Professional Documents
Culture Documents
S?La Sevim Can?Tez-Sitokin F?Rt?Nas?-1
S?La Sevim Can?Tez-Sitokin F?Rt?Nas?-1
FIRTINASI
Sıla Sevim CANITEZ
21735546
Mezuniyet Projesi
SARS-CoV-2’nin GENEL ÖZELLİKLERİ
Organ Erkek
Nakli Cinsiyet
İmmunosupres
if KV
Tedavi/Hastalı Hastalık
k
COVID-19’a
Yakalanma Risk
Faktörleri
Obezite HT
Sigara Diyabet
Kullanım
ı
Kronik Kronik
Böbrek Akciğer
Hastalığı Hastalığı
Alfa, Beta, Gamma, Delta ve Omicron varyantı başta olmak üzere SARS-CoV-2
virüsünün farklı varyantları tanımlanmıştır.
DSÖ, artan bulaşabilirlik veya virülans gibi belirli özellikler sergileyen SARS-CoV-2
varyantları için, “endişe verici varyantlar (VOC)” tanımını ortaya atmıştır. Kasım 2021'e
kadar, Delta varyantı, endişe verici varyant (VOC) olarak belirlenmiştir.
Omicron varyantı, ağır mutasyona uğramış yeni bir SARS-CoV-2 varyantıdır ve 26 Kasım
2021'de Dünya Sağlık Örgütü tarafından VOC olarak belirlenmiş, Delta varyantının yerini
almıştır.
SARS-CoV-2’nin Yapısı ve Hedef Hücrelere Girişi
Enfeksiyondaki ilk adım, virüsün hedef
reseptörüne bağlanarak konak hücreye
girişidir.
SARS-CoV-2, ACE2’yi viral olarak bloke etmenin yanı sıra ACE2’nin down
regülasyonuna neden olur. Bu durum Ang II birikimine yol açar. AngII, çeşitli
mekanizmalar aracılığı ile nükleer faktör-κB'yi (NF-κB) aktive eder ve inflamatuvar
yanıtlara aracılık eder.
SARS-CoV-2’ye BAĞLI İMMÜN YANIT VE SİTOKİN
FIRTINASI
SARS-CoV-2 de dahil olmak üzere pek çok
patojende ortak izlenen bir dizi moleküler
örüntü(PAMP) bulunur. PAMP yapıları pattern
tanıma reseptörleri ile (PRR)doğal immün sistem
hücrelerince tanınır.
Azalmış Nötrofili
veya
Gecikmiş
IFN-I Yanıtı
D-dimer
seviyelerindeki
yükseklik ise, COVID-
19’da akciğer
hasarına büyük
ölçüde aracılık eden
Ferritin, iyi bilinen tromboz ile ilişkilidir. LDH, hücre içinde yer
bir akut faz alan bir enzim olması
reaktanıdır. Bir nedeniyle hücre
proinflamatuvar dışında çok yüksek
miktarda olması
sitokin gibi hücre ölümü ile
davranan ferritinin ilişkilendirilmektedir.
inflammazom SARS-CoV-2
aktivasyonu yoluyla enfeksiyonu sırasında
IL-1β düzeylerini virüse bağlı sitolizin
büyük çapta yanı sıra epitelyal ve
arttırabilmektedir. inflamatuvar hücre
piroptozisi LDH
seviyelerinde artışa
neden olmaktadır.
COVID-19 İLİŞKİLİ AKCİĞER HASARI
COVID-19’da mortalitenin en önemli nedenlerinden birisi ARDS’dir. ARDS, gaz
değişimini tehlikeye atar ve hipoksemiye neden olur.
Hipoksemi, PaO2 / FiO2 oranının 300 mm Hg’ye eşit veya daha düşük olması olarak
tanımlanır. Dispne ve hipoksemi genellikle hastalığın başlangıcından bir hafta sonra
belirginleşir. Bazı hastaların dispne olmadan düşük oksijen seviyeleri sergiledikleri
gösterilmiştir. Bu durum «mutlu/sessiz hipoksemi» olarak adlandırılır.
Akciğer görüntüleme bulgularında genellikle her iki akciğerin de dahil olduğu iki
taraflı, çok odaklı, düzensiz gölgeler, buzlu cam opasiteleri ve konsolidasyonlar
görülmektedir.
Alveol epitel hücrelerinde ve kılcal endotel hücrelerinde meydana gelen kalıcı hasar
ile hiyalin membran oluşur ve diffüz alveolar hasar (DAD) ortaya çıkar.
Virüsün, pnömositlere girişini takiben bağışıklık
sistemi uyarılır. Aşırı doğal bağışıklık tepkisi,
COVID-19 hastalarında ARDS gelişiminde önemli
bir rol oynar.
İtalya'dan gelen vaka raporları, sedef hastalığı öyküsü olan ve daha önce secukinumab ve ixekizumab dahil IL-17A antagonistleri ile
tedavi görmüş hastaların, nispeten hafif COVID-19 semptomları gösterdiğini veya asemptomatik olduğunu vurgulamaktadır. Bu durum,
IL-17A inhibitörlerinin COVID-19 bağımlı SF tedavisinde kullanılabileceğini göstermektedir.
COVID-19'da ixekizumab ve secukinumab uygulamasını değerlendiren prospektif, randomize, klinik çalışmalar devam etmektedir.
GM-CSF İnhibisyonu
GM-CSF reseptörü-α 'ya (GM-CSFR-α) GM-CSF bağlanması, IL-1, IL-6 ve TNF üretimini uyarır, JAK2 sinyal iletimini destekler.
GM-CSF gerçekten de SF aşamasında patolojik bir işlev uygular, bu da GM-CSF sinyalini bloke etmenin COVID-SF'de klinik
faydalar sağlayabileceğini düşündürür.
Mavrilimumab, GM-CSFR-α'yı hedef alan bir monoklonal antikordur. Şiddetli COVID-19'lu hastalarda yapılan bir çalışma,
mavrilimumab kullanan hastaların kontrol grubuna göre daha erken iyileştiği göstermiştir.
Lenzilumab, bir anti- GM-CSF monoklonal antikorudur. ABD'de yürütülen bir çalışma, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında,
lenzilumab ile intravenöz tedavi alan hastaların önemli ölçüde hızlı klinik iyileşme gösterdiğini bildirmiştir.
IL-8'in nötrofiller tarafından granül salınımına yol açan NET oluşumunda bir artışa neden olduğunu gösterilmiştir.
NET oluşumu, akciğerdeki hasar ile yakından ilişkilidir. Bu etki, IL-8’i inhibe ederek ortadan kaldırılabilir.
Reparixin, IL-8 biyolojik aktivitesinin allosterik bir inhibitörüdür. COVID-19 pnömonisi ile hastanede yatan yetişkin hastalarda
güvenliği ve etkinliği klinik bir çalışma kapsamında araştırılmaktadır. Nötrofil-IL-8 ekseninin inhibisyonu şiddetli COVID-19
tedavisinde umut verici bir terapötik hedef olabilir.
Anti-inflamatuvar ve İmmünosupresif Tedaviler
a. Glukokortikoidler
Ulinastatin, IL-6 dahil sitokinlerin inhibisyonuna yol açan geniş spektrumlu bir
proteaz inhibitörüdür. Çeşitli klinik çalışmalarda gözlemlendiği gibi ARDS
tedavisinde de etkilidir. 344 ARDS hastasını içeren 33 randomize kontrollü
çalışmanın yakın tarihli bir meta-analizi, konvansiyonel tedaviye kıyasla,
ulinastatinin mortaliteyi ve hastanede kalış süresini azaltmada üstün olduğunu
göstermiştir. Ulinastatinin COVID-19’a bağlı sitokin fırtınasını iyileştirebileceği
düşünülmektedir.
Fluvoksamin ile erken evrede tedavinin hastaneye yatış ihtiyacında belirgin bir
azalma sağladığı da gösterilmiştir.
c. Non-Farmakolojik Tedaviler
Mezenkimal kök/stromal hücreler (MSC'ler), daha önce viral enfeksiyonları ve ARDS gibi çeşitli solunum
hastalıklarını tedavi etmek için kullanılmış olan multipotent kök hücrelerdir. İmmünomodülatör özellikler
sergiler ve doku hasarını iyileştirebilirler. SARS-CoV-2'nin bağışıklık sistemini hedef aldığı ve doku hasarına
neden olduğu göz önüne alınarak, COVID-19 hastalarını tedavi etmek için MSC'ler araştırılmaktadır. MSC
temelli tedavilerin mevcut ön klinik sonuçları, ciddi ve kritik derecede şiddetli COVID-19 hastaları için
bazı olumlu sonuçlar göstermiştir.
Şiddetli COVID-19’da hiperinflamatuvar durumları kontrol etmek için düşük doz radyasyon tedavisinin
kullanılmasını önerilmiştir. Yapılan çalışmalara göre, düşük doz radyasyon (genellikle < 1.0 Gy) bağışıklık
hücreleri üzerinde bağışıklık düzenleyici etkilere sahiptir ve bu hücreleri anti-enflamatuar fenotipe bir
dönüştürür. Bu nedenle, COVID-19 ve ARDS hastalarında, her iki akciğere de düşük doz radyasyon,
hiperinflamatuvar akciğer hasarında potansiyel olarak klinik iyileşmeleri kolaylaştırabilir.
Şiddetli COVID-19'u içeren düzensiz proinflamatuvar yanıtı ortadan kaldırmak için farmakolojik olmayan
bir seçenek de, kan saflaştırma tekniklerini kullanmaktır. Terapötik plazma değişimi (TPE), otoreaktif
antikorlar, immün kompleksler, paraproteinler, lipoproteinler ve sitokinler gibi dolaşımdaki patojenik
maddeler ile inflamatuvar aracıları seçici olarak uzaklaştıran ekstrakorporeal bir tedavidir.
Proinflamatuvar uyaranların doğrudan çıkarılması, COVID-19’un bir özelliği olan ilerleyici organ hasarı
olasılığını azaltabilir. Yakın zamanda yapılan bir çalışma, TPE’nin COVID-19 üzerindeki etkilerini
açıklamıştır. Çalışma kapsamında, COVID-19 nedeniyle ciddi solunum yetmezliği olan bir hastaya üç seans
plazma değişimi yapılmıştır. Plazma değişiminden sonra hasta, IL-6 dahil olmak üzere inflamatuvar
belirteçlerin titrelerinde azalma ile klinik iyileşmeler gözlenmiştir.
COVID-19 ile İlişkili Sitokin Fırtınasının
Tedavisi İle İlgili Sorunlar
Sitokin plazma konsantrasyonlarının günlük değişimler gösterdiğini gösterilmiştir. Bir meta-analiz
çalışmasına göre, IL-6 konsantrasyonları sabahları en düşük seviyededir ve öğleden sonradan sabaha
kadar iki kez zirveye ulaşır. Başka bir çalışma, IL-6 ve IL-1 dahil olmak üzere birçok sitokinin öğleden
sonraları sabaha göre daha yüksek konsantrasyonlara sahip olduğunu gösterdi. Her iki çalışmada da
kortizoldeki günlük varyasyonların sitokinlerdeki günlük varyasyonlara katkıda bulunan bir faktör olduğu
öne sürülmüştür. Bu nedenle sitokin fırtınasının tanı ve tedavisinde bu sitokinlerdeki günlük
varyasyonlar göz önünde bulundurulmalı ve sitokin hedefli tedavide ilaç uygulamasının uygun
zamanlamasının belirlenmesinde önemli bir faktör olarak kabul edilmelidir.
Şiddetli COVID-19’da anti-inflamatuvar tedavi kritik bir sorun teşkil etmektedir. Anti-inflamatuvar
tedavi, aşırı bağışıklık tepkilerinin baskılanması yoluyla klinik iyileşmeyi amaçlar. Öte yandan, anti-
inflamatuvar tedavinin immünosupresif etkisi, paradoksal olarak virüsün vücuttan temizlenmesini
azaltır ve ikincil bakteriyel enfeksiyon riskini artırır. İnfluenza enfeksiyonlarında, etkileri ve riskleri
hakkında kesin bir sonuca varılamasa da, ağır vakalarda steroidler ampirik ilaçlar olarak kabul edilir. Bu
tedavi anti viral ajanlarla desteklenir. Aksine, şiddetli COVID-19 için anti-inflamatuvar tedavi çok
dezavantajlı bir konumdadır, çünkü şu anda kanıtlanmış etkili bir anti-viral ajan yoktur. Şiddetli COVID-
19’da remdesivir kullanımının etkinliğine ilişkin bir RCT’den gözlemsel bir çalışma ve bir ön rapor yakın
zamanda yayınlanmış olsa da, eksiksiz ve güvenilir RCT’ler aracılığıyla daha fazla doğrulama gereklidir.
COVID-19’da, sitokin blokajları ve steroidler dahil olmak üzere immünosupresif ajanlar, yalnızca aşırı
bir immün yanıt belirgin olduğunda uygun şekilde kullanılmalıdır. Şiddetli COVID-19’un tedavisi için
sitokin fırtınasının erken tespiti ve ciddiyeti azaltmak için tedavilerin derhal başlatılması esastır.
TARTIŞMA/SONUÇ