You are on page 1of 261

AÖF Kitapları Öğrenci Kullanım Kılavuzu

Öğrenme çıktıları
Bölüm içinde hangi bilgi, beceri ve yeterlikleri
kazanacağınızı ifade eder.

Tanım
Bölüm içinde geçen
önemli kavramların
Bölüm Özeti tanımları verilir.
Bölümün kısa özetini gösterir.

Dikkat
Konuya ilişkin önemli
Sözlük uyarıları gösterir.
Bölüm içinde geçen önemli
kavramlardan oluşan sözlük
ünite sonunda paylaşılır.

Karekod
Bölüm içinde verilen
Neler Öğrendik ve Yanıt Anahtarı
karekodlar, mobil
Bölüm içeriğine ilişkin 10 adet
cihazlarınız aracılığıyla
çoktan seçmeli soru ve cevapları
sizi ek kaynaklara,
paylaşılır.
videolara veya web
adreslerine ulaştırır.

Öğrenme Çıktısı Tablosu


Araştır/İlişkilendir/Anlat-Paylaş
İlgili konuların altında cevaplayacağınız soruları, okuyabileceğiniz
ek kaynakları ve konuyla ilgili yapabileceğiniz ekstra etkinlikleri gösterir.
Yaşamla İlişkilendir
Bölümün içeriğine uygun paylaşılan yaşama dair gerçek kesitler
veya örnekleri gösterir.
Araştırmalarla İlişkilendir
Bölüm içeriği ile ilişkili araştırmaların ve bilimsel çalışmaları gösterir.
İnsan Beden Yapısı
ve Fizyolojisi

Editör

Doç.Dr. Gökhan KUŞ

Yazarlar

BÖLÜM 1, 8 Doç.Dr. Gökhan KUŞ

BÖLÜM 2 Prof.Dr. Selda KABADERE

BÖLÜM 3 Prof.Dr. Kubilay UZUNER

BÖLÜM 4, 5, 6, 8 Prof.Dr. Ruhi UYAR

BÖLÜM 4, 7 Prof.Dr. Yasemin AYDIN


T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3776
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2591

Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.


“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

Copyright © 2018 by Anadolu University


All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted
in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without
permission in writing from the University.

Grafik Tasarım ve Kapak Düzeni


Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan

Grafikerler
Ayşegül Dibek
Hilal Özcan
Kenan Çetinkaya
Özlem Çayırlı
Burcu Güler
Ufuk Önce

Dizgi ve Yayıma Hazırlama


Sinem Yüksel
Nihal Sürücü
Yasin Özkır
Murat Tambova
Süreyya Çelik
Gözde Soysever

İNSAN BEDEN YAPISI VE FİZYOLOJİSİ

E-ISBN
978-975-06-2532-9

Bu kitabın tüm hakları Anadolu Üniversitesi’ne aittir.


ESKİŞEHİR, Ocak 2019

2931-0-0-0-1809-V01
İçindekiler

BÖLÜM 1 Fizyolojiye Giriş BÖLÜM 2 Hareket Sistemi

Giriş ................................................................. 3 Giriş ................................................................. 27
Fizyoloji, Patoloji ve Homeostasis ............... 3 Kemik Dokusu ve Görevleri .......................... 27
Fizyoloji ve Homeostasis İlişkisi .......... 3 Kemiğin Anatomik Yapısı ..................... 28
Hücre Organizasyonu ................................... 6 Eklem ..................................................... 30
Hücre ...................................................... 6 Hücre Zarının Elektriksel Özellikleri ............ 31
Hücre Yapısı ........................................... 7 Dinlenim Zar Potansiyeli ...................... 31
Hücre Organizasyonu ........................... 8 Uyarılabilir Dokular .............................. 32
Sitozol .................................................... 9 Aksiyon Potansiyeli ............................... 32
Endoplazmik Retikulum  ...................... 9 Kas Fizyolojisi ................................................ 34
Ribozom ................................................. 9 İskelet Kasları ........................................ 34
Mitokondri ............................................. 9 Düz Kaslar .............................................. 40
Golgi Aygıtı ............................................ 9 Kalp Kası Yapısı ve Kalbin Kasılması .... 43
Lizozom .................................................. 9
Peroksizom ............................................ 10
Nukleus (Çekirdek)  .............................. 10
Madde Taşınması  .......................................... 11
Difüzyon ................................................ 12
Enerji Gerektiren (Aktif) Transport .... 13
Sekonder Aktif Transport ..................... 13
Endositoz ve Eksositoz ......................... 14
Hücre Döngüsü ve Ölümü .................... 15
Hücre Döngüsü  .................................... 15
Hücre Ölümü ......................................... 15
Temel Vücut Sistemleri ........................ 16
Hareket (Kas-İskelet) Sistemi .............. 16
Dolaşım Sistemi  .................................... 16
Solunum Sistemi  ................................... 16
Sinir Sistemi ........................................... 16
Boşaltım Sistemi .................................... 17
Sindirim Sistemi .................................... 17
Üreme Sistemi ....................................... 17

iii
Sinir Sistemi Dolaşım Sistemi ve
BÖLÜM 3 BÖLÜM 4
Fizyolojisi Kan Fizyolojisi

Giriş ................................................................. 57 Giriş ................................................................. 95
Sinir Sistemi ................................................... 57 Kalbin Yapısı ve Çalışma Şekli ....................... 95
Sinir Sisteminin Organizasyonu ........... 57 Kalbin Kendi Kendine Çalışması  .......... 98
Aksiyon Potansiyellerinin Oluşumu ve Yayılımı ... 61 Kalbin Elektriksel Ölçümü .................... 99
Dinlenim Zar (Membran) Potansiyeli  .... 61 Kalp Döngüsü  ....................................... 100
Membran Potansiyelinde Değişimler ... 61 Kan Damarları ................................................ 103
Aksiyon (Eylem) Potansiyelleri (AP) .... 61 Atardamarlar ......................................... 104
Nörotransmitterler ........................................ 64 Kılcal Damarlar ...................................... 105
Bazı Önemli Nörotransmitterler ......... 64 Toplardamarlar ...................................... 106
Merkezî Sinir Sistemi  .................................... 65 Akkan (Lenf) Damarları ve
Omurilik ................................................. 65 Dolaşımı.................................................   107
Önbeyin .................................................. 67 Kanın Bedendeki Dolaşımı ................... 108
Serebral Korteks (Beyin Kabuğu, Serebru- Kan Basınçları ........................................ 110
ma Ait Kabuk) ....................................... 67 Periferik Direnç ..................................... 111
Diensefalon (Ara Beyin) ....................... 70 Nabız  ..................................................... 111
Beyin Sapı .............................................. 71 Dolaşım Sisteminin Düzenlenmesi ............... 112
Beyincik (Serebellum) .......................... 72 Özel Dolaşımlar ..................................... 112
Limbik Sistem ........................................ 73 Kan’ın Yapısı ve Görevleri ............................. 114
Periferik Sinir Sistemi ........................... 73 Kanın Fiziksel Özellikleri ...................... 114
Sinir Fonksiyonlarının Entegrasyonu .......... 76 Eritrositler (Alyuvarlar)  ...................... 116
Duyusal Entegrasyon ............................ 76 Lökositler (Akyuvarlar) ........................ 120
Motor Entegrasyon .............................. 77 Trombositler .......................................... 122
Uyku ....................................................... 78 Hemostaz ............................................... 123
Özel Duyular  ................................................. 78
Tat Fizyolojisi ........................................ 82
Koklama Duyusu ................................... 82

iv
Sindirim Sistemi
BÖLÜM 5 BÖLÜM 6 Solunum Fizyolojisi
Fizyolojisi

Giriş ................................................................. 133 Giriş ................................................................. 161


Sindirim Kanalının Yapısı ve Görevleri ........ 133 Solunum Yolları ............................................. 161
Sindirim Sistemi Hareketleri  ............... 135 Üst Solunum Yolları .............................. 161
Sindirim Sistemi Dolaşımı ..................... 135 Alt Solunum Yolları ............................... 164
Sindirim Sistemi Sinirleri ...................... 135 Akciğerler ............................................... 166
Sindirim Sistemi Refleksleri .................. 136 Gaz Değişimleri .............................................. 170
Sindirim Sistemi Hormonları ................ 136 Havanın Bileşimi ve Pay Basıncı Nedir?... 170
Ağız ......................................................... 137 Gaz Taşınması ........................................ 171
Nasıl Çiğneriz? ...................................... 137 Solunumun Düzenlenmesi ............................ 173
Tükürük Bezleri ..................................... 137 Solunumun Çevreye Göre
Yutak ...................................................... 138 Düzenlenmesi ........................................ 174
Yemek Borusu ....................................... 139 Değişik Solunum Hareketleri ............... 175
Nasıl Yutarız? ........................................ 139
Mide ....................................................... 140
İnce Bağırsaklar ..................................... 142
Kalın Bağırsaklar ................................... 144
Nasıl Dışkılarız? ..................................... 145
Sindirime Yardımcı Organlar ........................ 146
Karaciğer ................................................ 146
Öd (Safra) Kesesi ................................... 147
Pankreas ................................................. 147
Kimyasal Sindirim ve Emilim ........................ 148
Kimyasal Sindirim ................................. 149
Şekerlerin Kimyasal Sindirimi  ............. 149
Yağların Kimyasal Sindirimi ................. 149
Proteinlerin Kimyasal Sindirimi ........... 150
Su, Mineraller ve Vitaminlerin
Emilimi ................................................... 151
Metabolizma ve Beslenme  .................. 152

v
Hormonal ve Üreme
BÖLÜM 7 Boşaltım Fizyolojisi BÖLÜM 8
Sistemi Fizyolojisi

Giriş ................................................................. 183 Giriş ................................................................. 213


Vücut Sıvı Bölümleri ...................................... 183 Hücreler Arası Haberleşme ........................... 213
Böbrek .................................................... 185 Hormonal (Endokrin) Sistem ....................... 214
Nefron .................................................... 188 Hormon Yapısı ve Reseptörleri ............ 214
İdrar Oluşumu ................................................ 189 Hormonların Etki Mekanizması .......... 215
Glomerular Filtrasyon (Süzülme) ........ 189 Önemli Hormonal Yapılar ve Salgıları.....  215
Glomerular Filtrasyon Hızı Üreme Sistemi ve Hormonları ...................... 228
(GFH veya GFR) .................................... 191 Erkek Üreme Fizyolojisi ....................... 228
Klirens .................................................... 191 Dişi Üreme Fizyolojisi ........................... 234
Glomerular Filtrasyon Hızını
Etkileyen Faktörler ............................... 192
Tübül Fonksiyonları ....................................... 194
Transport Maksimumu ......................... 195
Proksimal Tübül Fonksiyonları ............ 196
Henle Kulbu ve Taşınma
Hareketleri ............................................. 197
Distal Tübül ve Toplayıcı Kanalların
Fonksiyonları ......................................... 197
İdrarın Konsantre Edilmesi ................... 198
Böbreğin Asit–Baz Dengesini
Düzenlemedeki Rolü ............................. 198
Üreterler, Mesane Ve Miksiyon
(İşeme) ........................................................... 201

vi
Önsöz

Sevgili öğrenciler,
Fizyoloji, canlıların fiziksel, kimyasal ve biyo- meraklı olanlara, sağlık ve fen bilimleri alanın-
lojik fonksiyonlarını ve sistemlerini inceleyen daki fakülte ve yüksekokullarda okuyan öğ-
bilim dalıdır. Fizyoloji, patoloji yani hastalık bi- rencilere hitap etmektedir.
liminden farklı olarak bedeni oluşturan hücre-
Yaşam kalitesinin arttırılması amacıyla sağlık
lerin dokuların, organların, sistemlerin normal
hizmetlerinin önemi her geçen gün artmakta-
fonksiyonlarını, bu fonksiyonları nasıl yerine
dır. Sağlık alanına ilgi duyan, sağlık alanında
getirdiklerini inceler. Anadolu Üniversitesi
çalışan herkesin öncelikle insan fizyolojisini çok
Açıköğretim Sisteminde çeşitli programlarda
iyi bilmesi gerekir. Bedendeki normal işleyişini
okutulmak üzere yazılan bu kitapta insan be-
anlatan fizyolojiyi çok iyi özümseyen kişilerin
denini oluşturan sistemler ve sistemlerin yapı
hastalıkları anlama şansı o denli artacaktır. Bu
ve fonksiyonlarını içeren fizyoloji konuları ele
amaçla temel düzeyde insan beden yapısını ve
alınmıştır. Kitabın dili sade ve anlaşılır biçim-
fizyolojisini anlatan bu kitabımızın hazırlanma-
dedir. Kitabın oluşumunda literatürde yer alan
sında katkıda bulunan yazarlarımıza, kitabın
temel fizyoloji kitapları ve alandaki diğer kay-
gözden geçirilmesi ve baskı aşamasında emeği
naklar referans alınmıştır. İnsan beden yapısı
geçen bütün herkese teşekkürü borç bilirim.
ve fizyolojisi kitabı sağlık alanında fizyolojiye

Editör
Doç.Dr. Gökhan KUŞ

vii
Bölüm 1
Fizyolojiye Giriş

1 2
Fizyoloji, Patoloji ve Homeostasis Hücre Organizasyonu
öğrenme çıktıları

1 Homeostazis kavramını açıklayabilme 2 Hücreyi oluşturan temel yapıları ve bu


yapıların görevlerini açıklayabilme

3
Madde Taşınması
3 Madde taşınmasının önemini açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Fizyoloji • Hücre Zarı • Organel • Difüzyon • Osmoz • Hücre Ölümü

2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

GİRİŞ gerekli besinleri ve diğer maddeleri dış ortamdan


Canlı bedenini bir bütün olarak ele aldığımız- alması, metabolizma sonucu oluşan atıkların hücre
da karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır. Canlının dışına atılması, hücrelerin çoğalması, fonsiyonları-
en temel yapı ve fonksiyon birimi olan hücreler, nı yerine getirdikten ve yaşam süreleri dolduktan
hücreler arası destek yapılarla bir araya gelmesi ile sonra ölmeleri bile hücrelerin ortak özellikleridir.
dokuyu; dokular organları; organlar sistemleri ve Bu bağlamda bu ünitede ilerki ünitelere temel ol-
sistemler de canlıyı oluşturmaktadır. Sayıları 100 ması açısından genel olarak homeostasis ve fizyolo-
trilyona kadar çıkabilen canlı bedenindeki hücre- ji kavramları, hücrelerin yapısı, hücreleri oluşturan
lerin sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürmeleri organeller, hücre zarı, hücre zarından madde trans-
sistemlerin de sağlıklı bir şekilde devamlılığını sağ- feri, hücrelerin ölüm mekanizmaları ele alınacaktır.
layacaktır. Bu nedenle hücre düzeyinde meydana
gelen her türlü değişiklik canlı bedenini etkileye-
cektir. Basit bir şekilde örneklendirecek olursak
dikkat
hücre içinde var olan herhangi bir iyonun derişimi-
Hücrelerin genel anlamda ortak özellikleri
nin (yoğunluğunun) azalması ya da artması hücre
çevresinden yani hücre dışı sıvısından gerekli
fonksiyonlarını değiştirecektir. Bu değişimleri tüm
materyalleri (besin, oksijen, iyonlar, vb.) alma-
sistemlere ve bedene uyarladığınızda karşımıza ina-
ları, metabolik faaliyetleri için enerji üretme-
nılmaz bir tablo ortaya çıkacaktır. Örneğin tiroid
leri, yaşamlarını ve yapılarını sürdürebilmek
hormonları salgılandığında bedende metabolizma-
için protein sentezlemeleri, belli bir düzen
yı hızlandırmaktadır. Tiroid hormonlarının salgı-
içinde büyümeleri çevreden gelen uyartılara
lanmasında önemli bir faktör olan iyot alınımın
yanıt oluşturabilmeleri ve bazı hücrelerin ço-
azalması ya da aşırı artması troid hormonlarının
ğalması olarak sayılabilir.
salgılanmasını doğrudan etkileyecektir. Benzer
bir şekilde aşırı tuzlu (NaCl), aşırı şekerli (glikoz)
beslenme durumlarında bedendeki ilgili yapılar
(pankreastan insulin salınımı, kan damarlarında FİZYOLOJİ, PATOLOJİ VE
sıvı artışı, gibi) olumsuz etkilenecektir. Bedenimiz- HOMEOSTASİS
de çok farklı çeşitte, görevde ve sayıda hücreler bu-
Canlının en küçük yapısal ve fonksiyonel biri-
lunmaktadır. Yapı ve fonksiyon bakımından farklı-
mi olan hücre içerisinde çok sayıda birbirinden ba-
laşan hücrelerin en küçüğü 2-4 mikron çapındaki
ğımsız ve bağımlı biyokimyasal ve fizyolojik olaylar
trombositler ve mikrogliya hücreleridir. En büyük
gerçekleşir. Bu olayların hepsi hücrelerin dolayısıy-
hücre ise yumurta hücresidir. Hücrelerin boyları
la bedenin canlı kalabilmesi için şarttır. Hücrelerin
birbirinden farklılıklar gösterir. Sinir hücrelerinin
organize olarak dokuları, dokuların da organları ve
yani nöronların boyları, uzantılarıyla birlikte 1
sonrasında bir bütün olarak sistemleri ve canlı be-
metreyi ulaşabilirken bazı hücrelerin boyları birkaç
denini oluşturduğunu düşündüğümüzde karşımıza
micron kadardır. Hücrelerin şekilleri de birbirin-
mucizevi bir yapı çıkar. Bu yapının saklı kalan ve
den farklıdır. Yuvarlak, yassı, ipliksi, iğsi, prizma-
çözülemeyen bazı yönleri olağanüstü tıp ve tekno-
tik, küp ya da diğer bazı farklı şekillerde hücreler
loji gelişimine rağmen günümüzde halen araştırıl-
bulunmaktadır. Özelleşmiş bazı hücreler dışında
maktadır. İşte bu gizemi açıklamaya çalışan, araştı-
genel olarak yapılarının %70-85’i su, %10-20’si
ran dallardan birisidir fizyoloji.
protein, %5- 10’u lipidler, karbonhidratlar ve
elektrolitleri içerir. Temel canlı birimi olan hücre-
ler yapı ve fonksiyonlarına göre de özelleşmişlerdir. Fizyoloji ve Homeostasis İlişkisi
Örneğin, bağ dokusunu oluşturan hücrelerin gö- Fizyoloji canlı bedenini oluşturan sistemlerin,
revleri, kan dokusunu oluşturan hücrelerin görev- organların, dokuların ve hücrelerin birbirinden
leri, kas dokusunu oluşturan hücrelerin görevleri bağımsız ve birlikteliklerindeki ilişkileri inceler,
birbirinden farklıdır. Yapı, şekil ve fonksiyon bakı- yaşamın gereği için varolan mekanizmaları araştı-
mından farklılık gösterse de hücrelerde temel bazı rır. Basitçe de bedenin içinde meydana gelen her
ortak özellikler de bulunur. Hücrelerin yaşamlarını türlü biyolojik, kimyasal ve fiziksel olayları ince-
sürdürebilmesi için enerji üretmesi, yaşama için

3
Fizyolojiye Giriş

leyerek yaşamın mantığını araştırır. Fizyoloji bu kelimeleri içi içe geçmiştir. Fizyoloji yaşamı açık-
incelemeleri yaparken optimum sınırlar içerisinde layan bir bilim dalıdır. İnsan bedenini oluşturan
kalır. Yani yaşam için gerekli unsurları ortaya ko- hücrelerin, dokuların, organların ve sistemlerin
yar. Fizyolojinin sınırları aşıldığında patoloji yani bağımsız ve bir bütün olarak işleyişlerini, meka-
hastalık ortaya çıkar. Basitçe tansiyon değerlerinizi nizmalarını yapı ve fonksiyon açısından inceler,
düşündüğünüzde aklınıza hemen yaklaşık 120-80 canlılığın, canlı kalmanın hatta ölüm süreçlerinin
mmHg lık değerler gelir. İstrahat halindeki kendi- ne olduğunu araştırır. Yani basitçe fizyoloji hücre,
nizi iyi hissettiğiniz tansiyon değerleriniz içerisinde doku, organ ve sistemlerin normal çalışma prensip-
kalbiniz rahatlıkla çalışacak, kan dolaşımınız rahat- lerini ve etkileşimlerini inceler. Fizyolojinin dışına
lıkla sağlanacaktır. Ancak bedeni strese sokmayan çıkıldığı an zaten hastalık ortaya çıkar, patoloji yani
bir durumla (egzersiz, aşırı üzüntü, sevinç, hasta- hastalık bilimi devreye girer. Dinlenim halinde ye-
lık, vb.) karşı karşıya değilken tansiyon değerleriniz tişkin sağlıklı bir kişide ölçülen tansiyon değerleri
aşırı yükselir ya da düşerse bu bedende kalbinizin 120/80 mmHg arasında olmalıdır. Eğer dinlenim
yorulmasına, çalışamamasına, fonksiyon kaybına, halinde bir kişide ölçülen tansiyon değerleri farklı
kan dolaşımınızın zorlanmasına yol açacaktır. Bu- zaman dilimlerinde bu değerlerin üzerinde ise ki-
nun sonucunda da hücreleriniz ve dokularınız ye- şiye hipertansiyon; altında ise hipotansiyon teşhisi
teri kadar beslenemeyecek, doku ve hücresel atıklar konabilir. Her iki durumda hastalığa işarettir. Bu
toplanamayacak ve hücrelerinizde kalıcı hasarlar örnekten de anlaşılacağı üzere fizyolojik sınırlar
hatta ölüm meydana gelecektir. Başka bir örnek dışına çıkıldığı an beden bunu tolere edemiyor-
vermek istersek; kişinin dinlenim halindeki tansi- sa, tekrar normal değerler sağlanamıyorsa hastalık
yon değerleri 120-80 mmHg; kalbi dakikada 60 başgösterebilir. Fizyolojik parametreler sağlanabil-
kez atıyorsa ve bu kişi egzersize başladığında tansi- diği ölçüde kişiler yaşamlarını sağlıklı bir şekilde
yon değerlerinin yükseldiği kalp atım hızının arttı- sürdürebilir. Bunu desteklemek için de fizyolojide
ğı solunumun hızlandığı görülür. Bu zaten istenen herşeyin azı ve çoğu zarar prensibi vardır denebi-
ve beklenen bir olaydır. Egzersiz yapan bölgeye kan lir. Beden ısınız gün içerisinde sizin bulunduğunuz
akımını arttırmak için kalp atım hızı artar, tansiyon pozisyon, yer, iklim şartları, egzersiz durumu gibi
yükselir. Beden adeta bu duruma uyum gösterir. faktörlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. An-
Egzersiz bittikten bir süre sonra da kalp atım hızı cak tekrar normal değerler olan 36,5-37,5 C° ye
ve tansiyon normale döner. Bu kişinin bulunduğu gelmelidir. Gerçekten de hava sıcaklığını düşün-
an itibariyle sağlıklı olduğunu gösterir. düğünüzde hava dışarıda (- 40 C°) iken de (+40
C°) iken de beden sıcaklığımız hemen hemen aynı
kalmaktadır. Zaten beden ısısı aşırı düştüğü ya da
yükseldiği zaman hücre fonksiyonları için gerekli
dikkat olan enzimlerimiz çalışamaz duruma gelir bu da
Tansiyon basitçe kanın atardamarlarının du- hastalığa hatta ölüme bile yol açabilir. Sadece hava
varına yapmış olduğu basınç anlamında kul- sıcaklığı değil yaşamı tehdit eden her türlü olumsuz
lanılır. Dinlenme halinde yetişkin sağlıklı bir durumlara, siz dışardan kendiniz ya da sağlık ala-
kişide normal kan basıncı, büyük tansiyon nında uzman bir kişi müdahale etmeden önce, ilk
100–140 mmHg ve küçük tansiyon 60–90 tepkileri bedeniniz verir. Basitçe beden hava sıcak
mmHg arasında olmalıdır. olduğu zaman (hava sıcaklığı beden ısısından yük-
sek olduğu zaman) fazla ısıyı bedenden atmak için
Canlı bedenini oluşturan sistemlerin beden dı- deriye giden kan akımını arttırır, terlemeyi sağlar,
şından ve içinde hatta hücrelerin hücre içi ve dı- deriden ısının daha hızlı bir şekilde kaybolmasını
şında meydana gelen değişimlere uyum göstermesi, sağlar, metabolizma hızını düşürür, enerji üretimi
bu değişiklikleri algılayarak var olan sistemlerini azalır. Tam tersi hava soğuk olduğu zaman da deri-
hücresel fonksiyonlarını koruması gerekir. Basitçe ye giden kan akımı azaltılır, ısı kaybı azalır, terleme
bedenin ve hücrenin her türlü stres yaratan iç ve durur, metabolik hormonlar olan tiroid hormon-
dış uyartılara karşı iç ortamlarını sabit tutmalarına lar salgılanarak metabolik faaliyetler artar, kaslar-
Homeostasis (canlı denge, iç denge, kararlı du- da titreme ile ısı oluşur, ısı oluşumu artar, tüyler
rum) adı verilir. Aslında homeostasis ile fizyoloji diken diken olarak ısı kaybını önleyici bir bariyer

4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

oluşturur. İşte bunların hepsi beden içinde ya da dan geçerek akciğerlere ulaşması ve kana verilmesi,
dışında var olan bir değişikliğe bedenin hücresel kan içerisinde de çoğunun hemoglobine bağlanma-
ve sistemsel düzeyde yanıtıdır. Tabii ki bunları bu sı gerekir. Bedene yeteri kadar oksijen alınmazsa,
kadar basit olarak anlatmak kolaydır. Aslında bu kanın içinde yeteri kadar alyuvar hücreniz yoksa
olayların hepsinde çok ciddi anlamda biyokimyasal (anemi) ya da kan hücreleri içerisinde yeteri kadar
ve biyofiziksel olaylar yer almaktadır. hemoglobin yoksa hücerelere yeteri kadar oksijen
gidemez ve bu da hastalığa hatta ölüme yol açar.
Bedende oksijen düşüklüğüne ve enerji kaynağı
olan glikozun (şeker) azlığına toleransı en düşük
dikkat olan organ beyindir. Bu nedenle oksijen her daim
Yunanca kelimelerinden “aynı” ve “sabit” söz- hücrelere taşınmalıdır. Oksijen hücrelere ulaştıktan
cükleri olan homeostasis, canlıların hayatta sonra besin maddeleri ile reaksiyona girerek hücre-
kalmak için gerekli olan oldukça kararlı ko- ler oksijenli solunum yaparlar ve metabolik faali-
şulları aktif bir şekilde sürdürmek için kul- yetler için gerekli enerjiyi üretirler. Enerji üretimi
landıkları herhangi bir sürece atıfta bulunur. sırasında metabolik atıklar ve karbondioksit oluşur.
Terim, 1930 yılında doktor Walter Cannon Bunların da hücreden uzaklaştırılması kana verile-
tarafından yapılmıştır. Vücudunun Bilgeliği rek bedenden başta solunum ya da boşaltım sistemi
adlı kitabında, insan vücudunun, sürekli ola- ile atılması gerekir. Hücrelere oksijen almak kadar
rak sıcaklık ve kandaki su, tuz, şeker, protein, önemli bir konu da hücrelerde birikmeye başlayan
yağ, kalsiyum ve oksijen içeriği gibi diğer ha- başta karbondioksit olmak üzere bu metabolik atık-
yati koşulları nasıl koruduğunu açıklar. Benzer ların atılmasıdır. Karbondioksit bedende birikmeye
süreçler, Dünya’nın ortamında kararlı durum başlarsa hücrelerdeki ve kandaki pH dengesini bo-
koşullarını dinamik olarak sürdürür.Homeos- zar. pH dengesi asitlik yönüne kaydığında enzimsel
tasis, sabit bir iç ortamı korumak için içten ve faaliyetler bozulur, hücre parçalanmaya başlar. Bu
dışatan gelen değişime direnmedir. (https:// durumlarda da homeostatik mekanizmalar devreye
www.scientificamerican.com/article/what-is- girer. Kanda aşırı karbondioksit birikimi solunum
homeostasis/ (erişim 05.08.2018) merkezini uyarır, kişi derin ve hızlı solunum yapar,
bedendeki tamponlama sistemleri devreye girerek
pH normale döner.

dikkat
Hemoglobin akciğerlerden oksijeni vücutta- dikkat
ki dokulara ve organlara taşıyan kırmızı kan Patoloji hastalıkların incelenmesi bilimidir.
hücreleri içindeki bir proteindir. pH değeri Patoloji “hastalığın altta yatan doğasını araş-
ise bir çözeltinin asitlik veya bazlık derecesini tıran, tedavi etmeye çalışan bir tıbbi alan”
tarif eden ölçü birimidir. Power of Hydrogen” olarak tanımlanır. “Patoloji” kelimesi Yunanca
(Hidrojenin Gücü)’dür. 1-14 rakamları ara- “hastalık” anlamına gelir. Patolog, patoloji al-
sında gösterilir. 1-7 arası asidik; 7 nötr; 7-14 şanında tıpta uzmanlaşmış kişidir.
arası bazik anlamına gelir.

Bu örnekler dikkate alındığında beden içinde


Solunum açısından da bir örnek vermek ister- ya da dışında meydana gelen her değişime mutlaka
sek oksijen alımı ve karbondioksit atımı karşımıza akut (hızlı) ya da kronik (yavaş) bir yanıt oluştu-
çıkar. Bedendeki hücrelerin yaşamlarını sürdürebil- rulmaktadır. Canlı bu değişimlere yanıt verebildiği
meleri için gerekli olan enerjinin üretimi için (ok- sürece yaşamasını sürdürebilir. Tabii burda önemli
sijenli solunum) hücre içine oksijen girişi olmalı; olan bu değişimlerin algılanabilmesi, merkezi si-
bu metabolik faaliyetler sonucu oluşan atıkların ve nir sistemine (MSS, beyin ve omurilik) iletilmesi,
karbondioksitin de atılması gerekir. Oksijenin hüc- MSS’de değerlendirilmesi ve uyarıya uygun yanıt
relere ulaşması bir takım yollardan geçmesine bağ- verilebilmesidir. Bunun için de bedende hemen
lıdır. Havadan alınan oksijenin solunum yolların- hemen her yerde gelen uyarının şiddetine, cinsi-

5
Fizyolojiye Giriş

ne ve diğer özelliklerine bağlı olarak bu değişiklikleri yani


uyarıyı algılayan reseptörler bulunmaktadır. Bu reseptörler
bu değişiklikleri algılayarak bu değişiklikleri MSS ne ilet- dikkat
mektedir. Örneğin kan basıncımız aniden yükseldiğinde bu Beden ısısı yükseldiğinde yüksek sıcaklık,
basıncın derhal düşürülmesi gerekir. Yoksa kılcaldamarlarda deride ve beyninizde sonlanan sinir hücrele-
çatlamaya hatta beyinde kanamaya yol açabilir. Bu nedenle ri ilealgılanan reseptörler tarafından algılanır.
kan basıncı ani yükselmelerinde boyunda karotis arter ça- Bu algılama sonucunda beyindeki ısı merkezi
tallanma noktasında ve aort ana atardamarının duvarında uyarılırIsı merkezi sıcaklık bilgisini değerlen-
kan basıncı değişikliklerini algılayan baroresöpterler bulun- direk ilgili yapıları örneğin ter bezlerini active
maktadır. Bu baroreseptörler uyarıldığında beyinde bulu- ederek beden ısısını düşürmeye çalışır.
nan dolaşım merkezi uyarılır, kalp atım hızı ve kalbin ka-
sılma gücü azaltılır, kan damarlarında genişleme meydana
gelir ve kan basıncı düşer.

Öğrenme Çıktısı

ÖÇ 1 Homeostazis kavramını açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Homeostazis sürekli olarak Bedende homeostazis sağ-


Günlük yaşantınızda sizce
sağlanmasydı bedende ne lanmasaydı ne tür rahatsız-
tansiyonunuz sürekli aynı
gibi aksaklıklar ortaya çı- lıklar ya da hastalıklar orta-
mı kalmaktadır…
kardı? ya çıkar?

HÜCRE ORGANİZASYONU hücrelerde olduğu gibi yuvarlak, yassı, ipliksi, iğsi,


Buraya kadar anlatılan konular ve verilen ör- prizmatik, küp ya da farklı bir biçimde olabilirler.
nekler sistemsel olarak değerlendirilebilir. Hücre Bazen de fonksiyonlarına göre hücrelerin şekilleri
düzeyine inildiğinde ise hücre yapısını ve fizyolojisi ortaya çıkar. Örneğin hareketsiz olan ve döllenme
çok iyi bilmek gerekir. Hücre nedir, yapısı nasıldır, için bekleyen yumurtanın şekli yuvarlak iken; döl-
görevleri nelerdir, hücreyi saran zarın yapısı nasıl- lemeyi gerçekleştirecek sperm hücrelerinin şekilleri
dır, fonksiyonu nelerdir, hücre içinde bulunan or- harekete uygun olarak iğ şeklinde ve kamçılıdır. Sa-
ganellerin görevleri nelerdir temel düzeyde de olsa vunma sisteminin önemli bir parçası olan lökositle-
bunları bilmek gerekir. Bu konularını bilen kişiler rin de şekilleri bulundukları yere ve fonksiyonlarına
karşılaşmış oldukları hastalıkların nedenlerini ve so- göre farklılık gösterebilir. Kan damarları içerisinde
nuçlarını daha iyi anlayabilecektir. genel olarak yuvarlağa yakın bir şekilde olan löko-
sitler savunma sistemine destek amacıyla dokulara
geçtiklerinde şekillerini değiştirirler. Hücrelerin bo-
Hücre yutları da birbirinden farklıdır. Bedende bulunan
1665 yılında varlığı ilk kez net biçimde Robet en küçük hücreler kan damarı içindeki kan pulcuk-
HOOKE tarafından ortaya konan hücre canlının ları (trombositler) ve beyinde bulunan mikroglia
yapısal ve fonksiyonel en küçük yapı taşıdır. Hüc- hücreleridir. Bedendeki en büyük hücre grubu ise
reyi oluşturan başlıca yapılar su, elektrolit, prote- yumurta hücresi yani ovumdur. Yumurta hücresi
in, lipid ve karbonhidratlardır. Hücreler yapılarına, mikroskop olmaksızın da çıplak gözle görülebi-
şekillerine ve fonksiyonlarına göre farklı şekillerde lir. Canlılar arasındaki vücut büyüklüğü ile hücre
sınıflandırılmaktadır. Bulundukları doku ve or- büyüklüğü orantılı değildir. Büyük bir hayvanda-
ganların yapısına göre, kan damarı içinde bulunan ki akciğer hücresi ile küçük bir hayvandaki akciğer

6
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

hücresi arasında büyüklük açısından pek bir fark bulunan bu maddeler başlıca sodyum, potasyum,
yoktur. Farkı yaratan ve büyüklüğü ortaya çıkarak kalsiyum, magnezyum,klor , bikarbonat (HCO3-),
hücre sayısının fazla olmasıdır. Bu yüzden canlı amino asitler, kreatinin, adenozin trifosfat, glikoz,
türleri arasındaki hücre sayısı boyuta göre değişir. protein ve üredir.
Yetişkin bir insanda 100 trilyona yaklaşan sayıda
bir hücre bulunabilir. Her hücrenin kendine özgü
bir fonksiyonu bulunmaktadır. Kan hücrelerinden
Hücre Yapısı
eritositler oksijen taşımak için fonksiyonel bir ya- Hücreler genel olarak üç temel kısımdan oluşur.
pıya kavuşmuş çekirdeklerini dahi kaybetmişlerdir. Hücre zarı, sitoplazma ve çekirdek.
Bedende bulunan tüm hücrelerin çekirdeği var Hücre zarı sadece hücreyi çevreyelen bir zar
iken eritrositlerin çekirdeği yoktur. Bütün hücrele- olarak ele alınmamalıdır. Hücre zarı tüm hücrele-
rin yaşamlarını sürdürebilmeleri için enerjiye ihti- rin etrafını saran, hücrelerin içeriğinin dışarıya çık-
yaçları vardır. Enerji üretimi de karbonhidrat, yağ masını engelleyen, seçici geçirgen yapısıyla madde
ve proteinlerden elde edilir. Enerji sonucu oluşan giriş ve çıkışına aracılık eden, hücrelerin sınırlarını
temel enerji birimi ATP (adenozintrifosfat) olarak belirleyen, hücre dışından gelen bazı sinyalleri tanı-
ifade edilir. Enerji sonucu aynı zamanda ısı oluşu- yarak ilgili yapılara ulaştıran fonksiyonel bir yapı-
mu da söz konusudur. Hücrede enerji üretimi ve dır. Hücre zarına fonksiyonel özellikler kazandıran
diğer metabolik faaliyetler sonucunda oluşan atık hücre zarının yapısıdır. Hücre zarına plazma zarı
maddeler yine hücreden ve bedenden uzaklaştı- da denmektedir. Hücre zarının kalınlığı hücreden
rılmalıdır. İşte gerek enerji üretimi için hücre içi- hücreye değişse de genelde 6-10 nm kalınlığındadır.
ne çeşitli maddelerin (besini oksijen, iyonlar, …) Plazma zarı temel olarak yağlardan, proteinlerden
alınması; hücrede metabolizma sonucu oluşan atık ve az da olsa karbonhidratlardan oluşur. Hücreden
maddelerin de atılması gerekir. Bu fonksiyonların hücreye değişse de genel olarak bir hücre zarında
yerine getirilmesindeki ana avantajlardan bir tanesi % 50-55 protein, % 40-45 lipid (% 25 fosfolipid,
hücrelerin için, dışının ve hücreler arası boşlukların % 13 kolesterol, % 4 diğer lipidler) ve % 2-10 kar-
sıvı ile dolu olmasıdır. Yetişkin sağlıklı bir insanda bonhidratlar bulunur. Hücre zarının yapısı ile ilgili
bedenin % 60-65’ı sıvıdır. Bu sıvı bedende basitçe olarak çok farklı sayıda model öne atılmışsa da gü-
hücre içinde, hücre dışında ya da hücreler arası boş- nümüzde en çok kabul gören model akıcı-mozaik
lukta bulunur. Hücre içindeki sıvıdan kastedilen zar modelidir. Akıcı-mozaik zar modelinde hücre
100 trilyona yakın bulunan hücrenin içindeki sıvı zarı çift kat lipid tabakası ve üzerinde gömülü pro-
miktarı; hücreler arası boşlukta bulunan sıvıdan teinlerden oluşur. Hücre zarı üzerinde bulunan bu
kastedilen kandan filtre olup doku ve hücreler ara- proteinler kendi arasında iki farklı şekilde bulunur.
sında bulunan sıvı kastedilir. Ayrıca kan damarları Zarın iç kısmına yerleşik olan ve zarı boylu bo-
içerisinde ve lenf sistemi içinde bulunan sıvılar da yunca kat eden proteinlere integral protein; zarın
hücre dışı sıvı kavramı içinde yer alır. Fizyolojide üzerinde yüzeysel olarak bulunan proteinlere peri-
fizyolojik insan diye bir kavram vardır. Boyunuz ferik protein adı verilir. Hücre zarlarında bulunan
170 cm kilonuz 70 kg ise fizyolojik insan olarak proteinlerin tipleri ve sayıları hücreden hücreye
nitelendirilir. Kilosu 70- 75 kg olan bir kişinin be- farklılık gösterir. Hücre zarında bulunan proteinler
deninin yaklaşık %60-65’inin sıvı olduğu düşünü- hücrelerin ve hücre zarlarının özel fonksiyonlarına
lürse bedende yaklaşık 45 litre su bulunur. Bu 45 aracılık ederler. Bu proteinler hücrelerde;
litre sıvının %70’i yani yaklaşık 30 litresi bedende a. Zar yapısının önemli bir komponentidir.
sayıları 100 trilyonu bulan hücrelerin içerisinde
b. İyon pompası olarak iyonların hücre içine
bulunur. Hücre içinde bulunan bu sıvılara hücre
girişine ve çıkışına aracılık ederler.
içi sıvı adı verilir. Hücrelerin dışında bulunan sıvı-
lara ise hücre dışı sıvısı adı verilir ve toplam hacmi c. Çeşitli kimyasal habercilerin (örneğin hor-
13-16 litre arasındadır. Hücre içi ve dışındaki sıvı- monların) bağlanma noktasıdır, reseptörüdür.
nın içerisinde sadece su bulunmaz aynı zamanda d. Enerji taşıyıcısı olarak görev alırlar.
su ile birlikte diğer bazı maddeleri de içermekte- e. Hücrelere antijenik bir özellik yani spesifik-
dir. Suyun dışında kalan bu maddelerin çoğunluğu lik kazandırır.
suda çözünmüş elektrolitlerdir. Hücre sıvılarında f. Enzim fonksiyonunda bulunurlar.

7
Fizyolojiye Giriş

Hücre zarlarının temel yapısı lipidlerdir. Li- na ve yapısına destek veren kolesterol molekülleri
pidlerden sonra proteinler önem kazansa da hücre suda eriyen maddelere karşı geçirgenlik derecesini
zarlarında gerek proteinlere bağlı gerekse lipidlere ve akışkanlığı sağlamaktır. Hücre zarının olmazsa
bağlı karbonhidrat molekülleri de bulunmaktadır. olmaz moleküllerinden birisi olan kolesterol düzeyi
Hücre zarını oluşturan proteinlerin hacmi lipidlere artarsa hücre zarının akışkanlığı da azalır.
göre oldukça fazladır. Nerdeyse 1 protein mole- Hücre zarının temel bileşeni lipidler olarak de-
külüne karşı 40-50 lipid molekülü yer alır. Hücre ğerlendirilse de hücrenin fonksiyonu ile ilgili temel
zarlarının dışa bakan yüzeylerinde proteinlere bağlı görevler proteinlere aittir. Hücre zarını oluşturan
şeker moleküllerine glikoprotein; lipidlere bağlı proteinlerin çeşidi, miktarı ve sayısı hücreden hüc-
şeker moleküllerine glikolipid denir. Karbonhid- reye farklılık gösterir. Hücre zarında iki tip protein
ratlar toplam zarın % 2-10 kadarlık kısmını oluştu- bulunmaktadır.
rurlar. Hücre zarını oluşturan lipidlerin çoğunluğu-
a. İntegral protein: Hücre zarının lipid ta-
nu fosfolipid, glikolipid ve kolesterol oluşturur.
bakasında bir taraftan diğer tarafa uzanan
Bu üç lipidin amfipatik yapısı (bir molekülün ya-
proteinlerdir. İntegral proteinler hücre zarı-
pısında hem hidrofobik hem de hidrofilik grubun
nı boydan boya kat edebildikleri için hücre
bulunması) hücre zarının sıvı ortamda çift tabakalı
zarlarında por adı veren kanalları oluşru-
bir zar yapısı yani bir bariyer şeklinde ortaya çık-
rurlar. Bu porlardan su ve su içinde eriyen
masına neden olur. Bu bariyer tabakası yani çift
maddelerin geçişleri sağlanır. İntegral pro-
kat lipid tabakası bazı moleküllerin hücre zarından
teinlerin başka bir görevi de kimyasal ha-
içeri girişine ya da dışarı çıkışına izin verirken ba-
bercilerin (hormon, nörotransmitter gibi)
zılarına izin vermez. Bu nedenle hücre zarının bu
bağlanma yerleri olmasıdır. Bu tip prote-
özelliğine seçici geçirgen yapı denir. Bu bariyerden
inlere reseptör adı da verilir. Hücreler arası
yani çift tabakalı lipid tabakadan iyonlar, glikoz ve
bağlantıları sağlayan yine protein yapısın-
üre gibi suda eriyen maddeler geçemezken; oksi-
daki moleküllerdir.
jen, karbon dioksit ve alkol gibi yağda eriyen ya
da yağı çözen maddeler kolayca geçebilir. Maddeler b. Periferal protein: Zarın herhangi bir yü-
hücre zarını geçerken ya zarı oluşturan moleküller zeyine tutunarak zarı boydan boya kat
arasındaki boşluklardan, ya porlardan ya da pro- etmeyen yüzeysel proteinlerdir. Periferik
teinlerin oluşturmuş olduğu kanallardan geçerler. propteinler genel olarak integral proteinle-
Zar yapısında bulunarak hücre zarının oluşumu- re tutunarak hücrelerde enzim fonksiyonu
gösterirler.
Glukoprotein Glukolipid

Çift katlı
lipid tabakası

Periferik Kolesterol
İntegral Protein
protein
protein kanal

Şekil 1.1 Hücre zarının genel yapısı

Hücre Organizasyonu
Hücre zarının etrafını çevirdiği hücresel bir alan bulunmaktadır. Hücre zarı ile çekirdek arasında kalan
akıcı yoğun sıvıya sitoplazma adı verilir. Sitoplazma hücre içinde yüksek düzeyde organize olmuş fiziksel
yapılar olan organeller ve bunların içinde bulunduğu sıvı kısımdan oluşur. Etrafı zarlarla çevrili bu başlıca
bu organeller mitokondri, endoplazmik retikulum, Golgi apereyi, peroksizom, lizozom ve ribozomdur.

8
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Organellerin ve partiküllerin içinde dağıldığı sıvıya dar değişkenlik gösteren mitokondrilerin sayısı
da sitozol adı verilir. Hücrenin yaşamsal fonksiyon- hücreden hücreye değişkenlik gösterir. Mitokondri
ları organellerce gerçekleştirilir. sayılarının fazla olma sebeplerinden birisi de mito-
kondrilerin çoğalabilme özelliğidir. Mitokondrile-
rin kendine özgü DNA’ları vardır. Bu da onların
Sitozol çoğalmalarına yol açar. Sinir ve kas hücrelerinde
Hücre zarı ile çekirdek arasındaki boşluğu dol- çok sayıda mitokondri bulunmaktadır. Mitokondri
duran organellerin içinde bulunduğu sıvı kısma içinde enerji üretmek için gerekli enzimler bulu-
sitozol adı verilir. Sitoplazma içinde sadece lipid, nur. Oksijenli solunum sonucu ATP adını verdiği-
protein glikoz, enzim bulunmaz aynı zamanda miz enerji oluşur.
hücrenin belirli bir şekilde olmasını sağlayan hücre
içi iskelet proteinleri bulunur. İç zar Dış zar
Matriks Krista

Endoplazmik Retikulum DNA

Hemen hemen tüm canlı hücrelerde endop-


lazmik retikulum bulunur. Endoplazmik retikulu-
mun görevi hücre içinde madde dağıtımı, madde
taşınımı ve kalsiyum gibi maddelerin depolanma-
sından sorumlu olmasıdır. Görev tanımına uygun
olarak da endoplazmik retikulumun yapısı tübüler
ve düz-yassı veziküllerden oluşmuş bir ağ şeklinde-
dir. Granüler endoplazmik retikulumda zarın si- Şekil 1.2 Mitokondri
toplazmik tarafına ribozomlar bağlanmıştır. Bu ri-
bozomlarda hücre dışına sentez edilecek proteinler Golgi Aygıtı
sentezlenmektedir. Teml fonksiyonlarının dışında Mikroskopla incelendiğinde birbirine dizilmiş
endoplazmik retikulumun bulunduğu hücre tipi- kese yığılması şeklinde görülmektedir. Golgi aygı-
ne göre de farklı görevleri olabilir. Örneğin midede tı endoplazmik retikulumla sıkı bir ilişki içerisin-
asit salınımına yardım eder, kloru uzaklaştırır. Böb- dedir. Salgı yapan hücrelerde özellikle gelişmiştir.
reküstü bezinde steroid hormone salgılanmasına Golgi aygıtının görevleri başlıca hücre zarının
katkıda bulunur. Özellikle iskelet kası hücrelerinde yapısına katılmak, lipid ve glikoliplerin sentezini
kalsiyum deposu olarak görev alır. Bedende oluşan yapmak, çeşitli salgıların sentez ve depolanmasını
ya da bedene sonradan alınmış olan zehirli ve atık sağlamak ve lizozomların oluşumuna katkıda bu-
maddelerin yıkılmasına ve uzaklaştırılmasına kat- lunmaktır. Endoplazmik retikulumla sıkı bir ilişki
kıda bulunur. Sindirim sistemi ile ilgili olarak da içinde bulunan golgi aygıtı ribozomlarda sentezle-
yağların taşınmasında görev alır. nen proteinlerin işlenmesine de katkıda bulunur.
Bu proteinlere ve lipidlere şeker eklemek gibi gö-
Ribozom revleri vardır. Golgi aygıtıtının en spesifik görevi
Protein sentezinin yapıldığı organeldir. Sitop- endoplazmik reitkulumla birlikte salgı veziküllerini
lazmada serbest ya da endoplazmik retikuluma oluşturmaktır. Ribozom içeren endoplazmik reti-
bağlı olarak bulunur. Temel görevi hücrenin yapı- kulumda yeni sentezlenen proteinler Golgi apare-
sına katılan proteinleri sentezlemektir. Proteinlerin yine ulaştıktan sonra burada işleme uğrar ve salgı
yapıtaşı aminoasitlerdir. Aminositler ribozomlrda veziküllerine alınır.
biraraya getirilerek proteinler sentezlenir.
Lizozom
Mitokondri Lizozom sitoplazmada bulunan yoğun
Hücrelerde enerji üretiminden sorumlu olan bir matrikse sahip zarla çevrili bir organel-
mitokondri sitoplazmasının bütün alanlarına yer- dir. Sayıları hücreden hücreye değişse de ge-
leşmiştir. Şekilleri yuvarlakrtan çubuk şekline ka- nelde bir hücrede 200-300 kadardır. Katı hal-
deki büyük molekül yapılı maddelerin, bir

9
Fizyolojiye Giriş

miktar hücre zarı ile birlikte hücre içine alınmasına varken; yüksek düzeyde olması hücrenin yaşlan-
olayı olan fagositoz işlemini sıklıkla gerçekleştiren masına, hücrenin temel yapıtaşları olan lipidlerin
hücrelerde sayıları çok daha fazladır. Lizozomlar ve proteinlerin hatta DNA’nın hasar görmesine yol
golgi tarafından oluşturulur. Şekilleri düzensizdir. açar. Peroksizomların içinde bulunan oksidaz enzi-
İçerisinde 50’nin üzerinde enzim barındırır. Lizo- mi hidrojen iyonları ile birleşerek hidrojen peroksit
zomlar bir anlamda hücrelerin yıkım odacıklarıdır. üretiminden; katalaz enzimi de oluşan bu hidrojen
Lizzozomda hücre içine alınan çeşitli makromole- peroksitin yıkımından sorumludur. Böylece hidro-
küller küçük parçalarına ayrılır. Örneğin proteinler jen peroksit zararsız duruma getirilir.
aminoasitlerine, lipidler yağ asitlerine ve glikojen
nişastaya kadar parçalanır. Lizozom hücre içi sindi-
rim yeridir. Lizozomda sindirilen hücre için gerekli
Nukleus (Çekirdek)
olan hücre içine gereksiz ya da zararlı madeler hüc- Hücrelerin ana komuta merkezi çekirdektir. İn-
re dışına eksozitoz (dışarı atma) ile gönderilir. Li- san bedeninde eritroistler haricinde tüm hücrelerde
zozomlarda bulunan matriksin esas bileşenleri asit bulunan çekirdeğin büyüklüğü ve şekli hücreden
hidrolaz enzimleridir. Bu enzimler asidik ortamda hücreye değişkenlik gösterir. Çekirdeğin büyüklü-
en iyi şekilde etki gösterir. Hidrolaz enzimlerinin ğü genelde hücre büyüklüğü ile doğru orantılıdır.
etki mekanizması su ekleyerek karbonhidrat veya Çekirdek sayısı genel olarak tüm hücrelerde tektir.
protein gibi maddelerin parçalanmasını sağlamak- Bazı hücrelerde (karaciğer, dev kemik hücreleri
tır. Hücreler yaşamlarını sürdürebilmek için enerji gibi) birden fazla çekirdek görülebilir. Çekirdeğin
üretmek zorundadır. Enerji kaynakları olan besin- etrafını çekirdek zarı sarar. Bu zar iki katlı bir zar-
ler de hücre içine girdiğinde hücrenin kullanabi- dır. Bu zarlardan sitoplazmaya bakan yani dış zar
leceği kadar küçük hale getirilmelidir. Yani mak- endoplazmik retikulum ile bağlantılıdır. Çekirdeğe
romeoleküller mikromoleküllere çevrilmelidir. Bu girip çıkan moleküller bu iki zarlı yapıyı geçmek
görevi lizozom yerine getirir. Lizozomlar ayrıca bir zorundaddır. Bu zarlar küçük moleküllere geçir-
hücrede yaşlanan, haraplanan ya da fonksiyonunu gendir. Ayrıca çekirdek zarında bulunan porlar ara-
yerine getiremeyen hücre içi diğer yapaıların da cılığıyla ribonükleik asit (RNA), protein gibi çok
yıkımından sorumludur. Lizozomlar ayrıca can- büyük moleküller de çekirdeğe giriş ve çıkış yapa-
lının çeşitli gelişim basamakalrında da görev alır. bilmektedir. Çekirdek hücrelerin kontrol merkezi-
Embriyonik gelişim sırasında doku ve organların dir. Çekirdek plazması koyu kıvamlı yarı akışkan
şekillenmesi, el parmakları arasındaki zarların kay- kolloidal bir sıvıdır. Bu sıvı içerisinde proteinler,
bolması gibi. lipidler, çeşitli inorganik tuzlar bulunur. Çeşit-
li safhalarda ve çeşitli boyama teknikleri ile hücre
çekirdeği mikroskopla incelendiğinde çekirdekte
Peroksizom görünen uzun ipliksi yapılara kromatin iplikleri dı
Peroksizomlar lizozomlara benzerlik gösterse verilir. Koromozom üzerinde daha koyu görünen
de lizozomlardan farklı olarak içlerinde daha çok ya da koyu boyanan alanlara kromatin adı verilir.
oksidaz ve katalaz enzimleri içerirler. Peroksizom- Bir hücre bölünme uyarısı ile birlikte bölünece-
larında da etrafı bir zarla çevrilmiştir. Oksijen her ği zaman bu kromatin iplikleri kısalır kalınlaşı ve
yaşamsal fonksiyonların sürdürülebilmesi için ge- daha rahat gözlenir. Bu kısa kalın yapılara artık
reklidir. Enerji üretmek için oksijen kullanıldığın- kromozom adı verilir. Kromozomlar başka deyişle
da yan ürün olarak reaktif oksijen türleri de oluşur. kısalıp kalınlaşan kromatin iplikleri yapısında başta
Rekarif okisjen türleri serbest radikaller olarak mi- DNA olma üzere çok farklı sayıda ve çeşitte protein
tokondri tarafından sürekli üretilmektedir. Enerji içerir. Canlı bireylerin kalıtsal karakterlerini taşıyıp
üretimi sonucu oluşan bu serbest radikaller lipit- ortaya çıkışını sağlayan ve nesilden nesile aktaran
lerin, proteinlerin ve nükleik asitlerin yapısında kalıtım faktörleri olan genler hücrenin kromozom-
değişiklik meydana getirebili. Serbest radikaller larında bulunur. Genler hücrelerin çekirdek geno-
çift yönlüdür. Faydası da vadrıdr zararı da. Beden munu oluşturur. Hücre çekirdeğinin görevi kaltsal
savunnmasına katkıda bulunmak, kanserli hücrele- mameryal olan genlerin çalışmalarını sağlayarak
rin öldürülmesini sağlamak, detoksifikasyon işlem- yaşamsal fonksiyonların süremesini sağlamak ve
lerini gerçekleştirmek, çeşitli kimyasal habercilerin kontrol etmektir.
oluşumuna katkıda bulunmak gibi faydalı işleri

10
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Endoplazmik retikulum
Lizozom

Peroksizom

Plazma zarı
Sitoplazma

Mikrotübüller
Çekirdek

Ribozm
Çekirdekçik
Kromatin

Mitokondri
Golgi apereyi

Salgı vezikülleri

Şekil 1.3 Hücreyi oluşturan temel yapılar

Öğrenme Çıktısı

ÖÇ 2 Hücreyi oluşturan temel yapıları ve bu temel yapıların görevlerini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hücre iskeletini yani hüc-


Hücre organellerinin biri- Kalıtım materyalinin nesil-
renin şeklinin bozulmasını
birine etklileşimlerini ilişki- den nesile nasıl aktarıldığını
engelleyen temel yapıları
lendiriniz. araştırıp anlatınız.
araştırınız.

MADDE TAŞINMASI
Homeostasisin sağlanabilmesi için gerekli temel şartlardan birisi de hücrelerin iç ve dış ortamda mey-
dana gelen değişimlere uyum sağlayarak mevcut fizyolojik değerlerini koruyabilmesidir. Hücrenin basitçe
temel yapısını düşündüğünüzde aklınıza hücre zarı, çekirdek ve hücre zarı ile çekirdek arasında kalan sıvı
kısımlar akla gelir. Hücrenin içi-dışı, organellerinin içi-dışı, çekirdeğin içi-dışı hep sıvı bir ortamdır. İşte
hücrelerin ve temel yapılarının canlılığını sürdürebilmesi için gerekli olan maddeleri bu sıvı ortamdan
alması; gerekli maddeleri kullanması ve kullanım sonrası açığa çıkan zararlı, atık ya da gereksiz maddleri
hücrelerden dışarı atması gerekir. Bu işlemlerin yapılabilmesi için de maddelerin hücreye tek giriş ve çıkış
alanı olan hücre zarlarını kullanmak gerekir. Hücre zarının yapısını hatırladığımızda hücre zarının çift kat
lipid tabakası ve üzerinde proteinlerin bulunduğu aklımıza gelir. Seçici geçirgen bir yapıya sahip olan hüc-

11
Fizyolojiye Giriş

re zarları her maddenin geçişine izin vermez. Mad- verilir. Diğer bir taşıyıcı protein şekli de protein
delerin ve suyun hücreye giriş ve çıkışları kontrol kendine madde bağlanınca yapısal olarak şeklini
altındadır. Hücrelere, hücre zarı üzerinden madde değiştirir ve maddenin trasportunu sağlar. Bunla-
giriş ve çıkışına madde transportu adı verilir. ra da taşıyıcı protein adı verilir. Bazı maddeler de
Bedende bulunan sıvıların büyük çoğunluğu- hücre zarını yapısal olarak (endositoz ve ekzositoz)
nu su oluşturur. Suyun dışında bu sıvılarda suda kullanarak hücre zarından geçiş yaparlar. Basitçe
erimiş maddeler de bulunur. Bu maddelere elekt- hücre zarından taşınma difizyon, ozmoz, aktif taşı-
rolit adı verilir. Elektrolitlerin bedende birçok ma, ekzositoz, endositoz olarak sayılabilir.
fonksiyonları bulunmaktadır. Elektrolitler beden-
de başlıca sıvıların ozmolaritesinin sağlanmasında, Difüzyon
asit-baz dengesinin düzenlemesinde, su hacminin
Maddelerin zar boyunca geçebilmeleri için
dengelenmesinde, hücresel fonksiyonlarda, kas ka-
maddelerin geçişlerini sağlayacak bir güce ihti-
sılmasında, hücrelerin haberleşmesinde ve uyarıl-
yaç vardır. Bu geçiş gücü zarın her iki tarafındaki
masında görev alırlar. Hücre içi ve hücre dışı sıvılar
basınç farkı, gradiyent yani yoğunluk farkı ola-
arasındaki iyon ve su konsantrasyonu farklılığı yarı
bilir. Bu farklılıklar maddelerin geçişleri için itici
geçirgen olan hücre zarı aracılığıyla düzenlenir. Ge-
bir güçtür. Bu itici güç sayesinde maddeler enerji
rek hücre içerisindeki gerekse hücre dışındaki mad-
kullanmaksızın zarın bir tarafından diğer tarafına
delerin toplam konsantrasyonları birbirine yakın-
seçici geçirrgenliğin izin verdiği ölçüde rahatlıkla
dır ve yaklaşık 300 miliosmoldur. Hücre dışı sıvısı
geçebilir. Maddelerin çok yoğun ortamdan az yo-
ile hücre içi sıvısında iyonların konsantrasyonları
ğun olduğu ortama doğru geçişlerine difüzyon adı
farklıdır. Hücre dışı sıvısında fazla miktarda sod-
verilir. Hücre zarından difüzyon basit difüzyon ve
yum, az miktarda ise potasyum iyonları bulunur.
kolaylaştırılmış difüzyon olmak üzere iki şekilde
Buna karşılık hücre içi sıvıda sodyum konsantras-
gerçekleşir.
yonu az fakat potasyum konsantrasyonu fazladır.
Ayrıca hücre dışı sıvıda klor iyonlarının konsant- Basit difüzyon herhangi bir protein molekülü-
rasyonları hücre içi sıvıdan fazladır. Diğer taraftan lünün yardımı olmaksızın sadece konsantrasyon
hücre içi sıvıda hücre zarından geçemeyen protein farkına bağlı olarak maddelerin seçici geçirgen bir
ve fosfat anyonları bol miktarda bulunur. Sağlık- zardan çok yoğun ortamdan daha düşük yoğun-
lı bir yaşam için bedende sıvı elektrolit dengesini luktaki ortama geçişleridir. Oksijen, karbondioksit,
sağlamak yani bu osmol değerlerini sabit tutmak etanol gibi küçük moleküller basit diüzyonla taşı-
gerekir. Bu denge sürdürülmezse hücreler fonksi- nırlar. Basit difüzyonda maddeler hücre zarı arasın-
yonlarını yerine getiremez, yaşam kalitesi düşer ve daki boşluklardan ya da proteinlerin boylu boyuna
düzeltilmezse ölüm gerçekleşir. İşte hücre zarının açmış oldukları iyon kanallarından geçiş yaparlar.
temel fonksiyonlarından birisi hücre içi ve dışında- Bu protein kanallarının çoğu kapılarla açılır ya
ki sıvı miktarını ve konsantrasyonunu var olduğu da kapanır. Protein kanallarının açılıp kapanması
şeklinde sabit ve dengede tutmaktır. Hücre dışı ve hücreye gelen uyarıya bağlıdır. Kanalların kapıları-
hücre içi sıvısı arasındaki bu farklılıklar hücre ya- nın açılması ligand (kimyasal haberci, örneğin bir
şamı için çok önemlidir ve bu farklılıklar taşınma hormone) bağlanmasına ya da voltaj (gelen uıyartı)
mekanizmaları ile devam ettirilir. değişikliğine bağlıdır. Basitçe sodyum iyon kanalı-
nı ele alalım. Sodyum iyon kanallarının içi negatif
Madde taşınmasında bazı faktörler öne çıkar.
yüklüdür. Sodyum kanalı açıldığında hücre dışında
Karbondioksit, oksijen gibi gazlar ile yağda eriyen
fazla miktada olan sodyum iyonları konsantrasyon
maddeler hücre zarından kolaylıkla geçerler. Bazı
farkına bağlı olarak hücre içine giriş yaparlar.
büyük moleküllü maddeler de proteinler aracılığıy-
la geçiş yapabilir. Örneğin hücre zarında bulunan Kolaylaştırılmış difüzyon ise taşıyıcı aracılı di-
çeşitli proteinler maddelerin geçişine aracılık eder- füzyondur. Maddelerin çok yoğun olduğu ortam-
ler. Bu geçişlerde iki farklı protein karşımıza çıkar. dan daha düşük yoğunluktaki ortama aracı bir pro-
Hücre zarını boylu boyunca kateden proteinlerin tein yardımıyla enerji kullanmaksızın taşınmasıdır.
ortası boşluktur. Bunlara por adı verilir. Bu porlar Hücrelere alınan glikozun çoğu kolaylaştırılmış
sayesinde bazı moleküller hücre zarından kolaylıkla difüzyonla hücre içine taşınır.
geçiş yaparlar. Bu proteinlere kanal proteinler adı

12
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

şir. Sonuçta protein aracılı enerji kullanarak mad-


deler az yoğun ortamdan çok yoğun ortama doğru
dikkat taşınır. Beden hücrelerinde aktif taşımaya verilebi-
Difüzyonu etkilyen önemli faktörler hücre lecek en iyi örnek sodyum potasyum pompasıdır.
zarının kalınlığı, lipidde eriyebilirlik, madde- Sodyum iyonu hücre dışında potasyum iyonu hüc-
lerin geçebildiği protein kanal sayısı ve kanal re içinde fazla bulunur. Bu pompa aktiflendiğinde
geçirgenliği, ısı, maddleirn moleküğler ağırlı- yani çalışmaya başladığında enerji kullanarak sodi-
ğı-büyüklüğü ve konsantrasyon farkıdır. um iyonlarını hücre dışına atarken potasyum iyon-
larını hücre içine yani konsantrasyonlarının çok ol-
duğu yöne doğru taşır. Sodyum potasyum pompası
Suyun difüzyonu (Osmoz): Suyun difüzyonu olmasa idi hücrelerde sürekli bir su alımına bağlı
da suyun içinde bulunduğu ortamın yoğunluğuna olarak şişme ve ölüm gerçekleşirdi. Bunun sebebi
bağlıdır. Su molekülleri de su açısından çok yoğun şöyle açıklanabilir. Hücreler dinlenim halinde iken
olduğu ortamdan daha düşük yoğunluktaki or- yapılan ölçümlerde hücre içinin negatif yüklü ol-
tama seçici geçirgen zar aracılığıyla enerji kullan- duğu gösterilmiştir. Hücre içinin negatif yani eksi
maksızın geçiş yapar. Suyun geçişindeki en büyük yüklü olmasının temel sebeplerinden birisi hücre
itici ya da emici güç osmotik basınçtır. Belli bir içinde bulunan anyonik yani eksi yüklü protein-
hacimdeki sıvı içinde çözünmüş madde miktarı o lerdir. Bu eksi yüklü yapı her daim hücre dışında
çözeltinin ozmolaritesi olarak ifade edilir. Beden pozitif yüklü olan sodyum iyonlarını hücre içine
hücrelerinin ölçülen bu osmolarite değeri yaklaşık çekmeye çalışır. Hücre içine giren sodium iyonla-
300 miliosmoldur. 300 miliosmolluk bir hücreyi rı da beraberinde klor iyonunu da çeker. Sodyum
kendinden daha yoğun bir sıvı (300 milosmolün ve klor iyonları yani bir anlamda tuz hücre içine
üzerinde) içerisine koyarsanız hücreden bu sıvıya suyun emilmesine yol açar. Böylece hücreler şişme-
su geçişi yani osmozu olacaktır. Bu şekilde hücre ye zarları gerilmeye başlar. Bu gerilme sonucunda
küçülecektir. Bunun temel sebebi hücrenin su yo- aktifleşen sodym potasyum pompası 3 sodyum
ğunluğunun daha yüksek konsantrasyonlu olan sı- iyonunu hücre dışına atarken 2 potasyum iyonunu
vıdan az olmasıdır. Tam tersine hücreyi kendinden hücre içine alır ve denge tekrar kurulur.
daha az yoğun bir sıvıya (300 miliosmolün altında) Başka bir önemli pompada hücrelerde kalsiyum
koyarsanız bu kez hücre bu sıvıdan suyu çekecek, pompasıdır. Kalsiyum iyonları hücre dinlenim ha-
hücre şişecek ve şişme devam ettiği müddetçe hüc- linde iken hücre içine göre hücre dışında yaklaşık
re bir noktada patlayacak, ölecektir. 10.000 kat daha fazla bulunur. Gerçekten de yapı-
lan çalışmalarda hücre içinde kalsiyum iyonunun
hücrelerde uyarı olmaksızın artışının hücreleri öl-
Enerji Gerektiren (Aktif) Transport
dürdüğü görülmüştür. Bu nedenle kalsiyum her
Daha önce de belirtildiği gibi enerji harcamak- daim uyarı alamayan hücrelerde hücre dışında fazla
sızın hücre zarından moleküllerin ya da maddele- olmalıdır. Bunu sağlayan da kalsiyum pompasıdır.
rin geçişi için belli bir gradiyent-yoğunluk farkı ya Hücre zarında, endoplazmik retikulumda ve mito-
da basınç farkı gerekir. Hiç bir madde kendinden kondrilerde bulunan kalsiyum pompası hücre için-
daha çok yoğunluktaki ortama kendi başına enerji deki sitoplazmadaki kalsiyumu alarak hücre dışına
kullanmaksızın geçemez. Ancak enerji kullanarak ve organellere pompalar.
daha yoğun bulunduğu ortama taşınması gerekir.
Bu tür taşınmaya yani maddelerin elektrokimya-
sal farka karşı enerji sarfedilerek taşıyıcı proteinler Sekonder Aktif Transport
aracılığı ile hücre zarından taşınmasına aktif trans- Aktif taşınmada maddelerin az yoğun oldukla-
port denir. Bu tür taşınan maddelere örnek olarak rı ortamdan çok yoğun ortama taşınmaları enerji
sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, klorür, bağımlıdır. Daha önce anlatıldığı üzere bazı mad-
bikarbonat, demir, hidrojen, klor, iyodür ve ürat delerin (sodyumun aktif taşınması gibi) taşınması
iyonları ile değişik şekerler ve amino asitler verile- sırasında oluşan başka bir güç vardır. Şöyle ki; sod-
bilir. Kolaylaştırılmış difüzyonda olduğu gibi aktif yum potasyum pompası 3 sodyum iyonunu hüc-
transportta taşıyıcı proteinler aracılığıyla gerçekle- re dışına atarken 2 potasyum iyonunu hücre içine

13
Fizyolojiye Giriş

almaktaydı. Sodyum ve potasyumun pozitif yüklü b. Pinositoz: Fagositoz daha çok katı mole-
iyonlar oldukları düşünüldüğünde her bir pompa küllerin hücre içine alınması iken pinositoz
aktivitesinde net 1 pozitif iyon kaybı yaşanmakta- suda çözünmüş çok küçük moleküllerin
dır. Bu nedenle gerek bir pozitif iyonun net kay- hücre içine alınmasıdır. Bu da adeta içme
bı gerekse hücre içinin negatifliği hücre dışındaki olarak isimlendirilir. Yine hücre içine alı-
sodyum iyonunun hücre içine doğru yönelmesine nacak moleküllerin etrafı yalancı ayaklarla
yola açar. Yani sodyum için büyük bir konsantras- zarla çevrilir. Hücre zarı o bölgeden içeri
yon farkı olulur. Bu fark bir anlamda enerji kaynağı doğru katlanır ve madde hücre içine alın-
olarak düşünülebilir. Sodyum hücre içine girmeye mış olur.
çalışır. Sodyum hücre içine girerken başka mole- c. Reseptör bağımlı endositoz: Çeşitli mole-
küllerin de hücre içine alınmasına yol açar. Bu tür küllerin hücre içine taşınması için spesifik
birlikte taşınmaya co-transport adı verilir. Sod- yollar da geliştirilmiştir. Kolesterolun hüc-
yumla birlikte taşınan moleküller glikoz, aminosit, re içine alınması reseptör bağımlı endosi-
klor, iyot, olarak verilebilir. Bu tür taşınmalarda da toz örnek verilebilir. Daha önce anlatıldığı
aracı taşıyıcı proteinler görev alır. Co-tansportun üzere hücre zarı çift kat lipid ve üzerinde
zıddı yani ters yönde taşınma da söz konusudur. protein moleküllerinden oluşmaktaydı.
Özellile böbrek tübül hücrelerinde sodyum geri Hücre zarında bulunan bu proteinlerin te-
emilirken hidrojen iyonu bedenden idrar yolu ile mel görevlerinden birisi de zarda reseptör
atılmak üzere tübule geri verilir. göreviydi. Hücre zarındaki reseptörler ken-
dine özgü olarak bir molekülün bağlanması
Endositoz ve Eksositoz için özelleşmiş bir yapıya sahiptir. Nasıl ki
her kapının bir kiliti ve bu kilide uyumlu
Madde geçişleri genel olarak hücre zarı arasın-
anahtarı oluyorsa her reseptörün de ken-
dan olmaktadır. Ancak bedende ayrı bir taşınma
dine özgü bir bağlanma molekülü vardır.
olayı daha vardır. Bu tür taşınmalarda zarın geçir-
Hücre zarının önemli bir komponenti olan
genliği önemli değildir. Doğrudan hücre zarı kul-
kolesterol, düşük yoğunluktaki lipoprotein
lanılarak gerçekleşir. Doğrudan hücre zarı kullanı-
(LDL) molekülü içinde bulunur. Bu LDL
larak hücre içine madde alımına ENDOSİTOZ;
moleküllerinin hücre zarlarında kendine
doğrudan hücre zarı kullanılarak hücre dışına mad-
özgü reseptöeleri vardır. LDL içindeki ko-
de atımına EKSOSİTOZ adı verilir.
lesterol yapısal bir bileşik olduğu için hücre
Endositoz olayı kendi arasında 3 farklı başlıkta içine alınmalı, LDL içinden çıkartılmalı ve
ele alınabilir. yapısal olarak kullanılmalıdır. Bunun için
a. Fagositoz: Bakteri, hücre veya doku atıkla- de öncelikle LDL molekülü hücre zarında-
rının hücre içine alınması adeta yutulması- ki reseptörüne bağlanır, bu bağlanma sonu-
dır. Fagositoz olayında hücre zarı öncelikle cu LDL moleküllerinin etrafı zarla çevrilir,
hücre içine alınacak maddenin-canlının yine hücre zarı hücre içine doğru çöker ve
etrafını yalancı ayaklarla-uzantılarla sarar, etrafı zarla çevrili LDL molekülleri hücre
sarılan bölgedeki zar yapısı içeriye doğru içine alınmış olur. Zarla çevrili içinde LDL
çekilir ve madde hücre içine alınmış olur. bulunan veziküller lizozoma yönlendirilir,
Hücre içine alınan maddenin-canlının etfa- etrafındaki zar parçalanır, LDL molekülü
fı hücre zarı ile çevrilidir. Hücre içine alınan ayrıştırılır ve açığa çıkan kolesterol yapıtaşı
bu hücre zarı ile çevrili yapıya vezikül adı olarak kullanılır. LDL reseptörleri hasar gö-
verilir. Veziküller lizozoma taşınır ve orda ren insanlarda LDL bir anlamda da koleste-
bulunan enzimler aracılığıyla vezikül zarı rol hücre içine alınamayacağı için koleterol
parçalanarak madde parçalanır. Savunma kanda birikmeye başlar. Kanda artan LDL
sistemin en önemli elemanlarından olan yani kolesterol molekülleri damar sertliği-
makrofajlar ve nötrofillerin en önemli silahı ne, damar tıkanmalarına, hipertansiyona
fagositozdur. Fagositoz olayı ile beden içine hatta ölüme bile yol açabilir.
giren patojenlerin yakalanıp öldürülme iş- Eksozitoz olayı ise endositozun tam tersidir.
lemleri gerçekleşir. Hücre dışına verilecek olan maddelerin atılması

14
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

yoludur. Hücre içinde bulunan ama dışarı atılma- hücreye değişir. Hücre tipine göre birkaç gün oldu-
sı gereken bir molekülün etrafı zarla çevrilir. Yine ğu gibi bir kaç haftada sürebilir. Dinlenim halinde-
zarla çevrili içinde atılacak olan madde olan bu ve- ki bir hücrenin bölünebilmesi için hücreye içerden
ziküller bu kez hücre zarı iç tarafından zarla kay- ya da dışardan bir uyartı gelmesi gerekir. Hücreye
naşır ve hücre dışına veilir. Özellikle hücre içinde bölün uyarısı gelmediği müddetçe hücre dinlenim
sentezlenen ve hücre dışına salgılanan hormonlar, halinde kalır. Hücre bölünme uyarısını (büyüme
nörotransmitterler gibi kimyasal haberciler bu şe- faktörleri, hormonlar, mitojenler, sitokinler, gibi
kilde hücre dışına atılır ya da salgılanır. Yine hücre sinyallerle) aldığında hücre bölünmeye yönlendi-
içinde sindirilemeyen atık maddeler de bu şekilde rilir. Bölünme sırasında bir takım önemli işlevler
hücre dışına atılır. gerçekleşir. Basitçe hücre hacim olarak büyür ve bö-
lünme için gerekli hazırlıklar yapılır, çeşitli protein-
ler sentezlenir. Bir hücreninm bölündükten sonra
Hücre Döngüsü ve Ölümü tekrar bölününceye kadarki geçen süreye hücre
Çok hücreli canlıların ömürleri boyunca döl- döngüsü adı verilir. Hücre döngüsü bir çok karışık
lenmeden başlayarak mitoz, farklılaşma ve ölüm ayrı safhalardan oluşmaktadır. Basitçe bu safhaların
olayları büyük önem taşır. Bir hücrenin yaşaması, amacı sağlıklı bir şeklide bölünme olayının gerçek-
bölünmesi, farklılaşması ya da ölmesi konusundaki leşmesidir. Bunun içinde hemen hemen her kritik
kararı hücre içi ve dışından gelen uyartılar belirler. noktada bir kontrol noktası vardır. Bu kritik nokta-
Yani her şey önceden planlanmıştır. Bir hücrenin larda bazı önemli veriler elde edilir. Eğer bölünme
ne zaman oluşacağı ne zaman öleceği bellidir. Çok için gerekli hazırlıklar yapılmamışsa ya da yanlış
hücreli canlıların büyüme, gelişme ve çoğalmaları giden bir süreç varsa bölünme süreç düzeltilinceye
hücre bölünmesiyle gerçekleşmektedir. Temel ola- kadar durdurulur; süreç düzeltilemezse hücre ölü-
rak hücre bölünmesine bakıldığında iki tip hücre me yönlendirilir. Bu kontrol noktalarında;
bölünmesi ortaya çıkar.
a. Gerekli hazırlıklar tamamlanmış mı?
a. Mitoz bölünme: Mitoz bölünme sırasında
b. DNA da ya da DNA replikasyonunda bir
bir hücre aynı genetik özelliklere sahip iki
hasar ya da hata var mı?
hücre oluşturmak üzere bir kez bölünür.
Mitozun temel amacı, hücre sayısını art- c. DNA da ya da DNA replikasyonunda hasar
tırmak, yaralanan ve yaşlanan hücrelerin ya da hata varsa döngü durur. DNA tamire
yerine yeni hücreler meydana getirmektir. yönlendirilir.
Mitoz bölünme sonucunda ana hücredeki d. DNA tamir edilirse döngü devam eder. Ta-
kalıtım maddesi eşit miktarda yavru hücre- mir edilemezse hücre ölüme yönlendirilir.
lere geçer. Oluşan yavru hücreler tıpatıp bö- e. Koromozomlar uygun şeklide dizilmiş mi?
lünen ata hücreye benzer; sonuçta olgun bir Dizilmemişse döngü yine durdurulur.
hücreden iki yavru hücre meydana getirilir. Bu şekilde bir çok noktada hücre döngüsü kont-
b. Mayoz bölünme: Eşeyli üreyen canlıların rol edilir ve hasarlı hücrelerin oluşması engellenir.
üreme hücrelerinde görülür. Mayoz bölün- Hücreler uyarı almadıkça bölünmemelidir. Bö-
me erkek veya dişi üreme hücrelerinin olu- lünme uyarısı geldiğinde de hücreler kontrollü bir
şumunda etkili olan özel bir bölünme şek- şekilde bölünmelidir. Bölünme sırasında da hatalı
lidir. Mayoz bölünme sonucu oluşan yavru noktalar tespit edilirse bölünme durdurulmalı, ha-
hücrelerin kromozom sayıları ana hücreden sarlar gideriliyorsa bölünme devam etmeli, giderile-
farklı olarak ana hücrenin yarısı kadardır. miyorsa bölünme sonlandırılmalı; hücre ölmelidir.

Hücre Döngüsü Hücre Ölümü


Hangi tip bölünme olursa olsun bir hücreden Hücreler fonksiyonlarını yerine getirdikten
yeni hücreler üretilmesi bölünme aracılığıyla ger- sonra, hasarlandıktan ya da yaşlandıktan sonra öl-
çekleşir. Bölünme gerçekleşmeden önce hücreler meye programlanmışlardır. Hücre ölümü genellik-
dinlenme durumundadır. Bölünme öncesi durum le apoptoz veya nekroz şeklinde olmaktadır.
olarak adlandırılan bu durumun süresi hücreden

15
Fizyolojiye Giriş

Nekroz daha çok travma gibi fiziksel bir ha- gelen organlar sistemleri oluşturu. Bu sistemlerin
sardan ya da hücrelere kimyasal olarak zarar veren de bir araya gelmesiyle canlı bedeni oluşur. İnsan
toksik ajanlara maruz kalmaktan oluşur. Bu tip bedenini oluşturan temel sistemler sinir sistemi,
ölüm şeklinde hücre hasarını takiben zar yapısı- dolaşım sistemi, solunum sistemi, boşaltım sistemi,
nın bozulmasına bağlı olarak hücre içine giren su sindirim sistemi, hareket sistemi, üreme sistemi ve
ve maddelerden dolayı hücre ve organeller şişer, endokrin (hormonal) sistemdir.
patlar. Nekroz hücrelerin parçalandığı pasif ve pa-
tolojik bir hücre ölümüdür. Nekrozda zarar gören
esas hedef organel, hücrenin enerji kaynağı olan
Hareket (Kas-İskelet) Sistemi
mitokondridir. Apoptoz ise basitçe programlanmış Hareket sistemi kemik, eklem ve kaslardan olu-
hücre ölümüdür. İstenmeyen, hasar görmüş veya şur. Yatmak, kalkmak, yürümek, konuşmak gibi
potansiyel olarak kanser riski taşıyan hücrelerin hareketlerin hepsinden hareket sistemi sorumlu-
uzaklaştırılması ya da yokedilmesinde kullanılan dur. Kemikler bir araya gelerek iskelet sistemini
hücre intihar mekanizmasıdır. Apoptozun teme- oluştururlar. Kemikleri birbirine bağlayan oluşum-
linde genetik mekanizma vardır. Apoptozda nek- lara eklem denir. Kemikler ve eklemler bedenin is-
rozdan farklı olarak aktif işlev gerektiren genetik keletini oluştururlar ama hareket için bir de kaslara
kontrollü bir süreçtir. Apoptoz sırasında nekrozdan ihtiyaç vardır. Beden ağırlığının % 40 ını kaslar
farklı olarak hücreler şişme yerine hücre büzülür oluşturur. Kaslar düz, çizgili ve kalp kası olarak 3
(küçülür) ve çevre hücrelerle olan ilişkisi kaybolur. ana başlıkta incelenir.
Mitokondri yine nekrozdakinin aksine morfolojik
olarak sağlamdır ve burada esas zarar gören yapı çe- Dolaşım Sistemi
kirdektir. Çekirdekte kromatin yoğunlaşır ve DNA
Kalp, kan ve kan damarlarından oluşan kapa-
parçalanır. Programlı hücre ölümünün moleküler
lı sisteme dolaşım sistemi denir. Dolaşım sistemi
mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte
özellikle tüm bedendeki hücrelerin beslenmesi ve
hücrelerin genetik olarak belleklerinde var olan in-
atıklarının geri toplanması için gereklidir. Dola-
tihar programının çeşitli patofizyolojik ve oksidatif
şım sisteminin merkezi olan kalp bedenimizdeki
stres gibi olaylarla başlatılmasıdır. Değişik hücre
tüm hücrelere damarlar aracılığıyla kan pompalar.
tiplerinde farklı çevresel uyarılar apoptozisi başla-
Damarlar yapıları ve görevlerine göre atar kılcal ve
tabilir. Hemen hemen tüm hücrelerde radyasyon,
toplar) damar olmak üzere üçe ayrılır.
inflamatuar sitokinler, oksidatif stres, redoks po-
tansiyelinde değişiklikler, büyüme faktörleri veya
trofik faktörlerin ortamdan kaybolması, mekanik Solunum Sistemi
stres, enerji dengesinin bozulması ve yaşlanma Solunum sistemi burun boşluğu, yutak, gırtlak,
apoptozu başlatabilmektedir. Apoptoz reaktif oksi- soluk borusu, bronşlar ve akciğerlerden oluşmakta-
jen radikalleri ile de uyarılabilir. dır. Solunum sisteminin amacı hücre ve dokuların
oksijen ihtiyacını karşılamak, metabolizma sonucu
Temel Vücut Sistemleri oluşan karbondioksiti hücre ve dokulardan uzak-
laştırmaktır. Solunum sisteminin ana elemanı olan
Bedenin temel yapı ve fonksiyon birimi olan
akciğerler göğüs boşluğu içinde sağda ve solda ol-
hücreler belli işlevleri yerine getirmek amacıyla
mak üzere bulunur. Temel görevi hava ile kan ara-
farklılaşarak dokuları oluştururlar. Bedende 4 te-
sında gaz alışverişini sağlamakdır. Yetişkinlerde da-
mel doku tipi vardır. Kas dokusu, sinir dokusu, bağ
kikada alınıp verilen soluk sayısı 12-20; çocuklarda
dokusu ve epitel doku. Dokular belirli fonksiyon-
15-20, bebeklerde ise 18-25 arasındadır.
ları yerine getirebilmek için bir araya gelerek organ
oluştururlar. Farklı doku çeşitlerini içeren organ-
ların kendine özgü fonksiyonları vardır. Organlar Sinir Sistemi
birbirleriyle iletişim halindedir. Organlar arasında Tüm sistemler arası organizasyonu sağlayan
damarlar, lenf ve sinir sistemleri aracılığıyla bağ- temel sistem sinir sistemidir. Bedenin sağlıklı bir
lantılar kurulmuştur. Bu bağlantılar sonucunda şekilde yaşamasını sağlayan sistemlerin hiçbiri tek
fonksiyonlarını yerine getirmek amacılya bir araya başına çalışamaz. Sistemlerin tamamı birbirine

16
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

bağlatılıdır, iletişim halindedir. Sinir sistemi iç ve atılmasını sağlar. Yaşamımızı devam ettirebilmemiz
dış ortamdaki değişiklikleri algılayarak, bedenimi- için beslenmemiz zorunludur. Bu nedenden, bes-
zin değişmiş yeni durumlara uymasını sağlar. lenmemiz çok iyi düzenlenmiştir ama son derece
karmaşık bir olaydır.
Boşaltım Sistemi
Boşaltım sistemi böbrekler, idrar boruları, sidik Üreme Sistemi
torbası ve idrar kanalından oluşmaktadır. Boşaltım Yeryüzündeki canlı varlıkların 2 temel amacı
sistemimizin temel görevleri kanın süzülmesi, geri vardır; biri yaşamını sürdürmek, diğeri üremektir.
emilmesi ve gereksiz-zararlı-atık maddelerin atıl- Birincisi zorunlu bir fizyolojik olaydır ama üreme
ması ile su ve elektrolit dengesini düzenlemektir. zorunlu değildir. Türlerin devamlılığı için üreme
zorunludur. Üreme sistemi birincil üreme organ-
ları ve yardımcı üreme organları olarak incelenir.
Sindirim Sistemi Erkekte birincil organ testis iken dişilerde yumur-
Sindirim sistemi ağız, tükürük bezleri, yutak, talılardır.
yemek borusu, mide, ince ve kalın bağırsaklar, ka-
Temel düzeyde de olsa bu ünitede sistemlere gi-
raciğer, safra kesesi ve pankreastan oluşur. Sindirim
riş yapılmıştır. Bundan sonraki ünitelerde sistemler
sistemi besinlerin alınması, sistem içinde hareket
detaylı olarak ele alınacaktır.
ettirilmesi, parçalanması, emilmesi ve artıkların

Yaşamla İlişkilendir

Kanser bazı kanser türleri bulunduğu alandan ayrılarak


Hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalmasıdır. diğer doku ve organlara da sıçrama özelliği göste-
Burada kontrolsüz kelimesinin anlamı hücre rebilir. Kanserli hücreler bulundukları dokularda
bölünmesi sırasında gerçekleşen kontrol süreç- kendine özgü yeni damarlanma yolu açarak nor-
lerinin işlememesi ya da devre dışı bırakılması- mal hücrelerin bozulmasına ve ölümüne de yola-
dır. Normalde bölünmemesi gereken bir hücre çar. Kanser hücreleri apoptozdan kaçarak yaşam-
bölünmemelidir. Ancak çeşitli kimyasallar, rad- larını sürdürürler. Kanser, genlerimizdeki DNA
yasyon, viral faktörler, kalıtsal durumlara bağlı moleküllerinin hatalı olmasından kaynaklanabi-
olarak gelen uyartılar sonucunda bölünmemesi lir. Kansere yol açabilecek genetik değişiklikler
gereken hücreler bölünerek kontrolsüz çoğalma- anne ve babadan kalıtım yoluyla alınabileceği
ya geçerler. Kanserin temel özellikleri hücrelerin gibi kişinin yasamı sırasında iç ve dış çevresinden
ölümsüz olarak nitelendirilmeleri, kontrolsüzlük kaynaklanan gen (DNA) hasarlayıcı sebeplerde
ve yayılmasıdır. Normal hücrelerin bölünme sa- olabilir. Örneğin, sigara içmek, radyasyon, günes
yısı sınırlıdır. Bölünme sırasında hücrelerin kro- ısınlarına maruz kalmak kanseri baslatabilir. Her
mozomlarında bulunan telomeraz aktivitesi her kanser hastasında, hastalıgın seyri kendine özgü-
bölünme sonrasında kısalır. Telomerler kısaldıkça dür. Ilerleyici kanserlerde ortaya yeni değişiklik-
hücre bölünme potansiyeli azalır. İşte kanser hüc- ler çıkar onlarda tümör gelişiminin, baska doku-
relerinde sınırsız telomeraz aktivitesi olduğundan lara yayılımı (metastaz), yeni genetik degişimlere
bölünme sınırsızdır. Kanser hücreler oluştuktan yol açabilir.
sonra bazı kanser tipleri olduğu yerde yayılırken

17
Fizyolojiye Giriş

Öğrenme Çıktısı

ÖÇ 3 Madde taşınmasının önemini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hücre zarından madde ta- Hücre içine alınması gere- Hücre zarı üzerinden ve
şınması gerçekleşmezse or- ken maddeler ile hücreden hücre zarının doğrudan
taya çıkacak olumsuzluklar atıması gereken maddeleri kullanıldığı taşınma siste-
neler olabilir ilişkilendirin. mini anlatınız.

18
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ÖÇ 1 Homeostazis kavramını
açıklayabilme

Fizyoloji, Patoloji ve
Homeostasis

Canlı bedenini oluşturan sistemlerin beden dışından ve içinde hatta hücrelerin hücre içi ve dışında
meydana gelen değişimlere uyum göstermesi, bu değişiklikleri algılayarak var olan sistemlerini hücresel
fonksiyonlarını koruması gerekir. Basitçe bedenin ve hücrenin her türlü stress yaratan iç ve dış uyartılara
karşı iç ortamlarını sabit tutmalarına Homeostasis (canlı denge, iç denge, kararlı durum) adı verilir.
Aslında homeostasis ile fizyoloji kelimeleri içi içe geçmiştir. Fizyoloji yaşamı açıklayan bir bilim dalıdır.
İnsan bedenini oluşturan hücrelerin, dokuların, organların ve sistemlerin bağımsız ve bir bütün olarak
işleyişlerini, mekanizmalarını yapı ve fonksiyon açısından inceler, canlılığın, canlı kalmanın hatta ölüm

bölüm özeti
süreçlerinin ne olduğunu araştırır. Yani basitçe fizyoloji hücre, doku, organ ve sistemlerin normal çalışma
prensiplerini ve etkileşimlerini inceler. Fizyolojinin dışına çıkıldığı an zaten hastalık ortaya çıkar, pato-
loji yani hastalık bilimi devreye girer. Canlının temel yapı ve fonksiyon hücrelerin bulunduları çevreye
uyumları ancak fizyolojik koşulların sürdürülmesine bağlıdır.

Hücreyi oluşturan temel yapıları


ÖÇ 2 ve bu yapıların görevlerini
açıklayabilme

Hücre Organizasyonu

Hücreler genel olarak hücre zarı, sitoplazma ve çekirdek olarak 3 ana yapıda incelenir. Hücre zarı tüm
hücrelerin etrafını saran, hücrelerin içeriğinin dışarıya çıkmasını engelleyen, seçici geçirgen yapısıyla
madde giriş ve çıkışına aracılık eden, hücrelerin sınırlarını belirleyen, hücre dışından gellen bazı sinyalleri
tanıyarak ilgili yapılara ulaştıran fonksiyonel bir yapıdır. Hücre zarına fonksiyonel özellikler kazandıran
hücre zarının yapısıdır. Hücre zarına plazma zarı da denmektedir. Hücre zarının kalınlığı hücreden hüc-
reye değişşse de genelde 6-10 nm kalınlığındadır. Plazma zarı temel olarak yağlardan, proteinlerden ve az
da olsa karbonhidratlardan oluşur. Hücre zarının yapısı ile ilgili olarak çok farklı sayıda model öne atıl-
mışsa da günümüzde en çok kabul gören model akıcı-mozaik zar modelidir. Akıcı-mozaik zar modelinde
hücre zarı çift kat lipid tabakası ve üzerinde gömülü proteinlerden oluşur. Hücre zarlarında bulunan
proteinlerin tipleri ve sayıları hücreden hücreye farklılık gösterir. Hücre zarında bulunan proteinler hüc-
relerin ve hücre zarlarının özel fonksiyonlarına aracılık ederler. Hücreyi oluşturan diğer teme olan orga-
nellerden mitokondride ATP sentezlenir. Endoplazmik retikulum hücre içinde tübüler ve yassı veziküler
yapıların bir ağıdır. Granüler endoplazmik retikulumdaki ribozomlarda protein sentezlenir. Agranüler
endoplazmik retikulumda steroid sentezlenir ve ayrıca zararlı maddeler zararsız duruma getirilir. Golgi
apereyi endoplazmik retikulumla yakından ilişkilidir. Golgi apareyinde proteinlere ve yağlara karbon-
hidrat eklenir. Golgi apereyinde işleme uğradıktan sonra proteinler salgı veziküllerine alınarak hücreden
salgılanır. Lizozom bir zarla çevrelenmiş büyük, düzensiz ve veziküler bir organeldir. Lizozomlardaki asit
hidrolaz enzimleri proteinleri, karbonhidratları ve yağları parçalar. Peroksizomlar lizozomlara benzer-
lik gösterir. Peroksizomlarda oksidaz enzimleri bulunur. Peroksizomların önemli bir fonksiyonu zararlı
maddelerin oksidasyonudur. Çekirdek hücrenin kontrol merkezîdir. Bedende bulunan tüm hücrelerin
çekirdeği var iken eritrositlerin çekirdeği yoktur. Hücre zarı da dahil bu yapıların hepsi homeostasisisin
devamı için uyum içinde çalışırlar

19
Fizyolojiye Giriş

ÖÇ 3 Madde taşınmasının önemini


açıklayabilme

Madde Taşınması

Bütün hücrelerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için enerjiye ihtiyaçları vardır. Enerji üretimi de karbon-
hidrat, yağ ve proteinlerden elde edilir. Enerji sonucu oluşan temel enerji birimi ATP olarak ifade edilir.
Enerji sonucu aynı zamanda ısı oluşumu da söz konusudur. Hücrede enerji üretimi ve diğer metabolik
faaliyetler sonucunda oluşan atık maddeler yine hücreden ve bedenden uzaklaştırılmalıdır. İşte gerek
enerji üretimi için hücre içine çeşitli maddelerin (besini oksijen, iyonlar, …) alınması; hücrede meta-
bolizma sonucu oluşan atık maddelerin de atılması gerekir. Bu fonksiyonların yerine getirilmesindeki
bölüm özeti

ana avantajlardan bir tanesi hücrelerin için, dışının ve hücreler arası boşlukların sıvı ile dolu olmasıdır.
Yetişkin sağlıklı bir insanda bedenin % 60-65’ı sıvıdır. Bu sıvı bedende basitçe hücre içinde, hücre dı-
şında ya da hücreler arası boşlukta bulunur. Hücre içi ve dışındaki sıvının içerisinde sadece su bulunmaz
aynı zamanda su ile birlikte diğer bazı maddeleri de içermektedir. Suyun dışında kalan bu maddelerin
çoğunluğu suda çözünmüş elektrolitlerdir. Homesotasisin devamı için sürekli olarak hücre içine gerekli
olan maddelerin alınması gereksiz-zararlı-atık maddelerin atılması gerekir. Bu fonksiyon ancak hücre
zarları aracılığıyla madde transport ile gerçekleşir. Madde transport aktik ve pasif şeklinde gelişir. Pasif
taşınma şekilleri enerji kullanmaksızın difüzyonve ozmoz ile yapılırken aktik taşınma enerji kulllanılarak
yapılır. Basit difüzyon herhangi bir protein molekülülünün yardımı olmaksızın sadece konsantrasyon
farkına bağlı olarak maddelerin seçici geçirgen bir zardan çok yoğun ortamdan daha düşük yoğunlukta-
ki ortama geçişleridir. Oksijen, karbondioksit, etanol gibi küçük moleküller basit diüzyonla taşımırlar.
Basit difüzyonda maddeler hücre zarı arasındaki boşluklardan ya da proteinlerin boylu boyuna açmış
oldukları iyon kanallarından geçiş yaparlar. Kolaylaştırılmış difüzyon ise taşıyıcı aracılı difüzyondur.
Maddelerin çok yoğun olduğu ortamdan daha düşük yoğunluktaki ortama aracı bir protein yardımıyla
enerji kullanmaksızın taşınmasıdır. Hücrelere alınan glikozun çoğu kolaylaştırılmış difüzyonla hücre
içine taşınır. Su molekülleri de su açısından çok yoğun olduğu ortamdan daha düşük yoğunluktaki
ortama seçici geçirgen zar aracılığıyla enerji kullanmaksızın geçiş yapar. Buna da ozmoz denir. Mad-
delerin enerji kullanarak daha yoğun bulunduğu ortama taşınmasına ise aktif taşınma adı verilir. Aftif
taşıma taşıyıcı proteinler aracılığı ile gerçekleşir. Sonuçta protein aracılı enerji kullanarak maddeler az
yoğun ortamdan çok yoğun ortama doğru taşınır. Beden hücrelerinde aktif taşımaya verilebilecek en iyi
örnek sodyum potasyum pompasıdır. Sodyum iyonu hücre dışında potasyum iyonu hücre içinde fazla
bulunur. Bu pompa aktiflendiğinde yani çalışmaya başladığında enerji kullanarak sodium iyonlarını
hücre dışına atarken potasyum iyonlarını hücre içine yani konsantrasyonlarının çok olduğu yöne doğru
taşır. Doğrudan hücre zarı bizzat kullanılarak gerçekleşir. Doğrudan hücre zarı kullanılarak hücre içine
madde alımına endositoz; doğrudan hücre zarı kullanılarak hücre dışına madde atımına eksositoz adı
verilir. Fagositoz: bAkteri, hücre veya doku atıklarının hücre içine alınması adeta yutulmasıdır. Pinositoz
suda çözünmüş çok küçük moleküllerin hücre içine alınmasıdır. Bu da adeta içme olarak isimlendirilir.
Yine hücre içine alınacak moleküllerin etrafı yalancı ayaklarla zarla çevrilir. Hücre zarı o bölgeden içeri
doğru katlanır ve madde hücre içine alınmış olur. Eksozitoz olayı ise endositozun tam tersidir. Hücre
dışına verilecek olan maddelerin atılması yoludur. Hücre içinde bulunan ama dışarı atılması gereken bir
molekülün etrafı zarla çevrilir. Yine zarla çevrili içinde atılacak olan madde olan bu veziküller bu kez
hücre zarı iç tarafından zarla kaynaşır ve hücre dışına veilir. Özellikle hücre içinde sentezlenen ve hücre
dışına salgılanan hormonlar, nörotransmitterler gibi kimyasal haberciler bu şekilde hücre dışına atılır ya
da salgılanır.

20
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

1 Değişen iç ve dış koşullara ragmen canlı iç or- 6 Aşağıdakilerden hangisi karbonhidratların


tamının sabit tutulması aşağıdakilerden hangisidir? yapı taşı olan enerji kaynağıdır?

neler öğrendik?
A. Apoptozis A. Glikoz
B. Opsonizasyon B. Aminoasit
C. Homeostazis C. Yağ asidi
D. Endositoz D. Kolesterol
E. Fagositoz E. Gliserol

2 Aşağıdakilerden hangisi hücre içinde daha


çok bulunan bir moleküldür?
7 Hücrede yüksek düzeyde organize olmuş fi-
A. Sodyum ziksel yapılara ne denir?
B. Klor
A. Organel
C. Kalsiyum
B. Çekirdek
D. Potasyum
C. Plazma
E. Hemoglobin
D. Stoplazma
E. Glikokaliks
3 Hücre içi sindirim yapan organel aşağıdaki-
lerden hangisidir?
8 Endoplazmik retikulumla yakından ilişkili
A. Lizozom olan ve proteinlerin işleme uğrayarak salgı vezikül-
B. Golgi apereyi lerine alındığı organel aşağıdakilerden hangisidir?
C. Endoplazmik retikulum
A. Golgi apereyi
D. Peroksizom
B. Mitokondri
E. Mitokondri
C. Lizozom
D. Peroksizom
4 Enerji üretiminden sorumlu olan organel aşa- E. Çekirdek
ğıdakilerden hangisidir?
A. Lizozom 9 Maddelerin çok yoğun ortamdan daha düşük
B. Golgi apereyi yoğunlu ortama yayılmalarına ne denir?
C. Endoplazmik retikulum
A. Difüzyon
D. Peroksizom
B. Endositoz
E. Mitokondri
C. Pinositoz
D. Aktif taşıma
5 Bir hücrenin (Yağ hücreleri hariç) yaklaşık ne E. Fagositoz
kadarı (% olarak) sudan oluşur?
A. 75 10 Hücre içine hücre zarı yapısını kullanarak
B. 10 doğrudan madde alımına ne ad verilir?
C. 95
A. Endositoz
D. 40
B. Ozmoz
E. 25
C. Difüzyon
D. Eksozitoz
E. Kolaylaştırılmış difüzyon

21
Fizyolojiye Giriş

1. C Yanıtınız yanlış ise “Homeostasis” konusunu 6. A Yanıtınız yanlış ise “Homeostasis” konusunu
yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. D Yanıtınız yanlış ise “Hücre Zarı” konusunu 7. A Yanıtınız yanlış ise “Hücre Organelleri” ko-
yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

3. A Yanıtınız yanlış ise “Hücre Organelleri” ko- 8. A Yanıtınız yanlış ise “Organeller” konusunu
nusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

4. E Yanıtınız yanlış ise “Hücre Organelleri” ko- 9. A Yanıtınız yanlış ise “Taşınma” konusunu ye-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. niden gözden geçiriniz.

5. A Yanıtınız yanlış ise “Basit Difüzyon” konusu- 10. A Yanıtınız yanlış ise “Endositoz” konusunu
nu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

22
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Araştır Yanıt
1 Anahtarı

Temel anlamda insan bedeninin yapısı (anatomisi) ve işleyişi (fizyolojisi) hak-


kında bilgisi olan bir kişinin hastalıkları anlaması, yorumlaması ve hastalık-
larla mücadele etmesi daha kolay olacaktır. Herkesin insan bedeninin anato-
misi ve fizyolojisi hakkında yeterli bir bilgiye sahip olması gerekir. Bedenin
en temel yapı ve fonksiyon birimi olan hücreler belli işlevleri yerine getirmek
amacıyla farklılaşarak gruplaşır ve dokuları oluştururlar. Bedende kas dokusu,
sinir dokusu, bağ dokusu ve epitel doku olmak üzere 4 temel doku çeşidi
bulunmaktadır. Bu dokular belirli fonksiyonları yerine getirebilmek için bir
araya gelerek organ oluştururlar. Her organın bedende belirli bir görevi vardır
ve sınırları kesin olarak belirlenmiştir. Bir organın yapısında farklı doku çeşit-
leri bulunabilir. Organlar arasında damarlar, lenf ve sinir sistemleri aracılığıyla
bağlantılar kurulmuştur. Belli fonksiyonları yerine getirmek için bir araya ge-
len organ toplulukları sistemleri oluşturur. Örneğin; kalp, kan, kan damarları
ile lenf damarları ve çeşitli diğer organlar dolaşım sistemini oluştururlar. Farklı
sistemlerin bir araya gelerek birlikte çalışmaları sonucunda yaşayan organizma
ortaya çıkar.
Araştır 1 Bedeni oluşturan temel sistemler basitçe;
a. Hareket Sistemi
b. Dolaşım Sistemi
c. Solunum Sistemi
d. Sinir Sitemi
e. Boşaltım Sistemi
f. Sindirim Sistemi
g. Üreme Sistemidir.
Bu sistemlerden herhangi birinin zarar görmesi ya da işlevini yitirmesi hâlinde
hastalıklar, yaşam kalitesinde azalma gibi durumlar ortaya çıkar. İşte saynış
olduğumuz bu sistemleri ve sistemi oluşturan her bir parçanın yapı ve fonk-
siyonlarını ilişkilendirerek araştıran bilim dalı fizyolojidir. Sistemler doğru iş-
lediği sürece fizyolojik parametreler sağlanır. Fizyolojik parametreler değiştiği
anda tüm sistemler hzılı bir şekilde tekrar bu parametrelere ulaşmak üzere or-
ganize olur. İşte bu uyum sürecine yani tekrar fizyolojik parametrelere ulaşma
noktasına homeostasis denir. Değişen iç ve dış koşullara uyuma homeostasis
denir.

23
Fizyolojiye Giriş

Araştır Yanıt
1 Anahtarı

Hücrelerin çevreden gelen uyartılara ve değişik durumlara adapte olabilme-


leri, hareket edebilmeleri, şeklini koruyup dıştan gelen darbelere dayanıklı
kalabilmeleri sitoplazmanın hemen hemen her alanine yayılan bir ağ saye-
sinde gerçekleşir. Bu ağ yapısına hücre iskeleti adı verilir. Hücre iskeleti mik-
rotübüller, intemediate (ara) filamentler, mikrofilamentler ve proteinlerden
oluşur.Bütün hücrelerde bir hücre iskeleti bulunur. Bu bir lif sistemi olup
hücre yapısını devam ettirir. Hücre iskeleti hücrenin ve organellerin biçimini
değiştirmeye ve hareketine de izin verir. Mikrotübüller uzun tübüller olup
bunların duvarlarının kalınlığı 5 nm’dir. Mikrotübüller, hücrede taşınma ve-
zikülleri, salgı granülleri ve mitokondrilerin hücrenin bir yerinden başka bir
Araştır 2 yerine taşınması için yollar oluşturur. Mikrotübüller ayrıca mitoz bölünme
sırasında kromozomları hücrenin karşılıklı kutuplarına hareket ettiren iğ ip-
liklerini oluşturur. Ara filamentler çapı 8-14 nm olan filamentlerdir ve değişik
alt birimlerden yapılmıştır. Bazı ara filamentler çekirdek zarını hücre zarına
bağlar. Bu filamentler hücreye esneklik verir, dış basınca karşı hücrenin direnç
göstermesini sağlar. Ara filamentlerin yokluğunda hücreler kolayca yırtılır.
Ara filamentler anormal olduğunda deride kabarcıklar yaygın olarak görülür.
Mikrofilamentler hücre iskeletinin büyük kısmını oluşturur. Mikroflamentler
4-6 nm çapında uzun ve katı liflerdir ve bunların yapısında kasılabilen protein
olan aktin yer alır. Aktin memeli hücrelerinde çok bulunur. Aktin filamentleri
hücre iskeletinin değişik kısımlarına bağlanır. Aktin filamentleri bağırsak mu-
kozasındaki epitel hücrelerindeki mikrovillusların uçlarına uzanır.

Hücrelerin yaşamalrını sürüdürebilmeleri için var olan homeostatic durum-


larını sürdürmeleri fizyolojik parametrelerini her daim sağlamaları gerekir.
Basitçe bir hücrenin sını miktarı ve içindeki çözünmüş madde miktarı yani
konsantrasyonu her daim sabit tutulmalıdır. Bunun da gerçekleşebilmesi için
Araştır 3 hücre dışından gerekli maddeleri alabilmeli ve hücre içinde oluşan atık ve
zararlı maddelerin hücreden atılamsı gerekir. Ancak bunlar gerçekleşirse hüc-
relerin yaşamlarını sürüdürebilir. Hücresel düzeyde başlayan olumsuzluklar
doluları, dokular organları organlar da sistemleri etkileyecek durum düzel-
mezse hastalık hatta ölüm ortaya çıkacaktır.

24
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kaynakça
Hall, J.E. (2013). Guyton and Hall Tıbbi Fizyoloji, Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci
Çev. B.Ç. Yeğen, İ. Alican, Z. Solakoğlu, İstanbul: Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul:
Nobel Tıp Kitabevleri. Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti.
Preston, R.R., Wilson, T.E. (2014). Fizyoloji, Çev. Ü. Hasan Veysi Güneş (2003), Moleküler Hücre
İşoğlu-Alkaç, M.N. Ermutlu, B. Yılmaz, İstanbul: Biyolojisi, Eskişehir, Kaan Kitabevi.
Güneş, H.V. (2014). Moleküler Hücre Biyolojisi, K.E. Barrett, S.M. Barman, S. Boitano, H.L.
İstanbul: İstanbul Tıp Kitabevi. Brooks (2015).Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi,
Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel
Aktümsek, A. (2012). Anatomi ve Fizyoloji: İnsan
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Biyolojisi, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık
Tic. Ltd. Şti. Yıldırım, M. (2013). Resimli Sistematik Anatomi,
Nobel Tıp Kitabevi.
Berrak Ç. Yeğen (Editör, 2013), Yüksekokullar İçin
Fizyoloji, İstanbul, Yüce Yayım. https://www.scientificamerican.com/article/what-is-
homeostasis/ (erişim 05.08.2018)
Eldra Pearl Solomon (2000). İnsan Anatomisi ve
Fizyolojisine Giriş, Çeviri: L. Bikem Süzen, Bu Ünitede Kullanılan Resimler Anadolu Üniversitesi
İstanbul, Birol Basın Yayın Dağıtım ve Ticaret Açıköğretim Fakültesi Görsel Arşivinden Alınan
Ltd. Şti. Resimlerdir.
E.P. Widmaier, H. Raff, K.T. Strang (2014). Vander
İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon Mekanizmaları.
Çeviren: Tuncay Özgünen. Ankara: Güneş Tıp
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.

25
Bölüm 2

Hareket Sistemi
öğrenme çıktıları

Hücre Zarının Elektriksel Özellikleri

1 2
Kemik Dokusu ve Görevleri 2 Hücre zarının elektriksel özelliklerini
1 Kemik doku yapısını, çeşitlerini ve tanımlayabilme ve oluşumunu
görevlerini açıklayabilme açıklayabilme

3
Kas Fizyolojisi
3 Kas yapısını, çeşitlerini ve görevlerini
açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Kemik • Eklem • Uyarılabilen Dokular • Dinlenim Zar Potansiyeli


• Aksiyon Potansiyeli • İskelet Kası • Düz Kas • Kalp Kası

26
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

GİRİŞ 1. Vücudu destekler, korur ve kasların oluş-


İnsanlar omurgalı canlılardır. Omurgamız turduğu kuvvet aracılığıyla hareketi sağlar.
merkez olmak üzere, kemikler ve eklemler bede- Vücudu yerçekimine karşı destekler.
nimizin çatısını oluştururlar. Kemik ve eklemlerin 2. Vücudun yumuşak organlarını korur. Kafa-
hareketi kaslarımızın oluşturduğu kuvvet saye- tasının kaynaşmış kemikleri beyni hasarlara
sindedir. Vücudumuzda iskelet, düz ve kalp kası karşı, omurga omuriliği, göğüs kafesi ise
olmak üzere üç tür kas bulunmaktadır. Hangi kalp ve akciğerleri yaralanmalardan korur.
türden olursa olsun kaslar, elektriksel olarak uya- 3. Bazı kemiklerin iliği kan hücrelerini üretir.
rılabilen dokulardır. Uyarıldıklarında, kasılma ya- 4. Kalsiyum ve fosfor gibi mineralleri depolar.
nıtı oluştururlar. Kas hücreleri, ATP (adenozin üç
Kemikler, kas-
fosfat) molekülünde depolanan enerjiyi, mekanik
larla birlikte vücut
işe dönüştürme yeteneğine sahiptir. Bu dönüşüm
hareketini sağlamak
güç oluşumu şeklinde ya da boyda bir değişim dikkat
için basit bir kaldıraç
şeklinde (kasılma) olabilir. Kaslar, hareketi (iskelet Kemikler yaşam boyu bü-
sistemi şeklinde ça-
kasları), kanın pompalanmasını (kalp kası) ve be- yüme, yeniden yapılanma
lışır. Kemikler diğer (rejenerasyon) ve yıkılma
sinlerin sindirim sisteminde hareketini (düz kas)
organlara göre daha (dejenerasyon) olayları ile
sağlar. İskelet kasları, eklemler ve kemiklerin ortak
fazla kalsiyum içerir. sürekli şekillenirler. Kemik-
hareketi sonucu yürüme ve koşma gibi hareketler
Kemik hücrelerinin lerin şekillenmesi sırasında,
oluşur. Ayrıca yüz ifadeleri, göz hareketi ve solu-
arasını dolduran ara üzerinde yer alan kaslar,
num gibi daha ince hareketleri de oluşturur. Hare-
madde (matriks) faz- bağlar ve vücut ağırlığının
ketin yanı sıra postür (duruş), eklem sabitliği ve ısı
la miktarda kalsiyum büyük etkisi vardır. Kemik-
üretimi gibi diğer önemli konularda görev üstlenir.
tuzları içerir, bu tuz- lerin kırılması durumunda
Oturma, kalkma gibi, postür de kas kasılması so-
lardan en önemlisi kendilerini tamir yetenek-
nucunda gerçekleşen bir durumdur. Vücudun ha-
kalsiyum fosfattır. leri çok gelişmiştir. Böylece
reketsiz olarak kalması da iskelet kaslarının sürekli
Kandaki kalsiyum bozulan bölgede yeni kemik
ayarlamalar yapması ile olur. Oysa kan damarları,
düzeyi normalin altı- dokusu meydana getirilir.
sindirim kanalları ve iç organların yapılarında düz
na düşerse, kemikler-
kaslar yer alır. Düz kaslar, sindirim, üreme gibi iş-
den kana kalsiyum salınarak metabolik ihtiyaçlar
lemlerde etkin rol oynar. Kasılma süreçleri oldukça
için uygun bir destek sağlanır. Kandaki kalsiyum
uzun olabilmekte ve az enerjiyle uzun süre kasıla-
düzeyi normalin üzerine yükseldiğinde fazla kal-
bilmektedir. Kalp kası (miyokard), kalbimizin du-
siyum, kemik matriksinde depolanır. Kalsiyumun
varlarında bulunur. Kasılıp gevşemeleri sonunda
salınması ve depolanması olayı sürekli ve dinamik
kalp atışlarımızın oluşumunu ve kan dolaşımını
bir olaydır.
sağlar.
Tüm kan hücrelerinin oluşumu anlamına gelen
hematopoez, kırmızı kemik iliğinde gerçekleşir.
KEMİK DOKUSU VE GÖREVLERİ Beş yaşına kadar bütün kemiklerde kan hücreleri
İnsan iskelet sistemi kemikler, kıkırdak ve bağ üretilir. Bebeklerde kırmızı ilik, tüm kemik boş-
dokudan oluşur. İskelet, vücut ağırlığının % 20’sini luklarında bulunurken, yaş alma ile birlikte yağ
meydana getirir. Bedenimizdeki canlı kemikler, di- depolamak üzere büyük ölçüde sarı kemik iliğine
ğer dokularda olduğu gibi oksijen kullanırlar ve dönüşür. Yirmi yaşından sonra kırmızı ilik kafatası,
metabolizmaları sonucunda artık ürünler üretirler. kaburga, göğüs kemiği, köprücük kemiği, omurga
Kemik, besin maddelerini tüketen, kan desteğine ve leğen kemiği ile sınırlıdır. Yaş arttıkça bu kemik-
ihtiyaç duyan ve mekanik stres ile şeklini değiş- lerde de üretim düşer.
tiren aktif dokular içerir. Kemikleri inceleyen bi- Kemiğin eklem bölgesi hariç, tümü, periost
lim dalına osteoloji denir. Kemikler, iskelet olarak denilen kemik zarı ile örtülüdür. Bu zar kemiğin
isimlendirilen sağlam bir çatı oluşturur. Yenidoğan beslenmesi ve onarımını sağlar. Kemiğe tutunan
iskeletinde yaklaşık 270, erişkinde ise 206 kemik tendon ve kaslar, periost aracılığıyla kemiğe bağ-
bulunmaktadır. İskeletin görevleri, şu şekilde sıra- lanırlar.
lanabilir:

27
2
Hareket Sistemi

Kemiğin Anatomik Yapısı


Uzun bir kemiğin eklemlerinin bulunduğu bölgeye epifiz, iki epifiz arası bölgeye ise diyafiz adı verilir
(Şekil 2.1). Epifiz bölgesi kemiğin oluşumunda rol oynar. Epifiz kısmının dışı ince sert kemikle örtülü
olup, içi süngerimsi kemik dokusundan yapılmıştır. Diyafiz bölümü ise sert kemik dokusundan oluşur.
Kemik iliği diyafizin ortasındadır. Diyafizdeki, kemik iliği boşluğu ve süngerimsi kemikteki boşlukların
etrafı ince bir bağ dokusuyla çevrilidir. Bu yapı endosteum adını alır ve osteojenik aktiviteye (kemik oluş-
turabilme) sahiptir. Diyafiz ve epifiz arası kıkırdak yapılı kısım, metafizdir. Burası metabolizmanın en hızlı
olduğu kısımdır. Metafiz bölgesindeki hücreler, kemiklerin uzunlamasına büyümesinde rol oynar.
Kemikte damar boldur. Ancak martiks sert olduğundan difüzyon olamaz. Beslenme kanaliküllerle sağlanır.
Yapısal olarak kemikler,
1. Sert (kompakt) kemik
2. Süngerimsi (spongiyöz) kemik olmak üzere iki ayrı kısımdan oluşur.
• Sert kemik, sıkı ve boşluk içermeyen bir dokudur. Kemiklerin çevresinde tıkız ve dayanıklı bir
tabaka yapar. Toplam kemik kütlesinin %75’ini oluşturur. Kemiğin dış kısmında, periostun
altında bulunur. Sert kemik, uzun kemiklerin diyafiz bölgesinde yoğundur. Sert kemiğin mik-
roskobik incelemesinde, içinde kemiğin uzun eksenine paralel olarak yerleşmiş Havers kanalları
bulunur. Bu kanallar sinir ve damarları içerir. Havers kanallarının yanlarında lameller, hücreler
ve sert bir matriks vardır. Havers Kanalı ve halkasal yerleşen kollajen liflerden oluşan lamellere
birlikte osteon adı verilmektedir. Bu hücrelerin aralarını ise kalsiyum tuzları ve bağ doku lifleri
doldurmuştur (Şekil 2.1).
• Süngerimsi kemik dokusu ise gevşek ve bol boşlukludur. Dallanmış ve birbirine ağ gibi bağ-
lanmış kemik trabeküllerinden oluşur (Şekil 2.1). Sıkı kemiğe benzemesine rağmen trabekül-
ler, lamelden yoksundur. Trabeküllerin arasını kan damarları, bağ dokusu ve kırmızı kemik
iliği doldurur. Uzun kemiklerin epifizlerinde, omurlarda ve yassı kemiklerde baskın olup
kemiğin iç kısmında bulunur. Süngerimsi kemikteki trabeküller, kemiğe hafiflik ve direnç
sağlar. Özellikle uzun kemiklerin epifizindeki süngerimsi doku kuvvetin geldiği yöndedir. Bu
sayede süngerimsi doku çok sağlamdır.

Süngersi Kan
kemik damarları Sert
Sinir kemik
Endosteum
Kıkırdak
Epifiz Epifiz hattı
Kırmızı Süngerimsi kemik
ilik Sert kemik
Sarı ilik Periost
Besin foramen
Endosteum
Trabekül Medüller boşluk
Diafiz
Periost

Epifiz
Kıkırdak

Şekil 2.1 Kemiğin Anatomik Yapısı

28
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kemik çeşitleri (Şekil 2.2): Kemikler organik ve inorganik bölümlerden


1. Uzun kemik: Femur (uyluk kemiği), hu- oluşmuştur. Kemiğin organizmadaki gerekli işlev-
merus (kol kemiği) kemiği gibi uzunluğu, lerini tam olarak yerine getirebilmesi ancak doku-
genişlik ve kalınlığından fazla olan kemik- daki organik, inorganik elemanların ve matriksin
lerdir. uyumlu birlikteliğine bağlıdır.
2. Kısa kemik: El bileği kemikleri gibi uzun- 1. Organik Bölüm: Bu yapının büyük bölü-
luk, genişlik ve kalınlığı yaklaşık olarak bir- münü kollajen lifleri (Tip I), protein ve
birine eşit olan kemiklerdir. glikozaminoglikanlar oluşturur. Kemik do-
kuda lifler paralel ve belirli aralıklarla yer-
3. Yassı kemik: Sternum (göğüs kemiği) gibi
leşmiş olup, aralarında hidroksiapatit kris-
uzunluk ve genişliği kalınlığından fazla olan
talleri bulunur. Hidroksiapatit kristalleri
kemiklerdir.
dokuya sertlik vermektedir.
4. Havalı kemik: Üst çene (maxilla) ve alın
2. İnorganik Bölüm: Kemiğin %50’sini oluş-
(frontal) kemik gibi içerisinde sinüs adı ve-
turmaktadır, inorganik maddeler kemiğe
rilen hava boşlukları bulunan kemiklerdir.
sertlik verirler. Kalsiyum, sodyum, fosfor,
5. Düzensiz kemik: Omurlar gibi hiçbir sınıf- sitrat, flor, magnezyum gibi maddeler inor-
lama içerisinde yer almayan kemiklerdir. ganik bölümü oluştururlar. Kalsiyum ve
6. Sesamoit kemik: Patella (diz kapağı) gibi fosfor hidroksiapatit kristalleri formunda-
kas tendon veya liflerinin içinde bulunan dır. Hidroksiapatit kristalleri kollajen lifle-
kısa kemiklerdir. rinin aralarına yerleşmiştir.

Uzun kemik Kısa kemik Havalı kemik


Yassı kemik

Düzensiz kemik Sesamoit kemik

Şekil 2.2 Soldan Sağa Doğru Uzun, Kısa, Yassı, Havalı, Düzensiz ve Sesamoit Kemikler Gösterilmektedir.

29
2
Hareket Sistemi

Kemik Dokunun Hücreleri bölümünde etkin-


Kemik doku, sürekli olarak yapım ve yıkım dirler. Osteoklastlar
olayları devam eden dinamik bir dokudur. Yapım dikkat içerdikleri kollagenaz
ve yıkım sürecinden kemik hücreleri sorumludur. Kemik gelişimi ve yenilen- ve diğer proteolitik
Kemik dokusunda 4 tip hücre belirlenebilir: mesinde dengeli beslenme enzimlerle kemiği
çok önemli bir etkendir. eritmektedirler. Eriti-
1. Osteoprogenitör hücre: Periostun iç ka-
Yeterli A, D ve C vitamini ci enzimlerle yıkılan
tında ve Havers kanallarında bulunurlar.
ile kalsiyum ve fosfor alımı- kemik dokusu, uzan-
Osteoprogenitor hücreleri, olgun kemik
na dikkat etmek gereklidir. tılar aracılığıyla hücre
hücrelerine farklılaşmaktadırlar. Bu hücre-
Günlük yürüyüş ve egzersiz içine alınmaktadır.
ler, kemikler büyürken, kemiklerde zede-
yapılmalıdır. Hareketsiz ya- Parathormon ve kal-
lenme veya kırık olduğunda tamir etmek
şam tarzı, kemik bütünlüğü- sitonin yardımı ile
için bölünürler ve osteoblast hücrelerini
müzü tehlikeye atmaktadır. kalsiyum metaboliz-
oluştururlar.
masında da rol oynar.
2. Osteoblast: Kemik matriksin organik mad-
desini sentezler. Organik madde, osteoblas-
tı çevreledikçe, yüzeydeki aktif osteoblastlar Eklem
salgı işlevini üstlenir. Hapsolan osteoblast- Kemikler iskeleti oluştururken eklem adı veri-
lar, osteositlere dönüşür. Organik madde len özel bağlantılar ile bağlanırlar. Eklemler şekil
kalsiyum fosfat gibi minerallerin çökmesi ve görev açısından farklılıklar göstermektedir. Ek-
ile 8-10 gün içerisinde kireçli bir hâl alır. lemlerin yapı ve işlevi ile ilgilenen bilim dalı art-
3. Osteosit: Kemiğin esas hücreleridir. Geli- rolojidir. Kemiklerin hareketi, eklemler aracılığıyla
şimlerini tamamlamış olduklarından sentez sağlanmaktadır. Kemiğin eklem yapan yüzünü kı-
yapamazlar. Uzantıları vardır ve bu uzantı- kırdak doku tabakası örtmektedir. Kıkırdak doku-
lar sayesinde birbirleri ile ilişki kurarlar. Os- su kondrosit hücrelerinden oluşur. Perikondrium
teositlerin kalsiyumun kemiklerden kana denen sıkı bağ dokusu ile çevrilidir. Sinir ve kan
verilmesi ve kalsiyum konsantrasyonunu damarları bulunmaz.
düzenleme gibi önemli metabolik rolleri
de vardır. Paratiroid bezden salgılanan pa-
Eklemlerin Sınıflandırılması
rathormon etkisiyle kalsiyum iyonunun ke-
mikten kana geçişinde aktif rol oynar. Hüc- 1. Oynamaz Eklemler: Kafatası, kalça kemiği,
relerin ölmesi hâlinde ise matrikste yıkım leğen kemiği gibi iskeletin hareketsiz ke-
meydana gelir. miklerinde görülür. Eklemleşen kemikler
çok sıkı bir şekilde birbirlerine testere dişi
gibi girinti ve çıkıntılarla bağlanmışlardır.
Eklem kapsülü ve sıvısı yoktur. Kemikler
Yaşlanma ile yenilenen kemik doku miktarı
arasında boşluk bulunmaz.
azalır; süngerimsi kemik sıkılığı azalır; sıkı
kemik incelir. Kemik daha kırılgan hâle ge- 2. Yarı Oynar Eklemler: Kemiklerin uçlarında
lirken şekil bozuklukları da oluşabilir. kıkırdak bulunur. Kemikler arasında boşluk
ve eklem sıvısı bulunmaz. Omurlar arasın-
Kalsitonin, parathormon ve östrojen ke-
da, alt çene kemiğini bağlayan parmaklar-
mik dokusu ile ilişkili hormonlardır.
da ve göğüs kafesinde görülen eklemlerdir.
Omurlar arasındaki kıkırdak diskler, esnek-
4. Osteoklast: Kemikte yıkımı yapan hücre- lik sağlar.
lerdir. 20-100 mikrometre çapında, çok bü- 3. Oynar Eklemler: Vücudun hareketini sağ-
yük, ve 2-50 arası sayıda çekirdeği olan, çok layan kemiklerde görülür. Her yöne rahatça
çekirdekli hücrelerdir. Yıkım işlevleri nede- hareket edebilen, tam hareketli eklemlerdir
niyle makrofaj türü olarak da kabul edilirler. ve kol ve bacak kemiklerinde bulunur. Ayrı-
Normalde kemik yüzeyinin %1’inden az bir ca omuz ve kalça ekleminde de görülür. Ek-

30
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

lemleri oluşturan kemiklerin uçları bağ dokusundan meydana gelmiş


ortak bir kapsül ile çevrilidir. Eklem kapsülünün iç yüzeyi ince bir dikkat
zar ile örtülüdür. İki kıkırdak arasındaki eklem boşluğunda kıvamlı Yaşlanmayla birlikte oynar
bir sıvı (eklem sıvısı) toplanır. Bu sıvı eklem uçlarının kayganlığını eklemlerin yapısındaki ek-
sağlar. Eklem kemiklerinin birleştiği kısımlarının uçlarında kıkırdak lem sıvısı azalır. Bu durum
tabakaları vardır. Bunlar hareket sırasında kemiğin başlarının birbi- kemikler arası sürtünmenin
rine değerek aşınmasını önler. Eklem bölgesinde iki kemiği birbirine artmasına, hareketin zorlaş-
bağlayan eklem bağı bulunur. Bütün bu yapılar ekleme sağlamlık ve masına ve ağrıya neden olur.
hareket kolaylığı sağlar.

ÖÇ 1 Kemik doku yapısını, çeşitlerini ve görevlerini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Kemiklerin yaşlandıkça ne- Kırık çıkık ve burkulmalar-


Kemiklerin görevlerini açık- den kırılganlıklarının arttı- da kişinin beden fonksiyon-
layınız. ğını kemik yapısı ile ilişki- larına ne tür olumsuzluklar
lendirin. yansır?

HÜCRE ZARININ ELEKTRİKSEL ÖZELLİKLERİ

Dinlenim Zar Potansiyeli


Bütün canlı hücrelerde, hücrenin içi ve dışı arasında, iyon dağılımı farklılıklarından ötürü bir elektriksel
yük farkı bulunur. Hücre zarındaki çift sıralı fosfolipid tabakası, üzerinde elektriksel yük toplama özelliğine
sahiptir. Bunun dışında kalan hücre
içi ve dışı sıvılar elektriksel olarak nötr
Hücre içi iken, fazla eksi yükler zarın hemen iç
tarafında, fazla artı yükler ise zarın
Hücre dışı
hemen dış tarafında toplanır. Bu hüc-
re içi ve dışı arasında potansiyel farkı
oluşturur ve dinlenim zar potansi-
yeli adını alır. Vücudumuzdaki bütün
hücrelerin içi eksi, zarın hemen dışı ise
artı yüklerle yüklenmiştir. Ancak bu
potansiyel, hücreden hücreye farklılık
Temsili hücre zarı gösterir (Şekil 2.3).
Dinlenim zar potansiyelinin oluşu-
munda katkısı olan iyonlar, sodyum,
Şekil 2.3 Dinlenim Durumunda Hücrelerin İçi Eksi, Zarın Hemen Dışı İse potasyum, klor ve hücre içinde sentez-
Artı Yüklerle Yüklenmiştir. lenip dışarı çıkamayan anyonlardır.

31
2
Hareket Sistemi

1. Dinlenim durumunda, hücre içi sıvıda po- Aksiyon Potansiyeli


tasyum, hücre dışına göre 35 kat daha fazla- Uyarılabilen hücrelerin aktif oldukları dönem-
dır. Potasyum konsantrasyon farkı doğrul- de bazı iyonların hücre içine ve dışına hareketleri
tusunda sızma kanallarından hücre dışına sonucu zarda gelişen bir dizi potansiyel değişimine
doğru sızar. Bu hücre dışına sürekli pozitif aksiyon potansiyeli denir (Şekil 2.4).
yük kaybına neden olarak hücre içinin
negatif yüklenmesini sağlayan ana olay- +40
Sivri aksiyon potansiyeli
dır.

Zar potansiyeli (milivolt)


0
Sodyum ise hücre dışında, içine göre 10 kat
fazladır. Sodyum da konsantrasyon farkı doğ-
rultusunda hücre dışından içine sızma kanalları
ile sızar. Ancak sodyumun çevresindeki su mo- -70
lekülleri ile birlikte oluşturduğu hidrat kılıfının
çapı büyük olduğundan sızma kanallarından
0 1 2 3 4 5 6 7
geçmesi potasyuma göre 100 kat daha zordur.
Zaman (milisaniye)
Bu nedenle dinlenim zar potansiyelini belirle-
yen ana etmen, hücre içinden dışarı sızan po- Şekil 2.4 Sinir ve Kas Hücrelerinde Görülen Sivri Aksiyon
tasyumdur. Potansiyelinin Grafiği Gösterilmektedir.

2. Yine hücre içinde bulunan protein, sülfat


ve fosfat gibi anyonlar da hücrede negatifliği 1. Dinlenim zar potansiyelindeki bir hücrenin
negatif olan iç kısmının gelen uyaranla bir-
sağlayan diğer bir etkendir.
likte hızla pozitif değerlere doğru kayması-
3. Dinlenim zar potansiyelinin oluşması- na depolarizasyon denir. Depolarizasyon
na katkı sağlayan başka bir etmen de tüm voltaj kapılı sodyum kanallarından hüc-
hücre zarlarında bulunan Na+/K+ ATPaz re içine hızlı sodyum girişi ile gerçekleşir.
pompalarıdır. Sızma kanalları ile içeri giren Hücre içine artı yük girişi, zar potansiyelini
her üç sodyumu dışarı gönderirken dışarı- hızla artıya çevirir.
daki iki potasyumu da hücre içine alır. Eşit 2. Ancak zar potansiyeli sürekli bu durumda
oranda yük taşıması yapmadığından içeride kalmaz ve hızla, tekrar dinlenim zar potan-
negatif yüklerin birikimine neden olur. siyeline dönmesine repolarizasyon denir.
Repolarizasyonda, yavaş açılıp kapanan
voltaj kapılı potasyum kanalları açılmıştır
Uyarılabilir Dokular ve hücre içinde yüksek miktarda olan po-
Vücudumuzda bulunan tüm hücreler bir elekt- tasyum dışarı çıkar. Hücrenin artı yük kay-
riksel potansiyele sahiptir. Ancak sadece sinir ve betmesi, zar potansiyelinin tekrar negatif
kas hücreleri uyarılabilirdir. Yani, gelen uyarıyı değere dönmesine neden olur.
algılayıp, zarındaki elektriksel özelliğini değiştire- 3. Repolarizasyon sonrası zar potansiyelinin
rek uyarıyı iletebilirler. Bu iletim, aksiyon potan- dinlenimdeki durumundan daha da negatif
siyeli ile olur. Aksiyon potansiyellerinin yayılması değerlere inmesine hiperpolarizasyon de-
ile sinir sisteminde haberleşme yani sinir hücreleri nir. Genellikle sinir hücrelerinde potasyum
arasındaki iletişim gerçekleşir. Kas hücrelerinde ise kanallarının yavaş kapanması sonucu, zar
kasılmayı başlatır. dinlenim potansiyeline ulaştığı sırada bazı
potasyum kanalları hâlâ açıktır. Bu nedenle
hücre biraz daha potasyum kaybederek zar
potansiyelinin daha da negatifleşmesine ne-
den olur. (Şekil 2.5)

32
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Bir aksiyon potansiyeli ile hücre içine olması gerekenden fazla sodyum iyonu girmiş ve fazla miktarda
potasyum da hücre dışına çıkmıştır. Na+/K+ ATPaz pompası daha sonra sodyum iyonlarını hücre dışına ve
potasyum iyonlarını hücre içine aktif olarak taşır ve hücrelerin uyarılabilir durumda kalmalarını sağlar. Na+/
K+ ATPaz pompasının çalışmaması, ardışık sinir uyarılarından sonra sinirsel iletimin durmasına neden olur.
Aksiyon potansiyeli zarda bir kez oluş-
tuktan sonra zar boyunca yayılırken büyük-
lüğünde en ufak bir azalma olmaz ve aynı şe-
kilde en sona kadar ulaşır. Yani her noktada
aynı büyüklükte aksiyon potansiyeli oluşur.
Eşik değer: Uyarılabilen hücreye gelen

Zar potansiyeli (milivolt)


bir uyarı dinlenim zar potansiyelinde +15
0
milivoltluk bir değişim yaratırsa ilk depola-
rizasyon dalgasından sonra depolarizasyon
hızı artar yani aksiyon potansiyeli oluştura- 1 2
bilir. Aksiyon potansiyelini başlatabilen bu Depolarizasyon Repolarizasyon
noktaya eşik değer denir.
Hep yada hiç ilkesi: Uyarılabilen hüc-
relerde ancak eşik ve eşik üstü uyarılar tek -70
tip aksiyon potansiyeli oluşturabilir. Eşik altı
uyaran ise aksiyon potansiyeli oluşturamaz. 3
Hiperpolarizasyon
Buna hep yada hiç yasası denir.
Duyarsız dönem: Bir sinir sinyali ile aksi-
yon potansiyeli oluştuktan hemen sonra, eşik
Şekil 2.5 Depolarizasyon, Repolarizasyon ve Hiperpolarizasyonun
değerini aşan bir başka uyarı aksiyon potansi-
Grafik Üzerinde Gösterilmesi
yeli oluşturamaz. Buna duyarsız dönem de-
nir. İki bölüme ayrılır:
a. Mutlak duyarsız dönem: Uyarı şiddeti ne kadar yüksek olursa olsun bir kez aksiyon potansiyeli oluş-
tuktan sonra ikinci bir aksiyon potansiyelinin asla oluşmadığı dönemdir.
b. Bağıl duyarsız dönem: Ancak çok şiddetli uyarıların aksiyon potansiyeli oluşturabildiği dönemdir.

ÖÇ 2 Hücre zarının elektriksel özelliklerini tanımlayabilme ve oluşumunu açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Dinlenim zar potansiyeli ve


Hangi tür hücreler uyarıla- Hücrelerde uyarılma meka-
aksiyon potansiyelini tanım-
bilir? nizması nasıl gerçekleşir?
layınız.

33
2
Hareket Sistemi

KAS FİZYOLOJİSİ Her bir kas, iskelet kası dokusunu, bağ dokuyu,
Kaslar, kas lifleri olarak isimlendirilen özelleşmiş sinirleri, damar ve içinde dolaşan kanı içermektedir.
hücrelerden oluşmaktadır. Ana görevi kasılmadır. Ke- İskelet kasları yoğun kan damarı ve sinir desteğine
miklere, iç organlara ya da kan damarlarına bağlanan sahiptir. İskelet kasları biçim, büyüklük ve liflerin
kaslar, hareketten sorumludurlar. Neredeyse vücudun düzenlenmesi açısından değişkenlik gösterebilir.
tüm hareketi, kas kasılmasının bir sonucudur. Ancak, Bazı kaslarda lifler kasın uzun eksenine paralelken,
hücrede sillerin (kirpiklerin), sperm hücrelerindeki bazılarında çapraz yerleşmiş olabilir. Her bir iskelet
kamçı ve bazı beyaz kan hücrelerinin amip benzeri kas lifi, silindirik tek bir kas hücresidir. Bir iskelet
hareketi istisnai durumları oluşturmaktadır. kası, yüzlerce hatta binlerce kas lifinin demet şek-
linde bağ doku ile sarılması sonucu oluşur. Bütün
bir kas kitlesi epimisyum olarak isimlendirilen bağ
İskelet Kasları doku ile sarılıdır. Epimisyumun parçaları kası böl-
Hareket sistemi, iskeleti oluşturan kemikler, ek- meler hâline getirmek için kasın içine doğru uzanır.
lemler ve gücü sağlayan kaslardan meydana gelir. Her bir bölmede bir demet kas lifi vardır. Her bir
İskelet kasları, genellikle sıkı bağ dokusundan olu- demet kas lifi fasikül olarak isimlendirilir. Fasikül
şan tendon ile kemiklere tutunurlar. Birçok kasın çevresini saran bağ dokuya perimisyum denir. Fa-
tendonu eklemlere uzanır ve bu yolla eklem sabit- siküllerin içinde bulunan kas liflerinin etrafı da en-
liğini sağlar. Bu durum özellikle eklemin sabitlen- domisyum denen bağ doku ile sarılıdır. Bir iskelet
mesinde kas tendonlarının görev aldığı diz ve omuz kası kasılmadan önce motor nörondan uyarı almak
eklemlerinde önemlidir. Vücut sıcaklığını sürdüre- zorundadır. Genellikle kasın epimisyumuna ulaşan
bilmek için ısı üretimi, kas metabolizması sonucu sinire bir arter ve en az bir ven eşlik eder (Şekil 2.7).
açığa çıkan bir üründür. Vücutta üretilen ısının
%85’i kas kasılmasının sonucudur. Kasları incele-
yen bilim dalına miyoloji denir. Latince Muskulus, Kan damarları

kas anlamına gelmektedir. Kaslar hareket sistemi-


nin aktif unsurlarıdır. İnsan vücudu 600’den faz- Kas lifi

la iskelet kası içermekte ve tüm vücut ağırlığının


Bağ doku
%40’ını oluşturmaktadır (Şekil 2.6).

Kas fasikülü
Kas
lifi Kan damarları

Sarkomer

Aktin

Miyofibril Miyozin

Şekil 2.7 Tek Bir Kas Lifi, Fasikül ve Kas Kitlesi ve Bağ
Dokusu Elemanlarının Gösterilmesi

İskelet kas lifleri diğer vücut hücreleri gibi yumu-


şak ve kırılgandır. Bağ dokusu kası kuşatma desteği
vererek narin hücreleri korurken kasılma gücüne da-
yanmalarını sağlar. Bu kuşatma aynı zamanda kan
damarları ve sinirlerin geçişine olanak verir. Genel-
likle epimisyum, perimisyum ve endomisyum ka-
lın halat benzeri tendonu ya da düz, geniş yaprak
şeklindeki aponevrozu oluşturur (karın kaslarında
Şekil 2.6 İskelet Kasları Bedenimizin Yaklaşık %40’ını olduğu gibi). Kasların tendonları genellikle kemiğin
Oluşturmaktadır.

34
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

periostuna yapışır. Kas kasıldığı zaman tendonu ge- İskelet kaslarının kasılabilmesi için miyozin II,
rer. Kas gerimi, kemiğin hareketine neden olur. İs- aktin, tropomiyozin ve troponin proteinleri ge-
kelet hareketleri, eklem tipine ve kas bağlantılarına reklidir. Troponin ise troponin I, troponin T ve
bağlı olarak çeşitli şekillerde olabilir. troponin C olmak üzere üç alt birimden oluşur.
Bunun dışında kasılabilir proteinler arasındaki
ilişkiyi düzenleyen proteinler de bulunmaktadır.
İskelet Kas Lif Özellikleri İskelet kasları mikroskop altında kas lifi boyun-
Mikroskop altında incelendiğinde enine çizgi- ca enine çizgilenme gösterir. Enine çizgilenmeler
lenme gösterir. Bu nedenle çizgili kas, kemiklere açık ve koyu bantları oluşturur. Mikroskopta koyu
bağlı oldukları için de iskelet kası şeklinde isimlen- renkli gözlenen bantlara ışığı geçirmeyen anlamın-
dirilirler. Hücreleri silindirik, uzun ve çok çekir- da, anizotrop bant (A bandı), ışığı geçirenlere ise
deklidir. Erişkin bireylerde boyları 20 cm’ye kadar ışığı geçiren ve açık görünen anlamında izotrop
olabilir. Özel bir isimle kas lifleri olarak ifade edi- bant (I bandı) adı verilir. A bandı, miyozin ve ara-
lir. Gelişimleri sırasında, miyoblast olarak bilinen larına giren aktin filamentlerini içerir. I bandı ise
tek çekirdek içeren hücrelerin kaynaşması sonucu sadece aktin filamenti içerir. I bantlarının ortasın-
çok çekirdekli hâle gelmişlerdir. Bu çekirdekler kas da bulunan ince koyu çizgilere Z çizgileri denir. A
lifinin uzunluğunca sarkolemma denilen hücre za- bandının ortasında görünen daha açık bölüme ise
rının altında yerleşim gösterir. Bazı kas hastalıkla- H bandı denir ve sadece miyozin içerir. H bandı-
rında çekirdeklerin hücre merkezine doğru toplan- nın ortasında yer alan M çizgisi ise miyozinlerin
dıkları görülür. Her bir çekirdek kendi bölgesinde merkezde bağlandığı proteindir. İskelet kasında iki
gen ifadesi ve protein sentezi işlevini sürdürür. Z çizgisi arasındaki bölüm, işlevsel olarak en kü-
İskelet kası farklılaşma süreci, doğum yaklaşırken çük birimi oluşturur ve sarkomer adını alır (Şekil
tamamlanır ve bu liflerin boyu erişkinliğe kadar 2.8). İki komşu sarkomerdeki ince filamentlerin
büyümesini sürdürür. Bu kas grubu tek isteğimizle (aktin) karşılıklı uçları Z çizgisi denen bağlayıcı
çalışan kas grubudur ve uyarılmaları için mutlaka proteine tutunur.
motor sinirlerden uyarı almaları gerekir. Motor si-
nir ile bağlantısı kesilen bir iskelet kası kasılamaz. Sarkomer

İskelet kas hücreleri ileri derecede farklılaşmış,


çoğalmayan hücreler olduklarından kasta herhan-
Aktin
gi bir hasar olduğunda uydu (satellit) hücreler
denilen farklılaşmamış kök hücreler devreye girer.
Uydu hücreler her şey yolunda iken ortamda sade-
ce bulunurken, bir hasar durumunda etkinleşerek Miyozin
çoğalırlar. Yerleşim yerleri kas lifinin uzunluğu bo-
I bandı A bandı I bandı
yunca plazma zarı ile bazal membran arasıdır. M çizgisi
kalın
Diğer hücrelerde olduğu gibi sarkolemma adı filamentler
verilen hücre zarı vardır. Kas lifinin sitoplazması
ince
sarkoplazma, endoplazmik retikulumu ise sarkop- filamentler
lazmik retikulum adını alır. Sarkoplazmik retiku-
lum kalsiyum depolama özelliğine sahiptir. Z çizgisi H bandı Z çizgisi

Kas hücresini saran sarkolemma, yer yer hüc- Şekil 2.8 İnce ve Kalın Filamentlerin Mükemmel
re içine doğru katlanmalar yaparak özel kanallar Yerleşimi Sayesinde İskelet Kasındaki Enine
oluşturur. Bu kanallara transvers tubüller ya da Çizgilenmeler
kısaca T tubülleri adı verilir. T tubüllerinin iç kı-
sımları hücreler arası sıvı ile doludur ve sarkoplaz- Kasılabilir Filamentlerin (İplikçiklerin)
mik retikulum ile dik açı oluşturmaktadır. Böylece Moleküler Özellikleri
hücreler arası sıvının ve dolayısıyla iyonların hücre Her kas lifi, birkaç yüz ile birkaç bin miyofibril
içine akması sağlanır. Bir T tubül ve iki tarafında- içerir. Bir miyofibrilde yanyana uzanan 3000 ak-
ki sarkoplazmik retikulum kesesine (sisterna) triat tin ve 1500 miyozin filamenti (iplikçiği) bulunur.
denir. Kese kalsiyum depolar. Kalın filamentler, sadece miyozin moleküllerinden

35
2
Hareket Sistemi

oluşur. Miyozin filamenti, her birinin ağırlığı 480.000 olan 200 veya daha fazla miyozin molekülünden
oluşmuştur. Miyozin molekülü, uzun bir kuyruk ile iki globüler baştan oluşur. Kuyruk, demetler hâlinde
toplanıp filamentin gövdesini oluşturur. Miyozin moleküllerinin baş ve boyun kısımları aktin ile bağlanan
çapraz köprüleri oluşturur. Ayrıca miyozin başının
ATP-az aktivitesi vardır, başa ATP bağlanınca yıkı-
lır ve enerji açığa çıkar (Şekil 2.9).
İnce filamentler ise aktin, troponin ve tro-
pomiyozinden oluşur. Aktin filamenti, yaklaşık
Şekil 2.9 Miyozin Filamenti ile Tek Bir Miyozinin Yapısı 300-400 kadar küçük aktin molekülünün ardışık
dizilmesi ve iki zincirin bir çift sarmal yapması
ile oluşur. Her aktin molekülünün üzerinde miyozin başı ile bağlantı kuracak etkin nokta bulunur. Kas
dinlenim hâlindeyken yani kasılma durumunda değilken bu etkin noktaları tropomiyozin proteini örter.
Tropomiyozin ince ip gibi bir proteindir. Her bir tropomiyozin yedi adet etkin noktayı örter. Troponin ise
tropomiyozin molekülleri boyunca, belirli aralıklarla yerleşmiştir. Troponin C, iskelet kasında kalsiyumu
bağlayarak kasılmayı başlatan kı-
sımdır. Troponin I aktin ile bağlantı Tropomiyozin
kurar. Troponin T ise tropomiyozine kompleksi
bağlanır (Şekil 2.10). aktin I C T Tropomiyozin
İskelet kasında kasılmayı sağ-
layan proteinlerden başka, yapısal
proteinler de vardır: Titin molekül-
leri, aktin ve miyozin filamentlerini
yerlerinde tutan bir iskelet görevi Şekil 2.10 İnce Filamentlerin Yapısı ve Yerleşimi
yapar. Sarkomerdeki Z çizgisini M
çizgisine bağlar. Aktinin proteini, aktinleri Z çizgisine bağlar. Desmin ise Z çizgilerini hücre zarına
bağlayan proteindir. Normalde hücre zarı altında bulunan distrofin proteini, aktin filamentini zarın dış
yüzündeki glikoproteinlere (distroglikan) bağlar. Distrofin-glikoprotein kompleksi kasa esneklik ve
güç verir. Tüm yapısal proteinler, filamentleri düzgün bir sıralanma içinde tutarak, her bir sarkomerdeki
kasılmanın, tüm kasın oluşturduğu kuvvete katılmasını sağlar.
Motor birim: İskelet kasları omurilik ön boynuzun-
da veya beyin sapında bulunan motor sinirler tarafından
Duchene kas distrofisi: Distrofin-gli- doğrudan uyarılırlar. Bu motor nöronlar, üst merkezler-
koprotein kompleksine ait genlerde bir den gelen uyarıları değerlendirirler ve bir uyarı oluşturup
mutasyon gelişmesi sonucu görülür. Daha kasın kasılmasına neden olurlar ya da uyarı oluşturmazlar.
çok erkek çocuklarda görülen, ilerleyici Motor sinirlerin aksonları miyelinlidir ve vücudumuzdaki
kas zayıflığı ile belli olan, şiddetli vakalar- en geniş çapa sahip olan sinirlerdir. Bu sayede, aksiyon
da ölümcül bir kas hastalığıdır. Belirtiler potansiyelini çok hızlı iletebilirler ve böylece merkezî sinir
bacak ve kalça bölgesinden başlar. Has- sisteminden iskelet kası liflerine en az gecikme ile ulaş-
talık altı yaş civarında başlar. Duchenne masını sağlarlar. Motor nöronların aksonları, uç kısımlara
kas distrofisi genellikle anneden kalıtım yakın, dallara ayrılarak çok sayıda kas lifi ile bağlantı ya-
yoluyla geçen bir hastalıktır. par. Böylece o motor sinir uyarıldığında, beraberinde o
nöronun tüm akson dallarının ulaştığı tüm kas lifleri de
uyarılacaktır. Yani, omuriliğin ön boynuzunda bulunan bir motor nöron ve onun dalları tarafından uya-
rılan tüm kas liflerine motor birim adı verilmektedir (Şekil 2.11). Bir motor birimde, 10-200 arasında
kas lifi uyarılmaktadır. Bir kas kitlesinde milyonlarca kas lifi bulunduğu düşünüldüğünde, bir kasa ait
onbinlerce hatta yüzbinlerce motor birimin olduğu anlaşılmalıdır. İskelet kası motor birimlerinin elekt-
riksel etkinliği, elektromiyografi (EMG) denilen yöntem ile ölçülebilmektedir.

36
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Vücudu dik tutan, postürü oluşturan, yürümemizi


sağlayan kaslar uzun süre kasılan ve zor yorulan büyük
kaslarımızdır. Bunların motor birimleri de büyüktür ve Motor Sinir
motor sinir çok sayıda kas lifini uyarabilir. Böyle bir kasa
düşen motor sinir sayısı azdır. Akson
Dendritler Sinir Kas
Göz kasları, konuşma ve el kasları gibi çok hızlı ve Bağlantısı
hassas kasılmalar yapan kaslara ait motor birimler ise kü-
Miyelin
çüktür. Yani motor sinir az sayıda dallanmalar yapar, kas
kitlesini çok sayıda motor sinir uyarır. Kas Lifi

Motor Birim
İskelet Kaslarında Kasılma
Şekil 2.11 Omuriliğin Ön Boynuzunda Bulunan Bir
Sinir-Kas Kavşağı Motor Nöron ve Onun Dalları Tarafından Uyarılan
Her bir iskelet kas lifinin kasılabilmesi için motor sini- Tüm Kas Liflerine Motor Birim Adı Verilmektedir.
rinden uyarı alması gerekir. Motor sinir beyin veya omuri-
likten gelen uyarıları kaslarımıza taşır. Sinir hücresi ile iskelet kas lifi arasında kurulan bağlantıya sinir-kas
kavşağı denir. Bu kavşak (sinaps) kas lifinin orta bölgesindedir. Sinir kas kavşağında bulunan yapılar:
1. Motor sinir: Motor sinirin aksonu kasa ulaştığında dallara ayrılır ve her bir dal ayrı bir kas lifinde
sonlanır. Sinaps bölgesindeki akson, akson yumrusu oluşturmuştur. Burada bolca mitokondri ve
vesikül içinde depolanmış asetilkolin bulunur.
2. Sinaptik aralık: Sinir ucu ile kas lifi zarı arasındaki 20-30 nanometrelik boşluğa denir.
3. Kas lifi: Sinaps bölgesinde kas
Sinir-Kas Kavşağı zarı hücre içine doğru kıvrım-
lar yaparak motor sinirin akson
Motor Sinir yumrusunu hafifçe çevrelemiş-
tir (Şekil 2.12).
Sinir uyarısı Sinir hücrelerinin taşıdığı aksi-
yon potansiyeli şeklindeki uyarılar,
Voltaj kapılı kanal ilgili kas lifinde kasılmaya neden
Ca+2
olur. Bu olaylar sırası ile şöyle mey-
Sinaptik vezikül
dana gelmektedir:
Sinaptik aralık
Ligand kapılı 1. Aksiyon potansiyeli motor sinir
kanal boyunca yayılarak sinaps bölge-
sine kadar ulaşır.
Kas Lifi 2. Gelen uyarı ile sinaptik yumru-
Ca+2
Na + Na + larda bulunan voltaj kapılı kalsi-
Asetilkolin yum kanalları açılır. Sinir lifine
giren kalsiyum iyonları asetilko-
Şekil 2.12 Sinir-Kas Kavşağının Yapısı lin vesiküllerinin içeriğini boşalt-
masını sağlar.
3. Sinir ucundan sinaptik aralığa asetilkolin salınır.
4. Asetilkolin, kas lifi tarafında bulunan, özel reseptörlerine bağlanır. Asetilkolinin bağlandığı resep-
törler, iyon kanalı hâline dönüşürler. Kas lifi içine giren iyon ağırlıklı olarak sodyumdur.
5. Bu durum kas lifinde son plak potansiyeli denen dereceli potansiyeli başlatır. Bu potansiyel eşiğe
ulaşırsa aksiyon potansiyelini başlatır.
6. Kas zarı boyunca yayılan aksiyon potansiyeli, T tubülleri aracılığıyla, kas lifinin merkezine doğru ula-
şır. T tubülleri üzerinde bulunan ve voltaj kapılı kalsiyum kanallarını oluşturan dihidropiridin resep-

37
2
Hareket Sistemi

törleri, elektriksel olarak uyarılır. Dihidropi- Enerji: İskelet kasları hem uyarılmaları sırasın-
ridin reseptörleri, sarkoplazmik retikulum da hem kasılma hem de gevşeme sırasında enerji
üzerinde bulunan ve ligand kapılı kalsiyum kullanır.
kanalı olan, ryanodin reseptörleri üzerinde Başka hiçbir hücre tipinde, ATP’nin yıkılma
bulunan yalancı ayaklarını çekerek açar. hızı dinlenme durumundan, aktif kasılmaya geç-
7. Ryanodin reseptörlerinin açılması ile sar- miş bir kas lifinde olduğu gibi bir anda, bu kadar
koplazmik retikulumdan hücre içine kalsi- çok yükselmez. Kasılmanın başlangıcında kas lifi
yum dolar. içinde bulunan çok küçük miktardaki depolanmış
8. Salınan kalsiyum troponin C’ye bağlanır. ATP, sadece birkaç kasılma için yeterli olur. Bu
Aktinin etkin noktaları açılır. Kasılma ola- nedenle kas lifi kasılmaya devam edecekse, ATP
yının temelini oluşturan aktin ve miyozin moleküllerini kasılma sırasındaki yıkılma hızına
etkileşir. Güç darbesi oluşturularak miyozin uygun bir şekilde metabolizma ile üretmelidir. Kas
başları 90°’den 45°’ye eğilir. Bu arada miyo- lifi üç şekilde ATP üretebilir:
zin başına bağlanmış olan ATP de yıkılır.
Kasılma gerçekleşir.
Yorgunluk: Egzersiz sırasında enerjinin
tükenmesi, metabolik artıkların birikme-
Kramp: Kasların aşırı yorulması, elektro- sine bağlı olarak kasta yorgunluk meyda-
lit dengesinin bozulması sonucunda yeter- na gelir. Yorgunluk ile kasta oluşan gerim
li enerjiyi üretememesi sonucu kasılan kas azalır, kısalma hızı düşer ve daha yavaş
gevşeyemez. Bu patolojik duruma kramp gevşer.
denir.
Ölümde önce ATP deşarjı ile aktin ve mi-
yozin arası bağlantılar kurulur. Ardından 1. Kreatin fosfat depolarından: Kreatinfos-
ATP tükendiği için kurulan bu bağlantılar fat (CP), kreatin ve fosfata parçalanarak,
tekrar açılamaz. Ölüm katılığı (rigor mor- fosfatını ADP’ye verir. Bu şekilde ATP üre-
tis) denen durum meydana gelir. timi çabuk olmasına rağmen kasılmayı an-
cak saniyelerle sürdürebilir.
CP + ADP C + ATP
Gevşeme ise şu şekilde gerçekleşmektedir: 2. Mitokondride oksijenli solunum: Orta
İskelet kasında kasılma için enerjiye ihtiyaç ol- şiddetteki kas aktivitesinde kas kasılması
duğu gibi gevşeme için de enerjiye gerek vardır. için kullanılan ATP’nin çoğu oksijenli so-
1. Sinaptik aralığa salınan asetilkolin, asetilko- lunumdan sağlanır. Glukoz, hücre içinde
linesteraz enzimi ile yıkılır. önce piruvata, ortamda yeterli oksijen var-
lığında, mitokondride su ve karbondioksite
2. Miyozin başına bir ATP bağlanır ve aktin
kadar indirgenir ve net 38 ATP elde edilir.
ile miyozinin bağlantısı kesilir.
3. Kalsiyum, troponin C’ den ayrılır.
4. Fazla kalsiyum, İskelet kasılmasında ATP’nin işlevleri:
sarkoplazmik reti- • Miyozin başındaki ATP’nin yıkılması
dikkat kuluma özel kalsi- ile kuvvet oluşumu için gerekli enerji
Gevşeme sürecinde ATP’nin yum pompaları ile sağlanır.
yanısıra magnezyuma da ih- geri pompalanır • ATP’nin miyozin başına bağlanması
tiyaç vardır. Magnezyum ve burada depo aktin ile miyozini birbirinden ayırarak
eksikliği olan kişilerde kas edilir. gevşemeyi sağlar.
kramplarının görüldüğü bi- 5. Gevşeme • Sarkoplazmik retikulum pompaları
olayı
linmektedir. tarafından kullanılan ATP ile kasılma
gerçekleşmiş olur.
için salınan kalsiyum tekrar geri alınır.
Kasılma sona erer ve kas gevşer.

38
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

3. Sitoplazmada oksijensiz solunum: Halter Daha az mitokondri ve kan akımı içerir. Miyoglobin
kaldırma, 100 m koşu, atletizm gibi hızlı kas miktarı da az olduğu için beyaz renkli görülürler.
aktivitesi gerektiren durumlarda enerji, oksi- İskelet kaslarında kasılma çeşitleri: İskelet
jensiz solunum ile sağlanır. Ancak bu sayede kaslarımız boylarını kısaltarak, boyunu değiştir-
en fazla 1 dk kas kasılması sürdürülebilir. Bu meden sadece gerimini artırarak hatta boyunu
yolla hücre içinde oluşan piruvat mitokondriye uzatarak kasılabilir. Vücudumuzda karmaşık ha-
gitmez ve laktik asite indirgenir ve net 2 ATP reketlerimiz sırasında sürekli farklı kasılma tipleri
kazanılır. Reaksiyon çok hızlıdır (Şekil 2.13). oluşmaktadır.
45 Kasılma sırasında, kas boyunda bir kısalma
meydana geliyorsa, yani bir yük belirli mesafeye ta-
40 Kreatinfosfat şınıyorsa, bu tür kasılmaya izotonik kasılma denir.
35 Örneğin, yerde duran bir çantayı kaldırmak. Bir
Kcal/kg/saat

30 kas boyunu değiştirmeden, sadece gerimini arttırı-


25 yor ise bu kasılmaya izometrik kasılma denir. Çok
20 ağır bir cismi kaldırmaya çalışıp kaldıramadığımız-
Oksijensiz solunum
da yaptığımız kasılma izometrik kasılmaya örnek
15
olarak verilebilir. Kasın boyunu uzatarak kasılma-
10 Oksijenli solunum
sına ise eksentrik kasılma denir. Bir ağırlığı yere
5 koyarken kol kaslarımız uzayarak kasılır. Merdiven
0 inerken yine bacak kaslarımız uzayarak kasılır.
0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100
Zaman (saniye) Sağlıklı iskelet kaslarına sahip olabilmek için
düzenli egzersiz son derece önemlidir. Kaslar uzun
Şekil 2.13 İskelet Kasındaki Enerji Kaynaklarının Zamana
süre kullanılmadıklarında güç kaybına uğrar. Buna
Bağlı Kullanılması
atrofi denir. Bu durumda kastaki kasılabilir prote-
inlerin yıkılma hızı, yapım hızından fazladır. Oysa
Hızlı ve yavaş kas lifleri: Vücudumuzda bulu-
6-10 hafta boyunca hergün, sadece birkaç dakika
nan kaslar hızlı ve yavaş kasların bir karışımından
güçlü kasılma yaptırdığımız kas kitlesi hipertrofiye
oluşur. Yavaş kaslarda, yavaş kas lifleri çoğunluk-
uğrar. Hipertrofi, kas kitlesinin büyümesi demek-
ta iken hızlı kaslarda ise hızlı lifler fazladır. Bir kas
tir. Hipertrofide, kasın aktin ve miyozin filament-
lifinin hızlı veya yavaş olmasını belirleyen faktör,
leri artar. Buna bağlı olarak lif çapı artar.
miyozin başının ATPaz enziminin çalışma hızıdır.
Yaşam boyu sağlıklı kalabilmek için düzenli egzer-
siz yapmak gereklidir. Egzersiz, ağırlık kaldırma veya
ATPaz: ATP’yi parçalayan enzimdir. belirli kaslara karşı direnç oluşumunu sağlayan aletler
ile kuvvet antrenmanı şeklinde olabilir. Kuvvet ant-
renmanları vücudumuzdaki kas kitlesini arttırarak,
Bu özelliğe göre iskelet kasları kabaca iki gruba
eklemler üzerindeki
ayrılır:
yükü azaltırlar. Yürü-
Yavaş lifler (tip I): Metabolizmaları için oksi- me, koşu, yüzme gibi
jenli solunum önemli olduğu için gelişmiş damar dikkat
aerobik egzersizler ise Düzenli egzersiz yapmak
sistemi vardır ve kanlanma fazladır. Oksijenli so- kaslar tarafından ok- aynı zamanda kişileri dep-
lunum mitokondride gerçekleştiği için mitokondri sijen kullanımını güç- resyondan koruyucu etki
sayısı fazladır. Kasta oksijen bağlayan miyoglobin lendirirken, sağlıklı bir göstermektedir. Depresyon,
miktarı fazladır. Bu nedenlerle kırmızı renkli görü- kalp ve solunum siste- kişinin hayattan zevk ala-
lürler. Sarkoplazmik retikulumun kalsiyum pom- mi için de gereklidir. maması ve kendisini sürekli
palama hızı yavaştır. Sağlıklı bir vücut için yorgun hissetmesi durumu-
Hızlı lifler (tip II): Sarkoplazmik retikulum ge- hem kuvvet hem de dur. Tedavi edilmediği tak-
lişmiştir, çünkü kasılma için gerekli kalsiyumu sağlar. aerobik egzersiz yap- tirde, aylar, yıllar, bazen de
Hızlı lifler, hızlı enerji sağlamak için oksijensiz solu- mak gereklidir (Şekil ömür boyu sürebilir.
numu kullandığı için glikolitik enzim miktarı fazladır. 2.14).

39
2
Hareket Sistemi

Düz Kaslar
Düz kaslar, iskelet kasına
göre çok daha küçük, mekik
şeklinde hücrelerden oluşur.
Düz kas hücreleri tek çekirdek-
lidir ve tüm yaşamları boyunca
bölünebilme yeteneğine sahip-
lerdir. Özellikle doku hasarı
gerçekleştiğinde salınan bazı
faktörler, bu hücrelerin bölün-
mesini uyarabilir. Düz kaslar,
Şekil 2.14 Yaşam Boyu Egzersiz Önemlidir. kasılma için gerekli olan, çok
miktarda aktin ve biraz da mi-
yozin filamentlerini içerirler. Ancak, iskelet kasındaki gibi yerleşmediklerinden mikroskop altında enine
çizgilenme göstermezler. Aktin filamentleri, yoğun cisimler denilen yapılara ışınsal olarak bağlanır. Yoğun
cisimler, iskelet kasındaki Z çizgilerine özdeştir. Aktin, yoğun cisimlere alfa aktinin ile bağlanır (Şekil 2.15).
Düz kasların uyarılması motor sinirlerce değil, otonom sinir sistemi ile olur. Yani uyarılmaları istemsizdir.
Düz kas hücrelerinde sarkoplazmik retikulum az gelişmiştir. Bu nedenle iskelet kasından farklı olarak
kasılmanın temelini oluşturan kalsiyumun iki kaynağı vardır:
1. Sarkoplazmik retikulum
2. Hücre dışı kalsiyum: Hücre zarındaki
kalsiyum kanalları ile hücreye girer.
Düz kaslarda mitokondri azdır. Enerji-
si büyük ölçüde glikolize (oksijensiz solu-
num) bağımlıdır. İnce filamentler, iskelet Miyozin
kasından daha fazla ve kısa iken kalın fila-
mentler daha az ve daha uzundur. İnce ve
Aktin
kalın filamentler, hücrenin uzun eksenine
Yoğun
köşegen olarak yerleştiğinden düz kastaki cisimler
kasılma ile kas boyu %80 oranında kısala-
bilmektedir. Oysa, iskelet kasında bu oran,
ancak %30 kadardır. Düz kaslar, büyük
oranda hacim değiştiren, içi boşluklu or-
ganların duvarlarında bulunur. Bu nedenle
düz kasın gerim oluşturabileceği kas uzun- Şekil 2.15 Düz Kas Hücrelerinin Yapısı ve Yoğun Cisimler ile Aktin,
luk aralığı, iskelet kaslarından daha fazla- Miyozinlerin Yerleşimi
dır. Örneğin, mesane içinde idrar toplan-
masına bağlı olarak mesane hacminde artış
olabilmesine rağmen mesanede bulunan düz kas hücreleri
gerim oluşturabilirler. İskelet kasında ise boyda bu oran- Üreter: böbrek ile idrar torbası arasında
daki artışlar, aktin ve miyozin etkileşimini engelleyerek, bulunan ve yaklaşık 25-30 cm uzunlu-
gerimin azalmasına sebep olacaktır. Düz kasta tropomi- ğunda olan ve kas liflerinden oluşan boru
yozin varsa da, troponin bulunmamaktadır. Düz kaslarda şeklindeki kanallardır. Her iki böbrek ta-
kalsiyumu bağlayan troponin değil, kalmodulin adı verilen rafında da birbirinden bağlantısız olarak
diğer bir proteindir. Düz kaslar sindirim sisteminde hare- bulunur. Boşaltım sistemine bakınız.
ketin düzenlenmesi, damar ve bronşiyol (bronşçuk) çapla- Bronşçuk: Solunum sisteminin hava ileten
rının ayarlanması, rahim, üreter, idrar torbası (mesane) ve borucuklarıdır. Solunum sistemine bakınız.
diğer bazı organ işlevlerinin düzenlenmesine katılır.

40
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Düz kas tipleri: Düz kaslar, çok çeşitli organlarda bulunduğu ve kasılma işlevleri çok farklı faktörlerle
etkilenebildiği için gruplamak oldukça zordur. Bu nedenle düz kasları çok genel olarak 2 grup altında
toplamak mümkündür. Bunlar:
1. Çok birimli düz kaslar: (iris kasları, piloerektör kaslar vb)
2. Tek birimli düz kaslar (Viseral kaslar): (mide, bağırsak, üreter, damarlar gibi)
Çok birimli düz kaslar: Birbirinden ayrı kas liflerinden yapılmıştır. Her hücre bağımsız yanıt verebil-
me özelliğine sahiptir. Aynı iskelet kasında olduğu gibi, bu liflerin dış yüzleri, lifleri birbirinden ayırmaya
yarayan bazal zar ile kaplanmıştır. Kendi başlarına elektriksel aktivite oluşturamazlar. Bir sinir ucu ile uya-
rılırlar. Otonom sinir sinyalleri ile kontrol edilirler. Bu şekilde depolarizasyon ve kasılma yanıtı oluşmasına
rağmen, çok birimli düz kasların çoğunda aksiyon potansiyeli oluşmaz. Çünkü bağımsız çalışan, tek tek
hücreler olduklarından, aksiyon potansiyeli oluşturacak elektriksel değişimi yaratamazlar (Şekil 2.16). Do-
laşımdaki hormonlar, çok birimli düz kas kasılmaları üzerinde etkiye sahip olmasına rağmen, gerilme kasıl-
malarını uyarmaz. Gözde, merceğin küreselliğini ayarlayan
silyer kasının düz kas lifleri, gözün renkli kısmını oluşturan
ve gözbebeğinin büyüklüğünü ayarlayan iris, sempatik sinir Bazal zar: Epitel hücrelerini altındaki bağ
sistemi ile uyarıldığında tüylerin dikleşmesine neden olan dokudan ayıran, düz kas, iskelet kası, kalp
piloerektör kaslar, büyük atar damarların duvarları, solu- kası, sinir hücreleri ve yağ hücrelerinin
num sisteminde hava geçişini sağlayan bronş kasları gibi etrafını kaplayan, çeşitli liflerden ve ara
çok özel organlarda bulunurlar. maddeden oluşan ince tabakaya denir.

varikoziteler

Çok birimli düz kaslar

Sempatik sinir Parasempatik sinir


Düz kas Varikoziteler

Şekil 2.16 Çok Birimli Düz Kas Hücrelerinin Sinirsel Uyarımı

Tek birimli (viseral) düz kaslar: Toplu şekilde, birlikte kasılan yüzlerce veya milyonlarca kas hüc-
resinden oluşur. Hücreler, genellikle katlar hâlinde, örtü oluştururlar. Hücre zarlarını birleştiren, birçok
yarık kavşak (gap junction) içerirler. Bu sayede bir kas lifinde oluşturulan güç, yanındakine kolaylıkla
geçer. Bir hücredeki uyarı diğerine çok çabuk iletilir ve hep birlikte kasılırlar. Tüm içi boşluklu organlarda
bulunurlar. Organın hacmini korur ve kasılmasını sağlarlar (Şekil 2.17).
Tek birimli düz kaslarda, kendi kendine uyarı meydana getiren, özel önder odak hücreleri vardır. Olu-
şan aksiyon potansiyelleri, geride kalan hücrelere yarık kavşaklar aracılığı ile iletilir. Otonom sinir sistemi,

41
2
Hareket Sistemi

hormonlar ve yerel etmenler tek birimli düz kasların kasılmalarını etkileyebilir. Ayrıca bu kaslar, gerilme
ile de uyarılabilirler. Otonom sinir sisteminin nörotransmitterleri, sinirin varikozite adı verilen şişkin
kısımlarından düz kas hücrelerinin çok yakınına salınır ve
difüzyonla etki eder. İskelet kasından farklı olarak, bazı nö-
rotransmiterler kasılma gücünü artırırken bazıları azaltabi- Nörotransmitter: Sinir sistemine bakınız.
lir. İskelet kasında gelen uyarılar, hep uyarıcı yöndedir.
Tüm bu bilgilere rağmen,
bahsedilen özellikleri tam olarak
taşımayan düz kaslar vardır. Bu
iki grup, düz kasların en uç nok-
talardaki özelliklerini tarif etmekte
olup birçok düz kas her iki grubun
özelliklerini de taşıyabilmektedir.
Düz kaslarda kasılma: İske- varikozite
let kaslarındaki gibi düz kasla-
rın kasılması da hücre içinde ani
kalsiyum yükselmesi ile başlar.
Kalsiyum, kasılmanın başlangıç
Tek birimli (viseral) düz kaslar
aşamasında sarkoplazmik retiku-
lumdan salınırken, devamlı kas Parasempatik sinir
Sempatik sinir Yarık kavşaklar
kasılmalarını sürdürebilmek için
hücre dışı sıvıdan voltaj kapılı kal-
siyum kanalları aracılığıyla gelir.
Hücre içinde artan kalsiyum iyo-
nu daha güçlü kasılmalara neden
olabilir. Düz kaslarda troponin
olmadığı için tropomiyozin, akti-
nin etkin noktalarını kapatamaz.
Bu yüzden kasılma ve gevşeme
olayları düz kaslarda enzimatik Şekil 2.17 Tek Birimli Düz Kas Hücrelerinin Sinirsel Uyarımı
olarak düzenlenmektedir.
Düz kas hücresindeki sitoplazmik kalsiyum konsantrasyonu arttıktan sonra olaylar şu şekilde gelişir:
1. Kalsiyum, kalmoduline bağlanır ve bir kompleks oluşturur.
2. Kalsiyum-kalmodulin kompleksi miyozin hafif zincir kinaz denilen enzimi aktifleştirir.
3. Miyozin hafif zincir kinaz enzimi, miyozinin baş kısmındaki hafif zincirleri fosforile eder. Miyozi-
nin ATPaz etkinliği artar. Ortamdaki ATP harcanır.
4. Miyozin fosforile olunca aktin ile bağlanır.
5. Miyozin hafif zincirleri fosforile olduğu sürece çapraz köprüler sürekli kuvvet oluşturmaya devam eder.
Düz kasın gevşeyebilmesi için bağlanan fosfatın uzaklaştırılması gerekir. Gevşeme sırasında oluşan olaylar:
1. Kalsiyum iyon konsantrasyonu eşik değerin altına düştüğünde, sürekli aktif olan miyozin fosfataz
enzimi, miyozinin hafif zincirlerine bağlanmış olan fosfatı koparır (defosforilasyon). Böylece düşük
miyozin ATPaz özelliği kazanır.
2. Defosforile miyozin başı, aktinden ayrılarak döngü ve dolayısıyla kasılma durur.
Düz kas kasılmaları yavaş ve devamlıdır. Kasılmaların yavaş olması, düz kas miyozin ATPazının
iskelet kasına göre daha yavaş olmasındandır. Düz kas, hız yerine, gücü korumak için özelleşmiş bir
kas dokusu tipidir. Düz kasların kasılmalarının devamlılığı mandal mekanizması ile açıklanmaktadır.
Düz kasın kasılma-gevşeme sırasında ya da sonrasında belli bir gerime sahip olması gerekir. Bu geri-

42
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

min sürdürülebilmesi için miyozin başı defosfo- ve başlıca atriyumda sonlanırlar. Parasempatik uyarı-
rile olmasına rağmen, çok az ATP harcayarak ak- lar, kalp hızını ve kasılma gücünü azaltıcı etki göste-
tine bağlı kalır. Bu olaya mandal mekanizması rirken; sempatik sinir uyarıları, kalp hızı ve kasılma
denir. Bu gerçekleşmeseydi gerimi korumak için gücünü artırıcı etki ortaya koyar. Sempatik uyarının
de pek çok ATP harcanması gerekecekti. Kan da- kalbin kasılma gücü üzerindeki etkisi, parasempatik
marları duvarı, mandal mekanizması için iyi bir uyarılardan çok daha belirgindir. Kalbin hem atri-
örnektir. Kan damarı duvarında bulunan düz kas yum hem de ventriküllerinde sonlanan sempatik
hücreleri basınç altında bulunmalarına rağmen, sinirler, esas nörotransmitter olarak norepinefrin sal-
bu mekanizma sayesinde uzun süre damarın ça- gılar. Kalpte önder odak hücrelerinde oluşan aksiyon
pını sabit tutmaktadır. potansiyeli, atriyumlardan ventriküllere doğrudan
geçemez. Atriyum ve ventriküller arasında bulunan
fibröz halka nedeniyle atriyumlar ayrı, ventriküller
Düz Kasta Dinlenim Zar ve Aksiyon ayrı kasılır. Yani kalp, ikili pompa gibi çalışır. Gelen
Potansiyeli aksiyon potansiyeli ile önce atriyumlar, sonra vent-
Düz kas hücrelerinde sabit bir dinlenim zar po- riküller kasılır.
tansiyeli yoktur. Dinlenim zar potansiyeli -50 ila
-60 milivolt civarındadır. Tek birimli
düz kaslarda, iskelet kasındaki gibi ak- Vena cava
siyon potansiyeli oluşurken, çok birimli superior Aort
olanlarda normalde aksiyon potansiyeli
olmadığı düşünülmektedir. Tek birimli
düz kaslarda hem sivri hem de platolu
aksiyon potansiyelleri görülmektedir. Sol atriyum

Kalp Kası Yapısı ve Kalbin Sol


Kasılması Sağ atriyum ventrikül
Kalp kası mikroskop altında enine Vena cava
çizgilenme göstermesiyle iskelet kasına, inferior
istemsiz çalışması ile düz kasa benzer.
Hücreler daha küçüktür ve dallanmalar
yaparlar. Hücreler arasında, Z çizgile- Sağ
ventrikül İnterkalar disk
rine yakın, interkalar diskler bulunur.
İnterkalar diskler, hücre zarlarının çok
sayıda katlanmasından oluşur. İnterka-
lar diskler, yarık kavşakları bulundurur
ve kas hücreleri arasında aksiyon potan-
siyelinin hızla yayılmasını sağlar. Böy- Kalp kası hücresi
lece gelen uyarı ile tüm kalp kası toplu Şekil 2.18 Kalp Kasında Interkalar Disk Yapısı
olarak kasılır (Şekil 2.18).
Kalbin miyokard tabakasında, kasılma işini ya- Kalp kasında mitokondri sayısı fazladır. T tu-
pan kas hücreleri ve uyarı-ileti sistemini oluşturan bülleri daha geniş ve her sarkomerde bir tanedir.
hücreler bulunur. Kalp, otonomisi olan bir organdır. Sarkoplazmik retikulum ile birlikte diad yapısı
Yani uyarı-ileti sistemini oluşturan hücreler, önder vardır. Sarkoplazmik retikulum az gelişmiş oldu-
odak hücreleri olarak isimlendirilir ve kalpte uyarı- ğundan başlangıç kasılması için hücre dışından
lar oluştururlar. Ancak, otonom sinir sistemi kalbin kalsiyum girişine ihtiyaç duyar. Yani kasılmanın
çalışmasını düzenleyici etki gösterir. Parasempatik kaynağını oluşturan kalsiyum iyonları, hücre dışın-
sinirler, nörotransmitter olarak asetilkolin salgılarlar dan ve sarkoplazmik retikulumdan sağlanır.

43
2
Hareket Sistemi

Kalp yetmezliği: Kalp kaslarının zayıfla-


masıdır. Kalp çalışmaya devam eder, ama +30
yeterli miktarda kanı dokulara ulaştıra-

Zar potansiyeli (milivolt)


maz. Mutlaka tedavi edilmelidir. Kalbe
dönen kan miktarı azaldığı için kalp ye- 0
terince kasılamaz ve kanı pompalayamaz.
Kalp yetmezliği tedavisinde, dijital gli-
kozit grubu ilaçlar kullanılmaktadır. Bu
ilaçlar, hücre zarında bulunan Na+/K+
ATPaz pompasını baskılar. Bu baskılama,
hücre içinde Na birikimine neden olarak, -70
Na’un hücre içine girişine engel olurken
-90 250
karşılığında aynı taşıyıcı proteine tutunan
kalsiyum da hücre dışına atılamayacaktır.
Hücre içinde biriken kalsiyum, kalbin ka- Zaman (milisaniye)
sılma gücünü arttıracaktır. Şekil 2.19 Kalp Kasında Platolu Aksiyon Potansiyeli

Kalp kası aksiyon potansiyeli: Kalp kası dinle- nan voltaja duyarlı kalsiyum kanalı şeklinde olan
nim zar potansiyeli -90 milivolt kadardır. Hızlı de- dihidropiridin reseptörlerini uyarır ve hücre dışın-
polarizasyon, voltaj kapılı Na+ kanallarının açılması dan, hücre içine kalsiyum girişine neden olur. Hüc-
ve hızla hücre içine Na+ girişi ile meydana gelir. Na+ re içine giren kalsiyum, sarkoplazmik retikulum za-
kanallarının kapanması ile küçük bir repolarizasyo- rında bulunan ryanodin reseptörlerine bağlanır. Bu
nun ardından, plato dönemi ortaya çıkar. Platonun bağlanma ile, ryanodin reseptörleri açılarak hücre
oluşmasında yavaş Na+/Ca+2 kanalları rol oynar. içine kalsiyum salgılar. Hücre içinde kalsiyum yük-
Hücre içine bu kanallardan Ca+2 ve biraz da Na+ selmesi, kasılma anlamına gelmektedir. Kalsiyum,
girişi ile depolarizasyon devam ettirilir. Daha sonra troponin C’ye bağlanır ve aktin ile miyozin etkile-
voltaj kapılı K+ kanallarından K+ çıkışı ile repolari- şerek kasılma gerçekleşir (Şekil 2.20).
zasyon oluşur. Aksiyon potansiyeli süresi atriyum- Gevşemede ise, Kalsiyum iyonlarının bir kıs-
da 200 milisaniye, ventrikülde 300 milisaniyedir. mı, Ca+2-ATPaz pompaları ile enerji harcanarak,
Aksiyon potansiyeli süresinin uzun olması kalbin sarkoplazmik retikuluma geri gönderilir. Bir kısım
normal işlevi için önemlidir. Çünkü bu uzun süre kalsiyum da hücre zarında bulunan Na+/Ca+2 deği-
kalbin yeterince kan ile dolmasını ve etkin bir şimi ile hücre dışına atılır. İkincil aktif taşıma de-
pompa olarak çalışmasını sağlar (Şekil 2.19). diğimiz olay ile Na+ iyonları hücre içine alınırken
Kalpte uyarılma-kasılma bağıntısı şöyledir: aynı taşıyıcıya tutunmuş olan Ca+2 hücre dışına
Sinoatriyal düğüm (SA), tüm kalp için ana uya- verilmektedir. Burada sodyum iyonlarını aktif ola-
rı oluşturan bir orkestra şefi gibidir. SA düğümün rak dışarı gönderen Na+/K+ ATPaz pompası, hücre
oluşturduğu uyarılar, tüm kalp kası hücrelerinin içinde sodyumu düşük seviyede tutarak Na+/Ca+2
uyarılmasına neden olur ve kalp kası hücrelerinde değişiminin çalışmasını sağlar. Hücre içinde Ca+2
aksiyon potansiyeli oluşturur. Aksiyon potansiye- iyonlarının Troponin C’den ayrılması, gevşemeyi
li, elektriksel değişim yaratarak hücre zarı boyunca sağlamaktadır (Şekil 2.20).
yayılır ve T tubüllerine ulaşır. T tubüllerinde bulu-

44
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Ca+2 Ca+2 Na+ K+


Dış
ATP
İç
Ca+2 Na+

SR Ca+2
Ca+2
(SR)

ATP
Ca+2 Ca+2

Ca+2
Ca+2

Şekil 2.20 Kalp Kasında Uyarılma-Kasılma Bağıntısının Özetlenmesi

ÖÇ 3 Kas yapısını, çeşitlerini ve görevlerini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

İskelet kası ve düz kas kasıl- Kaslarımız istemli olarak


İskelet kasları nasıl kasılır?
masını yapısal ve fonksiyo- kasılmasa idi ne olurdu?
Şekil çizerek açıklayınız.
nel olarak karşılaştırınız.

45
2
Hareket Sistemi

Kemik doku yapısını, çeşitlerini ve


ÖÇ 1 görevlerini açıklayabilme

İskelet sistemi kemikler, kıkırdak ve bağ dokudan oluşur; vücut ağır-


Kemik Dokusu ve Görevleri lığının %20’sini oluşturur. Kemikler de bedendeki diğer canlı hüc-
reler gibi enerji üretmek ve yaşıyor kalmak için oksijen kullanırlar
ve metabolizmaları sonucunda artık ürünler üretirler. Kemik, besin
maddelerini tüketen, kan desteğine ihtiyaç duyan ve mekanik stres
ile şeklini değiştiren aktif dokular içerir. Kemikler, bedenin dik dur-
bölüm özeti

masını, hareket etmesini sağlayan iskelet olarak isimlendirilen sağ-


lam bir çatı oluşturur. Yenidoğan iskeletinde yaklaşık 270, erişkinde
ise 206 kemik bulunmaktadır. İskelet sisteminin temel görevleri:
a. Bedene şekil ve destek verme,
b. Beden hareketlerinden sorumlu olma,
c. İç organları koruma,
d. Kan hücrelerini üretme,
e. Kalsiyum ve fosfor gibi mineralleri depolama,
f. Bedenin dik durmasını sağlamadır.
İskelet sisteminin temel kısımları kafatası, göğüs kafesi, omurga,
kollar ve bacaklardır. Kafatasında bulunan kemikler yassı kemik-
lerdir ve beyni korurlar. Göğüs kafesinde bulunan kemikler (ka-
burga kemikleri ve göğüs kemikleri) akciğerleri ve kalbi korurlar,
nefes alıp vermede yardımcı olurlar. Omurga omur adı verilen 33
kısa kemiğin birbirleri üzerinde dizilmesiyle oluşur ve bedenin
üst kısmının ağırlığını taşır. Kollar ve bacaklar çoğunlukla uzun
kemiklerden oluşmuştur. Kemikler, kaslarla birlikte vücut hareke-
tini sağlamak için birlikte çalışır. Kemikler diğer organlara göre
daha fazla kalsiyum içerir. Kemik hücrelerinin arasını dolduran
ara madde fazla miktarda kalsiyum tuzları içerir. Bu tuzlardan
en önemlisi kalsiyum fosfattır. Kandaki kalsiyum düzeyi norma-
lin altına düşerse kemiklerden kana kalsiyum salınarak metabolik
ihtiyaçlar için uygun bir destek sağlar. Kandaki kalsiyum düzeyi
normalin üzerine yükseldiğinde fazla kalsiyum, kemik matriksin-
de depolanır. Kalsiyumun salınması ve depolanması olayı sürekli
ve dinamik bir olaydır. Tüm kan hücrelerinin oluşumu anlamına
gelen hematopoez, kırmızı kemik iliğinde gerçekleşir. Beş yaşına
kadar bütün kemiklerde kan hücreleri üretilir. Bebeklerde kırmı-
zı ilik, kemik boşluklarında bulunurken; yaş alma ile birlikte yağ
depolamak üzere büyük ölçüde sarı kemik iliğine dönüşür. Yirmi
yaşından sonra kırmızı ilik kafatası, kaburga, göğüs kemiği, köp-
rücük kemiği, omurga ve leğen kemiği ile sınırlıdır. Yaş arttıkça bu
kemiklerde de üretim düşer. Kemiğin eklem bölgesi hariç, tümü,
periost denilen kemik zarı ile örtülüdür. Bu zar kemiğin beslen-
mesi ve onarımını sağlar. Kemiğe tutunan tendon ve kaslar, peri-
ost aracılığıyla kemiğe bağlanırlar. Yapısal olarak kemikler sert ve
süngerimsi olarak iki kısımdan oluşur. Sert kemik, sıkı ve boşluk
içermeyen bir dokudur. Toplam kemik kütlesinin çoğunluğunu
sert kemikler oluşturur. Sert kemik, uzun kemiklerin diyafiz böl-
gesinde yoğundur. Süngerimsi kemik dokusu ise gevşek ve bol boş-
lukludur. Uzun kemik epifizlerinde, omurlarda ve yassı kemikler-
de baskın olup kemiğin iç kısmında bulunur. Kemik doku sürekli
olarak yapıma ve yıkıma uğrayan dinamik bir dokudur. Yapım ve
yıkım sürecinden kemik hücreleri sorumludur. Kemik dokusunda
bulunan hücreler;

46
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kemik doku yapısını, çeşitlerini ve


ÖÇ 1 görevlerini açıklayabilme

a. Osteoprogenitör hücre: Osteoprogenitor hücreleri mitozla olgun


Kemik Dokusu ve Görevleri kemik hücrelerine farklılaşmaktadırlar. Bu hücreler kemik büyü-
mesinde, zedelenmesi veya kırık tamirinde aktif hâle gelerek bölü-
nürler ve osteoblast hücrelerine dönüşürler.
b. Osteoblast: Kemik matriksin “osteoid” denilen organik mad-

bölüm özeti
desini sentezler. Osteoid madde, osteoblastı çevreledikçe, yü-
zeydeki aktif osteoblastlar salgı işlevini üstlenir. Hapsolan oste-
oblastlar, osteositlere dönüşür. Osteoid madde kalsiyum fosfat
vb. minerallerin çökmesi ile 8-10 günde kireçlenir.
c. Osteosit: Kemiğin esas hücreleri olup, olgun kemik hücresi
adını da alır. Gelişimlerini tamamlamış olduklarından sentez
yapamazlar. En tipik özelliklerinden biri de uzantılarıdır. Bu
sitoplazmik uzantılar kanaliküller içinde seyreder ve uzantıları
sayesinde birbirleri ile ilişki kurarlar. Bu şekilde her hücre lakü-
nası içine gömülü kalmayıp birbirleriyle temas kurmaktadırlar.
Osteositlerin kalsiyumun kemiklerden kana verilmesinde ve
kalsiyum konsantrasyonunu düzenleme gibi önemli metabolik
rolleri de vardır. Paratiroid bezden salgılanan parathormon et-
kisiyle kalsiyum iyonunun kemikten kana geçişinde aktif rol
oynar. Hücrelerin ölmesi hâlinde ise matrikste rezorbsiyon ola-
yı görülür.
d. Osteoklast: Kemikte yıkımı veya kemik rezorbsiyonunu ger-
çekleştiren hücrelerdir.
Kemikler çeşitlerine göre de 6 kategoride sınıflandırılabilir.
Uzun kemik (uyluk kemiği, kol kemiği kemiği gibi uzunlu-
ğu, genişlik ve kalınlığından fazla olan kemikler), kısa kemik
(el bileği kemikleri gibi uzunluk, genişlik ve kalınlığı yaklaşık
olarak birbirine eşit olan kemikler), yassı kemik (göğüs kemi-
ği gibi uzunluk ve genişliği kalınlığından fazla olan kemikler),
havalı kemik (üst çene ve alın kemikleri gibi içerisinde sinüs
adı verilen hava boşlukları bulunan kemikler), düzensiz kemik
(omurlar gibi hiçbir sınıflama içerisinde yer almayan kemikler)
ve sesamoit kemik (diz kapağı gibi kas tendon veya liflerinin
içinde bulunan kısa kemikler) lerdir.
Kemikler iskeleti oluştururken eklemlerle birbirlerine bağlanır-
lar. Eklemler şekil ve görev açısından farklılıklar göstermekte-
dir. Eklem çeşitleri genel sınıflamada oynamaz eklem, yarı oy-
nar eklem ve oynar eklem olarak kategorilendirilir.
Oynamaz Eklemler: Kafatası, kalça kemiği, leğen kemiği gibi
iskeletin hareket etmeyen kısımlarındaki kemiklerde görülür.
Yarı Oynar Eklemler: Kemiklerin uçlarında kıkırdak bulunur.
Omurlar arasında ve göğüs kafesinde görülen eklemlerdir.
Oynar Eklemler: Vücudun hareket işlevini üstlenmiş kemik-
lerde görülen tam hareketli eklemler olup kol ve bacak kemik-
lerinde görülür.

47
2
Hareket Sistemi

Hücre zarının elektriksel özelliklerini


ÖÇ 2 tanımlayabilme ve oluşumunu açıklayabilme

Hücrelerin içi ve dışı arasında, iyon dağılımı farklılıkların-


Hücre Zarının Elektriksel
Özellikleri dan ötürü bir elektriksel yük farkı bulunur. Hücre zarındaki
çift sıralı fosfolipid tabakası, üzerinde elektriksel yük toplama
özelliğine sahiptir. Bunun dışında kalan hücre içi ve dışı sıvılar
elektriksel olarak nötr iken fazla eksi yükler zarın hemen iç tara-
fında, fazla artı yükler ise zarın hemen dış tarafında toplanır. Bu
bölüm özeti

hücre içi ve dışı arasında potansiyel farkı oluşturur ve dinlenim


zar potansiyeli adını alır. Vücudumuzdaki bütün hücrelerin içi
eksi, zarın hemen dışı ise artı yüklerle yüklenmiştir. Hücrelerin
dinlenim durumlarındaki negatif yüklü bir potansiyel oluştur-
masının sebepleri aşağıda belirtilmiştir:
a. Sodyum, kalsiyum ve klor gibi iyonlar hücre dışında hücre
içine göre daha fazla bulunur.
b. Potasyum ise hücre içinde hücre dışına göre daha fazla bu-
lunur.
c. Hücre içinin negatif (-) yüklü olmasının en önemli, sebep-
lerinden bir tanesi de hücre içinde bulunan negatif yüklü
protein, sülfat ve fosfat gibi anyonlardır.
d. Dinlenim zar potansiyelinin oluşmasına katkı sağlayan baş-
ka bir faktör de tüm hücre zarlarında bulunan Na+/K+ AT-
Paz pompalarıdır.
Bedende tüm hücreler elektriksel bir potansiyele sahip olsa da
sadece sinir ve kas hücreleri uyarılabilir hücrelerdir. Bu hücreler
kendilerine gelen uyarıyı algılayıp, zarındaki elektriksel özelliği-
ni değiştirerek uyarıyı iletebilirler. Bu iletimin gerçekleşmesinde
aksiyon potansiyeli aracı olur. Aksiyon potansiyeli uyarılabilen
hücrelerin aktif oldukları dönemde bazı iyonların hücre içine
ve dışına hareketleri sonucu zarda gelişen bir dizi potansiyel
değişimidir. Dinlenim hâlinde negatif yüklü olan hücre içinin
gelen uyartının etkisiyle pozitifleşmesine depolarizasyon; hüc-
renin depolarizasyondan tekrar negatifleşmesine repolarizasyon
denir. Bir hücrede depolarizasyonun olabilmesi ve sonucunda
aksiyon potansiyelinin oluşabilmesi için gelen uyartının hüc-
rede yaklaşık +15 milivoltluk bir değişim yaratması gerekir. Bu
değere eşik değer denir. Aksiyon potansiyeli zarda bir kez oluş-
tuktan sonra zar boyunca yayılırken büyüklüğünde en ufak bir
azalma olmaz ve aynı şekilde en sona kadar ulaşır.

48
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kas yapısını, çeşitlerini ve


ÖÇ 3 görevlerini açıklayabilme

İskelet kas lifinin kasılabilmesi için motor sinirinden uyarı alması gere-
Kas Fizyolojisi kir. Motor sinir beyin veya omurilikten gelen uyarıları kaslara taşır. Sinir
hücresi ile iskelet kas lifi arasında kurulan bağlantıya sinir-kas kavşağı
denir. Bu kavşak kas lifinin orta bölgelerindedir. Motor sinirin aksonu
kasa ulaştığında dallara ayrılır ve her bir dal ayrı bir kas lifinde sonlanır.
Sinaps bölgesindeki akson, akson yumrusu oluşturmuştur. Burada bol-

bölüm özeti
ca mitokondri ve vesikül içinde depolanmış asetilkolin bulunur. Sinir
ucu ile kas lifi zarı arasındaki 20-30 nm’lik boşluk olan sinapsa asetil
kolin salgılanır. Sinaps bölgesinde kas zarı hücre içine doğru kıvrımlar
yaparak motor sinirin akson yumrusunu hafifçe çevreleyen yapıya kas lifi
denir. Kas kasılması uyarım sonucu aksiyon potansiyelinin motor sinir
boyunca yayılarak sinaps bölgesine kadar ulaşır. Gelen uyarı ile sinaptik
yumrularda bulunan voltaj kapılı kalsiyum kanalları açılır. Sinir lifine
giren kalsiyum iyonları asetilkolin vesiküllerinin içeriğini boşaltmasını
sağlar. Sinir ucundan sinaptik aralığa asetilkolin salınır. Asetilkolin kas
lifi tarafında bulunan özel reseptörlerine bağlanır. Asetilkolin ile bağla-
nan reseptörler iyon kanalı hâline dönüşürler. Kas lifi içine giren iyon
ağırlıklı olarak sodyumdur. Bu durum kas lifinde son plak potansiyeli
denen dereceli potansiyeli başlatır. Bu potansiyel eşiğe ulaşırsa aksiyon
potansiyelini başlatır. Kas zarı boyunca yayılan aksiyon potansiyeli T tu-
bülleri aracılığıyla kas lifinin merkezine doğru ulaşır. T tubülleri üzerin-
de bulunan ve voltaj kapılı kalsiyum kanallarını oluşturan dihidropiridin
reseptörleri elektriksel olarak uyarılır. Dihidropiridin reseptörleri, sar-
koplazmik retikulum üzerinde bulunan ve ligand kapılı kalsiyum kanalı
olan ryanodin reseptörleri üzerinde bulunan yalancı ayaklarını çekerek
açar. Ryanodin reseptörlerinin açılması ile sarkoplazmik retikulumdan
hücre içine kalsiyum dolar. Salınan kalsiyum troponin C’ye bağlanır.
Aktinin etkin noktaları açılır. Kasılma olayının temelini oluşturan aktin
ve miyozin etkileşir. Güç darbesi oluşturularak miyozin başları 900’den
450’ye eğilir. Bu arada miyozin başına bağlanmış olan ATP de yıkılır.
Düz kaslar, iskelet kasına göre çok daha küçük, mekik şeklinde hücre-
lerden oluşur. Düz kas hücreleri tek çekirdeklidir. Düz kaslar bölünebil-
me yeteneğine de sahiplerdir. Doku hasarı gerçekleştiğinde salınan bazı
faktörler bu hücrelerin bölünmesini uyarabilir. Düz kaslar, kasılma için
gerekli olan, çok miktarda aktin ve biraz da miyozin filamentlerini içerir-
ler. Ancak, iskelet kasındaki gibi yerleşmediklerinden mikroskop altında
enine çizgilenme göstermezler. Düz kasların uyarılması motor sinirlerce
değil, otonom sinir sistemi ile olur. Yani uyarılmaları istemsizdir. Düz
kas hücrelerinde sarkoplazmik retikulum az gelişmiştir. Bu nedenle iske-
let kasından farklı olarak kasılmanın temelini oluşturan kalsiyumun kay-
nakları sarkoplazmik retikulum ve hücre dışı kalsiyumdur. Düz kaslarda
mitokondri azdır. Enerjisinin çoğunu oksijensiz solunumla sağlar. Düz
kaslar, büyük oranda hacim değiştiren, içi boşluklu organların duvarla-
rında bulunur. Bu nedenle düz kasın gerim oluşturabileceği kas uzunluk
aralığı, iskelet kaslarından daha fazladır. Düz kasta tropomiyozin varsa
da troponin bulunmamaktadır. Düz kaslarda kalsiyumu bağlayan tro-
ponin değil, kalmodulin adı verilen diğer bir proteindir. Düz kaslar, çok
çeşitli organlarda bulunduğu ve çok farklı faktörlerle kasılma işlevleri
etkilenebildiği için gruplamak oldukça zordur. Bu nedenle düz kasları
çok genel olarak 2 grup altında toplamak mümkün olabilmiştir. Bunlar:
1. Çok birimli düz kaslar: (iris kasları, piloerektör kaslar vb)
2. Tek birimli düz kaslar (Viseral kaslar): (mide, bağırsak, üreter, da-
marlar gibi)

49
2
Hareket Sistemi

Kas yapısını, çeşitlerini ve


ÖÇ 3 görevlerini açıklayabilme

Hangi tip kas olursa olsun, bir kasın kasılabilmesi için dört ana elemana
Kas Fizyolojisi ihtiyaç vardır: Bunlar, kalsiyum, aktin, miyozin ve ATP’dir. İskelet ve
kalp kaslarında, ince ve kalın filamentler düzgün bir şekilde dizildiğin-
den, çizgili görünürken, düz kasta düzenli yerleşim göstermediğinden
çizgisizdir. İskelet kasları gelişmiş sarkoplazmik retikuluma sahip oldu-
ğundan, kasılma için gerekli kalsiyumun tamamını sarkoplazmik reti-
bölüm özeti

kulumdan karşılar. Oysa, düz ve kalp kası için durum biraz farklıdır.
Bunlarda sarkoplazmik retikulum yeterince gelişmediği için kasılma için
gerekli kalsiyum sarkoplazmik retikulum ile birlikte hücre dışından kar-
şılanır. Bu nedenle hücre dışı sıvıdaki kalsiyum değişimleri kalp kası ve
düz kasların kasılmasını etkiler. İskelet kaslarının kasılabilmesi için mut-
laka motor sinirinden uyarı alması gerekir. Kalp kasının ise otonomisi
vardır ve fizyolojik şartlarda SA düğümün oluşturduğu uyarılar ile kasılır.
Otonom sinir sistemi de düzenleyici etki gösterir. Düz kasların uyarıl-
ması için mutlaka aksiyon potansiyeline ihtiyaç yoktur. Tek birimli düz
kaslar, önder odak hücrelerin uyarısı ile kasılırken hormonlar, otonom
sinir sistemi, gerilme ve bölgesel faktörler kasılmasını etkiler. Çok birimli
düz kaslar ise otonom sinir sinyalleri ile küçük depolarizasyon dalgaları
ile uayrılırlar. Kas hücreleri, ATP molekülünde depolanan enerjiyi me-
kanik işe dönüştürme yeteneğine sahiptir. Bu dönüşüm, güç oluşumu
şeklinde ya da boyda bir değişim şeklinde (kasılma) olabilir. Kaslar, ha-
reketi (iskelet kasları), kanın pompalanmasını (kalp kası) ve besinlerin
sindirim sisteminde hareketini (düz kas) sağlar. Kalp kası mikroskop al-
tında enine çizgilenme göstermesiyle iskelet kasına, istemsiz çalışması ile
düz kasa benzer. Hücreler daha küçüktür ve dallanmalar yaparlar. Kalbin
miyokard tabakasında, kasılma işini yapan kas hücreleri ve uyarı-ileti sis-
temini oluşturan hücreler bulunur. Kalp, otonomisi olan bir organdır.
Yani, uyarı-ileti sistemini oluşturan hücreler, önder odak hücreleri olarak
isimlendirilir ve kalpte uyarılar oluştururlar. Ancak, otonom sinir sistemi
kalbin çalışmasını düzenleyici etki gösterir. Parasempatik sinirler, nörot-
ransmitter olarak asetilkolin salgılarlar ve başlıca atriyumdaki hücrelerde
sonlanırlar. Parasempatik uyarılar, kalp hızını azaltıcı etki gösterirken;
sempatik sinir uyarıları, kalp hızı ve kasılma gücünü arttırıcı etki ortaya
koyar. Kalbin hem atriyum hem de ventriküllerinde sonlanan sempatik
sinirler, esas nörotransmitter olarak norepinefrin salgılar. Kalpte önder
odak hücrelerinde oluşan aksiyon potansiyeli, atriyumlardan ventrikül-
lere doğrudan geçemez. Atriyum ve ventriküller arasında bulunan fibröz
halka nedeniyle atriyumlar ayrı, ventriküller ayrı kasılır. Yani kalp, ikili
pompa gibi çalışır. Gelen aksiyon potansiyeli ile önce atriyumlar, sonra
ventriküller kasılır. Kalp kasında mitokondri sayısı fazladır. Kasılmanın
kaynağını oluşturan kalsiyum iyonları, hücre dışından ve sarkoplazmik
retikulumdan sağlanır. Kalp kası dinlenim zar potansiyeli -90 milivolt
kadardır. Hızlı depolarizasyon, voltaj kapılı Na+ kanallarının açılması ve
hızla hücre içine Na+ girişi ile meydana gelir. Na+ kanallarının kapan-
ması ile küçük bir repolarizasyonun ardından, plato dönemi ortaya çıkar.
Platonun oluşmasında yavaş Na+/Ca+2 kanalları rol oynar. Hücre içine
bu kanallardan Ca+2 ve biraz da Na+ girişi ile depolarizasyon devam
ettirilir. Daha sonra voltaj kapılı K+ kanallarından K+ çıkışı ile repo-
larizasyon oluşur. Aksiyon potansiyeli süresi atriyumda 200 milisaniye,
ventrikülde 300 milisaniyedir. Aksiyon potansiyeli süresinin uzun olması
kalbin normal işlevi için önemlidir. Kalp kası hücrelerinde yayıla aksiyon
potansiyeli sonucu hücrelerde kalsiyum yükselmesi, kasılma anlamına
gelmektedir. Kalsiyum, troponin C’ye bağlanır ve aktin ile miyozin etki-
leşerek kasılma gerçekleşir.

50
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

1 Kemik doku ile ilgili aşağıdaki bilgilerden 6 Aşağıdaki kaslardan hangisi kasılma için hüc-
hangisi yanlıştır? re dışı kalsiyuma gereksinim göstermez ve gerekli
A. Kemik doku organik ve inorganik maddelerden kalsiyumu sadece hücre içi depolardan sağlar?

neler öğrendik?
oluşur. A. Kalp kası B. Bağırsak düz kası
B. Kollajen lifler kemiğe esneklik kazandırıp, ça- C. Damar düz kası D. İskelet kası
buk kırılmasını engeller. E. Uterus düz kası
C. İnorganik maddeler kollajen ve glukozaminog-
likandan oluşmaktadır.
D. Hidroksiapatit kristalleri dokuya sertlik veren 7 Düz kasta miyozin-hafif zincirini defosforile
maddelerdir. ederek kasın gevşemesini sağlayan enzim aşağıda-
E. İnorganik tuzların azlığında kemik yumuşar, kilerden hangisidir?
iskelet eğrilebilir. A. Miyozin kinaz B. Miyozin fosfataz
C. Kreatinfosfokinaz D. Proteaz
2 Aşağıdakilerden hangisi kemiğin görevlerin- E. Lipaz
den biri değildir?
A. Kaslar ve eklemlerle birlikte hareketi sağlamak 8 Çok birimli düz kaslar ile ilgili aşağıdaki ifa-
B. Kalsiyum deposu oluşturabilmek delerden hangisi doğrudur?
C. Vücudun savunmasını sağlamak
A. Kasılmaları zengin otonom sinir sinyalleri ile
D. Vücut boşluklarındaki organları korumak kontrol edilir.
E. Kan hücreleri üretmek B. Özel bağlantı bölgeleri ile birbirlerine bağlıdırlar.
C. Genellikle sindirim kanalı, sidik kesesi, üreter,
3 Aşağıdakilerden hangisi dinlenim zar potan- uterus ve kan damarları gibi yapıların duvarla-
siyeli oluşumunda önemli bir etkendir? rında yerleşmiştir.
A. Sodyum iyonlarının hücre içine sızması D. Somatik sinir sistemi ile bağlantı kurarlar.
B. Sodyum iyonlarının hücre dışına sızması E. Hücreler arasında bol miktarda gap kavşaklar
C. Potasyum iyonlarının hücre içine sızması bulunur.
D. Potasyum iyonlarının hücre dışına sızması
E. Büyük negatif yüklü moleküllerin hücrenin dı- 9 Kalp kası ile ilgili aşağıdaki ifadelerden han-
şına sızması gisi doğrudur?
A. Dolaşımdaki norepinefrin ile kasılma gücü artar.
4 Aksiyon potaniyelinde depolarizasyon ile ilgi-
B. Otonom sinir liflerindeki aksiyon potansiyelle-
li olan primer etken aşağıdakilerden hangisidir ?
rine yanıt olarak kasılır.
A. Hücreden Na çıkışı C. Aksiyon potansiyeli süresi iskelet kası ile aynıdır.
B. Hücreden K çıkışı D. İhtiyaç duyulan bütün kalsiyum sadece sarkop-
C. Hücreye Na girişi lazmik retikulumdan karşılanır.
D. Hücreye K girişi E. Mitokondri kalsiyum deposu olarak çalışır.
E. Ca’un hücre içinde bağlanması
10 Kalp kası hücrelerinde (miyosit) platolu aksi-
5 Bir motor sinir ve onun dalları tarafından yon potansiyelinin hızlı depolarizasyon safhasında
uyarılan kas liflerine ne ad verilir? hücre içine giren iyon aşağıdakilerden hangisidir?
A. Fasikül B. Motor birim A. Magnezyum B. Potasyum
C. Sarkomer D. Sinir-kas kavşağı C. Kalsiyum D. Klor
E. Sinaptik aralık E. Sodyum

51
2
Hareket Sistemi

1. C Yanıtınız yanlış ise “Kemik Dokusu” konu- 6. D Yanıtınız yanlış ise “Kas Fizyolojisi” konu-
sunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. C Yanıtınız yanlış ise “Kemik Dokusu” konu- 7. B Yanıtınız yanlış ise “Düz Kaslar” konusunu
sunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

3. D Yanıtınız yanlış ise “Dinlenim Zar Potan- 8. A Yanıtınız yanlış ise “Düz Kas Tipleri” konu-
siyeli” konusunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.

4. C Yanıtınız yanlış ise “Aksiyon Potansiyeli” 9. A Yanıtınız yanlış ise “Kalp Kası” konusunu
konusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

5. B 10. E Yanıtınız yanlış ise “Kalp Kası Aksiyon Po-


Yanıtınız yanlış ise “İskelet Kasları” konu-
tansiyeli” konusunu yeniden gözden geçi-
sunu yeniden gözden geçiriniz.
riniz.

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Kemiklerin görevleri,
1. Vücudu destekler, korur ve kasların oluşturduğu kuvvet aracılığıyla hare-
Araştır 1 keti sağlar. Vücudu yerçekimine karşı destekler.
2. Vücudun yumuşak organlarını korur. Kafatasının kaynaşmış kemikleri
beyni hasarlara karşı, omurga omuriliği, göğüs kafesi ise kalp ve akciğerleri
yaralanmalardan korur.
3. Bazı kemiklerin iliği kan hücrelerini üretir.
4. Kalsiyum ve fosfor gibi mineralleri depolar.

Dinlenim hâlindeki bütün canlı hücrelerde, hücrenin içi ve dışı arasında, iyon
dağılımı farklılıklarından ötürü bir elektriksel yük farkı bulunur. Bunun dı-
şında kalan hücre içi ve dışı sıvılar elektriksel olarak nötr iken, fazla eksi yükler
zarın hemen iç tarafında, fazla artı yükler ise zarın hemen dış tarafında top-
Araştır 2 lanır. Bu hücre içi ve dışı arasında potansiyel farkına dinlenim zar potansiyeli
denir.
Uyarılabilen hücrelerin aktif oldukları dönemde bazı iyonların hücre içine ve
dışına hareketleri sonucu zarda gelişen bir dizi potansiyel değişimine aksiyon
potansiyeli denir.

52
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Motor Sinir

Akson
Dendritler Sinir Kas
Bağlantısı
Miyelin
Kas Lifi
Motor Birim

Sinir-Kas Kavşağı
Motor Sinir

Sinir uyarısı

Voltaj kapılı kanal


Ca+2
Sinaptik vezikül
Sinaptik aralık
Ligand kapılı
kanal

Kas Lifi
Ca+2
Na+ Na+
Araştır 3 Asetilkolin

Her bir iskelet kas lifinin kasılabilmesi için motor sinirinden uyarı alması
gerekir. Motor sinir beyin veya omurilikten gelen uyarıları kaslarımıza taşır.
Sinir hücresi ile iskelet kas lifi arasında kurulan bağlantıya sinir-kas kavşağı
denir. Bu kavşak (sinaps) kas lifinin orta bölgelerindedir. Sinir kas kavşağında
bulunan yapılar: Motor sinir, sinaptik aralık, kas lifi.
1. Sinaptik aralığa salınan asetilkolin, asetilkolinesteraz enzimi ile yıkılır.
2. Miyozin başına bir ATP bağlanır ve aktin ile miyozin bağlantısı kesilir.
3. Kalsiyum, troponin C’den ayrılır.
4. Fazla kalsiyum sarkoplazmik retikuluma özel kalsiyum pompaları ile geri
pompalanır ve burada depo edilir.
5. Gevşeme olayı gerçekleşmiş olur.
Düz kaslarda kasılmanın temelini oluşturan kalsiyumun iki kaynağı vardır; sar-
koplazmik retikulum ve hücre dışından voltaj kapılı kanallar ile gelen kalsiyum.
Düz kasları çok genel olarak 2 grup altında toplamak mümkündür:
1. Çok birimli düz kaslar
2. Tek birimli düz kaslar (Viseral kaslar)
Çok birimli düz kaslar, birbirinden ayrı kas liflerinden yapılmıştır. Aynı iskelet
kasında olduğu gibi, bu liflerin dış yüzleri birbirinden ayrıdır. Her hücre bağımsız
yanıt verebilme özelliğine sahiptir. Oysa tek birimli düz kaslar, toplu şekilde kası-
lan hücrelerden oluşur. Hücreler, genellikle katlar hâlinde örtü oluştururlar. Hücre
zarlarını birleştiren birçok yarık kavşak (gap junction) içerirler. Bu sayede bir kas
lifinde oluşturulan güç yanındakine kolaylıkla geçer ve hep birlikte kasılırlar.

53
2
Hareket Sistemi

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Çok birimli düz kaslar, kendi başlarına elektriksel aktivite oluşturamazlar. Bir
sinir ucu ile uyarılırlar. Otonom sinir sinyalleri ile kontrol edilirler. Bu şekilde
depolarizasyon ve kasılma yanıtı oluşmasına rağmen çok birimli düz kasların
çoğunda aksiyon potansiyeli oluşmaz. Dolaşımdaki hormonlar, çok birimli
düz kas kasılmaları üzerinde etkiye sahip olmasına rağmen, gerilme kasılma-
larını uyarmaz. Oysa tek birimli düz kaslarda, kendi kendine uyarı meydana
getiren, özel önder odak hücreleri vardır. Oluşan aksiyon potansiyelleri, geride
kalan hücrelere yarık kavşaklar aracılığı ile iletilir. Otonom sinir sistemi, hor-
monlar ve yerel etmenler tek birimli düz kasların kasılmalarını etkileyebilir.
Ayrıca bu kaslar, gerilme ile de uyarılabilirler.
Çok birimli düz kaslar, gözde merceğin küreselliğini ayarlayan silyer kasının
düz kas lifleri, gözün renkli kısmını oluşturan ve gözbebeğinin büyüklüğünü
ayarlayan iris, sempatik sinir sistemi ile uyarıldığında tüylerin dikleşmesine
neden olan piloerektör kaslar, büyük atar damarların duvarları, solunum siste-
minde hava geçişini sağlayan bronş kasları gibi çok özel organlarda bulunurlar.
Tek birimli düz kaslar ise mide, bağırsak, üreter, damarlar gibi içi boşluk içe-
ren organların duvarlarında bulunur.
Araştır 3 Kan damarları duvarı, mandal mekanizması için verilebilecek güzel bir örnek-
tir. Kan damarı duvarında bulunan düz kas hücreleri, basınç altında bulun-
malarına rağmen, bu mekanizma sayesinde uzun süre damarın çapını sabit
tutabilmektedir. Düz kasların kasılmalarının sürekliliği mandal mekanizması
ile açıklanmaktadır. Düz kasın kasılma-gevşeme sırasında ya da sonrasında
belli bir gerime sahip olması gerekir. Bu gerimin sürdürülebilmesi için miyo-
zin başı defosforile olmasına rağmen, çok az ATP harcayarak aktine bağlı kalır.
Bu olaya mandal mekanizması denir. Bu gerçekleşmeseydi, gerimi korumak
için de pek çok ATP harcanması gerekecekti.
Sinoatriyal düğümün oluşturduğu uyarılar, kalp kası hücrelerinde aksiyon po-
tansiyeli oluşturur.
Aksiyon potansiyeli, elektriksel değişim yaratarak hücre zarı boyunca yayılır
ve T tubüllerine ulaşır. T tubüllerinde bulunan voltaja duyarlı kalsiyum kana-
lı şeklinde olan dihidropiridin reseptörlerini uyarır ve hücre dışından, hücre
içine kalsiyum girişine neden olur.
Hücre içine giren kalsiyum, sarkoplazmik retikulum zarında bulunan rya-
nodin reseptörlerine bağlanır. Bu bağlanma ile ryanodin reseptörleri açılarak
hücre içine kalsiyum girişine neden olur. Hücre içinde kalsiyum yükselmesi,
kasılma anlamına gelmektedir.
Kalsiyum, troponin C’ye bağlanır ve aktin ile miyozin etkileşerek kasılma ger-
çekleşir.

54
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kaynakça
Prof. Dr. Lamia Pınar: Sinir ve Kas Fizyolojisi Temel http://www.istockphoto.com/vector/antique-medical-
Bilgileri Efil Yayınevi, 3. Basım 2015. scientific-illustration-high-resolution-sternum-
54134074?st=d5ec669 stock illustration ID:54134074
Prof. Dr. Cem Süer: Temel Fizyoloji Medical Kitabevi,
2010. http://www.istockphoto.com/vector/human-skull-
38530824?st=fc5b840 stock illustration ID:
Prof. Dr. Berrak Yeğen: Yüksekokullar için Fizyoloji
38530824
Yüce Yayım 2014.
http://www.istockphoto.com/vector/spine-second-
Vander İnsan Fizyolojisi çeviri editörü: Prof. Dr.
lumbar-vertebra-17213636?st=57d94ea stock
Tuncay Özgünen Güneş Kitabevi 2014.
illustration ID:17213636
William F. Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi çeviri editörü:
http://www.istockphoto.com/vector/knee-hand-pressing-
Prof. Dr. Hakkı Gökbel Nobel Tıp Kitabevleri 24.
on-muscles-amp-bones-19377517?st=8e5bc64 stock
Basım 2015.
illustration ID: 19377517
Guyton and Hall çeviri editörler: Prof. Dr. Hayrünisa
h t t p : / / w w w. i s t o c k p h o t o. c o m / v e c t o r / m a l e -
Çavuşoğlu, Prof. Dr. Berrak Çağlayan Yeğen Tıbbi
musculoskeletal-system-19189025?st=0b9267c
Fizyoloji Nobel Tıp Kitabevleri 12. Basım, 2013.
stock vector ID: 19189025
http://training.seer.cancer.gov/anatomy/muscular/
http://www.istockphoto.com/photo/muscle-tissue-
structure.html
48231216?st=57e20c2
Prof. Dr. Bikem Süzen: İnsan Anatomisi ve
http://www.istockphoto.com/vector/structure-of-
Fizyolojisine Giriş Bedray Basın Yayıncılık 1.
skeletal-muscle-42868218?st=5364546 stock
Baskı, 2008.
vector ID: 42868218
Prof. Dr. Lokman Öztürk (editör) 9. Prof. Dr. Lokman
http://www.istockphoto.com/photo/i-have-the-
Öztürk, Prof. Dr. Z. Aslı Aktan İkiz, Prof. Dr.
freedom-to-choose-my-r unning-ground-
Tuncay Varol: Sağlık ve Spor Yüksekokulları için
43058494?st=6bc8a60
İşlevsel Anatomi, Altın Nokta Yayınevi, İzmir,
Birinci Basım 2012. http://www.istockphoto.com/photo/overwork-can-
cause-injury-47632066?st=7839070
http://www.istockphoto.com/vector/bone-anatomy-
42857540?st=4b9d812 stock illustration ID: http://www.istockphoto.com/vector/types-of-muscle-
42857540 35730148?st=df3189d stock vector ID: 35730148
http://www.istockphoto.com/vector/diagram-of- http://www.istockphoto.com/photo/human-heart-
human-bone-anatomy-26579648?st=41a246c labelled-41763936?st=b863c94
stock illustration ID: 26579648
http://www.istockphoto.com/vector/motor-neuron-
http://www.istockphoto.com/photo/structure-of- vector-diagram-42573360?st=85c2e02.
bone-55041306?st=5f510ec stock illustration ID:
http://www.istockphoto.com/vector/chemical-
55041306.
synapse- 59768852.
http://www.istockphoto.com/vector/antique-
http://www.genbilim.com/fen_bilimleri/tip/kemik_
medical-scientific-illustration-high-resolution-
dokusu.
femur-54134868?st=bd52989 stock illustration
ID: 541348868
http://www.istockphoto.com/vector/hand-and-wrist- Bu ünitede kullanılan resimler Anadolu Üniversitesi
bones-amp-joints-44999068?st=67263c0 stock Açıköğretim Sistemi görsel arşivinden alınan ve
illustration ID: 44999068 editörün/yazarın çizdiği resimlerdir.

55
Bölüm 3
Sinir Sistemi Fizyolojisi
Aksiyon Potansiyellerinin Oluşumu ve
Sinir Sistemi

1 2
Yayılımı
öğrenme çıktıları

1 Sinir sisteminin önemini ve sinir sistemini


2 Sinir Hücrelerinde Aksiyon Potansiyeli
oluşturan öğeleri açıklayabilme
oluşumu ve yayılımını kavrayabilme

Merkezî Sinir Sistemi

3 4
Nörotransmitterler
4 Merkezi sinir sistemini oluşturan beyin
3 Nörotransmitter yapısını, çeşitlerini ve ve omurilik bölümlerini sayabilme ve
fonksiyonlarını açıklayabilme fonksiyonlarını açıklayabilme

Özel Duyular

5 6
Sinir Fonksiyonlarının Entegrasyonu
5 Sinir fonksiyonlarının entegrasyonunu 6 Özel duyuların yapısı ve fonksiyonlarını ve
açıklayabilme bunların entegrasyonunu açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Merkezî Sinir Sistemi • Periferik Sinir Sistemi • Nöron • Sinaps • Sempatik Sinir Sistemi
• Parasempatik Sinir Sistem

56
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

GİRİŞ 1. Sinir sistemi vücuttan ve dış çevreden çe-


“İnsanoğlu bilmelidir ki neşe, sevinç, keder ve şitli enerji çeşitlerine hassas özel reseptörler
elem gibi tüm duygularımız keza kahkahaları- aracılığı ile alınan duyusal bilgileri topla-
mız ve gözyaşlarımız beyinden, yalnızca beyin- yarak afferent (duyusal) sinirler aracılığı ile
den kaynaklanır. Onun aracılığı ile düşünürüz; merkezî sinir sistemine (beyin ve omurilik)
görür, işitir ve çirkini güzelden, kötüyü iyiden, taşır.
hoş olanı olmayandan ayırt ederiz. Bizi çıldır- 2. Merkezî sinir sistemine gelen duyular girdi-
tan, içimizi korku ve dehşetle dolduran, gece ya
ği bölümden başlayarak (örneğin omurilik)
da gündüz uyku veren, uygun olmayan hatalar,
beyin korteksine (bilinç) doğru taşınırken
amaçsız bunaltılar, dalgınlık ve alışılmışa ters
davranışlar getiren de yine odur.”Hippocrates (sinaptik bağlantılar) her kademede daha
ileri düzeylerde işlenerek yorumlanır. Du-
yular duyguya dönüşür ve kararlar verilir.
Binlerce yıldır, insanlar çevreleriyle etkileşebi- 3. Beyin efferent (motor) sinir aracılığı ile tüm
len akıllı makineleri oluşturmak için insan beynin- vücut organlarında (effektörler) gerekli ce-
den esinlenmişlerdir. Son zamanlarda, mühendis- vapları başlatmak üzere harekete geçirir ve
ler insan sinir sistemine benzer özellikler taşıyan hareketin gerçekleştirilme seviyelerini de
sofistike robotlar oluşturmaktadır. Modern robot- sürekli denetleyerek gerekli düzenlemeleri
lar duyusal bilgileri toplayıp, karmaşık sinyal ağla- yapar.
rı kullanarak, çeşitli durumlara adapte olabilecek
tepkiler verebilmektedir. Bununla birlikte, en ge-
lişmiş robotlar bile ancak bir böcek kadar komp- Sinir Sisteminin Organizasyonu
lekstir ve sadece saniyede yaklaşık 500.000.000 Sinir sistemi gerek iç gerekse dış ortamda mey-
bilgiyi işleyebilmektedirler. İnsan beyni nöral dana gelen değişikliklere ani cevap verebilmek üze-
devreleri ile karşılaştırıldığında bir robotik nöral re organize olmuş bir sistemdir. Genel olarak sinir
ağı nispeten basit kalmaktadır. Biyo-psiko-sosyal sistemi iskelet kaslarını uyararak dış ortamdaki de-
süreçlerin şekillendirdiği insan sinir sistemi sadece ğişikliklere; kalp kası, düz kaslar ve salgı bezlerini
duyusal bilgilerin yorumlanmasına değil, aynı za- uyararak iç ortamdaki değişikliklere bedenin uyum
manda öğrenme, akıl, yürütme, hayal ve deneyim- sağlamasını sağlar. Sinir sistemi, Merkezî sinir si-
lerin sonuçlarını da hafizaya alarak kullanabilme temi (MSS) ve Periferik sinir sistemi (PSS) olarak
fonksiyonlarını yapabilir. Bunlara ek olarak sinir iki grup altında incelenir. MSS, beyin ve omuri-
sistemimiz yaşamak ve üremek için gerekli vücut likten oluşur. Entegrasyon (bütünleştirme) ve ko-
homeostazisin muhafazasını da sağlar. muta (değerlendirme-karar verme) merkezîdir.
PSS, omuriliğin her iki tarafında uzanan spinal ve
SİNİR SİSTEMİ kraniyal sinirlerden oluşur. PSS fonksiyonel olarak
iki bölümdür.
İnsan hareket eden bir canlı olarak çevresiyle
sürekli etkileşim hâlindedir. Çevresindeki avantaj-
lardan yararlanmak ve tehlikelerden kaçınmak için Sinir sistemi ve özellikle beyin, kişinin
insanın değişiklikleri fark etmesi, izlemesi, değer- genetik alt yapısı, yaşantıları, bulunduğu
lendirmesi ve uygun tepkiler verme becerileri ge- çevre koşulları, özelikle kritik yaşlar (0-5
liştirmesi gerekir. İşte bu fonksiyonlar insan sinir yaş) esas olmak üzere yaşa bağlı gelişim
sisteminin görevidir ve bu fonksiyonları üç ana bö- düzeyi, hatta cinsiyete bağlı yapısal ve
lüm altında incelenir. fonksiyonel farklılıklar gösterir.

57
Sinir Sistemi Fizyolojisi

1. Duyusal (afferent) bölüm, duyusal ve vis- sistemi olarak alt dallara ayrılırlar. İskelet
seral afferent liflerden oluşur. Duyusal af- kaslarına ulaşan motor sinirler ise somatik
ferent lifler omuriliğe ve beyine, deriden, motor sistemi olarak adlandırılır.
iskelet kasları ve eklemlerden gelen uyarıları
(impuls) taşırlar. Visseral afferent lifler ise
beyne iç organlardan gelen duyusal uyarıla- Motor sinirler, iki ana bölümden oluşur;
rı (impuls) iletirler. a) Somatik sinir sistemi, iskelet kaslarının
bilinçli kontrolünü sağlarlarken b) Oto-
2. Motor (efferent) bölüm, MSS’den çıkan
nom sinir sistemi (OSS), düz kas, kalp
uyarıları effektör organlara (salgı yapan
kası ve bezlerin aktivitelerini düzenlerler.
bezlere veya kaslara) iletirler. Özellikle iç
OSS, sempatik ve parasempatik olmak
organların fonksiyonlarını düzenleyen si-
üzere genel olarak birbirine zıt çalışarak
nirler otonom motor sinirler olarak bilinir
organ aktivitelerini dengeleyen iki alt sinir
ve sempatik, parasempatik ve sindirim
grubundan oluşur.
sistemi işlevlerini düzenleyen enterik sinir

Şekil 3.1 Sinir Sisteminin Organizasyonu

Sinir Dokusu Histolojisi • Astrositler, en bol, çok amaçlı ve çok dallı


Sinir sisteminde iki temel hücre grubu bulunur. glial hücreler olup, bazı dallarıyla nöronla-
rı sıkıca sararken diğer kollarıyla da kılcal
a. Sinir hücreleri (Nöronlar); elektrik sinyalleri
damarlara sarılarak kan-beyin bariyerinin
(impuls) ileten, uyarılabilir hücrelerdir.
oluşumuna katılırlar. Astrositler, nöronlara
b. Destek hücreleri (nöroglialar ya da glialar), si- yaşamsal destek ve bağlantı sağlarlar, nöron-
nirlerin etrafında ve onları sararak onlara her lara çapa atarak onları beslerler, nöron çev-
türlü koruma ve yaşamsal destek sunarlar. resinin kimyasal ortamını kontrol ederler.
Glia yani nöroglia hücrelerinin çeşitleri ve gö-
revleri aşağıda özetlenmiştir.

58
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

• Oligodentrositler, MSS sinir lifleri etrafın- nöron arasındaki bağlantıyı sağlayan ise ara nö-
da miyelin oluşturan hücrelerdir. PSS sinir ronlardır. Sinir sisteminde bulunan sinir hücrele-
lifleri etrafında miyelin kılıfını ise Schwann ri birbirleriyle bağlantı kurarak haberleşirler. Bu
hücreleri oluşturur. bağlantılar aracılığyla bir hücredeki bilgi diğer bir
• Mikroglialar, MSS içinde fagositoz yete- hüreye aktarılır. Nöronların birbirleriyle bağlantı
nekleri sayesinde nöronları yabancı orga- yaptıkları bu bölgelere sinaps denir.
nizmalardan korurlar.
• Epandimal hücreler, beyin boşlukları iç
yüzeyini döşeyen epitel hücrelerdir ve Beyin Aksonlar ve dendritler bir sinir gövdesin-
Omurilik Sıvısını (BOS) salgılarlar. den dışarıya uzanan sinyal iletici uzantı-
lardır. İnsanlarda akson uzunluğu yaklaşık
1 m olabilirken zürafada 5 metreye ula-
Nöronların Yapısal ve Fonksiyonel şabilmektedir. Aksonlar, akson tepeciğin-
Özellikleri den kaynaklanan eşit çaplı uzun silindirik
Sinir sisteminin yapısal ve fonksiyonel birim- uzantılardır. Uzun aksonlara sinir lifleri
leri sinir hücreleridir. Bir gövde (soma), akson ve de denir. Genellikle nöron başına yalnızca
dendritlerden oluşur. Sinir hücreleri çoğalmazlar bir dalsız akson bulunur. Nadiren dalla-
(amitotik), uzun ömürlü ve yüksek metabolik nırlar. Eğer akson dallanması varsa akson
hıza sahiptirler. Sinirlerin plazma zarları elekt- kollateralleri olarak adlandırılırlar. Akson-
rik sinyalizasyonu oluşturma (impuls) ve yayma lar sonlandıkları alanlarda birçok dallara
fonksiyonuna sahiptir. Nöronlar görevlerine göre ayrılarak akson terminallerini oluşturur-
duyu, motor ve ara nöronlar olmak üzere üçe ayrı- lar. Akson terminallerinde daha önceden
lır. Duyu nöronları (afferent nöronlar) reseptörler sentezlenip depolanan nörotransmitterler
aracılığıyla almış oldukları uyarıları merkezî sinir (aracı kimyasal haberciler) bulunur ve
sistemine iletir. Motor nöronlar (efferent nöron- uyarı geldiğinde bu kimyasal haberciler
lar) merkezî sinir sisteminden almış oldukları ya- salgılanır.
nıtı ilgili organa iletir. Afferent nöron ile efferent

Dendrit

Hücre gövdesi

Akson

Ranvier boğumu

Schwan Hücresi

Akson terminalleri

Şekil 3.2 Sinir hücresi Sinir hücresinin gövdesi (soma kısmı) çekirdek ve nukleolus içerir. Bu bölgeden çıkan uzantılar
olan dendritler çevreden gelen uyarıları alan ve somaya ileten kısımdır. Yine somadan çıkan uzantı olan aksonlar ise
somadan almış olduğu bilgiyi ilgili kısımlara ileten en uzun sinir uzantısıdır.

59
Sinir Sistemi Fizyolojisi

Miyelin Kılıf Ranvier Düğümleri


Bazı nöronların aksonlarında glia hücreleri tara- PSS’de Ranvier düğümleri, birbirini takip eden
fından oluşturulan miyelin kılıf bulunur. Miyelin kı- bitişik Schwann hücreleri arasındaki miyelin kılı-
lıf; beyazımsı, yağlı (protein-lipit karışımı), çoğu uzun fı boşluklarıdır. Sinir uyarıları sadece Ranvier bo-
aksonlar etrafını katmanlar şeklinde saran bir kılıftır. ğumlarında oluşur ve Ranvier boğumları arasında
Miyelin kılıfın görevleri; aksonu koruma, sinir lifleri yapılır. Bundan dolayı, sinir uyarılarının iletim hızı
arasında elektriksel ya- oldukça artırılır (saltotorik ya da sıçramalı iletim).
lıtım malzemesi oluş-
turmaktır. Miyelin
Beyin ve Omurilikte, Beyaz Madde ve Gri
kılıfları, PSS içinde dikkat
Sinir hücre gövdelerinin Cevher Alanları
Schwann hücreleri
tarafından oluşturu- sentriyolleri yoktur (bu Beyin ve omurilikte beyaz madde olarak adlan-
lurken MSS’de miye- nedenle çoğalamazlar, ami- dırılan bölümler, yoğun miyelinli sinir lifi (akson)
lin kılıfı oligodend- totik özellikleri buradan topluluklarıdır. Beyin ve omurilikte gri madde
rositler tarafından gelir). olarak adlandırılan bölümler ise çoğunlukla si-
oluşturulur. nir soması ve miyelinsiz sinir liflerinden oluşur.
MSS’deki sinir soması topluluklarına nukleus (çe-
kirdek) denilirken PSS’deki sinir topluluklarına
gangliyon adı verilmektedir.
İletim hızları nöronlar arasında büyük
farklılıklar gösterir. İmpuls yayılma hızı-
nı etkileyen faktörler şunlardır: a) Akson Nöronlar, yapısal olarak; çok dallı, bipolar
çapı, büyük çaplı aksonlar impulsları daha (iki dallı), unipolar (tek dallı) olarak sınıf-
hızlı iletirler b)Miyelin kılıfının varlığı landırılırken fonksiyonel olarak; duyusal
impuls hızını çok artırır. (afferent), motor (efferent) ve internöron-
lar (ara nöronlar- bağlantı sinirleri) olarak
sınıflandırılır.

Nöron Tipleri
Unipolar Bipolar Multipolar
Unipolar: tek bir uzantısı olan nörondur. Gövdeden
Dendrit
tek bir uzantı çıkar. Bu uzantının bir ucu, dendrit ile
başlar; diğer iki ucu akson ile sonlanır.
Gövde-çekirdek
Bipolar: İki uzantısı olan nöron. Gövdeden karşılıklı
mivelin olarak iki uzantı çıkar. Bu uzantılardan biri dendrit,
kılıf diğeri ise aksondur.
Akson
Multipolar: Gövdeden çok sayıda uzantı çıkar.
Bu uzantıların kısa olanlarına dendrit, uzun
olanlarına ise akson denir. Dendritler çok sayıda
olmalarına karşın, aksonlar ise bir tanedir.
Duyu
nöronu

Şekil 3.3 Nöron Tipleri

60
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ÖÇ 1 Sinir sisteminin önemini ve sinir sistemini oluşturan öğeleri açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Merkezî sinir sistemi fonk- Sinir sistemi hasarlandı-


Sinir sistemini ilgilendiren
siyonlarının bilinç seviyesi ğında ortaya çıkabilecek
hastalıklara örnekler vererek
“beyin ve omurilik arasın- durumları sinir sisteminin
nedenlerini ve sonuçlarını
daki ilişki ve bağlantıları temel fonksiyonları ile iliş-
tartışınız.
düşünerek” tartışınız. kilendiriniz.

AKSİYON POTANSİYELLERİNİN Aksiyon (Eylem) Potansiyelleri (AP)


OLUŞUMU VE YAYILIMI Toplam 100 mV genlikli (amplitüdlü-voltaj
genişliğinde) kısa süreli bir membran potansiyeli
dalgalanmasıdır. Aksiyon potansiyelleri sadece kas
Dinlenim Zar (Membran) Potansiyeli
hücreleri ve nöronlar (uyarılabilen hücreler) tara-
Dinlenim zar (membran) potansiyeli, dinlenim fından üretilir. Aksiyon potansiyelleri zar üzerinde
durumunda olan bir nöron zarının iç yüzeyinde öl- ilerlerken güçleri asla azalmaz. Sinirler arasında
çülen potansiyel farktır ve sinir hücresinde -70 mV aksiyon potansiyelleri ana iletişim aracıdır. Bir si-
civarındadır. Bu potansiyel farklılık, sinir hücresi nirin aksonunda oluşan aksiyon potansiyeli dalgası
içinde ve dışında Na+, K+, Cl- ve protein anyonların (zarda domino taşı etkisi) sinir impulsu olarak da
(A-) farklı konsantrasyonlarda bulunmalarından do- (uyarı-sinyal-mesaj) adlandırılır.
layıdır. Hücrelerin (sinirler dâhil uyarılabilen tüm
hücreler) her iki tarafındaki iyonik dağılım farklılık-
ların nedeni, Na+ ve K+ iyonlarına hücre zarlarının Aksiyon Potansiyeli Aşamaları
farklı geçirgenlik özellikleri ve Sodyum-potasyum (Fazları)
ATPaz pompasının operasyonudur (bu pompa ile 1. Dinlenme durumu,
ATP enerjisi kullanılarak hücre içindeki her 3Na + 2. Depolarizasyon fazı,
karşılıkhücre dışından 2K+ ile takas edilir).
3. Repolarizasyon fazı,
4. Geçici hiperpolarizasyon fazları altında in-
Bipolar nöronlar özellikle duyusal nöronlar- celenir.
dır. Nöronun gövdesinden çıkan bir uzantı
reseptör yapısına diğer uzantı MSS’ne gider. Dinlenim (İstirahat) Durumu
Hücre zarı dinlenim durumunda, Na+ ve K+
kanalları kapalıdır. Fakat hücre dışına az miktarda
Membran Potansiyelinde Değişimler K+ çıkışına neden olan kanal sızdırmaları vardır.
Uyarılabilen hücre zarlarında oluşturulabilen zar Hücre dışına K+ çıkışı sırasında oluşan zıt yönde-
potansiyelleri, hücreler arasında bilgi almak, bilgi ki elektriksel çekim gücü daha fazla K+ çıkışına
göndermek ve bilgi işlemek (integrasyon) için kulla- izin vermez ve bu noktada elektrokimyasal denge
nılır. İyonlara zar geçirgenliğinde meydana gelen de- potansiyeli, dinlenim zar potansiyeli oluşur. Sinir
ğişiklikler ve zarın her iki tarafında bulunan iyonların hücresi dinlenim zar potansiyeli -70 mV’dur.
konsantrasyonlarında yapılacak değişimler, membran
(zar) potansiyeli değişikliklerine neden olurlar.

61
Sinir Sistemi Fizyolojisi

Eşik Değer (Ateşleme Seviyesi) ve


Aksiyon Potansiyeli
Dinlenim hâlindeki bir hücrenin uyarılabil-
mesi için negatif olan dinlenim zar potansi- Eşik değer, aksiyon potansiyeli oluşturabilmek
yelinin pozitif değerlere ulaşması gerekir. için dinlenim durumu membran potansiyelinin
ihtiyaç duyduğu 15 ile 20 mV seviyesindeki depo-
larizasyon durumudur. Zardan akan toplam akım
Depolarizasyon Fazı miktarı (hücre içine yönelik artmış + yük miktarı)
Hücreye gelen uyarı sonrasında hücre zarı de- ile kurulur. Zayıf (eşik altı) uyaranlar (mini depola-
polarizasyon durumunda, Na+ kapıları açılarak Na+ rizasyon dalgaları) aksiyon potansiyelleri oluştura-
geçirgenliği artar. Dinlenim durumu hücre içi ne- maz. Ancak güçlü (eşik değere ulaşabilen) uyaranlar
gatif membran potansiyeli pozitife doğru kayarak aksiyon potansiyellerine dönüştürülüp zar boyunca
tersine çevrilir. Bu durumda, K+ kapıları kapalıdır. yayılır. Ya hep ya da hiç fenomeni, aksiyon potan-
Eşik değeri (tetikleme voltajı), zarda oluşan depo- siyelleri oluşumu için eşik değer aşılmalıdır sadece
larizasyonun aksiyon potansiyelini tetiklemesi için eşik değere ulaşan depolarizasyon akımları akım
gelmesi gereken kritik voltaj düzeydir ve -50 ile -55 şiddeti ne olursa olsun aynı boyutlardaki aksiyon
mV arasıdır. Eşik değeri aşan zar potansiyellerinde potansiyellerini tetikler, buna ya hep ya da hiç ya-
artık dışarıdan uyarı gerektirmeden kendi kendini sası (fenomeni) denir.
yineleyen aksiyon potansiyelleri oluşturulur.
Sıçramalı (Atlamalı, Saltolu) İletim
Repolarizasyon Fazı Bir miyelinli aksonda aksiyon potansiyelleri
Depolarize olan hücre bir süre sonra tekrar eski (impulslar, elektrik akımları) sadece Ranvier dü-
zar potansiyeline yani negatif değerine döner. Hüc- ğümlerinde oluşur. Çünkü voltaj ayarlı Na + ka-
re zarı repolarizasyon durumunda, sodyum kapıları nalları Ranvier düğümlerinde yoğunlaşmıştır. Bu
kapanır. Na+ membran geçirgenliği dinlenme sevi- nedenle, aksiyon potansiyelleri sadece Ranvier
yelerine geri döner. Sodyum kapıları kapanırken düğümlerinde tetiklenir ve bir düğümden diğerine
voltaja duyarlı K+ kapıları açılır. K + hücre dışına atlayarak iletilir. Bu da miyelinli liflerde iletimin
çıkar ve hücre içi tekrar dinlenim durumu negatif miyelinsiz aksonlara göre neden çok daha hızlı ol-
değerine (-70 mV) döner. duğunu açıklar.

Uzamış Repolarizasyona Bağlı Geçici Sinapslar


Hiperpolarizasyon Fazı Bir nörondan diğer bir nörona veya bir nöron-
Potasyum kapıları daha uzun süre açık kaldığı için dan bir effektör hücreye bilgi transferine aracılık
daha fazla K + çıkışına izin verir. K+’un hücre dışına eden haberleşme istasyonlarına sinaps denir. Pre-
çıkışının sürmesi, zarı hiperpolarize yapar (zar istira- sinaptik (sinaps öncesi sinir) nöron, sinapsa doğru
hat durumu negatif değerinden daha da negatif olur). impulsları taşırken postsinaptik (sinaps sonrası si-
nir) nöron, sinapsdan aldığı impulsları daha ileriye
iletir. Sinapslar, nörotransmitter salınımı ve alımı
Aksiyon Potansiyeli Oluşumunda Sod- için özelleşmiş kimyasal iletişim alanlarıdır. Tipik
yum-Potasyum Pompasının Rolü: Re- olarak iki bölümden oluşmaktadırlar: Sinaptik ve-
polarizasyon, nöronun istirahat duru- ziküller içeren presinaptik nöronun aksonal termi-
mundaki elektriksel voltaj değerine geri nali ve postsinaptik nöronun dendrit (leri) ya da
dönmesi durumudur. Fakat repolarizas- soması üzerindeki reseptör bölgeleri.
yon fazı, zarın dinlenme durumu iyonik
koşullarını geri getirmez. Dinlenim duru-
mu hücre içi ve dışı iyon dağılımına geri
dönmesi zardaki sodyum-potasyum pom-
pası tarafından sağlanır.

62
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

İki Nöronun Karşılıklı Geldiği Sinaptik Alanda


Kimyasal Etkileşim

Presinaptik Nöron

Sinir Uyarısı

Voltaj Bağımlı Kanal


Ca2+

Sinaptik Vezikül
Sinaptik Aralık
Ligand Bağımlı Kanal

Ca2+ Postsinaptik Nöron


Na+
Nörotransmitter Na+

Şekil 3.4 Sinaps görünümü İki hücrenin biraraya geldiği bölgelere sinaps denir. Sinaptik aralık, presinaptik (uyarıyı
getiren hücre) ve postsinaptik (uyarının iletildiği hücre) nöronları birbirinden ayıran sıvı-dolu bir aralıktır. Bir nörondan
diğer nörona doğrudan sinir uyarıları geçişini önler. Uyarının presinaptik nörondan postsinaptik nörona geçişi
presinaptik nöronlardan salınan ve postsinaptik nörondaki reseptöre bağlanabilen nörotransmitterle gerçekleşir.

Sinaptik Aralıkta Bilgi Transferi


Sinir impulsu sinir hücresi zarı boyunca presinaptik nöronun akson terminaline ulaştığında ortaya
çıkan potansiyel değişikliğine bağlı olarak daha önceden sentezlenen ve depolanan nörotransmitterler
sinaptik aralığa salınır. Nörotransmitter sinaptik aralığı geçer ve postsinaptik nöron üzerinde bulunan
alıcılara (reseptörlere) bağlanır ve uyarıcı (Eksite edici- depolarizasyona yol açan) ya da engelleyici (inhibe
edici-hiperpolarizasyona yol açan) etkiye neden olacak şekilde postsinaptik membranın iyonlara geçir-
genliğini değiştirir. Uyarı sona erdikten sonra etkinin ortadan kaldırılabilmesi için nörotransmitter resep-
töründen uzaklaştırılmalıdır. Nörotransmitterler, özgün enzimler tarafından parçalanarak veya sinaptik
aralıktan dışarı difüzyona uğrayarak reseptörlerinden ayrılırlar ve etkileri sonlandırılır.

ÖÇ 2 Sinir Hücrelerinde Aksiyon Potansiyeli oluşumu ve yayılımını kavrayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Uyarılan bir sinir hücresi


Sinir hücrelerinde uyarılma
bir kas hücresini nasıl uyar- Bütün sinir hücrelerinde ile-
sonucu meydana gelen de-
dığını bir önceki ünite ile ti hızı aynı mıdır, tartışınız.
ğişiklikler nelerdir?
ilişkilendirerek açıklayınız.

63
Sinir Sistemi Fizyolojisi

NÖROTRANSMİTTERLER sonucunda önce dopamin, sonra nöradre-


nalin ve en sonra adrenalin sentezlenir. Bey-
nin bazı bölgelerinde katekolamin sentezi
Bazı Önemli Nörotransmitterler dopamin aşamasında durur. Sentezlenen
a. Asetilkolin (Ach): Kolinerjik akson termi- dopamin bazal gangliyonlar başta olmak
nallerinden salınan küçük moleküllü nörot- üzere beynin değişik bölgelerinde inhibi-
ransmitterdir. İki tip reseptörü vardır. Sinir tör olarak görev almaktadır. Dopamin kas
kas kavşağında, otonomik gangliyonlarda hareketlerini, öğrenmeyi, dikkat ve ruhsal
ve beyinde bulunan nikotinik reseptörler durumları etkiler. Dopamin beyinde ödül
ile düz kas, bezlerde ve beyinde bulunan merkeziyle bağlantılıdır. Haz duygusunu
muskarinik reseptörler. Asetilkolin ni- oluşturur. Kokain, alkol, esrar, eroin, niko-
kotinik reseptörler aracılığıyla uyarıcı etki tin gibi zararlı maddeler vücutta kısmen do-
gösteririr. Asetilkolin düz kas ve bezlerde pamin salgısını artırarak bağımlılık yaratıcı
muskarinik reseptörler aracılığıyla da uyarı- keyif durumuna yol açarlar. Aşırı dopamin
cı etki gösterirken kalpte bulunan muskari- reseptör aktivitesi en ağır ruhsal hastalıklar-
nik reseptörler aracılığıyla kalp kasında bas- dan (psikoz) olan şizofreniyle bağlantılıdır.
kılaycı etki gösterir. Asetilkolinin öğrenme Beyinde dopamin yetersizliği kaslarda tit-
ve hafıza oluşumunda da görev aldığı dü- remelere (tremor) ve kas güçsüzlüğüne yol
şünülmektedir. Botulizm zehiri Ach etkisi- açar (Parkinson hastalığı). Diğer katekola-
ni bloklar. Bu nedenle botoks injeksiyonu minler nöradrenalin ve adrenalin vücudun
derideki kırışıkları önler ama çok kuvvetli alarm seviyesini yükseltir ve dikkati artırır.
bir zehir olup çok çok küçük miktarları so- Nöradrenalinin çoğu postgangliyonik sempa-
lunum kaslarının felcine yol açarak ölüme tik nöronlarda yapılırken adrenalin ise böb-
neden olabilir. rek üstü bezinden salgılanır. Noradrenalin
b. Serotonin: Triptofan amino asidinden duygu durumu, uyku ve öğrenmede etkili-
sentezlenen bir nörotransmitterdir. En az dir. Stres durumunda kalp hızını artırırken
7 farklı tipte reseptörü olduğu bilinmek- sindirim olaylarını yavaşlatır. Yetersizliğin-
tedir. Açlık, uyku, dikkat ve duygusal du- de depresyona yol açar. Aşırı salınımı uyku-
rumlarda etkilidir. Beyinde serotonin salın- suzluğa (insomnia) neden olur.
dığında kan damarları kasılır, damar çapı d. GABA (Gama aminobütirik asit): Beyinde
azalır. Stres ve düşük kan şekeri serotonin bulunan başlıca inhibitör nörotransmitterdir.
düzeyini düşürürken içinde amin ve trip- Uyku ve hareketin düzenlenmesine katılır.
tofan amino asiti içeren gıdalar serotonin Nöron aktivitesinin kontrol altında tutul-
seviyesini yükseltir. Serotonin düz kasların ması için gereklidir. Yetersizliği felçler, kas
kasılmasında, insanın kendini iyi hissetmesi titremeleri ve uykusuzlukla bağlantılıdır.
emosyonel durumlarda rolü olduğu bilin- Anksiyete, Huntington hastalığı ve epilepsi
mektedir. Yetersizlikleri, obsesif kompalsif ile de bağlantılıdır. Bazı anksiyete ilaçların-
bozukluk (OCD), anksiyete (kaygı), duy- da çok az da olsa bulunur. Bazı beyin bö-
gu durum bozuklukları (depresyon), öfkeyi lümlerinde GABA yetersizliği epilepsiye yol
kontrol edememe, hatta intihara meyile yol açabilir.
açabilir. Prozak ve diğer antidepresan ilaçlar
vücutta serotonin seviyelerini yükseltir. Sütte
serotonin yapımında kullanılan amino asit Çoğu sinirlerimiz dış etkilerden korun-
vardır. Yatmadan önce ılık süt içmek seroto- mak için vücudun derinliklerinde yer alır
nin seviyesini artırarak kişiyi rahatlatabilir. fakat dirsekte bulunan ulnar siniri deri
c. Katekolaminler: Bedende sentezlenen baş- yüzeyine çok yakındır. Bu nedenle dirsek
lıca katekolaminler nöradrenalin, adrenalin çarpmalarında hoş olmayan duyusal sinir
ve dopamindir. Katekolaminlerin sentez uyarıları oluşur.
kaynağı trozin amino asitidir. Trozin amino
asitinden çeşitli biyokimyasal reaksiyonlar

64
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

e. Glutamat: MSS’nin en yaygın ana uyarıcı nörotransmit-


teridir. Hafıza oluşumunda rol alır. Beyinde aşırı salını-
dikkat mı, migren ataklarına ve felçlere yol açabilir. Bu nedenle
Bedende yukarıda sayılan nörotansmitterlerin içine lezzetin artırılması için konan monosodyum gluta-
dışında somatostatin, enkefalin, endorfin, P matlı- MSG yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Beyinde
maddesi, nitrik oksit, kalsitonin, nöropeptid stroke (inme-felç) sonrası tahribata bağlı artan glutamat
Y, kolesistokinin gibi çok sayıda nörotrans- seviyesi daha da çok nöronun ölümüne yol açabilir. ALS
mitter ya da nöron fonksiyonlarını düzenleyi- – (Lou Gehrig Hastalığı) aşırı glutamat üretimi ile bir-
ci haberci moleküller görev almaktadır. liktedir. Şizofrenlerde yetersiz glutamat üretimi bulunur.
Pek çok MSS hastalığının beyinde dengesiz glutamat
üretimi ile bağlantılı olduğuna inanılmaktadır.

ÖÇ 3 Nörotransmitter yapısını, çeşitlerini ve fonksiyonlarını açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Sizce bir kimyasal haberci


Nörotransmitterleri yapısal Bedende uyarıcı ya da bas-
ya da nörotransmitter ne-
ve fonksiyonel olarak karşı- kılayıcı nörotransmitterler
den farklı hücrelerde farklı
laştırınız. nelerdir, tartışınız.
etkiler ortaya çıkartabiliyor?

MERKEZÎ SİNİR SİSTEMİ Omurilik


Merkezî sinir sistemi (MSS) beyin ve omurilik- Omurilik (Spinal kord, medulla spinalis)
ten oluşur. Gelişim sürecinde merkezî sinir sistemi omurga adı verilen kemik yapı içerisinde boyun-
bir çubuğa benzetilebilir. Çubuğun tepe kısmında dan kuyruk sokumuna kadar omurlar içerinde
beyin yer alır. Çubuğun geri kalan kısmı ise omu- uzanan yumuşak dokudan yapılmış sinir sistemi
rilik olarak değerlendirilebilir. Beyin, buruşuk, yapısıdır. Omuriliğin merkezinde kelebek şeklin-
pembemsi-gri görünümünde bir dokudur. Beyin- de gri bir madde bulunur. Bu gri madde içerisinde
de içleri sıvı dolu boşluklar bulunmaktadır. 4 adet afferent nöronların aksonları, efferent nöronların
olan bu boşluklara serebral ventrikül adı verilir. hücre gövdeleri, ara nöronlar, glia hücreleri bulun-
Beyin temel anlamda 4 bölgede incelenir. Sereb- maktadır. Gri madde miyelinli aksonlardan oluşan
rum, diensephalon, beyin sapı ve beyincik. Se- ak madde ile sarılıdır. Gri maddenin gövdeden
rebrum ve diensephalon birlikte bir yapı olarak ele arka tarafa uzanan kısmına arka boynuz, öne doğ-
alındığında bu yapıya önbeyin denir. Beyin sapı ru olan kısmına ise ön boynuz adı verilir. Periferik
ise kendi içerisinde orta beyin, pons ve medulla sinirlerden omuriliğe gelen duyusal sinirsel arka
oblangatadan oluşur. Bu bölümde önce omurilik köklerle arka boynuzdan giriş yaparken ön boy-
yapısı ve görevleri daha sonra diğer beyin yapıları nuzdan efferent nöronlar ön köklerle çıkış yapar.
ve fonksiyonları açıklanacaktır. Omurilikten çıktıktan sonra ön ve arka kökler

65
Sinir Sistemi Fizyolojisi

omuriliğin yanından çıkarak birleşir ve 1 çift spinal siniri oluşturur. Omurilik 31 segmentten oluşmuş-
tur. Her bir segmentten 1 çift spinal sinir çıkar. Reseptörler aracılığıyla alınan duysal uyarılar omuriliğe
girdikten sonra çıkan yollarla beyne doğru taşınır. Alınan bilgi beyinde değerlendirildikten sonra inen
yollarla ilgili organa iletilir. Omuriliğin görevi bağımsız olarak değerlendirildiğinde ise genelde omuri-
lik reflekes hareketlerin merkezidir. Otonom refleksler, tendon refleksleri ve gerim refleksleri omurilik
tarafından düzenlenir.

Sinir Sistemi

Periferik sinir sistemi Merkezi sinir sistemi (MSS)

Afferent (Duyu) nöronlar Efferent (Motor) nöronlar


Reseptörden alınan uyarıları Efektör organa giden
MSS’ne iletilir. nöronlar

Otonom nöronlar Somatik


İç organları innerve eder İskelet kaslarını innerve eder

Sempatik Parasempatik

Şekil 3.5 Sinir Sistemi Organizasyonu

Omurilik refleks merkezidir. Normal süreçlerde du-


yusal olarak alınan bilgilerin beyne ulaştırılarak bilginin
Beyin kendisine gelen uyartıların çoğu- beyinde işlenmesi, değerlendirilmesi gerekir. Bazen alınan
nu dikkate almaz. Almış olduğu uyartı- bu uyarılara omurilik içi sinirsel bir ağ içerisinde hızlı bir
lara yanıt olarak da ya bir iskelet kasına şekilde yanıt verilir. Bu yanıtlara refleks adı verilir. Refleks
emir gönderir, ya iç organ düz kaslarına olayının gerçekleşmesi için gerekli 5 temel unsur vardır.
etki eder ya da salgı bezlerinin çalışmasını Bunlar uyarıyı algılayan reseptörler; reseptörlerden aldığı
düzenler. bilgiyi merkezî sinir sistemine ulaştıran afferent nöron;
Yüzme, araba sürme gibi davranışlar kazanıl-
uyarının efferent nörona iletildiği, bir ya da birden fazla
mış ya da öğrenilmiş refleks davranışlardır.
sinaps içeren refleks merkezî; uyarıyı merkezden alarak
efektör organa ileten efferent nöron ve alınan uyartıya
bağlı olarak verilen cevabın gerçekleştiği efektör organ.
Bu 5 yapının oluşturduğu yapıya refleks arkı ya da yayı denir. En basit refleks yapısı içerisinde bile af-
ferent nöron ile efferent nöron arasında en az bir tane ama çoğunlukla birden fazla sinaps bulunur. Tek
bir sinaps olduğu zaman buna monosinaptik refleks adı verilir. Gerilme refleksi buna güzel bir örnektir.
İskelet kası gerilirse buna yanıt olarak kas kasılır. Buna gerilme refleksi denir. Bu reflekste duyu organı
yani reseptör kas iğciğidir. Kasın gerilme bilgisini alan kas iğciği bu bilgiyi hızla omuriğiliğe duyusal
sinirle iletir ve omurilikte bu duyusal sinir aynı kasın motor nöronuna direk olarak impulsu (uyarıyı)
aktarır. Uyarıyı alan motor nöron bu bilgiyi kasa ileterek kası kastırır. Patella tendonuna vurulması ku-
adriseps femoris kasında gerilmeye yol açar ve bacak aniden fırlar. Bu bir gerilme refleksidir ve patella
tendon refleksi olarak bilinir.

66
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Önbeyin
Serebrum girintili-çıkıntılı ve kıvrımlı bir Serebrum ve diensephalonun oluşturduğu ana yapıya
yapıya sahiptir. Bu kıvrımlı yapılardaki önbeyin adı verilir. Serebrum (büyük beyin), beynin üst kıs-
çıkıntıların her birine   girus; dar ve kü- mını (superior) şekillendirir ve beyin kütlesinin % 83’ünden
çük yarıklara (girintilere) ise sulkus  ve sorumludur. Serebrum, bulundurduğu çıkıntılar (giruslar)
daha büyük ve derin yarıklara  fissür de- ve sığ oluklar (sulkuslar) ile yüzey alanını artırmıştır. Sereb-
nir. Giruslar, fissürler ve sulkuslar bir ara- rumda bulunan derin oluklara fissür denir. Serebrum sağ ve
ya gelerek serebrumun kıvrımlı yapısını sol yarım kürelere ayrılmıştır. Bunlara serebral hemisfer adı
oluştururlar. verilir ve serebral hemisferler, boyuna (longitütinal) fissür ile
birbirinden ayrılır. Beyin yarım kürelerinde üç temel bölge
Beyni oluşturan iki yarım küreyi birbiri- bulunur; serebral korteks, beyaz cevher ve bazal çekirdek-
ne bağlayan yapıya Korpus kallosum adı ler. Beyin yüzeyini bölen derin sulkuslar, her bir beyin he-
verilir. Bu bağlantı yapısı pasif bir yapı misferini, Frontal (Ön), Pariyetal (Yan), Temporal (Şakak) ve
olmayıp sürekli iki yarım küre arasındaki Oksipital (Arka) loblar olarak dört lob içine bölerler. Merkezî
iletişimi sağlar. sulkus, frontal ve parietal lobları birbirinden ayırır. Parietal-
oksipital sulkus, pariyetal ve oksipital lobu birbirinden ayırır.
Lateral sulkus, parietal ve temporal lobu birbirinden ayırır.
Pariyetal Lob Frontal Lob

Oksipital Lob

Temporal Lob

Serebellum Beyin Sapı

Şekil 3.6 Beyinde yer alan loblar. Sarı paryetal lob, kırmızı frontal lob, mavi temporal lob, mor serebellum, yeşil
oksipital lob, turuncu renk beyin sapını göstermektedir.

Serebral Korteks (Beyin Kabuğu, Serebruma Ait Kabuk)


Korteks, beynin dış yüzünü saran yüzeysel gri madde olup beyin kütlesinin yaklaşık % 40’ını yapar.
Beyin korteksi duyuların hissedilmesi, iletişim, bellek, anlama ve istemli hareketler gibi beynin bilişsel
süreçlerinin hemen hemen hepsinden sorumludur. Bu sorumluluğu yerine getirebilmesi için beynin alt
bölgelerinden sürekli bilgi ya da uyarı almalıdır. Her bir beyin yarım küresi kontra-lateral hareketleri sağ-
lar. Yani, sağ hemisfer vücudun sol tarafının duyusal ve motor fonksiyonlarını kontrol ederken sol hemis-
fer vücudun sağ tarafının duyusal ve motor fonksiyonlarını kontrol eder. Beyin hemisferleri fonksiyonel
olarak eşit özelliklerde değildir. Zaten, belli bir aktivite için sadece bir beyin fonksiyonel alanı tek başına
yeterli de değildir. Bilinçli davranışlar tüm korteksin faaliyet alanlarının katılımını gerektirir. Serebral kor-
teks 3 ana alanda incelenir.

67
Sinir Sistemi Fizyolojisi

• Primer (birincil) motor korteks, presentral


girusta bulunur. Aksonları kortiko-spinal
Serebral lob bölgeleri. 1. Frontal Lob: Bi-
sinir yolaklarını (traktus) oluşturan pira-
lişsel süreçlerden ve istemli kas hareketle- midal hücrelerden oluşur. Hassas, beceri
rinden sorumlu olan bölgedir. Ayrıca du- gerektiren (öğrenilen), istemli hareketlerin
yusal işlevlerin de bilince ulaşmasını sağlar. (el, parmak, konuşma hareketleri gibi) bi-
2. Pariyetal Lob:  Özellikle dokunmaya linçli kontrolünü sağlar. Buradan çıkan si-
dayalı duyusal bilgileri işler ve değerlen- nir lifleri iç kapsül adı verilen bir yapıdan
dirir. 3. Oksipital Lob: Görsel verileri işler geçerek bedenin ters tarafına gitmek üzere
ve değerlendirir. 4. Temporal Lob:  İşitsel çaprazlanarak omuriliğe girer. İç kapsüle
verileri işler ve değerlendirir. Bu dört lob bağlı olarak beynin sol tarafı bedenin sağ ta-
büyük loblardır ve birbirleriyle koordi- rafına; beynin sağ tarafı bedenin sol tarafına
neli bir şekilde çalışarak bilinci ortaya hükmeder denir. Bu nedenle istemli hare-
çıkarırlar. Duyular açısından önemli olan kerlerle ilgili korteks alanları her iki beyin
Pariyetal Lob, Oksipital Lob ve Temporal yarım küresinde de bulunur.
Lob’un birleştiği bölgelerde,  ilişkilendir- • Premotor (ön motor) korteks, presentral
me (asosiyasyon) alanları bulunur. 5. İnsu- girus önünde yer alır. Öğrenilen, tekrarlı
la: Lateral fissürün derin kısımlarında yer veya düzenli motor beceri kalıplarını kont-
alır ve serebrum yüzeyinden gözlenemez. rol eder. Eş zamanlı veya ardışık eylemleri
Daha ilkel davranışlarımızda ve içgüdü- düzenler. Hareketlerin planlanmasına ka-
lerin bilinç ile etkileşiminde rolü olduğu tılır. Atletik motor beceri hareket kalıpları
düşünülmektedir. Henüz hakkında çok burada depolanır.
fazla bilgi yoktur. • Broca alanı, premotor alanının alt ön ta-
rafındadır. İnsanların çoğunda sadece bir
Serebral Korteksin Fonksiyonel yarım kürede mevcuttur (genellikle sol).
Alanları Konuşulan dil kaslarını yöneten bir motor
konuşma alanıdır. Kişi konuşmaya hazırla-
Beyin korteksinde üç tip işlevsel alan bulun-
nırken aktive olur. Konuşabilme yani ses çı-
maktadır:
karma becerisi için gereklidir. Ses kutusunu
• Motor alanlar - İstemli hareketleri kontrol ve ağız hareketlerini kontrol eder. Bu bölge
ederler: hasar gördüğünde insan konuşabilmeyi bi-
• Duyusal alanlar – Bilinçli duyusal farkın- liyor olsa da ses çıkaramaz.
dalık sağlarlar:
• Bağlantı (Asosiyasyon) alanları - Çeşitli Serebral Korteks Duyusal (Somato-
bilgilerin farklı beyin bölümlerine transferi- Sensoriyel) Alanları
ni sağlayarak bilgilerin daha ileri düzeylerde
Birincil somatik duyusal alan serebrumun
işlenmesini, yani birleştirici (entegre) beyin
üst lobunda bulunur. Bedenin çapraz tarafındaki
faaliyetlerini oluştururlar.
reseptörlerden almış olduğu bilgileri alır ve değer-
Serebral korteks ile ilgili ilk detaylı çalışma- lendirir. Bu alan özellikle dokunma, basınç, ısı, ağrı
lar yirminci yüzyıl başlarında Alman bilim adamı duyularını algılar ve ayırt eder. Primer (Birincil)
Brodmann tarafından yapılmıştır. Bu çalışmalar somatosensorial korteks, somatosensoriyel asosi-
sonucunda Brodmann kortekse ait 52 bölge tanım- yasyon (bağlantılar) korteksi, görsel alanlar, işitsel
lamıştır. Bu tanımlamalar hâlen büyük ölçüde ge- alanlar, koku korteksi, tat korteksi alanlarından
çerlidir. Bu bölgeler genel anlamda ele alındığında oluşur. İkincil somatik duyusal alan ise birincil
3 başlık alıtında toplanabilir. somatik alanda işlenen duyu sinyallerinin anlam-
landırıldığı yerdir.
Serebral Korteks Motor Alanları • Primer (birincil) somatosensoriyel kor-
Serebral korteksin motor alanları, primer (so- teks postsentral girusta yer alır. Bu böl-
matik) motor korteks, premotor korteks ve Broca ge, deri ve iskelet kaslarından bilgiler alır.
(konuşma) alanlarından oluşur. Mekânsal farklılıkları ayırt etmemizi sağlar.

68
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

• Somato-sensoriyel asosiyasyon (bağlantı) Asosiyasyon (İlişkilendirme) Alanları


alanları, primer somatosensoriyel korteks Primer motor korteks asosiyasyon alanların-
arkasında yer alır. Duyusal bilgileri bütün- da alınan duyusal bilgiye motor yanıt oluşturulur.
leştirir Uyarılara çok kapsamlı anlamlar ka- Asosiyasyon alanlarında alınan duyusal bilgi kulla-
zandırır. Uyarı parçalarının kapsamlı ilişki- nılarak hareketlerin düzenlenmesi, çevrede meydana
lerini, boyutlarını ve özelliklerini belirler. gelen değişikliklerin algılanması, düşünme, konuş-
• Birincil (primer) görsel korteks görme ma gibi kompleks olayların ilişkilendirilmesi söz
alanı olarak bilinir. Oksipital lobun en arka konusudur. İlişkilendirme alanları alınan uyartıların
(posterior) ucunda, serabral korteksin iç değerlendirilmesini, bellekteki bilgilerle eşleştirilme-
yüzeyinde kalkarin sulkus girintisi boyunca sini ve uygun yanıt oluşturmasını sağlayan bölgedir.
yer alır. Gözün retina tabakasından görsel Üst düzey yorum ve yanıt oluşturan bölge olarak da
bilgileri alır. Görsel asosiyasyon alanları, adlandırılabilir. İlişkilendirme alanlarında dil alanla-
birincil görsel korteksin etrafını çevreler ve rı, genel (yaygın) yorumlama alanları ve visseral (iç
görsel uyaranları yorumlar (örneğin; renk, organlara ait) asosiyasyon alanları bulunur. Zihin
biçim ve hareket). Görsel alanda renkli faaliyetleri, bilişsel işlemler, hatırlama ve kişilikle ile
görmeyi sağlayan renk sütunları, çizgi ve ilgilidir. Yargılama, nedenlendirme (akıl yürütme),
kenarların algılanmasını sağlayan uyum sü- sebat (istikrarlılık) ve vicdan (inançlar) faaliyetleri
tunları ve üç boyutlu görmeyi sağlayan nö- için gereklidir. Limbik sistem (beynin duygusal-
ronal sütunlar bulunur. emosyonel bölümü) ile yakından bağlantılıdır.
• İkincil görme alanı oksipital lobun birin-
cil görsel alan dışındaki bölümü kapsar. Pri-
mer görme merkezinden gelen impulsları Lateralizasyon: Bir fonksiyonun beynin
değerlendirerek objelerin şekillerinin analiz sadece bir hemisferine yerleşik olması duru-
edilmesi, hareket eden objelerin gözlenme- mudur. Her yarım küre diğerinde olmayan
si, aynı renklerin değişik tonlarının ayırt becerilere (fonksiyonlara) sahiptir. Serebral
edilmesi gibi daha üst düzey fonksiyonları hakimiyet (dominans), konuşma dili (lisan)
yerine getirir. için baskın sol yarım küreyi işaret eder. Sol
• İşitsel alanlar, birincil işitsel korteks, tem- yarım küre, dil, matematik ve mantıkla ilgili
poral lobun üst kenarında bulunur. Ses tonu, beyinsel faaliyetlerin de kontrol merkezidir.
ritim ve ses yüksekliği ile ilgili bilgileri alır. Sağ yarım küre - görsel-uzaysal beceriler, duy-
İşitsel asosiyasyon alanları, primer işitsel kor- gu ve sanatsal becerilerin kontrol merkezidir.
teks arkasında yer alır. Ses anılarını hafızada
depolar ve seslerin algılanmasını sağlar. Genel (Ortak) dil yorumlama alanı; temporal,
• Frontal göz alanı: Gözün istemli hareket- parietal ve oksipital lob alanlarına dağılmış ve çok
lerinden sorumludur. Bu alanın lezyonunda iyi anlaşılmamış alanları kapsar. Genellikle sol taraf
gözler hareket edemez ve kişi istemli olarak olmak üzere sadece bir yarım kürede bulunur. Ge-
gözlerini bir cisme çeviremez. len sinyalleri tek bir düşünce içine entegre ederler.
Mekânsal ilişkilendirme ile ilgili işlemlerle de ilgi-
lidirler. Dil alanları, sol lateral (yanal) sulkusu çev-
Pariyetal lob duyusal alan; oksipital lob releyen geniş bir alanda yer alır (baskın–dominant-
görme alanı; temporal lob koku, işitme ve dil alanı). Başlıca bölümleri ve işlevleri şunlardır:
tat duyuları alanıdır. • Wernicke alanı – işitilen kelimelere – seslere an-
lam kazandırır. Bu alanın hasarında düşünme
• Koku merkezî: Tat ile ilişkili beslenme yeteneği kaybolur, konuşulanları anlayamaz,
refleksinden, temel duygusal reflekslerden, yazılı metinleri görmesine rağmen okuyamaz.
besinlerden alınan haz duygusundan, ko- • Broca bölgesi – konuşma hazırlama ve üre-
kuların bilinçli olarak analiz edilmesinden tim için motor faaliyetleri düzenler.
sorumlu alandır. • Lateral (Yanal) prefrontal korteks - dil anla-
• Tat merkezî: Paryetal lobda bulunur ve ma ve kelime analizi bölgesidir.
koku merkezî ile ortak çalışır. • Lateral ve ventral temporal lob - dilin işitsel
ve görsel yönlerinin koordinasyonunu sağlar.

69
Sinir Sistemi Fizyolojisi

Serebral Beyaz Cevher


Normal beyin fonksiyonu sürekli elekt- Serebral beyaz cevher, beynin derinliklerine giden mi-
riksel aktivite içerir. Elektroensefalogram yelinli sinir lifleri ve sinir liflerinin oluşturduğu sinir yo-
(EEG) bu elektriksel etkinliğin kayıtları- laklarıdır (traktus). Serebral beyaz cevheri oluşturan sinir
dır. Kaydedilen nöronal elektriksel aktivi-
lifleri, serebral korteks, alt MSS merkezleri ve büyük beyin
alanları arasındaki iletişimlerden sorumludur. Serebral be-
te desenlerine beyin dalgaları (EEG) denir.
yaz cevheri oluşturan sinir lifleri tipleri şunlardır:
Her kişinin beyin dalgaları benzersizdir.
Beyin dalgaları yaş, duyusal uyaranlar, be- • Kommissür lifler; iki hemisferde birbirine karşılık
yin hastalığı ve vücudun kimyasal durumu gelen gri alanları bağlar.
ile değişir. EEG kayıtları beyin lezyonları, • Assosiyasyon lifler; aynı yarım kürede farklı bölüm-
tümörler, infarktlar, enfeksiyonlar, apseler leri birbirine bağlar.
ve epileptik lezyonları lokalize etmek ve
teşhis için kullanılabilir. Düz EEG (be- Bazal Ganglionlar (Çekirdekler)
yinde hiçbir elektriksel aktivite olmaması Kortikal beyaz cevher içi derinliklerinde bulunan gri
durumu ) ölümün klinik kanıtıdır. madde kütleleridir. Bazal çekirdekler dikkat ve bilişsel
fonksiyonları düzenler. Antagonistik ve gereksiz hareketleri
engeller. Bazal ganglionlar korteks, talamus ve diğer bazı yapılarla sıkı bir bağlantı gösterir. Bazal ganglio-
nun ana bileşenleri striatum, pallidum, substansiya nigra ve subtalamik nükleustur. Bunların en büyüğü
olan striatum beynin pek çok bölgesinden ileti alır ama sadece bazal ganglionun elemanlarına ileti gönde-
rir. Bazal gangliyonların fonksiyon kayıplarında Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklar görülür.

Diensefalon (Ara Beyin)


Beyin sapının üzerinde beyin yapısının ortasında bulunan merkezdir. Ara beyin, orta beyin olarak
adlandırılan mezensefalon ile serebrumu birbirine bağlar. Bu bağlanma sayesinde ara beyin gerek kendi
görevlerini yerine getirirken gerekse de bu iki bölgenin haberleşmesine katkıda bulunur. Ara beyin temel
olarak 4 bölge hâlinde incelenir.

İNSAN BEYNİ

Serebral kortex Frontal lob

Korpus
kallosum

Talamus

Hipotalamus

Ara beyin
Pons
Serebellum Medulla

Omurilik

Şekil 3.7 Beyin Bölümleri

70
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

a. Talamus: Ara beynin en büyük kısmı olan talamus, se-


rebral kortekse giden ve gelen liflerin geçtiği çekirdekleri
Talamus hasarlarının en çok bilinen türü
içerir. Koku duyusu hariç tüm duyulardan beyne gelen
ataksidir. Talamus hasarına bağlı olarak
afferent impulslar talamusta toplanır ve sinaps yaparlar.
talamustan çıkan hatalı uyartıların denge
Benzer fonksiyonlu impulslar talamusta sınıflandırılır, bi-
ve istemli kas hareketlerinin koordinasyo-
çimlendirilerek düzenlenmiş bir grup olarak önem sırası-
nundan sorumlu iki temel yapı olan se-
na göre ilgili kortekse yönlendirilirler. Aslında talamusun
rebrum ve beyinciğe ulaşması sonrasında
görevi almış olduğu duysal bilgiyi korteksin anlayacağı
(çevreden alınan uyartıların beyne yanlış
dile çevirmektir. Koku hariç, serebral kortekse doğru çı-
iletilmesi) bedende istemsiz hareketler
kan bütün duyusal impulslar mutlaka talamustan geçer-
gerçekleşir.
ler. Talamus ayrıca bellek, bilinç, uyku ve uyanıklığı da
Atalamik ağrı: Talamus bedende oluşan kontrol etmede önemli bir rol oynar. Talamus ayrıca re-
her ağrıyı beyne iletmez. Aynı zamanda tiküler aktive edici sistemle de sıkı ilişki hâlindedir. Ta-
yüksek ağrı ya da acı duygusunu hafiflete- lamus gerektiğinde RAS uyararak dikkati ve uyanıklığı
rek daha az acı duyulmasını sağlar. Ancak arttırırken uyku sırasında ise nöronların uyarılma eşikle-
talamus hasarında bu görev ortadan kalka- rini yükselterek çevredeki pek çok uyaranın algılanmasını
cağı için acıların şiddeti artacaktır. engeller ve kişinin uyumasına yardımcı olur.

b. Hipotalamus: Beyin tabanında, talamusun altında yer alan bezelye büyüklüğünde bir yapıdır. Özellik-
le endokrin sistemle çok sıkı bağlantı hâlindedir. Koku yolları için bir aktarma istasyonudur ve koku
duyusu talamusta işlenmeden doğrudan ilgili beyin bölümüne nakledilir. Hipotalamus, vücut sıvı
dengesinin düzenlenmesi, beden ısısının ayarlanması, iyon dengesinin sağlanması, açlık, tokluk, su-
suzluk hissinin dengesi, doğum, süt salınımı, strese yanıt oluşumunda, kan basıncı, kalp hızı, sindirim
sistemi hareketleri, solunum hızı ve solunumun derinliği gibi birçok iç organ faaliyetlerini düzenler.
c. Hipofiz Bezi: Hipofiz bezi (pitüiter bez) yaklaşık 1 santimetre çapında, 0.5 ile 1 gram ağırlığında,
bezelye büyüklüğündedir ve bir sap vasıtasıyla hipotalamusa tutunur. Hipofiz bezi salgılamış olduğu
birçok hormonla diğer birçok bezin çalışmasını düzenler. Hipofiz bezinin endokrin fonksiyonları hi-
potalamustan gelen hormonal ya da sinirsel etkilerle düzenlenir. Bu görevler 8. Ünite’de anlatılmıştır.

Beyin Sapı
Beyin sapı beynin en alt katmanıdır, çiçeği tutan bir sapa benzetilebilir. Beyin sapı üç bölgeden oluşur:
medulla oblongata, pons ve orta beyin (mezensefalon). Beyin sapı âdeta beyin içine girmiş omurilik
yapısıdır. Sinyalleri korteks ve omurilik arasında ileten tüm sinir liflerinin yolu beyin sapından geçer. Bu
nedenle merkezî sinir sisteminin tüm alanlarından bilgi alır
ve bu bilgileri entegre ederek işler. Ayrıca, hayatta kalmak
Beyin sapı, yüksek ( korteks) ve düşük için gerekli otomatik davranışları kontrol eder. Başlıca te-
(omurilik) beyin merkezleri arasındaki mel fonksiyonları, dolaşım ve solunumun kontrolü, uyku
sinir traktusları için geçiş yolları sağlar. ve dikkat kontrolüdür.
Beyne giden ya da beyinden bedene giden Beyin sapının anatomik yapısı dağınık bir ağ sistemi-
her sinyal beyin sapından geçmek zorun- ne benzetilebilir. Bu ağ sayesinde omurilikten beyne giden
dadır. Sinyaller beyin sapından geçerken uyarıların bir kısmı burada filtre edilirken bir kısmı da bey-
işlenebilir. ne iletilir. Bu ağsı nöron yapısı beyin sapı ve talamus arasın-
Retiküler formasyon ağı (RAS) kortek- da bulunur ve bu yapıya retiküler formasyon (RAS) denir.
se giden yolda korteks, talamus ve hi- Bu yapının uyku ve uyanıklık, motivasyon, üreme, yeme,
potalamusu birbirine bağlarken inen içme, boşaltım, kalp atımı gibi yaşamsal fonksiyonlara etki-
yolda RAS serebellum ve diğer duyular- si vardır. Bu bölgede meydana gelen travma ya da hasarlar
dan sorumlu sinirleri birbirine bağlar.  kişiyi komaya sokabilir. RAS’taki nöronların aktivitesi azal-
dığı zaman uyuşukluk ve uyku durumu görülür.

71
Sinir Sistemi Fizyolojisi

Medulla Oblangata (Bulbus, Beyin sinir yolları medulla oblangatada çaprazlaşarak kar-
Soğanı) şıya geçip yukarı doğru devam ederler. Bu alanda
Beyin sapının en alt kısmında yer alan medul- bulunan, kardiyovasküler kontrol merkezî, kalp
la oblangata pek çok vital (yaşamsal öneme sahip) kasılma gücü ve hızını ayarlarken solunum mer-
sinir merkezlerini barındırır. Medulla oblangataki kezleri, solunumun derinliğini ve hızını kontrol
piramitler, kortikospinal sinir yollarının oluşturdu- ederler. Ayrıca yutma, kusma, öksürme, hapşurma
ğu uzunlamasına iki tümsek yapıdır. Kortikospinal ve kan basıncı reflekslerini de kontrol eder.

Medulla oblangata Serebellum

Serebrum

Orta beyin Diensefalon

Şekil 3.8 Bazı Önemli Beyin Bölümleri

Pons Mezensefalon (Orta beyin)


Orta beyin ve medulla oblongata arasında şişkin Önemli beyin bölgelerinden birisi olan orta be-
beyin sapı bölgesidir. Ponsun sinir lifleri, yüksek yin, motor hareketlerden, görsel-işitsel duyulardan,
beyin merkezleri ve omuriliği birbirine bağlar ve dikkat ve konsantrasyondan, kas tonusundan, den-
motor korteks ve beyincik arasında sinir uyarılarını geden, göz hareketlerinden sorumludur.
(impuls) taşır. Ponsta da solunum ve dolaşımı dü-
zenleyici merkezler bulunur. Kafa ve boyun bölgesi
ile ilgili kafa sinirlerinin çekirdekleri de bu bölgede
Beyincik (Serebellum)
bulunur. Pons ayrıca serebellum ile beyni ve omu- Beyincik 150 gram ağırlığındadır ve küçük be-
riliği birbirine bağlayan yolları içerir. Pons, uyku ve yin olarak da adlandırılır. Yaklaşık 30 milyara yakın
dikkat, idrar kesesi kontrolü, işemeye, yutkunmaya, sinir hücresi içerir. Anatomik olarak beyin sapına
tatmaya, göz hareketine ve duruşa katkı sağlar. bağlı tutunmuş vaziyettedir. Büyük beynin (sereb-
rum) oksipital lobları altından dışarıya çıkıntı şek-
lindedir. Beyin kütlesinin % 11’ini kapsar. İskelet
Pons medulla oblangatanın üstünde; me- kaslarının kasılması sırasında hassas zamanlama ve
zensefalonun altında ve serebellumun (be- uygun kas sıralaması (koordinasyon) sağlar. Sere-
yinciğin) yanındadır. bellar aktivite bilinç dışı çalışır. Beyincik kendisi

72
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

istemli hareketleri başlatmaz ancak hareketlerin Periferik Sinir Sistemi


koordineli yapılmasını sağlar. Ayrıca denge, göz Periferik Sinir Sistemi (PSS), beyin ve omurilik
hareketleri ve postürün düzenlenmesinden sorum- dışındaki tüm nöral yapılardan (duyusal reseptörler,
ludur. Beyincik bu hareketleri yerine getirebilmek periferik sinirler, gangliyonlar ve motor sonlanma-
için kaslardan, eklemlerden, deriden, gözden, ves- lar) oluşur. Periferik
tibüler aygıttan ve iç organlardan bilgi alır. Kafanın sinir sisteminin temel
hareketine bağlı olarak yer değiştiren iç kulaktaki görevi, reseptörler
sıvıların uyarısı serebelluma iletilir. Görsel olarak dikkat aracılığıyla tespit edi-
da algılanan bu yer değişikliği ile konum bilgisi ta- Somatik sinir sistemi ile len bedendeki ve çev-
mamlanır. Yine benzer şekilde omurilik üzerinden otonom sinir sistemi ara- redeki değişiklikleri
kasların pozisyonu ve durumu ile bilgiler propri- sındaki en önemli fark in- merkezî sinir sistemi-
yoseptif reseptörlerden alınır. nerve ettikleri yapılardır. ne iletmek ve merkezî
Otonom sinir sistemi düz sinir sisteminde oluş-
kasları, kalp kasını, bezleri, turulan yanıt ilgili
Beyinciği beyin sapına bağlayan yapılara sindirim kanalını innerve efektör organa ilet-
pedünkül denir. Beyincikten çıkan nöron- ederken somatik sinir siste- mektir.
ların oluşturduğu çekirdeklere (nöron göv- mi iskelet kaslarını innerve
Periferik sinir sis-
de topluluğu) serebellar çekirdek denir. Bu eder. İskelet kaslarını in-
temi 12 çift kafa ve
çekirdekler beyinciğin fonksiyonunu sağ- nerve eden somatik sinir-
31 çift omurilik sinir-
larlar. En büyüğüne dentat çekirdek denir. ler kasların kasılmasına yol
leri olmak üzere 43
açar. İskelet kaslarını inhibe
Eklem, kas, deri, görme duyusu ve iç ku- çift sinirden oluşur.
eden somatik nöron yok-
lakta yer alan denge merkezinden gelen Beyinden köken alan
tur. Kasların gevşemesi mo-
uyarılarla pozisyon-durum duyusu (prop- kranial sinirler 1’den
tor sinirlerdeki inhibisyona
riosepsiyon duyusu) oluşur. 12’ye kadar isimlen-
yani kasılma emrinin orta-
dirilir. Bu sinirlerin
dan kalkması ile gerçekle-
görevleri Tablo 1’de
şir. Otonom sinir sistemi
Limbik Sistem özetlenmiştir. Omu-
etkileri ise baskılayıcı ya da
riliğe bağlı 31 çift si-
Özellikle duygulardan (emosyonel hâller) so- uyarıcı olabilir.
nirin ise dağılımı şu
rumlu önemli beyin bölümüdür. Limbik sisteme
şekildedir. 8 çift ser-
bağlı olan Amigdala, öfke, tehlike ve korku tep-
vikal (boyun) sinir, boyun, omuz ve kolları innerve
kileri; Singulat girus, vücut hareketleri ile duygu-
eder. 12 çift torasik (sırt) sinir, göğüs ve üst karına; 5
ların ifadesinde rol oynayan durumları ve zihinsel
çift Lumbar (bel) sinirleri, alt karın, kalça ve bacak-
çatışmaları; hipokampüs bölgesi ise hafıza ile ilgili
lara; 5 çift sakral sinirler, genital organlar ve sindirim
olan süreçleri kontrol eder.
sistemine ve tek bir çift olan koksigeal (kuyruk soku-
mu) sinir ise kuyruk kemiğine eşlik eder. Omuriliğe
giren duyu sinirlerinin hücre gövdeleri spinal gang-
Beyin, kemikler, beyin zarları (dura ma-
liyonda bulunur ve aksonlarının bir ucu perifere di-
ter, araknoid mater ve pia mater) ve beyin
ğer ucu MSS’ye ulaşır. Motor yani efferent sinirlerin
omurilik sıvısı (BOS) ile korunmaktadır.
hücre gövdeleri ise MSS içinde kalır ve bu nöron-
Kan-beyin bariyeri ile zararlı maddele-
ların uzantıları olan aksonları perifere uzanır. Mo-
rin beyine ulaşması engellenir. BOS, kan
tor sinirler nihayetinde iskelet kası, kalp kası ve düz
plazmasına göre daha az protein ve farklı
kasta sonlanırlar. Sonlandıkları bu organlara efektör
iyon konsantrasyonları içerir. Yastık görevi
organ adı verilir. İskelet kasında (herhangi bir kesin-
görerek beynin kendi ağırlığı altında ezil-
tiye uğramadan doğrudan) sonlanan motor sinirlere
mesini engeller, darbelere ve diğer travma-
SOMATİK MOTOR SİNİRLER; düz ve kalp ka-
lara karşı beyin ve omuriliği korur.
sında (MSS’den çıktıktan sonra otonom gangliyon
adı verilen yollarda sinap yaptıktan sonra) sonlanan
motor sinirlere OTONOM MOTOR SİNİRLER
adı verilir. Otonom gangliyonlarda bulunan sinir

73
Sinir Sistemi Fizyolojisi

hücreleri merkezî sinir sisteminden gelen uyarıları patik sinir sistemi.


alır ve efektör organa iletir. Gerek otonom gerekse Sempatik sinir siste-
somatik sinirlerin oluşturduğu bu yapıya periferik minin hücre gövde-
dikkat
(çevresel) sinir sistemi adı verilir. Stroke (Beyin Felci, İnme); leri omurilikte göğüs
Beyni besleyen kan dolaşı- ve bel kısımlarında;
mında herhangi bir neden- gangliyonları omurga
Çocuk Felci (Poliomiyelitis); ön boynuz den dolayı bir azalma olur- yakınında bulunur.
motor nöronlarının Poliovirus tarafından sa ya da beyin kan dolaşımı Pregangliyonik sem-
haraplanmasıdır. engellenirse beyin doku- patik nöronlardan
Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS); ön sunda stroke ortaya çıkar. asetil kolin; post-
boynuz motor nöron ve piramidal sistem Genelde inmeler serebral gangliyonik sempatik
sinir liflerinin yıkımını içeren nöromüs- arterin tıkanması, kanama nöronlarından no-
veya ödem sonucu beyine radrenalin salgılanır.
küler hastalık durumudur. Konuşma,
yutma, soluk alma yeteneklerinde kayıp baskı ve ateroskleroz (da- Parasempatik sinir
mar sertliği) sonucu oluşur. sistemi hücrelerinin
vardır. Ölümcül bir hastalıktır.
İnme sonucu sinir dokusu ise gövdeleri beyin
Beden içinde ya da dışında meydana ge- ölürse o sinirlere bağlı du- sapında ve omuriliğin
len değişiklikleri algılayan yapıya duyu- yusal ya da motor fonksi- sakral kısımlarında
sal reseptörler denir. Duyusal reseptörler yonlar da kaybolur. bulunur. Parasempa-
çevresinde çeşitli şekillerde bulunan enerji tik sinir sistemi hüc-
formlarını (dokunma, basınç, ısı, soğuk, relerinin gangliyon
ışık, tat, koku gibi) aksiyon potansiyellerine yapıları sonlandıkları
yani impulsa çevirerek bu bilgiyi afferent organın içerisindedir. Parasempatik sinir sistemi-
(duyusal) sinirler aracılığıyla MSS’ye iletir. nin hem pregangliyonik hücreleri hem de post-
Uyaranlara göre reseptörler; Mekano- gangliyonik hücreleri asetilkolin salgılar. Sempatik
reseptörler (mekaniksel deformasyonu, ve parasempatik sinir sistemleri birbirine zıt çalışır.
dokunmak, basınç, titreşim, streç (ger- Örneğin; sempatik sinir sistemi korku, spor yapma,
me) ve kaşıntı), termoreseptörler (sıcak- sevinç, heyecan gibi “savaş ya da kaç” durumu ak-
lık değişimleri), nosireseptörler (ağrı), tive olarak kalp hızını ve kalbin kasılma kuvvetini
elektromagnetik reseptörler (ışık) ve ke- arttır, göz bebekleri genişler, deri terler, kanın büyük
moreseptörler (tat, koku, ozmolarite gibi) çoğunluğu iskelet kaslarına yönlendirilir. Parasem-
olarak sınıflandırılır. patik sinir sistemi ise kalp atımını yavaşlatır, tükrük
salgısı, bağırsak salgı ve kas aktivitesini arttırır.

Otonom sinir sisteminde merkezî sinir sistemi


ve efektör organ arasında iki nöronlu sinir zincirleri Parasempatik sinir sistemi sinirlerine ko-
bulunmaktadır. Bu zincirde birinci nöronun gövdesi linerjik, sempatik sinir sistemi sinirlerine
MSS içindedir. MSS’den çıkan nöronun akson uzan- adrenerjik sinirler de denir.
tısı otonom gangliyon adı verilen yapıda sonlanır. Otonom sinir sistemindeki (ister sempatik
Bu yapıdan sonra gelen nöron artık uyarıyı efektör ister parasempatik olsun) tüm pregangli-
organa iletir. Gövdeleri omurilik veya beyin sapında yonik nöronları kolinerjiktir (asetil kolin
bulunan ve aksonları postgangliyonik hücreleri ile salgılayan). Parasempatik sinir sistemin
sinaps yapan hücrelere pregangliyonik nöron adı postgongliyonik nöronları yine kolinerjik
verilir. Aksonlarını gangliyonlardan hedef organlara iken sempatik sinir sisteminin postgongli-
veren hücrelere de postgangliyonik nöron denir. yonik nöronları adrenerjiktir (nöradrena-
Otonom sinir sistemi birbirine zıt olarak çalışan iki lin salgılayan).
sisteme ayrılır. Sempatik sinir sistemi ve parasem-

74
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Tablo 3.1 Kranial Sinirler ve Görevleri


Kranial Sinir Adı Etkileri (Görevleri)
I. olfaktör Koku duyusunu taşır. Beyindeki koku alanına uzanır ve primer koku korteksinde sonlanır.
Görme duyusunu taşır. Optik sinirler optik kanallardan geçerler ve optik kiazmada
II. Optik
çaprazlaşırlar. Daha sonra sinaps yapacakları talamusa uzanırlar.
Afferent, göz küresi ve göz bebeği kaslarından duysal bilgi taşır ve efferent, göz
III. Okulomotor kapağını kaldırma, göz küresini yönlendirme, irisi kastırma ve lensin şeklini kontrol
fonksiyonlarını yaparlar.
IV. Troklear Afferent, göz küresi kaslarından bilgi taşır; efferent, göz küresini yönlendirir.
V. Trigeminal Afferent, deri, yüz ve boyundan duyusal bilgi taşır, çiğneme için motor sinir lifleri sağlar.
VI. Abdusens Esas olarak bir motor sinir olup göz küresini dışa hareket ettiririr.
Afferent, ağız ve dilin ön bölgesinden tat duyusunu taşır. Efferent, yüz ifadesini veren
VII. Fasial
motor fonksiyonları sağlar, gözyaşı ve tükürük bezlerine otonomik impulsları aktarır.
VIII. Vestibülokoklear Kulaktan (koklear-işitme ve vestibüler-denge)duyusal bilgileri taşırlar.
Afferent dilin arka kısmından tat duyusunu taşır. Yutma kaslarını (dil ve yutak) ve
IX. Glossofarengeal
parotis tükürük bezini uyarır.
X. Vagus Boyun ötesine, Vagus siniri hem duyusal hem de motor lifler taşıyan karışık bir sinirdir. Farinks,
karına kadar uzanan tek larinks, kalp, akciğerlere ve visseral (iç) organlara giden motor liflerin birçoğu
kranial sinirdir. vagusun parasempatik lifleridir. Vagusun duyusal fonksiyonu tat duyusundandır.
XI. Aksesuar Ense kaslarını uyarır.
XII. Hipoglossal Dil kaslarını uyarır.

ÖÇ 4 Merkezi sinir sistemini oluşturan beyin ve omurilik bölümlerini sayabilme ve fonksi-


yonlarını açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Sağ eliniz üzerindeyken ço-


cuğunuz yanlışlıkla arabanı-
zın kapısını kapatıyor. Sağ
elinizde müthiş bir acı hisse-
diyorsunuz, beyninizin hangi
lobunda aniden şiddetli bir
aktivite artışı başlatılmıştır?
Telefonunuzu elinize alıp, nu- Merkezi sinir sistemini oluş-
marayı çevirip, konuşmaya Beyin tümörlerinde ya da
turan beyin kısımlarının
başladığınızda hangi beyin lob- hasarlarında ortaya ne tür
görevlerini ve birbirleriyle
larınızın aktivitesi artacaktır? aksaklıklar çıkar, tartışınız.
etkileşimlerini açıklayınız.
Bahçenizdeki bir kelebeği ya-
kalamak için başlıca sinir siste-
mi fonksiyonlarını sıralayınız?
Periferik sinirleri sınıflan-
dırınız? Periferik sinir lifle-
rinin rejenerasyonu (iyileş-
mesi) mümkün müdür?

75
Sinir Sistemi Fizyolojisi

SİNİR FONKSİYONLARININ bulunur ve uyarıları talamus veya beyinciğe iletir-


ENTEGRASYONU ler. Üçüncü derece nöronlar, talamusta bulunurlar
ve duyusal uyarıları beynin somatosensoriyal kor-
teksine iletirler.
Duyusal Entegrasyon Duyu çevredeki ve beden içindeki değişiklikleri
Yaşamın sürdürülebilmesi duyum ​​ ve algıya fark edebilmedir. Bu farkındalık duyu reseptörleri
bağlıdır. Duyum, iç ve dış çevre değişikliklerinin aracılığıyla gerçekleşir. Duyusal reseptörlerin ortak
farkında olunmasıdır. Algı bu uyaranların bilinçli özelliği her bir reseptörün kendine has uyaranı al-
yorumudur. Reseptörlerden duyusal bilgi girişi sağ- gılamasıdır. Duysal reseptörler kemoreseptörler,
lanır. Somatosensoriyel sistemdeki nöronal enteg- termoreseptörler, mekanoreseptörler, fotoreseptör-
rasyon üç ana düzeyde sağlanır: ler ve nosireseptörler olarak sınıflandırılır. Duysal
reseptörler aracılığıyla alınan duyu duysal lifler ara-
cılığıyla beyin korteksine ulaşır ve duyunun algıla-
Her bir spinal sinir iki medial sinir kökü ması gerçekleşir. Her uyartının beyin korteksinde
vasıtasıyla omuriliğe bağlanır. Ventral si- ulaştığı bölge farklıdır. Bu bölge ilgili uyaran tara-
nir kökleri ön boynuzdan kaynaklanır ve fından uyarıldığında algılama oluşur. Algılamadan
motor (efferent) lifleri içerir. Dorsal sinir sonra bazı duyular için adaptasyon mekanizması da
kökleri dorsal kök gangliyonundan kay- devreye girebilir. Kötü bir kokuya alışma, kıyafeti-
naklanırlar ve duyusal lifler içerirler. nizi ilk giydiğinizde hissettiğiniz dokunma duyusu-
nun kaybolması gibi. Ancak ağrı duyusu adaptas-
yon yani uyum göstermez. Duyular genel ve özel
• Reseptör seviyesi-duyusal reseptörler duyular olmak üzere iki kategoride incelenir. Genel
• Sinir devreleri seviyesi-beyne doğru çıkan duyu reseptörleri tüm bedene yayılmışken özel du-
sinir yolları yuların reseptörleri kafada bulunan göz, kulak, dil
• Algısal seviye-serebral kortekste bulunan gibi yapılarda bulunur.
nöronal devreler Dokunma, basınç, sıcak, soğuk, pozisyon bilgi-
Reseptör Düzeyinde Uyarılma; çevreden ya si, ağrı ve iç organlardan gelen duyular duysal lif-
da beden içinden gelen bilgi duyu reseptöründe lerle merkezî sinir sistemine iletilir. Duysal bilgiyi
reseptör potansiyeli denilen (uyaranın şiddet ve sü- taşıyan afferent nöron omuriliğe arka boynuzdan
resine göre voltajı değişen) kademeli bir potansiyel uyarının geldiği yönden giriş yapar.
oluşturur. Eğer reseptör potansiyeli eşik değerin • Duyuların bazıları omuriliğe girdikten son-
üstünde ise yani yeteri kadar kuvvetli bir uyarı ise ra beyne doğru giderken aynı yönde yani
duyusal sinirde aksiyon potansiyelleri oluşturula- arka boynuz yönünde medulla spinalise
rak merkezî sinir sistemine gönderilir. giriş yaptığı noktada herhangi bir nöronla
Duyusal Reseptörlerin Adaptasyonu; duyu sinaps yapmadan yukarı çıkar. Beyin sapı-
reseptörleri değişmeyen bir uyarana tabi tutuldu- na geldiğinde ilk sinapsını yapar ve bilgiyi
ğunda adaptasyon yani uyum oluşur. Adaptasyon ikinci nörona aktarır. Uyarıyı alan bu ikinci
sırasında, reseptör zarları daha az duyarlı hâle gelir. nöron Medulla oblangayata ulaştığında bu-
Adaptasyonda, reseptör potansiyellerinin sıklığı dü- rada sinaps yaptığı nörona bilgiyi ulaştırır.
şer ya da durur. Basınca, dokunmaya ve kokuya ce- Uyarıyı alan bu ikinci nöron beyin sapın-
vap veren reseptörler hızlı bir şekilde adapte olurlar. dan yukarıya doğru çıkarken medulla ob-
langataya geldiğinde çaprazlama yapar ta-
Sinir Yolları Düzeyinde Uyarıları İşleme;
lamusa ve somatosensoriyel kortekse ulaşır.
duyusal uyarılar üç nöronlu bir sinir (1, 2, ve 3.
Bu yolağa dorsal kolon yolu adı verilir. Bu
derece) zinciriyle beyne doğru iletilir. Birinci de-
şekilde taşınan duyular beden hareket du-
rece nöronlar, sinir soması dorsal kök veya kranial
yusu, ekstremite konumu, ince dokunma
ganglionlarda bulunur ve deriden aldıkları uyarıları
ayrımı ve basınç duyularıdır.
omurilik veya beyin sapına iletirler. İkinci derece
nöronların sinir soması omuriliğin dorsal boynu-
zunda veya beynin medullasındaki nukleuslarda

76
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

• Bazı duyular da daha medulla spinalise ilk Beyin Motor Projeksiyon Alanları Seviye-
girdiğinde karşı tarafa çaprazlar. Bu yolağa si; doğrudan (piramidal) sistemi oluşturan korti-
anterolateral ya da spinotalamik yol adı kal motor alanlar ve beyin sapı motor alanlarınca
verilir. Bu yolakta duyu bilgisini getiren nö- denetlenen dolaylı (ekstrapiramidal-çok nöronlu)
ronun bilgiyi aktardığı medulla spinalisteki motor sistemlerden oluşur. Bu sistemler, refleks ve
nöron karşı tarafa geçtiği için çaprazlama öğrenilmiş belli motor aktivite kalıplarının kont-
bu noktada olur. Bu şekilde taşınan duyular rolüne yardımcı olurlar ve omurilik segmentleri
ağrı ve sıcaklık duyularıdır. seviyelerindeki motor aktiviteyi değiştirmek için
Beyine çıkan sinir yolları üzerinde uyarılar du- motor emir yollarlar. Beyinden aşağı inen (Motor)
yusal kortekse gönderilirler. Bu yollar dokunmala- sinir yolları, beyinden gelen efferent uyarıları omu-
rın ayırt edilebilmesinden ve bilinçli propriyosep- riliğe taşırlar, pramidal sistem ve ekstra pramidal
siyondan sorumludur. Spinoserebeller sinir yolları sistem olarak adlandırılırlar.
uyarıları beyinciğe gönderir. Bu yolun duyusal al- • Doğrudan (Piramidal) Motor Sistem;
gıya katkısı yoktur. Ağrı, sıcaklık ve kaba için öz- piramidal sistem presentral girusların pira-
gün olmayan duyusal uyarılar lateral spinotalamik midal nöronlarından köken alır. İmpulslar
traktus içinde taşınır. kortikospinal traktus yoluyla gönderilir ve
Sonuçta hangi yoldan gelirse gelsin (koku duyu- omuriliğin ön boynuzunda sinaps yaparlar.
su hariç) uyarı-bilgi talamusa gelir. Talamus da bil- Ön boynuz nöronlarının uyarılması onlara
giyi ilgili korteks bölgesine yönlendirir. Omurilikte bağlı iskelet kaslarını aktive eder. Piramidal
impulsun çaprazlaşmasından dolayı bütün duysal yolun bir bölümü kortikobulbar yol olarak
bilgiler alındığı bölgenin karşı tarafındaki beyin adlandırılır ve kranial sinirleri uyarır. Doğ-
yarım küresine taşınır. Deri, iskelet kası, kemik ve rudan (piramidal) sinir yolu, hızlı ve ince
eklemelerden duysal lifler aracılığıyla gelen bilgiler (beceri gerektiren) hareketleri düzenler.
korteksde somatosensoriyel kortekse yansır. Soma- • Dolaylı (Ekstrapiramidal) Motor Sistem;
tosensoriyel korteks paryetal lob içerisinde merkezî beyin sapı, motor çekirdekler ve piramidal
sulkusun hemen arkasında bulunan yapıdır. sistem dışında kalan tüm motor yolları kap-
sar. Bu sistem, rubrospinal, vestibulospinal,
reticulospinal ve tectospinal motor sinir
Motor Entegrasyon
yollarını içerir. Bu motor yolları karmaşık
Motor sistemin özellikleri şunlardır: Duyu re- ve çok sinapslıdır. Ekstra piramidal sistem
septörleri yerine effektörler (kaslar) vardır. Sinir sinir yolları denge ve duruşun (postür) ko-
yolları, duyusal (afferent) beyne çıkan (assending) runmasını, ekstremitelerin (kol-bacaklar)
yerine beyinden aşağı inen (dessending) efferent proksimal kısımlarının kaba hareketleri,
(motor) sinir yollarıdır. Duyusal algı yerine hareke- baş, boyun ve göz hareketlerini kontrol
te geçirilen motor davranış kalıpları vardır. eden kasları aktive ederler.
Beynin motor kontrolü üç düzeyde yapılır: • Programlar ve Talimatlar Seviyesi (Be-
• Omurilik segmentleri seviyesi yinde Duyusal ve Motor Entegrasyon);
• Beyinde motor projeksiyon alanları seviyesi Bu seviyede, duyusal ve motor sistemlerin
• Program / talimatlar seviyesi uyarıları birleştirilerek entegre edilir (bü-
tünleştirir). Bu seviyeye ön emir alanı da
Omurilik Segmentleri Seviyesi; omurilik se-
denir. Bu seviye nöronları, beyincik ve bazal
viyesi, motor hareketler hiyerarşisinin en düşük
çekirdeklerde bulunur. Kaslarda hassas baş-
seviyesidir. İlgili omurilik segmentlerine bağlı sinir
lama/durma hareketlerini ve ayakta duruş
devrelerinden oluşur. Motor sinir devreleri hareketi
hareketlerinin koordinasyonunu düzenler.
kontrol ederler ve sık sık tekrarlanan motor aktivi-
İstenmeyen hareketleri önler ve kas tonusu-
teye özeldirler.
nu (gerginliğini) denetler.

77
Sinir Sistemi Fizyolojisi

Uyku
Uyku esas olarak duyusal sinyallerin beyin korteksine gönderilmediği dolayısıyla kişinin etrafındaki duyu-
ları fark etmediği bir durumdur. Hâlbuki uyku sırasında duyu organları çalışmaktadır ve talamusa sinyal gön-
dermektedirler fakat uyku sırasında talamus beyin korteksine sinyal göndermediğinden duyular bilincimize
yansımamaktadır. Talamus kişinin uyuyor ya da uyanık olması durumuna göre dikkat seviyesini ayarlayarak
bilinç durumunu da belirler. Uykunun başlıca iki tipi vardır; hızlı göz hareketleri olmayan, NREM uykusu
ve hızlı göz hareketi (REM) uykusu. Hatırlanan rüyaların
çoğu REM uykusu evresinde gerçekleşir. Bir kişi uyku-
nun ilk 30-45 dakikası boyunca NREM’in dört evresini
geçirir. REM uykusu dördüncü NREM evresi tamam- dikkat
landıktan sonra oluşur. NREM aşamaları şunlardır: Evre Duyu, çevredeki ve beden içindeki değişiklikleri
1 gözler kapalıdır ve gevşeme başlar; EEG alfa dalgaları fark edebilmedir. Bu farkındalık duyu reseptörleri
gösterir; kişi kolayca uyandırılabilir. Evre 2 EEG kayıtları aracılığıyla gerçekleşir. Her uyartının beyin kor-
uyku dikenleri gösteren düzensiz dalgalardır, uyandırılma teksinde ulaştığı bölge farklıdır. Bu bölge ilgili
daha zordur. Evre 3 uyku derinleşir; teta ve delta dalgala- uyaran tarafından uyarıldığında algılama oluşur.
rı görünür; vital bulgular düşüşe geçer; rüya görme yay- Algılamadan sonra bazı duyular için adaptasyon
gındır. Evre 4 EEG kayıtlarına delta dalgaları hakimdir; mekanizması da devreye girebilir. Ancak ağrı du-
iskelet kasları gevşer; uyandırılma zordur. yusu adaptasyon yani uyum göstermez.

ÖÇ 5 Sinir fonksiyonlarının entegrasyonunu açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Refleks yayını araştırarak Duyusal ve motor entegras-


yonunun temel fizyolojisini Duyu hissi olmasaydı neler
bileşenlerini tarif ediniz? olacağını tartışınız.
değerlendiriniz.

ÖZEL DUYULAR Gözlerden gelen duyusal uyarılar oksipital lobda


Duyular genel ve özel duyular olmak üzere iki bulunan görme korteksine (primer kortikal alan);
kategoride incelenir. Genel duyu reseptörleri tüm kulaktan gelen uyarılar temporal lobda bulunan
bedene yayılmışken özel duyuların reseptörleri ka- işitme korteksine; tat tomurcularından alınan du-
fada bulunan göz, kulak, burun, dil gibi organların yusal uyartılar tat korteksine; koku reseptörlerinden
yapısında bulunur. alınan uyartılar koku korteksine ulaşır. Alınan uyar-
tılar daha önce anlatıldığı gibi assosiyasyon alanla-
rında bütünleştirilir. Bu bölümde görme, işitme ve
Korneada saydamlığının devamlılığı için tat duyuları anlatılacaktır.
kan damarı bulunmaz. Bu nedenle kornea a. Görme duyusu: İnsan bedeninde var olan
nakillerinde reddedilme görülmez. Kor- her bir gözün kendine özgü bir mercek sis-
neanın beslenmesini gözyaşı salgısı ve göz temi, reseptör tabakası ve alınan ışık uya-
içi sıvısı sağlar. Korneada ayrıca çok sayıda rımını beyne ileten bir sinir sistemi parçası
bulunan sinir lifi aracılığıyla göz kırpma vardır. Göz, içi boş küre şeklindedir. Göz
refleksi de gerçekleştirilir. duvarı üç tabakadan oluşur. Bu tabalakalar

78
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

fibröz (ağ tabaka), vasküler (damar tabaka) oradan da oksipital lobdaki görme kortek-
ve nöron (sinir tabaka) tabakalardır. Gözün sine götürür. Görüntü talamusa ulaştığında
iç boşlukları sulu (aquoz) ve vitreus sıvı ile hareket sistemi bilgilendirilir, derinlik algı-
doludur. Kaşlar, göz kapakları, konjonkti- sıyla ilgili retina aksonları ayrılır ve kontrast
va, gözyaşı bezi ve dışsal göz kasları gözün bilgileri keskinleştirilir. Görüntü kortekse
doğrudan görmekle ilgili olmayan fakat geldiğinde ise görüntüden gelen aydınlık/
görme kalitesini artıran aksesuar yapılarını karanlık ve kontrast bilgileri, kortikal alan-
oluşturur. Fibröz tabaka koruyucu bir ta- lardan gelen (görme ile ilgili asosiyasyon
baka olarak gözün en dış kısmını oluşturur. alanları) bilgiler, görüntüden gelen şekil
Bu tabaka sklera ve kornea olmak üzere iki (form), renk ve hareketler striat kortekste
yapıdan oluşur. Gözün dıştaki koruyucu ta- dikkate alınarak işlenir.
bakası sklera, ışınların göze girdiği saydam
korneayı oluşturmak için öne doğru mo-
difiye olmuştur. Dış kasların tutunma yeri Konjonktiva; göz kapaklarının içini ve
olan sklera, gözü korurken kornea arkasında gözün beyaz kısımlarını kaplayan şeffaf
bulunan yarı saydam bir yapı olan lensle bir- zardır. Konjonktiva göz kapaklarının göz
likte göze ışığın etkin bir biçimde girmesine üzerinde kolay kaymasını sağlar ve gözü
ve gözün en arka tabakası olan retinaya ulaş- korur. Konjuktivanın mikrop kapması
masına izin verir. Retinada bulunan basil (enfeksiyonu) konjonktivit olarak bilinir.
ve koni şeklindeki görme reseptörleri ışığın Görme Kusurları;
gelmesiyle uyarılır ve alınan bu uyartı optik • Emetropik göz, ışığı düzgün odakla-
sinir aracılığıyla korteksde görme merkezine yan normal göz,
iletilir. Korneayı geçerek göze giren ışık mik- • Miyop göz (yakını görebilen) uzağı
tarı pupili (göz bebeği) çevreleyen iris düz net göremeyen, içbükey lens ile dü-
kasları aracılığıyla ayarlanır. Lensin etrafın- zeltilir odak noktası retinanın önünde
da yer alan silyer kaslar kasılıp gevşeyerek olan gözdür.
lensin kırıcılığını değiştirir. Genel bir görme • Hipermetrop göz (uzağı görebilen)
kuralı olarak uzaktaki bir cisme bakarken si- yakını net göremeyen dışbükey lens
liyer kaslar gevşektir, lens düz bir şekildedir. ile düzeltilebilen odak noktası retina
Cisme yaklaştıkça siliyer kaslar kasılır ve lens arkasında olan gözdür.
bombe bir hâle gelir. Bu şekilde görüntü net
• Astigmat göz, kornea yüzeyinin pü-
bir şekilde retinaya düşer. Retina fotoresep-
rüzlü olması nedeniyle ışığın farklı açı-
törlerin (basil ve koni) bulunduğu gözün
larda kırılarak görme netliğinin bozul-
en arka tabakasıdır. Işık fotoreseptörlere
ması durumudur. Silindirik mercekle
ulaşınca bu reseptörlerde bulunan fotopig-
düzeltilir.
mentler kimyasal olarak yıkılır. Bu yıkılma
ile birlikte fotoreseptörler uyarılır ve uyarı • Presbiyopi (yaşlı gözü) lensin yaşlan-
optik sinire iletilir. Basil yani çubuk fotore- mayla birlikte esnekliğini kaybetmesi
septörler çok düşük yoğunluktaki ışığa tepki durumudur.
verebilirler, alaca karanlıkta görmeyi sağlar-
lar. Koni fotoreseptörler, parlak ışığa cevap
verirler, yüksek keskinlikte renkli görme ve Görsel bilgi (oksipital lobda işlenen) daha son-
ayrıntılı görmeyi sağlarlar. Retinadan çıkan ra beynin ön bölümlerine ilerler. Temporal lobda
sinir lifleri optik siniri oluştururlar. Optik nesnelerin belirlenmesi sağlanır. Parietal korteks ve
sinir almış olduğu görme bilgisini talamusa postsentral girusta ise mekânsal konum işlenir.

79
Sinir Sistemi Fizyolojisi

İNSAN GÖZ YAPISI

Vitröz
Pupil
humor

Kornea
Optik sinir

Lens

Retina Koroid

Şekil 3.9 Görme Organı Göz ve Göz Küresini Oluşturan Yapılar

b. İşitme duyusu: İşitme duyusu sesin beyin tarafından algılanabilecek şekle dönüştürülmesidir. Bu
dönüştürme işleminde kulak, işitme siniri ve işitme merkezleri görev alır. Kulak, dış-orta ve iç kulak
olmak üzere üçe ayrılır.

Ön
Yan kanal Arka kanal
kanal Koklea

Üzengi
Örs
Ütrikül
Çekiç

Şekil 3.10 İşitme Organı Kulak ve Diğer İşitmeyle İlgili Yapılar

Dış Kulak: Kulak kepçesi (pinna) ve dış kulak yolun-


dan oluşur. Kulak kepçesi havadaki ses dalgalarını yakala-
Timpanik refleks: Çok şiddetli bir ses yarak ses dalgalarını dış kulağa yönlendirir. Timpanik zar,
dalgası geldiğinde çekiç ve üzengi kemik- sese tepki olarak titreşen (ileri geri hareket eden) ince bağ
lerine bağlı tensör tympani ve stapedius dokusu bir membrandır. Bu zar ses enerjisini orta kulak ke-
kasları kasılarak kemikçikleri çekerek zarı mikciklerine transfer eder. Timpanik zar, dış ve orta kulağı
hareketsiz hâle getirip kemikleri hareketsiz birbirinden ayıran sınırdır.
kılarak sesin iletimini yavaşlatırlar. Orta Kulak (Timpanik Boşluk): Küçük, hava dolu, içi
Ses şiddeti desibel olarak ifade edilir. Sağ- mukoza kaplı bir boşluktur. Yan tarafı kulak zarı tarafından
lıklı bir insanın en iyi işitme aralığı 0-80 kuşatılmıştır. İç tarafı ise oval ve yuvarlak pencereler tara-
desibeldir. Konuşma şiddeti 40-70 desibel fından sarılıdır. Timpanik boşluk üç küçük kemik içerir:
arasındadır. Yüksek sesler (130 desibel üze- Malleus (çekiç), inkus (örs) ve stapes (özengi). Kulak zarı-
ri) başağrısına ve iştme kaybına yol açar. nın titreşmesi ile zara diğer taraftan bağlı olan çekiç kemiği
de hareket eder. Orta kulaktaki bu kemikçikler sırayla tit-

80
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

reşirler. Stapes kemikçiğinin tabanı oval pencereye bağlıdır. Stapes hareket edince oval pencereyi ittirerek
oval pencerenin arkasındaki sıvıyı dalgalandırır. Oval pencerenin arkası iç kulaktır. Dış kulak yolu ile alı-
nan ses dalgaları kulak zarından oval pencereye aktarılırken güçlendirilir. Ayrıca kulak zarının yüzey alanı
oval pencereden çok daha fazla olduğu için oval pencereye gelen ses dalgası basınç etkisine bağlı olarak
nerdeyse 20 kat güçlenir.
İç Kulak: Yapısına baktığımızda ise karşımıza odacıklar-
dan ve kanallardan oluşan zarsı bir labirent yapı çıkar. İşitme
Korti Organı: Destek hücreleri, dış ve iç ve denge organları bu labirentte yer alır. İç kulaktaki işitme
tüy hücrelerinden oluşur. Koklear sinirin organı kokleadır (salyangoz). Kokleada skala vestibuli, kok-
afferent lifleri tüy hücreleri tabanına tutu- lear kanal ve skala timpani adı verilen içi sıvı dolu üç boşluk
nurlar. Siliyaların (tüy dizisi) bükülmesi vardır. Oval pencerenin arkasında bulunan skala vestibulu-
mekanik kapılı iyon kanallarını açar ve nun içindeki perilenf sıvısı gelen ses dalgasının oval pence-
nörotransmitter salınımı gerçekleşir. reyi hareket ettirmesi ile dalgalanır. Bu dalgalanma koklear
kanaldaki endolenf sıvısını hareketlendirir. Bu hareket de
yine bazal zarlar aracılığıyla skala timpanideki perilenfi hareketlendirir. Bu hareketlenme sonucu oluşan
basınç orta kulağa yönelir ve dalgalanma söner. İşitme koklear kanaldaki ses kaynaklı dalgalanmalardan
kaynaklanır. Bu dalgalanmaların yarattığı titreşim sonucunda koklear kanalın bazillar zarında yer alan Korti
organı uyarılır. Korti organı tektoriyal zar, tüy hücreleri ve sinir lifinden oluşur. Tüy hücreleri bazillar zar-
da yer alır. Tüy hücrelerinin hemen üzerinde tektoriyal zar yer alır ve bu zar yapısı tüy hücreleriyle temas
hâlindedir. Koklear kanal titreyince bazillar zarda yer alan tüy hücreleri de hareket eder. Ancak tüy hücreleri
hareket ettikçe üstteki tektoriyal zar tabakası bu hareketi engellemeye çalışır. Sonuçta tüy hücreleri eğilir.
Tüy hücrelerindeki bu eğilme tüy hücrelerinden kimyasal haberciler olan nörotransmitterleri salgılatır. Olu-
şan aksiyon potansiyelleri 8. Sinir üzerinden beyin sapına oradan talamusa ve nihayetinde işitme merkezine
iletilir. Farklı tüy hücreleri farklı sesleri algılamaktadır. Düşük frekanslı seslerin algılanma yeri kokleanın üst
kısımları, yüksek frekanslı ses-
lerin algılanma yeri ise kokle-
anın alt kısımlarıdır. Koklear
çekirdekten kalkan sinir yolları dikkat
superior olivar çekirdek, infe- İç kulakta koklea işitme fonksiyonundan sorumlu iken vestibüler aygıt den-
rior kollikulus (işitsel refleks ge ile ilgili yapıları içerir. Vestibüler aygıt yani denge aygıtı birbirine bağlı
merkezî), oradan uyarılar tem- endolenfle dolu zarsı borular olup koklear kanala da bağlıdır. Denge aygıtı
poral kortekste bulunan işitsel 3 tane zarımsı yarımdaire kanalı, 2 tane şişlik şeklinde ütrikül ve sakkulus
kortekse iletilir. İşitsel sinir yapısından oluşur. Bu yapılar başın her iki yanında temporal kemik içine
yolları çaprazlaşarak her iki ku- açılmış tünellerde yerleşiktir. Aynı zamanda denge aygıtında da tüy hücreleri
laktan gelen ses bilgilerinden bulunmaktadır. Tüy hücreleri işitme ile ilgili işlemlerdeki süreçleri gibi başın
(sesin yönü ve diğer özellikleri) konumu ve hareketi ile ilgili değişiklikleride algılar. Denge olayında iki farklı
her iki beyin yarım küresinde durum söz konusudur. Statik ve dinamik denge. Statik dengede utrikül ve
bulunan işitme alanlarını ha- sakkulus görev alır. Bu iki yapıda bulunan tüy hücreleri aracılığıyla denge
berdar ederler. Sesin tonu be- korunmaya çalışılır. Baş düz durumda iken ütrikül tüyleri dikey; sakkulus
yindeki primer işitsel korteks tüyleri yatay durur. Baş hareket edince tüy hücreleri eğilir. Bu eğilme bir uyarı
ve koklear çekirdekler tarafın- başlatır ve bu uyarı önce vestibüler sinire oradan da kohlear sinirle birleşerek
dan algılanır. Ses yüksekliği ise 8. Siniri oluşturur. Dinamik dengede, diplerinde ampulla adı verilen geniş-
koklear hücre eşik değerlerin- lemeler içinde endolenf sıvısı olan 3 adet yarım daire kanalları görev alır.
deki değişiklikler ve uyarılmış Ampullalarda tüy hücreleri bulunur. Baş veya gövdenin hareketi sonucunda
tüy hücrelerinin sayısı tarafın- içinde sıvı olan yarım daire kanalları hareket eder, sonuçta tüy hücreleri eğilir.
dan belirlenir. Sesi işleyen su- Oluşan uyarı vestibüler sinire oradan koklear sinir ile 8. Siniri oluşturarak
perior olivar çekirdekler sesin beyin sapı, talamus ve kortekse ulaşır. Beyin kendisine ulaşan sinyallerdeki
yerinin algısını da belirler. farklılıklara göre hareketin yönünü belirleyerek dengeyi sağlar.

81
Sinir Sistemi Fizyolojisi

c. Kimyasal Duyular: Kimyasal duyular gus- leri destek hücreleri yatağı ile çevrilidir. Bazal hüc-
tasyon (tat) ve koku alma duyusudur. Tat reler epitelin tabanında yer alır. Koku reseptörleri
ve koku kemoreseptörleri sulu çözeltiler- farklı kokulara neden olan gaz hâlindeki kimyasal-
deki kimyasallara tepki verir. Tat, tükürük lara tepki verir. Kimyasalların reseptörlere bağlan-
içinde çözülen maddelerin uyarısıdır. Koku ması bir G proteini aracılığı ile hücre içinde ikinci
ise burun zarlarının sıvılarında çözünmüş haberci olarak cAMP oluşum mekanizmalarını ha-
maddelerin uyarısıdır. 10.000 kadar tat to- rekete geçirir. cAMP, sodyum kanallarını açarak re-
murcuğu bulunur ve çoğu dil üzerindedir. septör membranının depolarizasyonuna ve aksiyon
Tat tomurcukları dil mukozasının papilla- potansiyeli oluşumu-
larında bulunur. na yol açar. Koku re-
septör hücreleri mit-
dikkat ral hücreler ile sinaps
Tat Fizyolojisi Nöroloji, sinir sistemini in- yapar. Glomerüler
Bir kimyasalın tadını almak için, kimyasal tü- celeyen ve onun sağaltımıy- mitral hücreler koku
kürük içinde çözülmeli ve tat hücreleriyle temas et- la uğraşan hekimlik dalı; sinyallerini oluştu-
melidir. Gıdanın içindeki kimyasallar tat reseptör- Nöroşirürji (Beyin-Omuri- rur. Mitral hücrele-
lerine bağlanınca tat hücre zarı depolarize olur ve lik-Sinir Cerrahisi) merkezî ri koku uyarılarını
nörotransmitter salınır. Bu durum aksiyon potansi- ve periferik sinir sistemi koku korteksine, hi-
yellerini tetikleyen jeneratör potansiyelini başlatır. hastalıklarının cerrahi teda- potalamus, amigda-
VII ve IX. Kranial sinirler tat tomurcuklarından visi üzerine uğraşan hekim- la ve limbik sisteme
duyusal uyarıları medulla oblangatadaki soliter çe- lik dalıdır. MRI (Manyetik gönderir. Grip ya da
kirdeklere taşırlar. Bu uyarılar daha sonra talamusa Rezonans Görüntüleri) ve nevle olduğumuzda
gelirler ve buradan, tat ile ilgili beyin korteksine, PET (Pozitron Emisyon yediğimiz yiyecekle-
hipotalamus ve limbik sisteme (tat takdiri için) ile- Tomografisi) taramaları rin lezzetini tam ala-
tilir. Dilin önü tatlı, ön yanları tuzlu, arka yanları insan beyin fonksiyonları mayız. Çünkü lezzet
ekşi ve arka tarafı acı duyusuyla ilgilidir. ve hastalıklarının anlaşıl- duyusu hem yiye-
masında da kullanılan ileri ceğin tadını hem de
düzeyde tıbbi teknolojik kokusunu alınmasını
Koklama Duyusu araçlardır. gerektirir.
Koku organı üst burun konkasını kaplayan
koku epitelidir. Koku reseptör hücreleri koku silya-
larına yayılan bipolar nöronlardır. Koku reseptör-

ÖÇ 6 Özel duyuların yapısı ve fonksiyonlarını ve bunların entegrasyonunu açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Dengede görev alan yapı-


ların dengeye tek başlarına Özel duyuların hasarlarında
Özel Duyular nelerdir? yaşam kalitesinde görülecek
katkılarını ve birlikte katkı-
larını değerlendirin. durumları tartışınız.

82
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Yaşamla İlişkilendir

Yaşlanmanın Sinir Sistemine Etkileri için okuma ve göze yakın tutulan cisimlerle ça-
Beyin-damar hastalıkları yaşlılarda damar lışmak zordur. Bu durum presbiyopi (yaşlı gözü)
sertliği ve hipertansiyon nedeniyle yaygındır. olarak bilinir ve kayıp gücüne göre reçetelendiri-
80 yaşları civarında sinir yoğunluğu % 30 azalır. len konveks lensli gözlüklerle (bir çeşit büyülteç)
Bilişsel bozukluklar yaşlılarda oldukça yaygındır. düzeltilir. Yaşlı gözün lens şeffaflığı azalır (kata-
En çok görülen bilişsel bozukluklar arasında Alz- rakt), kalınlaşır ve esnekliği azalır. Bu durum ışı-
heimer hastalığı, bunama (demensiya), Parkinson ğın uygun şekilde kırılarak retina üzerine düşü-
hastalığı ve kronik alkolizm sayılabilir. Bu bozuk- rülmesini (netliğini) bozar, parlamaya duyarlılığı
luklar yaşlılarda iletişim güçlüklerine yol açar. artırır, derinlik algısı azalır ve mavi, yeşil gibi pas-
Yaşlıların hastanede bulundukları sırada hastane tel renklerin ayırımını güçleştirir. Yaşlanırken iç
ortamı, aldıkları tedavi, elektrolit dengesizlikleri, kulaktaki kemik ve tüy hücrelerindeki değişimler
beyin embolisi ve kan dolaşımına mikrop bulaş- nedeniyle yüksek frekanslı ses tonlarına duyarlı-
ması (sepsis) gibi nedenlerle bilişsel fonksiyonları lık azalır ve benzer ses tonlarının ayırımı güçleşir.
daha da bozulabilir. Görsel ve İşitsel duyu sistem 65 yaş üzeri bireylerin yaklaşık %30’unda az çok
bozuklukları yaşlılarda yine çok yaygındır. Bun- işitme kayıpları vardır (presbiakuzi). Yaşlılarda
larda yaşlılarla iletişim güçlüğünü daha da artırır. işitme kayıpları görülmez bir bozukluk olduğu
İnsanın özel duyu sistemleri insana has yüksek için diğer kişiler tarafından duyulduğu düşünü-
beyin fonksiyonlarının temel elemanlarıdır. İn- lerek, duyduğu halde aldırmadığı, duyduğunu
sanın çevresindeki değişiklikleri algılaması ve inkar ediyor deyip yaşlı kaprisi olarak yanlış an-
sosyal ilişkileri özel duyu sistemi duyarlılığına ve laşılabilir. Tat ve koku duyusu birbiriyle çok ya-
beyin fonksiyonlarına bağlıdır. Özel duyu siste- kından ilgilidir. Koku ve tat duyuları yiyeceklerin
minde yaşlanmayla birlikte şu değişimler gözle- lezzet duyusunun alınmasında önemli oldukları
nir. 40 yaşlarından itibaren göz bebeği (pupilla) kadar, dumanın hissedilmesi, kötü kokuların an-
çapı küçülür, ışığa verilen cevap uyumu azalır. laşılması ve bozuk yiyeceklerin ayırt edilmesinde
Bu nedenle yaşlılarda cismi net görebilmek için de önemlidir. Özellikle 80 yaşların üzerinde tat
gençlere göre 3 kat daha fazla ışıklandırmaya ih- tomurcuklarının sayısı azaldığından, yaşlandıkça
tiyaç vardır. Gözde net görüntü için odaklama tat alma yetenekleri azalır. Yine aynı azalma koku
yeteneği azaldığından (miyopi arttığından) kü- duyusu içinde geçerlidir. Belki de bu nedenle yaş-
çük yazıların okunması güçtür. Lensin esnekliği lılar eskiye göre, zamane yiyeceklerinde eski tat,
azalıp uyum gücü (akomodasyon) kaybolduğu koku ve lezzetin olmadığında ısrar ederler.

83
Sinir Sistemi Fizyolojisi

Sinir sisteminin önemini ve


ÖÇ 1 sinir sistemini oluşturan öğeleri
açıklayabilme

Sinir Sistemi
bölüm özeti

Canlının anlamlı yaşaması ve çevresine uyum gösterebilmesi, canlının çevresindeki avantajlardan yararlanması ve
tehlikelerden kaçınması için çevresindeki değişiklikleri fark etmesi, izlemesi, değerlendirmesi ve uygun tepkiler ver-
me becerileri geliştirmesi gerekir. Bu fonksiyonlar 3 ana başlık altında toplanabilir.
1. Sinir sistemi vücuttan ve dış çevreden çeşitli enerji çeşitlerine hassas özel reseptörler aracılığı ile alınan duyu-
sal bilgileri toplayarak afferent (duyusal) sinirler aracılığı ile merkezî sinir sistemine (beyin ve omurilik) taşır.
2. Merkezî sinir sistemine gelen duyular girdiği bölümden başlayarak (örneğin omurilik) beyin korteksine (bi-
linç) doğru taşınırken (sinaptik bağlantılar) her kademede daha ileri düzeylerde işlenerek yorumlanır. Duyu-
lar duyguya dönüşür ve kararlar verilir.
3. Beyin efferent (motor) sinir aracılığı ile tüm vücut organlarında (effektörler) gerekli cevapları başlatmak üzere
harekete geçirir ve hareketin gerçekleştirilme seviyelerini de sürekli denetleyerek gerekli düzenlemeleri yapar.
İnsan sinir sistemi birçok alt sistemin birlikte çalışarak vücutta homeostazın sürdürüldüğü karmaşık bir sistemdir.
Sinir sistemi, dış ve iç ortamlardan bilgileri toplayıp bunları işleyerek vücutta istenilen cevapların ortaya çıkmasını
sağlar. Sinir sisteminin fonksiyonel birimi nöronlardır. Nöronların üç türü vardır: Duyusal nöronlar internöron ve
motor nöronlar. Nöronlar sinir sistemi içinde beyne ve omuriliğe duyusal bilgileri taşırlar. Merkezî sinir sistemi içinde
işlenen bilgiler sonucunda alınan kararlar (entegrasyon) yine nöronlar aracılığı ile ilgili effektörlere taşınarak vücutta
istenilen aktiviteler başlatılarak yürütülür. Tüm hücreler bir zar potansiyeline sahiptir ama nöronlar impuls (uyarı)
üretebilmek için zar potansiyellerini değiştirebilme özelliklerine sahiptirler. İmpulslar bir nörondan diğerine sinaptik
bağlantılar aracılığı ile aksiyon potansiyelleri şeklinde iletilir. İlaçlar, ağrı kesiciler, kimyasallar ve nörotoksinler sinaptik
bağlantıları ve nörotransmitter fonksiyonlarını etkileyebilirler. Yetişkinde beyin ağırlığı ortalama 1.75 kg kadardır.
Beyin kafatası içinde beyin omurilik sıvısı içinde yüzer vaziyette bulunur. Korpus kallosum iki beyin yarım küresini
birbirine bağlar. Her bir beyin yarım küresinde farklı fonksiyonları düzenlenlenmesinde uzmanlaşmış 4 lob vardır.
Sinir sistemi temel birimi sinir hücreleri, fonksiyonel birimi ise refleks arkıdır. Sinir sisteminde bilgiler elektriksel sin-
yaller (impuls) şeklinde işlenir ve iletişim ara nöronlar aracılığı ile sinapslarda çoğunlukla nörotransmitterler aracılığı
ile elektro-kimyasal olarak gerçekleşir.
Merkezî sinir sistemi vücudun kontrol ve komuta merkezidir. Beyin ve omurilikten oluşur. Merkezî sinir siste-
minde, istemli ve istemsiz tepkilerimizi kontrol eden sinir merkezleri bulunur. Beyin ve omurilik, beyin omu-
rilik sıvısı, beyin zarları, kafatası ve omurga kolonu (vertebra) tarafından korunur. Beyin ve omuriliğin kendisi,
miyelinli (beyaz cevher) ve miyelinsiz nöronlardan (gri madde) oluşmaktadır. Korpus kallosum iki beyin yarım
küresini birbirine bağlar. Beyincik (beyincik vücut hareketlerinin ve dengenin kontrolünde etkilidir), medulla
oblongata (birçok yaşamsal ve istemsiz tepkileri kontrol eder) ve pons (beynin farklı parçaları arasında bağlantı
istasyonudur) bulunmaktadır. Orta beyin, beyin sapının bir parçasıdır. Ön beyin talamus ve hipotalamusu içerir.
Dış ve iç çevrenin yanı sıra üst beyin duyusal fonksiyonlarını yönetirler. Serebral korteks olarak adlandırılan
beyinin dış tabakası yoğun gri cevher alanları içerir ve çoğu insana özgün yüksek zihinsel fonksiyonların kayna-
ğı olarak düşünülmektedir. Serebral korteksin sağ ve sol yarıları dört çift lobdan yapılmıştır. Bunların her biri
belirli fonksiyonlar ile ilişkilidir: Frontal loblar (planlama, bilinçli düşünce, istemli hareketler, problem çözme,
konuşma gibi işlemlerden sorumludur), parietal lob (dokunma dâhil tüm duyusal bilgilerin işlenmesi ve nes-
nelerin algılanması ile ilgilidir), temporal loblar (koku, tat,işitme, konuşma, hafıza ve hatırlama ile ilgili beyin
fonksiyonlarıyla ilgilidir) ve oksipital loblar (görme, yazıların tanınması gibi görsel bilgileri işler) olaylarının ana
merkezlerini bulundurur.

84
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Sinir Hücrelerinde Aksiyon


ÖÇ 2 Potansiyeli oluşumu ve yayılımını
kavrayabilme

Sinir hücrelerde aksiyon potansiyeli 4 aşamadan oluşur.


Aksiyon Potansiyellerinin
Oluşumu ve Yayılımı 1. Depolarizasyon
2. Repolarizasyon

bölüm özeti
3. Hiperpolarizasyon
4. Dinlenme Durumu

Nörotransmitter yapısını,
ÖÇ 3 çeşitlerini ve fonksiyonlarını
açıklayabilme

Nörotransmitterler sinir hücrelerinden salgılanır,


Nörotransmitterler başka bir sinir hücresinde, kas yada bez hücresine
etki eden habercilerdir. Nörotransmitterler, vücut ve
beyinde nöronal iletişim için kullanılan kimyasallardır.
Bilinen en az 50 farklı nörotransmitter tanımlanmıştır.
Nörotransmitterler eksitatör-uyarıcı ve inhibitör-
baskılayıcı nörotransmitterler olarak iki ana sınıfa
ayrılırlar. Uyarıcı nörotransmitterler depolarizasyona
neden olurlarken inhibitör nörotransmiterler
hiperpolarizasyona neden olurlar. Nörotransmitterlerin
eksitatör veya inhibitör fonksiyonları, postsinaptik
nöronun reseptör tipine göre belirlenir.

85
Sinir Sistemi Fizyolojisi

Merkezi sinir sistemini oluşturan beyin


ÖÇ 4 ve omurilik bölümlerini sayabilme ve
fonksiyonlarını açıklayabilme

Merkezî Sinir Sistemi

Beyin Yapısı Fonksiyonları


Çoğunlukla gri cevherden oluşur ve serebral hemisferlerin en dış tabakasıdır. Her iki hemisferin dominant olduğu fonksiyonların
Serebral
yanında, her iki hemisfer, duyusal verilerin analizi, bellek fonksiyonları, yeni bilgilerin öğrenilmesi, düşüncelerin oluşturulması ve karar
Korteks
bölüm özeti

vermeyle ilgilidir.
Gelen bilgilerin sistematik, mantıklı yorumlanması. Dilin yorumlanması ve sembolik bilgi üretimi. Matematiksel işlemler, soyut bilginin
Sol Hemisfer
üretimi ve akıl yürütme. Bilginin konuşulan dil biçiminde hafızada saklanması.
Kişinin çevresinin “bütünsel” bir görüntüsünü elde etmek için, aynı anda çoklu-duyusal bilgiyi işleme. Görsel mekân değerlendirme
Sağ Hemisfer becerileri. Dans ve jimnastik gibi üç boyutlu mekânsal fonksiyonlar, sağ hemisfer tarafından koordine edilmektedir. Bellek, işitsel, görsel
ve mekânsal biçimlerde saklanır.
Beyin Yapı ve
Bağlantılı Bozukluklar
Fonksiyonları
Korpus Hemisferler arasında iletişim sağlamak için sağ ve sol yarım
Korpus Kallozum hasarı “Bölünmüş Beyin“ sendromuna yol açabilir.
Kallozum küreleri birbirine bağlar.
Bilinç ve bellek alanıdır. Prefrontal alanı: Konsantre olmak
ve aktiviteyi sürdürebilme yeteneği sağlar, düşüncelerin Son olayları hatırlamakta güçlük, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon
detaylandırılmasıyla ilgilidir. Davranışlar için kontrol kapısıdır. eksikliği, davranış bozuklukları, yeni bilgileri öğrenme güçlüğü
Kişilik ve duygusal özellikleri belirler. İstemli kas motor İstenmeyen davranışların İstenmeyen davranışların inhibisyonunda
Frontal Lob
aktivitelerinden sorumludur. Premotor Korteksi: İstemli motor eksiklik (uygunsuz sosyal ve / veya cinsel davranış ). Duygusal
hareket kalıplarını hafızada saklar. Konuşmanın motor fonksiyonu değişkenlik Anlamsız ifade Bulunduğu beyin tarafının zıt vücut
bu alanda düzenlenir. Konuşmanın motor fonksiyonu bu alanda tarafında felç İfade edici dil fonksiyonunda bozukluk/ (motor afazya).
düzenlenir.
Duyusal uyaranlar arasında ayırımın yapılamaması. Vücut parçalarının
Gelen duyusal bilgilerin işlenmesi, duyusal farkındalık. Vücut yerini bilememek ve onları tanıyamamak (İhmal sendromu).
Pariyetal Lob
yönelimi Birincil / ikincil somatik alanda buradadır. Kendinin farkında olamamasından dolayı şiddetli yaralanma. Yönünü
bulamama (kaybolma). Yazma kaybı.
Birincil görsel bilgi işleme alanı. Birincil görsel bilgi birleştirici Zıt taraftaki görsel alanda görüntünün kaybolması. Karşı görüş
Oksipital Lob
alanı: Görsel yorumlamalara izin verir. alanında görülen nesneleri tanıma yeteneğinin kaybı.
İşitsel alıcı alan ve işitsel bilgileri birleştirici alanlar. Davranışın dile
İşitme bozuklukları. Endişe (Ajitasyon), sinirlilik, çocukça davranışlar.
Temporal Lob getirilmesi. Dil: Konuşmanın anlamlandırılması. Bellek: Hafızadaki
Alıcı / duyusal afazi (konuşma bozukluğu).
bilginin tekrar çağırılması.
Koku yolları: Amigdala ve onların farklı sinir yolları. Hipokampus
ve onların farklı sinir yolları. Limbik loblar: Öfke, korku gibi Koku duyusunun kaybı. Endişe, duygu kontrolü kaybı. Yakın hafızanın
Limbik Sistem
duygular. Yakın geçmişteki olayların, biyolojik ritimlerin kaybı.
entegrasyonu. Hipotalamus fonksiyonları.

Subkortikal gri cevher çekirdekleridir. Talamus ve motor korteks


• Hareket bozuklukları: İstirahatte ve kas hareketleri sırasında
arasındaki işlem bağlantılarında rol alır. İstemli kas hareketlerini
Bazal istemsiz titreme hareketleri (tremorlar), kas tonusunda anormal
başlatır ve yönlendirir. Dengenin düzenlenmesinde inhibitör
Ganglionlar artış, hareketin başlatılmasında zorluk.
uyarıların kaynağıdır. Vücut duruş pozisyonu için refleks uyarıları
• Parkinson
sağlar. Otomatikleşmiş hareketlerin düzenlenmesine katılır.

Serebral korteksin sinirsel bilgi işleme ve dağıtım merkezidir. • Değişmiş bilinç seviyesi.
Koku duyusu hariç, beyin korteksine giden tüm duyusal bilgileri • Algı kaybı.
Talamus
işleyerek korteksin tüm fonksiyonlarını düzenler ve koordine eder. • Talamik sendrom - Vücudun karşı tarafında kendi kendine başlayan
Vücutta duygusal ifadenin sergilenmesine katkıda bulunur. ağrı.
Otonom Sinir Sistemi (OSS) Entegrasyon merkezî: Vücut ısısı ve
endokrin fonksiyonların düzenlenmesi. Anterior Hipotalamus:
Hormonal dengesizlikler. Malign hipotermi. Vücut sıcaklığını kontrol
Parasempatik aktivite (vücut bakım-koruma fonksiyonu).
Hipotalamus edememe. Diyabetes İnsipidus (DI). Bozulmuş ADH fonksiyonları.
Posterior Hipotalamus: Sempatik aktivite (kavga et ya da kaç),
Diensefalik disfonksiyon: “nörojenik fırtınalar“.
strese cevap fonksiyonları. Davranış kalıpları; davranışın fiziksel
ifadesi. İştah: Beslenme (yeme-içme) merkezî. Zevk merkezî.
Retiküler
Aktive Edici Uyku, uyanıklık, dikkat ve uyanmadan sorumludur. Değişen bilinç seviyesi.
Sistem (RAS)
Titreme Nistagmus (gözlerin istemsiz hareketi). Ataksi, hareketlerde
Serebellum İstemli kas hareketlerinin koordinasyonu ve kontrolü.
koordinasyon eksikliği.

Kaynak: http://serendip.brynmawr.edu/bb/ kinser/Structure1.html

86
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ÖÇ 5 Sinir fonksiyonlarının
entegrasyonunu açıklayabilme

Periferik sinir sistemi, iç ve dış ortamdan kaynaklanan duyusal


Sinir Fonksiyonlarının
Entegrasyonu
bilgileri alarak işlenmek üzere merkezî sinir sistemine taşıyan ve
orada verilen kararları ilgili kaslara ve bezlere istemli (somatik)
veya istemsiz (otonomik) cevapları başlatmak üzere götüren si-

bölüm özeti
nir sistemi bölümlerini içerir. Vücutta homeostatik denge genel
olarak otonom sinir sisteminin sempatik ve parasempatik bö-
lümlerinin antagonistik aktiviteleriyle düzenlenir. Genel olarak
sempatik sinir sistemi vücudu alarm durumlarına (kavga et ya
da kaç) hazırlarken parasempatik sistem organları dinlenme ve
onarım-yapılanma durumuna sokar.

Özel duyuların yapısı ve


ÖÇ 6 fonksiyonlarını ve bunların
entegrasyonunu açıklayabilme

Özel Duyular

Dil tükürükte çözülen acı, ekşi, tatlı, tuzlu kimyasalların beyne iletilmesinde tat organı olarak görev yapar. Burun
tavanında bulunan sarı cisimciğe ulaşabilen gaz hâlindeki kimyasallar koku duyusu şeklinde temporal loba iletilir.
Yiyeceklerin lezzeti için onların sadece tat duyusunu değil koku duyusuna da hoşa gidecek şekilde etkilemesini
gerektirir. Cisimlerden yansıyarak göze girebilen ışık eğer oksipital lob üzerindeki görme alanlarına ulaşabilirse
görülebilir. Görsel uyarılar beyinde en çok bağlantı kuran sinir yolları olduğu için öğrenme ve hatırlamada da
çok etkindir. İşitme organı olan kulak, dış ortamdan hava yoluyla kulağa ulaşan (ama kendi sesimizi daha çok
kemik yoluyla işitme merkezine taşıyan) ses sinyallerini temporal lobdaki işitme merkezlerine taşıyabilirse sesler
anlam kazanır.
1. Merkezî sinir sistemi hangi bölümlerden oluşur?
Beyin ve omurilik
2. Merkezî sinir sistemi ne işe yarar?
Vücut aktivitelerinin kontrol merkezlerini bulundurur – vücut faaliyetlerini koordine eder.
3. Periferik sinir sistemi nedir?
MSS dışında, beyine gelen (duyusal) ve beyinden giden (motor) mesajları taşıyan sinir sistemi bölümüdür.
4. Somatik ve otonom sinir sistemleri arasındaki ana fark nedir?
Somatik sinir sistemi bilinçli vücut hareketlerini yani çizgili kas kasılmalarını ve reflekslerini kontrol ederken
otonom sinir sistemi ise iç organlarımızın istemsiz kas aktivitelerini kontrol eder.
5. Dendritler ve aksonların sinir iletisindeki rolleri nelerdir?
Dendritler: Uyarıları almak ve hücre gövdesine doğru taşımakla görevli çok dallı sinir uzantılarıdır.
Aksonlar: Uyarıları hücre gövdesinden alıp taşıyan nöronun en uzun tek uzantısıdır.
6. Nöronun üç çeşidi nelerdir?
Duyusal nöronlar, internöronlar (ara sinirler), motor nöronlar

87
Sinir Sistemi Fizyolojisi

Özel duyuların yapısı ve


ÖÇ 7 fonksiyonlarını ve bunların
entegrasyonunu açıklayabilme

Özel Duyular
bölüm özeti

7. Birisi omuzunuza dokunduğunda başlatılan döngüsel olayları sıralayınız? (5 adım)


I. Uyarı derideki dokunma duyu reseptörleri tarafından alınır ve reseptörde gelişen iyon hareketleri ile
elektriksel sinyallere (reseptör potansiyellerine) çevrilir.
II. Dokunma uyarısı elektriksel sinyalleri, duyu nöronları aksonları üzerinde aksiyon potansiyelleri (impuls)
şeklinde MSS’ye iletilir.
III. Duyusal uyarı bilgileri MSS’de ara nöronlar aracılığı ile çeşitli sinaptik bağlantılarda (örneğin hafızadaki
bilgiler) işlenmek üzere beyinin ilgili bölgelerine iletilir ve bilince yansıtılarak yorumlanır.
IV. İlgili beyin çekirdeklerinden kaynaklanan motor nöronların aksonları üzerinde taşınan impulslar, beyin-
de karar verilen hareket emirlerini omuz kaslarına iletir.
V. Omuz kasları her aşaması kontrol edilerek aktive edilir ve baş uyarı tarafına döndürülerek, karşılaşılan
yeni durumlara karşı yeni adaptasyonları sağlamak üzere (homeostasiz) yeni sinir devreleri de harekete
geçirilerek bu temel döngü devam ettirilir.
8. Büyük beyin (serebrum) neleri yapmamızı sağlar?
Hafızayı, zihinsel faaliyetleri, kasları kontrol eder.
9. Beyincik ve beyin sapının rollerini karşılaştırın?
Beyincik denge, duruş ve vücut hareketlerinin koordinasyonu sağlarken beyin sapı, kalp-dolaşım, solu-
num, sindirim faaliyetleri gibi istemsiz fonksiyonları kontrol eder. İleri derecede farklılaşmış sinir hücre-
leri yenilenemezler. Sinir sistemi yapıları hasar gördüklerinde hasar derecelerine göre bağlantılı oldukları
duyusal ve motor fonksiyonlarda bozukluklar başlar eğer sinir kurtarılamacak kadar hasarlıysa fonksiyon-
ları yapılamaz hâle gelir. Bu nedenle sinir sistemi sağlığı en az kalp sağlığı kadar önemlidir. Sinir sistemi
sağlığı ve tedavisi ihmal edilmemelidir. İlaçlar, kazalar, aşırı srtres, nedeni ortadan kaldırılamayan ağrılar,
kötü beslenme, yetersiz egzersiz ve nörotoksinler sinaptik bağlantıları ve nörotransmitter fonksiyonlarını
etkileyerek sinir sisteminde çeşili seviyelerde bozukluklara hatta ölüme yol açabilirler.

88
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

1 6 Kalp-dolaşım, solunum, sindirimin düzen-


lendiği ana merkezlerinin bulunduğu beyin bölü-
mü aşağıdakilerden hangisidir?

neler öğrendik?
A. Korteks B. Omurilik
C. Limbik sistem D. Medulla oblangata
E. Nöron
Yukardaki şekilde “x” (noktalarla) ile gösterilen aşa-
ğıdakilerden hangisidir? 7 Aşağıdakilerden hangisi merkezî sinir sistemi
A. Dendrit B. Akson içinde yer almaz?
C. Sinaps D. Aksiyon potansiyeli A. Serebrum (büyük beyin)
E. Nörotransmitter B. Beyin sapı
C. Omurilik
2
Aşağıdakilerden hangisi beyin sapı hasarların- D. Serebellum
da gözlenir? E. Duyusal nöron
A. Hafıza kaybı
B. Kişiliğin değişmesi 8
C. Nesneleri ayırt edememe
D. Solunumun durması
E. Aşırı ağrı

3 Aşağıdakilerden hangisi esas olarak serebrum


(büyük beyin) tarafından kontrol edilir? Yukarıdaki şekilde ok hangi yapıyı işaret etmektedir?
A. Hatırlama B. Denge A. Serebrum B. Serebellum
C. Solunum D. Refleksler C. Temporal lob D. Hipotalamus
E. Öksürme E. Omurilik

4 Aşağıdakilerden hangisi basit refleklerin 9 Sinirler arasındaki özel elektrokimyasal bilgi


kontrolünden sorumlu yapıdır? aktarım alanlarına ne ad verilir?
A. Bazal Ganglionlar B. Serebrum A. Kas-sinir kavşağı
C. Deri D. Serebellum B. Kas-bez kavşağı
E. Omurilik C. Sinaps
D. Sıkı bağlantı
5 Otonom sinir sistemi ile ilgili aşağıdaki ifade- E. Gevşek bağlantı
lerden hangisi doğrudur?
A. Tüm refleksleri kontrol eder. 10 Temel sinir sistemi fonksiyonel devresinde
B. Kişinin kontrolü altındaki motor sinirlerdir. kas ya da bez hücrelerine ne ad verilir?
C. Sadece duyusal sinirlerden oluşur. A. Reseptör B. Afferent sinir
D. Somatik sinir sistemi olarakta bilinir. C. Efferent sinir D. Merkezî sinir sistemi
E. İstemsiz organ hareketlerinden sorumludur. E. Effektör organ

89
Sinir Sistemi Fizyolojisi

1. E Yanıtınız yanlış ise “Nörotransmitter” ko- 6. D Yanıtınız yanlış ise “Medulla Oblangata”
nusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. D Yanıtınız yanlış ise “Beyin Sapı” konusunu 7. E Yanıtınız yanlış ise “Merkezî Sinir Siste-
yeniden gözden geçiriniz. mi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

3. A Yanıtınız yanlış ise “Serebrum ve Beyin 8. E Yanıtınız yanlış ise “Omurilik” konusunu
Sapı” konusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

4. E Yanıtınız yanlış ise “Omurilik” konusunu 9. C Yanıtınız yanlış ise “Sinaps” konusunu yeni-
yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.

5. E Yanıtınız yanlış ise “Otonom Sinir Siste- 10. E Yanıtınız yanlış ise “Refleks” konusunu ye-
mi” konusunu yeniden gözden geçiriniz. niden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
3 Anahtarı
Temel sinir sistemi fonksiyonu olarak beden içerisinden ya da beden dışından gelen
bir uyartı beyinde bulunan reseptörler tarafından algılanır. Algılanan bu uyarıya
karşı bedende bir yanıt oluşturulur. Bu yanıtlar 3 farklı düzeyde karşımıza çıkabilir.
Medulla spinalis (Omurilik, spinal kord) düzeyinde: Periferik sinir sisteminin uyarıları
alan kolu olan afferent sinir impuslarının bazıları beyne ulaştırılmadan refleks yolu ile
omurilik tarafından cevaplandırılıp ilgili organı efferent nöronlarla harekete gecirilir.
Alt beyin seviyesi: Yanıt beyin korteksi ile omurilik arasında oluşabilir. Uya-
Araştır 1 rılara karşı oluşan yanıt bilinç dışıdır, kişi farkında bile olmadan yanıt verilir.
Beyin sapında bulunan solunum sistemi ve dolaşım sistemi merkezleri çalıştı-
ğında kişi farkında bile olmadan bu fonksiyonları sürdürür.
Üst beyin seviyesi: Serebral korteks düzeyinde işlenen bilgiler bellek olarak kaydedi-
lir. Bu bölge gelen uyartıların sonucunda konuşma, öğrenme, hafıza, düşünme, sos-
yal davranma gibi üst beyin düzey davranışları kontrol eder. Yani bilinci temsil eder.

Dinlenim zar potansiyeli negatif değerlerde olan bir sinir hücresi uyarıldığında
hücre içinde net bir pozitif iyon girişi olur. Eğer hücre içine giren bu pozitif
iyonların değeri yaklaşık olarak +15 mV luk bir değere ulaşırsa o hücrede ak-
Araştır 2 siyon potansiyeli oluşur ve hücre uyarılır. Zar boyunca gerçekleşen uyarılma
hücrenin tamamını uyarır. Uyarı ortadan kalkınca hücre tekrar eski haline ge-
lir. Sonuçta, hücrenin uyarılması 4 aşamada gerçekleşir. Dinlenme durumu,
depolarizasyon durumu, repolarizasyon durumu ve hiperpolarizasyon durumu.

Bir kimyasal habercinin aynı tipte ya da farklı hücre tipinde farklı etki gösterme-
sinin sebepleri kimyasal habercinin etki ettiği hücrenin zarında bulunan reseptör
Araştır 3 tipi ve hücrenin yapısal-fonksiyonel özellikleridir. Örneğin, asetilkolinin nikotinik
ve muskranik iki tip reseptörü vardır. Muskranik reseptörün de kendi içinde 5 alt
tipi vardır. Bu nedenle genel anlamda her bir reseptörün de çalışma mekanizması
farklı olduğu için etki mekanizmaları ve sonuçları farklı olabilmektedir.

90
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Araştır Yanıt
3 Anahtarı

Sol pariyetal lob çünkü beyin iki yarım küre şeklindedir ve sol yarım küre vü-
cudun sağ tarafının duyusal ve motor hareketlerinden sorumludur. Sağ yarım
küre ise vücudun sol tarafının duyusal ve motor hareketlerinden sorumludur.
Telefonunuzu elinize alıp, numarayı çevirip, konuşmaya başladığınızda beynin
temporal ve frontal loblarının faaliyeti artar. Telefonda konuşurken frontal lob fa-
aliyetleri, karşıdaki kişinin konuşmalarını dinlerken temporal lob aktivitesi artar.
Kelebek ve çevresindeki duyusal bilgiler gözler dâhil duyusal sinirleri uyararak
Araştır 4 kelebekle ilgili bilgileri beyninize taşır.
Beyniniz hafızanızdaki bilgileri de kullanarak gelen bilgileri değerlendirir ve
kararlar verir.
Beyinde verilen kararlar başta kaslarınız olmak üzere motor sinirler arcılığı ile
organlarınızı harekete geçirilir.Bu hareketler amacınız gerçekleşinceye kadar
ya da bu istekten siz vazgeçinceye kadar sürekli tekrarlanır.
Periferik sinirler duyusal ve motor bölümlere ayrılır. Duyusal (afferent) sinirler,
MSS içine duyusal uyarıları taşırlar. Motor (efferent) sinirler, MSS’den gönde-
rilen uyarıları ilgili organlara taşırlar. Sinir dokusunda hasarlar ileri derecede
fonksiyonel bozukluklara yol açarlar çünkü olgun nöronlar çoğalamazlar. Eğer
hasarlı periferik sinirin soması bozulmadan kalırsa hasar tamir edilebilir.

Bir refleks arkının beş bileşeni vardır:


• Reseptör – uyarıyı alan bölüm
• Duyusal nöron – MSS’ye afferent uyarıları iletir.
• Entegrasyon (değerlendirme-karar verme) merkezî - merkezî sinir sistemi
Araştır 5 içinde (Omurilik) ya monosinaptik ya da polisinaptik bağlantılar kurulur.
• Motor nöron – entegrasyon merkezinden gönderilen efferent impulsları
effektöre taşıyan sinir
• Efektör – efferent impulslaracevap veren kas lifi veya salgı bezi

Araştır 6 Görme, İşitme, Tat, Koklama, hatta denge özel duyulara girmektedir.

91
Sinir Sistemi Fizyolojisi

Kaynakça
Aydoğan S., Süer C., Dursun N., Gölgeli A., Aşçıoğlu h t t p s : / / w w w. y o u t u b e . c o m / w a t c h ? v = QW T-
M., Çoksevim B., Dolu N. Temel Fizyoloji, 5YGTRNA, Erişim Tarihi 23 Mayıs 2016
Medical Kitapevi, Kayseri, 2012.
Pınar L., Sinir ve Kas Fizyolojisi Temel Bilgileri,
Gökbel H. (çeviri editörü). Ganong’un Tıbbi Eflatun Yayınevi, Ankara, 2010.
Fizyolojisi, Nobel Tıp Kitapevleri, İstanbul, 2011.
Solakoğlu Z., (çeviri editörü) Renkli Fizyoloji Atlası,
http://bilimteknik.tubitak.gov.tr/sites/default/files/ Nobel Tıp Kitapevleri, İstanbul, 2012.
posterler/sinir_sistemi.pdf, Erişim Tarihi 23
Tuncel N., Aydın S., Zeytinoğlu M., İnsan Anatomisi
Mayıs 2016
ve Fizyolojisi, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim
http://faculty.washington.edu/chudler/cellpyr.html fakültesi Yayını, Eskişehir, 2011.
(İngilizce), Erişim Tarihi 23 Mayıs 2016
Widmaier E.P., Raff H., Strang K.T., Vander’s Human
http://serendip.brynmawr.edu/bb/kinser/Structure1. Physiology:the Mechanisms of Body Function,
html Erişim tarihi 23 Mayıs 2016 Mc Graw Hill, 2014.
http://www.acilveilkyardim.com/acilbakim/ Yeğen B.Ç., Alican İ., Solakoğlu Z. (çeviri editörleri).
sinirsistemi.htm, Erişim Tarihi 23 Mayıs 2016 Guyton Tıbbi Fizyoloji, Nobel Tıp Kitapevleri,
İstanbul, 2014.
http://www.biyolojihocasi.com/sinir-sistemi-konu-
anlatimi-2/, Erişim Tarihi 23 Mayıs 2016 Yeğen B.Ç., Yüksekokullar İçin Fizyoloji, Nobel Tıp
Kitapevleri, İstanbul, 2014.
http://www.sinancanan.net/insan-sinir-sistemi-1/,
Erişim Tarihi 23 Mayıs 2016
Bu ünitede kullanılan şekiller Anadolu Üniversitesi
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sinir_sistemi, Erişim Açıköğretim Sistemi görsel arşivinden alınan ya
Tarihi 23 Mayıs 2016 da yazarın/editörün çizdiği resimleridir.

92
Bölüm 4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
öğrenme çıktıları

1 2
Kalbin Yapısı ve Çalışma Şekli Kan Damarları
1 Kalbin yapısını ve çalışma prensibini 2 Kan damarlarının çeşitlerini sıralayabilme ve
açıklayabilme görevlerini açıklayabilme

3 4
Dolaşım Sisteminin Düzenlenmesi
3 Dolaşım sisteminin düzenlenmesini Kan’ın Yapısı ve Görevleri
açıklayabilme 4 Kanın yapısını ve önemini açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Kalp ve Damarlar • Tansiyon • Dolaşım Sistemi • Kalp Döngüsü


• Kalp Debisi • Kan • Alyuvar • Akyuvar

94
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

GİRİŞ marlar atar, kılcal ve toplardamarlar olmak üzere


Dolaşım sisteminin ve bu sistemin merkezî üç kısımda incelenir. Bunların yapıları ve görev-
olan kalbin bedenimizdeki önemi asırlar öncesi leri farklılık gösterir. Damarlar büyük dolaşım ve
anlaşılmıştır. Bunun en güzel örnekleri de kal- küçük dolaşım diye iki ayrı sistem oluştururlar.
bin çalışmasını duygusal durumların etkilediğini Ayrıca bedende bazı özel dolaşım sistemleri de
gösteren çok eski şiir ve türkülerdir. Gerçekten de vardır. Yapı olarak kalbin konumu, duvar yapısı,
dolaşım sistemi, beden için en önde gelen sistem- elektrik ileti sistemi, iç boşlukları, kapakları ve
lerdendir. Maddelerin sızarak (difüzyonla) çok kendi damarları bu ünite içerisinde açıklanacak-
yoğun ortamdan az yoğun ortama doğru gitme tır. Çalışması bakımından, kalp döngüsü, kalp
hızları yavaştır. Örneğin, oksijen (O2) difüzyonla debisi, kalp hızı ve kalp sesleri de işlenecektir. Ka-
bir santimlik bir uzaklığı yaklaşık 14 saatte ancak nın dolaşması için gerekli basıncın nasıl oluştuğu,
kat edebilir. Bu hızla oksijen akciğerlerden beyine nasıl farklılık gösterdiği ve kanın dolaşımına karşı
ulaşana kadar, beyin hücrelerimiz oksijensizlikten koyan direncin niçin ve nasıl olduğu, kan ve ka-
çoktan ölmüş olur. Öyleyse bedeni oluşturan bü- nın bileşenleri bu ünitede açıklanacaktır.
tün hücrelerimiz arasında daha hızlı iletişim kura-
bilmek için bazı sistemlerin olması gerekir. Sinir KALBİN YAPISI VE ÇALIŞMA
sistemimiz ve dolaşım sistemlerimiz bu gereksini- ŞEKLİ
mi yerine getirir. Kalp-damar (kardiyovasküler)
Kalp (yürek) dolaşım sistemimizin pompa-
dolaşım sistemi, bedenimize oksijen ve besin sağ-
sıdır. Göğüs kafesimizin içinde, içi boş ve kastan
lamak, ısı dâhil artık ürünleri de ortamdan uzak-
yapılmış bir organdır. Yaklaşık 340 gramdır ve her
laştırmakla sorumlu kapalı bir düzenektir. Kalp
kişinin kendi yumruğu kadardır. İki akciğerimiz
damar sisteminin temel bileşenleri kalp, damarlar
arasında ve üçte ikisi bedenin sol tarafında bulu-
ve kandır. Kalp dolaşım sisteminin merkezîdir. İçi
nur. Arkasında göğüs bölgesi omurgamız, önünde
boş, kastan yapılmış ve yaklaşık 340 gram kadar
kaburgalarımız ve göğüs kemiğimiz vardır. Alt ta-
bir organdır. Başlıca görevi, kanın damarlar için-
rafında duran diyaframın üstüne oturmuş gibi du-
de akması için gerekli basıncı sağlamaktır. Bunu
rur, ama tabanı yukarıya, ucu sol aşağı tarafa bakar.
yapabilmek için pompa gibi çalışarak bir günde
Uç tarafı serbesttir fakat tabanında kalbe giren ve
yaklaşık 110 000 kere atar ve kanı damarlar içinde
çıkan bütün damarlar bağlanmıştır. Yani kalbimiz
dolaştırır. Kan damarları tüpsü bir ağ oluşturarak
baş aşağı sarkarak durur (Şekil 4.1).
kanı kalpten dokulara ve tekrar kalbe taşırlar. Da-

Şekil 4.1 Bedende Kalbin Konumu

95
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Yapı olarak kalbin en dışında bağ dokudan yapılmış perikard denen bir zar vardır. Perikard kalbe giren-
çıkan damarların etrafına, diyaframa, akciğerlere ve göğüs kafesimize içerden bağlı olduğu için kalbimiz bu
bölgelere bağlanmış olur. Perikard ile kalbin dış duvarları arasında bir boşluk vardır ve bu boşluğu perikard
sıvısı doldurur. Kalp kasılıp gevşedikçe perikard sıvısı kalbin perikarda sürtünüp sıkışmasını önler ve kal-
bin genişleyebilmesini kolaylaştırır. Kalbin kendi duvarı kastan (miyokard) yapılmıştır; dışını bağ doku ve
içini tek sıra epitel doku (endokard) kaplar (Şekil 4.2).

aort

sağ akciğer akciğer kütüğü


atardamarı
sol akciğer
çıkan aort atardamarı
akciğer yarımay kapağı
üst ana
toplardamar sol akciğer
sağ akciğer toplardamarı
toplardamarı
sol kulakçık
aort kapağı

sağ kulakçık ikili kapak


endokard
üçlü kapak sol karıncık
alt ana miyokard
toplardamar
karıncıklar
arası bölme
perikard
sağ karıncık
yürek ucu

oksijeni düşük kan oksijeni yüksek kan

Şekil 4.2 Kalbin Duruşu, Yüreğe Giren- Çıkan Kan Damarları, Kapakçıkları ve İç Boşluklarındaki Kanın Akış Yönleri

Kalbin içindeki boşluk dörde bölünmüştür.


Kalbin tabanı dediğimiz üst tarafında sağlı sollu 2
boşluk vardır. Bunlara sağ kulakçık (atrium) ve sol dikkat
kulakçık denir. Bedeni dolaştıktan sonra büyük ve Sağ karıncık küçük dolaşı-
küçük dolaşımla kalbe dönen kanlar kulakçıklara ma kan pompaladığı için
dökülür. Alttaki (kalbin ucundaki) boşluklara sağ duvarı fazla kalınlaşma-
karıncık (ventrikül) ve sol karıncık denir. Kulak- mıştır ama sol karıncığın
çıklardan aşağı pompalanan kan karıncıklara iner. büyük dolaşıma kan pom-
Karıncıklardaki kan daha sonra sağ karıncıktan paladığı için duvarı daha
kalındır.
akciğer atardamarıyla akciğerlere ve sol karıncık-
tan aort ana damarıyla bedene pompalanır. Ka-
rıncıklar daha güçlü kasılarak kulakçıklara oranla
daha fazla iş yaptıklarından duvarları kulakçıklara
göre daha kalındır. Kalbin sol tarafındaki kan normal olarak sağ
taraftaki kanla karışmaz, arada delik yoktur.

96
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Koroner Dolaşım
Bedenin diğer organları gibi kalbin de kendi
Kalp tabanının sağında ve solunda olmak
damarları vardır. Kalbin yapısını besleyen bu da-
üzere iki tane kulakçık (atrium) ile yüre-
mar ağına koroner dolaşım denir. Kalp dokusuna
ğin uç kısmına yerleşmiş sağ ve sol karın-
oksijen ve besinlerin gelmesi, kalbin ürettiği kar-
cık (ventrikül) olmak üzere dört adet boş-
bondioksit ve artık maddelerin atılması bu dola-
luk vardır. Kalpte dört kapak vardır.
şımla olur. Aortun inen kısmından dallanan ve sol
1. Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında
kulakçığın altından kalbin solundan aşağı doğru
üçlü kapak (trikuspit),
inen damara sol koroner atardamar denir (Şekil
2. Sol kulakçık ile sol karıncık arasında
4.3). Bu damar önce iki dala, bu dallarda dalla-
ikili (mitral) kapak,
narak sol kulakçıkla her iki karıncığı besler. Yine
3. Sağ karıncıktan akciğerlere giden da-
aortun inen parçasından dallanıp, sağ kulakçığın
marın başlangıcında bulunan akciğer
altında uzanıp kalbin sağından sol-aşağı doğru
yarımay (semilunar) kapakçık ve
inen sağ koroner atardamar vardır. Bu da sağ ku-
4. Sol karıncıktan bedene giden aort da-
lakçıkla karıncıkları besler. Atardamarlardan arte-
marının başlangıcındaki aort kapağı.
riyollere giden kan, oradan kılcallara geçer. Kalbi
dolaşıp kirlenen kan, kılcallardan venüllere, ora-
dan da toplardamarlara doğru büyüyerek sonunda
Kalpte sağ kulakçıktaki kanın sağ karıncığa koroner sinüs denen ana toplardamarı oluşturur.
inmesine izin veren ve üç parçadan oluşmuş üçlü Koroner sinüsün de dalları vardır ve kalbin ön ve
kapak (trikuspit) ile sol kulakçıktaki kanı sol karın- arka yüzünden kanı toplayarak kalbin arkasından
cığa indiren iki parçalı ikili kapak (mitral=bikuspit sağ kulakçığa döker. Yalnız kalbin iç boşluklarını
= lunar) bulunur. Sağ karıncıktaki kirli kanı akci- içerden saran endokart tabaka kalp içindeki kan-
ğerlere götüren akciğer kütüğü (pulmoner trunk) dan doğrudan beslenir. Endokartta damar yoktur.
denen atardamarın başlangıcında akciğer yarımay Kalple ilgili oluşan sorunların çoğu koroner dola-
(pulmoner semilunar) kapak ile sol karıncıktaki te- şım kökenlidir.
miz kanı bedenimize götüren aort denen atardama- Bu damar bozukluğundan dolayı eğer kalbin
rın başlangıcında aort kapağı bulunur (Şekil 4.2). bir bölgesine yeterince kan ile O2 gitmez ve o böl-
Sadece ikili (mitral) kapak iki parçadan oluşmuştur genin kalp hücreleri ölmez ama zayıflarsa iskemi
diğerleri üç parçalıdır. Bu kapakların geri kapan- var denir. Göğüs ağrısı (anjina pektoris) kalp iske-
maları bozulabilir ve bu durumda kapak yetmezliği misi sonucu oluşur. Damarların daralmasına ne-
oluşur. Kapak yetmezliğinde kan geri kaçabilir ve den olan stres ve yemekten hemen sonra yapılan
geri kaçan kanın çıkardığı girdaplı akım üfürüm ağır egzersiz kalbe giden kanı azaltabilir. Daha kö-
denen bozukluğa neden olur. Geri kaçma üfürümü tüsü, kalbin bir bölgesine kan gitmemesi sonucu
aort kapakta olursa sorun çok daha büyük olur. Bu o bölgenin ölmesidir. Bu duruma kalp krizi (mi-
kapaklar doğuştan veya sonradan bozulursa tamir yokart enfarktüs) denir. Enfarktüs kalp damarları-
edilebilir veya yapay kapakçıklar ile değiştirilerek nın trombus ve/ya embolus ile tıkanmasıyla ya da
hastalık ortadan kaldırılabilir. aterosklerozdan kaynaklanabilir. Tedavisinde tıka-
nan damar içine girilip bir balonla damar açılır ya
da stent denen delikli metal boru damar içine yer-
Kalbin kendisini besleyen kan damarları- leştirilebilir. Tıkanıklık çok daha kötüyse damar
na koroner damar denir. Kalbin damarları köprülemesi (baypas) yapılabilir.
atardamar, kılcal damar ve toplardamar-
lardan oluşur. Kalbin sol tarafı büyük do-
laşıma kan pompaladığı için sol koroner
damarlar daha fazla gelişmiştir.

97
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

aort

akciğer atardamarı
üst ana
toplardamar

sol kulakçık

koroner
sağ toplardamarları
kulakçık

sağ sol koroner


koroner atardamarlar
atardamar

koroner
toplardamar

Şekil 4.3 Kalbin Ön Yüzündeki Atar ve Toplar (Koroner) Damarları


Kalbin Kendi Kendine Çalışması siyel üretir. Burası kalp atışını başlatan yer olduğu
Kalbi bedenden dışarı çıkarıp kendine dolaşım için önder odak (pace maker) olarak bilinir. SA dü-
sağlayabilirseniz kendi kendine çalışabilir çünkü ğümünden çıkan yolaklar sağ ve sol kulakçıkların
kalp kendi elektriğini kendi üretebilir. Bu özelliği, tamamına yayılır ve kulakçıkların aynı anda kasıl-
dışarıdan herhangi bir uyarı almadan kalbin ba- malarını sağlar. Sinoatrial düğümden kaynaklanan
ğımsız çalışabilmesini sağlar. Kalpteki kasların bir bazı yolaklar doğrudan AV düğüme ulaşır ve bağ-
kısmı kasılma yeteneğini kaybederek sadece elekt- lantı kurar. AV düğüm yaklaşık 0.5 cm yer kaplar
rik üreten hücrelere dönüşmüştür. Bu tür hücreler ve kalbin arka tarafında sağ kulakçık ile sağ ka-
sinoatrial (SA) düğümde, atriyoventriküler (AV) dü- rıncığın birleştiği yere yakın bölgede bulunur. Bu
ğümde ve His demetinde bulunur (Şekil 4.4). Sino- düğüm dakikada ortalama 40-60 kere ateşleme ya-
atrial düğüm üst ana toplardamarın sağ kulakçığa pabilir. AV düğüm normalde SA düğümün baskısı
bağlandığı yerde bulunur ve yaklaşık bir santim altındadır ve kendi başına elektrik üretmez ama
uzunluğu vardır. Kişi dinlenim durumunda iken SA düğümde bir sorun olursa AV düğüm bağımsız
bir dakikada ortalama 70-80 kere aksiyon potan- olarak da çalışabilir. SA düğümden gelen uyartılar
AV düğümde yaklaşık 0.1 saniye bekletilir. Bu ge-
ciktirme, kulakçıkların kasılarak kanı karıncıklara
Yapısında bulunan özelleşmiş hücreler sa- gönderdikten sonra karıncıkların ancak kasılması-
yesinde kalp kendi elektriğini kendi ürete- na izin verir. Yani kulakcıklar önce kasılarak kanı
bilir ve bütün bedenden bağımsız olarak karıncıklara pompalar ve gevşer, sonra karıncıklar
çalışabilir. Otonom sinirler yardımıyla kasılıp gevşer, karıncık ve kulakçık aynı anda ka-
beyinle bağlantı kurabilir ve beyinden ge- sılırsa kalp kan pompalayamaz. Sağ ve sol karın-
len emirler doğrultusunda kalp hızı azalıp cıkların arasındaki kalp duvarına ventriküler bölme
artabilir. Bazı hormonlar da kalp üzerine (septum) denir. AV düğümden çıkan yolaklar vent-
etki ederek kalbin dakikadaki atım sayısı- riküler septum içinden aşağı doğru iki kol hâlinde
nı ve kasılma gücünü değiştirebilir. iner. Bu yolaklara His demeti, bu demetten sağ ve

98
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

sol karıncıkların tamamına yayılan ağ sistemine ise Purkinje lifleri denir. Eğer kalbin bu elektrik üretim
ve iletim sisteminde bir aksaklık olursa kalp bloku denen kalp hastalıkları gelişir. Kalbin ürettiği elektrik
düzensiz veya yetersiz olur ve ritmik üretim yapamazsa bu sefer ritim bozukluğu oluşur. Ritim bozuklukları
kalp pili takılarak düzenlenebilir. Kalp pili genellikle göğüs derisinin altına yerleştirilir.

aort
üst ana toplardamar

SA düğüm
SA yolakları akciğer toplardamar
sağ kulakçık

sol kulakçık
AV düğümü
sol karıncık

AV demeti

purkinje lifleri
sağ ve sol
his demetleri

sağ karıncık

SA ve yolakları AV ve yolakları

Şekil 4.4 Kalbin Elektrik Üretim Noktaları ve Dağıtım Yolakları

Kalbin Elektriksel Ölçümü


Kalp üç boyutlu bir organdır. Kalbin ürettiği elektriğin kalbin tamamına yayılması yaklaşık 1/3 saniye sü-
rer. Bu süre içinde, uyarılar kalbin çeşitli bölgelerine farklı zamanlarda dağılır ve kulakçılar ile karıncıklar farklı
zamanlarda kan pompalar. Kalbin ürettiği ve kalbe dağılan bu elektik bütün bedene de yayılır. Kalbin ürettiği
bu depolarizasyon ve repolarizasyon dalgaları (elektrik) bedenin dış yüzeyine kadar iletilebilir ve derimizden bu
elektriği ölçebiliriz. İki kolumuza, sol bacağımıza ve göğsümüze yerleştirilen elektrot denen akım algılayıcıları
aldığı bu elektriği elektrokardiyograf denen alete iletir. Elektrokardiyograf, elektrik akımını yükseltebilen bir
alettir. Bu ölçüm sonunda elde edilen elektrik kaydına elektrokardiyogram (EKG) denir (Şekil 4.5).
EKG milimetrik bir kağıda yazdırılır. Bu kayıttan kalbin dakikada kaç kere attığı, iletilen elektriğin
hızı ve kalpteki hasarın hangi bölgelerinden kaynaklandığı anlaşılabilir. Örneğin, elektriğin kulakçıklara
yayılması P dalgasını verir ve bu sürede kulakçıklar depola-
rize olup kasılır. QRS dalgası karıncıkların depolarizasyonu
sonucu oluşur ve bu evrede karıncıklar kasılıp pompalama Kalbin ürettiği elektriği, EKG denen kayıt-
yapar. T dalgasıysa karıncıkların repolarizasyonu (gevşeme- la ölçeriz. Bu kayıtta üç tane (P, QRS, T)
si) sonucu oluşur. Kulakçıkların repolarizasyonu QRS içine büyük elektrik dalgası oluşumu gözlenir.
gizlenmiştir. EKG kaydının zamanını, şiddetini ve şeklini Bu elektrik dalgaları kulakçık ve karıncıkla-
çözümleyebilen birisi, kalbin duruş eksenindeki sapmaları- rın kasılarak içlerinin daralmasını ve gevşe-
nı, iskemiyi, kalp blokunu, enfarktüsü ve aritmi gibi birçok yerek içlerinin genişlemesini sağlar.
kalp hastalığının tanısını koyabilir.

99
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

kan geçişi azalır. Kan kulakçıklarda birik-


R meye başlar. Kulakçıklarda biriken kan at-
riumda bulunan SA düğümünü uyarır ve
uyarılan SA düğümünden çıkan uyartılar
T kulakçıkların kasılmasına neden olur. Ku-
P lakçıkların kasılmasıyla atriumdaki kanın
bir kısmı daha karıncıklara geçer. Kulak-
çıklar kanı karıncıklara fırlattıktan sonra
Q
S gevşemeye geçerler.
c. Kulakçıklardan gelen kan karıncıkları
doldurmaya başlar. SA düğümden başla-
Şekil 4.5 Tipik Bir Elektrokardiyogram (EKG) Kayıtı
yan uyartı AV düğümüne, His demetine
Kalp Döngüsü ve Purkinje liflerine ulaştığında içi kan
dolu sağ karıncık kasılır ve içindeki kanı
Kalp döngüsü SA düğümden çıkan bir uyarı-
akciğere göndermek üzere akciğer atar-
nın kalp kasında yayılması sonucunda kalp kas-
damarına (pulmoner arter) fırlatır. Aynı
larının kasılarak (sistol) kanı pompalaması ve
anda kalbin sol karıncığı da aort atar-
gevşeyerek (diastol) kalbe gelen kanı kabul etmesi
damarına tüm bedene göndermek üzere
evrelerini kapsar. Yani kalbin bir defa kasılması
içindeki kanı fırlatır.
(sistol) ve bir defa gevşemesine (diastol) bir kalp
döngüsü denir. Bir tam döngü sırasında 4 ana d. Karıncıklar kanı atardamarlara fırlattıktan
olay olur: sonra gevşemeye geçerler.
1. Kasılmayı başlatan ve yürüten elektriksel
olaylar (EKG) Kalp Sesleri
2. Kalbin çeşitli kısımlarında oluşan kan ba- Kalp sesleri kalp kaslarının kasılmasıyla değil,
sıncı değişimleri kalp kapaklarının kapanmasıyla oluşur. Temelde
3. Kalpteki kanın hareketiyle oluşan kalp sesleri iki kalp sesi vardır.

4. Kalbin çeşitli bölgelerinde bulunan kanın o • Birinci kalp sesi, karıncıklar sistol yapar
anki hacmi yapmaz kulakçıklar ile karıncıklar arasın-
daki kapakların kulakçıkların içine yukarı
Bir döngü sırasında,
doğru kapanması lubb diye bir ses çıkarır.
a. Beden yapılarından kalbin sağ kulakçığı- Yani sağ ve sol karıncık kasılıp içindeki kan
na (atriumuna); akciğerlerden kalbin sol sıkışınca, bu kan ikili (mitral) ve üçlü (tri-
kulakçığına gelen kanın kalbe alınabilme- kuspit) kapakları yukarı kulakçıklara doğru
si için kulakçıkların gevşer vaziyette (di- zorlayarak kapatır.
astol) olması gerekir. Kulakçıklar gevşer
vaziyette iken karıncıklar kasılı (sistol)
vaziyettedir. Kan gevşek vaziyette olan Kulakçıkların gevşemesi ile kulakçıklarda
kulakçıklara toplardamarlar aracılığıyla kan basıncı düşer ve karıncıklarda bulu-
dolmaya başlar. nan kan karıncıkların kasılması ile tekrar
b. Kulakçıklara gelen kan, kulakçık ve karın- kulakçıklara kaçmaya çalışır. Ancak kulak-
cık arasında bulunan kapaklar sayesinde çıklar ile karıncıklar arasında bulunan tek
yönlü çalışan kapaklar kapanır ve 1. kalp
karıncıklara pasif olarak geçmeye başlar.
sesi oluşur.
Bir süre sonra karıncık ile kulakçık arasın-
daki kan basıncı eşitlenir ve karıncıklara

100
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

• İkinci kalp sesi, karıncıkların sistolü sona erince yarımay kapaklarının ve aort kapağının geriye
doğru kapanması dub diye bir ses çıkarır. Yani sağ ve sol karıncıklar kasılıp kanı akciğer atarda-
marına ve aorta gönderdikten sonra gevşer ve genişler. Damarların içine fırlatılan kan, gevşeyerek
genişleyen karıncıkların içine doğru geri kaçmak
ister. Bu geri kaçan kan, akciğer atardamarı ve aort
başlangıcındaki yarımay kapaklarını karıncıklara Kalp seslerini stetoskopla dinlemek, ka-
paklarımızın nasıl çalıştığı konusunda
doğru geriye kapatır. İkinci ses birinciye göre daha
önemli bilgiler verir.
kısa ve güçlü duyulur.

Kalp Debisi
Gevşeme sonrası karıncık içinde kan ba-
sıncının düşmesine bağlı olarak atarda- Kalbin görevi damar içindeki kana basınç yarata-
marlar içinde bulunan kan kalbe doğru rak kanın damar içinde akmasını sağlamaktır. Her bir
tekrar geri kaçmaya çalışır. Ancak atarda- döngüyle (kasılma-gevşeme) gönderilen kan, hücrelerin
marlar içindeki kapaklar hızla kapanırlar metabolik işlevlerini karşılar. Kişi dinlenim hâlinde iken
ve 2. kalp sesi ortaya çıkar. kalp dakikada ortalama 5-6 litre kan pompalar. Organ-
ların çalışmasında oluşacak bir artışı (merdiven çıkma,
koşma gibi) karşılamak için kalp debisinin artması gere-
kir. Kalp debisindeki artışı sağlamak kalp hızını artırarak
Karıncıkların kasılması sonrasında karın- ya da kalbin kasılma gücünü arttırarak olur. Kalbin bu
cıklarda bulunan kanın tamamı atarda- özelliği, zorlu egzersiz yapan iyi bir atletin kalp debisini
marlara fırlatılmaz. Belli bir miktarda kan 5 kat artırmasına olanak sağlar. Kalp debisini etkileyen
her zaman karıncıklarda kalır. Buna sistol çok çeşitli etkenler vardır (Şekil 4.6) ama kısaca formüle
sonu kan hacmi denir. edilirse;

Kalp Debisi (5250 mL/dk) = Kalp hızı (75/dk) X Atım hacmi (70 mL).

Atım hacmi sol ventrikülün bir seferde fırlattığı kan


(mL) miktarıdır. Atım hacmi genellikle kalp kasının kasıl- Dinlenim durumunda, dokuların kan
ma yeteneğine ve birim zamanda yüreğe gelen kan hacmine ihtiyacı azalacağından kalbin dakikada
bağlıdır. pompaladığı kan miktarı daha azdır.

1- Kalp merkezi (kan basıncı)


2- Epinefrin
3- Sodyum
4- Potasyum
1- Ventrikül kasılma gücü 5- Kalsiyum
2- Kalpteki kan basıncı 6- Beden ısısı
7-Duygusal durumlar
8- Yaş
9- Cinsiyet

Atım Hacmi Kalp Hızı

Kalp Debisi

Şekil 4.6 Kalp Debisini Etkileyen Etkenlerin Özeti

101
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Kalp Hızı
Kalbin bir dakikada attığı hıza kalp hızı de- Bedenimizdeki damarların içinde bulu-
nir ve değeri ortalama dinlenim hâlinde 75 vuru/ nan kanın damara yaptığı basınç, beyin-
dakikadır. Kalp hızı dinlenim hâlinde dakikada deki kalp-dolaşım merkezîni etkiler. Ge-
60 vurunun altına düşerse bradikardi; dinlenim nellikle kan basıncının artması kalp atım
hâlinde hızlanır ve dakikada 100 vuru ve fazla- hızını yavaşlatır.
sını yaparsa taşikardi denir. Kalbin vuru sayısını
SA düğümünden bir dakikada oluşup yayılan ak-
siyon potansiyel sayısı belirler. Dışarıdan hiç bir
• Böbrek üstü bezinin ürettiği epinefrin hor-
katkı olmadan, dinlenirken SA düğümü dakikada
monu kalp hızını artırır.
ortalama 75 kez uyarı ve ona bağlı vuru oluştu-
rur. Eğer SA düğümü devreden çıkarsa AV görevi • Kandaki artmış sodyum ve potasyum kalp
devir alarak dakikada ortalama 50 vuruyla kalbi hızını yavaşlatır, ama artmış kalsiyum kalp
çalıştırmayı sürdürebilir. SA düğümünü etkile- hızını artırır.
yen dış etkenlerin başında otonom sinir sistemi • Beden ısısı artarsa kalp hızı artar; beden
gelir. Beynimizin medulla kısmında dolaşım-kalp ısısı azalırsa da kalp hızı azalır.
merkezî vardır. Burası kalbi hızlandırıp yavaşlata- • Korkmak, kızmak, stres ve heyecanlan-
bilir. Buradan çıkan sempatik sinir sistemi SA ve mak kalp atışını artırır fakat üzüntü ve
AV düğümlerine gelir ve bu sinirler uyarılmaları depresyon gibi durumlar kalp atım sayı-
hâlinde epinefrin salgılar. Epinefrin de kalp vuru sını azaltır.
sayısını ve kalbin kasılma gücünü artırır. Yine kalp
merkezînden çıkan parasempatik sinirler SA ile
AV düğümlerine gelir ve asetilkolin salgılar. Ase-
tilkolin de kalp atım hızını yavaşlatır. Kalp hızını dikkat
etkileyen başlıca faktörler aşağıda özetlenmiştir. Kalp, yenidoğanda en hızlı,
gençlerde hızlı, orta yaşlılar-
da normal ve yaşlılarda ya-
Biz dinlenim durumunda iken, kalp bir vaş atar. Kadınların kalbi er-
dakikada yaklaşık 5.5 litre kan pompalar. keklere göre biraz hızlı atar.
Buna kalp debisi denir. Kalp bir saatte 330
litre, bir günde 7920 litre ve yılda yaklaşık
2.9 milyon litre kan pompalar.

ÖÇ 1 Kalbin yapısını ve çalışma prensibini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Kalbin ürettiği elektriği


derimizden ölçünce elde Kardiak outputu etkileyen
ettiğimiz EKG ve birimle- Kalp fonksiyonlarında azal- faktörleri ve bu faktörlerin
rini çiziniz. maya bağlı olarak karşılaşı- birbirleriyle olan ilişkilerini
labilecek sorunlar nelerdir? açıklayınız.
Kalp debisini etkileyen et-
kenleri sayınız.

102
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

KAN DAMARLARI a. Atardamar (arter),


Normal bir insan bedeni yaklaşık 100 trilyon b. Kılcal damar (kapiller),
hücreden oluşur. Kanla birlikte dolaşan gezici hüc- c. Toplardamar (ven).
relerimiz hariç, diğer bütün beden hücreleri oluş- olarak sınıflandırılır. Damar duvarlarının yapısı işlev-
turdukları doku içinde sabit dururlar. Örneğin, lerine göre farklılık gösterir. Atardamar ve toplarda-
mide hücresi akciğere gitmez, hep midede bağlı mar duvarları genellikle içten dışa doğru 3 sıradan,
durur. Hareket edemeden bir organda bağlı duran kılcal damarlar tek sıradan oluşur (Şekil 4.7). En içte-
bu hücrelerin yaşamını sürdürebilmesi için ayağına ki tek sıra epitel hücre tabaka, kanın düzgün akması
besin getirilmeli ve ürettikleri artık maddeler dışarı için pürüzsüz yapıdadır ve kan ile dokular arasında
atılmak üzere gerekli yerlere götürülmelidir. Üstelik, madde alışverişini sağlar. Orta tabaka daha kalındır
dokularımız ve organlarımızın birlikte bir bütün ve düz kas içerir. Özellikle atardamarlardaki düz kas-
olarak uyum içinde çalışabilmeleri için sabit duran lar bağırsaktaki gibi uzunlamasına ve çevreseldirler.
organlarımız birbiriyle çok iyi haberleşmek zorunda- Bu kaslar kasılarak kanı damar içinde ileri doğru
dır. Hücrelerimiz kendi aralarındaki madde alışveri- gönderirler. En dıştaki bağ doku damara destek ver-
şini ve haberleşmeyi damarlarımız ve içindeki kan mek ve damarın çevreye tutunması için vardır.
ile yapar. Tüpsü bir yapıda olan damarlarımız kanı
bedende dolaştıran kapalı bir ağdır.
Damar ağının bedenimizdeki toplam uzunluğu Bedenimizde yaklaşık 90.000 km uzun-
yaklaşık 90 bin kilometre kadardır. Damarlar kalp- luğunda kan damarı vardır. Bunlar atar-
ten aldığı kanı dokularımıza götürür ve dokulardan damar, kılcal damar ve toplardamar diye
tekrar kalbe getirir. Bu taşıma işlevine ve yapılarına ayrılır. Her bir damarın yapısı ve çalışma
göre damarlar yöntemleri farklıdır.

atardamar

bağ doku arteriyol

endotel
kas tabakası

kılcal
damar
alyuvar

venül

toplardamar

toplardamar kapağı

Şekil 4.7 Kan Damarlarının Yapısı. Kılcal Damar Duvarının Tek Sıra Hücreden, Ama Atar ve Toplardamar Duvarlarının
Üç Tabakadan Yapılmış Olduğuna Dikkat Edilmelidir

103
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Atardamarlar nen ince atardamara dönüşürler. Arteriyoller arterler


Kalbin sol karıncığının basınçla fırlattığı kan ilk ile kılcal damarlar arasındaki geçiş damarlarıdır ve
önce aort denen en büyük atardamara girer. Kalp- duvarlarında düz kas bulundururlar. Arteriyollerin
ten aşağı doğru bir “U” yapan aortun çapı yaklaşık düz kasları hem otonom sinirlerin hem de bazı hor-
2.5 cm kadardır. Aort ve benzeri büyük atardamar- monların etkisiyle daralıp genişleyebilirler. Bir böl-
ların iki önemli niteliği vardır: geye veya organa ne kadar kan akacağını belirleyen
damarlar genellikle arteriyoler ve kılcal damarlardır.
1. Duvarlarında bulunan elastik yapıdan dola-
Arteriyollere direnç damarları da denir. İlerde açık-
yı kolayca genişleyip tekrar eski konumları-
lanacak olan periferik dirençten başlıca arteriyoller
na dönebilirler.
sorumludur. Şekil 4.8’de bedenin atardamar ağı de-
2. İçlerindeki düz kaslar sayesinde kasılıp, tekrar taya inmeden genel olarak görülmektedir.
gevşeyerek kanı ileri doğru gönderebilirler.
Yani hem elastik hem de kasılabilir oldukların-
dan bunlara basınç damarları da denebilir. Kasıl- Damarların adlandırılmaları;
malarına damar daralması (vasokonstriksiyon), ge- 1. Kanı götürdükleri bölgeye göre (bo-
nişlemelerine damar genişlemesi (vasodilatasyon) yun, karın gibi),
denir. Daraldıklarında damar lümeninin çapı azalır 2. Aldıkları şekle göre (U veya C şeklinde),
ve içlerindeki kanın basıncı artarak kanın akış hızını 3. Bulundukları yere göre (önkol, arka
artırır. Aorttan dallanan büyük atardamarlar (arter- bacak, gibi),
ler) bedene dağılır. Çapı aorttan daha küçük olan bu 4. Kanı götürdükleri organa göre (koro-
aort dalları genellikle bulunduğu bölgeye göre ad- ner, böbrek, gibi) ve
landırılırlar. Örneğin; koltuk altı, göğüs, uyluk, ka- 5. Yapısal durumlarına göre (küçük, orta,
raciğer, akciğer veya böbrek atardamarı gibi. Arterler büyük) yapılır.
çap olarak gittikçe daha da küçülerek arteriyol de-

başın damarları

sol omuz
sağ şahdamar atardamarı

aort
kaburga damarları
göğüs aortu sindirim damarları
kol damarı böbrek damarı

önkol sol üreme damarı


damarları alt mezenterik arter
sol bacak
atardamarları

üst bacak el damarları


damarları

diz kapağı

alt bacak
damarları

bilek damarı

ayak
damarları

Şekil 4.8 Atardamar Ağının Bedendeki Genel Dağılımı ve Adlandırılmaları

104
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kılcal Damarlar
Arteriyoller daha da küçülerek kılcal damarlara dönüşürler. Kılcallar da venüllere dönüşerek toplar
damar ağına giderler. Kılcal damarlar mikroskopla ancak görülebilirler ve her bir beden hücremizin en
yakınına kadar yaklaşırlar. Çok çalışan bir dokuda (böbrek ve yürek gibi) çok kılcal ağı, az çalışanda (ten-
don, ligament gibi) az kılcal ağı olur. Hatta kornea ve en üst derimizde kılcal damar yoktur. Kılcal damar
duvarı tek sıralı epitel (=endotel) hücrelerden oluşur. Yaklaşık 1 milimetre uzunluğu ve 5 mikronluk çapı
olan kılcal kan damarlarının, toplamda 700-800 metre kare kadar bir yüzey alanları vardır. Bu nedenden,
kan ile diğer beden hücrelerimiz arasındaki madde alışverişleri kılcal damarlar aracılığıyla gerçekleşir. Kılcal
damarlardaki oksijenin ve besinlerin dokular arası boşluğa çıkışı ve dokuların ürettiği karbondioksit ile atık
maddelerin kılcal damarlara girişi Şekil 4.9’da özetlenmiştir. Damardan hücreler arası boşluğa, hücreler
arası boşluktan damara doğru olan gaz, besin ve atık madde geçişleri karmaşık olaylardır. Kısaca, bu ge-
çişmeler kan basıncına, kanın ve hücreler arasındaki sıvının sıvı basıncına bağlıdır. Kapiller zardan madde
geçişi damar içindeki sıvıyı dışarı iten kuvvetlerle sıvıyı damar içinde tutmaya çalışan kuvvetlerin dengesine
göre gerçekleşir. Bu kuvvetler:
a. Kapiller içindeki kanın damara yapmış olduğu basınç (kanı damar dışına iten kuvvet)
b. Hücreler arasında bulunan proteinlerin yapmış olduğu kolloid basınç (kanı damar dışına çeken
kuvvet),
c. Damar içinde bulunan proteinlerin yapmış olduğu kolloid basınç (kanı damar içine çeken kuvvet),
d. Hücreler arası boşlukta bulunan sıvının yapmış olduğu basınç (kanın damar içine iten kuvvet)’tır.
Kapillerin arteriyollere yakın bölgesinde kanı damar dı-
şına iten kuvvetlerin toplamı kanın damar içinde kalmasını
sağlayan kuvvetlerden daha büyük olduğu için maddeler Arteriyol ve kılcal damarlarda bulunan
endotel hücrelerinden âdeta filtre edilerek hücreler arası düz kaslar kasılıp gevşeyerek damar içine
boşluğa geçerler. Sıvı ve madde filtrasyonundan sonra kapil- ne kadar kan akacağını bir vana gibi kont-
lerin venüller kısmında kanı damar dışına iten kuvvetlerin rol ederler. Sinir sistemimiz ve bazı hor-
toplamı kanın damar içinde kalmasını sağlayan kuvvetlerin monlarımızın etkisiyle bu vanaların açılıp
toplamından daha küçük hâle gelir. Bu kez de metabolizma kapanmasıyla bir dokuya ne kadar kan
atıkları ve diğer maddeler dokulardan toplardamarlara geçiş gideceği düzenlenebilir.
yaparlar.

kılcal damar arteriyol


venül
dokular arası sıvı

besin
CO2 O2 O2
alyuvar
CO2

akyuvar

r CO2
kla
atı O2 O2

atık
CO2

toplardamar kapağı beden hücreleri

Şekil 4.9 Kılcal Kan Damarlarında Madde Giriş ve Çıkışları Kan ile Dokular Arasındaki Gazlar ve Çeşitli Metabolitlerin
Değişimi Kılcal Kan Damarları Aracılığıyla Sağlanır.

105
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Toplardamarlar
Dokular etrafındaki kılcal damarlardaki kanı Ayakta hazır ol durumda uzun süre nöbet
alıp kalbe götüren damarlardır (Şekil 4.10). Ak- tutan bazı askerler bayılıp yere düşer. Ba-
ciğer toplardamarlar (pulmoner venler) taşımış yılmanın en büyük nedeni hareketsiz dur-
oldukları kanı kalbin sol kulakçığına, diğer beden maktır. Hareketsiz dururken bacak iskelet
bölgelerinden gelen alt ve üst toplardamarlar kanı kasları kasılmadığı için toplar damarları sı-
kalbin sağ kulakçığına dökerler. İçinde oksijenle- kıştıramaz ve kan bacak toplardamarlarında
miş ve karbondioksiti çok az olan akciğer toplarda- göllenip kalır. Kalbe yeterince kan gitmez ve
marları hariç diğer toplardamarların içinde oksijeni kalp de beyine yeterince kan pompalayama-
az, karbondioksiti ve atık maddeleri fazla olan kan dığı için bayılma olur. Bayılarak yere paralel
bulunur. Toplardamarların adlandırılmaları tıpkı (yatar) duruma gelmek kan akımının iyi dü-
atardamarlarınkine benzer şekildedir. Arteriyoller- zenlenmesini sağlayan bir fizyolojik savun-
deki kan kılcal kan damarlarına gelir, sonra bu kan ma olayıdır çünkü kişi yatar durumdayken
kılcallardan venül denen küçük toplardamarlara kan bedenin hemen her yerine eşit dağılır.
geçer (Şekil 4.7). Venüller tek sıra epitel hücreden
oluşmuş ince duvarlı toplardamarlardır. Venüller
bir araya gelerek toplardamarları (venleri) oluştu-
rurlar. Toplardamarların duvarları atardamarlarınki Bedenimizdeki büyük kan damarlarının üç
gibi 3 tabakadan oluşurlar fakat daha az düz kas tabakadan oluşmuş duvarlarını beslemek için
ve elastik doku içerdiği için incedirler ve kendi bu büyük damarların duvarında da damar
başlarına kasılıp gevşemeleri çok zayıftır. İçlerinde vardır. Kan damarlarının duvarındaki damar-
bulunan kan miktarına göre biraz esneme yapabi- lara damar damarcığı (vasa vasorum) denir.
lirler ama kasılarak kanı kalbe doğru kolay itemez-
ler. Toplardamar duvarlarının daha ince olması,
içlerindeki kan arttıkça genişleyebilmelerini sağlar
ve atardamarlara göre içlerinde daha fazla kan bu-
lundurabilirler. Örneğin, dinlenim durumunda be- boyun ana
toplardamarı
dendeki toplam kanın %65’i toplardamarlar içinde
bulunur. Bu nedenden dolayı bunlara bazen depo
üst ana
damarları da denir. toplardamar
Toplardamarlar içindeki kanın ileri doğru yer alt ana
çekiminin tersine itilmesini birazcık kanın kendi toplardamar
basıncı sağlar fakat daha çok damar çevresindeki
iskelet kaslarımızın kasılıp damarı sıkıştırmasıyla
olur. Özellikle kol ve bacak gibi uzun yapılı bölge-
lerdeki toplardamarların kan akımı çizgili kasların
kasılmasıyla olur. Ayakta dururken bacak toplarda-
marlarımızdaki kan geriye doğru kaçma eğilimde-
dir. Bu geri kaçışa yer çekimi etkisi de katkı sağ-
lar. Bu durumda geri kaçışları toplardamarların iç
yapısında bulunan damar kapakçıkları engel olur
(Şekil 4.11). Damar içindeki kan geriye doğru ka-
çınca kapakçıkları kapanmaya zorlar. Toplardamar
kapakçıkları zayıf olan veya iyi çalışmayan bireyle-
rin damarlarındaki kan geri kaçabileceğinden, bu
geri kaçış toplardamarı genişletir ve varis oluşur.
Genellikle varis genişlemiş ve içinde kan göllenmiş
toplardamardır. Anüs etrafında oluşan varise he-
moroid denir.
Şekil 4.10 Toplardamar Ağının Genel Görünümü

106
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Toplardamarlar birleşerek çapları daha büyük damar hâline gelirler. Büyük dolaşımdaki toplardamarlar
birleşerek alt ana toplardamarı (alt vena cava) ve küçük dolaşımdakiler birleşip üst ana toplardamarı (üst
vena kava) oluştururlar. Üst ana toplardamarlar kalbin sağ kulakçığına üst taraftan ve alt ana toplardamar
kalbin sağ kulakçığına alt taraftan girer.

açılmış
kapakçık

gevşemiş
kasılmış kaslar
kaslar

kapanmış
kapakçıklar

toplardamar
Şekil 4.11 a. İskelet Kaslarının Kasılmasıyla Toplardamarlardaki Kanın İleri Doğru İtilmesi ve
b. Kasın Gevşemesiyle Geri Kaçan Kanın Kapakçıkları Kapatıp Kanın Geri Kaçmasını Engellemesi

Akkan (Lenf) Damarları ve Dolaşımı


Akkan damarları dokular arası boşluktan ucu kapalı kör kılcallar olarak başlar (Şekil 4.12). Bu yüzden
akkan dolaşımı tek yönlüdür ve içini dolduran beyazımsı sıvıya akkan (lenf ) denir.
doku hücresi

kılcallar
dikkat
Kalbin sağ kulakçığına oradan da sağ karıncığa inen
kan, bedenden gelen oksijeni az ama karbondioksiti
ve atık maddeleri çok olan kandır. Bu kan, sağ ka-
arteriyol
rıncık tarafından pompalandığında akciğer atarda-
marlarına pompalanır ve akciğerlere gider. Yani adı
venül
akciğer atardamarı olmasına rağmen içinde toplar-
damar kanı (kirli kan) vardır. Benzer durum akciğer
toplardamarları için de geçerlidir. Akciğerlerde CO2
atıp O2 alan kan aslında temizlenmiştir ama akciğer
toplardamarlarıyla kalbe getirilir. Bu tür ters adlan-
dırma, yürekten kanı götüren damarlara atardamar,
kanı yüreğe getiren damarlara toplardamar diye ad-
landırılmasından kaynaklanmaktadır. Atardamarlar
akkan temiz kan, toplardamarlar kirli kan taşır demek tam
kılcalı
doğru değildir. Atardamarlar yürekten çıkarak kanı
Şekil 4.12 Akkan Kılcalları ve Kan Damarlarıyla Olan İlişkisi bedene dağıtan, toplardamarlar ise bedendeki kanı
(Oklar Kanın ve Lenfin Akış Yönünü Göstermektedir) tekrar yüreğe getiren damarlardır.

107
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Akkan kılcalları birleşerek iki ana akkan damarlarını oluşturur ve bunlar göğüs bölgemizdeki kan top-
lardamarlarına açılarak kan dolaşımına katılır (Şekil 4.13). Lenf damarlarındaki akkan hareketi toplarda-
marlarda olduğu gibi yine çizgili kaslarımızın kasılıp gevşemesiyle olur (Şekil 4.11). Bunlarda da kapak-
çıklar vardır ve geri kaçmayı engeller. Soluk alıp verirken göğüs boşluğunda oluşan basınç düşmesi de hem
kanın hem de akkanın yüreğe doğru akmasına yardım eder.

Küçük Dolaş
ım
m
olaşı
ükD akkan düğümü
y

ana toplardamar akkan kılcalları

kan kılcalları

akkan damarı

kapakçık
atardamarlar

yürek

akkan
düğümü
kan kılcalları

akkan
kılcalları

Şekil 4.13 Akkan (Lenf) Dolaşımı ve Kan Dolaşımı Bağlantısı

Akkan damarları, akkan, akkan düğümleri, bademcikler, timus bezi ve dalak hepsi birden akkan siste-
mini oluşturur. Bu sistemin başlıca görevleri:
1. Kan dolaşımından dokular arası boşluğa kaçmış olan protein içerikli sıvıyı tekrar emerek toplamak,
2. Sindirim sisteminde emilerek dokular arasına geçen yağları alarak kan dolaşımına vermek,
3. Akyuvar üretmek,
4. Antikor oluşturmaktır.
Dokularımız arasındaki sıvı miktarı artar ve orada birikirse ödem oluşur. Kan ve/ya akkan damarlarının
çalışmasında sorun çıkar ve dokular arasında biriken sıvıyı tekrar dolaşıma götüremezlerse ödem oluşma-
sına yardım etmiş olurlar. Sivrisinek ısırmasıyla bulaşan bazı parazitler akkan dolaşımını engelleyerek fil
hastalığı oluşmasına neden olurlar.

Kanın Bedendeki Dolaşımı


Dinlenim durumundaki bir bireyde, toplardamarların esneme yetenekleri olmasından dolayı bedendeki
kanın yaklaşık %65’i toplardamarlarda bulunur. Atardamarlarımız dar çaplı ve basınçları yüksek olduğundan
içindeki kan daha hızlı akar ve bedenin toplam kan miktarının ancak %11’i buralarda bulunur. Kılcallar sa-
yıca çok olmalarına rağmen daha az (%4) kan bulundururlar. Kanın yaklaşık %9’u her zaman yüreğin içinde
bulunur. Geri kalan yaklaşık %11 kan akciğerlerdedir.

108
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kanın damar içindeki akış hızı damarın çapına ve yüzey alanına göre değişir. Yüzey alanın karesi ile
ters orantılıdır. Bir atardamar dallandıkça dallarının toplam yüzey alanı dal veren ana damarın yüzey
alanından büyüktür. Ya da tam tersi, dallar birleştikçe oluşan büyük damarın yüzey alanı dalların yüzey
alanından küçüktür. Bu nedenden dolayı, aorta akan kanın hızı arterlere gelince azalır, arteriyollerde
daha da azalır ve kılcallarda en aza iner. Kan kılcallardan venüllere geçtikçe akış hızı artar, toplar damar-
larda biraz daha artar ve vena kavalarda daha da artar. Kan en yavaş kılcallarda akar. Bu durum kılcallar-
daki madde alışverişini kolaylaştırır (Şekil 4.9). Damar çapı yüzey alanı (cm2) ile kanın saniyedeki akış
hızı (cm/sn) Tablo 4.1’de kısaca özetlenmiştir.

Tablo 4.1 Kan Akış Hızının Yüzey Alanına Olan İlişkisi. Aorttan Yola Çıkan Kanın Geri Kalbe Doğru Geldikçe Yüksek
Basıncının ve Yüksek Akış Hızının Azaldığına Dikkat Ediniz.

Damar Türü Yüzey Alanı (cm2) Akış Hızı (cm/sn) Kan Basıncı (mm Hg)
aort 4 40 100
arter 20 10-40 70
arteriyol 40 0.1 35
kılcal 70000 0.05 15
venül 250 0.3 10
ven 80 0.3-5 7
vena kava 8 5-20 2

SA, AV, His demeti ve Purkinje lifleriyle gelen elektrik akımı (aksiyon potansiyeli) sol karıncık kasları-
nın kasılarak kanı aorta pompalamasına neden olur. Aort kanı büyük atardamarlardan geçerek arteriollere
ve kılcallara gelir. Kan kılcallardaki değişimlerden sonra venüllere ve toplardamarlara geçer ve alt ana
toplardamarla kalbin sağ kulakçığına dökülür. Böylece kan, kalbin sol tarafındaki karıncıktan çıkıp sağ
taraftaki kulakçığa geçmiş olur. Bu dolaşım yoluna büyük (sistemik) dolaşım denir.
Sağ kulakçığın kasılmasıyla kan üçlü kapağı geçe-
Baş ve Kollar
rek sağ karıncığa iner. Sağ karıncığın kasılmasıyla için-
deki kan akciğer yarımay kapağını açarak önce akciğer
Üst Ana
Toplardamarı kütüğüne, oradan da sağlı sollu iki taraftaki akciğer
Şah atardamarlarından geçip akciğerlere ulaşır. Akciğer-
Damarı Akciğer lerdeki gaz değişiminden sonra temizlenen kan sağ ve
Atardamarı
sol akciğer toplardamarlarıyla kalbin sol kulakçığına
Sağ Akciğer Sol Akciğer dökülüp ikili kapağı (mitral) geçerek sol karıncığa ge-
çer. Kanın yürekten akciğerlere gidip geri yüreğe gel-
Akciğer mesiyle kat ettiği yola küçük (akciğer) dolaşım denir
Karaciğer Yürek Toplardamarı
Toplardamarı (Şekil 4.14).
Karaciğer
Aort
Mide dikkat
Alt Ana Kalp ve kan damarlarından oluşan dolaşım
Toplardamar
sistemimiz evimizdeki kombi, su boruları
ve peteklerden oluşmuş ısıtma sistemine
benzetilebilir. Sıcak suyun borulara gön-
Böbrekler derilmesi, peteklerden geçmesi ve soğuyan
suyun tekrar borularla kombiye dönmesi
için bir basıncın olması gerekir. Kombi
Göğüs ve Bacaklar
(kalp) suyun (kanın) akması için bu basın-
cı pompasıyla oluşturur.
Şekil 4.14 Küçük ve Büyük Kan Dolaşımları

109
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Isınmış su (arter kanı) bu su basıncıyla (kan ba- yük tansiyon olarak bilinir. Sağlıklı bir birey otu-
sıncıyla) peteklere (kılcallara) gönderilir ve ısı alışve- rur durumdayken bu basınç yaklaşık 120 mm Hg
rişi (besinatık madde değişimi) burada gerçekleşir. (Hg=cıva) kadardır. Bir miktar kan akarak aortu terk
Soğuk su boruları (toplardamarlar) soğuyan suyu ettikten sonra aortta kalan kanın damar duvarına
(kirli kanı) tekrar kombiye (yüreğe) getirir. Bazı pe- yaptığı basınca diastolik kan basınç denir. Normal-
teklerin (arteriyollerin) vanasını kısarak giren sıcak de 80 mm Hg kadardır ve küçük tansiyon olarak
su miktarını azaltabilirsiniz. Bazı peteklerde tersini bilinir. Oturan sağlıklı bir bireyin sol kolundan (kal-
yapıp sıcak su girişini artırabilirsiniz. Kanın akış hızı be en yakın noktadan) ölçülen basınç 120/80 mm
ve miktarı organdan organa göre ve bedenin fiziksel Hg kadardır ve buna kişinin tansiyonu denir. Kan
aktivitesine göre de değişiklik gösterir. Örneğin din- basıncı (tansiyon) normalden az olduğunda düşük
lenim durumunda iskelet kaslarına birim zamanda tansiyon (hipotansiyon), yükselerek normalden faz-
akan kan miktarı deriye akan kan miktarından iki la olursa yüksek tansiyon (hipertansiyon) denir.
kat fazladır. Egzersiz sırasında egzersiz için çok ge- Kan damarları aorttan kılcal kan damarları-
rekli olmayan sindirim, böbrekler ve üreme organ- na doğru devam ettikçe çapı ve esneklikleri git-
ları gibi bazı organlara daha az kan gönderilir. Fakat tikçe azalır. Bu nedenden damar içindeki kanın
egzersizde daha fazla görev alan beyin, yürek ve is- basıncı da sol karıncıktan çıkıp sağ kulakçığa ge-
kelet kaslarını desteklemek için bu bölgelere daha lene kadar azalır. Aort içi basıncı ortalama 100
çok kan gider. Bir tehlikeden, örneğin köpekten (120+80/2=100) mm Hg olarak alınır. Bu basınç
korkup son hızla koşarken de kan dolaşımının ben- arterlerde 100 ile 40 mm Hg, arteriyollerde 40 ile
zer şekilde yönlendirilmesi gerekir. 25 mm Hg, kılcallarda 25 ile 12 mm Hg, venüller-
de 12 ile 8 mm Hg, venlerde 10 ile 5 mm Hg ve
Kan Basınçları vena kavada 2 mm Hg kadardır. Sağ kulakçığa dö-
külen kanın basıncı sıfır olarak kabul edilir. Sol ka-
Sol karıncığın kasılarak (sistol) aorta gönderdiği
rıncıktan 100 ile başlayan kan basıncı sağ kulakçığa
kan (atım hacmi) damar duvarını dışarı doğru gerer.
geldiğinde sıfır milimetre cıvaya düşerek âdeta yok
Bu germe aslında kanın damara yaptığı basınçla olur
olur. Kalp tekrar pompalama yaparak kanı yüksek
ve bu basınca da kan basıncı denir. Sistol sonrası
basınçla aorta fırlatır. Kan basıncını artıran ve dü-
aorttaki basınca sistolik kan basınçı denir ve bü-
şüren etkenler kısaca Şekil 4.15’te özetlenmiştir.

Kan basıncı
yükselir

artarsa
- Damar çapı
- Damar
Atım Kalp Periferik esnekliği
Kalp hızı X hacmi debisi direnç - Kanın
yoğunluğu
- Toplam kan
miktarı
azalırsa

Kan basıncı
düşer

Şekil 4.15 Kan Basıncının Düzenleyen Etkenlerin Özeti

110
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kan basıncı bireyin bedeninin konumuna ve yap- rilmeler kalp atımıyla eş zamanlı ritmik olarak de-
tığı işe göre değişebilir. Yatar durumda kan basıncı vam eder. Ritmik kalp atışlarının büyük atardamar
en düşüktür, oturur duruma gelince 120/80 mm Hg duvarlarında oluşturduğu ritmik değişmelere nabız
olur. Ayağa kalkınca kan basıncı biraz yükselir, yü- denir. İki neden nabız oluşmasını sağlar:
rüyünce daha da artar ve koşar durumda daha çok • Kalbin belirli aralıklarla aorta kan pompa-
artar. Ağır egzersizde 200 mm Hg kadar olabilir. Bu laması. Kalp eğer aralıksız olarak devamlı
tür değişmeler normal fizyolojik olaylardır ve uzun kanı aorta pompalasaydı hiç nabız olmazdı.
süreli kalıcı değildirler. Kan basıncı değişerek yüksek
• Atardamar duvarının elastik olması. Eğer
düzeyde kalıcı hâle gelirse yüksek tansiyon oluşmuş
her kan pompalanmasında damar duvarı
demektir. Kan basıncının 140/90 mm Hg kadar yük-
genişleyip tekrar eski durumuna döneme-
sek olması üst düzey basınç olarak kabul edilir. Fakat
seydi nabız yine oluşmazdı.
dinlenim durumdaki kan kasıncının 140/90 mm Hg
üstüne çıkması yüksek tansiyon olarak bilinir. Bedendeki bazı büyük atardamar üstüne par-
makla hafifçe bastırınca bu ritmik dalgalanmalar
algılanabilir. Özellikle el bilekleri ve boyundaki
Periferik Direnç atardamarlara parmakla bastırarak nabzın ve yüre-
Kısaca periferik direnç, kanın damar içinde ğin dakikadaki atım hızı belirlenebilir. Nabız hızını
akışını engellemeye çalışan kuvvetlerin toplamıdır. etkileyen durumları kısaca özetlersek kalp hızını
Akışa karşı koyan başlıca etkenler kanın akışkanlığı etkileyen etkenleri de özetlemiş oluruz:
ve damar çapıdır. 1. Yenidoğanların nabzı dakikada 120 – 140 ata-
• Kanın akışkanlığı kanın içindekilerin (alyu- bilir. Yaşı ilerledikçe normale (70-80) döner.
var, besin ve su vs.) miktarına göre değişir. 2. Kadınlarınki erkeklerden çok az da olsa hız-
Kan içinde bulunan hücrelerin ya da mad- lı olabilir.
delerin artışı periferik direnci artırır. 3. Fiziksel olarak küçük bireylerinki iri yapılı-
• Damar çapı azaldıkça damarın kana yaptığı lara göre biraz yavaş olabilir.
direnç artar. Yani periferik direnç artar. Da- 4. Uykudayken nabız hızı yavaşlar ve 60 kadar
mar çapını ayarlayan beynin medullasında olabilir.
bulunan vasomotor merkezdir.
5. Beden aktivitesine göre hız değişir. Yoğun
egzersiz yaptığımızda hız 100’ü geçebilir.
Nabız 6. Duygusal duruma bağlı olarak nabız hızı aza-
Kalbin karıncıkları kanı atardamarlara gönder- lıp artabilir (üzülme veya heyecanlanma gibi).
mek için kasılır. Bu kasılma bir basınç doğurur ve 7. Beden ısısı (bazı hastalıklardan dolayı) art-
bu basınç karıncıklardan atardamarlara geçer. Her tığı zaman nabız hızı artar.
bir kalp atımında oluşan bu basınç damar duvarını 8. Tiroid bezi, fazla tiroid hormonu salgılarsa
gerer. Atardamar duvarındaki bu dışarı doğru ge- nabız hızı artar.

ÖÇ 2 Kan damarlarının çeşitlerini sıralayabilme ve görevlerini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Damarların yapısı ve fonk- Kan damarı tıkanıklarında


Kılcal damardaki madde
siyonları açısından önemle- ortaya çıkabilecek olumsuz-
alışverişi nasıl olur?
rini tartışınız. luklara örnekler veriniz.

111
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

DOLAŞIM SİSTEMİNİN Özel Dolaşımlar


DÜZENLENMESİ Bedendeki bazı dolaşım yerleri normal dolaşım-
Kalbin her ne kadar kendi kendine bir çalışma dan farklılıklar gösterir.
düzeni olsa da kalbin çalışması aynı zamanda hipo- • Karaciğer atardamarı genel dolaşımdan ge-
talamus, serebrum, medulla oblangata ve otomom lir ve karaciğer atardamarı ile oksijenlenmiş
sinir sistemi tarafından da düzenlenir. kanı karaciğere getirir. Karaciğer portal top-
lardamarı ise sindirim sisteminden emilmiş
besinleri karaciğere getirir. Atardamar ve
Otonom sinir sisteminin kalp üzerindeki toplardamar kanları karaciğer sinüslerinde
etkileri düzenleyici tarzdadır, kalp çalış- birbirine karışır (Şekil 4.16) ve sonra ka-
masını hızlandırıcı ya da yavaşlatır ve kalp raciğer toplardamarı olarak karaciğerden
atımlarının oluşması için gerekli değildir. çıkıp alt ana toplardamara bağlanır ve kalbe
geri döner.
• Beyin ve kalp en çok çalışan organlardan
Otonom sinir sistemi sempatik sinirler aracılı- olduklarından metabolik hızları çok faz-
ğıyla kalbin kasılma gücünü ve kalbin atım sayı- ladır. Bu durumu karşılamak için beyin
sını arttırırken parasempatik sinirler aracılığıyla ve yüreğe birim zamanda daha çok kan
kalbin kasılma gücünü ve kalbin atım sayısını akımı olur. O nedenden beyin ve önceden
azaltır. Kalbin sinirsel kontrolünde ana komuta açıklanan kalbin kan dolaşımı da farklılık
merkezî medulla oblangatadır. Medulla oblangata, gösterir.
serebrum ve hipotalamustan bedenin durumu ile • Akciğer kan dolaşımı (küçük dolaşım) da
ilgili bilgiler (beden ısısı, duygusal durum, stres atardamarlarında az O2 taşıyor olması ama
vb.) ile aorttan ve karotid arter sinüslerinde bulu- toplardamarlarında çok O2 taşıyor olması
nan kemoreseptörlerden (kimyasal değişiklikleri) açısından özeldir.
ve baroreseptörlerden (basınç değişikliklerini) ge-
• Fetal dolaşım en çok değişiklik gösteren
len bilgileri alır. Medulla oblangatanın üst bölü-
dolaşımdır. Anne karnındaki canlının
mü kalp fonksiyonlarını hızlandırıcı, alt bölümü
(fetus) akciğerleri, böbrekleri ve sindirim
ise yavaşlatıcı bölge olarak tanımlanır. Her iki böl-
sistemi henüz çalışmaya başlamamıştır.
geye birden kardiyoregülatör bölge denir. Kalbin
Çünkü fetus plasentası (eş = etene) yo-
fonksiyonlarını arttıran sempatik sinir lifleri hız-
luyla O2 ve besinleri anneden alıp, atık
landırıcı bölgeden köken alarak spinal kord üze-
maddeleri anneye verdiği için plasenta
rinden kalbin bütün bölümlerini innerve (sinir
dolaşımı karışık ve özeldir. Fetal dolaşım
sonlanması) eder. Sempatik sinir lifleri uçlarından
doğumdan hemen sonra bebekte normale
nörepinefrin salgılanır. Salgılanan nörepinefrin;
döner.
a. SA düğümünü uyararak kalp atım sayısını
arttırır.
b. Kalbin bütün bölümlerinde ileti hızını ve Sempatik sinir sistemindeki genel bir uya-
uyarılabilirliği arttırır. rılma böbreküstü bezlerini de etkileyerek
c. Kulakçık ve karıncıkların kasılma gücünü böbrek medullasından epinefrin (adrena-
arttırır. lin) salgılanmasını uyarır. Kana verilen
Dolaşım sistemi üzerindeki parasempatik adrenalin hızla kalbe gelerek kalpte nöre-
etki vagus siniri ile gerçekleştirilir. Yavaşlatıcı pinefrin etkilerini gösterir.
bölgeden köken alan vagus sinir uçları sempatik
sinirlerin aksine sadece kalbin SA ve AV düğüm-
lerinde sonlanır. Parasempatik sinir uçlarından
asetilkolin salgılanır. Asetilkolin SA ve AV dü-
ğümlerini etkileyerek kalp atım sayısını ve uyarı-
ların geçiş hızını azaltır. Parasempatik sinirlerin
doğrudan karıncıklar üzerine bir etkisi yoktur.

112
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

alt ana
mide
toplardamar
karaciğer
toplardamarları

dalak

karaciğer
dalak
toplardamarı
portal pankreas
toplardamarı
safra kesesi
bağırsak
bağırsak toplardamarı
toplardamarı

ince inen kolon


bağırsak
çıkan kolon

rektum

apendiks
anüs

Şekil 4.16 Portal Dolaşımı

ÖÇ 3 Dolaşım sisteminin düzenlenmesini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Kan basıncını etkileyen et- Dolaşım sisteminin kont-


Dolaşım sistemi üzerine
kenleri açıklayınız. rolünde görev alan yapıları
otonom sinir sisteminin et-
Nabız nedir ve hangi etken- ve nörotransmitterleri açık-
kilerini tartışınız.
ler nabzı etkiler? layınız.

113
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

KAN’IN YAPISI VE GÖREVLERİ Kanın Fiziksel Özellikleri


Kan kapalı damar sistemi içerisinde dolaşan sıvı Kan hücresel kısmın plazmada dağılması ile olu-
hâlde bir dokudur. Kalbin pompalaması ile yüksek şan bir süspansiyondur. Dolayısıyla tüpe alınmış bir
basınçlı damarlardan (arterler ya da atar damar- kan örneği ışığı geçirmez ve bulanıktır. Kan suya
lar) düşük basınçlı damar yataklarına (venler ya da göre 3-4 kat daha viskoz bir sıvıdır. Dolayısıyla kan
toplar damarlar) doğru akar ve tekrar kalbe döner. suya göre daha yoğun ve daha az akışkan özelliktedir.
Kan, plazma ve şekilli elemanlar (hücresel kısım) Kanın pH değeri 7.40 -7.35 arasındadır. Bu değer
dan meydana gelmiştir. Plazma kanın sıvı kısmını, çok dar sınırlar içinde değişir. Kan pH’ının normal
eritrosit, lökosit ve trombositler hücresel kısmını sınırlar altına düşmesi asidoz, üstüne çıkması alkaloz
oluşturmaktadır. denilen tablolara sebep olur. Bu koşullarda hücreler
Kan erişkin bir kişinin vücut ağırlığının yak- normal fonksiyonlarını yapamazlar.
laşık %8’ini oluşturur. Tüm kanın %55’i plazma,
%45’i hücresel kısımdır. Sağlıklı bir kişide ortala-
mA 5-6 litre kan bulunur. Kanın 1/3’ünden fazla- Viskozite akışkanlığa karşı gösterilen di-
sını kaybetmek (yaklaşık 1, 5 L) kişinin yaşamını renci ifade eder.
tehlikeye sokar.
Beden fonksiyonlarının sürdürülmesinde kan; Plazma
1. Hücresel faaliyetler için gerekli oksijeni ak- Plazma kanın sıvı kısmıdır. Cam tüp içine aldı-
ciğerlerden dokulara, metabolizma sonucu ğımız kana pıhtılaşmayı engelleyecek bir madde -ki
hücrelerde oluşan karbondioksiti atılmak bunlara antikoagulan maddeler diyoruz- koyar sant-
üzere akciğerlere taşır. rifüje edersek üstte kalan sıvı kısım plazmadır (şekil
2. Sindirim sisteminden emilen besinlerin 4.17). Eğer antikoagulan koymadan santrifüje eder-
hücrelere, hücreler de oluşan metabolik sek üstte kalan sıvı kısım serumdur. Serum ile plazma-
artıkların boşaltım organlarına taşınması- nın yapıları çok benzemekle birlikte ufak farklılıklar
nı sağlar. Çeşitli organ ve bezlerde üretilen vardır. Serum pıhtılaşma olayı gerçekleşen kanın sıvı
hormonların hedef dokulara taşınmasında kısmıdır. Plazma proteinlerinden fibrinojen pıhtılaş-
rol oynar. Vitaminlerin, enzimlerin taşın- mada kullanıldığı için serumda bulunmaz.
masını sağlar. Santrifüje edilmiş kanın üst kısmında plazma
3. Plazma ve eritrositlerde bulunan tampon- alt kısmında ise hücresel kısım bir sütun oluşturur.
layıcı özelliklerdeki moleküller ile pH’ın Özgül ağırlıkları fazla olan hücreler dibe çökerler.
(asitlik derecesi) sabit tutulmasına katkıda Hücresel kısmın tüm kan hacmine oranına hema-
bulunur. tokrit denir. Hematokrit kandaki hücrelerin yüz-
4. Metabolizma sonucu üretilen ısının doku- desini bildiren bir kavramdır. En fazla sayıda bu-
lara eşit şekilde dağıtılmasını sağlar. lunan kan hücreleri eritrositler (alyuvarlar) olduğu
5. Kan hücrelerinden lökositlerin fonksiyon- için hematokrit değeri eritrositlerin yüzdesini ifade
ları ve üretilen antikorlar aracılığı ile vücut ediyor denilebilir. Hematokrit kadınlarda %42 ± 5,
savunmasında ve bağışıklığında görev alır. erkeklerde %47 ± 5 dir.
6. Plazmada bulunan pıhtılaşma faktörleri ve
trombosit fonksiyonları ile kanamanın dur- Santrifüj; yüksek devirli, içerisine tüp ya
durulması ve pıhtılaşmada rol oynar. da benzer araçlar içine yerleştirilen karı-
şımların yüksek devirde dairesel dönme
hareketiyle çökelme prensibiyle ayrılma-
pH; bir çözeltinin asitlik veya bazlık dere-
sını sağlayan laboratuvar aletidir. Santri-
cesini tarif eden ölçü birimidir. 0’dan 14’e
füjde ağır ya da yoğun kısımlar merkezkaç
kadar olan bir skalada ölçülür. pH değeri
kuvveti yardımıyla tüpün alt kısmında
7 ise nötr olrak kabul edilir. pH değeri 0’a
toplanırken daha hafif parçalar tüpün üst
aklaştıkça asitlik oranı artar.
kısmına doğru hareket eder.

114
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Şekil 4.17 Tüp İçine Alınarak Kanda Santrifüj İşlemi Sonunda Kanın Hücresel Kısmının Dibe Çökmüş Görüntüsü

Plazmanın %90’ını su, %10’unu organik ve inorganik katı maddeler


ouşturur. Organik maddeler proteinler, karboNhidratlar, yağlar, hormon-
lar, vitaminler, enzimler, üre ürik asit gibi azotlu maddeleri içerir. İnorganik dikkat
maddeler; sodyum, potasyum, klor, kalsiyum, magnezyum, demir, bakır, Plazma proteinlerinin çeşitli
bikarbonat, fosfat gibi maddelerdir. İnorganik maddeler kanın pH’ından so- hastalıklar ya da doğuştan
rumludur. Plazmada çözünmüş parçacık miktarı plazmanın ozmolaritesini yapım bozuklukları nedeniy-
belirler. Plazma ozmolaritesi yaklaşık 300 mosm/L’dir. Plazma ile aynı ozmo- le konsantrasyonları azalması
lariteye sahip sıvılar izotonik, plazmadan daha az ozmolariteye sahip sıvılar durumuna hipoproteinemi
hipotonik, plazmadan daha yüksek ozmolariteye sahip sıvılar hipertoniktir. denir. Örneğin, afibrino-
%0.9’luk NaCl çözeltisi plazma ile izotoniktir ve hastaya sıvı tedavisi gerek- jenemi fibrinojen eksikliği
tiğinde en fazla kullanılan fizyolojik çözeltidir. nedeniyle pıhtılaşma bozuk-
luklarının görüldüğü bir tab-
Plazmada en çok bulunan organik maddeler proteinlerdir. Plazma pro-
lodur. Plazma proteinlerinin,
teinleri albumin, globulinler ve fibrinojen olmak üzere 3 gruptan oluşur.
karaciğer hastalıkları, böbrek
Albumin ve fibrinojen karaciğerde, globulinler ise hem karaciğer hem de
hastalıkları, uzun süreli açlık,
lenfoid dokularda sentezlenir.
bağırsak emilim bozuklukla-
Plazma proteinlerinin önemli görevleri vardır: rı sebebiyle miktarları azaldı-
1. Plazmanın damar yatağı içinde tutulmasını sağlayan kolloid ozmotik ğında onkotik basınç azalır
basınç (onkotik basınç) yani bir emme gücü yaratırlar. Özellikle çok ve damar içindeki sıvı doku
küçük moleküllü ve konsantrasyonu fazla olan albumin onkotik ba- aralığına (interstisyel aralık)
sıncın %80’inden sorumludur. Plazma proteinleri azalırsa sıvı damar çıkar. Buna ödem denir.
içerisinden doku aralığına çıkar.
2. Birçok maddeyi bağlayarak taşınmasında görev yaparlar. Albumin ve globulinlerin α ve β alt grup-
ları özellikle taşıma işinde rol alırlar. Hormonlar, iyonlar, lipitler, enzimler, ilaçlar, metallar gibi
pek çok madde plazma proteinlerine bağlanarak taşınır. Örneğin, demir transferrin adı verilen
β-globulin ile taşınır.
3. Plazma proteinleri asit ve baz molekülleri bağlayarak tampon görevi yapar ve vücut sıvılarının
pH’ının sabit kalmasına yardım eder.
4. Fibrinojen aracılığıyla kan kaybını önleme, Υ- globinler aracılığıyla antikor olarak vücut savunma-
sında yer alma gibi özel görevleri vardır.

115
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Eritrositler (Alyuvarlar)
Eritrositler, içlerinde bulunan hemoglobin molekülü sebebiyle kırmızı
renkli, ortası basık, yanları şişkin (bikonkav disk şekilli) kanda en fazla dikkat
sayıda bulunan kan hücreleridir. Kan hücreleri eritrosit, lo-
kasit ve trombositlerdir.

Şekil 4.18 Eritrositlerin Görünümü

Normal sağlıklı bir kadında 1 mm3’te 4.200.000


± 300.000, erkekte 5.200.000 ± 300.000 eritrosit
Hipertonik çözeltiler kana göre yüksek
bulunur.
derişimli çözelti anlamı taşımaktadır. Hi-
Olgun eritrosit içinde organeller yoktur (örne- pertonik bir ortama konulan hücrede bu-
ğin; çekirdek, golgi, endoplazmik retikulm). Sadece lunan su kendisinden daha yoğun çözel-
anaerobik (oksijen kullanmadan) yollardan enerji tiye doğru gider yani hücre su kaybeder,
elde edeceği glikolitik enzimler ve hemoglobin mo- küçülür.
lekülü vardır. Dolayısıyla kılcal damarlardan esne-
yerek geçebilme özelliğine sahiptirler. Eritrositlerin Hipotonik çözeltiler kana göre düşük de-
yaşam süresi 120 gündür. Yaşlanan eritrositler da- rişimli çözeltilerdir. Hipotonik bir ortama
lak, karaciğer, kemik iliği makrofajları tarafından konan hücre kendisinden daha düşük de-
ortadan kaldırılırlar. rişimli çözeltinin suyunu çeker ve şişerler.
Hipertonik çözeltilerde eritrositlerin içerisin-
den dışarıya sıvı çıkışı olur ve büzülürler. Hipoto-
nik çözeltilerde ise eritrosit içerisine sıvı girişi olur Eritrosit Üretimi (Eritropoez)
ve şişerler. Fazla su girişi olursa eritrositler patlar,
Eritrositler embriyonik dönemde vitellus kese-
hemoglobin dışarıya yani plazmaya çıkar ve plazma
sinde, fötal hayatın son aylarına kadar karaciğer ve
rengini kırmızıya boyar. Buna hemoliz denir. Do-
dalakta, gebeliğin son aylarından sonra ise yaşam
layısıyla sıvı tedavisinde eritrositlerin zarar görme-
boyunca kemik iliğinde yapılırlar. 20 yaşından
mesi için izotonik sıvılar kullanılır. %0.9’luk NaCl
sonra sadece yassı kemiklerin iliklerinde yapım
ve %5’lik dekstroz serum fizyolojik olarak bilinir ve
sürer. Kemik iliğindeki çok potansiyelli kök hüc-
hastaya güvenle verilir.
relerin, çeşitli büyüme faktörlerinin etkisi altında
(interlökinler ve koloni uyarıcı faktörler) çoğalma

116
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ve farklılaşması ile olgun eritrositler oluşur. Eritrositlerin ana görevi do-


kulara oksijen taşımaktır. Vücutta sistemik ya da bölgesel oksijen azlığı
(Hipoksi) eritrosit yapımını uyarır. Örneğin, solunumu zorlaştıran has- dikkat
talıklar, dolaşım bozuklukları, yüksek rakımlı yerlerde yaşamak hipoksik Sedimantasyon, birçok has-
koşullardır. Hipoksi eritropoietin isimli bir büyüme hormonunun salını- talığın seyrinin ve uygula-
mını uyarır. Eritropoietin’in %90-95’i böbreklerde %5-10’u karaciğerde nan tedavinin izlenmesinde
sentezlenir. Eritropoietin salınmadan hipoksi eritrosit yapımını artıramaz. önemli bir kan testidir. Da-
Böbrek hastalığı olan kişilerin eritropoietin salınımı yeterli olmadığı için mardan alınmış ve pıhtılaş-
bu hastalarda kansızlık (anemi) tablosu görülür. Ayrıca epinefrin, nore- ması önlenmiş kan bir tüp
pinefrin ve androjenler eritrosit yapımını hızlandırır. Erkeklik hormonu içerisinde 1 saat bekletilir ve
olan androjenlerin adölesan döneminde miktarının artması ile erkeklerin eritrositlerin dibe çökmesi
eritrosit sayılarında artış görülür. sağlanır. Eritrositlerin birim
zamandaki çökme hızına se-
Hemoglobin dimantasyon hızı denir. Nor-
mal sedimantasyon değeri
Hemoglobin eritrosit içerisini tamamen dolduran, kırmızı renkli, ok-
kadınlarda 0-20 mm/saat,
sijen bağlayan globuler bir proteindir. 1 hemoglobin molekülü, 4 poli-
erkeklerde 0-10 mm/saattir.
peptid zinciri, 4 Hem grubundan oluşur. Polipeptid zincirleri amino asit-
Sedimantasyon hızı, tüber-
lerin sıralanmasıyla oluşmuştur. Hem molekülleri ise protoporfirin bir
küloz, romatizma gibi doku
halka ve ortasına yerleşmiş demirden oluşur. Dolayısıyla 1 hemoglobin
tahribi yapan hastalıklarda,
molekülünde 4 hem grubu 4 demir atomu bulunur. Oksijenler demire
enfeksiyonlarda, tümörlerde,
bağlanır. 1 molekül hemoglobin 4 oksijen molekülü bağlar. Sağlıklı eriş-
kanserlerde, anemilerde ar-
kin insanın hemoglobinleri HbA olarak isimlendirilir. HbA, 141 ami-
tar. Plazma proteinlerinden
noasitli 2α, 146 aminoasitli 2β polipeptid zinciri içeren hemoglobindir.
globulin ve fibrinojen artar-
Anne karnındaki bebeğin kanında ise fötal hemoglobin dediğimiz (HbF)
sa sedimantasyon hızı artar,
2α, 2Υ zinciri içeren hemoglobin mevcuttur. HbF, anne kanından bebeğe
albumin artarsa sedimantas-
oksijen geçişini kolaylaştırır. Doğumdan sonra yavaş yavaş Hb A sentezi
yon hızı azalır.
başlar ve bütün HBF’ lerin yerini HbA alır. Hemoglobin’in kadındaki
normal değerleri ortalama 14 gr/dl, erkekte 16 gr/dl’ dir. Hemoglobin
polipeptid zincirlerinin sentezinde anormallikler olursa anormal hemoglobinler (Hb C, Hb J, Hb S
gibi) ortaya çıkar. Bu durumlara hemoglobinopatiler diyoruz. Bir çoğu problemlem yaratmazken çok
ciddi patolojik tablolara yol açanlar da olur.

İNSAN HEMOGLOBİN YAPISI


Hb S ‘de, mutasyon sonucu HbA’nın β
Oksijen Hemoglobin zincirindeki 6. aminoasit olan glutamik
molekülleri molekülü asit yerine valin gelmiştir. Bu hemoglo-
Heme
bin, vücudun düşük oksijen basınçlı böl-
gelerinde kristalize olur, globuler şeklini
kaybeder. Polimerize olan hemoglobin
eritrositlerin kılcal damarlardan geçerken
yırtılmasına sebep olur. Bu nedenle Orak
Hemoglobin Hücreli Anemi denilen ağır bir kansızlık
molekülü tablosu ortaya çıkar.

Kırmızı kan
hücresi

Şekil 4.19 İnsan Hemoglobin Yapısı

117
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Anemileri ortaya çıkış nedenlerine göre basitçe


şöyle sınıflayabiliriz.
1. Kemik iliğinin fonksiyonunu yerine getireme-
mesi sonucu ortaya çıkan anemilere aplastik
anemi denir. Kişinin hayatının bir döneminde
çeşitli toksik maddelere kronik maruz kalması
(ör. benzen gibi uçucu maddeler), çocukluk
çağında fazla kullanılan antibiyotikler, gama
Şekil 4.20 Orak Hücreli Anemi
ışınları, x ışınları bu sonuca yol açabilir.
Hemoglobin anormalliklerinin bir diğer şekli 2. Kan kaybı sonucu ortaya çıkan anemiler
de hemoglobin polipeptid zincirlerinin eksik sen- Bunlar bir yaralanma sonucu ortaya çıkan
tezlenmesi sonucu ortaya çıkan Talasemi tablola- aşırı kan kaybı sonucu görülebilir. Ama en
rıdır. Hemoglobinin alfa ya da beta zincirlerinden sık görülme nedenleri gizli kan kayıplarıdır.
bir ya da daha fazlası eksik sentezlendiğinde ortaya Kişilerin mide bağırsak sistemlerinde (gast-
çıkar. Bozuk gen tek bir ebeveynden kalıtıldıysa ki- rointestinal sistem) var olan hastalıklar ne-
şiler heterozigot olur ve tablo daha hafifi seyreder. deniyle ya da doğumsal damar anomalileri
Her iki ebeveynden bozuk gen alan bireylerde çok nedeniyle sürekli önlenemez kan kayıpları
ağır anemi tablosu görülür. Akdeniz ülkelerinde vardır. Kadınlar genital organlarındaki has-
yaygın bir hastalıktır. talıklar sebebi ile de fazla kan kaybedebilir-
ler. Kan yapım hızı, kayıp hızının altında
kaldığı için kansızlık tablosu görülür.
Anemiler
3. Demir yetersizliği sonucu ortaya çıkan
Anemi (kansızlık), eritrosit sayısındaki azal- anemiler
ma ve hemoglobin miktarındaki düşme sonucu
Gizli kan kayıpları ya da demirin gastrointes-
ortaya çıkan, vücudun hipoksiye maruz kalması
tinal sistemden emilimindeki bozukluklar so-
durumudur. Hücrelere yeterince oksijen taşına-
nucu demir eksikliği görülür. Demir, hemog-
maması nedeniyle organlar, dokular fonksiyon-
lobin sentezi için gereklidir. Yeterince demir
larını yerine getiremez. Anemik kişilerde kronik
yoksa hemoglobinde azalacaktır. Bu da anemi
yorgunluk, sürekli uyku hâli, öğrenmede zorluk
tablolarının ortaya çıkmasına sebep olur. Bu
ve egzersiz sırasında kalp hızında artışlar görü-
tip anemide eritrositler küçük ve içindeki he-
lür. Aşırı efor gerektiren spor ya da aktivitelerde
moglobin miktarı azdır. Dolayısıyla bu ane-
kalp, organlara gereken oksijeni ulaştırmak için
miler mikrositer hipokromik tarzdadır.
normalden daha hızlı çalışmaya başlar ve kalp yet-
mezliğe düşebilir. Hematokrit değerinin kadınlar-
da %37’nin, erkeklerde %42’nin altına inmesi,
eritrosit sayısının mm3’te 3 milyondan az olması B12 vitamini emilim bozukluğu midede
anemi göstergeleridir. intrinsik faktör dediğimiz bir maddenin
yeterince yapılamaması sonucu ortaya
çıkar. Besinlerin sindirimi ile açığa çıkan
B12 vitamini İntirinsik faktörle birleş-
Hipoksi oksijen yetmezliği anlamına gel- meyince ince bağırsaklardan emilemez.
mektedir. B12 vitamini yeterli olmayınca hücrelerin
DNA sentezi ve olgunlaşması bozulur.
Ortaya çıkan makrositer hücreler dola-
şımda hızla parçalanır. Bu tabloya Perni-
siyöz anemi denir. Bu tarz anemiler mak-
rositik hiperkromiktir. Pernisiyöz anemi
tedavisinde kişiye intramusküler olarak
B12 vitamini enjeksiyonu yapılır.

118
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

4. Hemolitik (eritrosit yıkımına bağlı) anemiler aglutinojeninin uç kısmında galaktoz vardır. A ve


Bazı koşullarda eritrositlerin sentezinde B antijeni taşımalarına göre bireyler 4 farklı kan
sorun yok iken yıkım hızları artmıştır. Ör- grubuna ayrılırlar. Eritrosit zarında sadece A anti-
neğin, doğumsal olarak bazı enzim yetersiz- jeni varsa A kan grubu, sadece B antijeni varsa B
liklerinde (Glukoz- 6 fosfat dehidrogenaz), kan grubu, hem A hem B antijeni varsa AB kan
eritrosit zarındaki bazı proteinlerin anormal grubu, her iki antijeni taşımayan bireylerde O
oluşlarında (spektrin, ankrin gibi), hemog- kan grubu olurlar. A grubu bireyin plazmasında B
lobin anomalilerinde (H bS gibi), bebekte- antijenine karşı antikor vardır (anti- B). B antije-
ki kan uyuşmazlığı durumunda eritrositler ni taşıyan bireyin plazmasında A antijenine karşı
çok daha hızlı parçalanırlar ve anemi ortaya antikor (Anti-A) vardır. AB kan grubu bireylerin
çıkar. plazmasında A ve B antijenlerine karşı antikor
yoktur. O kan grubu bireylerde ise A ve B anti-
5. B12 vitamini ve Folik asit yetersizliği sonucu
jenleri yok iken plazmalarında hem Anti-A hem
ortaya çıkan anemiler (Megaloblastik ane-
de Anti-B antikorlar vardır. Dolayısıyla A grubu
miler)
bir kişiye B grubu kan verilirse A grubu kişisinin
B12 vitamini ve folik asit yetersizliklerinde plazmasındaki antikorlar (Anti-B), B grubu anti-
DNA sentezi yeterince yapılamaz. Hücre jenlere saldırıp tutunur ve aglutinasyon dediğimiz
bölünmesi yeterince sağlıklı olmaz. İçlerin- kümelenme reaksiyonları meydana gelir. Bunlar-
deki DNA miktarı azalmış ama RNA mik- da damarları tıkayıp ciddi problemlere yol açarlar.
tarı artmış dev eritrosit seri hücreleri oluşur. Dolayısıyla kan nakilleri bu antijen ve antikorlara
Bu hücrelere boyutlarının büyüklüğünden dikkat edilerek yapılmak zorundadır. AB grubu-
dolayı makrosit denir. Dolaşıma çıkan bu na, plazmasında A ve B’ye karşı antikor taşımadığı
dev hücreler ince damarlardan geçerken için genel alıcı denir. Diğer gruplardan kan alabi-
hızla parçalanırlar. Dolayısıyla eritrosit sa- lir. O kan grubuna, A ve B antijeni taşımadığı için
yısı azalır. Bu tarz anemilere megaloblastik genel verici denir ve diğer gruplara kan verebilir.
anemiler denir. Ama zorunlu olmadıkça herkesin kendi grubun-
dan kan alması daha uygundur. Kan grupları her
Kan Grupları iki ebeveynden gelen genlerle kalıtılır. Örneğin,
Kişilere rastgele kan transfüzyonu (nakli) ya- bir ebeveynden O kan grubu bir ebeveynden B
pıldığında ölümle sonuçlanan vakaların olması, kan grubu geni alan bireyin genotipi BO olması-
kişilerin kanlarında bir farklılık olduğunu düşün- na rağmen fenotipi yani kan grubu B’dir. A ve B
dürmüştür. Bilimin ilerlemesi ile kişilerin eritro- kan grupları baskın kalıtılırlar.
sit zarında farklı birtakım protein moleküllerinin Rh faktörü (D antijeni), kan nakillerinde kli-
olduğu ortaya çıkmıştır. Antijen denilen bu mo- nik problem çıkaran bir diğer kan grubu antijeni-
leküllerin bazıları çok ciddi sonuçlara yol açan re- dir. Eritrosit zarında Rh antijeni taşıyan bireylere
aksiyonlar oluşturmaktadır. Özellikle A ve B anti- Rh (+), taşımayan bireylere Rh (-) denilir. Rh (+) ve
jeni ile Rh (D) antijenleri ciddi reaksiyonlara yol Rh (-) bireylerin her ikisinin plazmasında da Rh’a
açtığı için bu gruplar kan nakillerinde çok dikka- karşı antikor yoktur. Ancak Rh (-) bir bireye yanlış-
te alınmak zorunda kalmıştır. Kan hücrelerindeki lıkla Rh (+) kan verilirse kişide Rh antijenine karşı
antijenlere aglutinojen, antikorlara aglutinin de- antikor oluşur. Bu antijen ve antikorlar biribirine
nilir. A ve B aglutinojenleri yapı olarak genellikle tutunarak aglutinasyon oluştururlar. Kümelenmiş
hücre zarındaki bir lipid molekülüne bağlanmış eritrositler ince damarları tıkayarak ya da aşırı he-
şeker grupları şeklindedir. En son uçtaki şeker de- molize uğrayarak kişiyi ölüme götürecek reaksiyon-
ğişince antijenin adı değişir. A aglutinojeninin uç lara yol açabilir.
kısmında şeker olarak N-asetil galaktoz amin, B

119
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Tablo 4.2 Kan Grupları, Genotip, Aglutinojen ve Aglutininleri


Genotip Kan grubu (fenotip) Aglutinojen Aglutinin
AA, AO A A Anti-B
BB, BO B B Anti-A
AB AB A ve B -
OO O - Anti-A, Anti-B

Yenidoğanın Hemolitik Hastalığı (Eritroblastozis Fetalis)


Rh faktörü açısından anne ile bebeğin kanının uyuşmaması durumudur. Rh (-) bir kadın ile Rh (+) bir
erkek evlendiğinde, Rh (-) anne Rh (+) bir bebeğe hamile kalabilir. Plasentadan kan hücreleri geçemediği
için, bebeğin Rh antijeni anneye geçmez. Ancak doğum esnasında anne kanı ile bebek kanı bir miktar
karışır. Rh faktörüyle karşılaşan Rh (-) annenin, kemik iliğinde Rh’a karşı antikorlar oluşur. Oluşan bu
antikorlar (IgG) daha sonraki gebeliklerde plasentadan bebeğe geçer ve eğer bebek Rh (+) ise antikorlar
eritrositlerdeki Rh antijenlerine tutunur ve aglütinasyona bağlı hemolizler gelişir. Hemoliz sonucu aşırı
açığa çıkan bilirubin, kan beyin bariyeri gelişmemiş bebeğin beynine gider ve birikir. Bu durumda kernik-
terus denilen mental bozukluklara yol açan tablo ortaya çıkar. Bebek ağır anemiden ölebilir ya da kernik-
teruslu olarak doğar. Bu riske sahip annelere gebelik sırasında (28. hafta) veya doğumdan sonra en geç 72
saat içinde Anti-D antikorları verilir. Bunlar bebekten geçen Rh antijenlerini yakalayıp ortadan kaldırır.
Böylece annenin kemik iliğinin Rh antikoru üretmesi engellenir.

Lökositler (Akyuvarlar)
Lökositler, vücudu tehdit eden bakteri, virüs ve çeşitli mikroorganizmalara karşı vücut savunmasında
rol alan kan hücrelerdir. Kemik iliğinde kök hücrelerden ve az miktarda lenf dokudaki öncü hücrelerden
üretilen lökositler lenf damarları aracılığıyla dolaşıma çıkarlar.
Enfeksiyon, enflamasyon ve ateşli durumlarda kolayca dolaşımdan dokulara geçerek savunmada rol
oynarlar. Sağlıklı yetişkin bir kişide lökosit sayısı mm3’te 4.000-10.000’dir. Lökositlerin mm3’te 10.000’den
fazla olmasına lökositoz, 4.000’den az olmasına lökopeni denir. Lökositler çekirdeklerinin şekillerine göre alt
gruplara ayrılırlar (Şekil 4.21).
a. Po l i m o r f o n ü k l e e r
(çok parçalı çekirdek-
li) lökositler: Polimor-
fonükleer lökositlerin
stoplazmalarında çok
miktarda granül bu-
Nötrofil Eozinofil Bazofil Monosit
lunduğu için granülo-
sitler de denilir.
b. Mononükleer (tek
parçalı çekirdekli) lö-
kositler: Mononük-
leer lökositlerin stop-
lazmalarında granül
olmadığı için agra-
nülosit adı da verilir. T hücresi B hücresi Doğal öldürücü Makrofaj
Agranülositler, mono- hücre
sitler (%2-8) ve lenfo- Şekil 4.21 Lökositlerin İsimlendirilmesi
sitler (%20-40) olarak
iki gruba ayrılır.

120
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Granülositler, boyanma özelliklerine göre 3 molekülleri ve hidrojen peroksit (H2O2), hipok-


gruba ayrılırlar. lorik asit (HOCl) gibi kuvvetli öldürücü molekül-
a. Nötrofiller, bütün lökositlerin %45-70’ini lerle yabancı organizmalar öldürülmeye çalışılır.
oluştururlar, soluk, açık mor boyanırlar. Bakteriyel enfeksiyon, inflamasyon, doku nekrozu
ve yüksek ateşte özellikle nötrofil sayıları artar.
b. Eozinofiller, %1-5’ini oluştururlar ve asi-
dik boylarla pembe boyanırlar.
c. Bazofiller, %0.1’ini oluştururlar ve bazik
boyalarla koyu mavi boyanırlar. Hücrelerin lizozomlarında proteinle-
ri parçalayan proteaz, peroksidazlar gibi
enzimler, mikrop öldürücü defensinler
bulunur.
Fagositoz; bedene giren mikroorganizma-
ların ya da vücutta ölen hücrelerin, fago-
sitik hücrelerce tanınıp, yutularak ortadan
Eozinofiller, granüllü lökositlerdir. Çok parçalı
kaldırılmasıdır.
çekirdekleri bunur ve stoplazmaları granüllerinden
dolayı pembe ve kırmızı boyanır. Fagositoz aktiviteleri
düşüktür. Granüllerinde bulunan çeşitli enzimleri ve
Nötrofiller; en iyi fagositoz yapan, stoplaz- sitokinleri salgılayarak fonksiyon gösterirler. Özellikle
malarındaki granüllerde çok fazla enzim bulunan paraziter enfeksiyonlarda ve alerjik reaksiyonlarda sa-
lökositlerdir. Dolaşımda ortalama 6-7 saat, doku- yıları artar. Fagosite edilemeyecek kadar büyük para-
larda birkaç gün ömürleri vardır. Enfeksiyon böl- zitlere tutunurlar ve salgıladıkları maddelerle parazit-
gelerine gitmek için damarın endotel hücrelerinin leri öldürmeye çalışırlar. Alerjik reaksiyonlarda sayıları
arasından doku aralığına çıkarlar. Doku aralığına artar ve granüllerinin içlerindeki maddeleri salgılarlar.
çıkabilmesi için enfeksiyon bölgesine yönlenme- Bazofiller ve mast hücrelerinden salınan, gecikmiş al-
si gerekir, bu yönlenme işlemine kemotaksi denir. lerjik reaksiyonlara ve enflamasyona (yangı, iltihap)
Enfeksiyon bölgesindeki mikroorganizmadan salı- yol açan maddelerin etkilerini engellemeye çalışırlar.
nan toksinler, bölgedeki reaksiyonlar sonucu hüc-
Bazofiller; koyu mavi boyanan, stoplazmasın-
relerden açığa çıkan aracı moleküller kemotaktik
da çok fazla granül bulunan lökositlerdir. Fagositoz
ajanlar olarak isimlendirilir ve lökositlerin bölge-
yapmazlar. Alerjik reaksiyonlarda sayıları çok artar.
ye göçmesine sebep olurlar. Aktifleşmiş nötrofiller
Granüllerinin içerisinde alerjiyi ve enflamasyon
önce bazı yapışma molekülleri ile damar duvarına
bulgularını ortaya çıkaracak çok sayıda madde var-
tutunur sonra ameboid hareketle âdeta sürünerek
dır. Bunlar histamin, heparin bradikinin gibi va-
damarların endotel hücreleri arasından doku ara-
zoaktif (damar üzerine etkili) maddeler, protezlar,
lığına çıkarlar. Buna diapedez denir. Bundan sonra
çeşitli enzimler ve sitokinlerdir.
fagositoz olayı başlar. Fagositoz, hücrenin içine ya-
bancı bir maddenin alınması ve enzimlerle sindiril- Monosit ve makrofajlar; monositler kemik
mesidir. Aktive olmuş lökosit yabancı organizmaya iliğinde üretilen, granülsüz, böbrek şeklinde çekir-
önce birtakım moleküllerle tutunur. Daha sonra deği ile kolayca tanınan dolaşımdaki lökositlerdir.
lökosit yalancı ayaklar (pseudopodlar) çıkararak Dolaşımda yaklaşık üç gün kalırlar. Daha sonra
yabancı maddeyi ya da organizmayı tamamen dokulara geçerek yerleşirler. Dokularda uygun uya-
sarmalar ve kendi hücre membranı içine hapse- rılarla farklılaşıp büyüyerek makrofajlara dönüşür-
der. Daha sonra membranla paketlenmiş yaban- ler. Makrofajlar büyük ve nötrofillerden bile daha
cı maddeyi hücre içine alır. İçinde yabancı cisim fazla fagozitoz yapan hücrelerdir. İçlerine aldıkları
olan zarla sarılmış bu yapıya fagositik vesikül denir. yabancı organizmaları nötrofillere benzer meka-
Hücrenin sindirim enzimlerini taşıyan lizozomlar nizmalarla öldürürler. Ayrıca bir kısım makrofajlar
bu fagositik vesikülle birleşir ve içindeki enzimleri T lenfositlerine öldürdükleri organizmanın anti-
salgılayarak bu cismi ya da organizmayı öldürmeye, jenlerini sunup, tanıştırarak bağışıklık sistemini
sindirmeye çalışırlar. Ayrıca oksidatif reaksiyonlarla uyararırlar. Sabit ve gezici makrofajlar vardır. Ka-
öldürücü birtakım moleküller üretilir. Oksijenden raciğerdeki Kupffer hücreleri, beyindeki mikroglia
üretilmiş süperoksit anyonu denilen toksik oksijen hücreleri sabit makrofajlara en iyi örneklerdir.

121
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Lenfositler, lenfositler granülsüz lökositler olup kemik iliğinde üre-


tilirler. Daha sonra bir kısım lenfositler timus bezine göç ederek burada
farklılaşırlar. Bunlara T lenfositleri denir. Farklılaşmasını kemik iliğinde dikkat
tamamlayanlar B lenfositleri olarak adlandırılırlar. T ve B lenfositler üze- Kemik iliğinde kanserleşme
rinde onların tanınmasına yarayan özel yüzey antijenleri vardır. Gerek T sebebiyle lökositlerin kont-
gerek B lenfosit öncüleri, lenf düğümleri ve lenfoid organlara göç ederek rolsüz çoğalma ve kanda
yerleşirler. Sonraki dönemlerde ihtiyaç hâlinde, burada çoğalıp farklıla- lökosit sayılarının aşırı art-
şarak dolaşıma çıkarlar. ması lösemi olarak bilinir.
Lösemiler iki sınıfta incele-
T lenfositleri, hücresel immüniteden (bağışıklıktan) sorumlu lenfositler-
nir. Lenfoid hücrelerin kont-
dir. Vücuda giren bakteri ve virüslar, nakledilmiş organlar, değişime uğramış rolsüz çoğalmaları ile oluşan
kanserli hücreler, vücudun hatalı bozuk hücreleri ve molekülleri T lenfositler lenfositik lösemiler ve miye-
tarafından tanınır ve ortadan kaldırılmaya çalışılır. loid seri (Nötrofil, bazofil,
B lenfositleri, humoral immüniteden sorumlu hücrelerdir. Antijenik eozinofil, monosit) hücrele-
uyarılar altında B lenfositleri plazma hücresine dönüşür. Plazma hücreleri rinin kontrolsuz çoğalmasıy-
de antikor sentezlemeye başlar. Özellikle bakteriyel enfeksiyonla savaşta bu la oluşan miyeloid lösemiler.
antikorlar önemli rol oynarlar. Lösemi hücreleri sayıca çok
olsa da iyi farklılaşmamış,
normal fonksiyon göreme-
Trombositler yen hücrelerdir. Daha az
Trombositler, kemik iliğinde üretilen dev hücreler olan megakaryositlerin farklılaşmış hücreler akut
parçalanması ile oluşan, çekirdeksiz 2-4 µm çapında, stoplazması bol granül (ani gelişen) lösemilere yol
içeren kan elemanlarıdır. Normal sayıları 150.000- 400.000/mm3 arasında- açar ve daha hızlı ölüm gö-
rülür, daha tanımlanabilen
dır. Sayılarının normal değerlerden azalmasına trombositopeni, artmasına
çok farklılaşmış hücreler kro-
trombositoz denir. Trombositlerin kanamanın durdurulmasında önemli
nik (uzun zamanda gelişen)
görevleri vardır. Trombositlerin stoplazmalarında hareket etmelerini, şekil lösemilere yol açar ve yaşam
değiştirmelerini sağlayan aktin, miyozin, trombostenin denilen kasılabilen süresi 10-15 yıl olabilir. Lö-
proteinler vardır. Ayrıca çok sayıda granül mevcuttur. Granüllerin içerisinde, semilerde kişi enfeksiyonlara
damar kasılmasını sağlayan serotonin, tromboksan A2, yaralanan damarları çok çabuk yakalanır, anemi
onaran büyüme faktörü (PDGF), ADP molekülü, PAF (trombosit aktive gelişir, trombosit azlığından
edici faktör), trombositlerin birbirine yapışmasını sağlayan trombospondin, kanamalar görülebilir.
prostaglandinler ve birçok enzim bulunur.
Trombosit membranı üzerindeki glikoproteinler, yaralanan damar endotelinin altındaki yapılara,
özellikle kollojen moleküllerine trombositlerin tutunmasını sağlar. Bu tutunmaya adezyon denir. Tu-
tunmuş trombositler aktifleşerek yalancı ayaklar çıkarırlar, içlerinden pek çok madde salgılarlar ve böy-
lece birbirlerine yapışmaya başlarlar. Bu kümelenme olayına agregasyon denir. Kümelenen trombositler
bir plak oluşturarak yaralı damar bölgesini kapatmaya çalışırlar.

Trombositlerin sayıları azaldığında deri


altında küçük kanamalar, morluklar gö-
Trombositopeni, dolaşım sistemindeki rülür. Boyunda, göğüste, bacaklarda görü-
trombosit sayısının çok azalmasıdır. Trom- len bu küçük kanama odaklarına peteşiler
bosit sayısı 50.000’in altına düşmedikçe denir. Bu klinik tablonun adı trombosito-
kanama görülmez. 10.000-15.000’in al- penik purpuradır. Trombositlerin sayıları
tındaki düzeyler genellikle ölümcüldür. normal ama fonksiyonları bozuk olursa
yine deri altı kanamalar görülür buna da
trombastenik purpura adı verilir.

122
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Hemostaz kadar roma rakamları ile numaralandırıl-


Kanamanın durdurulması anlamına gelen he- mışlardır. Pıhtılaşma olayı iki farklı yol ile
mostaz 3 basamakta gerçekleşir: başlatılabilir.
1. Zedelenen damarın kasılması (Vazokons- a. İntrensek yol, damar içindeki bir ha-
triksiyon ya da vazospazm): Hasar gören sar sebebi ile kan kollojen yapılara te-
damarda ortaya çıkan ağrı duyusunun be- mas edince Faktör XII aktifleşir. Aktive
yine iletilmesi ile sinirsel yolaklardan gelen olan faktör XII, faktör XI’ i; faktör XI
uyarılarla damar kasılabilir. Ya da miyoje- faktör IX’ u; faktör IX da faktör VIII
nik mekanizmalarla yani sadece refleks ola- ile birlikte faktör X’u aktive eder.
rak kasın verdiği cevapla spazm gelişebilir.
Bunlara ek olarak hasarlı damar bölgesine
toplanan aktifleşmiş trombositlerden salı- Faktör X’ un aktive olması için kalsiyuma
nan serotonin, tromboksan gibi maddeler ihtiyaç vardır.
damar kasının kasılmasına ve damarın bü-
zülerek yara bölgesinin kapatılmasına ne-
den olur. b. Ekstrensek yol, bu da doku zede-
2. Trombosit plağının (tıkacının) oluşma- lenmesi ile başlar. Sağlam damar ya-
sı: Yaralı damarda ortaya çıkan kollojene pısında doku faktörü ve VII. faktör
bağlanarak aktifleşen trombositler, bir- inaktif vaziyettedir. Ancak herhangi
birine yapışarak bir trombosit kümesi bir nedenle zedelenen dokudan açığa
oluşturur. Özellikle trombositlerden sal- çıkan maddeler doku faktörünü, doku
gılanan ADP molekülü, PAF (trombosit faktörü de VII. faktörü aktifleştirir.
aktive edici faktör), bir pıhtılaşma faktörü Aktifleşen faktör VII faktör X’ u aktif-
olan trombin trombositlerin agregasyonu leştirir.
yani biribirine yapışmalarını artırır. Yara Her iki yol X. faktörden itibaren ortak yol
bölgesi bu trombosit tıkacı ile kapatılma- hâline dönüşür. Aktifleşen X. faktör yanına aktif-
ya çalışılır. leşmiş faktör V ve kalsiyumu alarak (ki bu hamp-
3. Pıhtılaşma: Trombosit tıkacı gevşek bir lexe protrombin aletivatörü denir) protrombini
plaktır. Daha kalıcı ve daha sert bir hâle trombine dönüştürür. Trombin bir enzimdir,
pıhtılaşma işleminden sonra gelir. Pıhtılaş- fibrinojeni fibrine dönüştürür. Fibrin iplikçikleri
ma çözünebilen plazma proteini fibrinoje- ağlar oluşturur ve kan hücrelerini içine hapsede-
nin, plazmadaki bir seri faktörün (enzimin) rek bir yumak oluşturur. Daha sonra kasılarak
aktifleşmesi ile çözünemeyen fibrin hâline içindeki serumu atar ve iyice katı hâle gelir. Bu
dönüşmesi ve ağlar oluşturmasıdır. Fibrin artık pıhtıdır.
ağları arasına sıkışan trombosit tıkacı ve
diğer kan hücreleri bir yumak oluştururlar.
Daha sonra bir faktörün etkisi ile bu yumak Pıhtılaşmada görev alan bütün maddele-
kasılarak içindeki serumu atar ve çok katı rin tek hedefleri fibrinojenin fibrine dö-
çözünmez bir yapıya dönüşür. Pıhtılaşma nüşmesini sağlamaktır. Fibrinojeni fibrine
faktörleri plazmada inaktif hâlde bulunan dönüştüren faktör trombin dir.
karaciğerde sentezlenmiş protein parçalayı-
cı (proteaz) enzimlerdir. İsimlerinin yanın-
da öğrenme kolaylığı olsun diye 1’den 13’e

123
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Doku
Travması
Damar İçinde Travma
Ektrensek
yada Kollolenle Temas
Yol

Doku Faktör XII


Kalsiyum
Faktörü
İntrensek
Yol

Faktör VII Faktör X Faktör IX Faktör XII

Faktör VIII
Protrombin
Aktivatörü

Protrombin Trombin

Ca++

Şekil 4.22 Pıhtılaşma Yolakları


Kanda pıhtılaşmayı engelleyen faktörler:
1. Endotelin düzgünlüğü, intrensek pıhtılaş-
ma sisteminin aktivasyonunu önler.
dikkat
Pıhtılaşmada; 2. Glikokaliks tabakası, pıhtılaşmanın akti-
a. Gerek instrinsik gerekse ekstrinsik yol- vasyonunu engeller.
la gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar 3. Trombomodulin, trombini bağlar.
sonucu protrombin aktivatörü oluşur.
4. Trombomodilin-trombin kompleksi,
Oluşan protrombin aktivatörü inaktif
protein C’yi aktive eder bu da, faktör V ve
hâldeki protrimbini trombine çevirir.
VIII’i inaktive ederek antikoagülan etkinlik
b. Aktifleşen trombin, fibrinojeni fibrin ip-
gösterir.
likçiklerine çevirir.
c. Fibrin iplikçikleri de trombositler, kan
hücreleri ve plazmayı da içine alarak
Karaciğerde sentezlenen, protrombin
pıhtı oluşturur.
68.700 molekül ağırlığında, α2 globulin
yapısında bir plazma proteinidir. Sentezi
için K vitaminine ihtiyaç vardır. K vitami-
Kan ve dokularda pıhtılaşmayı etkileyen birçok ni eksikliğinde ya da karaciğer hastalıkla-
faktör bulunmaktadır. Bunlar prokoagülan (pıhtı- rında protrombin düzeyi düşebilir. Bu da
laşmayı sağlayan) ve antikoagülanlar (pıhtılaşmayı pıhtılaşma bozukluklarına yol açar. Pıhtı-
inhibe eden) maddelerdir. Kan pıhtılaşması bu iki laşma için inaktif protrombinin, trombine
grup madde arasındaki dengeye bağlıdır. Kanda nor- dönüşmesi gerekir.
malde antikoagülanlar baskındır ve kan pıhtılaşmaz
fakat damar zedelendiğinde prokoagülanlar baskın
hâle gelir ve pıhtı oluşur.

124
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Bedende kendi kendine pıhtılaşmaya engel olacak birtakım maddeler üretilir.


dikkat Bu maddeler ile damar içinde oluşacak istenmeyen pıhtılar bu şekilde engellenir
Damar içinde pıhtı oluşu-
ve ya ortadan kaldırılır. Bunlardan bir tanesi Antitrombin III’tür. Dolaşımdaki
muna tromboz; oluşan pıhtı-
trombin gibi enzimleri blok-
ya da trombüs denir. Damar
layarak pıhtılaşmayı engeller.
içinde pıhtılaşma kan akımı
Bir diğer antikoagalan mad- Karaciğerde sentezlenen fibrinojen plaz-
yavaşladığı zaman ya da pıh-
de heparin’dir. Bir polisak- mada bulunur. Molekül ağırlığı oldukça
tılaşmayı engelleyici faktör-
karid olan heparin antitrom- yüksektir (340.000). Pıhtılaşmanın olabil-
lerde eksikliğe bağlı olarak
bin III’ün etkilerini birkaç mesi için fibrinojeninin fibrine dönüşmesi
ortaya çıkabilir. Trombüsler
kat artırır. gerekir. Bu dönüşümü trombin sağlar.
oluştukları bölgedeki damar-
ları tıkarlar. Daha da kötüsü
Hemofili A, %85’i faktör VIII eksikliğin-
bulundukları bölgeden ko-
de; %15’i faktör IX eksikliğine bağlı ola-
parak dolaşımda gezinebi-
rak ortaya çıkan ciddi bir kanama bozuk-
lir. Bunlara emboli denir ve
luğudur. Kalıtsal bir hastalıktır. Anneden
daha küçük çapta olan beyin
X geniyle kalıtılır. Kız çocuklar taşıyıcı,
damarlarını ve kalp koroner
erkek çocuklar hasta olur.
damarlarını tıkayarak ölüm-
cül hasarlara yol açabilir.

ÖÇ 4 Kanın yapısını ve önemini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Kan hücrelerinin yetersiz-


Kan hücreleri kaç grupta Kan neden damar içinde
liğinde ortaya çıkabilecek
incelenir? pıhtılaşmaz, tartışınız.
sorunlar nelerdir?

125
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

ÖÇ 1 Kalbin yapısını ve çalışma


prensibini açıklayabilme

Dolaşım sisteminin kilit öğeleri kalp, damarlar ve kandır. Dolaşım siste-


Kalbin Yapısı ve Çalışma Şekli minin en önemli parçası kalptir. Kalp göğüs kafesimizin içinde sola doğru,
iki akciğer arasında ve diyaframın üstünde baş aşağı durur. Dışını perikart
sarar. Kalp duvarını dışta bağ doku, ortada kas tabaka (miyokart) ve en
içte tek sıralı epitel hücre tabakası (endokart) oluşturur. Kalbin içinde dört
bölüm özeti

tane boşluk vardır. Üst tarafta sağlı sollu iki kulakçık, alt tarafta iki tane
karıncık bulunur. Kalpte dört tane de kapak vardır. Sağ kulakçık ile sağ ka-
rıncık arasındaki üçlükapak, sol kulakçıkla sol karıncık arasında bulunan
ikilikapak, sağ karıncıktaki kanı akciğerlere götüren akciğer atardamarı
başlangıcında yer alan akciğer yarımay kapak ve aort damarının başlan-
gıcında bulunan aort kapak. Bu kapakların geriye doğru akan kan tara-
fından kapatılması iki adet kalp seslerini doğurur. Koroner damarlar de-
nen ve atardamar, kılcal damar ve toplardamarlardan oluşan kalbin kendi
damar ağı vardır. Kalp kendi başına bağımsız çalışabildiğinden kasılmayı
sağlayan aksiyon potansiyel üretir. Kalbin elektriği sinoatrial (SA) düğüm,
atriyoventriküler (AV) düğüm ve Hiss demeti tarafından üretilir. Önder
odak noktaları denen bu sistem kalbin her tarafına dağılır ve dakikada
70-80 kez elektrik üretir. Kalp kaslarının kasılıp kanı pompalamasına sis-
tol, gelen kanı alabilmek için kasların gevşemesiyle yüreğin genişlemesine
diastol denir. Kulakçıklar aynı anda kasılır veya gevşer, karıncıklar da aynı
anda birlikte kasılıp gevşer. Kulakçıklar ile karıncıklar aynı anda birlik-
te asla kasılamazlar, kasılmamalıdırlar da. Yüreğin aort içine her seferde
fırlattığı kan miktarına atım hacmi denir. Yüreğin bir dakika içinde yap-
tığı vuruya kalp hızı denir ve yürek hızı dinlenim durumunda ortalama
75 vurudur. Yürek hızını yüreğin kendi ürettiği elektrik hızı ve beyindeki
kalp merkezî otonom sinirlerle kontrol eder. Ayrıca bedenimizdeki bazı
hormonlar da kalp hızını önemli derecede etkileyebilir. Bir sistol ve bir di-
astol kalp döngüsünü oluşturur. Yüreğin sistol yaparak bir dakikada atar-
damarlara pompaladığı kan miktarı ortalama beş litre kadardır ve buna
kalp debisi denir. Yürek debisi = atım hacmi X kalp hızıdır.

Kan damarlarının çeşitlerini


ÖÇ 2 sıralayabilme ve görevlerini
açıklayabilme

Kan damarlarımız, kanı bedenin en ince noktalarına kadar götüren


Kan Damarları kapalı bir ağ sistemidir. Bu ağı oluşturan damarlar atardamar, kılcal
damar ve toplardamar diye gruplandırılır. Çapı büyük olan atar ve
toplardamarların yapısı üç tabakadan oluşur. İçlerindeki elastik lifler
ve düz kaslar sayesinde genişleyebilme ve daralabilme özellikleri vardır.
Lümenlerini daralmasına vasokonstriksiyon, genişlemelerine de vaso-
dilatasyon denir. Arteriyol ve venüllerin duvarları biraz daha incedir.
Küçük arterler ve arteriyoller kapanıp açılarak bir dokuya gidecek kan
miktarının ayarlanmasında çok önemli görev yaparlar. Kan akışına en
fazla direnci bu damarlar gösterdiğinden bunlara direnç damarları da
denir. Kılcal damarların duvarı tek sıra epitel dokudan oluştuğu için
kan ile dokular arasındaki madde alışverişi kılcallar sayesinde olur.
Beden hücrelerimiz etrafını saran kılcal damarlardaki kanı toplayıp
yüreğe geri getiren damarlara toplardamar denir. Toplardamarların a)
kasılma yetenekleri pek olmadığından, b) içlerindeki kanın basıncı dü-
şük olduğundan ve c) kanı yer çekiminin tersine yüreğe doğru götür-
düklerinden içlerindeki kanın hareketini çizgili kaslarımızın kasılması
ve toplardamar kapakçıkları sayesinde olur. Toplardamarlara depo
damarları da denir. Çünkü beden dinlenim durumundayken toplam
beden kanımızın yarısından çoğu toplar damarlarımızda bulunabilir.
Dokular arası sıvıyı ve sindirim sisteminde emilen yağları alıp genel
dolaşıma katan bir de akkan dolaşımı vardır.

126
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ÖÇ 3 Dolaşım sisteminin
düzenlenmesini açıklayabilme

Dolaşım sistemi iki devreden oluşur. Küçük (akciğer) dolaşımda


Dolaşım Sisteminin sağ karıncığın pompaladığı kan akciğerlere gidip karbondioksiti
Düzenlenmesi dışarı verir, oksijenlenir ve sol kulakçığa dökülür. Büyük (siste-
mik) dolaşımda ise sol karıncığın aorta pompaladığı kan akci-
ğerler hariç bütün bedene gider ve tekrar sağ kulakçığa dökülür.

bölüm özeti
Büyük dolaşımın büyük atardamarlarındaki kanın damar duva-
rına yaptığı basınca kan basıncı denir. Sistolik ve diyastolik kan
basınçları vardır. Dinlenim durumunda ortalama sistolik ve di-
yastolik basınç 120/80 mm Hg kadardır. Kan basıncını düzenle-
yen birçok etken özetlenmiştir. Normal kan basıncının artmasına
hipertansiyon, azalmasına hipotansiyon denir. Kan dolaşımına
karşı gelen güçlere de kan akımına direnç denir. Kan akımına
en büyük direnci damarların daralması gösterir. Kan damarla-
rı daraldıkça kan akımı azalır. Aynı zamanda kanın yapısındaki
(hücre sayısındaki artış, içerdiği protein benzeri maddelerin artışı
gibi) bazı maddelerin artışı kan akımına direnç oluşturur.
Büyük ve küçük dolaşım sistemlerinin dışında, bedenin bazı böl-
gelerindeki kan dolaşımı değişiklik gösterebilir. Bunlara özel dola-
şımlar denir. En önemli özel dolaşımlar; portal dolaşım, kalp dola-
şımı, beyin dolaşımı ve henüz doğmamış bebeğin fetal dolaşımıdır.
Karaciğer portal toplardamarı ise sindirim sisteminden emilmiş
besinleri karaciğere getirir. Kalpten gelen atardamar ve toplarda-
mar kanları karaciğer sinüslerinde birbirine karışır ve sonra kara-
ciğer toplardamarı olarak karaciğerden çıkıp alt ana toplardamara
bağlanır ve kalbe geri döner. Bendende en çok besin ve oksijene
ihtiyaç gösteren beyin ve kalbin de bu organlara sürekli kan akımı
sağlayacak özel dolaşımları vardır. Akciğer kan dolaşımı (küçük
dolaşım) da atardamarlarında az O2 taşıyor olması ama toplarda-
marlarında çok O2 taşıyor olması açısından özeldir. Fetal dolaşım
anne karnındaki fetusun beslenmesi için gerekli dolaşımdır. Fetus
plasenta yoluyla O2 ve besinleri anneden alıp, atık maddeleri anne-
ye verdiği için plasenta dolaşımı karışık ve özeldir.

ÖÇ 4 Kanın yapısını ve önemini


açıklayabilme

Canlının en temel yapı birimi olan hücrelerin varlıklarını sür-


Kan’ın Yapısı ve Görevleri dürebilmeleri ve fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için
enerjiye ihtiyaçları vardır. Enerji için gerekli malzemeleri (be-
sin, oksijen vb.) de hücrelere kan ulaştırır. Kan kalbin pompa-
laması ile yüksek basınçlı damarlardan düşük basınçlı damar
yataklarına doğru akar ve tekrar kalbe döner. Kan, plazma ve
şekilli elemanlar (hücresel kısım) dan meydana gelmiştir. Kan;
madde taşınması (oksijen, besin, hormon, karbondioksit, vi-
tamin, enzim vb.), kanın tamponlanmasında, ısı iletiminde,
bedenin savunmasında ve pıhtılaşmada görev alır.
Tüm kanın %55’i plazma, %45’i hücresel kısımdır. Kanın hüc-
resel kısmında eritrositler, lökositler ve trombositler bulunur.
Eritrositlerin temel görevi oksijen taşımaktır. Lökositler bede-
nin savunmasında görev alan hücreleri oluşturur. Trombositler
de pıhtışmada ve yara iyileşmesinde görev alır. Kanda bulunan
bu hücrelerin yeterli olmaması durumunda ciddi rahatsızlıklar
ortaya çıkar. Örneğin, eritrosit sayısında aşırı düşüş hücrelerin
yeterince oksijenlenmemesine yol açarken; lökosit sayısındaki
düşüşler ya da anormallikler beden savunma sistemini çökertir.

127
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

1 Aşağıdakilerden hangisine yapılarından dola- 6 Kalp bir atımda ortalama kaç mililitre kan
yı bol miktarda kan taşımalarına bağlı olarak depo fırlatmaktadır?
damarları denir?
A. 30
neler öğrendik?

A. Arter B. 50
B. Kılcal damar C. 70
C. Toplar damar D. 85
D. Atar damar E. 100
E. Aort
7 Aşağıdakilerden hangisi kanda oksijen taşı-
2 Kalpte duyulan ikinci kalp sesinin nedeni yan kan hücresidir?
aşağıdakilerden hangisidir?
A. Eritrosit
A. Üçlü kapağın açılması B. Lökosit
B. Yarımay kapaklarının geriye kapanması C. Monosit
C. Nabız atımları D. Lenfosit
D. İkili kapağın kapanması E. Makrofaj
E. Karıncıkların kasılması
8 Bedende en iyi fagositoz yapan, stoplazmala-
3 Duvarı tek sıra hücreden oluşan damar aşağı- rındaki granüllerde çok fazla enzim bulunan löko-
dakilerden hangisidir? sit tipi aşağıdakilerden hangisidir?
A. Alt Vena Cava A. Nötrofil
B. Atar damar B. Lökosit
C. Aort C. Monosit
D. Kılcal damar D. Lenfosit
E. Üst Vena Cava E. Makrofaj

4 Kalpteki kanı akciğerlere pompalayan kalp 9 A ve B antijeni taşımadığı için genel verici
bölmesi aşağıdakilerden hangisidir? kan grubu aşağıdakilerden hangisidir?
A. Sağ karıncık A. A
B. Sol kulakçık B. O
C. Vena kava C. B
D. Sol karıncık D. AB
E. Sağ kulakçık E. AB (-)

5 Kalp yapısında kaç adet kapak vardır? 10 Kanamanın durdurulmasında ilk gerçekleşen
olay aşağıdakilerden hangisidir?
A. 1
B. 2 A. Kalbin nabız sayısının azalması
C. 3 B. Kanayan bölgedeki zarar gören damarların da-
D. 4 ralması
E. 5 C. Beyne giden kan akımın kesilmesi
D. Kemik iliğinden eritropoietin salgılanması
E. Kanayan bölgedeki kanın pıhtılaşması

128
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

1. C Yanıtınız yanlış ise “Toplar Damarları” ko- 6. C Yanıtınız yanlış ise “Kalp Debisi” konusunu
nusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


2. B Yanıtınız yanlış ise “Kalp Sesleri” konusunu 7. A Yanıtınız yanlış ise “Eritrosit” konusunu ye-
yeniden gözden geçiriniz. niden gözden geçiriniz.

3. D Yanıtınız yanlış ise “Kan Damarları” konu- 8. A Yanıtınız yanlış ise “Lökosit” konusunu ye-
sunu yeniden gözden geçiriniz. niden gözden geçiriniz.

4. A Yanıtınız yanlış ise “Yürek Boşlukları ve Ka- 9. B Yanıtınız yanlış ise “Kan Grupları” konusu-
pakları” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.

5. D Yanıtınız yanlış ise “Yürek Boşlukları ve Ka- 10. B Yanıtınız yanlış ise “Hemostaz” konusunu
pakları” konusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
4 Anahtarı

Kalbin ürettiği elektrik bedenin dış yüzeyine kadar iletilebilir ve derimizden


bu elektriği elektrokardiyograf denen aletle ölçebiliriz. EKG sonuçları mili-
metrik bir kâğıda yazdırılır. Bu kayıttan kalbin dakikada kaç kere attığı, ile-
tilen elektriğin hızı ve kalbin hangi bölgelerinden kaynaklandığı anlaşılabilir.
Elektriğin kulakçıklara yayılması P dalgasını; kulakçıkların depolarize olması
Araştır 1 QRS dalgasını karıncıkların repolarizasyonu T dalgasını oluşturur.
Kalp debisini yani kardiak outputu etkileyen temel 2 faktör kalbin atım hacmi
ile kalp hızıdır. Atım hacmi kalbin kasılma gücü ve kan basıncı ile doğrudan
ilişkili iken kalp hızı beyindeki dolaşım merkezî, beden ısısı, yaş, cinsiyet, psi-
kolojik durumlar, kandaki hormonların ve kandaki bazı maddelerin (sodyum,
potasyum, kalsiyum vb.) miktarı ile ilişkilidir.

Kılcal damar duvarı tek sıralı endotel hücrelerinden oluşur. Kan ile diğer be-
den hücrelerimiz arasındaki madde alışverişleri kılcal damarlar aracılığıyla
gerçekleşir. Kandan dokuya geçecek maddeler önce damardan hücreler arası
boşluğa oradan da hücrelere geçerler. Madde geçişi kan basıncına, kanın ve
Araştır 2 hücreler arasındaki sıvının sıvı basıncına bağlıdır. Kılcal damarların içinden
kan hücreleri tek sıra hâlinde güçlükle ve ancak şekil değiştirerek geçerler.
Besin ve O2 kandan hücreler arası boşluğa çıkar. CO2 ve atık maddeler hücre-
lerarası boşluktan kana geçer. Bu geçişmeleri maddelerin yoğunluk farkı, kan
basıncı ve hücrelerarası sıvının basıncı etkiler.

129
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi

Araştır Yanıt
4 Anahtarı

Kan basıncını etkileyen başlıca 2 temel faktör kalp debisi ve periferik dirençtir.
Kan basıncı iki faktörle de doğru orantılı olarak artar ya da azalır. Kalp debisi-
ni ve periferik direnci arttıran faktörler kan basıncını arttırır.
Araştır 3 Sol karıncığın aorta fırlattığı kan damarın duvarını gerer. Damarlar esnek ol-
duğundan genişleye bilirler. Bu genişleme damar boyunca yayılır. Bazı büyük
arterlere parmağımızı bastırarak bu periyodik atımları alabiliriz ve buna nabız
deriz. Nabız kalp hızıyla aşağı yukarı aynıdır. Kalp hızını etkileyen yerel etken-
ler, otonom sinir sistemi ve bazı hormonlar kalp hızını ve nabzı etkiler.

Kanın yapısı iki kısımda incelenir. Kanın sıvı kısmı olan plazma ile kan hüc-
relerinin bulunduğu kısım olan hücresel kısımdır. Albümin, fibrinojen ve glo-
bülinler gibi plazma proteinleri, Glikoz, aminoasitler, yağlar, mineral tuzları
Araştır 4 ve vitaminler gibi besin maddeleri, karbon dioksit ve üre gibi atık maddeler,
hormonlar, antikorlar. Bu sıvının içinde, değişik görevleri olan üç tip hücre
bulunur. Alyuvarlar, Akyuvarlar ve Trombositlerdir.

Kaynakça
Anatomi ve Fizyoloji: İnsan Biyolojisi, Aktümsek, A. The Human Body in Health and Disease. R.L.
(2012). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Tic. Memmler and D.L. Wood. (1983). J.B. Lippincott
Ltd. Şti. Company.
Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi, K.E. Barrett, S.M. Vander İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon
Barman, S. Boitano, H.L. Brooks (2015). Mekanizmaları, E.P. Widmaier, H. Raff, K.T.
Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel Strang (2014). Çeviren:
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Tuncay Özgünen. Ankara: Güneş Tıp Kitabevleri Tic.
Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci Ltd. Şti.
Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul:
Bu ünitede kullanılan resimler Anadolu Üniversitesi
Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti.
Açıköğretim Fakültesi görsel arşivinden alınan ve
Resimli Sistematik Anatomi, Yıldırım, M. (2013). yazarın çizdiği resimlerdir.
Nobel Tıp Kitabevi.

130
Bölüm 5

Sindirim Sistemi Fizyolojisi


öğrenme çıktıları

Sindirim Kanalının Yapısı ve Görevleri

1 2
1 Sindirim sistemini oluşturan beden Sindirime Yardımcı Organlar
yapılarını sayabilme ve görevlerini 2 Sindirim sistemine yardımcı organların
açıklayabilme görevlerini açıklayabilme

3
Kimyasal Sindirim ve Emilim
3 Besinlerin kimyasal sindirimlerini ve
emilimlerini açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Sindirim Kanalı • Besin Hareketi • Mekanik Sindirim • Kimyasal Sindirim
• Besinlerin Emilmesi • Beslenme

132
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

GİRİŞ 3. beden hücrelerine alınması (emilmesi),


İnsan kendi besinini kendi yapamayan om- 4. artıkların (dışkı) atılması gerekir.
nivor türü bir canlıdır. Bu nedenle, insan ve onu Sindirim sistemi genellikle bu 4 temel süreci
oluşturan hücreler yaşamlarını sürdürebilmek için içerir. Ayrıca, sindirim sistemi ağızdan anüse kadar
dışarıdan besin almak (beslenmek) zorundadır. uzanan ve içi boş olan sindirim kanalı ve yardım-
Yediğimiz besinlerin çoğu, bedeni oluşturan hüc- cı organlara (tükürük bezleri, karın zarı = periton,
relerin zarından içeri geçemeyecek kadar büyük- karaciğer, safra = öd kesesi ve pankreas) ayrılarak
tür. Besinlerin hücre içine girecek kadar küçük da açıklanabilir.
moleküllere parçalanıp hücrelerin içine alınması-
na sindirim ve bu işlemde görev alan organlara da
topluca sindirim sistemi denir. Hücreler, dolayısıyla
bedenimiz dışarıdan besin alamadan yaşamayaca- dikkat
Bedenimizi saran hava ve giysilerimiz bedeni-
ğına ve alınan besinlerin parçalanarak hücrelere
mize göre dış ortamdır. İç ortam ise derimiz
ulaştırılması gerektiğine göre sindirim sistemi ol-
ile başlar, bedeni oluşturan bütün doku ve or-
madan yaşamımızı sürdürmemiz ancak damardan
ganlarımızdan oluşur. Örneğin, plastik bir su
beslenerek gerçekleşebilir. İnsan bedeninin anato-
borusunun içindeki boşluk (delik) ve bu boş-
mik yapısı genel olarak simetriktir ve çoğu organla-
luktan geçen su asla borunun parçası değildir.
rımız çifttir; akciğer, göz, böbrek, kulak, yumurta-
Havanın sardığı borunun dışı ve suyun geçtiği
lıklar ve testisler gibi. Sindirim sistemi ise tükürük
içerdeki boşluk dış ortamdır. Sadece borunun
bezleri ve dişler hariç, tekli organlardan oluşur; dil,
etli plastik yapısı (gövdesi) borunun iç ortamı-
yutak, yemek borusu, mide, bağırsaklar, karaciğer
dır. Yani, ağızdan anüse kadar olan sindirim
ve pankreas gibi. Sindirim sisteminin bu tür konu-
kanalımızın iç boşluğu bedenimize göre dış
mu bedenin genel simetrik yapısını bozar. Sindirim
ortamdır, bedenin parçası değildir (plastik bo-
sistemi ögelerinden ağız boşluğu, dil, dişler ve yuta-
runun içi gibi). Yediğimiz besinler emilip bede-
ğın ilk kısmı bedenin baş kısmında yer alır. Yutağın
nimiz içine (kana) girmediği sürece bedenimiz
kalan bölümü ve yemek borusunun başlangıcı be-
dışında (ağızdan anüse kadar) kalır ve dışarı
denin boyun kısmındadır. Yemek borusunun çoğu
atılır. Solunum, boşaltım ve üreme sistemleri-
bölümü bedenin göğüs boşluğunda yer alır. Diyaf-
mizin içiyle içkulağa kadar olan yerler benzer
ramı delerek geçen yemek borusunun en alt kısmı
şekilde dış ortamdırlar. Dolaşım sistemimiz,
ve sindirim sisteminin diğer bütün organları karın
iç ortamımız içinde kapalı bir sistem olup, dış
boşluğunda yerleşmiştir.
ortam değildir. Yani sindiremediğimiz bir ipliği
bir ucu elimizde kalmak üzere yuttuğumuz-
da ve diğer ucu 7-8 saat sonra anüsten dışarı
Omnivor, hem etçil hem de otçul besle-
çıktığında iplik tamamen bedenimizin dışında
nen canlı anlamına gelir.
kalır. Sindirim kanalımızın iç boşluğu (lümeni)
bedenin içinde gibiymiş gibi durur ama bede-
nin bir parçası değildir, dış ortamdır.
İnsanlar enerji için tüketecekleri besinleri önce
seçip belirli bir işlemden geçirerek (pişirme, tuzla-
ma, kurutma, parçalama gibi) el-kol ve yardımcı
aletlerle ağızlarına, çiğneme ve yutma işlemi sonra-
SİNDİRİM KANALININ YAPISI VE
sı da sindirim sistemi kanalına ulaştırırlar. Sindirim GÖREVLERİ
sistemi kanalı içine alınan besinin bedene yararlı Kaslı bir yapısı olan sindirim kanalı ağız, yutak
duruma getirilebilmesi için besinlerin; (farinks), yemek borusu (ösofagus), mide, ince ba-
1. hareket ettirilmesi (ağızdan anüse kadar) ve ka- ğırsak ve kalın bağırsaklardan oluşan yaklaşık 9 met-
rıştırılması, re uzunluğunda içi boş bir yapıdır. Sindirim kanalı-
nın genel görünümü Şekil 5.1’de gösterilmiştir.
2. parçalanması (mekanik ve kimyasal),

133
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

Sindirim sisteminden enine bir kesit alındığında genellikle dört taba-


kadan oluştuğu görülür (Şekil 5.2). Bağırsak lümeninden bağırsak dışına
doğru sırayla mukoza, alt mukoza, kas ve seroza tabakaları bulunur.
1. Mukoza tabakası: sindirim kanalı lümenini saran en dış tabakadır. Bu
tabakada epitel (mukoza) hücreleri, lamina propria ve muskularis mu-
koza vardır. Mukoza hücreleri tek sıra epitel hücresidir. Kanalın içini
döşer ve hücrelerin lümene bakan yüzü dış ortamla doğrudan temas ku-
rar. Sindirim sisteminin farklı bölgelerinde (mide, bağırsak gibi) farklı
yapı ve görev görürler. Lamina tabakası gevşek ve elastik bir bağ doku-
dur. İçinde çeşitli salgı bezleri, lenf düğümleri ve kan damarları vardır.
Muskularis kaslar üçüncü çeşit düz kaslardır ve mukozadaki katlanma
ve çıkıntıları oluşturur.
2. Alt mukoza tabakası: elas-
tik bağ dokudur. Bazı salgı Sindirim sisteminin içindeki boşluğa lü-
bezleri, bazı sinir gövdeleri men denir.
Şekil 5.1 Sindirim Sisteminin ve bağırsak duvarının bü-
Aksiyon potansiyeli: bir hücre zarının fizik-
Genel Görünümü yük kan damarları burada
sel, kimyasal veya elektriksel bir uyaran ile
yer alır.
uyarılması, zarın iki tarafındaki iyon dağılı-
3. Kas (muskularis) tabakası: iki sıra düz kas vardır. Dış mının değişmesi ve ortaya çıkan elektriksel
sırada yerleşmiş uzunlamasına (boylamasına) kaslar potansiyelin zar boyunca iletilmesidir.
vardır ve peristaltik kasılmalarla kanalın içeriğini ileri
doğru iter. İçteki çevresel (dairesel=halka) kaslar seg-
mentasyon tipi kasılmalarla kanal içeriğini karıştırır, döndürür ve iter. Sindirim sistemindeki düz
kaslar tek birimli (üniter) düz kas türüdür. Yaklaşık 200-300 hücre topluca kasılarak tek bir birim gibi
birlikte çalışırlar. Kasılmanın alanı ve süresi oluşan aksiyon potansiyelin şiddetine bağlıdır.
4. Seroza (bağ doku) tabakası: en dışta bulunan tabakadır ve sindirim sistemini karın bölgesi içine bağlar.
seroz tabaka
uzunlamasına
kas kas
kan damarları tabakası
çevresel kas

altmukoza
tabakası

Viluslar

lümen

epitel hücreler

lamina mukoza
tabakası
muskularis
mukoza

iç salgı bezi

miyenterik
sinir ağı
altmukoza
sinir ağı
lenf düğümü

Şekil 5.2 Sindirim Sisteminde Enine Bir Kesit

134
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Sindirim kanalı ve onun yardımcı organları be-


yin tarafından kontrol edilerek bedenle bir bütün Sindirim sisteminin kaslarında üç çeşit ak-
olarak çalışsa da çoğu zaman kendi başına bağımsız siyon potansiyel oluşur:
olarak da çalışabilir. Bu nedenle sindirim sistemi- 1. yavaş
nin kendine özel hareket sistemi, dolaşım sistemi, 2. hızlı
sinir sistemi, refleksleri ve hormonları vardır. 3. tonik (devamlı)

Sindirim Sistemi Hareketleri


Alınan yiyeceklerin sindirim kanalı içinde ha-
Sindirim Sistemi Dolaşımı
reket ettirilmesi demek besinlerin ağızdan anüse Sindirim kanalı, dalak ve pankreastan çıkan
kadar ilerletilmesini, sindirim sistemi içindeki sal- toplardamarlar, kanı portal toplardamar ile kara-
gılarla karıştırılmasını, mekanik olarak parçalan- ciğere götürürler. Bu dolaşım sindirim sistemine
masını ve emilimi yapacak hücrelerimize kadar özeldir ve portal dolaşım denir. Yalnız, sindirimle
yaklaştırılmasını sağlamak demektir. Bu hareketler emilen yağlar kan dolaşımına değil, lenf dolaşımı-
isteğimiz dışında olduğundan hareketlerin gerçek- na geçerek karaciğere uğramadan önce doğrudan
leştirilmesinde düz kaslar, sinir sistemi ve hormon- genel dolaşıma katılır ve sonra karaciğere gider.
lar görev alır. Ayrıca ağız, yutak, yemek borusunun Yemeğe başlar başlamaz sindirim sisteminin ha-
üst kısmı ile anüste çizgili kaslar da bulunur ve bu reketleri, salgısı ve emilimi artar. Bu artışlar sin-
kasların çalışması isteğe bağlı olarak kontrol edilir. dirim sistemindeki kan dolaşımının birazcık art-
Sindirim sisteminde bulunan halka kaslarla uzun- masına neden olur ama 2–4 saat sonra normale
laması kaslar arasında fiziksel bağlantılar vardır, bu döner. Dolaşımın artma oranı ve süresi sindirim
nedenle uyartılar ve kasılmalar bir birine geçebilir. sisteminin her parçasında farklı olabilir.
Elektriksel değişmeler fazik (ritmik) oldukların-
dan sistemin düz kaslarının ritmik olarak devamlı Sindirim Sistemi Sinirleri
kasılmalarına neden olur. Bu kasılmalar yavaş, hız-
Sindirim sisteminin kendine özgü ve otonom
lı ve tonik olarak sınıflandırılır. Yavaş ve hızlı dalga-
sinir sisteminin üçüncü bölümü olarak bazen de
lar genellikle karıştırıcı (segmentasyon) ve ilerletici
‘ikinci beyin’ olarak kabul edilen enterik sinir sis-
(peristaltik) kasılmalara neden olurlar. Bu kasılma-
temi ağı vardır. Otonom sinir sistemiyle bağlantılı
lar bütün sistem boyunca oluşur ve hızları bir da-
çalışır ama, otonomla bağlantısı kesilse bile normal
kikada midede 3, on iki parmak bağırsağında 12
çalışmasına devam edebilir. Ortalama 500 milyon
ve ileumda 8-9 tane kadardır. Sindirim kanalının
sinir hücresinden oluşur. Aferent (getirici), eferent
bölümleri farklı hızda çalıştıklarından her bölü-
(götürücü), aranöron, duyu nöronları, glia hücre-
mün kasılma hızı ve süresi farklı olabilir. Kasılma-
leri ve hatta kan-beyin engeli bile vardır. Yerleşim
ların görevi sistem içeriğinin iyice karıştırılmasını
yeri ve görevleri açısından iki türlü enterik ağ vardır
ve ağızdan anüse doğru itilmesini sağlamaktadır.
(Şekil 5.3).
Tonik kasılmalar sfinkter denen kapılarda olur ve
devamlı kasılarak bu kapıların devamlı kapalı tu-
tulmasını sağlarlar. Bu kapılar (sfinkterler) yemek
borusu başlangıcında, mide girişi ve çıkışında, Periferik sinir sisteminin otonom, otono-
ince ile kalın bağırsakların birleştiği yerde ve anüs- mik veya visseral sinir sistemi olarak ad-
te vardır. Bu kapıların açılması ancak gerektiğinde landırılan bölümüne otonom sinir sistemi
sinir sistemi ve hormonlar sayesinde olur. denir. Otonom sinir sisteminin görevi,
visseral (iç organlara ait) fonksiyonları
kontrol altında tutmak ve fonksiyonlarla
Sindirim sisteminde dört türlü kas hara- ilgili gerekli dengeyi sağlamaktır.
keti vardır.
1. Karıştırıcı (segmentasyon)
2. İlerletici (peristaltik)
3. Kapatıcı (tonik)
4. Kitle (kalın bağırsak)

135
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

miyenterik ağ alt mukoza ağı


Sindirim sisteminin başlangıcı
(ağız) ve sonu (anüs) hariç, diğer
seroz tabaka lümen bütün çalışmaları isteğimiz dışın-
da kendi kendine olur.
beyinden gelen
otonom sinirler
Sindirim Sistemi
duyu
reseptörleri
Refleksleri
Enterik ve otonom sinir sistem-
lerinin birbiriyle ve beyinle olan
bağlantıları sindirim sisteminde 3
beyne giden duyu çeşit refleks oluşmasına neden olur.
enterik sinirler sinirleri 1. Sadece enterik sistem içinde oluşan
refleksler: Sindirim sisteminin ye-
uzunlamasına çevresel mukoza rel salgılarını ve hareketlerini uya-
düz kaslar düz kaslar tabakası ran veya baskılayan reflekslerdir.
Şekil 5.3 Enterik Sinir Sistemi Miyenterik Ağ ile Altmukoza Ağının Birbirine 2. Bağırsaklardan omurganın ya-
Bağlanarak Etkileştiğini, Bu Ağların Beyine Gittiğini ve Beyinin De Enterik nındaki gangliyonlara giden ve
Sistemi Etkilediğine Dikkat Ediniz. geri bağırsağa dönen sinir ağının
oluşturduğu refleksler:
a. Gastrokolik refleks: Sideden kaynakla-
Sindirim sisteminin kendine özgü sinir siste- nır ve kolon içinin boşalmasını sağlar.
mi vardır ve beyinden bağımsız çalışabildiği
için ikinci beyin olarak da kabul edilebilir.
b. Enterogastrik refleks: İnce ve kalın ba-
ğırsaklardan çıkan uyartılar midenin
hareket ve salgılarını baskılar.
1. Miyenterik Ağ: Uzunlamasına ve çevresel
kas tabakaları arasında yerleşmiş sinir ağı- c. Kolonoileal refleks: Kolondan kaynak-
dır. Sindirim sistemindeki kasların çalışma- lanan uyarılar ileum içinin kolona geç-
larını düzenler. mesini engeller.
2. Altmukoza Ağı: Altmukoza tabakasındadır 3. Bağırsaklardan omuriliğe, bazen de beyine giden
ve sindirim sisteminin kan akımı ile salgıla- ve geri bağırsaklara dönen sinir ağının refleksleri:
rını düzenler. a. Dışkılama refleksi: Kolon ve rektumdan
Miyenterik ve altmukoza ağları da birbirleriy- kaynaklanan uyartılar omuriliğe gider ve
le bağlantı kurarak beraber çalışabilirler. Enterik geri kolon, rektum ve karın kaslarına gelir.
sinir sisteminde yaklaşık 40 çeşit nörotransmiter b. Mide salgı refleksi: Mide ve onikipar-
bulunur. Enterik sinir duyu hücreleri sindirim sis- mak bağırsağından kalkan uyartılar be-
teminin içerisini devamlı tarayarak, farklı bölüm- yin köküne çıkar ve geri dönerek mide-
lerin (mide, bağırsak gibi) farklı çalışabilmesini nin hareket ve salgılarını düzenler.
sağlarlar. Bir bölge kasılırken hemen yanındaki kı- c. Ağrı refleksleri: Sindirim sistemindeki
sım gevşeyebilir. Diğer bazı duyu hücreleri lümen bütün ağrı refleksleridir.
içindeki olumsuz durumları algılar, beyine bildirir
ve önlem alır. Örneğin; kusma, ishal, karın ağrısı
gibi. Sindirim sistemine ait sinir sistemi bağımsız Sindirim Sistemi Hormonları
çalışabildiği gibi, beyni doğrudan etkileyebilir ve Sindirim sistemi hormonları sistemde bulunan
beyin de bu yapıyı etkileyebilir. Yani merkezi si- endokrin hücreler tarafından yapılıp portal kan do-
nir sistemiyle de bağlantı kurarak bütün bedenle laşımına verilirler, oradan genel kan dolaşımına ge-
uyum içinde çalışabilir. çerek hedef hücrelere ulaşıp etki gösterirler. Bilinen

136
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

yirmiye yakın hormon vardır ve bunlardan bazıları tat goncaları vardır. Dil çiğnemeye, yutmaya ve ko-
sindirim ve beslenme için çok önemlidir. nuşmaya yardım eder.

Sindirim sistemi çalışmalarına etki eden Nasıl Çiğneriz?


40 kadar hormon vardır. Çiğneme refleks bir olaydır ama isteğe bağlı da
yapılabilir. Ağza alınan yiyeceklerin ağırlığı alt çe-
• Gastrin hormonu: Mide ve ince bağırsak nemizi aşağı düşürür. Bu düşüş alt çene kaslarını
hücreleri üretir ve salgılar. Gastrin de mide gererek kasların kasılmalarına neden olur. Kasılan
hareketlerini ve midenin hidroklorik asit kaslar çeneyi yukarı doğru kapatır. Ağızdaki ağır-
üretimini artırır. Gastrin üretimini lığa göre bu refleks tekrar eder. Beynimizdeki çiğ-
neme merkezi de uyarılırsa çiğneme başlayabilir.
a. midenin ve bağırsağın içinin dolarak
Çiğneme kasları çizgili olduğundan ağzımız boş
gerilmesi,
bile olsa isteyerek çiğneme yapabiliriz. Öndeki
b. yenen protein miktarının artması, kesici dişlerimiz kapandığında 25 kg kadar ve azı
c. sinir sistemi artırır. dişlerimiz kapandığında yaklaşık 100 kilo kadar
• Kolesistokinin (CCK) hormonu: Besinlerle bir kapanma gücü oluştururlar. Çiğnemenin ama-
ince bağırsaklar içine gelen protein ve yağ cı yiyecekleri mekanik olarak parçalamaktır. Bitki
miktarı artarsa bağırsak hücreleri kolesisto- ve meyvelerin yapısında bulunan selülozu sindirim
kinin üretir. Bu hormon safra ve pankreas enzimlerimizle parçalayamadığımız için bunları
salgılarını artırır, ama midenin boşalmasını özellikle çok çiğnemek onlardan daha çok yarar-
da yavaşlatır. lanmamızı sağlar. Parçalamak, küçülen besinlerin
• Sekretin hormonu: Onikiparmak bağırsağı kanal içinde ilerletilmesini kolaylaştırır ve yüzey
içindeki asit ve yağ düzeyi artarsa üretimi alanını artırdığı için sindirim enzimlerinin iyi ça-
artar. Sekretin; midenin asit salgısını baskı- lışmasını sağlar.
lar, mide boşalmasını yavaşlatır ve karaciğer
ile pankreastan bikarbonat salgısını artırır. Tükürük Bezleri
• Gastrik İnhibitör Peptit (GİP): İnce bağır- Ağız boşluğumuza açılan ve yardımcı organ
sak içindeki protein, yağ ve şeker düzeyi- olan 3 çift bez vardır (Şekil 5.4):
nin artması ile bağırsağın genişleyip geril- 1. Kulak altı (parotid) bezi: Kulak mememizin
mesi GİP üretimini artırır. GİP’de mide hemen alt tarafında olan en büyük bezdir.
asit salgısı ile hareketlerini baskılar ama
2. Dilaltı (sublingual) bezi
pankreastan insülin üretimini artırabilir.
3. Çene altı (submandibular) bezi
• Motilin: Mide, ince ve kalın bağırsaklar için-
de glikoz ve yağlar artarsa motilin üretimi ar- Bu altı bez günde ortalama 1 litre tükürük üre-
tar. Motilin de sindirim sisteminin kasılma- tirler ve tükürüğün % 99.5’i sudur. Üç çift ekzok-
larını artırarak, içinin boşaltılmasını sağlar. rin tükürük bezi tarafından salgılanan tükürük bir
• Leptin, grelin, oreksin, vasointestinal pep- dizi kısa boru ile ağız boşluğuna dökülür. Tükürü-
tid (VİP) ve somatosistatin gibi hormonlar ğün içerisinde sudan başka iyonlar, enzimler, büyü-
da sindirim sisteminde üretilir. me faktörleri, pıhtılaşma faktörleri, mukus ve üre
gibi maddeler de vardır. Tükürük;

Ağız
Ağız (oral) boşluğu dikkat Ekzokrin bez: Salgılarını bir kanal aracı-
da denir. Ağız boşluğun- Dişlerin konumunu, yapı- lığıyla vücut boşluğuna veya vücut dışına
da dil, dişler ve yutak sını ve görevlerini Prof. Dr. salgılayan bezlerdir.
vardır. Dil çizgili kastan Hüsnü Yavuzyılmaz’ın Diş
yapılmıştır ve üstünde Morfolojisi ve Anatomisi
tat duyusunu alabilen kitabından daha detaylı öğ-
renebilirsiniz.

137
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

• ağız boşluğunu ıslatarak nemli tutar, yiyecekleri kaygan-


laştırır, yutmayı, konuşmayı ve tat almayı kolaylaştırır.
Parotid bezine kabakulak virüsü girerek has-
talık yapar. Eğer bu virüs erkek çocuğuna • sindirimde görev alır. Ürettiği amilaz (pityalin) enzi-
buluğ çağına girdikten sonra bulaşırsa, tes- miyle nişastayı ve dil lipazıyla da yağları parçalar.
tislere de gidebileceği için, kısırlık yapabilir. • ürettiği bikarbonatla ağız ve yemek borusu içini devamlı yı-
kayarak asitten korur.
• ağza gelen mikroorganizmaları öldürerek
ağız boşluğu, yemek borusu ve dişleri korur.
burun Tükürük salgısı olmasa ağız içi enfeksiyon-
boşluğu
ları ve diş çürümeleri çok artar.
Beyin sapında tükürük merkezi vardır ve
kulakaltı tükürük üretimi ile salgısını tamamen oto-
ağız boşluğu bezi
diş nom sinir sistemi düzenler. Parasempatik si-
dil nirler tükürük yapımını artırırken sempatik
dilaltı bezi yutak
sinirler azaltır. Tükürük üretimi veya salgısı
çenealtı bezi konusunda bilinen hiç bir hormon görev
yemek
borusu almaz. Besin kokusu, besin tadı, ağza besin
teması, besini hayal etme, ses, ışık, bulantı
ve şartlı reflekslenme gibi durumlar tükürük
soluk borusu üretimini ve salgısını artırır. Uyku, korku,
endişe, yorgunluk ve bedenin aşırı su kay-
Şekil 5.4 Tükürük Bezlerinin Konumları, Ağız Boşluğu ve Yemek
betmesi durumlarında tükürük üretimi aza-
Borusu
lır veya durabilir (Şekil 5.5).
kanal hücresi
asinus
hücresi
lümen tükürük

kanal
asinus
Şekil 5.5 Tükürük Üretimi ve Salgısı.
Tükürük Bezlerinin Asinuslarında (Hücresel Salgı Birimi) Mukoz, Seroz ve Miyoepitel Hücreler Bulunur. Asinus Hücrelerinin
Ürettiği İlk Salgı (mavi oklar) Kanallardan Geçerken Değiştirilirek (kahverengi oklar) Ağza İner (yeşil ok).

Tükürük Bezlerinin Asinuslarında (Hücresel Salgı Birimi)


dikkat Mukoz, Seroz ve Miyoepitel Hücreler Bulunur. Asinus Hüc-
Ağız kuruması veya ağız sulanması tükürük relerinin Ürettiği İlk Salgı (mavi oklar) Kanallardan Geçerken
üretiminin az veya çok olmasıyla ilgilidir. Değiştirilirek (kahverengi oklar) Ağza İner (yeşil ok).

Yutak
Mukoz hücrelerinin salgıladığı mukus
Ağız, burun ve ön gırtlağın arkasında bulunan boşluğa
ağız içindeki besinlerin birbirine yapış-
yutak (farinks) denir. Bir huniye benzeyen yutağın üst kıs-
masını sağlayıp, kayganlaştırıp yutmayı
mında yumuşak damak ve onun uzantısı küçük dil (uvula)
kolaylaştırır. Ayrıca ağız içini kaplayarak
bulunur. Hem besin ve hem de hava yolu olarak görev ya-
yabancı ve zararlı maddelere karşı koruyu-
par. Orta kulağın öztaki borusu da yutağa açılır. Yutağın
culuk oluşturur.

138
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

yan taraflarında bademcikler vardır. Yutma anında Yemek Borusu


yutak yukarı doğru itilerek genzimizi ve öztaki bo- Yemek borusu (özofagus) ortalama 22 cm uzun-
rusunu kapatır, bu nedenle yutma anında besinler luğundadır ve 4 tabakası vardır (Şekil 5.2). Yutağın
burnumuza kaçamaz. Yutağın alt tarafında ve soluk alt tarafından başlayıp diyaframı geçerek mideye ka-
borumuzun ağzında epiglotis bulunur. Yutma sıra- dar uzanır ve soluk borusunun arkasında bulunur.
sında bu da kapanarak yiyeceklerin soluk borusuna Başlangıcında, çok iyi kapanan yemek borusu üst
gitmesi engellenir, sfinkteri vardır. Her zaman kapalı durur ve sindi-
ama bu sırada soluk rim sistemi içine hava kaçmasını engeller. Mideye
da alamayız. Yutakta bağlanan alt ucunda bulunan yemek borusu alt
dikkat
isteğe bağlı çalışan Yutkunmak, ağızda yutacak sfinkteri mide içeriğinin yemek borusuna geri kaç-
çizgili kaslar oldu- bir şey olmadan yutma ola- masını (reflüyü) engeller. Yemek borusunun istem
ğundan istersek yut- yını gerçekleştirmektir. dışı çalışıp peristaltik kasılmalarla lokmanın mide-
kunabiliriz. ye gönderilmesinden başka bir görevi yoktur.

kapanmış geniz

1 lokma 2 burun 3
boşluğu
yumuşak
damak

yukarı
ağız
kalkmış dil
boşluğu
yutak

dil
epiglotis
kapanmış açılmış
gırtlak gırtlak

açık gırtlak kapalı yemek tekrar kapanmış


yemek borusu açılmış yemek yemek borusu
soluk
borusu borusu yutulmuş
borusu
lokma

Şekil 5.6 Yutma Refleksinin Evreleri (1, 2, 3)

Nasıl Yutarız? gevşemesi refleksi ve biraz da yer çekimi yardımıyla


Yutma gönüllü başlatılabilir fakat başladıktan saniyede 3-5 cm hızla yemek borusu alt sfinkterine
sonra tamamen refleks bir olaya dönüşür ve ken- ulaşır. Bu kapı açılır ve mideye iner. Besinin türüne
diliğinden devam eder. Yutmanın başlangıcında dil göre (su, ekmek gibi) yutma hızı değişebilir. Ye-
lokmanın bir kısmını yutağa doğru yukarıya iter. mek borusu alt sfinkteri bazen iyice açılamayabilir
Yutakta başlayan uyartılar beyin sapındaki yutma ve lokma tıkanıp kalır. Bu olaya akalazya denir ve
merkezini uyarır ve yutma olayı artık geri döndü- ilaçlar veya ameliyatla giderilebilir.
rülemez. Geniz ve soluk borusu ağızları kapatılır-
ken yemek borusu üst sfinkteri açılır, lokma yemek
borusuna iner (Şekil 5.6). Yemek borusundaki Akalazya: Gevşeme güçlüğü anlamına ge-
lokmanın hemen arkasındaki çevresel kaslar kası- lir ve yemek borusunun alt ucunda, mide
lır ve lokmayı öne doğru iter. Lokmanın önündeki ile birleştiği kısımda bulunan kapağın yut-
uzunlamasına kaslar gevşeyerek gelecek olan lok- ma sırasında gevşeyemeyip açılamaması
maya yer açar (Şekil 5.7). Yemek borusunun kasılıp durumudur.

139
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

Kardiya, yemek borusunun mideye bağlandı-


ğı yerde küçük bir bölgedir. Fundus yukarı doğru
çıkıntı yapar, gövde en bükük ve en geniş olan
kısımdır. Pilorus en aşağıda onikiparmak bağırsa-
ğına bağlanan bölgedir (Şekil 5.8).
lokma
fundus
seroz tabaka
kasılmış kas
yemek
bölgesi borusu

gevşemiş yemek borusu


kas bölgesi alt sfinkteri
uzunlamasına
kas tabakası
kardiya
çevresel
kas tabakası

Şekil 5.7 Sindirim Sisteminde Besinin İleri Doğru oniki parmak


bağırsağı çapraz kaslar
İtilme Refleksi
gövde

Yeme ve içme anında bazen hava yutulabilir. Bu-


nun bir kısmı geğirme ile dışarı tekrar ağızdan atılır,
bir kısmı da sindirim kanalı tarafından emilerek kana
pilorus rugalar
karışır. Geri kalanı sfinkteri
pilorus
kalın bağırsağa ka-
Şekil 5.8 Midenin Dıştan ve İçten Genel Görünümü, Kas
dar iner ve buradaki
dikkat Tabakaları
bakteriler tarafından
üretilen diğer gaz- Eğer besinler yemek boru-
larla birlikte anüsten sunda tıkanıp kalırsa, istem Midenin ince yapısı 4 tabakadan oluşur (Şekil
dışarı atılır. Bu gazlar dışı oluşan peristaltik ka- 5.2) ama, mukosa tabakası içeri doğru ruga denen
bazı kişilerde bağır- sılmalar (kişi baş aşağı olsa kıvrımlar yaparak mide içi yüzey alanını genişletir.
sak guruldamasına, bile) lokmayı mideye gön- Bu kıvrımlar boş midede gözle görülebilir (Şekil
kramplara ve ağrılara derebilir. 5.8). Dıştan içe doğru uzunlaması, çevresel ve çap-
neden olabilir. raz olarak yerleşmiş üç kat düz kas vardır. Kaslar
midemizin her tarafa kasılmasını ve içindeki besini
iyice karıştırıp sulandırıp parçalayarak (mekanik
Mide sindirim) ayran hâline gelmesini sağlar. Ayrıca en
Mide (gaster) ve bağırsaklar (intestinum) yapı ve az 5 çeşit salgı bezi vardır ve mide içine (lümene)
işlev açısından birbirine benzediğinden çoğu zaman enzim (pepsinojen), hidroklorik asit (HCl), mu-
gastrointestinal (GI) sistem diye anılır. Mide karın kus, bikarbonat ve su salgılarlar. Midenin kendisi-
boşluğunun üst tarafında, karaciğer ve diyaframın nin ürettiği bu salgılara mide özsuyu denir. Bu özsu
altında yerleşmiştir. Soluk aldığımızda biraz aşağıya mide içindeki kimyasal sindirimi, midenin korun-
iner, soluk verdiğimizde tekrar yukarıya çıkar. Yemek- masını ve mide çalışmasının düzenlenmesini sağ-
lerden sonra genişler, açken küçülür. Görünümü J lar. Mide suyunu yenilip içilen besin maddeleri ve
harfine benzer ve 4 bölüme ayrılır: Kardiya, fundus, mide özsuyu hepsi birlikte oluşturur.
gövde ve pilorus.

Mide suyu ile mide özsuyu birbirinden


Mide gaz üretmez. farklıdır.

140
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Midenin salgıladığı hormonlar ve bikarbonatın bağırsak içini hipertonik yapar. Bu hiperto-


(HCO3–) bir kısmı doğrudan kana verilir. Özellikle nik yapının giderilmesi için zaman gerekir.
kana verilen (mide içine değil) bu bikarbonat kan 6. İnce bağırsakta kimyasal sindirim arttıkça
yoluyla pankreasa gider. Yani midemiz hem kana ortaya çıkan parçaların bağırsak hücreleri-
hem de mide içine (beden dışına ) bikarbonat verir. ne emilimle girmeleri için zaman gerekir.
Midedeki mekanik sindirim beslenmeden he- Emilim yavaştır.
men sonra 3 tabakalı düz kasların dakikada 2-3 7. Yenmiş besinin sıvı, katı, şeker, protein ve
kere istem dışı kasılmasıyla başlar, gittikçe yoğun- yağ türünden olması da önemlidir. Sıvılar
laşır ve 2 saat kadar sürebilir. Mide bir yayık gibi mideden çabuk çıkar. Önce şekerler sonra
çalışarak içeriğini ayran kıvamına getirir. Midemiz- proteinler en sonunda yağlar mideden çıkar.
de çok fazla kimyasal sindirim olmaz. Midedeki
salgı bezlerince üretilen pepsinojen yine midenin
ürettiği hidroklorik asit (HCl) tarafından pepsin pH bir çözeltinin asitlik veya bazlık dere-
enzimine dönüştürülür. Pepsin de proteinleri kü- cesini tarif eden ölçü birimidir. Sıfırdan
çük parçalara böler. Yine midenin ürettiği lipaz en- 14’e kadar olan bir skalada ölçülür. pH
zimi besinlerdeki, özellikle sütteki, yağları parçalar. değeri 7 ise nötr olarak kabul edilir. pH
Özellikle çocuklarda, sütteki proteinleri rennin en- değeri sıfıra yaklaştıkça asitlik oranı artar,
zimi de parçalar. Herhangi nedenle ince bağırsakta- 14’de yaklaştıkça bazlık derecesi artar.
ki kimyasal sindirim bozulursa, midedeki kimyasal
sindirim daha fazla önem kazanır.
Mide Asit Üretir Mi?
Mide İçinin Boşaltılması Nasıl Olur? Midemizdeki parietal hücreler bol miktarda hid-
Ortalama 2 saat süren midedeki sindirimden roklorik asit (HCl) üretir. Üretilen HCl miktarı çok
sonra, ayran kıvamındaki karışım ince bağırsağa değişkendir. Besinlerle midenin dolup genişlemesi
geçer. Mide boşaltılması otonom sinirler (beyin), mideyi gerer. Gerilme asit üretimini %40 artırır.
enterik sinirler, hormonlar, onikiparmak bağırsağı Kimyasal sindirim sonucu artan gastrin hormonu ve
ve midenin kendisi tarafından aşağıdaki nedenler- dolu midenin ürettiği histamin asit salgısını çok uya-
den dolayı çok iyi kontrol edilir. rır. Besinleri görme, tatma ve koklama duyuları para-
1. Pilorik kapı hem mide içeriğini midede tut- sempatik sinirlerden asetil kolin salarak asit salgısını
maya hem de zamanı gelince onikiparmak artırır. Alınan kafein ve alkol gibi bazı maddeler de
bağırsağına düzenli bir şekilde göndermeye salgıyı artırır. Onikiparmak içine geçen asit ve bura-
yarar. Açılıp kapanması çok kontrollüdür. da gelişen kimyasal sindirimler sonucu üretilen sek-
2. Onikiparmak bağırsak çap ve alan olarak mide- retin, kolesistokinin (CCK), gastrik inhibitör peptid
den çok küçüktür. Onun için mide içeriğinin (GİP), vazointestinal peptid (VİP) ve somatostatin
tamamı bir seferde ince bağırsağa geçemez. gibi hormonlar kan yoluyla mideye ulaşıp asit üre-
timini baskılar. Yani, ince bağırsak içinde kimyasal
3. Kimyasal sindirimin tamamına yakını ince sindirim ve emilim hızlandıkça midenin asit üretimi
bağırsakların başlangıcında olur. Kimyasal sin- azalır. Asit üretimi beyin, midenin kendisi ve ince
dirim de yavaş ve uzun sürer. İnce bağırsakta bağırsaklar tarafından çok iyi kontrol edilir.
olacak kimyasal sindirime zaman tanımak için
mide içeriği bağırsağa yavaş yavaş geçmelidir.
4. Mide içi çok asidiktir (pH=2), ama oniki- Midedeki asidin az veya çok olmasını an-
parmak bağırsağının içi asidik değil nötre cak bazı ölçümler yaparak anlarız. Midenin
yakındır (pH=6 gibi). Bağırsak içerisini ürettiği HCl az olursa bazı sindirim sorun-
nötr yapmak için yine zaman gereklidir. larına yol açabilir. Mide asidi azlığından
5. İnce bağırsakta kimyasal sindirim sürdük- oluşan bazı mide şikayetlerini gidermek
çe besinler parçalanır ve bağırsak içindeki için soda ve/ya antiasit rast gele alınırsa
partikül miktarı artar. Artan partiküller de bunlar midenin asidini daha da azaltacağı
için mideye büyük zararlar verilebilir.

141
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

Midenin ürettiği asit en azından üç iş yapar. si, terleme ve rengin solması görülür. Kusma refleks
1. Et türü besinlerin bağ dokusunu yumuşatır ve beynimiz tarafından kontrol edilen karmaşık bir
olaydır. Kusmayı başlatan uyartılar şunlardır; mide
2. Besinlerle mideye gelebilecek zararlı orga-
ve onikiparmak bağırsağın gerilmesi, boğazın gıdık-
nizmaları öldürür.
lanması, sindirim ve boşaltım sistemlerindeki ağrılı
3. Pepsin enzimini oluşturarak kimyasal sindi- yaralanmalar, baş dönmesi, bulantıyı başlatan etken-
rime yardım eder. ler, emetik türü ilaçlar ve radyasyon.
Hangi tür uyaranla başlarsa başlasın kusma kı-
Midemizin Ürettiği Asit Midenin saca şöyledir: ince bağırsağın ortalarından başlayan
Duvarını Parçalamaz Mı? ters yönlü peristaltik hareketler pilorik kapıyı açıp
Midenin ürettiği mukus ile bikarbonat mide bağırsak içeriğinin mideye geçmesiyle mide geniş-
mukoza hücrelerinin lümene bakan tarafında yak- ler. Çok güçlü soluk almalar diyafragmayı aşağıya
laşık 0.2 mm kalınlığında bir tabaka oluşturacak iterek karın içi basıncın artmasını sağlar. Bu basınç
şekilde mide mukoza engeli oluşturur. Bu tabaka midenin kasılmaya başlamasını sağlar ve alt yemek
midemizin içini, midenin ürettiği aside, midenin borusu kapısını açar. Aşağıdan yukarı doğru gelen
enzimlerine, yabancı kimyasallara ve mikroplara içerik yemek borusuna dolarak üst yemek borusu
karşı korur. Bu koruyucu mukoza engeli bozulursa kapısı açılınca kusmuk ağza dolar. Kusarken soluk
gastrit, kötüleşirse ülser ve daha da ilerlerse kanse- borusu ağzının kapalı
re kadar gidebilir. olması ve solunumun
durmuş olması kus-
Midenin yaptığı işler özet olarak şöyle sıralanabilir: dikkat
muğun soluk borusu
1. Besinleri kısa bir süre özellikle fundusta içine kaçmasını önler. Bebekler uykudayken ve ye-
depo etmek. Öğürürken yemek tişkinler bilinçsizken oluşan
2. Mide özsuyu üretmek. borusu üst kapısı ka- kusmuk soluk borusuna ka-
3. Mekanik ve kimyasal sindirim yapmak. palı kalır, açılmaz ve çıp tıkayabileceğinden boğu-
4. Mide içeriğinin boşalmasını düzenlemek. kusmuk dışarıyı iste- larak ölüme neden olabilir.
sek de çıkamaz.
5. Az da olsa emilim yapmak (alkol, ilaç ve su
gibi)
6. Gastrin ve motilin hormonlarını üretmek İnce Bağırsaklar
7. İntrinsek faktör (İF) üretmek. İnce bağırsaklar yaklaşık 6-9 metre uzunluğun-
da ve karın boşluğunda kıvrılmış olarak durur. Sin-
8. Bedeni korumak. Mide içine üretilen HCL
dirim sistemimizin en uzun parçasıdır. Üç bölüme
mide içinin çok asidik olmasını sağlar (pH
ayrılır, ilki 25 cm uzunluğunda ve C harfine benze-
= 2 kadar). Asidik ortamda bazı yabancı
yen onikiparmak bağırsağı (düodenum)dır. Bu pek
kimyasallar ve mikroorganizmalar ölür.
kıvrım yapmaz. Burada mideden gelen içerik, kara-
ciğerden gelen öd salgısı, pankreastan gelen salgılar
ve ince bağırsağın kendi salgıları birbirine karışır.
İF, B12 vitamininin emilmesi için gerek- Bağırsaklarda yapılan kimyasal sindirimin ve emi-
lidir. B12 de alyuvar üretimi için gerekli- limin en çok olduğu bölge burasıdır. Orta bölgeye
dir. Yeterince alyuvar üretilmezse anemi boş bağırsak (jejunum) denir ve kıvrımları açılırsa
oluşur. Yani mide fonksiyon aksaklıkları yaklaşık 2.5 m kadardır. Son kısım 3.5 m kadar
anemiye neden olabilir. olan kıvrım bağırsak (ileum) en uzunudur ve kalın
bağırsağa bağlanır. İnce bağırsak da yapı olarak 4
tabakadan oluşur (Şekil 5.2) fakat mukoza tabaka
Kusma lümene doğru plika denen kıvrımlar yapar (Şekil
Mide içeriğinin, bazen de ince bağırsak içeriği- 5.9ab). Ayrıca mukozadan yine lümene doğru uza-
nin ağızdan dışarıya çıkmasına kusma denir. Kusma nan, vilus denen, 1 mm kadar uzunlukta, milyon-
başlamadan önce genellikle bulantı, hızlı ve düzensiz larca uzantısal yapılar vardır (Şekil 5.9c). Viluslar
kalp atışları, baş dönmesi, göz bebeğinin genişleme- ince bağırsak içini kadife görünümüne çevirir.

142
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Viluslar tek sıra epitel hücreden oluşan parmaksı uzan-


tıdır ve içinde atardamar, toplardamar ve lenf damarları
İnce bağırsağın üç bölümü vardır:
vardır (Şekil 5.9c). Vilusu oluşturan her bir mukoza hücre-
Onikiparmak bağırsağı (duodenum), boş
sinin zar uzantısı olan ve her hücrede 1500 civarında mik-
bağırsak (jejunum) ve kıvrım bağırsak
rovilus vardır (Şekil 5.9d). Bu hücre uzantılarının hepsi
(ileum).
birden hücre yüzeyinde fırçamsı kenar denen tüysü bir
yapı oluşturur. Besinlerin parçalanmasının ve emilmenin
çoğu ince bağırsakların lümenindedir. Plikalar, viluslar ve
mikroviluslar birlikte ince bağırsak yüzey alanını yaklaşık 600 kat artırırlar.
İnce bağırsak, özellikle ileumun, etrafında çok sayıda lenf düğümleri de dikkat
vardır. Bu lenf düğümleri besinlerle gelen yabancılara karşı bağırsak savun- Bağırsak hormonları üre-
masını yaparlar. İnce bağırsak içine günde ortalama 2 -3 litre sıvı salgılanır. tildikten sonra bağırsak lü-
Bu salgı bolca su, mukus, iyonlar ve bağırsak enzimlerinden oluşur. Asitlik menine doğrudan verilmez,
derecesi (pH = 7.6), alkalidir. kan dolaşımına verilir.

mikroviluslar
(fırçamsı kenar)

ince
bağırsak (d)

kılcal damarlar
plikalar

(a) vilus

plika

salgı
bezi

atardamar
toplardamar
(b)
akkan damarı

(c)
Şekil 5.9 (a) İnce Bağırsağın Yapısı
(b) Bir Plika ve Vilusları
(c) Kan Damarları ve Lenf Damarıyla Birlikte Bir Vilusun Büyütülmüş Hâli
(d) Hücre Mikroviluslarının Oluşturduğu Fırçamsı Kenar (Kirpikler)

143
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

İnce bağırsaklarda da karıştırıcı (segmentasyon) Kalın Bağırsaklar


ve itici (peristaltik) düz kas hareketleri görülür. Ka- İnce bağırsak sonunun açıldığı yer olan kalın
rıştırıcılar, genellikle bağırsak içeriğinin bağırsak bağırsaklar yaklaşık 2 m uzunluğunda ve 6 cm ge-
çeperini germesiyle başlar ve dakikada 12 – 16 kere nişliğindedir (Şekil 5.11). Yapı olarak yine 4 tabaka
oluşur. İçeriği ileri, kalın bağırsağa doğru pek it- vardır (Şekil 5.2), yalnız yüzey alanını genişleten
mez, ama bir yayık gibi ileri geri hareketlerle iyice vilus gibi uzantı veya kıvrımlar yoktur. Uzunlama-
alt üst edip karışmasını sağlar (Şekil 5.10). İticiler sına düz kaslar ince bağırsaklarda olduğu gibi kalın
de benzer şekilde başlar ve içeriği ileri doğru saatte bağırsak boyunca uzanmaz. Parçalı bir yapısı vardır
1 cm iterler. Yani, yemek borusu ve mideye göre ve bu durum kalın bağırsağın boğum boğum olma-
daha yavaş hareketlerdir ve içerik ince bağırsakta sını sağlar. Kalın bağırsaklar
3 – 5 saat kalır. Ayrıca buradaki tonik kasılmalar
a. kör bağırsak (çekum),
ince bağırsağı kıvrımlaştırıp kısalttığından ileri
göndermeyi yavaşlatır. İnce bağırsak düz kas kasıl- b. kolon
malarının hızlarını enterik sinir, otonom (sempatik c. rektum diye 3 kısımdan oluşur.
baskılar, parasempatik uyarır) sinir ve hormonlar Kör bağırsak 7 cm uzunluğunda en geniş olan
etkiler. Bağırsaklarımızın mikrop kapıp hasta ol- kalın bağırsaktır ve bedenimizin sağ tarafındadır.
masına enterit denir ve mikrop mideyi de tutarsa İnce bağırsağın kıvrım bağırsak parçasının son ucu
gastroenterit denir. daralıp sivrilerek kör bağırsağın içine doğru uza-
mıştır. Bu bağlantı yerinde ileoçekal denen sfink-
ter (kapı) vardır. Bu kapı ince bağırsak içeriğinin
Kimyasal sindirim ve emilimin daha ve- kalın bağırsak içine geçmesini düzenler ve içeriğin
rimli olabilmesi için ince bağırsakların yü- geriye kaçmasını engeller. Kör bağırsağın arka tara-
zey alanı çok genişlemiştir. fında 8 cm uzunluğunda apendiks bulunur ve lenf
düğünleri gibi beden savunmasında görev alır. Bu-
rası enfeksiyon kaptığında apantisit olur. Apantisit
tedavi edilmez ve patlarsa ölümcül olabilir.

a c

Şekil 5.10 Bağırsaklardaki Karıştırıcı Hareketler Okları,


Harfleri ve Renkleri Takip Ediniz.
Şekil 5.11 Kalın Bağırsağın Görünümü

144
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kalın bağırsağın en uzun parçası olan kolon 4


bölüme ayrılarak incelenir.
Gastrokolik refleks mideye gıda girmesi
1. Çıkan kolon: karın boşluğunun sağ tarafın- ile kalın bağırsakta güçlü peristaltik dalga-
dan yukarı doğru karaciğere kadar çıkar. lar oluşması ve bunun sonucunda dışkıla-
2. Yatay kolon: karaciğer, mide ve dalağın altın- ma isteği duyulmasına neden olan fizyolo-
dadır, ama ince bağırsakların üstündedir. Sağ jik bir reflekstir
tarafımızdan sol tarafa doğru yatay uzanır.
3. İnen kolon: midenin altından leğen kemiği- Kalın bağırsaklarda bolca mukus, su ve elektro-
mizin üst ucu hizasına kadar yukardan aşağı lit salgıları olur. Emilim yeteneği çok güçlüdür ama
doğru sol tarafımızdan iner. besinlerin hemen tamamı kalın bağırsağa gelmeden
4. Sigmoid kolon: S harfine benzeyen bu bö- önce zaten emilmiş olur. Kolonda bol miktarda
lüm aşağıya doğru inerek devam eder. bakteri vardır ve onlarla ortak yaşarız. Bedenimizi
Rektum en son kalın bağırsak parçasıdır. 20 oluşturan hücrele-
cm kadardır ve son 2-3 santimlik bölümüne anal rimizin sayısı kadar
kanal denir ve anüs ile sonlanıp dışarı açılır. Eğer kolonda bakteri sayısı
dikkat
anal kanalın toplardamarları uzayıp genişleyerek olduğu ileri sürülür.
Kalın bağırsakları çıkarıp al-
bozulursa hemoroid oluşur. Anüsün etrafını saran Kalın bağırsağa inen
sak (kolektomi) yaşamımızı
2 tane sfinkter vardır. İçteki düz kas içerir ve iste- besin kalıntılarından
sürdürebiliriz.
ğimiz dışında çalışır, ama dıştaki çizgili kas içerdiği bakteriler az da olsa
için isteyerek açıp kapatabiliriz. Rektumun emme sindirim yaparak bazı
yeteneği fazla olduğu için bebeklerde bazı ilaçlar besin ve gazlar oluşturabilirler. K ve bazı B vitami-
rektuma konur. ni üretebilirler. Bakterilerin sayılarının artması veya
azalması sorun yaratabilir.
Kolon hareketleri çok yavaştır. Beslenmeye baş-
Hemoroid: Halk arasında basur ya da
ladıktan yaklaşık 2 saat sonra besinler ince bağır-
mayasıl olarak tanımlanır. Anal kanalın
sağa geçer. En erken
toplardamarlarının içindeki basınç çeşitli
4 saat sonra kalın
nedenlerden artar. Damarlar artmış basın-
bağırsağa geçerler ve
cı dengelemek için genişler ve makat böl- dikkat
3 gün sonra %70’i
gesinden dışarı çıkarak meme denen ya- Karın boşluğundaki organla-
dışkı olarak dışarı
pılara yol açarlar. Dışarı sarkmış memeler rımızı dıştan kaplayan ve on-
atılır. Tamamının te-
kırmızı-mor renktedir. Sık sık kanamaya ları diğer organlarımıza bağla-
mizlenip atılması 7
neden olur. yan zarsı yapıya periton denir.
gün sürebilir.

Kalın bağırsakların hepsine birden çoğu za-


Nasıl Dışkılarız?
man sadece kolon da denir. Kolonun yapısı da 4
tabakalıdır ama mukoza tabakasının yüzey artırma Normalde rektumda dışkı bulunmaz, kabızlık-
eğilimi yoktur. Segmentasyon, peristaltik ve bazen ta veya öldükten sonra bulunabilir. Rektum içinin
de ters yönlü peristaltik hareketler yapabilir. Kitle %25 kadarını kaplayacak kadar dışkı dolması rek-
hareketi şeklinde belirli bir bölgenin toptan kasıl- tumda basınç yaratır. Bu basınç yaklaşık 25 mm
ması da vardır ve kolonun içini boşaltmaya yarar. Hg kadardır ve rektumu gererek dışkılama duy-
Beslenmeye başlar başlamaz sindirim sisteminin gusu yaratır. Dışkının dolması devam edip basınç
tamamında ama özellikle kolonda peristaltik ha- 50 mm Hg kadar olunca dışkılama refleksi başlar.
reketler başlar ve kolon içini boşaltmaya yarar. Bu Anüsün dış sfinkterini isteyerek kasarak dışkılama-
reflekse gastrokolik refleks denir. Yani, yemek ye- yı geciktirebiliriz ya da karın kaslarımızı kullanıp
dikten hemen sonra gelişen dışkılama isteği normal ıkınarak rektuma dıştan basınç yaratarak gönüllü
bir fizyolojik olaydır. Bu nedenden bebekler daha dışkılayabiliriz. Bir günde normal olarak ortalama
beslenmeye başlar başlamaz dışkılarlar. 60-180 gram dışkı çıkarırız. Bunun 25-50 gramı
kuru maddedir gerisi sudur.

145
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

ÖÇ 1 Sindirim sistemini oluşturan beden yapılarını sayabilme ve görevlerini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Sindirim sistemini diğer fiz-


yolojik sistemlerden ayıran
özellikler nelerdir?
Lokma boğazımıza dursa, Sindirim sisteminin diğer sis- Tükürük yapımında azalma
nedeni neler olabilir? temlerden farklı olarak neden ya da artma hangi durum-
Midemizin ürettiği madde- ayrı bir sinir ağı vardır? larda gerçekleşir?
ler nelerdir, sıralayınız?
İnce bağırsaklarımızın lümene
salgıladığı maddeler nelerdir?

SİNDİRİME YARDIMCI ORGANLAR atardamar ve toplardamar kanları burada karı-


Sindirim kanalının dışında yer alan ama üret- şır. Karaciğer atardamarı genel kan dolaşımından
tiği içeriklerini sindirim borusu içine gönderen, besinleri, hormonları ve O2 getirir. Portal kan da-
tükürük bezleri, karaciğer, ödkesesi ve pankreastan marı sindirim sisteminden emilerek kana karışan
oluşan organlarımızdır. Dil ve tat alma duyusuyla bütün maddeleri karaciğere taşır. Sinüzoid kanları-
ağızdaki dişler de sindirim yardımcıları olarak ka- nı toplayıp genel dolaşıma taşıyan karaciğer toplar
bul edilmelidir. damarı ile karaciğerin ürettiği safrayı safra kesesine
taşıyan karaciğer safra kanalı karaciğeri terk eder.
Yani karaciğere iki damar girer ve bir damar ile bir
Karaciğer kanal terk eder (Şekil 5.12).
Yaklaşık 1.5 kg ağırlığında, diyafra- karaciğer
mın altında, sağ tarafımızda ve bedeni- toplardamarı
mizin en büyük salgı bezi olarak kabul
edilir. Birbirine bağlanmış iki parça
(lob) dan oluşur. Sağ lob soldan 5 kat
büyüktür. Her lob daha küçük olan al-
tıgen şeklindeki lobüllerden oluşur. Her
lobül karaciğer hücrelerinden (hepato-
sit) ve kan damarlarıyla safra kanalından
oluşur. Ayrıca bir makrofaj çeşidi olan
Kupffer hücrelerinden de çokça vardır. karaciğer kanalı
Bu hücreler karaciğere sindirim siste- portal toplardamar
minden gelen portal kandaki mikropları
karaciğer
temizler. Lobüllerin arasında sinüzoid atardamarı
denen çok genişlemiş ama çok dar kan
safra kanalı
damar göletleri bulunur. Karaciğere
portal toplardamar ve karaciğer atar- safra kesesi

damarı girer. Bunlar karaciğer içindeki


sinüzoidlere kanlarını boşaltırlar. Yani Şekil 5.12 Karaciğerin ve Damarlarının Dıştan Görünüşü

146
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Karaciğer günde 250 – 1500 ml zeytinyağı ye- kat yoğunlaştırılabilir. Kese mikrop kapabilir ve
şili renginde safra üretir. Safranın içeriğini %97 içinde kalsiyum ya da kolesterolden oluşan taşlar
su ve geri kalanını safra tuzları, yağ damlacıkları oluşabilir. Kesenin ameliyatla çıkartılması pek cid-
(miçel), bikarbonat ve safra pigmentleri oluşturur. di sonuçlar doğurmaz. Kesesi olmayan insanların
Safra tuzları 4 türlüdür ve günde yaklaşık 8 kere karaciğer salgısı belirli aralıklarla onikiparmak ba-
bağırsaklara gidip, geri emilip karaciğere gelerek ğırsağa doğrudan gönderilir. Kese içeriğini bağır-
dolaşırlar. Safra pigmentleri, alyuvarların parçalan- saklara gönderdiği için karaciğerden gelen istenme-
masıyla açığa çıkan hemoglobinin parçalanmasıyla yen maddeler dışkıyla dışarı atılmış olur.
oluşan bilirubindir. Bilirubinin miktarı kanda ar-
tarsa sarılık oluşur. Karaciğerin safra üretimini ve
salgılamasını CCK, sekretin ve gastrin hormonları Pankreas
ile parasempatik sinirler artırır. Karaciğerin geniş Omurganın önünde ve midenin altındadır. Baş
görevlerinin genel özeti: tarafı onikiparmak bağırsağınca çevrelenmiştir.
Ortalama 13 cm ve 50 gram kadardır. Bir balığa
benzetilebilir. Langerhans adacıkları denen, pank-
reasın yüzde birini ancak oluşturan endokrin bezler
Karaciğer, safra tuzlarının üretimi ve özel-
vardır. Bu bezler pankreas içine dağılmış noktalar
likle yağların yakımında önemlidir.
hâlindedir. Langerhans adacıkları insülin, glukagon
ve somastostatin hormonlarını üretir ve doğrudan
1. Safra tuzları yapmak kan dolaşımına verir. Bu hormonlar konumuzun
dışındadır. Geri kalan %99 kısım ekzokrin bez ola-
2. Pigmentleri yapmak (biliverdin ve bilirubin rak çalışır ve bu bölüm sindirimi ilgilendirir. Bu-
gibi) ranın yapısı tükürük bezinin yapısına benzer. Bir
3. Amino asit ve protein yapmak (albümin, günde ürettiği yaklaşık 1.5 litre enzim, su ve iyonları
globulin, pıhtılaşma proteinleri ve heparin) pankreas sıvısı adı altında pankreas kanalıyla oniki-
4. Hormon yapmak (anjiyotensinojen ve D parmak bağırsağına gönderir (Şekil 5.13). Pankreas
vitamini aktivasyonu) sıvısı içinde bolca bikarbonat vardır. Bu bikarbonat
5. Amino asitler enerji için yakılırsa eğer, arta midenin üretip kana verdiği ve kan yoluyla pank-
kalanı üre yapmak. reasa gelen bikarbonattır. Pankreas bu bikarbonatı
sekretin hormonu ve otonom sinirlerin etkisiyle
6. Yağ ve kolestrol metabolizması yapmak
onikiparmak bağırsağına döker. Böylece, mideden
7. Karbonhidrat metabolizması yapmak ve onikiparmak bağırsağına gelen aşırı asit, pankreas-
depo etmek (glikojen gibi) tan gelen bikarbonatla nötralize edilmiş olur. Pank-
8. İyon (Cu, Fe gibi) ve vitamin (A, D, E, K ve reasın ürettiği enzimlerin başında tripsinojen gelir.
B12 gibi) depo etmek onikiparmak bağırsağına gönderilen tripsinojen
9. Kan depo etmek bağırsak mukoza hücrelerinin ürettiği enterokinaz
10. Steriod yapılı hormonları yıkmak enzimiyle tripsine dönüştürülür. Yine pankreastan
gelen (karboksipeptidaz, kemotripsin, elastaz ve fo-
11. Bazı toksin ve ilaçları yıkmaktır. folipaz gibi) öncü enzimler onikiparmak bağırsağa
gelince tripsin tarafından aktifleştirilirler. Pankrea-
Öd (Safra) Kesesi sın ürettiği enzimler şekerlerin (pankreatik amilaz
ile), proteinlerin (tripsin, peptidazlar ile) ve yağla-
Karaciğerin altında, armuda benzeyen, 7-10
rın (lipaz ve fosfolipaz ile) onikiparmak bağırsak
cm uzunluğunda bir kesedir (Şekil 5.12). Karaci-
lümeninde kimyasal yolla parçalanmalarını sağlar.
ğerin ürettiği yaklaşık 30-50 mL öd (safra) kara-
Pankreas enzimlerinin üretilmesini ve salınmasını
ciğer kanallarıyla keseye gelir ve burada depo edi-
başlıca CCK hormonu ve sinir sistemi düzenler.
lir. Yemekten sonra mide ve bağırsaklar çalışmaya
başlayınca, sinirler ve hormonlar (gastrin ve CCK
gibi) yardımıyla kese kasılarak içeriğini safra kana-
lıyla 12 parmak bağırsağa gönderir (Şekil 5.13). Bu Pankreasın iki çeşit salgısı vardır. Endok-
kese safranın içeriğini pek fazla değiştiremez ama, rin salgıları hormonlardır ve ekzokrin sal-
yemekler arasında safra kesede beklerken içindeki gıları enzimler ile iyonlardır.
suyun ve iyonların çoğu kana emilerek, safra 5-10

147
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

karaciğer kanalı

safra
kesesi
mide bağlantısı
içi
safra kanalı
Langerhans adacığı
pankreas

safra
kesesi
pankreas kanalı

Oddi
sf inkteri

kalın bağırsak
oniki parmak bağlantısı
bağırsağı ve plikalar
Şekil 5.13 Öd Kesesi ve Pankreasın İnce Bağırsak Bağlantıları

ÖÇ 2 Sindirim sistemine yardımcı organların görevlerini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Halk arasında “safra kesem-


Karaciğerimiz olmasa daha Karaciğerin sindirim siste-
de taş varmış” denir. Safra
çok hangi tür besinleri sin- mi ile ilgili görevlerini tar-
kesesinde gerçekten taş olur
diremeyiz? tışınız.
mu? Tartışınız.

KİMYASAL SİNDİRİM VE EMİLİM


Önceden de belirtildiği gibi sindirim, alınan besinin hücrelerimize ulaştırılması için gerekli her şeyi
kapsar ve mekanik ile kimyasal olarak ayrılır. Mekanik sindirim besinlerin küçük parçalara ayrılmasını,
iyice karıştırılmasını ve sindirim kanalı içinde hareket ettirilmesini kapsar. Besinlerin karıştırılması ağızda
tükürükle, midede mide özsuyuyla ve bağırsaklarda safra, pankreas, ince bağırsak salgılarıyla olur. Mekanik
olarak parçalanma işi ağızda dişler, dil, mide kasılmaları ve birazcıkta ince bağırsak karıştırıcı hareketle-
riyle olur. Karıştırıcı hareketler aynı zamanda besinleri emilmek için mukoza hücrelerine iyice yaklaştırır.
Besinlerin sistem içinde hareketi dille başlar, çiğnemek, yutmak ve yemek boru su, mide, ince ile kalın
bağırsaklardaki peristaltik hareketler ve dışkılamayla son bulur. Sistemdeki refleksler ve sfinkterlerin açılıp
kapanması besin hareketini etkiler.

148
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kimyasal Sindirim
Besin maddelerimizi şekerler, yağlar, proteinler, Difüzyon: Maddelerin çok  yoğun ortam-
su, mineraller ve vitaminler oluşturur. Bunlardan lardan az yoğun ortamlara kendi kinetik
şekerler, yağlar ve proteinlerin hücrelerimize gire- enerjileri ile yayılmalarına denir.
bilmeleri için en küçük parçalarına kadar parça-
lanmaları gerekir. Fakat su, mineral ve vitaminler
parçalanmadan hücrelere girebilir. İster parçalansın Şekerler portal dolaşım damarlarıyla karaciğere
ister parçalanmasın altı tür besinlerin hepsini de giderler. Karaciğer hücreleri de fruktozu ve galak-
emip kana verip hücrelere iletmemiz gerekir. tozu glikoza dönüştürebilir. Glikoz karaciğerden
kana geçip diğer beden hücrelerimize giderek enerji
vermek üzere yakılabilir. Eğer şeker fazla yenirse bi-
Şekerlerin Kimyasal Sindirimi razı tekrar glikojene dönüştürülerek depolanabilir.
Şekerler (karbonhidratlar) sakkarit içeren bile- Bedenimizde şeker olarak depolanabilecek toplam
şiklerdir. Hayvansal veya bitkisel kökenli olabilir- glikojen (şeker) ancak 500 gram kadardır. Şekerle-
ler. Polisakkaritler (selüloz, amiloz, nişasta ve gli- rin daha fazlası yağlara dönüştürülür ve yağ olarak
kojen gibi) çok sayıda, trisakkaritler (maltotrioz) 3 yağ hücrelerinde depo edilir.
tane; disakkaritler (laktoz, maltoz, sukroz, sakkaroz
lümen tarafı mukoza hücresi kan tarafı
gibi) 2 tane ve monosakkaritler (glikoz, galaktoz ve
fruktoz) bir tane sakkaritten oluşurlar. Polisakkarit-
ler ilk olarak tükürükte bulunan amilaz enzimiyle şekerler glikoz
parçalanırlar. Biraz da mide amilazı ile olur ama en
çok pankreastan gelen amilaz ile bağırsak lümenin- K+
de trisakkarit ve disakkaritlere parçalanırlar. Küçü- Na+
len bu şekerler ince bağırsak mukoza hücrelerince Na+
üretilmiş olan enzimler (maltaz, laktaz, sukraz, sak-
amino
karaz gibi) tarafından monosakkaritlere dönüştürü- asit amino asit
lürler. Bu enzimlerin az olması durumunda şekerler
parçalanamadığı için hücreler tarafından emilemez
ve bağırsak lümeninde kalırlar. Bunların bağırsak Şekil 5.14 Şekerlerin ve Amino Asitlerin Bağırsak Mukoza
lümenindeki yoğunluklarının artması ozmoz olayı Hücresine Girişi ve Kana Geçişi
sonucu bedendeki suyu bağırsak lümenine (dışa-
rı doğru) emer. Bağırsak lümenindeki emilmeyen
maddeler ve su ötürük (ishal) oluşturur ve dışarı Yağların Kimyasal Sindirimi
atılır. Bağırsak şişmesi veya bağırsak gazları bile Yağlar bitkisel ve hayvansal kökenlidir. Bedene
oluşabilir. Örneğin, laktaz enzimi az veya olma- alınan yağlar yapı taşı, enerji kaynağı veya depo
yanlarda (beyaz ırkın % 50’sinde yok) süt şekerinin yağı olarak kullanılır. Yapıtaşı olarak; hücre zarla-
(laktoz) parçalanması engellenir ve süt sindirileme- rımızın yapısında, safra tuzlarının yapısında, sinir
yip gaz ve bağırsak şişmesine neden olur. Yoğurtta hücrelerinin hızlı iletim yapabilmelerinde, kana-
bulunan bakteriler laktozu parçaladıkları için süt manın durdurulmasında, D vitamini yapısında,
yerine yoğurt yenirse sorun çözülür. Monosakka- hemoglobinin yapısında, kolestrol yapımında ve
ritler ince bağırsak mukoza hücrelerine tek başla- üreme hormonlarımızın yapısında yağlar kullanılır.
rına değil sodyumla birlikte girerler (kotransport).
Kişi ishal olursa ishalle su, tuz ve şeker kaybeder.
İshal tedavisinde tek başına şeker veya tuz vermek Beden yağları yapı taşı ve enerji kaynağı
sorunu çözmez, tuz ve şeker birlikte verilmelidir. olarak kullanıldıklarından yağlar olmadan
Bağırsak mukoza hücresine giren galaktoz ve fruk- yaşayamayız.
toz (meyve şekeri) bu hücreler tarafından glikoza
dönüştürülebilirler veya her 3 şeker(galaktoz, fruk- Yenen yağlar ilk kez dil lipazı ile (çok azı) par-
toz, glikoz) de hücreden hücreler arası boşluğa çı- çalanır, sonra mide lipazı ile birazı daha parçalanır.
kıp oradan difüzyonla kana karışır (Şekil 5.14). Çoğunun parçalanma işi onikiparmakta bağırsak

149
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

lümenine pankreastan gelen lipaz ile olur. Yağlar suda erimediği ve bir arada bulunmaya uğraştıkları için par-
çalanmaları zor ve uzun sürer. Parçalanma ve emilme olaylarına safra tuzları ve miçel yardım eder. Parçalanan
yağların en küçük parçaları serbest yağ asitleri ve gliseroldür. Bağırsak mukoza hücrelerine yağların girişine
bazı taşıyıcı moleküller yardım eder. Mukoza hücreleri emilen glikozun bir kısmını da yağlara dönüştürebilir.
Mukoza hücreleri, içine giren küçük moleküllü yağları tekrar büyük bileşikler hâline (trigliserit, kolestrol,
fosfolipit) dönüştürüp şilomikron denen yağ damlaları hâline getirir. Şilomikronlar mukoza hücrelerinden ek-
zositozla çıkarak lenf damarlarına girer ve sonra genel kan dolaşımına geçerek karaciğere giderler (Şekil 5.15).

lümen tarafı
şilomikron

trigliserit
kolesterol
kolesterol
monogliseritler
fosfolipid

ekzositoz

miçel

bağırsak mukoza hücresi


lenf damarı
Şekil 5.15 Yağların Miçelden Ayrışarak Mukoza Hücresine Sızması, Hücre İçinde Tekrar Büyük Moleküllere
Dönüştürülmesi ve Ekzositozla Akkan Dolaşımına Geçmesi

Karaciğerden ya lipoproteinler (LDL= kötü kolesterol, HDL=iyi koleste-


rol) olarak veya yağ asitleri olarak tekrar dolaşıma çıkıp beden hücrelerimize
giderler. Buralarda yapı taşı, enerji kaynağı veya fazlası depo yağı olarak kul- dikkat
lanılır. Yağ deposu yağ hücreleri içinde olur ve depolanmada leptin hormo- Bir bölgede depo olmuş yağ,
nu etkilidir. Yağların depolandığı bölgeler karaciğer, kalp, kalın bağırsaklar, o bölgede ancak bir ay kadar
periton, böbrekler ve üreme organlarımız etrafıdır. kalabilir. Sonra parçalanıp
yakılabilir veya başka depo
yerlerine gidebilir. Yani
Proteinlerin Kimyasal Sindirimi geçen ay böbrek etrafında
Kökeni bitkisel olsun, hayvansal olsun günlük yaklaşık 50 gram kadar depo edilmiş yağ artık orda
protein almamız gerekir. Yediğimiz bütün proteinleri sindirir ve kana emeriz, değildir, yer değiştirebilir.
hiç ziyan etmeyiz.
İnce bağırsak lümenine salgılanan protein yapısındaki
bütün maddeler (enzim gibi) görevini ve ömrünü tamamla-
İnce bağırsak hücrelerimizin yaklaşık 17
dıktan sonra parçalanırlar. Bir beslenme sonunda sindirim
milyarı her gün ölür ve yenisi üretilir.
sisteminden kana geçen amino asitlerin miktarı ölçüldü-
Ölen hücreler bağırsakta sindirilir.
ğünde, %50’si yediğimiz besinlerden, %25’i sindirim sis-
temi lümeninde bulunan proteinlerin tekrar parçalanma-
sından ve %25’i ölen bağırsak mukoza hücrelerimizden gelmektedir. İnce bağırsakta içinde sindirilmeden
kalın bağırsağa geçen hemen hiç protein yoktur. Dışkıda bulunabilecek proteinler kalın bağırsaklar içinde-
ki bakterilerden kaynaklanmaktadır.
Ağızda protein sindirimi yok gibidir. Midede protein sindirimi ancak %15 kadardır ve midenin ürettiği
pepsin enzimleri tarafından yapılır. Midede hiç protein parçalanması olmasa bile önemli değildir, çünkü pro-
teinlerin sindiriminde ince bağırsaklar çok önemlidir. Bir kısım proteinler ince bağırsak lümenine pankreastan

150
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

gelen enzimler (tripsin, kemotripsin, elastaz gibi) ta- Su, Mineraller ve Vitaminlerin Emilimi
rafından amino asitlere kadar parçalanırlar. Kalan bir Bedenimizin yaklaşık yüzde 65’i sudur. Su iyi
kısmı ince bağırsak hücrelerinin fırçamsı kenarında bir çözücü ve destek ortamıdır. Su kimyasal olay-
bulunan ve mukoza hücrelerinin ürettiği enzimler ların hidroliz olmasını sağlar. Kayganlık sağlar ve
(aminopeptidaz, dipeptidaz gibi) tarafından parça- soğutucu olarak görev yapar. Beden ısısının ayar-
lanır. Bazı küçük proteinler parçalanmadan mukoza lanmasında suyun çok büyük payı vardır. Besin ve
hücresine girebilir. Mukoza hücresi içindeki protein içeceklerle bir günde ortalama 2000 ml su bede-
parçalayıcı enzimlerle bunlar da amino asitlere kadar ne girer. İç salgısı olarak tükürük (1500 ml), mide
parçalanırlar. Bağırsak lümenindeki amino asitlerin (2000 ml), safra (500 ml), pankreas (1500 ml) ve
mukoza hücresine girişinin ve mukoza hücresinden bağırsaklardan (1500 ml) olmak üzere yaklaşık
kana geçişin çoğu yine sodyumla birlikte olur (Şekil 9000 ml su bir günde sindirim kanalı lümenine sal-
5.14). Mukoza hücrelerinden çıkıp kana karışan ami- gılanır. Bu suyun jejunumdan (5500 ml), ilelum-
no asitlerin kandan diğer beden hücrelerimize amino dan (2000 ml) ve kalın bağırsaklardan (1300 ml)
asit girişi aktif taşınmayla (enerji kullanarak) olur. Be- olmak üzere toplam 8800 mililitresi bedene geri
dene aldığımız amino asitler hücrelerimizde protein emilir. Yani dışkı ile günde ortalama sadece 200 ml
üretiminde kullanılırlar ve bu proteinler de yapı taşı su dışarıya atarız. Kaybettiğimiz bu 200 mililitreyi,
olarak kullanılır. Gereğinden fazla protein tüketilirse günlük tükettiğimiz yiyecek ve içeceklerle aldığı-
enerji için kullanılmak üzere yakılır ya da yağlara dö- mız sıvılardan yerine koyarız.
nüştürülerek yağ olarak depo edilirler.
Bir gram protein ve 1 gram şeker yaktığımız-
da yaklaşık 4-5 kalori ama 1 gram yağdan 9 kalori
Sindirim sistemimiz kendi lümenine bir gün-
elde ederiz. Eğer varsa önce şekerleri, yoksa yağla-
de ortalama 7 litre su salgılar ve geri emer.
rı onlar da yoksa proteinleri enerji kaynağı olarak
Dışkı ile sadece 200 mililitre su kaybederiz.
kullanırız. Unutmamak gerekir ki şekerler, yağlar
ve proteinler bedenimizde birbirine dönüştürü-
lüp birbirinin yerine kullanılabilirler (Şekil 5.16). Sodyum (Na) bedenimizin ozmoz dengesinin,
Gereğinden fazla tüketilen besin tek tip bile olsa asit-baz dengesinin ve sıvı dengesinin ayarlanmasında
alınan her fazla miktar eğer yakılmazsa yağa dönü- görevi olan en önemli katyondur. Bedenimizde orta-
şerek kilo almamıza yol açar. lama toplam 200 gram kadar sodyum vardır. Besin-
lerle günde 5-8 gram Na alırız. Sindirim kanalı içine
günde 25-35 gram sodyumu dışarı salgılarız. Aldığımız
Proteinlerin amino asitlere kadar parça-
ve dışarı attığımız sodyumun hemen hemen tamamı
lanması a- bağırsak lümeninde, b- fırça
bağırsaklardan geri emilir. Sodyum emilimi glikozla,
kenarda, c- mukoza hücresi içinde olabilir
amino asitle, aktif taşınmayla, diğer iyonlarla birlikte
ve hatta pasif taşınmayla olabilir. Sodyum
olmadan şeker ve proteinlerin bağırsaklar-
şekerler daki emilimi aksar. Aşırı ishal durumunda
birkaç saat içinde ölümcül düzeyde Na
kaybedilebilir. Na ile klor birleşince NaCl
(tuz) oluşur. Fazla tuz kan basıncını artıra-
rak hipertansiyona neden olabilir.

enerji

dikkat
yağlar Yani, sodyumun (tuzun) azı-
proteinler
da çoğu da zararlı olabilir.

Şekil 5.16 Şekerlerin, Yağların ve Proteinlerin Gerektiğinde Birbirine


Dönüşmesi ve Enerji Vermek Üzere Hepsinin Yanabilmesi

151
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

Potasyum (K) katyonu genellikle hücrelerde oluşan şeker ve protein dönüşümlerindeki enzimlerin çalış-
masında önemlidir. Ozmozun ve beden sıvı dengesinin ayarlanmasında sodyumla birlikte görev alır. İşitme
duyusunun oluşması potasyum olmadan olamaz. Sindirim sistemindeki K emilimi genellikte Na gibi olur.
Kalsiyum (Ca) katyonu olmadan ke- lümen tarafı hücre kan tarafı
mik oluşumu, kas kasılması, sinir iletimi
ve kan pıhtılaşması olamaz. Özellikle ke- şekerler, amino asitler K+
mikler için günde 800 miligram kadar kal- Na+
+
siyum gereklidir. Ca emilimi aktif taşınma Na
_
ve diğer elementlerle birlikte bütün sindi- CHO3
_
rim sistemi boyunca olur. Cl
Na+
Alyuvar üretimi için kemik iliğine Na+
günde yaklaşık 10-20 miligram demir (Fe) su
göndermemiz gerekir. Demirin bağırsak- K+ hücreler arası boşluk
lardan emilimi ve bedendeki düzeyinin hücre
kontrol edilmesi karmaşık bir olaydır.
Klor (Cl) anyonu diğer iyonlarla bir- Şekil 5.17 Sindirim Sisteminde İyon Emilmesinin Genel Özeti
likte ozmoz ve su miktarının ayarlanma-
lümen tarafı hücre kan tarafı
sında çok önemlidir ama klorsuz mide _
HCl üretemez. HCO3 Na+
Fosfat (P) anyonu şekerlerin yanması, _ Cl+
Cl K+
kemik oluşumu ve asit-baz dengesi için _
çok önemlidir. Cl
K+
Sindirim sisteminde iyonların emili- K+
Na+
mi ve sindirim kanalı lümenine salınma-
sı konusun genel ve kısa bir bilgi (Şekil
hücre
5.17 ve 5.18)’de verilmektedir.
Vitaminler birçok metabolik reaksi- Şekil 5.18 Sindirim Sisteminde İyon Salgılanmasının Genel Kuralları
yonların oluşması için gerekli yardımcı
(kofaktör) olan kimyasal yapılardır. Bedenimizde vitamin
üretemeyiz, bu nedenle vitaminleri dışarıdan almak zorun- Kimyasal sindirimde şekerler, yağlar ve
dayız. Aldığımız vitaminleri parçalamadan bedene alırız. proteinler kimyasal olarak en küçük bi-
Bazıları yağda eridiği için (A, D, E, K) yağlarla birlikte rimlerine parçalandıktan sonra ancak
emilir. Miçellere girer, oradan mukoza hücrelerine geçer ve emilebilirler. Su, mineraller ve vitaminler
şilomikronlarla hücreden çıkıp lenf dolaşımına geçer. Di- kimyasal sindirime uğramadan emilirler.
ğer bazıları suda eridiği için (B, C, tiamin, niyasin ve folat
gibi) emilimleri şeker ve amino asitlerin emiliminde olduğu gibi taşıyıcı moleküllerle olur. B12 vitamini
kan hücrelerimizin üretimi için son derece önemlidir ve taşınmasına ve emilmesine intrinsek faktör gibi
birçok molekül aracılık eder. Vitaminlerin emilimi genellikle ince bağırsaklarda olur. Sadece K vitaminin
oluşumu ve emilimi kalın bağırsaklarda olur. Bebeklere ve hamilelere bazı vitaminler vermek gerekebilir
ama çocuk ve yetişkinlere dışarıdan vitamin vermek gerekmeyebilir. Sağlıklı ve dengeli beslenen bireyler
beden için gerekli olan vitaminleri tükettikleri besinlerden alabilirler. Fazladan vitamin almalarına gereksi-
nim olmayabilir. Vitamin fazlalığının, özellikle A ve D vitaminlerinin, bedende bazen çok ciddi olabilecek
sorunlar yaratabileceği unutulmamalıdır.

Metabolizma ve Beslenme
Bedende oluşan kimyasal olayların tümüne birden metabolizma denir. Bedendeki kimyasal olayları,
1. enerjiyi ortaya çıkaran olaylar (katabolizma) ve
2. çıkan enerjiyi kullanan olaylar (anabolizma) diye ayırırız.

152
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Örneğin, proteinleri yedikten sonra onları ami- Beslenmemiz Nasıl Düzenlenir?


no asitlere parçalayıp enerji elde etmek için kulla- Her zaman yeterli besin bulamaya bilemeye-
nırsak bu bir katabolik olaydır. Bedene aldığımız ceğimizden, enerji girişimiz devamlı olmayabilir.
bazı amino asitlerden tekrar protein yapmak için Bu nedenden, biraz enerji depo etmemiz gerekir.
ürettiğimiz bu enerjiyi kullanırsak bu da anabolik Bedende depo edilebilen enerjinin kalori türünden
bir olaydır. Katabolizma sonucunda açığa çıkan miktarı yaklaşık şöyledir; yağ = %76, protein = %
enerji beden ısısını üretmek ve bedenin diğer bü- 23 ve şeker = %1 kadardır. Buna göre, yedeklediği-
tün işlevlerini yerine getirmek için kullanılır. Isı miz enerjiyi yağ olarak depo ederiz. Çünkü 1 gram
enerjisinin birimi kaloridir. Kalori, bir gram su- yağ yanınca 9 kcal verir. Ayrıca yağ taşımak için
yun sıcaklığını 1 derece yükseltmek için kullanılan çok hafiftir, depo edildiği yeri darbelere karşı daha
ısı enerjisi olarak tarif edilir. Fizyolojide ve tıpta iyi korur ve izolasyon yapar.
kullanılan birim genellikle kilokalori (kcal) olup
Beslenmenin düzenlenmesini depo edilen yağ
1000 kaloriye eşittir. Birim zamanda açığa çıkan
oranının düzenlenmesiyle açıklamaya çalışırsak, o
enerji miktarına metabolizma hızı denir. Meta-
zaman depo edilen yağın miktarını nasıl ayarlarız?
bolizma hızını bedenimizdeki kasların çalışması,
çevremizdeki sıcaklığın az veya çok oluşu, beden Bu düzenlemenin ana bileşenleri:
yüzey alanımız ve ağırlığımız etkiler. Metabolizma 1. Beden depo yağının %25’i genetik olarak
hızı kcal türünde ölçülebilir. Terlemenin ve üşü- kontrol ediliyor denir. Tek yumurta ikiz-
menin olmadığı bir odada, yemek yedikten 12-14 lerinin depo ettikleri yağ miktarı birbirine
saat sonra ölçülen metabolizma hızına bazal me- benzer. Evlatlık verilen çocukların yağ mik-
tabolizma hızı denir. Ortalama sağlıklı bir erkeğin tarı gerçek ana-babasınınkine benzer. Yani
bazal metabolizma hızı 2000 kcal/gün’dür. Bu zayıflık veya şişmanlığın bir kısmı kalıtsal
kişi 65 kg ise günlük normal enerji gereksinimi olarak ayarlanıyor anlamına gelir.
2800 kcal kadardır. Bu kişi 2800 kcal’den az ener- 2. Yaşam çevresi ve yaşam kültürü de depo
ji alırsa az beslenmiş olur ve kilo verir, ama 2800 yağ oranını belirleyebilir. Çevremizde bu-
kcal’den fazla besin alırsa kilo alır. Bu nedenden lunabilen yiyecek miktarı, günlük çalışma
beslenme yaşamak için önemlidir, iyi düzenlen- şekli (futbolcu, memur gibi) ve bedendeki
mesi gerekir çünkü az veya çok beslenmek zararlı yağ hücresi sayısı (çoksa çok yağ depo ede-
olabilir. Örneğin yaşamı sürdürmek için gerekli riz) depo yağ oranını belirler. Çocukken
olan ana besin maddeleri gerektiği kadar alınmaz şişman olanlarda yağ hücre sayısı artar. Bu
ise yetersiz beslenme sorunu ortaya çıkar. Yetersiz tür çocukların büyüdüklerinde de şişman
beslenme denildiğinde genellikle yeterli miktarda olmaları çok güçlü bir olasılıktır.
besin alınmaması akla gelir, ama dengesiz beslen- 3. Beslenme için beyinin hipotalamusunda
me ve yanlış besinle yeterinden çok beslenmek bile bir ayarlama bölgesinin olduğu sanılmak-
yetersiz beslenmeye neden olabilir. Günlük kalo- tadır. Bu bölgeye beslenme merkezi denir.
ri gereksiniminden daha fazla alınan enerji, eğer Beslenme merkezinde açlık merkezi ile
yakılarak tüketilemez ise bedende yağ olarak depo tokluk merkezi diye iki ayrı alan vardır.
edileceğinden şişmanlık oluşur. Bu merkezler birbirini kontrol eder. Acık-
tığımızda açlık merkezi çalışır ama tokluk
merkezi baskılanır, tokken tam tersi olur.
Günlük gerekli olan (2800 kcal) enerjiyi
karşılayacak kadar besin almamız gerekir. Beslenmenin nasıl düzenlendiğini kısaca özetle-
Günlük aldığımız besinin azı da çoğu da mek gerekirse aşağıdaki etkenlerin hepsi de az çok
zararlı olabilir. görev alır.
1. Hipotalamustaki açlık merkezi biz acıkınca
çalışır ve tokluk merkezini baskılar.
2. Hipotalamustaki tokluk merkezi yeterince
doyduğumuzda çalışır ve açlık merkezini
dikkat
Günümüzde şişmanlık ve ileri düzeyi olan obe-
baskılar.
zite hastalık olarak kabul edilmektedir.

153
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

3. Sindirim sistemindeki sinir almaçları sindi- 7. Beslenmenin düzenlenmesinin %25 kadarı


rim kanalı, özellikle mide besinlerle geril- kalıtsaldır.
diği zaman beslenmenin yeterli olduğunu 8. İnsanın kültürü ve alışkanlıkları beslenme-
beyne iletir. nin miktarını ve türünü etkiler.
4. Kandaki yağ, protein ve özellikle şeker dü- 9. Çevre ısısı ve mevsim değişmeleri beslen-
zeyinin az veya çok olmasına bağlı olarak meyi etkiler.
beslenme başlatılır veya durdurulur.
10. Bazı hastalıklar beslenmeyi azaltıp çoğalta-
5. Kandaki bazı hormonlar (oreksin ve grelin) bilir.
iştah uyarıcı olarak, diğer bazıları (obestatin,
Görüldüğü gibi, yaşamın devamı için beslen-
CCK, serotonin, insülin ve özellikle leptin)
mek şart olduğundan sindirim sisteminin düzen-
iştah baskılayıcı olarak çalışırlar.
lenmesi çok önemli ve çok karmaşık bir olaydır.
6. Günlük beden faaliyetine ve harcanan ener-
jiye göre beslenme değişir.

Yaşamla İlişkilendir

Yaşlanmanın Mide-Barsak Sistemi Üzeri- cuda alınan yiyeceklerin enerjiye dönüştürülme


ne Etkileri sürecini oluşturan biyokimyasal olaylardır. 25-
Yaşlanırken mide asit salgısı, sindirim enzim- 30 yaşlarından sonra herkeste her yıl metabolik
leri ve tükrük üretimi azalır. Bunlardaki azalma hız yaklaşık %1 azalır. Metabolizmanın azalması
sindirim faaliyetlerini zorlaştırır, yutma güçleşir demek vücuda alınan yiyeceklerin işlenmesinin
ve midenin boşalması gecikir. Alınan yiyeceklerin (parçalanmasının ve enerjiye dönüştürülmesinin)
yıkımı ve emilmesi bozulur. Bu nedenlerle B, C yavaşlaması demektir. Bu yiyeceklerden yarar-
ve K vitamin yetersizliği ileri seviyedeki beslen- lanmayı azaltır. Metabolizmada azalma ilaç alımı
me (malnütrisyon) bozukluklarında ortaya çıkar. ve atılımını da etkiler, yavaşlatır.
Metabolik sistem, sindirim sistemi yoluyla vü-

ÖÇ 3 Besinlerin kimyasal sindirimlerini ve emilimlerini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Karbonhidratların sindirim-
Kimyasal sindirim nerelerde Suyun emilimi en çok hangi
den emilime kadar nasıl bir
yapılır açıklayınız? bölgede gerçekleşir?
yol izlediklerini açıklayınız.

154
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Sindirim sistemini oluşturan


ÖÇ 1 beden yapılarını sayabilme ve
görevlerini açıklayabilme

Tükettiğimiz ana besin kaynaklarımızın beden hücrelerimizin kullanabi-


Sindirim Kanalının
Yapısı ve Görevleri leceği hâle getirilmesine sindirim denir. Altı adet ana besin kaynağımız
vardır ve bunlardan şekerleri, yağları ve proteinleri sindirim işlemlerin-
den geçiririz. Sindirim kanalımız yapı olarak ağız boşluğu, yemek borusu,

bölüm özeti
mide ve bağırsaklardan oluşur. Sindirime yardım eden yardımcı organla-
rımız ise tükürük bezleri, karaciğer, öd kesesi ve pankreastır.
Ağız boşluğumuzda dişler, dil, yutak ve buraya açılan tükürük bezlerimiz
vardır. Dil çizgili kastan yapıldığı için gönüllü olarak hareket ettirebiliriz
ve besini ağız boşluğunda iyice karıştırıp yutmamıza yardım eder. Yutak
besinlerin geçtiği boşluktur ama gönüllü veya gönülsüz kasılarak lokmayı
yemek borusuna gönderir. Bu gönderme sırasında (yutma) soluk boru-
muzun ve genzimizin ağzı kapatılır. Altı adet tükürük bezlerimizin özel
yapısı vardır ve ürettikleri tükürüğü ağız boşluğumuza dökerler. Tükü-
rüğün çoğu sudur ama onlarca farklı diğer maddeler de içerir. Tükürük
lokmayı sulandırmaya, kayganlaştırmaya, yutmaya, ağız boşluğunu ve
yemek borusunu korumaya, konuşmaya ve dişlerimizi korumaya yarar.
Uzunca bir boru olan yemek borumuz basit bir geçiş yeridir. Yapı olarak 4
tabakası vardır ve yemek borusundan sonra gelen diğer sindirin kanalının bü-
tün yapısı bu dörtlü yapıya uyar. İki tanesi yemek borusunun başlangıcında
ve sonunda, biri mide sonunda, biri ince ile kalın bağırsakların birleştiği yerde
ve biri de anüste olmak üzere beş tane kapı (sfinkter) vardır. Sindirim siste-
minin kendi başına bağımsız çalışabileceği unutulmamalıdır. Çünkü kendine
özel yapısı, dolaşımı, sinir sistemi, hareket sistemi, refleksleri ve hormonları
vardır. Ağız yolu ile alınan besinler bu yapılar sayesinde anüse kadar iletilir.
Ağızdan anüse kadar olan bu yolda besinlerin hareketi, parçalanması, emil-
mesi ve geriye kalan atık maddelerin atılımı gerçekleştirilmektedir.
Midemiz de 4 tabakadan ve 3 ana bölümden oluşur. Uzunlaması, çevre-
sel ve çapraz kaslar yardımıyla besinleri mekanik olarak sindirir ve iyice
karıştırır mide. Pilorik sfinkteri sayesinde içeriğini çok düzenli bir şekilde
onikiparmak bağırsağa gönderir. Midemiz mide özsuyu üretip salgılar.
Özsu içinde intrinsek faktör, pepsin, amilaz, lipaz, bikarbonat, mukus ve
bolca HCl bulunur. Mide asit salgısı sinir sistemi ve hormonlar tarafında
çok iyi düzenlenir. Mukus ve bikarbonat mide mukoza engeli oluştura-
rak mideyi asit salgısına karşı korur. Midemiz hormonlar da üretir ve
en önemlisi olan gastrin hormonu mide salgısını, hareketlerini ve mide
boşalmasını düzenler. Midede su, alkol, ilaç ve az miktarda şeker ve pro-
tein emilimi olabilir. İnce bağırsaklar 3 bölümden oluşur ve her bölümün
görevleri farklıdır. Bu bölümler yapı olarak 4 tabaka içerirler ve lümenleri
çok farklılaşarak yüzey alanını genişletirler. Kalın bağırsaklar da bölüm-
lere (kör, kolon ve rektum gibi) ayrılmıştır. Her bölüm de 4 tabaka içerir
ama yüzey alanı genişletmesi yoktur. Burada sindirim ve emilim çok fazla
olmaz, daha çok dışkının işlendiği ve depo edildiği yerdir. Kalın bağırsak-
larda bolca mikroorganizmalar (bakteri gibi) vardır ve onlarla ortak yaşa-
rız. Onlar olmazsa olmaz. Doğuştan gelmezler, doğumdan hemen sonra
çevreden gelerek bağırsakların lümenine yerleşirler.
Mide ve özellikle onikiparmak bağırsağında kimyasal sindirim gerçekle-
şir. En küçük yapılarına kadar parçalanan şekerler, yağlar ve proteinler
ince bağırsaktan emilerek kana verilir.

155
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

Sindirim sistemine yardımcı


ÖÇ 2 organların görevlerini
açıklayabilme

Karaciğer, safra kesesi ve pankreas sindirim sistemine yardım-


Sindirime Yardımcı Organlar cı organlardır. Karaciğer üretmiş olduğu safrayı safra kesesine
ordan ince bağırsağa gönderir. Yağların sindirimi ve emilimi
için safra gereklidir. Pankreas karbonhidrat, protein ve yağların
bölüm özeti

sindirimi için gerekli enzimleri üretir ve ince bağırsağa salgılar.

ÖÇ 3 Besinlerin kimyasal sindirimlerini


ve emilimlerini açıklayabilme

Besinlerin kimyasal sindiriminde onikiparmak bağırsağı di-


Kimyasal Sindirim ve Emilim ğer sindirim sistemi bölümlerine göre daha önemlidir. Bura-
ya mide içeriği, öd salgısı, pankreas salgısı ve on iki parmağın
kendi salgıları gelir. Bu salgılar mideden gelen içeriği nötralize
eder, kimyasal olarak parçalar ve emer. Uzun şeker yapılar tekli
şeker (monosakkarid) yapılara (glikoz, galaktoz ve fruktoz) dö-
nüştürülerek sodyumla birlikte emilirler. Uzun yağ zincirleri de
küçük yağ moleküllerine (monogliserid) parçalanarak emilir-
ler. Yenen proteinlerin hemen hepsi önce amino asitlere kadar
parçalanırlar sonra emilirler. Karaciğerin sindirim için önemi
büyüktür. Salgıladığı safrayı safra kesesinde depoladıktan son-
ra onikiparmak bağırsağa gönderir. Safra özellikle yağların ve
yağda eriyen vitaminlerin sindiriminde çok önemlidir. Emi-
len maddelerden yağlar hariç diğerleri portal dolaşımla, ama
yağlar lenf dolaşımıyla önce karaciğere gelirler. Karaciğerimiz
bu besinleri metabolizmaya uğratarak kan yoluyla diğer beden
hücrelerimize gönderir. Pankreas onikiparmak bağırsak arası-
na yerleşmiş küçük bir bezdir. Ekzokrin salgı olarak enzim ve
iyonları onikiparmak bağırsağa gönderir. Enzimler kimyasal
sindirimde, bikarbonat mideden gelen asidik yapıyı nötralize
etmekte kullanılır.
Yaşamı sürdürmek için gerekli olan ana besin maddeleri gerek-
tiği kadar alınmaz ise yetersiz beslenme sorunu ortaya çıkar.
Yetersiz beslenme denildiğinde genellikle yeterli miktarda besin
alınmaması akla gelir, ama dengesiz beslenme ve yanlış besinle
yeterinden çok beslenmek bile yetersiz beslenmeye neden olabi-
lir. Günlük kalori gereksiniminden daha fazla alınan enerji, eğer
yakılarak tüketilemez ise bedende yağ olarak depo edileceğinden
şişmanlık oluşur. Bedende oluşan kimyasal olayların tümüne bir-
den metabolizma denir. Büyük moleküllerin en küçük yapı taş-
larına kadar parçalanmasına katabolizma, küçük molekülleri bir-
leştirerek büyük molekül hâline getirmeye ise anabolizma denir.
Yaşamımızı sürdürebilmek için dışardan besin almamız gerekir.
Beslenmek çok kapsamlı ve önemli olduğundan beslenmenin
düzenlenmesi de son derece karmaşıktır.

156
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

1 Aşağıdakilerden hangisi sindirim sisteminin 6 Kimyasal sindirimde görev almayan pankreas


bir ögesi değildir? enzimi aşağıdakileden hangisidir?

neler öğrendik?
A. Dil A. Pepsin
B. Öd kesesi B. Kemotripsin
C. Dalak C. Lipaz
D. Pankreas D. Tripsinojen
E. Rektum E. Amilaz

2 Aşağıdakilerden hangisi en çok HCl salgılar? 7 Aşağıdakilerden hangisi karaciğerin görevle-


A. Yutak rinden biri değildir?
B. Mide A. Safra yapmak
C. Karaciğer B. Steroid türü hormon yapmak
D. Pankreas C. Üre yapmak
E. İnce bağırsak D. Kan depo etmek
E. Glikojen yapmak
3 Aşağıdakilerden hangisinde kimyasal sindi-
rim olur? 8 Aşağıdakilerden hangisi kimyasal olarak sin-
A. Tükürük bezinde dirilemez?
B. Yemek borusunda A. Disakkarit
C. Safra kesesinde B. Polipeptit
D. İleumda C. Yağ asidi
E. Apendikste D. Selüloz
E. Sakkaroz
4 Hangi hormon sindirim sistemiyle doğrudan
ilgili değildir? 9 Aşağıdakilerden hangisi tükürüğün görevle-
A. Sekretin rinden biri değildir?
B. Leptin A. Tat almayı kolaylaştırmak
C. Gastrin B. Nişastayı parçalamak
D. Kolesistokinin C. Kabakulak virüsünü öldürmek
E. Adrenalin D. Bikarbonat üretmek
E. Dişleri korumak
5 Sindirim sistemi içindeki besinleri ileri doğru
iten haraket aşağıdakilirden hangisidir? 10 Aşağıdakilerden hangisi onikiparmak bağır-
A. Kapatıcı hareketler sağının görevlerinden biri değildir?
B. Segmentasyon hareketleri A. Kimyasal sindirim yapmak
C. Sfinkterler B. Enzim üretmek
D. Peristaltik hareketler C. Asit nötralize etmek
E. Kusma hareketi D. Besin emmek
E. Vitamin yapmak

157
Sindirim Sistemi Fizyolojisi

1. C Yanıtınız yanlış ise “Sindirim Sistemi Yapı- 6. A Yanıtınız yanlış ise “Pankreas” konusunu
sı” konusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. B Yanıtınız yanlış ise “Mide” konusunu yeni- 7. B Yanıtınız yanlış ise “Karaciğer” konusunu
den gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

3. D Yanıtınız yanlış ise “İnce Bağırsak” konusu- 8. D Yanıtınız yanlış ise “Ağız” konusunu yeni-
nu yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.

4. E Yanıtınız yanlış ise “Sindirim Sistemi Hor- 9. C Yanıtınız yanlış ise “Tükürük Bezleri” ko-
monları” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

5. D Yanıtınız yanlış ise “Sindirim Sistemi Ha- 10. E Yanıtınız yanlış ise “İnce Bağırsak” konusu-
reketleri” konusunu yeniden gözden geçi-
nu yeniden gözden geçiriniz.
riniz.

Araştır Yanıt
5 Anahtarı

Sindirim sisteminin diğer sistemlere kıyasla biraz daha bağımsız çalışabilmesi


özellikle kendine özgü dolaşım, hareket, hormon ve sinir sisteminin olması,
sindirim sistemini diğer sistemlerden ayırır.
Aldığınız besin tükürükle iyi ıslatılmadığı zaman çok kaygan olmayabilir. Bu
nedenle lokma boğazınızda kalabilir. Lokmanın az veya çok hareket etmesini
yemek borusundaki peristaltik hareket ve biraz da yer çekim gücü sağlar. Eğer
yatar pozisyondaysanız, oturunuz. Ama peristaltık refleks yatar durumda olsa-
Araştır 1 nız bile yutmayı bazen sağlayabilir.
Midemiz mide içine başlıca mide öz suyu salgılar. Mide öz suyu içinde HCl,
pepsin, mukus, bikarbonat, iyonlar, intrinsek faktör, lipaz, amilaz ve su vardır.
Midemiz kana bazı hormonlar ve bikarbonat verir.
İnce bağırsaklarımız bağırsak boşluğuna (lümen) daha çok su, iyonlar, mukus,
bikarbonat ve bazı sindirim enzimlerini (enterokinaz, maltaz, laktaz, sukraz
gibi) salgılar.

Karaciğerimiz olmadan yaşamayı sürdürmemiz pek kolay olmaz, fakat sindi-


Araştır 2 rim konusunda karaciğer en çok yağların sindirimini kolaylaştırır. Bu nedenle
karaciğer yokluğunda yağların sindirimi çok zorlaşır.

158
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Araştır Yanıt
5 Anahtarı

Besinlerin kimyasal olarak parçalanması tükürükte bulunan amilaz ve dilin


ürettiği lipaz enzimleriyle ağızda başlar. Biraz da mide lipazı yağları parça-
lamaya devam eder. Mide kimyasal sindirim daha çok pepsin enzimleriyle
Araştır 3 proteinlerin parçalanması şeklinde olur.
En çok kimyasal sindirim ince bağırsaklarda ve özellikle onikiparmak bağır-
sağında yağ, şeker ve proteinlerin parçalanmasıyla olur. Kalın bağırsaklarda
kimyasal sindirim olmaz, eğer varsa buradaki bakterilerce yapılıyor demektir.

Kaynakça
Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci Anatomi ve Fizyoloji: İnsan Biyolojisi, Aktümsek, A.
Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul: (2012). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Tic.
Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti. Ltd. Şti.
Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi, K.E. Barrett, S.M. Resimli Sistematik Anatomi, Yıldırım, M. (2013).
Barman, S. Boitano, H.L. Brooks (2015). Nobel Tıp Kitabevi.
Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Bu Ünitede Kullanılan Resimler Anadolu Üniversitesi
Vander İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon
Açıköğretim Fakültesi Görsel Arşivinden Alınan
Mekanizmaları, E.P. Widmaier, H. Raff, K.T.
Resimlerdir.
Strang (2014). Çeviren: Tuncay Özgünen.
Ankara: Güneş Tıp Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.

159
Bölüm 6
Solunum Fizyolojisi
öğrenme çıktıları

Solunum Yolları

1 2
1 Solunum sistemini oluşturan beden Gaz Değişimleri
yapılarını sayabilme ve görevlerini 2 Gaz değişimlerinin nasıl olduğunu
açıklayabilme açıklayabilme

3
Solunumun Düzenlenmesi
3 Solunumun düzenlenmesini açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Üst Solunum Yolları • Alt Solunum Yolları • Gazların Pay Basınçları
• Gazların Geçişmesi • Gazların Taşınması • Solunumun Düzenlenmesi

160
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

GİRİŞ Bu bölümde önce havanın geçtiği yolları, sonra


Sindirim sistemiyle alınan ana besin maddele- hava hareketleri ile basınçları, gaz değişimlerini, gaz-
ri olan şeker, yağ ve proteinlerden enerji elde etmek ların taşınmasını ve son olarak da solunumun nasıl
için bu besinlerin metabolik olarak yakılması gerekir. düzenlendiği açıklanacaktır.
Enerji elde etme mekanizması olan metabolizma so-
nunda adenosin trifosfat (ATP), karbondioksit (CO2) SOLUNUM YOLLARI
ve su (H2O) üretilir, ama oksijen (O2) tüketilir. Solunuma katılan organlar göğüs boşluğunun
İnsan metabolizması oksijenle çalışır ve aerobik- dışında ve içinde olmalarına göre sınıflandırılırlar.
tir. Metabolizma sonunda üretilen CO2 bedende Burun, yutak (farinks) ve gırtlak (larinks) göğüs
aside dönüşür. Asit beden hücreleri için öldürücü boşluğumuzun üstünde olduklarından üst solu-
olabileceğinden zararlıdır ve dışarı atılması gerekir. num yollarını ama soluk borusu (trake), bronşlar
Yaşamamız için devamlı gerekli olan oksijeni at- ve akciğerler göğüs boşluğumuzun içinde oldukla-
mosferden alma ve üretilen karbondioksiti devamlı rından alt solunum yollarını oluştururlar.
dışarı havaya atma işini solunum sistemi dolaşım sis-
temiyle yardımlaşarak yapar. Solunum sistemi ayrıca
ses oluşturmamızı sağladığı için konuşarak, türkü Üst Solunum Yolları
söyleyerek, öksürerek ve gülerek iletişim kurabiliriz Üst solunum yollarını burun, yutak ve gırtlak
Atmosferdeki havayı akciğerlere alıp içindeki oluşturur. Burunun kullanılmadığı durumlarda
oksijeni tüketerek, içine üretilen onun yerine ağız solumak için kullanılır (Şekil 6.1).
karbondioksiti katıp geri dışarı
Sinüs
verme olayına solunum denir. Ha-
Konkalar
vanın akciğerlere alınması ve geri Burun
Kemiği
verilmesi için hareket ettirilmesi ve
hava yollarından geçerek alveollere BurunKıkırdağı Sinüs
kadar ulaştırılması gerekir. Havanın
Bademcik
akciğerlere girip çıkmasını göğüs
Kemik Öztaki Borusu Ağzı
kafesimiz, hava yolları ve basınç de- Damak
Yumuşak Damak
ğişmeleri sağlar.
Solunum sistemi beş kısma ayrı- Dil
Yutak
larak incelenebilir.
1. Akciğerlere hava alınması Çene
Kemiği
ve tekrar dışarı atılması. Bu
olaya genellikle dış solu-
Epiglotis
num denir. Ses Telleri Yemek Borusu
2. Akciğer içindeki havadan Kalkan
Kıkırdak
kana O2 alınması ve kanda-
ki karbondioksitin akciğer Şekil 6.1 Üst Solunum Yolları
içindeki havaya atılması.
3. Kandaki oksijenin hücrelere kadar götürül-
mesi ve üretilen karbondioksitin akciğerlere Burun
kadar getirilmesi. Yapı olarak burun, dış burun ve iç burun olarak
4. Kandan hücrelere O2 girişi ve hücreden ayrılabilir. Dış burun yüzün ortasından dışa doğ-
kana CO2 çıkışı. 2, 3 ve dördüncü basamak- ru çıkıntı yapan, dışı deri kaplı ve iki burun deliği
lardaki olaylara topluca iç solunum denir. olan kısımdır. Dış burunun uç kısmı kıkırdaktan
yapılmış olduğundan esnektir. Dış darbelere karşı
5. Metabolizma olayları için hücrelerin O2 kul-
koyabilir. Burnun kafatasına birleştiği kök kısmı
lanması ve CO2 üretmesi. Beşinci basamağa
kemikten yapılmıştır. Sağlı sollu iki burun deliği-
çoğu zaman hücresel solunum denir ve meta-
ni birbirinden ayıran kıkırdak ve onun bağlandığı
bolik bir olay olduğu için konumuz dışındadır.

161
Solunum Fizyolojisi

burun kemiğinin oluşturduğu bir orta bölme (sep- temizlenir. Havayla gelen yabancı cisimler burnun
tum) vardır. Bu ikiye bölünmüş yapı yutağa kadar içini kaplayan mukus hücrelerince salgılanan mu-
devam eder. Dış burnun ön iç kısmında burun kıl- kus tarafından tutulur. Burnumuzu temizlerken
ları vardır ve bu kıllar dokunmaya karşı çok duyar- dışarı attığımız sümük, mukus ve içindeki yabancı
lıdırlar. Burna girebilecek yabancı cisimleri hemen maddelerden oluşur. Mukus içindeki su burna gi-
haber vererek koruma işlevi görürler. ren kuru havayı iyice nemlendirir. Burunda bol kan
damarı olması giren havanın ısıtılmasını sağlar. At-
mosfer havası bedene alınmadan önce temizlenip,
Burnun görevleri kısaca şunladır: nemlendirilip ve ısıtıldıktan sonra beden şartlarına
1. Havanın geçişini sağlamak uygun hâle getirilir
2. Giren havayı temizlemek ve akciğerlere gön-
3. Giren havayı ısıtmak derilir. Burnumuz dikkat
4. Giren havayı nemlendirmek ve içyapısı konuşma- Burun yerine ağzımızdan
5. Konuşmaya yardım etmek mızın oluşmasına da da soluk alabiliriz. Ağızdan
yardım eder. Burun aldığımız hava tam temizle-
delikleri kapatılarak nemez, havanın nemlenme-
İç burun dış burundan çok daha büyüktür konuşulursa, çıkan si ve ısıtılması tam olmaya-
ve ağız tavanının üstünde bulunur. Burnun içini sesin değişik olma- bilir. Zorunlu kalmadıkça
tamamen mukus tabaka kaplar ve bolca mukus sından burnun ko- ağızdan soluk almaktan ve
salgılayarak hücrelerin dış yüzünü örter. Burun nuşmadaki önemi ağzımız açık uyumaktan ka-
boşluğunun içini ve bütün solunum yollarını si- anlaşılabilir. çınmada yarar vardır.
liya denen uzantıları olan mukus hücreleri kaplar.
Burun boşluğunda sağlı sollu 3 çift konka (raf ) Yutak (Farinks)
denen yatay uzantılar vardır (Şekil 6.1). Burnun
Yutağın halk arasındaki adı boğazdır. Kafata-
orta bölmesinden (septum) sağ yana ve sol yana
sının tabanından başlayıp yemek borusuna kadar
doğru uzanmış olan konkalar burun boşluğunun
uzanan ve yaklaşık 12 cm uzunluğunda bir tüptür.
yüzey alanını genişletirler. Burnun içini kaplayan
Ağız boşluğunun arkasında ve boyun omurlarının
bolca kılcal damar ağı vardır. En küçük darbeler-
önünde yer alır. Kastan yapılmıştır ve içini mukoz
de bile burnun kanaması bu çok damar ağından
hücreler kaplar. Genellikle 3 bölgeye ayrılır; burun
ve damar ağının yüzeye yakın olmasından kay-
bölgesi, ağız bölgesi ve gırtlak bölgesi. Yutağa açı-
naklanır. Her iki burun boşluğunun tavanında
lan 7 adet delik vardır. Bunlar: yutağın burun böl-
koklama alanları vardır. Koklama duyusu burada
gesine açılan 2 tane öztaki borusu ağzı, yine bu-
algılanır. Burun boşluklarımıza gözyaşı bezleri-
run bölgesine açılan 2 tane burun boşluğu sonu,
mizin kanalları da
yutağın ağız bölgesine açılan 1 tane ağız boşluğu
açılır. Ağladığımızda
sonu, yutagın gırtlak bölgesinden soluk borusuna
burnun fazla akması
dikkat açılan 1 tane açıklık ve gırtlak bölgesinden yemek
göz yaşındandır. Bu-
Burun ve onun görevleri borusuna açılan 1 tane yemek borusu açıklığı. Yu-
run bölgesinin etra-
sanılandan daha önemlidir. tak aşağı doğru yemek borusuna uzanır ve onunla
fında bulunan 4 çift
Hava yoluyla bulaşan has- kaynaşır.
sinüsler de burun
talıkların çoğu burundan
boşluğuna açılır. Bu
bedene girer. Burnunuzdan
sinüslerin uç açıklı-
mikrop aldığınızı düşündü- Yukarıdan aşağıya doğru yutağın üç böl-
ğına burundan giren
ğünüz an burun içini bol su gesi vardır.
mikroplar sinüzit ol-
kullanarak iyice yıkayınız. 1. burun (nazofarinks),
mamıza neden olur.
Yıkayarak, burunda olup 2. ağız (orofarinks),
henüz alt solunun yollarına Burun deliklerin-
den giren hava önce 3. gırtlak (larıngofarinks) bölgesi.
inmemiş mikropları burun-
dan temizleyip dışarı atmış burun kılları tarafın-
olursunuz. dan süzülerek içinde-
ki yabancı parçacıklar

162
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

üstünden bakıldığında üstteki kıvrıma yalancı ses


teli (ventriküler kıvrım) ve aşağıdaki kıvrıma ger-
Yutağın görevlerini şöyle sıralanabilir:
çek ses telleri (vokal kıvrım) denir. Ses tellerinin
1. solumaya,
ortasında glotis denen bir boşluk (açıklık) vardır ve
2. yutmaya,
havanın giriş çıkışını sağlar. Ses tellerinin uzunluk-
3. konuşmaya,
ları ve çapları çocukluk çağında, kadında ve erkekte
4. beden savunmasına,
farklıdır. Örneğin, erkeklerinki daha uzun ve daha
5. orta kulağın havalanmasına yardım etmek.
kalındır ve az titreşirler. Hatta, erkekler ve kadınla-
rın ses telleri kendi aralarında da farklılık gösterebi-
Yutak hem solunum hem de sindirim organı lir ve her bireye özel ses oluşur.
olarak görev yapar. Besinler ile havanın geçtiği ve
konuşmaya yardım eden yerdir.
Beden savunmasında da görev alır,
hiyoid kemik
çünkü bademcik gibi birçok lenf
düğümü burada bulunur. Öztaki
borusunun yutağa açılan ağzının
hemen başlangıcındaki lenf dü- bağ doku
ğümü iltihaplanıp şişerse öztaki
tiroid (kalkan)
borusunun ağzını kapatacağından
gırtlak kıkırdak
çocuklarda orta kulağın havalan-
masını engelleyip orta kulağın ilti-
haplanmasına neden olabilir.

Gırtlak (Larinks) paratiroid


bezleri
Ses kutusu olarak da bilinen tiroid
bezi
kısa bir hava yoludur. Yutak ile so-
luk borusu ara bölgesinde ve bo-
yun omurlarının önünde yer alır. soluk borusu
Çocuklarda en üstte, kadınlarda kıkırdakları
biraz aşağıda ve erkeklerde en aşa-
ğıda yer alır. Yani, yaşa ve cinsiyete Şekil 6.2 Gırtlak Yapısının Önden Görünüşü
göre bulunduğu yer farklılık gös-
terir. Bu özelliği çocukların, kadınların ve erkekle-
Nasıl Ses Çıkarırız?
rin seslerinin farklı çıkmasına neden olur.
Ses tellerine bağlı kaslar kasıldığı zaman ses tel-
Gırtlağın yapısında 9 tane kıkırdak vardır. Bun-
lerini birbirine yaklaştırarak glotis açıklığını daral-
ların 3 tanesi tekli diğer altısı 3 çifttir. Bu kıkırdak
tırlar. Akciğerlerdeki hava dışarı doğru çıkarken ka-
yapılar birbirlerine kas, zar ve bağ dokusuyla bağ-
panmış olan ses tellerine çarparak titreştirir (Şekil
lanarak ses kutusunu oluştururlar. Kıkırdak yapılar 6.3). Bu titreşme bağlama tellerinin titreşmesine
biraz sert olduklarından hava yolunun devamlı açık benzetilir. Ses tellerinin yapısına, birbirine olan ya-
tutulmasını sağlarlar (Şekil 6.2). Yani kapanmasını kınlığına ve akciğerlerden dışarı doğru çıkan hava-
önlerler. Kalkan=tiroit kıkırdak adı verilen tekli ve nın miktarı ile gücüne bağlı olarak ses oluşur. Sesin
en büyük olanı kıkırdak gırtlağın en önünde bulu- oluşmasına ayrıca yutak, ağız boşluğu, burun boş-
nur ve boğazımızda dışarı doğru çıkıntı yaptığı için luğu ve hatta burun çevresindeki sinüsler de yar-
“adem elması” diye adlandırılır. Kalkan kıkırdağın dım eder. Konuşmaların kelimelere dönüşmesinde
bir uzantısı olan epiglotis yutma sırasında gırtla- ayrıca dil, diş, dudaklar ve bazı yüz kasları yardım
ğın ağzını kapatan ucu serbest bir kıkırdak yapıdır. eder. Yüz felci geçirmiş kişilerle takma dişlerini çı-
Gırtlaktaki kıkırdak yapılara ve kaslara bağlı mu- karmış yaşlıların konuşmalarının değişik olduğuna
koz tabaka içe doğru iki kıvrım oluşturur. Gırtlağa dikkat ediniz.

163
Solunum Fizyolojisi

dilin tabanı

epiglotis

ses telleri

ventriküler kıvrım

kıkırdak yapı

glotis
açılmış ses telleri kapanmış ses telleri

Şekil 6.3 Açılmış ve Kapanmış Ses Telleri

Alt Solunum Yolları


Alt solunum yolları soluk borusu ile sağ ve sol
Konuşmamızda görev alan yapılar şunlardır; bronşlardan oluşur. Bunlar sadece atmosfer hava-
a. ağız boşluğu sını akciğerlere iletmekle görevlidirler (Şekil 6.4).
b. burun boşluğu soluk borusu
c. yutak
d. ses telleri
kıkırdaklar birincil bronşlar
e. dudaklar
f. yüz kasları
g. dil ve sağ akciğer sol akciğer
h. dişler.
ikincil bronş

Kısaca gırtlağımız soluk alıp vermeye, üçüncül


yutarken kapanarak soluk borusuna besin bronşlar
gitmesini engellemeye ve konuşmaya yarar.
Gırtlağın içini saran mukoz hücrelerin sili-
yaları yukarı (yutağa doğru) hareket ederek
gırtlağın içine kaçan yabancı maddeleri yu- yürek
bronşçuklar
karı doğru taşırlar. Öksürmek, hapşırmak ve
burun temizlemek üst solunum yollarını te- Şekil 6.4 Alt Solunum Yollarının Yapısı
mizler. Gırtlağın mikrop kapması laranjit oluştu-
rur, ses tellerinin mikrop kapması ses oluşmasını Soluk Borusu (Trake)
ve konuşmayı bozar. Gırtlağın alt ucundan başlayıp yüreğin önünden
aşağıya göğüsün orta kısmına kadar inen yaklaşık
10 cm kadar içi boş bir borudur. Yapı olarak dış-
Bağlama tellerinde olduğu gibi ses tel- tan içe doğru bağ doku, düz kas ve kıkırdaktan ya-
lerinin ince veya kalın olmalarına, uzun pılmıştır. Kıkırdak doku kaslar arasına yerleşmiştir
veya kısa olmalarına ve sayılarına bağlı ve soluk borusunun ana çatısını oluşturur. Yaklaşık
olarak insanlarda farklı sesler çıkar. 15-20 tane üst üste dizilmiş kıkırdak vardır. Bunlar
at nalı veya “C” harfine benzerler. Arka tarafları ka-

164
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

panmamıştır. Bu açıklığı, yani ”C” harfinin arka iki yapı dayanıklı olmalarını ve hava yolunun devamlı
ucunu kas doku doldurur (Şekil 6.5). Bir lokmayı açık tutulmasını sağlar (Şekil 6.5). İç yüzeylerini si-
yutarken yemek borusunun hemen arka tarafında liyalı epitel doku kaplar ve siliyalar buruna doğru
omurga olduğundan arkaya doğru genişleyemez. dalgalanarak sistemin içini süpürerek temizlerler.
Yemek borusu ancak öndeki soluk borusunun içine Otonom sinir sisteminin sempatik dalı düz kasları
doğru genişleyebilir. Soluk borusunun arka tarafın- gevşeterek solunum yollarının genişlemesini, para-
daki düz kas yapı bu genişlemeye yardım eder. Kı- sempatik sistem daralmasını sağlar.
kırdak yapının esas görevi soluk borusunun kendi Akciğere girdikten sonra birincil bronşlar dalla-
içine kapanmasını önlemektir. Aksi durumda akci- nır ve ikincil (sekonder) bronşları oluşturur. Bun-
ğerlere hava gidemez. Bu borunun kısa bir süreli- lar yaklaşık 8 dala daha ayrılabilir. İkincil bronşlar
ğine tıkanması boğularak ölüme neden olur. Soluk da dallanır ve bronşcukları oluşturur. Bunlarda
borusunun iç yüzeyini siliyalı epitel doku kaplamış- dallanarak ve çapları küçülüp dal sayısı artarak
tır. Bunlar bolca mukus üretebilir. Hava ile soluk son (terminal) bronşcukları oluştururlar. Burun
borusuna kadar inebilmiş yabancı maddeler mukus boşluğundan son bronşcuklara kadar olan bölge-
içine alınarak siliyaların aşağıdan yukarı ağıza doğru de gaz değişimi olmaz, sadece hava giriş ve çıkışını
süpürme hareketiyle balgam halinde ağızdan dışarı sağlarlar. Son bronşcuklar dallanmaya devam ede-
atılır. Soluk borusunun düz kaslarını otonom sinir rek solunum bronşcuklarına dönüşürler. Bunlar-
sistemi daraltır veya genişletir. da dallanarak, küçülerek ve sayıları artarak alveol
yemek borusu
kanalları haline gelirler. Alveol kanal-
yemek borusu lümeni larının ucunda alveol keseler vardır.
Soluk borusunu bir ağacın gövdesine,
soluk borusu iki tane bronşu ağacın ana dallarına,
düz kası
bronşcukları, alveol kanalları ağacın
gittikçe artan ama küçülen dallarına
ve alveol keseyi ağacın yaprakları-
na benzeterek bu sisteme solunum
ağacı denir. Aşağı doğru ters duran
bu ağacın yaklaşık 8 milyon dalları
soluk mukoza ve 300 milyon yaprakları (alveolleri)
borusu tabakası
lümeni olabilir. Sadece yapraklarının (alveol-
lerin)yüzey alanı 70 m2 kadar olabilir.
soluk borusu
“C” kıkırdağı
Solunum bronşçuğundan alveollere
kadar olan bölge gaz alışverişinin ol-
duğu bölgedir ve bu bölge bir üzüm
salkımına benzetilir (Şekil 6.6a). Et-
raflarını bolca kılcal kan damarı ağı
sarmıştır (Şekil 6.6b).

Şekil 6.5 Soluk Borusu Kıkırdak Yapısı


Solunum alveollerine hava giriş ve çıkışını
Bronşlar ve Dalları sağlayanlar şunlardır: 1. burun
Göğsün yaklaşık ortasında ve yüreğin arkasın- 2. yutak
da soluk borusu iki dala ayrılır. Bu dallara birincil 3. gırtlak
(primer) bronş denir. Sağlı sollu bu birincil bronş- 4. soluk borusu
ların her biri bir akciğere girer. Bunlarla beraber 5. bronşlar
aynı noktadan kan damarları ve sinirler de akciğer- 6. bronşçuklar
lere giriş ve çıkış yapar. Sağ taraftaki bronş solda- 7. son bronşçuklar
kine göre biraz daha geniştir. Bronşlar yapı olarak 8. solunum bronşçuğu
soluk borusuna benzerler. “C” şeklindeki kıkırdak 9. alveol kanal

165
Solunum Fizyolojisi

akciğer
kıkırdaklar lenf atar damar
bronşçuk dolaşımı

son
akciğer
bronşçuk
toplar
solunum damar
bronşçukları
alveol
kanalı

alveol
torbası

alveol

a b
Şekil 6.6 (a) Alveol Torba ve (b) Onları Saran Kan Damarları
Hava ileten yolların solunumdaki görevleri kı- Akciğerler
saca özetlenirse: Diyaframın üstünden köprücük kemiklerinin
üstüne kadar uzanan, kaburgaların oluşturduğu
göğüs boşluğu içine sağlı sollu yerleşmiş iki adet
Şekil 6.1, Şekil 6.4 ve Şekil 6.6 birlikte ça- akciğer vardır. Şekilleri düzensiz bir koniye benzer.
lışılarak solunum sisteminin bütün yapısı Tabanı diyaframın şekline uygun, yukarı doğru bü-
tam olarak kavranabilir. külmüş olarak konkavdır. Sağ akciğer daha kalın
ve büyüktür, ama karaciğerin üstüne denk geldi-
ğinde biraz kısadır. Sol akciğerin sol alt ucunun
1. Hava akımı için fazla direnç göstermezler. hemen altına yürek yerleşmiş olduğundan bu uç
Burada kıkırdak yapı ile düz kaslar ve onla- biraz küçüktür ve çukurcadır. Sağ akciğer üst, orta
ra ulaşan otonom sinir sistemi hava yolları- ve alt olmak üzere üç bölüme (loba) ayrılmıştır.
nın kapanmasına engel olurlar. Sol akciğerde üst ve alt olarak iki bölümlüdür. Bu
2. Yabancı madde ve mikroplara karşı savu- bölümler daha küçük bölmelere ayrılır. Akciğerleri
nurlar. Bu görevi siliyalar, mukus ve mak- birbirine bakan orta yüzlerinde kapı (hilus) denen
rofajlar üstlenir. birer bağlantı yerleri vardır. Bu kapılardan içeriye
3. Havayı mukus tabakanın suyuyla nemlen- bronşlar, atardamar, toplardamar ve sinirler girer
dirirler. ve çıkar. Akciğerler bu kapılardan giren çıkan ya-
4. Yoğun dolaşım sistemi ağıyla havayı ısıtırlar. pıların üstünde ve göğüs boşluğunun içinde asılı
dururlar. İki akciğer birbirine değmez çünkü ara-
5. Ses telleriyle birlikte ses oluşturup iletişim
larında mediastinum denen bir boşluk vardır. Me-
sağlarlar.
diastinum alttan diyafram, üstten hiluslar, önden
göğüs kemiği (sternum) ile kaburgalarla, arkadan
göğüs omurları ve her iki yandan akciğerlerin yan
dikkat yüzleriyle sınırlanmış bir boşluktur. Mediastinum-
Bronşçukların duvarında kıkırdak az olup da akciğerler hariç, göğüs boşluğuna yerleşmiş bü-
bolca düz kas olduğundan astım krizinde tün organlar bulunur. Bu organlar yemek borusu,
düz kaslar kasılarak hava yollarını tamamen soluk borusu, en büyük lenf damarları, timus bezi,
kapatıp solunumu durdurabilir. Soluğun üst vena kava, alt vena kava, sinirler, aort damarı
durmasına apne denir. ve yürekdir. Bu organların hepsi gevşek bağ doku
ile birbirine bağlanmış olarak dururlar (Şekil 6.7).

166
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Göğüs kafesinin içi ile diyaframın üstünü saran, onlara yapışık ve seroz yapıda parietal denen bir zar
vardır. Akciğerlerin dışını saran ve seroz yapıda bir de viseral zar vardır. Parietal ve viseral zarların ikisine
birden plevra zarı denir. Parietal zar ile viseral zar arasında plevra boşluğu denen bir boşluk vardır (Şekil
6.7). Bu boşluğu, seroz zarların ürettiği plevra sıvısı doldurur. Plevra sıvısının yapısından ötürü, plevra
boşluğunun iç basıncı atmosfer basıncından daha azdır. Bu nedenden, göğüs kafesi ve özellikle akciğerler
solunum sırasında plevra boşluğuna doğru kolaylıkla genişleyebilir. Bu sıvı ayrıca, parietal ve viseral zarla-
rın birbiri üstünde ayrılmadan kolayca kaymasını da sağlar.

soluk borusu

bronş

göğüs kafesi

perietal zar

plevra boşluğu
ve plevra sıvısı

viseral zar
mediastinal
boşluk

sağ akciğer sol akciğer

diyafram
Şekil 6.7 Akciğerin Çevresindeki Zarlar ve Boşluklar

Küçük iki cam parçası arasına bir damla dikkat


su koyarsanız, camlar aradaki suyun üs- Atmosfer havasının burundan başlayıp alveolü
tünde kolayca kayar, fakat camları birbi- oluşturan epitel hücrelerinin dış tarafındaki zarı-
rinden ayırmaya kalkarsanız zorlanırsınız. na gelene kadar kat ettiği bütün yolların içindeki
Parietal zar ile viseral zarı cam parçası, su boşluğun bedenin dışı olduğu unutulmamalıdır.
damlasını da plevra sıvısı olarak varsayı- Atmosfer havası bu dış ortam içine girer ve çıkar,
nız. Parietal ve viseral zarlar birbiri üstün- ama asla bedenin içindeki iç ortama girmez. Bu-
de kolayca kayarlar ama ayrılmazlar. rada bedene giren oksijen gazıdır.

Alveol kanala bağlı birkaç alveol torba olabilir. Hepsi ortak bir açıklığa bağlı, bir alveol torbada birkaç
tane alveol kese bulunur (Şekil 6.6 a). Bir alveolün (keseninin) duvarını tek sıralı epitel hücreler oluşturur. Bu
epitel hücrelerin arasına serpiştirilmiş septal hücreler ve makrofajlar da vardır. Alveolün dışını bolca kılcal kan
damarı bir ağ gibi sarar (Şekil 6.6 b). Alveolü oluşturan hücrelerin zarı ile akciğer kılcal damarını oluşturan
endotel hücrelerinin zarı, O2 ve karbondioksitin geçiştiği solunum zarı denen yapıyı oluşturur. Bu zar yakla-
şık 0.2 mikron kalınlığında olduğu için gazlar kolaylıkla sızarak geçebilir. Septal hücreler tarafından üretilen
fosfolipit ve proteinden oluşmuş sürfaktan denen bir madde alveol içini tamamen kaplar. Sürfaktan yüzey
gerilimi azaltarak alveolün kendi kendine kapanmasını önler ve devamlı açık kalmasını sağlar.

167
Solunum Fizyolojisi

Akciğerler Nasıl Hava Alıp Verir? için solunum kaslarımız kasıldığı için soluk almak
Atmosfer havasının akciğerlere girip geri çık- aktif bir fizyolojik olaydır. Soluk alırken akciğerleri-
masına kısaca solumak denir. Solumak denince mizin kolayca genişlemesine plevra içindeki negatif
genellikle dış solunum kastedilir. Dış solunumun basınç ve akciğerlerin elastik yapısı da yardım eder.
iki evresi vardır: soluk almak (inhalasyon) ve soluk Soluk verme (ekspirasyon): Soluk verme pasif
vermek (ekspirasyon). bir olaydır. Soluk alırken kasılan omuz, kaburga ve
diyafram kasları gevşeyince göğüs boşluğu ve ak-
ciğer içi alanı daraltacağı için alveollerdeki hava-
nın basıncı biraz artar ve bu sefer alveol havasının
Herhangi bir nedenle plevra boşluğunu
atmosfere çıkması sağlanır. Soluk alırken kasılan
atmosfer havası girecek olursa, boşluktaki
diyafram karın organlarını aşağı itmişti, diyafram
negatif basınç pozitif hale gelir. Pozitif ol-
gevşeyip yukarı doğru bombeleşince karın organla-
muş plevra sıvı basıncı akciğerleri kapan-
rı göğüs boşluğunu yukarı doğru iter. Göğüs kafesi
maya zorlar ve soluk alıp verme zorlaşır.
ve akciğerlerin yapısında bolca elastik lifler bulun-
Bu hastalığa pnömotoraks denir.
duğundan, soluk alırken gerilmiş olan elastik yapı
geri eski haline döner ve soluk vermeyi kolaylaştırır.
Soluk alma (inhelasyon): Güneşli sakin bir gün- Soluk almadan önce plevra boşluğunun basıncı
de deniz seviyesindeki havanın basıncı 760 mm Hg yaklaşık eksi 4 mm Hg kadardır. Nefes almak için
kadardır. Havanın veya sıvının bir ortamdan başka göğüs kafesi genişletildiğinde, genişleyen bu alan
bir ortama hareket edebilmesi için gerekli şartların içindeki basınç eksi 6 mm Hg ‘ya düşer. Plevra boş-
başında basınç farkı gelir. Sıvılar ve hava basıncının luğunun daha negatif olması akciğerlerin kolayca
çok olduğu ortamdan az olan ortama doğru hare- genişleyebilmesini sağlar. Soluk almak kolaylaşır.
ket eder. Sakin bir soluk verdikten sonra tekrar Mediastinum içi basıncı atmosfer havası basın-
soluk almadan önce akciğerlerde kalan havanın cından düşük (eksi 4 mm Hg) olduğu için medi-
basıncı yine 760 mm Hg kadardır. Bu durumda, astinumdaki organlar bu durumdan etkilenirler.
soluk alabilmek (temiz hava) için ya atmosfer ba- Epiglotis kapalı iken soluk vermeye çalışıldığında
sıncını 760 mm Hg’dan daha yukarı yükseltmemiz mediastinum içi basıncı artar. Bu basınç artma-
ya da akciğer içindeki 760 mm Hg basıncını aşağı sı toplardamarla bedenden kalbe gelen kan akışını
düşürmeliyiz ki atmosfer havası yer değiştirebilsin. aksatabilir. Konuşurken, gülerken veya öksürürken
Bulunduğumuz ortamdaki atmosfer basıncını her soluk verme durumunda mediastinum içi ve akci-
an değiştiremeyiz. Öyleyse soluk alabilmek için ak- ğer içi basınçları artar. Epiglotis açıkken soluk alın-
ciğer basıncını değiştirmemiz gerekir. dığı zaman, göğüs içi ve akciğer içi alanları artacağı
Göğüs kafesimizi oluşturan kaburgalarımızın için göğüs içi basıncı (eksi 4 mm Hg’dan eksi 6 mm
alt uçlarına tutunmuş olan diyafram kasımız nor- Hg’ya inerek) daha da düşer. Bu sefer toplardamarla
mal dururken yukarıya, göğüs boşluğumuza doğru, kalbe gelen kan artar. Normal soluk alma sırasında
bombeli durur (dışbükey). Diyafram kası kasıldığı göğüs içi basıncın düşmesi lenf ve kan akımını hız-
zaman aşağıya (karnımıza) doğru düzleşir. Diyafra- landırdığı için buna göğüsün tulumba etkisi denir.
mın kasılarak düzleşmesi göğüs içi alanını (hacmini) Henüz doğmamış anne karnındaki fetus akciğer
artırır. Soluk alacağımız zaman omuz kaslarımızın solunumu yapamaz, annenin dolaşımından oksijen
bazısı ile kaburgalarımız arasındaki dış kaslar da ka- alır ve ona karbondioksiti verir. Akciğerler kapalıdır
sılarak göğüs kafesimizi yukarı, yanlara ve öne doğru ve havayla şişmiş değildir. Doğar doğmaz solumaya
genişletirler. Göğsümüzün genişlemesi (kabarması) başlar ve akciğerlere hava dolarak şişer. Buna ilk ne-
göğüs içi alanını (hacmini) yine artırır. Soluk ver- fes denir. İlk nefesi alırken akciğerler zorlanarak açıl-
dikten sonraki basınç 760 mm Hg idi, ama göğüs dığından bebek ağlayabilir. Eğer yeni doğan ilk so-
içi alanı genişlediği için akciğer içi basıncı düşer ve luğu almaz ise ölebileceğinden deriye vurarak uyartı
yaklaşık 756 mm Hg olur. Bu durumda atmosfer verilir ki soluk almaya başlayabilsin. Soluk alma
havası akciğer içi basıncını eşitlemek için akciğere ömür boyunca sürer. Ölüm anında akciğerler pasif
dolar. Soluk aldık ve akciğerlere biraz yeni (oksije- olarak kapanacağından akciğerler içindeki havanın
ni bol) hava girdi. Göğüs boşluğumuzu genişletmek çoğu akciğerleri terk eder. Buna da son nefes denir.

168
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Solunum Hızı Kaçtır? 6000

Atmosfer havasının solunum soluk alma


yollarından geçerek alveollere ka- yedek hacmi
dar girmesine soluk alma denir. (2000-3000 mL)
Soluk verme havanın zıt yönde soluk hacmi vital toplam
hareket etmesidir. Bir kere so- (500 mL) kapasite akciğer
(3200-4700 mL) hacmi
luk alma ile bir kere soluk verme soluk verme (4400-5900 mL)
birlikte bir solunum döngüsü yedek hacmi
(1000-1200 mL)
(soluma) oluşturur. Bebekler
dakikada ortalama 40 kez solur. yedek hacim
Beden boyutuna ve yaşa bağlı (1200 mL)
olarak çocuklar dakikada 20 ile
0
40 kere solur. Yetişkinler normal zaman
durumda yine beden yapısı ve
Şekil 6.8 Akciğer Hacimleri
yaşa bağlı olarak dakikada 12 ile
20 arasında solurlar. Dinlenirken dınların toplam akciğer hacimleri ortalama 5 litre,
sağlıklı bir erişkinin alveollerine dakikada yaklaşık 4 erkeklerinki en fazla 6 litre kadardır.
litre hava girer ve çıkar. Aynı anda yaklaşık 5 litre kan
akciğerlerin alveollerini saran kılcallar içinde akar. Yo-
ğun bir egzersiz sırasında dakikada giren ve çıkan hava Dakikada alınan soluk hızı yaşa göre deği-
miktarı 20 kat artarken, kan miktarı ancak 5 kat artar. şebilir. Normal olarak bu hız dinlenim du-
Normal solunum hızının azalmasını veya artmasını rumunda dakikada 12 ile 40 arasındadır.
belirlemek solunum sisteminin çalışması konusunda Bedenin kilosuna, boyuna ve ağırlığına göre
önemli ipuçları verebilir. değişebilir. Ayrıca kişinin ne yaptığına göre
de değişebilir. Uyurken, otururken ve koşar-
ken aldığımız soluk sayısı farklıdır.
Göğüs kafesimizdeki solunum kasları ve
diyafram istem dışı çalışırlar, fakat gönül-
lü olarak da bu kasları kontrol edip solu- Burundan aldığımız havanın akış hızı alveollere
numu hızlandırıp yavaşlatabilir veya derin varana kadar yaklaşık sıfır olduğundan her nefesle
nefes alabiliriz. aldığımız 500 mililitrelik havanın tamamı alveolle-
re ulaşamaz. Bu nedenden alveol içindeki eski ile
yeni havaların değişimi çok azdır. Burun ile solu-
Ne Kadar Hava Soluruz? num bronşcukları arasındaki bölgede gaz (O2 ve
Sakin dinlenirken her bir soluk almada akciğer- CO2 ) değişimi olmadığı için bu bölgeye anatomik
lere 500 ml hava girer ve soluk verirken bu hava ölü alan denir. Her solukla alınan 500 mL havanın
geri çıkar. Buna soluk hacmi (tidal volum) denir. yaklaşık 350 mililitresi anatomik ölü alanı doldu-
Normal soluk verdikten (500 ml) sonra zorlayarak rur. Gaz değişimi için kullanılan alanları dolduran
soluk vermeye devam edersek eğer, dışarı soluyabi- her solukla alınan havanın ancak 150 mililitresi işe
leceğimiz en fazla hava 1000 - 1200 ml kadardır. yarar, bununda tamamı alveollere kadar ulaşamaz.
Buna soluk verme yedek hacmi denir. Normal bir Her nefes alışla alveol içindeki havanın çok azı yeni-
soluk (500 ml) aldıktan sonra yine zorlamayla faz- siyle yer değiştirir. Bir sorunmuş gibi duran bu du-
ladan alabileceğimiz hava miktarı 2000 ile 3000 ml rum sık soluk alıp vermekle çözülür ve dinlenirken
kadardır. Buna da soluk alma yedek hacmi denir. dakikada ortalama 12 kere duraklamadan soluruz.
Kendimizi zorlayarak bir seferde alabileceğimiz ve
verebileceğimiz toplam hava miktarı 3200 ile 4700 Spirometre denen aletle akciğer içindeki
ml kadardır ve buna yaşam (vital) kapasitesi denir.
bazı (soluk hacmi ve vital kapasite gibi) hava
Ne kadar zorlasak bile akciğerlerde yaklaşık 1200
miktarlarını ölçerek akciğerlerin çalışması
ml havayı dışarı atamayız. Atamadığımız bu havaya
konusunda önemli bilgile elde edilebilir.
kalan yedek (rezerve) hacim denir (Şekil 6.8). Ka-

169
Solunum Fizyolojisi

ÖÇ 1 Solunum sistemini oluşturan beden yapılarını sayabilme ve görevlerini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Solunum sisteminde görev Her bir nefeste ne kadar


Solunum hızı hangi durum-
alan burnun görevlerini hava alırız? Bu değer kişiden
larda değişir? Açıklayınız.
açıklayınız. kişiye değişir mi?

GAZ DEĞİŞİMLERİ
Deniz kenarından yüksek dağlara doğru çıktıkça
Havanın Bileşimi ve Pay Basıncı havanın basıncı düşer ve havadaki O2 miktarı da
Nedir? düşeceğinden oksijenin pay basıncı da düşer. Bu
Normal, güneşli, sakin ve deniz kenarındaki durumda alveolden kılcala geçen O2 azalacağın-
atmosferin bileşimi ortalama olarak Tablo 6.1’de dan çok yükseklerde kanın O2 düzeyi azalır.
verilmiştir. Normal atmosfer basıncı (760 mm Hg)
içindeki her bir gazın payına düşen basınca o gazın Akciğerlerdeki gaz değişimleri alveol içindeki
pay basıncı denir. Oksijenin pay basıncı, atmosfer hava ile alveol etrafını saran kılcal kan damarının
basıncı (760 mm Hg) ile oksijenin atmosferdeki içindeki kan arasındaki 0.2 mikronluk solunum
yüzdesinin (%21) çarpımına eşittir (760X0.21= zarından olur (Şekil 6.9). Bir dakika içinde hava-
159.6 mm Hg). Atmosfer basıncı büyük P harfiyle dan kana geçen O2 ile kandan havaya çıkan CO2
pay basınçları küçük p harfiyle gösterilir. Tablo 6.2 miktarı şu etkenlere bağlıdır:
atmosferin ve bedenin bazı bölgelerindeki gazların 1. Gazların basınç farklarına bağlıdır. Alveol
pay basınçlarını göstermektedir. içindeki havadaki oksijenin pay basıncı (pO2
= 104) kılcal kanındaki oksijenin pay basın-
Tablo 6.1 Atmosfer Havasının Yüzde Bileşimi cından (pO2= 40) çok olduğundan, O2 alve-
N2 % 78
olden kılcala kolaylıkla geçer. Olay CO2 için
tersine olur ve kılcal kanından (pCO2=46)
O2 % 21 alveol içindeki havaya (pCO2=40) geçer. Gaz
CO2 % 0.04 geçişmeleri basit sızmayla (difüzyonla) olur.
H2O % 0.5 Hatta CO2 oksijene göre solunum zarından
Diğer % 0.46 yaklaşık 20 kat daha çabuk geçer.
Toplam %100 2. Gazların geçiştiği zarların toplam yüzey
alanı ve kalınlığına bağlıdır. Gaz geçişme-
Tablo 6.2 Akciğere Giren Ve Çıkan Solunum Gazlarının
leri geçişlerin olacağı yüzey alanı ile doğru
orantılı, solunum zarının kalınlığı ile ters
Pay Basınçları (mm Hg)
orantılıdır. İki akciğerdeki alveollerin top-
Atmosfer Alveol Beden Hücresi lam yüzey alanı 70 m2 kadardır. Alveolleri
pN2 597 569 569 saran kılcal kan damarlarının ( Şekil 6.6)
pO2 159 104 40
yüzey alanı alveollerin yüzey alanından az
değildir. Solunum zarının kalınlığı yaklaşık
pCO2 0.3 40 46 0.2 mikron kadardır. Anfizem hastalığında
pH2O 3.7 47 47 bazı alveoller ölerek çalışmadığı için gazların
Toplam 760 760 geçtiği yüzey alanı azalır.

170
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

3. Solunum hızına bağlıdır. Bir dakikadaki so- Karbondioksitin ters yönde alveol içindeki ha-
lunum hızının (12/dk) azalıp çoğalması gaz vaya çıkabilmesi için aynı katmanları geçmesi gere-
geçişlerini orantılı olarak etkiler. kir (Şekil 6.9).
4. Alveole ulaşan hava miktarına bağlıdır. Her Akciğer atardamarıyla akciğerlerin alveol kılcal-
solukta alınan 500 ml havanın 350 ml ka- larına ulaşan kan toplardamar (kirli) kanıdır. Bu
darı anatomik ölü alanda kalıyor, ancak ka- kan dokulardan toplanıp geldiği için yüksek bir
lan 150 ml hava gaz değişimine doğrudan CO2 (46 mm Hg) basıncı ve düşük bir O2 (40 mm
katılıyordu. Bazı hastalıklar nedeniyle solu- Hg) basıncı vardır. Alveol içine gelmiş taze havada
nun yolları ve alveoller zarar görür ve ana- bolca (104 mm Hg) O2 vardır ama CO2 (40 mm
tomik ölü alan miktarı artabilir. Bu durum Hg) basıncı düşüktür. Gazların yoğunluklarına ve
gaz geçişmelerini önemli derecede azaltır. solunum zarının çok ince olmasına bağlı olarak O2
Alveol içindeki oksijen akciğer kılcal kanında bu- kana, CO2 havaya kolaylıklı geçer (Şekil 6.9).
lunan alyuvarın içindeki hemoglobine (Hb) bağla-
narak taşınır. Oksijenin solunum zarını geçerek he-
moglobine ulaşabilmesi için şuraları geçmesi gerekir: Gaz Taşınması
1. Sürfaktan tabakayı Kanda O2 ve CO2 taşınması ya kanın plazma-
2. Alveol epitel hücresini sında çözünmüş olarak ya da kandaki bazı kimyasal
moleküllere bağlanarak olur. Gazlar kanın plazma
3. Alveol bazal zarını sıvısına girer girmez hemen çözünürler, fakat sıvıda
4. Kılcal bazal zarını çözünen gaz miktarı çok sınırlıdır. Örneğin 100 ml
5. Kılcal endotel hücresini atardamar kanında çözünebilen O2 miktarı ancak
6. Kılcal plazmasını 0.3 ml kadardır. Oysa, kanın alyuvarı içindeki he-
moglobine (Hb) bağlanabilen O2 miktarı 100 ml
7. Alyuvar hücre zarını
kan için yaklaşık 20 ml kadardır. Benzer kural CO2
8. Alyuvar içi sıvıyı için de geçerlidir, ama durum biraz farklıdır.
kılcal damar
bazal zarı
dokulararası
kılcal damar
epitel boşluk
endoteli
bazal zarı dikkat
Karbon monoksit (CO) renksiz ve kokusuz bir gaz-
alveol epiteli dır. Dumanda, egzoz dumanında ve sigara duma-
nında bolca bulunur. Hemoglobine O2 kadar çabuk
sürfaktan tabaka bağlanabilir ve 0.5 mm Hg gibi çok düşük bir ba-
sınçtaki karbon monoksit bedendeki hemoglobinin
yarısına bağlanabilir. Karbon monoksit hemoglobi-
alveol içi plazma ne oksijenin bağlandığı yere 200 kat çabuk ve güçlü
bağlanır. Üstelik oksijenin bağlanmasına engel olur
ve hemoglobinden kolay da ayrılmaz. Sonunda ka-
O2 girişi O2 nın O2 taşıma yeteneğinin en az yarısına engel olur.
Dumanda kalmak karbon monoksit zehirlenmesine
CO2 çıkışı CO2 neden olur ve ölüme kadar gidebilir.

Kandaki alyuvar sayısı çok fazladır, üstelik bir al-


yuvarda milyonlarca hemoglobin vardır. Bir hemog-
alyuvar lobin molekülüne 4 tane O2 bağlanabilir. Hemoglo-
bine O2 bağlanınca oksihemoglobin (HbO2) oluşur.
Yani, alyuvarını ve hemoglobinini kullanan kanın O2
solunum zarı
taşıma kapasitesi çok fazladır. Üstelik kan dolaşımı
Şekil 6.9 Alveol Zarı ile Kılcal Kan Damar Duvarının akciğeri terk etmeden önce hemoglobinler kapasite-
Birlikte Oluşturduğu Solunum Zarından Gaz Geçişmeleri lerinin %97 ‘si oranında O2 taşıyabilecek (doymuş)

171
Solunum Fizyolojisi

duruma gelirler. Solunumdaki aksamalar


veya kandaki hemoglobin düzeyinin azal- alveoller
ması doğrudan anemiye neden olabileceği CO O 2
için hücrelere devamlı O2 gitmeli ve zarar-
2

lı CO2 devamlı dışarı atılmalıdır. 7% küçük


23% 97% dolaşım
Akciğer alveolü içindeki atmosfer 70% 3%

havasındaki oksijen solunum zarını (0.2 CO 2 O


+
mikron) geçerek ya kanın plazmasın-
2
Hb
HbO
akciğer
2

da çözünür (% 3 kadar) ya da alyuvar HbCO 2


toplardamar
çözünmüş dış solunum
içindeki hemoglobine (% 97) bağlanır akciğer
CO 2
kılcalı
atardamar
(Şekil 6.10). Akciğerlerde oksijenini kılcalı
almış olan (oksijenlenmiş) kan akci-
ğer toplardamarıyla yürekten geçerek
toplardamar
dokulara kadar gider. Dokuya ulaşan kılcalı
atardamar
atardamarın oksijen basıncı 100 mm CO 2
kılcalı
HbCO HbO
Hg kadardır. Dokuların O2 basıncı do- Hb + CO
2 iç solunum
2 Hb O
2

kudan dokuya değişse bile 1 ile 60 mm 7% HCO 3


çözünmüş büyük
O
Hg arasındadır ve kanınkinden azdır. 23%
2 dolaşım
70% doku hücreleri
Oksijen kılcal kanındaki alyuvarın he- CO 2
hücrelerarası sıvı
moglobininden ayrılır ve dokular arası O 2

sıvıya oradan da beden hücresine sıza-


rak girer. Kanın plazmasında çözünmüş
olarak (% 3) taşınan oksijenin bir kısmı Şekil 6.10 Akciğer Alveolü ile Beden Hücreleri Arasında Gazların
da duruma göre hücrelere geçebilir. Taşınması

Metabolizma sonucunda beden hücrelerinin


ürettiği karbondioksit (46 mm Hg) dokuya oksijen
getirmiş olan kanın karbondioksitinden (40 mm Akciğerlerden beden hücrelerimize O2 ve
Hg) fazla olduğu için CO2 hücrelerden çıkıp kanın CO2 taşınmasında başlıca görev alyuvarla-
plazmasına girer. Plazmadaki karbondioksitin rındır. Alyuvarlar hemoglobine bağlayarak
a. % 7’si plazmada çözünmüş olarak bulunur, daha çok (%97) O2 taşır ama az da olsa
b. %23’ü plazmadan alyuvara girer ve oksije- (%23) CO2 taşır. Oksijenin azı, karbon-
nini bırakmış hemoglobine bağlanarak kar- dioksitin çoğu kanın plazmasıyla taşınır.
boksihemoglobin (HbCO2) oluşturur ve
c. % 70’i alyuvarlara girerek çözünür ve bi-
karbonata (HCO3) ile hidrojene dönüşür. Kandaki karbondioksit artarsa CO2 + H2OD
Hidrojen hemoglobine bağlanır. Bikarbo- H2CO3DH +
+ HCO -3 denklemine göre kan-
nat tekrar plazmaya çıkar ve HCO3 olarak daki HCO3 ve H miktarı artar. Artan hidrojen
akciğerlere kadar taşınır. Akciğere gelen kanın pH düzeyini azaltarak asidoz oluşmasına
çözünmüş CO2 doğrudan alveole geçebi- neden olur. Artan H miktarı (asit) solunum mer-
lir. Hemoglobine bağlı olan (%27) CO2 kezini uyararak solunumun hızlanmasına neden
ayrışır ve o da alveole geçer. Akciğere plaz- olur. Bu nedenden, kanın asit-baz dengesinin
ma içinde gelen bikarbonat burada tekrar ayarlanmasında solunum sisteminin önemli gö-
alyuvara girer ve alyuvar içinde tekrar kar- revleri vardır.
bondioksite dönüşerek o da alveole geçer
(Şekil 6.10).

172
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ÖÇ 2 Gaz değişimlerinin nasıl olduğunu açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Atmosferdeki gazların pay


basınçları kaçtır ve neye
göre değişir? Havadan alınan oksijen ile
Dış ve iç solunum kavram-
kandaki oksijenin parsiyel
Alveol içinden kılcal kan larını tartışınız.
basınç değerleri aynı mıdır?
damarına doğru olan O2 ge-
çişini neler erkiler?

SOLUNUMUN DÜZENLENMESİ saniyelik soluk alma ve 3 saniyelik soluk verme,


Normal soluma genellikle otonom sinir sistemi toplam 5 saniyelik bir ritmik solunum dinlenim
tarafından yönetilen bilinçsiz bir reflekstir ve dur- durumunda ömür boyu devam eder gider. Bede-
durulamaz. Fakat istendiğinde ritmik solunum hızı nin çalışma konumu (uyumak, koşmak gibi) deği-
azaltılıp çoğaltılabilir. Solunumun düzenleme me- şirse bu 5 saniyelik ritim kısalıp uzayabilir. Ayrıca
kanizması birden çok etkenler içerir. istem dışı çalışan bu ritmik solunum isteği bağlı
olarak değiştirilebilir. Belirli bir süre için isteye-
Solunum kaslarının çalışmasını ritmik olarak rek soluk almayı durdurup veya hızlandırabiliriz.
kontrol eden ve beynin medulla bölgesinde yerleş- Yalnız, nefesimizi isteyerek belirli bir yere kadar
miş olan bir solunum merkezi vardır. Solunum ancak tutabiliriz. Nefesimizi tuttuğumuz sürece
merkeziyle solunum organları sinirlerle birbirle- bedenin ürettiği karbondioksit dışarı atılamayıp
riyle bağlantı kurarlar. Solunum merkezinde de bedende birikeceği için, bedende artan karbon-
bir soluk alma bölgesi bir de soluk verme böl- dioksit solunumu hemen tekrar başlatır. Çünkü
gesi vardır. Soluk alma bölgesindeki sinir hücrele- karbondioksit bedene zarar vereceğinden dışarı
ri kendiliğinden ateşleme yapar. Bu bölgeye olan atılması gerekir.
bütün bağlantılar kesilse bile soluk alma bölgesi
kendi başına çalışabilir. Buranın çalışması yakla-
şık 2 saniye kadar sürer ve soluk almaya yardım Kısa bir süre için bile olsa nefesimizi tu-
eden kaslara uyartılar göndererek 2 saniye boyun- tabilmemiz koruyucudur ve solunum sis-
ca soluk almamız sağlanır. Soluk alma merkezi ça- temimiz içine zararlı şeylerin girmesine
lışırken soluk verme merkeziyle bağlantı kurarak engel olur. Su veya dumandan boğulmayı
buranın çalışmasını 2 saniye süresince durdurur. engelleyebilir.
İki saniyelik soluk alma sonunda havayla dolunca
akciğerler gerilir. Akciğerlerin bu gerilmesini al-
gılayan sinirler soluk alma bölgesine ulaşarak so- Solunumun ritmik düzenlenmesi temel olarak
luk almayı durdurur. Soluk alma durunca soluk solunum merkezi tarafından yapılmasına rağmen,
verme bölgesi çalışmaya başlar ve bu da 3 saniye bedenin ihtiyaçlarına göre solunum hızı ve derin-
sürer. Bu sırada soluk alma bölgesi soluk verme liği ayarlanabilir. Solunum merkezini etkileyen et-
bölgesi tarafından baskılandığı için çalışamaz. İki kenler sırayla ve kısaca şunlardır:

173
Solunum Fizyolojisi

1. Beynimizin korteksi solunum merkezine si- 7. Ani ve çok güçlü ağrı solunumu aniden
nirler göndererek gönüllü olarak solunumu durdurabilir. Yalnız uzun süren ağrılar solu-
ayarlamamıza izin verir. Kısa bir süreliğine numu hızlandırır.
de olsa isteyerek solunum hızlandırıp veya 8. Yutak veya gırtlağın kimyasal maddeler
yavaşlatabilir hatta tutabiliriz. Bir süre son- veya dokunmayla uyarılması solunumu
ra bedende karbondioksit birikeceğinden hemen durdurabilir fakat arkasından he-
solunum otomatik olarak tekrar başlar. men öksürük başlayarak solunumu tekrar
başlatabilir.
9. Anüsteki sfinkteri genişletmek solunumu
hızlandırabilir. Çok acil durumlarda bazen
dikkat
bu yöntem uygulanarak hayat kurtarılabilir.
Tehdit ederek istediğini elde edebilmek için ço-
cuklar bazen nefeslerini tutarak öleceklerini ileri
sürerler. Solumayı kısa bir süreliğine engellemek Solunumun Çevreye Göre
hariç, insanların isteğe bağlı olarak nefeslerini tu- Düzenlenmesi
tarak ölmesi mümkün değildir. Solumak otomatik Beden hücrelerinin yaşaması için gerekli olan
ve ritmiktir. İstesek de tamamen durduramayız. oksijen miktarı atmosferdeki oksijenin pay basın-
cına bağlıdır. Normal hava şartlarında deniz düze-
2. Herhangi bir nedenden eğer solunum yolla- yinde oksijenin pay basıncı 159 mm Hg kadardır.
rı ve akciğerler havayla fazla dolup gerilecek Deniz düzeyinden daha yükseklere çıkıldığında
olursa akciğerdeki gerilme reseptörleri bu barometrik basınç düşeceği için oksijenin pay
bilgiyi alıp solunum merkezine götürür ve basıncı da düşer. Örneğin Everest dağının zirve-
daha fazla soluk almayı durdurur. Bu olaya sinde oksijenin pay basıncı yaklaşık 43 mm Hg
şişme refleksi denir ve akciğerlerin fazla şi- kadardır. Oksijen miktarının düşmesine hipoksi
şerek patlamasını önler. denir. Everest’in tepesine tırmanmış bir bireyde
hipoksi oluşur ve hipoksi bedendeki kemore-
3. Aort, şah damarı ve medullada bulunan ve
septörleri uyaracağından solunum hemen hızla-
kandaki CO2 miktarını algılayan kemore-
nır. Hızlanmış solunumla bedene alınan oksijen
septörler vardır. Bedendeki karbondioksit
miktarı artırılmaya çalışılır ama bu sefer bedenin
düzeyi normalin üstüne çıkarsa, kemoresep-
ürettiği karbondioksitte dışarıya fazla atılır. Beden
törler çalışarak bilgiyi solunum merkezine
karbondioksit düzeyi normalin altına düşmeye
taşırlar. Fazla karbondioksitten kurtulmak
başlar. Karbondioksit düşmesi bedenin asit-baz
için solunum hızlanır. Artmış CO2 ve kar-
dengesini bozar. Normalden az karbondioksit ke-
bondioksitin çözünmesiyle oluşan hidrojen
moreseptörleri uyararak solunumu yavaşlatmaya
miktarı (pH) solunum hızını etkileyen en
uğraşır. Sonuçta, azalan oksijen solunumu hız-
güçlü uyaranlardır.
landırırken normalin altına düşen karbondioksit
4. Bedende azalan O2 düzeyi de aynı bölgeler- solunumu yavaşlatacağında, yükseklerde solunum
deki kemoreseptörler tarafından algılanarak hızını artırarak yeterli oksijen almaya uğraşmak
solunumun hızını artırırlar. Karbondioksitten tek başına çözüm olamaz. Dolaşım sistemi, bo-
sonra gelen en güçlü uyaran oksijen azlığıdır. şaltım sistemi ve solunum sistemi hep birlik-
5. Aort ve şah damarında basınç reseptörleri te uğraşarak sorunu çözerler. Kısa bir süreliğine
de vardır. Bunlar kan basıncını tarayarak yüksekte bulunmak baş ağrısı, uykusuzluk, baş
solunum merkezine bildirirler. Kan basıncı dönmesi, bulantı ve kusma ile beliren akut dağ
düşerse solunumu hızlandırır, kan basıncı hastalığı oluşmasına neden olur. Belirtiler birkaç
yükselirse solunumu yavaşlatır. gün sürebilir, sonra azalır. Devamlı yüksek dağlar-
6. Hastalıkla ateş çıkması ve egzersizde olduğu da yaşayanlar az olan oksijenden daha iyi yararla-
gibi beden ısısı artacak olursa solunum hı- nabilmek için beden alyuvar sayısının artmasıyla
zının artmasına neden olur. polisitemik olmuşlardır.

174
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Deniz düzeyinden daha aşağılara inildikçe yine Değişik Solunum Hareketleri


solunum sorunları ortaya çıkar. Suyun havadan daha Öksürme: Derin bir soluk alıp arkasından glo-
ağır olmasından dolayı, denizde 30 metreden aşağı- tis tamamen kapatılırsa, akciğer içi basıncı çok ar-
lara dalmak dalgıcın bedenine havadan daha fazla tıracağından güçlü bir soluk vermeye neden olur.
basınç uygulanmasına neden olur. Fazla basınç ak- Soluk verirken üst solunum yollarına girmiş yaban-
ciğerlerin hacmini azaltır. Daralan akciğer içindeki cı madde veya birikmiş balgam dışarı atılmış olur.
gazların pay basınçları artar. Artan bu basınç gazların Öksürük solunum yollarındaki bir sorun sonucu
kanın plazmasında normalden fazla çözünmesine olduğundan sorun bildirici ve koruyucu bir olaydır.
neden olur. Özellikle azot gazı ve oksijen gazının çö- Hapşırma: Soluk verme kaslarının istem dışı
zünmesi fazlalaşır. Normal şartlarda havayla solunan güçlüce kasılarak solunum yollarındaki havayı ağız
azot gazı bedene hiçbir şey yapmazken çözündüğün- ve burundan hızlıca dışarı atmaktır. Hapşırmanın
de dalgıca narkoz etkisi yaparak bayılmasına neden nedeni burun mukoza tabakasının yabancı uyaran
olur. Üstelik, çözünen oksijen miktarının da artma- tarafından uyarılması olabilir. Hapşırma da solu-
sı hemoglobinin yeterince oksijen taşımasına engel num sistemine koruyuculuk yapar.
olur ve dalgıç komaya girebilir. Bayılmaz da dalgıç
Esneme: Ağzı genişçe açıp alt çeneyi iyice aşa-
yüzeye çıkmaya başlarsa bu sefer çözünmüş azot tek-
ğıya düşürerek derin bir nefes almaktır. Uykunun
rar gaz hâline dönüşmeye başlar. Azot gaz durumuna
gelmesi veya yorgunluk neden olabilir fakat esas
gelirken kan dolaşımı içinde gaz baloncukları oluş-
nedeni bilinmemektedir. Esneyen birini görerek
turmaya başlar. Baloncuklar birleşerek büyür ve kan
esnemeye başlanması, esnemenin bulaşıcı bir dav-
akımını engellemeye başlar. Dalgıç “vurgun” yemiş
ranış olabileceğini açıklar.
olur. Yüzeye çıkma hızı çok yavaşlatılırsa vurgunun
önüne geçilebilir. Helyum gazı yüksek basınç altın- Hıçkırma: Diyaframın spazm olarak kasılması
da bile çok az çözündüğünden dalgıç tüplerine azot ve glotisin spazmatik olarak kapanması güçlü bir
yerine helyumlu oksijen doldurulur. soluk alma sesinin çıkmasına neden olur. Sindirim
sistemindeki duyu sinirlerinin uygunsuz olarak
Egzersiz yapan bireyin metabolizması artaca- uyarılması hıçkırığa neden olur.
ğından oksijen tüketimi artar, fakat karbondioksit
Ağlamak: Soluk aldıktan sonra birçok kısa so-
üretimi de artar. Egzersize başlar başlamaz çizgili
luk vermeler neden olur. Bu sırada glotis açık kalır,
kaslarda ve eklemlerde bulunan reseptörler derhal
ses telleri titreşir ve yüz ifadesi değişir.
beyini uyararak solunum merkezinin çalışmasını
hızlandırabilir. Gerçekte, egzersiz sırasında solu- Gülmek: Ağlama olayındaki hareketlerle ay-
numu hızlandıran mekanizmalar tam olarak bilin- nısıdır. Fakat ritim ve yüz ifadesi ağlamadakinden
memektedir. Yalnız, oksijen, karbondioksit ve hid- farklıdır. Ağlamak ve gülmek bazen birbirinden
rojen gaz miktarlarının değişmeleri, beden ısısının ayırt edilemez hareketlerdir.
artmış olması ve kalp-dolaşım sisteminin hızlanı- İç çekme: Uzun bir soluk alma ve kısa fakat
yor olması bedenin egzersize uyum sağlamasında güçlü bir soluk verme olayıdır.
çok önemli katkılarının olduğunu açıklar.

ÖÇ 3 Solunumun düzenlemesini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Kandaki karbondioksitin Bedende gerçekleşen solu-


Hapşırmanın nasıl gerçek-
artması solunum merkezini num hareketlerine örnekler
leştiğini tartışınız.
nasıl etkiler açıklayınız. veriniz.

175
Solunum Fizyolojisi

Solunum sistemini oluşturan


ÖÇ 1 beden yapılarını sayabilme ve
görevlerini açıklayabilme

Beden hücrelerimiz yaşamlarını sürdürmek için enerjiye gereksi-


Solunum Yolları nim duyarlar. Yaşamı devam ettirirken metabolizma olayları olur.
Metabolizma olayı oksijeni kullanır ama karbondioksit üretir.
Hücrelere O2 sağlamak, ürettikleri karbondioksiti atmak ve ses
bölüm özeti

oluşturmak için solunum sistemi oluşmuştur. Akciğerler ile kan


arasında gazların değişmesine dış solunum, kan ile beden hücre-
leri arasında gaz geçişmelerine iç solunum ve hücrelerin metabo-
lizma için oksijen kullanmalarına hücresel solunum denir.
Solunum sistemini oluşturan yapılar üst solunum yolları ve alt
solunum yolları olarak ikiye ayırarak incelenir. Üst solunum
yollarını burun, yutak ve gırtlak oluşturur. Alt solunum yol-
larını soluk borusu, bronşlar ve bronş dalları olarak incelenir.
Gaz değişimlerinin olduğu yer akciğerler ve akciğerlerin en alt
birimi olan alveollerden oluşur.

ÖÇ 2 Gaz değişimlerinin nasıl olduğunu


açıklayabilme

Hücrelerin ürettiği karbondioksitin dışarı atılması ve yeni ok-


Gaz Değişimleri sijenin bedene girmesi için atmosfer havasının akciğerlere girip
çıkması gerekir. Hava hareketini sağlayan başlıca etken basınç
farkıdır. Hava basıncı çok olan yerden basıncı az olan yere doğ-
ru hareket eder. Atmosfer hava basıncı ile akciğer içi basıncının
farklı olmasını akciğer içi alanının değiştirilmesi sağlar. Akciğer
alanının değişmesini göğüs kafesinin daralıp genişlemesi ve di-
yafram kasının kasılıp gevşemesi sağlarlar. Akciğerler plevra sıvısı
içinde dururlar. Plevra sıvını plevra zarı üretir. Plevra boşluğunu
dolduran plevra sıvısının basıncı her zaman atmosfer basıncın-
dan az olduğu için akciğerler kolaylıkla genişleyip daralabilirler.
Akciğer içindeki hava hacimleri devamlı değişir. Her bir solukla
normal dinlenme durumunda 500 mL hava alıp veririz. Buna
soluk hacmi denir. Yedek soluk alma, yedek soluk verme ve ka-
lan yedek hacimler de vardır. Solunumun hızına ve güçlü olup
olmadığına bağlı olarak bu hacimler değişebilir.
Oksijenin kana geçmesi ve üretilen karbondioksitin kandan at-
mosfere atılması solunum zarı denen yapıdan olur. Solunum zarı
0.2 mikron kalınlığındadır ama yüzey alanı çok geniştir. Bu zarı
alveol zarı ve kılcal damar epiteli oluşturur. Solunum zarından
gazların geçiş yapabilmeleri yine basınca bağlıdır. Bir gaz karı-
şımını oluşturan her bir gazın payına düşen basınca o gazın pay
basıncı denir. Alveol içindeki oksijenin pay basıncı yaklaşık 104
mm Hg, alveol kılcalı içindeki plazmanın içindeki oksijenin pay
basıncı 40 mm Hg kadar olduğundan oksijen kolaylıkla solunum
zarını geçip alveolden kana gider. Alveolü saran kılcal kanındaki
karbondioksitin pay basıncı 46 mm Hg ve alveol içi havadaki
karbondioksitin pay basıncı 40 mm Hg kadar olduğundan CO2
geçişmesi kandan havaya doğru olur. Gaz geçişmeleri anatomik
ölü alan miktarına da bağlıdır. Bazı hastalıklar anatomik ölü alanı
artırarak gaz geçişmelerinin az olmasına neden olurlar. Geçişen
gaz miktarı solunum hızına da bağlıdır.

176
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ÖÇ 2 Gaz değişimlerinin nasıl olduğunu


açıklayabilme

Alveolden akciğer atardamarına geçen O2 kanın plazmasında


Gaz Değişimleri çözünebilir (%3) ve kandaki alyuvara girip alyuvar içindeki
hemoglobine bağlanabilir (%97). Hemoglobine bağlı oksijen
(HbO2) beden doku hücrelerine kadar bu şekillerde taşınır.

bölüm özeti
Beden hücrelerindeki oksijenin pay basıncı 2 ile 60 mm Hg
arasında değişebilir. Yürekten çıkıp büyük dolaşım atardamar-
larıyla beden hücrelerine kadar gelen oksijenin pay basıncı 100
mm Hg dolayında olduğundan oksijen hemoglobinden ayrılıp
beden hücrelerine geçer. Beden hücrelerince üretilen karbon-
dioksitin buradaki pay basıncı yaklaşık 46 mm Hg dolayında,
atardamar kılcalındaki karbondioksitin pay basıncı 40 mm Hg
dolayında olduğundan CO2 beden hücrelerinden kana girer.
Kılcal kanına geçen karbondioksitin yaklaşık %7 kadarı plaz-
mada erir, %23 kadarı alyuvara girip doğrudan hemoglobine
bağlanır (HbCO2) ve kalan %70 kadarı alyuvarlarda HCO3 ve
hidrojene ayrışarak bikarbonat olarak yürekten geçerek akciğer-
lere kadar taşınır. Akciğere gelen alyuvarın içindeki bikarbonat
ve hidrojen tekrar karbondioksite dönüşerek alveol içine çıkar.

ÖÇ 3 Solunumun düzenlenmesini
açıklayabilme

Soluk alıp vermemiz isteğimiz dışında ve ritmik bir olaydır. İs-


Solunumun Düzenlenmesi teyerek soluk almayı tamamen durduramayız ama soluğu kısa
bir süreliğine tutabilir ve hızını azaltıp çoğaltabiliriz. Otomatik
olarak çalışan solunum merkezi beynin medullasında bulunur.
Medullada bir soluk alma bir de soluk verme bölgesi vardır. So-
luk alma bölgesi 2 saniye çalışır ve çalışırken soluk verme mer-
kezini bastırır. Soluk verme bölgesi yaklaşık 3 saniye çalışır ve
o da bu sırada soluk alma bölgesini baskılar. Bir soluma işi yak-
laşık 5 saniye sürdüğünden dakikada normal olarak dinlenir-
ken 12 kere soluruz. Soluk alıp vermek yaşamı sürdürebilmek
için zorunlu bir olay olduğundan, solunumun düzenlenmesine
birden çok olay karışır. Beynimizin korteksi, akciğerlerin ha-
vayla fazla şişip gerilmesi ve kandaki oksijen ile karbondioksit
miktarları solunumun düzenlenmesinde daha çok etkilidirler.
Bunun yanında beden ve çevre ısısı, kan basıncındaki değiş-
meler, ani veya uzun süreli ağrılar ve solunum yollarına giren
yabancı maddelerin hepsi solunum hızının düzenlenmesinde
etkilidirler.

177
Solunum Fizyolojisi

1 Tek görevi solunum olan yapı aşağıdakilerden 6 Oksijenin plazmada çözünmüş olarak yüzde
hangisidir? kaçı taşınır?
neler öğrendik?

A. Bronş A. 0,3
B. Gırtlak B. 1
C. Yutak C. 3
D. Burun D. 7
E. Ağız E. 97
2 7
Akciğerlerin büzülerek kapanmasına engel Alveol içindeki karbondioksitin pay basıncı
olan etken aşağıdakilerden hangisidir? yaklaşık kaç mm Hg’dir?
A. Diyaframın kasılması A. 0,04
B. Akciğerlerin medistinumda bulunması B. 0,5
C. Toplar damar kanının kalbe dönüşü C. 3
D. Plevra basıncı D. 27
E. Kıkırdaklardaki düz kasların kasılması E. 40

3 Hiç bir şekilde akciğerlerden dışarı atılama- 8 Bebeklerde normal solunum hızı dakikada
yan hava hacmine ne ad verilir? kaçtır?
A. Soluk verme yedek hacmi A. 3
B. Vital kapasite B. 12
C. Soluk hacmi C. 20
D. Kalan yedek hacim D. 40
E. Soluk alma yedek hacmi E. 60

4 Hemoglobine bağlanarak dokulardan alve- 9 Solunum merkezi nerede bulunur?


ollere kadar taşınan karbondioksit oranı yaklaşık
olarak yüzde kaçtır? A. Şah damarında
B. Beyincikte
A. 3 C. Akciğerlerde
B. 7 D. Aortta
C. 23 E. Medullada
D. 97
E. 100 10 Normal ritmik bir soluk alıp-verme (bir so-
5 luk) kaç saniye sürer?
Ses oluşmasında aşağıdakilerden hangisi gö-
rev almaz? A. 1
B. 2
A. Yutak C. 3
B. Öztaki borusu D. 5
C. Burun E. 7
D. Gırtlak
E. Dil

178
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

1. A Yanıtınız yanlış ise “Dış Solunum Yolları” 6. C Yanıtınız yanlış ise “Kanda Gaz Taşınması”
konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


2. D 7. E Yanıtınız yanlış ise “Havanın Bileşimi ve Pay
Yanıtınız yanlış ise “Akciğerler” konusunu
Basıncı Nedir?” konusunu yeniden gözden
yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

3. D Yanıtınız yanlış ise “Şekil 6.8” konusunu ye- 8. D Yanıtınız yanlış ise “Solunum Hızı Kaçtır?”
niden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

4. C Yanıtınız yanlış ise “Kanda Gaz Taşınması” 9. E Yanıtınız yanlış ise “Solunumun Düzenlen-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. mesi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

5. B Yanıtınız yanlış ise “Ses Nasıl Oluşur” konu- 10. D Yanıtınız yanlış ise “Solunumun Düzenlen-
sunu yeniden gözden geçiriniz. mesi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
6 Anahtarı

Burun atmosfer havasının alveollere kadar iletilmesi ve kirlenmiş havanın geri


dışarı çıkması için geçiş sağlar. Burun alveollere kadar iletilen atmosfer havası-
nı burun kıllara ile süzer ve yabancı maddeleri salgıladığı mukus içine hapse-
Araştır 1 der. Atmosfer havasındaki nem oranına bağlı kalmak şartıyla, burun içinden
geçen hava mukus sıvısı tarafından nemlendirilir. Yine solunacak atmosfer
havasının durumuna bağlı olarak, burunda bolca bulunan kan damarı ağı ta-
rafından giren-çıkan havanın ısısı beden ısısına göre ayarlanır. Çok önemli
olmasa da burun konuşmamıza yardım eder.

Atmosferdeki gazların basıncı havanın ısısına, nemine ve deniz seviyesinden


ne kadar yüksek olmasına bağlıdır. Deniz düzeyindeki güneşli ve sakin bir
gündeki havanın toplam basıncı 760 mm Hg, oksijenin pay basıncı 159 mm
Hg, karbondioksitin 0.3 mm Hg ve suyun 3.7 mm Hg kadardır.
Alveolden akciğer kılcal kan damarına doğru oksijen geçişini şu etkenler etkiler;
1. Alveol içindeki oksijenin pay basıncıyla kılcal kanındaki oksijenin pay ba-
sıncı. Alveol içindeki oksijenin pay basıncı her zaman akciğer kılcal kan
damarı içindeki oksijenin pay basıncından yüksektir. Çünkü kılca kanı
oksijenini bedene bırakıp akciğere gelen kandır.
2. Alveolden kılcal kanına doğru geçen oksijen miktarı, oksijenin geçeceği
Araştır 2 hem alveol yüzey alanının hem de kılcal yüzey alanının büyüklüğüne bağ-
lıdır. Bu alan ortalama 70 metre kare kadardır.
3. Dakikadaki solunum hızıyla doğru orantılıdır. Uyurken ve koşarken farklıdır.
4. Birim zamanda alveole ulaşabilen hava miktarına bağlıdır. Her solukla alı-
nan 500 mililitrelik havanın 350 mililitresi anatomik ölü alanda kaldığı
için gaz değişimine katılmaz. Akciğerlerdeki ölü alan miktarı bazı hastalık-
lardan dolayı artarsa, gaz değişimi miktarı azalabilir.
5. Kandaki karbondioksit ayrışarak bikarbonat ve hidrojene dönüşür. Hidrojen
artması kanın asitlik derecesini artırır ve bedene zararlı olan asidosize neden
olur. Artan CO2 ve hidrojen kemoreseptörler tarafından algılanıp solunum
merkezine iletilir ve solunum hızlanarak artmış karbondioksiti dışarı atar.

179
Solunum Fizyolojisi

Araştır Yanıt
6 Anahtarı

Baş bölgesine kan götüren şah damarı duvarında, büyük dolaşımın başlangıcı
olan aort duvarında ve medulladaki solunum merkezinde bedenin gaz miktar-
larını algılayan kemoresptörler vardır. Herhangi bir nedenle kanda artmış olan
karbondioksitin çoğunluğu (%70 kadarı) ayrışarak bikarbonat ve hidrojene
Araştır 3 dönüşür. Artmış karbondioksitin kendisi ve oluşan hidrojen kemoreseptörleri
uyarır. Bu kemoreseptörler de solunumu uyararak hızlandırır. Hızlanmış solu-
num da bedende artan karbondioksit gazını dışarı atar, fakat bu sefer bedene
daha fazla oksijen girmesine neden olur. Bedende artan oksijen miktarı kemo-
reseptörleri uyarır ve solunumun yavaşlamasına neden olur. Sonuçta, karbon-
dioksit ve oksijen düzeyleri karşılıklı olarak solunum hızını düzenlerler.

Kaynakça
Anatomi ve Fizyoloji: İnsan Biyolojisi, Aktümsek, A. Resimli Sistematik Anatomi, Yıldırım, M. (2013).
(2012). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Tic. Nobel Tıp Kitabevi
Ltd. Şti.
Vander İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon
Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi, K.E. Barrett, S.M. Mekanizmaları, E.P. Widmaier, H. Raff, K.T.
Barman, S. Boitano, H.L. Brooks (2015). Strang (2014). Çeviren: Tuncay Özgünen.
Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel Ankara: Güneş Tıp Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci
Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul:
Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti.

180
Bölüm 7
Boşaltım Fizyolojisi

Vücut Sıvı Bölümleri


öğrenme çıktıları

1 2
1 Boşaltım sistemini oluşturan beden İdrar Oluşumu
yapılarını sayabilme ve görevlerini
2 İdrar oluşum basamaklarını açıklayabilme
açıklayabilme

3 4
Tübül Fonksiyonları Üreterler, Mesane ve Miksiyon (İşeme)
3 Tübül fonksiyonlarının düzenlenmesini 4 İşeme fonksiyonunun düzenlenmesini
açıklayabilme açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Sıvı ve Elektrolit Dengesi • Boşaltım Sistemi • Böbrek • Nefron


• İdrar Oluşumu

182
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

GİRİŞ düzenlenir. İç ortam koşullarının değişmez (sabit)


Hücreler yaşamsal fonksiyonlarını sürdürebil- kalması durumuna homeostasiz denir. Değişen
mek için gerekli olan enerjiyi metabolik faaliyetler iç ve dış koşullara rağmen bedende homeostasiz
sonucunda elde ederler. Metabolizma sonucu oluşan yani devamlılık sağlanırsa vücudun fizyolojik yani
atık maddelerin (su, karbondioksit, nitrojen içeren normal koşullarda olması mümkündür. Vücuttaki
maddeler vb.) hücrelerden uzaklaştırılması gerekir. birçok organ ve doku homeostazisi sağlamak için
Oluşan bu zararlı atık maddelerin hücrelerde aşı- çalışır. Bu konuda en önemli iki organ akciğerler
rı birikimi hücrelerde ölüme yol açar. Metabolik ve böbreklerdir. Akciğerler oksijen ve karbondiok-
atıklar bedende boşaltım sistemi adı verilen sistem- sit değişimini sağlarken böbrekler vücut sıvıları-
le beden dışına atılır. Boşaltım sistemi ile ilaçlar ve nın hacmini ve içindeki minerallerin miktarlarını
zehirli olan diğer maddeler de beden dışına atılır. dengede tutmaya yardımcı olur. Böbrekler önce
Boşaltım sistemine ilaveten solunum ve sindirim plazmayı tamamen nefron denilen yapıların glo-
sistemleri ile deriden de atık madde atımı söz ko- merüllerinden süzerler ve sonra vücut için gerekli
nusudur. Bedene günlük olarak alınan sıvı miktarı maddeleri tübüllerden geri emerler. Böylece vücut
ile bedenden günlük olarak kaybedilen sıvı miktarı için gerekli olmayan maddelerin ve suyun bir kıs-
hemen hemen aynıdır. Bedene alınan sıvı ve içer- mı idrarla atılır. Uzaklaştırılan iyonlar, metabolik
diği maddeler bedende belirli bölgelerde bulunur. artıklar ve fazla su ile iç ortamın değişmezliği sağ-
Homeostasizin sağlanabilmesi için vücutta bulunan lanmaya çalışılır. Bedende her daim su ve elektrolit
sıvıların hacimlerinin, içeriklerinin ve pH değerleri- dengesi sabit tutulmalıdır. Suyun bedende birçok
nin belli seviyelerde tutulması gerekir. Bu düzenin görevi bulunmaktadır. Başlıca suyun görevleri me-
sağlanamaması durumlarında sağlıklı ve kaliteli bir tabolizma için uygun bir ortam oluşturma, madde
yaşam sürdürülmesi söz konusu değildir. Bu ünitede taşınmasında görev alma, kan hacmini ve akışkan-
sıvıların bedende bulunduğu bölümler, böbreğin ya- lığını sağlama, atıkların atılmasını kolaylaştırma ve
beden ısısını düzenlemedir. Bu nedenle bedene her
pısı, görevleri ve idrar oluşumu konusu işlenecektir.
daim kaybedilen su kadar su alınmalıdır.
Bedene alınan sıvının kaynağı esas olarak katı ya
Solunum sistemi ile su ve karbondioksit; da sıvı içerikli besinlerin bedene alınması ve bun-
sindirim sistemi ile su, iyonlar, safra ve lardan su açığa çıkmasıdır. Bu değer günlük olarak
dışkı; deriden ise su ve iyonlar beden dı- yaklaşık 2 litredir (2000 mililitre, ml). Bedendeki
şına atılır. suyun bir başka bir kaynağı da enerji için gerekli
besin yıkımından elde edilen sudur. Günlük olarak
da bu değer yaklaşık 200 ml’dir. Bu nedenle kişiden
kişiye değişse de bir günlük olarak bedene alınan sıvı
VÜCUT SIVI BÖLÜMLERİ miktarı yaklaşık 2000-2500 ml arasındadır. Beden-
Bedenimizin yaklaşık yüzde altmışı sudan olu- de sıvı dengesinin sağlanabilmesi için günlük ola-
şur ve bu sıvı içerisinde çözünmüş hâlde birçok rak yaklaşık bu değerler kadar da sıvının bedenden
madde bulunur. Bu sıvıların üçte ikisi hücreler atılması gerekir. Bedenden akciğerler temelli yani
içindedir ve hücre içi sıvı (intraselüler sıvı) adı- solunum sistemi aracılığıyla yaklaşık 300-500 ml
nı alır. Sıvıların üçte biri ise hücre dışındaki böl- su kaybı; deri yolu ile 300-500 ml su kaybı; terleme
melerde (damar içi ve hücrelerarası alan ) bulunur ile yaklaşık 100 ml su kaybı; dışkılama ile yaklaşık
ve hücre dışı sıvı (ekstraselüler sıvı) adını alır. 100 ml su kaybı ve idrar yoluyla yaklaşık 1500 ml su
Bedenin dış ortamı ile beden içerisinde sıvıların kaybı gerçekleştirilir. Günlük su kaybı değerleri de
bulunduğu ortamlar arasında her daim bir sıvı ve toplamda yaklaşık 2000-2500 ml arasındadır.
madde alışverişi söz konusudur. Hücre içinde üre-
tilen metabolizma artıkları hücre dışı sıvıya verilir
ve tersine hücre dışı sıvıdaki yaşam için gerekli Normal koşullar altında dışkılama (gaita,
maddeler (besin, oksijen, hormonlar vb.) hücreler dışkı) ile çok az miktarda (yaklaşık 100
içine alınır. Hücre dışı sıvı yani ekstraselüler sıvı ml) bir su kaybı vardır. Ancak şiddetli is-
vücudun iç ortamı olarak tanımlanmıştır. Bu iç or- hal durumlarında bu miktar günde 1 lit-
tamda iyonlar, besin maddeleri ve metabolizma ar- renin üzerine çıkabilir. Bu durum bebek-
tıkları bulunur. Bütün bu maddeler ve sıvı miktarı lerde ve çocuklarda oldukça tehlikelidir,
çok değişmeyecek, neredeyse sabit kalacak şekilde
ölümcül sonuçlar ortaya çıkartabilir.

183
Boşaltım Fizyolojisi

Kişiden kişiye değişse de 75 kg olan bir kişi- karışmasını engeller. Birinci ünitede anlatıldığı
nin bedeninin yaklaşık %50-70’inin sıvı olduğu üzere hücre zarından madde geçişi enerji kullan-
düşünülürse bedende yaklaşık 45 litre su bulunur. madan pasif (basit) taşıma (difüzyon ve kolaylaş-
Bu 45 litre sıvının %70’i yani yaklaşık 30 litresi tırılmış difizyon) ve enerji kullanılan aktif taşıma
bedende sayıları 70-80 trilyonu bulan hücrelerin (primer-birincil ve sekonder-ikincil aktif taşıma,
içerisinde bulunur. Hücre içinde bulunan bu sı- endositoz ve ekzositoz) ile gerçekleşir. Pasif taşı-
vılara hücre içi sıvı adı verilir. Hücrelerin dışında mada, maddelerin yoğunluk (konsantrasyon), ba-
bulunan sıvılara ise hücre dışı sıvısı adı verilir ve sınç ya da elektriksel farkından dolayı maddeler
toplam hacmi 13-16 litre arasındadır. Hücre içi hücre zarındaki delikler (porlar) ya da taşıyıcı pro-
ve dışındaki sıvının içerisinde sadece su bulun- teinler aracılığıyla geçiş yaparlar. Aktif taşımada
maz aynı zamanda su ile birlikte diğer bazı mad- ise maddeler az yoğun olarak bulundukları ortam-
deleri de içermektedir. Suyun dışında kalan bu dan çok yoğun oldukları ortama enerji kullanıla-
maddelerin çoğunluğu suda çözünmüş elektro- rak geçiş yaparlar.
litlerdir. Hücre sıvılarında bulunan bu maddeler
başlıca sodyum (Na+), potasyum (K+), Kalsiyum
(Ca++), Magnezyum (Mg+), Klor (Cl-), Bikarbonat Hipernatremi, serum sodyum düzeyinin
(HCO3-), amino asitler, kreatinin, adenozin tri- normalden yüksek olması; hiponatremi
fosfat (ATP), glikoz, protein ve üredir. Hücrelerin serum sodyum seviyesinin normalden
yaşamlarını sürdürebilmesi için hücre dışı sıvıdan düşük olmasıdır. Yetişkinlerde serumda
gerekli maddeleri alması; hücre içinde biriken normal sodyum değeri yaklaşık 140 mEq/
metabolik atık ürünlerin de hücre dışı sıvıya ve- litredir. Hiperkalemi, serum potasyum
rilmesi gerekir. Bu nedenle vücut sıvı bölümleri düzeyinin normalden yüksek olması; hi-
arasında her daim madde ve su alışverişi söz ko- pokalemi normalden düşük olmasıdır.
nusudur. Hücrelerin çift katlı lipit (yağ) tabaka- Yetişkinlerde serumda potasyum değeri
sı hücre içi ve hücre dışı sıvı içeriğinin birbirine yaklaşık 5 mEq/litredir.

dikkat
Elektrolit, bir çözücü içerinde negatif (-) ve pozitif (+) elektrik yüklü iyonlarına ayrılarak elektrik ileten maddelerdir.
En iyi elektrolitler asit, baz ve tuzlardır. Sağlıklı bir bedende, beden sıvılarının hacimleri ve bileşimleri dengede tutulur.
Buna sıvı elektrolit dengesi denir. Hücre içinde bulunan temel pozitif yüklü (katyon) maddeler potasyum (K+) ve Mag-
nezyum (Mg++) iken negatif yüklü (anyon) maddeler fosfatlar ve proteinlerdir. Hücre dışında bulunan temel katyonlar
Sodyum (Na+) ve Kalsiyum (Ca++) iken temel anyonlar Klor (Cl-) ve Bikarbonat (HCO3) tır. Hücre içinde potasyum
konsantrasyonu yüksekken sodyum ve kalsiyum konsantrasyonu düşüktür. Bu dengeyi sağlayan birinci ünitede anla-
tıldığı üzere sodyum potasyum ATPaz pompasıdır. Bedende sıvı elektrolit dengesini bozan temel durumlar; yaşın iler-
lemesi, sağlıksız beslenme, yeteri kadar sıvı ya da elektrolit almama, gereğinden fazla sıvı tüketme ya da elektrolit alma,
sağlıksız yaşam, dengesiz beslenme ve hastalıklardır. Fizyolojide genel bir kural olarak her şeyin azı ve fazlası zarardır.
Örneğin, sodyum iyonu. Hücre dışı sıvıda temel olarak bulunan sodyum iyonu bedende ozmotik basıncın düzenlen-
mesi, asit baz dengesi, hücrelerde aksiyon potansiyeli oluşması ve sinir kas uyarılması gibi birçok olayda görev alır. Be-
dende hipernatremi durumlarında yani sodyum iyon fazlalığında (aşırı tuzlu yeme gibi) hücre dışı sıvıda sodyum artışı,
buna bağlı olarak su artışı ve ödem oluşur. Bedende hiponatremi durumlarında yani sodyum iyon eksikliğinde (aşırı
ishal, kusma, yetersiz tuz alımı, aşırı tuz kaybı gibi) bulantı, kusma ilerleyen safhalarda baş dönmesi, karın krampları,
güçsüzlük, bilinç kaybı gözlenir. Benzer şekilde hücre içi sıvının içinde hücre dışı sıvıya göre daha yoğun olarak bulunan
potasyum iyonu da hücrelerde temel olarak enerji üretiminde (glikoliz), kalp kası fonksiyonunda, kas aktivitelerinde ve
sinir kas uyarılmasında görev alır. Hiperkalemi durumlarında kas zayıflığı, kardiak aritmi ve kalp krizi görülebilir. Hi-
pokalemi durumlarında ise karın ağrısı, kusma, bulantı, kas krampları ve poliüri gibi bulgular ortaya çıkabilir. Sonuçta,
bedende eser miktarda da bulunsa tüm maddelerin belirli bir görevleri vardır. Bu maddelerin yoğunluklarının her daim
sabit tutulması gerekir. Bedende bu sıvı ve elektrolit dengesinin sağlanmasında başlıca boşaltım sistemi görev alır.

184
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Bedende bulunan 13-16 litre hücre dışı sıvının


çoğunluğu (8-10 litre) hücreler arasında bulunurken Kaliks
geriye kalan 4-6 litresi kan damarları içerisinde ka-
nın hücre içermeyen kısmı olan plazmada bulunur. Böbrek Böbrek
Damarlar içerisinde bulunan plazma ile hücreler
arası sıvı, kılcal damarlar aracılığıyla sürekli bir etki- Korteks

leşim (madde değişimi) durumundadır. Bu madde


alışverişi kılcal damarlardaki tek sıralı endotel hüc-
releri arasındaki deliklerden (porlardan) gerçekleşir.
Bu porlardan normal şartlar dâhilinde kan hücreleri
ve proteinler çıkamaz. Bu nedenle proteinler hariç
hücreler arası sıvı ile plazmanın iyonik içerikleri Sağ üreter
aynıdır. Bedende bulunan sıvıların büyük çoğunlu-
ğunu su oluşturur. Suyun dışında bu sıvılarda suda Sol üreter
erimiş maddeler de bulunur. Bu maddelere elektro-
lit adı verilir. Elektrolitlerin bedende birçok fonksi-
yonları bulunmaktadır. Elektrolitler bedende başlı-
ca sıvıların ozmolaritesinin sağlanmasında, asit-baz
dengesinin düzenlemesinde, su hacminin dengelen-
mesinde, hücresel fonksiyonlarda, kas kasılmasında, Mesane
hücrelerin haberleşmesinde ve uyarılmasında görev
alırlar. Hücre içi ve hücre dışı sıvılar arasındaki iyon
ve su konsantrasyonu farklılığı yarı geçirgen olan
hücre zarı aracılığıyla düzenlenir. Gerek hücre içeri- Şekil 7.1 İdrar oluşumunda görev alan temel yapılar
sindeki gerekse hücre dışındaki maddelerin toplam
konsantrasyonları birbirine yakındır ve yaklaşık 300 Böbrek
miliosmoldur. Sağlıklı bir yaşam için bedende sıvı Böbrekler, omurganın iki tarafında üst ve arka
elektrolit dengesini sağlamak yani bu osmol değer- karın duvarına yerleşmiş, peritonun arkasında (ret-
lerini sabit tutmak gerekir. Bu denge sürdürülmezse roperitoneal) olan fasulye şekilli kırmızı-kahverengi
hücreler fonksiyonlarını yerine getiremez, yaşam ka- renkli organlardır. Yaklaşık 150 gr ağırlığındadırlar
litesi düşer ve düzeltilmezse ölüm gerçekleşir. ve dışları sıkı bir bağ dokusu kapsül ile çevrelenmiş-
tir. Ayrıca bir yatak gibi etraflarını saran yağ doku
içine yerleşmişlerdir. Sağ böbrek, sola göre biraz
Bir çözeltinin içerisindeki su yoğunluğu daha aşağıda ve karaciğer lobuyla temas hâlindedir.
o çözeltideki katı madde partiküllerin sa- Sol böbrek ise mide, dalak ve jejenum kıvrımları ile
yısına bağlı olarak değişir. Bir çözeltideki komşuluk yapar. Böbreğin ortasındaki çukur bölge
partiküllerin toplam sayısı osmol terimi hilum adını alır ve damarlar, sinirler, üreter böbreğe
ile açıklanır. Bir litre sıvıda çözünmüş buradan giriş, çıkış yaparlar (Şekil 7.2).
elektrolitlere ya da partiküllere o sıvının
osmolaritesi denir ve birimi 1 osmol/litre-
dir (1 osm/lt). Beden sıvılarının hacimleri
küçük değerler içerdiğinden osmolar de-
ğerleri miliosmolar belirtilir.

Temel fonksiyonu bedende sıvı ve elektrolit den-


gesini sağlamak olan boşaltım sistemi, kanı âdeta bir
süzgeç gibi süzen iki adet böbrek, böbreklerden çı-
kan, süzülmüş ve atılmak istenen maddeleri taşıyan
iki adet boru şeklinde üreter, üreterin getirdiği ve
artık idrar dediğimiz sıvıyı depolayan bir adet mesa-
ne, mesanedeki idrarı vücut dışına çıkaran bir adet
üretradan oluşmaktadır (Şekil 7.1).
Şekil 7.2 Bedende böbreklerin yerleşimi
185
Boşaltım Fizyolojisi

Böbreğin Görevleri e. Kalsiyum ve fosfat metabolizmasında görev


Böbreğin bedende birçok özelliği ve fonksiyonu alan D vitaminin yapımında görev alır.
bulunmaktadır. Bunları kısaca özetlersek; f. Uzun süreli açlık durumlarında glikoneo-
a. Böbrekler, boşaltım sisteminin en önemli jenez yoluyla glikoz yapımını arttırır.
organıdır; su, tuz ve elektrolit dengesini g. Vücutta oluşan asidik ve bazik moleküllerin
ayarlar. Daha öncede belirtildiği gibi beden atılımını ve geri emilimini sağlayarak asit-
fonksiyonlarının yerine getirilebilmesi için baz dengesinin korunmasına akciğerlerle
bedene alınan su ve elektrolit miktarlarının birlikte yardımcı olurlar.
atılan miktarlarla denge içerisinde olması
gerekir. Zaman zaman günde birkaç kez id- Böbreklerin Yapısı
rara çıkarken zaman zaman bu sayı artmak- Böbrekler fibröz yapıda bir kılıf ile çevrilidir. Bu
ta ya da azalmaktadır. Yine bedenden atı- kılıfa böbrek kapsülü denir. Böbrek kapsülü böb-
lan idrarın yoğunluğu, rengi ve miktarı da reğin bütünlüğünü koruyan temel kılıftır. Böbre-
değişkenlik gösterir. Basitçe, gün içerisinde ğin iç tarafı içeri çökük çukur gibi durur. Bu çukur
fazla miktarda su içmişseniz o gün daha çok bölge damarların ve sinirlerin giriş ve çıkış yaptığı
idrar yapmanız normaldir. Benzer şekilde bölgedir. Aynı zamanda bu bölgede idrar borusu-
aşırı miktarda tuzlu beslenmişseniz o gün nun (üreter) başlangıç kısmı da bulunur. Bu bölge
fazla su içmeniz de normaldir. Bedene fazla bir anlamda böbrek giriş kapısıdır ve buraya hilum
tuz alımı da böbreklerde normalden daha renale (giriş kapısı) denir. Her iki böbrekte yakla-
fazla tuz atılımına sebep olur. Bu ihtiyaç şık iki milyon nefron bulunur.
ve düzenlemelerin hepsinde önemli olan
bedenin ve bedenin en küçük yapıtaşı olan
hücrelerin sıvı ve elektrolit dengesini koru- Nefronlar böbreğin temel görev ünitesidir.
maktır. Böbrekler en önemli görevlerinden Her bir nefronun tek başına idrar yapma
biri olan su ve elektrolit dengesini sağlama yeteneği vardır.
görevini yerine getirirken öncelikle plazma-
yı süzerler bir anlamda filtre ederler. Süzme
Böbreği enine kesip içine bakacak olursak, böb-
işleminden sonra bu süzmüş oldukları sıvı-
reğin üç bölgeye ayrıldığını görürüz (Şekil 7.3). Dış
dan bazı maddeleri bedenin ihtiyacına göre
kısım korteks, iç kısım medulla olarak adlandırılır.
tekrar geri alırlarken ihtiyaç olmayan atık
Korteks medullanın etrafını bir dış kabuk gibi sarar.
maddeleri hızla bedenden uzaklaştırırlar.
Medulladan sonra üreterin genişlemesiyle oluşmuş
b. Böbreklerin diğer bir önemli fonksiyonu da böbrek pelvisi bulunur. Medulla koni şekilli pira-
zararlı kimyasal maddeleri ve metabolik mit (tabanları yukarı uçları aşağı bakan) denilen ya-
atıkları bedenimizden uzaklaştırmaktır. pılardan oluşur. Piramitler boyunca uzanan toplayı-
Vücudumuzda metabolizma sonucu üreti- cı kanallar nefronlardan aldıkları idrarı pelvise taşır.
len maddelerin (üre, kreatinin, billuribin, Piramitlerin tepesi papilla denilen bir çukura açılır.
ürik asit gibi), yiyeceklerle vücuda alınmış Papilladan sonra idrar minor kaliks denilen küçük
istenmeyen maddelerin (tarım ilaci, böcek cep şeklindeki yapılara dökülür. Minor kalikslerde
ilacı gibi) ve de hastalıklar sırasında kullan- daha büyük ceplere yani major kalikslere idrarı ak-
dığımız çeşitli ilaçların (penisilin vb.) vücut- tarırlar. Major kalikslerden idrar pelvise geçer. İdrar
tan atılmasını sağlar. daha sonra, üreterin genişlemiş ağzı olan pelvisten,
c. Vücut sıvılarındaki iyonların (ör. Na+, K+) mik- ip gibi aşağı uzanan üreterlere girer ve mesaneye
tarlarının normal sınırlarda tutulmasını sağla- taşınıp atılana kadar mesanede (idrar kesesi) depo-
yarak kan basıncı düzenlenmesini sağlarlar. lanır. Pelvis, kaliksler, üreter ve mesane kasılabilir
d. Hipoksi (oksijen yetersizliği) durumların- özelliktedirler. Kasılarak idrarı ileri doğru taşırlar.
da böbrekler eritropoietin hormonunun
sentezinde görev alır. Bu hormon eritrosit
yapımını uyaran en önemli moleküldür.

186
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Böbrek (Renal) piramitler

Korteks
Medulla
Major kaliks
Böbrek pelvisi
Böbrek arteri

Minör kaliks
Böbrek veni

Üreter
Böbrek kapsülü
Şekil 7.3 Böbrek yapısı

Böbreklerin Kanlanması
Bedende her organda olduğu gibi böbreklere de kan ar-
Böbreğe dakikada yaklaşık 1 litreye yakın
terler yoluyla ulaşır ve venler aracılığıyla çıkar. Şekil 7.4’te
kan gelir. Bu kardiak outputun yani kalp
görüldüğü gibi, kalpten çıkan aortun, karın bölgesindeki
debisinin yaklaşık olarak beşte biridir. Bu
parçası olan abdominal aortadan ayrılan ve böbrek (renal)
da böbreklerin ne kadar fazla kanlandığını
arteri adını alan bir damar, sağ ve sol böbreğe böbreğin hi-
gösteren en önemli veridir.
lum bölgesinden giriş yaparak kanı böbreğe getirir.
Böbreğe giren renal arter, giderek incelen ve
çatallanan dallara ayrılarak böbreğin fonksiyo- Vena cava inferior Aort
nel yapıları olan nefronlara kanı ulaştırır. Renal
arter ilk olarak interlober arterlere bölünerek
piramitler arasında uzanır. İnterlober arterler
yatay olarak uzanan arkut arterlere bölünür. Sağ böbrek
Buradan ayrılan ve ince dallar hâlinde kortekse Sol böbrek
uzanan interlobüler arterler, nefrona kanı taşı-
yan son arter segmenti olan afferent arteriole
dönüşür. Afferent arteriol nefronun bir parçası
Sol böbrek veni
olacak glomerular kapiller yumağa dönüşür.
Bu kapiller yatak oldukça yüksek basınçlı (55- Hilum
Sol böbrek arteri
65 mmHg) ve nefronun tübülleri içine kanın
Üreter
süzüldüğü bölgedir. Glomerular kapillerden sü-
zülen kan bu yatağın yüzey alanı ile sınırlıdır,
süzülemeyen kan bu damar yatağını bir venül ile
değil bir diğer arteriol ile terk eder. Buna efferent
arteriol denir. Efferent arteriol de venüllere göre
yüksek basınçlı damarlardır. Afferent ve efferent
arterioller kasılarak ve gevşeyerek glomerüler ka-
piller yatağa gelen kan miktarını ve süzülme hı-
Mesane
zını kontrol edebilirler. Efferent arteriol nefron
tübüllerinin etrafını saran daha düşük basınçlı
bir kapiller yatak oluşturur buna peritibüler ka-
piller yatak denir (basıncı 10-15 mm Hg ara-
Şekil 7.4 Böbreklerin kanlanması
sındadır). Peritübüler kapiller yatak süzülmeden

187
Boşaltım Fizyolojisi

Glomerül Bowman
sonra tübüllerde geri kapsülü
emilen (reabsorbe Distal tübül
dikkat olan) maddelerin içi-
Vücutta bütün kapiller da- Proksimal
ne girdiği bir damar
marlara kan arteriol ile ge-
yatağıdır. Peritübüler
lir, kapiller yatağı bir ven
kapillerlerdeki kan
ile terk eder. Bu konudaki
arterlere paralel seyre-
tek istisna böbrek glomerü-
den venlere (interlo- Toplayıcı
ler kapiller yatağıdır. Kan
büler ven, arkuat ven- kanal
bu yatağa afferent arteriol
ler, interlober ven) Henle
ile gelir efferent arteriol ile kulbu
dökülerek renal ven
terk eder. İki arteriol arasın-
ile böbreği terk eder.
daki tek kapiller yatak glo-
Böbrekten çıkan kan,
merüler kapiller yataktır. Şekil 7.5 Nefronun yapısı
vena cava inferior ile
kalbe döner.

Nefron Böbrek tübülleri, Bowman kapsülünün deva-


mındaki boru şeklinde yapılardır. Fonksiyonları ve
Nefron, böbreğin bir süzgeç gibi iş gören, böbre-
histolojik yapılarındaki farklılıklar nedeni ile değişik
ğe gelen kanı süzerek temizleyen ve sonra atılmasını
isimler verilmiştir (Şekil 7.5).
istemediği maddeleri geri alan fonksiyonel yapıları-
dır. Her bir böbrekte bir milyondan biraz fazla sa- a. İlk kısım Proksimal tübül,
yıda nefron bulunur. Nefronların etrafı peritübüler b. Proksimal tübülü takip eden U şekilli Hen-
damarlar ile sarılmıştır. Nefron iki kısımdan oluşur. le kulbu,
a. Glomerul adı verilen bir baş kısmı c. Henle kulbundan sonra gelen distal tübül
b. Glomerul kısmı takip eden tübül bölgesi kısmıdır.
Glomerul; glomerular kapiller yatak ve onun Nefronlar, korteksten medullanın derinlerine
etrafını yarım ay gibi çevreleyen Bowman kapsü- inen toplayıcı kanallara bağlanırlar. Distal tübül
lünden yapılmıştır. Bowman kapsülü tübüllerin bir birleştirici parça ile toplayıcı kanala açılır. Aynı
genişlemesi ile oluşmuş çift yapraklı bir yapıdır. toplayıcı kanala birkaç nefron bağlanabilir. Topla-
Dış yaprağı (parietal yaprak) ile iç yaprağı (visseral yıcı kanallar genel taşıma yollarıdır. Kortekse yer-
yaprak) arasında boşluk vardır. Glomerular kapiller leşmiş kısım kortikal, medullaya devam eden kısım
yataktan süzülen sıvı bu boşluğa geçerek tübüllere medullar toplayıcı kanallar olarak isimlendirilirler.
doğru akar. Glomerul süzülme (filtrasyon) işlemi- Böbrek tübülleri, süzülen kanın pelvise doğru ta-
nin olduğu bölgedir. Filtrasyon işleminde glome- şındığı ve bu arada süzülmüş ama atılması istenme-
rüler kapillerden plazma proteinleri ve kan hücrele- yen maddelerin geri alındığı bölgelerdir.
ri hariç plazmadaki maddelerin çoğu süzülür.

dikkat
Her bir Bowman kapsülüne böbrek arte- Nefronlar iki tipdedir. Kortikal (yüzeyel) nefronlar ve jukstame-
rinden küçülen ve dallanan ince bir arteri- dullar nefronlar. Kortikal nefronlar, korteksde bulunur, henle
ol ulaşır. Kanı nefrona getiren bu dala af- kulpları kısadır ve çok az medullaya girer. Nefronların %85’i kor-
ferent arteriol denir. Bu dal kendi üstüne tikal nefronlardır. Jukstamedullar nefronlar %15 oranında bulu-
binerek kıvrılır ve bir kan damarı yumağı nurlar. Henle kulpları uzundur ve medullanın derinliklerine ka-
oluşturur. Buna glomerul denir. Bu ne- dar iner. Kortikal nefronların etrafı peritübüller damar yatağı ile
sarılmıştır. Jukstamedullar nefronların etrafını peritübüler yata-
denle Bowman kapsülüne glomerül kap-
ğın özelleşmiş bir dalı sarar. Bu damar parçası U şeklini almıştır ve
sül de denir. Kanı nefrondan uzaklaştıran
henle kulbunun etrafında medullanın derinliklerine kadar iner.
ise efferent arterioldür. Bowman kapsülü Bu damara vaza rekta denir. Vaza rekta medulladaki interstisyel
nefronun ilk kısmı olup filtrasyon yani hücreleri ve tübül hücrelerini besleyecek kanı götürür. Çok yavaş
kanın süzüldüğü yerdir. akımlıdır, medullanın hiperozmolaritesinin dağılmasını engeller.

188
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ÖÇ 1 Boşaltım sistemini oluşturan beden yapılarını sayabilme ve görevlerini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hipernatremi, hiponatre-
mi, hiperkalemi ve hipoka-
lemi terimlerini açıklayınız. Böbreklerin kanlanmasının
Bir böbrekte neden çok sa-
Bu terimleri öğrendikten diğer organlardan farkı ne-
yıda nefron bulunur?
sonra glomerüler kapiller- dir açıklayınız?
deki yüksek basıncın öne-
mini anlatınız.

İDRAR OLUŞUMU
Yetişkin bir kişi de böbreklere dakikada 1000-1200 ml kan böbrek arterleri ile gelir. Arterin küçülerek
dallanması sonucu glomerula kadar ulaşan afferent arteriollerden kan Bowman kapsülünün iki yaprağı ara-
sında süzülür, âdeta filtreden geçirilir. Bu idrar oluşumunun ilk basamağıdır. Bowman kapsülü içerisinde
bulunan sıvı daha sonra proksimal tübül ve henle kulplarına geçiş yapar. Bu tübüllerde bazı maddelerin
kana geri emilmesi sağlanırken bazı maddelerin daha da fazla olarak tübüllere verilmesi sağlanır. Bu işlem-
ler sonucu oluşan sıvıya artık idrar denir. Sonuçta böbreklerde idrar 3 ana işlem sonucu oluşur.
1. Filtrasyon
2. Geriemilim (reabsorbsiyon)
3. Salgılanma (sekresyon)

Glomerular Filtrasyon (Süzülme)


Afferent arteriollerin daha küçük hâle dönüşmesiyle Normal şartlar altında idrarda kan ya da
oluşan glomerüler kapiller damarlarından Bowman kap- protein varsa bu bir hastalık işaretidir.
sülünün boşluğuna plazma süzülür. Bu süzülme işlemi Kan hücreleri ve proteinler filtre edilme-
âdeta bir filtreden sıvı süzme işlemi gibidir. Bazı molekül- dikleri için idrarda bulunmaması gerekir.
ler plazmadan Bowman kapsülüne geçerken bazıları geçe-
mez. Filtrasyon sırasında plazmadaki su ve çözünmüş küçük
maddelerin çoğu Bowman kapsülüne geçer. Çok da seçici olmayan süzülme sırasında beden için gerekli
olan glikoz, amino asitler ve tuz gibi moleküller de kapsüle geçer. Kan hücreleri ve daha büyük molekül
yapısındaki proteinler filtre edilemez ve bu moleküller efferent arteriolerle genel dolaşıma geri katılırlar.
İdrar oluşumunun ilk basamağı olan filtrasyon işleminin gerçekleşebilmesi için glomerul kapillerindeki
kanın plazma kısmının kapillerden Bowman kapsülü içine doğru itilmesi gerekir. Burada birtakım kuvvetler
plazmanın kapillerden çıkması yönde etki ederken birtakım kuvvetler plazmanın kapillerde kalması için etki
ederler. Sonuçta net olarak kapillerden plazmanın çıkmasını yani Bowman kapsüle filtre edilmesini sağlayan
kuvvetler çıkmasını engelleyen kuvvetleri yendiği müddetçe kan filtre olur. Filtrasyona etki eden bu kuvvetler;
a. Glomerular kapiller hidrostatik basınç: Kapillerdeki kanın oluşturduğu basınç kuvvetidir. Kanı
damar dışına iten ana kuvvettir. Nefronlara kanı getiren afferent arteriollerin çapı efferent arteriol
çapından daha geniş olduğu için afferent arterioldeki kan miktarı daha fazladır. Buna bağlı olarak
da kan basıncı değeri yaklaşık 60 mmHg’dır.

189
Boşaltım Fizyolojisi

b. Glomerular kapiller onkotik basınç: Ka- gelir. Bazal lami-


pillerdeki özellikle proteinlerin oluşturduğu na kollojen ve pro-
emme kuvvetidir, kanı damar içinde tutma- dikkat teoglikan liflerden
ya çalışır. Yaklaşık değeri 32 mmHg’dır. Filtrasyon membranı çeşitli yapılmış jelimsi bir
c. Bowman kapsülü hidrostatik basınç: hastalıklar nedeniyle hasar- hücreler arası yapıdır
Bowman kapsülü içindeki sıvının oluştur- lanır ve negatif yükü bozu- ve negatif yüklüdür.
duğu basınç kuvvetidir. Glomerular kapiller lur ise süzülemeyen prote- Üçüncü tabaka Bow-
hidrostatik basınca karşı koymaya çalışarak inler ve eritrositler süzülerek man kapsülünün iç
kanın filtre edilmesini engellemeye çalışan idrara geçmeye başlar. İd- yaprağını oluşturan
kuvvettir. Yaklaşık değeri 18 mmHg’dır. rarda protein görülmesine epitel hücreleridir.
proteinüri, kan görülmesine Bu epitel hücreleri
d. Bowman kapsülü onkotik basınç: Bow-
hematüri denir. özelleşmiş birçok
man kapsülü içerisindeki sıvı emme kuv-
parmaksı çıkıntıları
vetidir. Bowman kapsülüne proteinlerin
olan podosit adını almış hücrelerdir ve bu hücrel-
süzülmesi olmadığı için bu değer sıfırdır.
er negatif yüklüdür. Parmaksı çıkıntıların arası çok
Sonuçta, plazmayı kapiller içinde tutmaya çalı- ince yarıklar şeklindedir. Plazmadaki maddelerimiz
şan ya da itmeye çalışan kuvvetlerin toplam etkisi- önce damarın endotel hücrelerinden, sonra bazal
ne bakarsak; laminadan, daha sonra podosit hücrelerinin par-
60 mmHg – (32+18) = 10 mmHg lık net maksı çıkıntıları arasındaki ince yarıklardan geçerek
bir filtrasyon yönünde kuvvet ortaya çıkar ve 10 Bowman boşluğuna geçerler. Maddeler çaplarına ve
mmHg’lık basınç farkı ile damar içindeki sıvı Bow- elektriksel yüklerine göre taşınırlar. Çapı 4-8 nano-
man boşluğuna itilir. metre arasındaki maddeler filtrasyon membranını
Süzülen plazma 3 tabakayı geçerek Bowman geçebilir. Ayrıca filtrasyon membranı negatif yüklü
boşluğuna geçer oradan da tübüllere akar. Süzül- olduğu için negatif yüklü maddeler kolay geçemez.
menin olduğu bu 3 tabaka filtrasyon membranını Pozitif yüklü ve nötr maddeler daha kolay geçer.
oluşturur. Plazma önce damar dışına çıkmak zo- Örneğin, plazma proteinlerinden albümin 7 nano-
rundadır. Damarın tek katlı entotel hücreleri ilk metre çapındadır ama negatif yüklü olduğu için fil-
tabakayı oluşturur. Bundan sonra bazal lamina trasyon membranını geçemez.
Afferent arteriol

Peritübüler kapiller
Proksimal tübül

Glomerül

G
Bowman kapsülü

G
S
S

Efferent arteriol Distal tübül


Toplayıcı kanal
Henle kulbu
G
G

Filtrasyon: F
Geri emilim: G
Salgılama: S

İdrar

Şekil 7.6 İdrar oluşumu


190
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Glomerulda, bazal lamina ile glomerular kapiller endotel hücreleri arası-


na rastgele dağılmış mesengial hücreler vardır. Bu mesengial hücreler kılcal
dikkat damar hücrelerine destek verir, fagositoz yapabilir, çeşitli maddeler salgılaya-
Glomerul hastalıkları, id- bilir ve kasılabilir özelliktedir. Filtarsyon hızının düzenlenmesinde rol oyna-
rarda protein ve kan hüc- yabilirler. Ayrıca bazı böbrek hastalıklarında önem kazanmaktadırlar.
releri görülmesi ve karak-
teristiklerine göre, nefritik
ve nefrotik sendrom olarak Glomerular Filtrasyon Hızı (GFH veya GFR)
ayrılırlar. Nefritlerde (glo- Glomerular filtrasyon hızı (GFH), bir dakikada her iki böbrek tarafından
merulonefrit), antijen-anti- Bowman boşluğuna süzülen plazma miktarı olarak tanımlanır. Böbreklere
kor kompleksleri filtrasyon dakikada kalp debisinin %25’i gelir. Bu da kalp debisi (dakikada kalpten
membranında enflamasyon fırlatılan kan miktarı) 5-6 litre olan yetişkin sağlıklı bir kişide yaklaşık 1000-
(iltihabi reaksiyon) başlatır. 1250 ml arasındadır. Böbreklere gelen kanın plazma kısmı da 600-700 ml
Özellkle mesengial hücre- arasındadır. Bu plazmanın da hepsinin süzülmesi mümkün değildir. Plaz-
ler bu enflamasyona cevap ma glomerüldeki süzgeç yapısının izin verdiği ölçüde plazma süzülür. Bu
olarak bazı sitokinler salgı- nedenle bir dakikada böbreklerden süzülen kan miktarı 125 ml’dir. Bu da
lar ve fagositoz yapar. So- glomerüler filtrasyon hızıdır. Plazmanın süzülmeyen kalan kısmı efferent ar-
nuçta glomerul filtrasyon teriole ve oradan peritübüler kapiller yatağa geçerek vücuda geri döner. Bir
membranında hasarlanma dakikada 125 ml, bir saatte 7,5 litre ve günde 180 litre plazma böbrekler-
olur. Az miktarda protein de süzülmektedir. Bu günlük günlük filtrasyon hızının 180 litre olduğunu
ve kan hücreleri tübüllere gösterir. Günde ortalama yetişkin bir kişi 1,5 litre idrar yapmaktadır. Bu
geçerek idrarda görülmeye da 180 litre olan filtre edilen süzüntünün çoğunun (%99) geri emildiğini
başlanır. Özellikle kırmızı göstermektedir. Bir kişinin böbrek fonksiyonlarının normal olup olmadığı-
kan hücreleri distal tübülde nı anlamak için glomerular filtrasyon hızına bakılır. Glomerular filtrasyon
birikir ve idrarda eritrosit hızı (GFH), glomeruldan filtre olabilen, tübüller tarafından geri emilmeyen
silendirleri olarak görülür. (reabsorbe edilmeyen), tübül içine salgılanmayan (sekrete edilmeyen) bir
Akut glomerulanefritler ge- maddenin plazma konsantrasyonu ve idrardaki düzeyi ölçülerek saptanabi-
nellikle streptokoklara bağ- lir. Bu tanıma uygun madde bir polisakkarit yani şeker yapısındaki inülindir.
lı geçirilen solunum yolu İnülin kandan serbestçe filtre olur, reabsorbe olmaz ve sekrete olmaz. Birim
enfeksiyonlarından sonra zamanda nefronlara giren ünilin miktarı, nefronlardan çıkan miktarla eşittir.
görülürler. 3-4 hafta anti- Bu değer aynı zamanda inülin klirensinide gösterir, inülin klirensi GFH’na
biyotik tedavisinden sonra eşittir. Reabsorbe ve sekrete olmayan maddelerin GFH ve klirens değerleri
düzelmeye başlar. Kronik eşittir. İnülin vücutta bulunmayan ve damardan kişiye verilen bir maddedir.
glomerularnefritler genel- Daha çok deneysel amaçlı kullanılmaktadır.
likle genetik bozukluklarla
ortaya çıkar ve ilerleyici
arzdadır, zamanla böbrek
Klirens
yetmezliğine yol çabilir. Böbrek fonksiyonlarını izlemek için klinikte en sık kullanılan yöntem klirens
Nefrotik sendromlar, ağır testidir. Klirens, bir dakikada bir maddeden temizlenen plazma miktarı demek-
proteinüri, ödem, lipidüri tir. Yani, bir kimyasal maddenin plazmadan süzülme hızı, böbreklerin molekül-
ve hiperlipidemi ile seyre- leri temizleme hızıdır. Böbreğin etkinliğini gösteren önemli bir bulgudur. Her
der. İdrarda hücre silender- maddenin kendine ait bir klirens değeri vardır. Aslında klirens mutlak bir değer
leri görülmez. Glomerular değildir. Her madde için hesaplanan bir değerdir. Böbrek klirens testleri glo-
filtrasyon membranı ve merüler hasarların ve hastalıkların belirlenmesinde kullanılır. Klinikte böbrek
tübüllerin bozulmasını içe- fonksiyonlarını izlemek için genellikle kreatinin klirensi kullanılır. Kreatinin,
ren daha ağır bir tablodur. kaslarda bulunan kreatin proteininin yıkımı sonucu üretilen metabolizma artı-
Yaygın ödemler söz konu- ğı bir üründür. Üretimi sabittir, böbrek hastalıklarından etkilenmez. Dışarıdan
sudur. inülin verilerek glomerüler filtrasyon hızı (GFH) izlenmesi pratik olmadığı için
kreatinin klirensi ile böbrek fonksiyonları izlenmeye çalışılır. Kreatinin de inülin
gibi böbreklerden süzüldükten sonra geri emilmez ya da sekrete olmaz. Kreatin

191
Boşaltım Fizyolojisi

testi ile plazmadaki daraltılırsa kılcal damar hidrostatik basın-


kreatin miktarı ile id- cı düşeceği için GFH azalır. Afferent arter
dikkat rardaki kreatin karşı- çapı genişletilirse kılcal damar hidrostatik
Kreatinin klirensinden baş-
laştırılarak glomerüler basıncı artacağı için GFH artar.
ka plazma kreatinin kon-
filtrasyon hızı yani b. Bowman boşluğu hidrostatik basıncı
santrasyonu (0.5- 1.2 mg/
böbrek fonksiyonla- artarsa glomerular filtrasyon hızı azalır.
dL) böbrek fonksiyonları-
rı ile ilgili fikir elde Azalırsa GFH artar. Yani bir ters orantı söz
nı izlemek için kullanılır.
edilebilir. Yapılan kan konusudur. Üreteri tıkayan böbrek taşları
Glomerular filtrasyon hızı
değerleri ölçümlerin- nefrona doğru sıvı basıncını artırır, bu da
azalırsa plazma kreatinin
düzeyi artar. Artmış krea-
de plazma kreatin se- süzülmeye karşı koyan Bowman boşluğu
tinin konsantrasyonu böb-
viyesi yüksek çıkıyorsa hidrostatik basıncının artışına sebep olarak
reklerin iyi fonksiyon gör- bu böbrek fonksiyon- filtrasyonu azaltır.
mediğini gösterir. larında özellikle GFH c. Glomerular kılcal damar onkotik basıncı
da azalma olduğu an- artarsa glomerular filtrasyon hızı azalır.
lamına gelir. Plazmadaki protein miktarı artınca sıvıyı
damar yatağında tutacak güç artacağı için
Glomerular Filtrasyon Hızını Etkileyen süzülme azalır. Ancak karaciğerde protein
yapımında bir azalma olursa ya da böbrek
Faktörler
geçirgenliği hastalıklarla artarsa hipoprotei-
Filtrasyon hızı starling kuvvetleri adı verdiği- nemi tablosu gelişerek onkotik basınç azalır
miz hidrostatik ve onkotik basınçların etkisi altın- ve filtrasyon hızı artar.
da gerçekleşir. Filtrasyon glomerular kapillerden
Fizyolojik koşullarda ancak glomerular kıl-
Bowman boşluğuna sıvının itilmesi ile olduğu için
cal damar hidrostatik basıncındaki değişimler ve
bu iki bölgedeki basınçlar arasındaki fark net filt-
böbrek kan akımı değişimleri glomerular filtrasyon
rasyon basıncını verir. Net 10 mmHg’lık basınçla
hızını fazlaca etkiler. Böbrek kan akımı, çeşitli hor-
plazma Bowman boşluğuna süzülürek geçer.
mon ve böbrekte lokal olarak salgılanan vazokons-
triksiyon yani damarda kasılma yapan maddelerle
GFH Değişimine Sebep Olan azalabilir. Bu maddeler epinefrin, norepinefrin,
Faktörler angiotensin II, endotelin gibi maddeler olabilir.
Starling kuvvetlerinde yani basınçlardaki deği- Tam tersi olarak bazı prostaglandinler ve nitrik ok-
şimler GFH’nı değiştirebilmektedir. sit (NO) vazodilatasyon yani damarda genişleme
yaparak böbrek kan akımını dolayısıyla glomeru-
a. En fazla glomerular kılcal damar hidros-
lar filtrasyon hızını artırır. Glomerular filtrasyon
tatik basıncındaki değişimler glomerular
hızı bahsettiğimiz etkenler altında değişime uğra-
filtrasyon hızında (GFH) değişiklik yapar.
yabildiği hâlde bazı düzenleyici (otoregülasyon)
Glomerular kılcal damar hidrostatik basın-
mekanizmalar ile sabit yani 125 ml/ dk değerinde
cındaki artma glomerular filtrasyon hızını
tutulmaya çalışılır. Böylece vücuttan su ve madde
artırır, azalma ise GFH’ını azaltır. Sistemik
atılımı kontrol edilmeye çalışılır.
arteriyel basınç değişiklikleri glomerular
kılcal damar hidrostatik basıncını en fazla
değiştiren faktördür. Gün boyunca yapılan GFH’nın Otoregülasyonu
egzersizler, sıvı alımı, sıvı kaybetme, yatar Arteryal kan basıncında meydana gelen deği-
ya da ayakta durma pozisyonu, damar di- şimlere karşılık böbreğin glomerular filrasyon hızı
rencini etkileyen hormon ve faktörlerin sal- sabit tutulmaya çalışılır. Bu sabitleme glomeruller-
gılanması arteriyel basıncı değiştireceği için daki afferent ve efferent damar çapları değiştirile-
GFH’ını da değiştirebilir. Ancak glomerula rek yapılır. Buna yerel düzenleme anlamında oto-
kanı getiren afferent arteriyol ve kanı gö- regülasyon denir. Afferent arter çapı daraltılırsa
türen efferent arteriol çapları değiştirilerek kılcal damar hidrostatik basıncı düşeceği için GFH
glomerular filtrasyon hızının değişmesi azalır. Afferent arter çapı genişletilirse kılcal damar
engellenmeye çalışılır. Afferent arter çapı hidrostatik basıncı artacağı için GFH artar. Tam
192
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

tersi efferent arter çapı daraltılırsa glomerüler ka- • Renin-Anjiotensin-Aldosteron sis-


pillerdeki sıvı gölleneceği için glomerular kapiller temi çalışmaya başlar.Glomerüler
hidrostatik basıncı artar ve GFH artar. Eğer otore- filtrasyon hızı azalırsa tübül akım hızı
gülasyon olmasaydı küçük kan basıncı değişimleri azalır ve makul densaya gelen sod-
büyük miktarda madde ve su atılımına sebep ola- yum klorür miktarı azalır. Bu makula
caktır. Normalde günde 1.5 litre idrar çıkarılırken densa hücreleri tarafından algılanır ve
otoregülasyon yokluğunda %’25 lik bir kan basıncı bir sinyala yol açarak afferent arteriol
artışında 40 L civarında idrar çıkışı olacaktır. Bu juksta glomerüler hücrelerinden renin
da aşırı su ve madde kaybı demek ve hayatı tehdit salgılanmasına yol açar. Proteolitik bir
edici bir durumdur. enzim olan renin sistemik dolaşıma çı-
karak, kandaki anjiotensinojen denilen
protein molekülünden bazı amino asit-
Arteriyel basıncın 90-180 mmHg arasın- leri kopararak anjiotensin I (Ag I) mo-
daki değişimlerine rağmen böbrek kan lekülünü oluşturur. Agl’ler dolaşımda
akımı ve glomerular filtrasyon hızı sabit anjiotensin converting enzim ile an-
tutulur. Böbrekler kan basıncı değişim- jiotensin II (Ag II) ye dönüştürülürler.
lerine karşı glomerüler filtrasyon hızının Ag II efferent arteriolü seçiçi olarak
değişmesini engellemek için özellikle af- daraltarak glomerüler kapillerde sıvının
ferent ve efferent arteriol dirençlerini de- birikmesine ve hidrostatik basınç ar-
ğiştirerek kan akımlarını düzenleyebilirler. tışına yol açar. Dolayısıyla glomerüler
Amaç, GFH miktarını her zaman sabit filtrasyon hızı artmış olur.
tutmaya çalışmaktır.

Otoregülasyon iki mekanizmayla gerçekleşir: Ag I: Anjiotensin I Ag II: Anjiotensin II


a. Tübüloglomerular feedback: Henle kul-
bunun çıkan kalın kolu distal tübüle dö-
nüşmeden önce, afferent ve efferent arteriol Ag II, aynı zamanda bedendeki diğer arteriyol-
arasından geçer. Birbirine temas eden, çıkan leri de kasarak kan basıncını artırır. Ag II aynı za-
kol epitel hücreleri ile afferent arteriole ait manda adrenal korteksten aldosteron salınımı da
düz kas hücreleri değişmeye uğrar. Çıkan kol arttırır. Aldosteronun bedendeki en önemli etkisi
tübül hücreleri, içinden geçen sıvı hacmini böbreklerden tuz ve buna bağlı olarak su tutulması-
ve elektrolitleri algılayan makula densa hüc- nı arttırmasıdır. Aldosteron aynı zamanda beyinde
relerine, afferent arteriol düz kas hücreleride hipotalamusa etki ederek antidiüretik (ADH) hor-
renin salgılayan jukstaglomerular hücreler monun salınmasını ve susama hissini uyarır. Tüm
dönüşmüşlerdir. Makula densa ve jukstaglo- bu etkiler değerlendirildiğinde bedende sıvı artışı
merular hücreler birlikte Jukstaglomerular ve kan basıncı artışı gözlenir. Özetle;
kompleksi oluşturur. Bu kompleks, glome- • Çıkan kalın kola gelen sıvı miktarının ve
rüler filtrasyon hızı azaldığında veya artığın- sodyum ile klor miktarının azalması,
da uyarılarak glomerüler filtrasyon hızını • Jukstaglomerülar hücrelerden renin salgısı,
sabit tutmaya çalışır. Özellikle GFH azalma-
• Reninin Anjiotensinojeni Ag I’ çevirmesi,
larında ortaya çıkan makula densa cevapları
çok iyi bilinmektedir. Glomerular filtrasyon • Ag I’in Ag II ye konverting enzimle dönüşmesi,
hızı azaldığında şu iki yanıt ortaya çıkar: • Ag II’nin efferent arteriolleri daraltması,
• Afferent arteriol direnci azaltılır. Lo- glomerülar kapillerde sıvının birikmesi ve
kal olarak salınan gevşetici ajanlar ile hidrostatik basınç artışı ve GFH artışı,
(ör. Nitrik Oksit) afferent arteriol kası • Ag II’nin sistemik arterleri daraltması, siste-
gevşetilir. Direnci azalan arteriollerde mik basıncın artması,
kan akımı artar. Böylece glomerular filt- • Ag II’nin aldosteron salgısını arttırması, tuz
rasyon hızı artar. GFH normale döner. ve su emiliminin artması,

193
Boşaltım Fizyolojisi

• ADH salınımı ve susama merkezînin uya- Jukstaglomerular kompleks

rılması, suyun bedende tutulması ve su alı-


nımı gözlenir. Jukstaglomerular
Macula densa
hücreler
Miyojenik mekanizma; miyojenik mekaniz-
ma damar düz kasının özellikleri sonucu ortaya
çıkar. Damar içine gelen kan artarsa damar du-
varına yapılan basınç artar ve damar duvarı geri-
lir. Kaslar gerilmeye kasılarak cevap verirler. Eğer
afferent arteriol kan basıncı artışları nedeniyle
gerilirse kasılır ve kasılan yani büzülen damardan
geçen kan azalacaktır. Kan azalırsa glomerülustaki
hidrostatik basınç azalacagı için glomerüler filt-
rasyon hızı azalacak ve normale dönecektir. Kan
basıncı düştüğü durumda ise afferent arteriol, ge-
rim azaldığı için gevşeyecek ve glomerülusa daha
çok kan gelecektir. Hidrostatik basınç artacak ve Şekil 7.7 Renin anjiotensin Aldosteron sistemi
glomerular filtrasyon hızı artacaktır.

ÖÇ 2 İdrar oluşum basamaklarını açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Bir günde böbreklerden sü-


zülen plazma miktarı kaç
litredir? Hesaplayınız. Glomerüler filtrasyon hızı-
Miyojenik mekanizma nasıl
na etki eden faktörler neler-
Glomerular filtrasyon hızı- gerçekleşir?
dir? Tartışınız.
nın düzenlemesine etki eden
mekanizmalar nelerdir?

TÜBÜL FONKSİYONLARI Vücuda fazla yararı olmayan üre ve kreatinin gibi


Tübüller, geriemilim (reabsorbsiyon) ve salg- yıkım ürünleri tübüllerden az emilir ve çoğu atılır.
lanmanın (sekresyon) olduğu nefron kısımlarıdır. Geriemilim ve salgılanma işlemleri basit difüzyon,
Glomerüler filtrasyon, proteinler ve proteinlere ozmoz, kolaylaştırılmış difüzyon ve aktif taşınma
bağlı maddeler dışında seçici değildir, plazmada şekilleri ile gerçekleşir. Taşınma işlemi tübül epitel
bulunan maddelerin çoğu filtre edilir. Tübüler geri hücresinin lüminal ve bazolateral kısmındaki çeşitli
emilim ise seçici bir işlemdir. Glomerülar filtrat taşıyıcılar, kanallar ve enerji kullanan pompalar ile
böbrek tübüllerine girdiği zaman tübülün fark- olur.
lı kısımları boyunca bazı maddeler seçici olarak Böbrek tübüllerinin duvarı tek kat epitel hüc-
kana geri emilir, bazıları ise kandan tübül lüme- relerinden oluşmuştur. Bu epitel hücreleri birbiri-
nine salgılanır. Glukoz ve amino asitler gibi bazı ne sıkı bağlantı bölgeleri (tight junction) ile bağ-
maddelerin tamama yakını geri emilir, idrarla atıl- lanmıştır. Aralarında lateral interselüler aralıklar
ma hızları sıfırdır. Sodyum, klorür ve bikarbonat vardır. Epitel hücresinin tübül lümenine (boşlu-
iyonlarıda çok yüksek geri emilime sahiptir ama ğuna) bakan yüzüne apikal yüzey, arka ve yan kıs-
geri emilim ve atılma hızları vücudun ihtiyaçlarına mına bazolateral yüzey denir. Hücre zarı da apikal
göre değişir. membran ve bazolateral membran olarak adlandı-

194
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

rılır. Tübül epitel hücresinin hem apikal membra- Tübüllerde pek çok maddenin taşınması sodyu-
nında hem de bazolateral membranında, suyu ve mun taşınmasına bağlıdır. Sodyumun tübüllerde ta-
katı maddeleri taşıyan çok sayıda taşıyıcı molekül, şınması ise aktif taşınma ile gerçekleşir. Sodyum hücre
kanal ve pompalar vardır. Madde geriemilim ve içinden interstisiyel aralığa Na-K pompası ile ATP kul-
sekresyonları bunlar aracılığı ile olur. Tübül lü- lanılarak aktif olarak pompalanır. Sodyumun bazolate-
meninden maddelerin geriemilimi iki yolla olur. ral membrandan aktif pompalanması tübül lümeniyle
Apikal membrandan maddeler hücre içine girerek hücre içinde bir konsantrasyon farkı yaratır ve sod-
hücreler arası (intertisyel) aralığa çıkarlar ve sonra yumlar lümene bakan yüzeydeki taşıyıcılar aracılığı ile
tübülleri çevreleyen kan damarlarının içine girerler. hücreye girer . Proksimal tübülde, henle kulbunun çı-
Yani hücreyi katederek geriemilirler, buna transse- kan kalın kolunda, distal tübül ve toplayıcı kanallarda
lüler taşınma denir. Ya da maddeler su ile sürükle- sodyum, tübüler lümenden epitel hücreleri içine kon-
nerek sıkı bağlantı bölgelerinden lateral boşluklara santrasyon ve elektriksel fark doğrultusunda taşınır.
geçip kan damarlarının içine girerler buna da para- Bir maddeninin taşınmasında herhangi bir basamakta
selüler taşınma denir. Her iki yol ile de lümenden enerji kullanılıyorsa o maddenin aktif taşınmasından
hücrelerarası boşluğa çıkan maddeler ve su, kitle söz edilir. Sodyumu lümene bakan yüzeyde yakalayıp
akımı ile âdeta itilir şekilde ozmotik ve hidrostatik hücre içersine taşıyan taşıyıcılar enerji kullanmasa da
kuvvetlerin etkisi ile pasif olarak kan damarlarının bazolateralde sodyumu dışarı çıkaran taşıyıcılar enerji
içine girip vücuda geri dönerler. kullandığı için sodyum aktif taşınıyor denilir. Lüme-
Geriemilim hareketleri sekresyona göre daha ne bakan yüzeydeki sodyumu bağlayan taşıyıcılar aynı
fazladır. Gün boyunca filtre olan katı madde ve su- anda bir başka molekülüde bağlayıp içeri taşıyabilir.
yun %99’u geriemilir, %1’i idrar olarak atılır. Her O molekülde sodyum için kullanılan enerjiden ya-
gün 180 L plazma böbreklerden filtre olur ama an- rarlanarak hücre içine taşınmış olur. Bu tür taşınmaya
cak ortalama 1.5 L idrar olarak çıkarılır. Günlük sekonder aktif taşınma denilir. Böbrek tübüllerinde
idrar hacmi 500-2000 ml arasında değişir. Çıkarı- özellikle glukoz ve amino asitler bu şekilde sekonder
lan idrar beslenme, su alımı ve egzersiz durumuna aktif taşınma ile geriemilirler. Sodyum için yaratılan
göre değişir. konsantrasyon farkından ve kullanılan enerjiden fay-
dalanarak onunla birlikte kotransport yaparlar.

Sağlıklı ve normal beslenen bir kişinin


günde çıkarması gereken zorunlu idrar Hücre zarındaki taşıyıcılar genellikle pro-
hacmi 500 ml’dir. Günde çıkarılan idrar tein yapısında moleküllerdir. Bir taşıyı-
100 ml’den az ise anüri, 500 ml’den az ise cı protein aynı anda iki ya da daha fazla
oligüri, 3000 ml’den fazla ise poliüri ola- molekülü bağlar aynı yöne doğru taşır ise
rak tanımlanır. buna simport, zıt iki yöne doğru taşırsa
buna antiport denilir.

Tübül Epitel Hücresi


Transport Maksimumu
Aktif olarak geri emilen veya salgılanan solutların
pek çoğunun taşınabilmesi için bir sınır vardır. Buna
transport maksimumu denir (Tm). Bu sınırı belirleyen
maddeyi taşıyan taşıyıcı miktarıdır.Tübüllere taşıyıcı
proteinlerin miktarını aşan miktarda madde ulaştığı
Transsellüler zaman taşıyıcı sistemlerin doyması sonucu daha fazla
madde taşınamaz.Transport mekanizması doygunluğa
Parasellüler ulaşmıştır. Proksimal tübüldeki glukoz taşıyıcı sistem
buna en iyi örnektir. Normalde filtre olan glukozun
hepsi proksimal tübülden geri emilir, glukoz klirensi
sıfırdır. Ancak filtre olan yük, taşıyıcıların kapasitesini
Şekil 7.8 Tübül hücreleri aştığı zaman idrarda glukoz görülür.Yetişkin insanda

195
Boşaltım Fizyolojisi

glukoz için maksimal taşıma kapasitesi 320 mg/dk’ dır. Normalde filtre olan glukoz miktarı 125 mg/dk olduğu
için hepsi geri emilir. Ancak kişide diabetes mellitus yani şeker hastalığı varsa açlık kan şekeri 200 mg/dL’ yi aşarsa
(normal açlık kan şekeri 70-110 mg/dL) filtre olan glukozun hepsi geri emilemez ve idrarda glukoz görülür.

Proksimal Tübül Fonksiyonları


Proksimal tübülde emilen maddeler böb-
Glomerülustan sonra gelen ilk tübül parçası proksimal reğin korteksine geri emilirken henle kul-
tübüldür. Proksimal tübülün uzun kıvrımlı bir kısmı ve kısa bunun kalın kolunda emilen maddeler
bir düz kısmı vardır. Proksimal tübül epitel hücrelerinin
böbreğin medullasına çıkarılır. Kortekse
metabolik aktiviteleri oldukça yüksektir, bol mitokondrile-
çıkan maddeler peritübüler kan damar-
ri vardır. Proksimal tübül epitel hücrelerinin lümene bakan
larına girerek korteksten uzaklaştırılır. Bu
yüzeyi oldukça girintili çıkıntılıdır ve fırçamsı kenar adını
yüzden böbrek korteksi çok madde geri
alır. Fırçamsı kenarda bol miktarda taşıyıcı proteinler, kanal-
lar vardır. Bu girintili çıkıntılı yüzey, emilim yapılacak yüzey emilmesine rağmen her zaman izotonik-
alanını artırır. Proksimal tübül yüksek emilim kapasitesine tir. Medullada ise peritübüler yatak yoktur
sahiptir. Filtre edilen katı maddelerin ve suyun %60-70’ i onun yerine vaza rekta isimli yavaş akımlı
proksimal tübülden geri emilir. Sodyum iyonu tübülün ilk U şekilli bir damar yatağı mevcuttur. Emi-
kısmından glukoz, amino asitler, fosfat, laktat, bikarbonat ile len maddeler vaza rekta ile hızlı uzaklaş-
kotransport şeklinde geriemilir. Ancak sodyum ile hidrojen tırılamaz ve medullada birikir. Sonuçta
antiport yapar. Aynı taşıyıcı sodyumu içeri hidrojeni dışa- çıkan kalın koldan fazla miktarda madde
rı taşıyarak, hidrojeni lümene atar. Sodyum ve pek çok katı geriemilmesi ve hiç su geriemilmemesi,
madde geri emildiği için ozmoz kurallarına göre su da pasif vaza rekta ile bu maddelerin hızla uzak-
olarak bu maddeleri takip ederek geri emilir. Su az miktarda laştırılamaması maddelerin medullada
transselüler olarak taşınırken daha çok sıkı bağlantı bölgele- birikimine yol açar .Bu nedenle medulla
rinden paraselüler olarak hiç hücre içine uğramadan lateral bölgesi hipertoniktir. Bu hipertoniklik
boşluklara geçer. Paraselüler olarak taşınan su beraberinde toplayıcı kanallardan medullaya su geri
potasyum, magnezyum, kalsiyum gibi maddeleri de sürük- emilmesine ve daha konsantre yani daha
ler. Maddelerin bu şekilde paraselüler yoldan taşınmasına az hacimli daha yoğun madde içeren idrar
solvent sürüklenmesi denir. Sodyum ve birçok pozitif yüklü çıkarılmasına yardımcı olur. Bir böbreğin
madde taşındığı için tübül lümeni gittikçe negatifleşir. Klor medullası ne kadar hipertonik ise o kadar
da oluşan eletriksel fark nedeniyle hem parasellüler hem ta- yoğun idrar çıkarılır. İnsan böbreğinin
rasselüler olarak geri emilir. Proksimal tübülün son kısımla- medullası 1200 mosm/L kadar hiperto-
rından bir miktar üre pasif olarak geri emilir. Yine proksimal niktir. Dolayısıyla insan en fazla 1200
tübülün son kısımlarında salgılanma olayları olur. Bazı mad- mosm/L yoğunlukta idrar çıkarabilir.
deler tübülün çevresini saran peritübüler kan damarından
çıkarak tübül lümeni içerisine aktif olarak taşınırlar. Buna
salgılanma (sekresyon) denilir. Bazı maddelerin atılması için sadece filtrasyon yetmez, sekresyonla vücuttan
daha çok atılırlar. Bir çok ilaç vücuttan bu şekilde atılır, penisilin buna en iyi örnektir.
Fırçamsı Kenar
Proksimal Tübül Epitel Hücresi

Tübül Lümeni

Glukoz
K+
Kotransport
ATPaz

Na+ Na+

Basolateral
Membran
Şekil 7.9 Hücrelerde madde transportu

196
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Henle Kulbu ve Taşınma Hareketleri cuttur. Az miktarda ama tamamen vücudun su ve


Proksimal tübülden sonra gelen U şekilli, anato- madde ihtiyacı doğrultusunda salınan hormonlar
mik olarak biribirine zıt yerleşmiş olan yani inen ve aracılığıyla geriemilim yapılır. Dolayısıyla büyük
çıkan kolları olan bir tübül bölgesidir. İnen ince kol, hacimde sulu idrar ya da az hacimli konsantre idrar
çıkan ince kol ve çıkan kalın kol olmak üzere yapısal çıkarılmasının ince ayarı bu bölgelerde yapılır.
ve fonksiyonel olarak farklı üç bölgeye ayrılır. Henle
kulbunun inen ve çıkan ince kollarının epitel hücrele-
ri mikrovillusları olmayan, mitokondrisi az, metabo- Diürez, vücuttan büyük miktarda idrar-
lik aktivitesi az yassı epitel hücreleridir. İnen ince kol la su atılması demektir. Hipertansiyon
suya geçirgen ama katı maddelere geçirgen değildir. ve ödem gibi bazı hastalıklarda vücuttan
Filtre olan suyun yaklaşık %20’si burada geri emi- su atılması istenmektedir ve bunun için
lir. Çıkan ince kolda fazla önemli olmayan pasif bir diüretik ilaçlar kullanılır. Düretik ilaçlar
sodyum, klor geri emilimi vardır. Medullar toplayıcı böbrekteki nefronların çeşitli tübül böl-
kanallardan medulla bölgesine geriemilen bir miktar gelerine etki ederek madde taşıyan yani
üre çıkan ince tübülün içine girer. Çıkan kalın kolun geriemilim yapan proteinlerin çalışmasını
epitel hücreleri ise metabolik aktivitesi yüksek, aktif engelller. Maddeler geriemilemez ve tü-
geri emilim yapan kübik epitel hücreleridir. Bunların bül lümeninde kalır. Ozmoz kurallarına
bazolateral membranlarındaki Na+-K+ ATPaz pompa- göre su da maddeleri takip edeceği için
ları çok yoğun çalışır ve hücre içi ile lümen arasında geriemilmez, tübülde fazla su kalır. Su
maddeler açısından ve maddeler idrarla atılır. Diüretik ilaçlar
yüksek konsantras- kullanıldığında hasta fazla idrara çıkar.
yon farkı yaratır. Bu
dikkat sebeple çıkan kalın Distal tübülün ilk kısmı ile son kısmı yapısal ve
Henle kulbunun çıkan ka- kolun lüminal yüzüne fonksiyonel olarak farklıdır. Distal tübülün ilk kıs-
lın kolunun apikal memb- yerleşmiş bir taşıyıcı 1 mı henle kulbunun çıkan kalın kolu ile benzerlik
ranındaki aynı anda 4 iyo- Na+, 1K+, 2Cl- ’u aynı gösterir ve suya geçirken değildir. Distal tübülün
nu birlikte bağlayan taşıyıcı anda bağlayıp hücre ilk kısmında apikal zarda Na+ -Cl- simportu yapan
protein (1 Na+, 1K+, 2Cl içine taşır. Fazla mik- taşıyıcılar vardır. Sodyum ve kloru birlikte aynı ta-
taşıyıcısı) Furosemid gibi tarda madde böbreğin şıyıcı taşır. Bu kısımda tübül içindeki sıvı (filtrat)
loop diüretikleri tarafın- medullasına geri emil- iyice seyrelir. Distal tübülün son kısmı ve toplayıcı
dan inhibe edilerek madde miş olur. Çıkan kalın kanallar fonksiyonel olarak benzerdir. Distal tübü-
geriemilimi engellenir. Tü- kol suya geçirgen de- lün son kısmı ve toplayıcı kanalların duvarında iki
bülde çok madde kalacağı ğildir, hiç su geri emi- farklı tip epitel hücresi mevcuttur. Esas hücreler
için beraberinde su da kalır. limi yapmaz. Çıkan (P hücreleri) ve interkale hücreler (I hücreleri). P
Böylece idrarla daha fazla kolun içindeki sıvı hücreleri Antidiüretik hormon (ADH) varlığında
su atılmış olur. gittikçe seyrelir (dilüe su geri emilimi, aldosteron hormonu varlığında
olur, 100 mos/L). sodyum geri emilimi yapar. I hücreleri ise hidro-
jen iyonu salgılanmasından sorumlu hücrelerdir.
Vücut sıvılarının ozmolaritesi artınca yani 300
Distal Tübül ve Toplayıcı Kanalların mosm/L’ den fazla olursa ADH hormonu salınır.
Fonksiyonları ADH, P hücrelerindeki reseptörlerine bağlanarak
Distal Tübül ve toplayıcı kanallar boyunca filtre tübül lümeninden su geri emilimini sağlayacak
olan su ve maddelerin %10’u geriemilir. Bu emi- aguaporin isimli su kanal proteinlerinin sayısını
lim vücudun ihtiyacına göre olur. Vücudun ihtiyacı artırır. Böylece ozmolarite artışı ADH salınımını
yoksa su ve maddeler geriemilmeden idrar olarak uyarır ADH’ da tübüllerden su geriemilimini artı-
atılır. Daha önce ki tübül bölgelerinde genellikle rır. Ancak ADH’na bağlı olarak geriemilen suyun
ozmoz kurallarına göre kitle hâlinde büyük mik- bir kısmı distal tübülün son kısmından kortekse
tarda geri emilimler yapılırken tübüllerin son böl- çıkarken toplayıcı kanallardan emilen su böbrek
gesinde yani distal tübül ve toplayıcı kanallarda medullasına çıkar. Suyun böbreğin medullasına
hormonlara bağlı madde ve su geri emilimi mev- çıkması için hipertonik bir ortama ihtiyaç vardır.

197
Boşaltım Fizyolojisi

Bu hipertonik ortamda henle kulbunun çıkan ka- çıkaracağı idrarla aldığı ozmolar yükü atması ge-
lın kolundan fazla miktarda katı maddenin medul- rekir. Eğer aynı oranda su içinde bu yükü atması
laya geri emilmesi ile sağlanır. gerekseydi su içemediği hâlde kendi vücut suyunu
kullanarak ozmolar yükü atacak ve vücudu gide-
rek susuz kalacaktı. Kişi böbreğin idrarı konsantre
Esas hücreler, tübül lümeninden sodyum etme fonksiyonu sayesinde çok az sıvı içinde zo-
ve suyun geri emerken tübüle potasyum runlu ozmolar yükü atarak vücut sıvı hacmini ve
salgılarlar. İnterkale hücreler, tübül lüme- ozmolaritesini dengede tutmaya çalışır. Konsantre
nine hidrojen iyonu salgılarken bikarbo- idrar çıkarabilmek içinde iki zorunlu koşul vardır:
nat ve potasyum iyonlarını geri emerler. 1. Yüksek ADH konsantrasyonu
2. Hiperozmolar böbrek medullası
Ancak bu ikisinin varlığında distal tübülün son kıs-
İdrarın Konsantre Edilmesi mı ve toplayıcı kanallardan su geri emilimi olur. Böyle-
Böbreğin en önemli görevlerinden birisi kon- ce vücut sıvı hacmi, konsantre idrar çıkarma mekaniz-
santre idrar çıkarmaktır. Beslenme sonucu aldığımız maları ile normal değerlerde tutulmaya çalışılır.
maddeler nedeniyle, hergün belirli bir ozmolar yükü
(madde partiküllerini) vücuttan atmamız gereklidir.
Bu da yaklaşık günde 600 mosm/L civarındadır. Böbreğin Asit–Baz Dengesini
Katı madde atarken sadece ozmoz kuralları geçerli Düzenlemedeki Rolü
olsaydı, beraberinde çok su atmamız gerekirdi. Bu Böbrekler ekstraselüler sıvının hacmini ve iyon
da su alımının yetersiz olduğu durumlarda vücudun dengesini, su ve iyonları vücuttan idrarla uzaklaştı-
aşırı su kaybetmesi anlamına gelmektedir. Nefro- rarak ya da geri emerek düzenlediği gibi hidrojen
nun son tübül bölgelerinde yani distal kısmında su iyonu konsantrasyonunu da dolayısıyla pH’yı da
ve katı madde geriemilimi birbirinden bağımsızdır, düzenler. Ekstraselüler sıvının PH’sı 7.4’tür. Vücut
vücudun ihtiyacına göre hormonlar aracılığı ile olur. sıvılarının pH’sı 6.8- 7.8 arasında dar bir aralıkta
Vücudumuzda yeterli su olmadığı zaman suyun ço- düzenlenmek zorundadır. Vücuttaki kimyasal re-
ğunu geriemer az su içinde maddeleri atabilirken aksiyonlar ancak bu aralıkta normal sürdürülebilir.
vücudumuzda çok su olduğunda suyu geriemmez,
çok su içinde maddeleri atarız. Distal tübülün son
kısmı ve toplayıcı kanallarda hormonlar ile suyun ve Hidrojen iyonu konsantrasyonu vücut
katı maddelerin geremilimleri birbirinden bağımsız sıvılarında çok düşüktür (0,00000004
hâle getirilmiştir. Bu sayede çok miktarda seyreltik Eq/L). Hidrojen iyonu vücut sıvılarında
idrar yada çok az miktarda konsantre idrar çıkararak düşük olduğu için negatif logaritma ile
vücut sıvı hacmini ve vücut sıvılarının ozmolaritesi- ifade edilir. Hidrojen iyonu konsantras-
ni kontrol altında, normal sınırlar içerisinde tutabi- yonunun negatif logaritma olarak ifade
liriz. Vücut sıvılarının edilmesine pH denir. 0.00000004’ün ne-
ozmolaritesi %1 gibi gatif logaritması 7,4’tür yani
küçük bir oranda art- pH= 7,4’tür.
sa dahi ADH salgıla- dikkat
narak böbreklerden ADH hormonu yeterince
su geriemilimi artar. salgılanmaz ya da resep-
Vücutta metabolik reaksiyonlar sonucu açığa
Bunun önemi- törlerine bağlanmada bir çıkan karbondioksitten aşağıdaki reaksiyonla H2O
ni vurgulamak için sorun varsa Diabetes insi- + CO2 H2CO3 HCO3- + H+ iyonu açığa
dramatik bir örnek pidus denilen bir hastalık çıkar. Bu nedenle karbondioksitten oluşan asitlere
vermek gerekirse, gö- görülür. Kişi günde 20 uçucu asitler denir. Ayrıca alınan çeşitli besinlerin
çük altında kalan bir L’den fazla idrar çıkarır. özellikle proteinlerin parçalanmasından bol mik-
depremzede hiç su Sıvı vücutta tutulamaz. Bu tarda asidik bileşikler açığa çıkar. Bu hidrojen iyon-
içemezken erişebil- sıvı yerine konmaz ise kişi ları vücutta bulunan çeşitli tampon moleküller ile
diği katı yiyecekleri hayati tehlike içine girer. yakalanıp bağlanır, solunum sisteminden karbon-
yerse, birsüre sonra dioksit olarak atılır, böbrekler tarafından idrarla

198
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

uzaklaştırılmaya çalışılır. Vücut sıvılarında hidrojen 1. Filtre olan bikarbonat iyonlarını geri emerek
iyonu konsantrasyonu artarsa asidoz denilen tablo 2. Hidrojen iyonlarını tübül lümenine salgı-
hidrojen iyonu azalır ya da bazik moleküller artarsa layarak
alkaloz denilen tablo ortaya çıkar. Bu durumlarda
3. Gerektiğinde yeni bikarbonat iyonları sen-
hücrelerin çalışması bozulur.
tezleyerek
Ekstraselüler sıvılarda bulunan HCO3- (bikar-
Bikarbonat geri emilimi ve hidrojen iyon sal-
bonat) molekülü ve fosfatlar (H2PO4), plazma pro-
gılanmasının %80-90’nı proksimal tübülde oluşur.
teinleri ve eritrosit içindeki hemoglobin molekülü
Henlenin çıkan kalın kolunda %10 kadarı geri
hidrojenleri yakalayan güçlü tampon moleküller-
emilir, kalan kısmın emilmesi ise distal tübül ve
dir. Ama solunum sistemi ve böbrekler PH bozul-
toplayıcı kanallarda olur. Proksimal tübül bölge-
malarını düzeltmek için mutlaka devreye girerler.
sinde Na+ - H+ antiportu yapan taşıyacılar vardır.
Böbreklerin bozulmuş asit baz dengesini düzelt- Sodyumlar lümenden geri emilirken epitel hücre-
mesi 3 şekilde olur: sindeki hidrojenler lümene verilir ve karşılığında
bikarbonat geriemilir.

Tübül Lümeni
Tübül Epitel Hücresi
-
HCO3
Na+ Na+
ATPaz
K+ H+
-
HCO3 + H+ H2CO3

H2CO3

H2O
+
CO2 CO2+H2O

Şekil 7.10 Asit-baz ayarı

Tübüllerin distal kısmında ve toplayıcı kanallarda ise hidrojenler interkale hücrelerin apikal membra-
nındaki bir hidrojen pompası (H+ ATPaz) ile lümene çıkarılırlar, karşılığında yine bikarbonatlar geri emilir.

Tübül Lümeni
Tübül Epitel Hücresi

Na+ - -2
HCO3 + H+ H++ HPO4
ATPaz ATPaz
K+ H2CO3

H2O -
+ H2PO4
CO2
-
HCO3
Yeni bikarbonat

Şekil 7.11 Asit-baz ayarında görev alan yapılar

199
Boşaltım Fizyolojisi

Bütün bikarbonatlar geriemildiği hâlde hâlâ fazla


hidrojen varsa bu hidrojenler filtre olan fosfatlar ile ve
Distal tübülün son kısımları ile toplayıcı
amonyaklar ile birleşir. Bu reaksiyonlar sonucunda yeni
kanalların suya geçirgenliği hipofiz arka
bikarbonatlar sentezlenir. Özellikle kuvvetli asidoz duru-
lobundan salgılanan antidiüretik hormon
munda tübül epitel hücreleri içerisinde glutamin amino-
(ADH) aracılığıyla kontrol edilir. Plazma
asidinden kimyasal reaksiyonla yeni bikarbonatlar sentez-
ozmolaritesi artışında salgılanan ADH,
lenip kan dolaşımına katılırken yine aynı reaksiyondan
distal tübülün son kısmı ile toplayıcı ka-
oluşan amonyaklar tübül lümenine salgılanır. Lümene
nallların suya geçirgenliğini arttırır.
verilen hidrojenler amonyaklar (NH3) ile birleşerek
amonyum (NH4) iyonlarını oluşturur. Geremilemeyen Böbreküstü bezinden salgılanan aldos-
amonyumlar tübülde kalır ve fazla hidrojenler amonyum teron distal tübülün son kısımları ile
olarak idrarla atılır. toplayıcı kanallarda sodyum iyonlarının
emilimini, potasyum ve hidrojen sekres-
Ekstraselüler sıvıda H+ iyonu konsantrasyonu ar-
yonunu artırır.
tar, pH düşerse asidoz tablosu görülür. Eğer bu durum
HCO3- düzeyindeki bir düşüş sebebi ile meydana gelirse
bu tip asidoza metabolik asidoz denmek-
Proksimal Tübül Epitel Hücresi Tübül Lümeni
tedir. Eğer CO2 düzeyindeki bir artış
nedeniyle pH düşerse bu tip asidoza so- Na+
lunumsal asidoz denir. Solunumsal veya ATPaz
metabolik her iki tip asidoz durumunda K+ Glutamin
sonuçta renal tübüllerde fazla hidrojen
iyonu vardır. Ve bu bikarbonat iyon- 2 HCO3
-
2 NH4
-
larının tümünün geriemilimine neden
olur. Böylece asidozda böbrekler tüm - -
NH4 NH4
filtre edilen bikarbonatı geri alırken yine
de kalan hidrojen, amonyak (NH3 ) ve Na+ Na+
fosfat (H2PO4) tamponları ile birleşerek
yeni bikarbonat oluşumuna yol açar. Asi-
doz, böbrekler tarafından hidrojenlerin Şekil 7.12 Tübül epitel hücrelerinde madde transportu
atılması ve yeni bikarbonatların sentez-
lenmesi ile düzeltilmeye çalışılır. Alkalozda, HCO3- oranında artma ya da CO2 oranında azalma sonucu
pH’ da bir artış olur. Alkalozun hangi türü olursa olsun metabolik veya solunumsal, bikarbonat iyonlarının,
hidrojen iyonlarına oranında bir artış vardır. Net etki olarak HCO3- iyonları fazlalığı vardır. Yeterince lüme-
ne salgılanacak hidrojen iyonu olmayınca bikarbonatlar geri emilemez, idrarla atılır. Bu da pH nın normale
dönmesine yardım eder.

Geri Emilimin ve Sekresyonun Hormonal ve Sinirsel Düzenlenmesi


İdrar oluşumu sırasında gerçekleşen geri emilim ve sekresyonun sonucunda oluşan idrar hacmi ve içe-
riğinin ayarlanmasında hormonlar ve sinir sistemi de etki gösterir.
a. Aldosteron: Böbreküstü bezinden salgılanan aldosteron böbrek tübüllerinden özellikle toplayıcı ka-
nalların esas hücrelerine etki ederek sodyumun geri alınımını, potasyumun salgılanmasını arttırır.
Aldosteron etkisini tübüllerde sodyum geçirgenliğini arttırarak ve sodyum potasyum ATPaz pompa-
larını aktive ederek gösterir.
b. Anjiotensinojen II: Herhangi bir nedenden (aşırı terleme, kanama, aşırı tuz ve su kaybı vb.) dolayı
arteryal basınç düştüğünde böbreğe giden kan akımı da azalır. Azalan kan akımı sonucunda nefron-
lardaki jukstaglomerüler aparattaki makula densa hücrelerinden salgılanan renin, anjiotensinojeni an-
jiotensin I’ e çevirir. Ag I’de Ag II’ye dönüşür. Ag II, aldosteron salgısını uyarır, böbreklerde efferent
arteriyolleri daraltır ve proksimal tübülde sodyum geri emilimini artırır.

200
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

c. Antidiüretik hormon (ADH): Bedende su paratiroid (parathormon, PTH) hormonu


ihtiyacı ortaya çıktığı zaman susama hissi or- salgılarlar. PTH’ın bedendeki temel görevi
taya çıkar. Beyindeki susma merkezî uyarılır. kalsiyum homeostazını sağlamaktır. Bunu
Bedene bir yandan içeceklerle su alınırken yaparken, kemikler, böbrekler ve bağırsaklar
bedende aynı zamanda su kaybını en aza üzerinden kan kalsiyumunu arttırırken, fos-
indirir. Hipofiz arka lobundan salgılanan fat yoğunluğunu azaltır. PTH böbreklerde
ADH, distal tübüllerde ve toplayıcı kanallar- ise kalsiyumun geri emilimini arttırırken,
da suyun geri emilimini artırır. fosfat emilimini azaltır.
d. Atrial Natriüretik peptid (ANP): Kan f. Sempatik sinir sistemi: Sempatik sinir
basıncının arttığı durumlarda kalp sisteminin bedende aktif hâle geçmesiyle
atriumlarında bulunan özelleşmiş hücreler birlikte sempatik sinir uçlarından salgılanan
gerilir ve kalpten ANP salgılanır. ANP bö- nörepinefrin efferent ve afferent arteri-
breklerde suyun ve tuzun geri emilimini yolleri daraltarak glomerüler filtrasyonu
azaltır. azaltır. Böylece sodyum ve suyun atılımını
e. Paratriod hormon: Paratiroid bezinde bu- azaltırken proksimal tübüllerde ve Henle
lunan esas hücreler polipeptid yapısındaki kulbunda emilimini de artırır.

ÖÇ 3 Tübül fonksiyonlarının düzenlenmesini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Kan damarlarında aşırı su


Tübüler geri emilimde gö-
bulunması durumunda be-
İdrar oluşum basamakları rev alan hormonların bir-
denin uzun sürede buna
nelerdir? birleriyle olan ilişkisini de-
verdiği sistemik tepkiyi tar-
ğerlendirin.
tışınız.

ÜRETERLER, MESANE VE nedenle posterior üretra da denilir. Boyun kısmın-


MİKSİYON (İŞEME) da düz kasın kalınlaşıp katlanması ve elastik liflerle
sarılması ile internal sfinkter denilen bir yapı oluş-
Üreterler iki adet, böbrek pelvisinden aşağı doğ-
muştur. Ama bu gerçek bir sfinkter değildir, yine de
ru uzanarak mesaneye giren, tüp şeklindeki düz
basınç iyice artana kadar idrarın kaçışına bir miktar
kastan oluşmuş yapılardır. Kasılabilir özelliktedir-
engel olur. Mesane boynunun alt kısmında ekster-
ler. Peristaltik kasılmalarla idrarı böbrekten mesa-
nal sfinkter vardır. Bu gerçek bir sfinkterdir. Çizgili
naya taşırlar.
kas lifleri bulunur ve somatik motor sinirlerle is-
Mesane, boyun ve gövde olmak üzere iki kısım- temli olarak idare edilir, idrar çıkışını engeller.
dan oluşan düz kas yapısında, bir rezervuar gibi
Mesane kasının iç yüzeyinde ruga denilen muko-
görev görerek idrarı biriktiren organdır. Gövde düz
zanın katlanması ile oluşmuş yapılar vardır. Mesane
kasına detrusor kası denilir. Detrusor kası, düzen-
idrar ile dolduğunda rugalar açılır ve mesane hacmi
siz dağılmış, aralarında düşük dirençli elektriksel
artırılarak basınç düşürülür, böylece mesanenin bo-
köprüler olan düz kas hücrelerinden oluşmuştur ve
şalması ertelenir. Mesane gövdesinin alt arka bölge-
sinsityum özelliğindedir. Yani detrusor kasında ak-
sinde boyuna açılan bölgede trigon denilen rugala-
siyon potansiyeli hızla yayılır ve bütün mesane aynı
rın olmadığı düz bir alan vardır. Üreterler trigonun
anda kasılır. Boyun kısmı üretraya bağlanmıştır, bu
üst iki köşesinden mesaneye girer ve 1-2 cm mukoza

201
Boşaltım Fizyolojisi

içerisinde yol alarak mesaneye açılırlar. İdrar boşal- için uyarılar gelir. İdrar kesesine bir miktar idrar
tılmak için kese kasılırken üreter ağızları basınçla ka- geldiğinde kese duvarı basınçla gerilir, kese uyarılır
panır ve idrarın üreterlere geri kaçışı engellenir. ama rugalar açılır ve kese genişleyerek basınç azal-
Mesanenin dolduğu zaman idrarı boşaltmasına tılır, bir zaman sonra uyarılar söner. Gelen idrarla
işeme (miksiyon) denir. İşeme bir otonomik me- kese düz kasları tekrar tekrar uyarılsa da hacmin ge-
dulla spinalis refleksidir. Kese idrarla dolmaya baş- nişlemesi ile basınç azalır ve uyarılar söner. Ancak
layınca gerilen gövdeden kalkan uyarılar kesenin kese çok dolduğunda artık uyarılar sönmez ve me-
duyu nöronları ile medulla spinalisin sakral kısmı- dulla spinalisten gelen motor sinirlerin uyarması ile
na iletilir. Duyu nöronları buradaki parasempatik kese kasılır, idrar üretradan dışarı çıkarılır.
sinirlerle bağlantı kurar ve uyarılan parasempa-
tik lifler kesenin kasılmasını sağlar. Kese medul-
la spinalisin sakral 2-3 segmentlerinde bağlantı
dikkat
yapan pelvik sinir ile innerve edilir. Pelvik sinir Bazı kişilerde keseye her iki taraftan giren ve mukoza al-
içinde içinde duyusal lifler ve motor parasempa- tında ilerleyen üreterler, kese kasılırken yeterince kapanmaz
tik lifler vardır. Parasempatik lifler zarar görürse ve geriye üreterin içine idrar kaçar. Bu idrar yollarında en-
kese kasılamaz ve idrar çıkarma işlevi yapılamaz. feksiyona neden olur. Özellikle çocuklarda sık tekrarlayan
Kişi bilinci olmadığı zaman bile kese tamamen idrar yolu enfeksiyonlarının nedeni bu yapısal bozukluktur.
dolduğunda istemsiz olarak idrar çıkarır. Ancak Bu tabloya vesikoüreteral reflü (VUR) denir. Büyümeyle
korteks ve beyin sapında ki bazı merkezlerden şikâyetler azalabilir ya da cerrahi olarak düzeltilebilir.
idrar çıkarılmasını baskılamak ve kolaylaştırmak
Beyin sapına Beyin sapından
çıkan lifler inen lifler

Medulla
spinalis

Duyu siniri
Gerilme S2
reseptörü

Motor sinir S3
Mesane
S4
Parasempatik
ganglion
Internal Pelvik sinirin
sfinkter parasempatik lifleri
Üretra
Eksternal
sfinkter Pudendal sinirin
somatik motor lifleri

Şekil 7.13 İşemenin sinirsel düzenlenmesi

202
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Yaşamla İlişkilendir

Yaşlanmanın boşaltım sistemi üzerine etkileri kreatinin seviyelerinde hafif bir artış bile böbrek
Yaşlanmayla birlikte kalpten fırlatılan kan bozukluklarıyla ilgili olarak dikkate değerdir.
hacminde azalmaya bağlı böbrek kanlanmasın- Bu nedenle 24 saatlik idrarda kreatinin klerens
daki azalma ve damar hastalıkları, böbrek fonk- değerleri yaşlılarda böbrek fonksiyonu değerlen-
siyonlarında da azalmaya yol açar. Bunun yanın- dirilmelerinde çok yararlı bulunmaktadır. Yaşlı-
da, yaşlılarda oldukça yaygın olan diyabet (şeker) larda böbrek fonksiyon bozuklukları toksik mad-
hastalığı, böbreğe toksik etkili ilaçların kullanı- delerin idrarla atılımında ya da vücut sıvılarının
mı, böbrek fonksiyonlarında bozulmayı daha da korunmasında önemli sorunlara yol açabilir.
artırabilir. Yaşlılarda azalan iskelet kası nedeniyle

ÖÇ 4 İşeme fonksiyonunun düzenlenmesini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Tübüler geri emilimde gö-


Aşırı susuzluk durumunda
İşemenin sinirsel düzenlen- rev alan hormonların bir-
böbreklerin rolü ne olur,
mesini açıklayınız. birleriyle olan ilişkisini de-
tartışınız.
ğerlendirin.

203
Boşaltım Fizyolojisi

Boşaltım sistemini oluşturan


ÖÇ 1 beden yapılarını sayabilme ve
görevlerini açıklayabilme

Bedenimizin büyük çoğunluğu sudan oluşur ve bu sıvı içeri-


Vücut Sıvı Bölümleri sinde çözünmüş hâlde birçok madde bulunur. Bu sıvıların üçte
ikisi hücreler içindedir ve hücre içi sıvı adını alır. Sıvıların üçte
biri ise hücre dışındaki bölmelerde bulunur ve hücre dışı sıvı
bölüm özeti

adını alır. Hücre dışı sıvı yani ekstraselüler sıvı vücudun iç or-
tamı olarak tanımlanmıştır. Bedene alınan sıvının kaynağı esas
olarak katı ya da sıvı içerikli besinlerin bedene alınması ve bun-
lardan su açığa çıkmasıdır. Bu değer günlük olarak yaklaşık 2
litredir. Bedendeki suyun bir başka bir kaynağı da enerji için
gerekli besin yıkımından elde edilen sudur. Günlük olarak da
bu değer yaklaşık 200 ml’ dir. Bu nedenle kişiden kişiye değişse
de bir günlük olarak bedene alınan sıvı miktarı yaklaşık 2000-
2500 ml arasındadır. Bedende sıvı dengesinin sağlanabilmesi
için günlük olarak yaklaşık bu değerler kadar da sıvının beden-
den atılması gerekir. Bedenden akciğerler temelli yani solunum
sistemi aracılığıyla yaklaşık 300-500 ml su kaybı; deri yolu ile
300-500 ml su kaybı; terleme ile yaklaşık 100 ml su kaybı; dış-
kılama ile yaklaşık 100 ml su kaybı ve idrar yoluyla yaklaşık
1500 ml su kaybı gerçekleştirilir. Günlük su kaybı değerleri de
toplamda yaklaşık 2000-2500 ml arasındadır. 75 kg olan bir
kişinin bedeninin yaklaşık %50-70’inin sıvı olduğu düşünü-
lürse, bedende yaklaşık 45 litre su bulunur. Bu 45 litre sıvının
%70’i yani yaklaşık 30 litresi bedende sayıları 70-80 trilyonu
bulan hücrelerin içerisinde bulunur. Hücre içinde bulunan bu
sıvılara hücre içi sıvı adı verilir. Hücrelerin dışında bulunan sı-
vılara ise hücre dışı sıvısı adı verilir ve toplam hacmi 13-16 litre
arasındadır. Hücre içi ve dışındaki sıvının içerisinde sadece su
bulunmaz aynı zamanda su ile birlikte diğer bazı maddeleri de
içermektedir. Suyun dışında kalan bu maddelerin çoğunluğu
suda çözünmüş elektrolitlerdir. Bedende bulunan 13-16 litre
hücre dışı sıvının çoğunluğu (8-10 litre) hücreler arasında bu-
lunurken geriye kalan 4-6 litresi kan damarları içerisinde kanın
hücre içermeyen kısmı olan plazmada bulunur.
Canlı iç ortamının değişen iç ve dış koşullara rağmen sabit tu-
tulmasına homeostasis denir. Vücuttaki birçok organ ve doku
homeostasizi sağlamak için çalışır. Bu konuda en önemli iki
organ akciğerler ve böbreklerdir. Temel fonksiyonu bedende
sıvı ve elektrolit dengesini sağlamak olan boşaltım sistemi, kanı
âdeta bir süzgeç gibi süzen iki adet böbrek, böbreklerden çıkan,
süzülmüş ve atılmak istenen maddeleri taşıyan iki adet boru
şeklinde üreter, üreterin getirdiği ve artık idrar dediğimiz sıvıyı
depolayan bir adet mesane, mesanedeki idrarı vücut dışına çı-
karan bir adet üretradan oluşmaktadır.

204
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Boşaltım sistemini oluşturan


ÖÇ 1 beden yapılarını sayabilme ve
görevlerini açıklayabilme

Böbrekler, omurganın iki tarafında üst ve arka karın duvarına


Vücut Sıvı Bölümleri yerleşmiş, peritonun arkasında (retroperitoneal) olan fasulye
şekilli kırmızı-kahverengi renkli organlardır. Yaklaşık 150 gr
ağırlığındadırlar ve dışları sıkı bir bağ dokusu kapsül ile çev-

bölüm özeti
relenmiştir. Böbreğin ortasındaki çukur bölge hilum adını alır
ve damarlar, sinirler, üreter böbreğe buradan giriş, çıkış yapar.
Böbrek su, tuz ve elektrolit dengesinin ayarlar, zararlı kimya-
sal maddeleri ve metabolik atıkları bedenden uzaklaştırır, renin
hormonu salgılayarak kan basıncının düzenlenmesinde görev
alır, hücre dışı sıvının ve kan basıncının hormonal düzenlenme-
sinde görev alır, hipoksi durumlarında böbrekler eritropoietin
hormonunun sentezinde görev alır, kalsiyum ve fosfat metabo-
lizmasında görev alan D vitaminin yapımında görev alır, uzun
süreli açlık durumlarında glikoneojenez yoluyla glikoz yapımını
arttırır ve bedende oluşan asidik ve bazik moleküllerin atılımını
ve geri emilimini sağlayarak asit- baz dengesinin korunmasına
akciğerlerle birlikte yardımcı olur.

ÖÇ 2 İdrar oluşum basamaklarını


açıklayabilme

Yetişkin bir kişi de böbreklere dakikada 1000-1200 ml kan


İdrar Oluşumu böbrek arterleri ile gelir. Arterin küçülerek dallanması sonucu
glomerüle kadar ulaşan afferent arteriollerden kan Bowman
kapsülünün iki yaprağı arasında süzülür, âdeta filtreden geçi-
rilir. Bu idrar oluşumunun ilk basamağıdır. Bowman kapsülü
içerisinde bulunan sıvı daha sonra proksimal tübül ve henle
kulplarına geçiş yapar. Bu tübüllerde bazı maddelerin kana
geri emilmesi sağlanırken bazı maddelerin daha da fazla olarak
tübüllere verilmesi sağlanır. Bu işlemler sonucu oluşan sıvıya
artık idrar denir. Sonuçta böbreklerde idrar 3 ana işlem sonucu
oluşur:
1. Filtrasyon
2. Geriemilim (reabsorbsiyon)
3. Salgılanma (sekresyon)

205
Boşaltım Fizyolojisi

ÖÇ 3 Tübül fonksiyonlarının
düzenlenmesini açıklayabilme

Nefron, böbreğin bir süzgeç gibi iş gören, böbreğe gelen kanı


Tübül Fonksiyonları süzerek temizleyen ve sonra atılmasını istemediği maddeleri geri
alan fonksiyonel yapılarıdır. Her bir böbrekte bir milyondan
biraz fazla sayıda nefron bulunur. Nefronlarda iki temel yapı
bölüm özeti

bulunur. Glomerul ve tübüller. Glomerul, glomerular kapiller


yatak ve onun etrafını yarım ay gibi çevreleyen Bowman kap-
sülünden yapılmıştır. Glomerular kapiller yataktan süzülen sıvı
bu boşluğa geçerek tübüllere doğru akar. Glomerul süzülme iş-
leminin olduğu bölgedir. Tübüller, Bowman kapsülünün deva-
mındaki boru şeklinde yapılardır. Tübüller sırasıyla proksimal
tübül, Henle kulbu ve distal tübüllerdir. Bowman kapsülünden
süzülen süzüntü içerik proksimal tübüle ulaşır. Proksimal tübü-
lün sonunda Henle Kulbu başlar. Henle kulbunun korteksden
medullaya inen kısmına Henlenin inen kolu, devamında çıkan
kola ise Henlenin çıkan kolu adı verilir. Henlenin inen kolu
çıkan koluna göre daha ince bir yapıdadır. Henlenin çıkan ko-
lunun devamı distal tübüldür. Distal tübülün suya geçirgenliği
çok azdır. Distal tübüllerden sonra idrarın son içeriğinin belir-
lendiği toplayıcı kanallar gelir. Nefronlar, korteksten medulla-
nın derinlerine inen toplayıcı kanallara bağlanırlar. Distal tübül
bir birleştirici parça ile toplayıcı kanala açılır. Aynı toplayıcı ka-
nala birkaç nefron bağlanabilir. Toplayıcı kanallar genel taşıma
yollarıdır. Kortekse yerleşmiş kısım kortikal, medullaya devam
eden kısım medullar toplayıcı kanallar olarak isimlendirilirler.
Böbrek tübülleri, süzülen kanın pelvise doğru taşındığı ve bu
arada süzülmüş ama atılması istenmeyen maddelerin geri alın-
dığı bölgelerdir. Nefronların temel görevi idrar oluşumudur.
İdrar oluşum süreçleri filtrasyon, geri emilim ve sekresyondur.

ÖÇ 4 İşeme fonksiyonunun
düzenlenmesini açıklayabilme

Metabolik atıkların atılabilmesi için bir insan günde en az 0,5


Üreterler, Mesane ve Miksiyon
(İşeme) litre idrar yapmalıdır. Günde 180 litre plazma böbreklerden
filter olmaktadır ve her gün 179,5 litre plazma filtre olup geri
emilmektedir. İşte bu atık 0,5 litre sıvıya idrar denir.

206
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

1 Canlı iç ortamının değişen iç ve dış koşullara 6 Aşağıdakilerden hangisi nefron yapısındaki

neler öğrendik?
rağmen sabit tutulmasına ne ad verilir? Bowman kapsülünden sonra gelen ilk tübül yapısıdır?
A. Homeostasiz A. Proksimal
B. Fizyoloji B. Henle kulbunun inen ince kolu
C. Patoloji C. Henle kulbunun çıkan ince kolu
D. Sistem D. Henle kulbunun çıkan kalın kolu
E. Hemostaz E. Distal

2 75 kg olan bir kişinin bedenindeki sıvı mikta- 7 Aşağıdakilerden hangisi bir dakikada her iki
rı yaklaşık kaç litredir? böbrek tarafından Bowman boşluğuna süzülen
plazma miktarı olarak tanımlanır?
A. 5
B. 15 A. Hematokrit
C. 25 B. Homeostasi
D. 45 C. Glomerular filtrasyon hızı
E. 75 D. Hemostaz
E. Sekresyon
3 Aşağıdakilerden hangisinin fazla olması du-
rumunda bedende hipernatremi ortaya çıkar? 8 Glomerular filtrasyonda plazmanın Bowman
kapsülüne geçebilmesi için gereken net basınç kuv-
A. Potasyum veti kaç mmHg’dır?
B. Sodyum
C. Kalsiyum A. 1 B. 2
D. Hidrojen C. 5 D. 10
E. Magnezyum E. 25

4 Aşağıdakilerden hangisi boşaltım sisteminin


9 Mesane ve işeme ile ilgili aşağıdaki ifadeler-
ögelerinden birisi değildir? den hangisi doğrudur?

A. Trake A. Mesane çizgili kastan yapılmıştır.


B. Böbrek B. İşeme bir medulla spinalis refleksidir.
C. Üreter C. Mesane kasılması sempatik sinirlerle sağlanır.
D. Üretra D. Mesane eksternal sfinkteri gerçek bir sfinkter
değildir.
E. Mesane
E. İdrar üreter ile dışarı çıkarılır.

5 Aşağıdakilerden hangisi böbreğin görevlerin- 10


den birisi değildir? Aşağıdaki maddelerin hangisinin klirensi sıfırdır?

A. Antidiüretik hormon salgılamalı A. Potasyum


B. Eritropoietin salgılamalı B. Sodyum
C. Renin salgılamalı C. Glukoz
D. Su ve elektrolit dengesini sağlamalı D. Üre
E. Glikoneojenezde görev almalı E. Kalsiyum

207
Boşaltım Fizyolojisi

1. A Yanıtınız yanlış ise “Vücut Sıvı Bölümleri” 6. A Yanıtınız yanlış ise “Nefron” konusunu yeni-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. D 7. C Yanıtınız yanlış ise “Glomerular Filtrasyon


Yanıtınız yanlış ise “Vücut Sıvı Bölümleri”
Hızı (GFH veya GFR)” konusunu yeniden
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
gözden geçiriniz.

3. B 8. D Yanıtınız yanlış ise “Glomerular Filtrasyon


Yanıtınız yanlış ise “Vücut Sıvı Bölümleri”
Hızını Etkileyen Faktörler” konusunu yeni-
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
den gözden geçiriniz.

4. A Yanıtınız yanlış ise “Boşaltım Sistemi Eleman- 9. B Yanıtınız yanlış ise “Mesane ve İşeme” konu-
lar” konusunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.

5. A Yanıtınız yanlış ise “Böbrek” konusunu yeni- 10. C Yanıtınız yanlış ise “Klirens” konusunu yeni-
den gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
7 Anahtarı

Hipernatremi plazma sodyum iyon fazlalığı anlamında kullanılır. Hipernat-


remin tersine hiponatremi sodyum iyon eksikliğidir. Bedende sodyum eksik-
liği genelde aşırı ishal, kusma, yetersiz tuz alımı, aşırı tuz kaybı gibi durum-
larda meydana gelir. Hiperkalemi, serum potasyum düzeyinin normalden
yüksek olması; hipokalemi normalden düşük olmasıdır.
Böbreklerin temel fonksiyonu kendilerine gelen plazmayı süzerek temizle-
mektir. Böbreklerin bu görevini yerine getirebilmesi için öncelikle plazmanın
filtre olması yani süzülmesi gerekir. Bunun olabilmesi için plazmanın nefron
yapısının başlangıç kısmı olan Bowman kapsülüne süzülmesi gerekir. Süzme
Araştır 1 işleminin gerçekleşebilmesi için kapiilerdeki hidrostatik basıncın kapillerdeki
onkotik basınç ve Bowman kapsülündeki hidrostatik basıncı yenmesi gerekir.
a. Glomerular kapiller hidrostatik basınç değeri yaklaşık 60 mmHg’dır.
b. Glomerular kapiller onkotik basınç değeri yaklaşık değeri 32 mmHg’dır.
c. Bowman kapsülü hidrostatik basınç yaklaşık değeri 18 mmHg’dır.
d. Bowman kapsülü onkotik basınç değeri sıfırdır.
60 mmHg – (32+18) = 10 mmHg lık net bir filtrasyon yönünde kuvvet
ortaya çıkar ve 10 mmHg’lık basınç farkı ile damar içindeki sıvı Bowman
boşluğuna itilir.

208
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Araştır Yanıt
7 Anahtarı

• Kalp atım hacmi 1 dakikada 5000-6000 ml’dir.


• Böbrek kan akımı 1 dakikada yaklaşık 1200 ml’dir.
• Böbrek plazma akımı 1 dakikada 650 ml’dir.
• 650 ml plazmanın 125 ml’si filtre olur. Glomerular filtrasyon hızı (GFH)
dakikada 125 ml’dir.
• 24 saatlik GFH = 125 x 60 x 24 = 180000 ml = 180 litredir.
Beden hangi durumla karşı karşıya olursa olsun böbrekteki glomerüler filt-
rasyon hızı sabit tutulmaya çalışılır. Bu sabitleme glomerullerdaki afferent ve
efferent damar çapları değiştirilerek yapılır. Buna yerel düzenleme anlamında
otoregülasyon denir. Arteriyel basıncın 90-180 mmHg arasındaki değişim-
lerine rağmen böbrek kan akımı ve glomerüler filtrasyon hızı sabit tutulur.
Böbrekler kan basıncı değişimlerine karşı glomerular filtrasyon hızının değiş-
mesini engellemek için özellikle afferent ve efferent arteriol dirençlerini de-
ğiştirerek kan akımlarını düzenleyebilirler. Amaç, GFH miktarını her zaman
sabit tutmaya çalışmaktır. Temel düzeyde de otoregülasyon iki mekanizmayla
Araştır 2 gerçekleşir. Miyojenik mekanizma ve tübüloglomerüler feedback. Miyojenik
mekanizma basitçe arteriollerdeki kasların kasılmasına dayanır. Gerilen damar
kasları refleks olarak kasılma ile cevap verir. Böylece yüksek basınç varlığında
gerilen kan damarları kasılarak kan akımını azaltır ve GFH’ın aşırı şekilde
artışını engellemiş olur. Tübüloglomerular feedback mekanizma ise özetle aşa-
ğıdaki gibi özetlenebilir.
• Distal tübüle gelen sıvı miktarının ve sodyum ile klor miktarının azalması,
• Jukstaglomerular hücrelerden renin salgısı,
• Reninin Anjiotensinojeni Ag I çevirmesi,
• Ag I’in Ag II’ye konverting enzimle dönüşmesi,
• Ag II efferent arteriolleri daraltması, kan basıncını arttırması,
• Ag II’nin sistemik arterleri daraltması, sistemik basıncın artması,
• Ag II’nin aldosteron salgısını arttırması, tuz ve su emiliminin artması,
• ADH salınımı ve susama merkezînin uyarılması, suyun bedende tutulması
ve su alınımı gözlenir.

Atardamarların küçülerek çatallanması sonucu oluşan afferent arteriollerin


glomerular kapiller aracılığıyla Bowman kapsülü içerisine süzülen süzüntü
sıvı proksimal tübül ve henle kulplarına geçiş yapar. Bu tübüllerde bazı mad-
delerin kana geri emilmesi sağlanırken bazı maddelerin daha da fazla olarak
tübüllere verilmesi sağlanır. Bu işlemler sonucu oluşan sıvıya artık idrar denir.
Araştır 3 Sonuçta böbreklerde idrar 3 ana işlem sonucu oluşur.
1. Filtrasyon
2. Geriemilim (reabsorbsiyon)
3. Salgılanma (sekresyon)
4. Atım

209
Boşaltım Fizyolojisi

Araştır Yanıt
7 Anahtarı

İdrar kesesinin gövde ve boyun kısmına etki eden motor sinir sistemi yapıları
otonom sinir sisteminin parasempatik kısmı tarafından innerve edilir. Pelvik
sinirler içinde duysal ve motor lifler bulunmaktadır. Duysal lifler kese duva-
rının gerimini denetler. Üretradan gelen gerim duyusu kesenin boşaltılmasını
sağlayan refleksleri başlatır.
Atardamarların küçülerek çatallanması sonucu oluşan afferent arteriollerin
glomerular kapiller aracılığıyla Bowman kapsülü içerisine süzülen süzüntü
Araştır 4 sıvı proksimal tübül ve henle kulplarına geçiş yapar. Bu tübüllerde bazı mad-
delerin kana geri emilmesi sağlanırken bazı maddelerin daha da fazla olarak
tübüllere verilmesi sağlanır. Bu işlemler sonucu oluşan sıvıya artık idrar denir.
Sonuçta böbreklerde idrar 3 ana işlem sonucu oluşur.
1. Filtrasyon
2. Geriemilim (reabsorbsiyon)
3. Salgılanma (sekresyon)
4. Atım

Kaynakça
Aktümsek, A. (2012). Anatomi ve Fizyoloji: İnsan Hasan Veysi Güneş (2003). Moleküler Hücre
Biyolojisi, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Biyolojisi, Eskişehir, Kaan Kitabevi.
Tic. Ltd. Şti.
K.E. Barrett, S.M. Barman, S. Boitano, H.L.
Berrak Ç. Yeğen (Editör, 2013). Yüksekokullar İçin Brooks (2015). Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi,
Fizyoloji, İstanbul, Yüce Yayım. Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Eldra Pearl Solomon (2000). İnsan Anatomisi ve
Fizyolojisine Giriş, Çeviri: L. Bikem Süzen, İstanbul, Yeğen B.Ç., Yüksekokullar için Fizyoloji, Yüce Yayın,
Birol Basın Yayın Dağıtım ve Ticaret Ltd. Şti. 2014, İstanbul.
E.P. Widmaier, H. Raff, K.T. Strang (2014). Vander Yıldırım, M. (2013). Resimli Sistematik Anatomi,
İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon Mekanizmaları. Nobel Tıp Kitabevi.
Çeviren: Tuncay Özgünen. Ankara: Güneş Tıp
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Bu ünitede kullanılan resimler Anadolu Üniversitesi
Gökbel, H., Ganongu’un Tıbbi Fizyolojisi, Nobel Tıp
Açıköğretim Fakültesi görsel arşivinden alınan ve
Kitapevleri Ltd Şti, 2011, İstanbul.
editörün/yazarın çizdiği resimlerdir.
Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci
Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul:
Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti.

210
Bölüm 8
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
öğrenme çıktıları

1 2
Hücreler Arası Haberleşme Hormonal (Endokrin) Sistem
1 Hücreler arası haberleşme çeşitlerini 1 Hormonların yapı ve fonksiyonlarını
açıklayabilme açıklayabilme

3
Üreme Sistemi ve Hormonları
3 Üreme fonksiyonlarının düzenlenmesini
açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Kimyasal Haberci • Hormon • Hipotalamus • Hipofiz • Adrenal Korteks


• Tiroid Bezi • Pankreas • Yumurtalık • Erbezi

212
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

GİRİŞ hücrelerden salgılanarak diğer hücreleri etkilerler.


Beden fonksiyonlarının sağlıklı bir şekilde yeri- Sinyal moleküllerinin bir çeşidi hormonlardır. Bir
ne getirilebilmesi için bedeni oluşturan yapılar ve hücre tarafından salgılanan hormonun başka bir
hücreler arasında haberleşme ve etkileşim olması hücreyi (hedef hücre) etkileyebilmesi için o hücre-
gerekir. Bedende bu haberleşmeden ve iletişimden de reseptörünün bulunması ve hormonun mole-
temel olarak sorumlu olan sinir sistemi ve hormo- külünün reseptöre bağlanması gerekir.
nal sistem (endokrin sistem), değişen iç ve dış ko-
şullara rağmen canlı iç ortamının sabit tutulmasını
(homeostasiz) sağlamak için birlikte çalışırlar. Sinir Sinyal moleküllerinin hedef hücrelerde et-
sistemi, hormonal sisteme göre çok daha hızlı çalı- kisini ortaya koyabilmesi için bağlanmala-
şır ve gerek beden içinde gerekse beden dışında olu- rı gereken protein yapısındaki moleküllere
şan değişikliklere çok hızlı yanıt verir. Sinir sistemi reseptör denir. Reseptörler, hücrelerde
bu görevini yerine getirirken aracı molekül olarak hücre zarında, stoplazmada ya da çekir-
nörotransmiterleri kullanır. Hormonal sistem ise dekte bulunur.
sinir sistemine göre daha yavaş çalışır ve aracı mo-
lekül olarak hormonları kullanır. Hormonal sistem Hücrelerden salınan hormonlar salgılandıkları
genel olarak hücrelerdeki kimyasal reaksiyonların hücrenin hemen yanındaki bir hücreye etki edebi-
hızının, maddelerin hücre zarlarından taşınması-
leceği gibi kendisinden çok uzakta olan hücreleri
nın, büyüme, üreme, beslenme, tuz ve sıvı dengesi
de etkileyebilir. Temel olarak hormonal etkileşim 4
ve metabolik olayların düzenlenmesinden sorum-
ana başlıkta toplanabilir.
ludur. Bazı hormonların salınımı ve etkileri sani-
yeler içinde ortaya çıkarken bazılarının etkilerinin a. Otokrin iletişim: Hücrenin salgılamış ol-
ortaya çıkışı için birkaç gün gerekebilir. Bu ünitede duğu hormon aynı hücredeki reseptörüne
bedende üretilen hormonların yapıları, nereden, bağlanmasıyla ortaya çıkan yanıttır.
neden ve nasıl salındıkları, bedendeki etkileri ile b. Parakrin iletişim: Hücrenin salgılamış ol-
üreme sistemi fizyolojisi açıklanacaktır. duğu hormonun yanında bulunan komşu
hücredeki reseptörüne bağlanmasıyla orta-
HÜCRELER ARASI HABERLEŞME ya çıkan yanıttır.
Beden içinde (tansiyon artışı, pH düşüklüğü, su c. Nöroendokrin iletişim: Sinir sistemimin
kaybı vb.) veya dışında (hava koşullarının ani deği- esas hücreleri olan nöronlar tarafından üre-
şimi, zehirli gaz solunması, besin miktarı vb.) mey- tilen ve salınan hormonlar başka bir sinir
dana gelen değişikliklerin algılanması ve bu sürece hücresini, salgı bezini ya da kası uyarmasıy-
uyum gösterilmesi yaşamın devamlılığı için şarttır. la ortaya çıkan yanıttır.
Sürece uyum gösterebilmek için de bedendeki ilgili d. Endokrin iletişim: Endokrin bezlerce sentez-
hücrelerin bu durumdan haberdar edilmesi gerekir. lenen ve salınan hormonların kan aracılığıyla
Hücreler arası haberleşme adı verilen bu olayda gidip hedef hücrelerdeki reseptörüne bağlan-
hücreler arası iletişimi sağlayan moleküllere sinyal masıyla ortaya çıkan yanıttır (Şekil 8.1).
molekülleri (ligand) adı verilir. Sinyal molekülleri

ÖÇ 1 Hücreler arası haberleşme çeşitlerini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hücrelerin birbirleriyle ha- Nöroendokrin yolağı bu


Beden içerisinde hücreler
berleşmeleri olmasaydı ne yolda görev alan habercilere
nasıl haberleşir?
olurdu? Tartışınız. örnekler vererek açıklayınız?

213
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Salgı hücresi Hormon Yapısı ve Reseptörleri


Hormonlar sentezlendikten sonra salgılanan ve
hedef hücrelerde etki gösteren sinyal molekülleri-
dir. Hormonlar salındıktan sonra hedef hücrenin
zarındaki ya da içindeki reseptörlere bağlanarak
birtakım biyokimyasal değişikliklere yol açarlar.
Hormonlar kimyasal olarak üç kategoride sınıf-
landırılmaktadır.
Hormon
a. Amino asit ve türevi hormonlar: Tirozin
amino asitinden köken alan hormonları
Reseptör içerir. Bu hormonlar tiroid bezi hormon-
ları (tiroksin ve tiriiyodotronin) ve adrenal
medulla hormonları (epinefrin ve nörepi-
nefrin) dır. Trozin amino asit türevi hor-
monlardan tiroksin ve tiriiyodotronin gerek
hücre zarını gerekse çekirdek zarını kolay-
lıkla geçebilecek kimyasal yapıya sahiptir.
Bu hormonların reseptörleri çekirdekte bu-
lunur.
b. Peptid yapılı hormonlar: Protein, peptid
Hormon reseptörü Hedef hücre
ya da polipeptid yapıda olan hormonlardır.
olmayan hücre Ön hipofiz ve pankreas hormonları protein
veya polipeptid yapıya örnek olarak verile-
Şekil 8.1 Salgı hücresinden üretilen hormonlar kana bilir. Arka hipofiz hormonları (antidiüretik
verildikten sonra sadece reseptörü olan hedef hücrelere hormon ve oksitosin) ise dokuz amino asit
bağlanırlar, reseptörü olmayan hücrelerde etki içeren peptid yapısındadır.
gösteremezler.

HORMONAL (ENDOKRİN) SİSTEM


Hormonal sistem, sinir sistemi ile birlikte bede- dikkat
Hormonların salınımını diğer bezlerden salınan hor-
nin düzgün işleyişini sağlayan temel sistemlerden
monlar, nöronal uyarım ve kan içindeki bazı mole-
birisidir. Hormonal sistem temel olarak bedende
küllerin konsantrasyonu etkiler. Birçok hormonun
metabolik aktiviteyi, beden sıvılarındaki su ve iyon
salınımı negatif geri bildirimle kontrol edilir. Sinir
dengesini, bedenin strese karşı dayanıklılığını, bü-
sistemi ve hormonal sistem beden içindeki ve dışın-
yüme, cinsel olgunlaşma, üremenin düzenlenmesi
daki değişiklikleri algıladıktan sonra homeostasizin
gibi fonksiyonları yerine getirir. Hormonal sistem
devamı için çeşitli bezlerden hipotalamus aracılığıyla
bu fonksiyonları yerine getirirken salınan hormon-
ya da doğrudan hormonları salgılatır. Salgılanan hor-
ları aracı-haberci olarak kullanır.
monlar hedef hücrelerde etkilerini gösterdikten son-
ra (beden fonksiyonları normale dönünce) hormon-
ların salınımı durdurulur. Örneğin, yemekten sonra
Hormon, sentezlemiş olduğu molekül-
kan şekerinin yükselmesine bağlı olarak pankreastan
leri kana veren anlamında kullanılan bir
insülin salgılanır. İnsülinin salınımı kan şekeri nor-
terimdir. Bedende çeşitli yerlerde bulunan
male döndükten sonra durur.
farklı yapıdaki endokrin bezler sentezle-
yip salgılamış oldukları hormonları önce
hücre dışı sıvıya verirler. Hormonlar hücre
dışı sıvıdan kılcal damarlara geçerek genel c. Steroid hormonlar: Kolesterol türevi hor-
dolaşıma katılırlar. monlardır. Böbrek üstü bezi (adrenal) kor-
teksinden salınan kortizol ve aldosteron;

214
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ovaryumdan (yumurtalık) ile plasentadan • İnsülin gibi hücre zarını geçemeyen bazı
salınan östrojen ile progesteron ve testisler- hormonlar da hücre zarındaki reseptörle-
den salınan testesteron steroid hormonlar- rine bağlanırlar. Bu tip hormonların resep-
dır. Streroid hormonlar kolesterolden yapıl- töre bağlanması reseptörde yapısal değişik-
dıkları için hücre zarını kolaylıkla geçerler. liğe yol açar. Böylece, reseptörde normalde
Steroid hormonların reseptörleri hücrelerin aktif olmayan enzim bölgeleri aktif hâle
stoplazmasında veya çekirdekte bulunur. geçerek hücre içinde bazı değişikliklere ne-
den olurlar.
Hormonların Etki Mekanizması • Hücre zarını geçemeyen diğer bazı hor-
monlar hücre zarındaki reseptörlerine
• Steroid ve tiroid hormonları hücre zarın-
bağlandıktan sonra hücre içerisinde ikinci
dan kolaylıkla geçerek hücre içindeki re-
habercileri oluştururlar. İkinci haberciler
septörlerine doğrudan bağlanır. Oluşan
hücrede çeşitli biyokimyasal olayları başla-
hormon-reseptör kompleksi hücre çekir-
tan ya da durduran moleküllerdir. En iyi
değindeki DNA ipliklerine bağlanarak
bilinen ikinci haberciler cAMP (Şekil 8.3),
özgül genlerin transkripsiyonunu başlatır
cGMP, DAG (diaçilgliserol), IP3 (inozitol-
(Şekil 8.2).
3-fosfat) ve kalsiyumdur.

Transkripsiyon DNA’nın RNA olarak Tiroid uyarıcı hormon (TSH), adreno-


kopyalanma sürecidir. kortikotropik hormon (ACTH), lutein-
leştirici hormon (LH), adrenalin, parat-
hormon, glukagon ve vazopressin gibi
Steroid hormon
hormonlar cAMP ile etkilerini hücreler-
Reseptör
de gösterirler.

DNA

Reseptörün
DNA’ya Önemli Hormonal Yapılar ve Salgıları
bağlandığı
bölge
Endokrin bezler diğer dokulardan farklı ola-
Çekirdek rak oldukça yoğun bir kanlanma ağına sahiptir-
ler. Aynı zamanda sinir sistemi ile yakın ilişki
Sitoplazma
içindedirler. Bedende değişik bölgelerde endok-
rin bezle bulunmaktadır. Başlıca bu yapılar hi-
mRNA
Yeni protein potalamus, hipofiz, adrenal korteks, tiroid bezi,
paratiroid bez, pankreas, ovaryum ve testislerdir
Ribozom (Şekil 8.4a).
Şekil 8.2 Steroid hormon etki mekanizması
Hormon
Adenil sıklaz
• Adrenal medulladan salgılanan norepinefrin Hücre zarı
Reseptör
ve epinefrin gibi hormonlar hücre zarını ge-
çemedikleri için hücre zarında bulunan re-
septörlerine bağlanırlar. Bu reseptörler iyon
kanallarıdır. Reseptöre hormon bağlanmasıy-
la birlikte iyon kanalları açılır ya da kapanır.
İyon kanallarının açılıp kapanmaları özellikle cAMP’nin
hücresel
kas hücreleri üzerinde önemli zar değişikliği- etkileri
ne neden olur. Gelen uyartının özelliğine ve
şiddetine bağlı olarak hücre zar potansiyelin-
Şekil 8.3 Hücre zarını geçemeyen hormonların cAMP
de uyarılma ya da baskılanma olur.
oluşturma mekanizması

215
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Hipotalamus
Tiroid bezi Adrenal korteks
Hipoliz bezi
Deri ACTH
Timus bezi
Prolaktin
Karaciğer ADH Oksitosin Meme
Mide Böbrek
Bağırsak
Adrenal MSH Arka hipofiz
Böbrek bez Ön hipofiz

GH Gonadotropinler
TSH
Kemik

Testis Yumurtalık

Kas Tiroid Testis

(a) (b)
Şekil 8.4 a. Hormonal bezlerin genel görünümü ve
b. Hipofiz bezinin diğer bezlere etkileri

Hipotalamus ve Hipofiz Bezi


Hipotalamus, diensefalonun ön ucunun bir parçası olup
beyinde çok küçük bir alan kaplar. Hipotalamus çekirdek
Birçok kaynakta hipotalamusa endokrin
denen çok çeşitli bölgelere ayrılır. Hipotalamus önemli be-
sistemin beyni de denmektedir.
den fonksiyonlarının (yeme, içme, cinsel fonksiyonlar ve
davranışlar, kan basıncı, kalp hızı, beden ısısı, uyku-uya-
nıklık döngüsü, öfke, korku, mutluluk gibi duygusal durumlar…) kontrolünde görev alır. Hipotalamus
sinir sistemindeki hemen hemen bütün kaynaklardan bilgi alır. Bu nedenle hipotalamus endokrin sistem
ile sinir sistemi arasındaki bağlantıyı kuran köprü gibidir. Hipotalamustan salgılanan hormonlar hipofiz
bezinin çalışmasını düzenlerler.
Hipofiz bezi (pitüiter bez) yaklaşık 1 santimetre çapında, 0.5 ile 1 gram ağırlığında, bezelye büyüklü-
ğündedir ve bir sap vasıtasıyla hipotalamusa tutunur. Hipofiz bezi salgılamış olduğu birçok hormonla di-
ğer birçok bezin çalışmasını düzenler (Şekil 8.4b). Hipofiz bezinin endokrin fonksiyonları hipotalamustan
gelen hormonal ya da sinirsel etkilerle düzenlenir. Hipofiz bezi fizyolojik olarak iki farklı bölüme ayrılır:
Nörohipofiz ve adenohipofiz.
a. Nörohipofiz: Hipofiz bezinin arka bölümü hipotalamusla sinirsel bağlantılar kurar. Bu nedenle
nörohipofiz olarak da adlandırılan hipofizin bu bölümünden 2 hormon salgılanır (Şekil 8.4b).
• Antidiüretik hormon (ADH): Damar büzücü
olarak da adlandırılan antidiüretik hormon id-
rarla suyun atılımını azaltır, yani bedende su- ADH salınımını uyaran diğer bir önemli
yun tutulmasını arttırır. ADH’ın salgılanması- faktör de kan hacminin azalmasıdır.
nın ana uyarıcıları kan plazmasının yoğunluğu ADH salgısının çeşitli nedenlerle (kafa
ve kan hacmidir. Hipotalamusta osmoreseptör travması, alkol koması, hipofiz tümörleri
adı verilen sinir hücreleri vardır. Bu hücreler vb.) aşırı derecede baskılanması sonucunda
plazma yoğunluğunu ölçer. Eğer plazma fazla böbreklerde suyun büyük kısmı geri emile-
yoğunlaşırsa (örneğin sodyum içeriği artarsa), mez. Bu hastalar çok sık idrar yapar ve çok
plazma bu reseptör hücrelerinden suyu çeker. su içerler. Şeker hastalığının belirtilerini
Reseptör hücreler büzülür. Bu büzülme ile or- gösterdiğinden bu hastalık ya da durum
taya çıkan sinirsel uyartı nörohipofize ulaşır ve diabetes insipidus olarak adlandırılır.
nörohipofizden ADH salgılanır. Tersi durum-

216
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

da yani plazma yoğunluğu azaldığında yodotironin hormonlarının salgılanma-


bu kez reseptör hücreler plazmadan su sını sağlar.
çekerler ve büyürler. Hücre büyüyünce • Prolaktin: Süt yapımını ve meme bez-
ortaya çıkan sinirsel uyartı arka hipo- lerinin gelişmesini sağlar.
fizden ADH salınımını durdurur.
• Folikül uyarıcı hormon (FSH): Yu-
• Oksitosin: Emme olayında sütün murtalık ve tistislerin hormonal ve üre-
meme bezlerinden meme ucuna gelme- me fonksiyonlarını kontrol eder.
sini sağlar. Ayrıca doğum sırasında ra-
• Lüteinleştirici hormon: Yumurtalık ve
himdeki (uterus) kasılmaları arttırarak
testislerin hormonal ve üreme fonksi-
bebeğin doğumuna yardımcı olur.
yonlarını kontrol eder.
ADH ve oksi-
• Melanosit uyarıcı hormon (MSH):
tosin dokuz amino
Deride bulunan melanosit hücrelerinin
asitli polipeptid ya-
dikkat melanin üretmesini uyararak deri rengi-
pısında hormonlar-
Hipofiz arka lobundan sal- dır. ADH ve oksito- nin koyulaşmasını sağlar.
gılanan ADH, böbreklere sin hormonlarının Ön hipofizden salgılanan bu 7 önemli hormo-
ulaşarak böbreklerdeki top- salgısı hipotalamus- nun salgısı hipotalamus tarafından bizzat kontrol
layıcı kanalların suya geçir- tan kaynaklanan edilir. Hipotalamustan salgılanan uyarıcı ve baskı-
genliğini ve su kanallarının ve arka hipofizde layıcı hormonlar kan yoluyla doğrudan hipofizin
sayısını arttırır. Böylece sonlanan sinir uya- ön lobuna ulaşır. Hipofiz ön lobuna ulaşan bu
suyun geri emilimi artar. rıları ile düzenlenir. uyarıcı veya baskılayıcı hormonlar da hipofiz ön
ADH salınımı yüksek dü- ADH ve oksitosin lobundaki hücrelerin salgılamasını arttırır ya da
zeyde olursa ADH aynı za- hipotalamusta bu- azaltır. Hipotalamustan salgılanan bu uyarıcı ve
manda damarlarda daraltıcı lunan çekirdeklerde baskılayıcı hormonlar şunlardır;
etki gösterir. Bu nedenle üretildikten sonra
ADH’a damar büzücü an- nöronların aksonla-
lamında vazopresin adı da rı tarafından küçük Hipofiz bezi ile hipotalamus arasında kan
verilir. veziküller hâlinde damarları ile kurulan bağlantıya hipota-
hipofizin arka lobu- lamik-hipofizel portal sistem denir. Bu
na ulaştırılır ve burada depolanır. Bu hormonlar si- sistem ile hipotalamusta üretilen hormon-
nirsel uyarılar aracılığıyla salgılanır ve kana verilir. lar taşıyıcı damarlar ile hipofiz ön lobuna
Nöroendokrin sisteme en iyi örnektirler. taşınır. Hipotalamustan gelen hormonlar
b. Adenohipofiz: Hipofizin nöroendokrin hipofiz ön lobundan salgılana hormonla-
bölümüne göre, gerçek endokrin bölümü- rın salınımını azaltır ya da artırır.
dür. Nörohipofizden salgılanan tüm hor-
monlar protein yapısındadır. Ön hipofiz
olarak da adlandırılan adenohipofizden 7 • Büyüme hormonunun salgılanmasını sağ-
tane önemli hormon üretilir. Bu hormon- layan büyüme hormonu salgılatıcı hormon
lar; (Growth hormone releasing hormone =
GHRH),
• Büyüme hormonu: Tüm bedende pro-
tein yapımı, hücre çoğalması ve farkılaş- • Büyüme hormonunun salgılanmasını bas-
masını sağlayarak büyümeyi sağlar. kılayan somatostatin (Growth hormone in-
hibiting hormone= GHIH),
• Adrenokortikotropin (ACTH): Hüc-
relerde glikoz, protein ve yağ meta- • TSH ‘ın serbestleşmesini sağlayan tirotro-
bolizmasını düzenleyen böbrek üstü pin salgılatıcı hormon (Thyrotropin relea-
bezinden adrenokortikal hormonların sing hormone = TRH),
salgılanmasını sağlar. • ACTH’ın serbestleşmesini sağlayan korti-
• Tiroid uyarıcı hormon (Tirotropin, kotropin salgılatıcı hormon (Corticotropin
TSH): Tiroid bezinden tiroksin ve trii- releasing hormone = CRH),

217
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

• LH ve FSH salgılanmasını sağlayan gona- kontrol edilir. Büyüme hormonunun salgılanması


dotropin salgılatıcı hormon (Gonadotropin özellikle uzun süreli açlıkta, protein eksikliğinde
releasing hormone = GnRH), ve kan şekeri düşüklüğünde (hipoglisemide) art-
• Prolaktin salgısını baskılayan prolaktin bas- maktadır.
kılayıcı hormon (Prolactin inhibiting hor-
mone = PIH) dur.
Büyüme hormonu salgısı azalan ya da ta-
mamen sona eren kişilerde yaşlanma süre-
Büyüme Hormonu
ci hızlanır.
Ön hipofiz hormonlarının hepsi etkilerini baş-
ka bezleri etkiyerek gösterirken büyüme hormonu Erişkin dönemde oluşan ön hipofiz salgı-
etkisini tüm beden hücreleri üzerinde doğrudan sı yetersizliğinde (kafa travması, kafa içi
gösterir. Büyüme hormonunun diğer bir adı da ge- tümörler, hipofiz kan damarlarının tıkan-
lişme hormonudur. Büyüme hormonu 191 amino ması, …) cinsel fonksiyonlarda kayıplar
asitli bir proteindir. Büyüme hormonunun beden- ortaya çıkar. Bu kişiler yaşamlarında uyu-
deki genel etkisi büyüme potansiyeli olan tüm hüc- şuklaşır ve kilo almaya başlarlar.
relerde büyümeyi uyarmasıdır.
Büyüme hormonunun salgılanmasının yetersiz
olduğu durumlarda gelişme çağındaki çocuklarda
Büyüme hormonu protein yapımını art- cücelik gözlenir. Bazı durumlarda da büyüme hor-
tırırken, enerji olarak yağları kullandırır. monu yeteri kadar salgılanırken hormonun bağla-
Karbonhidratları enerji olarak kullandır- nacağı reseptörlerde bir sorun vardır. Yani hormon
maz yani karbonhidratların yıkımını en- hücrelerde etkisini gösteremez. Afrika pigmelerinin
gelleyerek onları korur. durumu buna örnektir.
Ön hipofiz bezinin genelde tümöre bağlı ola-
Büyüme hormonunun bedendeki diğer etkileri: rak aşırı çalışmasıyla birlikte ortaya çıkan büyüme
a. Beden hücrelerinde protein yapımını arttı- hormonunun fazlalığına bağlı olarak devlik ortaya
rır, proteinlerin yıkımını azaltır. çıkar. Devliğe eşlik etmesi ihtimali olan diğer du-
b. Enerji için yağ asitlerinin kullanılmasını rumlar kanda yüksek şeker oranı (hiperglisemi) ve
arttırır, yağ depolarını azaltır. şeker hastalığıdır. Eğer ön hipofiz bezinin tümör-
c. Enerji için glikozun kullanımını azaltır. leşmesi ergenlikten sonra olursa kişinin boyu daha
Glikozun enerji için kullanılmaması gliko- fazla uzayamaz ancak yumuşak dokular büyüye-
zun glikojen şeklinde depolanmasının art- bilir, kemikler uzamaz ama kalınlaşır. Bu duruma
masına yol açar. akromegali adı verilir.
d. Kıkırdak ve kemik dokuda büyümenin uya-
rılmasını sağlar.
Büyüme hor- dikkat
monun salgısının Büyüme hormonunun çok fazlalığında aşırı miktar-
kontrolü hipofiz ön da yağ dokusundan kana yağ geçişi kanda ketozise ve
dikkat lobundan salgılanan
Hipopituitarizm olarak ad- karaciğerde yağlanmaya yol açabilir. Yine, büyüme
büyüme hormonu- hormonunun etkisiyle glikozun dokulara geçişi aza-
landırılan ön hipofiz hor-
nun salgılanmasını lacağından kanda glikoz oranı artar. Buna da hipo-
mon yetersizliği durumun-
sağlayan büyüme fizier diabet adı verilir. Aynı zamanda kandaki şeker
da ön hipofizden salgılanan
hormonu salgılatıcı artışı pankreastan aşırı miktarda insülin salınımını
tüm hormonların salınımı
hormon (GHRH) uyarır. Bu aşırı uyarı da pankreasta insülin salgılayan
yetersizdir. Hiperpituitarizm
ve büyüme hormo- hücreleri hasarlayıp kişinin şeker hastası olmasına
denen durumda ise tüm ön
nunun salgılanması- yol açabilir.
hipofiz hormonları aşırı mik-
nı baskılayan soma-
tarda salgılanmaktadır.
tostatin (GHIH) ile

218
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Tiroid Uyarıcı Hormon ve Tiroid Hormonları


Tiroid uyarıcı hormon (TSH) hipofiz ön lobunda bulunan tirotrop hücrerinde üretilen glikoprotein
yapılı bir hormondur. TSH salınımını, hipotalamustan salgılanan TSH’ın serbestleşmesini sağlayan tirot-
ropin salgılatıcı hormon (TRH) uyarır. Salgılanan TSH da
kan yoluyla tiroid bezine giderek tiroid hormonları olan
T3 (triiyodotironin) ve T4 (tiroksin = tetraiyodotironin) TSH miktarında fazlalık varsa tiroid hor-
üretilmesine, depolanmasına ve salınmasına neden olur monlarının salınımı da artar.
(Şekil 8.5).

Epiglotis
Hipotalamus

Gırtlak

Sağ tiroid
Bas

bezi
k ıc

er
ıg

ib Sol tiroid bezi


il d i
Hipofiz ri m
bezi

Kalsitonin

Şekil 8.5 Tiroid bezi hormonlarının salınımının düzenlenmesi. Tiroid bezine hipofiz ön lobundan gelen TSH hormonu
etki ederek dolaşıma tiroid hormonlarının salınımını uyarır. Salınan tiroid hormonları fonksiyonlarını yerine getirdikten
sonra hipofiz ön lobundan TSH salınımını durdururlar (negatif feed back=baskılayıcı geri bildirim).

Tiroid bezi, larinksin hemen altında soluk borusunun


önünde iki tarafta yer alır (Şekil 8.5). Ağırlığı yaklaşık Tiroid hormonlarını sentezleyen hücreler
olarak 15-40 gram arasındadır. Tiroid bezi çok sayıda ka- folikül olarak isimlendirilir. Foliküllerin
palı folikül adı verilen kesecik içerir. Bu kesecikler tirod içi proteince zengin kolloid sıvısı ile do-
hormonlarını üreten folikül epitel hücreleri içerir. Triod ludur. Kolloidin içinde başlıca tiroid hor-
bezi ayrıca C hücreleri adı verilen parafolikül hücrele- monlarının sentezinde görev alan tiroglo-
ri de içerir. Parafolikül hücreleri kalsitonin hormonunu bulin bulunur.
salgılamaktadır.

Tiroid Hormonlarının Sentezi


Tiroid hormonlarının yapımında iyot elementine (haftada 1 mg) ihtiyaç vardır. Besinlerle iyodür biçi-
minde sindirim sisteminden emilerek kana geçen iyot folikül hücrelerine geldiğinde etkili bir aktif taşıma
sistemine sahip iyodür pompası ile folikül hücrelerine alınır. Folikül hücresi içindeki iyodür molekülleri
peroksidaz enzimleri ile iyot hâline dönüştürülür ve depolanır. İyot bu aşamadan sonra folikül hücrelerinin
endoplazmik retikulum ve Golgi aygıtı tarafından sentezlenen tiroglobulin proteinlerinin (70 adet tirozin
amino asiti içeren) tirozin amino asitine iyodinaz enzimi aracılığıyla hızlıca bağlanır. Bu bağlanma işlemine

219
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

tiroglobulinin organikleşmesi adı verilir. Bu şekilde d. Tiroid hüclerinin sayısını ve büyüklüğünü


üretilen tiroglobulin molekülleri folikül içerisine arttırarak fonksiyonlarını hızlandırır.
gönderilir. Folikül içerisinde tiroid hormonları 2-3 Kana verilen T4 ve T3 hormonlarının bedende
ay yetecek kadar depolanır. Depolanma aşağıdaki etkileri birbirine benzerlik gösterse de T3 hormo-
biçimlerde oluşur. nu T4 hormonundan 5 kat daha fazla güçlü bir
• Monoiyodotirozin (MİT): Tiroglobuline etki gösterir. Dokularda T4’ün nerdeyse tamamı
bir iyot bağlanması ile oluşan molekül. deiyonidaz enzimi ile T3’e dönüştürülür. Tiroid
• Diiyodotirozin (DİT): Tiroglobuline iki hormonlarının reseptörleri hemen hemen bütün
iyot bağlanması ile oluşan molekül. hücrelerde bulunur. Aşağıda özetlenmiş olan tiro-
• Triiyodotironin (T3): DİT ve MİT molekül- id hormonlarının etkileri yavaş başlar ancak uzun
lerinin bir araya gelmesiyle oluşan molekül. sürelidir.
• Tetraiyodotironin (T4): İki adet DİT mo- a. Tiroid hormonlarına metabolik hormon-
lekülü bir araya geldiğinde oluşan molekül, lar da denmektedir. Tiroid hormonları etki
tiroksin. gösterdiği bütün hücrelerde oksijen kullanı-
mını yani besinlerden enerji üretimini art-
Tiroid bezinin esas hormonları T4 ve T3’tür.
tırarak metabolizma hızını normale göre %
Tiroid bezinden salgılanan hormonların %93’ü T4
60-100 oranında artırır.
ve % 7’si T3’tür. Tiroid hormonlarının salınımını
TSH uyarır. TSH salınımını da hipotalamustan b. Tiroid hormonları özellikle büyüme döne-
salgılanan TRH arttırır. Hipofiz ön lobundan sal- mindeki çocuklarda beynin büyümesini ve
gılanan TSH, tiroid bezine gelerek buradaki hücre- gelişmesini uyarır.
leri uyarır (Şekil 8.5). Bu uyarma aşağıdaki şekiller- c. Tiroid hormonları kemik dokusunun bü-
de gerçekleşir. yümesi ve gelişmesi için de gereklidir.
d. Tiroid hormonları sindirim sisteminde gli-
kozun emiliminde artışa, glikozun hücrele-
Bedende TRH salınımını en çok arttıran re alınımının artışına ve hücrelerce glikozun
uyaranın soğuğa maruziyet yani beden yıkımının (glikoliz) artışına neden olur.
ısısının düşmesi olduğu tespit edilmiştir.
e. Tiroid hormonları yağların enerji olarak
Soğuk ortamlarda beden ısısını ayarlayan
kullanılmasını uyarır.
hipotalamus hemen uyarılır ve TRH sal-
gısı artar. f. Tiroid hormonlarının etkisiyle kalp hızı ve
debisi artar.
Tiroid hormonlarının aşırı üretilmesi
ve salgılanması beden ağırlığını azaltır. g. Tiroid hormonlarının etkisiyle solunumun
Tiroid hormonlarının yetersiz üretilmesi derinliği ve hızı artar.
karaciğerde yağlanmaya yol açarken plaz- h. Tiroid hormonları sindirim sistemindeki sı-
mada kolesterol seviyesinde artışa neden vıların salgılanmasını ve kasların hareketle-
olur. rini arttırır. İştahı ve besin alınımını artırır.

a. Öncelikle daha önceden üretilip depolan- dikkat


mış olan T4 ve T3’ün salınımını uyarır. Aşırı tiroid hormon sentezinde kaslarda Parkinson
TSH uyarısıyla folikül içerinde depolanmış hastalığına benzer titremeler, beden ısısının aşırı ar-
olan T4 ve T3 hormonları pinositozla foli- tışı, proteinlerin yıkılması sonucu kasların güçsüz-
küllerden folikül hücrelerine alınır. leşmesi, aşırı yorgunluk ama zor uyuma durumları
gözlenir. Tiroid hormonun yetersiz salgılanmasına
b. Folikül hücrelerine iyot alınımını sağlayan
bağlı olarak da beden ısısının düşmesi, kasların
iyodür pompasının aktivitesini artırır.
tembelleşmesi, uyku basması hissi ve uyuşukluk
c. Tiroglobulin içindeki trozin aminositleri- gözlenir.
nin iyotlanmasını arttırır.

220
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Tiroid bezinin az ya da çok çalışması ile ilgili büyüdüğü kesin olarak bilinmemektedir. Krite-
bedende birtakım olumsuzluklara yol açar. Tiroid nizm ise gebelik, bebeklik ve çocukluk dönemin-
hormonlarının fazla miktarda sentezlenip salgılan- de tiroid hormon sentezi yokluğuna bağlı olarak
masına hipertiroidizm, yetersiz salgılanmasına hi- ortaya çıkar. Büyüme yetersizliği ve zihinsel geri-
potiroidizm denir. lik karakteristik özelliktir.
Hipertiroidizm yani tiroid hormonlarının Hipotiroidizmde genellikle ortaya çıkan belir-
fazlalığında tirotoksikoz, graves ve toksik guatr tiler;
hastalıkları ortaya çıkar. Bu hastalarda tiroid bezi • Metabolik hızda azalma
normalden iki üç kat büyüktür. Nedeni ne olursa
• Gelişme ve büyüme geriliği
olsun bedende tiroid hormonu fazlalığında genel-
likle aşağıdaki belirtiler gözlenir: • Soğuğa hassasiyet
• Beden ısısı düşüklüğü
• Miksödem
Guatr, tiroid bezinin büyümesi anlamın- • Arteriyoskleroz
da kullanılır.
• Uyku ve uyuşukluk hâli
Ekzoftalmus, hipertiroidizmli hastalarda
• İleri derecede kas güçsüzlüğü
ortaya çıkan göz kürelerinin değişik de-
recelerde dışa fırlamış görüntüsüdür. İleri • Kalp atım hızının ve debisinin yavaşlaması
derecede görme yeteneği de ortadan kal- • İştah azalması
kabilir, göz kapağı tam kapanmadığı için • Kilo artışı
gözler zedelenebilir.
• Kabızlık
• Uyarılabilirliğin azalması, reflekslerin ya-
• Uyarılara karşı uyarılabilirlik ile hassasiye-
vaşlaması
tin artması ve sinirlilik hâli
• Psikolojik bozukluklar
• Ellerde titreme
Miksödem, hücreler arası sıvının toplam
• Ekzoftalmus miktarının artışı sonucunda göz altında
• Kas zayıflığı torbaların oluşması, yüzün şişmesini tarif
• Aşırı yorgunluk olmasına rağmen uyku- eden kavramdır.
suzluk Arteriyoskleroz, troid hormonları ka-
• Kilo kaybı, aşırı terleme, şiddetli ishal raciğerden safra aracılığıyla kolesterolün
atılımını arttırır. Hipotiroidli kişilerde ise
• Isıya karşı dayanıksızlık
tiroid hormonu yokluğunda kanda fazla
• İştah artışı miktarda kolesterol birikimi gerçekleşir.
Hipotiroidizm durumlarında endemik kolloid Bu da arteriyoskleroza yol açar.
guatr, idyopatik nontoksik kolloid guatr ve krete-
nizm hastalıkları ortaya çıkar. Endemik kolloid
guatr hastalığının nedeni bedene yeteri miktarda Kalsitonin
iyot alınmamasıdır. Bedene yeteri miktarda iyot Tiroid bezindeki parafolikül hücrelerinden sen-
alınmayınca, T4 ve T3 hormonu sentezi ve salı- tezlenen kalsitoninin ana görevi kan kalsiyum dü-
nımı durur. T4 ve T3 hormon sentezi durunca zeyini düzenlemektir. Kanda kalsiyum iyonu artışı
negatif geri bildirim (feed back) ortadan kalkar. olduğunda kan kalsiyumunu düşürmek için tiroid
Yani, T4 ve T3 hormonlarının olmaması ön hipo- bezinden kalsitonin salgılanır. Salgılanan kalsito-
fiz bezinden sürekli bir TSH salınımına yol açar. nin kemiklerin yıkımını baskılayarak kemikten
TSH da tiroid bezinin hücrelerinin sayısını arttı- kana kalsiyum çıkışını azaltır. Ayrıca böbreklerden
rır, bez hacmi büyür. İdyopatik nontoksik kol- de kalsiyum geri emilimini azaltarak fazla kalsiyu-
loid guatr hastalığında ise tiroid bezinin neden mun sidikle dışarı atılmasını artırır.

221
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Paratiroid Bezler ve Paratiroid PTH salgılanması kandaki kalsiyum yoğunlu-


Hormon ğuna bağlıdır. Kan kalsiyum oranı düşerse PTH
Paratiroid bezleri, tiroid bezinin hemen arkasın- salgılanır, yüksekse PTH salınımı durur. Hiper-
da mercimek şeklinde 4 küçük bezdir (Şekil 8.6). paratiroidizmde artan PTH hormonu kemiklerde
Paratiroid bezinde bulunan esas hücreler polipeptid yıkımı arttırır ve kemik kırıkları ortaya çıkar. Aynı
yapısındaki paratiroid (parathormon, PTH) hor- zamanda artan kalsiyum yoğunluğuna bağlı olarak
monu salgılarlar. PTH’ın bedendeki temel görevi sinir sistemi yavaşlar, refleksler yavaşlar, böbrek taşı,
kalsiyum homeostazını sağlamaktır. Bunu yaparken raşitizm ve kemik erimesi (osteoporoz) da görülür.
kemikler, böbrekler ve bağırsaklar üzerinden kan Hipoparatiroidizmde ise PTH yetersizliğine bağlı
kalsiyumunu arttırırken fosfat yoğunluğunu azaltır olarak kandaki kalsiyum oranı düşer, sinir sistemi
(Şekil 8.6). PTH kemik dokusunda bulunan oste- anormal olarak uyarılabilir, kaslarda kramp (tetani)
oklast hücrelerini uyararak kemiğin yıkımına yol şeklinde kasılma, kas seyirmesi ve kalple ilgili anor-
açar. Böylece kana kalsiyum ve fosfat geçişini artı- mallikler görülebilir.
rırken kalsiyum depolanmasını sağlayan kemikteki
osteoblast hücrelerini baskılar. PTH böbreklerde ise
Paratiroid bezinden salınan PTH ile tiroid
kalsiyumun geri emilimini artırırken fosfat emili-
bezinden salınan kalsitonin kalsiyum me-
mini azaltır. Bağırsaklarda da D vitamini aracılığıy-
tabolizması üzerine antogonist (zıt etkili)
la kalsiyum ve fosfat emilimini artırır.
çalışırlar.

D vitamininin çalışmasında PTH’ın göre-


vi büyüktür. Aktif D vitamini bağırsaklar- Böbrek Üstü Bezi ve Hormonları
dan kalsiyum ve fosfat emilimini artırır. D Böbrek üstü (adrenal) bezleri böbreklerin üst
vitamini böbreklerden de kalsiyum emili- bölgesine yerleşmiştir ve her birinin ağırlığı yaklaşık
mini arttırır. Raşitizm, D vitamini eksikli- 5 gram kadardır. Bir böbreküstü bezi embriyolojik
ğine bağlı olarak ortaya çıkan kemiklerin olarak farklılaşmış iki farklı alandan oluşur (Şekil
zayıflığı ve şekil bozukluğu ile karakterize 8.7) Böbrek üstü bezinin dış kısmına böbrek üstü
bir hastalıktır. bezi kabuğu (korteksi); içteki kısmına ise böbrek
Paratiroid bezler
(Tiroid bezinin arka yüzeyinde yer alır)

Kemik
Tiroid bezi
PTH

PTH Bağırsak

Böbrek D vitamini
Ca2+
Ca2+

Ca2+

Kan damarı

Şekil 8.6 Paratiroid bezlerin kalsiyum metabolizmasına etkisi

222
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

üstü bezi özü (medullası) denir. Adrenal medulla- rı kortizol sentezi ve salınımı durumlarında
sı sinir dokusundan gelişmiştir ve salgıları epinef- kaslar aşırı derecede güçsüzleşebilir. Kortizol
rin (adrenalin) ile norepinefrin (noradrenalin)’dir. yağ dokusunda yağların yıkımını ve yağların
Adrenal medulladan salgılanan hormonların etki- bedende enerji olarak kullanımını da arttı-
leri sempatik sinir sistemi uyarısı sonucu bedende rırken glikozun enerji olarak kullanımını
oluşan etkilere benzerlik gösterir. Bedende ortaya azaltır. Kortizol inflamasyon durumunda
çıkan strese yanıt olarak uyarılan hipotalamustan inflamasyonun erken evrelerini baskılar,
çıkan uyarılar böbrek üstü bezin medullasına sem- inflamasyonun ilerleyen aşamalarında ise
patik sinirler aracılığıyla ulaşarak epinefrin ve nö- lizozomal zarları sabitleyerek dokulara ha-
repinefrin salgılanmasına yol açar. Bu hormonlar sar veren maddelerin salınımını baskılar.
bedende metabolizmayı, kan basıncını, kalp hızını, Kortizol özellikle T lenfositlerin yapımını
kalbin kasılma gücünü ve kan şekerinin arttırır. baskılayarak bağışıklık sistemini (immun
Adrenal korteksin salgıları ise steroid yapısındaki sistem) baskılar. Lökositlerden interlökin-1
hormonlardır. Adrenal korteks hormonların salgısı salınımını da azaltarak bedende oluşan yük-
esas olarak hipofiz ön lobundan salgılanan ACTH sek ateşi düşürür. Kortizol kanda eozonofil
ile kontrol edilir. Adrenal korteksten salgılanan ve lenfositlerin de sayısını azaltırken eritro-
hormonlar ve görevleri şunlardır: sitlerin yapımını arttırır. Antiinflamatuvar
etkisinden dolayı kortizol ve türevi ilaçlar
romatoid artrit, astım, alerji tedavisinde ve
Kortizol sadece karaciğerde protein yapı- organ nakillerinde sıklıkla kullanılmaktadır.
mını arttırır. Bunun sebebi protein yapı- Aşırı miktarda kortizol kullanımı hipergli-
mında kullanılacak olan protein yapıtaşı semi (kan şekeri yüksekliği) ve kemiklerin
aminoasitlerin karaciğere girişinin arttır- yıkımının artması ile sonuçlanabilir.
masıdır. Bir anlamda ham madde taşını-
mını arttırır.
Adrenal korteksten salınan 30’dan fazla
Proteinler ve yağlardan glikoz yapılmasına
steroid yapılı molekül sentezlendiği bilin-
glikoneojenez denir.
se de bunlardan ancak iki tanesi fizyolojik
olarak önem arz etmektedir: Aldosteron
a. Glikokortikoidler, bedende şeker ve prote-
ve kortizol.
in metabolizmasına etki eden steroidlerdir.
Kortizol, kortikosteron, kortizon, predni-
zon, metilprednizon, dekzametazon en iyi
bilinen glikokortikoidlerdir. Glikokortikoid
aktivitenin % 95’ininden kortizol sorum- dikkat
ludur. Bedende kortizol salınımı, hipota- Glikokortikoid ve mineralokortikoid hormonlar her
lamustan salgılanan CRH aracılığıyla, ön iki aktivite (şeker-protein metabolizması ve hücre dışı
hipofizden salgılanan ACTH ile artar (Şekil sıvı hacmi ve iyon dengesi) üzerine de etki gösterebi-
8.7). Travma, enfeksiyon, kan şekeri düşük- lir. Bu nedenle hormonlar sınıflandırılırken iki kate-
lüğü, cerrahi müdahaleler gibi bedende stres gori altında da görülebilir.
yaratan durumlarda kortizol salınımı artar.
Kortizolün karbonhidrat metabolizmasın- b. Mineralokortikoidler, hücre dışı sıvı hacmi
daki temel rolü kan glikoz (şeker) seviyesini ve iyon dengesinin sürdürülmesinde etkili
yükseltmektir. Kortizol, kan şekerini, hücre- olan steroidlerdir. Aldosteron, dezoksikorti-
ler tarafından glikozun enerji olarak kulla- kosteron, kortikosteron, kortizol, kortizon
nılmasını azaltarak ve karaciğerde glikone- mineralokortikoid etki gösteren hormonlar-
ojenezi artırarak, yükseltir. Kortizola bağlı dır. Mineralokortikoid etkinin %90’ından
kan şekerinin yükselmesine adrenal diya- aldosteron sorumludur. Aldosteron salını-
bet denir. Kortizol karaciğer hariç bütün mını esas olarak anjiotensin II adı verilen
hücrelerde proteinlerin yıkımını arttırırken molekül, plazma potasyum iyon konsantras-
protein sentezini de azaltır. Bu nedenle aşı- yonu artışı ve az olarak da ACTH uyarır (Şe-

223
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

olarak şiddetli kas zayıflığı gelişir. Aldosteron


yetersiz olduğunda ise bedende sodyum ve
dikkat suyun atılımı artar, ekstrasellüler sıvı hacmi
Adrenal bez hormonları bedenin karşılaşmış olduğu azalır, kan basıncı düşer, kanda potasyum ar-
strese karşı vermiş olduğu yanıtların düzenlenmesin- tışı (hiperkalemi) ve buna bağlı olarak kalpta
de, kan basıncının ve su ile elektrolit dengesinin dü- kasılma gücünde azalma, düzenli olmayan
zenlenmesine katkıda bulunur. kalp atımları ve kalp yetmezliği gözlenebilir.

kil 8.7). Aldosteronun bedendeki en önemli


Adrenal medullanın kromafin hücrelerinde,
görevi böbrek tübül hücrelerinde sodyumun
beyin ve sempatik nöronlarda tirozin ami-
bedene tekrar geri alınması için sodyumun
noasidinden sentezlenen epinefrin, norepi-
emilimini arttırması potasyumun idrarla atı-
nefrin ve dopamine katekolaminler denir.
lımını sağlamasıdır. Aldosteron aynı zaman-
da ter bezleri, tükürük bezleri ve bağırsak-
larda da sodyumun geri emilimini (bedene c. Cinsiyet steroidleri: Üreme fonksiyonla-
alımını) ve potasyum atılımını (bedenden rının düzenlenmesinde görev alan steroid-
kaybını) arttırır. Aşırı aldosteron salınımın- lerdir. Androjenler ve estrojenler denen bu
da aşırı miktarda sodyum geri emilimi ter- hormonlar testislerden ve yumurtalıklardan
sine potasyum kaybı olacağı için bedende sentezlenen ve salgılanan cinsiyet hormon-
hipokalemi gelişir. Hipokalemide (potasyum larının fonksiyonlarına yardımcı olurlar ve
azlığı) sinir ve kas aksiyon potansiyellerinde üreme organlarının erken gelişimine katkı-
meydana gelen olumsuz değişikliklere bağlı da bulunurlar.

Strese yanıt
sistemi

Hipotalamus

CRH

Hipofiz bezi Beyincik

Kan
damarı Kapsül
Medulla
ACTH
Korteks

bez
Adrenal be

Kortizol

Şekil 8.7 Strese karşı kortizol sentezi

224
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

a. İnsülin: Pankreas beta hücrelerince üretilen


insülin protein yapısında bir hormondur.
dikkat
İnsülin hücrelerde etkisini hücre zarında
İnflamasyon; travma, bakteri enfeksiyonu ya da baş- bulunan insülin reseptörüne bağlanarak
ka nedenlerle bedende oluşan yangı durumudur. İnf- gösterir (Şekil 8.8). Normalde açlık kan şe-
lamasyonda hasarlı dokudan birçok kimyasal madde ker değerleri 70-110 miligram/desilitredir.
salgılanır. Bu maddelerin etkisiyle dokuya gelen kan Kan şeker değeri 110 mg/dl’nin üzerine
akımı ve kılcal damar geçirgenliği artar ve ödem olu- çıktığında pankreasta depo hâlinde bulu-
şur, inflamasyon alanına lökositler göç eder. Korti- nan insülin kana salınır. Ayrıca arginin ve
zol, tüm bu etkileri ortadan kaldıran ya da azaltan lizin gibi amino asitler ile sindirim siste-
antiinflamatuvar etki gösterir. mi hormonları (gastrin, sekretin, kolesis-
tokinin, gastrik inhibitör peptid gibi) da
Adrenal kortekste hormon yapılmaması (hipo- insülin salınımını arttırmaktadır. İnsülin
adrenalizm) durumuna Addison hastalığı denir. salınımı kan şeker değerleri normale dön-
Aldosteron azlığına bağlı olarak böbreklerden ve düğünde, yemekler arasında, uyku hâlinde
diğer yapılardan sodyumun ve suyun geri emilimi azalır ya da durur. İnsülinin bedendeki etki-
azalırken potasyum ve hidrojen iyonları bedende leri aşağıdaki gibi özetlenebilir.
birikmeye başlar. Bu durum hiponatremi (sodyum
düşüklüğü), hiperkalemi (potasyum fazlalığı) ve
hafif asidoza (hidrojen iyonu fazlalığı) yol açar. Su- Salgılarını doğrudan bir kanal aracılığıyla
hedef organa ileten bezlere ekzokrin bez
yun ve tuzun ciddi olarak kaybı bedende kan plaz-
denir. Pankreas hem endokrin hem de ek-
ma hacmini düşürüp kişide dolaşım şokuna yol
zokrin bir bezdir.
açabilir. Adisonlu kişilerde kortizol yetmezliğine
bağlı olarak stres durumlarına karşı hassasiyet göz-
lenir. Basit bir enfeksiyonda bile ölüm gözlenebilir. • İskelet kasında ve karaciğerde glikozun gli-
kojen şeklinde depolanmasını arttırır. İn-
sülin kanda yükselen şeker moleküllerinin
Dolaşım şoku herhangi bir sebepten dolayı kaslara girişini arttırır. Kaslara giren gliko-
(sıvı ve tuz kaybı, kanama, alerji, zehirlenme, zun bir kısmı yağ asitlerine dönüştürülerek
vb.) doku kan akımının yetersizliğine-kan- enerji olarak kullanılır. Glikozun diğer bir
lanamamasına bağlı olarak hücre, doku ve kısmı ise glikojen şeklinde depolanır. İnsü-
organların ölümü ile sonuçlanan tablodur. lin karaciğerde de yemekten sonra kanda
artan glikozun glikojen şeklinde depolan-
Adrenal korteks hormonlarının aşırı salgılanma- masını uyarır. Glikozun glikojene dönüşü-
sı (hiperadrenalizm) durumuna ise Cushing sendro- münü sağlayan glikojen sentaz enziminin
mu denir. Cushing sendromlu kişilerde kortizolün aktivitesini insülin arttırır.
aşırı salgılanmasına bağlı olarak kan şekerinin aşırı • İnsülin bedende genel olarak glikozun ener-
artışı, karaciğer hariç bütün doku proteinlerinin ji olarak kullanılmasını artırır.
azalmasına bağlı olarak kaslarda ve kemiklerde güç- • İnsülin yağ dokuda ve karaciğerde yağların
süzlük ve aşırı yorgunluk ortaya çıkar. depolanmasına yol açar. Bedende insülin
etkisiyle temel enerji kaynağı olarak glikoz
Pankreas ve Hormonları kullanılacağı için yağların tüketimi kendili-
ğinden azalır. İnsülin azlığında ya da yoklu-
Pankreas karın boşluğunun üst tarafında ve ğunda yağların yıkımı ve enerji kaynağı ola-
bel omurlarının ön kısmında yerleşik bir organdır. rak kullanılmalarında şiddetli artış gözlenir.
Pankreasta bulunan asinüs hücreleri ekzokrin bir Yağların enerji kaynağı olarak kullanılması
fonksiyon olarak sindirim ile ilgili enzimleri salgılar. da hücrelerde asetoasetik asit oluşumuna
Pankreasın endokrin bez fonksiyonunu ise Langer- yol açar. Dolaşıma geçen asetoasetik asitin
hans adacıklarında üretilen hormonlar gerçekleştirir. bir kısmı asetona ve beta hidroksibütirik
Pankreas Langerhans adacıkları 3 tipte hücre içerir: asite dönüşür. Bu moleküller de bedende
alfa, beta ve delta hücreleri. Langerhans alfa adacık- asidoza hatta komaya yol açabilir.
larından glukagon, beta adacıklarından insülin ve
delta adacıklarından somatostatin salgılanır. • İnsülin bedende protein yapımını da artırır.

225
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Hücre zarındaki
insülin reseptörü

Hücre

İnsülin

Şeker (glikoz) kanalı

Glikoz

Şekil 8.8 İnsülin etki mekanizması


Kan şekeri değerleri yükseldiğinde salgılanan insülin hedef hücrelerdeki (özellikle iskelet kası, kalp kası ve yağ dokuda)
reseptörlerine bağlanır. Bu bağlanma ile hücrelerde daha önceden sentezlenip depolanan glikoz taşıyıcı proteinleri
(GLUT-4) zarla kaynaşarak hücre zarında bir şeker kapısı oluşur. Böylece açılan kapıdan şeker molekülleri hücre içine
alınır ve kan şekeri düşmüş olur.
c. Somatostatin: Besin alımıyla (kanda şeker,
amino asit ve yağ asitleri artışı) birlikte sal-
İnsülin salınımında ilk aşama daha önceden gısı artan somatostatin Langerhans adacık-
üretilen ve depolanan insülinin kana veril- larına lokal etki ederek insülin ve glukagon
mesidir. Böylece kan şekeri yükseldiğinde salgısını baskılar.
kanda hızlı bir insülin seviyesi artışı gözlenir.
Daha sonra yeni insülin yapımı gerçekleşir.
Şeker Hastalığı (Diyabetes Mellitus)
Kan şeker değerlerinin normal seviyelerinin
b. Glukagon: İnsülin salgısının aksine kan
üzerinde olması durumuna şeker hastalığı denir.
şekeri düzeyi düştüğünde Langerhans ada-
Açlık kan şeker değerleri (70-110 mg/dl) yemek
cıklarının alfa hücrelerinden glukagon
sonrası ilk yarım saatte 120-140 mg/dl’ye çıkabi-
hormonu salgılanır. Glukagon insülin gibi
lir. Daha sonra insülinin etkisiyle normal değerlere
protein yapılı bir hormondur ancak insü-
döner. Şeker hastalığında, insülin yokluğundan ya
line zıt etkiler gösterir. Bu zıt etkilerden en
da insülinin etki gösterememesinden dolayı kanda-
önemlisi kan şekerini yükseltmesidir. Glu-
ki glikozun hücreler tarafından alınımında ve kul-
kagon bu etkisini karaciğerdeki glikojenin
lanımında azalma olmasına bağlı olarak açlık kan
yıkılmasını ve glikoneojenezi hızlandırarak
glikoz düzeyi 126 mg/dl’nin üzerine çıkar. İdrarda
gerçekleştirir. Glukagonun diğer bir zıt et-
normalde şeker görünmezken idrarda şeker görü-
kisi de bedende yağların yıkımını artırması
lür. Şekere bağlı olarak da su kaybı artar. Şeker has-
ve depolanmasını baskılamasıdır.
tası olan kişilerde bu nedenle aşırı susuzluk hissi,
bol su içme (polidipsi) ve bol işeme (poliüri) gözle-
nir. Şeker hastalarında aynı zamanda enerji olarak
sürekli yağ asitleri kullanılacağı için kanda asidoz
dikkat
Glukagon salgılanmasını kan şekeri düşüklüğü, yo- da gelişir. Yine yağ depolarının yıkılmasına bağlı
rucu egzersiz ve kanda artan özellikle alanin ve arji- olarak kanda kolesterol ve diğer lipidlerin konsant-
nin amino asitleridir. rasyonu artar. Bu durumda arteriyoskleroza yol
açar. Şeker hastalığının iki tipi vardır.

226
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Şeker (diyabet)hastalığı basitçe açlık kan


şekeri değerlerinin normal değerlerden
yüksek olması durumudur. Normalde kan a. Tip 1 Diyabet: İnsüline bağlı diyabet olarak da bilin-
şekeri yükseldiğinde pankreas beta hüc- mektedir. Çocuklarda ve gençlerde görülür. İnsülin sen-
relerinden salgılanan insülin kan şekerini tezleyen pankreas beta hücrelerinin hasarı sonucu insülin
normal değerlerine düşürür. Tip 1 diya- sentezleyememeleri ya da yetersiz sentezlemelerinden kay-
betli kişilerde ise insülin salınımı olmadığı naklanır.
ya da yetersiz olduğu için kan şekeri de- b. Tip 2 Diyabet: İleri yaşlarda görülen ve dokuların in-
ğerleri normale döndürülemez ve yüksek süline direnç gösterdiği durumlardır. İnsülin yapımında ve
kalır. Tip 2 diyabetli kişilerde ise insülin salgısında bir sorun yokken sorun insülinin hedef hücrele-
yeteri kadar sentezlenip kana verilmesine re bağlanamaması ya da etkisini ortaya çıkaramamasından
rağmen insülinin hücrelerde bağlanacağı kaynaklanır.
reseptörlerde sorun olduğu için (insülin
direnci) glikoz yine hücrelere giremez ve
yine kan şekeri yüksek kalır.

ÖÇ 2 Hormonların yapı ve fonksiyonlarını açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hormonları yapısına göre


sınıflandırınız.
Hipofiz arka bölümünden
salgılanan hormonlar han-
gileridir? Bu hormonların
salınımı nasıl gerçekleşir?
Ön hipofizden salgılanan
hormonlar nelerdir? Bedende kan şekeri dü-
Troid hormonu azlığında ya
Tiroid hormonları sentez- şüklüğü belirtileri nelerdir,
da yokluğunda neler olur,
lendikten sonra kaç farklı nedenleri ve sonuçlarıyla
tartışınız.
biçimde depolanmaktadır? tartışınız?
Tiroid hormonu yetersizli-
ğinde bedende nasıl arteri-
yoskleroz gerçekleşir?
Böbrek üstü bezinden salgı-
lanan hormonlar nelerdir?
İnsülinin bedendeki genel
etkileri nelerdir?

227
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

ÜREME SİSTEMİ VE döngüseldir ama erkekte üreme olayı buluğ erince


HORMONLARI başlar ve ölene kadar devam eder.
Bireyin yaşamını sürdürebilmesi için zorunlu
olmasa da insan türünün devamlılığı için üreme- Erkek Üreme Fizyolojisi
nin varlığı zorunludur. Üreme, kendine benzer Erkek üreme sisteminin varlık amacı sperm
yeni yavrular oluşturarak türünün devam etme- üretmek, beslemek ve onu dişiye aktarmaktır.
sini sağlayan güçlü bir içgüdüdür. Çağdaş genetik Erkekte bu görevi yerine getiren yapılar birincil
ve deneysel tıbbi çalışmalar dişi ve erkek arasın- üreme organları ve ikincil üreme organları olarak
daki bilimsel farklılıkların tek bir kromozom (Y ayrılırlar. Birincil üreme organı erbezleri (testisler),
kromozomu) ile bir çift endokrin yapıya (erkekte ikincil üreme organları epididim, vaz deferens, se-
testise, dişide yumurta hücresine) bağlı olduğunu minal vesikül, fırlatma (ejekülatör) kanalları, pros-
açıkça göstermiştir. Anne karnındayken eğer ce- tat bezi, bulboüretral bezler ve penisten oluşur.
ninde Y kromozomu varsa testis gelişir ve testiste
erkekliğin ortaya çıkmasını sağlar. Eğer Y kromo-
zomu yoksa dişilik kendiliğinden gelişir. Yani dişi- Erbezleri
lik temeldir. Üreyebilmek için dişi ve erkek üreme Testis, gonad veya haya olarak da bilinen iki
sistemleri gelişmiştir. Erkekte gamet (sperm =döl) adet erbezi karın boşluğunun dışında ve skrotum
üretimi buluğ çağında başlar ve ölene kadar de- denen bir torbanın içine yerleşmiş olarak dururlar.
vam eder. Dişi üreme sisteminde gamet (yumur- Her birinin yaklaşık 4-5 cm uzunluğu, 2-3 cm ge-
ta) üretimi daha anne karnında ceninken başlar, nişliği ve 40 gram kadar ağırlığı vardır. Skrotum
doğumda durur, buluğ çağında tekrar başlar ve denen dıştaki deri torba (kese) ortadan bir bölme
yumurtalar bitene kadar devam eder. Yaklaşık (seprum) ile ikiye bölünmüştür ve her bölme bir er-
50 yaşlarında dişinin yumurtaları biter, meno- bezi içerir. Testislerin dışını kaplayan deriden oluş-
poz başlar ve üreme durur. Dişi üreme fizyolojisi muş torbada bolca düz kas olduğundan kıvrımlıdır.

Böbrek

Üreter

Karın
Boşluğu Omurga
Kemiği

Sidik
Torbası Seminal Vezikül
Vaz
Deferens
Rektum
Kavernoz
Korpus

Üretra
Fırlatma Kanalı
Penis
Başı Prostat

Skrotum Testis Süngerimsi Bulboüretral Anüs


Korpus Bez
Spermatik
Kordon

Şekil 8.9 Erkek üreme sisteminin genel yapısı

228
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Testisleri karına bağlayan yapıya spermatik kordon nir (Şekil 8.10b). Sperm hücreleri çoğalırken mi-
denir ve içinde kan damarları sinirler ve düz kaslar toz bölünme geçirirler ama aynı zamanda mayoz
vardır. Bu kaslar uzayıp kısalarak testisleri bedene bölünme de geçirerek kromozom sayılarını yarıya
yaklaştırır veya uzaklaştırır. Sağlıklı sperm üretebil- indirip haploid olurlar. Üreme (eşey) hücrelerimiz
mek için erbezleri beden sıcaklığından yaklaşık 2 hariç, bedenimizdeki her bir hücrenin çekirdeğin-
derece daha az bir ısı ortamında olmaları gerekir. de 46 kromozom vardır. Dişilerde 23 çift eş kro-
Testislerin düşük sıcaklıklı ortamını; beden dışında mozomlar vardır. Erkekte ise 22 çift eş kromozom
olmaları, skrotumun yapısı, beden kılları ile bede- (44 tane) ve bir X artı bir Y vardır. Üreme hücreleri
ne uzak veya yakın olmalarını sağlayan kaslar oluş- mayoz bölünme geçirdikleri için kromozom sayı-
turur. Soğuk ortamda ve boşalma anında erbezleri ları yarıya (23 taneye) iner. Dişinin ürettiği bütün
bedene yaklaşırlar, sıcakta sarkarlar. yumurta hücreleri 22 + X kromozomu taşır. Ma-
yoz bölünmeden sonra erkeğin her bir spermindeki
kromozom sayısı 22 + X veya 22 + Y olur. Yani
İki adet testis erkekte birincil üreme or- olgunlaşmış bir sperm ya 22 + X kromozomu ya da
ganlarıdır. Buluğ çağından sonra devamlı 22 + Y kromozomu taşır.
sperm üretirler. Steroitten yapılmış erkek-
lik hormonları olan androjenlerin çoğu
burada üretilir. Haploid hücre normal bir beden hücresi-
nin taşıdığı 23 çift (46 adet) kromozomun
Bir erbezi yaklaşık on kadar bölmeye (loba) yarısını (23 tanesini) bulunduran hücredir.
ayrılmıştır. Bir lobun içinde yaklaşık 50 cm uzun- Bedenimizde sadece erkek eşey hücreleri
luğunda ve kıvrımlı (seminifer) tüpçükler vardır (spermler) ve dişi eşey (yumurta) hücresi
(Şekil 8.10a). Bir seminifer tüpçüğün dış duvarına haploittir. Döllenme olup spermle yumur-
yakın bölgeye yerleşmiş, az gelişmiş ve doğuştan ta hücresi birleşip zigot oluştuğunda kro-
gelen üreme (germ) hücreleri vardır. Erkek çocuğu mozom sayısı tekrar normale (46 taneye)
yaklaşık 13 yaşında buluğ çağına erişince bu geliş- dönmüş olur. Eğer mayoz bölünmeyle kro-
memiş ilkel hücreler (spermatogonyum) çoğalma- mozom sayısı yarıya inmeseydi, spermden
ya ve farklılaşmaya başlarlar. Çoğalan ve farklılaşan 46 ve yumurta hücresinden 46 kromozom
bir tek hücreden yaklaşık 512 hücre oluşur ve orta- gelir ve toplamda 92 kromozomlu bir yav-
lama 74 gün süren olgunlaşma sürecinin sonunda ru olurdu. 92 kromozom taşıyan biri insan
ortaya çıkan bu hücrelere sperm (spermatozoa) de- değil, belki başka bir varlık olurdu.

Vaz Leydig
deferens hücreleri Spermatogonyum
Seminifer
tüpçük
Epididim

Testis

Lümen
Lobül Sertoli
hücresi Spermler
(spermatozoa) Sertoli
hücresi
(a) (b)

Şekil 8.10 a.Testisin boyuna kesit yapısı


b. Spermin üretim evreleri (okları izleyiniz)

229
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

4. Alyuvar sayısının dişilere kıyasla erkeklerde


yaklaşık %20 fazla olmasını sağlar.
dikkat 5. Erkekte ikincil cinsiyet özelliklerinin
Gebeliğin ilk 7 ayı boyunca testisler karın boşluğu
oluşmasını sağlar.
içinde durur ve sonra dışarı çıkıp skrotum içine iner-
ler. Eğer inmezlerse beden sıcaklığında kalacakları
için sperm üretimi normal olmaz ve kısırlık gelişe- GnRH
bilir. Tedavi ile skrotum içine indirilmeleri gerekir. Hipotalamus

Seminifer tüpçük içinde gelişen üreme hücrele-


rinin arasında Sertoli denen çok büyük hücrelerde
vardır. Spermler en son bu hücrelerin içinde farklı-
laşır, kuyrukları oluşur ve seminifer tüpçüğün içine
(lümene) çıkarlar (Şekil 8.10b). Sertoli hücreleri
LH Ön Hipofiz
aynı zamanda aktivin ve inhibin denen hormon- FSH
ları üretirler. İnhibin hormonu protein yapılıdır,
androjenlerin estrojenlere dönüşmesini sağlar ve
Testosteron
folikül stimülan (uyaran) hormonunun (FSH) ve
hipofizdeki üretimini baskılar. Seminifer tüpçükle- Estrojen
İnhibin
rin dış aralıklarında Leydig hücreleri vardır. Leydig
hücreleri kolesterolü kullanarak testosteron hor-
monu üretirler. Kolestrolden üretilen ve steroid ya- Androjenik
pıda olan testosteron erkeklerde günde 4-9 mg ka- ve
Estrojenik Testis
dar üretilir. Çok az da olsa dişi de testosteron üretir. Etkiler
Testosteron en az üç farklı hormona dönüşür ve veya
Yumurtalık
bunlardan biri de dihidrotestosterondur. Testos-
teron ve ondan üretilen erkek üreme hormonlarına
topluca androjenler denir. Androjenlerin kandaki Şekil 8.11 Hipotalamus, hipofiz ve üreme organları (testis
ve yumurtalık) arasındaki hormonal etkileşimler (düz
miktarı artarsa hipofizden LH ve hipotalamustan
çizgiler uyarıcı, kesik çizgiler baskılayıcı etkiyi belirtir).
GnRH üretimini baskılayabilir (Şekil 8.11).
Testosteron hormonu erkeklerde dişilere oranla
daha fazladır ve daha etkilidir. Bu etkiler aşağıda
özetlenmiştir: dikkat
1. Doğumdan hemen önce testislerin karın Buluğ çağına girmiş erkeklerde ikincil cinsiyet özel-
boşluğundan skrotum içine inmesini sağlar. likleri kısaca şu şekilde özetlenebilir:
2. Spermlerin en son gelişmelerini ve semini- a. İç üreme organları olan seminal vesiküller, bulbo-
fer tüpçük lümeni içine çıkmalarını sağlar. üretral bezler ve prostat büyüyüp salgı yapmaya
3. Kandaki düzeyi artınca hipotalamustan go- başlarlar.
nadotropin releasing hormon (GnRF) ve b. Dış üreme organları olan skrotum pigmentlenerek
hipofiz bezinden LH ile FSH hormonları- kıvrımlı hâle gelir ve penis büyür.
nın üretimini baskılar. c. Gırtlak büyür ve ses telleri kalınlaşıp uzayarak er-
keksi sesin oluşması başlar.
d. Kemikler ve kaslar gelişerek geniş bir omuz ama
Erkekliğin oluşmasını Y kromozomu ve dar bir kalça ortaya çıkar.
onun ürettiği testosteron hormonu sağlar. e. Biraz saldırgan, hareketli davranış ve karşı cinse
Dişi bir cenine gebe hayvana eğer bolca olan ilgi artar. Erkeksi kişilik başlar.
testosteron verilirse genetik olarar dişi f. Bedenin kıllanması artar. Sakal çıkar, göğüs kılla-
(XX) ceninde erkek üreme organları geli- nır ve erkeğe özel saç şekli oluşur.
şir. Ya da erkek ceninin testisleri çıkarılırsa g. Yağ bezlerinin çalışması artar ve sivilce (akne)
bu ceninde dişi üreme organları gelişir. oluşmasına yatkınlık gelişir.

230
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Spermin Yapısı ve Görevi


Erkek buluğ çağına erdikten sonra her gün ortalama
100-300 milyon sperm (döl) üretir. Üretilen spermin
Her bir sperm ya 22+X veya 22+Y kromo-
sayısı yaş ilerledikçe azalsa da erkek ölene kadar sperm
zomu bulundurur. Bazı hastalıklı durum-
üretmeye devam eder. Tam gelişmiş bir sperm, dişinin yu-
larda XXY veya X0 gibi anormal durumlar
murta hücresini bulup içine girmek için donanım kazan- olabilir.
mış olur. Yaklaşık 70 mikron uzunluğu olan sperm baş,
orta bölüm ve kuyruktan oluşur (Şekil 8.12a). Baş bölge-
sini bir bere gibi saran bir akrozom vardır. Akrozomun içinde dişinin yumurta hücresinin dış kabuğunu
parçalayıp açan enzimler depo edilmiştir. Başın içinde 23 adet erkek kromozomu gizlenmiştir. Orta
bölgede bolca mitokondri vardır ve bunlar spermin hızlı hareket edebilmesi için gerekli olan enerjiyi
üretirler. Kuyruk kamçı hareketleri yaparak spermin dakikada 1-4 mm hızla ilerleyip yumurta hücresini
bulmasını sağlar.

Epididim
Testislerde üretilmiş olan spermler epididime geçerler. Her erbezinin boyunca, arkasına yerleşmiş, vir-
gül şeklinde ve 4 cm kadar uzunluğunda 2 tane epididim vardır. Her epididimin içine yerleşmiş kıvrılmış
tüpsü yapılar vardır (Şekil 8.10a). Tüplerin uzunluğu 6 metreyi bulabilir ve lümenlerini kaplayan siliyalı
hücreler vardır. Spermler gelişmelerini burada tamamlarlar ve bunun için 18 saat ile 10 güne gereksinim
duyarlar. Olgun spermler yaklaşık bir ay kadar burada depo edilebilirler. Spermlerin dışarıya atılması ge-
rektiğinde tüplerin duvarındaki düz kaslar kasılarak spermi ileri doğru vaz deferense iterler. Eğer dışarı
boşaltılmazlarsa burada ölürler ve kalıntıları bedene emilir.

Spermler

Akrozom

Baş Kabuk
İçeri giren
sperm Stoplazma
Yumurta
Hücresi
Orta Bölge

Çekirdek

(b)

Kuyruk

(a)

Şekil 8.12 a. Bir spermin yapısı


b. Yumurta hücresinin döllenmesi

231
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Uzaklaştırıcı Kanalcık = Duktus (Vaz) ve seminal vesiküllerden gelen salgıları penis içine
Deferens (üretraya) fırlatırlar (Şekil 8.9).
Epididimin alt uçundan devam eden tüpsü ya-
pının çapı genişleyerek vaz deferens olur. Yaklaşık Prostat Bezi
45 cm uzunluğu vardır. Her iki testisin arkasından Sadece erkeklerde bulunan prostat bezi kestane
yukarı doğru çıkarak, spermatik kordun içinden büyüklüğündedir. Sidik torbasının hemen altında ve
geçip kan damarları ve sinirlerle beraber karın du- üretra başlangıcının üst ve yanlarındadır (Şekil 8.9).
varını delip geçerek karın boşluğuna girer (Şekil Fırlatma kanalı ve üretra prostatın içinden geçerler.
8.9). İki ayrı kanal hâlinde sidik torbasının yan İç yapı olarak birçok küçük salgı bezleri ve kanalla-
taraflarından ve üstünden aşarak arkaya doğru ve rından oluşur. Bu hâliyle iç yapısı bir incirin iç yapı-
sonra aşağıya doğru inerler. Sidik torbasının arka sına benzer. Kalsiyum, sitrat iyonu, fosfat, pıhtılaşma
alt yanlarında genişleme (ampul) yaparlar. Sonra enzimleri içeren ve süte benzer beyaz bir sıvı üretir.
seminal vesiküllerin kanallarıyla birleşerek ve pros- Semene süt rengini prostat salgıları verir. Dışını kap-
tatın içinden geçerek penis içine açılırlar. Tüpün layan bir kapsülü vardır. Bu kapsül semenin dışarı fır-
duvarında 3 sıra kas olduğundan, erkeğin boşalma- latılması sırasında vaz deferensle aynı anda kasılarak
sı anında tüp çok güçlü kasılmalarla içindeki sper- prostatın içini semene karıştırmış olur. Prostat salgısı
mi penise doğru gönderir. Gerektiğinde spermler da hafif alkalidir. Erkekte yaş ilerledikçe prostat bü-
dışarıya atılmadan vaz deferens içinde birkaç ay yümesi ve prostat kanseri sık görülen sorunlardır.
bekleyebilirler.

Bulboüretral Bezler
Erkekleri kısırlaştırma yöntemlerinden Prostat bezinin alt yakınına yerleşmiş, salgısını
biri vasoktemidir. Testisin skrotumu ke- üretraya gönderen, bezelye tanesi büyüklüğünde
silerek içerdeki vaz deferens kanallara ula- iki tane bezdir (Şekil 8.9). Çiftleşmeden önce, pe-
şılır ve kanallardan ufak birer parça kesile- nisten dışarı çıkan renksiz bir sıvı üretirler. Çift-
rek çıkarılır, kalan uçlar bağlanır. Testisler leşme sırasında kayganlığı sağlayan, mukus yapıda,
sperm üretmeye devam eder ama spermler alkali ve yapışkan bir sıvıdır.
penise ulaşamaz ve ölürler. Kısırlık gelişir.
Penis
Üremeyi sağlamak için erkeğin ürettiği ersuyu-
Seminal Vesikül nu (semeni) dişinin vajinasına iletmek ve işemek
Kıvrımlı bir yapısı olan 2 tane küçük kesedir. için kullanılan bir organdır (Şekil 8.9). Yapı olarak
Sidik torbasının arka-alt tarafında ve rektumun 3 adet silindirik yapıdan oluşur. Bunlar penisin üs-
önündedir (Şekil 8.9). Her birinin yaklaşık 5 cm tünü ve yanlarını kaplayan 2 tane kavernoz kor-
kadar uzunluğu vardır. Dişi bedenine bırakılan puslar, alt taraftan öne doğru uzanan bir tane sün-
spermlere enerji sağlamak içinde bolca fruktoz gerimsi korpus ve süngerimsi korpus içinde uzanan
şekeri vardır. Seminal vesikül salgısı çinde alkalin bir tane süngerimsi üretradır (sidik kanalı). Sün-
fosfataz, fibrinojen, bazı prostaglandinler ve bolca gerimsi korpus penisin uç bölgesinde genişleyerek
mukus da bulunur. Penis içinin (üretra) ve vajina penis başını (glans) oluşturur (Şekil 8.13). Üçlü
içinin asit yapısını yok etmek için seminal vesikül- yapıyı bir arada tutan ve derinin hemen altında
lerin sıvısı bazik (alkali) yapıdadır. Dışarı atılan se- bulunan bağ doku vardır. Bu üç yapının hepsi de
menin yaklaşık % 60 kadarını seminal vesikülün bolca kan damar ağı içerir. Kan damarları burada
salgısı oluşturur. geniş boşluklar (sinüsler) oluşturur.
Vaz deferens ile seminal vesikül kanalları birle-
şerek kısa bir fırlatma (ejekülatör) kanalı oluşturur-
lar. Bunlar sidik torbasının arkasındadırlar ve 2 cm Erkek üreme sisteminde görülebilecek ak-
kadar uzunlukları vardır. Bu kanallar prostat bezi- saklıklar genel olarak 1. testis inmemesi,
nin içinden geçerek üretraya açılır. Erkeğin boşal- 2. fıtık, 3. enfeksiyon, 4. tümörler ve 5.
ması anında güçlü bir şekilde kasılarak vaz deferens kısırlıktır.

232
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kan
damarları
Üst taraf

Kavernoz
korpuslar Penis
derisi

Süngerimsi Alt taraf Üretra


korpus

Şekil 8.13 Penisin enine kesiti ve iç yapısı

Penis Nasıl Uzayıp Sertleşir? Boşalma (Ejekülasyon)


Normalde penis yapısındaki sinüslerin içinde Boşalma ersuyunun (semenin) penisten dışa-
hemen hiç kan olmadığından penis pörsümüş rıya atılmasını sağlayan ve omurganın bel bölge-
hâlde durur ve çok yumuşak bir yapısı vardır. Pe- sinde oluşan spinal bir reflekstir. Bu refleksi diğer
nis sertleşmesi refleks bir olaydır ve omuriliğin uyaranların yanı sıra genellikle penisteki sürtün-
bel bölgesi ile beyin düzenler. Parasempatik si- me (mekanik) uyartıları yeterli düzeye ulaşınca
nirler sertleşmeyi başlatır, sempatik sinirler dur- olur. Sempatik sinirin uyarmasıyla epididim, vaz
durur. Özellikle penis başına dokunma, görsel, deferens, fırlatma kanalları, prostat ve seminal ve-
işitsel, koklama ve düşünsel duyularla gelen uyar- siküller önce salgılarını penisin üretrası içine dol-
tılar parasempatik yolla penisin atardamarlarına dururlar. Sonra üretradaki kasların kasılmalarıyla
ulaşıp onları nitrik oksit (NO) aracılığıyla geniş- semen (bel) dışarı fırlatılır. Boşalma sırasında si-
letip içlerinin kanla dolmasına neden olur. Kan dik torbasının çıkışındaki sfinkter kapandığı için
doldukça penisin toplardamarlarına baskı yapar, sidik dışarı çıkıp semenle karışamaz veya semen
kapatır, kan penisten dışarı kaçamaz ve sertleşme sidik torbasına kaçamaz. Penis sertleşmişken işe-
devam eder (Şekil 8.13). Gelen uyartının şiddeti- me olayı gerçekleşemez. Boşalma anında bütün
ne ve dolan kan miktarına göre az veya çok sert- beden kaslarında ritmik kasılmalar, kalp atışında
leşme olur. Olay 5-10 saniye içinde hızlıca gelişir. ve kan basıncında artmalar (orgazm) olur. Erken
Sertleşmenin cinsel ilişkiyi gerçekleştiremeyecek veya geç boşalma sorunlarını bir hekime danış-
düzeyde az olması veya ilişkiyi yeterince sürdü- makta yarar vardır.
rememesi sık görülen sertleşme bozukluğu (im-
potans) sorununu doğurur. Bu sorunun neden- Semen
leri çok çeşitli olabilir. 40-70 yaş arası erkeklerin
Semen kelimesiyle eş anlamlı olarak ersuyu,
yaklaşık onda birinde bu sorun görülebilir. Bu
atmık, bel ve meni kelimeleri de kullanılmaktadır.
tür sorunların çoğunu çözebilen pompa ve ilaçlar
Semenin içinde %10 vaz deferens salgısıyla karış-
vardır.

233
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

mış spermler, %30 prostat salgısı ve %60 seminal Dişi Üreme Fizyolojisi
vesikül salgısı vardır. Birazcık mukus ve bulboü- Dişi üreme sistemi erkek üreme sisteminden
retral salgısı da vardır. Seminal vesikül salgısı en çok farklıdır ve döngüseldir (ritmik). Dişilik te-
çok olanıdır ve en son bu salgılandığından penis meldir ve erkeğe dönüşebilmesi için Y kromozu-
içini yıkayarak spermleri dışarıya uzaklaştırır. Her munu taşıyan tohum gerekir. Yani dişilik ekilebilen
boşalmada yaklaşık 2.5 – 4 ml semen dışarı atılır tarlaya benzetilebilir. Erkek tohum (sperm) üreten
ve bunun her mililitresinde yaklaşık 100 milyon yapıdır. Kadın üreme sistemi iki temel kavram için
sperm vardır. Sağlıklı sperm oranı en azından 20 vardır. Birincisi kadın bedeninin gebeliğe hazır-
milyon/mL arasında olmalıdır. Sağlıklı sperm sa- lanması, ikincisi ise gebelik dönemidir. Dişi üre-
yısı 20 milyon/mL’den az olan erkekler kısır sayı- me sisteminde yumurtayı üretip besleyen, gebelik
lır. Yani, dişi yumurta hücresini tek bir spermle oluşturan ve süt yapan yapılar vardır. Dişide birin-
dölleyebilmek için en azından 100 milyon kadar cil üreme organı olarak iki tane yumurtalık (gonat-
spermin dişiye aktarılması gerekir. Mukus seme- lar =ovaryumlar) ve ikincil üreme organları vardır.
nin koyu kıvamı ve prostat salgısı süt rengini oluş- İkincil üreme organları olarak iki tane yumurta
turur. Penis içindeki üretrayla sidik de dışarı atıl- (Fallop) tüpleri, bir rahim (uterus), bir vajina, bir
dığı için asidiktir. Dişinin vajinasının içi de asidik vulva (dış genital) ve bir çift memedir (Şekil 8.14).
yapıdadır. Bu asidik durumlar dışarıdan gelebile-
cek mikroorganizmalara karşı koruyuculuk yapar
ama spermlere de zarar verebilir. Bu nedenden, Semen genellikle beyazımsıdır. Bazen sa-
asit yapıyı nötr duruma getirmek için semen biraz rımsı bir renk de alabilir ama normaldir.
alkalidir. Eğer meni pembemsi veya kanlı olursa he-
kime başvurmada yarar vardır.

Üreter Böbrek

Fallop
Tüpü
Rahim
Yumurtalık

Karın
Boşluğu
Sidik
Torbası
Serviks
Mons
Pubis

Klitoris
Rektum

Büyük
Dudak Küçük Üretra Vajina Anüs
Dudak

Şekil 8.14 Dişi üreme sisteminin genel görünümü

234
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Yumurtalıklar
Yumurtalıklar (ovaryumlar) erkekteki testislere karşılık gelir ve yumurta (gamet) üretirler. Kalça kemik-
lerinin oluşturduğu boşluğun üst taraflarına sağlı sollu yerleşmiş iki yumurtalık (ovaryum) vardır (Şekil
8.14). Bunlar beden boşluğuna belirli bağlarla bağlanmış olarak askıda dururlar. Her biri yaklaşık badem
büyüklüğünde ve 3 gram kadardırlar. Kız bebek daha doğmadan (fetus) her
iki yumurtalıkta toplam 7 milyon kadar yumurta üretilir. Bunlar mayoz bö-
lünmelerini henüz tamamlamamış ilkel yumurtalardır. Bu yumurtalar de-
dikkat
Erkeğin buluğ çağına er-
vamlı yok olurlar ve kız çocuğu buluğ çağına geldiğinde toplam 300 bin tane
dikten sonra ve ölene kadar
yumurta ancak kalır. Bir kadın normal üreme ömrü boyunca geriye kalan
üreme hücresi ürettiğine
yumurtaların ancak 400 kadarını sağlıklı olarak yumurtlar. Ovaryumun gö-
ama dişinin daha doğma-
revleri kısaca sıralanırsa;
dan yumurta hücrelerini 1. fetus döneminde az gelişmiş yumurtalar üretmek,
ürettiğine ve doğurganlık 2. az gelişmiş yumurtaların ergenlikten sonra olgunlaşmalarını sağlamak,
yaşamı boyunca bunları 3. olgunlaşmış bir yumurtayı dışarı atmak (ovulasyon Şekil 8.15) ve
birer birer yumurtlayarak
4. hormon üretmek. Dişi cinsiyet hormonlarından önemli olanlar, steroidden
bitirdiğine dikkat ediniz.
yapılan estrojenler ile progesteron ve protein kökenli inhibin hormonlarıdır.

Fallop
korpus tüpü
luteum
gömülen
zigot
döllenme

Fallop
yumurtalık
tüpü
ağzı
rahim gövdesi
gelişmiş yumurtlama yumurta
folikül

rahim kanalı

spermler

rugalar
klitoris
vajina
küçük dudak
üretra ağzı

büyük dudak
vajina ağzı

(a) (b)
Şekil 8.15 Dişi üreme organları
a. Vajina, rahim, Fallop tüpleri ve yumurtalıklar
b. Vulva

235
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Yumurta (Fallop) Tüpleri 3. Rahmin dışını saran seroz tabaka rahmi


Bunlara yumurta tüpleri, Fallop tüpleri veya karın boşluğuna ve diğer organlara bağlar.
uterus (rahim) tüpleri de denir. Rahimden sağa ve Rahimde çok yoğun bir damar ağı vardır.
sola doğru yumurtalıklara kadar uzanan tüplerdir Uterus insan türünün devamlılığı için ol-
(Şekil 8.15). Her birinin uzunluğu ortalama 10 cm mazsa olmaz bir organdır. Rahmin görevleri
kadardır ve yapıları 3 tabakadan oluşur. kısaca;
1. seroz bağ doku, • Gebelik olmadığı zamanlarda adet kanama-
larının olduğu yerdir.
2. kas doku (çevresel ve uzunlaması düz kas-
lardan oluşur), • İnsan embriyosunun yerleştiği yerdir. Be-
bek doğuma kadar rahme yerleşmiş olarak
3. mukoza tabakası. Mukoza tabakası mukus
anne bedeninde parazit bir yaşam sürdürür.
üretir ve siliyalı tek sıra epitel hücreleri vardır.
• Güçlü kasları doğum anında kasılarak be-
Fallop tüplerinin yumurtalıklara kadar ulaşan
beğin doğmasını sağlar.
uçları kirpiklidir ve yumurtalığı sarmıştır. Kirpikle-
rin hareketi bir tür emme işlemi oluşturarak yumur-
talıktan dışarıya çıkan yumurtayı tüpün içine doğru Vajina
çeker. Siliyalar ve düz kas kasılmaları yumurtalıktan Ön tarafındaki üretra ile sidik torbası ve arka
rahime doğru süpürme hareketi yaparak tüp için- tarafındaki rektumun arasına yerleşmiştir. Halk
deki yumurtayı rahime doğru gönderirler. Yumurta arasında hazne veya delik de denir (Şekil 8.14).
hücresi yumurtlama olduktan sonra yaklaşık 5 gün Genişleyebilen, tekrar kapanabilen ve penisin gir-
bu tüplerin içinde kalabileceğinden, tüpler bu süre diği tüpsü bir yapıdır (Şekil 8.15a). Dış açıklığın-
içinde yumurtanın beslenmesini de sağlarlar. dan başlayıp uterusun serviksine kadar uzanan,
yukarıya ve arkaya doğru yönelmiş, ortalama 7-9
Rahim (Uterus, Döl Yatağı, Ana cm uzunluğu olan bir kanaldır. Yapısında sünge-
Rahmi) rimsi bağ doku, onun altında düz kas ve en dışta
(lümene bakan taraf ) tırtıklı (rugalı) mukoza ta-
Bir tane rahim vardır ve tepe aşağı duran ar- bakası vardır. Vajinada çeşitli salgı bezleri olsa da
muda benzer. Yaklaşık 7.5 cm uzunluğu, 5 cm ge- kendi salgısı çok fazla değildir ama bol olan uterus
nişliği ve 2.5 cm derinliği vardır. Üst tarafı sidik salgısı buraya akarak kayganlık sağlar. Dış açıklığın
torbasının üstüne yerleşmiştir, alt tarafı sidik tor- ağzında mukoza tabaka kızlık zarı denen bir yapı
basının arkasıyla rektumun arasındadır. Armudun oluşturur. Kızlık zarı deliklidir, bazen de deliksiz
geniş olan kısmına fundus, orta bölgesine gövde ve olabilir. Bu durumda adet kanaması dışarı çıkama-
armudun boyun kısmına serviks denir. Serviks va- yacağı için delik açılması gerekir. Bu zar bazen ken-
jinaya bağlanır ve dışarı açılır. Rahmin içi boştur diliğinden bazen de ilk çiftleşmeyle yırtılabilir. Bu
ve bu boşluk T harfine benzer. T harfinin kolları zarın geri kapanma özelliği olduğundan bazen de
Fallop tüplerine bağlıdır (Şekil 8.14). evli kadınlarda bile yırtılmamış görünümü alabilir.
Kızlık zarının durumuna bakarak bekaret kontrolü
Döl yatağı üç tabakadan oluşur. Lümene
yapmak her zaman doğru sonuç vermeyebilir. Va-
bakan erdometriyum âdet kanamaları sı-
jinada bakteriler vardır ve bunlar vajina içini asi-
rasında parçalanarak dışarı atılır.
dik yaparlar. Asidik yapı diğer mikroorganizmalara
karşı koruma amaçlı olabilir. Vajinanın görevleri;

Uterusun yapısı üç tabakadan oluşur:


1. İç boşluğu (lümeni) saran mukoz tabakaya Rahmin başlıca görevleri şunlardır: 1.
endometriyum denir. Burası bazal ve fonk- gebeliğin olmadığı zamanlarda adet ka-
siyonel denen iki tabakadan oluşur. namalarını yapmak, 2. gebelik süresince
2. Ortadaki kas tabakada çevresel, uzunla- cenine yataklık edip beslemek ve 3. kasıl-
masına ve çapraz düz kaslar vardır. Buraya malar yaparak doğuma yardım etmek.
miyometriyum denir ve en kalın olanıdır.
Kaslar kasılarak doğuma yardım eder.

236
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

• Erkek semenini kabul etmek, raftaki birleşme bölgesinde klitoris (bızır) bulunur.
• Adet kanamalarının dışarı atılmasını sağla- Bızır erkekteki penise eş değer, 2 cm kadar bir ka-
mak ve lıntıdır. İçine kan dolarak sertleşebilir. Bolca sinir
sonları olduğundan duyarlı bir organdır. Dişide
• Gebelik sonunda doğum kanalı olarak gö-
üretra klitoris içinden geçmez ve klitorisin arka alt
rev yapmak diye kısaca özetlenebilir.
tarafından ayrı bir kanalla dışarı açılır (Şekil 8.14).

Dış üreme organlarının dışa açılan kısım-


Meme Bezleri
larında erkekte sadece bir tane üretra ağzı, Meme erkekte de bulunur ama görev yapmaz.
dişide ise üretra ve vajina ağzı olarak iki Halk arasında memeye yanlışlıkla göğüs dendiği
ayrı açıklık vardır. olur. Göğüs omuzların altında ve diyaframın üs-
tünde olan bedenin ön bölgesidir. Bedenin bu ön
bölgesine bağır da denir. Meme göğüsün üstüne
Dişi üreme sisteminde dışarıdan görülebilen yerleşmiş iki organdır ve meme demek ayıp değil-
yapılara topluca vulva denir (Şekil 8.15b). Bun- dir. Memeler aslında bir üreme organı bile değil-
lar mons pubis, büyük dudaklar, küçük dudaklar, dir. Çocuk doğduktan sonra süt üreten ve bebeği
klitoris ve salgı bezleridir. Mons veneris (pubis) besleyen belki de beslenme organıdır. Göğüsün ön
= Venüs dağı anlamına gelen ve vajinanın hemen duvarındaki pektoriyal kaslara tutunmuş, ikinci ile
üst bölgesinde bulunan tümsekdir. Buluğa erdik- yedinci kaburgaların üstüne denk düşen bölgeye
ten sonra dişide estrojen hormonları arttığı için bağlanmış bir çift meme vardır. Yeri ve şekli ırklar
bu bölgede yağ birikmesine ve kıllanmaya neden arasında, hatta bireyin belirli yaş dönemlerine göre
olur (Şekil 8.14). Erkekte estrojenler çok az oldu- farklılık gösterebilir. Bolca yağ doku ve içinde biri-
ğundan bu tümsek yapı oluşmaz. Mons pubisten ken yağ bulundurur. Meme büyüklüğü depo ettiği
aşağıya doğru inen dudak şeklinde iki tane deri yağ oranı ile yaklaşık doğru orantılıdır. Dişilerde
kıvrımı büyük dudak olarak adlandırılırlar. Bunlar ergenlik döneminde gelişirler ve dişi doğurduktan
erkekteki skrotuma özdeş yapılardır. Dış tarafı pig- sonra süt üretmeye başlar (Şekil 8.16).
mentli ve kıllıdır ama iç yüzünde kıl yoktur. İç ta-
raftaki yağ ve mukus
bezlerinin salgıları
Memelerin ürettiği süt yeni doğan bebe-
burayı nemli tutar.
ğin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak dü-
dikkat Büyük dudakların
zeyde besleyici ve koruyucu gerekli mad-
Dişi dış üreme açıklığında iç tarafındaki kıv- deleri içerir.
hem üreme sisteminin baş- rımlara küçük du-
langıç açıklığı (vajina ağzı) daklar denir ve daha
hem de boşaltım sistemi küçük, kılsız, bolca Memenin dış ön ucunda bir meme başı (ucu)
açıklığı (üretra ağzı) vardır. kan damarı bulunan vardır. Meme başından dışarıya süt kanalları açılır.
Bu açıklıklar birbirine çok pembemsi yapılar- Her meme başının etrafında daha koyu renkli 3-5
yakın olduğundan bu böl- dır. Küçük dudak- cm çapında meme aylası denen bölge vardır. Meme
gede olabilecek bir mikrop ların arasında kalan ucunda ve ayladaki düz kaslar uyarıldıklarında ka-
kapması hem Fallop tüp- bölgeye vajina girişi sılarak meme başını dikleştirebilir. Meme içeride
lerinin ağzından çıkarak denir. Bu bölgeye bağ dokuyla 20 kadar bölmeye (loba) ayrılmıştır.
karın boşluğuna kadar hem vajina ağzı, üretra Her lob daha küçük bölmelere ayrılır. Bu bölmeler
de üretradan böbreklere ka- ağzı ve salgı bezleri içinde üzüm salkımına benzeyen, ter bezleri ve tü-
dar yayılabileceğinden çok ağızları açılır. Salgı kürük bezlerini andıran yapılar vardır. Bunlar süt
tehlikeli olabilir. Dişide dış bezleri uyarılınca bu üretir ve her bez birer kanalla dışarıya açılırlar. Me-
üreme açıklığı çok temiz bölgeyi ıslatır ve kay- menin gelişmesini estrojenler sağlar, süt üretimini
tutulmak zorundadır. ganlaştırırlar. Küçük progesteron hormonu ve üretilmiş sütün salınma-
dudakların üst ta- sını da oksitosin hormonu yapar.

237
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Yumurtalık (Ovaryum) Döngüsü


Deri
Buluğa eren dişinin yumurtalıklarında toplam
300 000 ile 400 000 yumurta kalmıştır. Buluğda
Yağ dokusu
FSH hormonunun artmasıyla bir yumurtalıktaki
ilkel yumurta hücrelerinden 10-25 tanesi birden
farklılaşmaya başlarlar (Şekil 8.17c). Farklılaşma
Süt bezi başlangıcı birinci gün olarak kabul edilir. Bu fark-
Süt kanalı lılaşma evresi 14 gün sürer. On dördüncü güne
gelindiğinde bir tane yumurta kalmış diğerleri
Ayala
yok olmuştur. Kalan yumurtanın boyutu pek bü-
yümemiş ve yaklaşık 115 mikron kadardır fakat
etrafındaki yapılar gelişerek toplam boyut 1.5 cm
Meme başı
kadar olmuştur. Yumurta hücresinin etrafındaki
yapılara topluca folikül denir. On dördüncü güne
gelindiğinde hipofizden salınan FSH ve LH hor-
monlarının düzeyi çok artmıştır (Şekil 8.17b). Bü-
Süt bezi yümüş folikülün ortasında yumurta hücresi durur,
etrafındaki yapılar bolca estrojen ve inhibin hor-
Şekil 8.16 Dişi memesinin iç yapısı monları salgılar. Bu nedenden on dördüncü güne
gelindiğinde estrojen hormonlarının düzeyi de çok
Dişide Üreme Döngüsü artmıştır (Şekil 8.17d). Tam on dördüncü günde
Dişi üreme sistemi, buluğ çağına erip âdet yumurtalık dış duvarı çatlar ve yumurta hücresi dı-
kanamalarının başlamasıyla menopoz arasında- şarı çıkar. Bu olaya yumurtlama (ovulasyon) denir
ki yaklaşık 40 yıllık üreme süresince döngüseldir (Şekil 8.17c). Yumurtlamayı artmış LH çok etkiler.
(periyodiktir). Yalnız, bu döngü dişi gebe olduğu Folikül dışarı atılmaz, yumurtalıkta kalır. Yumur-
sürece oluşmaz. Kişiden kişiye değişse de bu döngü tasız kalmış foliküle korpus luteum (sarı cisim) de-
normal olarak 22 ile 45 gün arasında sürer ve or- nir ve bolca progesteron hormonu üretmeye baş-
talama 28 gün (4 hafta) olarak kabul edilir. Dört lar (Şekil 17d). Sarı cismin ürettiği estrojenler ve
haftalık bu döngü süresince birçok değişiklikler progesteron emdometriyumun yaşamasını ve salgı
olur ve bunların dışa vuran en belirgin olanı âdet yapmasını sağlar. Fallop tüpünün ağzındaki kir-
kanamasıdır. Diğer değişiklikler yumurtalıklarda, piksi yapılar dışarı çıkmış olan yumurtayı emerek
rahimde, vajinada, hormonlarda, beden ısısında ve tüpün içine doğru çekmeye başlar. Yumurta, dişi
duygusal durumlarda olur. Dişideki döngüsel olay- bedeninde yaklaşık 2-3 gün yaşamını sürdürebilir.
ların birçoğu Şekil 8.17’de toplu olarak verilmiştir. Eğer yumurtlamadan 2 gün önce veya yumurtla-
dıktan 2 gün sonra dişinin bedenine penisle sperm
Hormonal Döngü aktarılırsa döllenme olacaktır. Döllenme genellikle
Fallop tüpleri içinde olur ve rahime yerleşmek üze-
Buluğ çağına erdikten sonra beynin hipotala- re hareketine devam eder (Şekil 8.15a).
mus bölgesinde gonadotropin salgılatan (releasing)
hormon (GnRH) periyodik olarak salgılanmaya
başlar (Şekil 8.17a). GnRH hipofiz bezinin ön ta-
rafına gider ve oradan folikül (follicule) uyaran (sti- Yumurtlama sırasında yumurtayla beraber
mulating) hormon (FSH) ile lütenize (luteinizing) yumurtalıktar dışarı çıkan çok az orandaki
hormon (LH) salgılatır. Hormonların üretilmesi ve kan âdet kanaması değildir ama bazı ka-
salınması dişi döngüsünün belirli evrelerinde azalıp dınlarda hafif sancı yapabilir.
çoğalabilir (Şekil 8.17b ve d).

238
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Şekil 8.17 Dişi üreme sisteminde görülen


GnRF
döngüsel olayların toplu sunumu
Hipotalamus
Her döngü 28 güne göre ayarlanmıştır.
(a) a. Hipotalamus ve hipofiz bezleri
b. LH ve FSH döngüsü
c. Yumurtalık döngüsü
Hipofiz
d. Estrojenler ve progesteron döngüsü
e. Endometriyum döngüsü

LH Miktarı

(b)

FSH LH FSH Miktarı

1 14 28
ilkel
foliküller
(c)

korpus
Yumurtlama luteum
Progesteron
Miktarı
Estrojenler Estrojen
Miktarı
(d)

Progesteron

1 5 10 15 20 25 28
si
işme
gel
min
Rah

(e) esi
Ka

elişm
na

in g
Ka

ma

m
Rah
na
ma

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 1 2
Günler

239
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Rahim (Menstural) Döngüsü lır. Normalde, bu iki hormon arttığı zaman


Eğer döllenme olmamış ise yumurtalık dön- hipofize baskı yapıp FSH ve LH üretimini
güsünün birinci günde rahmin endometriyum azaltır. Kanama süresince estrojen ve pro-
tabakası bozularak parçalanmaya başlar (Şekil gesteron azalması FSH ve LH baskılarını
8.17e). Bu parçalanma sonunda endometriyum kaldırdığı için hipofiz daha fazla FSH ve
parçaları ve kan dışarı atıldığı için kanama (adet LH üretmeye başlar. Artan FSH ile LH yeni
görme) başlar. Kanama yaklaşık 4-6 gün sürer ve bir gurup folikülün farklılaşmasını başlatır
kesilir. Yumurtalıktaki yumurta etrafında çoğalan ve yumurtalık döngüsü başlamış olur.
folikülün bolca ürettiği estrojen hormonu kana- b. 6-12 gün. Yumurtalık döngüsüyle farklılaş-
ma bitince rahmin tekrar gelişmesini sağlar. Eğer maya başlayan 10-25 folikül yok olduğun-
döllenme olursa embriyo rahme yerleşeceğinden, dan tek bir folikül kalır ve daha da büyür.
rahmin endometriyum tabakası embriyo için ge- Bu folikül 5-7 gün bolca estrojen ve inhibin
lişip hazırlanmaya başlar. Kanamanın bitiminden üretir. Estrojen ve inhibin hipofizden FSH
itibaren bu gelişme dönemi yaklaşık 11 gün sürer. üretimini biraz azaltır ama artmış estrojen
Sonra endometriyumun salgı dönemi başlar. Sal- endometriyumun büyümesini devam ettirir.
gısının çoğu şeker deposu ve mukustur. Bu evre c. 12-13 gün. Hipofizden LH üretimi aşırı
yaklaşık 12 sürer. Spermle döllenmiş yumurta ge- artar, beden ısısı birazcık artar. Yumurta ge-
lip endometriyuma gömüleceği için eğer döllenme lişimi devam eder ve folikülden bazı enzim-
varsa endometriyum doğum olana kadar yaşamını lerle prostaglandinlerin üretimi artar.
sürdürür. Eğer döllenme yoksa endometriyum tek- d. 14. gün. Enzimler ve prostaglandinler yu-
rar dökülmeye ve kanamaya başlar, ortalama 5 gün murtalık duvarını parçalayıp yumurtlamayı
sürer (11 gün + 12 gün + 5 gün = 28 gün). Kana- (ovulasyonu) başlatır.
ma başlayınca yumurtalıktaki korpus luteum yok
olmaya, yeni bir grup folikül farklılaşmaya ve yeni e. 15-25 gün. Korpus luteum oluşur ve est-
bir döngü oluşur. rojen ile progesteron üretir. Bu hormonlar
rahmin daha da gelişip salgı yapmasını uya-
rırlar fakat hipofize etki ederek FSH ve LH
üretimini baskıladıkları için yeni folikül
estrojen = östrojen
grubu gelişmeye başlayamaz.
f. 25-28 gün. Eğer döllenme olmazsa korpus
Menstral döngü sırasında özellikle yumurtla- luteum ölmeye başlar, estrojen ile progeste-
maya yakın vajinada hafif büyüme ve salgı artması ron üretimi azalacağı için hipofize olan bas-
olabilir. Yumurtlama anından hemen önce dişinin kı kalkar ve tekrar FSH ve LH üretmi art-
beden ısısı yaklaşık bir derece artabilir, duygusallaş- maya başlar. Yeni bir döngü başlamış olur.
ma ve bazen de çiftleşme isteği artabilir.
Dişideki üreme döngüsünü kısaca özetlemek Dişi Üreme Hormonlarının Etkileri
gerekirse: Yumurtalık tarafından üretilen dişi üreme hor-
monlar 18 karbonlu steroidden oluşmuş estrojenler
(estron, estriol, estradiol), 21 karbonlu steroidden
Dişinin gebeliği boyunca yumurtlama ve oluşmuş progesteron, protein yapılı inhibin, relak-
âdet kanamaları olmaz. Dişideki üreme sin ve hipofizden salınan FSH ile LH hormonları-
döngüsü durmuştur ama gebelik döngüsü dır. Dişilerde az oranda da olsa testosteron üretilir.
başlamıştır. En önemli dişilik hormonu estrojen =östrojenler-
dir. Bunların içinde de estradioldür.

a. 1-5 gün. Kanama başladığı ilk gün ve beşin-


ci gün boyunca sürer. Kanama döneminde Steroitten (yağ) ve proteinden oluşmuş
korpus luteum yok olmaya başladığı için yaklaşık 20 kadar hormon dişi üremesi ve
onun ürettiği estrojen ve progesteron aza- gebeliği sırasında görev alırlar.

240
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Estrojenlerin dişideki etkileri özet olarak şun- yumurta içinde serbest kalır ve yumurtanın 23 kro-
lardır: mozomuyla bir araya gelir. Toplamda yarısı sperm-
1. Yumurtalığın ve yumurtaların büyümesini den yarısı yumurtadan gelen 46 kromozomlu yeni
uyarır. bir diploid hücre (zigot) oluşur. Yumurtaya giren
sperm eğer X kromozomu taşıyorsa yumurtanın X
2. Fallop tüpleri, rahim ve vajinanın büyüyüp
kromozomuyla eşleşir ve 45 + XX olur ve bu bir
salgı yapmasını sağlar.
kızdır. Eğer sperm Y kromozomu taşıyorsa yumur-
3. Buluğ çağında dış üreme organları ve me- tanın X kromozomuyla birleşir ve 45 + XY olur.
melerin gelişmesini sağlar. Bu bir oğlandır. Görüldüğü gibi çocuğun cinsi-
4. Kemik ve kas büyümesini sağlar. yetinin erkek veya kız olması tamamen babaya
5. Hipotalamus ve hipofizden üreme hor- bağlıdır, cinsiyet belirlemede annenin hiç bir
monlarının üretimini baskılar. rolü yoktur. Erkeğin ürettiği tohumun X veya Y
6. Beden yağ oranını ayarlar ve ateroskleroza kromozomu taşımasına bağlıdır.
karşı korur.
7. Menopozdan sonra kandaki düzeyi düşer ve
“sıcak basmasına” neden olur. Bir yumurtayı dölleyebilmek için erkek
tarafından bir defada vajinaya yaklaşık
Progesteronun etkileri özet olarak:
400 milyon sperm bırakılır. Döllenmeye
1. Rahmin salgılarını artırır. hazır bir yumurtanın normal şartlarda bu
2. Fallop tüpleri ve rahmin kasılmalarını azaltır. spermlerden kurtulması mümkün değildir.
3. Memelerin büyümesini sağlar.
4. Doğuma kadar süt üretimini baskılar.
Doğum Kontrolü
5. Beden ısısını artırır.
Doğum kontrol yöntemleri çoktur ve hekime
danışarak en sağlıklı olanını öğrenip uygulamak
Döllenme önemlidir. Burada gebeliği önleme yöntemlerinin
Dişi yumurtası yumurtalıktan çıktıktan sonra kısa bir özeti sunulmuştur.
Fallop tüpü içine çekilir. Döllenme oluşana kadar 1. Gonadların çıkarılması. Erkekte testislerin,
ortalama 4 günlük bir ömrü vardır ve döllenme ol- dişide yumurtalıkların ameliyatla alınması-
mazsa ölür. Spermler vajinaya bırakıldığında top- dır. En kesin yöntemdir fakat geri dönüşü
lam sayıları 150 - 400 milyon kadardır. Spermler yoktur. Bedenin hormonal dengesi bozul-
dişinin vajinasında ilerleyip, rahmi geçip Fallop duğu için sağlıklı olmayabilir.
tüplerindeki yumurta hücresine ulaşmak zorunda- 2. Rahmin çıkarılması. Kesin kısırlık yönte-
dırlar (Şekil 8.15a). Bu yolculuk için ortalama 2 midir ve geri dönüşü yoktur.
günlük ömürleri vardır. Yani yumurtlama olduk- 3. Tüp bağlama. Ya erkekte testislerden çıkan
tan sonra 2 gün içinde döllenme olması gerekir. vaz deferensler kesilerek (vazoktemi), ya da
Yumurtaya ortalama 200 kadar sperm ulaşır ve dişide Fallop tüpleri kesilerek sperm ile yu-
hepsi birden yumurtanın kabuğunu delip açmaya murtanın buluşması önlenir.
uğraşırlar (Şekil 8.12b). Spermlerin baş bölgesinde
bulunan akrozom içindeki enzimler kabuğu parça- 4. Ritim yöntemi. Dişinin yumurta üretmesi
lar ve sadece bir tane sperm çekirdeğini yumurta- belirli zamanlarda olduğundan ve yumurta-
nın içine boşaltır. Bir sperm çekirdeğini boşaltınca nın kısa bir ömrü olduğundan yumurtlama
başka bir spermin girmesine yumurta izin vermez evresinde çiftleşme yapmayarak uygulanmış
ve etrafına hemen bir duvar örer. Sperm girdikten olur. Yumurtlama döngüsünün 22 ile 45 gün
sonra yumurta hücresi mayoz bölünmesini tamam- arasında değişmesi ve ritmi takip etmenin
lar ve kromozom sayısını 23 tek kromozoma indir- güç olması bu yöntemin uygulanmasını çok
ger (haploid olur). Yumurta haploid olunca daima zorlaştırır. Çok önerilmeyen bir yöntemdir.
1 tane X kromozomu vardır (22 + X ve 22 + X). 5. Haplar. Progesteron ile estrojen içeren hap-
Sperm çekirdeğinin içinde bulunan 23 kromozom lar kullanılarak yumurtlama engellenebilir.

241
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Kimyasal hapların olumsuz yan etkileri çok Normal gebelik süresi son âdet kanamasının bi-
olduğu için kullanmadan önce hekime da- rinci gününden saymaya başlanırsa 40 hafta (280
nışmada yarar vardır. gün), yumurtlama ve döllenmeden saymaya baş-
6. Kimyasal madde kullanımı. Dişinin kullan- lanırsa 38 hafta sürer. Rahimdeki miyometriyum
dığı ve sperm öldürücü köpük, krem ve jel tabakasının kasları doğum kasılmalarına otuzuncu
olarak çeşitli maddeler vardır ama olumsuz haftadan itibaren başlayabilir. Hipofizden salınan
yan etkileri olabilir. oksitosin hormonu doğuma yakın çok artar ve re-
laksin hormonu aracılığıyla karmaşık bir olay olan
7. Alet kullanımı. Dişi serviksinin ağzına ko-
doğum gerçekleşir. Doğumda bazen birden fazla
nan diyafram veya rahim içine yerleştirilen
bebek olursa ikiz denir. Tek spermle döllenmiş bir
rahim içi aletleri (RİA) kullanabilir. Bilinçli
yumurta mitoz geçirirken iki tane cenine dönüşürse
kullanılabilirse sağlıklı olabilir.
birbirinin aynısı tek yumurta ikizi oluşur. Bazen tek
8. Erkeğin prezervatif (kondom) kullanması yumurta üçüzü de oluşabilir. İki veya daha fazla yu-
kolay, sağlıklı ve koruyucudur. murta oluşur ve bunların her biri ayrı spermler tara-
fından döllenirse birbirine benzemeyen farklı ikiz,
Gebelik ve Doğum üçüz veya dördüz oluşabilir (Şekil 8.18). Doğumun
Yumurtanın sperm tarafından döllenmesi ge- hemen ardından plasenta (eş) düştüğü için estrojen
nellikle yumurta Fallop tüplerinin içindeyken olur. ve progesteron hormonlarının üretimi azalır ama
Spermle döllenmiş yumurta, artık zigot, hiç dur- hipofizden prolaktin ve oksitosin üretilmeye başlar.
madan mitoz geçirip büyüyerek Fallop tüpünden Prolaktin hormonu memedeki süt bezlerine etki
aşağı doğru hareket etmeye devam eder ve rahme ederek süt üretimini başlatır. Oksitosin de emme
ulaşır. Bu yolculuk yaklaşık 3 gün sürer rahmin olayının uyarmasıyla daha çok üretilir ve üretilmiş
içine gömülür ve bir etene (plasenta) geliştirerek sütün meme bezlerince salınmasını hızlandırır. Pro-
doğuma kadar anneden beslenmeye başlar (Şekil laktin hormonu üretildiği sürece yeni folikül geliş-
8.15a). Zigot yabancı bir canlı olduğu için anne- mesini baskılar ve yumurtalık döngüsü başlayamaz.
nin bedeni bu yabancıyı neden reddetmediği açık Bu durum çoğu annede yeni bir gebeliğin oluşması-
değildir. İlk 8 haftalık dönemdeki yavruya dölet nı engellediği için emzirme doğal doğum kontrolü
(dölüt=embriyo), doğuma kadar geçen süredekine olarak kullanılır ama güvenilir değildir.
bebecik (fetus=cenin) denir. Fetusu anneye bağla-
yan etene (plasenta) ve göbek bağı oluşur. Ceninin
solunum, boşaltım, sindirim sistemleri çalışmadığı Eğer yumurta Fallop tüpüne girmeyip pe-
için plasenta ve göbek bağı yoluyla anneden besle- riton boşluğunda kalır ve orada döllenirse
nir ve artık ürünlerini anneye vererek temizletir. İlk ya da döllenen yumurta rahime inmeyip
3 aydan sonra plasenta kendi hormonlarını (estro- Fallop tüplerine gömülürse dış gebelik
jenler, progesteron, inhibin ve insan koriyonik go- oluşur.
nadotropin gibi) üreterek gebeliğin sürmesini sağ-
lar. Gebelik süresince fetus doğrudan anneye bağlı
yaşam sürdürdüğü için gebelik boyunca annenin Gebe kalındığında plasenta insan koriyonik
kalp atışları ve dolaşım sistemi, akciğerleri, böbrek- gonadotropin (human chrorionic gonadotropin =
leri ve beslenme sistemi normalden daha çok çalış- HCG) hormonu üretir. Üretim gebeliğin yaklışık
mak zorunda kalır. onuncu gününde başlar ve iki ay sonra en yüksek
düzeye çıkar. Bu hormon korpus luteumun gebelik
süresince yaşamını ve görevini devam ettirmesini
Gebeliğin ilk aylarında gebenin bedeninde sağlar. Hormon gebelerde idrarla dışarı atılır. Bu
bulantı ve kusmayla belirginleşen bir çok hormonun idrardaki varlığına bakılarak gebelik
fizyolojik değişiklikler olabilir. Nedeni pek testi yapılır.
bilinmese de plesenta ürettiği aşarı estro- Herhangi bir ciddi sağlık sorunu olmadığı sü-
jenler veya yeni bir canlının (cenin) varlı- rece, normal doğum yapmak ve en az ilk altı ay
ğına karşı gebe bedenin tepkileri olabilir. bebeği emzirmek sağlıklı fizyolojik yaşamın bir
parçasıdır.

242
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Yumurta Hücresi
Sperm

Zigot

Cenin

Tek Yumurta İkizleri Tek Yumurta Üçüzleri

Çift Yumurta İkizleri İki Yumurta Üçüzleri Üç Yumurta Üçüzleri

Şekil 8.18 İkiz oluşma olasılıkları

Menopoz sırlığın dışında, üreme çağındaki genç insanların


Kadınlarda 40 - 50 yaş civarında âdet kana- %12 kadarında kısırlık görülebilir. Bu tür kısır-
maları düzensizleşmeye başlar. Bunun nedeni, bu lığın %30 kadarı erkekten, %45 kadarı dişiden,
yaşa gelene kadar yumurtlama sürdüğü için çok %20 kadarı her iki cinsiyetten birlikte ve %5 ka-
az sayıda yumurta kalmıştır ve bunlar hormon- darının da nedeni belirsizdir. Günümüzde çoğu
lara yeterince yanıt veremez. Kısa bir süre sonra kısırlık cerrahi girişimler, ilaçlar ve yapay döllen-
hemen hiç yumurta kalmaz, âdet görmeler ke- meyle giderilebilmektedir.
silir. Dişilerde âdet kesilmesine menopoz denir.
Menopoz doğal fizyolojik bir olaydır. Menopoza
girmiş kadınların beden fizyolojilerinde birçok Üreme sistemleri ile ilgili yaşanabilecek
değişiklikler olabilir. Folikül kalmadığından yete- her türlü sorunun hiç çekinmeden bir he-
rince estrojen üretilemez. Östrojen azlığı rahmin kime danışmak kişinin ve ailesinin sağlığı
ve vajinanın küçülmesine, FSH ve LH gibi bazı açısından son derece yararlıdır.
hormonların artmasına neden olur. Hormonal
değişiklikler, sıcak basması, gece terlemesi, uyku
bozukluğu, dolaşım sistemi değişiklikleri gibi bir
dizi fizyolojik olayları başlatır. Fizyolojik kısırlık
oluşur. Dişilerde yaşla ortaya çıkan fizyolojik kı-

243
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Yaşamla İlişkilendir

İlkokula başlamış olan Sevgi arkadaşlar ara- için Sevgi arkadaşınıza teşekkür ederim. Sizler de
sı konuşmalarla, kendi bildiklerinin birleştirerek doğru bilgiyi edinmek için elinizden gelen çabayı
çocuğun anne karnında nasıl oluştuğu konu- gösterin ve peşini bırakmayın. İçinizde tavukla
sunda biraz bilgi edinmiştir. Kafasında kendine horozun, kedilerin veya koyunla koçun zama-
göre bazı yorumlar yapmış fakat işin içinden çı- nı gelince çiftleştiklerini görenleriniz olmuştur.
kamamıştır. Bebek annelerin karnında durduğu- Tavuk içerisinde minik yumurta üretir. Horoz
na göre, sorularını annesine sormaya karar verir. da çiftleşme anında tavuğa spermlerini aktarır.
Sevgi uygun bir zamana denk getirir ve annesine Spermlerden bir tanesi yumurtaya girer ve döller.
“ben nasıl oldum” diye sorar. Hazırlıksız yakala- Döllenmiş yumurtaları tavuk yumurtlayarak bi-
nan anne çocukken kendine söylenenleri anımsar riktirir. Sonra onların üstünde kuluçkaya yatar ve
ve “seni leylek getirdi” der. Bu açıklama Sevgi’ye 21 gün sonra civcivler çıkar. Koyunlar da yumur-
yeterli gelmez. Konuyu okul arkadaşlarına açar ta üretirler. Koç spermlerini koyuna aktarır ve yu-
ama gülüşmelerin ötesinde yeterli bir açıkla- murta döllenmiş olur. Yalnız, koyunlar döllenmiş
ma elde edemez. Leylek uydurmasına zaten pek yumurtayı dışarı çıkarmazlar, içlerinde kalır ve
inanmamaktadır. Annesinin kendine doğruyu orada gelişir. Büyüyerek kuzu olur ve koyun ku-
söylemediğine karar verir ve annesini zor durum- zusunu doğurur. İnsanlar da aynı koyunlar gibi
da bırakmak için bir gün ansızın “ beni leyleğin ürerler. Baba ürettiği spermlerini anneye aktarır
getirdiğini kabul etsem bile leylek beni senin ve annenin ürettiği yumurta döllenmiş olur. Döl-
karnına nasıl koydu” diye annesine sorar. Annesi lenen yumurta annemizin karnında büyür, gelişir
şaşırır ve ne diyeceğini kestiremez. Sevgi’ye “ bu ve dokuz ay sonra annemiz bizi doğurur. Zaten
konuyu babanla bir konuşayım sana açıklama ya- hepiniz annelerin gebe kaldığını sonra da kardeş
parız” der. Eşiyle konuşur ama Sevgi’ye nasıl bir doğurduğunu bilirsiniz. Yani, annenin yumurta-
açıklama yapmaları gerektiğini bilemezler. Soru- sına babanın sperminin girmesiyle çocuk oluşur.
nu Sevgi’nin öğretmenine iletmeye karar verirler. Başka birileri bu işe karışmaz ve çocuk vermez.
Öğretmen deneyimlidir ve yeterli bilgiyi topla- Zamanı geldiğinde artık sizler çocuklarınıza ley-
dıktan sonra bütün sınıfa açıklama yapmaya ka- lek masalı gibi uydurma açıklamalar yapmaz, bi-
rar verir. “Kafasında oluşan soruların peşine dü- limsel gerçekleri araştırır, bulur, öğrenir ve uygun
şüp doğruyu öğrenmek için sonuna kadar gittiği bir dille açıklarsınız”

ÖÇ 3 Üreme fonksiyonlarının düzenlenmesini açıklayabilme

Araştır İlişkilendir Anlat/Paylaş

Doğum kontrol yöntemleri Sperm ve yumurta hücre-


İkiz ya da üçüz oluşumu na-
arasında en güvenilir yön- lerinin oluşum süreçlerini
sıl gerçekleşir, tartışınız.
tem hangisidir? karşılaştırınız.

244
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ÖÇ 1 Hücreler arası haberleşme


çeşitlerini açıklayabilme

Çok hücreli bir yapıdan oluşan insan bedeni çevresindeki ve be-


Hücreler Arası Haberleşme den içindeki değişimlerden her daim etkilenmektedir. İnsanın
sağlıklı bir yaşam sürebilmesi için gerek çevresindeki gerekse
beden içerisindeki bu değişiklikleri geç olmadan algılamalı ve

bölüm özeti
bu değişikliklere cevap vererek uyum sağlamalıdır. Bunu yapa-
mazsa yaşam kalitesi düşer. Hatta ilerleyen dönemlerde ölüm
bile gözlenebilir. Örneğin, hava çok soğuk ya da sıcak olduğun-
da dahi beden ısısı her daim 36-38 °C’de tutulmalıdır. Bedenin
bu tür değişikliklere uyum gösterebilmesinde 2 temel beden sis-
temi görev alır. Bunlar sinir sistemi ve hormonal sistemdir. Be-
den içinde ve dışında oluşan değişiklikleri algılayan başta sinir
sistemi olmak üzere bu sistemler olumsuz durumla mücadele
ederler ya da olumsuz durumdan kaçarlar. Bir hücrede mey-
dana gelen haber ancak diğer hücrelere iletildiğinde bir anlam
taşır. Bedende yemek sonrası kan şekeri yükseliyor ve bu durum
pankreasa iletilmiyorsa ya da pankreasa iletiliyor pankreas in-
sülin salgılıyor ama insülin ilgili hücrelere ulaşamıyorsa bunun
hiçbir anlamı olmaz. Bu nedenle hücreler arası iletişim sağlıklı
bir şekilde sağlanmalıdır. Hücreler bu iletişimde kendileriyle,
komşu hücreleriyle ya da uzaktaki hücrelerle bağlantı kurarlar.

ÖÇ 2 Hormonların yapı ve
fonksiyonlarını açıklayabilme

Hormonlar genel olarak steroid, amino asit ve peptid-polipep-


Hormonal (Endokrin) Sistem tid yapılı olarak sınıflandırılmaktadır. Steroid hormonlar ve
amino asit türevi olan hormonlar hücre zarından kolaylıkla ge-
çerek hücre içindeki reseptörlerine doğrudan bağlanır. Oluşan
hormon-reseptör kompleksi hücre çekirdeğindeki DNA iplik-
lerine bağlanarak özgül genlerin transkripsiyonunu başlatır. Ad-
renal medulladan salgılanan amino asit türevi norepinefrin ve
epinefrin gibi hormonlar hücre zarını geçemedikleri için hücre
zarında bulunan reseptörlerine bağlanırlar. Bu reseptörler iyon
kanallarıdır. Reseptöre hormon bağlanmasıyla birlikte iyon ka-
nalları açılır ya da kapanır. İyon kanallarının açılıp kapanmaları
özellikle kas hücreleri üzerinde önemli zar değişikliğine neden
olur. Gelen uyartının özelliğine ve şiddetine bağlı olarak hüc-
re zar potansiyelinde uyarılma ya da baskılanma olur. İnsülin
gibi hücre zarını geçemeyen peptit yapılı hormonlar da hücre
zarındaki reseptörlerine bağlanırlar. Bu tip hormonların resep-
töre bağlanması reseptörde yapısal değişikliğe yol açar. Böylece
reseptörde normalde aktif olmayan hücre içindeki enzim bölge-
leri aktif hâle geçer. Hücre zarını geçemeyen bazı hormonlar da
hücre zarındaki reseptörlerine bağlandıktan sonra zarda bulu-
nan bazı enzimleri aktifleştirir. Bu enzimler de hücre içerisinde
ikinci habercileri oluştururlar. İkinci haberciler hücrede çeşitli
biyokimyasal olayları başlatan ya da durduran moleküllerdir.

245
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

ÖÇ 2 Hormonların yapı ve
fonksiyonlarını açıklayabilme

Bedende birçok hormonal bez bulunmaktadır. Bu bezlerden


Hormonal (Endokrin) Sistem önemli olanları hipofiz bezi, adrenal korteks, tiroid bezi, para-
tiroid bez, pankreas, ovaryum ve testisledir. Bu bezlerin tamamı
dolaylı ya da doğrudan hipotalamusun kontrolü altındadır. Hi-
bölüm özeti

potalamustan kaynaklanan sinirsel uyartılar aracılığıyla hipofiz


arka bezinden oksitosin ve ADH; hipofiz ön lobundan ise diğer
tüm bezleri etkileyen hormonlar salgılanmaktadır. İşte tüm bu
işlerin kontrol merkezî bir anlamda hipotalamustur. Hipotala-
mus sinir sistemindeki hemen hemen bütün kaynaklardan bilgi
alır. Bu nedenle hipotalamus hormonal sistem ile sinir sistemi
arasındaki bağlantıyı kuran köprüdür. Hipotalamusta salgılanan
hormonlar hipofiz bezinin çalışmasını düzenlerler. Hipofiz bezi
salgılamış olduğu birçok hormonla diğer birçok bezin çalışmasını
düzenler. Hipofiz bezinin hormonal fonksiyonları hipotalamus-
tan gelen hormonal ya da sinirsel etkilerle düzenlenir.
Büyüme hormonun salgısının kontrolü hipofiz ön lobundan sal-
gılanan büyüme hormonunun salgılanmasını sağlayan büyüme
hormonu salgılatıcı hormon (GHRH) ve büyüme hormonunun
salgılanmasını baskılayan somatostatin (GHIH) ile kontrol edilir.
Büyüme hormonunun salgılanması özellikle uzun süreli açlıkta,
protein eksikliğinde ve kan şekeri düşüklüğünde (hipoglisemi-
de) artmaktadır. Ön hipofiz hormonlarından büyüme hormonu
hariç hepsi etkilerini başka bezleri etkileyerek gösterirken büyü-
me hormonu etkisini tüm beden hücreleri üzerinde doğrudan
gösterir. Büyüme hormonunun bedendeki genel etkisi çoğalma
potansiyeli olan tüm hücrelerde çoğalmayı uyarmasıdır. Ayrıca
büyüme hormonu, beden hücrelerinde protein yapımını arttırır,
enerji için yağ asitlerinin kullanılmasını sağlar, kıkırdak ve kemik
dokuda büyümenin uyarılmasını sağlar.
Tiroid bezinin esas hormonları T4 ve T3 hormonlarıdır. Ti-
roid hormonlarının salınımını hipotalamustan salgılanan TRH
uyarımlı TSH artırır. Tiroid hormonlarının reseptörleri hemen
hemen bütün hücrelerde bulunur. Tiroid hormonlarının etki-
leri yavaş başlar ancak uzun sürelidir. Tiroid hormonları bazal
metabolizmayı hızlandırır.Tiroid hormonları özellikle büyüme
dönemindeki çocuklarda beynin büyümesini ve gelişmesini
uyarır, çok sayıdaki genin çekirdekteki transkripsiyonunu artı-
rır. Tiroid hormonları kemik dokusunun büyümesi ve gelişme-
si için de gereklidir. Tiroid hormonları sindirim sisteminde gli-
kozun emiliminde artışa, glikozun hücrelere alınımının artışına
ve hücrelerce glikozun yıkımının (glikoliz) artışına neden olur.
Tiroid hormonları yağların enerji olarak kullanılmasını uyarır.
Tiroid hormonlarının etkisiyle kalp hızı ve debisi artar. Tiroid
hormonalrının etkisiyle solunumun derinliği ve hızı artar. Ti-
roid hormonları sindirim sistemindeki sıvıların salgılanmasını
ve kasların hareketlerini artırır. İştahı ve besin alınımını artırır.

246
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ÖÇ 2 Hormonların yapı ve
fonksiyonlarını açıklayabilme

Böbrek üstü bezinin dış kısmına böbrek üstü bezi korteksi;


Hormonal (Endokrin) Sistem içteki kısmına ise böbrek üstü bezi medullası denir. Adrenal
medullanın salgıları epinefrin ve norepinefrindir. Adrenal kor-
teksin salgıları ise steroid yapısındaki hormonlardır. Adrenal
korteks hormonların salgısı esas olarak hipofiz ön lobundan

bölüm özeti
salgılanan ACTH ile kontrol edilir. Adrenal korteksten salgıla-
nan glikokortikoidler, bedende şeker ve protein metabolizma-
sına etki eden steroidlerdir. Kortizol, kortikosteron, kortizon,
prednizon, metilprednizon, dekzametazon en iyi bilinen gli-
kokortikoidlerdir. Mineralokortikoidler, hücre dışı sıvı hacmi
ve iyon dengesinin sürdürülmesinde etkili olan steroidlerdir.
Aldosteron, dezoksikortikosteron, kortikosteron, kortizol, kor-
tizon mineralokortikoid etki gösteren hormonlardır. Cinsiyet
steroidleri olan estrojenler ve androjenler ise üreme fonksiyon-
larının düzenlenmesinde görev alan steroidlerdir.
Pankreas karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön
kısmında yerleşik bir organdır. Pankreasta bulunan asinüs hüc-
releri ekzokrin bir fonksiyon olarak sindirim ile ilgili enzimleri
salgılar. Pankreasın endokrin bez fonksiyonunu ise Langerhans
adacıklarında üretilen hormonlar gerçekleştirir. Pankreas Langer-
hans adacıkları 3 tipte hücre içerir: alfa, beta ve delta hücreleri.
Langerhans alfa adacıklarından glukagon, beta adacıklarından
insülin ve delta adacıklarından somatostatin salgılanır. İnsülin ve
glukagon kan şekeri düzenlemesinde görev alan esas hormonla-
dır. Somatostatin ise her ikisini de baskılayan bir hormondur.

ÖÇ 3 Üreme fonksiyonlarının
düzenlenmesini açıklayabilme

İnsanların kendine benzeyen yeni bireyler oluşturarak türünün


Üreme Sistemi ve Hormonları varlığını sürdürmesine üreme denir. Dişi ve erkeklerde üreme
organlarının yapısı ve işleyişi farklıdır. Bu farklılık genetik yapı
ve hormonlardan kaynaklanır. Erkeklerde birincil üreme organı
iki adet testistir. Erbezlerinin kendine özgü tüpsü yapısı vardır.
Testisler spermlerin ve androjenlerin üretildiği yerdir. Serto-
li hücreleri spermlerin farklılaşmasını ve gelişmesini sağlarlar.
Seminifer tüpçüklerin ara bölgelerindeki Leydig hücreleri hor-
mon üretirler. Spermler üretilirken sayıları çoğalır, farklılaşarak
kuyruk edinirler ve mayoz bölünme geçirdikleri için haploid
olurlar. Üretilen her bir sperm ya 22 + X veya 22 + Y kromozom
taşır. Bu nedenden, doğacak çocuğun cinsiyetinin tek belirleyi-
cisi babadır ve annenin hiç bir rolü yoktur. Her testisin arkasın-
da kıvrımlı tüpçükler içeren 2 tane epididim vardır. Seminifer
tüpleri terk edip lümene çıkan kuyruklu spermler epididime
gelir ve olgunlaşmalarına devam ederler. Gerektiğinde spermler
burada bir ay kadar kalabilirler. Yaklaşık 45 cm uzunluğunda 2
tane vaz deferens karın boşluğuna girer ve sidik torbasının arka
alt tarafından üretraya açılır. Olgunlaşmış spermler gerektiğin-
de yaklaşık 2 ay kadar vaz deferens içinde bekleyebilirler.

247
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

ÖÇ 3 Üreme fonksiyonlarının
düzenlenmesini açıklayabilme

Sidik torbasının arka yan taraflarına yerleşmiş sağlı sollu 2 tane semi-
Üreme Sistemi ve Hormonları nal vesikül vardır. Bunlar testosteron hormonunun etkisiyle spermleri
besleyen ve üretrayı temizleyen salgı yaparlar. Yine sidik torbasının
altında ve içinden üretranın geçdiği bir tane prostat bezi vardır. Bazik
yapıda olan prostat salgısı semene süt rengini kazandırır. Prostatın aşa-
bölüm özeti

ğı ön bölgesinde bir çift ve bezelye büyüklüğünde bulboüretral bezler


vardır. Bu bezler, sertleşmiş penisten semenden önce çıkan renksiz ve
penisin kayganlığını artıran bir salgı üretirler. Üretilen spermleri dişiye
aktarmaya ve işemeye yarayan bir tane penis vardır. Yapısında bir tane
süngerimsi korpora ve 2 tane kavernoz korpora vardır. Gelen değişik
uyartılarla penis atardamarları genişler ve içlerine bolca kan dolmaya
başlar. Kan doldukça toplardamarlara baskı yaparak kapatır ve kanın
penisten geri kaçmasını engelleyerek penisin uzamasını ve sertleşme-
sini sağlar. Erkekte cinsel birleşmenin merkezindeymiş gibi görünse
de penis asla üremenin merkez organı değildir.
Her atımda yaklaşık 4 mililitre semen penisten dışarı çıkar. Bu se-
menin içinde 400 milyon kadar sperm ile spermleri besleyen ve
koruyan maddeler vardır. Yumurta hücresini dölleyebilmek için bir
tane sperm gerekir fakat döllenme olayının gerçekleşebilmesi için se-
mendeki toplam sperm sayısının 80 milyonun altına düşmemesi ve
yumurtaya ulaşan sperm sayısının 200 kadar olması gerekir.
Dişi üreme organları yumurtalıklar (gonatlar), Fallop (uterus)
tüpleri, rahim (uterus), vajina ve vulvadır. Yumurtalıklar pelvis
boşluğunun üst tarafına sağlı sollu yerleşmişlerdir. Dişi üreme
hormonları olan estrojenleri, progesteronu ve inhibini üretirler.
Yumurtalıklar kız çocuğu daha doğmadan önce yumurta üre-
tirler ve buluğ çağından itibaren her 4 haftada bir tane yumur-
tayı yumurtlamayla (ovulasyonla) dışarı atarlar. Bu yumurtayı
Fallop tüpleri emerek alır ve rahme doğru gönderir. Yumurta
uterus tüpü içindeyken eğer sperm gelirse döllenme genellikle
bu tüp içinde olur. Sidik torbasının üstüne yatmış ve ters duran
armuda benzeyen bir tane rahim vardır. İçi boştur ve Fallop
tüplerine bağlanmıştır. Dışta seroza, ortada kaslı miyometru-
yum ve en içte lümene bakan endometriyum tabakaları vardır.
Endometriyum tabakası dişi gebe değilken âdet kanamalarının
olduğu ve döllenmiş yumurtanın gömülüp gebelik süresince
geliştiği yerdir. Doğum sırasında miyometriyum güçlü kasıl-
malarla doğuma yardım eder.
Menstural döngü, döllenmiş yumurtayı kabul etmek için en-
dometriyumun (rahmin) her ay hazırlanmasıdır. Yumurtalık
döngüsü, her ay bir yumurtanın yumurtlanır duruma getiril-
mesidir. Bu döngüleri takip eden hormonal döngüler de vardır.
Döngülerin başlamasını hipotalamustan ürtilen gonadotro-
pin salgılatan hormon (GnSH) tetikler. GnSH hipofiz bezine
iner ve oradan FSH ile LH üretir. FSH yumurtalıktaki ilkel
foliküllerin farklılaşmasını başlatır ve estrojenlerin üretimini
hızlandırır. LH foliküllerin farklılaşmalarına katkıda bulunur,
estrojenlerin ve progesteronun üretimine yardım eder ve yu-
murtlamayı (ovulasyonu) başlatır. Estrojenler dişi üreme organ-
larının büyümesini, gelişmesini ve devamlılığını sağlar. İkincil
cinsiyet özelliklerinin gelişmesinin ve devamını da sağlarlar.
Progesteron estrojenlerle birlikte endometriyumun gelişmesini
ve memelerin süt üretimi için hazırlanmasını sağlar.

248
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

ÖÇ 3 Üreme fonksiyonlarının
düzenlenmesini açıklayabilme

Menstural döngünün ilk gününde, eğer döllenme yoksa endo-


Üreme Sistemi ve Hormonları metriyum parçalanmaya başlar. Beş gün boyunca dışarıya kan,
mukus ve ölü hücre kalıntıları çıkar. Aynı anda yumurtalık-
ta bir grup ilkel folikül farklılaşmaya başlar ve on dördüncü

bölüm özeti
güne kadar devam eder. LH düzeyinin çok artmasıyla 14. gün-
de yumurta dışarı çıkar (ovulasyon) ve FSH ile LH düzeyleri
azalmaya başlar. Ovulasyonu takiben progesteron düzeyi artar
ve bu hormon endometriyumun döllenmiş yumurtayı alması
için daha da gelişmesini sağlar. Eğer döllenme olmazsa korpus
luteum (sarı cisim) yok olur ve estrojen ile progesteron üretimi
azalır. Bu hormon azalmaları yeni bir menstural ve yumurta-
lık döngüsü başlatır. Eğer döllenme olur zigot rahme yerleşirse
korpos luteum devam eder ve yeni gelişen plasenta ile birlikte
estrojen, porgesteron ve prolaktin üretimi artar, gebelik başlar.
Gebeliğin sonuna doğru memeler süt üretimi için hazır duru-
ma getirilir. Ovaryumdaki yumurtalar bitince menopoz başlar.
Vajina âdet kanamalarının dışarı atılması, doğumda bebeğin
dışarı çıkması ve cinsel birleşmede penisin içeri alınması için
gerekli esnek bir organdır. Vulva dişi dış genital organları için
kullanılan genel bir terimdir ve mons pubis, büyük ve küçük
dudaklar, vajina açıklığı, üretra açıklığı, klitoris ve salgı bezle-
rini kapsar.

249
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

1 Bir hücrenin salgılamış olduğu hormonun 6 Aşağıdakilerden hangisi tiroid hormonu fazla-
aynı hücredeki reseptörüne bağlanmasıyla ortaya lığında ortaya çıkabilecek durumlardan biri değildir?
çıkan yanıt şekli aşağıdakilerden hangisidir? A. Psikolojik bozukluk
neler öğrendik?

A. Otokrin iletişim B. Ellerde titreme


B. Parakrin iletişim C. Kas zayıflığı
C. Nöronal iletişim D. Ekzoftalmus
D. Endokrin iletişim E. İştah azalması
E. Ekzokrin iletişim
7 Bedende glikokortikoid aktivitenin %95’in-
2 Aşağıdakilerden hangisi steroid yapılı hor- den sorumlu hormon aşağıdakilerden hangisidir?
mon örneğidir? A. Kortizol
A. Tiroksin B. Triiyodotrionin B. Kortizon
C. Adrenalin D. Testosteron C. Prednizon
E. Vazopresin D. Metilprednizon
E. Dekzametazon
3 Aşağıdakilerden hangisi hipofiz arka lobun-
dan salgılanan bir hormondur? 8 İnsülinin yapısı, salınımı ve etkileri ile ilgili
A. Büyüme hormonu aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
B. İnsülin A. İskelet kasında ve karaciğerde glikozun glikojen
C. Oksitosin şeklinde depolanmasını artırır.
D. Prolaktin B. Bedende genel olarak glikozun enerji olarak
E. Epinefrin kullanılmasını artırır.
C. Yağ dokuda ve karaciğerde yağların depolan-
masına yol açar.
4 Aşağıdakilerden hangisi hücrelerde glikoz, D. Bedende protein yapımını artırır.
protein ve yağ metabolizmasını düzenleyen adre-
E. Yağların enerji olarak kullanılmasını artırır.
nokortikal hormonların salgılanmasını sağlayan
hormondur?
A. ACTH B. FSH
9 Dışarı atılan semenin her bir mililitresinde
normal olarak yaklaşık kaç milyon sperm bulunur?
C. LH D. TSH
E. MSH A. 20 B. 50
C. 80 D. 100
5 DİT ve MİT moleküllerinin bir araya gelme- E. 400
si ile oluşan tiroid hormon yapısı aşağıdakilerden
hangisidir? 10 Menstural döngüde ovulasyon kaçıncı günde
A. Monoiyodotrozin gerçekleşmektedir?
B. Diiyodotrozin A. 1 B. 5
C. Tetraiyodotironin C. 11 D. 14
D. Triiyodotironin E. 28
E. Paratronin

250
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

1. A Yanıtınız yanlış ise “Hücrelerarası Haberleş- 6. E Yanıtınız yanlış ise “Tiroid Hormonlarının
me” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Sentezi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


2. D Yanıtınız yanlış ise “Hormon Yapısı ve Resep- 7. A Yanıtınız yanlış ise “Böbrek Üstü Bezi Hormon-
törleri” konusunu yeniden gözden geçiriniz. ları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

3. C 8. E Yanıtınız yanlış ise “Pankreas ve Pankreas


Yanıtınız yanlış ise “Hipotalamus ve Hipofiz
Hormonları” konusunu yeniden gözden ge-
Bezi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
çiriniz.

4. A Yanıtınız yanlış ise “Hipotalamus ve Hipofiz 9. D Yanıtınız yanlış ise “Semen” konusunu yeni-
Bezi” konusunu yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.

5. D Yanıtınız yanlış ise “Tiroid Hormonlarının 10. D Yanıtınız yanlış ise “Menstural Döngü” ko-
Sentezi” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
8 Anahtarı

Canlı iç ortamının değişen iç ve dış koşullara rağmen sabit tutulması olan ho-
meostazisin sürdürülebilmesi için hücrelerin birbirleriyle haberleşmeleri gerekir.
Araştır 1 Buradaki mantık bir bilgi alan hücrenin ya da bir bilgi vermek isteyen hücrenin
bu bilgiyi diğer hücrelere taşımasıdır. Bu yollar da temel olarak endokrin yo-
lakla, otokrin yolaklar, parakrin yolaklar ve nöroendokrin olarak sınıflandırılır.

Hormonlar kimyasal olarak üç kategoride sınıflandırılmaktadır.


a. Amino asit ve türevi hormonlar: Amino asit ve türevi hormonlardan bir
kısmı hücre zarını geçemez, bir kısmı kolaylıkla geçer. Bu hormonların
reseptörlerinin bir kısmı hücre zarında, bir kısmı stoplazmada bulunur.
b. Peptit yapılı hormonlar: Bu hormonlar hücre zarını geçemeyecek kadar bü-
yük moleküllü oldukları için reseptörleri hücre zarındadır.
Araştır 2 c. Steroid hormonlar: Streroid hormonlar kolesterol yapısında oldukları için
hücre zarını kolaylıkla geçerler. Steroid hormonların reseptörleri hücrele-
rin stoplazmasında ve çekirdeğinde bulunur.
Hipfiz arka lobundan salgılanan hormonlar vazopresin diğer bilinen adıyla
antidiüretik hormon (ADH) ve oksitosindir. Bu hormonlar hipotalamustan
gelen sinirsel uyartılar sonucunda salgılanır.
Ön hipofizde 7 tane önemli hormon salgılanır. Bu hormonlar büyüme hormonu,
ACTH, TSH, Prolaktin, FSH, LH ve MSH’dır. Bu hormonların sentez ve salgılan-
ma hızlarını hipotalamustan gelen salgılatıcı ya da baskılayıcı faktörler belirler.
Tiroid hormonları folikül hücrelerde sentezlendikten sonra 4 farklı biçimde
depolanır.

251
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi

Araştır Yanıt
8 Anahtarı

Bu depolanma biçimleri;
Monoiyodotrozin (MİT): Tiroglobuline bir iyot bağlanması ile oluşan mo-
Araştır 2 lekül.
Diiyodotrozin (DİT): Tiroglobuline iki iyot bağlanması ile oluşan molekül.
Tetraiyodotironin (T4): İki adet DİT molekülü bir araya geldiğinde oluşan
molekül, tiroksin.
Triiyodotironin (T3): DİT ve MİT moleküllerinin bir araya gelmesiyle olu-
şan moleküldür.
Tiroid hormonları karaciğerden safra içine kolesterolün atılımını arttırır. Hi-
potiroidli kişilerde ise tiroid hormonu yokluğunda kanda fazla miktarda ko-
lesterol birikimi gerçekleşir. Bu da arteriyoskleroza yol açar.
Böbrek üstü bezinin medulla kısmından epinefrin (adrenalin) ve norepinef-
rin (noradrenalin) salgılanır. Adrenal korteksin salgıları ise steroid yapısındaki
hormonlardır. Kortizol, kortikosteron, kortizon, prednizon, metilprednizon,
dekzametazon, aldosteron, dezoksikortikosteron, kortikosteron, kortizol, kor-
tizon ve cinsiyet hormonlarıdır.
İnsülin bedende yükselen şeker moleküllerinin kaslara girişini ve depolan-
masını arttırır. İnsülin karaciğerde de yemekten sonra kanda artan glikozun
glikojen şeklinde depolanmasını uyarır. Glikozun glikojene dönüşümünü sağ-
layan glikojen sentaz enziminin aktivitesini insülin arttırır. İnsülin bedende
genel olarak glikozun enerji olarak kullanılmasını da arttırır. İnsülin yağ do-
kuda ve karaciğerde yağların depolanmasına yol açar. İnsülin bedende protein
yapımını da arttırır.

En güvenilir ve kişinin sağlığını olumsuz etkilemeyecek doğum kontrol yön-


Araştır 3 temleri Fallop tüp bağlama, vazoktemi ve prezervatif kullanımıdır.

252
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi

Kaynakça
Aktümsek, A. (2012). Anatomi ve Fizyoloji: İnsan Hasan Veysi Güneş (2003), Moleküler Hücre
Biyolojisi, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Biyolojisi, Eskişehir, Kaan Kitabevi.
Tic. Ltd. Şti.
K.E. Barrett, S.M. Barman, S. Boitano, H.L.
Berrak Ç. Yeğen (Editör, 2013), Yüksekokullar İçin Brooks (2015).Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi,
Fizyoloji, İstanbul, Yüce Yayım. Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Eldra Pearl Solomon (2000). İnsan Anatomisi ve
Fizyolojisine Giriş, Çeviri: L. Bikem Süzen, İstanbul, Yıldırım, M. (2013). Resimli Sistematik Anatomi,
Birol Basın Yayın Dağıtım ve Ticaret Ltd. Şti. Nobel Tıp Kitabevi.
E.P. Widmaier, H. Raff, K.T. Strang (2014). Vander
İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon Mekanizmaları. Bu ünitede kullanılan resimler Anadolu Üniversitesi
Çeviren: Tuncay Özgünen. Ankara: Güneş Tıp Açıköğretim Fakültesi görsel arşivinden alınan ve
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti. editörün/yazarın çizdiği resimlerdir.
Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci
Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul:
Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti.

253

You might also like