
İşlemler

Sıvı Atıklar
Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer kullanımlar sonucunda kirlenmiş veya özellikleri kısmen
veya tamamen değişmiş sular ile maden ocakları ve cevher hazırlama tesislerinden kaynak-
lanan sular ve yapılaşmış kaplamalı ve kaplamasız şehir bölgelerindeki cadde, otopark ve
benzeri alanlardan, yağışların yüzey veya yüzeyaltı akışa dönüşmesi sonucunda gelen sular
“atık su” olarak tanımlanır. Faaliyet ve üretimleri nedeniyle atık suların oluşumuna yolaçan
konutlar, ticari binalar, endüstri kuruluşları, maden ocakları, cevher yıkama ve zenginleştir-
me tesisleri, kentsel bölgeler, tarımsal alanlar, sanayi bölgeleri, tamirhaneler, atölyeler, hasta-
neler ve benzeri kurum, kuruluş ve işletmeler ve alanlar “atık su kaynakları”dır.
Endüstriyel atık sular kabaca organik ve inorganik atıksular şeklinde sınıflandırılır.
Büyüklüklerine göre başlıca endüstriler;
• Kâğıt hamuru, kâğıt ve karton endüstrisi,
• Mayalı ve damıtılmış alkollü içeceklerin mayalanması, maya üretimi ve antibiyotik
üretim endüstrisi,
6. Ünite - Çevre Sağlığı 151
• Şeker pancarı işleme endüstrisi,
• Mezbaha ve et paketleme endüstrisi,
• Tekstil üretimi ve boyama endüstrisi,
• Konserve ve dondurulmuş gıda endüstrisi,
• Petrol rafineri ve petrokimya endüstrisi,
• Deri endüstrisi,
• Süt işleme ve gıda endüstrisidir.

Atık Su Arıtımında Kullanılan Süreçler


En yaygın evsel atık su arıtım tesisleri; birincil ve ikincil arıtım tesisleri, üçüncül arıtım Biyolojik olarak parçalanabilir
tesisleri ve fiziksel-kimyasal artım tesisleridir. “Birincil arıtım” atık suda bulunan askıdaki organik endüstriyel atık sular
için bile, nitelik değişkenleri ve
katıların önemli bir miktarını uzaklaştırır. Toplanan katılar, çoğu durumda daha uygun akış hızları, bu sınıflandırmadaki
şekilde uzaklaştırılmak üzere işlem görmelidir. “İkincil arıtım” kalan organik askıda ka- çeşitli endüstriler arasında
önemli ölçüde değişir. Bu nedenle
tıların ve organik çözünmüş katıların biyolojik yükseltgenmesinden oluşur. Atık su arıtı- endüstriyel atık suların arıtımında
mında arıtım derecesi, atık suyun özellikleri ve arıtılacak suyun sahip olması gereken de- kullanılan çok çeşitli akım
şemaları olabilir.
şarj standartlarına bağlı olmakla birlikte sıklıkla ızgaralar, kum tutucu, birincil çökeltme,
aktif çamur arıtımı ve klorlamadan oluşan bir aktif çamur tesisi kullanılmaktadır. İkincil
arıtımdan çıkan suyun “üçüncül arıtımı” suyun niteliğinin iyileştirilmesi için daha fazla
arıtım sağlar. Bir üçüncül arıtıma sahip bir tesis, kireçle pıhtılaştırma, yumaklaştırma,
çökeltme, çökeltme, çok ortamlı filtreden süzme, karbonda soğurma ve kırılma noktası
klorlaması birimlerinden oluşur.
Endüstriyel inorganik atıksuları içeren başlıca endüstriler; kadmiyum, çinko, krom,
bakır, nikel ve kalay gibi metal kaplama ve çelik, demir gibi metal endüstrileridir. İnor-
ganik endüstriyel atık suların arıtımı için kullanılan temel işlemler ve süreçler, atık su
özelliklerine bağlıdır. Örneğin; bakır, çinko ve kadmiyum gibi ağır metal iyonları içeren
kaplama endüstrileri atık suları, iyon değişimi ile arıtılabilir.

Atık Su Arıtım Yöntemleri


Atık su arıtımında kullanılan yöntemler fiziksel yöntemler, kimyasal yöntemler, biyolojik
yöntemler ve ileri arıtım yöntemleri olarak özetlenmiştir.

Fiziksel Yöntemler

Izgaralar
Izgaralar; büyük hacimli maddeleri atık sudan ayırarak pompa ve diğer teçhizata zarar
vermelerini önlemek ve diğer arıtma ünitelerine gelecek yükü hafifletmek amacı ile kul-
lanılan arıtım üniteleridir. İnce ve kaba ızgaralar olmak üzere aralık miktarlarına bağlı,
çeşitleri bulunmakta ve manuel veya otomatik temizlemeli olarak dizayn edilmektedir.
Izgaralar, arıtma tesisindeki mekanik ekipmanlar ve pompaların çalışma ömrü için en
önemli kısımlardan biridir.

Kum Tutucular
Kum, çakıl gibi maddeleri atık sudan ayırmak, arıtma tesislerindeki pompa ve benzeri
teçhizatın taşınmasını ve çökeltim havuzlarında meydana gelebilecek tıkanma tehlikesine
engel olabilmek için kullanılan arıtma sistemi birimleridir. Kum ve benzeri madde içer-
meyen endüstriyel atık suların uzaklaştırılmasında bu yapılara gerek duyulmayabilir. Kum
tutucular, belli büyüklükteki katı maddeleri tutmak ve daha ilerideki ünitelerde arıtılması
amaçlanan küçük taneli maddelerin çökmesini engellemek için gerekli yüzey alanına sa-
hip olmalıdır.
152 Halk Sağlığı

Yağ Tutucular
Yağ tutucular, yağlı atık suların alıcı ortama, kanalizasyona veya arıtma tesislerine veril-
meden önce yağın, atık sudan ayrılması amacıyla kullanılır. Çalışma prensibi, yoğunluğu
sudan düşük olan yağın yüzeyde toplanması ve ortamdan uzaklaştırılması esasına daya-
nır. Aynı zamanda atık su içerisindeki katı maddelerin de çöktürülerek atık sudan ayrıl-
ması sağlanır.

Dengeleme Havuzları
Atık suyun debi ve kirlilik yüklerinin dengelenmesi amacı ile kullanılır. Atık sularda bile-
şimin homojenleşmesi, şok yüklemelerde sistemin zarar görmemesi ve atık su debisinin
düzenlenmesi için kullanılan havuzlardır.

Yüzdürme Sistemleri
Atık su içerisindeki, sudan hafif olan sıvı ve katı maddelerin yüzdürülerek, su yüzeyinde
toplanıp sıyrılmasını sağlayan işleme “yüzdürme (flotasyon)” denir. Yüzdürme işlemi, çö-
keltme işleminin tersidir ve sudan daha düşük özgül ağırlığa sahip taneciklerin yükselme-
si esasına dayanır. Yüzdürme sistemleri, atık su içerisinde bulunan yağ, sabun, gres, ahşap
parçaları, solvent vb. gibi yüzen ve sudan hafif maddeleri tutmak için kullanılır.

Çöktürme Tankı ve Havuzları


Sudan daha yoğun olan katı maddelerin yer çekimi etkisiyle çöktürülmesi suretiyle sudan
ayrılmasını sağlayan arıtma sistemidir. Sudan daha fazla yoğunluğa sahip katı maddelerin
durağan koşullarda yer çekimi etkisi ile çöktürülerek uzaklaştırılması amacı ile kullanılır.
Çöktürmede amaç, arıtılmış atık su ve kolayca işlenebilecek kadar yüksek katı madde kon-
santrasyonuna sahip bir arıtma çamuru elde etmektir. Çöktürme havuzları, ön çöktürme
veya biyolojik ve kimyasal arıtım işlemi ardından son çöktürme amacı ile kullanılabilir.

Kimyasal Yöntemler
Kimyasal arıtım sistemleri, suda çözünmüş veya askıda bulunan maddelerin fiziksel du-
rumunu değiştirerek çökelmelerini sağlamak üzere uygulanan arıtma prosesleridir. Kim-
yasal arıtma işleminde, uygun pH değerinde atık suya kimyasal maddeler (koagülant, po-
lielektrolit vb.) ilave edilmesi sonucu, çöktürülmek istenen maddeler çökeltilerek çamur
hâlinde sudan ayrılır. Kimyasal atık su arıtma tesisleri, farklı sektörlerde faaliyet gösteren
tesislerden kaynaklanan endüstriyel nitelikli ve biyolojik olarak parçalanamayan kirlilik
muhteva eden atık suların arıtımı için atık suyun niteliği ve miktarına göre dizayn edilir.

Nötralizasyon
Asidik ve bazik karakterdeki atık suların uygun pH değerinin ayarlanması amacı ile yapı-
lan asit veya baz ilave işlemidir.

Koagülasyon
Koagülant maddelerin uygun pH’ta atık suya ilave edilmesi ile atık suyun bünyesindeki
kolloidal ve askıda katı maddelerle birleşerek flok oluşturmaya hazır hâle gelmesi işlemidir.

Flokülasyon
Flokülasyon (yumaklaştırma), atık suyun uygun hızda karıştırılması sonucunda koagü-
lasyon işlemi ile oluşturulmuş küçük taneciklerin birbiriyle birleşerek kolay çökebilecek
flokların oluşturulması işlemidir.
6. Ünite - Çevre Sağlığı 153

Biyolojik Yöntemler
Biyolojik arıtma; atık sular içinde bulunan organik maddelerin mikroorganizmalar yar-
dımıyla karbondioksit, su ve yeni mikroorganizma hücrelerine ayrıştırılarak giderilme-
sidir. Biyolojik arıtım, ön arıtma metotları ile uzaklaştırılamayan çözünmüş ve kolloidal
organik maddelerin uzaklaştırıldığı ikincil arıtım aşamasıdır. Çözünmüş ve kolloid orga-
nik maddeler basit çökeltme metotları ile arıtılamayacağı için bu maddelerin çökelebilen
katılara dönüştürülmesi gerekmektedir. Söz konusu dönüşüm, bu maddeler ile mikro-
organizmaları bir araya getirmekle gerçekleşir. Mikroorganizmalar, çözünmüş ve kolloid
maddeler üzerinde beslenirken büyürler ve çoğalırlar ve bu yolla da çözünmüş ve kolloid
maddeler, çökelebilen katılar hâline dönüşür.

Aktif Çamur
Aktif çamur sistemi; dengeleme, havalandırma, çöktürme ve dezenfeksiyon ünitelerinden
oluşmaktadır. Aktif çamur tekniğine göre çalışan sistemler, uygulamada en çok kullanılan
sistemlerdir. Aktif çamur kolloidal çözünmüş maddelerin mikroorganizmalar ile çökebilir
biyolojik floklara dönüştürüldüğü prosestir ve bu proseste havalandırma havuzu içinde-
ki mikroorganizmaların askıda tutulması esastır. Biyolojik arıtma ünitesi, havalandırma
sonucu, organik maddelerin askıda büyüyen mikroorganizmalar tarafından parçalanması
prensibiyle çalışır. Askıda büyüyen mikroorganizmalar, suyun içerisinde bulunan organik
maddeleri parçalayarak H2O ve CO2’ye çevirir Mikroorganizmaların organik maddeleri
oksitlemesi sonucu organik maddeler ya okside olur ya da biokütleye dönüşür.

Damlatmalı Filtreler
Damlatmalı filtrelerin temel prensibi; belirli bir tank hacmine doldurulan kırma taş, plas-
tik veya herhangi bir malzemenin üzerinde bakteri tabakası oluşturarak bu malzemenin
üzerinden ön arıtmadan geçirilmiş atık suyu filtre etmek ve bu sayede atık su içindeki
kompleks organik maddelerin bakteriler tarafından parçalanmasını temin etmektir. Tank-
lar dairesel veya dikdörtgen geometrik şekildedir.

Stabilizasyon Havuzları
Stabilizasyon havuz yönteminde atık sular, ön arıtma ünitelerinden geçirildikten sonra
havuzlara alınır. Temel prensip, sisteme dışarıdan enerji vermeden (havalandırma yap-
madan) doğal ortamda arıtımın gerçekleştirilmesidir. Sistemin avantajları, aşırı derecede
basit ve işleminin güvenilebilir olmasıdır. Doğal arıtma neticesinde oluşan çamur miktarı
diğer atık su arıtma yöntemlerine kıyasla çok daha azdır ve oluşan çamur stabil hâlde
olduğu için ayrıca bir çamur arıtım işlemine tabi tutmaya gerek yoktur. Bununla birlikte
doğal arıtma yavaş cereyan ettiğinden, büyük havuz hacimlerine ihtiyaç vardır. İklimin
sıcak olması tercih edilir.
Sürekli işletilmesinde başarısı
tecrübeyle sabit olan, mukayese
İleri Arıtım Yöntemleri edilebilirmetodlar, düzenekler
ve işletme şekilleriyle kontrolları
Biyolojik veya kimyasal arıtımdan sonra su kalitesini artırmak ve diğer yöntemlerle arı- yapılabilen, alıcı ortamlara ve
tımının mümkün olmadığı bazı kirletici maddelerin (azot, fosfor gibi) giderilmesini sağ- atıksu altyapı tesislerine deşarj
kısıtlarını sağlayıcı tedbirleri
lamak için yapılan arıtma işlemleridir. İleri arıtma ile arıtma tesisi çıkış suyu alıcı ortama pratikleştiren ve kullanışlı hâle
verilmeden önce suda bulunan bakteri ve virüslerin uzaklaştırılması sağlanır. getiren, ileri ve ülke şartlarında
uygulanabilir teknolojik metodlar,
düzenekler, işletme biçimleri
Azot Giderme ve arıtmametodları ekonomik
Atık suyun içerdiği amonyum iyonları, azot bakterileri yardımıyla nitrifikasyon kademe- uygulanabilirliği ispatlanmış ileri
arıtma teknolojileri olarak Su
sinde önce nitrite sonra nitrata dönüştürülür. Daha sonra denitrifikasyon kademesinde Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde
anoksik şartlar altında azot gazı hâlinde sudan uzaklaştırılır. tanımlanmaktadır.
154 Halk Sağlığı

Fosfor Giderme
Fosfor bileşiklerini gidermek için kimyasal ve biyolojik metotlar ayrı ayrı veya birlikte
kullanılır. Kimyasal arıtmada, kimyasal maddeler kullanılarak yüksek pH değerinde fos-
for, fosfat tuzları hâlinde çöktürülür. Biyolojik metotlarla fosfor arıtımı, biyolojik arıtma
sırasında fosfatın mikroorganizmalarca alınması ile sağlanır.

Filtrasyon
Filtrasyon, biyolojik ve kimyasal arıtma işlemlerinde yeterince giderilemeyen askıda katı
maddelerin ve kollidlerin tutulması amacıyla uygulanır. Suyun granüler filtre yatağından
geçişi ile maddeler tutulur. Filtre yatağında biriken katı maddelerin giderilmesi amacıyla
geri yıkama işlemi uygulanır. Filtrelerde kum, çakıl, granit vb. dolgu malzemeleri kulla-
nılır. Filtreler, akış doğrultusuna göre aşağı ve yukarı akışlı kullanılan filtre malzemesine
göre aşağı ve yukarı akışlı, kullanılan filtre malzemesine göre tabakalı veya tek tip mal-
zemeden oluşan filtreler, hidrolik şartlara göre serbest yüzeyli ve basınçlı filtreler olarak
sınıflandırılır.

Adsorbsiyon
Suda çözünmüş maddelerin elverişli bir ara yüzeyde toplanması işlemidir. Arıtma tesisi
çıkış suyunda istenen kalitenin sağlanabilmesi için su, bir aktif karbon ortamından geçiri-
lir. Aktif karbon, toz veya granül olarak kullanılır. Granül aktif karbonla iyi bir temas sağ-
lamak için atık su ya sabit yataklı bir kolona yukarıdan aşağıya ya da sabit veya akışkan bir
yatağa aşağıdan yukarıya verilir. Aşağı akışlı kolonlarda biriken maddelerin neden olduğu
yük kaybını önlemek amacıyla geri yıkama işlemi yapılır. Kullanım açısından, adsorblama
kapasitesi tükenen granül aktif karbonun dejenere edilmesi gerekir. Toz hâlindeki aktif
karbon, biyolojik ve kimyasal arıtma çıkışındaki suya ilave edilerek karbonun temas ha-
vuzunda çöktürülmesi şeklinde kullanılır.

İyon Değiştirme
Endüstriyel atık su arıtımında kullanılan atık su bünyesinde istenmeyen anyon ve katyon-
ların, uygun bir anyon ve katyon tipi iyon değiştirici ile kolonda tutulması işlemidir.

Ters Osmoz
Atık suyun yeniden kullanılabilmesini sağlamak amacıyla genellikle endüstriyel atık su
arıtımında kullanılan çözünmüş anorganik ve organik maddelerin sudan uzaklaştırılması
ya da geri kazanılması amacıyla yüksek basınç uygulanan bir sistemdir.

Ultrafiltrasyon
Yarı geçirgen membranların kullanıldığı ters osmoz işlemine benzeyen basınçlı membran
filtrasyon metodudur. Ancak burada daha düşük basınç uygulanır. Bileşiminde makro
molekül ve kolloid özellikte madde bulunan atık sularda kullanılır. Bu yöntemde yağ/su
emülsiyonu içerisinde disperse olan yağ damlacıkları, ince bir membran yardımı ile filtre
edilerek su fazından ayrılır.

Su Kirliliği ile İlgili Mevzuat


31.12.2004 ve 25687 sayılı Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği ülkenin yeraltı ve yerüstü su
kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için
su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde
gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirlemektir. Bu Yönetmelik
su ortamlarının kalite sınıflandırmaları ve kullanım amaçlarını, su kalitesinin korunması-
6. Ünite - Çevre Sağlığı 155
na ilişkin planlama esasları ve yasaklarını, atık suların boşaltım ilkelerini ve boşaltım izni
esaslarını, atık su altyapı tesisleri ile ilgili esasları ve su kirliliğinin önlenmesi amacıyla
yapılacak izleme ve denetleme usul ve esaslarını kapsar.
Bu Yönetmelik; su ortamlarının kalite sınıflandırmaları ve kullanım amaçlarını, su ka-
litesinin korunmasına ilişkin planlama esasları ve yasaklarını, atık suların boşaltım ilke-
lerini ve boşaltım izni esaslarını, atık su altyapı tesisleri ile ilgili esasları ve su kirliliğinin
önlenmesi amacıyla yapılacak izleme ve denetleme usul ve esaslarını kapsar.
İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik 17.02.2015 tarihinde ve 25730 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanarak yürülüğe girmiştir. Bu Yönetmeliğin amacı; insani tüketim
amaçlı suların teknik ve hijyenik şartlara uygunluğu ile suların kalite standartlarının sağ-
lanması, kaynak suları ve içme sularının istihsali, ambalajlanması, etiketlenmesi, satışı,
denetlenmesi ile ilgili usul ve esasları düzenlemektir. Bu yönetmelik; kaynak suları, içme
suları ve içme-kullanma suları ile ilgili hükümleri kapsar. Ancak doğal mineralli sular,
kaplıca ve içmece suları ile tıbbi amaçlı suları kapsamaz.
Su ve çevresinde tehlikeli maddelerden kaynaklanan kirliliğin tespiti, önlenmesi ve
var olan kirliliğin kademeli olarak azaltılması amacıyla 26.11.2005 tarihinde 26005 sayı-
lı Resmî Gazete’de Tehlikeli Maddelerin Su ve Çevresinde Neden olduğu Kirliliğin Kontro-
lü Yönetmeliği yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik; yüzeysel sularda, Haliç
sularında, bölgesel sularda kirliliğe neden olan tehlikeli maddelerin belirlenmesi, kirlilik
azaltma programlarının oluşturulması, kirliliğin önlenmesi ve izlenmesi, suya deşarj edi-
len tehlikeli maddelerin envanterinin yapılması, deşarj standartları ve kalite kriterlerinin
belirlenmesi ile ilgili teknik ve idari esasları kapsamaktadır.
Kentsel atık suların toplanması, arıtılması ve deşarjı ile belirli endüstriyel sektörler-
den kaynaklanan atık su deşarjının olumsuz etkilerine karşı çevreyi korumak amacıy-
la 08.01.2006 tarihinde 26047 sayılı Resmî Gazete’de Kentsel Atık Su Arıtımı Yönetmeliği
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik, kanalizasyon sistemlerine boşaltılan
kentsel ve belirli endüstriyel atık suların toplanması, arıtılması ve deşarjı, atıksu deşarjının
izlenmesi, raporlanması ve denetlenmesi ile ilgili teknik ve idari esasları kapsamaktadır.

HAVA KİRLİLİĞİ
İnsan yaşamının temel unsurlarından biri olan havanın kalitesinin çeşitli insan faali-
yetleri sonucunda bozulması halk sağlığını tehdit eden en önemli sorunlardandır. Hava
kirliliği, atmosferde toz, gaz, duman, koku, su buharı şeklinde bulunabilecek olan kir-
leticilerin insan ve diğer canlılar ile eşyaya zarar verici miktarlarda yükselmesi olarak
tanımlanmaktadır.

Hava Kirliliğinin Sebep Olduğu Sağlık Sorunları


Havanın taşıdığı partiküller, ozon, karbon monoksit, kükürt dioksit, doymamış hidrokar- Atmosfer: Yer yüzeyini saran
ve kalınlığı 120 km’ye ulaşan
bonlar, aldehitler ve kanserojen kirleticiler insan solunum yollarını etkileyerek normal %78’i azot, %21’i oksijen ve %
mekanizmasını bozar; bronşlarda iltihaplara ve daralmalara sebep olur; bu değişmeler 1’i diğer gazlardan oluşan gaz
sonucunda kronik bronşit ve anfizem gibi rahatsızlıklar meydana gelir. Ayrıca kirli hava, karışımıdır. Atmosfer; troposfer,
stratosfer, mezosfer ve iyonosfer
nefes darlığına yol açar. Araştırmalar, akciğer kanserinin meydana gelmesinde ve artma- tabakalarından oluşmaktadır.
sında hava kirliliğin önemli bir rolü olabileceğini göstermektedir. Troposfer tabakası, canlı
faaliyetlerinin olduğu tabakadır
ve hava kirlenmesi denilince akla
Hava Kirliliğinin Nedenleri gelen troposfer tabakasındaki
kirlenmedir.
Hava kirliliği genel olarak evsel ısınma ve taşıtlar, endüstrileşme, plansız şehirleşme en-
düstrilerin yer seçiminde yapılan hatalar ve endüstri emisyonlarının kontrolsüz şekilde
atmosfere salınmasından kaynaklanmaktadır.
156 Halk Sağlığı

Doğal olaylar ve insan faaliyetleri sonucunda atmosfere karışan yabancı maddelerin


derişiminin canlı veya cansız eşya üzerinde, negatif yönde ölçülebilir düzeyde bir değişik-
lik meydana getirecek seviyeye ulaşması “hava kirliliği” olarak tanımlanır. Hava kirliliği-
nin kaynakları birincil ve ikincil kirleticiler olarak ikiye ayrılmaktadır. Kirleticinin canlı
veya cansız eşya üzerinde direkt etki etmesi olayına “birincil kirlenme”, kirleticinin değil
de çeşitli reaksiyonlar sonucu meydana gelen ürünlerin canlılar ve cansız eşya üzerinde
etki meydana getirmesi “ikincil kirlenme”dir.

Atmosferde bulunan bir kirleticinin meydana getirdiği birincil ve ikincil kirlenmelere örnek
3 vererek açıklayınız.

Hava Kirleticileri ve Etkileri


Hava kalitesi: İnsan ve çevresi Hava kirlenmesinin kaynakları; enerji üretimi, ısınma, doğal afetler, ulaşım, atıkların ber-
üzerine etki eden, hava kirliliğinin
göstergesi olan, çevre havasında, tarafı ve endüstriyel faaliyetler olarak sıralanabilir. Atmosfere verilen başlıca kirleticiler;
mevcut hava kirleticilerin artan partiküller, karbon monoksit, azot oksitler, kükürt oksitler, hidrokarbonlar ve diğer kir-
miktarıyla azalan kalitesini ifade
etmektedir. leticilerdir.

Partiküller
Su damlaları dışında atmosferde bulunan çok küçük sıvı damlaları ve katı parçacıklara
“partikül” denir. Partiküller, kaynağına ve tane boyutuna göre sınıflandırılırlar. Bunlar:
• İnce tozlar (dust),
• Kimyasal dumanlar (füme),
• Kimyasal buharlar (mist),
• Yanma dumanları,
• Sprey ve
• Canlı partiküllerdir.
Kömür, kil ve çimento gibi maddelerin elde edilmesi ve taşınması sırasında havaya
karışan yaklaşık 100 mikron çapındaki katı tanecikler “ince tozlar (dust)” olarak tanımla-
nır. Buhar süblimasyonu, damıtma ve ya kimyasal metotlardan biri ile yoğunlaştırılması
neticesinde meydana gelen 0,03-0,3 mikrometre boyutundaki cıva ve kurşun oksitler gibi
metal oksitler “kimyasal duman (fume)” olarak adlandırılır. Herhangi bir buharın kim-
yasal olarak yoğunlaşması sonucu oluşan sıvı damlalara “kimyasal buhar (mist)” denir.
Karbonlu maddelerin yanması sırasında, yanmanın tam gerçekleşmemesi sonucu oluşan
hidrokarbonlar, organik asitler, kükürt oksitler ve azot oksitler gibi 0,05- 1 mikrometre ça-
pındaki katı parçacıklar; “yanma dumanı” olarak adlandırılır. Pestisit ve herbisitler gibi bir
sıvı maddenin, atomlarına ayrılması sonucu meydana gelen sıvı tanecikler “sprey” olarak
tanımlanır. Bakteriler, mantarlar, mayalar gibi mikroorganizmalar da “canlı partiküller”
olarak adlandırılan hava kirleticileridir.
Partiküller, doğal ya da yapay kaynaklı olabilirler. Tane boyutuna göre partiküller;
PM10 ve PM2,5 olarak sınıflandırılır. Tane boyutu 2,5-10 mikrometre arasında olan parti-
küller; PM10 olarak sınıflandırılırken tane boyutu 2,5 mikrometreden küçük partiküller;
PM2,5 olarak tanımlanır.
Partiküller, görüş mesafesini kısıtlarlar, insan ve bitki sağlığına etki ederler. Kendileri
zaralı olmasa da zararlı veya toksik etki gösteren maddeleri biriktirirler, radyoaktif özellik
taşıyabilirler. Çelik ve metalik malzemelerde paslanmalara sebep olurlar. Doğrudan güneş
ışınlarını 1/3 oranında azaltırlar. Çocuklarda solunum yolları rahatsızlıklarının başlama-
sına neden olurlar. Kronik bronşit hastalarda, krizlerin yoğunlaşması ve ölüm olaylarının
artışına ve hastalanmalara sebep olurlar.
6. Ünite - Çevre Sağlığı 157

Karbon Monoksit
Renksiz, kokusuz ve havanın ortalama mol ağırlığına eşit mol ağırlığına sahip bir gaz olan
karbon monoksit hem meydana geldiği noktada iyi dağılmayan hem de varlığı kolay fark
edilmeyen bir gazdır. Doğal kaynaklardan atmosfere karışan karbon monoksit, insan kay-
naklı karbon monoksitten çok daha fazladır. İnsan kaynaklı karbon monoksit; ulaşım,
ısınma, temizlik, endüstri, atıkların yakılması, orman yangınları, yapı angınları ve ziraat
atıklarının yakılmasından kaynaklanır.
İnsan sağlığı açısından karbon monoksit, oksijene oranla daha aktif olduğu için he-
moglobine bağlanarak, dokulara oksijen gitmesini engelleyerek gaz zehirlenmelerine yol
açar. Ayrıca kalp ve akciğer fonksiyonlarında değişme ve şuur kaybına neden olur.

Azot Oksitler
Azot oksitler NO ve NO2 gazlarıdır. Azot oksit renksiz ancak toksik, NO2 ise renksiz ve
oldukça pis kokulu toksik bir gazdır. Azot monoksit gazı oksijen ile yükseltgenerek NO2
gazına dönüşür. Canlılar için oldukça toksik olan azot dioksit gazının atmosferden uzak-
laşması ancak nitrik asite dönüşme ve yağışla yeryüzüne inmesiyle olur.
Azot oksitler zehirli gazlardır ve çok yüksek derişimlerde azot dioksit akciğerde ka-
namalara sebep olur. Solunum yollarını tahriş eder ve mukozada yanmalara sebep olur.

Kükürt Oksitler
Hava kirlenmesine neden olan kükürt bileşiklerinin en önemlisi kükürt dioksittir. Atmos-
ferdeki kükürt dioksitin büyük kısmı SO3 e yükseltgenir ve suda çözünerek sülfürik asite
dönüşür.
Havadaki kükürt dioksit yanmayan renksiz bir madde olup 0,3-1 ppm derişimde ağız-
da karakteristik bir tat bırakır. 3 ppm’in üstündeki derişimlerde, boğucu etki yapmaktadır.
En çok bitkide ve cansız malzemede ederler. Boyaların ömrünü azaltır, metal yüzeyle-
rin korozyon ile aşınmasına neden olur ve tahrip ederler. Solunum yolları rahatsızlıkları
oluşturarak özellikle SO2; akciğer yetmezliği ve solunum sisteminden rahatsız olanlar için
öldürücü etkiye sahiptir. Yarattıkları en ciddi etki; asit yağmurlarının oluşmasına neden
olmasıdır.

Hidrokarbonlar
Hidrokarbonlar ve halokarbonlar, atmosferi kirleten maddelerdir. Hidrokarbonlar foto-
kimyasal reaksiyonlar sonucunda meydana getirdikleri ürünler (smog), oldukça zararlı
hava kirleticileridir. Atmosferde bulunan hidrokarbonlar büyük çoğunlukla doğal kay-
naklardan meydana gelir. Bu kaynaklar; biyolojik bozun aşırasında meydana gelen re-
aksiyonlar, jeotermal reaksiyonlar, kömür yatakları ve doğalgaz yataklarıdır. Atmosferde
bulunan en basit ve en yüksek derişimdeki hidrokarbon, metandır.
Hidrokarbonların bitkiler üzerinde herhangi bir toksik etkisi bulunmamaktadır. An-
cak fotokimyasal reaksiyonlar sonucu atmosferde bulunan azot dioksit, azot monoksite
dönüşerek atmosferdeki azot monoksit derişimini arttırır.

Asit Yağmurları
Atmosferdeki pH, karbondioksitin meydana getirdiği karbonik asitten dolayı 5,6-7 ara-
sındadır. Bu durum, asit yağmurları sırasında 5-6 aralığına düşmektedir. Asit yağmurları-
na, azot oksitler ve kükürt oksitler neden olmaktadır. Bu gazlar, atmosferde bulunan su ile
reaksiyona girerek sülfürik asid ile nitrik asidi oluşturur ve yağmur olarak yeryüzüne iner.
Asit yağmurları, yüzey sularında pH’ın düşmesine neden olurlar. Ayrıca sucul ekosistem-
de yaşayan canlıların türlerinin ve sayısının azalmasına neden olurlar. Toprak ve bitkiler
158 Halk Sağlığı

üzerinde toksik ve tahrip edici etki gösterirler. Asit yağmurlarının oluşumunu azalmak
için sanayi kuruluşları desülfürizasyon üniteleri kurarak atmosfere kükürt oksitlerin salı-
nımı azalmaktadır. Yakıtlardaki kükürt oranının azaltılması ve taşıtların egzozlarına filtre
takılması gibi çalışmalar yapılmaktadır.

İnversiyon
Güneş ışınları uzaydan gelerek atmosferin dıştan içe yoğunlaşan tabakalarından geçerken
yansıtılır, soğurulur ve geçirilir. Bu olaylar sonucunda yer kürenin ısınması gerçekleşir
ve sıcaklık, yer kabuğuna en yakın kısımlarda en fazla iken yerden uzaklaştıkça azalır.
Bu sıcaklık değişimleri sayesinde düşey hava hareketleri oluşarak ısınan hava yükselir ve
onun yerini soğuk hava alır. Bu durumun tersine yerden yükseldikçe sıcaklığın artması
olayına “inversiyon” denir. Bu ters sıcaklık profilinin gözüktüğü tabaka da “inversiyon
tabakası” olarak adlandırılır. Atmosferde bulunan kirleticilerin dağılması yatay hava hare-
ketleri sayesinde gerçekleşir. Özellikle etrafı yüksek dağlar ile çevrili şehir merkezlerinde
inversiyon tabakasının meydana gelmesi durumunda, kirleticilerin dağılımı engellenerek
kirleticilerin şehir merkezlerinde birikmesi söz konusu olmaktadır.

Hava Kirlenmesi Kontrolü


Hava kirliliğini kontrol çalışmaları, insan faaliyetleri sırasında meydana gelen hava kir-
leticilerinin kontrolünü içermektedir. Hava kirlenmesi kontrolü çalışmaları; kaynakların
düzeltilmesi, toplama, soğutma, arıtma ve dağılma aşamalarını içermektedir.
İlk aşama, kirlenmeye sebep olan faaliyetlerden oluşan kirleticilerin en aza indirilmesi
ve bu amaçla kaynakların düzeltilmesi işlemidir. Proses girişinde kirleticinin azaltılması,
prosesin kirletici oluşumunu en az olacak şekilde işletilmesi ve prosesin kirletici üretme-
yen bir süreç ile değiştirilmesi, gerçekleştirilen kaynak düzeltme çalışmalarıdır.
Hava kirliliği kontrolünde ikinci aşama, kirleticilerin toplanmasıdır. Toplama ile da-
ğınık kaynaklardan verilen kirleticilerin tek bir noktadan arıtma ve benzeri işlemlerden
geçirilerek atmosfere verilmesi ile hem arıtım maliyeti azalmakta hem de kirleticinin
uzaklaştırılması kolaylaşmaktadır.
Genellikle hava kirleticileri, yüksek sıcaklıklardaki yanma faaliyetlerinden kaynaklan-
maktadır. Bu nedenle kirletici gazları da yüksek sıcaklıklara sahiptir. Kirletici miktarları-
nın tespiti ve kullanılan cihazların zarar görmemesi için bu gazların soğuk hava ile temas
ettirilerek soğutulması gerekmektedir.
Arıtma aşamasında, kirleticilerin atmosfere verilmeden önce en uygun arıtım yön-
temiyle arıtılması ve hava kirliliği kontrol yönetmeliğinde belirtilen sınır değerlere in-
dirilmesi gerçekleştirilir. Arıtma yöntemi, faaliyet sonucunda oluşan kirletici miktarı ve
özelliklerine bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Partikül kirleticilerin arıtımında kul-
lanılan yöntemler; çökeltim odaları, siklonlar, ıslak toz tutucular, torba filtreler ve elekt-
rostatik toz tutuculardır. Bunun dışında gaz hâlindeki kirleticiler, adsorpsiyon, sıvı içeri-
sinde çözme ve diğer katalitik yakma gibi yöntemler kullanılmaktadır.
Kirleticinin atmosfere verilmesi sırasında dağılma aşamasında kirleticiler seyrelerek
canlılardan uzaklaşır. Böylece canlı üzerindeki etkisi azaltılmış olur. Kirleticilerin dağıl-
ması için uygun baca yüksekliğinin belirlenmesi; kirletici gazın çıkış hızı, ortamdaki rüz-
garın hızı ve havanın kararlılık durumu gibi parametrelere bağlı olarak yapılır.

Hava Kirliliğiyle İlgili Mevzuat


Hava kirliliğinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini önlemek veya azalt-
mak için hava kalitesi hedeflerini tanımlamak ve oluşturmak,  tanımlanmış metotları ve
kriterleri esas alarak hava kalitesini değerlendirmek, hava kalitesinin iyi olduğu yerlerde
6. Ünite - Çevre Sağlığı 159
mevcut durumu korumak ve diğer durumlarda iyileştirmek, hava kalitesi ile ilgili yeterli
bilgi toplamak ve uyarı eşikleri aracılığı ile halkın bilgilendirilmesini sağlamak amacıyla
06.06.2008 tarih ve 26898 sayılı Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği yü-
rürlüğe konmuştur.
Sanayi ve enerji üretim tesislerinin faaliyeti sonucu atmosfere yayılan is, duman, toz,
gaz, buhar ve aerosol hâlindeki emisyonları kontrol altına almak; insanı ve çevresini hava
alıcı ortamındaki kirlenmelerden doğacak tehlikelerden korumaya; hava kirlenmeleri se-
bebiyle çevrede ortaya çıkan umuma ve komşuluk münasebetlerine önemli zararlar veren
olumsuz etkileri gidermeye ve bu etkilerin ortaya çıkmasını engellemeye ilişkin usul ve
esasları 03.07.2009 tarih ve 27277 sayılı Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yö-
netmeliği uyarınca yapılmaktadır. Bu Yönetmelikte, yakıt ve benzerlerinin yakılmasıyla
sentez, ayrışma, buharlaşma ve benzeri işlemlerle; maddelerin yığılması, ayrılması, taşın-
ması ve diğer mekanik işlemler sonucu bir tesisten atmosfere yayılan hava kirleticileri
“emisyon” olarak tanımlanmaktadır.
Konut, toplu konut, kooperatif, site, okul, üniversite, hastane, resmi daireler, iş yerleri,
sosyal dinlenme tesisleri, sanayide ve benzeri yerlerde ısınma amaçlı kullanılan yakma
tesislerinden kaynaklanan is, duman, toz, gaz, buhar ve aerosol hâlinde dış havaya atılan
kirleticilerin hava kalitesi üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve denetlemek amacıyla
13.01.2005 tarih ve 25699 sayılı Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yö-
netmeliği yürürlüğe konmuştur. Bu Yönetmeliğe göre yapılan emisyon tanımı ise yakma
tesisinden dış havaya atılan atık gaz içindeki kg/saat ve ya m3/saat birimi ile ifade edilen
kirleticinin debisini ifade etmektedir.

TOPRAK KİRLİLİĞİ
Çevre sağlığını etkileyen çevre sorunlarının büyük bölümü doğal dengenin insan kaynaklı
etmenlerle bozularak, doğanın bileşenin tahrip edilmesinden kaynaklanır. Doğanın temel
unsurlarından olan toprağın, başta yanlış tarımsal uygulamalar olmak üzere çeşitli sebep-
lerle tahrip edilmesi sonucu ortaya çıkan çevre sorunlarının halk sağlığı üzerinde yarattığı
etkiler önemlidir.

Toprak Kirliliğinin Çevre Sağlığına Etkileri


Endüstriyel faaliyetler, gübreleme, taşlılık ve kayalılık, yaşlık ve çoraklık ve erozyon gibi
etmenler toprak kirliliğine sebep olarak çevre sağlığını etkilemektedir.
Endüstriyel faaliyetlerin sebep olduğu su ve hava kirliliğinin dolaylı olarak tarım arazi-
lerinde meydana getirdiği kirlenme ve bozulmaların, toprakların fizikokimyasal ve biyolo-
jik niteliklerini etkilemesi sonucu; tarım topraklarında verim düşüklükleri veya bazı toksik
maddelerin tarım ürünlerinde birikmesi ile elde edilen gıda ürünlerinde kirlenme ve insan
sağlığı üzerindeki etkileri halk sağlığı açısından oldukça önemlidir. Sıvı atıkların arıtılma-
dan alıcı ortam olarak nehir ve göl sularına verilmesi ve endüstriyel sıvı atıklarla kirlenmiş
suların tarımsal sulamada kullanılması sonucunda kirleticiler, toprakta birikerek toprağın
iyon dengesini bozmaktadır. Hava kirleticilerinden azot oksitler ve kükürt oksitlerin sebep
olduğu asit yağmurları gerek orman alanlarında gerekse tarım arazilerinde toprak kalite-
sinin bozulmasına ve üretilen ürünlerde kalite ve verim düşüklüğüne sebep olmaktadır.
Toprağın verimini arttırmak için yapılan gübreleme; toprağı tanımadan ve analiz edil-
meden gübreleme ve gereğinden fazla gübre kullanılarak yapılan bilinçsiz gübreleme fa-
aliyetleri sonucunda büyük sorunlara sebep olmaktadır. Bilinçsiz gübreleme; topraktaki
besin maddesi dengesinin bozulmasına neden olarak ürün veriminde düşüşe neden ol-
maktadır. Yüksek düzeyde azotlu ve fosforlu gübre kullanımı topraktan yıkanma sonucu
yüzey suları ve yer altı sularına karışmaktadır.
160 Halk Sağlığı

“Taşlılık ve kayalılık” topraktaki yerli kayalardır ve toprak kitlesinden sayılmazlar. Tarım-


sal faaliyetlerde kullanılan makinalara zarar verdiğinden maddi kayıplara neden olmaktadır.
“Çoraklık” ise toprağın verimini düşüren ve bitkilerin gelişmesini engelleyen bir sorundur.
Erozyon; toprak kayıplarında artma, toprağın üretkenlik potansiyelinde azalma, top-
rağın besin maddesi kaybı, üretilen ürünlerde kalite düşmesi, toprağın su tutma kapasite-
sindeki azalmalar, verimli toprakların sedimentler ile örtülmesi, toprak yapısının bozul-
ması, akıntı yataklarında ve rezervuarlarda kapasite ve depo hacminde azalma, baraj ve
sulama sistemlerinde yıpranma ve zararlara neden olmaktadır.
Toprak kirliliğine sebep olan bir diğer tarımsal ilaç ise pestisitlerdir. Toprağın pestisitler
ile kirlenmesi ve kullanılan pestisitin ortam koşullarında zamanla birikerek zararlı dozlara
ulaşması çeşitli yollarla diğer çevre bileşenlerine ve gıdalara geçmesiyle sonuçlanmaktadır.

Toprak kirliliği kaynaklı gıda güvenliğinde yaşanan sorunlar nelerdir?


4
Toprak Kirliliğine Neden Olan Etmenler
Toprak, temas hâlinde olduğu çevre bileşenlerinden olan su ve hava ortamlarındaki kir-
letici maddeler için nihai depolama yeridir. Toprak kirlenmesine neden olan bileşenler;
yer altı deponi sahalarından sızmalar, pestisit uygulamaları, kirlenmiş suların toprak ta-
bakalarına sızması, petrol ve yakıt dökülmeleri, atık depolama tanklarından gerçekleşen
sızmalar ve endüstriyel atıkların doğrudan toprağa atılmasıdır. Toprak kirlenmesinde
petrol kaynaklı hidrokarbonlar, solventler, pestisitler ve kurşun gibi ağır metallerle kar-
şılaşılmaktadır.

Toprak Kirliliğinin Kontrolü


Toprak kirliliğinin önlenmesinde uygulanan yöntemler; katı atıkların uygun alanlarda
ilgili yönetmelik uyarınca belirtilen esaslara göre bertaraf edilmesi, evsel ve endüstriyel
atık suların en uygun arıtım yöntemiyle arıtılarak alıcı ortama verilmesi ve sonrasında
sulama suyu olarak kullanılması, gübre ve tarım ilaçlarının bilinçli kullanımı ve toplumsal
bilincin arttırılmasıdır.
Toprak kirliliğinin arıtımında özellikle metal kirleticileri için çökelme prosesi, organik
maddeler için biyolojik ayrışma prosesi, iyonik karakterli maddeler için adsorpsiyon pro-
sesi kirleticilerin giderilmesinde veya miktarının azaltılmasında kullanılan yöntemlerdir.
Kirlenmiş toprakların temizlenmesi, insan ve çevre sağlığına yönelik zararların önlenme-
sini sağlamak amacıyla kirlenmiş toprak sahalarındaki kirleticilerin giderilmesidir.

Toprak Kirlilliği ile İlgili Mevzuat


Alıcı ortam olarak toprağın kirlenmesinin önlenmesi, kirlenmenin mevcut olduğu veya
olması muhtemel sahaları ve sektörleri tespit etmek, kirlenmiş toprakların ve sahaların
temizlenmesi ve izlenmesi esaslarını sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şe-
kilde belirlemesi amacıyla 08.06.2010 tarih ve 27605 sayılı Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve
Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik yürürlüğe konmuştur. Bu Yönet-
melik; toprak kirliliğinin önlenmesi, kirlenmenin mevcut olduğu veya olması muhtemel
sahaların ve sektörlerin tespiti, kayıt altına alınması, kirlenmiş toprakların ve sahaların
temizlenmesi ve izlenmesine ilişkin teknik ve idari usul ve esasları kapsamaktadır.
Arıtma çamurlarının toprakta kullanımında gerekli tedbirlerin alınması esaslarını
sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde belirlemek amacıyla 03.08.2010
tarihinde 27661 sayılı Resmî Gazete’de Evsel ve Kentsel Arıtma Çamurlarının Toprakta
Kullanılmasına Dair Yönetmelik yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik; evsel
ve kentsel atık suların arıtılması sonucu ortaya çıkan arıtma çamurlarının toprağa, bitkiye,
hayvana ve insana zarar vermeyecek şekilde toprakta kontrollü kullanımına ilişkin teknik
ve idari esasları kapsamaktadır.
6. Ünite - Çevre Sağlığı 161

KATI ATIKLAR
Artan nüfus, yaşam standartlarının yükselmesi, teknolojik gelişmeler, sanayileşme ve
kentleşmenin sonucunda ambalajlanmış gıda maddelerine duyulan ihtiyaç artmaktadır.
Bu ihtiyaçlarla doğru orantılı olarak çevresel sorunlarda da hızla artış görülmektedir. Katı
atıklar; çevre, çevre sorunları ve yaşanabilirlik kavramlarının ilişkilendirilmesine uygun
anlayışla yerel, ulusal ve uluslararası gündemlere konu olmaktadır.
Katı atıkların gelişigüzel açık arazide yığılmış olması çevreye biyolojik, kimyasal ve
fiziksel nitelikte olumsuz etkileri olmaktadır. Katı atıkların depolanırken belirli bir düzen
içerisinde toplanması ve buna göre depolanması ya da bertaraf edilmesi gerekmektedir.
Katı atıkların düzenli depolanıp işlenmesi insan ve çevre sağlığının korunmasının yanı
sıra ekonomik kalkınmaya da olumlu katkılar sağlar. Katı atık; akıcı olabilecek kadar sıvı
içermeyen, insan ve çevre sağlığına zarar vermeyecek şekilde bertaraf edilmesi gereken ve
işe yaramayan maddelere denir.

Katı Atıklar ve Sınıflandırması


Katı atıklar ev, okul, hastane, endüstri, bahçe ve daha birçok yerde oluşabilir. Katı atık-
lar oluştukları yerlere göre adlandırılır. Oluştukları yerlere göre atık çeşitleri: Evsel katı
atıklar: Günlük faaliyet sonucunda ev ortamında üretilebilecek tehlikeli ve zararlı özellik
taşımayan her türlü atık, evsel katı atıklardır. Yiyecek atıkları, ev eşyası atıkları, ambalaj
malzemeleri (cam şişeler, kâğıt, karton, teneke kutular), yakacak atıkları (kül) bunlardan
bazılarıdır.
Tehlikeli atıklar: Teknolojik gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan, çevre ve insan sağ-
lığını tehdit eden endüstriyel nitelikli atıklardır. Endüstriyel atıkların tehlikeli ve zararlı
özellik taşıyanları “tehlikeli atık” olarak adlandırılır. Rafineriler, enerji santralleri, yiyecek
endüstrisi, oyuncak endüstrisi, ilaç fabrikaları bunlardan bazılarıdır.
Tıbbi atıklar: Hastane ve benzeri sağlık kuruluşlarından kaynaklanan ve pek çok has-
talığa sebep olabilen atıklardır. Bunlar özelliklerine göre üç gruba ayrılır: Pataoljik atıklar,
kesiciler ve ecza atıkları. Patolojik atıklar; doku, organ, vücut parçaları, kan ve vücut sıvı-
larından oluşan atıklardır. Kesiciler; iğne uçları, enjektörler, bisturiler, jiletler, kırık cam-
lar vb. atıklardır. Ecza atıkları; kullanma tarihleri geçmiş veya kullanılmayan ilaç, aşı ve
serumlardır.
Piller: İçerdikleri ağır metallerden dolayı toprak ve su kirliliğine neden olan atıklardır.
Arıtma çamurları: Evsel ve endüstriyel arıtma tesislerinden çıkan atıklardır.
Atık yağlar: Ev, iş yeri ve sanayi kuruluşlarında kullanıldıktan sonra uzaklaştırılmak
istenen yağlardır.
Hafriyat toprağı: İnşaat ve yıkıntı atıkları, inşaat öncesinde arazinin hazırlanması aşa-
masında yapılan kazı ve benzeri faaliyetler sonucunda oluşan toprak ile konut, bina, köp-
rü, yol vb. yapıların inşası veya tamiratı, tadilatı, yenilenmesi, yıkımı ya da doğal bir afet
sonucunda ortaya çıkan atıklardır.

Katı Atıkların Çevre Sağlığına Etkileri


Dünyadaki doğal kaynaklar, nüfus artışı ve özellikle tüketimdeki kontrolsüzlük nedeniyle
hızlı bir şekilde azalmaktadır. Mevcut atıklar içerisinde katı atıklar, bertaraf edilmemesi
hâlinde insanların doğrudan karşılaştıkları bir kirlilik türü olması nedeniyle önem ta-
şımaktadır. Altı milyarı aşan nüfusuna bağlı olarak dünyada her gün binlerce ton atık
oluşmakta ve bu atıkların büyük bir kısmını da katı atıklar teşkil etmektedir. Her gün
oluşan bu katı atıkların düzenli bir şekilde bertaraf edilmesi ve çevresel etkilerinin azal-
tılması halk sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Katı atıkların çevreye zararları
genel olarak;
162 Halk Sağlığı

• Sızıntı sularının yüzey sularına geçmesi,


• Depo gazlarının atmosfere geçmesi,
• Depo gazlarının yandan yer altına geçmesi,
• Tozun rüzgârla atmosfere karışması,
• Zararlı maddelerin bitki ve gıda maddelerine geçmesi,
• Doğrudan (direkt) temasta bulunulması,
• Epidemik (bulaşıcı) hastalıkların yayılması,
• Hoş olmayan kokuların yayılması,
• Sinek, fare vb. haşerenin çoğalması şeklinde özetlenebilir.

Katı Atıkların Toplanması ve Taşınması


Katı atıkların toplum ve çevre sağlığına zarar vermeyecek şekilde toplanması, taşınması ve
bertarafı halk sağlığı açısından önemlidir. Kullanılan katı atık toplama yöntemleri, işletim
biçimine, kullanılan araç özelliklerine ve katı atık tipine bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
En yaygın kullanılan sistemler; hareketli konteyner sistemi ve sabit konteyner sistemidir.
Katı atıkların toplanması; alma, taşıma, bertaraf yerinde boşaltma ve dönme aşamala-
rından oluşur. Tüm bu aşamalarda harcanan süre ve maliyet, katı atıkların giderim mali-
yetinin büyük bir kısmını oluşturmaktadır.

Katı Atıkların Bertarafı


Katı atıkların bertaraf edilmesinde kullanılan yaygın yöntemler, kompostlaştırma, düzenli
depolama, yakma ve pirolizdir.

Kompostlaştırma
Organik atıkların biyokimyasal olarak ayrıştırılması ve toprak iyileştirici olarak kullanı-
labilecek hâle dönüştürülmesi işlemidir. Kompostlaştırma işlemi, nemli tutulan ve hava-
landırılan karışık organik atıklarda doğal olarak bulunan ve çoğalan mikroorganizmalar
tarafından gerçekleştirilir. Kompostun başlıca yararı, tarımsal toprağa katkı sağlayan bir
malzeme üretilmesidir. İyi bir kompost hijyenik olmalı, rahatsız edici koku, yabani ot to-
humu içermemelidir.

Düzenli Depolama
Diğer katı atık yöntemlerinin aksine nihai bir uzaklaştırma yöntemidir. Düzenli depo-
lama, atıkların titizlikle seçilmesi ve hazırlanmış alana özel araçlarla sistematik olarak
yayılıp, sıkıştırıldıktan sonra üzerinin günlük örtü ile örtülmesi ve doldurma işlemi son-
rasında alanın yeşillendirilerek sportif ve rekreasyon amaçlı kullanılmasıdır. Uygun arazi
bulunması, diğer yöntemlere göre nispeten ön yatırım maliyetinin az olması nedeniyle
ekonomik bir katı atık uzaklaştırma yöntemi olarak nitelendirilir. Ancak sıvı ve gaz sızın-
tıları kontrol edilmediği ve plansız ve uygun olmayan yığma işlemi sebebiyle sorunlarla
karşılaşılabilir.

Yakma
Yanabilir katı atıkların yüksek sıcaklıkta yakılarak inert atıklar hâline getirilmesi yönte-
midir. Düzenli depolama için uygun arazinin bulunmadığı yüksek nüfus yoğunluğuna ve
katı atık üretimi sahip yerleşimler için sıklıkla uygulanan bir katı atık uzaklaştırma yönte-
midir. Atık hacmi yakma sonucunda önemli miktarda azaltılır, yüksek ısı sayesinde atıklar
dezenfekte edilmiş olur ve elde edilen ısı elektrik enerjisinde kullanılabilir. Kurulum ve
işletme maliyetinin yüksek oluşu ve baca gazlarının arıtımını gerektirmesi sahip olduğu
dezavantajlardandır.
6. Ünite - Çevre Sağlığı 163

Piroliz
Katı atıkların dış etkenlerden bağımsız olarak kendi kendine termik olarak ayrışmasını
kapsamaktadır. Katı atıklar piroliz sonucunda, yanabilir organik gazlar, sıvılar ve yüksek
küllü kömüre dönüşür. Piroliz; hava kirlenmesini önlemesi, faydalı nihai ürünlerin elde
edilmesi, katı atık hacmini azaltarak deponi sahalarının ömrünü uzatması sebebiyle tercih
edilen güncel bir katı atık uzaklaştırma yöntemidir.

Katı Atıklar ve İlgili Mevzuat


Hafriyat toprağı ile inşaat ve yıkıntı atıklarının çevreye zarar vermeyecek şekilde öncelikle Hafriyat toprağı ve inşaat/
yıkıntı atığı üretenler, ürettikleri
kaynakta azaltılması, toplanması, geçici biriktirilmesi, taşınması, geri kazanılması, değer- hafriyat toprağı ve inşaat/yıkıntı
lendirilmesi ve bertaraf edilmesine ilişkin teknik ve idari hususlar ile uyulması gereken ge- atıklarını, taşıma izni almış nakliye
nel kuralları düzenlemek amacıyla 18.03.2004 tarihinde 25406 sayılı Resmî Gazete’de Haf- araçlarıyla gerekli izinleri almış
depolama sahalarına taşımak
riyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği yayımlanarak yürürlüğe veya taşıtmakla yükümlüdürler.
girmiştir. Bu Yönetmelik; kaynakları ve bileşenleri Ek-1’de detaylı olarak belirtilen, beşerî Hafriyat toprağı üretenler ile
faaliyetleri sonucu 2 tondan
faaliyetler ve doğal afetler sonrasında meydana gelen hafriyat toprağı ile inşaat ve yıkıntı fazla atık oluşumuna neden
atıklarının, üretildikleri yerlerde ayrı toplanması, geçici olarak biriktirilmesi, taşınması, olacak inşaat/yıkıntı atığı
üreticileri, mücavir alan sınırları
geri kazanılması, değerlendirilmesi ve bertaraf edilmesine ilişkin esasları kapsamaktadır. içinde belediyeye, büyükşehir
Tehlikeli atıkların, üretiminden nihai bertarafına kadar insan sağlığına ve çevreye za- belediyesi olan yerlerde ilgili ilçe
belediyesine, mücavir alan sınırları
rar verecek şekilde doğrudan veya dolaylı biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesi- dışında ise mahallin en büyük
ne, üretiminin ve taşınmasının kontrolünün sağlanmasına, ithalinin yasaklanmasına ve mülki amirine müracaat ederek
ihracatının kontrolüne, yönetiminde gerekli teknik ve idari standartların sağlanmasına, “Atık Taşıma ve Kabul Belgesi”
almak zorundadır.
üretiminin kaynağında en aza indirilmesine, üretiminin kaçınılmaz olduğu durumlarda,
üretildiği yere en yakın mesafede bertaraf edilmesine, yeterli bertaraf tesisi kurulması ve
bu tesislerin çevresel bakımdan sağlıklı bir şekilde kontrolüne ve çevreyle uyumlu yö-
netiminin sağlanmasına yönelik prensip, politika ve programların belirlenmesi amacıyla
14.03.2005 tarihinde Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği 25755 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik, 5.7.2008 tarihli ve 26927 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik’in ekinde yer alan
EK-IV’te tehlikeli atık olarak sınıflandırılan, EK-III A’da listelenmiş olan ve tehlikeli ka-
bul edilen özelliklerinden birini veya birden fazlasını gösteren ve H3’ten H8’e kadar olan
keza H10 ve H 11 bakımından ise EK-III B’deki eşik konsantrasyonlarının üzerinde bir
değere sahip atıkların üretimi, toplanması, geçici olarak depolanması, ara depolanması,
taşınması, geri kazanılması, bertaraf edilmesi, ithali ve ihracatına ilişkin yasak, sınırlama
ve yükümlülükleri, alınacak önlemleri, yapılacak denetimleri, tabi olunacak hukuki ve
teknik sorumlulukları kapsamaktadır.
Tıbbi atıkların üretiminden bertarafına kadar, çevreye ve insan sağlığına zarar verecek
şekilde doğrudan veya dolaylı bir biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesine, çevreye
ve insan sağlığına zarar vermeden kaynağında ayrı olarak toplanması, ünite içinde taşın-
ması, geçici depolanması, taşınması ve bertaraf edilmesine yönelik prensip, politika ve
programlar ile hukuki, idari ve teknik esasların belirlenerek uygulanmasına ilişkin usul ve
esasları düzenlemek amacıyla 22.07.2015 tarihinde Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği
25883 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik, belirtilen
sağlık kuruluşlarının faaliyetleri sonucu oluşan ve belirtilen atıklar ile bu atıkların üre-
tildikleri yerlerde ayrı toplanması, geçici depolanması, taşınması ve bertaraf edilmesine
ilişkin esasları kapsamaktadır.
Atık yağların üretiminden bertarafına kadar; çevreye zarar verecek şekilde doğrudan
veya dolaylı bir biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesine, çevre ve insan sağlığına
zarar vermeden geçici depolanmasına, taşınmasına, bertaraf edilmesine, atık yağların yö-
netiminde gerekli teknik ve idari standartların oluşturulmasına, geçici depolama, işleme
164 Halk Sağlığı

ve bertaraf tesislerinin kurulması ile bu tesislerin çevreyle uyumlu yönetimi amacıyla ge-
rekli prensip ve programların belirlenmesine dair usul ve esasların belirlenmesi amacıyla
30.07.2008 tarihinde Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği 26952 sayılı Resmî Gazete’de ya-
yımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik, I., II. ve III. kategori atık yağların üreti-
mi, geçici depolanması, toplanması, taşınması, işlenmesi, bertarafı, ithalat ve ihracatı ile
transit geçişine ilişkin yasak, sınırlama ve yükümlülükleri, alınacak önlemleri, yapılacak
denetimleri kapsamaktadır.
Düzenli depolama tesisleri için üç Atıkların düzenli depolama yöntemi ile bertarafı sürecinde; oluşabilecek sızıntı suları-
tip sınıflandırma yapılmaktadır.
I. sınıf düzenli depolama tesisi:
nın ve depo gazlarının toprak, hava, yeraltı suları ve yüzeysel suların üzerindeki olumsuz
Tehlikeli atıkların depolanması için etkilerinin asgari düzeye indirilerek çevre kirliliğinin önlenmesine, atıkların türüne göre
gereken altyapıya sahip tesislerdir. uygun depo tabanı teknik tasarımlarının yapılması ve düzenli depolama tesislerinin inşa
II. sınıf düzenli depolama tesisi:
Belediye atıkları ile tehlikesiz edilmesine, düzenli depolama tesislerine atık kabulü işlemlerine, düzenli depolama tesis-
atıkların depolanması için gereken lerinin işletilmesi, kapatılması ile kapatma sonrası kontrol ve bakım süreçlerine, işletme,
altyapıya sahip tesislerdir. III. sınıf
düzenli depolama tesisi: İnert kapatma ve kapatma sonrası bakım süreçlerinde sera etkisi de dâhil olmak üzere çevre
atıkların depolanması için gereken ve insan sağlığı açısından risk teşkil edebilecek olumsuzlukların önlenmesine, mevcut
altyapıya sahip tesislerdir.
düzenli depolama tesislerinin ıslahı, kapatılması ve kapatma sonrası bakım süreçlerine
ilişkin teknik ve idari hususlar ile uyulması gereken genel kuralların belirlenmesi ama-
cıyla 26.03.2010 tarihinde Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik 27533 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik; düzenli depolama te-
sislerine ilişkin teknik esaslar ile atıkların düzenli depolama tesislerine kabulü ve atıkların
düzenli depolanmasına ilişkin usul ve esaslar ile alınacak önlemleri, yapılacak denetimleri
ve tabi olunacak sorumlulukları kapsar.
Atıkların yakılmasının çevre üzerine olabilecek olumsuz etkilerini, özellikle hava,
toprak, yüzey suları ve yeraltı sularında emisyonlar sonucu oluşan kirliliği ve insan sağ-
lığı için ortaya çıkabilecek riskleri uygulanabilir yöntemlerle önlemek ve sınırlandır-
mak amacıyla 06.10.2010 tarihinde Atıkların Yakılmasına İlişkin Yönetmelik 27721 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik; atık yakma ve beraber
yakma tesisleri için gerekli asgari şartları kapsar. Ancak tarım ve ormancılık kaynaklı bit-
kisel atıklar, ısı geri kazanımı maksadıyla tesisin kendi bünyesinde yakılan gıda sanayi
kaynaklı bitkisel atıklar, ham kâğıt hamuru ve kâğıt üretiminden kaynaklanan ısı geri
kazanımının yapıldığı lifli bitkisel veya organik atıklar, özellikle inşaat ve yıkım atıkla-
rından çıkan halojenli organik bileşiklerin kullanıldığı tahta atıklar ve cam şişeler vb.
yerlerde kullanılan mantar tıpaları bertaraf eden yakma ve beraber yakma tesisleri bu
yönetmeliğin kapsamı dışındadır.
Çevresel açıdan belirli ölçütlere, temel şart ve özelliklere sahip ambalajların üretimi-
ne, ambalaj atıklarının oluşumunun önlenmesi, önlenemeyen ambalaj atıklarının tekrar
kullanım, geri dönüşüm ve geri kazanım yolu ile bertaraf edilecek miktarının azaltılma-
sına, ambalaj atıklarının çevreye zarar verecek şekilde doğrudan ve dolaylı olarak alıcı
ortama verilmesinin önlenmesine, ambalaj atıklarının belirli bir yönetim sistemi içinde,
kaynağında ayrı toplanması, taşınması, ayrılmasına ilişkin teknik ve idari standartların
oluşturulmasına, yönelik prensip, politika ve programlar ile hukuki, idari ve teknik esasla-
rın belirlenmesi amacıyla 24.08.2011 tarihinde Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği
28035 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürülüğe girmiştir. Bu Yönetmelik; piyasaya
sürülen bütün ambalajları ve bu ambalajların atıklarını kapsamaktadır.
Elektrikli ve elektronik eşyaların üretiminden nihai bertarafına kadar çevre ve insan
sağlığının korunması amacıyla elektrikli ve elektronik eşyalarda bazı zararlı maddelerin
kullanımının sınırlandırılması, bu sınırlandırmalardan muaf tutulacak uygulamaların
belirlenmesi, elektrikli ve elektronik eşyaların ithalatının kontrol altına alınması, elekt-
rikli ve elektronik atıkların oluşumunun ve bertaraf edilecek atık miktarının azaltılması
6. Ünite - Çevre Sağlığı 165
için yeniden kullanım, geri dönüşüm, geri kazanım yöntem ve hedeflerine ilişkin hukuki
ve teknik esasları düzenlemesi amacıyla 22.05.2012 tarihinde Atık Elektrikli ve Elektro-
nik Eşyaların Kontrolü Yönetmeliği 28300 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
Atıkların oluşumundan bertarafına kadar çevre ve insan sağlığına zarar vermeden yö-
netiminin sağlanmasına, atık oluşumunun azaltılması, atıkların yeniden kullanımı, geri
dönüşümü, geri kazanımı gibi yollar ile doğal kaynak kullanımının azaltılması ve atık yö-
netiminin sağlanmasına, çevre ve insan sağlığı açısından belirli ölçütlere, temel şart ve
özelliklere sahip, bu yönetmeliğin kapsamındaki ürünlerin üretimi ile piyasa gözetimi ve
denetimine ilişkin genel usul ve esasların belirlenmesi amacıyla 02.04.2015 tarihinde Atık
Yönetimi Yönetmeliği 29314 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bitkisel atık yağların oluşumundan bertarafına kadar çevre ve insan sağlığına zarar
vermeden yönetiminin sağlanması, yönetiminde gerekli teknik ve idari standartların oluş-
turulması ve buna yönelik prensip, politika ve programların belirlenmesine ilişkin usul
ve esasların düzenlenmesi amacıyla 06.06.2015 tarihinde Bitkisel Atık Yağların Kontrolü
Yönetmeliği 29378 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Katı atıklar ile ilgili mevzuatın dinamik ve değişken yapısı nedeniyle varolan yönetmelik-
lere ait güncel dökümanlara http://www.mevzuat.gov.tr/Yonetmelikler.aspx adresinden
ulaşılabilir.

GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ
Gürültü, insanı fizyolojik ve psikolojik olarak rahatsız eden, hoşa gitmeyen ve devamına
tahammül edilemeyen sesler olarak tanımlanır. Gürültü ölçümünde kullanılan birim, desi-
beldir ve insan kulağının işitebileceği aralıktaki sesler için boyutlandırılmıştır. Gürültü biri-
mi, ölçülen ses değerinin işitme eşiği olan değere oranının logaritması alınarak hesaplanır.

Gürültü Kaynakları
Gürültü; kara, hava, deniz yolu ulaşımı, endüstriyel faaliyetler, inşaat çalışmaları, eğlence
merkezleri ve buna benzer kaynaklarda meydana gelmektedir. Bu kaynaklar, noktasal kay-
nak, düzlem kaynak ve çizgi kaynak olarak sınıflandırılabilir.

Nokta Kaynak
Gürültü kaynaklarının boyutları, gürültüye maruz kalanlara göre küçükse nokta kaynak
olarak tanımlanır. Trafikte seyreden bir vasıtanın gürültüsü buna örnek verilebilir.

Çizgi Kaynak
Çizgi kaynak, türbülanslı bir akışkanı taşıyan borudan veya mesafeleri yakın olan bir dizi
noktasal kaynaktan oluşmaktadır. Otoyollar ve demir yolları, çizgi kaynağa örnek verile-
bilir.

Düzlem Kaynak
Gürültü kontrolü çalışmalarında çok az rastlanan düzlem kaynak, büyük bir metal levha-
dan yayılan bir ses olarak tanımlanabilir.

Gürültünün İnsan Sağlığına Etkileri


Gürültünün insan sağlığı üzerindeki etkileri, gürültünün şiddeti ve maruz kalma süresine
bağlıdır. Yüksek şiddetli gürültüler, insan işitme organında ani rahatsızlıklara sebep olmak-
tadır. Düşük şiddetli gürültülere sürekli maruziyet durumlarında ise kronik problemler
166 Halk Sağlığı

meydana gelmektedir. Gürültü insanda, huzursuzluk, sözlü iletişimde aksamalar, çalışma


etkinliğinin azalması, uykusuzluk, davranış bozukluğu, öğrenme etkinliğinin azalması,
sesler arasındaki nitelik farklılıklarının belirlenememesi, problem çözme yeteneğinde azal-
ma, kalp atış hızı, solunum sayısı ve kan basıncında artışa neden olmaktadır.

Gürültü Kontrolü
Gürültü kontrolü için kullanılan yöntemler; gürültünün kaynağında azaltılması, gürültü-
nün alıcıya ulaşmasını engellemek ve gürültüden alıcıyı korumaktır. Gürültü kontrolünde
temel amaç, gürültünün kaynağında azaltılmasıdır. İkinci olarak gürültünün yayılma ala-
nında azaltılması ve son olarak kişisel koruyucu ekipmanlar kullanılarak gürültü kontrolü
gerçekleştirilir.

Gürültü Kirliliğiyle İlgili Mevzuat


İnsan sağlığının korunması ve iç pazarın düzgün işleyişine katkıda bulunmak üzere, açık
alanda kullanılan teçhizatın yarattığı gürültüye ilişkin gürültü emisyonları standartlarının
uygulanması, teknik belgeler ve bilgilerin toplanması, uygunluk değerlendirme prosedür-
leri ve işaretleme ile ilgili usul ve esasları belirlemesi amacıyla 30.12.2006 tarihinde Açık
Alanda Kullanılan Teçhizat Tarafından Oluşturulan Çevredeki Gürültü Emisyonu İle İlgili
Yönetmelik 26392 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetme-
lik; tarif edilen ve açık alanda kullanım amacıyla komple ünite olarak piyasada yer alan
veya hizmete sokulan teçhizatı kapsamaktadır.
Çevresel gürültüye maruz kalınması sonucu kişilerin huzur ve sükûnunun, beden ve
ruh sağlığının bozulmaması için gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak ve kademeli ola-
rak uygulamaya konulmak üzere değerlendirme yöntemleri kullanılarak çevresel gürül-
tüye maruz kalma seviyelerinin, hazırlanacak gürültü haritaları, akustik rapor ve çevresel
gürültü seviyesi değerlendirme raporu ile belirlenmesi, çevresel gürültü ve etkileri hak-
kında kamuoyunun bilgilendirilmesi, gürültü haritaları, akustik rapor ve çevresel gürültü
seviyesi değerlendirme raporu sonuçları esas alınarak özellikle çevresel gürültüye maruz
kalma seviyelerinin insan sağlığı üzerinde zararlı etkilere sebep olabileceği ve çevresel gü-
rültü kalitesini korumanın gerekli olduğu yerlerde, gürültüyü önleme ve azaltmaya yöne-
lik eylem planlarının hazırlanması ve bu planların uygulanması ile ilgili usul ve esasları
belirlemesi amacıyla 04.06.2010 tarihinde Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yöne-
timi Yönetmeliği 27601 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönet-
melik; özellikle nüfusun yoğun olduğu alanlarda, parklarda veya yerleşim bölgelerindeki
diğer sessiz alanlarda, açık arazideki sessiz alanlarda, okul, hastane ve diğer gürültüye has-
sas alanlar da dahil olmak üzere insanların maruz kaldığı çevresel gürültüler ile çevresel
titreşime yönelik esas ve usulleri kapsamaktadır.
Çalışanların gürültüye maruz kalmaları sonucu oluşabilecek sağlık ve güvenlik risk-
lerinden, özellikle işitme ile ilgili risklerden korunmaları için asgari gereklilikleri belirle-
mek amacıyla 28.07.2013 tarihinde Çalışanların Gürültü ile ilgili Risklerden Korunmasına
Dair Yönetmelik 28721 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yö-
netmelik, 20.06.2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamındaki iş
yerlerinde uygulanır.

ENERJİ ÜRETİMİNDEN KAYNAKLANAN ÇEVRESEL SORUNLAR


Günümüzde tüketilen enerji kaynakları dünya enerji gereksiniminin çoğunluğunu kar-
şılayan kömür, petrol ve doğal gazdır. Bunun dışında nükleer, hidroelektrik, odun, bit-
ki, hayvan atıkları gibi biyokütleler ve yenilenebilir enerji kaynaklarının da kullanımı
mevcuttur.
6. Ünite - Çevre Sağlığı 167

Enerji Kaynaklarının Çevresel Etkileri


Enerji üretiminde sık ve yaygın şekilde kullanılan kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil
yakıtların yanma sürecinde yarattığı olumsuz etkiler sadece bölgesel olarak kalmamakta
ve küresel olarak halk sağlığını tehdit eden boyuta gelmektedir. Bu kaynakların kullanımı
sırasında ortaya çıkan sera gazları, atmosferin ısınmasına sebep olarak küresel iklim deği-
şiklikleri sorunlarını ortaya çıkarmıştır.
Nükleer teknoloji, dünya elektrik ihtiyacının yaklaşık %20’sini karşılamakla birlikte,
çevresel etkileri açısından değerlendirildiğinde; oluşan radyoaktif atıklar ve radyasyon sı-
zıntıları sebebiyle halk sağlığı açısından tereddütle yaklaşılan bir enerji türüdür.

Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Değerlendirilebilirlikleri


Tüm dünyada enerji kaynakları ve enerji tüketiminden kaynaklanan çevresel sorunla-
rın önüne geçilmesi amacıyla alternatif enerji kaynaklarının arayışı sonucu yenilenebilir
enerji kaynakları gündeme gelmiştir.
Hidrolik, güneş, rüzgar ve jeotermal başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynakları;
temiz yakıt olmaları ve fosil yakıtların tükenmeleri sebebiyle geleceğin enerji kaynakları
olarak görülmektedirler.
Yenilenebilir enerji, kaynakları yıllardır kullanılan ve sayısı hızla artan hidrolik enerji
güvenli ve ucuz enerji kaynağı olarak görülmektedir. Suyun enerjisinden yararlanılarak
elektrik elde etmek için kullanılan hidroelektrik santraller, ucuz enerji maliyetine sahip
olmamakla birlikte geniş alanları su altında bırakarak, kuruldukları bölgenin ekolojik ya-
pısında değişimlere yol açtıkları için eleştirilmektedir.
Güneş enerjisinden yararlanılarak ısıl teknolojiler ve fotovoltatik sistemler geliştiril-
mektedir. Günümüzde önem kazanan bu teknolojiler, depolama sorunlarına çözüm bu-
lunduğunda ve çevrim teknolojileri etkin biçimde geliştirilip enerji maliyetleri düşürül-
düğünde yaygın kullanım alanı bulabilecektir. Rüzgar enerjisi de güneş enerjisi gibi hava
koşulları ve topografik şartlara göre değişim göstermektedir.
Jeotermal enerji; çevre dostu bir kaynak olarak bilinmekle birlikte, akışkanın paslan-
maya, çürümeye, kireçlenmeye neden olması, içerdiği bor yüzünden deşarj edileceği alıcı
ortamda yüzey sularını kirletmesi uygulamalarda bazı önlemlerin alınmasını gerektirir.
Biyokütle enerjisi, çevreyi kirletmeden enerji üretilebilecek ve sürdürülebilir olarak
enerji sağlayabilecek yenilenebilir enerji kaynakları arasındadır. Uygulanabilmesi; teknik
olarak yatırım maliyetini karşılayacak verimli gaz üreten tesislerin tasarlanmasına bağlı-
dır. Gıda gereksinimi ve tarım alanlarının kullanımı söz konusu olduğunda, biyokütleden
enerji üretimi üzerinde tartışmalar yaşanmaktadır.
Enerji kaynaklarının verimliliği için bina mimarisi, dış yapı elemanları, cam ve ısıtma-
aydınlatma sistemlerinde ısı yalıtım çalışmalarının yapılması, belli limitlerin altında yakıt
tüketen araçların üretimi için geliştirilen toplu taşıma sistemleri, ev aletlerinde yüksek
verimlilikli sanayi süreçlerinin uygulanması, yeni tip santral teknolojilerin geliştirilme-
si ve elektrik üretim, dağıtım süreçlerinde kayıpların azaltılarak üretim performansının
yükseltilmesi gerekmektedir.

RADYASYON
Radyasyon; iyonize olan radyasyon ve iyonize olmayan radyasyon olarak ikiye ayrılır. İyo- İyonlaştırıcı olmayan
radyasyon: İyonlaşmaya neden
nize radyasyon; UV radyasyon, görünür ışık, infrared radyasyon, elektrik ve manyetik olmayan elektromanyetik
alanlardır. İyonize radyasyondan bahsedilirken halk sağlığı üzerinde biyolojik etkileri, bi- dalgaları ifade etmektedir.
rim ve doz-cevap ilişkileri ve maruziyet türleri önemlidir. Elektromanyetik alan, elektrik ve
manyetik alan bileşenleri olan
Radyasyon, kozmik radyasyonun kaynakları, terrestiyal radyasyon kaynakları ve koz- dalgaların oluşturduğu alanı ifade
mik radyasyon kaynaklarıdır. Yapay kaynaklar ise medikal uygulamalar, endüstriyel uy- etmektedir.
168 Halk Sağlığı

gulamalar, ticari uygulamalar, güvenlik uygulamaları ve araştırma uygulamalarından kay-


naklanmaktadır. Radyoaktif malzemeler ve tüketici ürünleri, kişisel maruziyetin önemli
kısmını oluşturmaktadır. Ayrıca nükleer güç işletmeleri ve nükleer silah tesisleri radyas-
yon açısından önem arz etmektedir.

Radyasyon ve çevre sağlığı üzerinde yarattığı etkiler hakkında daha fazla bigiye Dade W.
Moeller’in yazığı Environmental Health ( Moeller, D.W. “ Environmental Health” Harward
University Press, Third Edition, London, 2005) kitabında Unite 12: Elektromanyatik Radyas-
yon bölümünden ulaşılabilir.

Radyoaktif madde kullanımından oluşan atıkların halka, çalışanlara ve çevreye zararı


olmayacak şekilde çevreye verilebilme şartlarını belirlemesi amacıyla Radyoaktif Mad-
de Kullanımından Oluşan Atıklara İlişkin Yönetmelik 02.09.2004 tarihinde 25571 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelikte belirtilen hususlar;
yarılanma süreleri 100 günden kısa olan radyoizotoplar ile C-14 ve H-3 içeren radyoaktif
maddelerin tıp, endüstri ve araştırma gibi alanlarda kullanılmaları sonucu meydana gelen
atıkların kullanıcı tarafından gerektiğinde biriktirilip bekletilmesinden sonra çevreye ve-
rilmesi ile ilgili sınırları ve şartları kapsamaktadır. Kapalı radyoaktif kaynaklar, yarılanma
süreleri 100 günden uzun olan radyoizotoplar, nükleer yakıt çevrimi ile ilgili faaliyetler
sonucu meydana gelen atıklar bu yönetmelik kapsamı dışındadır. Radyoizotop uygulan-
mış hastaların taburcu edildikten sonraki atıkları bu yönetmelik hükümlerinden muaftır.
Nükleer enerjinin ve iyonlaştırıcı radyasyon kaynaklarının kullanımı sırasında ortaya
çıkabilecek radyoaktif atıkların çalışanlar, toplum ve çevre ile gelecek nesillere zarar ver-
meyecek şekilde güvenli olarak yönetilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıy-
la 09.03.2013 tarihinde Radyoaktif Atık Yönetimi Yönetmeliği 28582 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik radyoaktif atıkların yönetimine ilişkin
faaliyet ve tesislere uygulanır. Nükleer enerjinin ve iyonlaştırıcı radyasyon kaynaklarının
kullanımı dışında kalan ancak radyoaktif atık ortaya çıkaran faaliyetler için bu Yönetme-
liğin uygulanabilir hükümleri geçerlidir. Bu Yönetmelik 09.07.1982 tarihli ve 2690 sayılı
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu’na dayanılarak hazırlanmıştır.
6. Ünite - Çevre Sağlığı 169

Özet
Endüstriyel faaliyetler, nüfusun hızla artışı, plansız kentleş-
me ve artan gıda gereksinimi nedeniyle ortaya çıkan çevresel
sorunlar, halk sağlığını tehdit eden en önemli problemler-
dendir. Yaşanan çevresel sorunların yalnızca ortaya çıktığı
yerde kalmayıp küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi
ve iklim değişikliği gibi küresel boyutta etkilerinin olması
nedeniyle halk sağlığının korunması ve ulusların sürdürüle-
bilir kalkınmanın hedeflerine ulaşması için çevre sağlığı ko-
nusunda disiplinler arası çalışmaların yapılması gerekmek-
tedir. Yapılacak çalışmalar; çevre etiği kapsamında ulusal ve
uluslararası düzeyde planlanmalı, tarafların sorumlulukları
ve ödevleri belirlenmelidir.
Çevre sağlığının korunabilmesi için içme suyu, sıvı atıklar,
hava kirleticileri, toprak kirleticileri, katı atıklar, gürültü ve
radyasyon gibi önemli çevresel sorunların nedenlerinin be-
lirlenmesi gerekmektedir. Çevresel sorunların kontrolü ve
arıtımı için kullanılan yöntemler ve teknolojiler bilinmeli ve
yeni metot ve teknolojilerin geliştirilmesi konusundaki çalış-
malar desteklenmelidir.
Çevre sağlığı konusunda, ulusal ve uluslararası koruma ve
risk değerlendirme stratejileri doğrultusunda ülkemizde uy-
gulanan yasal mevzuat ve içeriği bilinmelidir. Yaşanan çevre
sağlığı problemlerinin önüne geçilmesi için onarıcı ve önle-
yici çevre koruma planlarının oluşturulması gerekmektedir.
170 Halk Sağlığı

Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi küresel bir çevre sorunu değildir? 6. Aşağıdakilerden hangisi atık su arıtımında kullanılan fi-
a. Küresel ısınma ziksel arıtım yöntemlerinden biri değildir?
b. Ozon tabakasının incelmesi a. Izgaralar
c. İklim değişikliği b. Nötralizasyon
d. Plansız kentleşme c. Kum tutucular
e. Sıvı atık deşarjı d. Dengeleme havuzları
e. Yüzdürme sistemleri
2. Aşağıdakilerden hangisi halk sağlığını etkileyen çevresel
faktörlerden değildir? 7. Aşagıdakilerden hangisi atık su arıtımında kullanılan ile-
a. Su kirliliği ri arıtım yöntemidir?
b. Hava kirliği a. Koagülasyon
c. Sağlık hizmetleri eksikliği b. Flokülasyon
d. Katı atıklar c. Nötralizasyon
e. Pestisit kullanımı d. Ters Osmoz
e. Yağ tutucular
3. Aşağıdakilerden hangisi içme suyu kirliliğinin sebep ol-
duğu sağlık sorunlarından değildir? 8. Aşağıdakilerden hangisi hava kirliliğine sebep olan kirle-
a. Tifo ticilerden değildir?
b. Kolera a. Su buharı
c. Astım b. Partiküller
d. Viral hepatit c. Azot dioksit
e. Tüberküloz d. Karbon monoksit
e. Hidrokarbonlar
4. Aşağıdakilerden hangisi su kirleticilerinden değildir?
a. Organik kirleticiler 9. Aşağıdakilerden hangisi hava kirlenmesi kontrolü çalış-
b. Mikroorganizmalar malarında kullanılan yöntemlerden biri değildir?
c. Besin maddeleri a. Kaynakların düzeltilmesi
d. Ağır metaller b. Toplama
e. Kalsiyum c. Seyreltme
d. Soğutma
5. Aşağıdakilerden hangisi içme suyu arıtımında kullanılan e. Dağılma
yöntemlerden biri değildir?
a. Aktif çamur prosesi 10. Aşağıdakilerden hangisi toprak kirliliğine neden olan et-
b. Havalandırma menlerden değildir?
c. Filtrasyon a. Pestisit uygulamaları
d. Dezenfeksiyon b. Petrol ve yakıt dökülmeleri
e. İyon değişimi c. İnversiyon
d. Deponi alanlardan gerçekleşen sızıntılar
e. Endüstriyel atıklar
6. Ünite - Çevre Sağlığı 171

Yaşamın İçinden Okuma Parçası


Sakarya İlinde Tespit Edilen Gömülü Atıklar Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdür-
ALO 181 Çevre ve Şehircilik Hattı ve Jandarmaya yapılan bir lüğü Atıksu Arıtımı Eylem Planı
ihbar üzerine Sakarya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğümüz Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğunun 1958 yılında ku-
teknik elemanları, AFAD ve Jandarma tarafından Sakarya İli, rulmasından kısa bir süre sonra Temmuz 1959’da Topluluğa
Pamukova İlçesi, Karapınar Mahallesi, Paşalar Mevkiinde bir üye olmak için müracaat edilmiş, 10-11 Aralık 1999 tarihle-
firmaya ait faal durumdaki Dolomit Ocağı ve Kırma Eleme rinde Helsinki’de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları
Tesisinde inceleme yapılmıştır. Zirvesi’nde oybirliği ile Avrupa Birliği’ne aday ülke olarak ka-
Ocakta yapılan kazı çalışması sonucunda 200 m2 alanda 50- bul edilmiştir. AB Konseyi tarafından 8 Mart 2001 tarihinde
60 cm derinlikte toprağa gömülü durumda koyu renkte ve resmen kabul edilen Katılım Ortaklığı Belgesi; AB’nin katı-
ağır kokulu atık maddeye rastlanmıştır. AFAD KBRN ekibi lım kriterlerinin karşılanması yönünde ilerleme kaydedilme-
tarafından ölçüm yapılmış, yapılan ölçümde bir kazı alanın- si gayesiyle Türkiye için önceliklerin belirlendiği bir yol hari-
da 90 ppm, hemen yanındaki kazılan alanda ise 118 ppm tasıdır. Türk Hükümeti, Katılım Ortaklığı Belgesi ışığında 19
değerinde uçucu organik bileşik tespit edilmiştir. Ölçüm so- Mart 2001’de Müktesebatın Üstlenilmesi için 2003 Yılı Ulusal
nucu insan sağlığı açısından tehlikeli sınırlar arasında değer- Programı hazırlamıştır.
lendirildiğinden kazı çalışması durdurulmuş, bölgeden per- 2003 Yılı Ulusal Programı geniş çaplı bir siyasi ve ekonomik
sonel uzaklaştırılmış ve çevrede gerekli önlemler alınmıştır. reform gündemini ortaya koymaktadır. 2002 yılındaki Ko-
Sakarya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğümüz teknik ele- penhag Zirvesi’nde Türkiye ile ilgili olarak; gözden geçiril-
manlarınca atıktan uluslararası standartlara uygun olarak miş Katılım Ortaklığı Belgesi’nin hazırlanması, müktesebat
numune alınmış ve TÜBİTAK-MAM Laboratuvarına gönde- uyum çalışmalarının yoğunlaştırılması, Gümrük Birliğinin
rilmiştir. Söz konusu Dolomit Ocağı ve Kırma Eleme Tesisi geliştirilip, derinleştirilmesi, mali işbirliğinin önemli mik-
30.09.2015 tarihinde Sakarya Çevre ve Şehircilik İl Müdür- tarda artırılması ve Türkiye’ye verilecek mali yardımların
lüğümüzce mühürlenmiştir. Ayrıca atığın güvenli bir şekilde katılım başlıklı bütçe kalemine alınması yönünde karar
çıkarılması ve bertarafı için İZAYDAŞ (İzmit Atık ve Artık- alınmıştır. Bu gelişmeler ışığında Avrupa Komisyonunca 25
ları ArıtmaYakma ve Değerlendirme A.Ş.) firması ile irtibata Mart 2003’te yayımlanan Katılım Ortaklığı Belgesi’ne istina-
geçilerek, 03.10.2010 tarihinden itibaren İZAYDAŞ firması den güncelleştirilerek 24 Temmuz 2003’te Resmi Gazete’de
tarafından atıkların toplanarak yakma yöntemi ile bertarafı- yayımlanan 2003 Yılı Ulusal Program’da, kısa ve orta vadeli
na başlanılmıştır. hedefler açık şekilde belirtilmiştir.
Sakarya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğümüzce konu ile ilgi- 2004 yılının Aralık ayında Brüksel’de yapılan AB Konseyi
li Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. Zirvesi’nde, Türkiye ile müzakerelerin 3 Ekim 2005 tarihinde
Atığın kime ait olduğunun tespiti konusunda Jandarma tara- başlamasına oybirliğiyle karar verilmiştir. Bu karar netice-
fından soruşturmaya devam edilmektedir. sinde ve Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim 2004’te hazırladığı
rapor ve tavsiye kararı doğrultusunda “Katılımcı Ülke (Ac-
Kaynak: http://www.csb.gov.tr/turkce/index.php?Sayfa= cesion Country)” statüsüne sahip olan Türkiye’nin; Katılım
haberdetay&Id=20292 Ortaklığına uyum sağlamak için hazırlanacak çevre strateji
dokümanında kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri ortaya koy-
ması ve bu doğrultuda çevre müktesebatını uygulaması ge-
rekmiştir.
Ulusal Çevre Stratejisi (UÇES) dokümanı Türkiye’nin, AB’ye
girişi için bir ön şart olan, AB çevre müktesebatına uyum
sağlaması ve mevzuatın etkin bir şekilde uygulanması gaye-
siyle tam uyumun sağlanması için ihtiyaç duyulacak teknik
ve kurumsal altyapı, gerçekleştirilmesi zorunlu çevresel iyi-
leştirmeler ve düzenlemelerin neler olacağına ilişkin detaylı
bilgileri ihtiva etmektedir. Bu bilgilerin tam olarak sunulabil-
mesi için öncelikle ülkenin çevre sorunlarına ilişkin mevcut
172 Halk Sağlığı

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı


durumu, mevzuat ve teşkilat yapısı, çevre sorunlarıyla müca- 1. e Yanıtınız yanlış ise “Giriş” konusunu yeniden gözden
dele konusunda bugüne kadar izlenen politika, yapılan har- geçiriniz.
camalar ile çevre sorunlarıyla mücadelede karşılaşılan sıkıntı 2. c Yanıtınız yanlış ise “Çevre Sağlığını Etkileyen Faktör-
ve darboğazlar tespit edilmiştir. Sonrasında ise Türkiye’nin ler” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
öncelik verilen çevresel alanlar ile bu alanlardaki gayeler, he- 3. c Yanıtınız yanlış ise “İçme Suyu Kirliliğinin Sebep
defler, stratejiler ve bunlarla ilgili yapılacak faaliyetler belir- Olduğu Sağlık Sorunları” konusunu yeniden gözden
lenmiştir. geçiriniz.
Atıksu Arıtımı Eylem Planı hazırlanırken temel olarak 4. e Yanıtınız yanlış ise “Su Kirleticileri” konusunu yeni-
daha önce hazırlanmış olan “Ulusal Çevre Stratejisi ve Ey- den gözden geçiriniz.
lem Planı”ndan, AB kaynakları ile gerçekleştirilen “Entegre 5. a Yanıtınız yanlış ise “İçme Suyu Arıtımında Kullanı-
Uyumlaştırma Stratejisi Projesi”nden ve “Yüksek Maliyetli lan Süreçler” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Çevre Yatırımların Planlanması Projesi”nden elde edilen 6. b Yanıtınız yanlış ise “Atıksu Arıtımında Kullanılan Sü-
çıktılardan faydalanılmıştır. Ayrıca, hazırlanan stratejinin reçler” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Kalkınma Planı, Yıllık Programlar ve 2003 Yılı Ulusal Prog- 7. d Yanıtınız yanlış ise “Atıksu Arıtımında Kullanılan Sü-
ramının strateji ve politikalarına uygun olmasına dikkat reçler” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
edilmiştir. 8. a Yanıtınız yanlış ise “Hava Kirliliğinin Nedenleri” ko-
nusunu yeniden gözden geçiriniz.
Kaynak: http://www.ormansu.gov.tr/osb/osb/guncelBelge- 9. c Yanıtınız yanlış ise “Hava Kirlenmesi Kontrolü” ko-
ler.aspx?sflang=tr nusunu yeniden gözden geçiriniz.
10. c Yanıtınız yanlış ise “Toprak Kirliliğine Neden Olan
Etmenler” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı


Sıra Sizde 1
Toksikolojide bir toksik maddenin veya radyasyonun orta-
lama öldürücü dozu, LD50 test edilen populasyonun yarısını
öldürmek için gereken dozdur. LD50 değerleri bir maddenin
akut toksisitesini göstermek için kullanılır. Test J.W. Trevan
tarafından 1927’de yaratılmıştır.

Sıra Sizde 2
Çevresel sağlık etiği, gerçekleştirilen faaliyetler sonucunda
sağlanacak fayda ve risklerin belirlenmesi açısından bilim-
den faydalanma konusunda gerçekçi bir yaklaşım üzerine
kurulmuştur. Hava kirliliğine sebep olan faaliyetlerde olası
halk sağlığı risklerinin belirlenmesindeki politik yaklaşım-
larda, endüstiyel faaliyetten sağlanacak fayda ve kirlilik ne-
deniyle ortaya çıkan sağlık sorunlarını gidermek amacıyla
ödenen sağlık giderleri arasındaki dengeyi kurmak, çevresel
sağlık etiği açısından mühimdir. Böyle etkileri olabilecek en-
düstriyel faaliyetler için çevresel etki değerlendirmesi süreci
başlatılmalıdır. Yapılan değerlendirme sonucunda faaliyeti
gerçekleştirecek kişi, kurum ya da kuruluş gerekli kirlili-
6. Ünite - Çevre Sağlığı 173

Yararlanılan Kaynaklar
ği gidermek için gerekli arıtım çalışmaları ile yükümlüdür. Çiçek, A. (2010). Çevre Sağlığı, Anadolu Üniversitesi, Eski-
Çevresel etki değerlendirmesi, gerçekleştirilmesi planlanan şehir.
projelerin çevreye olası olumlu ve olumsuz etkilerinin belir- Friss, R.H., (2007), Essentials of Environmental Health,
lenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çev- Jones and Barlett Publishers, USA.
reye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak Frumkin, H.,( 2006), Environmental Health: from global to
önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirle- local, San Francisco.
nerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının Irmak, H.( 2006), Sularla İlişkili Hastalıklar, T.C. Sağlık Ba-
izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalardır. kanlığı, Ankara.
Moeller, D.W., (2005), Environmental Health, Harward
Sıra Sizde 3 University Press, London.
Hava kirlenmesine neden olan kükürt bileşiklerinin en Morgan, :M.T., (2003), Environmental Health, Thomson
önemlisi kükürt dioksittir. Kükürt dioksit, birincil hava kir- Wadsworth, Canada.
leticisidir. Atmosferdeki kükürt dioksitin büyük kısmı SO3 e Öğütveren, Ü., (2012), Çevre Sorunları ve Politikaları, Ana-
yükseltgenir ve suda çözünerek sülfürik asite dönüşüp asit dolu Üniversitesi, Eskişehir.
yağmurlarının oluşmasına neden olması, bu kirleticinin Reynolds, T.D., Richards, P.A:,(1996), Unit Operations
tepkimelerinden oluşan ikincil kirleticilerden kaynaklan- and Processes in Environmental Engineering, PWS
maktadır. Publishing, USA.
Samsunlu, A. (2008), Çevre Mühendisliği Kimyası, Birsen
Sıra Sizde 4 Yayınevi, İstanbul.
Halk sağlığına etki eden gıdada bulunabilecek kirleticiler, Spellman, F.R., (1999), Choosing Disinfection alternatives
güvenli gıda temini ve saklama konunda göz önüne alınma- for water and wastewater Treatment, Technomic,U.S.A.
lıdır. Gıdada bulunabilecek kirleticiler; bakteriler, virüsler ve Toröz, İ., (2015), Su ve Atıksu Mühendisliği, Nobel Yayın-
parazitler gibi biyolojik ajanlar, toksik kimyasallar, kadmi- cılık, Ankara.
yum, kurşun, nitrit, nitrat ve organik bileşikler gibi akut ve Türkiye Çevre Vakfı, (1998),Türkiye’nin Çevre Sorunları,
kronik sağlık etkilerine sahip kimyasallar olarak ikiye ayrılır. Ankara.
Gıda güvenliği konusunda yaşanan en büyük sıkıntılar, aşırı
ve bilinçsiz pestisit kullanımı sonucunda ortaya çıkan toprak
kirliliğinden kaynaklanmaktadır. Kirlenmiş toprakta yetişen
ürünün tüketilmesiyle bu kirleticiler insan bünyesine geçerek
özellikle çocuklarda ciddi sağlık sorunlarına neden olmakta-
dır. Toprak kirliliği ve gıda güvenliği arasındaki ilişkiyi orta-
ya çıkarmak adına anne sütünde çeşitli pestisitlerin belirlen-
mesine yönelik yapılan birçok çalışma bulunmaktadır.
7
HALK SAĞLIĞI

Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
 Yeterli ve dengeli beslenme kavramını tanımlayabilecek,
 Besin ögeleri ve fonksiyonlarını açıklayabilecek,
 Besin grupları ve özelliklerini açıklayabilecek,
 Vücudun enerji gereksinimini açıklayabilecek,
 Egzersiz ve sağlıklı yaşam arasındaki ilişkiyi açıklayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.

Anahtar Kavramlar
• Beslenme • Vücudun Enerji Gereksinimi
• Besin Ögeleri • Beden Kitle İndeksi
• Besin Grupları • Egzersiz
• Bazal Metabolizma Hızı

İçindekiler

• GİRİŞ
• YETERLİ VE DENGELİ BESLENME
Halk Sağlığı Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz • BESİN ÖGELERİ
• BESİN GRUPLARI
• ENERJİ VE BESLENME
• EGZERSİZ
Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz

GİRİŞ
İnsanın fizyolojik ihtiyaçları arasında ilk sıralarda yer alan beslenme, anne karnından ölü-
me kadar yaşamın sağlıklı bir şekilde sürdürülmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır.
Beslenme, iştah ve doyma duygusuna göre bilinçsiz bir şekilde yenilip içilmesi olarak gö-
rülmemelidir. Sağlığı korumak ve yaşam kalitesini yükseltmek için vücudun gereksinimi
olan besin ögelerini yeterli miktarlarda ve uygun zamanlarda almak için bilinçli olarak
yapılması gereken bir hareket olarak düşünülmelidir. Yeterli ve dengeli beslenmeye ek ola-
rak sağlıklı ve kaliteli yaşam için ise egzersiz programlarını içeren aktif bir yaşam tarzını
benimsemek gerekir. Bu ünitede sağlıklı bir yaşam sürdürebilmenin koşulları, beslenme
ve fiziksel aktiviteler yönünden ele alınacaktır.

YETERLİ VE DENGELİ BESLENME


Beslenme, yaşamsal fonksiyonların yerine getirilebilmesi; büyüme, gelişme, üreme ve fi- Besin, yenebilen bitki ve hayvan
dokularıdır.
ziksel faaliyetlerin sürdürülebilmesi için çeşitli besinlerin tüketilmesidir. Yeme ve içme
ile başlayan beslenme, sindirim sisteminde besin ögelerinin küçük yapı taşlarına parça- Besinleri oluşturan su, organik
lanarak kan yolu ile vücudun bütün dokularına ulaştırılması ile sonuçlanır. Besin ögele- ve inorganik bileşenlere besin
ögeleri denir.
ri vücutta yeni dokuların ve savunma hücrelerinin oluşturulmasında, eskiyen dokuların
yenilenmesinde ve enerji üretilmesi gibi birçok yaşamsal faaliyetin gerçekleştirilmesinde
kullanılırlar. Sağlıklı bir beslenme ancak yeterli ve dengeli beslenme ile yani tüm besin
ögelerinin bireye özel gereksinim duyulan miktarlarda alınması ile sağlanabilir. İnsanın
70’e yakın besin ögesine gereksinimi vardır. Yaş, cinsiyet, çalışma ve özel durumlar gibi et-
menler bireyin beslenme ile alması gereken besin ögelerinin miktarını ve çeşidini belirler.
Vücudun ihtiyaç duyduğu enerji ve besin ögelerinin gereğinden az ya da aşırı miktarda
alınması yetersiz ve dengesiz beslenme durumunu ortaya çıkarmaktadır. Yetersiz ve den-
gesiz beslenme; ruh ve vücut sağlığının bozulması, büyüme ve gelişmede anormallikler
ile sonuçlanır. Araştırmalar yetersiz ve dengesiz beslenmenin gerçekleştiği toplumlarda
çocuk ölüm oranlarının yüksek; genel vücut direnci, büyüme hızı, beyin ve vücut gelişi-
minin düşük olduğunu göstermektedir. Bu açıdan besinlerin içerdiği enerji miktarları ve
besin ögelerinin özelliklerinin bilinmesi önem taşımaktadır. Kişilerin kendi vücut yapıları
ve yaşam tarzlarına göre günlük beslenme ve egzersiz programlarını düzenlemeleri gerek-
mektedir.

Yeterli ve dengeli beslenmenin göstergeleri nelerdir?


1
176 Halk Sağlığı

BESİN ÖGELERİ
Yeterli ve dengeli bir beslenme düzeninin oluşturulması, tükettiğimiz besinlerin içeriği
ile doğrudan ilişkilidir. Besinler; su, makro besin ögeleri (karbonhidratlar, proteinler ve
yağlar) ve mikro besin ögelerinden (vitaminler ve mineraller) oluşmaktadır. Makro besin
ögeleri; vücudun enerji ihtiyacını sağlamanın yanında büyüme ve gelişmesini de destek-
lemektedirler. İhtiyaç duyulan günlük kullanım miktarları bakımından makro besin öge-
lerine göre oldukça az miktarda kullanımı gereken mikro besin ögeleri (miligram ya da
mikrogram düzeyinde) ise metabolik süreçlerin düzenlenmesinde görev alırlar. Düzenli
olarak alınması gereken besin ögeleri; karbonhidratlar, proteinler, yağlar, mineraller, vi-
taminler ve sudur.

Karbonhidratlar
Makro besin ögeleri arasında yer alan karbonhidratlar; vücudun en önemli enerji kayna-
ğıdır. Ekonomik duruma ve kültürel değerlere göre değişmekle birlikte besinlerden alınan
toplam enerjinin %40 ile %80’i, karbonhidratlardan sağlanmaktadır. Karbonhidratlar po-
limerizasyon derecesine göre; şekerler, oligosakkaritler ve polisakkaritler olmak üzere üç
temel grup altında sınıflandırabilirler (Tablo 7.1).

Tablo 7.1 Monosakkaritler (Glikoz, Fruktoz, Galaktoz)


Karbonhidratların
Şekerler Disakkaritler (Sakkaroz, Laktoz, Maltoz)
Polimerizasyon
Derecelerine Göre Polioller (Sorbitol, Mannitol)
Sınıflandırılması
Malto-oligosakkaritler (Maltodekstrin)
Oligosakkaritler
Diğer oligosakkaritler (Rafinoz)

Nişasta (Amiloz, Amilopektin, Modifiye nişastalar)


Polisakkaritler
Nişasta olmayanlar (Selüloz, Pektin, Glikojen, Kitin)

Monomer adı verilen çok sayıda Şekerler; monosakkaritler, disakkaritler ve poliollerden oluşmaktadırlar. Monosak-
küçük molekülün birbirlerine
bağlanarak oluşturduğu karitler; karbonhidratların en küçük birimleridir ve glikozidik bağla birbirlerine bağ-
makromoleküle polimer denir. lanarak sakkaroz, nişasta ve selüloz gibi diğer karbonhidratların yapı taşlarını oluştur-
Monomerler uygun koşullarda
polimerizasyon tepkimesi maktadırlar. Basit şeker olarak da adlandırılan monosakkaritler; genellikle tatlıdırlar.
ile birbirleriyle kimyasal bağ Beslenme açısından en önemli monosakkaritler; altı karbon atomu içeren glikoz, fruk-
yaparlar ve polimer moleküllerine
dönüşürler.
toz ve galaktozdur.
• Glikoz (üzüm şekeri); meyvelerde, balda ve kanda serbest halde bulunmaktadır.
• Fruktoz (meyve şekeri); tatlı meyvelerde ve balda serbest halde bulunmaktadır.
• Galaktoz doğada serbest halde bulunmaz; laktoz ve rafinoz gibi karbonhidratların
yapılarında bulunmaktadır .
Karbonhidratlar içinde sadece monosakkaritler, sindirim sisteminden emilerek kana
geçebilmektedir. Bu monosakkaritlerden ise sadece glikoz, tüm hücreler tarafından kul-
lanılabilmektedir. Diğer monosakkaritler ise karaciğerde glikoza dönüştürülerek kullanıl-
maktadırlar.
Disakkaritler; iki monosakkaritin birbirleriyle glikozidik bağla bağlanması sonucu
oluşurlar. Sakkaroz çay şekeri olarak bilinir ve glikoz ile fruktozdan oluşmuş bir disakka-
rittir. Birçok bitkinin yapısında bulunan sakkaroz; ticari olarak şeker pancarı ya da şeker
kamışından elde edilmektedir. Sakkaroz, enzimler ya da asit hidrolizi ile kendisini oluştu-
ran, glikoz ve fruktoza parçalanabilmektedir. Bu parçalanma sonucunda invert şeker ola-
rak adlandırılan bir monosakkarit karışımı oluşmaktadır. Sakkarozun tatlılık derecesi 100
birim iken kendisini oluşturan monosakkaritlerden glikozunki 70 birime, fruktozunki ise
7. Ünite - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz 177
180 birime eşittir. Bu nedenle invert şeker, eş değer miktardaki sakkarozdan daha yüksek
tatlılık vermekte ve şekerli ürünlerin üretiminde sıklıkla kullanılmaktadır. Diğer önem-
li bir disakkarit ise laktozdur. Galaktoz ve glikozdan oluşan laktoz, serbest hâlde birçok
memeli hayvanın sütünde bulunur ve süt şekeri olarak da adlandırılmaktadır. Besinlerle
alınan laktozun sindirimi ince bağırsakta başlamaktadır. Burada bulunan laktaz enzimi
sayesinde laktoz yapı taşlarına ayrılmakta ve adsorbe edilmektedir. Ancak vücuttaki laktaz
enzimi yeterli düzeyde bulunmaması durumunda laktozun tamamı parçalanmamakta ve
bağırsaklarda parçalanmadan kalan laktoz nedeniyle de laktoz intolerans sendromu or-
taya çıkmaktadır. Bu sendrom sonucunda diyare, gaz, şişkinlik, kramp ve ağrı şikâyetleri
oluşmaktadır.
Şeker alkolleri olarak da adlandırılan polioller; doğada sadece bitkilerin yapısında, ser-
best ya da bileşik hâlinde bulunmaktadırlar. Polioller vücutta yavaş ve kısmen absorbe
edildiğinden metabolizması için nerdeyse hiç insülin gerektirmezler. Bu nedenlerle diya-
betik ve düşük kalorili besinlerin üretiminde kullanılmaktadırlar.
Polisakkaritler; nişasta ve nişasta olmayanlar olarak iki kısma ayrılmaktadırlar. Besin-
lerden alınan karbonhidratların önemli bir kısmını nişasta oluşturmaktadır. Nişastanın
vücutta emilimi için yapı taşları olan glikoza kadar parçalanması gerekmektedir. Nişasta-
nın sindirimi, ağızda tükürük bezlerinden salgılanan α-amilaz enziminin etkisi ile başla-
makta ve ince bağırsaklarda devam etmektedir.
Nişasta olmayan polisakkaritler (selüloz, pektin, vb.) ve bazı oligosakkaritler (oligof-
ruktoz), sağlıklı beslenme için gerekli bir grup olan diyet lifinin içinde yer alırlar. Komp-
leks yapıdaki polimerler olan lignin ve ligninin türevleri ise bitkilerin hücre duvarında
yer alan ve polisakkarit olmayan diyet lifleridir. Diyet lifini monosakkarit birimlerine
parçalayan sindirim enzimleri insanlarda bulunmadığından bu organik maddeler tam
anlamıyla sindirilememektedirler. Bu karbonhidratlar sindirilemedikleri hâlde, bağır-
sak içerisinde bulunan bakteriler tarafından fermantasyona uğraması ile küçük bir mik-
tar da olsa enerji verebilmektedirler. Diyet lifi ya da bir başka deyişle besinsel lif; sindi-
rim enzimlerine dirençli, ince bağırsaktan sindirilmeden geçen ancak kalın bağırsakta
fermente olabilen bitkisel kaynaklı maddeler olarak da tanımlanabilmektedir. Diyet lifi
suda çözünürlüklerine göre çözünür ve çözünür olmayan diyet lifi olarak iki gruba ayrıl-
maktadır. Çözünür diyet lifi, kandaki kolestrol seviyesinin düşürülmesinde ve glikozun
bağırsaklardan emiliminin azaltılmasında kullanılır. Çözünür olmayan diyet lifinin ise
bağırsak sağlığı açısından önemli etkileri bulunmaktadır. Düşük lif içeren besinlerin tü-
ketilmesi özellikle gelişmiş ülkelerde görülen kabızlık, hemoroit, kalın bağırsak kanseri
ve şişmanlık gibi medeniyet hastalıkları olarak da adlandırılan bazı hastalıkların ortaya
çıkmasına neden olmaktadır. Lif bakımından zengin gıdaların tüketimi, bu tür hasta-
lıkları önlenmesi ve tedavisinde önemli bir role sahiptir. Tahıllar, bakliyatlar, meyve
ve sebzeler diyet lifi açısından zengin besinlerdir. Ancak besinlerin işlenmesi sırasında
uğramış olduğu değişimler, örneğin; rafine beyaz un üretimi sırasında buğdaydan kepe-
ğin ve ruşeymin ayrılması, sağlıklı beslenme için önemli fonksiyonlara sahip diyet lifi
içeriğini azaltmaktadır. Diyet lifinin tüm olumlu etkilerinin yanında, bazı vitaminlerin
vücuttaki yararlılığına olumsuz etkileri ve bazı minerallerin emilimini engellemesi gibi
kullanımını sınırlandıran etmenler de bulunmaktadır. Ayrıca aşırı tüketimi sonucu;
gaz, diyare ve şişkinliğe de sebep olmaktadır. Yetişkinlerde; 10-13g /1000 kcal arası diyet
lifi tüketimi tavsiye edilmektedir.
Karbonhidratlar, insan vücudunun %1’den daha azını oluşturmakta ve bir polisak-
karit olan glikojen formunda karaciğer ve kas dokularında sınırlı miktarda depolan-
maktadırlar. Vücutta depolanan glikojen, ihtiyaç durumunda kandaki glikoz (kan şeke-
ri) seviyesinin ayarlanmasında ve enerji ihtiyacının karşılanmasında kullanılmaktadır.
178 Halk Sağlığı

Kandaki glikoz düzeyi, pankreastan salgılanan insülin hormonu tarafından kontrol


altında tutulmaktadır. İnsülinin eksikliği ya da etkisizliği sonucunda glikoz hücreler
tarafından kullanılmadığından diyabet hastalığı ortaya çıkmaktadır. Glikozun hücre-
ler tarafından kullanılmaması nedeniyle tokluk durumunda; 120-140 mg/dL arasında
olması gereken kan şekeri yoğunluğunun bu düzeyleri geçmesi ile hiperglisemi ortaya
çıkar ve glikoz idrarla birlikte atılmaya başlar. Hiperglisemi sonucunda; sık sık idrara
çıkma, aşırı susama ve çok su tüketimi ile karşılaşılmaktadır. Hücrelerin, glikozdan sağ-
layamadığı enerjiyi yağlar ve proteinlerden karşılamaya başlaması ile hem vücut zayıflar
hem de idrarda keton oluşur.

Diyabet hastalığı ile ilgili detaylı bilgiler için http://diyabet.gov.tr adresini ziyaret edebilir-
siniz.

mg/dL (miligram/desilitre); kan Açlık durumundaki sağlıklı bir bireyin kan şekeri yoğunluğu; 70 ile 100 mg/dL ara-
şekerinin kandaki yoğunluğunun
belirtilmesinde kullanılan birimdir sında değişmektedir. Yetersiz besin tüketimi, aşırı egzersiz ya da aşırı insülin alımı gibi
ve kanın desilitresi başına bulunan nedenlerle kan şekerinin, sınır değerlerin altına düşmesi hipoglisemiye sebep olmaktadır.
glikoz miktarını ifade eder.
Hipoglisemi sonucu; terleme, baş ağrısı, baş dönmesi, titreme, aşırı hâlsizlik, bulanık gör-
me, açlık hissi, solukluk ve sinirlilik gibi bulgular ortaya çıkabilmektedir.
Glisemik indeks; 50 gram
karbonhidrat içeren test Besinlerden alınan karbonhidratlar, tüketildikten belirli bir süre sonra vücudun kan
yiyeceğinin, 2 saat içerisinde şekeri düzeyini etkilemeye başlamaktadır. Glisemik indeks (Gİ), karbonhidrat içeren be-
oluşturduğu kan glukozunu
artış alanının, aynı miktarda
sinlerin kan şekerini yükseltme potansiyeline göre sınıflandırılması için kullanılmaktadır.
karbonhidrat içeren referans Düşük Gİ’e sahip besinler; kandaki glikoz seviyesinin yavaş ve düzenli olarak, yüksek Gİ’e
yiyeceklerin oluşturduğu kan artış
alanına kıyaslanmasıdır.
sahip besinler ise çok hızlı yükselmesine sebep olurlar. Besinler Gİ değerlerine göre dü-
şük, orta ve yüksek olarak sınıflandırılabilirler. Besinlerin Gİ’e göre sınıflandırılması Tablo
7.2’de yer almaktadır.

Tablo 7.2 Düşük ≤ 55 Meyve ve sebzeler, süt, bakliyatlar, balık, yumurta, kırmızı et, yağlar vb.
Besinlerin Gİ
Değerlerine Göre Orta 56-69 Tam buğday ürünleri, esmer pirinç, dondurma ve vb.
Sınıflandırılması
Yüksek ≥70 Mısır gevreği, pirinç, kızarmış patates ve beyaz ekmek, vb.

Besinlerin Gİ’ni pek çok faktör etkilemektedir. Bunlar; besinin içerdiği karbonhidrat
miktarı ve çeşidi, besinin fiziksel yapısı ve servis şeklidir. Örneğin; çiğ havucun 16 olan
Gİ’i, pişirme işleminden sonra 92 gibi bir değere ulaşmaktadır. Genel olarak fazla miktar-
da rafine şeker içerenler ile bazı nişastalı besinler, yüksek Gİ’e sahip iken; lif içeriği yüksek
besinler, düşük Gİ’e sahiptir. Yüksek Gİ’e sahip besinler ile beslenmenin diyabet, kardiyo
vasküler hastalıklar, insülin direnci ve obezite riskini arttırdığı düşünülmektedir.

Besinlerin içerdiği diyet lifleri ile kandaki glikoz seviyesi arasında nasıl bir bağlantı vardır?
2
Karbonhidrat içeren yiyecek ve içeceklerin sık aralıklarla tüketiminin sağlık açısından
önemli bir sonucu da diş çürükleridir. Diş çürükleri nedeniyle oluşan diş ağrısı ve kayıpları;
zamanla besin alımının azalmasına ve beslenme durumunun kötüleşmesine neden olur.
Karbonhidratların yetersiz tüketimi sonucunda vücudun enerji ihtiyacının tam olarak
karşılanamaması, diğer enerji veren besin ögeleri olan protein ve yağların da etkin bir
şekilde kullanılamamasına neden olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile Gıda ve
Tarım Örgütü (FAO), diyetle alınacak toplam enerjinin %55 ile %75 arasında karbonhid-
ratlardan karşılanması gerektiğini belirtmektedirler.
7. Ünite - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz 179

Proteinler
Proteinler; amino asitlerden yapılmış doğal polimerlerdir. Proteinler; hücre ve vücut do-
kularının başlıca yapısal bileşenleri olup kas ve organların çoğunluğu proteinlerden oluş-
maktadır. Erişkin bir bireyin vücudunu; kütlece, ortalama %16 proteinler oluşturmak-
tadır. Büyüme ve vücudun gelişimi için gerekli olan proteinler yıpranmış ya da hasarlı
dokuların yenilenmesinde, sindirim enzimlerini üretmekte ve bazı hormonların yapısın-
da kullanılmaktadırlar. Hayvansal ve bitkisel besinlerden alınan proteinler, sindirim siste-
minde yapı taşları olan amino asitlere parçalanmakta ve bu amino asitlerden, karaciğerde,
vücut doku proteinleri üretilmektedir.
Yağlar ya da karbonhidratların aksine proteinler, vücutta depo şeklinde biriktirilmez-
ler. Bu nedenle düzenli olarak tüketilmelidirler. Tüketilen proteinlerin ihtiyaç duyulandan
fazlası, vücutta yağa dönüştürülerek depolanır. WHO ve FAO tarafından günlük enerji ih-
tiyacının %10 ile %15 arasında proteinlerden karşılanması gerektiği bildirilmiştir. Kronik
hastalık risklerinin azaltılması için diyetin toplam protein içeriği, günlük enerji alımının
% 35’ni geçmemelidir.
Vücut yapısı ve işlevlerinde kullanılan proteinlerin sentezi, çeşitli kombinasyon ve
sayılarda bir araya gelen 20 farklı amino asidin kullanılması ile gerçekleşmektedir. Bu
amino asitler; protein sentezi açısından elzem ve elzem olmayan olarak iki sınıf altın-
da toplanabilir. İnsan vücudunda sentezlenemeyen ve besinlerle dışarıdan alınmaları
zorunlu olan amino asitlere elzem amino asitler denir. İnsan için dokuz adet elzem
amino asit (lösin, izolösin, valin, metiyonin, fenilalanin, treonin, triptofan, histidin ve
lizin) vardır.

Protein sentezi ve genler hakkında daha fazla bilgi için http://www.biltek.tubitak.gov.tr/bil-


gipaket/gen/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

Yaşam ve büyüme için gerekli olan elzem amino asitlerden dokuzunu da yeterli mik-
tarda içeren proteinler; yüksek kaliteli protein, birini ya da daha fazlasını eksik içeren-
ler ise düşük kaliteli protein olarak adlandırılmaktadır. Hayvansal ve bitkisel kaynaklı
doğal besinlerin tamamı protein içermektedirler. Ancak et, süt, yumurta ve balık gibi
hayvansal besinler; kaliteli protein kaynaklarını oluştururken bitkisel besinler; düşük
kaliteli protein kaynakları olarak karşımıza çıkmaktadır. Lizin içeriği sınırlı olan ekmek
ile metiyonin içeriği sınırlı kuru fasulyenin beraber tüketilmesi örneğinde olduğu gibi,
aynı öğünde değişik bitkisel kaynaklı besin karışımının tüketimi, elzem amino asitleri
yeterli miktarda almak için hayvansal protein kaynaklarına alternatif oluşturabilmek-
tedir.
WHO ve FAO tarafından önerilen günlük protein alım miktarı; sağlıklı yetişkin bir
bireyin her kilogramı için yumurta ve süt proteini gibi kaliteli protein olarak 0,75 g’dır.
Kaliteli proteinler ile diğer proteinlerin karışımından oluşan bir diyette ise 0,83 g/kg
vücut ağırlığı/gün miktarda protein alımı önerilmektedir. Örneğin; 70 kg ağırlığındaki
bir kişinin günde, karışık bir diyetle yaklaşık 58 g protein tüketmesi gerekmektedir.

Kendi vücut ağırlığınıza göre karışık bir diyetle günlük tüketmeniz gereken protein mikta-
rını hesaplayınız. 3
180 Halk Sağlığı

Yağlar
Kolesterol; mum yapısında ve Yağlar; vücudun enerji ihtiyacını karşılamakla birlikte, içermiş oldukları elzem yağ asitle-
yağ benzeri maddelerdir. Sadece
hayvansal kaynaklı besinlerde ri ve yağda çözünen vitaminlerin emilimlerine yardımcı olmaları nedeniyle düzenli ola-
bulunur, bitkisel yağlarda rak tüketilmesi gereken besin ögeleridir. Kimyasal olarak lipid grubunda yer alan yağlar,
kolesterol bulunmaz.
vücuda, aynı miktardaki karbonhidrat ve proteinlere göre iki kattan fazla enerji verirler
ve vücutta fazla enerjinin depolanmasında kullanılırlar. Yağlar, vücudun ısı izolasyonu-
nu sağlamakla birlikte iç organları darbelere karşı koruyan bir yastık görevi de görürler.
Özellikle gebelik öncesi ve sırasında, emziklilik döneminde yeterli yağ alımı önemlidir.
WHO ve FAO günlük enerji alımının %15 ile %30 arasında yağlardan karşılanmasını
önermektedirler.
Yağların oda sıcaklığında katı veya sıvı formda olması; içermiş oldukları yağ asitle-
rinin kompozisyonu ile alakalıdır. Yağ asitleri; doymuş ve doymamış yağ asitleri olarak
sınıflandırılır. Genellikle oda koşullarında katı formda bulunan doymuş yağ asitlerinin
tüketimi, kandaki düşük yoğunluklu lipoproteinin (LDL); bir başka deyişle kötü koles-
terolün temizlenmesini engeller. Bu nedenle kalp hastalıkları açısından önemli bir risk
faktörüdür. Ayrıca diyabete eğilimi de artırırlar. WHO ve FAO günlük enerji alımının en
fazla %10’unun doymuş yağ asitlerinden karşılanmasını önermektedir.
Elzem yağ asitleri, insan vücudu tarafından sentezlenemeyen ve besinler ile dışardan
alınması gereken yağ asitleridir. Omega-3 yağ asitleri içinden α-linolenik asit ve omega-6
yağ asitleri içinden linoleik asit insanlar için elzem olan doymamış yağ asitleridir. Özel-
likle soğuk su balıkları olan somon, uskumru ve sardalye gibi balıklar, yüksek miktarda
omega-3 yağ asitlerini içermektedir. Omega-3 yağ asitleri; balık yağı dışında, fındık, ceviz,
kanola yağı ve zeytinyağı gibi bitkisel kaynaklarda da bulunmaktadır. Omega-6 yağ asitleri
ise mısır, soya, pamuk ve ayçiçeği yağlarında yüksek miktarda bulunmaktadır. Omega-3
ve omega-6 yağ asitlerinin birbirleriyle orantılı olarak tüketimi, kalp-damar sağlığı üzeri-
ne olumlu etkiye sahiptir. WHO ve FAO uzmanları toplam enerji alımının; %5-8 arasında
omega-6 yağ asitlerinden, %1-2 arasında omega-3 yağ asitlerinden alınmasını önermek-
tedirler.
Trans yağlar, daha çok doymamış bitkisel sıvı yağların, endüstriyel olarak katılaştır-
ma işlemi sırasında yani margarin üretiminde oluşabilmektedirler. Trans yağ asidi içeriği
yüksek besinlerin tüketilmesi, LDL’de artışa sebep olmaktadır. Bu da damarlarda yağ biri-
kimine ve damar tıkanıklıklarına neden olur. Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliği’ne
göre ancak margarinin içermiş olduğu 100 g yağın, 1 g’dan daha az trans yağ içermesi
durumunda ambalajında “trans yağ içermez” ya da “trans yağ yoktur” ibaresi kullanılması
mümkündür.

Vitaminler
Vitaminler, canlılığın ve vücudun normal işleyişinin sürdürülebilmesi için çok az mik-
tarda alınması gerekli olan organik maddelerdir. Vücutta yeterli miktarda ya da hiç sen-
tezlenemeyen vitaminler, insanlar için elzem besin ögeleridir. Vitaminler, makro besin
ögelerinin aksine vücut için bir enerji kaynağı değildirler. İnsan vücudu 13 farklı vitamine
ihtiyaç duymaktadır. Bu vitaminler çözünürlüklerine göre yağda ve suda çözünen vita-
minler olarak iki sınıf altında incelenebilirler. Yağda çözünen vitaminler; A, D, E ve K
vitamini, suda çözünen vitaminler; B kompleks vitaminler (B1, B2, Niasin, Pantotenik asit,
B6, B2, Biotin ve Folik asit) ve C vitaminidir.
7. Ünite - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz 181
Yağda çözünen vitaminlerin vücutta emilimleri, bağırsaklarda safra asitleri yardımıy-
la gerçekleşir ve vücut yağlarında depo edilirler. Vücutta depolanmaları nedeniyle yağda
çözünen vitaminlerin eksikliğine nadiren rastlanmaktadır. Yağda çözünen vitaminlerin
eksikliği; bir hastalığın veya sindirim bozukluğunun yağ emilimini etkilemesi sonucunda
da oluşmaktadır.
A vitamini (retinol); Görme problemlerini ve gece körlüğünü önleyen, hücre ve do-
kuların büyümesini ve sağlığını destekleyen, bağışıklık sistemini kuvvetlendiren, solunum
yolu ve mukoza zarı enfeksiyonlarına karşı vücudu koruyan, kemik, diş ve diş eti gelişimi
ile deri, tırnak ve saç sağlığı için gerekli olan bir vitamindir. En önemli hayvansal kaynak-
ları; karaciğer, tereyağı, yumurta ve balık yağı, bitkisel kaynakları ise yeşil yapraklı bitki-
ler ile havuç gibi turuncu/sarı meyve ve sebzelerdir. A vitaminin günlük ihtiyaç duyulan
miktarı; retinol eş değeri olarak yetişkin kadınlarda 800 mg, yetişkin erkeklerde ise 1000
mg düzeyindedir. A vitaminin uzun süre ihtiyaç duyulandan çok daha fazlasının alınması
sonucu; iştah kaybı, deride kuruluk ve dökülmeler, baş ağrıları ve karaciğerde büyüme
gibi sağlık sorunları meydana gelmektedir.
D vitamini; Kemiklerin mineralizasyonunda, kalsiyumun emilimi ve metabolizma-
sında görev alan bir vitamindir. Eksiklikleri; çocuklarda uzayan kemiklerin eğrilmesine
ve yumuşamasına neden olan raşitizm, yetişkinlerde ise osteomalazi gibi kemik rahatsız-
lıklarına sebep olur. D vitamini besinlerden alınmasının yanı sıra ciltte güneşin ultraviyo-
le (UV) ışınlarının etkisi ile de sentezlenebilmektedir. Besinlerdeki önemli kaynaklarını,
balık karaciğeri, balık yağı, karaciğer, tereyağı ve yumurta oluşturmaktadır. Erişkin bir
bireyin D vitamini ihtiyacı; yetişkin için günde 5 mg‘dır. İhtiyaç duyulandan fazlasının,
uzun süre alınması; kalsiyum metabolizmasını bozmakta ve hiperkalsemi, hipertansiyon
gibi sağlık problemleri görülebilmektedir.
E vitamini; Kuvvetli antioksidan özelliği nedeniyle kanser ve kalp-damar hastalıkları-
na karşı koruyucu özelliği olan ve erken doğmuş bebeklerde demirin kullanılmasına yar-
dımcı olması ile anemiyi (kansızlık) engelleyen bir vitamindir. Eksikliğine nadiren rastla-
nan E vitaminine günlük ihtiyaç; yetişkinlerde 12 mg’dır. Bitkisel yağlar, tahıl taneleri ve
yağlı tohumlar en önemli E vitamini kaynaklarıdır.
K vitamini; Kanın pıhtılaşması için gerekli olan protrombin sentezinde görev alan bir
vitamindir. İnsanlarda besinlerden alınmasının yanında bağırsaklarda bakteriler tara-
fından sentezlenmesi nedeniyle eksikliğine genellikle rastlanmamaktadır. Günlük ihti-
yacı yetişkinler için 75 mg olan K vitaminin en önemli kaynakları; koyu yeşil yapraklı
sebzelerdir.
B kompleks vitaminler; Enerji metabolizmasında önemli görevleri olan vitaminler-
dir. Suda çözündükleri için vücutta uzun süre depolanamazlar ve fazla alınan miktarı vü-
cuttan atıldığı için toksisitesi genellikle gözlenmez. Tablo 7.3’te B kompleks vitaminlerin
vücuttaki rolleri, günlük ihtiyaç duyulan miktarları ve en önemli besin kaynakları veril-
mektedir.
182 Halk Sağlığı

Tablo 7.3 Günlük İhtiyaç


B Kompleks B Kompleks
Vücuttaki Rolü (Yetişkinler Besin Kaynakları
Vitaminlerin Vücuttaki Vitaminler
Rolleri, Günlük İhtiyaç için)
Duyulan Miktarları Enerji metabolizmasında görev
ve En Önemli Besin
Kaynakları alır. Eksikliğinde sinir sistemi Maya, et, süt,
bozukluğu, eklemlerde şişlik ve bakliyatlar, tahıllar,
B1 1,1 mg
ağrılar ile denge bozuklukları gibi ceviz, fındık ve
belirtileri olan beriberi hastalığı yumurta
oluşur.
Karaciğer, maya, et,
Enerji metabolizmasında görev
süt ve süt ürünleri,
alır. Görme ve göz yorgunluğu
B2 1,4 mg yumurta, balık, yeşil
ile saç, tırnak ve cilt sağlığı için
yapraklı sebzeler ve
önemlidir.
tahıllar
Enerji metabolizmasında görev Et, balık, kümes
alır. Eksikliğinde sinir ve sindirim hayvanları,
sistemi bozuklukları ile güneş karaciğer, maya,
Niasin 16 mg
gören deride yaralar oluşması tahıllar, bakliyatlar
gibi belirtileri olan pellegra ve yeşil yapraklı
hastalığı oluşur. sebzeler
Karbonhidrat ve yağ Balık, tahıllar, yeşil
Pantotenik
metabolizması ile sinir sisteminin 6 mg yapraklı sebzeler ve
asit
gelişmesinde görev alır. maya
Amino asit metabolizmasında,
Et, yağlı tohumlar,
kan hücrelerinin yapımında ve
tahıl ürünleri, maya,
B6 bağışıklık sisteminde görev alır. 1,4 mg
balık, bakliyatlar,
Eksikliğinde hipokromik anemi
yumurta ve sebzeler
adı verilen kansızlığa neden olur.
Protein ve yağ asitleri
Karaciğer, et,
metabolizmasında, kan
yumurta, balık
hücrelerinin yapımında ve
B12 2,5 mg süt ve süt ürünleri
sinir sisteminde görev alır.
(Bitkisel besinlerde
Eksikliğinde pernisiyöz anemi
bulunmaz.)
oluşur.
Karaciğer, yumurta
Yağ ve enerji metabolizmasında sarısı, bakliyatlar ve
Biotin görev alır. Saç ve cilt sağlığı için 50 mg maya (Bağırsaklarda
önemlidir. bakteriler tarafından
da sentezlenirler.)
Vücutta amino asit ve kan Meyveler, yeşil
hücrelerinin yapımında görev yapraklı sebzeler,
Folik asit 200-400 mg
alır. Eksikliğinde megaloblastik havuç, maya,
anemiye neden olur. bakliyatlar ve tahıllar

Kollajen; dokularda bir çeşit C vitamini (askorbik asit); Vücudu serbest radikallerin zararlı etkilerine karşı koru-
çimento görevi gören ve dokuları
bir arada tutan proteindir. yan, bağışıklık sistemini güçlendiren, kemik, deri ve bağ dokusu gibi vücut yapılarında
yer alan proteinlerden kollajenin sentezlenmesinde görev alan antioksidan özelliğe sahip
bir vitamindir.
7. Ünite - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz 183
Kan yapımı için gerekli olan demir ve folik asidin emilimini de kolaylaştırmaktadır. C
vitamini eksikliği; diş etlerinde kanamalar, hâlsizlik, isteksizlik ve eklem ağrıları belirtileri
ile ortaya çıkan iskorbüt hastalığına neden olmaktadır. Yetişkinler için günlük C vitamini
ihtiyacı; ortalama 80 mg’dır. C vitaminin en önemli kaynakları; yeşil yapraklı sebzeler,
limon ve portakal gibi turunçgiller ile kırmızı biber, yeşil biber, çilek, kivi, böğürtlen, kuş-
burnu, domates, lahana ve patatestir.

Mineraller
İnsan vücudunun %4-5’i inorganik elementler olan minerallerden oluşmaktadır. Vücu-
dun günlük; 250 mg’dan fazla ihtiyaç duyduğu kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum,
potasyum, klor ve sülfür gibi mineraller makro mineraller; demir, bakır, iyot, çinko,
manganez, krom, selenyum, flor, molibden ve kobalt gibi günlük; 20 mg’ın altında ihtiyaç
duyduğumuz mineraller ise mikro mineraller (iz elementler) olarak adlandırılır. Mine-
raller insan vücudunun çeşitli dokularında değişik miktarlarda yer alır ve birçok vücut
fonksiyonunda katalizör rolü oynarlar. Mineraller, ya doğrudan sisteme dahil olarak yer
aldıkları tepkimelerle ya da hormon ve enzimlerin yapısında yer alarak dolaylı şekilde
işlevlerini yerine getirirler. Temel minerallerin insanlar için günlük gereksinim miktarı
mineral türüne göre değişmekle birlikte, birkaç mg ile 1 g arasında değişmektedir. Gerekli
miktarların alınmaması; bazı eksiklik işaretlerinin ortaya çıkmasına neden olurken, bazı
minerallerin uygun dozların üzerinde alınması; toksisiteye yol açmaktadır. Ünitemizde
vücudumuz için en çok önem arz eden minerallere kısaca değinilmiştir.
Kalsiyum, yetişkin vücudunda ortalama 1200 g kadar bulunur ve bunun %99’u kemik
ve dişlerin yapısında yer alır. Temel görevleri; kemik ve dişlerin yapı taşını oluşturma,
kaslarda kasılma, kan pıhtılaşması ve kan basıncının düzenlenmesi, elektrolit dengesinin
sağlanması, sinir iletimi ve enzimlerin çalışmasında görev almaktır. Günlük kalsiyum ge-
reksinimi; 1-10 yaş arası çocuklar ve 25 yaş üzeri yetişkinler için ortalama 800 mg, 11-24
yaş arası büyüme dönemi için ise 1200 mg’dır. Gebelik ve emzirme dönemlerinde kalsi-
yum gereksinimi artmaktadır. Uzun süre kalsiyumca zayıf beslenme; kemik yumuşaması
ve osteoporoz denilen kemik hastalığına yol açmaktadır. Yetişkinlerde günlük 2500 mg
kalsiyum alımı güvenli bulunurken daha fazlası; kabızlık ve üriner taş oluşumu yanında
demir ve çinko gibi bazı minerallerin bağırsaklardan emiliminin azalması gibi sorunlara
yol açmaktadır.
Fosfor, kalsiyumla birlikte kemiklerin, dişlerin oluşumunda ve çeşitli enzimlerin ya-
pısında görev alır. Ayrıca makro besin ögelerinin metabolizmasına yardımcı olur; hücre
içi ve dışı sıvıların dengede tutulmasını sağlar ve vücut sıvılarının asidik ortama dönüşü-
münü engeller. Vücuttaki fosforun %80’i kemiklerde ve dişlerde, %20’si ise vücut sıvıla-
rında ve hücrelerde bulunur. Özellikle mısır olmak üzere yağlı tohumlar, et, tavuk, balık
ve yumurta; fosfor yönünden zengindir. Diyette alınan kalsiyumun, fosfora oranı; bire bir
olmalıdır yani fosfor ihtiyacı; 1-10 yaş arası çocuklar için 800 mg, 11-24 yaş için 1200 mg
ve 24 yaş üzeri bireylerde 800 mg’dır.
Demir, yetişkin bir insan vücudunda çoğunluğu kanda olmak üzere ortalama 3-5
gram bulunur. Oksijen taşınması ve hücre içi solunumunda önemli yere sahiptir. Demir;
özellikle kabuklu deniz ürünleri, yeşil lifli sebzeler, karaciğer, yumurta, pekmez, kuru
meyveler ve ette yoğun olarak bulunur. Bitkisel kaynaklı demirin emiliminin artırılması
için beraberinde C vitamini tüketilmelidir. Demir yetersizliğinde kansızlık görülür. Bes-
lenme şekli, demirin emilimi yönünden büyük farklılıklar yaratmaktadır; dolayısıyla gün-
lük alınması gereken demir miktarı değişiklik göstermektedir. Ülkemizde diyetin tahıllara
dayalı olması nedeniyle yetişkin erkeklerde günde 10 mg, kadınlarda 15-18 mg, gebe ka-
dınlarda ise 27-30 mg demir tüketimi önerilmektedir.
184 Halk Sağlığı

Magnezyum, insan vücudunda ortalama 20-28 g bulunur ve %60’ı kemiklerde, %27’si


kaslarda, %13’ü ise diğer dokular ve vücut sıvılarında yer alır. Magnezyumunun vücuttaki
görevi; enerji metabolizmasının, kas ve sinir sisteminin düzenli çalışması, kemik ve diş-
lerin oluşumu, kan basıncının düzenlenmesidir. Bakliyat ürünleri, yağlı tohumlar, rafine
edilmemiş tahıl taneleri ve koyu yeşil yapraklı sebzeler önemli oranda magnezyum içerir-
ler. Günlük alınması gereken magnezyum miktarı; yetişkinler için 320-400 mg’dır. İhtiyaç;
1-3 yaş grubu çocuklarda 80 mg, 4-6 yaşta 120 mg ve 7-10 yaşta ise 170 mg’dır.
İyot, yetişkin bir bireyin vücudunda 15-20 mg bulunur. Bunun %70’i tiroit bezinde,
geri kalanı ise diğer dokular ve kanda yer alır. İyot, tiroit hormonlarının yapımında görev
alır. İyodun yetersiz alınması guatr hastalığına neden olur. Yeterli iyot içeren topraklarda
yetişen besinler ve su, yeterli iyodu sağlar. Ülkemizde; Karadeniz ve Akdeniz’in iç ke-
simleri ile Doğu ve İç Anadolu Bölgesi’nde, toprakta ve suda, iyot yetersizliği olduğu için
bu bölgelerde sıklıkla guatr hastalığı görülür. İyot yetersizliği hastalıklarının çözüm yolu
ise iyotlu tuzun kullanılmasıdır. İyotlu tuz, guatrı tedavi etmez; oluşmasını ve daha fazla
büyümesini önler. Deniz ürünleri, özellikle balık iyot kaynağıdır. Yetişkin bir bireyin ve
gençlerin günlük iyot ihtiyacı 150 mg iken bu ihtiyaç çocuklarda 90 mg’dır. İhtiyaç, gebelik
döneminde 220 mg, emziklilikte ise 290 mg’dır.
Çinko, vücutta önemli metabolik görevleri olan enzimlerin yapısında bulunur. Bü-
yüme ve cinsiyet organlarının gelişmesinde, hücresel bağışıklığın oluşumunda görev alır.
Eksik çinko tüketimi durumunda; fiziksel olarak büyümede gerilik, cinsiyet organlarının
gelişmesinde gecikme, hastalıklara dirençsizlik, yaraların iyileşmesinde gecikme, tat ve
koku algılamada bozukluklar görülebilir. Çinko kaynağı besinler; et, karaciğer, yumurta
ve deniz ürünleridir. Ayrıca süt ürünleri, bakliyat ürünleri, yağlı tohumlar ve tahıllar da
önemli miktarda çinko içerirler. Yetişkin erkeklerin günlük 15 mg, kadınların 12 mg, 1-10
yaş arası çocukların 10 mg çinko almaları gerekmektedir. Gebelik ve emziklilikte bu mik-
tar 15 mg’a yükselir.
Flor, insan vücudunda; çoğunluğu dişlerin ve kemiklerin yapısında, küçük bir miktarı
ise çeşitli yumuşak dokularda bulunur. Vücuttaki görevi; diş çürüklerinin ve osteoporo-
zun önlenmesidir. Aşırı tüketimi ise florozozise neden olur. Florun temel kaynağı sudur.
Deniz ürünleri ve çayda da flor bulunur. Günlük flor gereksinimi 1,5-4,0 mg’dır.
Tüm vücut sıvılarında ve dokularında vücut su dengesini, asit-baz dengesini ve kas
çalışmasını sağlayan sodyum, potasyum ve klor bulunur. Sodyum, klor ve potasyum ince
bağırsaklardan emilir; idrar, dışkı ve terle atılır. Sodyum ve klorun temel kaynağı tuzdur.
Günde 2-3 gram sodyum, 2-4 gram potasyum ve 750 mg klor yetişkinler için yeterlidir.
Günlük tuz tüketimi 6 gramı geçmemelidir.

Su
İnsan vücudunu oluşturan en büyük bileşen sudur ve toplam kütlenin erkeklerde %60,
kadınlarda %50’sini oluşturur. Su; insan vücudunda günlük değişim oranı olarak kişiden
kişiye farklılık gösterir. Ilıman iklimlerde yaşayan hareketsiz bireyler için günlük su deği-
şim oranı; vücudun içerdiği suyun %5-10’u iken sıcak havada uzun süreli yorucu egzersiz,
bunu %25’e kadar çıkarabilir. Normal sağlıklı bireyler günlük hayatlarında su alım ve su
kayıp miktarları eşit olmayınca orta derecede dehidratasyona maruz kalır. Sürekli ye-
tersiz su alımı; kalp ve damar rahatsızlıkları, böbrek yetmezliği, zayıflık, yorgunluk, baş
ağrısı, idrarda kristalizasyon, böbreklerde taş oluşumu, mide bulantısı ve genel hâlsizlik
gibi durumlarla sonuçlanır. Aşırı su tüketimi de zararlıdır. Böbreklerin su atma kapasite-
sini fazlasıyla aşan su tüketimi, kanın elektrolit dengesini bozarak hiponatremi denilen
duruma yol açar ve ölüme varan sonuçlara ulaşılabilir.
7. Ünite - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz 185
Günlük su ihtiyacı enerji ihtiyacı ile paralellik gösterir. Yetişkinler için harcanan her
bir kcal için 1 mL su tüketimi gereklidir yani günlük su ihtiyacı sağlıklı ve aktif yetişkinler
için ortalama 2-3 litre arasındadır. Bu suyun kaynaklarını; içilen su ve diğer içecekler ile
bazı besinlerin bünyesinde bulunan su oluşturur. Bunun yanında oksidatif metabolizma
yoluyla üretilen metabolik su da günlük su gereksinimine ufak bir katkıda bulunur.

Günlük tüketmeniz gereken su miktarını nasıl belirlersiniz?


4
BESİN GRUPLARI
Yeterli ve dengeli beslenmenin temelini; besinlerin besleyici değerleri yönünden belirli
gruplar altında toplanarak her gruptan yeterli miktarda tüketilmesi oluşturmaktadır. Ül-
kemizde uzun yıllardır besinlerin gruplandırılmasında dört yapraklı yonca olarak adlan-
dırılan, dört besin grubunu içeren model tercih edilmektedir. Bu modele göre besinler; süt
ve süt ürünleri; et, yumurta ve bakliyat ürünleri; taze sebze ve meyveler; tahıllar ve tahıl
ürünleri olarak dört temel besin grubunda sınıflandırılmaktadırlar.

Süt ve Süt Ürünleri


Süt, yoğurt, peynir çeşitleri, süt tozları, kalsiyumla zenginleştirilmiş soya sütü ve kefir gibi
süt ürünleri bu grubu oluşturmaktadır. Süt grubu besinler; protein, kalsiyum, B2 vitamini
(riboflavin) ve B12 vitamini başta olmak üzere birçok besin ögesinin önemli kaynağıdır.
Süt grubu besinlerde bulunan kalsiyum, diğer besin kaynaklarına göre vücut tarafından
daha iyi kullanılır ve kemik dokularının sağlıklı gelişiminde ve hücre çalışmasında önemli
rol oynar. Bu grupta yer alan besinlerde bulunan B vitaminleri, başta kırmızı kan hücreleri
ve sinir hücreleri olmak üzere tüm vücutta önemli işlevlere sahiptir. Süt ve süt ürünleri
yağ içeriği yönünden de zengindir. Doymuş yağ ve kolesterol ile yağda eriyen A vitamini
içerirler.
Başta çocuklar, gençler ve yetişkin kadınlar olmak üzere tüm yaş gruplarının süt ve
süt ürünleri grubunda yer alan besinleri her gün önerilen miktarlarda tüketmesi gerekir.
Bir günde tüketilmesi önerilen süt ürünü porsiyon miktarları; 1-3 yaş grubu çocuklarda
4 porsiyon, 4-6 yaş grubu çocuklarda 3-4 porsiyon, 7-9 yaş grubu çocuklarda 3 porsiyon,
10-18 yaş grubu çocuklarda 4 porsiyon, yetişkinlerde 3 porsiyon ve 65 yaş üzeri bireylerde
4 porsiyondur. Tablo 7.4’te bir porsiyona eş değer süt grubu besinlerin miktarları veril-
mektedir.

Süt, yoğurt, kefir 200 mL Tablo 7.4


Bir Porsiyona Eş Değer
Ayran 350 mL Süt Grubu Besinlerin
Beyaz peynir türleri 60 g Miktarları
Kaşar peynir türleri 40 g
Lor peyniri 150 g

Et, Yumurta ve Bakliyat Ürünleri


Bu grupta et, tavuk, balık, hindi gibi et ürünleri; yumurta; kuru fasulye, nohut, mercimek
gibi kuru bakliyatlar ve ceviz, fındık, fıstık, badem gibi yağlı tohumlar bulunmaktadır. Bu
gruptaki besinler; protein, demir, çinko, fosfor, magnezyum gibi mineraller, B6, B12, B1 ve
A vitaminleri açısından zengindir. Büyüme ve gelişme, hücre yenilenmesi, doku onarımı,
görme, kan yapımı, sinir sistemi, sindirim sistemi ve deri sağlığında görev alan ve hasta-
lıklara karşı direnç kazanılmasında rol oynayan besin ögeleri bu grupta bulunur.
186 Halk Sağlığı

Büyükbaş ve küçükbaş hayvan etleri kırmızı et, kanatlılar ve su ürünlerinin etleri beyaz
et olarak tanımlanır. Etin bileşiminde; protein, yağ, mineraller ve vitaminler bulunur. Et-
lerin protein miktarı ve protein kalitesi yanında bünyesinde bulunan demirin vücutta kul-
lanılabilirliği de yüksektir. Beslenmemizde önemli yeri olan ve proteinlerinin %100’ünün
vücut proteinlerine dönüştüğü yumurta, protein kalitesi en yüksek besindir.
Kuru bakliyatların yağ içeriği düşük, protein miktarı yüksektir. Özellikle et, yumurta
bulunmadığı ya da yağ ve kolesterolden kısıtlı diyet önerildiği durumlarda, diyette bak-
liyat ürünleri arttırılarak protein gereksinmesi karşılanabilir. Yemeklerimizde lezzet ve-
rici ve çerez olarak kullanılan fındık, susam, ceviz, badem ve benzeri yağlı tohumlar; B
grubu vitaminler, mineraller, yağ ve protein yönünden zengindirler. Yağ içerikleri yüksek
olmasına karşın bitkisel kaynaklı olduklarından kolesterol içermezler. Enerji değeri yük-
sek olan bu besinlere özellikle çocukların ve ağır işte çalışanların diyetinde yer verilmesi
yararlıdır.
Et, yumurta ve bakliyat grubundan yaş gruplarına göre bir günde tüketilmesi önerilen
porsiyon miktarları; 1-3 yaş grubu çocuklarda 1-1,5 porsiyon, 4-6 yaş ve 7-9 yaş grubu
çocuklarda 1,5 porsiyon, 10-18 yaş grubu çocuklarda 2-3 porsiyon, yetişkinlerde ve 65
yaş üzeri bireylerde 2,5-3 porsiyondur. Tablo 7.5’de bir porsiyona eş değer et, yumurta ve
bakliyat grubu besinlerin miktarları verilmektedir.

Tablo 7.5 Etler (kırmızı, tavuk, hindi vb.) 100 g


Bir Porsiyona Eş Değer
Et, Yumurta ve Bakliyat Balık 150 g
Grubu Besinlerin Yumurta 100 g (2 adet)
Miktarları
Bakliyat ürünleri 60 g
Yağlı tohumlar-sert kabuklu meyveler 30 g

Taze Sebze ve Meyveler


Sebzeler bitkilerin çiçek, yaprak, gövde ve kökleri; meyveler ise çiçek ya da tohum gibi
yenilebilir bölümleridir. Büyük bir kısmı sudan oluşan sebze ve meyveler, vitamin ve
mineral bakımından zengindirler. Özellikle hücreyi okside ederek hasara uğratan çeşitli
maddelere karşı savaşan antioksidan ögeler (flavonoidler, karotenoidler, C ve E vitamini
gibi) yönünden zengin olmaları, sağlıklı bir beslenme düzeni için sebze ve meyvelerin
tüketimini gerekli kılmaktadır. Sarımsak, soğan, turp, lahana gibi sebzelerde bulunan kü-
kürtlü bileşikler, vücudu zararlı etkenlerden koruyucu özellik gösterirler. Sebze ve mey-
veler iyi bir potasyum ve magnezyum kaynağı olduklarından kan basıncını düzenleyici
etkileri vardır. Sebze ve meyve tüketiminin artırılması; kalp damar hastalıkları ve inme
riskini azaltır. Günde ortalama 5 porsiyon ve üzerinde, farklı renklerde sebze ve meyve
tüketimi önerilmektedir.

Tahıllar ve Tahıl Ürünleri


Buğday, pirinç, mısır, çavdar ve yulaf gibi tahıl taneleri ve bunlardan yapılan un, bulgur,
yarma, gevrek ve benzeri ürünler bu grup içinde yer alır. Bu grup besinlerin önemli kıs-
mını karbonhidrat içeriği oluşturur. Bu nedenle tahıllar vücudun temel enerji kaynağıdır.
Ayrıca, azımsanmayacak oranlarda protein de içerirler. Bu proteinin kalitesi düşük ol-
makla birlikte, bakliyat ürünleri ya da et, süt, yumurta gibi besinlerle bir arada tüketildik-
lerinde protein kalitesi arttırılabilir. Tahıl tanelerinin yağı; E vitamini, B12 vitamini dışın-
daki diğer B grubu vitaminlerince zengindir. Bu vitaminler tahıl tanelerinin çoğunlukla
kabuk ve özünde bulunur. Sağlıklı beslenme için tam tahıllı besinlerin tercih edilmesi
bu nedenlerden dolayı önemlidir. Tam tahıllarda bulunan diyet lifi; kanser, kalp damar
7. Ünite - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz 187
hastalıkları, diyabet ve şişmanlık gibi hastalıkların önlenmesi ve bağırsak hareketlerinin
düzenlenmesi için diyetin içeriğinde bulunması gereken temel diyet bileşenlerindendir.
Ekmek ve tahıl grubundan yaş gruplarına göre bir günde tüketilmesi önerilen por-
siyon miktarları; 1-3 yaş çocuklarda 2 porsiyon, 4-6 yaş çocuklarda 3 porsiyon, 7-9 yaş
çocuklarda 5 porsiyon, 10-18 yaş grubu erkek çocuklarda ve 9, 10-18 yaş grubu kız çocuk-
larda 7 porsiyon, yetişkin erkeklerde 8 porsiyon, yetişkin kadınlarda 7 porsiyon, yaşlı er-
keklerde 5 porsiyon ve yaşlı kadınlarda 4 porsiyondur. Tablo 7.6’da bir porsiyona eş değer
tahıl ürünleri grubu besinlerin miktarları verilmektedir.

Tüm ekmek türleri 50 g Tablo 7.6


Bir Porsiyona Eş Değer
Pide, lavaş, bazlama, yufka çeşitleri 50 g Tahıl Ürünleri Grubu
Makarna, erişte, şehriye pirinç, bulgur vb. 50 g Besinlerin Miktarları
Simit 50 g
Kahvaltılık gevrek 30 g

Bağırsak faaliyetlerinin iyileştirilmesi için hangi besin gruplarına ağırlık verilmesi gerekir?
5
ENERJİ VE BESLENME
Beslenmenin temel işlevi; vücudumuzun yaşamsal faaliyetlerinin devamı ve metaboliz-
manın düzenlenmesi için gerekli olan enerjinin karşılanmasıdır. Besinlerin enerji içeriği
ve vücudumuzun gereksinim duyduğu enerji miktarı, sağlıklı bir beslenme düzeni açısın-
dan önem taşımaktadır.

Besinlerin Enerji İçeriği


Besinlerin enerji değeri, bileşiminde yer alan ögelerin çeşit ve miktarlarına göre farklılık
gösterir. Besin maddelerinin içerdiği toplam enerji miktarını belirlemek için bomba ka-
lorimetresi kullanılmaktadır. Bu yöntemle belirlenen enerji miktarları, besin ögelerinin
vücutta ortaya çıkardığı enerjiden azdır. Bunun en önemli sebeplerinden biri; tüketilen
besinlerin tamamının sindirim sisteminden emilememesidir. Ortalama olarak proteinle-
rin %92’si, yağların %95’i, karbonhidratların ise %97’si sindirilerek emilebilir. Kalanı ise
dışkı yoluyla atılır. Besinlerin enerji miktarı; beslenme uzmanları tarafından genellikle
kilokalori (kcal) birimi ile ifade edilir. Kilokalori; bir kilogram saf suyun sıcaklığını bir
derece artırmak için gerekli enerji miktarı olarak tanımlanmaktadır. Kalorimetrede ya-
kıldığında yağ, karbonhidrat ve proteinlerin verdikleri ortalama enerji miktarları Tablo
7.7’de verilmiştir.

Protein 5,65 kcal/ g Tablo 7.7


Bomba Kalorimetresi ile
Yağ 9,45 kcal/ g Makro Besin Ögelerinin
Karbonhidrat 4,15 kcal/ g Toplam Enerji Değerleri

Enerji yönünden besin kalitesi; besleyici yoğunluğu, enerji yoğunluğu ve boş enerji
gibi kavramlarla ifade edilir. Besleyici yoğunluğu, besinin besleyici bileşen içeriğinin ver-
diği enerjiye oranıdır. Meyveler, sebzeler, tam tahıllar, yağsız et ve süt ürünlerinin besleyi-
ci yoğunluğu yüksektir. Enerji yoğunluğu ise besinle alınan enerjinin, besinin ağırlığına
oranıdır. Meyve ve sebzeler ağırlıklarına göre oldukça az enerji verirler. Dolayısıyla enerji
yoğunlukları düşüktür. Günlük toplam tüketimde su ve diyet lifi, enerji yoğunluğunu den-
gelemek açısından önemlidir. Enerji yoğunluğunu artıran en önemli besin ögesi yağlardır.
Bir besinin yağ içeriği, birim ağırlık başına ne kadar yüksekse enerji değeri de o kadar
188 Halk Sağlığı

yüksek olur. Yüksek oranda su içeren besinlerin ise enerji değerleri düşüktür. Şeker ve
alkol gibi herhangi bir besleyici özelliği olmayan ancak enerji içeren besin kaynakları boş
enerji olarak nitelendirilir.

Bazal Metabolizma Hızı


Sağlıklı bir vücuda sahip olmak ve vücut ağırlığının dengede tutulması için alınan enerji
ile harcanan enerjinin eşit olması gerekir. Bu açıdan günlük alınması gereken enerji mik-
tarının belirlenmesi önemlidir. Hiç bir fiziksel etkinlik yapmasak da organlarımızın çalış-
ması için enerji gerekmektedir. Tam istirahat hâlinde organların çalışması için harcanan
enerji miktarına bazal metabolizma hızı (BMH) denir. BMH; vücut büyüklüğü, gelişim
dönemi, hastalık durumu ve cinsiyete bağlı olarak kişiler arasında farklılık gösterir.

Bazal metabolizma hızının vücut büyüklüğü, gelişim dönemi, hastalık durumu ve cinsiyete
6 göre nasıl değişiklik göstermesi beklenir?

BMH hesaplamalarında genellikle ortalamalar ile oluşturulmuş çeşitli tablolar kullanı-


lır. Bu tablolardan kişinin özelliklerine uygun verilerden yola çıkılarak 10 saatlik uykuda
harcadığı enerji hesaplanır. Boy ve ağırlığa göre vücut yüzeyi Tablo 7.8’de, yaş ve cinsiyete
göre bazal metabolizma standartları ise Tablo 7.9’da verilmektedir.

Tablo 7.8 Vücut ağırlığı (kg)


Boy ve Vücut Ağırlığına
Göre Vücut Yüzeyi (m2) Boy
25 30 35 40 45 50 55 60 65 70 75 80 85 90 95
(cm)
200 1,84 1,91 1,97 2,03 2,09 2,15 2,21 2,26 2,31
195 1,73 1,80 1,87 1,93 1,99 2,05 2,11 2,17 2,22 2,27
190 1,56 1,63 1,70 1,77 1,84 1,90 1,96 2,02 2,08 2,13 2,18 2,23
185 1,53 1,60 1,67 1,74 1,80 1,86 1,92 1,98 2,04 2,09 2,14 2,19
180 1,49 1,57 1,64 1,71 1,77 1,83 1,89 1,95 2,00 2,05 2,10 2,15
175 1,19 1,28 1,36 1,46 1,53 1,60 1,67 1,78 1,79 1,85 1,91 1,96 2,01 2,06 2,11
170 1,17 1,26 1,34 1,43 1,50 1,57 1,63 1,69 1,75 1,81 1,86 1,91 1,96 2,01 2,06
165 1,14 1,23 1,31 1,40 1,47 1,54 1,60 1,66 1,72 1,78 1,83 1,88 1,93 1,98 2,03
160 1,12 1,21 1,29 1,37 1,44 1,50 1,56 1,62 1,68 1,73 1,78 1,83 1,88 1,93 1,98
155 1,09 1,18 1,26 1,33 1,40 1,46 1,52 1,58 1,64 1,69 1,74 1,79 1,84 1,89
150 1,06 1,15 1,23 1,30 1,36 1,42 1,48 1,54 1,60 1,65 1,70 1,75 1,80
145 1,03 1,12 1,20 1,27 1,33 1,39 1,45 1,51 1,56 1,61 1,66 1,71
140 1,00 1,09 1,17 1,24 1,30 1,36 1,42 1,47 1,52 1,57
135 0,91 1,06 1,14 1,20 1,26 1,32 1,38 1,43 1,48
130 0,95 1,04 1,11 1,17 1,23 1,29 1,35 1,40
125 0,93 1,01 1,08 1,14 1,20 1,26 1,31 1,36
120 0,91 0,98 1,04 1,10 1,16 1,22 1,27
7. Ünite - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz 189

YAŞ (YIL) ERKEK (kcal/m2/saat) BAYAN(kcal/m2/saat) Tablo 7.9


Yaş ve Cinsiyete Göre
1 53.0 53.0 Bazal Metabolizma
3 51.3 51.2 Standartları
5 49.3 48.4
7 47.3 45.4
9 45.2 42.8
11 43.0 42.0
13 42.3 40.3
15 41.8 37.9
17 40.8 36.3
19 39.2 35.5
20 38.6 35.3
25 37.5 35.2
30 36.8 35.1
35 36.5 35.0
40 36.3 34.9
45 36.2 34.5
50 35.8 33.9
55 35.4 33.3
60 34.9 32.7
65 34.4 32.2
70 33.8 31.1
75 33.2 31.3
80 33.0 30.9

Örneğin 60 kg ağırlığında, 160 cm boyunda ve 40 yaşında normal durumdaki bir ba-


yanın, 10 saatlik uyku sırasında ortalama enerji harcaması şöyle hesaplanır:
Öncelikle Tablo 7.8’den vücut yüzeyi (m2), Tablo 7.9’dan bazal metabolizma hızı stan-
dartları belirlenir ve 1 saatlik uykudaki, ardından da 10 saatlik uykudaki enerji harcaması
hesaplanır:
Vücut yüzeyi = 1,62 m2 (Tablo 7.8)
Bazal metabolizma hızı = 34,9 kcal /m2 /saat (Tablo 7.9)
34,9 kcal / m2 / saat x 1,62 m2 = 56,5 kcal/ saat
56,5 kcal / saat x 10 saat = 565 kcal harcar.

İlgili tabloları kullanarak kendi bazal metabolizma hızınızı hesaplayınız.


7
Vücudun Enerji Gereksinimi
Vücudun günlük enerji gereksinimi; bazal metabolizma, fiziksel faaliyetler ve besinlerin
emilimi için gerekli enerji toplamından oluşmaktadır. Bazal metabolizma, günlük enerji
gereksiniminin %60’ına eşittir. %10-15’lik kısmı almış olduğumuz besinlerin emilimi sıra-
sında harcanır. Kalan kısmı ise gün içindeki fiziksel faaliyetlerde kullanılır. Enerji gereksi-
nimini etkileyen parametreler; vücut ağırlığı ve hacmi, yaş, özel yaşam dönemleri (gelişme,
gebelik, emzirme vb.) ve iklim koşullarıdır. Özellikle çalışma hayatında yapılan işin türü ve
süresine bağlı olarak günlük enerji gereksinimi değişiklik gösterir. Tablo 7.10’da değişik yaş,
cinsiyet ve çalışma durumuna göre yetişkinlerin ortalama enerji ihtiyaçları verilmektedir.
190 Halk Sağlığı

Tablo 7.10 Çalışma Durumuna Göre Günlük Enerji İhtiyacı (kcal/gün)


Değişik Yaş, Cinsiyet Yaş ve cinsiyet Hafif Orta Orta Üstü Ağır Çok Ağır
ve Çalışma Durumuna ERKEK (65 kg)
Göre Yetişkinlerin 18-29 yaş 2350 2700 3000 3300 3700
Ortalama Enerji
30-59 yaş 2300 2600 2950 3250 3600
İhtiyaçları
60 üstü 1900 2200 2450 2750 3000
KADIN (55 kg)
18-29 yaş 1850 2100 2350 2600 2850
30-59 yaş 1850 2100 2350 2600 2850
60 üstü 1650 1900 2100 2350 2600

Enerji harcaması, vücut ağırlığı ile yakından ilişkilidir. Ağırlıkları standart ölçülerin
altında olan kişiler, sahip olduğu kiloya göre enerji ihtiyacı hesaplaması sonucunda daha
çok kilo kaybeder ve zayıflar. Standardın üstünde olan kişiler ise bu hesaplamalara göre
gereğinden çok enerji alacağından şişmanlar. Enerjinin dengede alınması için toplam
enerji ihtiyacı hesaplanırken bireyin gerçek ağırlığı değil, boyuna göre standart olması
gereken ağırlığı baz alınmalıdır. Bunun için günlük enerji ihtiyacı hesaplanırken Tablo
7.11’de yer alan çalışma durumuna göre kg başına harcanan günlük enerji tüketim stan-
dartları ve Tablo 7.12’de yer alan boya göre ideal ağırlıklar kullanılır.

Tablo 7.11 Hafif İşler Orta İşler Orta Üstü İşler Ağır İşler
Çalışma Durumuna Göre Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın
kg Başına Harcanan kg Başına
Günlük Enerji Tüketim Enerji
Standartları (Örnek Erkek: 42 36 46 40 54 47 62 55
Harcaması
20–39 yaş–65 kg, Örnek (kcal)
Kadın: 20–39 yaş- 55kg)

Tablo 7.12 Vücut Ağırlığı (kg)


Yirmi Beş ve Daha
BOY(cm) ERKEK KADIN
İleri Yaştaki Kişilerin
Boylarına Göre İdeal Küçük Yapılı Orta Yapılı İri Yapılı Küçük Yapılı Orta Yapılı İri Yapılı
Ağırlıkları 147 41-44 43-48 47-53
150 42-45 44-49 48-55
152 48-52 51-55 55-59 43-47 45-50 49-56
155 49-53 52-56 56-60 44-48 47-52 50-58
158 50-54 53-58 57-63 45-49 48-53 51-59
160 51-55 54-60 58-64 47-50 49-55 53-60
163 53-57 56-62 60-66 48-52 50-56 54-62
165 54-58 57-63 61-68 50-53 52-59 56-64
168 56-60 59-55 63-70 51-55 54-60 58-66
170 57-62 61-67 65-72 53-58 56-62 60-68
173 59-64 63-69 67-74 55-59 58-64 62-70
175 61-66 65-71 69-76 56-60 59-66 64-72
178 63-68 67-73 71-78 58-63 61-68 66-74
180 65-70 69-75 73-80 59-65 63-70 68-76
183 67-72 61-77 75-82 61-67 65-72 70-78
186 69-74 73-79 77-84
188 70-76 74-81 78-86
191 72-78 75-83 80-88
193 74-80 77-85 82-90
7. Ünite - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz 191
Örneğin; 170 cm boyunda, 80 kg ağırlığında ve hafif işte çalışan bir erkeğin enerji ih-
tiyacı 80 kg’a göre değil, bu boyda olması gereken ideal standart kg üzerinden hesaplanır.
Hafif işte çalışan erkeğin enerji harcaması kg başına 42 kcal’dir. (Tablo 7.11)
170 cm boyunda ideal vücut ağırlığı en fazla 72 kg’dır. (Tablo 7.12)
Enerji ihtiyacı 42 kcal/kg x 72 kg = 3024 kcal olmalıdır.

İlgili tabloları kullanarak kendi vücut yapınıza göre günlük almanız gereken enerji mikta-
rını hesaplayınız. 8

Hazır ambalajlı besinlerin etiketlerinde tüketiciye bilgi vermek amacıyla günlük ih-
tiyacı karşılama miktarı bilgileri yer alır. Bu bilgilerin tümü sağlıklı bir kiloya ve aktivite
düzeyine sahip, ortalama bir yetişkin için geçerli olan önerilere dayanmaktadır ve 2000
kcal/gün üzerinden hesaplanmıştır. Her 100 g/100 ml veya ürünün bir porsiyonu veya net
miktarı üzerinden karşılama miktarı belirtilebilir.

Beden Kitle İndeksi


Beden yapısının uygunluğunun belirlenmesinde; vücut ağırlığının, boy uzunluğunun ka-
resine bölünmesi ile hesaplanan beden kitle indeksi (BKİ) hesaplamaları sıklıkla kullanıl-
maktadır. WHO’nun belirlemiş olduğu yetişkinlerin beden kitle indeksine göre sınıflan-
dırması Tablo 7.13’te verilmektedir.

Sınıflandırma BKİ (kg/m2) Tablo 7.13


Yetişkinlerin Beden
Zayıf (düşük ağırlıklı) <18.50 Kitle İndeksine Göre
Aşırı düzeyde zayıflık <16.00 Sınıflandırılması
Orta düzeyde zayıflık 16.00 - 16.99
Hafif düzeyde zayıflık 17.00 - 18.49
Normal 18.50 - 24.99
Toplu, hafif şişman, fazla kilolu > 25.00
Şişmanlık öncesi (Pre-obez) 25.00 - 29.99
Şişman (Obez) > 30.00
Şişman I. Derece 30.00 - 34-99
Şişman II. Derece 35.00 - 39.99
Şişman III. Derece > 40.00

BKİ=Ağırlık (kg)/ (Boy uzunluğu (m))2


Örneğin 75 kg ağırlığında ve 175 cm boyunda bir yetişkinin; BKİ= 75 / 1,752 = 24,49
olarak hesaplanır ve Tablo 7.13’e göre normal bir kiloya sahip olduğu söylenebilir.

Kendi BKİ’nizi hesaplayınız ve BKİ olarak hangi sınıflandırmaya girdiğinizi belirleyiniz.


9
EGZERSİZ
Günümüz yaşam koşulları ve çalışma ortamları çoğu kişinin fiziksel faaliyette bulunma-
sını kısıtlamaktadır. Çoğu kişi gün boyu oturarak ve bilgisayar başında çalışmakta; ula-
şım için motorlu taşıtları tercih etmekte; dinlenme zamanlarında ise vaktini televizyon
seyrederek geçirmektedir. Bu yaşam tarzı sonucu bireylerin aldıkları enerji, harcadıkları
enerjiden daha fazla olmakta; bu nedenle de vücut yağ kitlesinde artış ve genel sağlıkta
bozulmalar gözlenmektedir. WHO’nun 2011 raporuna göre, hareketsiz yaşam dünya ça-
192 Halk Sağlığı

pında yılda 3,2 milyon kişinin ölümüne neden olmaktadır. Alınan ve harcanan enerjinin
dengelenmesi için beslenmenin düzenlenmesinin yanı sıra egzersiz programlarının uygu-
lanması daha etkili ve sağlıklı sonuçlar vermektedir.
Fiziksel aktivite, enerji harcamasıyla sonuçlanan tüm bedensel hareketlerdir. Fiziksel
aktivitenin büyük kısmını yürüyüş, bisiklete binme, merdiven çıkma, ev işleri ve alışve-
riş gibi günlük aktiviteler oluşturur. Günlük düzenli fiziksel aktivite, sağlıklı beslenme
ile birlikte kronik hastalıkların önlenmesinde çok önemlidir. Fiziksel aktivitenin yararları
aşağıdaki gibi özetlenebilir;
• Glikoz metabolizmasını düzenler.
• Vücut yağ yüzdesini ve kan basıncını düşürerek kardiyovasküler hastalıklar ve di-
yabet riskini azaltır.
• Bağırsak geçiş zamanını azaltarak kolon kanseri riskini azaltır.
• İskelet-kas sisteminin iyileştirilmesinde, sırt ağrılarının ve kemik erimesinin ön-
lenmesinde etkilidir.
• Depresyon belirtilerini, anksiyete ve stresi azaltır.
Egzersiz ise zindeliği ve sağlığı geliştirmek için özel olarak tasarlanmış, planlı ve belirli
bir süre devam eden hareketlerdir. Günlük aktivitelere ek olarak günlük 30 dakika, orta
düzey egzersiz önerilmektedir. Gençler için ise bu süre daha uzun tutulabilir ve egzersizin
düzeyi artırılabilir.
Egzersiz seansları kişiye özel olarak planlanmalıdır. Bir egzersiz seansı birbirini izle-
yen; ısınma, kondisyon (aerobik egzersiz, kas güçlendirme), soğuma ve germeden oluşan
dört bileşenden meydana gelmektedir. Vücut ısısının arttırılması, kas tutukluğunun azal-
tılması ve egzersiz sonrası kas yorgunluğunun önlenmesinin amaçlandığı geçiş fazı olan
ısınma fazı, düşük-orta şiddette kardiyovasküler dayanıklılık aktivitelerini içerir. Yara-
lanmalardan ve kardiyovasküler komplikasyonlardan korunmak için ısınma egzersizleri
mutlaka yapılmalıdır. Genellikle düşük hızda yürüme veya dirençsiz bisiklet kullanma
yeterlidir. 5-10 dakika, düşük-orta şiddette kardiyovasküler dayanıklılık aktivitelerini içe-
ren soğuma fazı ise kondisyon fazının ardından kalp hızı ve kan basıncının kademeli
olarak düşürülmesi ve kaslarda üretilen atık metabolik ürünlerin uzaklaştırılması amacıy-
la yapılmalıdır. Isınma ve soğuma fazlarından ayrı ve onlardan sonra germe egzersizleri
uygulanabilir. Egzersizin şiddet, süre ve sıklık parametreleri kademeli olarak artırılarak
düzenlenmelidir.
Egzersiz tiplerini; aerobik egzersizler ve kuvvetlendirme egzersizleri oluşturur. Aero-
bik egzersizler; büyük kas gruplarının katıldığı sürekli, ritmik ve dinamik egzersizlerdir.
Aerobik egzersizler kalp ve akciğerlere yüklenerek onların daha fazla çalışmasını sağlarlar.
Yürüme, koşma, merdiven çıkma, bisiklete binme, dans etme ve yüzme gibi aktiviteler;
maksimum oksijen tüketimini arttıran aerobik egzersiz türleridir. Kuvvetlendirme egzer-
sizleri ise direnç uygulayarak kas kuvvetini ve dayanıklılığını arttırmak amacıyla yapılan
egzersizlerdir.
Orta ve yüksek şiddette egzersiz programına katılmadan önce kişilerin yaş, hastalık
durumu ve risk faktörlerinin varlığına göre egzersiz testi yapılmasına karar verilmelidir.
45 yaşın üzerindeki erkek ve 55 yaşın üzerindeki kadınlar iki ve daha fazla kardiyak risk
faktörü taşıyorsa egzersiz testi yapılmalıdır.
7. Ünite - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz 193

Özet
Beslenme; yaşamsal fonksiyonların yerine getirilebilmesi, Yağlar; vücudun enerji ihtiyacını karşılamakla birlikte, içer-
büyüme, gelişme, üreme ve fiziksel faaliyetlerin sürdürülebil- miş oldukları elzem yağ asitleri ve yağda çözünen vitaminle-
mesi için çeşitli besinlerin tüketilmesidir. Sağlıklı bir beslen- rin emilimlerine yardımcı olmaları nedeniyle düzenli olarak
me ancak yeterli ve dengeli beslenme ile yani tüm besin öge- tüketilmesi gereken besin ögeleridir. Vücuda aynı miktardaki
lerinin, bireye özel, gereksinim duyulan miktarlarda alınması karbonhidrat ve proteinlere göre iki kattan fazla enerji veren
ile sağlanabilir. İnsanın 70’e yakın besin ögesine gereksinimi yağlar, vücutta fazla enerjinin depolanmasında kullanılmak-
vardır. Vücudun ihtiyaç duyduğu enerji ve besin ögelerinin tadırlar. Yağlar; vücudun ısı izolasyonunu sağlar ve iç organla-
gereğinden az ya da aşırı miktarda alınması yetersiz ve den- rı darbelere karşı koruyan bir yastık görevi de görürler. WHO
gesiz beslenme durumunu ortaya çıkarmaktadır. Yetersiz ve ve FAO günlük enerji alımının %15-30 arasında yağlardan
dengesiz beslenme; ruh ve vücut sağlığının bozulması, büyü- karşılanmasını önermektedirler.
me ve gelişmede anormallikler ile sonuçlanır. Sağlıklı beslenmenin önemli bir parçası olan vitaminler ve
Besinler; su, makro besin ögeleri (karbonhidratlar, proteinler mineraller ise temel biyokimyasal reaksiyonların, büyüme ve
ve yağlar) ve mikro besin ögelerinden (vitaminler ve mine- gelişmenin sağlanabilmesi, canlılığın ve vücudun normal iş-
raller) oluşmaktadır. Makro besin ögeleri; vücudun enerji leyişinin sürdürülebilmesi için gerekli olan mikro besin öge-
ihtiyacını sağlamanın yanında büyüme ve gelişmesini de des- leridir. Vücuttaki tepkimeleri düzene sokan bu maddelere
teklemektedirler. İhtiyaç duyulan günlük kullanım miktarları çok az miktarlarda ihtiyaç duyulsa da vücutta yeterli miktar-
bakımından makro besin ögelerine göre oldukça az miktarda da ya da hiç sentezlenemedikleri için beslenme ile dışarıdan
kullanımı gereken mikro besin ögeleri ise metabolik süreçle- alınmaları gereklidir. Vitaminler ve mineraller, makro besin
rin düzenlenmesinde görev alırlar. Düzenli olarak alınması ögelerinin aksine vücut için bir enerji kaynağı değildirler.
gereken besin ögeleri; karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vi- Ancak ihtiyaç duyulan miktarlarda alınmamaları sonucu
taminler, mineraller, ve sudur. sağlığı ve fiziksel performansı olumsuz etkilemektedirler.
Karbonhidratlar, vücudun en önemli enerji kaynağıdır. Kar- Su, yaşamın devamı için gerekli en önemli besin ögelerinden-
bonhidratlar, insan vücudunun %1’den daha azını oluştur- dir. Günlük su ihtiyacı, enerji ihtiyacı ile paralellik gösterir.
makta ve bir polisakkarit olan glikojen formunda, karaciğer Yetişkinler için harcanan her bir kcal için 1 mL su tüketimi
ve kas dokularında sınırlı miktarda depolanmaktadırlar. Kar- gereklidir. Bu suyun kaynaklarını; içilen su ve diğer içecekler
bonhidratların yetersiz tüketimi sonucunda vücudun enerji ile bazı besinlerin bünyesinde bulunan su oluşturur. Bunun
ihtiyacının tam olarak karşılanamaması, diğer enerji veren yanında oksidatif metabolizma yoluyla üretilen metabolik su
besin ögeleri olan protein ve yağların da etkin bir şekilde kul- da günlük su gereksinimine ufak bir katkıda bulunur.
lanılamamasına neden olmaktadır. WHO ve FAO diyetle alı- Yeterli ve dengeli beslenmenin temelini; besinlerin, besleyi-
nacak toplam enerjinin %55-75 arasında karbonhidratlardan ci değerleri yönünden belirli gruplar altında toplanarak her
karşılanması gerektiğini açıklamıştır. gruptan yeterli miktarda tüketilmesi oluşturmaktadır. Ül-
Proteinler; hücre ve vücut dokularının başlıca yapısal bileşen- kemizde uzun yıllardır besinlerin gruplandırılmasında dört
leri olup, kas ve organların çoğunluğu proteinlerden oluşmak- yapraklı yonca olarak adlandırılan dört besin grubunu içeren
tadır. Büyüme ve vücudun gelişimi için gerekli olan proteinler; model tercih edilmektedir. Bu modele göre besinler; süt ve
yıpranmış ya da hasarlı dokuların yenilenmesinde, sindirim süt ürünleri; et, yumurta ve bakliyat ürünleri; taze sebze ve
meyveler; tahıllar ve tahıl ürünleri olarak dört temel besin
enzimlerini üretmede ve bazı hormonların yapısında kullanıl-
grubunda sınıflandırılmaktadırlar.
maktadırlar. Yağlar ya da karbonhidratların aksine proteinler
Süt grubu besinler; protein, kalsiyum, B2 vitamini (ribofla-
vücutta depo şeklinde biriktirilmezler. Bu nedenle düzenli ola-
vin) ve B12 vitamini başta olmak üzere birçok besin ögesinin
rak tüketilmelidirler. WHO ve FAO tarafından günlük enerji
önemli kaynağıdır. Süt grubu besinlerde bulunan kalsiyum,
ihtiyacının %10-15 arasında proteinlerden karşılanması gerek-
diğer besin kaynaklarına göre vücut tarafından daha iyi kul-
tiği bildirilmiştir. Kaliteli proteinler ile diğer proteinlerin ka-
lanılır ve kemik dokularının sağlıklı gelişiminde ve hücre
rışımından oluşan bir diyette ise 0,83 g/kg vücut ağırlığı/gün çalışmasında önemli rol oynar. Et, yumurta ve bakliyat ürün-
miktarda protein alımı önerilmektedir. İnsan vücudunda sen- leri grubunda; büyüme ve gelişme, hücre yenilenmesi, doku
tezlenemeyen ve besinlerle dışarıdan alınmaları zorunlu olan onarımı, görme, kan yapımı, sinir sistemi, sindirim sistemi ve
amino asitlere elzem amino asitler denir. İnsan için dokuz adet deri sağlığında görev alan ve hastalıklara karşı direnç kaza-
elzem amino asit (lösin, izolösin, valin, metiyonin, fenilalanin, nılmasında rol oynayan besin ögeleri bulunur. Sebze ve mey-
treonin, triptofan, histidin ve lizin) vardır. veler, vitamin ve mineral bakımından zengindirler. Özellik-
194 Halk Sağlığı

le hücreyi okside ederek hasara uğratan okside edici çeşitli


maddelere karşı savaşan antioksidan ögeler yönünden zengin
olmaları, sağlıklı bir beslenme düzeni için sebze ve meyve-
lerin tüketimini gerekli kılmaktadır. Tahıl grubu besinlerin
önemli kısmını karbonhidrat içeriği oluşturur. Bu nedenle
tahıllar vücudun temel enerji kaynağıdır.
Beslenmenin temel işlevi; vücudumuzun yaşamsal faaliyet-
lerinin devamı ve metabolizmanın düzenlenmesi için gerekli
olan enerjinin karşılanmasıdır. Sağlıklı bir vücuda sahip ol-
mak ve vücut ağırlığının dengede tutulması için alınan enerji
ile harcanan enerjinin eşit olması gerekir. Bu açıdan günlük
alınması gereken enerji miktarının belirlenmesi önemlidir.
Vücudun günlük enerji gereksinimi; bazal metabolizma, fi-
ziksel faaliyetler ve besinlerin emilimi için gerekli enerji top-
lamından oluşmaktadır. Bazal metabolizma, günlük enerji
gereksiniminin %60’ına eşittir. %10-15’lik kısmı almış oldu-
ğumuz besinlerin emilimi sırasında harcanır. Kalan kısmı ise
gün içindeki fiziksel faaliyetlerde kullanılır. Enerji gereksi-
nimini etkileyen parametreler; vücut ağırlığı ve hacmi, yaş,
özel yaşam dönemleri (gelişme, gebelik, emzirme vb.) ve ik-
lim koşullarıdır. Özellikle çalışma hayatında yapılan işin türü
ve süresine bağlı olarak günlük enerji gereksinimi değişiklik
gösterir.
Günümüz yaşam koşulları ve çalışma ortamları çoğu kişinin
fiziksel faaliyette bulunmasını kısıtlamaktadır. Bu yaşam tar-
zı sonucu bireylerin aldıkları enerji, harcadıkları enerjiden
daha fazla olmakta; bu nedenle de vücut yağ kitlesinde ar-
tış ve genel sağlıkta bozulmalar gözlenmektedir. WHO’nun
2011 raporuna göre, hareketsiz yaşam dünya çapında yılda
3,2 milyon kişinin ölümüne neden olmaktadır. Alınan ve
harcanan enerjinin dengelenmesi için beslenmenin düzen-
lenmesinin yanı sıra egzersiz programlarının uygulanması,
daha etkili ve sağlıklı sonuçlar vermektedir. Egzersiz; zindeli-
ği ve sağlığı geliştirmek için özel olarak tasarlanmış, planlı ve
belirli bir süre devam eden hareketlerdir. Egzersiz seansları
kişiye özel olarak planlanmalıdır.
7. Ünite - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz 195

Kendimizi Sınayalım
1. Yeterli ve dengeli beslenme ile aşağıdakilerden hangisi 6. Birim kütlesi başına en fazla enerji veren besin ögesi aşa-
yüksek olmaz? ğıdakilerden hangisidir?
a. Büyüme hızı a. Karbonhidratlar
b. Beyin ve vücut gelişim düzeyi b. Yağlar
c. Vücut direnci c. Vitaminler
d. Doku yenilenme hızı d. Mineraller
e. Savunma hücreleri kaybı e. Proteinler

2. Vücudumuz için en önemli enerji kaynağı olan besin 7. Enerji kaynağı olmayan ancak vücut için gerekli olan be-
ögesi aşağıdakilerden hangisidir? sin ögesi aşağıdakilerden hangisidir?
a. Su a. Nişasta
b. Karbonhidratlar b. Vitamin
c. Vitaminler c. Protein
d. Mineraller d. Şeker
e. Proteinler e. Yağ

3. Aşağıdakilerden hangisi bir monosakkarittir? 8. Aşağıdakilerden hangisi vücut için bir diyet lifi (besinsel
a. Pektin lif) kaynağı değildir?
b. Selüloz a. Karnabahar
c. Glikoz b. Nohut
d. Nişasta c. Süt
e. Sakkaroz d. Armut
e. Mercimek
4. Aşağıdakilerden hangisinin glisemik indeksi en yüksektir?
a. Maydanoz 9. Aşağıdakilerden hangisinin besleyici yoğunluğu en dü-
b. Pirinç şüktür?
c. Süt a. Un
d. Yumurta b. Et
e. Balık c. Yumurta
d. Şeker
5. Aşağıdakilerden hangisi protein ihtiyacını artıran bir du- e. Süt
rum değildir?
a. Emzirme 10. Aşağıdakilerden hangisi bir egzersiz seansının bileşenle-
b. Gebelik rinden değildir?
c. Ergenlik a. Spor
d. Yaşlılık b. Kondisyon
e. Çocukluk c. Isınma
d. Soğuma
e. Germe
196 Halk Sağlığı

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı


1. e Yanıtınız yanlış ise “Yeterli ve Dengeli Beslenme” ko- Sıra Sizde 4
nusunu yeniden gözden geçiriniz. Yetişkinler için günlük su ihtiyacı, harcanan her bir kcal için
2. b Yanıtınız yanlış ise “Karbonhidratlar” konusunu ye- 1 mL sudur. Sağlıklı ve aktif yetişkinler, günlük ortalama 2-3
niden gözden geçiriniz. litre arasında su tüketmelidir. Ancak bu suyun kaynaklarını
3. c Yanıtınız yanlış ise “Karbonhidratlar” konusunu ye- sadece içilen su değil, diğer içecekler ve bazı besinlerin bün-
niden gözden geçiriniz. yesinde bulunan su oluşturur. Bunun yanında oksidatif me-
4. b Yanıtınız yanlış ise “Karbonhidratlar” konusunu ye- tabolizma yoluyla üretilen metabolik su da günlük su gerek-
niden gözden geçiriniz. sinimine ufak bir katkıda bulunur. Bu açıdan kişilerin farklı
5. d Yanıtınız yanlış ise “Proteinler” konusunu yeniden beslenme alışkanlıkları da doğrudan tüketilen suyun mikta-
gözden geçiriniz. rında farklılıklar yaratır. Günlük olarak fazla miktarda çay,
6. b Yanıtınız yanlış ise “Yağlar” konusunu yeniden göz- meyve suyu gibi içecekleri ve su bakımından zengin meyve
den geçiriniz. ve sebzeleri fazlaca tüketiyorsak, doğrudan tüketilecek suyun
7. b Yanıtınız yanlış ise “Vitaminler” konusunu yeniden miktarının azalması beklenir.
gözden geçiriniz
8. c Yanıtınız yanlış ise “Besin Grupları” konusunu yeni- Sıra Sizde 5
den gözden geçiriniz. Bağırsak faaliyetlerinin iyileştirilmesi için diyet lifi içeriği
9. d Yanıtınız yanlış ise “Besinlerin Enerji İçeriği” konu- yüksek besinlerin tüketilmesi gerekmektedir. Bu nedenle
sunu yeniden gözden geçiriniz. günlük beslenme programında diyet lifi bakımından zengin
10. a Yanıtınız yanlış ise “Egzersiz” konusunu yeniden besin kaynaklarına yer verilmelidir; yani diyete kuru bakli-
gözden geçiriniz. yatlar, tam tahıl ürünleri, meyve ve sebzeler eklenmelidir.

Sıra Sizde 6
Vücut büyüklüğünün artması, büyüme dönemlerinde meta-
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı bolizmanın hızlı olması, vücudun hastalıklarla mücadele et-
Sıra Sizde 1 mesi; vücudun harcadığı enerji miktarının artırır; yani BMH
Yeterli ve dengeli beslenen kişilerin ruh ve beden sağlıkla- da armış olur. Cinsiyet yönünden BMH değerlendirildiğinde;
rının yerinde olması beklenir. Sağlıklı kişilerin ise beyin ve erkeklerin, yapıları gereği BMH için harcadıkları enerji daha
vücut gelişimlerinin normal, ruhsal ve sosyal yönden denge- yüksektir.
li, çalışma verimlerinin yüksek ve hareketli yapıda oldukları
gözlenmektedir. Sıra Sizde 7
Tablo 7.8 ve Tablo 7.9 kullanılarak kişinin boy, vücut ağırlığı
Sıra Sizde 2 ve yaşına göre gerekli veriler tablolardan çekilir ve ilgili for-
Besinlerin içerdiği lifler sindirilmediğinden lif içeriği yüksek müllerle hesaplamalar yapılır. Bu hesaplamalarla ilgili bilgiler
besinler, düşük Gİ’e sahiptir. Düşük Gİ’e sahip besinler, kan- “Bazal Metabolizma Hızı” bölümünde örnekle açıklanmak-
daki glikoz seviyesinin yavaş ve düzenli olarak yükselmesine tadır.
sebep olurlar.
Sıra Sizde 8
Sıra Sizde 3 Tablo 7.11 ve Tablo 7.12 kullanılarak kişinin çalışma durumu
WHO ve FAO tarafından önerilen günlük protein alım mik- ve boyuna göre ideal ağırlık verileri tablolardan çekilir ve il-
tarı; sağlıklı yetişkin bir bireyin her kilogramı için yumurta ve gili formüllerle hesaplamalar yapılır. Bu hesaplamalarla ilgili
süt proteini gibi kaliteli protein olarak 0,75 g’dır. Kaliteli pro- bilgiler “Vücudun Enerji Gereksinimi” bölümünde örnekler-
teinler ile diğer proteinlerin karışımından oluşan bir diyette le açıklanmaktadır.
ise 0,83 g/kg vücut ağırlığı/gün miktarda protein alımı öneril-
mektedir. Vücut ağırlığınızı 0,83 ile çarparak günlük yaklaşık Sıra Sizde 9
almanız gereken protein miktarını hesaplayabilirsiniz. Beden kitle indeksi (BKİ); vücut ağırlığının, boy uzunluğu-
nun karesine bölünmesi ile hesaplanır. Tablo 7.13 kullanıla-
rak beden kitle indeksine göre hangi sınıfa girildiği belirlenir.
7. Ünite - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz 197

Yararlanılan Kaynaklar
Akyol, A., Bilgi, P., Erasoy, G. (2012). Fiziksel Aktivite, Bes- Nantel, G. (1999). Carbohydrates in Human Nutrition,
lenme ve Sağlıklı Yaşam, Sağlık Bakanlığı Yayın No: 729, Food Nutrition and Agriculture: 6-10.
Ankara. Nestle, M., Nesheim, M. (2012). Why Calories Count, Ber-
Anonymous. (2003). Diet, Nutrition and the Prevention of keley: University of California Press.
Chronic Diseases, WHO Technical Report Series No. Saldamli, I. (1998). Gıda Kimyası, Ankara: Hacettepe Üni-
916, Geneva. versitesi Yayınları.
Anonymous. (2002). FAO Food and Nutrition Paper 77, Re- Samur, G. (2008). Vitaminler, Mineraller ve Sağlığımız,
port of a Technical Workshop, Rome. Sağlık Bakanlığı Yayınları No: 727, Ankara.
Anonymous. (1998). Carbohydrates in Human Nutrition, Semin I.M. (2014). Archives of Clinical Toxicology, 1 (1):
FAO Food and Nutrition Paper No. 66, Rome. 2-7.
Anonim. (2015). Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi, Hacet- Sencer, E. (1983). Diyet ve Beslenme, İstanbul: İstanbul Tıp
tepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Ankara. Fakültesi Vakfı-Bayda Yayını.
Anonim. (2011). Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeli- Williams, H.M., Anderson, D.E., Rawson, E.S. (2013). Nutri-
ği, Resmi Gazete, 28157, 29 Aralık 2011. tion for Health, Fitness, & Sport, New York : McGraw-
Ardıç, F. (2014). Egzersiz Reçetesi, Türk Fiz. Tıp Rehab. Hill Higher Education.
Derg. 60 (Özel Sayı 2): 1-8. hbogm.meb.gov.tr/modulerprogramlar/kursprogramlari/
Baysal, A. (2002). Genel Beslenme, Ankara: Hatiboğlu gida/moduller/vitaminlervemineral_maddeler.pdf Eri-
Yayınevi. şim Tarihi: 25/10/15.
Baysal, A. (2003). Sosyal Eşitsizliklerin Beslenmeye Etkisi, http://beslenme.gov.tr/index.php?lang=tr&page=38 Erişim
C. Ü. Tıp Fakültesi Dergisi, 25 (4): 66-72. Tarihi: 25/10/15.
Burdurlu, H. S., Karadeniz, F. (2003). Gıdalarda Diyet Lifi- http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/modul-
nin Önemi, Gıda Mühendisliği Dergisi, 7(15): 18-25. ler_pdf/Enerji%20Hesaplamaları.pdf Erişim Tarihi:
Camphell-Plattt, G. (2011). Food Science and Technology, 26/10/15.
Chichester: Wiley-Blackwell. http://www.who.int/chp/media/news/releases/2011_2_
Cantekinler, E., Gökbel, H. (1998). Metabolik Hız ve Tayini, physicalactivity/en/ Erişim Tarihi: 28/10/15.
Genel Tıp Dergisi 8 (1): 49-53.
Çiftçi, A. G. H., Akbulut, A. G. G., Yıldız, E., Mercanlıgil, S.
M. (2008). Kan Şekerini Etkileyen Besinler, Sağlık Ba-
kanlığı Yayın No: 727, Ankara.
Duyff, R.L. (2002). American Dietetic Association Comp-
lete Food and Nutrition Guide, Hoboken, New Jersey:
John Wiley & Sons Inc.
Fry, M. (2010). Essential Biochemistry For Medicine, Chic-
hester: Wiley-Blackwell Ltd.
Güneş, G. (2000). Spor ve Beslenme, Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım.
Güngör, K. (2003). Vitamin ve Minerallerin Dişhekimliğin-
deki Önemi, G.Ü. Dişhek. Fak. Der. 20 (1): 51-56.
Karaçil, M.Ş., Şanlıer, N. (2014). Obezojenik Çevre ve Sağlık
Üzerine Etkileri, Gümüşhane: Gümüşhane Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Dergisi 3 (2).
Köksal, G., Özel, H.G. (2008). Metabolik Hastalıklarda Bes-
lenme, Sağlık Bakanlığı Yayın No: 728 , Ankara.
Latham, M. C. (1997). Human Nutrition in the Developing
World, Food & Agriculture Org., Food and Nutrition Se-
ries No: 29.
8
HALK SAĞLIĞI

Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
 Olağan dışı durumları ve özelliklerini sıralayabilecek,
 Afet yönetimini açıklayabilecek,
 Afetlerde sağlık uygulamalarının neler olması gerektiğini açıklayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.

Anahtar Kavramlar
• Olağan Dışı Durum • Trafik Kazası
• Acil Durum • Afet Yönetimi
• Afet • Örgütleme
• Afet Tıbbı • Planlama
• Triaj • Alarm Sistemi
• Deprem • Alarm Dönemi
• Sel • İzolasyon Dönemi
• Endüstriyel Afet • Rehabilitasyon Dönemi

İçindekiler
• GİRİŞ
• OLAĞAN DIŞI DURUMLAR İLE İLGİLİ
Olağan Dışı Durumlarda Sağlık
Halk Sağlığı TANIMLAR VE ÖZELLİKLER
Uygulamaları • AFET YÖNETİMİ
• AFETLERDE SAĞLIK UYGULAMALARI
Olağan Dışı Durumlarda
Sağlık Uygulamaları

GİRİŞ
Olağan dışı durum, doğal yaşamın ve toplumsal düzenin bozulması, sekteye uğraması ve
normal faaliyetlerin gerçekleştirilememesidir. Olağan dışı durumlar, can ve mal kaybına
neden olabilirler. Bireylerin temel ihtiyaçlarını sağlamaları noktasında güçlüklerin çık-
masına sebep olurlar. İnsani ihtiyaçlarda aksama oluşması, yaşamsal faaliyetleri olumsuz
yönde etkiler ve toplumsal düzenin bozulmasına neden olur.
Olağan dışı durum olarak değerlendirilen afet, Birleşmiş Milletler tarafından “Fiziksel,
ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, günlük yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya
kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen, etkilenen topluluğun kendi imkân ve kaynaklarıy-
la üstesinden gelemeyeceği doğal, teknolojik veya insan kökenli olaylar ve bunların doğurdu-
ğu sonuçlardır.” şeklinde ifade edilmektedir.
Afetlerin toplumlar üzerindeki etkileri yıkıcı derecelerde olabilmektedir. Afet sonra-
sında yara almadan kurtulan ve hayatta kalan kişiler için bile başta psikolojik destek ol-
mak üzere, bazı tedbirlere gereksinim duyulmaktadır. Bu önlemler; öncelikle afet sonrası
hâllerde insani ihtiyaçları kapsamalı ve yaşamsal gereksinimlerin karşılanabilmesi için
destekleyici nitelikte olmalıdır.
Afetlerin etkilediği bireyler, normal hayatlarının dışında olağan dışı hâllere adapte ol-
mak ve bu koşullarda yaşamlarını devam ettirmek zorunluluğu ile karşı karşıya kalabilir-
ler. Afet sonrasında karşılaşılan koşulların devam süresinin ön görülememesi, afetzedeler
için en can sıkıcı konulardan biridir. Afetler, ülkelerin gelişmişlik düzeylerini gözetmek-
sizin afetzedelerin ilk 72 saatte kendi kendilerine yaşam mücadelesi vermelerine neden
olabilmektedir.
Bu ünitede insanların afet sonrası ortaya çıkan olağandışı şartlarda su, gıda, sağlık,
hijyen ve barınma gibi temel ihtiyaçları karşılayabilmeleri ve hayatlarını sürdürebilmeleri
için lüzumlu olan bilgilere yer verilmiştir.

OLAĞAN DIŞI DURUMLAR İLE İLGİLİ TANIMLAR VE


ÖZELLİKLER
Beklenmedik bir zamanda ve yerde, yaygın şekilde meydana gelen; ciddi hasar, yaralan-
ma, can ve mal kaybına neden olan; insan gücünün baş etmeye yetemeyeceği şiddette bir
yıkıma neden olan; ulusal ve uluslararası yardıma ihtiyaç duyulan durumlara olağan dışı
durum adı verilmektedir. Olağan dışı durumlara ait bazı özellikler aşağıda belirtilmiştir.
1. Pek çoğu ani olarak ortaya çıkar ve hızlı bir şekilde eyleme geçmeyi gerektirirler.
2. Olağan hâllerde kullanılan tıbbi kaynaklar yeterli olmaz.
200 Halk Sağlığı

3. Meydana gelen hasarlar, etkilenen insanlara erişimi zorlaştırır ve tehlikeli hâle getirir.
4. Ekolojik riskler, etkilenen insanların sağlığını olumsuz biçimde etkiler.
Olağan dışı durumlar; acil durum, günlük aciller, kitlesel aciller, afetler ve yavaş ge-
lişen durumlar (kuraklık, kıtlık, erozyon vb.) gibi olayları da kapsar. Aşağıda olağan dışı
durumların kapsadığı bu olaylar ile ilgili tanımlamalar yapılmıştır.
Sağlık Uygulamaları Bakımından Olağan Dışı Durum: Olağan sağlık uygulamalarının
eksik kaldığı ve ilave özel uygulamalara ihtiyaç olan tüm durumlardır. Hava yolu, demir
yolu veya kara yollarında meydana gelen büyük çaplı trafik kazaları, sabotajlar ve kimya-
sal yangınlar gibi durumlar sağlık uygulamaları bakımından olağan dışı durumlara ör-
neklerdir. Olağan dışı durumlar; sağlık uygulamaları açısından, meydana gelen olaydan
etkilenen kişi sayısı dikkate alınarak sınıflandırılır. Yaralı sayısının 25-100 arasında oldu-
ğu veya 10 kişinin hastaneye kaldırıldığı durumlara Hafif Olağan Dışı Durum; 100-1000
arasında kişinin yaralandığı veya hastaneye kaldırılan kişi sayısının 50 olduğu durumlara
Orta Dereceli Olağan Dışı Durum; yaralı sayısının en az 1000 olduğu ve 250 kişinin has-
taneye kaldırıldığı durumlara ise Büyük Olağan Dışı Durum denilmektedir.
Acil Durum: Toplumun tamamını veya belirli bir bölümünü etkileyen, olağan yaşam faa-
liyetlerini durduran veya sekteye uğratan, acil müdahalenin gerekli olduğu kriz hâline denir.
Acil Durum Yönetimi: Olağan dışı durumun ortaya çıkmasından hemen sonra başlaya-
rak, etkilenen insanların bütün gereksinimlerini zamanında, süratli ve etkin olarak karşıla-
mayı hedefleyen ve acil durum gereksinimlerinin ortadan kalkması ile son bulan yönetim
şekline acil durum yönetimi denilmektedir. Acil durum yönetimi; olağan dışı durum yö-
netiminin başlangıç aşaması olup olaya müdahale ve kısa zamanlı iyileştirme çalışmalarını
içerir. Acil durum yönetiminin başarılı olabilmesi; planlı, programlı ve hazırlıklı olmaya
bağlıdır. Olağan yönetimden farkı; olağan dışı imkân, kaynak ve yetkilerin kullanılmasıdır.
Afet: Toplumun alışılmış yaşam biçimini bozan; uyum sağlama becerisini ortadan kal-
dırarak dışarıdan yardım alma ihtiyacı doğuran; yüksek derecede can ve mal kaybı ile
sonuçlanan; çevresel, teknolojik veya insan kaynaklı olaydır.
Kitlesel Aciller: Terör olayları, kimyevi kaza gibi bölgesel acil yardım sisteminin müda-
hale gücünü aşan fakat afet düzeyine ulaşmayan olaylardır.
Tehlike: Afet ya da acil duruma neden olabilecek doğal veya insan kaynaklı olaylar ve
şartlardır.
Hassasiyet: Bir canlının herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya geldiğinde korunmasız, in-
cinebilir ve yaralanabilir olma, hasar görme yatkınlığıdır. Hasar görme eğilimi az gelişmiş
ülkelerde daha yüksektir. Yoksulluk, toplumun hasar görme eğilimini artıran bir durumdur.
Risk: Tehlikeli bir olayın canlıları etkileme olasılığıdır. Tehlike, zarar görecek canlının
bulunmadığı ortamda önem arz etmez; risk yaratmaz; acil durum veya afete neden olmaz.
Tehlike, genellikle önceden kestirilip engellenemeyebilir fakat hasar görme eğilimi azal-
tılabilir. Riskin azaltılması, hasar görme eğiliminin azaltılmasına; riskin ortadan kaldırıl-
ması ise hasar görme eğiliminin ortadan kaldırılmasına bağlıdır.
Afet Tıbbı: Bir afet anında, meydana gelen acil sağlık gereksinimleri ile etkilenen top-
lumda var olan kaynaklar arasındaki dengesizliği; mümkün olan en yüksek sayıda afet-
zedeyi kurtaracak şekilde yöneten bir tıp dalıdır. Sağlık uzmanlarının afet yönetiminde
rolü olan diğer kişi ve kuruluşlar ile iş birliği içinde, afet kaynaklı sağlık sorunlarını en-
gellemek, bu sorunlara hızlı ve etkin biçimde çözüm bulmak ve iyileştirmek için birlikte
çalışmasına afet tıbbı denir.
Triaj: Sözlük anlamı sıraya dizme, seçme şeklindedir. Hastalara bakım hizmetinin,
ihtiyaç veya hastalığın önemi dikkate alınarak sağlanmasıdır. Bir grup hasta arasından,
mevcut sınırlı imkânların kullanımını değerlendirerek bakım önceliği sıralaması sağla-
mak olarak tanımlanabilir.
8. Ünite - Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Uygulamaları 201

https://www.afad.gov.tr/

Afetlerin Ortak Özellikleri ve Neden Olduğu Durumlar


Afetler farklı şekillerde meydana gelmesine karşın, bazı ortak özelliklere sahiptir. Bu özel-
likler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Meydana geliş anında kişilerde şok etkisi yaratırlar.
• Meydana geldikleri bölgelerde yaşamı tehdit ederler; yaralanmalara yol açarlar.
• Yaşam kaynaklarını ve altyapıyı tahrip ederler.
• Çoğu afetin ne zaman olacağı kestirilemez ancak bazı afetler önceden tahmin
edilebilir.
• Pek çok afet ani gelişir ancak yavaş gelişen afetlerde (kuraklık, kıtlık, erozyon vb.)
söz konusudur.
• Afetin meydana geldiği ilk anlarda, planlı ve düzenli bir müdahale yapılamayabilir.
Afet sonucu ortaya çıkan genel durumlar ise aşağıda sıralanmıştır:
• Çevresel denge bozulur.
• İnsanların olağan yaşamları sekteye uğrar.
• Ciddi derecede can ve mal kayıpları ortaya çıkar.
• Toplum, yaşanan olaylar ile başa çıkamaz ve uyum sağlayamaz.
• Dış yardım ihtiyacı kaçınılmazdır.

Afetlerin Sınıflandırılması
Afetler; doğal afetler ve insan kaynaklı afetler olmak üzere ikiye ayrılırlar.
Doğal afetler; ani bir şekilde oluşan veya belli bir süreye yayılarak toplumların alışıla-
gelmiş yaşamını bozan ve böylelikle genel yaşam faaliyetlerini etkileyen doğal yer ve hava
hareketleridir. Doğal afetler, jeolojik ve meteorolojik afetler olmak üzere ikiye ayrılırlar.
Jeolojik afetler; yer kabuğu veya yerin derinliklerinde meydana gelen hareketlenmeler so-
nucunda ortaya çıkarlar. Bu afetler arasında depremler, heyelanlar ve volkanik patlamalar
sayılabilir. Meteorolojik afetler ise fırtına, kasırga, kuraklık, sel, çığ, yıldırım, don, yağmur,
sis, kar ve dolu gibi olaylar olarak sıralanabilir.
İnsan kaynaklı afetler, meydana geliş sebebi insan olan afetlerdir. Sanayi kazaları ve
patlamaları, çalışanların dikkatsizliği veya gerekli teçhizatın bakımının yapılmaması gibi
sebeplerle ortaya çıkan insan kaynaklı afetlerdir. Radyoaktif, nükleer ve kimyevi kazalar,
endüstriyel kazalar, ulaşım kazaları, baraj patlamaları, bina çökmeleri, yangınlar, salgın
hastalıklar, savaşlar ve terör olayları insan kaynaklı afetler arasında gösterilebilir.
Kaynağı doğal olsun olmasın herhangi bir olayın zarar unsuru sayılabilmesi ve yıkı-
ma neden olabilmesi için; olayın meydana geldiği yerde bir toplumun bulunması, top-
lumun mental ve fiziki yapısının zayıf olması ve davranışlarının yetersiz olması gerekir.
Aşırı yağış, kum fırtınası ve kuraklık gibi doğal olaylar çöllerde yani bir toplumun ol-
madığı yerde, hiçbir zaman afet özelliği taşımaz. Böyle olayların afet olarak değerlendi-
rilebilmesi için, olay yerinde bir toplumun bulunması zaruridir. Benzer şekilde, mental
yönden güçlü; bilimin üstünlüğüne inanan, fiziksel alt yapıları bilimsel esaslara göre
sağlam yapılmış toplumlarda doğal olayların afet niteliğini kazanması oldukça güçtür.
Bu genellemeye en güzel örnek 1999 yılında ülkemizde ve Meksika’da, yaklaşık 7.5 bü-
yüklüğünde yaşanan iki farklı depremdir. Meksika’daki deprem afet olarak nitelendiril-
memiştir çünkü sonucunda sadece birkaç kişi yaralanmıştır. Ülkemizde ise on binlerce
kişinin hayatını kaybettiği, daha fazlasının sakat kaldığı ve maddi kayıpların tahmin
edilemez rakamlara ulaştığı tam bir yıkım yaşanmıştır. Bu örnek göstermektedir ki, iyi
202 Halk Sağlığı

organize olmuş toplumlar, her türlü beklenmedik olaya karşı hazırlıklıdır ve örgütsel
bir tutum içerisinde panik veya şok yaşamazlar; bu nedenle büyük ölçekli doğal olaylar
karşısında çaresiz kalmazlar.
Ülkemiz olağan dışı olaylara oldukça açık bir ülkedir. Ülkemizde en sık karşılaşılan
olağan dışı durumlar; depremler, seller, trafik kazları ve endüstriyel kazalardır. Aşağıda bu
durumların halk sağlığı üzerindeki etkilerine ilişkin kısa açıklamalar yapılmıştır.

Depremlerin Halk Sağlığı Üzerindeki Etkileri


Deprem; yer kabuğunun içerisindeki çatlamalar ve kırılmaların sebep olduğu, ani şekilde
gelişen titreşim hareketlerinin, şiddetli dalgalar biçiminde yayılarak, yer yüzeyini sars-
ması olayıdır. Depremin başlamasından sonraki kısa süreçte yoğun biçimde yaralanma
ve ölüm olayları ile karşılaşılmaktadır. Deprem esnasında meydana gelen yaralanmalar
arasında; kanamalı yumuşak doku travmaları, kafa travmaları ve kemik kırıkları yer al-
maktadır. Depremlerde yaralananlarının bir bölümünde crush sendromu denilen hastalık
ortaya çıkabilir. Crush sendromu; insan bedeninin uzun süre baskı altında kalması sonu-
cu kas dokusunun zedelenmesi ile başlayan ve dolaşım bozukluğu, şok, böbrek yetmezliği
ve kalp rahatsızlıkları ile seyreden bir klinik tablodur. Bu hastalarda böbrek yetmezliğine
bağlı diyaliz gereksinimi ortaya çıkabilir.
Depremden sonraki zaman diliminde ortaya çıkan sağlık sorunları arasında; kalp-
damar sistemi hastalıklarında artış ve mevcut olan bu tip hastalıkların gidişatının bozul-
ması, hipertansiyon problemi olan hasta sayısında ve buna bağlı ölüm oranında artış ile
sinir sistemi ve diğer ruh sağlığı problemleri ön plana çıkmaktadır.
Enfeksiyon kaynaklı hastalıkların yayılması sonucunda özellikle bağırsak enfeksiyonla-
rında artış; aşıyla engellenmesi mümkün olan çocukluk hastalıkları, sıtma ve diğer tropikal
bulaşıcı hastalıklar ise daha ileri evrelerde, özellikle afetzedelerin sağlık hizmetine ulaşama-
ması ve sağlıksız şartlarda hayatlarını devam ettirmek zorunda kaldıklarında ortaya çıkar.

Fotoğraf 8.1
Deprem Sonrası
Yaşam Bölgesi
Görüntüsü

Depremlerle ilgili olarak http://www.deprem.gov.tr adresini ve http://www.koeri.boun.edu.


tr/scripts/lst5.asp adresini ziyaret ederek daha detaylı bilgiler edinebilirsiniz.
8. Ünite - Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Uygulamaları 203

Sellerin Halk Sağlığı Üzerinde Etkileri


Bir bölgede, toprağın belirli bir süre içinde tamamen ya da kısmen su altında kalmasına
neden olan ani, büyük ve düzensiz su akıntılarına sel denir. Seller, doğal afet çeşitleri ara-
sında en sık görülen ve can ve mal kayıplarının açısından en şiddetli olandır. Ülkemizde
de en sık karşılaşılan afet türü sellerdir.
Sel riski fazla olan yerlerde insan yerleşiminin artması, ağaç sayısının azalması ve or-
manların seyrelmesi, uygun olmayan inşaatlaşma, sel riski fazla olan akarsu yataklarında ve
deniz kenarında yerleşim gibi unsurlar; selin yıkıcı etkilerinin artmasına neden olmaktadır.
Sele bağlı yaşam kayıplarının birçoğu, ani şekilde bastıran sular içerisinde boğulma
kaynaklı olmaktadır. Selle birlikte meydana gelen toprak ve çamur kaymaları; ölüm oranı-
nı artıran diğer primer faktörlerdir. Sekonder faktörler ise trafik kazaları, elektrik çarpma-
ları, strese bağlı olarak gelişen kalp krizleri ve temizleme çalışmaları esnasında karşılaşılan
kazalardır. İnsanların zarar görmesinin yanı sıra, ev ve iş yerleri, yollar ve yol üzerinde
bulunan motorlu araçlar da büyük hasar görür.
Doğal afetler arasında bulaşıcı hastalık ortaya çıkmasına en fazla neden olan afet türü;
sellerdir. Bunun nedeni; su arıtma sistemlerinin ve su şebekelerinin de sel esnasında hasar
görmesidir. Sel esnasında yaşanan kanalizasyon taşmaları sonucunda; kontamine gıda, su
ve eşyalarla bulaşan enfeksiyon hastalıkları görülme sıklığı artar. Suyla bulaşan enterotok-
sijenik enfeksiyonlar; şigellozis, hepatit A, leptospirozis ve giardiazis salgınları görülme
riski artar.
Sel esnasında yaşanan doğal gaz hattı ve yer altı ya da üstü yakıt ve zehirli madde de-
polarının zarar görmesi sonucu ciddi sağlık problemleri ortaya çıkabilir.
Hava tahminlerinin düzenle yapılması ve uyarı sistemlerinin zamanında devreye gir-
mesi, sel riski olan bölgede önleme çalışmalarını harekete geçirmekte ve selin etkisinin
azalmasını sağlamaktadır. Ayrıca sel riski bulunan bölgelerde, riskli grupların ve gereksi-
nimlerinin belirlenip gerekli tedbirlerin alınması, iyi işleyen bir kurtarma ve acil yardım
sisteminin sağlanması; sel kaynaklı sağlık problemlerinin asgari seviyelerde tutulması açı-
sından önem arz etmektedir.
Fotoğraf 8.2
Batman-Hasankeyf ’te
27 Mayıs 2015’te
Meydana Gelen Sel
Afeti Görüntüsü
204 Halk Sağlığı

Endüstriyel Afetlerin Halk Sağlığı Üzerine Etkileri


Endüstriyel gelişim esnasında ürün kalitesinde artış ile birlikte, güvenli üretim alanlarının
oluşturulması ve yapılan işin çevreye ve insanlara vereceği zararının azaltılması gerekmek-
tedir. Ancak endüstriyel üretim tesislerinde çok sayıda kimyevi madde kullanılıyor olması
nedeniyle endüstriyel kaza riski son derece yüksektir. Endüstriyel alanların çevresindeki
yerleşim yerlerinin artması ise endüstriyel kaza sonrasında insan sağlığını ciddi şekilde
etkileyecek olumsuzluk riskini artırmaktadır. Özellikle iş sağlığı ve güvenliği konusunda
deneyim sahibi olmayan ülkelerde hızlı endüstrileşme neticesinde; hem endüstriyel kaza-
lar hem de bu kazaların halk sağlığına olumsuz etkileri giderek artmaktadır.
Endüstriyel kazaların önemli bir kısmı, kara yoluyla taşıma esnasında dökülme ve
sızıntı şeklinde meydana gelmektedir. Endüstriyel alanda sık kullanılan yakıt ve petrol
ürünleri kaynaklı patlama ve yangınlar ile sıklıkla karşılaşılmaktadır. Endüstriyel kazalar;
su kaynaklarında ve toprakta kirlenme ve besin zincirinde bozulma şeklinde, etkisi uzun
yıllar sürebilen çevresel etkilere neden olabilir.
Endüstriyel kazaların neden olduğu kimyasal maruziyet; uzun dönemde teratojen,
karsinojen etki ve diğer hedef organ hasarı riski ortaya çıkarmaktadır.
Endüstriyel kazaların birçoğu insan kaynaklıdır. Endüstriyel kazaları önlemek ve bu
kazalardan korunmak mümkün olabilmektedir. Öncelikle bölgede meydana gelen bir
kaza durumunda olumsuz etkilere neden olabilecek tüm kimyasal zararların tespit edil-
mesi gerekmektedir. Ardından bu kimyasallardan en çok zarar görme olasılığı bulunan
gruplar tespit edilmeli ve hem endüstriyel alan içinde hem de toplumda acil durum plan-
ları yapılmalı ve mutlaka uygulanmalıdır.
Endüstriyel kaza risklerine karşı antidotlar tedarik edilmeli; çalışanlar ve acil yardım
ekipleri için koruyucu ekipmanlar ile ilk yardım esnasında kullanılacak malzemeler hazır
bulundurulmalı; boşaltma alanı ve araçları tespit edilmeli ve bu uygulamalara yönelik tat-
bikatlar yapılmalıdır.

Trafik Kazaları ve Halk Sağlığı Üzerine Etkileri


Trafik kazaları, sosyal ve ekonomik bakımdan ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Doğal ne-
denli afetlerin etkilediği gruplar arasında; yaşlılar, 5 yaş altı çocuklar, kronik bir hastalı-
ğa sahip olanlar ve engelliler yer alırken trafik kazalarından en çok etkilenenler arasın-
da; üretken çağ nüfusu bulunmaktadır. Bu durumun doğal sonucu; toplumsal gelişimin
olumsuz yönde etkilenmesidir. Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Ekonomik İşbirliği verile-
ri de bu gerçeği doğrular niteliktedir ve tüm dünyada, 15-24 yaş arası ölümlerin en önemli
nedeninin trafik kazası olduğu bildirilmektedir. Trafik kazaları kaynaklı can ve mal kaybı,
doğal afetlere bağlı kayıplarla kıyaslandığında çok daha fazladır.
Dikkatsiz insan davranışları, trafik kazası nedenlerinin başında gelmektedir. Araçla
ilgili sorunlar ve araçların bakımlarının yaptırılmaması; alkollü araç kullanımı ve hız sı-
nırlarının göz ardı edilmesi, diğer nedenler olarak sıralanabilir.

http://www.kgm.gov.tr
8. Ünite - Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Uygulamaları 205

AFETLER Tablo 8.1


DOĞAL AFETLER İNSAN KAYNAKLI AFETLER Afetlerin
Sınıflandırılması
Meteorolojik Afetler
• Sel • Endüstriyel Afetler
• Kuraklık • Nükleer Afetler
• Dolu • Kimyasal Kazalar
• Çığ • Sabotaj
• Şiddetli Yağış • Yangınlar
• Fırtına • Baraj Kazaları
• Yıldırım • Terör
• Kar • Savaş
• Don • Trafik Kazaları
• Sis • Uçak Kazaları
• Orman Yangını
• Sıcaklık

Jeolojik Afetler
• Deprem
• Heyelan
• Volkanik Patlamalar

Türkiye’de en çok görülen afet tipi hangisidir? Nedenlerini tartışınız.


1
AFET YÖNETİMİ
Bir afet meydana geldiğinde, yapılması gereken işlerin koordineli bir biçimde yönetilme-
sine “Afet Yönetimi” denir. Afet yönetimi; afetleri yok saymak ya da yok etmek yerine on-
larla mücadele etmeyi, kontrol altına almayı ve zararlarını asgari seviyede tutmayı amaç-
lar. Afet yönetiminin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için toplumdaki bütün kurum ve
kuruluşların, kaynaklarını bu ortak amaç doğrultusunda seferber etmesi gerekmektedir.
Afet yönetimi; afet riski bulunan yerlerde olası afetlere karşı hazırlık ve afet etkilerini as-
gari seviyede tutma çalışmalarının, afet sonrasındaki kurtarma çalışmalarının; uzun dö-
nemde ise toplum sistemlerinin ve bireysel yaşamların yeniden yapılanması çalışmaları-
nın yönetilmesidir. Afetlerin neden olduğu yaralanmalar, can ve mal kayıplarının asgari
seviyelerde tutulması, toplumun afetler hakkında bilinçlendirilmesine ve afetlere karşı
ulusal ve yerel düzeyde planların geliştirilmesi ve uygulanmasına bağlıdır.
Afet yönetiminin kapsamı aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Olası afetlerin ortaya çıkmalarına yönelik tedbirler planlamak ve bunları uygulamak,
• Ani biçimde ortaya çıkabilecek afet tehditlerine karşı uyarı-hazırlık organizasyonu
yapmak,
• Uyarı dönemleri ve afetlerin kötü sonuçlarında, etkin acil durum tedbirlerini hazırlamak,
• Afet bölgesi ve halkının durumlarını tespit ve takip etmek, çözüm ve önlemleri
zamanında hayata geçirmek,
• Afetten hemen sonra hayat kurtarmak için acil yardım uygulamalarını gerçekleş-
tirmek. Rehabilitasyon tedbirlerini hızlandırmak ve afet sonrasında yeniden yapı-
lanmayı ve sürekli gelişimi teşvik etmek.
206 Halk Sağlığı

Afet yönetiminde ana amaç, afetzedeleri kurtarmak ve mümkün olan en kısa sürede
normal hayat koşullarına geri döndürmektir. Bu amaca ulaşabilmek için mutlaka olması
gereken unsurlar; bilgi, tecrübe, planlama ve eşgüdümlü çalışmadır.
Geniş kapsamlı bir afet yönetiminin amaçları aşağıda belirtilen şekilde olmalıdır:
• Afet öncesinde, toplumun en az zararla olayı atlatabilmesi için gereken bütün tek-
nik, yönetimsel ve hukuki tedbirleri almak,
• Eğer yeterince tedbir alınamayan durumlar var ise en iyi müdahale çalışmalarının
uygulanmasını sağlamak,
• Afet kaynaklı zararların azaltmasına yönelik çalışmaları, ulusal ve yerel kalkınma-
nın bütün basamaklarına dâhil etmek,
• Afettin en az zararla atlatılmasına yönelik, toplumu bilgilendirecek eğitimi vermek.
Hayatı sürdürebilmek için, gerekli olan kaynakları en etkin biçimde kullanma aşa-
malarının afet öncesinde belirlenmesi, afetin yaratacağı hasarı asgari seviyelerde tutmak
ve afete hazırlık anlamında son derece faydalıdır. Önlemlerin afet olasılığına karşı hazır
biçimde tutulması, zarar olasılıklarına karşı gerçekleştirilecek risk analizi ve kaynak geliş-
tirme çalışmaları ile mümkün olabilecektir. Afet yönetiminin esasını; tehlike yaratabilecek
unsurları tespit etmek ve kaynağı etkin biçimde yönetmek oluşturmaktadır.
Dünya ülkelerinde afet yönetimi incelendiğinde, afet yönetiminin; ülkelerin sosyal,
coğrafi, ekonomik ve siyasi koşullarına göre yapılandığı görülmektedir. Gelişmekte olan
ülkelerde, geçmişte yaşanan bir afet günümüzde aynı şartlarda ve aynı şiddette meydana
geldiğinde, afet sonrası ortaya çıkan tablo geçmişe kıyasla çok daha ağır olmaktadır. Bu
durumun temel nedenleri arasında; geçmişe göre afet riski taşıyan bölgelerde yaşam alan-
larının genişlemesi, bu alanlardaki nüfusun artması ve büyümenin olumsuz bir sonucu
olarak kontrolün zorlaşması sayılabilir.
Etkili bir afet yönetiminin gerçekleşebilmesi için aşağıda sıralanan eylemlerin gerçek-
leştirilmesi gereklidir:
• Afet riskinin önceden tespit edilmesi,
• Zararı asgari seviyede tutacak tedbirlerin alınması,
• Afet anında izlenecek yöntemlerin önceden belirlenmesi,
• Afet anında önlemlerin derhal uygulamaya konulması,
• Toplumdaki bütün kurumların ve kaynakların koordineli biçimde yönetilmesi.
Afet yönetimi; birden çok sektör ve kurumun içerisinde yer aldığı, çok disiplinli bir ya-
pılanma teşkil etmektedir. Özetle, tüm toplumu ve birimleri kapsamaktadır. Afet yönetimi
içerisinde yer alan başlıca bileşenler aşağıda sıralanmıştır:
• Devlet yönetiminde söz sahibi siyasiler, kurum ve kuruluşlar,
• Yerel yöneticiler,
• Güvenlik kuvvetleri,
• Yerel ve ulusal medya mensupları,
• Üniversiteler ve akademisyenler,
• Sivil toplum örgütleri ve gönüllüleri,
• Meslek odaları, sendikalar ve üyeleri,
• Deprem uzmanları,
• Uluslararası kuruluşlar,
• Halk.
Toplumda her bireyin, birim ve kurumun, üstlenmiş olduğu görevler söz konusudur.
Bunların belli bir kısmı devlete bağlı kuruluşlarıdır. Diğerleri ise gönüllülük prensibi ile
çalışan kuruluşlardır. Bütün bu kuruluşların afetten önce, afet sırasında ve sonrasında,
koordinasyon içinde çalışması gerekmektedir. Özellikle meslek odaları ve sivil toplum
örgütleri, planlama ve uygulamada etkin biçimde rol almalıdır. Bunun nedeni bu tür ku-
8. Ünite - Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Uygulamaları 207
ruluşların teknik becerileri olan ve çabuk davranabilen örgütlenmeler olmalarıdır. Meslek
odaları ve sivil toplum örgütleri, afet öncesinde belirlenen standartlar kapsamında eği-
timler düzenlenerek belgelendirilmeli, yetki ve sorumlulukları saptanacak biçimde afet
planları kapsamına dâhil edilmelidir.

Afet yönetimi kavramını afet öncesi ve sonrası dönemleri kapsayacak şekilde açıklayınız.
2
AFETLERDE SAĞLIK UYGULAMALARI
Afetler, türlerine göre kendilerine özgü süreç ve dönemlere sahiptirler. Bununla birlikte
afetler, sağlık uygulamaları ve verilecek hizmetler bakımından beş döneme ayrılırlar:
1. Sessiz Dönem; afetin yaşanmadığı veya aynı türden iki afet arasında geçen dönem-
dir. Bu dönemin süresi afet çeşidine ve bölgesine göre değişiklik gösterir.
2. Alarm Dönemi; afetin yaklaştığı, zamanının öngörüldüğü ve bu nedenle topluma
haber verilerek risk unsuru taşıyan yer ve yapılardan uzaklaşılan ve güvenilir yer-
lere sığınılan dönemdir. Afet çeşidine ve bölgesine göre, iki saat ile bir hafta kadar
devam eder.
3. İzolasyon Dönemi; afetin başlama anından, toplumun afetin ilk etkilerinden ve şo-
kundan arınma anına dek geçen zamana denir. Afet çeşidine ve bölgesine göre, üç
saat ile üç gün kadar sürer.
4. Dış Yardım Dönemi; afet yerine dışarıdan yardımın gelmesi ile başlayan ve kesil-
mesine kadar geçen dönemdir. Afet çeşidine ve bölgesine göre üç gün ile üç ay
kadar sürer.
5. Rehabilitasyon Dönemi; afet yerindeki yıkımların ve büyük hasarların giderilmesi
ve yeniden yapılması sonucu bölgenin, afetten önceki durumuna geri döndürül-
mesi için geçen süreye denir. Bu süre; afetin şiddeti, ülkenin sosyal ve ekonomik
düzeyine bağlı olup genellikle yıllar sürer.

Sessiz Dönemde Sağlık Uygulamaları


Sessiz dönem; olası afetlere karşı hazırlıkların gerçekleştirildiği, sağlık alanı çalışanlarının
uyum ve tepki kabiliyetlerinin arttırıldığı dönemdir. Bu uyum ve tepkiler aşağıdaki baş-
lıklar altında toplanır:

Örgütlenme
Sessiz dönemde ilk olarak sağlık alanı çalışanları afetlere karşı örgütlenmelidir. Örgütlen-
mesi ve diğer kurum ve kuruluşlarla koordinasyonu eksik olan kurumlar, afet anında etkisiz
kalır. Sağlık alanındaki bütün kurum ve kuruluşlar, örgütlenmelerini tam olarak yapmalı
ve bir araya gelerek afet anında koordinasyonu nasıl sağlayacaklarını karara bağlamalıdır.

Planlama
Afet ile baş edebilmenin ve hasarları asgari seviyede tutmanın temel yolu, etkin planla-
madan geçmektedir. Afet planı yapılmazsa kurumların örgütlenmesi ve koordinasyonu
mümkün olmaz. Koordinasyonsuzluk; kaynaklardan yeterli ölçüde faydalanamamaya,
müdahalelerin zamanında gerçekleştirilememesine ve hizmetlerde karmaşıklığa yol açar.
Sonuç olarak; etkisiz gayretler ve gereksiz harcamalar hem ulusal kaynakların israfına yol
açar hem de afet kaynaklı hasarlar yeterince engellenememiş ve giderilememiş olur.
Afet öncesi yapılan bütün planların temelinde; ihtiyaçlar ile imkânları, etkin bir biçim-
de karşılaştırmak yatar. Bu nedenle afetlerde ulusal sağlık planı; sağlıkla ilgili ihtiyaçların
öngörülmesi, kaynakların belirlenmesi ve bu kaynaklarla ihtiyaçları karşılaştırarak hazır-
lıkların yapılması işlemlerini kapsar.
208 Halk Sağlığı

Alarm Sistemi Oluşturma


Sessiz dönemde gerçekleştirilmesi gereken önemli uygulamalardan birisi de etkin bir
alarm sisteminin oluşturulmasıdır. Sağlık alanı çalışanlarının afet anında nasıl haberleşe-
ceği, kriz yönetiminin nerede ve nasıl bir araya geleceği, haber verilmesi gereken makam-
larla kurulacak iletişim şekli afet öncesinde planlanmalı ve şekillendirilmelidir.

Eğitim
Sağlık alanı çalışanları, afetlere karşı bilinçli ve hazır duruma getirilmeli ve afet anında
etkin rol alacak personelin, düzenli eğitimlerle hazır olmaları sağlanmalıdır. Belirli za-
man aralıklarında, afetlerde görev alacak diğer meslek çalışanları ve toplumun katılımı ile
tatbikatlar yapılmalı ve afetlerde gerçekleştirilecek sağlık uygulamaları pekiştirilmelidir.

Alt Yapının Güçlendirilmesi


Afet anında yaralıların taşınacağı sağlık kuruluşları ve hastane binalarının yapısı ve da-
yanıklılığı gözden geçirilmeli; uygun olmayanların onarılarak güçlü hâle getirilmesi ge-
rekmektedir. Afet anında sağlık hizmeti verecek binaların; elektrik, su, gaz ve oksijen sis-
temlerinde arızalanmalar olabileceği düşünülerek böyle durumlara karşı gerekli tedbirler
alınmalı ve yedeklemeler yapılmalıdır.

Yasal Düzenlemeler
Sağlık alanı çalışanlarının afete uyum, tepki verme ve afetle mücadele konularıyla ilgili hu-
kuki alt yapı, sessiz dönemde gözden geçirilmeli ve varsa gerekli değişiklikler yapılmalıdır.

Alarm Döneminde Sağlık Uygulamaları


Alarm döneminin temelini; afetin sağlık alanı birimleri ve çalışanları tarafından haber
alınması ve afet sonrası ortaya çıkabilecek durumların analiz edilmesi oluşturur. Afet ris-
ki haberi gelir gelmez sağlık çalışanları, sessiz dönemde yapılan planlara göre görevli ol-
dukları yerlerde toplanmalıdır. Derhal beklenen afetin analizi gerçekleştirilerek, önceden
hazırlanmış olan senaryo veya planlardan hangisinin uygulanacağına karar verilmeli ve
gerekli birim ve kuruluşlar ile iletişime geçilerek afete hazır biçimde beklenmelidir.

İzolasyon Döneminde Sağlık Uygulamaları


Bu dönemde sağlık uygulamaları genellikle bölgesel düzeyde uygulanmaktadır. Afet için
hazırlıklar ve planlamalar eksiksiz olarak yapılmış olsa bile insanın doğası gereği afetin
başlaması ile panik, şok ve kaos ortamının oluşması kaçınılmazdır. Kendileri de afetzede
olan ve şok ve kaos ortamından etkilenen yönetici ve kurumların derhal organize olma-
larını ve hizmet sunmalarını beklememek gerekir. Bu sebeple afet planları yapılırken izo-
lasyon dönemi süresince, afetin yaşandığı bölgenin öz kaynakları yok sayılır ve ilk gün-
lerdeki hizmetlerin tamamen dış kaynaklardan geleceği varsayılır. Buradaki amaç, kaos
süresini mümkün olan en kısa sürede atlatmak ve bölgesel hizmetin bir an evvel faaliyete
geçmesini sağlamaktır.
Afet anında bölgedeki insanların ve tüm görevlilerin öncelikli olarak yapması gereken
kendi kendini kurtarmak ve hayatta kalmayı başarmaktır. Bunu başardıktan sonra sırasıy-
la şu işleri yapmalıdır:
• Aile fertlerinin bulundukları yerlerden haberdar olma
• Aile fertlerini kurtarma ve sağlık hizmet alanına götürme
• Yakınlarını kurtarma ve sağlık hizmet alanına götürme
• Afetin şiddetini değerlendirme ve bilgi edinme
• Temel ihtiyaç kaynaklarından haberdar olma
• İlgili birimlerle iletişime geçerek kurtarma ve yardım çalışmalarında yer alma
8. Ünite - Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Uygulamaları 209
Kurumsal düzeyde ise bölgesel yöneticilerin afet şokunu atlatır atlatmaz ilk yapacak-
ları iş, yerel koordinasyon komitesini toplamak olmalıdır. Bu komiteye afet bölgesi dışın-
daki yöneticilerin de katılması, doğru kararların alınmasını sağlayacaktır. Koordinasyon
komitesi derhâl aşağıdaki unsurları içeren durum değerlendirme yapmalıdır:
• Afetin yıkıma uğrattığı bölge,
• Afetin şiddeti ve yıkımın büyüklüğü,
• Meydana gelen ölüm ve yaralanmaların, tahmini sayıları ve yerleri,
• Tahmini olarak evsiz kalan insan sayısı,
• Tahmini olarak izole edilen aile ve köy sayısı,
• Tahmini olarak ailelerinden kopan çocuk, kadın ve yaşlı sayısı.
Yukarıda sayılan bilgilerin edinilebilmesi için etkin bir haberleşme ağına sahip olun-
malıdır. Bu nedenle mümkün olan en kısa sürede haberleşme ağının kurulması ve bilgi
akışının sağlanması gerekmektedir. Bu ağ sayesinde edinilen bilgiler toplum ile paylaşıla-
rak afetin yarattığı şok süresi azaltılabilir.

Dış Yardım Döneminde Sağlık Uygulamaları


Bu dönemde, dış yardımda bulunacak kurum ve kuruluşların derhâl yerel yetkililer ile ile-
tişime geçerek, bilgi toplamaları gerekmektedir. Afet anında yerel yöneticiler ile koordine
olma ve bilgi toplama genellikle istenilen düzeyde olamamaktadır. Bu yüzden, dış yardım
kuruluşlarının bilgilere kendilerinin ulaşması ve değerlendirme yapması gerekebilir. Bu
amaçla kullanılacak en etkin yol; uçak veya helikopter kullanılarak havadan keşif yapmak-
tır. Bu inceleme gerçekleştirildikten sonra sırası ile aşağıdaki işlemler yapılmalıdır:
• Afetten etkilenen bölge ve nüfusunun belirlenmesi,
• Afet şiddetinin belirlenmesi ve paralelinde tahmini sonuçlar çıkarılarak ihtiyaçla-
rın tespit edilmesi,
• Kurtarma, ilkyardım, triaj ve şok giderme çalışmalarının gerçekleştirilmesi,
• Geçici yerleşim yerlerinin sağlanması ve temel ihtiyaçların giderilmesi.
Tüm dış yardımların yukarıda verilen sıraya göre planlı olarak yapılması gerekir. Doğ-
ru bilgiye ulaşmadan ve detaylı bir müdahale planı meydana getirmeden gerçekleştirile-
cek bütün dış yardımlar amaçlarına ulaşamaz ve etkisiz kalır. Afet, etkilerinin dış bölgelere
sıçramasına ve dış yardımda bulanacakların da etkilenmelerine neden olarak bilançonun
artmasına neden olabilir. Dış yardımların amacına ulaşabilmesi için ölümlerin azaltılma-
sı, yaralıların etkin bir şekilde bakımı, sonradan ortaya çıkabilecek hastalık ve ölümlerin
azaltılması gerekmektedir.

Ölümlerin Azaltılması
Afet kaynaklı ölümlerin büyük bir kısmı, ilk bir kaç saat içeresinde meydana gelmektedir.
Afetlerin sebep olduğu ölümler incelendiğinde, başlıca ölüm sebepleri aşağıdaki gibi sı-
nıflandırılabilir:
• Olaya bağlı ve olay anında gerçekleşen ölümler,
• Gecikmiş kurtarma ile ilişkili ölümler,
• Yanlış kurtarma çabaları kaynaklı ölümler,
• Tıbben çare bulunamayan ölümler,
• Hizmetlerin sekteye uğraması nedeniyle gerçekleşen ölümler.

Yaralıların Bakımı
Sağlık alanı çalışanlarının ana görevi, afet sonucunda yaralanan kişilerin tıbbi bakımla-
rını gerçekleştirmektir. Bu görevin en iyi biçimde yürütülebilmesi için aşağıda belirtilen
işlemler sırasıyla gerçekleştirilmelidir:
210 Halk Sağlığı

Organizasyon: Bölgesel sağlık kuruluşlarının afetten etkilenmediği ve kapasitelerinin


yeterli olduğu hâllerde, ayrıca bir organizasyona ve dış desteğe ihtiyaç yoktur. Ancak, yer-
leşik kuruluşların eksik ve yetersiz olduğu, afet sonucunda yıkıma uğradığı hâllerde; dış
yardım ve organizasyon mekanizmasının hızlı bir şekilde devreye girmesi gerekmektedir.
Sağlık uygulamalarında dış yardımların en yakın çevreden başlayarak kuruluşların koor-
dineli biçimde hazırladıkları plan dâhilinde hareket etmeleri, daha yararlı sonuçlar ortaya
çıkarır.
Triaj: Afetzedelerin; ölü, müdahale edilemez, acil yardım ihtiyacı olan, takip edilmesi
gereken ve yardım almadan iyileşir şeklinde kategorilere ayrılmasına triaj denilmektedir.
Özellikle büyük afetlerde triaj mekanizmasının devreye sokulması zorunludur. Aksi du-
rumda, sağlık çalışanı, zamanı ve malzemeyi kurtarılamayacak veya yardıma gerek duy-
madan iyileşebilecek yaralılara kullanabilir. Aynı şekilde yardım alarak iyileşecek kişilere
gerekli sağlık uygulaması yapılmazsa kayıplar artabilir. Triaj uygulaması sonucu afetzede-
ler aşağıda belirtilen sınıflara ayrılırlar:
Birinci sınıf: Bu sınıftaki afetzedelere kırmızı kart takılır ve acilen yaşamı sürdürmek
için müdahaleler yapılır.
İkinci sınıf: Bu sınıftaki afetzedelere yeşil kart takılır. Acil müdahale gerektirmeyen
fakat sağlık kuruluşuna yatırılma, dikkatle takip edilme ve bakım gerektiren afetzedeler
bu sınıfta yer alır.
Üçüncü sınıf: Bu sınıftaki afetzedelere sarı kart takılır. Herhangi bir bakım hizmeti
gerektirmeyen ve fazla oyalanılarak zaman harcanmaması gereken sınıftır.
Dördüncü sınıf: Bu sınıftaki afetzedelere siyah kart takılır. Sağlık çalışanına getirildi-
ğinde ölmüş olan afetzedeler bu sınıfa girer. Teşhisleri yapıldıktan sonra cenaze işlemleri
ile ilgili birime sevk edilirler.

Fotoğraf 8.3
Afet Sonrası
Afetzedeleri İlk
Müdehale ve Triaj
Uygulamasına Yönelik
Görüntü

Sonradan Ortaya Çıkan Hastalık ve Ölümlerin Azaltılması


Günümüze kadar yaşanan afetler, acil sağlık uygulamalarının, afetten sonraki birkaç gün
için gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Sağlık ile ilgili kuruluşların asıl görevi, acil sağ-
lık uygulamaları tamamlandıktan sonra başlar. Çünkü afetten sonra, hijyenik koşulları
bozulmuş ve koruyucu sağlık hizmetleri sekteye uğramış bir toplum kalmaktadır. Böyle
bir ortamda meydana gelecek ikincil hastalıkların salgın hâline dönüşmesi, afet sırasında
ortaya çıkan hasarlardan çok daha ağır neticeler yaratabilir.
8. Ünite - Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Uygulamaları 211
Sonradan ortaya çıkan hastalıkların salgın boyutuna ulaşmasını engellemek için, hem
afetin yıkıma uğrattığı yerleşim birimlerinde hem de geçici olarak yapılan yaşam alanla-
rında bazı önlemlere ihtiyaç duyulur. Özellikle su, gıda ve kişisel hijyen önem arz etmekte-
dir. Ayrıca, atık kontrolünün tam anlamıyla sağlanması gerekmektedir. Toplum, içerisinde
yer alan risk grupları, süratle taranarak, rutin kontrollere tabi tutulmalı ve diğer tedbirlere
derhâl başlanmalıdır. Hamileler, küçük çocuklar, kimsesiz kalmış çocuklar ve yaşlılar; özel
risk grupları içerisinde değerlendirilir. Afetlerden sonra ikincil hastalıkların önlenmesi
adına aşağıda sıralanan unsurların kontrol altında tutulması gerekmektedir:
• Su hijyeni sağlanmalıdır.
• Afetzedelerin düzgün beslenmesi ve gıda hijyeni sağlanmalıdır.
• İnsan dışkı ve idrarı zararsızlaştırılmalıdır.
• Afetzedeler için çadır kent ve benzeri geçici yerleşim yerleri sağlanmalıdır.
• Çevre sağlığı önlemleri alınmalıdır.

Rehabilitasyon Dönemi
Toplumun hem bedenen hem de ruhsal anlamda iyileştirilmesi, çevrenin yeniden yapı-
landırılarak altyapı gereksinimlerinin sağlanması ve yaşamın afetten önceki düzeye dön-
dürülmesi çalışmaları bu dönemde gerçekleştirilir. Bu dönem, afet şiddetine ve toplumun
sosyal ve ekonomik seviyesine bağlı olarak kısa sürede atlatılabildiği gibi bazen yıllar sü-
ren çalışmalar da gerektirebilir. Afetten sonra yıkımların giderilmesi, belki de ondan daha
da önemlisi, bölgenin çöken ekonomisinin yeniden canlandırılmasıdır.

Triaj nedir? Sınıflandırılması nasıl yapılır?


3

http://www.acilafet.gov.tr/
212 Halk Sağlığı

Özet
Beklenmedik bir zamanda ve yerde yaygın şekilde meydana Sessiz Dönem; afetin yaşanmadığı veya aynı türden iki afet
gelen ciddi hasar, yaralanma, can ve mal kaybına neden olan, arasında geçen dönemdir. Bu dönemin süresi; afet çeşidine
insan gücünün baş etmeye yetemeyeceği şiddette bir yıkıma ve bölgesine göre değişiklik gösterir. Alarm Dönemi; afetin
neden olan, ulusal ve uluslararası yardıma ihtiyaç duyulan yaklaştığı, zamanının ön görüldüğü ve bu nedenle topluma
durumlara olağan dışı durum adı verilmektedir. Olağan dışı haber verilerek risk unsuru taşıyan yer ve yapılardan uzak-
durumlara ait bazı özellikler aşağıda belirtilmiştir: laşılan ve güvenilir yerlere sığınılan dönemdir. Afet çeşidi-
Toplumun alışılmış yaşam biçimini bozan, uyum sağlama ne ve bölgesine göre, iki saat ile bir hafta kadar devam eder.
becerisini ortadan kaldırarak dışarıdan yardım alma ihtiyacı İzolasyon Dönemi; afetin başlama anından, toplumun, afetin
doğuran, yüksek derecede can ve mal kaybı ile sonuçlanan ilk etkilerinden ve şokundan arınma anına dek geçen zama-
çevresel, teknolojik veya insan kaynaklı olaylara afet denir. na denir. Afet çeşidine ve bölgesine göre, üç saat ile üç gün
Afetler; en genel hâliyle doğal afetler ve insan kaynaklı afetler kadar sürer. Dış Yardım Dönemi; afet yerine dışarıdan yardı-
olmak üzere ikiye ayrılırlar. Doğal afetler, jeolojik ve meteo- mın gelmesi ile başlayan ve kesilmesine kadar geçen dönem-
rolojik afetler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Jeolojik afetler, yer dir. Afet çeşidine ve bölgesine üç gün ile üç ay kadar sürer.
kabuğu veya yerin derinliklerinde meydana gelen hareket- Rehabilitasyon Dönemi; afet yerindeki yıkımların ve büyük
lenmeler sonucunda ortaya çıkarlar. İnsan kaynaklı afetler, hasarların giderilmesi ve yeniden yapılması sonucu bölgenin
meydana geliş sebebi insan olan afetlerdir: Sanayi kazaları ve afetten önceki durumuna geri döndürülmesi için geçen süre-
patlamaları, çalışanların dikkatsizliği veya gerekli teçhizatın ye denir. Bu süre; afetin şiddeti, ülkenin sosyal ve ekonomik
bakımının yapılmaması gibi sebeplerle ortaya çıkarlar. düzeyine bağlı olup genellikle yıllar sürer.
Bir afet meydana geldiğinde yapılması gereken işlerin koor-
dineli bir biçimde yönetilmesine “Afet Yönetimi” denir. Afet
yönetimi, afetleri yok saymak ya da yok etmek yerine; onlarla
mücadele etmeyi, kontrol altına almayı ve zararlarını asgari
seviyede tutmayı amaçlar. Afet yönetiminin etkin bir şekilde
uygulanabilmesi için toplumdaki bütün kurum ve kuruluş-
ların kaynaklarını bu ortak amaç doğrultusunda seferber et-
mesi gerekmektedir.
Afetler, türlerine göre kendilerine özgü süreç ve dönemlere
sahiptirler. Bununla birlikte afetler, sağlık uygulamaları ve
verilecek hizmetler bakımından beş döneme ayrılırlar. Bu
dönemler; Sessiz Dönem, Alarm Dönemi, İzolasyon Döne-
mi, Dış Yardım Dönemi ve Rehabilitasyon Dönemi olarak
adlandırılırlar.
8. Ünite - Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Uygulamaları 213

Kendimizi Sınayalım
1. Terör olayları, kimyevi kaza gibi bölgesel acil yardım sis- 6. Toplumun, afetin başlama anından, ilk etkilerinden ve
teminin müdahale gücünü aşan, fakat afet düzeyine ulaşma- şokundan arınmasına kadar geçen zamana ne denir?
yan olaylara ne denir? a. Sessiz Dönem
a. Kitlesel aciller b. Alarm Dönemi
b. Tehlike c. İzolasyon Dönemi
c. Hassasiyet d. Dış Yardım Dönemi
d. Risk e. Rehabilitasyon Dönemi
e. Triaj
7. Afet anında bölgedeki insanların öncelikli olarak yapma-
2. Aşağıdakilerden hangisi afetlerin ortak özellikleri arasın- sı gereken nedir?
da yer almaz? a. Kendi kendini kurtarmak ve hayatta kalmayı başarmak
a. Meydana geliş anında kişilerde şok etkisi yaratabilirler. b. Aile fertlerinin bulundukları yerlerden haberdar olmak
b. Yaşam kaynaklarını ve altyapıyı tahrip edebilirler. c. Aile fertlerini kurtarmak ve sağlık hizmet alanına gö-
c. Afetin meydana geldiği ilk anlarda planlı ve düzenli türmek
bir müdahale yapılamayabilir. d. Yakınlarını kurtarmak ve sağlık hizmet alanına götürmek
d. Günümüzde teknolojinin ilerlemesine bağlı olarak e. Afetin şiddetini değerlendirme ve bilgi edinmek
bütün afetler önceden tahmin edilebilirler.
e. Meydana geldikleri bölgelerde yaşamı tehdit ederler, 8. Aşağıdakilerden hangisi dış yardım döneminde yardım-
yaralanmalara yol açabilirler. da bulunacak kurum ve kuruluşların, afetten hemen sonra
yapması gereken işlemlerden biri değildir?
3. Aşağıdakilerden hangisi afet sonucu ortaya çıkan genel a. Afetten etkilenen bölge ve nüfusunun belirlenmesi
durumlar arasında yer almaz? b. Afet şiddetinin belirlenmesi
a. Çevresel denge bozulur. c. Tahmini sonuçlar çıkarılarak ihtiyaçların tespit edilmesi
b. İnsanların olağan yaşamları sekteye uğrar. d. Kurtarma, ilkyardım, triaj ve şok giderme çalışmala-
c. Ciddi derecede can ve mal kayıpları ortaya çıkar. rının gerçekleştirilmesi
d. Toplum, yaşanan olaylar ile başa çıkamaz ve uyum e. Afetzedelerin başka il ve ilçelere nakliyesi
sağlayamaz.
e. İhtiyaçlar, bölgesel kurum ve kuruluşlarca giderilir. 9. Afet sonrasında acilen yaşamı sürdürmek için müdaha-
leler yapılması gereken yaralılar, hangi renk kart takılarak
4. Aşağıdakilerden hangisi doğal afetlerden biri değildir? sınıflandırılmalıdır?
a. Deprem a. Beyaz
b. Heyelan b. Siyah
c. Fırtına c. Yeşil
d. Yangınlar d. Kırmızı
e. Çığ e. Sarı

5. Geniş kapsamlı bir afet yönetimi aşağıdaki unsurlardan 10. Aşağıdakilerden hangisi afet sonrasında ortaya çıkan
hangisini içermez? hastalık ve ölümlerin azaltılması için alınacak tedbirlerden
a. Afet öncesinde toplumun en az zararla olayı atlatabil- biri değildir?
mesi için gereken bütün teknik, yönetimsel ve hukuki a. Su hijyeni sağlanmalıdır.
tedbirleri almak b. Afetzedelerin düzgün beslenmeleri için bol miktarda
b. Afet anında dış yardımda bulunacak kurum ve kuru- gıda verilmelidir.
luşları önceden belirlemek c. İnsan dışkı ve idrarı zararsızlaştırılmalıdır.
c. Yeterince tedbir alınamayan durumlar var ise en iyi d. Afetzedeler için çadır kent ve benzeri geçici yerleşim
müdahale çalışmalarının uygulanmasını sağlamak yerleri sağlanmalıdır.
d. Afet kaynaklı zararların azaltılmasına yönelik çalış- e. Çevre sağlığı önlemleri alınmalıdır.
maları, ulusal ve yerel kalkınmanın bütün basamak-
larına dâhil etmek
e. Afetin en az zararla atlatılmasına yönelik toplumu
bilgilendirecek eğitimi vermek
214 Halk Sağlığı

Okuma Parçası
Neredeyse Türkiye’yi salladı meydana geldiği belirtildi. Depreme en yakın yerleşimlerin
Marmara, Akdeniz ve Ege Bölgesi saat 12.26’da şiddetli dep- Çanakkale’nin Gökçeada ilçesine bağlı Uğurlu (29.76 kilo-
remle sallandı. Deprem Bolu’dan Edirne’ye, İstanbul’dan metre), Şirinköy (32.05 kilometre) Dereköy (34.16 kilomet-
İzmir’e, Çanakkale’den Eskişehir’e kadar geniş bir alanda his- re), Tepeköy (38.05 kilometre) ve Zeytinli (41.99 kilometre)
sedildi. Gökçeada ve Şarköy’de yaralananlar oldu. Deprem olduğu kaydedildi.
40 saniye sürdü. 17 Ağustos 1999’ta meydana gelen Gölcük Artçısı Bile 5.3
Depremi ise 45 saniye sürmüştü. Başbakanlık Afet ve Acil AFAD, saat 12:25’te 6.5 büyüklüğündeki depremin ardından
Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), 6.5 büyüklüğündeki saat 12:31’de Saros Körfezi’nde 5.3 büyüklüğünde bir sarsın-
depremde 266 kişinin yaralandığını açıkladı. tı daha meydana geldiğini duyurdu. AFAD Deprem Dairesi
İstanbul ve ilçelerinde de şiddetli bir şekilde hissedilen dep- Başkanı Dr. Murat Nurlu, şu ana kadar 13 tane 3’ten büyük
rem, maden faciasında 301 kişinin yaşamını yitirdiği Soma’da artçı meydana geldiğini söyledi. Artçıların en büyüğü 5.3.
da halkı sokaklara döktü. Nurlu, ‘’AFAD’a ulaşan biz can ve mal kaybı yok. En yoğun
55’i İlçelerde 105 Yaralı Var hissedilen yer Gökçeada’’ dedi.
Çanakkale Valisi Ahmet Çınar, “Gökçeada’da 22 saniye sü-
ren bir deprem meydana geldi. Depremin, öğle saatlerinde, Kaynak: DHA - A.A - hurriyet.com.tr, 24 Mayıs 2014, http://
olması ve havanında güzel olması nedeniyle insanların dışa- www.hurriyet.com.tr/neredeyse-turkiyeyi-salladi-26478784
rıda olduğu bir zaman dilimine rastlaması bir şanstı. Panik
kaynaklı cana yönelik yaralanmalar bu nedenle daha az oldu.
Tek tesellimiz bu. İlçelerden bilgi alıyoruz. Tüm bölgelerdeki
çalışmalarımız sürüyor. İki helikopterde havadan il genelinde Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
uçuş yaparak binalarda bir yıkım olup, olmadığı konusun- 1. a Yanıtınız yanlış ise “Olağan Dışı Durumlar ile İlgili
da tespit yapıyor. Can kaybı şu ana kadar yok. 6.5 şiddetinde Tanımlar ve Özellikler” konusunu yeniden gözden
deprem eski ve dayanıksız binalarda hasar meydana getirdi. geçiriniz.
Şu ana kadar ilçelerde 55, il merkezinde 50 olmak üzere 105 2. d Yanıtınız yanlış ise “Afetlerin Ortak Özellikleri ve
yaralı var. Bunlar panik nedeniyle meydana gelen yaralan- Neden Olduğu Durumlar” konusunu yeniden göz-
malar. Depremin merkezi olan Gökçeada’da da eski binalarda den geçiriniz.
kısmen yıkılmalar var. Yenice’de devlet hastanesinde çatlaklar 3. e Yanıtınız yanlış ise “Afetlerin Ortak Özellikleri ve
var. Bu gece evlerine girmek istemeyenler olacak. Binaların- Neden Olduğu Durumlar” konusunu yeniden göz-
da hasar olanlar evlerine girmesin. Çadır ihtiyacı olanların den geçiriniz.
bu taleplerin karşılamaya hazırız” dedi. 4. d Yanıtınız yanlış ise “Afetlerin Sınıflandırılması” ko-
nusunu yeniden gözden geçiriniz.
5. b Yanıtınız yanlış ise “Afet Yönetimi” konusunu yeni-
den gözden geçiriniz.
6. c Yanıtınız yanlış ise “Afetlerde Sağlık Uygulamaları”
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
7. a Yanıtınız yanlış ise “İzolasyon Döneminde Sağlık
Uygulamaları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
8. e Yanıtınız yanlış ise “Dış Yardım Döneminde Sağlık
Uygulamaları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
9. d Yanıtınız yanlış ise “Dış Yardım Döneminde Sağlık
AFAD’dan Açıklama Uygulamaları”konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 10. b Yanıtınız yanlış ise “Dış Yardım Döneminde Sağlık
(AFAD), Ege Denizi açıklarında meydana gelen 6.5 büyük- Uygulamaları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
lüğündeki depreme en yakın yerleşimlerin Çanakkale’nin
Gökçeada ilçesine bağlı Uğurlu, Şirinköy, Dereköy, Tepeköy
ve Zeytinli olduğunu bildirdi. AFAD’dan yapılan açıklama-
da, Ege Denizi’nde saat 12.25’te 6,5 büyüklüğünde deprem
8. Ünite - Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Uygulamaları 215

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Yararlanılan Kaynaklar


Sıra Sizde 1 Akdur, R. (2010). Afetlerde Halk ve Çevre Sağlığı Hizmet-
Seller, doğal afet çeşitleri arasında en sık görülen ve can ve leri, Sağlığın Başkenti Dergisi, Afet Eki, 16, 31-34.
mal kaybı açısından en şiddetli olandır. Ülkemizde de en sık Akdur, R. (2010). Afetler ve Afetlerde Sağlık Hizmetleri,
görülen afet türüdür. Bunun nedenleri arasında; ülkemizin Türkiye Sorunlarına Çözüm Konferansları III. 21. Yüzyıl-
coğrafi konumu ve farklı iklim tiplerine sahip olması gelir. da Türkiye (25-27 Ocak 2000 Ankara), Ankara Üniversi-
Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili çok sayıda göl ve akarsu- tesi Basımevi, s:19-38.
ya sahip bir ülkedir. Aynı zamanda ülkemiz bol miktarda ya- Civaner, M., Vatansever, K., Balcıoğlu, H., Yavuz, C. I., Sa-
ğış almaktadır. Su birikintilerindeki çeşitlilik ve yağış bakı- rıkaya, Ö., Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri
mından bolluk, beraberinde sel riskini ortaya çıkarmaktadır. Eğitimi: Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi İçin Önemli Bir
Gereklilik, Balkan Medical Journal, 28, 344-350.
Sıra Sizde 2 Esin, S.A., Oğuzhan, T., Kaya, K.C., Ergüder, T., Özkan, A.T.,
Afet yönetimi; afetleri yok saymak ya da yok etmek yerine, Yüksel, İ. (2000). Afetlerde Sağlık Hizmetleri Yönetimi.
onlarla mücadele etmeyi, kontrol altına almayı ve zararla- T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatör-
rını asgari seviyede tutmayı amaçlar. Afet öncesi dönemde, lüğü, Ankara.
afet riski bulunan yerlerde olası afetlere karşı hazırlık ve afet Gürer, D. (2011). Olağan Dışı Durumlarda Yaşamı Sürdür-
etkilerini asgari seviyede tutma çalışmalarının; afet sonrası me, T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum (AFAD) Yöne-
dönemde ise kurtarma çalışmalarının, toplum sistemlerinin tim Başkanlığı, İstanbul.
ve bireysel yaşamların yeniden yapılanması çalışmalarının Işık, Ö., Aydınlıoğlu, H.M., Koç, S., Gündoğdu, O., Korkmaz,
yürütüldüğü yönetim şeklidir. Etkin afet yönetimi; afetlerin G., Ay, A. (2012). Afet Yönetimi ve Afet Odaklı Sağlık
neden olduğu yaralanmaların, can ve mal kayıplarının asgari Hizmetleri, Okmeydanı Tıp Dergisi 28(Ek sayı 2):82-123.
seviyelerde tutulması, toplumun afetler hakkında bilinçlen- İstanbul Sanayi Odası (2008). Sanayide Afet ve Acil Durum
dirilmesine ve afetlere karşı ulusal ve yerel düzeyde planların Yönetimi Rehberi. İstanbul Sanayi Odası Yayınları No:
geliştirilmesi ve uygulanmasına bağlıdır. 2008/7, İstanbul.
T.C. Millî Eğitim Bakanlığı (2011). Afetlerde Acil Sağlık
Sıra Sizde 3 Hizmetleri, Ankara.
Afetzedelerin; ölü, müdahale edilemez, acil yardım ihtiya- Türk Tabipleri Birliği (2002). Olağandışı Durumlarda Sağ-
cı olan, takip edilmesi gereken ve yardım almadan iyileşir lık Hizmetleri Sağlık Çalışanının El Kitabı, Ankara.
şeklinde kategorilere ayrılmasına triaj denilmektedir. Triaj
uygulaması sonucu afetzedeler; birinci, ikinci, üçüncü ve
dördüncü sınıf olmak üzere 4 kategoriye ayrılırlar. Birinci
sınıf; acilen yaşamı sürdürmek için müdahalelerin yapıldığı
afetzedelerin, ikinci sınıf; acil müdahale gerektirmeyen, fakat
sağlık kuruluşuna yatırılma, dikkatle takip edilme ve bakım
gerektiren afetzedelerin, üçüncü sınıf; herhangi bakım hiz-
meti gerektirmeyen ve fazla oyalanılarak zaman harcanma-
ması gereken afetzedelerin, dördüncü sınıf; sağlık çalışanına
getirildiğinde ölmüş olan afetzedelerin yer aldığı kategoriyi
temsil etmektedir.
Sözlük 217

Sözlük
A D
Akut: Aniden ve şiddetli bir şekilde başlayan fakat kısa süren Dansite: Yoğunluk
Amfizem: Akciğerlerdeki hava peteklerinin hasar uğraması Defekasyon: Dışkılama
sonucunda anormal olarak genişlemesi ile belirgin pa- Dejeneratif: Dejenerasyona sebep olan
tolojik durum Deliryum: Bilinç, dikkat, algı, düşünme, hafıza, davranış,
Ampütasyon: Kol ya da bacak gibi bir organın cerrahi giri- duygu ve uyku bozuklukları ile belirgin travma, beyin
şim ile kesilerek çıkartılması zedelenmesi, yüksek ateş gibi sebeplerle ortaya çıkabilen
Anal fissür: Makatta çatlak oluşması durumudur. beyin sendromu.
Anal fistül: Makat kanalı ile makat derisi arasında bir kanal Depresyon: Neşesizlik, hüzün, isteksizlik, yorgunluk, ümit-
oluşması durumudur. sizlik ile karakterize ruhsal çöküntü durumu
Anatomik: Yapısal Dezoryantasyon: Zaman ve yer bilincinin bozulması
Anemi: Kansızlık Diastolik kan basıncı: Kalp karıncıklarının gevşemesi sıra-
Anevrizma: Damarın belirgin bir bölgesinin anormal geniş- sında ölçülen arteryel kan basıncı
lemesiyle oluşan şişlik Dispne: Nefes darlığı
Anjina pektoris: Kalp kasının yeterince kanlanamaması ne- Distal: Bir organın kaynaklandığı kısmından uzakta olan
deniyle efor halinde gelişen ve kendini göğüsteki ağrıyla Disüri: Ağrılı idrar yapma
belli eden, dinlenme ile hafifleyen klinik tablo Diyare: İshal
Anksiyete: Endişe; kaygı Dopaminerjik: Dopamin ile harekete geçen
Antiaritmik: Aritmiyi önleyen ya da ortadan kaldıran ilaç Druzen: Patolojik bir durum olarak retinanın altında biri-
Antihiperlipidemik: Hiperlipidemi tedavisinde kullanılan ken yağsı, sarı birikinti
ilaçlar
Antihipertansif: Hipertansiyon hastası bireylerde kan ba- E
sıncını düşüren ilaç ya da tedavi yöntemi Ekstremite: Uzun şekilli organ
Antitrombotik: Pıhtı oluşumunu engelleyen ilaçlar Ekzoftalmi: Gözbebeklerinin biri ya da ikisinin birden dışa-
Aritmi: Kalp atımındaki düzensizlik rı doğru fırlamış görünümü
Arter: Kanı kalpten uzaklaştıran, oksijenden zengin kan ta- Elektrolit: Kanda, hücre içinde ve hücreler arası sıvıda bulu-
şıyan damar nan anyon (sodyum, potasyum vb.) ve katyonların (klor,
Artrit: Eklem iltihabı bikarbonat vb.) her biri
Asemptomatik: Belirti vermeyen Endokrin: İç salgıya ait
Astmatik: Astımla ilgili Enfeksiyon: Patojen özellikli mikroorganizmaların vücu-
Aterosklerotik renal arter stenozu: Böbrek arterinde ate- dun bir bölümünde ya da yaygın bir şekilde çoğalması
roskleroza bağlı görülen daralma durumu
Atriyal fibrilasyon: Kalp kulakçıklarında titreşim şeklinde- Ereksiyon: Penisin kanla dolup sertleşerek dikleşmesi
ki hızlı ve düzensiz kasılma
Atrofik vajinit: Östrojen eksikliği nedeniyle vajina duvar- F
larının esnekliğini kaybetmesi ve epitelyum tabakasının Feçes: Dışkı ile ilgili; dışkı içeren
incelmesi ile karakterize vajina iltihabı Fizyolojik: Vücudun normal çalışması ile ilgili

B G
Blefarospazm: Göz kapağı spazmı Geriatri: Yaşlı kişilerin sağlık sorunları ve bakımıyla uğra-
Bradiaritmi: Kalbin atım hızının yavaşlaması, özellikle da- şan tıp uzmanlığı
kikadaki atım sayısı 60’ın altında düştüğünde kullanılır. Glikozüri: İdrarda glikoz çıkması
Bronş: Soluk borusundan ayrılarak akciğere giren ve kollara Glisemi: Kanda glukoz bulunuşu
ayrılan hava borularından her biri
H
HbA1c: Glikozun hemoglobin ile birleşimiyle oluşan ve 3.5-4
aylık glisemi ortalamasını yansıtan glikohemoglobin bileşeni.
HDL: Yüksek dansiteli lipoprotein
Hemoroid: Anal kanalda dışkı kontrolüne yardımcı olan
vasküler yapıların iltihaplanması ve şişmesi ile karakte-
rize hastalık, basur, mayasıl.
218 Temel Ceza Muhakemesi Hukuku Bilgisi

Herbisit: Bitki öldürücü zirai ilaç Kontraseptif: Gebeliği önlemek için kullanılan herhangi bir
Herpes simplex: Deride küçük vezikül bölgeleri oluşması ile araç ya da ajan
karakterize akut viral enfeksiyona neden olan virüs Kornea: Gözün dış tabakasının öndeki saydam kısmı
Hiperaktivite: Aşırı hareket gösterme hali Koroner arter: Kalp kasını besleyen arterler
Hiperglisemi: Kan şekeri düzeyinin normal sınırların üs- Kortikosteroid: Böbrek üstü bezi korteksinden salgılanan
tünde çıkması kortikoid ile aynı etkiye sahip sentetik madde
Hiperlipidemi: Kolesterol ve/veya trigliserit düzeylerinde yük- Kronik: Uzun süreli
selme veya düşük HDL düzeyleri ile karakterize durum
Hipermetropi: Gözdeki kırma kusuruna bağlı olarak yakını
görememe
L
Laksatif: Kronik kabızlığın tedavisinde kullanılan ilaç
Hiperprolaktinemi: Kanda prolaktin düzeylerinin yüksek
LDL: Düşük dansiteli lipoprotein
olması durumu
Lezyon: Dokulardaki patolojik bir değişim
Hipogonadizm: Erkek ya da kadın gonadlarının iç salgıla-
Lipid: Yağda çözünür; yağ asitleri, gliseritler, fosfolipidler,
rında azalma
sfingolipidler, steroidler gibi birçok sınıftan maddeyi
Hipoksi: Arteryel kan ya da dokulardaki oksijen düzeyinin
kapsayan grup
normalin altında olması
Lipoprotein: Lipid ve protein bileşimi yapı gösteren madde
Hipotansiyon: Arteryel kan basıncının normalin altında
olması durumu
Histerektomi: Uterusun (rahmin) alınması
M
Makrositer anemi: Kandaki eritrositlerin büyüklüğünün
normale göre daha fazla olduğu anemi
İ Makula: Gözün retina tabakasının merkezi görme ve ayrın-
İdiyopatik: Etiyolojisi bilinmeyen tılı görmeden sorumlu bölgesi, sarı nokta
İmmün: Bağışık; bağışıklığa dair Menopoz: Adet görme işlevinin son bulması; adetten kesilme
İnflamasyon: Enfeksiyon ya da harabiyet yapıcı etkene karşı Mental: Zihinsel
dokunun gösterdiği reaksiyon; iltihaplanma Metabolizma: Organizmadaki yapım ve yıkım faaliyetleri-
İnsidans: Belirli bir süre içerisinde bir hastalığa dair görülen nin tümü
yeni olguların sayısı Metastaz: Kanserli hücrelerin vücudun bir yerinde diğer bir
İnsülin: Pankreasın Langerhans adacıklarındaki beta hüc- yerine geçmesi; yayılması
releri tarafından salgılanan ve kandaki glukoz seviyesini Migren: Başın bir tarafını tutan zonklayıcı, şiddetli ağrı
düzenleyen hormon Miks: Karışık
İntolerans: Bir ilaç ya da bir besin bileşeninin atılımı veya Miksödem: Hipotermi, koma, reflekslerin kaybolması, solu-
etkisiz hale getirilmesinde görülen zafiyet numda baskılanma ile karakterize ve hayatı tehdit edebi-
İskemik: Bir bölgede kan akımının azalmasıyla ilgili len özellikte, hipotiroidinin bir komplikasyonu
İyatrojenik: İlaç kullanımına bağlı Miyopi: Gözdeki kırılma kusuruna bağlı olarak kişinin ya-
kın cisimleri net görürken uzak cisimleri net göreme-
K mesi
Kalp krizi: Koroner kan akımının kalbin bir bölgesinde ani Mortalite: Ölüm oranı
kesilmesine bağlı olarak o kısımdaki kalp kasında görü- Motor: Kasların fonksiyonlarıyla ilgili
len nekroz Multipl skleroz: Beynin ve omuriliğin ak cevherinde ortaya
Kardiyomegali: Kalp büyümesi çıkan, felç, titreme, konuşma bozuklukları gibi özellik-
Ketoasidoz: Diyabet ve açlık olgularında kanda keton ci- lerle karakterize ilerleyici, iltihabi bir hastalık.
simciklerinin aşırı artmasıyla oluşan patolojik durum Musküler: Kas veya kaslarla ilgili
Kognitif: Bilişsel
Kolesterol: Hayvansal yağlar ve yapılarda bol miktarda bu- N
lunan steroid yapılı madde Nokturi: Gece idrar yapma ihtiyacı ile bir veya daha fazla
Kolinerjik: Asetilkolin ile harekete geçen uyanma
Komplikasyon: Mevcut bir hastalık durumunda ortaya çı- Nokturnal dispne: Gece öksürüğü veya gece gelişen nefes
kan ve var olan hastalığın seyrini kötüye götüren hasta- darlığı
lık veya durum. Nörodejeneratif: Sinir dokusunda harabiyete neden olan
Konjesyon: Bir yapı ya da organın damar veya kanallarında
aşırı miktarda sıvı bulunması durumu
Konstipasyon: Kabızlık
Sözlük 219
Prostat hipertrofisi: Prostat bezinde meydana gelen hacim-
O-Ö ce artış
Obstrüksiyon: Tıkanma nedeniyle geçişin engellenmiş ol-
Proteinüri: İdrarda protein bulunması
ması durumu
Pulmoner tromboemboli: Herhangi bir damardaki pıhtı-
Oksidasyon: Bir bileşiğin oksijen ile birleşmesi
dan kopan parçacığın akciğer damarında neden olduğu
Optik sinir: Görme sinir
tıkanma
Optimum: En uygun; en iyi nitelikte olan
Ortopedi: Hareket sistemindeki bozuklukların tedavisini
konu alan tıp bilimi R
Ortopne: Genellikle kalp yetmezliğinin ileri evrelerinde or- Radyolojik: İyonizan radyasyon kaynakları aracılığıyla has-
taya çıkan ağır bir solunum bozukluğu talıkların tanı ve tedavileri ile bunun için yöntemleri ele
Osteofit: Eklem çevresindeki kemik oluşumları alan tıp bilimi
Osteoporoz: Kemik dokusunda meydana gelen kayıp ile ka- Radyoterapi: Hastalıkların iyonizan radyasyonla tedavisi
rakterize hastalık Replasman: Kaybı yerine koyma
Östrojen: Dişilerde sekonder cinsiyet özelliklerini oluşturan Retina: Gözün iç arka bölgesinde bulunan ve ışığın sinir
hormon hücreleriyle algılanarak beyne ulaşmasını sağlayan ince
tabaka; Ağ tabaka
P Retinopati: Retinada oluşan herhangi bir iltihap dışı deği-
Paroksimal noktürnal dispne: Gece hastayı 1-2 saatlik uy- şiklik
kunun ardından aniden uyandıran nefes darlığı
Partikül: Parçacık S
Patolojik: Normal dışı seyir gösteren; hastalık işareti olan Sebore: Ciltteki yağ bezlerinin işlevlerinin artmasına bağlı
Penil: Penisle ilgili olarak cildin aşırı yağlı olması
Penis: Erkek cinsel organı Sekonder hipertansiyon: Böbrek hastalığı, östrojen kulla-
Periartiküler kas zayıflığı: Eklem çevresindeki kas zayıflığı nımı vb. gibi dolaşım sistemine bağlı olmayan herhangi
Periferik ödem: Genellikle alt ekstremitelerde olmak üzere bir nedene bağlı olarak gelişen hipertansiyon
periferal vasküler sistemdeki bir bozukluğa bağlı olarak Semptom: Belirti
görülen ödemdir. Semptomatik: Belirtiler bakımından; Belirtilere göre uygu-
Periferik sinir sistemi: Sinir sisteminin beyin ve omurilik lanan
dışında kalan kısmı Senkop: Baygınlık veya bayılma hali
Pestisit: Zararlı organizmalara karşı kullanılan madde Serebral atrofi: Beyin dokusunun hacminde meydana gelen
Peyronie hastalığı: Peniste deformasyon ve ağrılı ereksiyo- azalma
na neden olan fibröz doku artışıyla karakterize nedeni Serebrovasküler hastalık: Beyin kan damarlarıyla ilgili hastalık
bilinmeyen bir hastalık Sinüs ritmi: Kalbin normal atış ritmi
Plak: Ateroskleroz hastalığının seyrinde damar iç yüzeyinde Sistolik kan basıncı: Kalp karıncıklarının kasılma devresi
madde birikimine bağlı olarak oluşan yapı sırasında ölçülen arteryel kan basıncı
Prevalans: Belirli bir nüfusta, belirli bir zaman diliminde Siyalore: Tükrük salgılanmasında artış, ağızda salya biriki-
belirli bir hastalığa sahip tüm olguların oranı mi ve salya akması
Polidipsi: Aşırı susama ve gereğinden çok fazla su içme hali Subklinik: Hastalığa özgü klinik belirtiler göstermeksizin
Polifaji: Aşırı yeme durumu seyreden
Poliüri: Fazla miktarda idrar çıkarılması
Pollaküri: Günlük idrara çıkma sayısında artış T
Postmenopozal: Menopoz sonrası Taşiaritmi: Dakikada 100 atımı aşan, düzenli ya da düzensiz
Post-priapizm: Peniste herhangi bir cinsel uyarı olmaksızın ritim bozukluğu
devamlı ve ağrılı ereksiyon hali olan priapizmin kaybol- Testosteron: Erkek cinsiyet hormonu
masından sonraki süreçteki durum Tiroksin: Tiroid bezi tarafından salgılanan iki hormondan
Postür: Duruş; Vücut pozisyonu biri; T4
Prevelans: Bir toplumda belli bir süre içerisinde aynı hasta- Torasik: Göğüsle ilgili
lığı gösterenlerin sayısı Triiyodotironin: Tiroid bezi tarafından salgılanan iki hor-
Primer hipertansiyon: Belli bir sebebe bağlanamayan hi- mondan biri; T3
pertansiyon Tripoding: KOAH hastalarında gözlenen tipik duruş şekli
Projeksiyon: Gelecekteki bir durum hakkında yorumda Tunica media: Bir ven ya da arterin orta tabakası
bulunma Tümör: Normale göre daha hızlı çoğalan ve devamlı büyü-
yen anormal doku
220 Temel Ceza Muhakemesi Hukuku Bilgisi

U-Ü
Uveit: Gözde iris, siliyer cisim ve koroidden oluşan göz ta-
bakasının iltihabı
Üretra: İdrar kesesinden idrarı vücut dışına çıkartan kanal
Üretrit: Üretra iltihabı
Ürogenital hastalıklar: Üreme, idrar oluşumu ve boşaltım
ile ilgili organlarla alakalı hastalıkları

V
Vasküler demans: Vasküler hastalıklara bağlı gelişen beyin
enfarktlarıyla oluşan bunama
Venöz: Venlerle ilgili
Ventriküler aritmi: ???
Vertebra: Omur
Vertebral kolon: Omurga
Viral: Virüsün oluşturduğu
Dizin 221

Dizin
A İ
Akciğer kanseri 70 İnsülin 71, 82, 177, 178
Alzheimer hastalığı 81, 85 İskemik 77, 78
Amfizem 79 İzole sistolik hipertansiyon 76
Anemi: kansızlık 78, 82, 94, 97, 130, 131, 181-183
Anevrizma 77 M
Anjina pektoris 77 Makrositer anemi 82
Anksiyete 6, 86, 192 Meme kanseri 18
Aritmi 78 Metastaz 87
Artrit 5 Migren 84
Astım 79, 80, 131 Miksödem 82
Aterosklerotik renal arter stenozu 76 Miyopi 84
Ateroskleroz 76, 77
N
B Nefes darlığı 70, 77, 78, 79
Benign Prostat Hiperplazisi 80 Noktüri 71
Böbrek yetmezliği 73, 75, 78, 184, 202 Nörolojik hastalıklar 85
Bradiaritmi 78
O
D Ortopne 78
Demans 74, 85 Osteoartrit 83
Depresyon 5, 6, 33, 85, 130, 192 Osteoporoz 51, 83, 183
Dispne 78 Osteoporoz 83
Diyare 177
P
E Parkinson hastalığı 80, 81, 85, 86
Eklem Hastalıkları 83 Periartiküler kas zayıflığı 83
Ekzoftalmi 83 Peyronie hastalığı 81
Endokrinolojik Hastalıklar 76, 81 Polidipsi 82
Enfeksiyon 5, 8, 9, 19, 32, 38, 43, 50, 70, 72, 77, 79, 85, 93, Polifaji 82
94, 95, 97, 101, 103, 106, 108, 145, 203 Poliüri 82
Ereksiyon 36, 81 Prostat hipertrofisi 5
Erektil Disfonksiyon 81 Prostat kanseri 5, 18

G R
Geriatri 67, 72, 75 Retinopati 72, 75, 82
Glokom 72, 84
Göz hastalıkları 84, 132 S
Sekonder hipertansiyon 76
H Senkop 82
HbA1c 81 Serebrovasküler hastalık 81, 82, 85
Hiperglisemi 82, 178 Sinüs ritmi 78
Hiperlipidemi 77, 78, 81 Sistolik kan basıncı 75, 76
Hipermetropi 84
Hiperprolaktinemi 81 T
Hipertansiyon 4, 33, 56, 72, 75-78, 81, 84, 85, 181, 202 Tansiyon 70, 75, 84
Hipertansiyon 41 Tiroksin 82
Hipertiroidi 78, 81, 83 Triiyodotironin 82
Hipertiroidi 82
Hipotiroidizm 80 Ü
Üriner inkontinans 71, 81, 86
Ürogenital hastalıklar 80

V
Yaşa Bağlı Maküla Dejenerasyonu 84

You might also like