Professional Documents
Culture Documents
İNSAN BEDEN YAPISI VE FİZYOLOJİSİ SAG210U-16V1S1-8-0-1-SV1-ebook
İNSAN BEDEN YAPISI VE FİZYOLOJİSİ SAG210U-16V1S1-8-0-1-SV1-ebook
Öğrenme çıktıları
Bölüm içinde hangi bilgi, beceri ve yeterlikleri
kazanacağınızı ifade eder.
Tanım
Bölüm içinde geçen
önemli kavramların
Bölüm Özeti tanımları verilir.
Bölümün kısa özetini gösterir.
Dikkat
Konuya ilişkin önemli
Sözlük uyarıları gösterir.
Bölüm içinde geçen önemli
kavramlardan oluşan sözlük
ünite sonunda paylaşılır.
Karekod
Bölüm içinde verilen
Neler Öğrendik ve Yanıt Anahtarı
karekodlar, mobil
Bölüm içeriğine ilişkin 10 adet
cihazlarınız aracılığıyla
çoktan seçmeli soru ve cevapları
sizi ek kaynaklara,
paylaşılır.
videolara veya web
adreslerine ulaştırır.
Editör
Yazarlar
Grafikerler
Ayşegül Dibek
Hilal Özcan
Kenan Çetinkaya
Özlem Çayırlı
Burcu Güler
Ufuk Önce
E-ISBN
978-975-06-2532-9
2931-0-0-0-1809-V01
İçindekiler
Giriş ................................................................. 3 Giriş ................................................................. 27
Fizyoloji, Patoloji ve Homeostasis ............... 3 Kemik Dokusu ve Görevleri .......................... 27
Fizyoloji ve Homeostasis İlişkisi .......... 3 Kemiğin Anatomik Yapısı ..................... 28
Hücre Organizasyonu ................................... 6 Eklem ..................................................... 30
Hücre ...................................................... 6 Hücre Zarının Elektriksel Özellikleri ............ 31
Hücre Yapısı ........................................... 7 Dinlenim Zar Potansiyeli ...................... 31
Hücre Organizasyonu ........................... 8 Uyarılabilir Dokular .............................. 32
Sitozol .................................................... 9 Aksiyon Potansiyeli ............................... 32
Endoplazmik Retikulum ...................... 9 Kas Fizyolojisi ................................................ 34
Ribozom ................................................. 9 İskelet Kasları ........................................ 34
Mitokondri ............................................. 9 Düz Kaslar .............................................. 40
Golgi Aygıtı ............................................ 9 Kalp Kası Yapısı ve Kalbin Kasılması .... 43
Lizozom .................................................. 9
Peroksizom ............................................ 10
Nukleus (Çekirdek) .............................. 10
Madde Taşınması .......................................... 11
Difüzyon ................................................ 12
Enerji Gerektiren (Aktif) Transport .... 13
Sekonder Aktif Transport ..................... 13
Endositoz ve Eksositoz ......................... 14
Hücre Döngüsü ve Ölümü .................... 15
Hücre Döngüsü .................................... 15
Hücre Ölümü ......................................... 15
Temel Vücut Sistemleri ........................ 16
Hareket (Kas-İskelet) Sistemi .............. 16
Dolaşım Sistemi .................................... 16
Solunum Sistemi ................................... 16
Sinir Sistemi ........................................... 16
Boşaltım Sistemi .................................... 17
Sindirim Sistemi .................................... 17
Üreme Sistemi ....................................... 17
iii
Sinir Sistemi Dolaşım Sistemi ve
BÖLÜM 3 BÖLÜM 4
Fizyolojisi Kan Fizyolojisi
Giriş ................................................................. 57 Giriş ................................................................. 95
Sinir Sistemi ................................................... 57 Kalbin Yapısı ve Çalışma Şekli ....................... 95
Sinir Sisteminin Organizasyonu ........... 57 Kalbin Kendi Kendine Çalışması .......... 98
Aksiyon Potansiyellerinin Oluşumu ve Yayılımı ... 61 Kalbin Elektriksel Ölçümü .................... 99
Dinlenim Zar (Membran) Potansiyeli .... 61 Kalp Döngüsü ....................................... 100
Membran Potansiyelinde Değişimler ... 61 Kan Damarları ................................................ 103
Aksiyon (Eylem) Potansiyelleri (AP) .... 61 Atardamarlar ......................................... 104
Nörotransmitterler ........................................ 64 Kılcal Damarlar ...................................... 105
Bazı Önemli Nörotransmitterler ......... 64 Toplardamarlar ...................................... 106
Merkezî Sinir Sistemi .................................... 65 Akkan (Lenf) Damarları ve
Omurilik ................................................. 65 Dolaşımı................................................. 107
Önbeyin .................................................. 67 Kanın Bedendeki Dolaşımı ................... 108
Serebral Korteks (Beyin Kabuğu, Serebru- Kan Basınçları ........................................ 110
ma Ait Kabuk) ....................................... 67 Periferik Direnç ..................................... 111
Diensefalon (Ara Beyin) ....................... 70 Nabız ..................................................... 111
Beyin Sapı .............................................. 71 Dolaşım Sisteminin Düzenlenmesi ............... 112
Beyincik (Serebellum) .......................... 72 Özel Dolaşımlar ..................................... 112
Limbik Sistem ........................................ 73 Kan’ın Yapısı ve Görevleri ............................. 114
Periferik Sinir Sistemi ........................... 73 Kanın Fiziksel Özellikleri ...................... 114
Sinir Fonksiyonlarının Entegrasyonu .......... 76 Eritrositler (Alyuvarlar) ...................... 116
Duyusal Entegrasyon ............................ 76 Lökositler (Akyuvarlar) ........................ 120
Motor Entegrasyon .............................. 77 Trombositler .......................................... 122
Uyku ....................................................... 78 Hemostaz ............................................... 123
Özel Duyular ................................................. 78
Tat Fizyolojisi ........................................ 82
Koklama Duyusu ................................... 82
iv
Sindirim Sistemi
BÖLÜM 5 BÖLÜM 6 Solunum Fizyolojisi
Fizyolojisi
v
Hormonal ve Üreme
BÖLÜM 7 Boşaltım Fizyolojisi BÖLÜM 8
Sistemi Fizyolojisi
vi
Önsöz
Sevgili öğrenciler,
Fizyoloji, canlıların fiziksel, kimyasal ve biyo- meraklı olanlara, sağlık ve fen bilimleri alanın-
lojik fonksiyonlarını ve sistemlerini inceleyen daki fakülte ve yüksekokullarda okuyan öğ-
bilim dalıdır. Fizyoloji, patoloji yani hastalık bi- rencilere hitap etmektedir.
liminden farklı olarak bedeni oluşturan hücre-
Yaşam kalitesinin arttırılması amacıyla sağlık
lerin dokuların, organların, sistemlerin normal
hizmetlerinin önemi her geçen gün artmakta-
fonksiyonlarını, bu fonksiyonları nasıl yerine
dır. Sağlık alanına ilgi duyan, sağlık alanında
getirdiklerini inceler. Anadolu Üniversitesi
çalışan herkesin öncelikle insan fizyolojisini çok
Açıköğretim Sisteminde çeşitli programlarda
iyi bilmesi gerekir. Bedendeki normal işleyişini
okutulmak üzere yazılan bu kitapta insan be-
anlatan fizyolojiyi çok iyi özümseyen kişilerin
denini oluşturan sistemler ve sistemlerin yapı
hastalıkları anlama şansı o denli artacaktır. Bu
ve fonksiyonlarını içeren fizyoloji konuları ele
amaçla temel düzeyde insan beden yapısını ve
alınmıştır. Kitabın dili sade ve anlaşılır biçim-
fizyolojisini anlatan bu kitabımızın hazırlanma-
dedir. Kitabın oluşumunda literatürde yer alan
sında katkıda bulunan yazarlarımıza, kitabın
temel fizyoloji kitapları ve alandaki diğer kay-
gözden geçirilmesi ve baskı aşamasında emeği
naklar referans alınmıştır. İnsan beden yapısı
geçen bütün herkese teşekkürü borç bilirim.
ve fizyolojisi kitabı sağlık alanında fizyolojiye
Editör
Doç.Dr. Gökhan KUŞ
vii
Bölüm 1
Fizyolojiye Giriş
1 2
Fizyoloji, Patoloji ve Homeostasis Hücre Organizasyonu
öğrenme çıktıları
3
Madde Taşınması
3 Madde taşınmasının önemini açıklayabilme
Anahtar Sözcükler: • Fizyoloji • Hücre Zarı • Organel • Difüzyon • Osmoz • Hücre Ölümü
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
3
Fizyolojiye Giriş
leyerek yaşamın mantığını araştırır. Fizyoloji bu kelimeleri içi içe geçmiştir. Fizyoloji yaşamı açık-
incelemeleri yaparken optimum sınırlar içerisinde layan bir bilim dalıdır. İnsan bedenini oluşturan
kalır. Yani yaşam için gerekli unsurları ortaya ko- hücrelerin, dokuların, organların ve sistemlerin
yar. Fizyolojinin sınırları aşıldığında patoloji yani bağımsız ve bir bütün olarak işleyişlerini, meka-
hastalık ortaya çıkar. Basitçe tansiyon değerlerinizi nizmalarını yapı ve fonksiyon açısından inceler,
düşündüğünüzde aklınıza hemen yaklaşık 120-80 canlılığın, canlı kalmanın hatta ölüm süreçlerinin
mmHg lık değerler gelir. İstrahat halindeki kendi- ne olduğunu araştırır. Yani basitçe fizyoloji hücre,
nizi iyi hissettiğiniz tansiyon değerleriniz içerisinde doku, organ ve sistemlerin normal çalışma prensip-
kalbiniz rahatlıkla çalışacak, kan dolaşımınız rahat- lerini ve etkileşimlerini inceler. Fizyolojinin dışına
lıkla sağlanacaktır. Ancak bedeni strese sokmayan çıkıldığı an zaten hastalık ortaya çıkar, patoloji yani
bir durumla (egzersiz, aşırı üzüntü, sevinç, hasta- hastalık bilimi devreye girer. Dinlenim halinde ye-
lık, vb.) karşı karşıya değilken tansiyon değerleriniz tişkin sağlıklı bir kişide ölçülen tansiyon değerleri
aşırı yükselir ya da düşerse bu bedende kalbinizin 120/80 mmHg arasında olmalıdır. Eğer dinlenim
yorulmasına, çalışamamasına, fonksiyon kaybına, halinde bir kişide ölçülen tansiyon değerleri farklı
kan dolaşımınızın zorlanmasına yol açacaktır. Bu- zaman dilimlerinde bu değerlerin üzerinde ise ki-
nun sonucunda da hücreleriniz ve dokularınız ye- şiye hipertansiyon; altında ise hipotansiyon teşhisi
teri kadar beslenemeyecek, doku ve hücresel atıklar konabilir. Her iki durumda hastalığa işarettir. Bu
toplanamayacak ve hücrelerinizde kalıcı hasarlar örnekten de anlaşılacağı üzere fizyolojik sınırlar
hatta ölüm meydana gelecektir. Başka bir örnek dışına çıkıldığı an beden bunu tolere edemiyor-
vermek istersek; kişinin dinlenim halindeki tansi- sa, tekrar normal değerler sağlanamıyorsa hastalık
yon değerleri 120-80 mmHg; kalbi dakikada 60 başgösterebilir. Fizyolojik parametreler sağlanabil-
kez atıyorsa ve bu kişi egzersize başladığında tansi- diği ölçüde kişiler yaşamlarını sağlıklı bir şekilde
yon değerlerinin yükseldiği kalp atım hızının arttı- sürdürebilir. Bunu desteklemek için de fizyolojide
ğı solunumun hızlandığı görülür. Bu zaten istenen herşeyin azı ve çoğu zarar prensibi vardır denebi-
ve beklenen bir olaydır. Egzersiz yapan bölgeye kan lir. Beden ısınız gün içerisinde sizin bulunduğunuz
akımını arttırmak için kalp atım hızı artar, tansiyon pozisyon, yer, iklim şartları, egzersiz durumu gibi
yükselir. Beden adeta bu duruma uyum gösterir. faktörlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. An-
Egzersiz bittikten bir süre sonra da kalp atım hızı cak tekrar normal değerler olan 36,5-37,5 C° ye
ve tansiyon normale döner. Bu kişinin bulunduğu gelmelidir. Gerçekten de hava sıcaklığını düşün-
an itibariyle sağlıklı olduğunu gösterir. düğünüzde hava dışarıda (- 40 C°) iken de (+40
C°) iken de beden sıcaklığımız hemen hemen aynı
kalmaktadır. Zaten beden ısısı aşırı düştüğü ya da
yükseldiği zaman hücre fonksiyonları için gerekli
dikkat olan enzimlerimiz çalışamaz duruma gelir bu da
Tansiyon basitçe kanın atardamarlarının du- hastalığa hatta ölüme bile yol açabilir. Sadece hava
varına yapmış olduğu basınç anlamında kul- sıcaklığı değil yaşamı tehdit eden her türlü olumsuz
lanılır. Dinlenme halinde yetişkin sağlıklı bir durumlara, siz dışardan kendiniz ya da sağlık ala-
kişide normal kan basıncı, büyük tansiyon nında uzman bir kişi müdahale etmeden önce, ilk
100–140 mmHg ve küçük tansiyon 60–90 tepkileri bedeniniz verir. Basitçe beden hava sıcak
mmHg arasında olmalıdır. olduğu zaman (hava sıcaklığı beden ısısından yük-
sek olduğu zaman) fazla ısıyı bedenden atmak için
Canlı bedenini oluşturan sistemlerin beden dı- deriye giden kan akımını arttırır, terlemeyi sağlar,
şından ve içinde hatta hücrelerin hücre içi ve dı- deriden ısının daha hızlı bir şekilde kaybolmasını
şında meydana gelen değişimlere uyum göstermesi, sağlar, metabolizma hızını düşürür, enerji üretimi
bu değişiklikleri algılayarak var olan sistemlerini azalır. Tam tersi hava soğuk olduğu zaman da deri-
hücresel fonksiyonlarını koruması gerekir. Basitçe ye giden kan akımı azaltılır, ısı kaybı azalır, terleme
bedenin ve hücrenin her türlü stres yaratan iç ve durur, metabolik hormonlar olan tiroid hormon-
dış uyartılara karşı iç ortamlarını sabit tutmalarına lar salgılanarak metabolik faaliyetler artar, kaslar-
Homeostasis (canlı denge, iç denge, kararlı du- da titreme ile ısı oluşur, ısı oluşumu artar, tüyler
rum) adı verilir. Aslında homeostasis ile fizyoloji diken diken olarak ısı kaybını önleyici bir bariyer
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
oluşturur. İşte bunların hepsi beden içinde ya da dan geçerek akciğerlere ulaşması ve kana verilmesi,
dışında var olan bir değişikliğe bedenin hücresel kan içerisinde de çoğunun hemoglobine bağlanma-
ve sistemsel düzeyde yanıtıdır. Tabii ki bunları bu sı gerekir. Bedene yeteri kadar oksijen alınmazsa,
kadar basit olarak anlatmak kolaydır. Aslında bu kanın içinde yeteri kadar alyuvar hücreniz yoksa
olayların hepsinde çok ciddi anlamda biyokimyasal (anemi) ya da kan hücreleri içerisinde yeteri kadar
ve biyofiziksel olaylar yer almaktadır. hemoglobin yoksa hücerelere yeteri kadar oksijen
gidemez ve bu da hastalığa hatta ölüme yol açar.
Bedende oksijen düşüklüğüne ve enerji kaynağı
olan glikozun (şeker) azlığına toleransı en düşük
dikkat olan organ beyindir. Bu nedenle oksijen her daim
Yunanca kelimelerinden “aynı” ve “sabit” söz- hücrelere taşınmalıdır. Oksijen hücrelere ulaştıktan
cükleri olan homeostasis, canlıların hayatta sonra besin maddeleri ile reaksiyona girerek hücre-
kalmak için gerekli olan oldukça kararlı ko- ler oksijenli solunum yaparlar ve metabolik faali-
şulları aktif bir şekilde sürdürmek için kul- yetler için gerekli enerjiyi üretirler. Enerji üretimi
landıkları herhangi bir sürece atıfta bulunur. sırasında metabolik atıklar ve karbondioksit oluşur.
Terim, 1930 yılında doktor Walter Cannon Bunların da hücreden uzaklaştırılması kana verile-
tarafından yapılmıştır. Vücudunun Bilgeliği rek bedenden başta solunum ya da boşaltım sistemi
adlı kitabında, insan vücudunun, sürekli ola- ile atılması gerekir. Hücrelere oksijen almak kadar
rak sıcaklık ve kandaki su, tuz, şeker, protein, önemli bir konu da hücrelerde birikmeye başlayan
yağ, kalsiyum ve oksijen içeriği gibi diğer ha- başta karbondioksit olmak üzere bu metabolik atık-
yati koşulları nasıl koruduğunu açıklar. Benzer ların atılmasıdır. Karbondioksit bedende birikmeye
süreçler, Dünya’nın ortamında kararlı durum başlarsa hücrelerdeki ve kandaki pH dengesini bo-
koşullarını dinamik olarak sürdürür.Homeos- zar. pH dengesi asitlik yönüne kaydığında enzimsel
tasis, sabit bir iç ortamı korumak için içten ve faaliyetler bozulur, hücre parçalanmaya başlar. Bu
dışatan gelen değişime direnmedir. (https:// durumlarda da homeostatik mekanizmalar devreye
www.scientificamerican.com/article/what-is- girer. Kanda aşırı karbondioksit birikimi solunum
homeostasis/ (erişim 05.08.2018) merkezini uyarır, kişi derin ve hızlı solunum yapar,
bedendeki tamponlama sistemleri devreye girerek
pH normale döner.
dikkat
Hemoglobin akciğerlerden oksijeni vücutta- dikkat
ki dokulara ve organlara taşıyan kırmızı kan Patoloji hastalıkların incelenmesi bilimidir.
hücreleri içindeki bir proteindir. pH değeri Patoloji “hastalığın altta yatan doğasını araş-
ise bir çözeltinin asitlik veya bazlık derecesini tıran, tedavi etmeye çalışan bir tıbbi alan”
tarif eden ölçü birimidir. Power of Hydrogen” olarak tanımlanır. “Patoloji” kelimesi Yunanca
(Hidrojenin Gücü)’dür. 1-14 rakamları ara- “hastalık” anlamına gelir. Patolog, patoloji al-
sında gösterilir. 1-7 arası asidik; 7 nötr; 7-14 şanında tıpta uzmanlaşmış kişidir.
arası bazik anlamına gelir.
5
Fizyolojiye Giriş
Öğrenme Çıktısı
6
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
hücresi arasında büyüklük açısından pek bir fark bulunan bu maddeler başlıca sodyum, potasyum,
yoktur. Farkı yaratan ve büyüklüğü ortaya çıkarak kalsiyum, magnezyum,klor , bikarbonat (HCO3-),
hücre sayısının fazla olmasıdır. Bu yüzden canlı amino asitler, kreatinin, adenozin trifosfat, glikoz,
türleri arasındaki hücre sayısı boyuta göre değişir. protein ve üredir.
Yetişkin bir insanda 100 trilyona yaklaşan sayıda
bir hücre bulunabilir. Her hücrenin kendine özgü
bir fonksiyonu bulunmaktadır. Kan hücrelerinden
Hücre Yapısı
eritositler oksijen taşımak için fonksiyonel bir ya- Hücreler genel olarak üç temel kısımdan oluşur.
pıya kavuşmuş çekirdeklerini dahi kaybetmişlerdir. Hücre zarı, sitoplazma ve çekirdek.
Bedende bulunan tüm hücrelerin çekirdeği var Hücre zarı sadece hücreyi çevreyelen bir zar
iken eritrositlerin çekirdeği yoktur. Bütün hücrele- olarak ele alınmamalıdır. Hücre zarı tüm hücrele-
rin yaşamlarını sürdürebilmeleri için enerjiye ihti- rin etrafını saran, hücrelerin içeriğinin dışarıya çık-
yaçları vardır. Enerji üretimi de karbonhidrat, yağ masını engelleyen, seçici geçirgen yapısıyla madde
ve proteinlerden elde edilir. Enerji sonucu oluşan giriş ve çıkışına aracılık eden, hücrelerin sınırlarını
temel enerji birimi ATP (adenozintrifosfat) olarak belirleyen, hücre dışından gelen bazı sinyalleri tanı-
ifade edilir. Enerji sonucu aynı zamanda ısı oluşu- yarak ilgili yapılara ulaştıran fonksiyonel bir yapı-
mu da söz konusudur. Hücrede enerji üretimi ve dır. Hücre zarına fonksiyonel özellikler kazandıran
diğer metabolik faaliyetler sonucunda oluşan atık hücre zarının yapısıdır. Hücre zarına plazma zarı
maddeler yine hücreden ve bedenden uzaklaştı- da denmektedir. Hücre zarının kalınlığı hücreden
rılmalıdır. İşte gerek enerji üretimi için hücre içi- hücreye değişse de genelde 6-10 nm kalınlığındadır.
ne çeşitli maddelerin (besini oksijen, iyonlar, …) Plazma zarı temel olarak yağlardan, proteinlerden
alınması; hücrede metabolizma sonucu oluşan atık ve az da olsa karbonhidratlardan oluşur. Hücreden
maddelerin de atılması gerekir. Bu fonksiyonların hücreye değişse de genel olarak bir hücre zarında
yerine getirilmesindeki ana avantajlardan bir tanesi % 50-55 protein, % 40-45 lipid (% 25 fosfolipid,
hücrelerin için, dışının ve hücreler arası boşlukların % 13 kolesterol, % 4 diğer lipidler) ve % 2-10 kar-
sıvı ile dolu olmasıdır. Yetişkin sağlıklı bir insanda bonhidratlar bulunur. Hücre zarının yapısı ile ilgili
bedenin % 60-65’ı sıvıdır. Bu sıvı bedende basitçe olarak çok farklı sayıda model öne atılmışsa da gü-
hücre içinde, hücre dışında ya da hücreler arası boş- nümüzde en çok kabul gören model akıcı-mozaik
lukta bulunur. Hücre içindeki sıvıdan kastedilen zar modelidir. Akıcı-mozaik zar modelinde hücre
100 trilyona yakın bulunan hücrenin içindeki sıvı zarı çift kat lipid tabakası ve üzerinde gömülü pro-
miktarı; hücreler arası boşlukta bulunan sıvıdan teinlerden oluşur. Hücre zarı üzerinde bulunan bu
kastedilen kandan filtre olup doku ve hücreler ara- proteinler kendi arasında iki farklı şekilde bulunur.
sında bulunan sıvı kastedilir. Ayrıca kan damarları Zarın iç kısmına yerleşik olan ve zarı boylu bo-
içerisinde ve lenf sistemi içinde bulunan sıvılar da yunca kat eden proteinlere integral protein; zarın
hücre dışı sıvı kavramı içinde yer alır. Fizyolojide üzerinde yüzeysel olarak bulunan proteinlere peri-
fizyolojik insan diye bir kavram vardır. Boyunuz ferik protein adı verilir. Hücre zarlarında bulunan
170 cm kilonuz 70 kg ise fizyolojik insan olarak proteinlerin tipleri ve sayıları hücreden hücreye
nitelendirilir. Kilosu 70- 75 kg olan bir kişinin be- farklılık gösterir. Hücre zarında bulunan proteinler
deninin yaklaşık %60-65’inin sıvı olduğu düşünü- hücrelerin ve hücre zarlarının özel fonksiyonlarına
lürse bedende yaklaşık 45 litre su bulunur. Bu 45 aracılık ederler. Bu proteinler hücrelerde;
litre sıvının %70’i yani yaklaşık 30 litresi bedende a. Zar yapısının önemli bir komponentidir.
sayıları 100 trilyonu bulan hücrelerin içerisinde b. İyon pompası olarak iyonların hücre içine
bulunur. Hücre içinde bulunan bu sıvılara hücre girişine ve çıkışına aracılık ederler.
içi sıvı adı verilir. Hücrelerin dışında bulunan sıvı-
lara ise hücre dışı sıvısı adı verilir ve toplam hacmi c. Çeşitli kimyasal habercilerin (örneğin hor-
13-16 litre arasındadır. Hücre içi ve dışındaki sıvı- monların) bağlanma noktasıdır, reseptörüdür.
nın içerisinde sadece su bulunmaz aynı zamanda d. Enerji taşıyıcısı olarak görev alırlar.
su ile birlikte diğer bazı maddeleri de içermekte- e. Hücrelere antijenik bir özellik yani spesifik-
dir. Suyun dışında kalan bu maddelerin çoğunluğu lik kazandırır.
suda çözünmüş elektrolitlerdir. Hücre sıvılarında f. Enzim fonksiyonunda bulunurlar.
7
Fizyolojiye Giriş
Hücre zarlarının temel yapısı lipidlerdir. Li- na ve yapısına destek veren kolesterol molekülleri
pidlerden sonra proteinler önem kazansa da hücre suda eriyen maddelere karşı geçirgenlik derecesini
zarlarında gerek proteinlere bağlı gerekse lipidlere ve akışkanlığı sağlamaktır. Hücre zarının olmazsa
bağlı karbonhidrat molekülleri de bulunmaktadır. olmaz moleküllerinden birisi olan kolesterol düzeyi
Hücre zarını oluşturan proteinlerin hacmi lipidlere artarsa hücre zarının akışkanlığı da azalır.
göre oldukça fazladır. Nerdeyse 1 protein mole- Hücre zarının temel bileşeni lipidler olarak de-
külüne karşı 40-50 lipid molekülü yer alır. Hücre ğerlendirilse de hücrenin fonksiyonu ile ilgili temel
zarlarının dışa bakan yüzeylerinde proteinlere bağlı görevler proteinlere aittir. Hücre zarını oluşturan
şeker moleküllerine glikoprotein; lipidlere bağlı proteinlerin çeşidi, miktarı ve sayısı hücreden hüc-
şeker moleküllerine glikolipid denir. Karbonhid- reye farklılık gösterir. Hücre zarında iki tip protein
ratlar toplam zarın % 2-10 kadarlık kısmını oluştu- bulunmaktadır.
rurlar. Hücre zarını oluşturan lipidlerin çoğunluğu-
a. İntegral protein: Hücre zarının lipid ta-
nu fosfolipid, glikolipid ve kolesterol oluşturur.
bakasında bir taraftan diğer tarafa uzanan
Bu üç lipidin amfipatik yapısı (bir molekülün ya-
proteinlerdir. İntegral proteinler hücre zarı-
pısında hem hidrofobik hem de hidrofilik grubun
nı boydan boya kat edebildikleri için hücre
bulunması) hücre zarının sıvı ortamda çift tabakalı
zarlarında por adı veren kanalları oluşru-
bir zar yapısı yani bir bariyer şeklinde ortaya çık-
rurlar. Bu porlardan su ve su içinde eriyen
masına neden olur. Bu bariyer tabakası yani çift
maddelerin geçişleri sağlanır. İntegral pro-
kat lipid tabakası bazı moleküllerin hücre zarından
teinlerin başka bir görevi de kimyasal ha-
içeri girişine ya da dışarı çıkışına izin verirken ba-
bercilerin (hormon, nörotransmitter gibi)
zılarına izin vermez. Bu nedenle hücre zarının bu
bağlanma yerleri olmasıdır. Bu tip prote-
özelliğine seçici geçirgen yapı denir. Bu bariyerden
inlere reseptör adı da verilir. Hücreler arası
yani çift tabakalı lipid tabakadan iyonlar, glikoz ve
bağlantıları sağlayan yine protein yapısın-
üre gibi suda eriyen maddeler geçemezken; oksi-
daki moleküllerdir.
jen, karbon dioksit ve alkol gibi yağda eriyen ya
da yağı çözen maddeler kolayca geçebilir. Maddeler b. Periferal protein: Zarın herhangi bir yü-
hücre zarını geçerken ya zarı oluşturan moleküller zeyine tutunarak zarı boydan boya kat
arasındaki boşluklardan, ya porlardan ya da pro- etmeyen yüzeysel proteinlerdir. Periferik
teinlerin oluşturmuş olduğu kanallardan geçerler. propteinler genel olarak integral proteinle-
Zar yapısında bulunarak hücre zarının oluşumu- re tutunarak hücrelerde enzim fonksiyonu
gösterirler.
Glukoprotein Glukolipid
Çift katlı
lipid tabakası
Periferik Kolesterol
İntegral Protein
protein
protein kanal
Hücre Organizasyonu
Hücre zarının etrafını çevirdiği hücresel bir alan bulunmaktadır. Hücre zarı ile çekirdek arasında kalan
akıcı yoğun sıvıya sitoplazma adı verilir. Sitoplazma hücre içinde yüksek düzeyde organize olmuş fiziksel
yapılar olan organeller ve bunların içinde bulunduğu sıvı kısımdan oluşur. Etrafı zarlarla çevrili bu başlıca
bu organeller mitokondri, endoplazmik retikulum, Golgi apereyi, peroksizom, lizozom ve ribozomdur.
8
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Organellerin ve partiküllerin içinde dağıldığı sıvıya dar değişkenlik gösteren mitokondrilerin sayısı
da sitozol adı verilir. Hücrenin yaşamsal fonksiyon- hücreden hücreye değişkenlik gösterir. Mitokondri
ları organellerce gerçekleştirilir. sayılarının fazla olma sebeplerinden birisi de mito-
kondrilerin çoğalabilme özelliğidir. Mitokondrile-
rin kendine özgü DNA ları vardır. Bu da onların
Sitozol çoğalmalarına yol açar. Sinir ve kas hücrelerinde
Hücre zarı ile çekirdek arasındaki boşluğu dol- çok sayıda mitokondri bulunmaktadır. Mitokondri
duran organellerin içinde bulunduğu sıvı kısma içinde enerji üretmek için gerekli enzimler bulu-
sitozol adı verilir. Sitoplazma içinde sadece lipid, nur. Oksijenli solunum sonucu ATP adını verdiği-
protein glikoz, enzim bulunmaz aynı zamanda miz enerji oluşur.
hücrenin belirli bir şekilde olmasını sağlayan hücre
içi iskelet proteinleri bulunur. İç zar Dış zar
Matriks Krista
9
Fizyolojiye Giriş
miktar hücre zarı ile birlikte hücre içine alınmasına varken; yüksek düzeyde olması hücrenin yaşlan-
olayı olan fagositoz işlemini sıklıkla gerçekleştiren masına, hücrenin temel yapıtaşları olan lipidlerin
hücrelerde sayıları çok daha fazladır. Lizozomlar ve proteinlerin hatta DNA’nın hasar görmesine yol
golgi tarafından oluşturulur. Şekilleri düzensizdir. açar. Peroksizomların içinde bulunan oksidaz enzi-
İçerisinde 50’nin üzerinde enzim barındırır. Lizo- mi hidrojen iyonları ile birleşerek hidrojen peroksit
zomlar bir anlamda hücrelerin yıkım odacıklarıdır. üretiminden; katalaz enzimi de oluşan bu hidrojen
Lizzozomda hücre içine alınan çeşitli makromole- peroksitin yıkımından sorumludur. Böylece hidro-
küller küçük parçalarına ayrılır. Örneğin proteinler jen peroksit zararsız duruma getirilir.
aminoasitlerine, lipidler yağ asitlerine ve glikojen
nişastaya kadar parçalanır. Lizozom hücre içi sindi-
rim yeridir. Lizozomda sindirilen hücre için gerekli
Nukleus (Çekirdek)
olan hücre içine gereksiz ya da zararlı madeler hüc- Hücrelerin ana komuta merkezi çekirdektir. İn-
re dışına eksozitoz (dışarı atma) ile gönderilir. Li- san bedeninde eritroistler haricinde tüm hücrelerde
zozomlarda bulunan matriksin esas bileşenleri asit bulunan çekirdeğin büyüklüğü ve şekli hücreden
hidrolaz enzimleridir. Bu enzimler asidik ortamda hücreye değişkenlik gösterir. Çekirdeğin büyüklü-
en iyi şekilde etki gösterir. Hidrolaz enzimlerinin ğü genelde hücre büyüklüğü ile doğru orantılıdır.
etki mekanizması su ekleyerek karbonhidrat veya Çekirdek sayısı genel olarak tüm hücrelerde tektir.
protein gibi maddelerin parçalanmasını sağlamak- Bazı hücrelerde (karaciğer, dev kemik hücreleri
tır. Hücreler yaşamlarını sürdürebilmek için enerji gibi) birden fazla çekirdek görülebilir. Çekirdeğin
üretmek zorundadır. Enerji kaynakları olan besin- etrafını çekirdek zarı sarar. Bu zar iki katlı bir zar-
ler de hücre içine girdiğinde hücrenin kullanabi- dır. Bu zarlardan sitoplazmaya bakan yani dış zar
leceği kadar küçük hale getirilmelidir. Yani mak- endoplazmik retikulum ile bağlantılıdır. Çekirdeğe
romeoleküller mikromoleküllere çevrilmelidir. Bu girip çıkan moleküller bu iki zarlı yapıyı geçmek
görevi lizozom yerine getirir. Lizozomlar ayrıca bir zorundaddır. Bu zarlar küçük moleküllere geçir-
hücrede yaşlanan, haraplanan ya da fonksiyonunu gendir. Ayrıca çekirdek zarında bulunan porlar ara-
yerine getiremeyen hücre içi diğer yapaıların da cılığıyla ribonükleik asit (RNA), protein gibi çok
yıkımından sorumludur. Lizozomlar ayrıca can- büyük moleküller de çekirdeğe giriş ve çıkış yapa-
lının çeşitli gelişim basamakalrında da görev alır. bilmektedir. Çekirdek hücrelerin kontrol merkezi-
Embriyonik gelişim sırasında doku ve organların dir. Çekirdek plazması koyu kıvamlı yarı akışkan
şekillenmesi, el parmakları arasındaki zarların kay- kolloidal bir sıvıdır. Bu sıvı içerisinde proteinler,
bolması gibi. lipidler, çeşitli inorganik tuzlar bulunur. Çeşit-
li safhalarda ve çeşitli boyama teknikleri ile hücre
çekirdeği mikroskopla incelendiğinde çekirdekte
Peroksizom görünen uzun ipliksi yapılara kromatin iplikleri dı
Peroksizomlar lizozomlara benzerlik gösterse verilir. Koromozom üzerinde daha koyu görünen
de lizozomlardan farklı olarak içlerinde daha çok ya da koyu boyanan alanlara kromatin adı verilir.
oksidaz ve katalaz enzimleri içerirler. Peroksizom- Bir hücre bölünme uyarısı ile birlikte bölünece-
larında da etrafı bir zarla çevrilmiştir. Oksijen her ği zaman bu kromatin iplikleri kısalır kalınlaşı ve
yaşamsal fonksiyonların sürdürülebilmesi için ge- daha rahat gözlenir. Bu kısa kalın yapılara artık
reklidir. Enerji üretmek için oksijen kullanıldığın- kromozom adı verilir. Kromozomlar başka deyişle
da yan ürün olarak reaktif oksijen türleri de oluşur. kısalıp kalınlaşan kromatin iplikleri yapısında başta
Rekarif okisjen türleri serbest radikaller olarak mi- DNA olma üzere çok farklı sayıda ve çeşitte protein
tokondri tarafından sürekli üretilmektedir. Enerji içerir. Canlı bireylerin kalıtsal karakterlerini taşıyıp
üretimi sonucu oluşan bu serbest radikaller lipit- ortaya çıkışını sağlayan ve nesilden nesile aktaran
lerin, proteinlerin ve nükleik asitlerin yapısında kalıtım faktörleri olan genler hücrenin kromozom-
değişiklik meydana getirebili. Serbest radikaller larında bulunur. Genler hücrelerin çekirdek geno-
çift yönlüdür. Faydası da vadrıdr zararı da. Beden munu oluşturur. Hücre çekirdeğinin görevi kaltsal
savunnmasına katkıda bulunmak, kanserli hücrele- mameryal olan genlerin çalışmalarını sağlayarak
rin öldürülmesini sağlamak, detoksifikasyon işlem- yaşamsal fonksiyonların süremesini sağlamak ve
lerini gerçekleştirmek, çeşitli kimyasal habercilerin kontrol etmektir.
oluşumuna katkıda bulunmak gibi faydalı işleri
10
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Endoplazmik retikulum
Lizozom
Peroksizom
Plazma zarı
Sitoplazma
Mikrotübüller
Çekirdek
Ribozm
Çekirdekçik
Kromatin
Mitokondri
Golgi apereyi
Salgı vezikülleri
Öğrenme Çıktısı
MADDE TAŞINMASI
Homeostasisin sağlanabilmesi için gerekli temel şartlardan birisi de hücrelerin iç ve dış ortamda mey-
dana gelen değişimlere uyum sağlayarak mevcut fizyolojik değerlerini koruyabilmesidir. Hücrenin basitçe
temel yapısını düşündüğünüzde aklınıza hücre zarı, çekirdek ve hücre zarı ile çekirdek arasında kalan sıvı
kısımlar akla gelir. Hücrenin içi-dışı, organellerinin içi-dışı, çekirdeğin içi-dışı hep sıvı bir ortamdır. İşte
hücrelerin ve temel yapılarının canlılığını sürdürebilmesi için gerekli olan maddeleri bu sıvı ortamdan
alması; gerekli maddeleri kullanması ve kullanım sonrası açığa çıkan zararlı, atık ya da gereksiz maddleri
hücrelerden dışarı atması gerekir. Bu işlemlerin yapılabilmesi için de maddelerin hücreye tek giriş ve çıkış
alanı olan hücre zarlarını kullanmak gerekir. Hücre zarının yapısını hatırladığımızda hücre zarının çift kat
lipid tabakası ve üzerinde proteinlerin bulunduğu aklımıza gelir. Seçici geçirgen bir yapıya sahip olan hüc-
11
Fizyolojiye Giriş
re zarları her maddenin geçişine izin vermez. Mad- verilir. Diğer bir taşıyıcı protein şekli de protein
delerin ve suyun hücreye giriş ve çıkışları kontrol kendine madde bağlanınca yapısal olarak şeklini
altındadır. Hücrelere, hücre zarı üzerinden madde değiştirir ve maddenin trasportunu sağlar. Bunla-
giriş ve çıkışına madde transportu adı verilir. ra da taşıyıcı protein adı verilir. Bazı maddeler de
Bedende bulunan sıvıların büyük çoğunluğu- hücre zarını yapısal olarak (endositoz ve ekzositoz)
nu su oluşturur. Suyun dışında bu sıvılarda suda kullanarak hücre zarından geçiş yaparlar. Basitçe
erimiş maddeler de bulunur. Bu maddelere elekt- hücre zarından taşınma difizyon, ozmoz, aktif taşı-
rolit adı verilir. Elektrolitlerin bedende birçok ma, ekzositoz, endositoz olarak sayılabilir.
fonksiyonları bulunmaktadır. Elektrolitler beden-
de başlıca sıvıların ozmolaritesinin sağlanmasında, Difüzyon
asit-baz dengesinin düzenlemesinde, su hacminin
Maddelerin zar boyunca geçebilmeleri için
dengelenmesinde, hücresel fonksiyonlarda, kas ka-
maddelerin geçişlerini sağlayacak bir güce ihti-
sılmasında, hücrelerin haberleşmesinde ve uyarıl-
yaç vardır. Bu geçiş gücü zarın her iki tarafındaki
masında görev alırlar. Hücre içi ve hücre dışı sıvılar
basınç farkı, gradiyent yani yoğunluk farkı ola-
arasındaki iyon ve su konsantrasyonu farklılığı yarı
bilir. Bu farklılıklar maddelerin geçişleri için itici
geçirgen olan hücre zarı aracılığıyla düzenlenir. Ge-
bir güçtür. Bu itici güç sayesinde maddeler enerji
rek hücre içerisindeki gerekse hücre dışındaki mad-
kullanmaksızın zarın bir tarafından diğer tarafına
delerin toplam konsantrasyonları birbirine yakın-
seçici geçirrgenliğin izin verdiği ölçüde rahatlıkla
dır ve yaklaşık 300 miliosmoldur. Hücre dışı sıvısı
geçebilir. Maddelerin çok yoğun ortamdan az yo-
ile hücre içi sıvısında iyonların konsantrasyonları
ğun olduğu ortama doğru geçişlerine difüzyon adı
farklıdır. Hücre dışı sıvısında fazla miktarda sod-
verilir. Hücre zarından difüzyon basit difüzyon ve
yum, az miktarda ise potasyum iyonları bulunur.
kolaylaştırılmış difüzyon olmak üzere iki şekilde
Buna karşılık hücre içi sıvıda sodyum konsantras-
gerçekleşir.
yonu az fakat potasyum konsantrasyonu fazladır.
Ayrıca hücre dışı sıvıda klor iyonlarının konsant- Basit difüzyon herhangi bir protein molekülü-
rasyonları hücre içi sıvıdan fazladır. Diğer taraftan lünün yardımı olmaksızın sadece konsantrasyon
hücre içi sıvıda hücre zarından geçemeyen protein farkına bağlı olarak maddelerin seçici geçirgen bir
ve fosfat anyonları bol miktarda bulunur. Sağlık- zardan çok yoğun ortamdan daha düşük yoğun-
lı bir yaşam için bedende sıvı elektrolit dengesini luktaki ortama geçişleridir. Oksijen, karbondioksit,
sağlamak yani bu osmol değerlerini sabit tutmak etanol gibi küçük moleküller basit diüzyonla taşı-
gerekir. Bu denge sürdürülmezse hücreler fonksi- nırlar. Basit difüzyonda maddeler hücre zarı arasın-
yonlarını yerine getiremez, yaşam kalitesi düşer ve daki boşluklardan ya da proteinlerin boylu boyuna
düzeltilmezse ölüm gerçekleşir. İşte hücre zarının açmış oldukları iyon kanallarından geçiş yaparlar.
temel fonksiyonlarından birisi hücre içi ve dışında- Bu protein kanallarının çoğu kapılarla açılır ya
ki sıvı miktarını ve konsantrasyonunu var olduğu da kapanır. Protein kanallarının açılıp kapanması
şeklinde sabit ve dengede tutmaktır. Hücre dışı ve hücreye gelen uyarıya bağlıdır. Kanalların kapıları-
hücre içi sıvısı arasındaki bu farklılıklar hücre ya- nın açılması ligand (kimyasal haberci, örneğin bir
şamı için çok önemlidir ve bu farklılıklar taşınma hormone) bağlanmasına ya da voltaj (gelen uıyartı)
mekanizmaları ile devam ettirilir. değişikliğine bağlıdır. Basitçe sodyum iyon kanalı-
nı ele alalım. Sodyum iyon kanallarının içi negatif
Madde taşınmasında bazı faktörler öne çıkar.
yüklüdür. Sodyum kanalı açıldığında hücre dışında
Karbondioksit, oksijen gibi gazlar ile yağda eriyen
fazla miktada olan sodyum iyonları konsantrasyon
maddeler hücre zarından kolaylıkla geçerler. Bazı
farkına bağlı olarak hücre içine giriş yaparlar.
büyük moleküllü maddeler de proteinler aracılığıy-
la geçiş yapabilir. Örneğin hücre zarında bulunan Kolaylaştırılmış difüzyon ise taşıyıcı aracılı di-
çeşitli proteinler maddelerin geçişine aracılık eder- füzyondur. Maddelerin çok yoğun olduğu ortam-
ler. Bu geçişlerde iki farklı protein karşımıza çıkar. dan daha düşük yoğunluktaki ortama aracı bir pro-
Hücre zarını boylu boyunca kateden proteinlerin tein yardımıyla enerji kullanmaksızın taşınmasıdır.
ortası boşluktur. Bunlara por adı verilir. Bu porlar Hücrelere alınan glikozun çoğu kolaylaştırılmış
sayesinde bazı moleküller hücre zarından kolaylıkla difüzyonla hücre içine taşınır.
geçiş yaparlar. Bu proteinlere kanal proteinler adı
12
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
13
Fizyolojiye Giriş
almaktaydı. Sodyum ve potasyumun pozitif yüklü b. Pinositoz: Fagositoz daha çok katı mole-
iyonlar oldukları düşünüldüğünde her bir pompa küllerin hücre içine alınması iken pinositoz
aktivitesinde net 1 pozitif iyon kaybı yaşanmakta- suda çözünmüş çok küçük moleküllerin
dır. Bu nedenle gerek bir pozitif iyonun net kay- hücre içine alınmasıdır. Bu da adeta içme
bı gerekse hücre içinin negatifliği hücre dışındaki olarak isimlendirilir. Yine hücre içine alı-
sodyum iyonunun hücre içine doğru yönelmesine nacak moleküllerin etrafı yalancı ayaklarla
yola açar. Yani sodyum için büyük bir konsantras- zarla çevrilir. Hücre zarı o bölgeden içeri
yon farkı olulur. Bu fark bir anlamda enerji kaynağı doğru katlanır ve madde hücre içine alın-
olarak düşünülebilir. Sodyum hücre içine girmeye mış olur.
çalışır. Sodyum hücre içine girerken başka mole- c. Reseptör bağımlı endositoz: Çeşitli mole-
küllerin de hücre içine alınmasına yol açar. Bu tür küllerin hücre içine taşınması için spesifik
birlikte taşınmaya co-transport adı verilir. Sod- yollar da geliştirilmiştir. Kolesterolun hüc-
yumla birlikte taşınan moleküller glikoz, aminosit, re içine alınması reseptör bağımlı endosi-
klor, iyot, olarak verilebilir. Bu tür taşınmalarda da toz örnek verilebilir. Daha önce anlatıldığı
aracı taşıyıcı proteinler görev alır. Co-tansportun üzere hücre zarı çift kat lipid ve üzerinde
zıddı yani ters yönde taşınma da söz konusudur. protein moleküllerinden oluşmaktaydı.
Özellile böbrek tübül hücrelerinde sodyum geri Hücre zarında bulunan bu proteinlerin te-
emilirken hidrojen iyonu bedenden idrar yolu ile mel görevlerinden birisi de zarda reseptör
atılmak üzere tübule geri verilir. göreviydi. Hücre zarındaki reseptörler ken-
dine özgü olarak bir molekülün bağlanması
Endositoz ve Eksositoz için özelleşmiş bir yapıya sahiptir. Nasıl ki
her kapının bir kiliti ve bu kilide uyumlu
Madde geçişleri genel olarak hücre zarı arasın-
anahtarı oluyorsa her reseptörün de ken-
dan olmaktadır. Ancak bedende ayrı bir taşınma
dine özgü bir bağlanma molekülü vardır.
olayı daha vardır. Bu tür taşınmalarda zarın geçir-
Hücre zarının önemli bir komponenti olan
genliği önemli değildir. Doğrudan hücre zarı kul-
kolesterol, düşük yoğunluktaki lipoprotein
lanılarak gerçekleşir. Doğrudan hücre zarı kullanı-
(LDL) molekülü içinde bulunur. Bu LDL
larak hücre içine madde alımına ENDOSİTOZ;
moleküllerinin hücre zarlarında kendine
doğrudan hücre zarı kullanılarak hücre dışına mad-
özgü reseptöeleri vardır. LDL içindeki ko-
de atımına EKSOSİTOZ adı verilir.
lesterol yapısal bir bileşik olduğu için hücre
Endositoz olayı kendi arasında 3 farklı başlıkta içine alınmalı, LDL içinden çıkartılmalı ve
ele alınabilir. yapısal olarak kullanılmalıdır. Bunun için
a. Fagositoz: Bakteri, hücre veya doku atıkla- de öncelikle LDL molekülü hücre zarında-
rının hücre içine alınması adeta yutulması- ki reseptörüne bağlanır, bu bağlanma sonu-
dır. Fagositoz olayında hücre zarı öncelikle cu LDL moleküllerinin etrafı zarla çevrilir,
hücre içine alınacak maddenin-canlının yine hücre zarı hücre içine doğru çöker ve
etrafını yalancı ayaklarla-uzantılarla sarar, etrafı zarla çevrili LDL molekülleri hücre
sarılan bölgedeki zar yapısı içeriye doğru içine alınmış olur. Zarla çevrili içinde LDL
çekilir ve madde hücre içine alınmış olur. bulunan veziküller lizozoma yönlendirilir,
Hücre içine alınan maddenin-canlının etfa- etrafındaki zar parçalanır, LDL molekülü
fı hücre zarı ile çevrilidir. Hücre içine alınan ayrıştırılır ve açığa çıkan kolesterol yapıtaşı
bu hücre zarı ile çevrili yapıya vezikül adı olarak kullanılır. LDL reseptörleri hasar gö-
verilir. Veziküller lizozoma taşınır ve orda ren insanlarda LDL bir anlamda da koleste-
bulunan enzimler aracılığıyla vezikül zarı rol hücre içine alınamayacağı için koleterol
parçalanarak madde parçalanır. Savunma kanda birikmeye başlar. Kanda artan LDL
sistemin en önemli elemanlarından olan yani kolesterol molekülleri damar sertliği-
makrofajlar ve nötrofillerin en önemli silahı ne, damar tıkanmalarına, hipertansiyona
fagositozdur. Fagositoz olayı ile beden içine hatta ölüme bile yol açabilir.
giren patojenlerin yakalanıp öldürülme iş- Eksozitoz olayı ise endositozun tam tersidir.
lemleri gerçekleşir. Hücre dışına verilecek olan maddelerin atılması
14
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
yoludur. Hücre içinde bulunan ama dışarı atılma- hücreye değişir. Hücre tipine göre birkaç gün oldu-
sı gereken bir molekülün etrafı zarla çevrilir. Yine ğu gibi bir kaç haftada sürebilir. Dinlenim halinde-
zarla çevrili içinde atılacak olan madde olan bu ve- ki bir hücrenin bölünebilmesi için hücreye içerden
ziküller bu kez hücre zarı iç tarafından zarla kay- ya da dışardan bir uyartı gelmesi gerekir. Hücreye
naşır ve hücre dışına veilir. Özellikle hücre içinde bölün uyarısı gelmediği müddetçe hücre dinlenim
sentezlenen ve hücre dışına salgılanan hormonlar, halinde kalır. Hücre bölünme uyarısını (büyüme
nörotransmitterler gibi kimyasal haberciler bu şe- faktörleri, hormonlar, mitojenler, sitokinler, gibi
kilde hücre dışına atılır ya da salgılanır. Yine hücre sinyallerle) aldığında hücre bölünmeye yönlendi-
içinde sindirilemeyen atık maddeler de bu şekilde rilir. Bölünme sırasında bir takım önemli işlevler
hücre dışına atılır. gerçekleşir. Basitçe hücre hacim olarak büyür ve bö-
lünme için gerekli hazırlıklar yapılır, çeşitli protein-
ler sentezlenir. Bir hücreninm bölündükten sonra
Hücre Döngüsü ve Ölümü tekrar bölününceye kadarki geçen süreye hücre
Çok hücreli canlıların ömürleri boyunca döl- döngüsü adı verilir. Hücre döngüsü bir çok karışık
lenmeden başlayarak mitoz, farklılaşma ve ölüm ayrı safhalardan oluşmaktadır. Basitçe bu safhaların
olayları büyük önem taşır. Bir hücrenin yaşaması, amacı sağlıklı bir şeklide bölünme olayının gerçek-
bölünmesi, farklılaşması ya da ölmesi konusundaki leşmesidir. Bunun içinde hemen hemen her kritik
kararı hücre içi ve dışından gelen uyartılar belirler. noktada bir kontrol noktası vardır. Bu kritik nokta-
Yani her şey önceden planlanmıştır. Bir hücrenin larda bazı önemli veriler elde edilir. Eğer bölünme
ne zaman oluşacağı ne zaman öleceği bellidir. Çok için gerekli hazırlıklar yapılmamışsa ya da yanlış
hücreli canlıların büyüme, gelişme ve çoğalmaları giden bir süreç varsa bölünme süreç düzeltilinceye
hücre bölünmesiyle gerçekleşmektedir. Temel ola- kadar durdurulur; süreç düzeltilemezse hücre ölü-
rak hücre bölünmesine bakıldığında iki tip hücre me yönlendirilir. Bu kontrol noktalarında;
bölünmesi ortaya çıkar.
a. Gerekli hazırlıklar tamamlanmış mı?
a. Mitoz bölünme: Mitoz bölünme sırasında
b. DNA da ya da DNA replikasyonunda bir
bir hücre aynı genetik özelliklere sahip iki
hasar ya da hata var mı?
hücre oluşturmak üzere bir kez bölünür.
Mitozun temel amacı, hücre sayısını art- c. DNA da ya da DNA replikasyonunda hasar
tırmak, yaralanan ve yaşlanan hücrelerin ya da hata varsa döngü durur. DNA tamire
yerine yeni hücreler meydana getirmektir. yönlendirilir.
Mitoz bölünme sonucunda ana hücredeki d. DNA tamir edilirse döngü devam eder. Ta-
kalıtım maddesi eşit miktarda yavru hücre- mir edilemezse hücre ölüme yönlendirilir.
lere geçer. Oluşan yavru hücreler tıpatıp bö- e. Koromozomlar uygun şeklide dizilmiş mi?
lünen ata hücreye benzer; sonuçta olgun bir Dizilmemişse döngü yine durdurulur.
hücreden iki yavru hücre meydana getirilir. Bu şekilde bir çok noktada hücre döngüsü kont-
b. Mayoz bölünme: Eşeyli üreyen canlıların rol edilir ve hasarlı hücrelerin oluşması engellenir.
üreme hücrelerinde görülür. Mayoz bölün- Hücreler uyarı almadıkça bölünmemelidir. Bö-
me erkek veya dişi üreme hücrelerinin olu- lünme uyarısı geldiğinde de hücreler kontrollü bir
şumunda etkili olan özel bir bölünme şek- şekilde bölünmelidir. Bölünme sırasında da hatalı
lidir. Mayoz bölünme sonucu oluşan yavru noktalar tespit edilirse bölünme durdurulmalı, ha-
hücrelerin kromozom sayıları ana hücreden sarlar gideriliyorsa bölünme devam etmeli, giderile-
farklı olarak ana hücrenin yarısı kadardır. miyorsa bölünme sonlandırılmalı; hücre ölmelidir.
15
Fizyolojiye Giriş
Nekroz daha çok travma gibi fiziksel bir ha- gelen organlar sistemleri oluşturu. Bu sistemlerin
sardan ya da hücrelere kimyasal olarak zarar veren de bir araya gelmesiyle canlı bedeni oluşur. İnsan
toksik ajanlara maruz kalmaktan oluşur. Bu tip bedenini oluşturan temel sistemler sinir sistemi,
ölüm şeklinde hücre hasarını takiben zar yapısı- dolaşım sistemi, solunum sistemi, boşaltım sistemi,
nın bozulmasına bağlı olarak hücre içine giren su sindirim sistemi, hareket sistemi, üreme sistemi ve
ve maddelerden dolayı hücre ve organeller şişer, endokrin (hormonal) sistemdir.
patlar. Nekroz hücrelerin parçalandığı pasif ve pa-
tolojik bir hücre ölümüdür. Nekrozda zarar gören
esas hedef organel, hücrenin enerji kaynağı olan
Hareket (Kas-İskelet) Sistemi
mitokondridir. Apoptoz ise basitçe programlanmış Hareket sistemi kemik, eklem ve kaslardan olu-
hücre ölümüdür. İstenmeyen, hasar görmüş veya şur. Yatmak, kalkmak, yürümek, konuşmak gibi
potansiyel olarak kanser riski taşıyan hücrelerin hareketlerin hepsinden hareket sistemi sorumlu-
uzaklaştırılması ya da yokedilmesinde kullanılan dur. Kemikler bir araya gelerek iskelet sistemini
hücre intihar mekanizmasıdır. Apoptozun teme- oluştururlar. Kemikleri birbirine bağlayan oluşum-
linde genetik mekanizma vardır. Apoptozda nek- lara eklem denir. Kemikler ve eklemler bedenin is-
rozdan farklı olarak aktif işlev gerektiren genetik keletini oluştururlar ama hareket için bir de kaslara
kontrollü bir süreçtir. Apoptoz sırasında nekrozdan ihtiyaç vardır. Beden ağırlığının % 40 ını kaslar
farklı olarak hücreler şişme yerine hücre büzülür oluşturur. Kaslar düz, çizgili ve kalp kası olarak 3
(küçülür) ve çevre hücrelerle olan ilişkisi kaybolur. ana başlıkta incelenir.
Mitokondri yine nekrozdakinin aksine morfolojik
olarak sağlamdır ve burada esas zarar gören yapı çe- Dolaşım Sistemi
kirdektir. Çekirdekte kromatin yoğunlaşır ve DNA
Kalp, kan ve kan damarlarından oluşan kapa-
parçalanır. Programlı hücre ölümünün moleküler
lı sisteme dolaşım sistemi denir. Dolaşım sistemi
mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte
özellikle tüm bedendeki hücrelerin beslenmesi ve
hücrelerin genetik olarak belleklerinde var olan in-
atıklarının geri toplanması için gereklidir. Dola-
tihar programının çeşitli patofizyolojik ve oksidatif
şım sisteminin merkezi olan kalp bedenimizdeki
stres gibi olaylarla başlatılmasıdır. Değişik hücre
tüm hücrelere damarlar aracılığıyla kan pompalar.
tiplerinde farklı çevresel uyarılar apoptozisi başla-
Damarlar yapıları ve görevlerine göre atar kılcal ve
tabilir. Hemen hemen tüm hücrelerde radyasyon,
toplar) damar olmak üzere üçe ayrılır.
inflamatuar sitokinler, oksidatif stres, redoks po-
tansiyelinde değişiklikler, büyüme faktörleri veya
trofik faktörlerin ortamdan kaybolması, mekanik Solunum Sistemi
stres, enerji dengesinin bozulması ve yaşlanma Solunum sistemi burun boşluğu, yutak, gırtlak,
apoptozu başlatabilmektedir. Apoptoz reaktif oksi- soluk borusu, bronşlar ve akciğerlerden oluşmakta-
jen radikalleri ile de uyarılabilir. dır. Solunum sisteminin amacı hücre ve dokuların
oksijen ihtiyacını karşılamak, metabolizma sonucu
Temel Vücut Sistemleri oluşan karbondioksiti hücre ve dokulardan uzak-
laştırmaktır. Solunum sisteminin ana elemanı olan
Bedenin temel yapı ve fonksiyon birimi olan
akciğerler göğüs boşluğu içinde sağda ve solda ol-
hücreler belli işlevleri yerine getirmek amacıyla
mak üzere bulunur. Temel görevi hava ile kan ara-
farklılaşarak dokuları oluştururlar. Bedende 4 te-
sında gaz alışverişini sağlamakdır. Yetişkinlerde da-
mel doku tipi vardır. Kas dokusu, sinir dokusu, bağ
kikada alınıp verilen soluk sayısı 12-20; çocuklarda
dokusu ve epitel doku. Dokular belirli fonksiyon-
15-20, bebeklerde ise 18-25 arasındadır.
ları yerine getirebilmek için bir araya gelerek organ
oluştururlar. Farklı doku çeşitlerini içeren organ-
ların kendine özgü fonksiyonları vardır. Organlar Sinir Sistemi
birbirleriyle iletişim halindedir. Organlar arasında Tüm sistemler arası organizasyonu sağlayan
damarlar, lenf ve sinir sistemleri aracılığıyla bağ- temel sistem sinir sistemidir. Bedenin sağlıklı bir
lantılar kurulmuştur. Bu bağlantılar sonucunda şekilde yaşamasını sağlayan sistemlerin hiçbiri tek
fonksiyonlarını yerine getirmek amacılya bir araya başına çalışamaz. Sistemlerin tamamı birbirine
16
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
bağlatılıdır, iletişim halindedir. Sinir sistemi iç ve atılmasını sağlar. Yaşamımızı devam ettirebilmemiz
dış ortamdaki değişiklikleri algılayarak, bedenimi- için beslenmemiz zorunludur. Bu nedenden, bes-
zin değişmiş yeni durumlara uymasını sağlar. lenmemiz çok iyi düzenlenmiştir ama son derece
karmaşık bir olaydır.
Boşaltım Sistemi
Boşaltım sistemi böbrekler, idrar boruları, sidik Üreme Sistemi
torbası ve idrar kanalından oluşmaktadır. Boşaltım Yeryüzündeki canlı varlıkların 2 temel amacı
sistemimizin temel görevleri kanın süzülmesi, geri vardır; biri yaşamını sürdürmek, diğeri üremektir.
emilmesi ve gereksiz-zararlı-atık maddelerin atıl- Birincisi zorunlu bir fizyolojik olaydır ama üreme
ması ile su ve elektrolit dengesini düzenlemektir. zorunlu değildir. Türlerin devamlılığı için üreme
zorunludur. Üreme sistemi birincil üreme organ-
ları ve yardımcı üreme organları olarak incelenir.
Sindirim Sistemi Erkekte birincil organ testis iken dişilerde yumur-
Sindirim sistemi ağız, tükürük bezleri, yutak, talılardır.
yemek borusu, mide, ince ve kalın bağırsaklar, ka-
Temel düzeyde de olsa bu ünitede sistemlere gi-
raciğer, safra kesesi ve pankreastan oluşur. Sindirim
riş yapılmıştır. Bundan sonraki ünitelerde sistemler
sistemi besinlerin alınması, sistem içinde hareket
detaylı olarak ele alınacaktır.
ettirilmesi, parçalanması, emilmesi ve artıkların
Yaşamla İlişkilendir
17
Fizyolojiye Giriş
Öğrenme Çıktısı
Hücre zarından madde ta- Hücre içine alınması gere- Hücre zarı üzerinden ve
şınması gerçekleşmezse or- ken maddeler ile hücreden hücre zarının doğrudan
taya çıkacak olumsuzluklar atıması gereken maddeleri kullanıldığı taşınma siste-
neler olabilir ilişkilendirin. mini anlatınız.
18
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
ÖÇ 1 Homeostazis kavramını
açıklayabilme
Canlı bedenini oluşturan sistemlerin beden dışından ve içinde hatta hücrelerin hücre içi ve dışında
meydana gelen değişimlere uyum göstermesi, bu değişiklikleri algılayarak var olan sistemlerini hücresel
fonksiyonlarını koruması gerekir. Basitçe bedenin ve hücrenin her türlü stress yaratan iç ve dış uyartılara
karşı iç ortamlarını sabit tutmalarına Homeostasis (canlı denge, iç denge, kararlı durum) adı verilir.
Aslında homeostasis ile fizyoloji kelimeleri içi içe geçmiştir. Fizyoloji yaşamı açıklayan bir bilim dalıdır.
İnsan bedenini oluşturan hücrelerin, dokuların, organların ve sistemlerin bağımsız ve bir bütün olarak
işleyişlerini, mekanizmalarını yapı ve fonksiyon açısından inceler, canlılığın, canlı kalmanın hatta ölüm
süreçlerinin ne olduğunu araştırır. Yani basitçe fizyoloji hücre, doku, organ ve sistemlerin normal çalışma
prensiplerini ve etkileşimlerini inceler. Fizyolojinin dışına çıkıldığı an zaten hastalık ortaya çıkar, pato-
loji yani hastalık bilimi devreye girer. Canlının temel yapı ve fonksiyon hücrelerin bulunduları çevreye
uyumları ancak fizyolojik koşulların sürdürülmesine bağlıdır.
Hücre Organizasyonu
Hücreler genel olarak hücre zarı, sitoplazma ve çekirdek olarak 3 ana yapıda incelenir. Hücre zarı tüm
hücrelerin etrafını saran, hücrelerin içeriğinin dışarıya çıkmasını engelleyen, seçici geçirgen yapısıyla
madde giriş ve çıkışına aracılık eden, hücrelerin sınırlarını belirleyen, hücre dışından gellen bazı sinyalleri
tanıyarak ilgili yapılara ulaştıran fonksiyonel bir yapıdır. Hücre zarına fonksiyonel özellikler kazandıran
hücre zarının yapısıdır. Hücre zarına plazma zarı da denmektedir. Hücre zarının kalınlığı hücreden hüc-
reye değişşse de genelde 6-10 nm kalınlığındadır. Plazma zarı temel olarak yağlardan, proteinlerden ve az
da olsa karbonhidratlardan oluşur. Hücre zarının yapısı ile ilgili olarak çok farklı sayıda model öne atıl-
mışsa da günümüzde en çok kabul gören model akıcı-mozaik zar modelidir. Akıcı-mozaik zar modelinde
hücre zarı çift kat lipid tabakası ve üzerinde gömülü proteinlerden oluşur. Hücre zarlarında bulunan
proteinlerin tipleri ve sayıları hücreden hücreye farklılık gösterir. Hücre zarında bulunan proteinler hüc-
relerin ve hücre zarlarının özel fonksiyonlarına aracılık ederler. Hücreyi oluşturan diğer teme olan orga-
nellerden mitokondride ATP sentezlenir. Endoplazmik retikulum hücre içinde tübüler ve yassı veziküler
yapıların bir ağıdır. Granüler endoplazmik retikulumdaki ribozomlarda protein sentezlenir. Agranüler
endoplazmik retikulumda steroid sentezlenir ve ayrıca zararlı maddeler zararsız duruma getirilir. Golgi
apereyi endoplazmik retikulumla yakından ilişkilidir. Golgi apareyinde proteinlere ve yağlara karbon-
hidrat eklenir. Golgi apereyinde işleme uğradıktan sonra proteinler salgı veziküllerine alınarak hücreden
salgılanır. Lizozom bir zarla çevrelenmiş büyük, düzensiz ve veziküler bir organeldir. Lizozomlardaki asit
hidrolaz enzimleri proteinleri, karbonhidratları ve yağları parçalar. Peroksizomlar lizozomlara benzer-
lik gösterir. Peroksizomlarda oksidaz enzimleri bulunur. Peroksizomların önemli bir fonksiyonu zararlı
maddelerin oksidasyonudur. Çekirdek hücrenin kontrol merkezîdir. Bedende bulunan tüm hücrelerin
çekirdeği var iken eritrositlerin çekirdeği yoktur. Hücre zarı da dahil bu yapıların hepsi homeostasisisin
devamı için uyum içinde çalışırlar
19
Fizyolojiye Giriş
Madde Taşınması
Bütün hücrelerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için enerjiye ihtiyaçları vardır. Enerji üretimi de karbon-
hidrat, yağ ve proteinlerden elde edilir. Enerji sonucu oluşan temel enerji birimi ATP olarak ifade edilir.
Enerji sonucu aynı zamanda ısı oluşumu da söz konusudur. Hücrede enerji üretimi ve diğer metabolik
faaliyetler sonucunda oluşan atık maddeler yine hücreden ve bedenden uzaklaştırılmalıdır. İşte gerek
enerji üretimi için hücre içine çeşitli maddelerin (besini oksijen, iyonlar, …) alınması; hücrede meta-
bolizma sonucu oluşan atık maddelerin de atılması gerekir. Bu fonksiyonların yerine getirilmesindeki
ana avantajlardan bir tanesi hücrelerin için, dışının ve hücreler arası boşlukların sıvı ile dolu olmasıdır.
Yetişkin sağlıklı bir insanda bedenin % 60-65’ı sıvıdır. Bu sıvı bedende basitçe hücre içinde, hücre dı-
şında ya da hücreler arası boşlukta bulunur. Hücre içi ve dışındaki sıvının içerisinde sadece su bulunmaz
aynı zamanda su ile birlikte diğer bazı maddeleri de içermektedir. Suyun dışında kalan bu maddelerin
çoğunluğu suda çözünmüş elektrolitlerdir. Homesotasisin devamı için sürekli olarak hücre içine gerekli
olan maddelerin alınması gereksiz-zararlı-atık maddelerin atılması gerekir. Bu fonksiyon ancak hücre
zarları aracılığıyla madde transport ile gerçekleşir. Madde transport aktik ve pasif şeklinde gelişir. Pasif
taşınma şekilleri enerji kullanmaksızın difüzyonve ozmoz ile yapılırken aktik taşınma enerji kulllanılarak
yapılır. Basit difüzyon herhangi bir protein molekülülünün yardımı olmaksızın sadece konsantrasyon
farkına bağlı olarak maddelerin seçici geçirgen bir zardan çok yoğun ortamdan daha düşük yoğunlukta-
ki ortama geçişleridir. Oksijen, karbondioksit, etanol gibi küçük moleküller basit diüzyonla taşımırlar.
Basit difüzyonda maddeler hücre zarı arasındaki boşluklardan ya da proteinlerin boylu boyuna açmış
oldukları iyon kanallarından geçiş yaparlar. Kolaylaştırılmış difüzyon ise taşıyıcı aracılı difüzyondur.
Maddelerin çok yoğun olduğu ortamdan daha düşük yoğunluktaki ortama aracı bir protein yardımıyla
enerji kullanmaksızın taşınmasıdır. Hücrelere alınan glikozun çoğu kolaylaştırılmış difüzyonla hücre
içine taşınır. Su molekülleri de su açısından çok yoğun olduğu ortamdan daha düşük yoğunluktaki
ortama seçici geçirgen zar aracılığıyla enerji kullanmaksızın geçiş yapar. Buna da ozmoz denir. Mad-
delerin enerji kullanarak daha yoğun bulunduğu ortama taşınmasına ise aktif taşınma adı verilir. Aftif
taşıma taşıyıcı proteinler aracılığı ile gerçekleşir. Sonuçta protein aracılı enerji kullanarak maddeler az
yoğun ortamdan çok yoğun ortama doğru taşınır. Beden hücrelerinde aktif taşımaya verilebilecek en iyi
örnek sodyum potasyum pompasıdır. Sodyum iyonu hücre dışında potasyum iyonu hücre içinde fazla
bulunur. Bu pompa aktiflendiğinde yani çalışmaya başladığında enerji kullanarak sodium iyonlarını
hücre dışına atarken potasyum iyonlarını hücre içine yani konsantrasyonlarının çok olduğu yöne doğru
taşır. Doğrudan hücre zarı bizzat kullanılarak gerçekleşir. Doğrudan hücre zarı kullanılarak hücre içine
madde alımına endositoz; doğrudan hücre zarı kullanılarak hücre dışına madde atımına eksositoz adı
verilir. Fagositoz: bAkteri, hücre veya doku atıklarının hücre içine alınması adeta yutulmasıdır. Pinositoz
suda çözünmüş çok küçük moleküllerin hücre içine alınmasıdır. Bu da adeta içme olarak isimlendirilir.
Yine hücre içine alınacak moleküllerin etrafı yalancı ayaklarla zarla çevrilir. Hücre zarı o bölgeden içeri
doğru katlanır ve madde hücre içine alınmış olur. Eksozitoz olayı ise endositozun tam tersidir. Hücre
dışına verilecek olan maddelerin atılması yoludur. Hücre içinde bulunan ama dışarı atılması gereken bir
molekülün etrafı zarla çevrilir. Yine zarla çevrili içinde atılacak olan madde olan bu veziküller bu kez
hücre zarı iç tarafından zarla kaynaşır ve hücre dışına veilir. Özellikle hücre içinde sentezlenen ve hücre
dışına salgılanan hormonlar, nörotransmitterler gibi kimyasal haberciler bu şekilde hücre dışına atılır ya
da salgılanır.
20
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
neler öğrendik?
A. Apoptozis A. Glikoz
B. Opsonizasyon B. Aminoasit
C. Homeostazis C. Yağ asidi
D. Endositoz D. Kolesterol
E. Fagositoz E. Gliserol
21
Fizyolojiye Giriş
1. C Yanıtınız yanlış ise “Homeostasis” konusunu 6. A Yanıtınız yanlış ise “Homeostasis” konusunu
yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı
2. D Yanıtınız yanlış ise “Hücre Zarı” konusunu 7. A Yanıtınız yanlış ise “Hücre Organelleri” ko-
yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.
3. A Yanıtınız yanlış ise “Hücre Organelleri” ko- 8. A Yanıtınız yanlış ise “Organeller” konusunu
nusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
4. E Yanıtınız yanlış ise “Hücre Organelleri” ko- 9. A Yanıtınız yanlış ise “Taşınma” konusunu ye-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. niden gözden geçiriniz.
5. A Yanıtınız yanlış ise “Basit Difüzyon” konusu- 10. A Yanıtınız yanlış ise “Endositoz” konusunu
nu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
22
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Araştır Yanıt
1 Anahtarı
23
Fizyolojiye Giriş
Araştır Yanıt
1 Anahtarı
24
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Kaynakça
Hall, J.E. (2013). Guyton and Hall Tıbbi Fizyoloji, Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci
Çev. B.Ç. Yeğen, İ. Alican, Z. Solakoğlu, İstanbul: Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul:
Nobel Tıp Kitabevleri. Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti.
Preston, R.R., Wilson, T.E. (2014). Fizyoloji, Çev. Ü. Hasan Veysi Güneş (2003), Moleküler Hücre
İşoğlu-Alkaç, M.N. Ermutlu, B. Yılmaz, İstanbul: Biyolojisi, Eskişehir, Kaan Kitabevi.
Güneş, H.V. (2014). Moleküler Hücre Biyolojisi, K.E. Barrett, S.M. Barman, S. Boitano, H.L.
İstanbul: İstanbul Tıp Kitabevi. Brooks (2015).Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi,
Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel
Aktümsek, A. (2012). Anatomi ve Fizyoloji: İnsan
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Biyolojisi, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık
Tic. Ltd. Şti. Yıldırım, M. (2013). Resimli Sistematik Anatomi,
Nobel Tıp Kitabevi.
Berrak Ç. Yeğen (Editör, 2013), Yüksekokullar İçin
Fizyoloji, İstanbul, Yüce Yayım. https://www.scientificamerican.com/article/what-is-
homeostasis/ (erişim 05.08.2018)
Eldra Pearl Solomon (2000). İnsan Anatomisi ve
Fizyolojisine Giriş, Çeviri: L. Bikem Süzen, Bu Ünitede Kullanılan Resimler Anadolu Üniversitesi
İstanbul, Birol Basın Yayın Dağıtım ve Ticaret Açıköğretim Fakültesi Görsel Arşivinden Alınan
Ltd. Şti. Resimlerdir.
E.P. Widmaier, H. Raff, K.T. Strang (2014). Vander
İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon Mekanizmaları.
Çeviren: Tuncay Özgünen. Ankara: Güneş Tıp
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
25
Bölüm 2
Hareket Sistemi
öğrenme çıktıları
1 2
Kemik Dokusu ve Görevleri 2 Hücre zarının elektriksel özelliklerini
1 Kemik doku yapısını, çeşitlerini ve tanımlayabilme ve oluşumunu
görevlerini açıklayabilme açıklayabilme
3
Kas Fizyolojisi
3 Kas yapısını, çeşitlerini ve görevlerini
açıklayabilme
26
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
27
2
Hareket Sistemi
Süngersi Kan
kemik damarları Sert
Sinir kemik
Endosteum
Kıkırdak
Epifiz Epifiz hattı
Kırmızı Süngerimsi kemik
ilik Sert kemik
Sarı ilik Periost
Besin foramen
Endosteum
Trabekül Medüller boşluk
Diafiz
Periost
Epifiz
Kıkırdak
28
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Şekil 2.2 Soldan Sağa Doğru Uzun, Kısa, Yassı, Havalı, Düzensiz ve Sesamoit Kemikler Gösterilmektedir.
29
2
Hareket Sistemi
30
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
31
2
Hareket Sistemi
32
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Bir aksiyon potansiyeli ile hücre içine olması gerekenden fazla sodyum iyonu girmiş ve fazla miktarda
potasyum da hücre dışına çıkmıştır. Na+/K+ ATPaz pompası daha sonra sodyum iyonlarını hücre dışına ve
potasyum iyonlarını hücre içine aktif olarak taşır ve hücrelerin uyarılabilir durumda kalmalarını sağlar. Na+/
K+ ATPaz pompasının çalışmaması, ardışık sinir uyarılarından sonra sinirsel iletimin durmasına neden olur.
Aksiyon potansiyeli zarda bir kez oluş-
tuktan sonra zar boyunca yayılırken büyük-
lüğünde en ufak bir azalma olmaz ve aynı şe-
kilde en sona kadar ulaşır. Yani her noktada
aynı büyüklükte aksiyon potansiyeli oluşur.
Eşik değer: Uyarılabilen hücreye gelen
33
2
Hareket Sistemi
KAS FİZYOLOJİSİ Her bir kas, iskelet kası dokusunu, bağ dokuyu,
Kaslar, kas lifleri olarak isimlendirilen özelleşmiş sinirleri, damar ve içinde dolaşan kanı içermektedir.
hücrelerden oluşmaktadır. Ana görevi kasılmadır. Ke- İskelet kasları yoğun kan damarı ve sinir desteğine
miklere, iç organlara ya da kan damarlarına bağlanan sahiptir. İskelet kasları biçim, büyüklük ve liflerin
kaslar, hareketten sorumludurlar. Neredeyse vücudun düzenlenmesi açısından değişkenlik gösterebilir.
tüm hareketi, kas kasılmasının bir sonucudur. Ancak, Bazı kaslarda lifler kasın uzun eksenine paralelken,
hücrede sillerin (kirpiklerin), sperm hücrelerindeki bazılarında çapraz yerleşmiş olabilir. Her bir iskelet
kamçı ve bazı beyaz kan hücrelerinin amip benzeri kas lifi, silindirik tek bir kas hücresidir. Bir iskelet
hareketi istisnai durumları oluşturmaktadır. kası, yüzlerce hatta binlerce kas lifinin demet şek-
linde bağ doku ile sarılması sonucu oluşur. Bütün
bir kas kitlesi epimisyum olarak isimlendirilen bağ
İskelet Kasları doku ile sarılıdır. Epimisyumun parçaları kası böl-
Hareket sistemi, iskeleti oluşturan kemikler, ek- meler hâline getirmek için kasın içine doğru uzanır.
lemler ve gücü sağlayan kaslardan meydana gelir. Her bir bölmede bir demet kas lifi vardır. Her bir
İskelet kasları, genellikle sıkı bağ dokusundan olu- demet kas lifi fasikül olarak isimlendirilir. Fasikül
şan tendon ile kemiklere tutunurlar. Birçok kasın çevresini saran bağ dokuya perimisyum denir. Fa-
tendonu eklemlere uzanır ve bu yolla eklem sabit- siküllerin içinde bulunan kas liflerinin etrafı da en-
liğini sağlar. Bu durum özellikle eklemin sabitlen- domisyum denen bağ doku ile sarılıdır. Bir iskelet
mesinde kas tendonlarının görev aldığı diz ve omuz kası kasılmadan önce motor nörondan uyarı almak
eklemlerinde önemlidir. Vücut sıcaklığını sürdüre- zorundadır. Genellikle kasın epimisyumuna ulaşan
bilmek için ısı üretimi, kas metabolizması sonucu sinire bir arter ve en az bir ven eşlik eder (Şekil 2.7).
açığa çıkan bir üründür. Vücutta üretilen ısının
%85’i kas kasılmasının sonucudur. Kasları incele-
yen bilim dalına miyoloji denir. Latince Muskulus, Kan damarları
Kas fasikülü
Kas
lifi Kan damarları
Sarkomer
Aktin
Miyofibril Miyozin
Şekil 2.7 Tek Bir Kas Lifi, Fasikül ve Kas Kitlesi ve Bağ
Dokusu Elemanlarının Gösterilmesi
34
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
periostuna yapışır. Kas kasıldığı zaman tendonu ge- İskelet kaslarının kasılabilmesi için miyozin II,
rer. Kas gerimi, kemiğin hareketine neden olur. İs- aktin, tropomiyozin ve troponin proteinleri ge-
kelet hareketleri, eklem tipine ve kas bağlantılarına reklidir. Troponin ise troponin I, troponin T ve
bağlı olarak çeşitli şekillerde olabilir. troponin C olmak üzere üç alt birimden oluşur.
Bunun dışında kasılabilir proteinler arasındaki
ilişkiyi düzenleyen proteinler de bulunmaktadır.
İskelet Kas Lif Özellikleri İskelet kasları mikroskop altında kas lifi boyun-
Mikroskop altında incelendiğinde enine çizgi- ca enine çizgilenme gösterir. Enine çizgilenmeler
lenme gösterir. Bu nedenle çizgili kas, kemiklere açık ve koyu bantları oluşturur. Mikroskopta koyu
bağlı oldukları için de iskelet kası şeklinde isimlen- renkli gözlenen bantlara ışığı geçirmeyen anlamın-
dirilirler. Hücreleri silindirik, uzun ve çok çekir- da, anizotrop bant (A bandı), ışığı geçirenlere ise
deklidir. Erişkin bireylerde boyları 20 cm’ye kadar ışığı geçiren ve açık görünen anlamında izotrop
olabilir. Özel bir isimle kas lifleri olarak ifade edi- bant (I bandı) adı verilir. A bandı, miyozin ve ara-
lir. Gelişimleri sırasında, miyoblast olarak bilinen larına giren aktin filamentlerini içerir. I bandı ise
tek çekirdek içeren hücrelerin kaynaşması sonucu sadece aktin filamenti içerir. I bantlarının ortasın-
çok çekirdekli hâle gelmişlerdir. Bu çekirdekler kas da bulunan ince koyu çizgilere Z çizgileri denir. A
lifinin uzunluğunca sarkolemma denilen hücre za- bandının ortasında görünen daha açık bölüme ise
rının altında yerleşim gösterir. Bazı kas hastalıkla- H bandı denir ve sadece miyozin içerir. H bandı-
rında çekirdeklerin hücre merkezine doğru toplan- nın ortasında yer alan M çizgisi ise miyozinlerin
dıkları görülür. Her bir çekirdek kendi bölgesinde merkezde bağlandığı proteindir. İskelet kasında iki
gen ifadesi ve protein sentezi işlevini sürdürür. Z çizgisi arasındaki bölüm, işlevsel olarak en kü-
İskelet kası farklılaşma süreci, doğum yaklaşırken çük birimi oluşturur ve sarkomer adını alır (Şekil
tamamlanır ve bu liflerin boyu erişkinliğe kadar 2.8). İki komşu sarkomerdeki ince filamentlerin
büyümesini sürdürür. Bu kas grubu tek isteğimizle (aktin) karşılıklı uçları Z çizgisi denen bağlayıcı
çalışan kas grubudur ve uyarılmaları için mutlaka proteine tutunur.
motor sinirlerden uyarı almaları gerekir. Motor si-
nir ile bağlantısı kesilen bir iskelet kası kasılamaz. Sarkomer
Kas hücresini saran sarkolemma, yer yer hüc- Şekil 2.8 İnce ve Kalın Filamentlerin Mükemmel
re içine doğru katlanmalar yaparak özel kanallar Yerleşimi Sayesinde İskelet Kasındaki Enine
oluşturur. Bu kanallara transvers tubüller ya da Çizgilenmeler
kısaca T tubülleri adı verilir. T tubüllerinin iç kı-
sımları hücreler arası sıvı ile doludur ve sarkoplaz- Kasılabilir Filamentlerin (İplikçiklerin)
mik retikulum ile dik açı oluşturmaktadır. Böylece Moleküler Özellikleri
hücreler arası sıvının ve dolayısıyla iyonların hücre Her kas lifi, birkaç yüz ile birkaç bin miyofibril
içine akması sağlanır. Bir T tubül ve iki tarafında- içerir. Bir miyofibrilde yanyana uzanan 3000 ak-
ki sarkoplazmik retikulum kesesine (sisterna) triat tin ve 1500 miyozin filamenti (iplikçiği) bulunur.
denir. Kese kalsiyum depolar. Kalın filamentler, sadece miyozin moleküllerinden
35
2
Hareket Sistemi
oluşur. Miyozin filamenti, her birinin ağırlığı 480.000 olan 200 veya daha fazla miyozin molekülünden
oluşmuştur. Miyozin molekülü, uzun bir kuyruk ile iki globüler baştan oluşur. Kuyruk, demetler hâlinde
toplanıp filamentin gövdesini oluşturur. Miyozin moleküllerinin baş ve boyun kısımları aktin ile bağlanan
çapraz köprüleri oluşturur. Ayrıca miyozin başının
ATP-az aktivitesi vardır, başa ATP bağlanınca yıkı-
lır ve enerji açığa çıkar (Şekil 2.9).
İnce filamentler ise aktin, troponin ve tro-
pomiyozinden oluşur. Aktin filamenti, yaklaşık
Şekil 2.9 Miyozin Filamenti ile Tek Bir Miyozinin Yapısı 300-400 kadar küçük aktin molekülünün ardışık
dizilmesi ve iki zincirin bir çift sarmal yapması
ile oluşur. Her aktin molekülünün üzerinde miyozin başı ile bağlantı kuracak etkin nokta bulunur. Kas
dinlenim hâlindeyken yani kasılma durumunda değilken bu etkin noktaları tropomiyozin proteini örter.
Tropomiyozin ince ip gibi bir proteindir. Her bir tropomiyozin yedi adet etkin noktayı örter. Troponin ise
tropomiyozin molekülleri boyunca, belirli aralıklarla yerleşmiştir. Troponin C, iskelet kasında kalsiyumu
bağlayarak kasılmayı başlatan kı-
sımdır. Troponin I aktin ile bağlantı Tropomiyozin
kurar. Troponin T ise tropomiyozine kompleksi
bağlanır (Şekil 2.10). aktin I C T Tropomiyozin
İskelet kasında kasılmayı sağ-
layan proteinlerden başka, yapısal
proteinler de vardır: Titin molekül-
leri, aktin ve miyozin filamentlerini
yerlerinde tutan bir iskelet görevi Şekil 2.10 İnce Filamentlerin Yapısı ve Yerleşimi
yapar. Sarkomerdeki Z çizgisini M
çizgisine bağlar. Aktinin proteini, aktinleri Z çizgisine bağlar. Desmin ise Z çizgilerini hücre zarına
bağlayan proteindir. Normalde hücre zarı altında bulunan distrofin proteini, aktin filamentini zarın dış
yüzündeki glikoproteinlere (distroglikan) bağlar. Distrofin-glikoprotein kompleksi kasa esneklik ve
güç verir. Tüm yapısal proteinler, filamentleri düzgün bir sıralanma içinde tutarak, her bir sarkomerdeki
kasılmanın, tüm kasın oluşturduğu kuvvete katılmasını sağlar.
Motor birim: İskelet kasları omurilik ön boynuzun-
da veya beyin sapında bulunan motor sinirler tarafından
Duchene kas distrofisi: Distrofin-gli- doğrudan uyarılırlar. Bu motor nöronlar, üst merkezler-
koprotein kompleksine ait genlerde bir den gelen uyarıları değerlendirirler ve bir uyarı oluşturup
mutasyon gelişmesi sonucu görülür. Daha kasın kasılmasına neden olurlar ya da uyarı oluşturmazlar.
çok erkek çocuklarda görülen, ilerleyici Motor sinirlerin aksonları miyelinlidir ve vücudumuzdaki
kas zayıflığı ile belli olan, şiddetli vakalar- en geniş çapa sahip olan sinirlerdir. Bu sayede, aksiyon
da ölümcül bir kas hastalığıdır. Belirtiler potansiyelini çok hızlı iletebilirler ve böylece merkezî sinir
bacak ve kalça bölgesinden başlar. Has- sisteminden iskelet kası liflerine en az gecikme ile ulaş-
talık altı yaş civarında başlar. Duchenne masını sağlarlar. Motor nöronların aksonları, uç kısımlara
kas distrofisi genellikle anneden kalıtım yakın, dallara ayrılarak çok sayıda kas lifi ile bağlantı ya-
yoluyla geçen bir hastalıktır. par. Böylece o motor sinir uyarıldığında, beraberinde o
nöronun tüm akson dallarının ulaştığı tüm kas lifleri de
uyarılacaktır. Yani, omuriliğin ön boynuzunda bulunan bir motor nöron ve onun dalları tarafından uya-
rılan tüm kas liflerine motor birim adı verilmektedir (Şekil 2.11). Bir motor birimde, 10-200 arasında
kas lifi uyarılmaktadır. Bir kas kitlesinde milyonlarca kas lifi bulunduğu düşünüldüğünde, bir kasa ait
onbinlerce hatta yüzbinlerce motor birimin olduğu anlaşılmalıdır. İskelet kası motor birimlerinin elekt-
riksel etkinliği, elektromiyografi (EMG) denilen yöntem ile ölçülebilmektedir.
36
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Motor Birim
İskelet Kaslarında Kasılma
Şekil 2.11 Omuriliğin Ön Boynuzunda Bulunan Bir
Sinir-Kas Kavşağı Motor Nöron ve Onun Dalları Tarafından Uyarılan
Her bir iskelet kas lifinin kasılabilmesi için motor sini- Tüm Kas Liflerine Motor Birim Adı Verilmektedir.
rinden uyarı alması gerekir. Motor sinir beyin veya omuri-
likten gelen uyarıları kaslarımıza taşır. Sinir hücresi ile iskelet kas lifi arasında kurulan bağlantıya sinir-kas
kavşağı denir. Bu kavşak (sinaps) kas lifinin orta bölgesindedir. Sinir kas kavşağında bulunan yapılar:
1. Motor sinir: Motor sinirin aksonu kasa ulaştığında dallara ayrılır ve her bir dal ayrı bir kas lifinde
sonlanır. Sinaps bölgesindeki akson, akson yumrusu oluşturmuştur. Burada bolca mitokondri ve
vesikül içinde depolanmış asetilkolin bulunur.
2. Sinaptik aralık: Sinir ucu ile kas lifi zarı arasındaki 20-30 nanometrelik boşluğa denir.
3. Kas lifi: Sinaps bölgesinde kas
Sinir-Kas Kavşağı zarı hücre içine doğru kıvrım-
lar yaparak motor sinirin akson
Motor Sinir yumrusunu hafifçe çevrelemiş-
tir (Şekil 2.12).
Sinir uyarısı Sinir hücrelerinin taşıdığı aksi-
yon potansiyeli şeklindeki uyarılar,
Voltaj kapılı kanal ilgili kas lifinde kasılmaya neden
Ca+2
olur. Bu olaylar sırası ile şöyle mey-
Sinaptik vezikül
dana gelmektedir:
Sinaptik aralık
Ligand kapılı 1. Aksiyon potansiyeli motor sinir
kanal boyunca yayılarak sinaps bölge-
sine kadar ulaşır.
Kas Lifi 2. Gelen uyarı ile sinaptik yumru-
Ca+2
Na + Na + larda bulunan voltaj kapılı kalsi-
Asetilkolin yum kanalları açılır. Sinir lifine
giren kalsiyum iyonları asetilko-
Şekil 2.12 Sinir-Kas Kavşağının Yapısı lin vesiküllerinin içeriğini boşalt-
masını sağlar.
3. Sinir ucundan sinaptik aralığa asetilkolin salınır.
4. Asetilkolin, kas lifi tarafında bulunan, özel reseptörlerine bağlanır. Asetilkolinin bağlandığı resep-
törler, iyon kanalı hâline dönüşürler. Kas lifi içine giren iyon ağırlıklı olarak sodyumdur.
5. Bu durum kas lifinde son plak potansiyeli denen dereceli potansiyeli başlatır. Bu potansiyel eşiğe
ulaşırsa aksiyon potansiyelini başlatır.
6. Kas zarı boyunca yayılan aksiyon potansiyeli, T tubülleri aracılığıyla, kas lifinin merkezine doğru ula-
şır. T tubülleri üzerinde bulunan ve voltaj kapılı kalsiyum kanallarını oluşturan dihidropiridin resep-
37
2
Hareket Sistemi
törleri, elektriksel olarak uyarılır. Dihidropi- Enerji: İskelet kasları hem uyarılmaları sırasın-
ridin reseptörleri, sarkoplazmik retikulum da hem kasılma hem de gevşeme sırasında enerji
üzerinde bulunan ve ligand kapılı kalsiyum kullanır.
kanalı olan, ryanodin reseptörleri üzerinde Başka hiçbir hücre tipinde, ATP’nin yıkılma
bulunan yalancı ayaklarını çekerek açar. hızı dinlenme durumundan, aktif kasılmaya geç-
7. Ryanodin reseptörlerinin açılması ile sar- miş bir kas lifinde olduğu gibi bir anda, bu kadar
koplazmik retikulumdan hücre içine kalsi- çok yükselmez. Kasılmanın başlangıcında kas lifi
yum dolar. içinde bulunan çok küçük miktardaki depolanmış
8. Salınan kalsiyum troponin C’ye bağlanır. ATP, sadece birkaç kasılma için yeterli olur. Bu
Aktinin etkin noktaları açılır. Kasılma ola- nedenle kas lifi kasılmaya devam edecekse, ATP
yının temelini oluşturan aktin ve miyozin moleküllerini kasılma sırasındaki yıkılma hızına
etkileşir. Güç darbesi oluşturularak miyozin uygun bir şekilde metabolizma ile üretmelidir. Kas
başları 90°’den 45°’ye eğilir. Bu arada miyo- lifi üç şekilde ATP üretebilir:
zin başına bağlanmış olan ATP de yıkılır.
Kasılma gerçekleşir.
Yorgunluk: Egzersiz sırasında enerjinin
tükenmesi, metabolik artıkların birikme-
Kramp: Kasların aşırı yorulması, elektro- sine bağlı olarak kasta yorgunluk meyda-
lit dengesinin bozulması sonucunda yeter- na gelir. Yorgunluk ile kasta oluşan gerim
li enerjiyi üretememesi sonucu kasılan kas azalır, kısalma hızı düşer ve daha yavaş
gevşeyemez. Bu patolojik duruma kramp gevşer.
denir.
Ölümde önce ATP deşarjı ile aktin ve mi-
yozin arası bağlantılar kurulur. Ardından 1. Kreatin fosfat depolarından: Kreatinfos-
ATP tükendiği için kurulan bu bağlantılar fat (CP), kreatin ve fosfata parçalanarak,
tekrar açılamaz. Ölüm katılığı (rigor mor- fosfatını ADP’ye verir. Bu şekilde ATP üre-
tis) denen durum meydana gelir. timi çabuk olmasına rağmen kasılmayı an-
cak saniyelerle sürdürebilir.
CP + ADP C + ATP
Gevşeme ise şu şekilde gerçekleşmektedir: 2. Mitokondride oksijenli solunum: Orta
İskelet kasında kasılma için enerjiye ihtiyaç ol- şiddetteki kas aktivitesinde kas kasılması
duğu gibi gevşeme için de enerjiye gerek vardır. için kullanılan ATP’nin çoğu oksijenli so-
1. Sinaptik aralığa salınan asetilkolin, asetilko- lunumdan sağlanır. Glukoz, hücre içinde
linesteraz enzimi ile yıkılır. önce piruvata, ortamda yeterli oksijen var-
lığında, mitokondride su ve karbondioksite
2. Miyozin başına bir ATP bağlanır ve aktin
kadar indirgenir ve net 38 ATP elde edilir.
ile miyozinin bağlantısı kesilir.
3. Kalsiyum, troponin C’ den ayrılır.
4. Fazla kalsiyum, İskelet kasılmasında ATP’nin işlevleri:
sarkoplazmik reti- • Miyozin başındaki ATP’nin yıkılması
dikkat kuluma özel kalsi- ile kuvvet oluşumu için gerekli enerji
Gevşeme sürecinde ATP’nin yum pompaları ile sağlanır.
yanısıra magnezyuma da ih- geri pompalanır • ATP’nin miyozin başına bağlanması
tiyaç vardır. Magnezyum ve burada depo aktin ile miyozini birbirinden ayırarak
eksikliği olan kişilerde kas edilir. gevşemeyi sağlar.
kramplarının görüldüğü bi- 5. Gevşeme • Sarkoplazmik retikulum pompaları
olayı
linmektedir. tarafından kullanılan ATP ile kasılma
gerçekleşmiş olur.
için salınan kalsiyum tekrar geri alınır.
Kasılma sona erer ve kas gevşer.
38
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
3. Sitoplazmada oksijensiz solunum: Halter Daha az mitokondri ve kan akımı içerir. Miyoglobin
kaldırma, 100 m koşu, atletizm gibi hızlı kas miktarı da az olduğu için beyaz renkli görülürler.
aktivitesi gerektiren durumlarda enerji, oksi- İskelet kaslarında kasılma çeşitleri: İskelet
jensiz solunum ile sağlanır. Ancak bu sayede kaslarımız boylarını kısaltarak, boyunu değiştir-
en fazla 1 dk kas kasılması sürdürülebilir. Bu meden sadece gerimini artırarak hatta boyunu
yolla hücre içinde oluşan piruvat mitokondriye uzatarak kasılabilir. Vücudumuzda karmaşık ha-
gitmez ve laktik asite indirgenir ve net 2 ATP reketlerimiz sırasında sürekli farklı kasılma tipleri
kazanılır. Reaksiyon çok hızlıdır (Şekil 2.13). oluşmaktadır.
45 Kasılma sırasında, kas boyunda bir kısalma
meydana geliyorsa, yani bir yük belirli mesafeye ta-
40 Kreatinfosfat şınıyorsa, bu tür kasılmaya izotonik kasılma denir.
35 Örneğin, yerde duran bir çantayı kaldırmak. Bir
Kcal/kg/saat
39
2
Hareket Sistemi
Düz Kaslar
Düz kaslar, iskelet kasına
göre çok daha küçük, mekik
şeklinde hücrelerden oluşur.
Düz kas hücreleri tek çekirdek-
lidir ve tüm yaşamları boyunca
bölünebilme yeteneğine sahip-
lerdir. Özellikle doku hasarı
gerçekleştiğinde salınan bazı
faktörler, bu hücrelerin bölün-
mesini uyarabilir. Düz kaslar,
Şekil 2.14 Yaşam Boyu Egzersiz Önemlidir. kasılma için gerekli olan, çok
miktarda aktin ve biraz da mi-
yozin filamentlerini içerirler. Ancak, iskelet kasındaki gibi yerleşmediklerinden mikroskop altında enine
çizgilenme göstermezler. Aktin filamentleri, yoğun cisimler denilen yapılara ışınsal olarak bağlanır. Yoğun
cisimler, iskelet kasındaki Z çizgilerine özdeştir. Aktin, yoğun cisimlere alfa aktinin ile bağlanır (Şekil 2.15).
Düz kasların uyarılması motor sinirlerce değil, otonom sinir sistemi ile olur. Yani uyarılmaları istemsizdir.
Düz kas hücrelerinde sarkoplazmik retikulum az gelişmiştir. Bu nedenle iskelet kasından farklı olarak
kasılmanın temelini oluşturan kalsiyumun iki kaynağı vardır:
1. Sarkoplazmik retikulum
2. Hücre dışı kalsiyum: Hücre zarındaki
kalsiyum kanalları ile hücreye girer.
Düz kaslarda mitokondri azdır. Enerji-
si büyük ölçüde glikolize (oksijensiz solu-
num) bağımlıdır. İnce filamentler, iskelet Miyozin
kasından daha fazla ve kısa iken kalın fila-
mentler daha az ve daha uzundur. İnce ve
Aktin
kalın filamentler, hücrenin uzun eksenine
Yoğun
köşegen olarak yerleştiğinden düz kastaki cisimler
kasılma ile kas boyu %80 oranında kısala-
bilmektedir. Oysa, iskelet kasında bu oran,
ancak %30 kadardır. Düz kaslar, büyük
oranda hacim değiştiren, içi boşluklu or-
ganların duvarlarında bulunur. Bu nedenle
düz kasın gerim oluşturabileceği kas uzun- Şekil 2.15 Düz Kas Hücrelerinin Yapısı ve Yoğun Cisimler ile Aktin,
luk aralığı, iskelet kaslarından daha fazla- Miyozinlerin Yerleşimi
dır. Örneğin, mesane içinde idrar toplan-
masına bağlı olarak mesane hacminde artış
olabilmesine rağmen mesanede bulunan düz kas hücreleri
gerim oluşturabilirler. İskelet kasında ise boyda bu oran- Üreter: böbrek ile idrar torbası arasında
daki artışlar, aktin ve miyozin etkileşimini engelleyerek, bulunan ve yaklaşık 25-30 cm uzunlu-
gerimin azalmasına sebep olacaktır. Düz kasta tropomi- ğunda olan ve kas liflerinden oluşan boru
yozin varsa da, troponin bulunmamaktadır. Düz kaslarda şeklindeki kanallardır. Her iki böbrek ta-
kalsiyumu bağlayan troponin değil, kalmodulin adı verilen rafında da birbirinden bağlantısız olarak
diğer bir proteindir. Düz kaslar sindirim sisteminde hare- bulunur. Boşaltım sistemine bakınız.
ketin düzenlenmesi, damar ve bronşiyol (bronşçuk) çapla- Bronşçuk: Solunum sisteminin hava ileten
rının ayarlanması, rahim, üreter, idrar torbası (mesane) ve borucuklarıdır. Solunum sistemine bakınız.
diğer bazı organ işlevlerinin düzenlenmesine katılır.
40
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Düz kas tipleri: Düz kaslar, çok çeşitli organlarda bulunduğu ve kasılma işlevleri çok farklı faktörlerle
etkilenebildiği için gruplamak oldukça zordur. Bu nedenle düz kasları çok genel olarak 2 grup altında
toplamak mümkündür. Bunlar:
1. Çok birimli düz kaslar: (iris kasları, piloerektör kaslar vb)
2. Tek birimli düz kaslar (Viseral kaslar): (mide, bağırsak, üreter, damarlar gibi)
Çok birimli düz kaslar: Birbirinden ayrı kas liflerinden yapılmıştır. Her hücre bağımsız yanıt verebil-
me özelliğine sahiptir. Aynı iskelet kasında olduğu gibi, bu liflerin dış yüzleri, lifleri birbirinden ayırmaya
yarayan bazal zar ile kaplanmıştır. Kendi başlarına elektriksel aktivite oluşturamazlar. Bir sinir ucu ile uya-
rılırlar. Otonom sinir sinyalleri ile kontrol edilirler. Bu şekilde depolarizasyon ve kasılma yanıtı oluşmasına
rağmen, çok birimli düz kasların çoğunda aksiyon potansiyeli oluşmaz. Çünkü bağımsız çalışan, tek tek
hücreler olduklarından, aksiyon potansiyeli oluşturacak elektriksel değişimi yaratamazlar (Şekil 2.16). Do-
laşımdaki hormonlar, çok birimli düz kas kasılmaları üzerinde etkiye sahip olmasına rağmen, gerilme kasıl-
malarını uyarmaz. Gözde, merceğin küreselliğini ayarlayan
silyer kasının düz kas lifleri, gözün renkli kısmını oluşturan
ve gözbebeğinin büyüklüğünü ayarlayan iris, sempatik sinir Bazal zar: Epitel hücrelerini altındaki bağ
sistemi ile uyarıldığında tüylerin dikleşmesine neden olan dokudan ayıran, düz kas, iskelet kası, kalp
piloerektör kaslar, büyük atar damarların duvarları, solu- kası, sinir hücreleri ve yağ hücrelerinin
num sisteminde hava geçişini sağlayan bronş kasları gibi etrafını kaplayan, çeşitli liflerden ve ara
çok özel organlarda bulunurlar. maddeden oluşan ince tabakaya denir.
varikoziteler
Tek birimli (viseral) düz kaslar: Toplu şekilde, birlikte kasılan yüzlerce veya milyonlarca kas hüc-
resinden oluşur. Hücreler, genellikle katlar hâlinde, örtü oluştururlar. Hücre zarlarını birleştiren, birçok
yarık kavşak (gap junction) içerirler. Bu sayede bir kas lifinde oluşturulan güç, yanındakine kolaylıkla
geçer. Bir hücredeki uyarı diğerine çok çabuk iletilir ve hep birlikte kasılırlar. Tüm içi boşluklu organlarda
bulunurlar. Organın hacmini korur ve kasılmasını sağlarlar (Şekil 2.17).
Tek birimli düz kaslarda, kendi kendine uyarı meydana getiren, özel önder odak hücreleri vardır. Olu-
şan aksiyon potansiyelleri, geride kalan hücrelere yarık kavşaklar aracılığı ile iletilir. Otonom sinir sistemi,
41
2
Hareket Sistemi
hormonlar ve yerel etmenler tek birimli düz kasların kasılmalarını etkileyebilir. Ayrıca bu kaslar, gerilme
ile de uyarılabilirler. Otonom sinir sisteminin nörotransmitterleri, sinirin varikozite adı verilen şişkin
kısımlarından düz kas hücrelerinin çok yakınına salınır ve
difüzyonla etki eder. İskelet kasından farklı olarak, bazı nö-
rotransmiterler kasılma gücünü artırırken bazıları azaltabi- Nörotransmitter: Sinir sistemine bakınız.
lir. İskelet kasında gelen uyarılar, hep uyarıcı yöndedir.
Tüm bu bilgilere rağmen,
bahsedilen özellikleri tam olarak
taşımayan düz kaslar vardır. Bu
iki grup, düz kasların en uç nok-
talardaki özelliklerini tarif etmekte
olup birçok düz kas her iki grubun
özelliklerini de taşıyabilmektedir.
Düz kaslarda kasılma: İske- varikozite
let kaslarındaki gibi düz kasla-
rın kasılması da hücre içinde ani
kalsiyum yükselmesi ile başlar.
Kalsiyum, kasılmanın başlangıç
Tek birimli (viseral) düz kaslar
aşamasında sarkoplazmik retiku-
lumdan salınırken, devamlı kas Parasempatik sinir
Sempatik sinir Yarık kavşaklar
kasılmalarını sürdürebilmek için
hücre dışı sıvıdan voltaj kapılı kal-
siyum kanalları aracılığıyla gelir.
Hücre içinde artan kalsiyum iyo-
nu daha güçlü kasılmalara neden
olabilir. Düz kaslarda troponin
olmadığı için tropomiyozin, akti-
nin etkin noktalarını kapatamaz.
Bu yüzden kasılma ve gevşeme
olayları düz kaslarda enzimatik Şekil 2.17 Tek Birimli Düz Kas Hücrelerinin Sinirsel Uyarımı
olarak düzenlenmektedir.
Düz kas hücresindeki sitoplazmik kalsiyum konsantrasyonu arttıktan sonra olaylar şu şekilde gelişir:
1. Kalsiyum, kalmoduline bağlanır ve bir kompleks oluşturur.
2. Kalsiyum-kalmodulin kompleksi miyozin hafif zincir kinaz denilen enzimi aktifleştirir.
3. Miyozin hafif zincir kinaz enzimi, miyozinin baş kısmındaki hafif zincirleri fosforile eder. Miyozi-
nin ATPaz etkinliği artar. Ortamdaki ATP harcanır.
4. Miyozin fosforile olunca aktin ile bağlanır.
5. Miyozin hafif zincirleri fosforile olduğu sürece çapraz köprüler sürekli kuvvet oluşturmaya devam eder.
Düz kasın gevşeyebilmesi için bağlanan fosfatın uzaklaştırılması gerekir. Gevşeme sırasında oluşan olaylar:
1. Kalsiyum iyon konsantrasyonu eşik değerin altına düştüğünde, sürekli aktif olan miyozin fosfataz
enzimi, miyozinin hafif zincirlerine bağlanmış olan fosfatı koparır (defosforilasyon). Böylece düşük
miyozin ATPaz özelliği kazanır.
2. Defosforile miyozin başı, aktinden ayrılarak döngü ve dolayısıyla kasılma durur.
Düz kas kasılmaları yavaş ve devamlıdır. Kasılmaların yavaş olması, düz kas miyozin ATPazının
iskelet kasına göre daha yavaş olmasındandır. Düz kas, hız yerine, gücü korumak için özelleşmiş bir
kas dokusu tipidir. Düz kasların kasılmalarının devamlılığı mandal mekanizması ile açıklanmaktadır.
Düz kasın kasılma-gevşeme sırasında ya da sonrasında belli bir gerime sahip olması gerekir. Bu geri-
42
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
min sürdürülebilmesi için miyozin başı defosfo- ve başlıca atriyumda sonlanırlar. Parasempatik uyarı-
rile olmasına rağmen, çok az ATP harcayarak ak- lar, kalp hızını ve kasılma gücünü azaltıcı etki göste-
tine bağlı kalır. Bu olaya mandal mekanizması rirken; sempatik sinir uyarıları, kalp hızı ve kasılma
denir. Bu gerçekleşmeseydi gerimi korumak için gücünü artırıcı etki ortaya koyar. Sempatik uyarının
de pek çok ATP harcanması gerekecekti. Kan da- kalbin kasılma gücü üzerindeki etkisi, parasempatik
marları duvarı, mandal mekanizması için iyi bir uyarılardan çok daha belirgindir. Kalbin hem atri-
örnektir. Kan damarı duvarında bulunan düz kas yum hem de ventriküllerinde sonlanan sempatik
hücreleri basınç altında bulunmalarına rağmen, sinirler, esas nörotransmitter olarak norepinefrin sal-
bu mekanizma sayesinde uzun süre damarın ça- gılar. Kalpte önder odak hücrelerinde oluşan aksiyon
pını sabit tutmaktadır. potansiyeli, atriyumlardan ventriküllere doğrudan
geçemez. Atriyum ve ventriküller arasında bulunan
fibröz halka nedeniyle atriyumlar ayrı, ventriküller
Düz Kasta Dinlenim Zar ve Aksiyon ayrı kasılır. Yani kalp, ikili pompa gibi çalışır. Gelen
Potansiyeli aksiyon potansiyeli ile önce atriyumlar, sonra vent-
Düz kas hücrelerinde sabit bir dinlenim zar po- riküller kasılır.
tansiyeli yoktur. Dinlenim zar potansiyeli -50 ila
-60 milivolt civarındadır. Tek birimli
düz kaslarda, iskelet kasındaki gibi ak- Vena cava
siyon potansiyeli oluşurken, çok birimli superior Aort
olanlarda normalde aksiyon potansiyeli
olmadığı düşünülmektedir. Tek birimli
düz kaslarda hem sivri hem de platolu
aksiyon potansiyelleri görülmektedir. Sol atriyum
43
2
Hareket Sistemi
Kalp kası aksiyon potansiyeli: Kalp kası dinle- nan voltaja duyarlı kalsiyum kanalı şeklinde olan
nim zar potansiyeli -90 milivolt kadardır. Hızlı de- dihidropiridin reseptörlerini uyarır ve hücre dışın-
polarizasyon, voltaj kapılı Na+ kanallarının açılması dan, hücre içine kalsiyum girişine neden olur. Hüc-
ve hızla hücre içine Na+ girişi ile meydana gelir. Na+ re içine giren kalsiyum, sarkoplazmik retikulum za-
kanallarının kapanması ile küçük bir repolarizasyo- rında bulunan ryanodin reseptörlerine bağlanır. Bu
nun ardından, plato dönemi ortaya çıkar. Platonun bağlanma ile, ryanodin reseptörleri açılarak hücre
oluşmasında yavaş Na+/Ca+2 kanalları rol oynar. içine kalsiyum salgılar. Hücre içinde kalsiyum yük-
Hücre içine bu kanallardan Ca+2 ve biraz da Na+ selmesi, kasılma anlamına gelmektedir. Kalsiyum,
girişi ile depolarizasyon devam ettirilir. Daha sonra troponin C’ye bağlanır ve aktin ile miyozin etkile-
voltaj kapılı K+ kanallarından K+ çıkışı ile repolari- şerek kasılma gerçekleşir (Şekil 2.20).
zasyon oluşur. Aksiyon potansiyeli süresi atriyum- Gevşemede ise, Kalsiyum iyonlarının bir kıs-
da 200 milisaniye, ventrikülde 300 milisaniyedir. mı, Ca+2-ATPaz pompaları ile enerji harcanarak,
Aksiyon potansiyeli süresinin uzun olması kalbin sarkoplazmik retikuluma geri gönderilir. Bir kısım
normal işlevi için önemlidir. Çünkü bu uzun süre kalsiyum da hücre zarında bulunan Na+/Ca+2 deği-
kalbin yeterince kan ile dolmasını ve etkin bir şimi ile hücre dışına atılır. İkincil aktif taşıma de-
pompa olarak çalışmasını sağlar (Şekil 2.19). diğimiz olay ile Na+ iyonları hücre içine alınırken
Kalpte uyarılma-kasılma bağıntısı şöyledir: aynı taşıyıcıya tutunmuş olan Ca+2 hücre dışına
Sinoatriyal düğüm (SA), tüm kalp için ana uya- verilmektedir. Burada sodyum iyonlarını aktif ola-
rı oluşturan bir orkestra şefi gibidir. SA düğümün rak dışarı gönderen Na+/K+ ATPaz pompası, hücre
oluşturduğu uyarılar, tüm kalp kası hücrelerinin içinde sodyumu düşük seviyede tutarak Na+/Ca+2
uyarılmasına neden olur ve kalp kası hücrelerinde değişiminin çalışmasını sağlar. Hücre içinde Ca+2
aksiyon potansiyeli oluşturur. Aksiyon potansiye- iyonlarının Troponin C’den ayrılması, gevşemeyi
li, elektriksel değişim yaratarak hücre zarı boyunca sağlamaktadır (Şekil 2.20).
yayılır ve T tubüllerine ulaşır. T tubüllerinde bulu-
44
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
SR Ca+2
Ca+2
(SR)
ATP
Ca+2 Ca+2
Ca+2
Ca+2
45
2
Hareket Sistemi
46
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
bölüm özeti
desini sentezler. Osteoid madde, osteoblastı çevreledikçe, yü-
zeydeki aktif osteoblastlar salgı işlevini üstlenir. Hapsolan oste-
oblastlar, osteositlere dönüşür. Osteoid madde kalsiyum fosfat
vb. minerallerin çökmesi ile 8-10 günde kireçlenir.
c. Osteosit: Kemiğin esas hücreleri olup, olgun kemik hücresi
adını da alır. Gelişimlerini tamamlamış olduklarından sentez
yapamazlar. En tipik özelliklerinden biri de uzantılarıdır. Bu
sitoplazmik uzantılar kanaliküller içinde seyreder ve uzantıları
sayesinde birbirleri ile ilişki kurarlar. Bu şekilde her hücre lakü-
nası içine gömülü kalmayıp birbirleriyle temas kurmaktadırlar.
Osteositlerin kalsiyumun kemiklerden kana verilmesinde ve
kalsiyum konsantrasyonunu düzenleme gibi önemli metabolik
rolleri de vardır. Paratiroid bezden salgılanan parathormon et-
kisiyle kalsiyum iyonunun kemikten kana geçişinde aktif rol
oynar. Hücrelerin ölmesi hâlinde ise matrikste rezorbsiyon ola-
yı görülür.
d. Osteoklast: Kemikte yıkımı veya kemik rezorbsiyonunu ger-
çekleştiren hücrelerdir.
Kemikler çeşitlerine göre de 6 kategoride sınıflandırılabilir.
Uzun kemik (uyluk kemiği, kol kemiği kemiği gibi uzunlu-
ğu, genişlik ve kalınlığından fazla olan kemikler), kısa kemik
(el bileği kemikleri gibi uzunluk, genişlik ve kalınlığı yaklaşık
olarak birbirine eşit olan kemikler), yassı kemik (göğüs kemi-
ği gibi uzunluk ve genişliği kalınlığından fazla olan kemikler),
havalı kemik (üst çene ve alın kemikleri gibi içerisinde sinüs
adı verilen hava boşlukları bulunan kemikler), düzensiz kemik
(omurlar gibi hiçbir sınıflama içerisinde yer almayan kemikler)
ve sesamoit kemik (diz kapağı gibi kas tendon veya liflerinin
içinde bulunan kısa kemikler) lerdir.
Kemikler iskeleti oluştururken eklemlerle birbirlerine bağlanır-
lar. Eklemler şekil ve görev açısından farklılıklar göstermekte-
dir. Eklem çeşitleri genel sınıflamada oynamaz eklem, yarı oy-
nar eklem ve oynar eklem olarak kategorilendirilir.
Oynamaz Eklemler: Kafatası, kalça kemiği, leğen kemiği gibi
iskeletin hareket etmeyen kısımlarındaki kemiklerde görülür.
Yarı Oynar Eklemler: Kemiklerin uçlarında kıkırdak bulunur.
Omurlar arasında ve göğüs kafesinde görülen eklemlerdir.
Oynar Eklemler: Vücudun hareket işlevini üstlenmiş kemik-
lerde görülen tam hareketli eklemler olup kol ve bacak kemik-
lerinde görülür.
47
2
Hareket Sistemi
48
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
İskelet kas lifinin kasılabilmesi için motor sinirinden uyarı alması gere-
Kas Fizyolojisi kir. Motor sinir beyin veya omurilikten gelen uyarıları kaslara taşır. Sinir
hücresi ile iskelet kas lifi arasında kurulan bağlantıya sinir-kas kavşağı
denir. Bu kavşak kas lifinin orta bölgelerindedir. Motor sinirin aksonu
kasa ulaştığında dallara ayrılır ve her bir dal ayrı bir kas lifinde sonlanır.
Sinaps bölgesindeki akson, akson yumrusu oluşturmuştur. Burada bol-
bölüm özeti
ca mitokondri ve vesikül içinde depolanmış asetilkolin bulunur. Sinir
ucu ile kas lifi zarı arasındaki 20-30 nm’lik boşluk olan sinapsa asetil
kolin salgılanır. Sinaps bölgesinde kas zarı hücre içine doğru kıvrımlar
yaparak motor sinirin akson yumrusunu hafifçe çevreleyen yapıya kas lifi
denir. Kas kasılması uyarım sonucu aksiyon potansiyelinin motor sinir
boyunca yayılarak sinaps bölgesine kadar ulaşır. Gelen uyarı ile sinaptik
yumrularda bulunan voltaj kapılı kalsiyum kanalları açılır. Sinir lifine
giren kalsiyum iyonları asetilkolin vesiküllerinin içeriğini boşaltmasını
sağlar. Sinir ucundan sinaptik aralığa asetilkolin salınır. Asetilkolin kas
lifi tarafında bulunan özel reseptörlerine bağlanır. Asetilkolin ile bağla-
nan reseptörler iyon kanalı hâline dönüşürler. Kas lifi içine giren iyon
ağırlıklı olarak sodyumdur. Bu durum kas lifinde son plak potansiyeli
denen dereceli potansiyeli başlatır. Bu potansiyel eşiğe ulaşırsa aksiyon
potansiyelini başlatır. Kas zarı boyunca yayılan aksiyon potansiyeli T tu-
bülleri aracılığıyla kas lifinin merkezine doğru ulaşır. T tubülleri üzerin-
de bulunan ve voltaj kapılı kalsiyum kanallarını oluşturan dihidropiridin
reseptörleri elektriksel olarak uyarılır. Dihidropiridin reseptörleri, sar-
koplazmik retikulum üzerinde bulunan ve ligand kapılı kalsiyum kanalı
olan ryanodin reseptörleri üzerinde bulunan yalancı ayaklarını çekerek
açar. Ryanodin reseptörlerinin açılması ile sarkoplazmik retikulumdan
hücre içine kalsiyum dolar. Salınan kalsiyum troponin C’ye bağlanır.
Aktinin etkin noktaları açılır. Kasılma olayının temelini oluşturan aktin
ve miyozin etkileşir. Güç darbesi oluşturularak miyozin başları 900’den
450’ye eğilir. Bu arada miyozin başına bağlanmış olan ATP de yıkılır.
Düz kaslar, iskelet kasına göre çok daha küçük, mekik şeklinde hücre-
lerden oluşur. Düz kas hücreleri tek çekirdeklidir. Düz kaslar bölünebil-
me yeteneğine de sahiplerdir. Doku hasarı gerçekleştiğinde salınan bazı
faktörler bu hücrelerin bölünmesini uyarabilir. Düz kaslar, kasılma için
gerekli olan, çok miktarda aktin ve biraz da miyozin filamentlerini içerir-
ler. Ancak, iskelet kasındaki gibi yerleşmediklerinden mikroskop altında
enine çizgilenme göstermezler. Düz kasların uyarılması motor sinirlerce
değil, otonom sinir sistemi ile olur. Yani uyarılmaları istemsizdir. Düz
kas hücrelerinde sarkoplazmik retikulum az gelişmiştir. Bu nedenle iske-
let kasından farklı olarak kasılmanın temelini oluşturan kalsiyumun kay-
nakları sarkoplazmik retikulum ve hücre dışı kalsiyumdur. Düz kaslarda
mitokondri azdır. Enerjisinin çoğunu oksijensiz solunumla sağlar. Düz
kaslar, büyük oranda hacim değiştiren, içi boşluklu organların duvarla-
rında bulunur. Bu nedenle düz kasın gerim oluşturabileceği kas uzunluk
aralığı, iskelet kaslarından daha fazladır. Düz kasta tropomiyozin varsa
da troponin bulunmamaktadır. Düz kaslarda kalsiyumu bağlayan tro-
ponin değil, kalmodulin adı verilen diğer bir proteindir. Düz kaslar, çok
çeşitli organlarda bulunduğu ve çok farklı faktörlerle kasılma işlevleri
etkilenebildiği için gruplamak oldukça zordur. Bu nedenle düz kasları
çok genel olarak 2 grup altında toplamak mümkün olabilmiştir. Bunlar:
1. Çok birimli düz kaslar: (iris kasları, piloerektör kaslar vb)
2. Tek birimli düz kaslar (Viseral kaslar): (mide, bağırsak, üreter, da-
marlar gibi)
49
2
Hareket Sistemi
Hangi tip kas olursa olsun, bir kasın kasılabilmesi için dört ana elemana
Kas Fizyolojisi ihtiyaç vardır: Bunlar, kalsiyum, aktin, miyozin ve ATP’dir. İskelet ve
kalp kaslarında, ince ve kalın filamentler düzgün bir şekilde dizildiğin-
den, çizgili görünürken, düz kasta düzenli yerleşim göstermediğinden
çizgisizdir. İskelet kasları gelişmiş sarkoplazmik retikuluma sahip oldu-
ğundan, kasılma için gerekli kalsiyumun tamamını sarkoplazmik reti-
bölüm özeti
kulumdan karşılar. Oysa, düz ve kalp kası için durum biraz farklıdır.
Bunlarda sarkoplazmik retikulum yeterince gelişmediği için kasılma için
gerekli kalsiyum sarkoplazmik retikulum ile birlikte hücre dışından kar-
şılanır. Bu nedenle hücre dışı sıvıdaki kalsiyum değişimleri kalp kası ve
düz kasların kasılmasını etkiler. İskelet kaslarının kasılabilmesi için mut-
laka motor sinirinden uyarı alması gerekir. Kalp kasının ise otonomisi
vardır ve fizyolojik şartlarda SA düğümün oluşturduğu uyarılar ile kasılır.
Otonom sinir sistemi de düzenleyici etki gösterir. Düz kasların uyarıl-
ması için mutlaka aksiyon potansiyeline ihtiyaç yoktur. Tek birimli düz
kaslar, önder odak hücrelerin uyarısı ile kasılırken hormonlar, otonom
sinir sistemi, gerilme ve bölgesel faktörler kasılmasını etkiler. Çok birimli
düz kaslar ise otonom sinir sinyalleri ile küçük depolarizasyon dalgaları
ile uayrılırlar. Kas hücreleri, ATP molekülünde depolanan enerjiyi me-
kanik işe dönüştürme yeteneğine sahiptir. Bu dönüşüm, güç oluşumu
şeklinde ya da boyda bir değişim şeklinde (kasılma) olabilir. Kaslar, ha-
reketi (iskelet kasları), kanın pompalanmasını (kalp kası) ve besinlerin
sindirim sisteminde hareketini (düz kas) sağlar. Kalp kası mikroskop al-
tında enine çizgilenme göstermesiyle iskelet kasına, istemsiz çalışması ile
düz kasa benzer. Hücreler daha küçüktür ve dallanmalar yaparlar. Kalbin
miyokard tabakasında, kasılma işini yapan kas hücreleri ve uyarı-ileti sis-
temini oluşturan hücreler bulunur. Kalp, otonomisi olan bir organdır.
Yani, uyarı-ileti sistemini oluşturan hücreler, önder odak hücreleri olarak
isimlendirilir ve kalpte uyarılar oluştururlar. Ancak, otonom sinir sistemi
kalbin çalışmasını düzenleyici etki gösterir. Parasempatik sinirler, nörot-
ransmitter olarak asetilkolin salgılarlar ve başlıca atriyumdaki hücrelerde
sonlanırlar. Parasempatik uyarılar, kalp hızını azaltıcı etki gösterirken;
sempatik sinir uyarıları, kalp hızı ve kasılma gücünü arttırıcı etki ortaya
koyar. Kalbin hem atriyum hem de ventriküllerinde sonlanan sempatik
sinirler, esas nörotransmitter olarak norepinefrin salgılar. Kalpte önder
odak hücrelerinde oluşan aksiyon potansiyeli, atriyumlardan ventrikül-
lere doğrudan geçemez. Atriyum ve ventriküller arasında bulunan fibröz
halka nedeniyle atriyumlar ayrı, ventriküller ayrı kasılır. Yani kalp, ikili
pompa gibi çalışır. Gelen aksiyon potansiyeli ile önce atriyumlar, sonra
ventriküller kasılır. Kalp kasında mitokondri sayısı fazladır. Kasılmanın
kaynağını oluşturan kalsiyum iyonları, hücre dışından ve sarkoplazmik
retikulumdan sağlanır. Kalp kası dinlenim zar potansiyeli -90 milivolt
kadardır. Hızlı depolarizasyon, voltaj kapılı Na+ kanallarının açılması ve
hızla hücre içine Na+ girişi ile meydana gelir. Na+ kanallarının kapan-
ması ile küçük bir repolarizasyonun ardından, plato dönemi ortaya çıkar.
Platonun oluşmasında yavaş Na+/Ca+2 kanalları rol oynar. Hücre içine
bu kanallardan Ca+2 ve biraz da Na+ girişi ile depolarizasyon devam
ettirilir. Daha sonra voltaj kapılı K+ kanallarından K+ çıkışı ile repo-
larizasyon oluşur. Aksiyon potansiyeli süresi atriyumda 200 milisaniye,
ventrikülde 300 milisaniyedir. Aksiyon potansiyeli süresinin uzun olması
kalbin normal işlevi için önemlidir. Kalp kası hücrelerinde yayıla aksiyon
potansiyeli sonucu hücrelerde kalsiyum yükselmesi, kasılma anlamına
gelmektedir. Kalsiyum, troponin C’ye bağlanır ve aktin ile miyozin etki-
leşerek kasılma gerçekleşir.
50
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
1 Kemik doku ile ilgili aşağıdaki bilgilerden 6 Aşağıdaki kaslardan hangisi kasılma için hüc-
hangisi yanlıştır? re dışı kalsiyuma gereksinim göstermez ve gerekli
A. Kemik doku organik ve inorganik maddelerden kalsiyumu sadece hücre içi depolardan sağlar?
neler öğrendik?
oluşur. A. Kalp kası B. Bağırsak düz kası
B. Kollajen lifler kemiğe esneklik kazandırıp, ça- C. Damar düz kası D. İskelet kası
buk kırılmasını engeller. E. Uterus düz kası
C. İnorganik maddeler kollajen ve glukozaminog-
likandan oluşmaktadır.
D. Hidroksiapatit kristalleri dokuya sertlik veren 7 Düz kasta miyozin-hafif zincirini defosforile
maddelerdir. ederek kasın gevşemesini sağlayan enzim aşağıda-
E. İnorganik tuzların azlığında kemik yumuşar, kilerden hangisidir?
iskelet eğrilebilir. A. Miyozin kinaz B. Miyozin fosfataz
C. Kreatinfosfokinaz D. Proteaz
2 Aşağıdakilerden hangisi kemiğin görevlerin- E. Lipaz
den biri değildir?
A. Kaslar ve eklemlerle birlikte hareketi sağlamak 8 Çok birimli düz kaslar ile ilgili aşağıdaki ifa-
B. Kalsiyum deposu oluşturabilmek delerden hangisi doğrudur?
C. Vücudun savunmasını sağlamak
A. Kasılmaları zengin otonom sinir sinyalleri ile
D. Vücut boşluklarındaki organları korumak kontrol edilir.
E. Kan hücreleri üretmek B. Özel bağlantı bölgeleri ile birbirlerine bağlıdırlar.
C. Genellikle sindirim kanalı, sidik kesesi, üreter,
3 Aşağıdakilerden hangisi dinlenim zar potan- uterus ve kan damarları gibi yapıların duvarla-
siyeli oluşumunda önemli bir etkendir? rında yerleşmiştir.
A. Sodyum iyonlarının hücre içine sızması D. Somatik sinir sistemi ile bağlantı kurarlar.
B. Sodyum iyonlarının hücre dışına sızması E. Hücreler arasında bol miktarda gap kavşaklar
C. Potasyum iyonlarının hücre içine sızması bulunur.
D. Potasyum iyonlarının hücre dışına sızması
E. Büyük negatif yüklü moleküllerin hücrenin dı- 9 Kalp kası ile ilgili aşağıdaki ifadelerden han-
şına sızması gisi doğrudur?
A. Dolaşımdaki norepinefrin ile kasılma gücü artar.
4 Aksiyon potaniyelinde depolarizasyon ile ilgi-
B. Otonom sinir liflerindeki aksiyon potansiyelle-
li olan primer etken aşağıdakilerden hangisidir ?
rine yanıt olarak kasılır.
A. Hücreden Na çıkışı C. Aksiyon potansiyeli süresi iskelet kası ile aynıdır.
B. Hücreden K çıkışı D. İhtiyaç duyulan bütün kalsiyum sadece sarkop-
C. Hücreye Na girişi lazmik retikulumdan karşılanır.
D. Hücreye K girişi E. Mitokondri kalsiyum deposu olarak çalışır.
E. Ca’un hücre içinde bağlanması
10 Kalp kası hücrelerinde (miyosit) platolu aksi-
5 Bir motor sinir ve onun dalları tarafından yon potansiyelinin hızlı depolarizasyon safhasında
uyarılan kas liflerine ne ad verilir? hücre içine giren iyon aşağıdakilerden hangisidir?
A. Fasikül B. Motor birim A. Magnezyum B. Potasyum
C. Sarkomer D. Sinir-kas kavşağı C. Kalsiyum D. Klor
E. Sinaptik aralık E. Sodyum
51
2
Hareket Sistemi
1. C Yanıtınız yanlış ise “Kemik Dokusu” konu- 6. D Yanıtınız yanlış ise “Kas Fizyolojisi” konu-
sunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı
2. C Yanıtınız yanlış ise “Kemik Dokusu” konu- 7. B Yanıtınız yanlış ise “Düz Kaslar” konusunu
sunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
3. D Yanıtınız yanlış ise “Dinlenim Zar Potan- 8. A Yanıtınız yanlış ise “Düz Kas Tipleri” konu-
siyeli” konusunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.
4. C Yanıtınız yanlış ise “Aksiyon Potansiyeli” 9. A Yanıtınız yanlış ise “Kalp Kası” konusunu
konusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
Araştır Yanıt
2 Anahtarı
Kemiklerin görevleri,
1. Vücudu destekler, korur ve kasların oluşturduğu kuvvet aracılığıyla hare-
Araştır 1 keti sağlar. Vücudu yerçekimine karşı destekler.
2. Vücudun yumuşak organlarını korur. Kafatasının kaynaşmış kemikleri
beyni hasarlara karşı, omurga omuriliği, göğüs kafesi ise kalp ve akciğerleri
yaralanmalardan korur.
3. Bazı kemiklerin iliği kan hücrelerini üretir.
4. Kalsiyum ve fosfor gibi mineralleri depolar.
Dinlenim hâlindeki bütün canlı hücrelerde, hücrenin içi ve dışı arasında, iyon
dağılımı farklılıklarından ötürü bir elektriksel yük farkı bulunur. Bunun dı-
şında kalan hücre içi ve dışı sıvılar elektriksel olarak nötr iken, fazla eksi yükler
zarın hemen iç tarafında, fazla artı yükler ise zarın hemen dış tarafında top-
Araştır 2 lanır. Bu hücre içi ve dışı arasında potansiyel farkına dinlenim zar potansiyeli
denir.
Uyarılabilen hücrelerin aktif oldukları dönemde bazı iyonların hücre içine ve
dışına hareketleri sonucu zarda gelişen bir dizi potansiyel değişimine aksiyon
potansiyeli denir.
52
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Araştır Yanıt
2 Anahtarı
Motor Sinir
Akson
Dendritler Sinir Kas
Bağlantısı
Miyelin
Kas Lifi
Motor Birim
Sinir-Kas Kavşağı
Motor Sinir
Sinir uyarısı
Kas Lifi
Ca+2
Na+ Na+
Araştır 3 Asetilkolin
Her bir iskelet kas lifinin kasılabilmesi için motor sinirinden uyarı alması
gerekir. Motor sinir beyin veya omurilikten gelen uyarıları kaslarımıza taşır.
Sinir hücresi ile iskelet kas lifi arasında kurulan bağlantıya sinir-kas kavşağı
denir. Bu kavşak (sinaps) kas lifinin orta bölgelerindedir. Sinir kas kavşağında
bulunan yapılar: Motor sinir, sinaptik aralık, kas lifi.
1. Sinaptik aralığa salınan asetilkolin, asetilkolinesteraz enzimi ile yıkılır.
2. Miyozin başına bir ATP bağlanır ve aktin ile miyozin bağlantısı kesilir.
3. Kalsiyum, troponin C’den ayrılır.
4. Fazla kalsiyum sarkoplazmik retikuluma özel kalsiyum pompaları ile geri
pompalanır ve burada depo edilir.
5. Gevşeme olayı gerçekleşmiş olur.
Düz kaslarda kasılmanın temelini oluşturan kalsiyumun iki kaynağı vardır; sar-
koplazmik retikulum ve hücre dışından voltaj kapılı kanallar ile gelen kalsiyum.
Düz kasları çok genel olarak 2 grup altında toplamak mümkündür:
1. Çok birimli düz kaslar
2. Tek birimli düz kaslar (Viseral kaslar)
Çok birimli düz kaslar, birbirinden ayrı kas liflerinden yapılmıştır. Aynı iskelet
kasında olduğu gibi, bu liflerin dış yüzleri birbirinden ayrıdır. Her hücre bağımsız
yanıt verebilme özelliğine sahiptir. Oysa tek birimli düz kaslar, toplu şekilde kası-
lan hücrelerden oluşur. Hücreler, genellikle katlar hâlinde örtü oluştururlar. Hücre
zarlarını birleştiren birçok yarık kavşak (gap junction) içerirler. Bu sayede bir kas
lifinde oluşturulan güç yanındakine kolaylıkla geçer ve hep birlikte kasılırlar.
53
2
Hareket Sistemi
Araştır Yanıt
2 Anahtarı
Çok birimli düz kaslar, kendi başlarına elektriksel aktivite oluşturamazlar. Bir
sinir ucu ile uyarılırlar. Otonom sinir sinyalleri ile kontrol edilirler. Bu şekilde
depolarizasyon ve kasılma yanıtı oluşmasına rağmen çok birimli düz kasların
çoğunda aksiyon potansiyeli oluşmaz. Dolaşımdaki hormonlar, çok birimli
düz kas kasılmaları üzerinde etkiye sahip olmasına rağmen, gerilme kasılma-
larını uyarmaz. Oysa tek birimli düz kaslarda, kendi kendine uyarı meydana
getiren, özel önder odak hücreleri vardır. Oluşan aksiyon potansiyelleri, geride
kalan hücrelere yarık kavşaklar aracılığı ile iletilir. Otonom sinir sistemi, hor-
monlar ve yerel etmenler tek birimli düz kasların kasılmalarını etkileyebilir.
Ayrıca bu kaslar, gerilme ile de uyarılabilirler.
Çok birimli düz kaslar, gözde merceğin küreselliğini ayarlayan silyer kasının
düz kas lifleri, gözün renkli kısmını oluşturan ve gözbebeğinin büyüklüğünü
ayarlayan iris, sempatik sinir sistemi ile uyarıldığında tüylerin dikleşmesine
neden olan piloerektör kaslar, büyük atar damarların duvarları, solunum siste-
minde hava geçişini sağlayan bronş kasları gibi çok özel organlarda bulunurlar.
Tek birimli düz kaslar ise mide, bağırsak, üreter, damarlar gibi içi boşluk içe-
ren organların duvarlarında bulunur.
Araştır 3 Kan damarları duvarı, mandal mekanizması için verilebilecek güzel bir örnek-
tir. Kan damarı duvarında bulunan düz kas hücreleri, basınç altında bulun-
malarına rağmen, bu mekanizma sayesinde uzun süre damarın çapını sabit
tutabilmektedir. Düz kasların kasılmalarının sürekliliği mandal mekanizması
ile açıklanmaktadır. Düz kasın kasılma-gevşeme sırasında ya da sonrasında
belli bir gerime sahip olması gerekir. Bu gerimin sürdürülebilmesi için miyo-
zin başı defosforile olmasına rağmen, çok az ATP harcayarak aktine bağlı kalır.
Bu olaya mandal mekanizması denir. Bu gerçekleşmeseydi, gerimi korumak
için de pek çok ATP harcanması gerekecekti.
Sinoatriyal düğümün oluşturduğu uyarılar, kalp kası hücrelerinde aksiyon po-
tansiyeli oluşturur.
Aksiyon potansiyeli, elektriksel değişim yaratarak hücre zarı boyunca yayılır
ve T tubüllerine ulaşır. T tubüllerinde bulunan voltaja duyarlı kalsiyum kana-
lı şeklinde olan dihidropiridin reseptörlerini uyarır ve hücre dışından, hücre
içine kalsiyum girişine neden olur.
Hücre içine giren kalsiyum, sarkoplazmik retikulum zarında bulunan rya-
nodin reseptörlerine bağlanır. Bu bağlanma ile ryanodin reseptörleri açılarak
hücre içine kalsiyum girişine neden olur. Hücre içinde kalsiyum yükselmesi,
kasılma anlamına gelmektedir.
Kalsiyum, troponin C’ye bağlanır ve aktin ile miyozin etkileşerek kasılma ger-
çekleşir.
54
2
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Kaynakça
Prof. Dr. Lamia Pınar: Sinir ve Kas Fizyolojisi Temel http://www.istockphoto.com/vector/antique-medical-
Bilgileri Efil Yayınevi, 3. Basım 2015. scientific-illustration-high-resolution-sternum-
54134074?st=d5ec669 stock illustration ID:54134074
Prof. Dr. Cem Süer: Temel Fizyoloji Medical Kitabevi,
2010. http://www.istockphoto.com/vector/human-skull-
38530824?st=fc5b840 stock illustration ID:
Prof. Dr. Berrak Yeğen: Yüksekokullar için Fizyoloji
38530824
Yüce Yayım 2014.
http://www.istockphoto.com/vector/spine-second-
Vander İnsan Fizyolojisi çeviri editörü: Prof. Dr.
lumbar-vertebra-17213636?st=57d94ea stock
Tuncay Özgünen Güneş Kitabevi 2014.
illustration ID:17213636
William F. Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi çeviri editörü:
http://www.istockphoto.com/vector/knee-hand-pressing-
Prof. Dr. Hakkı Gökbel Nobel Tıp Kitabevleri 24.
on-muscles-amp-bones-19377517?st=8e5bc64 stock
Basım 2015.
illustration ID: 19377517
Guyton and Hall çeviri editörler: Prof. Dr. Hayrünisa
h t t p : / / w w w. i s t o c k p h o t o. c o m / v e c t o r / m a l e -
Çavuşoğlu, Prof. Dr. Berrak Çağlayan Yeğen Tıbbi
musculoskeletal-system-19189025?st=0b9267c
Fizyoloji Nobel Tıp Kitabevleri 12. Basım, 2013.
stock vector ID: 19189025
http://training.seer.cancer.gov/anatomy/muscular/
http://www.istockphoto.com/photo/muscle-tissue-
structure.html
48231216?st=57e20c2
Prof. Dr. Bikem Süzen: İnsan Anatomisi ve
http://www.istockphoto.com/vector/structure-of-
Fizyolojisine Giriş Bedray Basın Yayıncılık 1.
skeletal-muscle-42868218?st=5364546 stock
Baskı, 2008.
vector ID: 42868218
Prof. Dr. Lokman Öztürk (editör) 9. Prof. Dr. Lokman
http://www.istockphoto.com/photo/i-have-the-
Öztürk, Prof. Dr. Z. Aslı Aktan İkiz, Prof. Dr.
freedom-to-choose-my-r unning-ground-
Tuncay Varol: Sağlık ve Spor Yüksekokulları için
43058494?st=6bc8a60
İşlevsel Anatomi, Altın Nokta Yayınevi, İzmir,
Birinci Basım 2012. http://www.istockphoto.com/photo/overwork-can-
cause-injury-47632066?st=7839070
http://www.istockphoto.com/vector/bone-anatomy-
42857540?st=4b9d812 stock illustration ID: http://www.istockphoto.com/vector/types-of-muscle-
42857540 35730148?st=df3189d stock vector ID: 35730148
http://www.istockphoto.com/vector/diagram-of- http://www.istockphoto.com/photo/human-heart-
human-bone-anatomy-26579648?st=41a246c labelled-41763936?st=b863c94
stock illustration ID: 26579648
http://www.istockphoto.com/vector/motor-neuron-
http://www.istockphoto.com/photo/structure-of- vector-diagram-42573360?st=85c2e02.
bone-55041306?st=5f510ec stock illustration ID:
http://www.istockphoto.com/vector/chemical-
55041306.
synapse- 59768852.
http://www.istockphoto.com/vector/antique-
http://www.genbilim.com/fen_bilimleri/tip/kemik_
medical-scientific-illustration-high-resolution-
dokusu.
femur-54134868?st=bd52989 stock illustration
ID: 541348868
http://www.istockphoto.com/vector/hand-and-wrist- Bu ünitede kullanılan resimler Anadolu Üniversitesi
bones-amp-joints-44999068?st=67263c0 stock Açıköğretim Sistemi görsel arşivinden alınan ve
illustration ID: 44999068 editörün/yazarın çizdiği resimlerdir.
55
Bölüm 3
Sinir Sistemi Fizyolojisi
Aksiyon Potansiyellerinin Oluşumu ve
Sinir Sistemi
1 2
Yayılımı
öğrenme çıktıları
3 4
Nörotransmitterler
4 Merkezi sinir sistemini oluşturan beyin
3 Nörotransmitter yapısını, çeşitlerini ve ve omurilik bölümlerini sayabilme ve
fonksiyonlarını açıklayabilme fonksiyonlarını açıklayabilme
Özel Duyular
5 6
Sinir Fonksiyonlarının Entegrasyonu
5 Sinir fonksiyonlarının entegrasyonunu 6 Özel duyuların yapısı ve fonksiyonlarını ve
açıklayabilme bunların entegrasyonunu açıklayabilme
Anahtar Sözcükler: • Merkezî Sinir Sistemi • Periferik Sinir Sistemi • Nöron • Sinaps • Sempatik Sinir Sistemi
• Parasempatik Sinir Sistem
56
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
57
Sinir Sistemi Fizyolojisi
1. Duyusal (afferent) bölüm, duyusal ve vis- sistemi olarak alt dallara ayrılırlar. İskelet
seral afferent liflerden oluşur. Duyusal af- kaslarına ulaşan motor sinirler ise somatik
ferent lifler omuriliğe ve beyine, deriden, motor sistemi olarak adlandırılır.
iskelet kasları ve eklemlerden gelen uyarıları
(impuls) taşırlar. Visseral afferent lifler ise
beyne iç organlardan gelen duyusal uyarıla- Motor sinirler, iki ana bölümden oluşur;
rı (impuls) iletirler. a) Somatik sinir sistemi, iskelet kaslarının
bilinçli kontrolünü sağlarlarken b) Oto-
2. Motor (efferent) bölüm, MSS’den çıkan
nom sinir sistemi (OSS), düz kas, kalp
uyarıları effektör organlara (salgı yapan
kası ve bezlerin aktivitelerini düzenlerler.
bezlere veya kaslara) iletirler. Özellikle iç
OSS, sempatik ve parasempatik olmak
organların fonksiyonlarını düzenleyen si-
üzere genel olarak birbirine zıt çalışarak
nirler otonom motor sinirler olarak bilinir
organ aktivitelerini dengeleyen iki alt sinir
ve sempatik, parasempatik ve sindirim
grubundan oluşur.
sistemi işlevlerini düzenleyen enterik sinir
58
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
• Oligodentrositler, MSS sinir lifleri etrafın- nöron arasındaki bağlantıyı sağlayan ise ara nö-
da miyelin oluşturan hücrelerdir. PSS sinir ronlardır. Sinir sisteminde bulunan sinir hücrele-
lifleri etrafında miyelin kılıfını ise Schwann ri birbirleriyle bağlantı kurarak haberleşirler. Bu
hücreleri oluşturur. bağlantılar aracılığyla bir hücredeki bilgi diğer bir
• Mikroglialar, MSS içinde fagositoz yete- hüreye aktarılır. Nöronların birbirleriyle bağlantı
nekleri sayesinde nöronları yabancı orga- yaptıkları bu bölgelere sinaps denir.
nizmalardan korurlar.
• Epandimal hücreler, beyin boşlukları iç
yüzeyini döşeyen epitel hücrelerdir ve Beyin Aksonlar ve dendritler bir sinir gövdesin-
Omurilik Sıvısını (BOS) salgılarlar. den dışarıya uzanan sinyal iletici uzantı-
lardır. İnsanlarda akson uzunluğu yaklaşık
1 m olabilirken zürafada 5 metreye ula-
Nöronların Yapısal ve Fonksiyonel şabilmektedir. Aksonlar, akson tepeciğin-
Özellikleri den kaynaklanan eşit çaplı uzun silindirik
Sinir sisteminin yapısal ve fonksiyonel birim- uzantılardır. Uzun aksonlara sinir lifleri
leri sinir hücreleridir. Bir gövde (soma), akson ve de denir. Genellikle nöron başına yalnızca
dendritlerden oluşur. Sinir hücreleri çoğalmazlar bir dalsız akson bulunur. Nadiren dalla-
(amitotik), uzun ömürlü ve yüksek metabolik nırlar. Eğer akson dallanması varsa akson
hıza sahiptirler. Sinirlerin plazma zarları elekt- kollateralleri olarak adlandırılırlar. Akson-
rik sinyalizasyonu oluşturma (impuls) ve yayma lar sonlandıkları alanlarda birçok dallara
fonksiyonuna sahiptir. Nöronlar görevlerine göre ayrılarak akson terminallerini oluşturur-
duyu, motor ve ara nöronlar olmak üzere üçe ayrı- lar. Akson terminallerinde daha önceden
lır. Duyu nöronları (afferent nöronlar) reseptörler sentezlenip depolanan nörotransmitterler
aracılığıyla almış oldukları uyarıları merkezî sinir (aracı kimyasal haberciler) bulunur ve
sistemine iletir. Motor nöronlar (efferent nöron- uyarı geldiğinde bu kimyasal haberciler
lar) merkezî sinir sisteminden almış oldukları ya- salgılanır.
nıtı ilgili organa iletir. Afferent nöron ile efferent
Dendrit
Hücre gövdesi
Akson
Ranvier boğumu
Schwan Hücresi
Akson terminalleri
Şekil 3.2 Sinir hücresi Sinir hücresinin gövdesi (soma kısmı) çekirdek ve nukleolus içerir. Bu bölgeden çıkan uzantılar
olan dendritler çevreden gelen uyarıları alan ve somaya ileten kısımdır. Yine somadan çıkan uzantı olan aksonlar ise
somadan almış olduğu bilgiyi ilgili kısımlara ileten en uzun sinir uzantısıdır.
59
Sinir Sistemi Fizyolojisi
Nöron Tipleri
Unipolar Bipolar Multipolar
Unipolar: tek bir uzantısı olan nörondur. Gövdeden
Dendrit
tek bir uzantı çıkar. Bu uzantının bir ucu, dendrit ile
başlar; diğer iki ucu akson ile sonlanır.
Gövde-çekirdek
Bipolar: İki uzantısı olan nöron. Gövdeden karşılıklı
mivelin olarak iki uzantı çıkar. Bu uzantılardan biri dendrit,
kılıf diğeri ise aksondur.
Akson
Multipolar: Gövdeden çok sayıda uzantı çıkar.
Bu uzantıların kısa olanlarına dendrit, uzun
olanlarına ise akson denir. Dendritler çok sayıda
olmalarına karşın, aksonlar ise bir tanedir.
Duyu
nöronu
60
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
61
Sinir Sistemi Fizyolojisi
62
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Presinaptik Nöron
Sinir Uyarısı
Sinaptik Vezikül
Sinaptik Aralık
Ligand Bağımlı Kanal
Şekil 3.4 Sinaps görünümü İki hücrenin biraraya geldiği bölgelere sinaps denir. Sinaptik aralık, presinaptik (uyarıyı
getiren hücre) ve postsinaptik (uyarının iletildiği hücre) nöronları birbirinden ayıran sıvı-dolu bir aralıktır. Bir nörondan
diğer nörona doğrudan sinir uyarıları geçişini önler. Uyarının presinaptik nörondan postsinaptik nörona geçişi
presinaptik nöronlardan salınan ve postsinaptik nörondaki reseptöre bağlanabilen nörotransmitterle gerçekleşir.
63
Sinir Sistemi Fizyolojisi
64
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
65
Sinir Sistemi Fizyolojisi
omuriliğin yanından çıkarak birleşir ve 1 çift spinal siniri oluşturur. Omurilik 31 segmentten oluşmuş-
tur. Her bir segmentten 1 çift spinal sinir çıkar. Reseptörler aracılığıyla alınan duysal uyarılar omuriliğe
girdikten sonra çıkan yollarla beyne doğru taşınır. Alınan bilgi beyinde değerlendirildikten sonra inen
yollarla ilgili organa iletilir. Omuriliğin görevi bağımsız olarak değerlendirildiğinde ise genelde omuri-
lik reflekes hareketlerin merkezidir. Otonom refleksler, tendon refleksleri ve gerim refleksleri omurilik
tarafından düzenlenir.
Sinir Sistemi
Sempatik Parasempatik
66
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Önbeyin
Serebrum girintili-çıkıntılı ve kıvrımlı bir Serebrum ve diensephalonun oluşturduğu ana yapıya
yapıya sahiptir. Bu kıvrımlı yapılardaki önbeyin adı verilir. Serebrum (büyük beyin), beynin üst kıs-
çıkıntıların her birine girus; dar ve kü- mını (superior) şekillendirir ve beyin kütlesinin % 83’ünden
çük yarıklara (girintilere) ise sulkus ve sorumludur. Serebrum, bulundurduğu çıkıntılar (giruslar)
daha büyük ve derin yarıklara fissür de- ve sığ oluklar (sulkuslar) ile yüzey alanını artırmıştır. Sereb-
nir. Giruslar, fissürler ve sulkuslar bir ara- rumda bulunan derin oluklara fissür denir. Serebrum sağ ve
ya gelerek serebrumun kıvrımlı yapısını sol yarım kürelere ayrılmıştır. Bunlara serebral hemisfer adı
oluştururlar. verilir ve serebral hemisferler, boyuna (longitütinal) fissür ile
birbirinden ayrılır. Beyin yarım kürelerinde üç temel bölge
Beyni oluşturan iki yarım küreyi birbiri- bulunur; serebral korteks, beyaz cevher ve bazal çekirdek-
ne bağlayan yapıya Korpus kallosum adı ler. Beyin yüzeyini bölen derin sulkuslar, her bir beyin he-
verilir. Bu bağlantı yapısı pasif bir yapı misferini, Frontal (Ön), Pariyetal (Yan), Temporal (Şakak) ve
olmayıp sürekli iki yarım küre arasındaki Oksipital (Arka) loblar olarak dört lob içine bölerler. Merkezî
iletişimi sağlar. sulkus, frontal ve parietal lobları birbirinden ayırır. Parietal-
oksipital sulkus, pariyetal ve oksipital lobu birbirinden ayırır.
Lateral sulkus, parietal ve temporal lobu birbirinden ayırır.
Pariyetal Lob Frontal Lob
Oksipital Lob
Temporal Lob
Şekil 3.6 Beyinde yer alan loblar. Sarı paryetal lob, kırmızı frontal lob, mavi temporal lob, mor serebellum, yeşil
oksipital lob, turuncu renk beyin sapını göstermektedir.
67
Sinir Sistemi Fizyolojisi
68
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
69
Sinir Sistemi Fizyolojisi
İNSAN BEYNİ
Korpus
kallosum
Talamus
Hipotalamus
Ara beyin
Pons
Serebellum Medulla
Omurilik
70
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
b. Hipotalamus: Beyin tabanında, talamusun altında yer alan bezelye büyüklüğünde bir yapıdır. Özellik-
le endokrin sistemle çok sıkı bağlantı hâlindedir. Koku yolları için bir aktarma istasyonudur ve koku
duyusu talamusta işlenmeden doğrudan ilgili beyin bölümüne nakledilir. Hipotalamus, vücut sıvı
dengesinin düzenlenmesi, beden ısısının ayarlanması, iyon dengesinin sağlanması, açlık, tokluk, su-
suzluk hissinin dengesi, doğum, süt salınımı, strese yanıt oluşumunda, kan basıncı, kalp hızı, sindirim
sistemi hareketleri, solunum hızı ve solunumun derinliği gibi birçok iç organ faaliyetlerini düzenler.
c. Hipofiz Bezi: Hipofiz bezi (pitüiter bez) yaklaşık 1 santimetre çapında, 0.5 ile 1 gram ağırlığında,
bezelye büyüklüğündedir ve bir sap vasıtasıyla hipotalamusa tutunur. Hipofiz bezi salgılamış olduğu
birçok hormonla diğer birçok bezin çalışmasını düzenler. Hipofiz bezinin endokrin fonksiyonları hi-
potalamustan gelen hormonal ya da sinirsel etkilerle düzenlenir. Bu görevler 8. Ünite’de anlatılmıştır.
Beyin Sapı
Beyin sapı beynin en alt katmanıdır, çiçeği tutan bir sapa benzetilebilir. Beyin sapı üç bölgeden oluşur:
medulla oblongata, pons ve orta beyin (mezensefalon). Beyin sapı âdeta beyin içine girmiş omurilik
yapısıdır. Sinyalleri korteks ve omurilik arasında ileten tüm sinir liflerinin yolu beyin sapından geçer. Bu
nedenle merkezî sinir sisteminin tüm alanlarından bilgi alır
ve bu bilgileri entegre ederek işler. Ayrıca, hayatta kalmak
Beyin sapı, yüksek ( korteks) ve düşük için gerekli otomatik davranışları kontrol eder. Başlıca te-
(omurilik) beyin merkezleri arasındaki mel fonksiyonları, dolaşım ve solunumun kontrolü, uyku
sinir traktusları için geçiş yolları sağlar. ve dikkat kontrolüdür.
Beyne giden ya da beyinden bedene giden Beyin sapının anatomik yapısı dağınık bir ağ sistemi-
her sinyal beyin sapından geçmek zorun- ne benzetilebilir. Bu ağ sayesinde omurilikten beyne giden
dadır. Sinyaller beyin sapından geçerken uyarıların bir kısmı burada filtre edilirken bir kısmı da bey-
işlenebilir. ne iletilir. Bu ağsı nöron yapısı beyin sapı ve talamus arasın-
Retiküler formasyon ağı (RAS) kortek- da bulunur ve bu yapıya retiküler formasyon (RAS) denir.
se giden yolda korteks, talamus ve hi- Bu yapının uyku ve uyanıklık, motivasyon, üreme, yeme,
potalamusu birbirine bağlarken inen içme, boşaltım, kalp atımı gibi yaşamsal fonksiyonlara etki-
yolda RAS serebellum ve diğer duyular- si vardır. Bu bölgede meydana gelen travma ya da hasarlar
dan sorumlu sinirleri birbirine bağlar. kişiyi komaya sokabilir. RAS’taki nöronların aktivitesi azal-
dığı zaman uyuşukluk ve uyku durumu görülür.
71
Sinir Sistemi Fizyolojisi
Medulla Oblangata (Bulbus, Beyin sinir yolları medulla oblangatada çaprazlaşarak kar-
Soğanı) şıya geçip yukarı doğru devam ederler. Bu alanda
Beyin sapının en alt kısmında yer alan medul- bulunan, kardiyovasküler kontrol merkezî, kalp
la oblangata pek çok vital (yaşamsal öneme sahip) kasılma gücü ve hızını ayarlarken solunum mer-
sinir merkezlerini barındırır. Medulla oblangataki kezleri, solunumun derinliğini ve hızını kontrol
piramitler, kortikospinal sinir yollarının oluşturdu- ederler. Ayrıca yutma, kusma, öksürme, hapşurma
ğu uzunlamasına iki tümsek yapıdır. Kortikospinal ve kan basıncı reflekslerini de kontrol eder.
Serebrum
72
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
73
Sinir Sistemi Fizyolojisi
74
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
75
Sinir Sistemi Fizyolojisi
76
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
• Bazı duyular da daha medulla spinalise ilk Beyin Motor Projeksiyon Alanları Seviye-
girdiğinde karşı tarafa çaprazlar. Bu yolağa si; doğrudan (piramidal) sistemi oluşturan korti-
anterolateral ya da spinotalamik yol adı kal motor alanlar ve beyin sapı motor alanlarınca
verilir. Bu yolakta duyu bilgisini getiren nö- denetlenen dolaylı (ekstrapiramidal-çok nöronlu)
ronun bilgiyi aktardığı medulla spinalisteki motor sistemlerden oluşur. Bu sistemler, refleks ve
nöron karşı tarafa geçtiği için çaprazlama öğrenilmiş belli motor aktivite kalıplarının kont-
bu noktada olur. Bu şekilde taşınan duyular rolüne yardımcı olurlar ve omurilik segmentleri
ağrı ve sıcaklık duyularıdır. seviyelerindeki motor aktiviteyi değiştirmek için
Beyine çıkan sinir yolları üzerinde uyarılar du- motor emir yollarlar. Beyinden aşağı inen (Motor)
yusal kortekse gönderilirler. Bu yollar dokunmala- sinir yolları, beyinden gelen efferent uyarıları omu-
rın ayırt edilebilmesinden ve bilinçli propriyosep- riliğe taşırlar, pramidal sistem ve ekstra pramidal
siyondan sorumludur. Spinoserebeller sinir yolları sistem olarak adlandırılırlar.
uyarıları beyinciğe gönderir. Bu yolun duyusal al- • Doğrudan (Piramidal) Motor Sistem;
gıya katkısı yoktur. Ağrı, sıcaklık ve kaba için öz- piramidal sistem presentral girusların pira-
gün olmayan duyusal uyarılar lateral spinotalamik midal nöronlarından köken alır. İmpulslar
traktus içinde taşınır. kortikospinal traktus yoluyla gönderilir ve
Sonuçta hangi yoldan gelirse gelsin (koku duyu- omuriliğin ön boynuzunda sinaps yaparlar.
su hariç) uyarı-bilgi talamusa gelir. Talamus da bil- Ön boynuz nöronlarının uyarılması onlara
giyi ilgili korteks bölgesine yönlendirir. Omurilikte bağlı iskelet kaslarını aktive eder. Piramidal
impulsun çaprazlaşmasından dolayı bütün duysal yolun bir bölümü kortikobulbar yol olarak
bilgiler alındığı bölgenin karşı tarafındaki beyin adlandırılır ve kranial sinirleri uyarır. Doğ-
yarım küresine taşınır. Deri, iskelet kası, kemik ve rudan (piramidal) sinir yolu, hızlı ve ince
eklemelerden duysal lifler aracılığıyla gelen bilgiler (beceri gerektiren) hareketleri düzenler.
korteksde somatosensoriyel kortekse yansır. Soma- • Dolaylı (Ekstrapiramidal) Motor Sistem;
tosensoriyel korteks paryetal lob içerisinde merkezî beyin sapı, motor çekirdekler ve piramidal
sulkusun hemen arkasında bulunan yapıdır. sistem dışında kalan tüm motor yolları kap-
sar. Bu sistem, rubrospinal, vestibulospinal,
reticulospinal ve tectospinal motor sinir
Motor Entegrasyon
yollarını içerir. Bu motor yolları karmaşık
Motor sistemin özellikleri şunlardır: Duyu re- ve çok sinapslıdır. Ekstra piramidal sistem
septörleri yerine effektörler (kaslar) vardır. Sinir sinir yolları denge ve duruşun (postür) ko-
yolları, duyusal (afferent) beyne çıkan (assending) runmasını, ekstremitelerin (kol-bacaklar)
yerine beyinden aşağı inen (dessending) efferent proksimal kısımlarının kaba hareketleri,
(motor) sinir yollarıdır. Duyusal algı yerine hareke- baş, boyun ve göz hareketlerini kontrol
te geçirilen motor davranış kalıpları vardır. eden kasları aktive ederler.
Beynin motor kontrolü üç düzeyde yapılır: • Programlar ve Talimatlar Seviyesi (Be-
• Omurilik segmentleri seviyesi yinde Duyusal ve Motor Entegrasyon);
• Beyinde motor projeksiyon alanları seviyesi Bu seviyede, duyusal ve motor sistemlerin
• Program / talimatlar seviyesi uyarıları birleştirilerek entegre edilir (bü-
tünleştirir). Bu seviyeye ön emir alanı da
Omurilik Segmentleri Seviyesi; omurilik se-
denir. Bu seviye nöronları, beyincik ve bazal
viyesi, motor hareketler hiyerarşisinin en düşük
çekirdeklerde bulunur. Kaslarda hassas baş-
seviyesidir. İlgili omurilik segmentlerine bağlı sinir
lama/durma hareketlerini ve ayakta duruş
devrelerinden oluşur. Motor sinir devreleri hareketi
hareketlerinin koordinasyonunu düzenler.
kontrol ederler ve sık sık tekrarlanan motor aktivi-
İstenmeyen hareketleri önler ve kas tonusu-
teye özeldirler.
nu (gerginliğini) denetler.
77
Sinir Sistemi Fizyolojisi
Uyku
Uyku esas olarak duyusal sinyallerin beyin korteksine gönderilmediği dolayısıyla kişinin etrafındaki duyu-
ları fark etmediği bir durumdur. Hâlbuki uyku sırasında duyu organları çalışmaktadır ve talamusa sinyal gön-
dermektedirler fakat uyku sırasında talamus beyin korteksine sinyal göndermediğinden duyular bilincimize
yansımamaktadır. Talamus kişinin uyuyor ya da uyanık olması durumuna göre dikkat seviyesini ayarlayarak
bilinç durumunu da belirler. Uykunun başlıca iki tipi vardır; hızlı göz hareketleri olmayan, NREM uykusu
ve hızlı göz hareketi (REM) uykusu. Hatırlanan rüyaların
çoğu REM uykusu evresinde gerçekleşir. Bir kişi uyku-
nun ilk 30-45 dakikası boyunca NREM’in dört evresini
geçirir. REM uykusu dördüncü NREM evresi tamam- dikkat
landıktan sonra oluşur. NREM aşamaları şunlardır: Evre Duyu, çevredeki ve beden içindeki değişiklikleri
1 gözler kapalıdır ve gevşeme başlar; EEG alfa dalgaları fark edebilmedir. Bu farkındalık duyu reseptörleri
gösterir; kişi kolayca uyandırılabilir. Evre 2 EEG kayıtları aracılığıyla gerçekleşir. Her uyartının beyin kor-
uyku dikenleri gösteren düzensiz dalgalardır, uyandırılma teksinde ulaştığı bölge farklıdır. Bu bölge ilgili
daha zordur. Evre 3 uyku derinleşir; teta ve delta dalgala- uyaran tarafından uyarıldığında algılama oluşur.
rı görünür; vital bulgular düşüşe geçer; rüya görme yay- Algılamadan sonra bazı duyular için adaptasyon
gındır. Evre 4 EEG kayıtlarına delta dalgaları hakimdir; mekanizması da devreye girebilir. Ancak ağrı du-
iskelet kasları gevşer; uyandırılma zordur. yusu adaptasyon yani uyum göstermez.
78
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
fibröz (ağ tabaka), vasküler (damar tabaka) oradan da oksipital lobdaki görme kortek-
ve nöron (sinir tabaka) tabakalardır. Gözün sine götürür. Görüntü talamusa ulaştığında
iç boşlukları sulu (aquoz) ve vitreus sıvı ile hareket sistemi bilgilendirilir, derinlik algı-
doludur. Kaşlar, göz kapakları, konjonkti- sıyla ilgili retina aksonları ayrılır ve kontrast
va, gözyaşı bezi ve dışsal göz kasları gözün bilgileri keskinleştirilir. Görüntü kortekse
doğrudan görmekle ilgili olmayan fakat geldiğinde ise görüntüden gelen aydınlık/
görme kalitesini artıran aksesuar yapılarını karanlık ve kontrast bilgileri, kortikal alan-
oluşturur. Fibröz tabaka koruyucu bir ta- lardan gelen (görme ile ilgili asosiyasyon
baka olarak gözün en dış kısmını oluşturur. alanları) bilgiler, görüntüden gelen şekil
Bu tabaka sklera ve kornea olmak üzere iki (form), renk ve hareketler striat kortekste
yapıdan oluşur. Gözün dıştaki koruyucu ta- dikkate alınarak işlenir.
bakası sklera, ışınların göze girdiği saydam
korneayı oluşturmak için öne doğru mo-
difiye olmuştur. Dış kasların tutunma yeri Konjonktiva; göz kapaklarının içini ve
olan sklera, gözü korurken kornea arkasında gözün beyaz kısımlarını kaplayan şeffaf
bulunan yarı saydam bir yapı olan lensle bir- zardır. Konjonktiva göz kapaklarının göz
likte göze ışığın etkin bir biçimde girmesine üzerinde kolay kaymasını sağlar ve gözü
ve gözün en arka tabakası olan retinaya ulaş- korur. Konjuktivanın mikrop kapması
masına izin verir. Retinada bulunan basil (enfeksiyonu) konjonktivit olarak bilinir.
ve koni şeklindeki görme reseptörleri ışığın Görme Kusurları;
gelmesiyle uyarılır ve alınan bu uyartı optik • Emetropik göz, ışığı düzgün odakla-
sinir aracılığıyla korteksde görme merkezine yan normal göz,
iletilir. Korneayı geçerek göze giren ışık mik- • Miyop göz (yakını görebilen) uzağı
tarı pupili (göz bebeği) çevreleyen iris düz net göremeyen, içbükey lens ile dü-
kasları aracılığıyla ayarlanır. Lensin etrafın- zeltilir odak noktası retinanın önünde
da yer alan silyer kaslar kasılıp gevşeyerek olan gözdür.
lensin kırıcılığını değiştirir. Genel bir görme • Hipermetrop göz (uzağı görebilen)
kuralı olarak uzaktaki bir cisme bakarken si- yakını net göremeyen dışbükey lens
liyer kaslar gevşektir, lens düz bir şekildedir. ile düzeltilebilen odak noktası retina
Cisme yaklaştıkça siliyer kaslar kasılır ve lens arkasında olan gözdür.
bombe bir hâle gelir. Bu şekilde görüntü net
• Astigmat göz, kornea yüzeyinin pü-
bir şekilde retinaya düşer. Retina fotoresep-
rüzlü olması nedeniyle ışığın farklı açı-
törlerin (basil ve koni) bulunduğu gözün
larda kırılarak görme netliğinin bozul-
en arka tabakasıdır. Işık fotoreseptörlere
ması durumudur. Silindirik mercekle
ulaşınca bu reseptörlerde bulunan fotopig-
düzeltilir.
mentler kimyasal olarak yıkılır. Bu yıkılma
ile birlikte fotoreseptörler uyarılır ve uyarı • Presbiyopi (yaşlı gözü) lensin yaşlan-
optik sinire iletilir. Basil yani çubuk fotore- mayla birlikte esnekliğini kaybetmesi
septörler çok düşük yoğunluktaki ışığa tepki durumudur.
verebilirler, alaca karanlıkta görmeyi sağlar-
lar. Koni fotoreseptörler, parlak ışığa cevap
verirler, yüksek keskinlikte renkli görme ve Görsel bilgi (oksipital lobda işlenen) daha son-
ayrıntılı görmeyi sağlarlar. Retinadan çıkan ra beynin ön bölümlerine ilerler. Temporal lobda
sinir lifleri optik siniri oluştururlar. Optik nesnelerin belirlenmesi sağlanır. Parietal korteks ve
sinir almış olduğu görme bilgisini talamusa postsentral girusta ise mekânsal konum işlenir.
79
Sinir Sistemi Fizyolojisi
Vitröz
Pupil
humor
Kornea
Optik sinir
Lens
Retina Koroid
b. İşitme duyusu: İşitme duyusu sesin beyin tarafından algılanabilecek şekle dönüştürülmesidir. Bu
dönüştürme işleminde kulak, işitme siniri ve işitme merkezleri görev alır. Kulak, dış-orta ve iç kulak
olmak üzere üçe ayrılır.
Ön
Yan kanal Arka kanal
kanal Koklea
Üzengi
Örs
Ütrikül
Çekiç
80
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
reşirler. Stapes kemikçiğinin tabanı oval pencereye bağlıdır. Stapes hareket edince oval pencereyi ittirerek
oval pencerenin arkasındaki sıvıyı dalgalandırır. Oval pencerenin arkası iç kulaktır. Dış kulak yolu ile alı-
nan ses dalgaları kulak zarından oval pencereye aktarılırken güçlendirilir. Ayrıca kulak zarının yüzey alanı
oval pencereden çok daha fazla olduğu için oval pencereye gelen ses dalgası basınç etkisine bağlı olarak
nerdeyse 20 kat güçlenir.
İç Kulak: Yapısına baktığımızda ise karşımıza odacıklar-
dan ve kanallardan oluşan zarsı bir labirent yapı çıkar. İşitme
Korti Organı: Destek hücreleri, dış ve iç ve denge organları bu labirentte yer alır. İç kulaktaki işitme
tüy hücrelerinden oluşur. Koklear sinirin organı kokleadır (salyangoz). Kokleada skala vestibuli, kok-
afferent lifleri tüy hücreleri tabanına tutu- lear kanal ve skala timpani adı verilen içi sıvı dolu üç boşluk
nurlar. Siliyaların (tüy dizisi) bükülmesi vardır. Oval pencerenin arkasında bulunan skala vestibulu-
mekanik kapılı iyon kanallarını açar ve nun içindeki perilenf sıvısı gelen ses dalgasının oval pence-
nörotransmitter salınımı gerçekleşir. reyi hareket ettirmesi ile dalgalanır. Bu dalgalanma koklear
kanaldaki endolenf sıvısını hareketlendirir. Bu hareket de
yine bazal zarlar aracılığıyla skala timpanideki perilenfi hareketlendirir. Bu hareketlenme sonucu oluşan
basınç orta kulağa yönelir ve dalgalanma söner. İşitme koklear kanaldaki ses kaynaklı dalgalanmalardan
kaynaklanır. Bu dalgalanmaların yarattığı titreşim sonucunda koklear kanalın bazillar zarında yer alan Korti
organı uyarılır. Korti organı tektoriyal zar, tüy hücreleri ve sinir lifinden oluşur. Tüy hücreleri bazillar zar-
da yer alır. Tüy hücrelerinin hemen üzerinde tektoriyal zar yer alır ve bu zar yapısı tüy hücreleriyle temas
hâlindedir. Koklear kanal titreyince bazillar zarda yer alan tüy hücreleri de hareket eder. Ancak tüy hücreleri
hareket ettikçe üstteki tektoriyal zar tabakası bu hareketi engellemeye çalışır. Sonuçta tüy hücreleri eğilir.
Tüy hücrelerindeki bu eğilme tüy hücrelerinden kimyasal haberciler olan nörotransmitterleri salgılatır. Olu-
şan aksiyon potansiyelleri 8. Sinir üzerinden beyin sapına oradan talamusa ve nihayetinde işitme merkezine
iletilir. Farklı tüy hücreleri farklı sesleri algılamaktadır. Düşük frekanslı seslerin algılanma yeri kokleanın üst
kısımları, yüksek frekanslı ses-
lerin algılanma yeri ise kokle-
anın alt kısımlarıdır. Koklear
çekirdekten kalkan sinir yolları dikkat
superior olivar çekirdek, infe- İç kulakta koklea işitme fonksiyonundan sorumlu iken vestibüler aygıt den-
rior kollikulus (işitsel refleks ge ile ilgili yapıları içerir. Vestibüler aygıt yani denge aygıtı birbirine bağlı
merkezî), oradan uyarılar tem- endolenfle dolu zarsı borular olup koklear kanala da bağlıdır. Denge aygıtı
poral kortekste bulunan işitsel 3 tane zarımsı yarımdaire kanalı, 2 tane şişlik şeklinde ütrikül ve sakkulus
kortekse iletilir. İşitsel sinir yapısından oluşur. Bu yapılar başın her iki yanında temporal kemik içine
yolları çaprazlaşarak her iki ku- açılmış tünellerde yerleşiktir. Aynı zamanda denge aygıtında da tüy hücreleri
laktan gelen ses bilgilerinden bulunmaktadır. Tüy hücreleri işitme ile ilgili işlemlerdeki süreçleri gibi başın
(sesin yönü ve diğer özellikleri) konumu ve hareketi ile ilgili değişiklikleride algılar. Denge olayında iki farklı
her iki beyin yarım küresinde durum söz konusudur. Statik ve dinamik denge. Statik dengede utrikül ve
bulunan işitme alanlarını ha- sakkulus görev alır. Bu iki yapıda bulunan tüy hücreleri aracılığıyla denge
berdar ederler. Sesin tonu be- korunmaya çalışılır. Baş düz durumda iken ütrikül tüyleri dikey; sakkulus
yindeki primer işitsel korteks tüyleri yatay durur. Baş hareket edince tüy hücreleri eğilir. Bu eğilme bir uyarı
ve koklear çekirdekler tarafın- başlatır ve bu uyarı önce vestibüler sinire oradan da kohlear sinirle birleşerek
dan algılanır. Ses yüksekliği ise 8. Siniri oluşturur. Dinamik dengede, diplerinde ampulla adı verilen geniş-
koklear hücre eşik değerlerin- lemeler içinde endolenf sıvısı olan 3 adet yarım daire kanalları görev alır.
deki değişiklikler ve uyarılmış Ampullalarda tüy hücreleri bulunur. Baş veya gövdenin hareketi sonucunda
tüy hücrelerinin sayısı tarafın- içinde sıvı olan yarım daire kanalları hareket eder, sonuçta tüy hücreleri eğilir.
dan belirlenir. Sesi işleyen su- Oluşan uyarı vestibüler sinire oradan koklear sinir ile 8. Siniri oluşturarak
perior olivar çekirdekler sesin beyin sapı, talamus ve kortekse ulaşır. Beyin kendisine ulaşan sinyallerdeki
yerinin algısını da belirler. farklılıklara göre hareketin yönünü belirleyerek dengeyi sağlar.
81
Sinir Sistemi Fizyolojisi
c. Kimyasal Duyular: Kimyasal duyular gus- leri destek hücreleri yatağı ile çevrilidir. Bazal hüc-
tasyon (tat) ve koku alma duyusudur. Tat reler epitelin tabanında yer alır. Koku reseptörleri
ve koku kemoreseptörleri sulu çözeltiler- farklı kokulara neden olan gaz hâlindeki kimyasal-
deki kimyasallara tepki verir. Tat, tükürük lara tepki verir. Kimyasalların reseptörlere bağlan-
içinde çözülen maddelerin uyarısıdır. Koku ması bir G proteini aracılığı ile hücre içinde ikinci
ise burun zarlarının sıvılarında çözünmüş haberci olarak cAMP oluşum mekanizmalarını ha-
maddelerin uyarısıdır. 10.000 kadar tat to- rekete geçirir. cAMP, sodyum kanallarını açarak re-
murcuğu bulunur ve çoğu dil üzerindedir. septör membranının depolarizasyonuna ve aksiyon
Tat tomurcukları dil mukozasının papilla- potansiyeli oluşumu-
larında bulunur. na yol açar. Koku re-
septör hücreleri mit-
dikkat ral hücreler ile sinaps
Tat Fizyolojisi Nöroloji, sinir sistemini in- yapar. Glomerüler
Bir kimyasalın tadını almak için, kimyasal tü- celeyen ve onun sağaltımıy- mitral hücreler koku
kürük içinde çözülmeli ve tat hücreleriyle temas et- la uğraşan hekimlik dalı; sinyallerini oluştu-
melidir. Gıdanın içindeki kimyasallar tat reseptör- Nöroşirürji (Beyin-Omuri- rur. Mitral hücrele-
lerine bağlanınca tat hücre zarı depolarize olur ve lik-Sinir Cerrahisi) merkezî ri koku uyarılarını
nörotransmitter salınır. Bu durum aksiyon potansi- ve periferik sinir sistemi koku korteksine, hi-
yellerini tetikleyen jeneratör potansiyelini başlatır. hastalıklarının cerrahi teda- potalamus, amigda-
VII ve IX. Kranial sinirler tat tomurcuklarından visi üzerine uğraşan hekim- la ve limbik sisteme
duyusal uyarıları medulla oblangatadaki soliter çe- lik dalıdır. MRI (Manyetik gönderir. Grip ya da
kirdeklere taşırlar. Bu uyarılar daha sonra talamusa Rezonans Görüntüleri) ve nevle olduğumuzda
gelirler ve buradan, tat ile ilgili beyin korteksine, PET (Pozitron Emisyon yediğimiz yiyecekle-
hipotalamus ve limbik sisteme (tat takdiri için) ile- Tomografisi) taramaları rin lezzetini tam ala-
tilir. Dilin önü tatlı, ön yanları tuzlu, arka yanları insan beyin fonksiyonları mayız. Çünkü lezzet
ekşi ve arka tarafı acı duyusuyla ilgilidir. ve hastalıklarının anlaşıl- duyusu hem yiye-
masında da kullanılan ileri ceğin tadını hem de
düzeyde tıbbi teknolojik kokusunu alınmasını
Koklama Duyusu araçlardır. gerektirir.
Koku organı üst burun konkasını kaplayan
koku epitelidir. Koku reseptör hücreleri koku silya-
larına yayılan bipolar nöronlardır. Koku reseptör-
82
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Yaşamla İlişkilendir
Yaşlanmanın Sinir Sistemine Etkileri için okuma ve göze yakın tutulan cisimlerle ça-
Beyin-damar hastalıkları yaşlılarda damar lışmak zordur. Bu durum presbiyopi (yaşlı gözü)
sertliği ve hipertansiyon nedeniyle yaygındır. olarak bilinir ve kayıp gücüne göre reçetelendiri-
80 yaşları civarında sinir yoğunluğu % 30 azalır. len konveks lensli gözlüklerle (bir çeşit büyülteç)
Bilişsel bozukluklar yaşlılarda oldukça yaygındır. düzeltilir. Yaşlı gözün lens şeffaflığı azalır (kata-
En çok görülen bilişsel bozukluklar arasında Alz- rakt), kalınlaşır ve esnekliği azalır. Bu durum ışı-
heimer hastalığı, bunama (demensiya), Parkinson ğın uygun şekilde kırılarak retina üzerine düşü-
hastalığı ve kronik alkolizm sayılabilir. Bu bozuk- rülmesini (netliğini) bozar, parlamaya duyarlılığı
luklar yaşlılarda iletişim güçlüklerine yol açar. artırır, derinlik algısı azalır ve mavi, yeşil gibi pas-
Yaşlıların hastanede bulundukları sırada hastane tel renklerin ayırımını güçleştirir. Yaşlanırken iç
ortamı, aldıkları tedavi, elektrolit dengesizlikleri, kulaktaki kemik ve tüy hücrelerindeki değişimler
beyin embolisi ve kan dolaşımına mikrop bulaş- nedeniyle yüksek frekanslı ses tonlarına duyarlı-
ması (sepsis) gibi nedenlerle bilişsel fonksiyonları lık azalır ve benzer ses tonlarının ayırımı güçleşir.
daha da bozulabilir. Görsel ve İşitsel duyu sistem 65 yaş üzeri bireylerin yaklaşık %30’unda az çok
bozuklukları yaşlılarda yine çok yaygındır. Bun- işitme kayıpları vardır (presbiakuzi). Yaşlılarda
larda yaşlılarla iletişim güçlüğünü daha da artırır. işitme kayıpları görülmez bir bozukluk olduğu
İnsanın özel duyu sistemleri insana has yüksek için diğer kişiler tarafından duyulduğu düşünü-
beyin fonksiyonlarının temel elemanlarıdır. İn- lerek, duyduğu halde aldırmadığı, duyduğunu
sanın çevresindeki değişiklikleri algılaması ve inkar ediyor deyip yaşlı kaprisi olarak yanlış an-
sosyal ilişkileri özel duyu sistemi duyarlılığına ve laşılabilir. Tat ve koku duyusu birbiriyle çok ya-
beyin fonksiyonlarına bağlıdır. Özel duyu siste- kından ilgilidir. Koku ve tat duyuları yiyeceklerin
minde yaşlanmayla birlikte şu değişimler gözle- lezzet duyusunun alınmasında önemli oldukları
nir. 40 yaşlarından itibaren göz bebeği (pupilla) kadar, dumanın hissedilmesi, kötü kokuların an-
çapı küçülür, ışığa verilen cevap uyumu azalır. laşılması ve bozuk yiyeceklerin ayırt edilmesinde
Bu nedenle yaşlılarda cismi net görebilmek için de önemlidir. Özellikle 80 yaşların üzerinde tat
gençlere göre 3 kat daha fazla ışıklandırmaya ih- tomurcuklarının sayısı azaldığından, yaşlandıkça
tiyaç vardır. Gözde net görüntü için odaklama tat alma yetenekleri azalır. Yine aynı azalma koku
yeteneği azaldığından (miyopi arttığından) kü- duyusu içinde geçerlidir. Belki de bu nedenle yaş-
çük yazıların okunması güçtür. Lensin esnekliği lılar eskiye göre, zamane yiyeceklerinde eski tat,
azalıp uyum gücü (akomodasyon) kaybolduğu koku ve lezzetin olmadığında ısrar ederler.
83
Sinir Sistemi Fizyolojisi
Sinir Sistemi
bölüm özeti
Canlının anlamlı yaşaması ve çevresine uyum gösterebilmesi, canlının çevresindeki avantajlardan yararlanması ve
tehlikelerden kaçınması için çevresindeki değişiklikleri fark etmesi, izlemesi, değerlendirmesi ve uygun tepkiler ver-
me becerileri geliştirmesi gerekir. Bu fonksiyonlar 3 ana başlık altında toplanabilir.
1. Sinir sistemi vücuttan ve dış çevreden çeşitli enerji çeşitlerine hassas özel reseptörler aracılığı ile alınan duyu-
sal bilgileri toplayarak afferent (duyusal) sinirler aracılığı ile merkezî sinir sistemine (beyin ve omurilik) taşır.
2. Merkezî sinir sistemine gelen duyular girdiği bölümden başlayarak (örneğin omurilik) beyin korteksine (bi-
linç) doğru taşınırken (sinaptik bağlantılar) her kademede daha ileri düzeylerde işlenerek yorumlanır. Duyu-
lar duyguya dönüşür ve kararlar verilir.
3. Beyin efferent (motor) sinir aracılığı ile tüm vücut organlarında (effektörler) gerekli cevapları başlatmak üzere
harekete geçirir ve hareketin gerçekleştirilme seviyelerini de sürekli denetleyerek gerekli düzenlemeleri yapar.
İnsan sinir sistemi birçok alt sistemin birlikte çalışarak vücutta homeostazın sürdürüldüğü karmaşık bir sistemdir.
Sinir sistemi, dış ve iç ortamlardan bilgileri toplayıp bunları işleyerek vücutta istenilen cevapların ortaya çıkmasını
sağlar. Sinir sisteminin fonksiyonel birimi nöronlardır. Nöronların üç türü vardır: Duyusal nöronlar internöron ve
motor nöronlar. Nöronlar sinir sistemi içinde beyne ve omuriliğe duyusal bilgileri taşırlar. Merkezî sinir sistemi içinde
işlenen bilgiler sonucunda alınan kararlar (entegrasyon) yine nöronlar aracılığı ile ilgili effektörlere taşınarak vücutta
istenilen aktiviteler başlatılarak yürütülür. Tüm hücreler bir zar potansiyeline sahiptir ama nöronlar impuls (uyarı)
üretebilmek için zar potansiyellerini değiştirebilme özelliklerine sahiptirler. İmpulslar bir nörondan diğerine sinaptik
bağlantılar aracılığı ile aksiyon potansiyelleri şeklinde iletilir. İlaçlar, ağrı kesiciler, kimyasallar ve nörotoksinler sinaptik
bağlantıları ve nörotransmitter fonksiyonlarını etkileyebilirler. Yetişkinde beyin ağırlığı ortalama 1.75 kg kadardır.
Beyin kafatası içinde beyin omurilik sıvısı içinde yüzer vaziyette bulunur. Korpus kallosum iki beyin yarım küresini
birbirine bağlar. Her bir beyin yarım küresinde farklı fonksiyonları düzenlenlenmesinde uzmanlaşmış 4 lob vardır.
Sinir sistemi temel birimi sinir hücreleri, fonksiyonel birimi ise refleks arkıdır. Sinir sisteminde bilgiler elektriksel sin-
yaller (impuls) şeklinde işlenir ve iletişim ara nöronlar aracılığı ile sinapslarda çoğunlukla nörotransmitterler aracılığı
ile elektro-kimyasal olarak gerçekleşir.
Merkezî sinir sistemi vücudun kontrol ve komuta merkezidir. Beyin ve omurilikten oluşur. Merkezî sinir siste-
minde, istemli ve istemsiz tepkilerimizi kontrol eden sinir merkezleri bulunur. Beyin ve omurilik, beyin omu-
rilik sıvısı, beyin zarları, kafatası ve omurga kolonu (vertebra) tarafından korunur. Beyin ve omuriliğin kendisi,
miyelinli (beyaz cevher) ve miyelinsiz nöronlardan (gri madde) oluşmaktadır. Korpus kallosum iki beyin yarım
küresini birbirine bağlar. Beyincik (beyincik vücut hareketlerinin ve dengenin kontrolünde etkilidir), medulla
oblongata (birçok yaşamsal ve istemsiz tepkileri kontrol eder) ve pons (beynin farklı parçaları arasında bağlantı
istasyonudur) bulunmaktadır. Orta beyin, beyin sapının bir parçasıdır. Ön beyin talamus ve hipotalamusu içerir.
Dış ve iç çevrenin yanı sıra üst beyin duyusal fonksiyonlarını yönetirler. Serebral korteks olarak adlandırılan
beyinin dış tabakası yoğun gri cevher alanları içerir ve çoğu insana özgün yüksek zihinsel fonksiyonların kayna-
ğı olarak düşünülmektedir. Serebral korteksin sağ ve sol yarıları dört çift lobdan yapılmıştır. Bunların her biri
belirli fonksiyonlar ile ilişkilidir: Frontal loblar (planlama, bilinçli düşünce, istemli hareketler, problem çözme,
konuşma gibi işlemlerden sorumludur), parietal lob (dokunma dâhil tüm duyusal bilgilerin işlenmesi ve nes-
nelerin algılanması ile ilgilidir), temporal loblar (koku, tat,işitme, konuşma, hafıza ve hatırlama ile ilgili beyin
fonksiyonlarıyla ilgilidir) ve oksipital loblar (görme, yazıların tanınması gibi görsel bilgileri işler) olaylarının ana
merkezlerini bulundurur.
84
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
bölüm özeti
3. Hiperpolarizasyon
4. Dinlenme Durumu
Nörotransmitter yapısını,
ÖÇ 3 çeşitlerini ve fonksiyonlarını
açıklayabilme
85
Sinir Sistemi Fizyolojisi
vermeyle ilgilidir.
Gelen bilgilerin sistematik, mantıklı yorumlanması. Dilin yorumlanması ve sembolik bilgi üretimi. Matematiksel işlemler, soyut bilginin
Sol Hemisfer
üretimi ve akıl yürütme. Bilginin konuşulan dil biçiminde hafızada saklanması.
Kişinin çevresinin “bütünsel” bir görüntüsünü elde etmek için, aynı anda çoklu-duyusal bilgiyi işleme. Görsel mekân değerlendirme
Sağ Hemisfer becerileri. Dans ve jimnastik gibi üç boyutlu mekânsal fonksiyonlar, sağ hemisfer tarafından koordine edilmektedir. Bellek, işitsel, görsel
ve mekânsal biçimlerde saklanır.
Beyin Yapı ve
Bağlantılı Bozukluklar
Fonksiyonları
Korpus Hemisferler arasında iletişim sağlamak için sağ ve sol yarım
Korpus Kallozum hasarı “Bölünmüş Beyin“ sendromuna yol açabilir.
Kallozum küreleri birbirine bağlar.
Bilinç ve bellek alanıdır. Prefrontal alanı: Konsantre olmak
ve aktiviteyi sürdürebilme yeteneği sağlar, düşüncelerin Son olayları hatırlamakta güçlük, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon
detaylandırılmasıyla ilgilidir. Davranışlar için kontrol kapısıdır. eksikliği, davranış bozuklukları, yeni bilgileri öğrenme güçlüğü
Kişilik ve duygusal özellikleri belirler. İstemli kas motor İstenmeyen davranışların İstenmeyen davranışların inhibisyonunda
Frontal Lob
aktivitelerinden sorumludur. Premotor Korteksi: İstemli motor eksiklik (uygunsuz sosyal ve / veya cinsel davranış ). Duygusal
hareket kalıplarını hafızada saklar. Konuşmanın motor fonksiyonu değişkenlik Anlamsız ifade Bulunduğu beyin tarafının zıt vücut
bu alanda düzenlenir. Konuşmanın motor fonksiyonu bu alanda tarafında felç İfade edici dil fonksiyonunda bozukluk/ (motor afazya).
düzenlenir.
Duyusal uyaranlar arasında ayırımın yapılamaması. Vücut parçalarının
Gelen duyusal bilgilerin işlenmesi, duyusal farkındalık. Vücut yerini bilememek ve onları tanıyamamak (İhmal sendromu).
Pariyetal Lob
yönelimi Birincil / ikincil somatik alanda buradadır. Kendinin farkında olamamasından dolayı şiddetli yaralanma. Yönünü
bulamama (kaybolma). Yazma kaybı.
Birincil görsel bilgi işleme alanı. Birincil görsel bilgi birleştirici Zıt taraftaki görsel alanda görüntünün kaybolması. Karşı görüş
Oksipital Lob
alanı: Görsel yorumlamalara izin verir. alanında görülen nesneleri tanıma yeteneğinin kaybı.
İşitsel alıcı alan ve işitsel bilgileri birleştirici alanlar. Davranışın dile
İşitme bozuklukları. Endişe (Ajitasyon), sinirlilik, çocukça davranışlar.
Temporal Lob getirilmesi. Dil: Konuşmanın anlamlandırılması. Bellek: Hafızadaki
Alıcı / duyusal afazi (konuşma bozukluğu).
bilginin tekrar çağırılması.
Koku yolları: Amigdala ve onların farklı sinir yolları. Hipokampus
ve onların farklı sinir yolları. Limbik loblar: Öfke, korku gibi Koku duyusunun kaybı. Endişe, duygu kontrolü kaybı. Yakın hafızanın
Limbik Sistem
duygular. Yakın geçmişteki olayların, biyolojik ritimlerin kaybı.
entegrasyonu. Hipotalamus fonksiyonları.
Serebral korteksin sinirsel bilgi işleme ve dağıtım merkezidir. • Değişmiş bilinç seviyesi.
Koku duyusu hariç, beyin korteksine giden tüm duyusal bilgileri • Algı kaybı.
Talamus
işleyerek korteksin tüm fonksiyonlarını düzenler ve koordine eder. • Talamik sendrom - Vücudun karşı tarafında kendi kendine başlayan
Vücutta duygusal ifadenin sergilenmesine katkıda bulunur. ağrı.
Otonom Sinir Sistemi (OSS) Entegrasyon merkezî: Vücut ısısı ve
endokrin fonksiyonların düzenlenmesi. Anterior Hipotalamus:
Hormonal dengesizlikler. Malign hipotermi. Vücut sıcaklığını kontrol
Parasempatik aktivite (vücut bakım-koruma fonksiyonu).
Hipotalamus edememe. Diyabetes İnsipidus (DI). Bozulmuş ADH fonksiyonları.
Posterior Hipotalamus: Sempatik aktivite (kavga et ya da kaç),
Diensefalik disfonksiyon: “nörojenik fırtınalar“.
strese cevap fonksiyonları. Davranış kalıpları; davranışın fiziksel
ifadesi. İştah: Beslenme (yeme-içme) merkezî. Zevk merkezî.
Retiküler
Aktive Edici Uyku, uyanıklık, dikkat ve uyanmadan sorumludur. Değişen bilinç seviyesi.
Sistem (RAS)
Titreme Nistagmus (gözlerin istemsiz hareketi). Ataksi, hareketlerde
Serebellum İstemli kas hareketlerinin koordinasyonu ve kontrolü.
koordinasyon eksikliği.
86
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
ÖÇ 5 Sinir fonksiyonlarının
entegrasyonunu açıklayabilme
bölüm özeti
nir sistemi bölümlerini içerir. Vücutta homeostatik denge genel
olarak otonom sinir sisteminin sempatik ve parasempatik bö-
lümlerinin antagonistik aktiviteleriyle düzenlenir. Genel olarak
sempatik sinir sistemi vücudu alarm durumlarına (kavga et ya
da kaç) hazırlarken parasempatik sistem organları dinlenme ve
onarım-yapılanma durumuna sokar.
Özel Duyular
Dil tükürükte çözülen acı, ekşi, tatlı, tuzlu kimyasalların beyne iletilmesinde tat organı olarak görev yapar. Burun
tavanında bulunan sarı cisimciğe ulaşabilen gaz hâlindeki kimyasallar koku duyusu şeklinde temporal loba iletilir.
Yiyeceklerin lezzeti için onların sadece tat duyusunu değil koku duyusuna da hoşa gidecek şekilde etkilemesini
gerektirir. Cisimlerden yansıyarak göze girebilen ışık eğer oksipital lob üzerindeki görme alanlarına ulaşabilirse
görülebilir. Görsel uyarılar beyinde en çok bağlantı kuran sinir yolları olduğu için öğrenme ve hatırlamada da
çok etkindir. İşitme organı olan kulak, dış ortamdan hava yoluyla kulağa ulaşan (ama kendi sesimizi daha çok
kemik yoluyla işitme merkezine taşıyan) ses sinyallerini temporal lobdaki işitme merkezlerine taşıyabilirse sesler
anlam kazanır.
1. Merkezî sinir sistemi hangi bölümlerden oluşur?
Beyin ve omurilik
2. Merkezî sinir sistemi ne işe yarar?
Vücut aktivitelerinin kontrol merkezlerini bulundurur – vücut faaliyetlerini koordine eder.
3. Periferik sinir sistemi nedir?
MSS dışında, beyine gelen (duyusal) ve beyinden giden (motor) mesajları taşıyan sinir sistemi bölümüdür.
4. Somatik ve otonom sinir sistemleri arasındaki ana fark nedir?
Somatik sinir sistemi bilinçli vücut hareketlerini yani çizgili kas kasılmalarını ve reflekslerini kontrol ederken
otonom sinir sistemi ise iç organlarımızın istemsiz kas aktivitelerini kontrol eder.
5. Dendritler ve aksonların sinir iletisindeki rolleri nelerdir?
Dendritler: Uyarıları almak ve hücre gövdesine doğru taşımakla görevli çok dallı sinir uzantılarıdır.
Aksonlar: Uyarıları hücre gövdesinden alıp taşıyan nöronun en uzun tek uzantısıdır.
6. Nöronun üç çeşidi nelerdir?
Duyusal nöronlar, internöronlar (ara sinirler), motor nöronlar
87
Sinir Sistemi Fizyolojisi
Özel Duyular
bölüm özeti
88
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
neler öğrendik?
A. Korteks B. Omurilik
C. Limbik sistem D. Medulla oblangata
E. Nöron
Yukardaki şekilde “x” (noktalarla) ile gösterilen aşa-
ğıdakilerden hangisidir? 7 Aşağıdakilerden hangisi merkezî sinir sistemi
A. Dendrit B. Akson içinde yer almaz?
C. Sinaps D. Aksiyon potansiyeli A. Serebrum (büyük beyin)
E. Nörotransmitter B. Beyin sapı
C. Omurilik
2
Aşağıdakilerden hangisi beyin sapı hasarların- D. Serebellum
da gözlenir? E. Duyusal nöron
A. Hafıza kaybı
B. Kişiliğin değişmesi 8
C. Nesneleri ayırt edememe
D. Solunumun durması
E. Aşırı ağrı
89
Sinir Sistemi Fizyolojisi
1. E Yanıtınız yanlış ise “Nörotransmitter” ko- 6. D Yanıtınız yanlış ise “Medulla Oblangata”
nusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı
2. D Yanıtınız yanlış ise “Beyin Sapı” konusunu 7. E Yanıtınız yanlış ise “Merkezî Sinir Siste-
yeniden gözden geçiriniz. mi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
3. A Yanıtınız yanlış ise “Serebrum ve Beyin 8. E Yanıtınız yanlış ise “Omurilik” konusunu
Sapı” konusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
4. E Yanıtınız yanlış ise “Omurilik” konusunu 9. C Yanıtınız yanlış ise “Sinaps” konusunu yeni-
yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.
5. E Yanıtınız yanlış ise “Otonom Sinir Siste- 10. E Yanıtınız yanlış ise “Refleks” konusunu ye-
mi” konusunu yeniden gözden geçiriniz. niden gözden geçiriniz.
Araştır Yanıt
3 Anahtarı
Temel sinir sistemi fonksiyonu olarak beden içerisinden ya da beden dışından gelen
bir uyartı beyinde bulunan reseptörler tarafından algılanır. Algılanan bu uyarıya
karşı bedende bir yanıt oluşturulur. Bu yanıtlar 3 farklı düzeyde karşımıza çıkabilir.
Medulla spinalis (Omurilik, spinal kord) düzeyinde: Periferik sinir sisteminin uyarıları
alan kolu olan afferent sinir impuslarının bazıları beyne ulaştırılmadan refleks yolu ile
omurilik tarafından cevaplandırılıp ilgili organı efferent nöronlarla harekete gecirilir.
Alt beyin seviyesi: Yanıt beyin korteksi ile omurilik arasında oluşabilir. Uya-
Araştır 1 rılara karşı oluşan yanıt bilinç dışıdır, kişi farkında bile olmadan yanıt verilir.
Beyin sapında bulunan solunum sistemi ve dolaşım sistemi merkezleri çalıştı-
ğında kişi farkında bile olmadan bu fonksiyonları sürdürür.
Üst beyin seviyesi: Serebral korteks düzeyinde işlenen bilgiler bellek olarak kaydedi-
lir. Bu bölge gelen uyartıların sonucunda konuşma, öğrenme, hafıza, düşünme, sos-
yal davranma gibi üst beyin düzey davranışları kontrol eder. Yani bilinci temsil eder.
Dinlenim zar potansiyeli negatif değerlerde olan bir sinir hücresi uyarıldığında
hücre içinde net bir pozitif iyon girişi olur. Eğer hücre içine giren bu pozitif
iyonların değeri yaklaşık olarak +15 mV luk bir değere ulaşırsa o hücrede ak-
Araştır 2 siyon potansiyeli oluşur ve hücre uyarılır. Zar boyunca gerçekleşen uyarılma
hücrenin tamamını uyarır. Uyarı ortadan kalkınca hücre tekrar eski haline ge-
lir. Sonuçta, hücrenin uyarılması 4 aşamada gerçekleşir. Dinlenme durumu,
depolarizasyon durumu, repolarizasyon durumu ve hiperpolarizasyon durumu.
Bir kimyasal habercinin aynı tipte ya da farklı hücre tipinde farklı etki gösterme-
sinin sebepleri kimyasal habercinin etki ettiği hücrenin zarında bulunan reseptör
Araştır 3 tipi ve hücrenin yapısal-fonksiyonel özellikleridir. Örneğin, asetilkolinin nikotinik
ve muskranik iki tip reseptörü vardır. Muskranik reseptörün de kendi içinde 5 alt
tipi vardır. Bu nedenle genel anlamda her bir reseptörün de çalışma mekanizması
farklı olduğu için etki mekanizmaları ve sonuçları farklı olabilmektedir.
90
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Araştır Yanıt
3 Anahtarı
Sol pariyetal lob çünkü beyin iki yarım küre şeklindedir ve sol yarım küre vü-
cudun sağ tarafının duyusal ve motor hareketlerinden sorumludur. Sağ yarım
küre ise vücudun sol tarafının duyusal ve motor hareketlerinden sorumludur.
Telefonunuzu elinize alıp, numarayı çevirip, konuşmaya başladığınızda beynin
temporal ve frontal loblarının faaliyeti artar. Telefonda konuşurken frontal lob fa-
aliyetleri, karşıdaki kişinin konuşmalarını dinlerken temporal lob aktivitesi artar.
Kelebek ve çevresindeki duyusal bilgiler gözler dâhil duyusal sinirleri uyararak
Araştır 4 kelebekle ilgili bilgileri beyninize taşır.
Beyniniz hafızanızdaki bilgileri de kullanarak gelen bilgileri değerlendirir ve
kararlar verir.
Beyinde verilen kararlar başta kaslarınız olmak üzere motor sinirler arcılığı ile
organlarınızı harekete geçirilir.Bu hareketler amacınız gerçekleşinceye kadar
ya da bu istekten siz vazgeçinceye kadar sürekli tekrarlanır.
Periferik sinirler duyusal ve motor bölümlere ayrılır. Duyusal (afferent) sinirler,
MSS içine duyusal uyarıları taşırlar. Motor (efferent) sinirler, MSS’den gönde-
rilen uyarıları ilgili organlara taşırlar. Sinir dokusunda hasarlar ileri derecede
fonksiyonel bozukluklara yol açarlar çünkü olgun nöronlar çoğalamazlar. Eğer
hasarlı periferik sinirin soması bozulmadan kalırsa hasar tamir edilebilir.
Araştır 6 Görme, İşitme, Tat, Koklama, hatta denge özel duyulara girmektedir.
91
Sinir Sistemi Fizyolojisi
Kaynakça
Aydoğan S., Süer C., Dursun N., Gölgeli A., Aşçıoğlu h t t p s : / / w w w. y o u t u b e . c o m / w a t c h ? v = QW T-
M., Çoksevim B., Dolu N. Temel Fizyoloji, 5YGTRNA, Erişim Tarihi 23 Mayıs 2016
Medical Kitapevi, Kayseri, 2012.
Pınar L., Sinir ve Kas Fizyolojisi Temel Bilgileri,
Gökbel H. (çeviri editörü). Ganong’un Tıbbi Eflatun Yayınevi, Ankara, 2010.
Fizyolojisi, Nobel Tıp Kitapevleri, İstanbul, 2011.
Solakoğlu Z., (çeviri editörü) Renkli Fizyoloji Atlası,
http://bilimteknik.tubitak.gov.tr/sites/default/files/ Nobel Tıp Kitapevleri, İstanbul, 2012.
posterler/sinir_sistemi.pdf, Erişim Tarihi 23
Tuncel N., Aydın S., Zeytinoğlu M., İnsan Anatomisi
Mayıs 2016
ve Fizyolojisi, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim
http://faculty.washington.edu/chudler/cellpyr.html fakültesi Yayını, Eskişehir, 2011.
(İngilizce), Erişim Tarihi 23 Mayıs 2016
Widmaier E.P., Raff H., Strang K.T., Vander’s Human
http://serendip.brynmawr.edu/bb/kinser/Structure1. Physiology:the Mechanisms of Body Function,
html Erişim tarihi 23 Mayıs 2016 Mc Graw Hill, 2014.
http://www.acilveilkyardim.com/acilbakim/ Yeğen B.Ç., Alican İ., Solakoğlu Z. (çeviri editörleri).
sinirsistemi.htm, Erişim Tarihi 23 Mayıs 2016 Guyton Tıbbi Fizyoloji, Nobel Tıp Kitapevleri,
İstanbul, 2014.
http://www.biyolojihocasi.com/sinir-sistemi-konu-
anlatimi-2/, Erişim Tarihi 23 Mayıs 2016 Yeğen B.Ç., Yüksekokullar İçin Fizyoloji, Nobel Tıp
Kitapevleri, İstanbul, 2014.
http://www.sinancanan.net/insan-sinir-sistemi-1/,
Erişim Tarihi 23 Mayıs 2016
Bu ünitede kullanılan şekiller Anadolu Üniversitesi
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sinir_sistemi, Erişim Açıköğretim Sistemi görsel arşivinden alınan ya
Tarihi 23 Mayıs 2016 da yazarın/editörün çizdiği resimleridir.
92
Bölüm 4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
öğrenme çıktıları
1 2
Kalbin Yapısı ve Çalışma Şekli Kan Damarları
1 Kalbin yapısını ve çalışma prensibini 2 Kan damarlarının çeşitlerini sıralayabilme ve
açıklayabilme görevlerini açıklayabilme
3 4
Dolaşım Sisteminin Düzenlenmesi
3 Dolaşım sisteminin düzenlenmesini Kan’ın Yapısı ve Görevleri
açıklayabilme 4 Kanın yapısını ve önemini açıklayabilme
94
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
95
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
Yapı olarak kalbin en dışında bağ dokudan yapılmış perikard denen bir zar vardır. Perikard kalbe giren-
çıkan damarların etrafına, diyaframa, akciğerlere ve göğüs kafesimize içerden bağlı olduğu için kalbimiz bu
bölgelere bağlanmış olur. Perikard ile kalbin dış duvarları arasında bir boşluk vardır ve bu boşluğu perikard
sıvısı doldurur. Kalp kasılıp gevşedikçe perikard sıvısı kalbin perikarda sürtünüp sıkışmasını önler ve kal-
bin genişleyebilmesini kolaylaştırır. Kalbin kendi duvarı kastan (miyokard) yapılmıştır; dışını bağ doku ve
içini tek sıra epitel doku (endokard) kaplar (Şekil 4.2).
aort
Şekil 4.2 Kalbin Duruşu, Yüreğe Giren- Çıkan Kan Damarları, Kapakçıkları ve İç Boşluklarındaki Kanın Akış Yönleri
96
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Koroner Dolaşım
Bedenin diğer organları gibi kalbin de kendi
Kalp tabanının sağında ve solunda olmak
damarları vardır. Kalbin yapısını besleyen bu da-
üzere iki tane kulakçık (atrium) ile yüre-
mar ağına koroner dolaşım denir. Kalp dokusuna
ğin uç kısmına yerleşmiş sağ ve sol karın-
oksijen ve besinlerin gelmesi, kalbin ürettiği kar-
cık (ventrikül) olmak üzere dört adet boş-
bondioksit ve artık maddelerin atılması bu dola-
luk vardır. Kalpte dört kapak vardır.
şımla olur. Aortun inen kısmından dallanan ve sol
1. Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında
kulakçığın altından kalbin solundan aşağı doğru
üçlü kapak (trikuspit),
inen damara sol koroner atardamar denir (Şekil
2. Sol kulakçık ile sol karıncık arasında
4.3). Bu damar önce iki dala, bu dallarda dalla-
ikili (mitral) kapak,
narak sol kulakçıkla her iki karıncığı besler. Yine
3. Sağ karıncıktan akciğerlere giden da-
aortun inen parçasından dallanıp, sağ kulakçığın
marın başlangıcında bulunan akciğer
altında uzanıp kalbin sağından sol-aşağı doğru
yarımay (semilunar) kapakçık ve
inen sağ koroner atardamar vardır. Bu da sağ ku-
4. Sol karıncıktan bedene giden aort da-
lakçıkla karıncıkları besler. Atardamarlardan arte-
marının başlangıcındaki aort kapağı.
riyollere giden kan, oradan kılcallara geçer. Kalbi
dolaşıp kirlenen kan, kılcallardan venüllere, ora-
dan da toplardamarlara doğru büyüyerek sonunda
Kalpte sağ kulakçıktaki kanın sağ karıncığa koroner sinüs denen ana toplardamarı oluşturur.
inmesine izin veren ve üç parçadan oluşmuş üçlü Koroner sinüsün de dalları vardır ve kalbin ön ve
kapak (trikuspit) ile sol kulakçıktaki kanı sol karın- arka yüzünden kanı toplayarak kalbin arkasından
cığa indiren iki parçalı ikili kapak (mitral=bikuspit sağ kulakçığa döker. Yalnız kalbin iç boşluklarını
= lunar) bulunur. Sağ karıncıktaki kirli kanı akci- içerden saran endokart tabaka kalp içindeki kan-
ğerlere götüren akciğer kütüğü (pulmoner trunk) dan doğrudan beslenir. Endokartta damar yoktur.
denen atardamarın başlangıcında akciğer yarımay Kalple ilgili oluşan sorunların çoğu koroner dola-
(pulmoner semilunar) kapak ile sol karıncıktaki te- şım kökenlidir.
miz kanı bedenimize götüren aort denen atardama- Bu damar bozukluğundan dolayı eğer kalbin
rın başlangıcında aort kapağı bulunur (Şekil 4.2). bir bölgesine yeterince kan ile O2 gitmez ve o böl-
Sadece ikili (mitral) kapak iki parçadan oluşmuştur genin kalp hücreleri ölmez ama zayıflarsa iskemi
diğerleri üç parçalıdır. Bu kapakların geri kapan- var denir. Göğüs ağrısı (anjina pektoris) kalp iske-
maları bozulabilir ve bu durumda kapak yetmezliği misi sonucu oluşur. Damarların daralmasına ne-
oluşur. Kapak yetmezliğinde kan geri kaçabilir ve den olan stres ve yemekten hemen sonra yapılan
geri kaçan kanın çıkardığı girdaplı akım üfürüm ağır egzersiz kalbe giden kanı azaltabilir. Daha kö-
denen bozukluğa neden olur. Geri kaçma üfürümü tüsü, kalbin bir bölgesine kan gitmemesi sonucu
aort kapakta olursa sorun çok daha büyük olur. Bu o bölgenin ölmesidir. Bu duruma kalp krizi (mi-
kapaklar doğuştan veya sonradan bozulursa tamir yokart enfarktüs) denir. Enfarktüs kalp damarları-
edilebilir veya yapay kapakçıklar ile değiştirilerek nın trombus ve/ya embolus ile tıkanmasıyla ya da
hastalık ortadan kaldırılabilir. aterosklerozdan kaynaklanabilir. Tedavisinde tıka-
nan damar içine girilip bir balonla damar açılır ya
da stent denen delikli metal boru damar içine yer-
Kalbin kendisini besleyen kan damarları- leştirilebilir. Tıkanıklık çok daha kötüyse damar
na koroner damar denir. Kalbin damarları köprülemesi (baypas) yapılabilir.
atardamar, kılcal damar ve toplardamar-
lardan oluşur. Kalbin sol tarafı büyük do-
laşıma kan pompaladığı için sol koroner
damarlar daha fazla gelişmiştir.
97
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
aort
akciğer atardamarı
üst ana
toplardamar
sol kulakçık
koroner
sağ toplardamarları
kulakçık
koroner
toplardamar
98
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
sol karıncıkların tamamına yayılan ağ sistemine ise Purkinje lifleri denir. Eğer kalbin bu elektrik üretim
ve iletim sisteminde bir aksaklık olursa kalp bloku denen kalp hastalıkları gelişir. Kalbin ürettiği elektrik
düzensiz veya yetersiz olur ve ritmik üretim yapamazsa bu sefer ritim bozukluğu oluşur. Ritim bozuklukları
kalp pili takılarak düzenlenebilir. Kalp pili genellikle göğüs derisinin altına yerleştirilir.
aort
üst ana toplardamar
SA düğüm
SA yolakları akciğer toplardamar
sağ kulakçık
sol kulakçık
AV düğümü
sol karıncık
AV demeti
purkinje lifleri
sağ ve sol
his demetleri
sağ karıncık
SA ve yolakları AV ve yolakları
99
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
4. Kalbin çeşitli bölgelerinde bulunan kanın o • Birinci kalp sesi, karıncıklar sistol yapar
anki hacmi yapmaz kulakçıklar ile karıncıklar arasın-
daki kapakların kulakçıkların içine yukarı
Bir döngü sırasında,
doğru kapanması lubb diye bir ses çıkarır.
a. Beden yapılarından kalbin sağ kulakçığı- Yani sağ ve sol karıncık kasılıp içindeki kan
na (atriumuna); akciğerlerden kalbin sol sıkışınca, bu kan ikili (mitral) ve üçlü (tri-
kulakçığına gelen kanın kalbe alınabilme- kuspit) kapakları yukarı kulakçıklara doğru
si için kulakçıkların gevşer vaziyette (di- zorlayarak kapatır.
astol) olması gerekir. Kulakçıklar gevşer
vaziyette iken karıncıklar kasılı (sistol)
vaziyettedir. Kan gevşek vaziyette olan Kulakçıkların gevşemesi ile kulakçıklarda
kulakçıklara toplardamarlar aracılığıyla kan basıncı düşer ve karıncıklarda bulu-
dolmaya başlar. nan kan karıncıkların kasılması ile tekrar
b. Kulakçıklara gelen kan, kulakçık ve karın- kulakçıklara kaçmaya çalışır. Ancak kulak-
cık arasında bulunan kapaklar sayesinde çıklar ile karıncıklar arasında bulunan tek
yönlü çalışan kapaklar kapanır ve 1. kalp
karıncıklara pasif olarak geçmeye başlar.
sesi oluşur.
Bir süre sonra karıncık ile kulakçık arasın-
daki kan basıncı eşitlenir ve karıncıklara
100
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
• İkinci kalp sesi, karıncıkların sistolü sona erince yarımay kapaklarının ve aort kapağının geriye
doğru kapanması dub diye bir ses çıkarır. Yani sağ ve sol karıncıklar kasılıp kanı akciğer atarda-
marına ve aorta gönderdikten sonra gevşer ve genişler. Damarların içine fırlatılan kan, gevşeyerek
genişleyen karıncıkların içine doğru geri kaçmak
ister. Bu geri kaçan kan, akciğer atardamarı ve aort
başlangıcındaki yarımay kapaklarını karıncıklara Kalp seslerini stetoskopla dinlemek, ka-
paklarımızın nasıl çalıştığı konusunda
doğru geriye kapatır. İkinci ses birinciye göre daha
önemli bilgiler verir.
kısa ve güçlü duyulur.
Kalp Debisi
Gevşeme sonrası karıncık içinde kan ba-
sıncının düşmesine bağlı olarak atarda- Kalbin görevi damar içindeki kana basınç yarata-
marlar içinde bulunan kan kalbe doğru rak kanın damar içinde akmasını sağlamaktır. Her bir
tekrar geri kaçmaya çalışır. Ancak atarda- döngüyle (kasılma-gevşeme) gönderilen kan, hücrelerin
marlar içindeki kapaklar hızla kapanırlar metabolik işlevlerini karşılar. Kişi dinlenim hâlinde iken
ve 2. kalp sesi ortaya çıkar. kalp dakikada ortalama 5-6 litre kan pompalar. Organ-
ların çalışmasında oluşacak bir artışı (merdiven çıkma,
koşma gibi) karşılamak için kalp debisinin artması gere-
kir. Kalp debisindeki artışı sağlamak kalp hızını artırarak
Karıncıkların kasılması sonrasında karın- ya da kalbin kasılma gücünü arttırarak olur. Kalbin bu
cıklarda bulunan kanın tamamı atarda- özelliği, zorlu egzersiz yapan iyi bir atletin kalp debisini
marlara fırlatılmaz. Belli bir miktarda kan 5 kat artırmasına olanak sağlar. Kalp debisini etkileyen
her zaman karıncıklarda kalır. Buna sistol çok çeşitli etkenler vardır (Şekil 4.6) ama kısaca formüle
sonu kan hacmi denir. edilirse;
Kalp Debisi (5250 mL/dk) = Kalp hızı (75/dk) X Atım hacmi (70 mL).
Kalp Debisi
101
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
Kalp Hızı
Kalbin bir dakikada attığı hıza kalp hızı de- Bedenimizdeki damarların içinde bulu-
nir ve değeri ortalama dinlenim hâlinde 75 vuru/ nan kanın damara yaptığı basınç, beyin-
dakikadır. Kalp hızı dinlenim hâlinde dakikada deki kalp-dolaşım merkezîni etkiler. Ge-
60 vurunun altına düşerse bradikardi; dinlenim nellikle kan basıncının artması kalp atım
hâlinde hızlanır ve dakikada 100 vuru ve fazla- hızını yavaşlatır.
sını yaparsa taşikardi denir. Kalbin vuru sayısını
SA düğümünden bir dakikada oluşup yayılan ak-
siyon potansiyel sayısı belirler. Dışarıdan hiç bir
• Böbrek üstü bezinin ürettiği epinefrin hor-
katkı olmadan, dinlenirken SA düğümü dakikada
monu kalp hızını artırır.
ortalama 75 kez uyarı ve ona bağlı vuru oluştu-
rur. Eğer SA düğümü devreden çıkarsa AV görevi • Kandaki artmış sodyum ve potasyum kalp
devir alarak dakikada ortalama 50 vuruyla kalbi hızını yavaşlatır, ama artmış kalsiyum kalp
çalıştırmayı sürdürebilir. SA düğümünü etkile- hızını artırır.
yen dış etkenlerin başında otonom sinir sistemi • Beden ısısı artarsa kalp hızı artar; beden
gelir. Beynimizin medulla kısmında dolaşım-kalp ısısı azalırsa da kalp hızı azalır.
merkezî vardır. Burası kalbi hızlandırıp yavaşlata- • Korkmak, kızmak, stres ve heyecanlan-
bilir. Buradan çıkan sempatik sinir sistemi SA ve mak kalp atışını artırır fakat üzüntü ve
AV düğümlerine gelir ve bu sinirler uyarılmaları depresyon gibi durumlar kalp atım sayı-
hâlinde epinefrin salgılar. Epinefrin de kalp vuru sını azaltır.
sayısını ve kalbin kasılma gücünü artırır. Yine kalp
merkezînden çıkan parasempatik sinirler SA ile
AV düğümlerine gelir ve asetilkolin salgılar. Ase-
tilkolin de kalp atım hızını yavaşlatır. Kalp hızını dikkat
etkileyen başlıca faktörler aşağıda özetlenmiştir. Kalp, yenidoğanda en hızlı,
gençlerde hızlı, orta yaşlılar-
da normal ve yaşlılarda ya-
Biz dinlenim durumunda iken, kalp bir vaş atar. Kadınların kalbi er-
dakikada yaklaşık 5.5 litre kan pompalar. keklere göre biraz hızlı atar.
Buna kalp debisi denir. Kalp bir saatte 330
litre, bir günde 7920 litre ve yılda yaklaşık
2.9 milyon litre kan pompalar.
102
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
atardamar
endotel
kas tabakası
kılcal
damar
alyuvar
venül
toplardamar
toplardamar kapağı
Şekil 4.7 Kan Damarlarının Yapısı. Kılcal Damar Duvarının Tek Sıra Hücreden, Ama Atar ve Toplardamar Duvarlarının
Üç Tabakadan Yapılmış Olduğuna Dikkat Edilmelidir
103
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
başın damarları
sol omuz
sağ şahdamar atardamarı
aort
kaburga damarları
göğüs aortu sindirim damarları
kol damarı böbrek damarı
diz kapağı
alt bacak
damarları
bilek damarı
ayak
damarları
104
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Kılcal Damarlar
Arteriyoller daha da küçülerek kılcal damarlara dönüşürler. Kılcallar da venüllere dönüşerek toplar
damar ağına giderler. Kılcal damarlar mikroskopla ancak görülebilirler ve her bir beden hücremizin en
yakınına kadar yaklaşırlar. Çok çalışan bir dokuda (böbrek ve yürek gibi) çok kılcal ağı, az çalışanda (ten-
don, ligament gibi) az kılcal ağı olur. Hatta kornea ve en üst derimizde kılcal damar yoktur. Kılcal damar
duvarı tek sıralı epitel (=endotel) hücrelerden oluşur. Yaklaşık 1 milimetre uzunluğu ve 5 mikronluk çapı
olan kılcal kan damarlarının, toplamda 700-800 metre kare kadar bir yüzey alanları vardır. Bu nedenden,
kan ile diğer beden hücrelerimiz arasındaki madde alışverişleri kılcal damarlar aracılığıyla gerçekleşir. Kılcal
damarlardaki oksijenin ve besinlerin dokular arası boşluğa çıkışı ve dokuların ürettiği karbondioksit ile atık
maddelerin kılcal damarlara girişi Şekil 4.9’da özetlenmiştir. Damardan hücreler arası boşluğa, hücreler
arası boşluktan damara doğru olan gaz, besin ve atık madde geçişleri karmaşık olaylardır. Kısaca, bu ge-
çişmeler kan basıncına, kanın ve hücreler arasındaki sıvının sıvı basıncına bağlıdır. Kapiller zardan madde
geçişi damar içindeki sıvıyı dışarı iten kuvvetlerle sıvıyı damar içinde tutmaya çalışan kuvvetlerin dengesine
göre gerçekleşir. Bu kuvvetler:
a. Kapiller içindeki kanın damara yapmış olduğu basınç (kanı damar dışına iten kuvvet)
b. Hücreler arasında bulunan proteinlerin yapmış olduğu kolloid basınç (kanı damar dışına çeken
kuvvet),
c. Damar içinde bulunan proteinlerin yapmış olduğu kolloid basınç (kanı damar içine çeken kuvvet),
d. Hücreler arası boşlukta bulunan sıvının yapmış olduğu basınç (kanın damar içine iten kuvvet)’tır.
Kapillerin arteriyollere yakın bölgesinde kanı damar dı-
şına iten kuvvetlerin toplamı kanın damar içinde kalmasını
sağlayan kuvvetlerden daha büyük olduğu için maddeler Arteriyol ve kılcal damarlarda bulunan
endotel hücrelerinden âdeta filtre edilerek hücreler arası düz kaslar kasılıp gevşeyerek damar içine
boşluğa geçerler. Sıvı ve madde filtrasyonundan sonra kapil- ne kadar kan akacağını bir vana gibi kont-
lerin venüller kısmında kanı damar dışına iten kuvvetlerin rol ederler. Sinir sistemimiz ve bazı hor-
toplamı kanın damar içinde kalmasını sağlayan kuvvetlerin monlarımızın etkisiyle bu vanaların açılıp
toplamından daha küçük hâle gelir. Bu kez de metabolizma kapanmasıyla bir dokuya ne kadar kan
atıkları ve diğer maddeler dokulardan toplardamarlara geçiş gideceği düzenlenebilir.
yaparlar.
besin
CO2 O2 O2
alyuvar
CO2
akyuvar
r CO2
kla
atı O2 O2
atık
CO2
Şekil 4.9 Kılcal Kan Damarlarında Madde Giriş ve Çıkışları Kan ile Dokular Arasındaki Gazlar ve Çeşitli Metabolitlerin
Değişimi Kılcal Kan Damarları Aracılığıyla Sağlanır.
105
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
Toplardamarlar
Dokular etrafındaki kılcal damarlardaki kanı Ayakta hazır ol durumda uzun süre nöbet
alıp kalbe götüren damarlardır (Şekil 4.10). Ak- tutan bazı askerler bayılıp yere düşer. Ba-
ciğer toplardamarlar (pulmoner venler) taşımış yılmanın en büyük nedeni hareketsiz dur-
oldukları kanı kalbin sol kulakçığına, diğer beden maktır. Hareketsiz dururken bacak iskelet
bölgelerinden gelen alt ve üst toplardamarlar kanı kasları kasılmadığı için toplar damarları sı-
kalbin sağ kulakçığına dökerler. İçinde oksijenle- kıştıramaz ve kan bacak toplardamarlarında
miş ve karbondioksiti çok az olan akciğer toplarda- göllenip kalır. Kalbe yeterince kan gitmez ve
marları hariç diğer toplardamarların içinde oksijeni kalp de beyine yeterince kan pompalayama-
az, karbondioksiti ve atık maddeleri fazla olan kan dığı için bayılma olur. Bayılarak yere paralel
bulunur. Toplardamarların adlandırılmaları tıpkı (yatar) duruma gelmek kan akımının iyi dü-
atardamarlarınkine benzer şekildedir. Arteriyoller- zenlenmesini sağlayan bir fizyolojik savun-
deki kan kılcal kan damarlarına gelir, sonra bu kan ma olayıdır çünkü kişi yatar durumdayken
kılcallardan venül denen küçük toplardamarlara kan bedenin hemen her yerine eşit dağılır.
geçer (Şekil 4.7). Venüller tek sıra epitel hücreden
oluşmuş ince duvarlı toplardamarlardır. Venüller
bir araya gelerek toplardamarları (venleri) oluştu-
rurlar. Toplardamarların duvarları atardamarlarınki Bedenimizdeki büyük kan damarlarının üç
gibi 3 tabakadan oluşurlar fakat daha az düz kas tabakadan oluşmuş duvarlarını beslemek için
ve elastik doku içerdiği için incedirler ve kendi bu büyük damarların duvarında da damar
başlarına kasılıp gevşemeleri çok zayıftır. İçlerinde vardır. Kan damarlarının duvarındaki damar-
bulunan kan miktarına göre biraz esneme yapabi- lara damar damarcığı (vasa vasorum) denir.
lirler ama kasılarak kanı kalbe doğru kolay itemez-
ler. Toplardamar duvarlarının daha ince olması,
içlerindeki kan arttıkça genişleyebilmelerini sağlar
ve atardamarlara göre içlerinde daha fazla kan bu-
lundurabilirler. Örneğin, dinlenim durumunda be- boyun ana
toplardamarı
dendeki toplam kanın %65’i toplardamarlar içinde
bulunur. Bu nedenden dolayı bunlara bazen depo
üst ana
damarları da denir. toplardamar
Toplardamarlar içindeki kanın ileri doğru yer alt ana
çekiminin tersine itilmesini birazcık kanın kendi toplardamar
basıncı sağlar fakat daha çok damar çevresindeki
iskelet kaslarımızın kasılıp damarı sıkıştırmasıyla
olur. Özellikle kol ve bacak gibi uzun yapılı bölge-
lerdeki toplardamarların kan akımı çizgili kasların
kasılmasıyla olur. Ayakta dururken bacak toplarda-
marlarımızdaki kan geriye doğru kaçma eğilimde-
dir. Bu geri kaçışa yer çekimi etkisi de katkı sağ-
lar. Bu durumda geri kaçışları toplardamarların iç
yapısında bulunan damar kapakçıkları engel olur
(Şekil 4.11). Damar içindeki kan geriye doğru ka-
çınca kapakçıkları kapanmaya zorlar. Toplardamar
kapakçıkları zayıf olan veya iyi çalışmayan bireyle-
rin damarlarındaki kan geri kaçabileceğinden, bu
geri kaçış toplardamarı genişletir ve varis oluşur.
Genellikle varis genişlemiş ve içinde kan göllenmiş
toplardamardır. Anüs etrafında oluşan varise he-
moroid denir.
Şekil 4.10 Toplardamar Ağının Genel Görünümü
106
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Toplardamarlar birleşerek çapları daha büyük damar hâline gelirler. Büyük dolaşımdaki toplardamarlar
birleşerek alt ana toplardamarı (alt vena cava) ve küçük dolaşımdakiler birleşip üst ana toplardamarı (üst
vena kava) oluştururlar. Üst ana toplardamarlar kalbin sağ kulakçığına üst taraftan ve alt ana toplardamar
kalbin sağ kulakçığına alt taraftan girer.
açılmış
kapakçık
gevşemiş
kasılmış kaslar
kaslar
kapanmış
kapakçıklar
toplardamar
Şekil 4.11 a. İskelet Kaslarının Kasılmasıyla Toplardamarlardaki Kanın İleri Doğru İtilmesi ve
b. Kasın Gevşemesiyle Geri Kaçan Kanın Kapakçıkları Kapatıp Kanın Geri Kaçmasını Engellemesi
kılcallar
dikkat
Kalbin sağ kulakçığına oradan da sağ karıncığa inen
kan, bedenden gelen oksijeni az ama karbondioksiti
ve atık maddeleri çok olan kandır. Bu kan, sağ ka-
arteriyol
rıncık tarafından pompalandığında akciğer atarda-
marlarına pompalanır ve akciğerlere gider. Yani adı
venül
akciğer atardamarı olmasına rağmen içinde toplar-
damar kanı (kirli kan) vardır. Benzer durum akciğer
toplardamarları için de geçerlidir. Akciğerlerde CO2
atıp O2 alan kan aslında temizlenmiştir ama akciğer
toplardamarlarıyla kalbe getirilir. Bu tür ters adlan-
dırma, yürekten kanı götüren damarlara atardamar,
kanı yüreğe getiren damarlara toplardamar diye ad-
landırılmasından kaynaklanmaktadır. Atardamarlar
akkan temiz kan, toplardamarlar kirli kan taşır demek tam
kılcalı
doğru değildir. Atardamarlar yürekten çıkarak kanı
Şekil 4.12 Akkan Kılcalları ve Kan Damarlarıyla Olan İlişkisi bedene dağıtan, toplardamarlar ise bedendeki kanı
(Oklar Kanın ve Lenfin Akış Yönünü Göstermektedir) tekrar yüreğe getiren damarlardır.
107
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
Akkan kılcalları birleşerek iki ana akkan damarlarını oluşturur ve bunlar göğüs bölgemizdeki kan top-
lardamarlarına açılarak kan dolaşımına katılır (Şekil 4.13). Lenf damarlarındaki akkan hareketi toplarda-
marlarda olduğu gibi yine çizgili kaslarımızın kasılıp gevşemesiyle olur (Şekil 4.11). Bunlarda da kapak-
çıklar vardır ve geri kaçmayı engeller. Soluk alıp verirken göğüs boşluğunda oluşan basınç düşmesi de hem
kanın hem de akkanın yüreğe doğru akmasına yardım eder.
Küçük Dolaş
ım
m
olaşı
ükD akkan düğümü
y
Bü
kan kılcalları
akkan damarı
kapakçık
atardamarlar
yürek
akkan
düğümü
kan kılcalları
akkan
kılcalları
Akkan damarları, akkan, akkan düğümleri, bademcikler, timus bezi ve dalak hepsi birden akkan siste-
mini oluşturur. Bu sistemin başlıca görevleri:
1. Kan dolaşımından dokular arası boşluğa kaçmış olan protein içerikli sıvıyı tekrar emerek toplamak,
2. Sindirim sisteminde emilerek dokular arasına geçen yağları alarak kan dolaşımına vermek,
3. Akyuvar üretmek,
4. Antikor oluşturmaktır.
Dokularımız arasındaki sıvı miktarı artar ve orada birikirse ödem oluşur. Kan ve/ya akkan damarlarının
çalışmasında sorun çıkar ve dokular arasında biriken sıvıyı tekrar dolaşıma götüremezlerse ödem oluşma-
sına yardım etmiş olurlar. Sivrisinek ısırmasıyla bulaşan bazı parazitler akkan dolaşımını engelleyerek fil
hastalığı oluşmasına neden olurlar.
108
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Kanın damar içindeki akış hızı damarın çapına ve yüzey alanına göre değişir. Yüzey alanın karesi ile
ters orantılıdır. Bir atardamar dallandıkça dallarının toplam yüzey alanı dal veren ana damarın yüzey
alanından büyüktür. Ya da tam tersi, dallar birleştikçe oluşan büyük damarın yüzey alanı dalların yüzey
alanından küçüktür. Bu nedenden dolayı, aorta akan kanın hızı arterlere gelince azalır, arteriyollerde
daha da azalır ve kılcallarda en aza iner. Kan kılcallardan venüllere geçtikçe akış hızı artar, toplar damar-
larda biraz daha artar ve vena kavalarda daha da artar. Kan en yavaş kılcallarda akar. Bu durum kılcallar-
daki madde alışverişini kolaylaştırır (Şekil 4.9). Damar çapı yüzey alanı (cm2) ile kanın saniyedeki akış
hızı (cm/sn) Tablo 4.1’de kısaca özetlenmiştir.
Tablo 4.1 Kan Akış Hızının Yüzey Alanına Olan İlişkisi. Aorttan Yola Çıkan Kanın Geri Kalbe Doğru Geldikçe Yüksek
Basıncının ve Yüksek Akış Hızının Azaldığına Dikkat Ediniz.
Damar Türü Yüzey Alanı (cm2) Akış Hızı (cm/sn) Kan Basıncı (mm Hg)
aort 4 40 100
arter 20 10-40 70
arteriyol 40 0.1 35
kılcal 70000 0.05 15
venül 250 0.3 10
ven 80 0.3-5 7
vena kava 8 5-20 2
SA, AV, His demeti ve Purkinje lifleriyle gelen elektrik akımı (aksiyon potansiyeli) sol karıncık kasları-
nın kasılarak kanı aorta pompalamasına neden olur. Aort kanı büyük atardamarlardan geçerek arteriollere
ve kılcallara gelir. Kan kılcallardaki değişimlerden sonra venüllere ve toplardamarlara geçer ve alt ana
toplardamarla kalbin sağ kulakçığına dökülür. Böylece kan, kalbin sol tarafındaki karıncıktan çıkıp sağ
taraftaki kulakçığa geçmiş olur. Bu dolaşım yoluna büyük (sistemik) dolaşım denir.
Sağ kulakçığın kasılmasıyla kan üçlü kapağı geçe-
Baş ve Kollar
rek sağ karıncığa iner. Sağ karıncığın kasılmasıyla için-
deki kan akciğer yarımay kapağını açarak önce akciğer
Üst Ana
Toplardamarı kütüğüne, oradan da sağlı sollu iki taraftaki akciğer
Şah atardamarlarından geçip akciğerlere ulaşır. Akciğer-
Damarı Akciğer lerdeki gaz değişiminden sonra temizlenen kan sağ ve
Atardamarı
sol akciğer toplardamarlarıyla kalbin sol kulakçığına
Sağ Akciğer Sol Akciğer dökülüp ikili kapağı (mitral) geçerek sol karıncığa ge-
çer. Kanın yürekten akciğerlere gidip geri yüreğe gel-
Akciğer mesiyle kat ettiği yola küçük (akciğer) dolaşım denir
Karaciğer Yürek Toplardamarı
Toplardamarı (Şekil 4.14).
Karaciğer
Aort
Mide dikkat
Alt Ana Kalp ve kan damarlarından oluşan dolaşım
Toplardamar
sistemimiz evimizdeki kombi, su boruları
ve peteklerden oluşmuş ısıtma sistemine
benzetilebilir. Sıcak suyun borulara gön-
Böbrekler derilmesi, peteklerden geçmesi ve soğuyan
suyun tekrar borularla kombiye dönmesi
için bir basıncın olması gerekir. Kombi
Göğüs ve Bacaklar
(kalp) suyun (kanın) akması için bu basın-
cı pompasıyla oluşturur.
Şekil 4.14 Küçük ve Büyük Kan Dolaşımları
109
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
Isınmış su (arter kanı) bu su basıncıyla (kan ba- yük tansiyon olarak bilinir. Sağlıklı bir birey otu-
sıncıyla) peteklere (kılcallara) gönderilir ve ısı alışve- rur durumdayken bu basınç yaklaşık 120 mm Hg
rişi (besinatık madde değişimi) burada gerçekleşir. (Hg=cıva) kadardır. Bir miktar kan akarak aortu terk
Soğuk su boruları (toplardamarlar) soğuyan suyu ettikten sonra aortta kalan kanın damar duvarına
(kirli kanı) tekrar kombiye (yüreğe) getirir. Bazı pe- yaptığı basınca diastolik kan basınç denir. Normal-
teklerin (arteriyollerin) vanasını kısarak giren sıcak de 80 mm Hg kadardır ve küçük tansiyon olarak
su miktarını azaltabilirsiniz. Bazı peteklerde tersini bilinir. Oturan sağlıklı bir bireyin sol kolundan (kal-
yapıp sıcak su girişini artırabilirsiniz. Kanın akış hızı be en yakın noktadan) ölçülen basınç 120/80 mm
ve miktarı organdan organa göre ve bedenin fiziksel Hg kadardır ve buna kişinin tansiyonu denir. Kan
aktivitesine göre de değişiklik gösterir. Örneğin din- basıncı (tansiyon) normalden az olduğunda düşük
lenim durumunda iskelet kaslarına birim zamanda tansiyon (hipotansiyon), yükselerek normalden faz-
akan kan miktarı deriye akan kan miktarından iki la olursa yüksek tansiyon (hipertansiyon) denir.
kat fazladır. Egzersiz sırasında egzersiz için çok ge- Kan damarları aorttan kılcal kan damarları-
rekli olmayan sindirim, böbrekler ve üreme organ- na doğru devam ettikçe çapı ve esneklikleri git-
ları gibi bazı organlara daha az kan gönderilir. Fakat tikçe azalır. Bu nedenden damar içindeki kanın
egzersizde daha fazla görev alan beyin, yürek ve is- basıncı da sol karıncıktan çıkıp sağ kulakçığa ge-
kelet kaslarını desteklemek için bu bölgelere daha lene kadar azalır. Aort içi basıncı ortalama 100
çok kan gider. Bir tehlikeden, örneğin köpekten (120+80/2=100) mm Hg olarak alınır. Bu basınç
korkup son hızla koşarken de kan dolaşımının ben- arterlerde 100 ile 40 mm Hg, arteriyollerde 40 ile
zer şekilde yönlendirilmesi gerekir. 25 mm Hg, kılcallarda 25 ile 12 mm Hg, venüller-
de 12 ile 8 mm Hg, venlerde 10 ile 5 mm Hg ve
Kan Basınçları vena kavada 2 mm Hg kadardır. Sağ kulakçığa dö-
külen kanın basıncı sıfır olarak kabul edilir. Sol ka-
Sol karıncığın kasılarak (sistol) aorta gönderdiği
rıncıktan 100 ile başlayan kan basıncı sağ kulakçığa
kan (atım hacmi) damar duvarını dışarı doğru gerer.
geldiğinde sıfır milimetre cıvaya düşerek âdeta yok
Bu germe aslında kanın damara yaptığı basınçla olur
olur. Kalp tekrar pompalama yaparak kanı yüksek
ve bu basınca da kan basıncı denir. Sistol sonrası
basınçla aorta fırlatır. Kan basıncını artıran ve dü-
aorttaki basınca sistolik kan basınçı denir ve bü-
şüren etkenler kısaca Şekil 4.15’te özetlenmiştir.
Kan basıncı
yükselir
artarsa
- Damar çapı
- Damar
Atım Kalp Periferik esnekliği
Kalp hızı X hacmi debisi direnç - Kanın
yoğunluğu
- Toplam kan
miktarı
azalırsa
Kan basıncı
düşer
110
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Kan basıncı bireyin bedeninin konumuna ve yap- rilmeler kalp atımıyla eş zamanlı ritmik olarak de-
tığı işe göre değişebilir. Yatar durumda kan basıncı vam eder. Ritmik kalp atışlarının büyük atardamar
en düşüktür, oturur duruma gelince 120/80 mm Hg duvarlarında oluşturduğu ritmik değişmelere nabız
olur. Ayağa kalkınca kan basıncı biraz yükselir, yü- denir. İki neden nabız oluşmasını sağlar:
rüyünce daha da artar ve koşar durumda daha çok • Kalbin belirli aralıklarla aorta kan pompa-
artar. Ağır egzersizde 200 mm Hg kadar olabilir. Bu laması. Kalp eğer aralıksız olarak devamlı
tür değişmeler normal fizyolojik olaylardır ve uzun kanı aorta pompalasaydı hiç nabız olmazdı.
süreli kalıcı değildirler. Kan basıncı değişerek yüksek
• Atardamar duvarının elastik olması. Eğer
düzeyde kalıcı hâle gelirse yüksek tansiyon oluşmuş
her kan pompalanmasında damar duvarı
demektir. Kan basıncının 140/90 mm Hg kadar yük-
genişleyip tekrar eski durumuna döneme-
sek olması üst düzey basınç olarak kabul edilir. Fakat
seydi nabız yine oluşmazdı.
dinlenim durumdaki kan kasıncının 140/90 mm Hg
üstüne çıkması yüksek tansiyon olarak bilinir. Bedendeki bazı büyük atardamar üstüne par-
makla hafifçe bastırınca bu ritmik dalgalanmalar
algılanabilir. Özellikle el bilekleri ve boyundaki
Periferik Direnç atardamarlara parmakla bastırarak nabzın ve yüre-
Kısaca periferik direnç, kanın damar içinde ğin dakikadaki atım hızı belirlenebilir. Nabız hızını
akışını engellemeye çalışan kuvvetlerin toplamıdır. etkileyen durumları kısaca özetlersek kalp hızını
Akışa karşı koyan başlıca etkenler kanın akışkanlığı etkileyen etkenleri de özetlemiş oluruz:
ve damar çapıdır. 1. Yenidoğanların nabzı dakikada 120 – 140 ata-
• Kanın akışkanlığı kanın içindekilerin (alyu- bilir. Yaşı ilerledikçe normale (70-80) döner.
var, besin ve su vs.) miktarına göre değişir. 2. Kadınlarınki erkeklerden çok az da olsa hız-
Kan içinde bulunan hücrelerin ya da mad- lı olabilir.
delerin artışı periferik direnci artırır. 3. Fiziksel olarak küçük bireylerinki iri yapılı-
• Damar çapı azaldıkça damarın kana yaptığı lara göre biraz yavaş olabilir.
direnç artar. Yani periferik direnç artar. Da- 4. Uykudayken nabız hızı yavaşlar ve 60 kadar
mar çapını ayarlayan beynin medullasında olabilir.
bulunan vasomotor merkezdir.
5. Beden aktivitesine göre hız değişir. Yoğun
egzersiz yaptığımızda hız 100’ü geçebilir.
Nabız 6. Duygusal duruma bağlı olarak nabız hızı aza-
Kalbin karıncıkları kanı atardamarlara gönder- lıp artabilir (üzülme veya heyecanlanma gibi).
mek için kasılır. Bu kasılma bir basınç doğurur ve 7. Beden ısısı (bazı hastalıklardan dolayı) art-
bu basınç karıncıklardan atardamarlara geçer. Her tığı zaman nabız hızı artar.
bir kalp atımında oluşan bu basınç damar duvarını 8. Tiroid bezi, fazla tiroid hormonu salgılarsa
gerer. Atardamar duvarındaki bu dışarı doğru ge- nabız hızı artar.
111
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
112
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
alt ana
mide
toplardamar
karaciğer
toplardamarları
dalak
karaciğer
dalak
toplardamarı
portal pankreas
toplardamarı
safra kesesi
bağırsak
bağırsak toplardamarı
toplardamarı
rektum
apendiks
anüs
113
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
114
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Şekil 4.17 Tüp İçine Alınarak Kanda Santrifüj İşlemi Sonunda Kanın Hücresel Kısmının Dibe Çökmüş Görüntüsü
115
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
Eritrositler (Alyuvarlar)
Eritrositler, içlerinde bulunan hemoglobin molekülü sebebiyle kırmızı
renkli, ortası basık, yanları şişkin (bikonkav disk şekilli) kanda en fazla dikkat
sayıda bulunan kan hücreleridir. Kan hücreleri eritrosit, lo-
kasit ve trombositlerdir.
116
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Kırmızı kan
hücresi
117
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
118
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
119
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
Lökositler (Akyuvarlar)
Lökositler, vücudu tehdit eden bakteri, virüs ve çeşitli mikroorganizmalara karşı vücut savunmasında
rol alan kan hücrelerdir. Kemik iliğinde kök hücrelerden ve az miktarda lenf dokudaki öncü hücrelerden
üretilen lökositler lenf damarları aracılığıyla dolaşıma çıkarlar.
Enfeksiyon, enflamasyon ve ateşli durumlarda kolayca dolaşımdan dokulara geçerek savunmada rol
oynarlar. Sağlıklı yetişkin bir kişide lökosit sayısı mm3’te 4.000-10.000’dir. Lökositlerin mm3’te 10.000’den
fazla olmasına lökositoz, 4.000’den az olmasına lökopeni denir. Lökositler çekirdeklerinin şekillerine göre alt
gruplara ayrılırlar (Şekil 4.21).
a. Po l i m o r f o n ü k l e e r
(çok parçalı çekirdek-
li) lökositler: Polimor-
fonükleer lökositlerin
stoplazmalarında çok
miktarda granül bu-
Nötrofil Eozinofil Bazofil Monosit
lunduğu için granülo-
sitler de denilir.
b. Mononükleer (tek
parçalı çekirdekli) lö-
kositler: Mononük-
leer lökositlerin stop-
lazmalarında granül
olmadığı için agra-
nülosit adı da verilir. T hücresi B hücresi Doğal öldürücü Makrofaj
Agranülositler, mono- hücre
sitler (%2-8) ve lenfo- Şekil 4.21 Lökositlerin İsimlendirilmesi
sitler (%20-40) olarak
iki gruba ayrılır.
120
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
121
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
122
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
123
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
Doku
Travması
Damar İçinde Travma
Ektrensek
yada Kollolenle Temas
Yol
Faktör VIII
Protrombin
Aktivatörü
Protrombin Trombin
Ca++
124
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
125
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
tane boşluk vardır. Üst tarafta sağlı sollu iki kulakçık, alt tarafta iki tane
karıncık bulunur. Kalpte dört tane de kapak vardır. Sağ kulakçık ile sağ ka-
rıncık arasındaki üçlükapak, sol kulakçıkla sol karıncık arasında bulunan
ikilikapak, sağ karıncıktaki kanı akciğerlere götüren akciğer atardamarı
başlangıcında yer alan akciğer yarımay kapak ve aort damarının başlan-
gıcında bulunan aort kapak. Bu kapakların geriye doğru akan kan tara-
fından kapatılması iki adet kalp seslerini doğurur. Koroner damarlar de-
nen ve atardamar, kılcal damar ve toplardamarlardan oluşan kalbin kendi
damar ağı vardır. Kalp kendi başına bağımsız çalışabildiğinden kasılmayı
sağlayan aksiyon potansiyel üretir. Kalbin elektriği sinoatrial (SA) düğüm,
atriyoventriküler (AV) düğüm ve Hiss demeti tarafından üretilir. Önder
odak noktaları denen bu sistem kalbin her tarafına dağılır ve dakikada
70-80 kez elektrik üretir. Kalp kaslarının kasılıp kanı pompalamasına sis-
tol, gelen kanı alabilmek için kasların gevşemesiyle yüreğin genişlemesine
diastol denir. Kulakçıklar aynı anda kasılır veya gevşer, karıncıklar da aynı
anda birlikte kasılıp gevşer. Kulakçıklar ile karıncıklar aynı anda birlik-
te asla kasılamazlar, kasılmamalıdırlar da. Yüreğin aort içine her seferde
fırlattığı kan miktarına atım hacmi denir. Yüreğin bir dakika içinde yap-
tığı vuruya kalp hızı denir ve yürek hızı dinlenim durumunda ortalama
75 vurudur. Yürek hızını yüreğin kendi ürettiği elektrik hızı ve beyindeki
kalp merkezî otonom sinirlerle kontrol eder. Ayrıca bedenimizdeki bazı
hormonlar da kalp hızını önemli derecede etkileyebilir. Bir sistol ve bir di-
astol kalp döngüsünü oluşturur. Yüreğin sistol yaparak bir dakikada atar-
damarlara pompaladığı kan miktarı ortalama beş litre kadardır ve buna
kalp debisi denir. Yürek debisi = atım hacmi X kalp hızıdır.
126
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
ÖÇ 3 Dolaşım sisteminin
düzenlenmesini açıklayabilme
bölüm özeti
Büyük dolaşımın büyük atardamarlarındaki kanın damar duva-
rına yaptığı basınca kan basıncı denir. Sistolik ve diyastolik kan
basınçları vardır. Dinlenim durumunda ortalama sistolik ve di-
yastolik basınç 120/80 mm Hg kadardır. Kan basıncını düzenle-
yen birçok etken özetlenmiştir. Normal kan basıncının artmasına
hipertansiyon, azalmasına hipotansiyon denir. Kan dolaşımına
karşı gelen güçlere de kan akımına direnç denir. Kan akımına
en büyük direnci damarların daralması gösterir. Kan damarla-
rı daraldıkça kan akımı azalır. Aynı zamanda kanın yapısındaki
(hücre sayısındaki artış, içerdiği protein benzeri maddelerin artışı
gibi) bazı maddelerin artışı kan akımına direnç oluşturur.
Büyük ve küçük dolaşım sistemlerinin dışında, bedenin bazı böl-
gelerindeki kan dolaşımı değişiklik gösterebilir. Bunlara özel dola-
şımlar denir. En önemli özel dolaşımlar; portal dolaşım, kalp dola-
şımı, beyin dolaşımı ve henüz doğmamış bebeğin fetal dolaşımıdır.
Karaciğer portal toplardamarı ise sindirim sisteminden emilmiş
besinleri karaciğere getirir. Kalpten gelen atardamar ve toplarda-
mar kanları karaciğer sinüslerinde birbirine karışır ve sonra kara-
ciğer toplardamarı olarak karaciğerden çıkıp alt ana toplardamara
bağlanır ve kalbe geri döner. Bendende en çok besin ve oksijene
ihtiyaç gösteren beyin ve kalbin de bu organlara sürekli kan akımı
sağlayacak özel dolaşımları vardır. Akciğer kan dolaşımı (küçük
dolaşım) da atardamarlarında az O2 taşıyor olması ama toplarda-
marlarında çok O2 taşıyor olması açısından özeldir. Fetal dolaşım
anne karnındaki fetusun beslenmesi için gerekli dolaşımdır. Fetus
plasenta yoluyla O2 ve besinleri anneden alıp, atık maddeleri anne-
ye verdiği için plasenta dolaşımı karışık ve özeldir.
127
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
1 Aşağıdakilerden hangisine yapılarından dola- 6 Kalp bir atımda ortalama kaç mililitre kan
yı bol miktarda kan taşımalarına bağlı olarak depo fırlatmaktadır?
damarları denir?
A. 30
neler öğrendik?
A. Arter B. 50
B. Kılcal damar C. 70
C. Toplar damar D. 85
D. Atar damar E. 100
E. Aort
7 Aşağıdakilerden hangisi kanda oksijen taşı-
2 Kalpte duyulan ikinci kalp sesinin nedeni yan kan hücresidir?
aşağıdakilerden hangisidir?
A. Eritrosit
A. Üçlü kapağın açılması B. Lökosit
B. Yarımay kapaklarının geriye kapanması C. Monosit
C. Nabız atımları D. Lenfosit
D. İkili kapağın kapanması E. Makrofaj
E. Karıncıkların kasılması
8 Bedende en iyi fagositoz yapan, stoplazmala-
3 Duvarı tek sıra hücreden oluşan damar aşağı- rındaki granüllerde çok fazla enzim bulunan löko-
dakilerden hangisidir? sit tipi aşağıdakilerden hangisidir?
A. Alt Vena Cava A. Nötrofil
B. Atar damar B. Lökosit
C. Aort C. Monosit
D. Kılcal damar D. Lenfosit
E. Üst Vena Cava E. Makrofaj
4 Kalpteki kanı akciğerlere pompalayan kalp 9 A ve B antijeni taşımadığı için genel verici
bölmesi aşağıdakilerden hangisidir? kan grubu aşağıdakilerden hangisidir?
A. Sağ karıncık A. A
B. Sol kulakçık B. O
C. Vena kava C. B
D. Sol karıncık D. AB
E. Sağ kulakçık E. AB (-)
5 Kalp yapısında kaç adet kapak vardır? 10 Kanamanın durdurulmasında ilk gerçekleşen
olay aşağıdakilerden hangisidir?
A. 1
B. 2 A. Kalbin nabız sayısının azalması
C. 3 B. Kanayan bölgedeki zarar gören damarların da-
D. 4 ralması
E. 5 C. Beyne giden kan akımın kesilmesi
D. Kemik iliğinden eritropoietin salgılanması
E. Kanayan bölgedeki kanın pıhtılaşması
128
4
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
1. C Yanıtınız yanlış ise “Toplar Damarları” ko- 6. C Yanıtınız yanlış ise “Kalp Debisi” konusunu
nusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
3. D Yanıtınız yanlış ise “Kan Damarları” konu- 8. A Yanıtınız yanlış ise “Lökosit” konusunu ye-
sunu yeniden gözden geçiriniz. niden gözden geçiriniz.
4. A Yanıtınız yanlış ise “Yürek Boşlukları ve Ka- 9. B Yanıtınız yanlış ise “Kan Grupları” konusu-
pakları” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.
5. D Yanıtınız yanlış ise “Yürek Boşlukları ve Ka- 10. B Yanıtınız yanlış ise “Hemostaz” konusunu
pakları” konusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
Araştır Yanıt
4 Anahtarı
Kılcal damar duvarı tek sıralı endotel hücrelerinden oluşur. Kan ile diğer be-
den hücrelerimiz arasındaki madde alışverişleri kılcal damarlar aracılığıyla
gerçekleşir. Kandan dokuya geçecek maddeler önce damardan hücreler arası
boşluğa oradan da hücrelere geçerler. Madde geçişi kan basıncına, kanın ve
Araştır 2 hücreler arasındaki sıvının sıvı basıncına bağlıdır. Kılcal damarların içinden
kan hücreleri tek sıra hâlinde güçlükle ve ancak şekil değiştirerek geçerler.
Besin ve O2 kandan hücreler arası boşluğa çıkar. CO2 ve atık maddeler hücre-
lerarası boşluktan kana geçer. Bu geçişmeleri maddelerin yoğunluk farkı, kan
basıncı ve hücrelerarası sıvının basıncı etkiler.
129
4
Dolaşım Sistemi ve Kan Fizyolojisi
Araştır Yanıt
4 Anahtarı
Kan basıncını etkileyen başlıca 2 temel faktör kalp debisi ve periferik dirençtir.
Kan basıncı iki faktörle de doğru orantılı olarak artar ya da azalır. Kalp debisi-
ni ve periferik direnci arttıran faktörler kan basıncını arttırır.
Araştır 3 Sol karıncığın aorta fırlattığı kan damarın duvarını gerer. Damarlar esnek ol-
duğundan genişleye bilirler. Bu genişleme damar boyunca yayılır. Bazı büyük
arterlere parmağımızı bastırarak bu periyodik atımları alabiliriz ve buna nabız
deriz. Nabız kalp hızıyla aşağı yukarı aynıdır. Kalp hızını etkileyen yerel etken-
ler, otonom sinir sistemi ve bazı hormonlar kalp hızını ve nabzı etkiler.
Kanın yapısı iki kısımda incelenir. Kanın sıvı kısmı olan plazma ile kan hüc-
relerinin bulunduğu kısım olan hücresel kısımdır. Albümin, fibrinojen ve glo-
bülinler gibi plazma proteinleri, Glikoz, aminoasitler, yağlar, mineral tuzları
Araştır 4 ve vitaminler gibi besin maddeleri, karbon dioksit ve üre gibi atık maddeler,
hormonlar, antikorlar. Bu sıvının içinde, değişik görevleri olan üç tip hücre
bulunur. Alyuvarlar, Akyuvarlar ve Trombositlerdir.
Kaynakça
Anatomi ve Fizyoloji: İnsan Biyolojisi, Aktümsek, A. The Human Body in Health and Disease. R.L.
(2012). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Tic. Memmler and D.L. Wood. (1983). J.B. Lippincott
Ltd. Şti. Company.
Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi, K.E. Barrett, S.M. Vander İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon
Barman, S. Boitano, H.L. Brooks (2015). Mekanizmaları, E.P. Widmaier, H. Raff, K.T.
Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel Strang (2014). Çeviren:
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Tuncay Özgünen. Ankara: Güneş Tıp Kitabevleri Tic.
Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci Ltd. Şti.
Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul:
Bu ünitede kullanılan resimler Anadolu Üniversitesi
Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti.
Açıköğretim Fakültesi görsel arşivinden alınan ve
Resimli Sistematik Anatomi, Yıldırım, M. (2013). yazarın çizdiği resimlerdir.
Nobel Tıp Kitabevi.
130
Bölüm 5
1 2
1 Sindirim sistemini oluşturan beden Sindirime Yardımcı Organlar
yapılarını sayabilme ve görevlerini 2 Sindirim sistemine yardımcı organların
açıklayabilme görevlerini açıklayabilme
3
Kimyasal Sindirim ve Emilim
3 Besinlerin kimyasal sindirimlerini ve
emilimlerini açıklayabilme
Anahtar Sözcükler: • Sindirim Kanalı • Besin Hareketi • Mekanik Sindirim • Kimyasal Sindirim
• Besinlerin Emilmesi • Beslenme
132
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
133
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
altmukoza
tabakası
Viluslar
lümen
epitel hücreler
lamina mukoza
tabakası
muskularis
mukoza
iç salgı bezi
miyenterik
sinir ağı
altmukoza
sinir ağı
lenf düğümü
134
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
135
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
136
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
yirmiye yakın hormon vardır ve bunlardan bazıları tat goncaları vardır. Dil çiğnemeye, yutmaya ve ko-
sindirim ve beslenme için çok önemlidir. nuşmaya yardım eder.
Ağız
Ağız (oral) boşluğu dikkat Ekzokrin bez: Salgılarını bir kanal aracı-
da denir. Ağız boşluğun- Dişlerin konumunu, yapı- lığıyla vücut boşluğuna veya vücut dışına
da dil, dişler ve yutak sını ve görevlerini Prof. Dr. salgılayan bezlerdir.
vardır. Dil çizgili kastan Hüsnü Yavuzyılmaz’ın Diş
yapılmıştır ve üstünde Morfolojisi ve Anatomisi
tat duyusunu alabilen kitabından daha detaylı öğ-
renebilirsiniz.
137
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
kanal
asinus
Şekil 5.5 Tükürük Üretimi ve Salgısı.
Tükürük Bezlerinin Asinuslarında (Hücresel Salgı Birimi) Mukoz, Seroz ve Miyoepitel Hücreler Bulunur. Asinus Hücrelerinin
Ürettiği İlk Salgı (mavi oklar) Kanallardan Geçerken Değiştirilirek (kahverengi oklar) Ağza İner (yeşil ok).
Yutak
Mukoz hücrelerinin salgıladığı mukus
Ağız, burun ve ön gırtlağın arkasında bulunan boşluğa
ağız içindeki besinlerin birbirine yapış-
yutak (farinks) denir. Bir huniye benzeyen yutağın üst kıs-
masını sağlayıp, kayganlaştırıp yutmayı
mında yumuşak damak ve onun uzantısı küçük dil (uvula)
kolaylaştırır. Ayrıca ağız içini kaplayarak
bulunur. Hem besin ve hem de hava yolu olarak görev ya-
yabancı ve zararlı maddelere karşı koruyu-
par. Orta kulağın öztaki borusu da yutağa açılır. Yutağın
culuk oluşturur.
138
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
kapanmış geniz
1 lokma 2 burun 3
boşluğu
yumuşak
damak
yukarı
ağız
kalkmış dil
boşluğu
yutak
dil
epiglotis
kapanmış açılmış
gırtlak gırtlak
139
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
140
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
141
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
Midenin ürettiği asit en azından üç iş yapar. si, terleme ve rengin solması görülür. Kusma refleks
1. Et türü besinlerin bağ dokusunu yumuşatır ve beynimiz tarafından kontrol edilen karmaşık bir
olaydır. Kusmayı başlatan uyartılar şunlardır; mide
2. Besinlerle mideye gelebilecek zararlı orga-
ve onikiparmak bağırsağın gerilmesi, boğazın gıdık-
nizmaları öldürür.
lanması, sindirim ve boşaltım sistemlerindeki ağrılı
3. Pepsin enzimini oluşturarak kimyasal sindi- yaralanmalar, baş dönmesi, bulantıyı başlatan etken-
rime yardım eder. ler, emetik türü ilaçlar ve radyasyon.
Hangi tür uyaranla başlarsa başlasın kusma kı-
Midemizin Ürettiği Asit Midenin saca şöyledir: ince bağırsağın ortalarından başlayan
Duvarını Parçalamaz Mı? ters yönlü peristaltik hareketler pilorik kapıyı açıp
Midenin ürettiği mukus ile bikarbonat mide bağırsak içeriğinin mideye geçmesiyle mide geniş-
mukoza hücrelerinin lümene bakan tarafında yak- ler. Çok güçlü soluk almalar diyafragmayı aşağıya
laşık 0.2 mm kalınlığında bir tabaka oluşturacak iterek karın içi basıncın artmasını sağlar. Bu basınç
şekilde mide mukoza engeli oluşturur. Bu tabaka midenin kasılmaya başlamasını sağlar ve alt yemek
midemizin içini, midenin ürettiği aside, midenin borusu kapısını açar. Aşağıdan yukarı doğru gelen
enzimlerine, yabancı kimyasallara ve mikroplara içerik yemek borusuna dolarak üst yemek borusu
karşı korur. Bu koruyucu mukoza engeli bozulursa kapısı açılınca kusmuk ağza dolar. Kusarken soluk
gastrit, kötüleşirse ülser ve daha da ilerlerse kanse- borusu ağzının kapalı
re kadar gidebilir. olması ve solunumun
durmuş olması kus-
Midenin yaptığı işler özet olarak şöyle sıralanabilir: dikkat
muğun soluk borusu
1. Besinleri kısa bir süre özellikle fundusta içine kaçmasını önler. Bebekler uykudayken ve ye-
depo etmek. Öğürürken yemek tişkinler bilinçsizken oluşan
2. Mide özsuyu üretmek. borusu üst kapısı ka- kusmuk soluk borusuna ka-
3. Mekanik ve kimyasal sindirim yapmak. palı kalır, açılmaz ve çıp tıkayabileceğinden boğu-
4. Mide içeriğinin boşalmasını düzenlemek. kusmuk dışarıyı iste- larak ölüme neden olabilir.
sek de çıkamaz.
5. Az da olsa emilim yapmak (alkol, ilaç ve su
gibi)
6. Gastrin ve motilin hormonlarını üretmek İnce Bağırsaklar
7. İntrinsek faktör (İF) üretmek. İnce bağırsaklar yaklaşık 6-9 metre uzunluğun-
da ve karın boşluğunda kıvrılmış olarak durur. Sin-
8. Bedeni korumak. Mide içine üretilen HCL
dirim sistemimizin en uzun parçasıdır. Üç bölüme
mide içinin çok asidik olmasını sağlar (pH
ayrılır, ilki 25 cm uzunluğunda ve C harfine benze-
= 2 kadar). Asidik ortamda bazı yabancı
yen onikiparmak bağırsağı (düodenum)dır. Bu pek
kimyasallar ve mikroorganizmalar ölür.
kıvrım yapmaz. Burada mideden gelen içerik, kara-
ciğerden gelen öd salgısı, pankreastan gelen salgılar
ve ince bağırsağın kendi salgıları birbirine karışır.
İF, B12 vitamininin emilmesi için gerek- Bağırsaklarda yapılan kimyasal sindirimin ve emi-
lidir. B12 de alyuvar üretimi için gerekli- limin en çok olduğu bölge burasıdır. Orta bölgeye
dir. Yeterince alyuvar üretilmezse anemi boş bağırsak (jejunum) denir ve kıvrımları açılırsa
oluşur. Yani mide fonksiyon aksaklıkları yaklaşık 2.5 m kadardır. Son kısım 3.5 m kadar
anemiye neden olabilir. olan kıvrım bağırsak (ileum) en uzunudur ve kalın
bağırsağa bağlanır. İnce bağırsak da yapı olarak 4
tabakadan oluşur (Şekil 5.2) fakat mukoza tabaka
Kusma lümene doğru plika denen kıvrımlar yapar (Şekil
Mide içeriğinin, bazen de ince bağırsak içeriği- 5.9ab). Ayrıca mukozadan yine lümene doğru uza-
nin ağızdan dışarıya çıkmasına kusma denir. Kusma nan, vilus denen, 1 mm kadar uzunlukta, milyon-
başlamadan önce genellikle bulantı, hızlı ve düzensiz larca uzantısal yapılar vardır (Şekil 5.9c). Viluslar
kalp atışları, baş dönmesi, göz bebeğinin genişleme- ince bağırsak içini kadife görünümüne çevirir.
142
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
mikroviluslar
(fırçamsı kenar)
ince
bağırsak (d)
kılcal damarlar
plikalar
(a) vilus
plika
salgı
bezi
atardamar
toplardamar
(b)
akkan damarı
(c)
Şekil 5.9 (a) İnce Bağırsağın Yapısı
(b) Bir Plika ve Vilusları
(c) Kan Damarları ve Lenf Damarıyla Birlikte Bir Vilusun Büyütülmüş Hâli
(d) Hücre Mikroviluslarının Oluşturduğu Fırçamsı Kenar (Kirpikler)
143
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
a c
144
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
145
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
146
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Karaciğer günde 250 – 1500 ml zeytinyağı ye- kat yoğunlaştırılabilir. Kese mikrop kapabilir ve
şili renginde safra üretir. Safranın içeriğini %97 içinde kalsiyum ya da kolesterolden oluşan taşlar
su ve geri kalanını safra tuzları, yağ damlacıkları oluşabilir. Kesenin ameliyatla çıkartılması pek cid-
(miçel), bikarbonat ve safra pigmentleri oluşturur. di sonuçlar doğurmaz. Kesesi olmayan insanların
Safra tuzları 4 türlüdür ve günde yaklaşık 8 kere karaciğer salgısı belirli aralıklarla onikiparmak ba-
bağırsaklara gidip, geri emilip karaciğere gelerek ğırsağa doğrudan gönderilir. Kese içeriğini bağır-
dolaşırlar. Safra pigmentleri, alyuvarların parçalan- saklara gönderdiği için karaciğerden gelen istenme-
masıyla açığa çıkan hemoglobinin parçalanmasıyla yen maddeler dışkıyla dışarı atılmış olur.
oluşan bilirubindir. Bilirubinin miktarı kanda ar-
tarsa sarılık oluşur. Karaciğerin safra üretimini ve
salgılamasını CCK, sekretin ve gastrin hormonları Pankreas
ile parasempatik sinirler artırır. Karaciğerin geniş Omurganın önünde ve midenin altındadır. Baş
görevlerinin genel özeti: tarafı onikiparmak bağırsağınca çevrelenmiştir.
Ortalama 13 cm ve 50 gram kadardır. Bir balığa
benzetilebilir. Langerhans adacıkları denen, pank-
reasın yüzde birini ancak oluşturan endokrin bezler
Karaciğer, safra tuzlarının üretimi ve özel-
vardır. Bu bezler pankreas içine dağılmış noktalar
likle yağların yakımında önemlidir.
hâlindedir. Langerhans adacıkları insülin, glukagon
ve somastostatin hormonlarını üretir ve doğrudan
1. Safra tuzları yapmak kan dolaşımına verir. Bu hormonlar konumuzun
dışındadır. Geri kalan %99 kısım ekzokrin bez ola-
2. Pigmentleri yapmak (biliverdin ve bilirubin rak çalışır ve bu bölüm sindirimi ilgilendirir. Bu-
gibi) ranın yapısı tükürük bezinin yapısına benzer. Bir
3. Amino asit ve protein yapmak (albümin, günde ürettiği yaklaşık 1.5 litre enzim, su ve iyonları
globulin, pıhtılaşma proteinleri ve heparin) pankreas sıvısı adı altında pankreas kanalıyla oniki-
4. Hormon yapmak (anjiyotensinojen ve D parmak bağırsağına gönderir (Şekil 5.13). Pankreas
vitamini aktivasyonu) sıvısı içinde bolca bikarbonat vardır. Bu bikarbonat
5. Amino asitler enerji için yakılırsa eğer, arta midenin üretip kana verdiği ve kan yoluyla pank-
kalanı üre yapmak. reasa gelen bikarbonattır. Pankreas bu bikarbonatı
sekretin hormonu ve otonom sinirlerin etkisiyle
6. Yağ ve kolestrol metabolizması yapmak
onikiparmak bağırsağına döker. Böylece, mideden
7. Karbonhidrat metabolizması yapmak ve onikiparmak bağırsağına gelen aşırı asit, pankreas-
depo etmek (glikojen gibi) tan gelen bikarbonatla nötralize edilmiş olur. Pank-
8. İyon (Cu, Fe gibi) ve vitamin (A, D, E, K ve reasın ürettiği enzimlerin başında tripsinojen gelir.
B12 gibi) depo etmek onikiparmak bağırsağına gönderilen tripsinojen
9. Kan depo etmek bağırsak mukoza hücrelerinin ürettiği enterokinaz
10. Steriod yapılı hormonları yıkmak enzimiyle tripsine dönüştürülür. Yine pankreastan
gelen (karboksipeptidaz, kemotripsin, elastaz ve fo-
11. Bazı toksin ve ilaçları yıkmaktır. folipaz gibi) öncü enzimler onikiparmak bağırsağa
gelince tripsin tarafından aktifleştirilirler. Pankrea-
Öd (Safra) Kesesi sın ürettiği enzimler şekerlerin (pankreatik amilaz
ile), proteinlerin (tripsin, peptidazlar ile) ve yağla-
Karaciğerin altında, armuda benzeyen, 7-10
rın (lipaz ve fosfolipaz ile) onikiparmak bağırsak
cm uzunluğunda bir kesedir (Şekil 5.12). Karaci-
lümeninde kimyasal yolla parçalanmalarını sağlar.
ğerin ürettiği yaklaşık 30-50 mL öd (safra) kara-
Pankreas enzimlerinin üretilmesini ve salınmasını
ciğer kanallarıyla keseye gelir ve burada depo edi-
başlıca CCK hormonu ve sinir sistemi düzenler.
lir. Yemekten sonra mide ve bağırsaklar çalışmaya
başlayınca, sinirler ve hormonlar (gastrin ve CCK
gibi) yardımıyla kese kasılarak içeriğini safra kana-
lıyla 12 parmak bağırsağa gönderir (Şekil 5.13). Bu Pankreasın iki çeşit salgısı vardır. Endok-
kese safranın içeriğini pek fazla değiştiremez ama, rin salgıları hormonlardır ve ekzokrin sal-
yemekler arasında safra kesede beklerken içindeki gıları enzimler ile iyonlardır.
suyun ve iyonların çoğu kana emilerek, safra 5-10
147
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
karaciğer kanalı
safra
kesesi
mide bağlantısı
içi
safra kanalı
Langerhans adacığı
pankreas
safra
kesesi
pankreas kanalı
Oddi
sf inkteri
kalın bağırsak
oniki parmak bağlantısı
bağırsağı ve plikalar
Şekil 5.13 Öd Kesesi ve Pankreasın İnce Bağırsak Bağlantıları
148
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Kimyasal Sindirim
Besin maddelerimizi şekerler, yağlar, proteinler, Difüzyon: Maddelerin çok yoğun ortam-
su, mineraller ve vitaminler oluşturur. Bunlardan lardan az yoğun ortamlara kendi kinetik
şekerler, yağlar ve proteinlerin hücrelerimize gire- enerjileri ile yayılmalarına denir.
bilmeleri için en küçük parçalarına kadar parça-
lanmaları gerekir. Fakat su, mineral ve vitaminler
parçalanmadan hücrelere girebilir. İster parçalansın Şekerler portal dolaşım damarlarıyla karaciğere
ister parçalanmasın altı tür besinlerin hepsini de giderler. Karaciğer hücreleri de fruktozu ve galak-
emip kana verip hücrelere iletmemiz gerekir. tozu glikoza dönüştürebilir. Glikoz karaciğerden
kana geçip diğer beden hücrelerimize giderek enerji
vermek üzere yakılabilir. Eğer şeker fazla yenirse bi-
Şekerlerin Kimyasal Sindirimi razı tekrar glikojene dönüştürülerek depolanabilir.
Şekerler (karbonhidratlar) sakkarit içeren bile- Bedenimizde şeker olarak depolanabilecek toplam
şiklerdir. Hayvansal veya bitkisel kökenli olabilir- glikojen (şeker) ancak 500 gram kadardır. Şekerle-
ler. Polisakkaritler (selüloz, amiloz, nişasta ve gli- rin daha fazlası yağlara dönüştürülür ve yağ olarak
kojen gibi) çok sayıda, trisakkaritler (maltotrioz) 3 yağ hücrelerinde depo edilir.
tane; disakkaritler (laktoz, maltoz, sukroz, sakkaroz
lümen tarafı mukoza hücresi kan tarafı
gibi) 2 tane ve monosakkaritler (glikoz, galaktoz ve
fruktoz) bir tane sakkaritten oluşurlar. Polisakkarit-
ler ilk olarak tükürükte bulunan amilaz enzimiyle şekerler glikoz
parçalanırlar. Biraz da mide amilazı ile olur ama en
çok pankreastan gelen amilaz ile bağırsak lümenin- K+
de trisakkarit ve disakkaritlere parçalanırlar. Küçü- Na+
len bu şekerler ince bağırsak mukoza hücrelerince Na+
üretilmiş olan enzimler (maltaz, laktaz, sukraz, sak-
amino
karaz gibi) tarafından monosakkaritlere dönüştürü- asit amino asit
lürler. Bu enzimlerin az olması durumunda şekerler
parçalanamadığı için hücreler tarafından emilemez
ve bağırsak lümeninde kalırlar. Bunların bağırsak Şekil 5.14 Şekerlerin ve Amino Asitlerin Bağırsak Mukoza
lümenindeki yoğunluklarının artması ozmoz olayı Hücresine Girişi ve Kana Geçişi
sonucu bedendeki suyu bağırsak lümenine (dışa-
rı doğru) emer. Bağırsak lümenindeki emilmeyen
maddeler ve su ötürük (ishal) oluşturur ve dışarı Yağların Kimyasal Sindirimi
atılır. Bağırsak şişmesi veya bağırsak gazları bile Yağlar bitkisel ve hayvansal kökenlidir. Bedene
oluşabilir. Örneğin, laktaz enzimi az veya olma- alınan yağlar yapı taşı, enerji kaynağı veya depo
yanlarda (beyaz ırkın % 50’sinde yok) süt şekerinin yağı olarak kullanılır. Yapıtaşı olarak; hücre zarla-
(laktoz) parçalanması engellenir ve süt sindirileme- rımızın yapısında, safra tuzlarının yapısında, sinir
yip gaz ve bağırsak şişmesine neden olur. Yoğurtta hücrelerinin hızlı iletim yapabilmelerinde, kana-
bulunan bakteriler laktozu parçaladıkları için süt manın durdurulmasında, D vitamini yapısında,
yerine yoğurt yenirse sorun çözülür. Monosakka- hemoglobinin yapısında, kolestrol yapımında ve
ritler ince bağırsak mukoza hücrelerine tek başla- üreme hormonlarımızın yapısında yağlar kullanılır.
rına değil sodyumla birlikte girerler (kotransport).
Kişi ishal olursa ishalle su, tuz ve şeker kaybeder.
İshal tedavisinde tek başına şeker veya tuz vermek Beden yağları yapı taşı ve enerji kaynağı
sorunu çözmez, tuz ve şeker birlikte verilmelidir. olarak kullanıldıklarından yağlar olmadan
Bağırsak mukoza hücresine giren galaktoz ve fruk- yaşayamayız.
toz (meyve şekeri) bu hücreler tarafından glikoza
dönüştürülebilirler veya her 3 şeker(galaktoz, fruk- Yenen yağlar ilk kez dil lipazı ile (çok azı) par-
toz, glikoz) de hücreden hücreler arası boşluğa çı- çalanır, sonra mide lipazı ile birazı daha parçalanır.
kıp oradan difüzyonla kana karışır (Şekil 5.14). Çoğunun parçalanma işi onikiparmakta bağırsak
149
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
lümenine pankreastan gelen lipaz ile olur. Yağlar suda erimediği ve bir arada bulunmaya uğraştıkları için par-
çalanmaları zor ve uzun sürer. Parçalanma ve emilme olaylarına safra tuzları ve miçel yardım eder. Parçalanan
yağların en küçük parçaları serbest yağ asitleri ve gliseroldür. Bağırsak mukoza hücrelerine yağların girişine
bazı taşıyıcı moleküller yardım eder. Mukoza hücreleri emilen glikozun bir kısmını da yağlara dönüştürebilir.
Mukoza hücreleri, içine giren küçük moleküllü yağları tekrar büyük bileşikler hâline (trigliserit, kolestrol,
fosfolipit) dönüştürüp şilomikron denen yağ damlaları hâline getirir. Şilomikronlar mukoza hücrelerinden ek-
zositozla çıkarak lenf damarlarına girer ve sonra genel kan dolaşımına geçerek karaciğere giderler (Şekil 5.15).
lümen tarafı
şilomikron
trigliserit
kolesterol
kolesterol
monogliseritler
fosfolipid
ekzositoz
miçel
150
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
gelen enzimler (tripsin, kemotripsin, elastaz gibi) ta- Su, Mineraller ve Vitaminlerin Emilimi
rafından amino asitlere kadar parçalanırlar. Kalan bir Bedenimizin yaklaşık yüzde 65’i sudur. Su iyi
kısmı ince bağırsak hücrelerinin fırçamsı kenarında bir çözücü ve destek ortamıdır. Su kimyasal olay-
bulunan ve mukoza hücrelerinin ürettiği enzimler ların hidroliz olmasını sağlar. Kayganlık sağlar ve
(aminopeptidaz, dipeptidaz gibi) tarafından parça- soğutucu olarak görev yapar. Beden ısısının ayar-
lanır. Bazı küçük proteinler parçalanmadan mukoza lanmasında suyun çok büyük payı vardır. Besin ve
hücresine girebilir. Mukoza hücresi içindeki protein içeceklerle bir günde ortalama 2000 ml su bede-
parçalayıcı enzimlerle bunlar da amino asitlere kadar ne girer. İç salgısı olarak tükürük (1500 ml), mide
parçalanırlar. Bağırsak lümenindeki amino asitlerin (2000 ml), safra (500 ml), pankreas (1500 ml) ve
mukoza hücresine girişinin ve mukoza hücresinden bağırsaklardan (1500 ml) olmak üzere yaklaşık
kana geçişin çoğu yine sodyumla birlikte olur (Şekil 9000 ml su bir günde sindirim kanalı lümenine sal-
5.14). Mukoza hücrelerinden çıkıp kana karışan ami- gılanır. Bu suyun jejunumdan (5500 ml), ilelum-
no asitlerin kandan diğer beden hücrelerimize amino dan (2000 ml) ve kalın bağırsaklardan (1300 ml)
asit girişi aktif taşınmayla (enerji kullanarak) olur. Be- olmak üzere toplam 8800 mililitresi bedene geri
dene aldığımız amino asitler hücrelerimizde protein emilir. Yani dışkı ile günde ortalama sadece 200 ml
üretiminde kullanılırlar ve bu proteinler de yapı taşı su dışarıya atarız. Kaybettiğimiz bu 200 mililitreyi,
olarak kullanılır. Gereğinden fazla protein tüketilirse günlük tükettiğimiz yiyecek ve içeceklerle aldığı-
enerji için kullanılmak üzere yakılır ya da yağlara dö- mız sıvılardan yerine koyarız.
nüştürülerek yağ olarak depo edilirler.
Bir gram protein ve 1 gram şeker yaktığımız-
da yaklaşık 4-5 kalori ama 1 gram yağdan 9 kalori
Sindirim sistemimiz kendi lümenine bir gün-
elde ederiz. Eğer varsa önce şekerleri, yoksa yağla-
de ortalama 7 litre su salgılar ve geri emer.
rı onlar da yoksa proteinleri enerji kaynağı olarak
Dışkı ile sadece 200 mililitre su kaybederiz.
kullanırız. Unutmamak gerekir ki şekerler, yağlar
ve proteinler bedenimizde birbirine dönüştürü-
lüp birbirinin yerine kullanılabilirler (Şekil 5.16). Sodyum (Na) bedenimizin ozmoz dengesinin,
Gereğinden fazla tüketilen besin tek tip bile olsa asit-baz dengesinin ve sıvı dengesinin ayarlanmasında
alınan her fazla miktar eğer yakılmazsa yağa dönü- görevi olan en önemli katyondur. Bedenimizde orta-
şerek kilo almamıza yol açar. lama toplam 200 gram kadar sodyum vardır. Besin-
lerle günde 5-8 gram Na alırız. Sindirim kanalı içine
günde 25-35 gram sodyumu dışarı salgılarız. Aldığımız
Proteinlerin amino asitlere kadar parça-
ve dışarı attığımız sodyumun hemen hemen tamamı
lanması a- bağırsak lümeninde, b- fırça
bağırsaklardan geri emilir. Sodyum emilimi glikozla,
kenarda, c- mukoza hücresi içinde olabilir
amino asitle, aktif taşınmayla, diğer iyonlarla birlikte
ve hatta pasif taşınmayla olabilir. Sodyum
olmadan şeker ve proteinlerin bağırsaklar-
şekerler daki emilimi aksar. Aşırı ishal durumunda
birkaç saat içinde ölümcül düzeyde Na
kaybedilebilir. Na ile klor birleşince NaCl
(tuz) oluşur. Fazla tuz kan basıncını artıra-
rak hipertansiyona neden olabilir.
enerji
dikkat
yağlar Yani, sodyumun (tuzun) azı-
proteinler
da çoğu da zararlı olabilir.
151
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
Potasyum (K) katyonu genellikle hücrelerde oluşan şeker ve protein dönüşümlerindeki enzimlerin çalış-
masında önemlidir. Ozmozun ve beden sıvı dengesinin ayarlanmasında sodyumla birlikte görev alır. İşitme
duyusunun oluşması potasyum olmadan olamaz. Sindirim sistemindeki K emilimi genellikte Na gibi olur.
Kalsiyum (Ca) katyonu olmadan ke- lümen tarafı hücre kan tarafı
mik oluşumu, kas kasılması, sinir iletimi
ve kan pıhtılaşması olamaz. Özellikle ke- şekerler, amino asitler K+
mikler için günde 800 miligram kadar kal- Na+
+
siyum gereklidir. Ca emilimi aktif taşınma Na
_
ve diğer elementlerle birlikte bütün sindi- CHO3
_
rim sistemi boyunca olur. Cl
Na+
Alyuvar üretimi için kemik iliğine Na+
günde yaklaşık 10-20 miligram demir (Fe) su
göndermemiz gerekir. Demirin bağırsak- K+ hücreler arası boşluk
lardan emilimi ve bedendeki düzeyinin hücre
kontrol edilmesi karmaşık bir olaydır.
Klor (Cl) anyonu diğer iyonlarla bir- Şekil 5.17 Sindirim Sisteminde İyon Emilmesinin Genel Özeti
likte ozmoz ve su miktarının ayarlanma-
lümen tarafı hücre kan tarafı
sında çok önemlidir ama klorsuz mide _
HCl üretemez. HCO3 Na+
Fosfat (P) anyonu şekerlerin yanması, _ Cl+
Cl K+
kemik oluşumu ve asit-baz dengesi için _
çok önemlidir. Cl
K+
Sindirim sisteminde iyonların emili- K+
Na+
mi ve sindirim kanalı lümenine salınma-
sı konusun genel ve kısa bir bilgi (Şekil
hücre
5.17 ve 5.18)’de verilmektedir.
Vitaminler birçok metabolik reaksi- Şekil 5.18 Sindirim Sisteminde İyon Salgılanmasının Genel Kuralları
yonların oluşması için gerekli yardımcı
(kofaktör) olan kimyasal yapılardır. Bedenimizde vitamin
üretemeyiz, bu nedenle vitaminleri dışarıdan almak zorun- Kimyasal sindirimde şekerler, yağlar ve
dayız. Aldığımız vitaminleri parçalamadan bedene alırız. proteinler kimyasal olarak en küçük bi-
Bazıları yağda eridiği için (A, D, E, K) yağlarla birlikte rimlerine parçalandıktan sonra ancak
emilir. Miçellere girer, oradan mukoza hücrelerine geçer ve emilebilirler. Su, mineraller ve vitaminler
şilomikronlarla hücreden çıkıp lenf dolaşımına geçer. Di- kimyasal sindirime uğramadan emilirler.
ğer bazıları suda eridiği için (B, C, tiamin, niyasin ve folat
gibi) emilimleri şeker ve amino asitlerin emiliminde olduğu gibi taşıyıcı moleküllerle olur. B12 vitamini
kan hücrelerimizin üretimi için son derece önemlidir ve taşınmasına ve emilmesine intrinsek faktör gibi
birçok molekül aracılık eder. Vitaminlerin emilimi genellikle ince bağırsaklarda olur. Sadece K vitaminin
oluşumu ve emilimi kalın bağırsaklarda olur. Bebeklere ve hamilelere bazı vitaminler vermek gerekebilir
ama çocuk ve yetişkinlere dışarıdan vitamin vermek gerekmeyebilir. Sağlıklı ve dengeli beslenen bireyler
beden için gerekli olan vitaminleri tükettikleri besinlerden alabilirler. Fazladan vitamin almalarına gereksi-
nim olmayabilir. Vitamin fazlalığının, özellikle A ve D vitaminlerinin, bedende bazen çok ciddi olabilecek
sorunlar yaratabileceği unutulmamalıdır.
Metabolizma ve Beslenme
Bedende oluşan kimyasal olayların tümüne birden metabolizma denir. Bedendeki kimyasal olayları,
1. enerjiyi ortaya çıkaran olaylar (katabolizma) ve
2. çıkan enerjiyi kullanan olaylar (anabolizma) diye ayırırız.
152
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
153
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
Yaşamla İlişkilendir
Karbonhidratların sindirim-
Kimyasal sindirim nerelerde Suyun emilimi en çok hangi
den emilime kadar nasıl bir
yapılır açıklayınız? bölgede gerçekleşir?
yol izlediklerini açıklayınız.
154
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
bölüm özeti
mide ve bağırsaklardan oluşur. Sindirime yardım eden yardımcı organla-
rımız ise tükürük bezleri, karaciğer, öd kesesi ve pankreastır.
Ağız boşluğumuzda dişler, dil, yutak ve buraya açılan tükürük bezlerimiz
vardır. Dil çizgili kastan yapıldığı için gönüllü olarak hareket ettirebiliriz
ve besini ağız boşluğunda iyice karıştırıp yutmamıza yardım eder. Yutak
besinlerin geçtiği boşluktur ama gönüllü veya gönülsüz kasılarak lokmayı
yemek borusuna gönderir. Bu gönderme sırasında (yutma) soluk boru-
muzun ve genzimizin ağzı kapatılır. Altı adet tükürük bezlerimizin özel
yapısı vardır ve ürettikleri tükürüğü ağız boşluğumuza dökerler. Tükü-
rüğün çoğu sudur ama onlarca farklı diğer maddeler de içerir. Tükürük
lokmayı sulandırmaya, kayganlaştırmaya, yutmaya, ağız boşluğunu ve
yemek borusunu korumaya, konuşmaya ve dişlerimizi korumaya yarar.
Uzunca bir boru olan yemek borumuz basit bir geçiş yeridir. Yapı olarak 4
tabakası vardır ve yemek borusundan sonra gelen diğer sindirin kanalının bü-
tün yapısı bu dörtlü yapıya uyar. İki tanesi yemek borusunun başlangıcında
ve sonunda, biri mide sonunda, biri ince ile kalın bağırsakların birleştiği yerde
ve biri de anüste olmak üzere beş tane kapı (sfinkter) vardır. Sindirim siste-
minin kendi başına bağımsız çalışabileceği unutulmamalıdır. Çünkü kendine
özel yapısı, dolaşımı, sinir sistemi, hareket sistemi, refleksleri ve hormonları
vardır. Ağız yolu ile alınan besinler bu yapılar sayesinde anüse kadar iletilir.
Ağızdan anüse kadar olan bu yolda besinlerin hareketi, parçalanması, emil-
mesi ve geriye kalan atık maddelerin atılımı gerçekleştirilmektedir.
Midemiz de 4 tabakadan ve 3 ana bölümden oluşur. Uzunlaması, çevre-
sel ve çapraz kaslar yardımıyla besinleri mekanik olarak sindirir ve iyice
karıştırır mide. Pilorik sfinkteri sayesinde içeriğini çok düzenli bir şekilde
onikiparmak bağırsağa gönderir. Midemiz mide özsuyu üretip salgılar.
Özsu içinde intrinsek faktör, pepsin, amilaz, lipaz, bikarbonat, mukus ve
bolca HCl bulunur. Mide asit salgısı sinir sistemi ve hormonlar tarafında
çok iyi düzenlenir. Mukus ve bikarbonat mide mukoza engeli oluştura-
rak mideyi asit salgısına karşı korur. Midemiz hormonlar da üretir ve
en önemlisi olan gastrin hormonu mide salgısını, hareketlerini ve mide
boşalmasını düzenler. Midede su, alkol, ilaç ve az miktarda şeker ve pro-
tein emilimi olabilir. İnce bağırsaklar 3 bölümden oluşur ve her bölümün
görevleri farklıdır. Bu bölümler yapı olarak 4 tabaka içerirler ve lümenleri
çok farklılaşarak yüzey alanını genişletirler. Kalın bağırsaklar da bölüm-
lere (kör, kolon ve rektum gibi) ayrılmıştır. Her bölüm de 4 tabaka içerir
ama yüzey alanı genişletmesi yoktur. Burada sindirim ve emilim çok fazla
olmaz, daha çok dışkının işlendiği ve depo edildiği yerdir. Kalın bağırsak-
larda bolca mikroorganizmalar (bakteri gibi) vardır ve onlarla ortak yaşa-
rız. Onlar olmazsa olmaz. Doğuştan gelmezler, doğumdan hemen sonra
çevreden gelerek bağırsakların lümenine yerleşirler.
Mide ve özellikle onikiparmak bağırsağında kimyasal sindirim gerçekle-
şir. En küçük yapılarına kadar parçalanan şekerler, yağlar ve proteinler
ince bağırsaktan emilerek kana verilir.
155
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
156
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
neler öğrendik?
A. Dil A. Pepsin
B. Öd kesesi B. Kemotripsin
C. Dalak C. Lipaz
D. Pankreas D. Tripsinojen
E. Rektum E. Amilaz
157
Sindirim Sistemi Fizyolojisi
1. C Yanıtınız yanlış ise “Sindirim Sistemi Yapı- 6. A Yanıtınız yanlış ise “Pankreas” konusunu
sı” konusunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı
2. B Yanıtınız yanlış ise “Mide” konusunu yeni- 7. B Yanıtınız yanlış ise “Karaciğer” konusunu
den gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
3. D Yanıtınız yanlış ise “İnce Bağırsak” konusu- 8. D Yanıtınız yanlış ise “Ağız” konusunu yeni-
nu yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.
4. E Yanıtınız yanlış ise “Sindirim Sistemi Hor- 9. C Yanıtınız yanlış ise “Tükürük Bezleri” ko-
monları” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.
5. D Yanıtınız yanlış ise “Sindirim Sistemi Ha- 10. E Yanıtınız yanlış ise “İnce Bağırsak” konusu-
reketleri” konusunu yeniden gözden geçi-
nu yeniden gözden geçiriniz.
riniz.
Araştır Yanıt
5 Anahtarı
158
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Araştır Yanıt
5 Anahtarı
Kaynakça
Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci Anatomi ve Fizyoloji: İnsan Biyolojisi, Aktümsek, A.
Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul: (2012). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Tic.
Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti. Ltd. Şti.
Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi, K.E. Barrett, S.M. Resimli Sistematik Anatomi, Yıldırım, M. (2013).
Barman, S. Boitano, H.L. Brooks (2015). Nobel Tıp Kitabevi.
Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Bu Ünitede Kullanılan Resimler Anadolu Üniversitesi
Vander İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon
Açıköğretim Fakültesi Görsel Arşivinden Alınan
Mekanizmaları, E.P. Widmaier, H. Raff, K.T.
Resimlerdir.
Strang (2014). Çeviren: Tuncay Özgünen.
Ankara: Güneş Tıp Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
159
Bölüm 6
Solunum Fizyolojisi
öğrenme çıktıları
Solunum Yolları
1 2
1 Solunum sistemini oluşturan beden Gaz Değişimleri
yapılarını sayabilme ve görevlerini 2 Gaz değişimlerinin nasıl olduğunu
açıklayabilme açıklayabilme
3
Solunumun Düzenlenmesi
3 Solunumun düzenlenmesini açıklayabilme
Anahtar Sözcükler: • Üst Solunum Yolları • Alt Solunum Yolları • Gazların Pay Basınçları
• Gazların Geçişmesi • Gazların Taşınması • Solunumun Düzenlenmesi
160
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
161
Solunum Fizyolojisi
burun kemiğinin oluşturduğu bir orta bölme (sep- temizlenir. Havayla gelen yabancı cisimler burnun
tum) vardır. Bu ikiye bölünmüş yapı yutağa kadar içini kaplayan mukus hücrelerince salgılanan mu-
devam eder. Dış burnun ön iç kısmında burun kıl- kus tarafından tutulur. Burnumuzu temizlerken
ları vardır ve bu kıllar dokunmaya karşı çok duyar- dışarı attığımız sümük, mukus ve içindeki yabancı
lıdırlar. Burna girebilecek yabancı cisimleri hemen maddelerden oluşur. Mukus içindeki su burna gi-
haber vererek koruma işlevi görürler. ren kuru havayı iyice nemlendirir. Burunda bol kan
damarı olması giren havanın ısıtılmasını sağlar. At-
mosfer havası bedene alınmadan önce temizlenip,
Burnun görevleri kısaca şunladır: nemlendirilip ve ısıtıldıktan sonra beden şartlarına
1. Havanın geçişini sağlamak uygun hâle getirilir
2. Giren havayı temizlemek ve akciğerlere gön-
3. Giren havayı ısıtmak derilir. Burnumuz dikkat
4. Giren havayı nemlendirmek ve içyapısı konuşma- Burun yerine ağzımızdan
5. Konuşmaya yardım etmek mızın oluşmasına da da soluk alabiliriz. Ağızdan
yardım eder. Burun aldığımız hava tam temizle-
delikleri kapatılarak nemez, havanın nemlenme-
İç burun dış burundan çok daha büyüktür konuşulursa, çıkan si ve ısıtılması tam olmaya-
ve ağız tavanının üstünde bulunur. Burnun içini sesin değişik olma- bilir. Zorunlu kalmadıkça
tamamen mukus tabaka kaplar ve bolca mukus sından burnun ko- ağızdan soluk almaktan ve
salgılayarak hücrelerin dış yüzünü örter. Burun nuşmadaki önemi ağzımız açık uyumaktan ka-
boşluğunun içini ve bütün solunum yollarını si- anlaşılabilir. çınmada yarar vardır.
liya denen uzantıları olan mukus hücreleri kaplar.
Burun boşluğunda sağlı sollu 3 çift konka (raf ) Yutak (Farinks)
denen yatay uzantılar vardır (Şekil 6.1). Burnun
Yutağın halk arasındaki adı boğazdır. Kafata-
orta bölmesinden (septum) sağ yana ve sol yana
sının tabanından başlayıp yemek borusuna kadar
doğru uzanmış olan konkalar burun boşluğunun
uzanan ve yaklaşık 12 cm uzunluğunda bir tüptür.
yüzey alanını genişletirler. Burnun içini kaplayan
Ağız boşluğunun arkasında ve boyun omurlarının
bolca kılcal damar ağı vardır. En küçük darbeler-
önünde yer alır. Kastan yapılmıştır ve içini mukoz
de bile burnun kanaması bu çok damar ağından
hücreler kaplar. Genellikle 3 bölgeye ayrılır; burun
ve damar ağının yüzeye yakın olmasından kay-
bölgesi, ağız bölgesi ve gırtlak bölgesi. Yutağa açı-
naklanır. Her iki burun boşluğunun tavanında
lan 7 adet delik vardır. Bunlar: yutağın burun böl-
koklama alanları vardır. Koklama duyusu burada
gesine açılan 2 tane öztaki borusu ağzı, yine bu-
algılanır. Burun boşluklarımıza gözyaşı bezleri-
run bölgesine açılan 2 tane burun boşluğu sonu,
mizin kanalları da
yutağın ağız bölgesine açılan 1 tane ağız boşluğu
açılır. Ağladığımızda
sonu, yutagın gırtlak bölgesinden soluk borusuna
burnun fazla akması
dikkat açılan 1 tane açıklık ve gırtlak bölgesinden yemek
göz yaşındandır. Bu-
Burun ve onun görevleri borusuna açılan 1 tane yemek borusu açıklığı. Yu-
run bölgesinin etra-
sanılandan daha önemlidir. tak aşağı doğru yemek borusuna uzanır ve onunla
fında bulunan 4 çift
Hava yoluyla bulaşan has- kaynaşır.
sinüsler de burun
talıkların çoğu burundan
boşluğuna açılır. Bu
bedene girer. Burnunuzdan
sinüslerin uç açıklı-
mikrop aldığınızı düşündü- Yukarıdan aşağıya doğru yutağın üç böl-
ğına burundan giren
ğünüz an burun içini bol su gesi vardır.
mikroplar sinüzit ol-
kullanarak iyice yıkayınız. 1. burun (nazofarinks),
mamıza neden olur.
Yıkayarak, burunda olup 2. ağız (orofarinks),
henüz alt solunun yollarına Burun deliklerin-
den giren hava önce 3. gırtlak (larıngofarinks) bölgesi.
inmemiş mikropları burun-
dan temizleyip dışarı atmış burun kılları tarafın-
olursunuz. dan süzülerek içinde-
ki yabancı parçacıklar
162
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
163
Solunum Fizyolojisi
dilin tabanı
epiglotis
ses telleri
ventriküler kıvrım
kıkırdak yapı
glotis
açılmış ses telleri kapanmış ses telleri
164
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
panmamıştır. Bu açıklığı, yani ”C” harfinin arka iki yapı dayanıklı olmalarını ve hava yolunun devamlı
ucunu kas doku doldurur (Şekil 6.5). Bir lokmayı açık tutulmasını sağlar (Şekil 6.5). İç yüzeylerini si-
yutarken yemek borusunun hemen arka tarafında liyalı epitel doku kaplar ve siliyalar buruna doğru
omurga olduğundan arkaya doğru genişleyemez. dalgalanarak sistemin içini süpürerek temizlerler.
Yemek borusu ancak öndeki soluk borusunun içine Otonom sinir sisteminin sempatik dalı düz kasları
doğru genişleyebilir. Soluk borusunun arka tarafın- gevşeterek solunum yollarının genişlemesini, para-
daki düz kas yapı bu genişlemeye yardım eder. Kı- sempatik sistem daralmasını sağlar.
kırdak yapının esas görevi soluk borusunun kendi Akciğere girdikten sonra birincil bronşlar dalla-
içine kapanmasını önlemektir. Aksi durumda akci- nır ve ikincil (sekonder) bronşları oluşturur. Bun-
ğerlere hava gidemez. Bu borunun kısa bir süreli- lar yaklaşık 8 dala daha ayrılabilir. İkincil bronşlar
ğine tıkanması boğularak ölüme neden olur. Soluk da dallanır ve bronşcukları oluşturur. Bunlarda
borusunun iç yüzeyini siliyalı epitel doku kaplamış- dallanarak ve çapları küçülüp dal sayısı artarak
tır. Bunlar bolca mukus üretebilir. Hava ile soluk son (terminal) bronşcukları oluştururlar. Burun
borusuna kadar inebilmiş yabancı maddeler mukus boşluğundan son bronşcuklara kadar olan bölge-
içine alınarak siliyaların aşağıdan yukarı ağıza doğru de gaz değişimi olmaz, sadece hava giriş ve çıkışını
süpürme hareketiyle balgam halinde ağızdan dışarı sağlarlar. Son bronşcuklar dallanmaya devam ede-
atılır. Soluk borusunun düz kaslarını otonom sinir rek solunum bronşcuklarına dönüşürler. Bunlar-
sistemi daraltır veya genişletir. da dallanarak, küçülerek ve sayıları artarak alveol
yemek borusu
kanalları haline gelirler. Alveol kanal-
yemek borusu lümeni larının ucunda alveol keseler vardır.
Soluk borusunu bir ağacın gövdesine,
soluk borusu iki tane bronşu ağacın ana dallarına,
düz kası
bronşcukları, alveol kanalları ağacın
gittikçe artan ama küçülen dallarına
ve alveol keseyi ağacın yaprakları-
na benzeterek bu sisteme solunum
ağacı denir. Aşağı doğru ters duran
bu ağacın yaklaşık 8 milyon dalları
soluk mukoza ve 300 milyon yaprakları (alveolleri)
borusu tabakası
lümeni olabilir. Sadece yapraklarının (alveol-
lerin)yüzey alanı 70 m2 kadar olabilir.
soluk borusu
“C” kıkırdağı
Solunum bronşçuğundan alveollere
kadar olan bölge gaz alışverişinin ol-
duğu bölgedir ve bu bölge bir üzüm
salkımına benzetilir (Şekil 6.6a). Et-
raflarını bolca kılcal kan damarı ağı
sarmıştır (Şekil 6.6b).
165
Solunum Fizyolojisi
akciğer
kıkırdaklar lenf atar damar
bronşçuk dolaşımı
son
akciğer
bronşçuk
toplar
solunum damar
bronşçukları
alveol
kanalı
alveol
torbası
alveol
a b
Şekil 6.6 (a) Alveol Torba ve (b) Onları Saran Kan Damarları
Hava ileten yolların solunumdaki görevleri kı- Akciğerler
saca özetlenirse: Diyaframın üstünden köprücük kemiklerinin
üstüne kadar uzanan, kaburgaların oluşturduğu
göğüs boşluğu içine sağlı sollu yerleşmiş iki adet
Şekil 6.1, Şekil 6.4 ve Şekil 6.6 birlikte ça- akciğer vardır. Şekilleri düzensiz bir koniye benzer.
lışılarak solunum sisteminin bütün yapısı Tabanı diyaframın şekline uygun, yukarı doğru bü-
tam olarak kavranabilir. külmüş olarak konkavdır. Sağ akciğer daha kalın
ve büyüktür, ama karaciğerin üstüne denk geldi-
ğinde biraz kısadır. Sol akciğerin sol alt ucunun
1. Hava akımı için fazla direnç göstermezler. hemen altına yürek yerleşmiş olduğundan bu uç
Burada kıkırdak yapı ile düz kaslar ve onla- biraz küçüktür ve çukurcadır. Sağ akciğer üst, orta
ra ulaşan otonom sinir sistemi hava yolları- ve alt olmak üzere üç bölüme (loba) ayrılmıştır.
nın kapanmasına engel olurlar. Sol akciğerde üst ve alt olarak iki bölümlüdür. Bu
2. Yabancı madde ve mikroplara karşı savu- bölümler daha küçük bölmelere ayrılır. Akciğerleri
nurlar. Bu görevi siliyalar, mukus ve mak- birbirine bakan orta yüzlerinde kapı (hilus) denen
rofajlar üstlenir. birer bağlantı yerleri vardır. Bu kapılardan içeriye
3. Havayı mukus tabakanın suyuyla nemlen- bronşlar, atardamar, toplardamar ve sinirler girer
dirirler. ve çıkar. Akciğerler bu kapılardan giren çıkan ya-
4. Yoğun dolaşım sistemi ağıyla havayı ısıtırlar. pıların üstünde ve göğüs boşluğunun içinde asılı
dururlar. İki akciğer birbirine değmez çünkü ara-
5. Ses telleriyle birlikte ses oluşturup iletişim
larında mediastinum denen bir boşluk vardır. Me-
sağlarlar.
diastinum alttan diyafram, üstten hiluslar, önden
göğüs kemiği (sternum) ile kaburgalarla, arkadan
göğüs omurları ve her iki yandan akciğerlerin yan
dikkat yüzleriyle sınırlanmış bir boşluktur. Mediastinum-
Bronşçukların duvarında kıkırdak az olup da akciğerler hariç, göğüs boşluğuna yerleşmiş bü-
bolca düz kas olduğundan astım krizinde tün organlar bulunur. Bu organlar yemek borusu,
düz kaslar kasılarak hava yollarını tamamen soluk borusu, en büyük lenf damarları, timus bezi,
kapatıp solunumu durdurabilir. Soluğun üst vena kava, alt vena kava, sinirler, aort damarı
durmasına apne denir. ve yürekdir. Bu organların hepsi gevşek bağ doku
ile birbirine bağlanmış olarak dururlar (Şekil 6.7).
166
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Göğüs kafesinin içi ile diyaframın üstünü saran, onlara yapışık ve seroz yapıda parietal denen bir zar
vardır. Akciğerlerin dışını saran ve seroz yapıda bir de viseral zar vardır. Parietal ve viseral zarların ikisine
birden plevra zarı denir. Parietal zar ile viseral zar arasında plevra boşluğu denen bir boşluk vardır (Şekil
6.7). Bu boşluğu, seroz zarların ürettiği plevra sıvısı doldurur. Plevra sıvısının yapısından ötürü, plevra
boşluğunun iç basıncı atmosfer basıncından daha azdır. Bu nedenden, göğüs kafesi ve özellikle akciğerler
solunum sırasında plevra boşluğuna doğru kolaylıkla genişleyebilir. Bu sıvı ayrıca, parietal ve viseral zarla-
rın birbiri üstünde ayrılmadan kolayca kaymasını da sağlar.
soluk borusu
bronş
göğüs kafesi
perietal zar
plevra boşluğu
ve plevra sıvısı
viseral zar
mediastinal
boşluk
diyafram
Şekil 6.7 Akciğerin Çevresindeki Zarlar ve Boşluklar
Alveol kanala bağlı birkaç alveol torba olabilir. Hepsi ortak bir açıklığa bağlı, bir alveol torbada birkaç
tane alveol kese bulunur (Şekil 6.6 a). Bir alveolün (keseninin) duvarını tek sıralı epitel hücreler oluşturur. Bu
epitel hücrelerin arasına serpiştirilmiş septal hücreler ve makrofajlar da vardır. Alveolün dışını bolca kılcal kan
damarı bir ağ gibi sarar (Şekil 6.6 b). Alveolü oluşturan hücrelerin zarı ile akciğer kılcal damarını oluşturan
endotel hücrelerinin zarı, O2 ve karbondioksitin geçiştiği solunum zarı denen yapıyı oluşturur. Bu zar yakla-
şık 0.2 mikron kalınlığında olduğu için gazlar kolaylıkla sızarak geçebilir. Septal hücreler tarafından üretilen
fosfolipit ve proteinden oluşmuş sürfaktan denen bir madde alveol içini tamamen kaplar. Sürfaktan yüzey
gerilimi azaltarak alveolün kendi kendine kapanmasını önler ve devamlı açık kalmasını sağlar.
167
Solunum Fizyolojisi
Akciğerler Nasıl Hava Alıp Verir? için solunum kaslarımız kasıldığı için soluk almak
Atmosfer havasının akciğerlere girip geri çık- aktif bir fizyolojik olaydır. Soluk alırken akciğerleri-
masına kısaca solumak denir. Solumak denince mizin kolayca genişlemesine plevra içindeki negatif
genellikle dış solunum kastedilir. Dış solunumun basınç ve akciğerlerin elastik yapısı da yardım eder.
iki evresi vardır: soluk almak (inhalasyon) ve soluk Soluk verme (ekspirasyon): Soluk verme pasif
vermek (ekspirasyon). bir olaydır. Soluk alırken kasılan omuz, kaburga ve
diyafram kasları gevşeyince göğüs boşluğu ve ak-
ciğer içi alanı daraltacağı için alveollerdeki hava-
nın basıncı biraz artar ve bu sefer alveol havasının
Herhangi bir nedenle plevra boşluğunu
atmosfere çıkması sağlanır. Soluk alırken kasılan
atmosfer havası girecek olursa, boşluktaki
diyafram karın organlarını aşağı itmişti, diyafram
negatif basınç pozitif hale gelir. Pozitif ol-
gevşeyip yukarı doğru bombeleşince karın organla-
muş plevra sıvı basıncı akciğerleri kapan-
rı göğüs boşluğunu yukarı doğru iter. Göğüs kafesi
maya zorlar ve soluk alıp verme zorlaşır.
ve akciğerlerin yapısında bolca elastik lifler bulun-
Bu hastalığa pnömotoraks denir.
duğundan, soluk alırken gerilmiş olan elastik yapı
geri eski haline döner ve soluk vermeyi kolaylaştırır.
Soluk alma (inhelasyon): Güneşli sakin bir gün- Soluk almadan önce plevra boşluğunun basıncı
de deniz seviyesindeki havanın basıncı 760 mm Hg yaklaşık eksi 4 mm Hg kadardır. Nefes almak için
kadardır. Havanın veya sıvının bir ortamdan başka göğüs kafesi genişletildiğinde, genişleyen bu alan
bir ortama hareket edebilmesi için gerekli şartların içindeki basınç eksi 6 mm Hg ‘ya düşer. Plevra boş-
başında basınç farkı gelir. Sıvılar ve hava basıncının luğunun daha negatif olması akciğerlerin kolayca
çok olduğu ortamdan az olan ortama doğru hare- genişleyebilmesini sağlar. Soluk almak kolaylaşır.
ket eder. Sakin bir soluk verdikten sonra tekrar Mediastinum içi basıncı atmosfer havası basın-
soluk almadan önce akciğerlerde kalan havanın cından düşük (eksi 4 mm Hg) olduğu için medi-
basıncı yine 760 mm Hg kadardır. Bu durumda, astinumdaki organlar bu durumdan etkilenirler.
soluk alabilmek (temiz hava) için ya atmosfer ba- Epiglotis kapalı iken soluk vermeye çalışıldığında
sıncını 760 mm Hg’dan daha yukarı yükseltmemiz mediastinum içi basıncı artar. Bu basınç artma-
ya da akciğer içindeki 760 mm Hg basıncını aşağı sı toplardamarla bedenden kalbe gelen kan akışını
düşürmeliyiz ki atmosfer havası yer değiştirebilsin. aksatabilir. Konuşurken, gülerken veya öksürürken
Bulunduğumuz ortamdaki atmosfer basıncını her soluk verme durumunda mediastinum içi ve akci-
an değiştiremeyiz. Öyleyse soluk alabilmek için ak- ğer içi basınçları artar. Epiglotis açıkken soluk alın-
ciğer basıncını değiştirmemiz gerekir. dığı zaman, göğüs içi ve akciğer içi alanları artacağı
Göğüs kafesimizi oluşturan kaburgalarımızın için göğüs içi basıncı (eksi 4 mm Hg’dan eksi 6 mm
alt uçlarına tutunmuş olan diyafram kasımız nor- Hg’ya inerek) daha da düşer. Bu sefer toplardamarla
mal dururken yukarıya, göğüs boşluğumuza doğru, kalbe gelen kan artar. Normal soluk alma sırasında
bombeli durur (dışbükey). Diyafram kası kasıldığı göğüs içi basıncın düşmesi lenf ve kan akımını hız-
zaman aşağıya (karnımıza) doğru düzleşir. Diyafra- landırdığı için buna göğüsün tulumba etkisi denir.
mın kasılarak düzleşmesi göğüs içi alanını (hacmini) Henüz doğmamış anne karnındaki fetus akciğer
artırır. Soluk alacağımız zaman omuz kaslarımızın solunumu yapamaz, annenin dolaşımından oksijen
bazısı ile kaburgalarımız arasındaki dış kaslar da ka- alır ve ona karbondioksiti verir. Akciğerler kapalıdır
sılarak göğüs kafesimizi yukarı, yanlara ve öne doğru ve havayla şişmiş değildir. Doğar doğmaz solumaya
genişletirler. Göğsümüzün genişlemesi (kabarması) başlar ve akciğerlere hava dolarak şişer. Buna ilk ne-
göğüs içi alanını (hacmini) yine artırır. Soluk ver- fes denir. İlk nefesi alırken akciğerler zorlanarak açıl-
dikten sonraki basınç 760 mm Hg idi, ama göğüs dığından bebek ağlayabilir. Eğer yeni doğan ilk so-
içi alanı genişlediği için akciğer içi basıncı düşer ve luğu almaz ise ölebileceğinden deriye vurarak uyartı
yaklaşık 756 mm Hg olur. Bu durumda atmosfer verilir ki soluk almaya başlayabilsin. Soluk alma
havası akciğer içi basıncını eşitlemek için akciğere ömür boyunca sürer. Ölüm anında akciğerler pasif
dolar. Soluk aldık ve akciğerlere biraz yeni (oksije- olarak kapanacağından akciğerler içindeki havanın
ni bol) hava girdi. Göğüs boşluğumuzu genişletmek çoğu akciğerleri terk eder. Buna da son nefes denir.
168
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
169
Solunum Fizyolojisi
GAZ DEĞİŞİMLERİ
Deniz kenarından yüksek dağlara doğru çıktıkça
Havanın Bileşimi ve Pay Basıncı havanın basıncı düşer ve havadaki O2 miktarı da
Nedir? düşeceğinden oksijenin pay basıncı da düşer. Bu
Normal, güneşli, sakin ve deniz kenarındaki durumda alveolden kılcala geçen O2 azalacağın-
atmosferin bileşimi ortalama olarak Tablo 6.1’de dan çok yükseklerde kanın O2 düzeyi azalır.
verilmiştir. Normal atmosfer basıncı (760 mm Hg)
içindeki her bir gazın payına düşen basınca o gazın Akciğerlerdeki gaz değişimleri alveol içindeki
pay basıncı denir. Oksijenin pay basıncı, atmosfer hava ile alveol etrafını saran kılcal kan damarının
basıncı (760 mm Hg) ile oksijenin atmosferdeki içindeki kan arasındaki 0.2 mikronluk solunum
yüzdesinin (%21) çarpımına eşittir (760X0.21= zarından olur (Şekil 6.9). Bir dakika içinde hava-
159.6 mm Hg). Atmosfer basıncı büyük P harfiyle dan kana geçen O2 ile kandan havaya çıkan CO2
pay basınçları küçük p harfiyle gösterilir. Tablo 6.2 miktarı şu etkenlere bağlıdır:
atmosferin ve bedenin bazı bölgelerindeki gazların 1. Gazların basınç farklarına bağlıdır. Alveol
pay basınçlarını göstermektedir. içindeki havadaki oksijenin pay basıncı (pO2
= 104) kılcal kanındaki oksijenin pay basın-
Tablo 6.1 Atmosfer Havasının Yüzde Bileşimi cından (pO2= 40) çok olduğundan, O2 alve-
N2 % 78
olden kılcala kolaylıkla geçer. Olay CO2 için
tersine olur ve kılcal kanından (pCO2=46)
O2 % 21 alveol içindeki havaya (pCO2=40) geçer. Gaz
CO2 % 0.04 geçişmeleri basit sızmayla (difüzyonla) olur.
H2O % 0.5 Hatta CO2 oksijene göre solunum zarından
Diğer % 0.46 yaklaşık 20 kat daha çabuk geçer.
Toplam %100 2. Gazların geçiştiği zarların toplam yüzey
alanı ve kalınlığına bağlıdır. Gaz geçişme-
Tablo 6.2 Akciğere Giren Ve Çıkan Solunum Gazlarının
leri geçişlerin olacağı yüzey alanı ile doğru
orantılı, solunum zarının kalınlığı ile ters
Pay Basınçları (mm Hg)
orantılıdır. İki akciğerdeki alveollerin top-
Atmosfer Alveol Beden Hücresi lam yüzey alanı 70 m2 kadardır. Alveolleri
pN2 597 569 569 saran kılcal kan damarlarının ( Şekil 6.6)
pO2 159 104 40
yüzey alanı alveollerin yüzey alanından az
değildir. Solunum zarının kalınlığı yaklaşık
pCO2 0.3 40 46 0.2 mikron kadardır. Anfizem hastalığında
pH2O 3.7 47 47 bazı alveoller ölerek çalışmadığı için gazların
Toplam 760 760 geçtiği yüzey alanı azalır.
170
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
3. Solunum hızına bağlıdır. Bir dakikadaki so- Karbondioksitin ters yönde alveol içindeki ha-
lunum hızının (12/dk) azalıp çoğalması gaz vaya çıkabilmesi için aynı katmanları geçmesi gere-
geçişlerini orantılı olarak etkiler. kir (Şekil 6.9).
4. Alveole ulaşan hava miktarına bağlıdır. Her Akciğer atardamarıyla akciğerlerin alveol kılcal-
solukta alınan 500 ml havanın 350 ml ka- larına ulaşan kan toplardamar (kirli) kanıdır. Bu
darı anatomik ölü alanda kalıyor, ancak ka- kan dokulardan toplanıp geldiği için yüksek bir
lan 150 ml hava gaz değişimine doğrudan CO2 (46 mm Hg) basıncı ve düşük bir O2 (40 mm
katılıyordu. Bazı hastalıklar nedeniyle solu- Hg) basıncı vardır. Alveol içine gelmiş taze havada
nun yolları ve alveoller zarar görür ve ana- bolca (104 mm Hg) O2 vardır ama CO2 (40 mm
tomik ölü alan miktarı artabilir. Bu durum Hg) basıncı düşüktür. Gazların yoğunluklarına ve
gaz geçişmelerini önemli derecede azaltır. solunum zarının çok ince olmasına bağlı olarak O2
Alveol içindeki oksijen akciğer kılcal kanında bu- kana, CO2 havaya kolaylıklı geçer (Şekil 6.9).
lunan alyuvarın içindeki hemoglobine (Hb) bağla-
narak taşınır. Oksijenin solunum zarını geçerek he-
moglobine ulaşabilmesi için şuraları geçmesi gerekir: Gaz Taşınması
1. Sürfaktan tabakayı Kanda O2 ve CO2 taşınması ya kanın plazma-
2. Alveol epitel hücresini sında çözünmüş olarak ya da kandaki bazı kimyasal
moleküllere bağlanarak olur. Gazlar kanın plazma
3. Alveol bazal zarını sıvısına girer girmez hemen çözünürler, fakat sıvıda
4. Kılcal bazal zarını çözünen gaz miktarı çok sınırlıdır. Örneğin 100 ml
5. Kılcal endotel hücresini atardamar kanında çözünebilen O2 miktarı ancak
6. Kılcal plazmasını 0.3 ml kadardır. Oysa, kanın alyuvarı içindeki he-
moglobine (Hb) bağlanabilen O2 miktarı 100 ml
7. Alyuvar hücre zarını
kan için yaklaşık 20 ml kadardır. Benzer kural CO2
8. Alyuvar içi sıvıyı için de geçerlidir, ama durum biraz farklıdır.
kılcal damar
bazal zarı
dokulararası
kılcal damar
epitel boşluk
endoteli
bazal zarı dikkat
Karbon monoksit (CO) renksiz ve kokusuz bir gaz-
alveol epiteli dır. Dumanda, egzoz dumanında ve sigara duma-
nında bolca bulunur. Hemoglobine O2 kadar çabuk
sürfaktan tabaka bağlanabilir ve 0.5 mm Hg gibi çok düşük bir ba-
sınçtaki karbon monoksit bedendeki hemoglobinin
yarısına bağlanabilir. Karbon monoksit hemoglobi-
alveol içi plazma ne oksijenin bağlandığı yere 200 kat çabuk ve güçlü
bağlanır. Üstelik oksijenin bağlanmasına engel olur
ve hemoglobinden kolay da ayrılmaz. Sonunda ka-
O2 girişi O2 nın O2 taşıma yeteneğinin en az yarısına engel olur.
Dumanda kalmak karbon monoksit zehirlenmesine
CO2 çıkışı CO2 neden olur ve ölüme kadar gidebilir.
171
Solunum Fizyolojisi
172
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
173
Solunum Fizyolojisi
1. Beynimizin korteksi solunum merkezine si- 7. Ani ve çok güçlü ağrı solunumu aniden
nirler göndererek gönüllü olarak solunumu durdurabilir. Yalnız uzun süren ağrılar solu-
ayarlamamıza izin verir. Kısa bir süreliğine numu hızlandırır.
de olsa isteyerek solunum hızlandırıp veya 8. Yutak veya gırtlağın kimyasal maddeler
yavaşlatabilir hatta tutabiliriz. Bir süre son- veya dokunmayla uyarılması solunumu
ra bedende karbondioksit birikeceğinden hemen durdurabilir fakat arkasından he-
solunum otomatik olarak tekrar başlar. men öksürük başlayarak solunumu tekrar
başlatabilir.
9. Anüsteki sfinkteri genişletmek solunumu
hızlandırabilir. Çok acil durumlarda bazen
dikkat
bu yöntem uygulanarak hayat kurtarılabilir.
Tehdit ederek istediğini elde edebilmek için ço-
cuklar bazen nefeslerini tutarak öleceklerini ileri
sürerler. Solumayı kısa bir süreliğine engellemek Solunumun Çevreye Göre
hariç, insanların isteğe bağlı olarak nefeslerini tu- Düzenlenmesi
tarak ölmesi mümkün değildir. Solumak otomatik Beden hücrelerinin yaşaması için gerekli olan
ve ritmiktir. İstesek de tamamen durduramayız. oksijen miktarı atmosferdeki oksijenin pay basın-
cına bağlıdır. Normal hava şartlarında deniz düze-
2. Herhangi bir nedenden eğer solunum yolla- yinde oksijenin pay basıncı 159 mm Hg kadardır.
rı ve akciğerler havayla fazla dolup gerilecek Deniz düzeyinden daha yükseklere çıkıldığında
olursa akciğerdeki gerilme reseptörleri bu barometrik basınç düşeceği için oksijenin pay
bilgiyi alıp solunum merkezine götürür ve basıncı da düşer. Örneğin Everest dağının zirve-
daha fazla soluk almayı durdurur. Bu olaya sinde oksijenin pay basıncı yaklaşık 43 mm Hg
şişme refleksi denir ve akciğerlerin fazla şi- kadardır. Oksijen miktarının düşmesine hipoksi
şerek patlamasını önler. denir. Everest’in tepesine tırmanmış bir bireyde
hipoksi oluşur ve hipoksi bedendeki kemore-
3. Aort, şah damarı ve medullada bulunan ve
septörleri uyaracağından solunum hemen hızla-
kandaki CO2 miktarını algılayan kemore-
nır. Hızlanmış solunumla bedene alınan oksijen
septörler vardır. Bedendeki karbondioksit
miktarı artırılmaya çalışılır ama bu sefer bedenin
düzeyi normalin üstüne çıkarsa, kemoresep-
ürettiği karbondioksitte dışarıya fazla atılır. Beden
törler çalışarak bilgiyi solunum merkezine
karbondioksit düzeyi normalin altına düşmeye
taşırlar. Fazla karbondioksitten kurtulmak
başlar. Karbondioksit düşmesi bedenin asit-baz
için solunum hızlanır. Artmış CO2 ve kar-
dengesini bozar. Normalden az karbondioksit ke-
bondioksitin çözünmesiyle oluşan hidrojen
moreseptörleri uyararak solunumu yavaşlatmaya
miktarı (pH) solunum hızını etkileyen en
uğraşır. Sonuçta, azalan oksijen solunumu hız-
güçlü uyaranlardır.
landırırken normalin altına düşen karbondioksit
4. Bedende azalan O2 düzeyi de aynı bölgeler- solunumu yavaşlatacağında, yükseklerde solunum
deki kemoreseptörler tarafından algılanarak hızını artırarak yeterli oksijen almaya uğraşmak
solunumun hızını artırırlar. Karbondioksitten tek başına çözüm olamaz. Dolaşım sistemi, bo-
sonra gelen en güçlü uyaran oksijen azlığıdır. şaltım sistemi ve solunum sistemi hep birlik-
5. Aort ve şah damarında basınç reseptörleri te uğraşarak sorunu çözerler. Kısa bir süreliğine
de vardır. Bunlar kan basıncını tarayarak yüksekte bulunmak baş ağrısı, uykusuzluk, baş
solunum merkezine bildirirler. Kan basıncı dönmesi, bulantı ve kusma ile beliren akut dağ
düşerse solunumu hızlandırır, kan basıncı hastalığı oluşmasına neden olur. Belirtiler birkaç
yükselirse solunumu yavaşlatır. gün sürebilir, sonra azalır. Devamlı yüksek dağlar-
6. Hastalıkla ateş çıkması ve egzersizde olduğu da yaşayanlar az olan oksijenden daha iyi yararla-
gibi beden ısısı artacak olursa solunum hı- nabilmek için beden alyuvar sayısının artmasıyla
zının artmasına neden olur. polisitemik olmuşlardır.
174
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
175
Solunum Fizyolojisi
176
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
bölüm özeti
Beden hücrelerindeki oksijenin pay basıncı 2 ile 60 mm Hg
arasında değişebilir. Yürekten çıkıp büyük dolaşım atardamar-
larıyla beden hücrelerine kadar gelen oksijenin pay basıncı 100
mm Hg dolayında olduğundan oksijen hemoglobinden ayrılıp
beden hücrelerine geçer. Beden hücrelerince üretilen karbon-
dioksitin buradaki pay basıncı yaklaşık 46 mm Hg dolayında,
atardamar kılcalındaki karbondioksitin pay basıncı 40 mm Hg
dolayında olduğundan CO2 beden hücrelerinden kana girer.
Kılcal kanına geçen karbondioksitin yaklaşık %7 kadarı plaz-
mada erir, %23 kadarı alyuvara girip doğrudan hemoglobine
bağlanır (HbCO2) ve kalan %70 kadarı alyuvarlarda HCO3 ve
hidrojene ayrışarak bikarbonat olarak yürekten geçerek akciğer-
lere kadar taşınır. Akciğere gelen alyuvarın içindeki bikarbonat
ve hidrojen tekrar karbondioksite dönüşerek alveol içine çıkar.
ÖÇ 3 Solunumun düzenlenmesini
açıklayabilme
177
Solunum Fizyolojisi
1 Tek görevi solunum olan yapı aşağıdakilerden 6 Oksijenin plazmada çözünmüş olarak yüzde
hangisidir? kaçı taşınır?
neler öğrendik?
A. Bronş A. 0,3
B. Gırtlak B. 1
C. Yutak C. 3
D. Burun D. 7
E. Ağız E. 97
2 7
Akciğerlerin büzülerek kapanmasına engel Alveol içindeki karbondioksitin pay basıncı
olan etken aşağıdakilerden hangisidir? yaklaşık kaç mm Hg’dir?
A. Diyaframın kasılması A. 0,04
B. Akciğerlerin medistinumda bulunması B. 0,5
C. Toplar damar kanının kalbe dönüşü C. 3
D. Plevra basıncı D. 27
E. Kıkırdaklardaki düz kasların kasılması E. 40
3 Hiç bir şekilde akciğerlerden dışarı atılama- 8 Bebeklerde normal solunum hızı dakikada
yan hava hacmine ne ad verilir? kaçtır?
A. Soluk verme yedek hacmi A. 3
B. Vital kapasite B. 12
C. Soluk hacmi C. 20
D. Kalan yedek hacim D. 40
E. Soluk alma yedek hacmi E. 60
178
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
1. A Yanıtınız yanlış ise “Dış Solunum Yolları” 6. C Yanıtınız yanlış ise “Kanda Gaz Taşınması”
konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.
3. D Yanıtınız yanlış ise “Şekil 6.8” konusunu ye- 8. D Yanıtınız yanlış ise “Solunum Hızı Kaçtır?”
niden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.
4. C Yanıtınız yanlış ise “Kanda Gaz Taşınması” 9. E Yanıtınız yanlış ise “Solunumun Düzenlen-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. mesi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
5. B Yanıtınız yanlış ise “Ses Nasıl Oluşur” konu- 10. D Yanıtınız yanlış ise “Solunumun Düzenlen-
sunu yeniden gözden geçiriniz. mesi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Araştır Yanıt
6 Anahtarı
179
Solunum Fizyolojisi
Araştır Yanıt
6 Anahtarı
Baş bölgesine kan götüren şah damarı duvarında, büyük dolaşımın başlangıcı
olan aort duvarında ve medulladaki solunum merkezinde bedenin gaz miktar-
larını algılayan kemoresptörler vardır. Herhangi bir nedenle kanda artmış olan
karbondioksitin çoğunluğu (%70 kadarı) ayrışarak bikarbonat ve hidrojene
Araştır 3 dönüşür. Artmış karbondioksitin kendisi ve oluşan hidrojen kemoreseptörleri
uyarır. Bu kemoreseptörler de solunumu uyararak hızlandırır. Hızlanmış solu-
num da bedende artan karbondioksit gazını dışarı atar, fakat bu sefer bedene
daha fazla oksijen girmesine neden olur. Bedende artan oksijen miktarı kemo-
reseptörleri uyarır ve solunumun yavaşlamasına neden olur. Sonuçta, karbon-
dioksit ve oksijen düzeyleri karşılıklı olarak solunum hızını düzenlerler.
Kaynakça
Anatomi ve Fizyoloji: İnsan Biyolojisi, Aktümsek, A. Resimli Sistematik Anatomi, Yıldırım, M. (2013).
(2012). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Tic. Nobel Tıp Kitabevi
Ltd. Şti.
Vander İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon
Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi, K.E. Barrett, S.M. Mekanizmaları, E.P. Widmaier, H. Raff, K.T.
Barman, S. Boitano, H.L. Brooks (2015). Strang (2014). Çeviren: Tuncay Özgünen.
Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel Ankara: Güneş Tıp Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci
Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul:
Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti.
180
Bölüm 7
Boşaltım Fizyolojisi
1 2
1 Boşaltım sistemini oluşturan beden İdrar Oluşumu
yapılarını sayabilme ve görevlerini
2 İdrar oluşum basamaklarını açıklayabilme
açıklayabilme
3 4
Tübül Fonksiyonları Üreterler, Mesane ve Miksiyon (İşeme)
3 Tübül fonksiyonlarının düzenlenmesini 4 İşeme fonksiyonunun düzenlenmesini
açıklayabilme açıklayabilme
182
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
183
Boşaltım Fizyolojisi
Kişiden kişiye değişse de 75 kg olan bir kişi- karışmasını engeller. Birinci ünitede anlatıldığı
nin bedeninin yaklaşık %50-70’inin sıvı olduğu üzere hücre zarından madde geçişi enerji kullan-
düşünülürse bedende yaklaşık 45 litre su bulunur. madan pasif (basit) taşıma (difüzyon ve kolaylaş-
Bu 45 litre sıvının %70’i yani yaklaşık 30 litresi tırılmış difizyon) ve enerji kullanılan aktif taşıma
bedende sayıları 70-80 trilyonu bulan hücrelerin (primer-birincil ve sekonder-ikincil aktif taşıma,
içerisinde bulunur. Hücre içinde bulunan bu sı- endositoz ve ekzositoz) ile gerçekleşir. Pasif taşı-
vılara hücre içi sıvı adı verilir. Hücrelerin dışında mada, maddelerin yoğunluk (konsantrasyon), ba-
bulunan sıvılara ise hücre dışı sıvısı adı verilir ve sınç ya da elektriksel farkından dolayı maddeler
toplam hacmi 13-16 litre arasındadır. Hücre içi hücre zarındaki delikler (porlar) ya da taşıyıcı pro-
ve dışındaki sıvının içerisinde sadece su bulun- teinler aracılığıyla geçiş yaparlar. Aktif taşımada
maz aynı zamanda su ile birlikte diğer bazı mad- ise maddeler az yoğun olarak bulundukları ortam-
deleri de içermektedir. Suyun dışında kalan bu dan çok yoğun oldukları ortama enerji kullanıla-
maddelerin çoğunluğu suda çözünmüş elektro- rak geçiş yaparlar.
litlerdir. Hücre sıvılarında bulunan bu maddeler
başlıca sodyum (Na+), potasyum (K+), Kalsiyum
(Ca++), Magnezyum (Mg+), Klor (Cl-), Bikarbonat Hipernatremi, serum sodyum düzeyinin
(HCO3-), amino asitler, kreatinin, adenozin tri- normalden yüksek olması; hiponatremi
fosfat (ATP), glikoz, protein ve üredir. Hücrelerin serum sodyum seviyesinin normalden
yaşamlarını sürdürebilmesi için hücre dışı sıvıdan düşük olmasıdır. Yetişkinlerde serumda
gerekli maddeleri alması; hücre içinde biriken normal sodyum değeri yaklaşık 140 mEq/
metabolik atık ürünlerin de hücre dışı sıvıya ve- litredir. Hiperkalemi, serum potasyum
rilmesi gerekir. Bu nedenle vücut sıvı bölümleri düzeyinin normalden yüksek olması; hi-
arasında her daim madde ve su alışverişi söz ko- pokalemi normalden düşük olmasıdır.
nusudur. Hücrelerin çift katlı lipit (yağ) tabaka- Yetişkinlerde serumda potasyum değeri
sı hücre içi ve hücre dışı sıvı içeriğinin birbirine yaklaşık 5 mEq/litredir.
dikkat
Elektrolit, bir çözücü içerinde negatif (-) ve pozitif (+) elektrik yüklü iyonlarına ayrılarak elektrik ileten maddelerdir.
En iyi elektrolitler asit, baz ve tuzlardır. Sağlıklı bir bedende, beden sıvılarının hacimleri ve bileşimleri dengede tutulur.
Buna sıvı elektrolit dengesi denir. Hücre içinde bulunan temel pozitif yüklü (katyon) maddeler potasyum (K+) ve Mag-
nezyum (Mg++) iken negatif yüklü (anyon) maddeler fosfatlar ve proteinlerdir. Hücre dışında bulunan temel katyonlar
Sodyum (Na+) ve Kalsiyum (Ca++) iken temel anyonlar Klor (Cl-) ve Bikarbonat (HCO3) tır. Hücre içinde potasyum
konsantrasyonu yüksekken sodyum ve kalsiyum konsantrasyonu düşüktür. Bu dengeyi sağlayan birinci ünitede anla-
tıldığı üzere sodyum potasyum ATPaz pompasıdır. Bedende sıvı elektrolit dengesini bozan temel durumlar; yaşın iler-
lemesi, sağlıksız beslenme, yeteri kadar sıvı ya da elektrolit almama, gereğinden fazla sıvı tüketme ya da elektrolit alma,
sağlıksız yaşam, dengesiz beslenme ve hastalıklardır. Fizyolojide genel bir kural olarak her şeyin azı ve fazlası zarardır.
Örneğin, sodyum iyonu. Hücre dışı sıvıda temel olarak bulunan sodyum iyonu bedende ozmotik basıncın düzenlen-
mesi, asit baz dengesi, hücrelerde aksiyon potansiyeli oluşması ve sinir kas uyarılması gibi birçok olayda görev alır. Be-
dende hipernatremi durumlarında yani sodyum iyon fazlalığında (aşırı tuzlu yeme gibi) hücre dışı sıvıda sodyum artışı,
buna bağlı olarak su artışı ve ödem oluşur. Bedende hiponatremi durumlarında yani sodyum iyon eksikliğinde (aşırı
ishal, kusma, yetersiz tuz alımı, aşırı tuz kaybı gibi) bulantı, kusma ilerleyen safhalarda baş dönmesi, karın krampları,
güçsüzlük, bilinç kaybı gözlenir. Benzer şekilde hücre içi sıvının içinde hücre dışı sıvıya göre daha yoğun olarak bulunan
potasyum iyonu da hücrelerde temel olarak enerji üretiminde (glikoliz), kalp kası fonksiyonunda, kas aktivitelerinde ve
sinir kas uyarılmasında görev alır. Hiperkalemi durumlarında kas zayıflığı, kardiak aritmi ve kalp krizi görülebilir. Hi-
pokalemi durumlarında ise karın ağrısı, kusma, bulantı, kas krampları ve poliüri gibi bulgular ortaya çıkabilir. Sonuçta,
bedende eser miktarda da bulunsa tüm maddelerin belirli bir görevleri vardır. Bu maddelerin yoğunluklarının her daim
sabit tutulması gerekir. Bedende bu sıvı ve elektrolit dengesinin sağlanmasında başlıca boşaltım sistemi görev alır.
184
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
186
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Korteks
Medulla
Major kaliks
Böbrek pelvisi
Böbrek arteri
Minör kaliks
Böbrek veni
Üreter
Böbrek kapsülü
Şekil 7.3 Böbrek yapısı
Böbreklerin Kanlanması
Bedende her organda olduğu gibi böbreklere de kan ar-
Böbreğe dakikada yaklaşık 1 litreye yakın
terler yoluyla ulaşır ve venler aracılığıyla çıkar. Şekil 7.4’te
kan gelir. Bu kardiak outputun yani kalp
görüldüğü gibi, kalpten çıkan aortun, karın bölgesindeki
debisinin yaklaşık olarak beşte biridir. Bu
parçası olan abdominal aortadan ayrılan ve böbrek (renal)
da böbreklerin ne kadar fazla kanlandığını
arteri adını alan bir damar, sağ ve sol böbreğe böbreğin hi-
gösteren en önemli veridir.
lum bölgesinden giriş yaparak kanı böbreğe getirir.
Böbreğe giren renal arter, giderek incelen ve
çatallanan dallara ayrılarak böbreğin fonksiyo- Vena cava inferior Aort
nel yapıları olan nefronlara kanı ulaştırır. Renal
arter ilk olarak interlober arterlere bölünerek
piramitler arasında uzanır. İnterlober arterler
yatay olarak uzanan arkut arterlere bölünür. Sağ böbrek
Buradan ayrılan ve ince dallar hâlinde kortekse Sol böbrek
uzanan interlobüler arterler, nefrona kanı taşı-
yan son arter segmenti olan afferent arteriole
dönüşür. Afferent arteriol nefronun bir parçası
Sol böbrek veni
olacak glomerular kapiller yumağa dönüşür.
Bu kapiller yatak oldukça yüksek basınçlı (55- Hilum
Sol böbrek arteri
65 mmHg) ve nefronun tübülleri içine kanın
Üreter
süzüldüğü bölgedir. Glomerular kapillerden sü-
zülen kan bu yatağın yüzey alanı ile sınırlıdır,
süzülemeyen kan bu damar yatağını bir venül ile
değil bir diğer arteriol ile terk eder. Buna efferent
arteriol denir. Efferent arteriol de venüllere göre
yüksek basınçlı damarlardır. Afferent ve efferent
arterioller kasılarak ve gevşeyerek glomerüler ka-
piller yatağa gelen kan miktarını ve süzülme hı-
Mesane
zını kontrol edebilirler. Efferent arteriol nefron
tübüllerinin etrafını saran daha düşük basınçlı
bir kapiller yatak oluşturur buna peritibüler ka-
piller yatak denir (basıncı 10-15 mm Hg ara-
Şekil 7.4 Böbreklerin kanlanması
sındadır). Peritübüler kapiller yatak süzülmeden
187
Boşaltım Fizyolojisi
Glomerül Bowman
sonra tübüllerde geri kapsülü
emilen (reabsorbe Distal tübül
dikkat olan) maddelerin içi-
Vücutta bütün kapiller da- Proksimal
ne girdiği bir damar
marlara kan arteriol ile ge-
yatağıdır. Peritübüler
lir, kapiller yatağı bir ven
kapillerlerdeki kan
ile terk eder. Bu konudaki
arterlere paralel seyre-
tek istisna böbrek glomerü-
den venlere (interlo- Toplayıcı
ler kapiller yatağıdır. Kan
büler ven, arkuat ven- kanal
bu yatağa afferent arteriol
ler, interlober ven) Henle
ile gelir efferent arteriol ile kulbu
dökülerek renal ven
terk eder. İki arteriol arasın-
ile böbreği terk eder.
daki tek kapiller yatak glo-
Böbrekten çıkan kan,
merüler kapiller yataktır. Şekil 7.5 Nefronun yapısı
vena cava inferior ile
kalbe döner.
dikkat
Her bir Bowman kapsülüne böbrek arte- Nefronlar iki tipdedir. Kortikal (yüzeyel) nefronlar ve jukstame-
rinden küçülen ve dallanan ince bir arteri- dullar nefronlar. Kortikal nefronlar, korteksde bulunur, henle
ol ulaşır. Kanı nefrona getiren bu dala af- kulpları kısadır ve çok az medullaya girer. Nefronların %85’i kor-
ferent arteriol denir. Bu dal kendi üstüne tikal nefronlardır. Jukstamedullar nefronlar %15 oranında bulu-
binerek kıvrılır ve bir kan damarı yumağı nurlar. Henle kulpları uzundur ve medullanın derinliklerine ka-
oluşturur. Buna glomerul denir. Bu ne- dar iner. Kortikal nefronların etrafı peritübüller damar yatağı ile
sarılmıştır. Jukstamedullar nefronların etrafını peritübüler yata-
denle Bowman kapsülüne glomerül kap-
ğın özelleşmiş bir dalı sarar. Bu damar parçası U şeklini almıştır ve
sül de denir. Kanı nefrondan uzaklaştıran
henle kulbunun etrafında medullanın derinliklerine kadar iner.
ise efferent arterioldür. Bowman kapsülü Bu damara vaza rekta denir. Vaza rekta medulladaki interstisyel
nefronun ilk kısmı olup filtrasyon yani hücreleri ve tübül hücrelerini besleyecek kanı götürür. Çok yavaş
kanın süzüldüğü yerdir. akımlıdır, medullanın hiperozmolaritesinin dağılmasını engeller.
188
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Hipernatremi, hiponatre-
mi, hiperkalemi ve hipoka-
lemi terimlerini açıklayınız. Böbreklerin kanlanmasının
Bir böbrekte neden çok sa-
Bu terimleri öğrendikten diğer organlardan farkı ne-
yıda nefron bulunur?
sonra glomerüler kapiller- dir açıklayınız?
deki yüksek basıncın öne-
mini anlatınız.
İDRAR OLUŞUMU
Yetişkin bir kişi de böbreklere dakikada 1000-1200 ml kan böbrek arterleri ile gelir. Arterin küçülerek
dallanması sonucu glomerula kadar ulaşan afferent arteriollerden kan Bowman kapsülünün iki yaprağı ara-
sında süzülür, âdeta filtreden geçirilir. Bu idrar oluşumunun ilk basamağıdır. Bowman kapsülü içerisinde
bulunan sıvı daha sonra proksimal tübül ve henle kulplarına geçiş yapar. Bu tübüllerde bazı maddelerin
kana geri emilmesi sağlanırken bazı maddelerin daha da fazla olarak tübüllere verilmesi sağlanır. Bu işlem-
ler sonucu oluşan sıvıya artık idrar denir. Sonuçta böbreklerde idrar 3 ana işlem sonucu oluşur.
1. Filtrasyon
2. Geriemilim (reabsorbsiyon)
3. Salgılanma (sekresyon)
189
Boşaltım Fizyolojisi
Peritübüler kapiller
Proksimal tübül
Glomerül
G
Bowman kapsülü
G
S
S
Filtrasyon: F
Geri emilim: G
Salgılama: S
İdrar
191
Boşaltım Fizyolojisi
193
Boşaltım Fizyolojisi
194
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
rılır. Tübül epitel hücresinin hem apikal membra- Tübüllerde pek çok maddenin taşınması sodyu-
nında hem de bazolateral membranında, suyu ve mun taşınmasına bağlıdır. Sodyumun tübüllerde ta-
katı maddeleri taşıyan çok sayıda taşıyıcı molekül, şınması ise aktif taşınma ile gerçekleşir. Sodyum hücre
kanal ve pompalar vardır. Madde geriemilim ve içinden interstisiyel aralığa Na-K pompası ile ATP kul-
sekresyonları bunlar aracılığı ile olur. Tübül lü- lanılarak aktif olarak pompalanır. Sodyumun bazolate-
meninden maddelerin geriemilimi iki yolla olur. ral membrandan aktif pompalanması tübül lümeniyle
Apikal membrandan maddeler hücre içine girerek hücre içinde bir konsantrasyon farkı yaratır ve sod-
hücreler arası (intertisyel) aralığa çıkarlar ve sonra yumlar lümene bakan yüzeydeki taşıyıcılar aracılığı ile
tübülleri çevreleyen kan damarlarının içine girerler. hücreye girer . Proksimal tübülde, henle kulbunun çı-
Yani hücreyi katederek geriemilirler, buna transse- kan kalın kolunda, distal tübül ve toplayıcı kanallarda
lüler taşınma denir. Ya da maddeler su ile sürükle- sodyum, tübüler lümenden epitel hücreleri içine kon-
nerek sıkı bağlantı bölgelerinden lateral boşluklara santrasyon ve elektriksel fark doğrultusunda taşınır.
geçip kan damarlarının içine girerler buna da para- Bir maddeninin taşınmasında herhangi bir basamakta
selüler taşınma denir. Her iki yol ile de lümenden enerji kullanılıyorsa o maddenin aktif taşınmasından
hücrelerarası boşluğa çıkan maddeler ve su, kitle söz edilir. Sodyumu lümene bakan yüzeyde yakalayıp
akımı ile âdeta itilir şekilde ozmotik ve hidrostatik hücre içersine taşıyan taşıyıcılar enerji kullanmasa da
kuvvetlerin etkisi ile pasif olarak kan damarlarının bazolateralde sodyumu dışarı çıkaran taşıyıcılar enerji
içine girip vücuda geri dönerler. kullandığı için sodyum aktif taşınıyor denilir. Lüme-
Geriemilim hareketleri sekresyona göre daha ne bakan yüzeydeki sodyumu bağlayan taşıyıcılar aynı
fazladır. Gün boyunca filtre olan katı madde ve su- anda bir başka molekülüde bağlayıp içeri taşıyabilir.
yun %99’u geriemilir, %1’i idrar olarak atılır. Her O molekülde sodyum için kullanılan enerjiden ya-
gün 180 L plazma böbreklerden filtre olur ama an- rarlanarak hücre içine taşınmış olur. Bu tür taşınmaya
cak ortalama 1.5 L idrar olarak çıkarılır. Günlük sekonder aktif taşınma denilir. Böbrek tübüllerinde
idrar hacmi 500-2000 ml arasında değişir. Çıkarı- özellikle glukoz ve amino asitler bu şekilde sekonder
lan idrar beslenme, su alımı ve egzersiz durumuna aktif taşınma ile geriemilirler. Sodyum için yaratılan
göre değişir. konsantrasyon farkından ve kullanılan enerjiden fay-
dalanarak onunla birlikte kotransport yaparlar.
195
Boşaltım Fizyolojisi
glukoz için maksimal taşıma kapasitesi 320 mg/dk’ dır. Normalde filtre olan glukoz miktarı 125 mg/dk olduğu
için hepsi geri emilir. Ancak kişide diabetes mellitus yani şeker hastalığı varsa açlık kan şekeri 200 mg/dL’ yi aşarsa
(normal açlık kan şekeri 70-110 mg/dL) filtre olan glukozun hepsi geri emilemez ve idrarda glukoz görülür.
Tübül Lümeni
Glukoz
K+
Kotransport
ATPaz
Na+ Na+
Basolateral
Membran
Şekil 7.9 Hücrelerde madde transportu
196
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
197
Boşaltım Fizyolojisi
Bu hipertonik ortamda henle kulbunun çıkan ka- çıkaracağı idrarla aldığı ozmolar yükü atması ge-
lın kolundan fazla miktarda katı maddenin medul- rekir. Eğer aynı oranda su içinde bu yükü atması
laya geri emilmesi ile sağlanır. gerekseydi su içemediği hâlde kendi vücut suyunu
kullanarak ozmolar yükü atacak ve vücudu gide-
rek susuz kalacaktı. Kişi böbreğin idrarı konsantre
Esas hücreler, tübül lümeninden sodyum etme fonksiyonu sayesinde çok az sıvı içinde zo-
ve suyun geri emerken tübüle potasyum runlu ozmolar yükü atarak vücut sıvı hacmini ve
salgılarlar. İnterkale hücreler, tübül lüme- ozmolaritesini dengede tutmaya çalışır. Konsantre
nine hidrojen iyonu salgılarken bikarbo- idrar çıkarabilmek içinde iki zorunlu koşul vardır:
nat ve potasyum iyonlarını geri emerler. 1. Yüksek ADH konsantrasyonu
2. Hiperozmolar böbrek medullası
Ancak bu ikisinin varlığında distal tübülün son kıs-
İdrarın Konsantre Edilmesi mı ve toplayıcı kanallardan su geri emilimi olur. Böyle-
Böbreğin en önemli görevlerinden birisi kon- ce vücut sıvı hacmi, konsantre idrar çıkarma mekaniz-
santre idrar çıkarmaktır. Beslenme sonucu aldığımız maları ile normal değerlerde tutulmaya çalışılır.
maddeler nedeniyle, hergün belirli bir ozmolar yükü
(madde partiküllerini) vücuttan atmamız gereklidir.
Bu da yaklaşık günde 600 mosm/L civarındadır. Böbreğin Asit–Baz Dengesini
Katı madde atarken sadece ozmoz kuralları geçerli Düzenlemedeki Rolü
olsaydı, beraberinde çok su atmamız gerekirdi. Bu Böbrekler ekstraselüler sıvının hacmini ve iyon
da su alımının yetersiz olduğu durumlarda vücudun dengesini, su ve iyonları vücuttan idrarla uzaklaştı-
aşırı su kaybetmesi anlamına gelmektedir. Nefro- rarak ya da geri emerek düzenlediği gibi hidrojen
nun son tübül bölgelerinde yani distal kısmında su iyonu konsantrasyonunu da dolayısıyla pH’yı da
ve katı madde geriemilimi birbirinden bağımsızdır, düzenler. Ekstraselüler sıvının PH’sı 7.4’tür. Vücut
vücudun ihtiyacına göre hormonlar aracılığı ile olur. sıvılarının pH’sı 6.8- 7.8 arasında dar bir aralıkta
Vücudumuzda yeterli su olmadığı zaman suyun ço- düzenlenmek zorundadır. Vücuttaki kimyasal re-
ğunu geriemer az su içinde maddeleri atabilirken aksiyonlar ancak bu aralıkta normal sürdürülebilir.
vücudumuzda çok su olduğunda suyu geriemmez,
çok su içinde maddeleri atarız. Distal tübülün son
kısmı ve toplayıcı kanallarda hormonlar ile suyun ve Hidrojen iyonu konsantrasyonu vücut
katı maddelerin geremilimleri birbirinden bağımsız sıvılarında çok düşüktür (0,00000004
hâle getirilmiştir. Bu sayede çok miktarda seyreltik Eq/L). Hidrojen iyonu vücut sıvılarında
idrar yada çok az miktarda konsantre idrar çıkararak düşük olduğu için negatif logaritma ile
vücut sıvı hacmini ve vücut sıvılarının ozmolaritesi- ifade edilir. Hidrojen iyonu konsantras-
ni kontrol altında, normal sınırlar içerisinde tutabi- yonunun negatif logaritma olarak ifade
liriz. Vücut sıvılarının edilmesine pH denir. 0.00000004’ün ne-
ozmolaritesi %1 gibi gatif logaritması 7,4’tür yani
küçük bir oranda art- pH= 7,4’tür.
sa dahi ADH salgıla- dikkat
narak böbreklerden ADH hormonu yeterince
su geriemilimi artar. salgılanmaz ya da resep-
Vücutta metabolik reaksiyonlar sonucu açığa
Bunun önemi- törlerine bağlanmada bir çıkan karbondioksitten aşağıdaki reaksiyonla H2O
ni vurgulamak için sorun varsa Diabetes insi- + CO2 H2CO3 HCO3- + H+ iyonu açığa
dramatik bir örnek pidus denilen bir hastalık çıkar. Bu nedenle karbondioksitten oluşan asitlere
vermek gerekirse, gö- görülür. Kişi günde 20 uçucu asitler denir. Ayrıca alınan çeşitli besinlerin
çük altında kalan bir L’den fazla idrar çıkarır. özellikle proteinlerin parçalanmasından bol mik-
depremzede hiç su Sıvı vücutta tutulamaz. Bu tarda asidik bileşikler açığa çıkar. Bu hidrojen iyon-
içemezken erişebil- sıvı yerine konmaz ise kişi ları vücutta bulunan çeşitli tampon moleküller ile
diği katı yiyecekleri hayati tehlike içine girer. yakalanıp bağlanır, solunum sisteminden karbon-
yerse, birsüre sonra dioksit olarak atılır, böbrekler tarafından idrarla
198
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
uzaklaştırılmaya çalışılır. Vücut sıvılarında hidrojen 1. Filtre olan bikarbonat iyonlarını geri emerek
iyonu konsantrasyonu artarsa asidoz denilen tablo 2. Hidrojen iyonlarını tübül lümenine salgı-
hidrojen iyonu azalır ya da bazik moleküller artarsa layarak
alkaloz denilen tablo ortaya çıkar. Bu durumlarda
3. Gerektiğinde yeni bikarbonat iyonları sen-
hücrelerin çalışması bozulur.
tezleyerek
Ekstraselüler sıvılarda bulunan HCO3- (bikar-
Bikarbonat geri emilimi ve hidrojen iyon sal-
bonat) molekülü ve fosfatlar (H2PO4), plazma pro-
gılanmasının %80-90’nı proksimal tübülde oluşur.
teinleri ve eritrosit içindeki hemoglobin molekülü
Henlenin çıkan kalın kolunda %10 kadarı geri
hidrojenleri yakalayan güçlü tampon moleküller-
emilir, kalan kısmın emilmesi ise distal tübül ve
dir. Ama solunum sistemi ve böbrekler PH bozul-
toplayıcı kanallarda olur. Proksimal tübül bölge-
malarını düzeltmek için mutlaka devreye girerler.
sinde Na+ - H+ antiportu yapan taşıyacılar vardır.
Böbreklerin bozulmuş asit baz dengesini düzelt- Sodyumlar lümenden geri emilirken epitel hücre-
mesi 3 şekilde olur: sindeki hidrojenler lümene verilir ve karşılığında
bikarbonat geriemilir.
Tübül Lümeni
Tübül Epitel Hücresi
-
HCO3
Na+ Na+
ATPaz
K+ H+
-
HCO3 + H+ H2CO3
H2CO3
H2O
+
CO2 CO2+H2O
Tübüllerin distal kısmında ve toplayıcı kanallarda ise hidrojenler interkale hücrelerin apikal membra-
nındaki bir hidrojen pompası (H+ ATPaz) ile lümene çıkarılırlar, karşılığında yine bikarbonatlar geri emilir.
Tübül Lümeni
Tübül Epitel Hücresi
-
HCO3
+ +
Na Na
ATPaz
K+ H+
-
HCO3 + H+ H2CO3
H2CO3
H2O
+
CO2 CO2+H2O
199
Boşaltım Fizyolojisi
200
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
201
Boşaltım Fizyolojisi
içerisinde yol alarak mesaneye açılırlar. İdrar boşal- için uyarılar gelir. İdrar kesesine bir miktar idrar
tılmak için kese kasılırken üreter ağızları basınçla ka- geldiğinde kese duvarı basınçla gerilir, kese uyarılır
panır ve idrarın üreterlere geri kaçışı engellenir. ama rugalar açılır ve kese genişleyerek basınç azal-
Mesanenin dolduğu zaman idrarı boşaltmasına tılır, bir zaman sonra uyarılar söner. Gelen idrarla
işeme (miksiyon) denir. İşeme bir otonomik me- kese düz kasları tekrar tekrar uyarılsa da hacmin ge-
dulla spinalis refleksidir. Kese idrarla dolmaya baş- nişlemesi ile basınç azalır ve uyarılar söner. Ancak
layınca gerilen gövdeden kalkan uyarılar kesenin kese çok dolduğunda artık uyarılar sönmez ve me-
duyu nöronları ile medulla spinalisin sakral kısmı- dulla spinalisten gelen motor sinirlerin uyarması ile
na iletilir. Duyu nöronları buradaki parasempatik kese kasılır, idrar üretradan dışarı çıkarılır.
sinirlerle bağlantı kurar ve uyarılan parasempa-
tik lifler kesenin kasılmasını sağlar. Kese medul-
la spinalisin sakral 2-3 segmentlerinde bağlantı
dikkat
yapan pelvik sinir ile innerve edilir. Pelvik sinir Bazı kişilerde keseye her iki taraftan giren ve mukoza al-
içinde içinde duyusal lifler ve motor parasempa- tında ilerleyen üreterler, kese kasılırken yeterince kapanmaz
tik lifler vardır. Parasempatik lifler zarar görürse ve geriye üreterin içine idrar kaçar. Bu idrar yollarında en-
kese kasılamaz ve idrar çıkarma işlevi yapılamaz. feksiyona neden olur. Özellikle çocuklarda sık tekrarlayan
Kişi bilinci olmadığı zaman bile kese tamamen idrar yolu enfeksiyonlarının nedeni bu yapısal bozukluktur.
dolduğunda istemsiz olarak idrar çıkarır. Ancak Bu tabloya vesikoüreteral reflü (VUR) denir. Büyümeyle
korteks ve beyin sapında ki bazı merkezlerden şikâyetler azalabilir ya da cerrahi olarak düzeltilebilir.
idrar çıkarılmasını baskılamak ve kolaylaştırmak
Beyin sapına Beyin sapından
çıkan lifler inen lifler
Medulla
spinalis
Duyu siniri
Gerilme S2
reseptörü
Motor sinir S3
Mesane
S4
Parasempatik
ganglion
Internal Pelvik sinirin
sfinkter parasempatik lifleri
Üretra
Eksternal
sfinkter Pudendal sinirin
somatik motor lifleri
202
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Yaşamla İlişkilendir
Yaşlanmanın boşaltım sistemi üzerine etkileri kreatinin seviyelerinde hafif bir artış bile böbrek
Yaşlanmayla birlikte kalpten fırlatılan kan bozukluklarıyla ilgili olarak dikkate değerdir.
hacminde azalmaya bağlı böbrek kanlanmasın- Bu nedenle 24 saatlik idrarda kreatinin klerens
daki azalma ve damar hastalıkları, böbrek fonk- değerleri yaşlılarda böbrek fonksiyonu değerlen-
siyonlarında da azalmaya yol açar. Bunun yanın- dirilmelerinde çok yararlı bulunmaktadır. Yaşlı-
da, yaşlılarda oldukça yaygın olan diyabet (şeker) larda böbrek fonksiyon bozuklukları toksik mad-
hastalığı, böbreğe toksik etkili ilaçların kullanı- delerin idrarla atılımında ya da vücut sıvılarının
mı, böbrek fonksiyonlarında bozulmayı daha da korunmasında önemli sorunlara yol açabilir.
artırabilir. Yaşlılarda azalan iskelet kası nedeniyle
203
Boşaltım Fizyolojisi
adını alır. Hücre dışı sıvı yani ekstraselüler sıvı vücudun iç or-
tamı olarak tanımlanmıştır. Bedene alınan sıvının kaynağı esas
olarak katı ya da sıvı içerikli besinlerin bedene alınması ve bun-
lardan su açığa çıkmasıdır. Bu değer günlük olarak yaklaşık 2
litredir. Bedendeki suyun bir başka bir kaynağı da enerji için
gerekli besin yıkımından elde edilen sudur. Günlük olarak da
bu değer yaklaşık 200 ml’ dir. Bu nedenle kişiden kişiye değişse
de bir günlük olarak bedene alınan sıvı miktarı yaklaşık 2000-
2500 ml arasındadır. Bedende sıvı dengesinin sağlanabilmesi
için günlük olarak yaklaşık bu değerler kadar da sıvının beden-
den atılması gerekir. Bedenden akciğerler temelli yani solunum
sistemi aracılığıyla yaklaşık 300-500 ml su kaybı; deri yolu ile
300-500 ml su kaybı; terleme ile yaklaşık 100 ml su kaybı; dış-
kılama ile yaklaşık 100 ml su kaybı ve idrar yoluyla yaklaşık
1500 ml su kaybı gerçekleştirilir. Günlük su kaybı değerleri de
toplamda yaklaşık 2000-2500 ml arasındadır. 75 kg olan bir
kişinin bedeninin yaklaşık %50-70’inin sıvı olduğu düşünü-
lürse, bedende yaklaşık 45 litre su bulunur. Bu 45 litre sıvının
%70’i yani yaklaşık 30 litresi bedende sayıları 70-80 trilyonu
bulan hücrelerin içerisinde bulunur. Hücre içinde bulunan bu
sıvılara hücre içi sıvı adı verilir. Hücrelerin dışında bulunan sı-
vılara ise hücre dışı sıvısı adı verilir ve toplam hacmi 13-16 litre
arasındadır. Hücre içi ve dışındaki sıvının içerisinde sadece su
bulunmaz aynı zamanda su ile birlikte diğer bazı maddeleri de
içermektedir. Suyun dışında kalan bu maddelerin çoğunluğu
suda çözünmüş elektrolitlerdir. Bedende bulunan 13-16 litre
hücre dışı sıvının çoğunluğu (8-10 litre) hücreler arasında bu-
lunurken geriye kalan 4-6 litresi kan damarları içerisinde kanın
hücre içermeyen kısmı olan plazmada bulunur.
Canlı iç ortamının değişen iç ve dış koşullara rağmen sabit tu-
tulmasına homeostasis denir. Vücuttaki birçok organ ve doku
homeostasizi sağlamak için çalışır. Bu konuda en önemli iki
organ akciğerler ve böbreklerdir. Temel fonksiyonu bedende
sıvı ve elektrolit dengesini sağlamak olan boşaltım sistemi, kanı
âdeta bir süzgeç gibi süzen iki adet böbrek, böbreklerden çıkan,
süzülmüş ve atılmak istenen maddeleri taşıyan iki adet boru
şeklinde üreter, üreterin getirdiği ve artık idrar dediğimiz sıvıyı
depolayan bir adet mesane, mesanedeki idrarı vücut dışına çı-
karan bir adet üretradan oluşmaktadır.
204
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
bölüm özeti
relenmiştir. Böbreğin ortasındaki çukur bölge hilum adını alır
ve damarlar, sinirler, üreter böbreğe buradan giriş, çıkış yapar.
Böbrek su, tuz ve elektrolit dengesinin ayarlar, zararlı kimya-
sal maddeleri ve metabolik atıkları bedenden uzaklaştırır, renin
hormonu salgılayarak kan basıncının düzenlenmesinde görev
alır, hücre dışı sıvının ve kan basıncının hormonal düzenlenme-
sinde görev alır, hipoksi durumlarında böbrekler eritropoietin
hormonunun sentezinde görev alır, kalsiyum ve fosfat metabo-
lizmasında görev alan D vitaminin yapımında görev alır, uzun
süreli açlık durumlarında glikoneojenez yoluyla glikoz yapımını
arttırır ve bedende oluşan asidik ve bazik moleküllerin atılımını
ve geri emilimini sağlayarak asit- baz dengesinin korunmasına
akciğerlerle birlikte yardımcı olur.
205
Boşaltım Fizyolojisi
ÖÇ 3 Tübül fonksiyonlarının
düzenlenmesini açıklayabilme
ÖÇ 4 İşeme fonksiyonunun
düzenlenmesini açıklayabilme
206
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
neler öğrendik?
rağmen sabit tutulmasına ne ad verilir? Bowman kapsülünden sonra gelen ilk tübül yapısıdır?
A. Homeostasiz A. Proksimal
B. Fizyoloji B. Henle kulbunun inen ince kolu
C. Patoloji C. Henle kulbunun çıkan ince kolu
D. Sistem D. Henle kulbunun çıkan kalın kolu
E. Hemostaz E. Distal
2 75 kg olan bir kişinin bedenindeki sıvı mikta- 7 Aşağıdakilerden hangisi bir dakikada her iki
rı yaklaşık kaç litredir? böbrek tarafından Bowman boşluğuna süzülen
plazma miktarı olarak tanımlanır?
A. 5
B. 15 A. Hematokrit
C. 25 B. Homeostasi
D. 45 C. Glomerular filtrasyon hızı
E. 75 D. Hemostaz
E. Sekresyon
3 Aşağıdakilerden hangisinin fazla olması du-
rumunda bedende hipernatremi ortaya çıkar? 8 Glomerular filtrasyonda plazmanın Bowman
kapsülüne geçebilmesi için gereken net basınç kuv-
A. Potasyum veti kaç mmHg’dır?
B. Sodyum
C. Kalsiyum A. 1 B. 2
D. Hidrojen C. 5 D. 10
E. Magnezyum E. 25
207
Boşaltım Fizyolojisi
1. A Yanıtınız yanlış ise “Vücut Sıvı Bölümleri” 6. A Yanıtınız yanlış ise “Nefron” konusunu yeni-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı
4. A Yanıtınız yanlış ise “Boşaltım Sistemi Eleman- 9. B Yanıtınız yanlış ise “Mesane ve İşeme” konu-
lar” konusunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.
5. A Yanıtınız yanlış ise “Böbrek” konusunu yeni- 10. C Yanıtınız yanlış ise “Klirens” konusunu yeni-
den gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.
Araştır Yanıt
7 Anahtarı
208
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Araştır Yanıt
7 Anahtarı
209
Boşaltım Fizyolojisi
Araştır Yanıt
7 Anahtarı
İdrar kesesinin gövde ve boyun kısmına etki eden motor sinir sistemi yapıları
otonom sinir sisteminin parasempatik kısmı tarafından innerve edilir. Pelvik
sinirler içinde duysal ve motor lifler bulunmaktadır. Duysal lifler kese duva-
rının gerimini denetler. Üretradan gelen gerim duyusu kesenin boşaltılmasını
sağlayan refleksleri başlatır.
Atardamarların küçülerek çatallanması sonucu oluşan afferent arteriollerin
glomerular kapiller aracılığıyla Bowman kapsülü içerisine süzülen süzüntü
Araştır 4 sıvı proksimal tübül ve henle kulplarına geçiş yapar. Bu tübüllerde bazı mad-
delerin kana geri emilmesi sağlanırken bazı maddelerin daha da fazla olarak
tübüllere verilmesi sağlanır. Bu işlemler sonucu oluşan sıvıya artık idrar denir.
Sonuçta böbreklerde idrar 3 ana işlem sonucu oluşur.
1. Filtrasyon
2. Geriemilim (reabsorbsiyon)
3. Salgılanma (sekresyon)
4. Atım
Kaynakça
Aktümsek, A. (2012). Anatomi ve Fizyoloji: İnsan Hasan Veysi Güneş (2003). Moleküler Hücre
Biyolojisi, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Biyolojisi, Eskişehir, Kaan Kitabevi.
Tic. Ltd. Şti.
K.E. Barrett, S.M. Barman, S. Boitano, H.L.
Berrak Ç. Yeğen (Editör, 2013). Yüksekokullar İçin Brooks (2015). Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi,
Fizyoloji, İstanbul, Yüce Yayım. Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Eldra Pearl Solomon (2000). İnsan Anatomisi ve
Fizyolojisine Giriş, Çeviri: L. Bikem Süzen, İstanbul, Yeğen B.Ç., Yüksekokullar için Fizyoloji, Yüce Yayın,
Birol Basın Yayın Dağıtım ve Ticaret Ltd. Şti. 2014, İstanbul.
E.P. Widmaier, H. Raff, K.T. Strang (2014). Vander Yıldırım, M. (2013). Resimli Sistematik Anatomi,
İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon Mekanizmaları. Nobel Tıp Kitabevi.
Çeviren: Tuncay Özgünen. Ankara: Güneş Tıp
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Bu ünitede kullanılan resimler Anadolu Üniversitesi
Gökbel, H., Ganongu’un Tıbbi Fizyolojisi, Nobel Tıp
Açıköğretim Fakültesi görsel arşivinden alınan ve
Kitapevleri Ltd Şti, 2011, İstanbul.
editörün/yazarın çizdiği resimlerdir.
Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci
Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul:
Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti.
210
Bölüm 8
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
öğrenme çıktıları
1 2
Hücreler Arası Haberleşme Hormonal (Endokrin) Sistem
1 Hücreler arası haberleşme çeşitlerini 1 Hormonların yapı ve fonksiyonlarını
açıklayabilme açıklayabilme
3
Üreme Sistemi ve Hormonları
3 Üreme fonksiyonlarının düzenlenmesini
açıklayabilme
212
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
213
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
214
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
ovaryumdan (yumurtalık) ile plasentadan • İnsülin gibi hücre zarını geçemeyen bazı
salınan östrojen ile progesteron ve testisler- hormonlar da hücre zarındaki reseptörle-
den salınan testesteron steroid hormonlar- rine bağlanırlar. Bu tip hormonların resep-
dır. Streroid hormonlar kolesterolden yapıl- töre bağlanması reseptörde yapısal değişik-
dıkları için hücre zarını kolaylıkla geçerler. liğe yol açar. Böylece, reseptörde normalde
Steroid hormonların reseptörleri hücrelerin aktif olmayan enzim bölgeleri aktif hâle
stoplazmasında veya çekirdekte bulunur. geçerek hücre içinde bazı değişikliklere ne-
den olurlar.
Hormonların Etki Mekanizması • Hücre zarını geçemeyen diğer bazı hor-
monlar hücre zarındaki reseptörlerine
• Steroid ve tiroid hormonları hücre zarın-
bağlandıktan sonra hücre içerisinde ikinci
dan kolaylıkla geçerek hücre içindeki re-
habercileri oluştururlar. İkinci haberciler
septörlerine doğrudan bağlanır. Oluşan
hücrede çeşitli biyokimyasal olayları başla-
hormon-reseptör kompleksi hücre çekir-
tan ya da durduran moleküllerdir. En iyi
değindeki DNA ipliklerine bağlanarak
bilinen ikinci haberciler cAMP (Şekil 8.3),
özgül genlerin transkripsiyonunu başlatır
cGMP, DAG (diaçilgliserol), IP3 (inozitol-
(Şekil 8.2).
3-fosfat) ve kalsiyumdur.
DNA
Reseptörün
DNA’ya Önemli Hormonal Yapılar ve Salgıları
bağlandığı
bölge
Endokrin bezler diğer dokulardan farklı ola-
Çekirdek rak oldukça yoğun bir kanlanma ağına sahiptir-
ler. Aynı zamanda sinir sistemi ile yakın ilişki
Sitoplazma
içindedirler. Bedende değişik bölgelerde endok-
rin bezle bulunmaktadır. Başlıca bu yapılar hi-
mRNA
Yeni protein potalamus, hipofiz, adrenal korteks, tiroid bezi,
paratiroid bez, pankreas, ovaryum ve testislerdir
Ribozom (Şekil 8.4a).
Şekil 8.2 Steroid hormon etki mekanizması
Hormon
Adenil sıklaz
• Adrenal medulladan salgılanan norepinefrin Hücre zarı
Reseptör
ve epinefrin gibi hormonlar hücre zarını ge-
çemedikleri için hücre zarında bulunan re-
septörlerine bağlanırlar. Bu reseptörler iyon
kanallarıdır. Reseptöre hormon bağlanmasıy-
la birlikte iyon kanalları açılır ya da kapanır.
İyon kanallarının açılıp kapanmaları özellikle cAMP’nin
hücresel
kas hücreleri üzerinde önemli zar değişikliği- etkileri
ne neden olur. Gelen uyartının özelliğine ve
şiddetine bağlı olarak hücre zar potansiyelin-
Şekil 8.3 Hücre zarını geçemeyen hormonların cAMP
de uyarılma ya da baskılanma olur.
oluşturma mekanizması
215
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
Hipotalamus
Tiroid bezi Adrenal korteks
Hipoliz bezi
Deri ACTH
Timus bezi
Prolaktin
Karaciğer ADH Oksitosin Meme
Mide Böbrek
Bağırsak
Adrenal MSH Arka hipofiz
Böbrek bez Ön hipofiz
GH Gonadotropinler
TSH
Kemik
Testis Yumurtalık
(a) (b)
Şekil 8.4 a. Hormonal bezlerin genel görünümü ve
b. Hipofiz bezinin diğer bezlere etkileri
216
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
217
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
218
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Epiglotis
Hipotalamus
Gırtlak
Sağ tiroid
Bas
bezi
k ıc
er
ıg
Kalsitonin
Şekil 8.5 Tiroid bezi hormonlarının salınımının düzenlenmesi. Tiroid bezine hipofiz ön lobundan gelen TSH hormonu
etki ederek dolaşıma tiroid hormonlarının salınımını uyarır. Salınan tiroid hormonları fonksiyonlarını yerine getirdikten
sonra hipofiz ön lobundan TSH salınımını durdururlar (negatif feed back=baskılayıcı geri bildirim).
219
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
220
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Tiroid bezinin az ya da çok çalışması ile ilgili büyüdüğü kesin olarak bilinmemektedir. Krite-
bedende birtakım olumsuzluklara yol açar. Tiroid nizm ise gebelik, bebeklik ve çocukluk dönemin-
hormonlarının fazla miktarda sentezlenip salgılan- de tiroid hormon sentezi yokluğuna bağlı olarak
masına hipertiroidizm, yetersiz salgılanmasına hi- ortaya çıkar. Büyüme yetersizliği ve zihinsel geri-
potiroidizm denir. lik karakteristik özelliktir.
Hipertiroidizm yani tiroid hormonlarının Hipotiroidizmde genellikle ortaya çıkan belir-
fazlalığında tirotoksikoz, graves ve toksik guatr tiler;
hastalıkları ortaya çıkar. Bu hastalarda tiroid bezi • Metabolik hızda azalma
normalden iki üç kat büyüktür. Nedeni ne olursa
• Gelişme ve büyüme geriliği
olsun bedende tiroid hormonu fazlalığında genel-
likle aşağıdaki belirtiler gözlenir: • Soğuğa hassasiyet
• Beden ısısı düşüklüğü
• Miksödem
Guatr, tiroid bezinin büyümesi anlamın- • Arteriyoskleroz
da kullanılır.
• Uyku ve uyuşukluk hâli
Ekzoftalmus, hipertiroidizmli hastalarda
• İleri derecede kas güçsüzlüğü
ortaya çıkan göz kürelerinin değişik de-
recelerde dışa fırlamış görüntüsüdür. İleri • Kalp atım hızının ve debisinin yavaşlaması
derecede görme yeteneği de ortadan kal- • İştah azalması
kabilir, göz kapağı tam kapanmadığı için • Kilo artışı
gözler zedelenebilir.
• Kabızlık
• Uyarılabilirliğin azalması, reflekslerin ya-
• Uyarılara karşı uyarılabilirlik ile hassasiye-
vaşlaması
tin artması ve sinirlilik hâli
• Psikolojik bozukluklar
• Ellerde titreme
Miksödem, hücreler arası sıvının toplam
• Ekzoftalmus miktarının artışı sonucunda göz altında
• Kas zayıflığı torbaların oluşması, yüzün şişmesini tarif
• Aşırı yorgunluk olmasına rağmen uyku- eden kavramdır.
suzluk Arteriyoskleroz, troid hormonları ka-
• Kilo kaybı, aşırı terleme, şiddetli ishal raciğerden safra aracılığıyla kolesterolün
atılımını arttırır. Hipotiroidli kişilerde ise
• Isıya karşı dayanıksızlık
tiroid hormonu yokluğunda kanda fazla
• İştah artışı miktarda kolesterol birikimi gerçekleşir.
Hipotiroidizm durumlarında endemik kolloid Bu da arteriyoskleroza yol açar.
guatr, idyopatik nontoksik kolloid guatr ve krete-
nizm hastalıkları ortaya çıkar. Endemik kolloid
guatr hastalığının nedeni bedene yeteri miktarda Kalsitonin
iyot alınmamasıdır. Bedene yeteri miktarda iyot Tiroid bezindeki parafolikül hücrelerinden sen-
alınmayınca, T4 ve T3 hormonu sentezi ve salı- tezlenen kalsitoninin ana görevi kan kalsiyum dü-
nımı durur. T4 ve T3 hormon sentezi durunca zeyini düzenlemektir. Kanda kalsiyum iyonu artışı
negatif geri bildirim (feed back) ortadan kalkar. olduğunda kan kalsiyumunu düşürmek için tiroid
Yani, T4 ve T3 hormonlarının olmaması ön hipo- bezinden kalsitonin salgılanır. Salgılanan kalsito-
fiz bezinden sürekli bir TSH salınımına yol açar. nin kemiklerin yıkımını baskılayarak kemikten
TSH da tiroid bezinin hücrelerinin sayısını arttı- kana kalsiyum çıkışını azaltır. Ayrıca böbreklerden
rır, bez hacmi büyür. İdyopatik nontoksik kol- de kalsiyum geri emilimini azaltarak fazla kalsiyu-
loid guatr hastalığında ise tiroid bezinin neden mun sidikle dışarı atılmasını artırır.
221
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
Kemik
Tiroid bezi
PTH
PTH Bağırsak
Böbrek D vitamini
Ca2+
Ca2+
Ca2+
Kan damarı
222
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
üstü bezi özü (medullası) denir. Adrenal medulla- rı kortizol sentezi ve salınımı durumlarında
sı sinir dokusundan gelişmiştir ve salgıları epinef- kaslar aşırı derecede güçsüzleşebilir. Kortizol
rin (adrenalin) ile norepinefrin (noradrenalin)’dir. yağ dokusunda yağların yıkımını ve yağların
Adrenal medulladan salgılanan hormonların etki- bedende enerji olarak kullanımını da arttı-
leri sempatik sinir sistemi uyarısı sonucu bedende rırken glikozun enerji olarak kullanımını
oluşan etkilere benzerlik gösterir. Bedende ortaya azaltır. Kortizol inflamasyon durumunda
çıkan strese yanıt olarak uyarılan hipotalamustan inflamasyonun erken evrelerini baskılar,
çıkan uyarılar böbrek üstü bezin medullasına sem- inflamasyonun ilerleyen aşamalarında ise
patik sinirler aracılığıyla ulaşarak epinefrin ve nö- lizozomal zarları sabitleyerek dokulara ha-
repinefrin salgılanmasına yol açar. Bu hormonlar sar veren maddelerin salınımını baskılar.
bedende metabolizmayı, kan basıncını, kalp hızını, Kortizol özellikle T lenfositlerin yapımını
kalbin kasılma gücünü ve kan şekerinin arttırır. baskılayarak bağışıklık sistemini (immun
Adrenal korteksin salgıları ise steroid yapısındaki sistem) baskılar. Lökositlerden interlökin-1
hormonlardır. Adrenal korteks hormonların salgısı salınımını da azaltarak bedende oluşan yük-
esas olarak hipofiz ön lobundan salgılanan ACTH sek ateşi düşürür. Kortizol kanda eozonofil
ile kontrol edilir. Adrenal korteksten salgılanan ve lenfositlerin de sayısını azaltırken eritro-
hormonlar ve görevleri şunlardır: sitlerin yapımını arttırır. Antiinflamatuvar
etkisinden dolayı kortizol ve türevi ilaçlar
romatoid artrit, astım, alerji tedavisinde ve
Kortizol sadece karaciğerde protein yapı- organ nakillerinde sıklıkla kullanılmaktadır.
mını arttırır. Bunun sebebi protein yapı- Aşırı miktarda kortizol kullanımı hipergli-
mında kullanılacak olan protein yapıtaşı semi (kan şekeri yüksekliği) ve kemiklerin
aminoasitlerin karaciğere girişinin arttır- yıkımının artması ile sonuçlanabilir.
masıdır. Bir anlamda ham madde taşını-
mını arttırır.
Adrenal korteksten salınan 30’dan fazla
Proteinler ve yağlardan glikoz yapılmasına
steroid yapılı molekül sentezlendiği bilin-
glikoneojenez denir.
se de bunlardan ancak iki tanesi fizyolojik
olarak önem arz etmektedir: Aldosteron
a. Glikokortikoidler, bedende şeker ve prote-
ve kortizol.
in metabolizmasına etki eden steroidlerdir.
Kortizol, kortikosteron, kortizon, predni-
zon, metilprednizon, dekzametazon en iyi
bilinen glikokortikoidlerdir. Glikokortikoid
aktivitenin % 95’ininden kortizol sorum- dikkat
ludur. Bedende kortizol salınımı, hipota- Glikokortikoid ve mineralokortikoid hormonlar her
lamustan salgılanan CRH aracılığıyla, ön iki aktivite (şeker-protein metabolizması ve hücre dışı
hipofizden salgılanan ACTH ile artar (Şekil sıvı hacmi ve iyon dengesi) üzerine de etki gösterebi-
8.7). Travma, enfeksiyon, kan şekeri düşük- lir. Bu nedenle hormonlar sınıflandırılırken iki kate-
lüğü, cerrahi müdahaleler gibi bedende stres gori altında da görülebilir.
yaratan durumlarda kortizol salınımı artar.
Kortizolün karbonhidrat metabolizmasın- b. Mineralokortikoidler, hücre dışı sıvı hacmi
daki temel rolü kan glikoz (şeker) seviyesini ve iyon dengesinin sürdürülmesinde etkili
yükseltmektir. Kortizol, kan şekerini, hücre- olan steroidlerdir. Aldosteron, dezoksikorti-
ler tarafından glikozun enerji olarak kulla- kosteron, kortikosteron, kortizol, kortizon
nılmasını azaltarak ve karaciğerde glikone- mineralokortikoid etki gösteren hormonlar-
ojenezi artırarak, yükseltir. Kortizola bağlı dır. Mineralokortikoid etkinin %90’ından
kan şekerinin yükselmesine adrenal diya- aldosteron sorumludur. Aldosteron salını-
bet denir. Kortizol karaciğer hariç bütün mını esas olarak anjiotensin II adı verilen
hücrelerde proteinlerin yıkımını arttırırken molekül, plazma potasyum iyon konsantras-
protein sentezini de azaltır. Bu nedenle aşı- yonu artışı ve az olarak da ACTH uyarır (Şe-
223
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
Strese yanıt
sistemi
Hipotalamus
CRH
Kan
damarı Kapsül
Medulla
ACTH
Korteks
bez
Adrenal be
Kortizol
224
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
225
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
Hücre zarındaki
insülin reseptörü
Hücre
İnsülin
Glikoz
226
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
227
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
Böbrek
Üreter
Karın
Boşluğu Omurga
Kemiği
Sidik
Torbası Seminal Vezikül
Vaz
Deferens
Rektum
Kavernoz
Korpus
Üretra
Fırlatma Kanalı
Penis
Başı Prostat
228
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Testisleri karına bağlayan yapıya spermatik kordon nir (Şekil 8.10b). Sperm hücreleri çoğalırken mi-
denir ve içinde kan damarları sinirler ve düz kaslar toz bölünme geçirirler ama aynı zamanda mayoz
vardır. Bu kaslar uzayıp kısalarak testisleri bedene bölünme de geçirerek kromozom sayılarını yarıya
yaklaştırır veya uzaklaştırır. Sağlıklı sperm üretebil- indirip haploid olurlar. Üreme (eşey) hücrelerimiz
mek için erbezleri beden sıcaklığından yaklaşık 2 hariç, bedenimizdeki her bir hücrenin çekirdeğin-
derece daha az bir ısı ortamında olmaları gerekir. de 46 kromozom vardır. Dişilerde 23 çift eş kro-
Testislerin düşük sıcaklıklı ortamını; beden dışında mozomlar vardır. Erkekte ise 22 çift eş kromozom
olmaları, skrotumun yapısı, beden kılları ile bede- (44 tane) ve bir X artı bir Y vardır. Üreme hücreleri
ne uzak veya yakın olmalarını sağlayan kaslar oluş- mayoz bölünme geçirdikleri için kromozom sayı-
turur. Soğuk ortamda ve boşalma anında erbezleri ları yarıya (23 taneye) iner. Dişinin ürettiği bütün
bedene yaklaşırlar, sıcakta sarkarlar. yumurta hücreleri 22 + X kromozomu taşır. Ma-
yoz bölünmeden sonra erkeğin her bir spermindeki
kromozom sayısı 22 + X veya 22 + Y olur. Yani
İki adet testis erkekte birincil üreme or- olgunlaşmış bir sperm ya 22 + X kromozomu ya da
ganlarıdır. Buluğ çağından sonra devamlı 22 + Y kromozomu taşır.
sperm üretirler. Steroitten yapılmış erkek-
lik hormonları olan androjenlerin çoğu
burada üretilir. Haploid hücre normal bir beden hücresi-
nin taşıdığı 23 çift (46 adet) kromozomun
Bir erbezi yaklaşık on kadar bölmeye (loba) yarısını (23 tanesini) bulunduran hücredir.
ayrılmıştır. Bir lobun içinde yaklaşık 50 cm uzun- Bedenimizde sadece erkek eşey hücreleri
luğunda ve kıvrımlı (seminifer) tüpçükler vardır (spermler) ve dişi eşey (yumurta) hücresi
(Şekil 8.10a). Bir seminifer tüpçüğün dış duvarına haploittir. Döllenme olup spermle yumur-
yakın bölgeye yerleşmiş, az gelişmiş ve doğuştan ta hücresi birleşip zigot oluştuğunda kro-
gelen üreme (germ) hücreleri vardır. Erkek çocuğu mozom sayısı tekrar normale (46 taneye)
yaklaşık 13 yaşında buluğ çağına erişince bu geliş- dönmüş olur. Eğer mayoz bölünmeyle kro-
memiş ilkel hücreler (spermatogonyum) çoğalma- mozom sayısı yarıya inmeseydi, spermden
ya ve farklılaşmaya başlarlar. Çoğalan ve farklılaşan 46 ve yumurta hücresinden 46 kromozom
bir tek hücreden yaklaşık 512 hücre oluşur ve orta- gelir ve toplamda 92 kromozomlu bir yav-
lama 74 gün süren olgunlaşma sürecinin sonunda ru olurdu. 92 kromozom taşıyan biri insan
ortaya çıkan bu hücrelere sperm (spermatozoa) de- değil, belki başka bir varlık olurdu.
Vaz Leydig
deferens hücreleri Spermatogonyum
Seminifer
tüpçük
Epididim
Testis
Lümen
Lobül Sertoli
hücresi Spermler
(spermatozoa) Sertoli
hücresi
(a) (b)
229
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
230
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Epididim
Testislerde üretilmiş olan spermler epididime geçerler. Her erbezinin boyunca, arkasına yerleşmiş, vir-
gül şeklinde ve 4 cm kadar uzunluğunda 2 tane epididim vardır. Her epididimin içine yerleşmiş kıvrılmış
tüpsü yapılar vardır (Şekil 8.10a). Tüplerin uzunluğu 6 metreyi bulabilir ve lümenlerini kaplayan siliyalı
hücreler vardır. Spermler gelişmelerini burada tamamlarlar ve bunun için 18 saat ile 10 güne gereksinim
duyarlar. Olgun spermler yaklaşık bir ay kadar burada depo edilebilirler. Spermlerin dışarıya atılması ge-
rektiğinde tüplerin duvarındaki düz kaslar kasılarak spermi ileri doğru vaz deferense iterler. Eğer dışarı
boşaltılmazlarsa burada ölürler ve kalıntıları bedene emilir.
Spermler
Akrozom
Baş Kabuk
İçeri giren
sperm Stoplazma
Yumurta
Hücresi
Orta Bölge
Çekirdek
(b)
Kuyruk
(a)
231
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
Uzaklaştırıcı Kanalcık = Duktus (Vaz) ve seminal vesiküllerden gelen salgıları penis içine
Deferens (üretraya) fırlatırlar (Şekil 8.9).
Epididimin alt uçundan devam eden tüpsü ya-
pının çapı genişleyerek vaz deferens olur. Yaklaşık Prostat Bezi
45 cm uzunluğu vardır. Her iki testisin arkasından Sadece erkeklerde bulunan prostat bezi kestane
yukarı doğru çıkarak, spermatik kordun içinden büyüklüğündedir. Sidik torbasının hemen altında ve
geçip kan damarları ve sinirlerle beraber karın du- üretra başlangıcının üst ve yanlarındadır (Şekil 8.9).
varını delip geçerek karın boşluğuna girer (Şekil Fırlatma kanalı ve üretra prostatın içinden geçerler.
8.9). İki ayrı kanal hâlinde sidik torbasının yan İç yapı olarak birçok küçük salgı bezleri ve kanalla-
taraflarından ve üstünden aşarak arkaya doğru ve rından oluşur. Bu hâliyle iç yapısı bir incirin iç yapı-
sonra aşağıya doğru inerler. Sidik torbasının arka sına benzer. Kalsiyum, sitrat iyonu, fosfat, pıhtılaşma
alt yanlarında genişleme (ampul) yaparlar. Sonra enzimleri içeren ve süte benzer beyaz bir sıvı üretir.
seminal vesiküllerin kanallarıyla birleşerek ve pros- Semene süt rengini prostat salgıları verir. Dışını kap-
tatın içinden geçerek penis içine açılırlar. Tüpün layan bir kapsülü vardır. Bu kapsül semenin dışarı fır-
duvarında 3 sıra kas olduğundan, erkeğin boşalma- latılması sırasında vaz deferensle aynı anda kasılarak
sı anında tüp çok güçlü kasılmalarla içindeki sper- prostatın içini semene karıştırmış olur. Prostat salgısı
mi penise doğru gönderir. Gerektiğinde spermler da hafif alkalidir. Erkekte yaş ilerledikçe prostat bü-
dışarıya atılmadan vaz deferens içinde birkaç ay yümesi ve prostat kanseri sık görülen sorunlardır.
bekleyebilirler.
Bulboüretral Bezler
Erkekleri kısırlaştırma yöntemlerinden Prostat bezinin alt yakınına yerleşmiş, salgısını
biri vasoktemidir. Testisin skrotumu ke- üretraya gönderen, bezelye tanesi büyüklüğünde
silerek içerdeki vaz deferens kanallara ula- iki tane bezdir (Şekil 8.9). Çiftleşmeden önce, pe-
şılır ve kanallardan ufak birer parça kesile- nisten dışarı çıkan renksiz bir sıvı üretirler. Çift-
rek çıkarılır, kalan uçlar bağlanır. Testisler leşme sırasında kayganlığı sağlayan, mukus yapıda,
sperm üretmeye devam eder ama spermler alkali ve yapışkan bir sıvıdır.
penise ulaşamaz ve ölürler. Kısırlık gelişir.
Penis
Üremeyi sağlamak için erkeğin ürettiği ersuyu-
Seminal Vesikül nu (semeni) dişinin vajinasına iletmek ve işemek
Kıvrımlı bir yapısı olan 2 tane küçük kesedir. için kullanılan bir organdır (Şekil 8.9). Yapı olarak
Sidik torbasının arka-alt tarafında ve rektumun 3 adet silindirik yapıdan oluşur. Bunlar penisin üs-
önündedir (Şekil 8.9). Her birinin yaklaşık 5 cm tünü ve yanlarını kaplayan 2 tane kavernoz kor-
kadar uzunluğu vardır. Dişi bedenine bırakılan puslar, alt taraftan öne doğru uzanan bir tane sün-
spermlere enerji sağlamak içinde bolca fruktoz gerimsi korpus ve süngerimsi korpus içinde uzanan
şekeri vardır. Seminal vesikül salgısı çinde alkalin bir tane süngerimsi üretradır (sidik kanalı). Sün-
fosfataz, fibrinojen, bazı prostaglandinler ve bolca gerimsi korpus penisin uç bölgesinde genişleyerek
mukus da bulunur. Penis içinin (üretra) ve vajina penis başını (glans) oluşturur (Şekil 8.13). Üçlü
içinin asit yapısını yok etmek için seminal vesikül- yapıyı bir arada tutan ve derinin hemen altında
lerin sıvısı bazik (alkali) yapıdadır. Dışarı atılan se- bulunan bağ doku vardır. Bu üç yapının hepsi de
menin yaklaşık % 60 kadarını seminal vesikülün bolca kan damar ağı içerir. Kan damarları burada
salgısı oluşturur. geniş boşluklar (sinüsler) oluşturur.
Vaz deferens ile seminal vesikül kanalları birle-
şerek kısa bir fırlatma (ejekülatör) kanalı oluşturur-
lar. Bunlar sidik torbasının arkasındadırlar ve 2 cm Erkek üreme sisteminde görülebilecek ak-
kadar uzunlukları vardır. Bu kanallar prostat bezi- saklıklar genel olarak 1. testis inmemesi,
nin içinden geçerek üretraya açılır. Erkeğin boşal- 2. fıtık, 3. enfeksiyon, 4. tümörler ve 5.
ması anında güçlü bir şekilde kasılarak vaz deferens kısırlıktır.
232
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Kan
damarları
Üst taraf
Kavernoz
korpuslar Penis
derisi
233
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
mış spermler, %30 prostat salgısı ve %60 seminal Dişi Üreme Fizyolojisi
vesikül salgısı vardır. Birazcık mukus ve bulboü- Dişi üreme sistemi erkek üreme sisteminden
retral salgısı da vardır. Seminal vesikül salgısı en çok farklıdır ve döngüseldir (ritmik). Dişilik te-
çok olanıdır ve en son bu salgılandığından penis meldir ve erkeğe dönüşebilmesi için Y kromozu-
içini yıkayarak spermleri dışarıya uzaklaştırır. Her munu taşıyan tohum gerekir. Yani dişilik ekilebilen
boşalmada yaklaşık 2.5 – 4 ml semen dışarı atılır tarlaya benzetilebilir. Erkek tohum (sperm) üreten
ve bunun her mililitresinde yaklaşık 100 milyon yapıdır. Kadın üreme sistemi iki temel kavram için
sperm vardır. Sağlıklı sperm oranı en azından 20 vardır. Birincisi kadın bedeninin gebeliğe hazır-
milyon/mL arasında olmalıdır. Sağlıklı sperm sa- lanması, ikincisi ise gebelik dönemidir. Dişi üre-
yısı 20 milyon/mL’den az olan erkekler kısır sayı- me sisteminde yumurtayı üretip besleyen, gebelik
lır. Yani, dişi yumurta hücresini tek bir spermle oluşturan ve süt yapan yapılar vardır. Dişide birin-
dölleyebilmek için en azından 100 milyon kadar cil üreme organı olarak iki tane yumurtalık (gonat-
spermin dişiye aktarılması gerekir. Mukus seme- lar =ovaryumlar) ve ikincil üreme organları vardır.
nin koyu kıvamı ve prostat salgısı süt rengini oluş- İkincil üreme organları olarak iki tane yumurta
turur. Penis içindeki üretrayla sidik de dışarı atıl- (Fallop) tüpleri, bir rahim (uterus), bir vajina, bir
dığı için asidiktir. Dişinin vajinasının içi de asidik vulva (dış genital) ve bir çift memedir (Şekil 8.14).
yapıdadır. Bu asidik durumlar dışarıdan gelebile-
cek mikroorganizmalara karşı koruyuculuk yapar
ama spermlere de zarar verebilir. Bu nedenden, Semen genellikle beyazımsıdır. Bazen sa-
asit yapıyı nötr duruma getirmek için semen biraz rımsı bir renk de alabilir ama normaldir.
alkalidir. Eğer meni pembemsi veya kanlı olursa he-
kime başvurmada yarar vardır.
Üreter Böbrek
Fallop
Tüpü
Rahim
Yumurtalık
Karın
Boşluğu
Sidik
Torbası
Serviks
Mons
Pubis
Klitoris
Rektum
Büyük
Dudak Küçük Üretra Vajina Anüs
Dudak
234
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Yumurtalıklar
Yumurtalıklar (ovaryumlar) erkekteki testislere karşılık gelir ve yumurta (gamet) üretirler. Kalça kemik-
lerinin oluşturduğu boşluğun üst taraflarına sağlı sollu yerleşmiş iki yumurtalık (ovaryum) vardır (Şekil
8.14). Bunlar beden boşluğuna belirli bağlarla bağlanmış olarak askıda dururlar. Her biri yaklaşık badem
büyüklüğünde ve 3 gram kadardırlar. Kız bebek daha doğmadan (fetus) her
iki yumurtalıkta toplam 7 milyon kadar yumurta üretilir. Bunlar mayoz bö-
lünmelerini henüz tamamlamamış ilkel yumurtalardır. Bu yumurtalar de-
dikkat
Erkeğin buluğ çağına er-
vamlı yok olurlar ve kız çocuğu buluğ çağına geldiğinde toplam 300 bin tane
dikten sonra ve ölene kadar
yumurta ancak kalır. Bir kadın normal üreme ömrü boyunca geriye kalan
üreme hücresi ürettiğine
yumurtaların ancak 400 kadarını sağlıklı olarak yumurtlar. Ovaryumun gö-
ama dişinin daha doğma-
revleri kısaca sıralanırsa;
dan yumurta hücrelerini 1. fetus döneminde az gelişmiş yumurtalar üretmek,
ürettiğine ve doğurganlık 2. az gelişmiş yumurtaların ergenlikten sonra olgunlaşmalarını sağlamak,
yaşamı boyunca bunları 3. olgunlaşmış bir yumurtayı dışarı atmak (ovulasyon Şekil 8.15) ve
birer birer yumurtlayarak
4. hormon üretmek. Dişi cinsiyet hormonlarından önemli olanlar, steroidden
bitirdiğine dikkat ediniz.
yapılan estrojenler ile progesteron ve protein kökenli inhibin hormonlarıdır.
Fallop
korpus tüpü
luteum
gömülen
zigot
döllenme
Fallop
yumurtalık
tüpü
ağzı
rahim gövdesi
gelişmiş yumurtlama yumurta
folikül
rahim kanalı
spermler
rugalar
klitoris
vajina
küçük dudak
üretra ağzı
büyük dudak
vajina ağzı
(a) (b)
Şekil 8.15 Dişi üreme organları
a. Vajina, rahim, Fallop tüpleri ve yumurtalıklar
b. Vulva
235
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
236
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
• Erkek semenini kabul etmek, raftaki birleşme bölgesinde klitoris (bızır) bulunur.
• Adet kanamalarının dışarı atılmasını sağla- Bızır erkekteki penise eş değer, 2 cm kadar bir ka-
mak ve lıntıdır. İçine kan dolarak sertleşebilir. Bolca sinir
sonları olduğundan duyarlı bir organdır. Dişide
• Gebelik sonunda doğum kanalı olarak gö-
üretra klitoris içinden geçmez ve klitorisin arka alt
rev yapmak diye kısaca özetlenebilir.
tarafından ayrı bir kanalla dışarı açılır (Şekil 8.14).
237
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
238
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
LH Miktarı
(b)
1 14 28
ilkel
foliküller
(c)
korpus
Yumurtlama luteum
Progesteron
Miktarı
Estrojenler Estrojen
Miktarı
(d)
Progesteron
1 5 10 15 20 25 28
si
işme
gel
min
Rah
(e) esi
Ka
elişm
na
in g
Ka
ma
m
Rah
na
ma
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 1 2
Günler
239
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
240
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Estrojenlerin dişideki etkileri özet olarak şun- yumurta içinde serbest kalır ve yumurtanın 23 kro-
lardır: mozomuyla bir araya gelir. Toplamda yarısı sperm-
1. Yumurtalığın ve yumurtaların büyümesini den yarısı yumurtadan gelen 46 kromozomlu yeni
uyarır. bir diploid hücre (zigot) oluşur. Yumurtaya giren
sperm eğer X kromozomu taşıyorsa yumurtanın X
2. Fallop tüpleri, rahim ve vajinanın büyüyüp
kromozomuyla eşleşir ve 45 + XX olur ve bu bir
salgı yapmasını sağlar.
kızdır. Eğer sperm Y kromozomu taşıyorsa yumur-
3. Buluğ çağında dış üreme organları ve me- tanın X kromozomuyla birleşir ve 45 + XY olur.
melerin gelişmesini sağlar. Bu bir oğlandır. Görüldüğü gibi çocuğun cinsi-
4. Kemik ve kas büyümesini sağlar. yetinin erkek veya kız olması tamamen babaya
5. Hipotalamus ve hipofizden üreme hor- bağlıdır, cinsiyet belirlemede annenin hiç bir
monlarının üretimini baskılar. rolü yoktur. Erkeğin ürettiği tohumun X veya Y
6. Beden yağ oranını ayarlar ve ateroskleroza kromozomu taşımasına bağlıdır.
karşı korur.
7. Menopozdan sonra kandaki düzeyi düşer ve
“sıcak basmasına” neden olur. Bir yumurtayı dölleyebilmek için erkek
tarafından bir defada vajinaya yaklaşık
Progesteronun etkileri özet olarak:
400 milyon sperm bırakılır. Döllenmeye
1. Rahmin salgılarını artırır. hazır bir yumurtanın normal şartlarda bu
2. Fallop tüpleri ve rahmin kasılmalarını azaltır. spermlerden kurtulması mümkün değildir.
3. Memelerin büyümesini sağlar.
4. Doğuma kadar süt üretimini baskılar.
Doğum Kontrolü
5. Beden ısısını artırır.
Doğum kontrol yöntemleri çoktur ve hekime
danışarak en sağlıklı olanını öğrenip uygulamak
Döllenme önemlidir. Burada gebeliği önleme yöntemlerinin
Dişi yumurtası yumurtalıktan çıktıktan sonra kısa bir özeti sunulmuştur.
Fallop tüpü içine çekilir. Döllenme oluşana kadar 1. Gonadların çıkarılması. Erkekte testislerin,
ortalama 4 günlük bir ömrü vardır ve döllenme ol- dişide yumurtalıkların ameliyatla alınması-
mazsa ölür. Spermler vajinaya bırakıldığında top- dır. En kesin yöntemdir fakat geri dönüşü
lam sayıları 150 - 400 milyon kadardır. Spermler yoktur. Bedenin hormonal dengesi bozul-
dişinin vajinasında ilerleyip, rahmi geçip Fallop duğu için sağlıklı olmayabilir.
tüplerindeki yumurta hücresine ulaşmak zorunda- 2. Rahmin çıkarılması. Kesin kısırlık yönte-
dırlar (Şekil 8.15a). Bu yolculuk için ortalama 2 midir ve geri dönüşü yoktur.
günlük ömürleri vardır. Yani yumurtlama olduk- 3. Tüp bağlama. Ya erkekte testislerden çıkan
tan sonra 2 gün içinde döllenme olması gerekir. vaz deferensler kesilerek (vazoktemi), ya da
Yumurtaya ortalama 200 kadar sperm ulaşır ve dişide Fallop tüpleri kesilerek sperm ile yu-
hepsi birden yumurtanın kabuğunu delip açmaya murtanın buluşması önlenir.
uğraşırlar (Şekil 8.12b). Spermlerin baş bölgesinde
bulunan akrozom içindeki enzimler kabuğu parça- 4. Ritim yöntemi. Dişinin yumurta üretmesi
lar ve sadece bir tane sperm çekirdeğini yumurta- belirli zamanlarda olduğundan ve yumurta-
nın içine boşaltır. Bir sperm çekirdeğini boşaltınca nın kısa bir ömrü olduğundan yumurtlama
başka bir spermin girmesine yumurta izin vermez evresinde çiftleşme yapmayarak uygulanmış
ve etrafına hemen bir duvar örer. Sperm girdikten olur. Yumurtlama döngüsünün 22 ile 45 gün
sonra yumurta hücresi mayoz bölünmesini tamam- arasında değişmesi ve ritmi takip etmenin
lar ve kromozom sayısını 23 tek kromozoma indir- güç olması bu yöntemin uygulanmasını çok
ger (haploid olur). Yumurta haploid olunca daima zorlaştırır. Çok önerilmeyen bir yöntemdir.
1 tane X kromozomu vardır (22 + X ve 22 + X). 5. Haplar. Progesteron ile estrojen içeren hap-
Sperm çekirdeğinin içinde bulunan 23 kromozom lar kullanılarak yumurtlama engellenebilir.
241
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
Kimyasal hapların olumsuz yan etkileri çok Normal gebelik süresi son âdet kanamasının bi-
olduğu için kullanmadan önce hekime da- rinci gününden saymaya başlanırsa 40 hafta (280
nışmada yarar vardır. gün), yumurtlama ve döllenmeden saymaya baş-
6. Kimyasal madde kullanımı. Dişinin kullan- lanırsa 38 hafta sürer. Rahimdeki miyometriyum
dığı ve sperm öldürücü köpük, krem ve jel tabakasının kasları doğum kasılmalarına otuzuncu
olarak çeşitli maddeler vardır ama olumsuz haftadan itibaren başlayabilir. Hipofizden salınan
yan etkileri olabilir. oksitosin hormonu doğuma yakın çok artar ve re-
laksin hormonu aracılığıyla karmaşık bir olay olan
7. Alet kullanımı. Dişi serviksinin ağzına ko-
doğum gerçekleşir. Doğumda bazen birden fazla
nan diyafram veya rahim içine yerleştirilen
bebek olursa ikiz denir. Tek spermle döllenmiş bir
rahim içi aletleri (RİA) kullanabilir. Bilinçli
yumurta mitoz geçirirken iki tane cenine dönüşürse
kullanılabilirse sağlıklı olabilir.
birbirinin aynısı tek yumurta ikizi oluşur. Bazen tek
8. Erkeğin prezervatif (kondom) kullanması yumurta üçüzü de oluşabilir. İki veya daha fazla yu-
kolay, sağlıklı ve koruyucudur. murta oluşur ve bunların her biri ayrı spermler tara-
fından döllenirse birbirine benzemeyen farklı ikiz,
Gebelik ve Doğum üçüz veya dördüz oluşabilir (Şekil 8.18). Doğumun
Yumurtanın sperm tarafından döllenmesi ge- hemen ardından plasenta (eş) düştüğü için estrojen
nellikle yumurta Fallop tüplerinin içindeyken olur. ve progesteron hormonlarının üretimi azalır ama
Spermle döllenmiş yumurta, artık zigot, hiç dur- hipofizden prolaktin ve oksitosin üretilmeye başlar.
madan mitoz geçirip büyüyerek Fallop tüpünden Prolaktin hormonu memedeki süt bezlerine etki
aşağı doğru hareket etmeye devam eder ve rahme ederek süt üretimini başlatır. Oksitosin de emme
ulaşır. Bu yolculuk yaklaşık 3 gün sürer rahmin olayının uyarmasıyla daha çok üretilir ve üretilmiş
içine gömülür ve bir etene (plasenta) geliştirerek sütün meme bezlerince salınmasını hızlandırır. Pro-
doğuma kadar anneden beslenmeye başlar (Şekil laktin hormonu üretildiği sürece yeni folikül geliş-
8.15a). Zigot yabancı bir canlı olduğu için anne- mesini baskılar ve yumurtalık döngüsü başlayamaz.
nin bedeni bu yabancıyı neden reddetmediği açık Bu durum çoğu annede yeni bir gebeliğin oluşması-
değildir. İlk 8 haftalık dönemdeki yavruya dölet nı engellediği için emzirme doğal doğum kontrolü
(dölüt=embriyo), doğuma kadar geçen süredekine olarak kullanılır ama güvenilir değildir.
bebecik (fetus=cenin) denir. Fetusu anneye bağla-
yan etene (plasenta) ve göbek bağı oluşur. Ceninin
solunum, boşaltım, sindirim sistemleri çalışmadığı Eğer yumurta Fallop tüpüne girmeyip pe-
için plasenta ve göbek bağı yoluyla anneden besle- riton boşluğunda kalır ve orada döllenirse
nir ve artık ürünlerini anneye vererek temizletir. İlk ya da döllenen yumurta rahime inmeyip
3 aydan sonra plasenta kendi hormonlarını (estro- Fallop tüplerine gömülürse dış gebelik
jenler, progesteron, inhibin ve insan koriyonik go- oluşur.
nadotropin gibi) üreterek gebeliğin sürmesini sağ-
lar. Gebelik süresince fetus doğrudan anneye bağlı
yaşam sürdürdüğü için gebelik boyunca annenin Gebe kalındığında plasenta insan koriyonik
kalp atışları ve dolaşım sistemi, akciğerleri, böbrek- gonadotropin (human chrorionic gonadotropin =
leri ve beslenme sistemi normalden daha çok çalış- HCG) hormonu üretir. Üretim gebeliğin yaklışık
mak zorunda kalır. onuncu gününde başlar ve iki ay sonra en yüksek
düzeye çıkar. Bu hormon korpus luteumun gebelik
süresince yaşamını ve görevini devam ettirmesini
Gebeliğin ilk aylarında gebenin bedeninde sağlar. Hormon gebelerde idrarla dışarı atılır. Bu
bulantı ve kusmayla belirginleşen bir çok hormonun idrardaki varlığına bakılarak gebelik
fizyolojik değişiklikler olabilir. Nedeni pek testi yapılır.
bilinmese de plesenta ürettiği aşarı estro- Herhangi bir ciddi sağlık sorunu olmadığı sü-
jenler veya yeni bir canlının (cenin) varlı- rece, normal doğum yapmak ve en az ilk altı ay
ğına karşı gebe bedenin tepkileri olabilir. bebeği emzirmek sağlıklı fizyolojik yaşamın bir
parçasıdır.
242
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Yumurta Hücresi
Sperm
Zigot
Cenin
243
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
Yaşamla İlişkilendir
İlkokula başlamış olan Sevgi arkadaşlar ara- için Sevgi arkadaşınıza teşekkür ederim. Sizler de
sı konuşmalarla, kendi bildiklerinin birleştirerek doğru bilgiyi edinmek için elinizden gelen çabayı
çocuğun anne karnında nasıl oluştuğu konu- gösterin ve peşini bırakmayın. İçinizde tavukla
sunda biraz bilgi edinmiştir. Kafasında kendine horozun, kedilerin veya koyunla koçun zama-
göre bazı yorumlar yapmış fakat işin içinden çı- nı gelince çiftleştiklerini görenleriniz olmuştur.
kamamıştır. Bebek annelerin karnında durduğu- Tavuk içerisinde minik yumurta üretir. Horoz
na göre, sorularını annesine sormaya karar verir. da çiftleşme anında tavuğa spermlerini aktarır.
Sevgi uygun bir zamana denk getirir ve annesine Spermlerden bir tanesi yumurtaya girer ve döller.
“ben nasıl oldum” diye sorar. Hazırlıksız yakala- Döllenmiş yumurtaları tavuk yumurtlayarak bi-
nan anne çocukken kendine söylenenleri anımsar riktirir. Sonra onların üstünde kuluçkaya yatar ve
ve “seni leylek getirdi” der. Bu açıklama Sevgi’ye 21 gün sonra civcivler çıkar. Koyunlar da yumur-
yeterli gelmez. Konuyu okul arkadaşlarına açar ta üretirler. Koç spermlerini koyuna aktarır ve yu-
ama gülüşmelerin ötesinde yeterli bir açıkla- murta döllenmiş olur. Yalnız, koyunlar döllenmiş
ma elde edemez. Leylek uydurmasına zaten pek yumurtayı dışarı çıkarmazlar, içlerinde kalır ve
inanmamaktadır. Annesinin kendine doğruyu orada gelişir. Büyüyerek kuzu olur ve koyun ku-
söylemediğine karar verir ve annesini zor durum- zusunu doğurur. İnsanlar da aynı koyunlar gibi
da bırakmak için bir gün ansızın “ beni leyleğin ürerler. Baba ürettiği spermlerini anneye aktarır
getirdiğini kabul etsem bile leylek beni senin ve annenin ürettiği yumurta döllenmiş olur. Döl-
karnına nasıl koydu” diye annesine sorar. Annesi lenen yumurta annemizin karnında büyür, gelişir
şaşırır ve ne diyeceğini kestiremez. Sevgi’ye “ bu ve dokuz ay sonra annemiz bizi doğurur. Zaten
konuyu babanla bir konuşayım sana açıklama ya- hepiniz annelerin gebe kaldığını sonra da kardeş
parız” der. Eşiyle konuşur ama Sevgi’ye nasıl bir doğurduğunu bilirsiniz. Yani, annenin yumurta-
açıklama yapmaları gerektiğini bilemezler. Soru- sına babanın sperminin girmesiyle çocuk oluşur.
nu Sevgi’nin öğretmenine iletmeye karar verirler. Başka birileri bu işe karışmaz ve çocuk vermez.
Öğretmen deneyimlidir ve yeterli bilgiyi topla- Zamanı geldiğinde artık sizler çocuklarınıza ley-
dıktan sonra bütün sınıfa açıklama yapmaya ka- lek masalı gibi uydurma açıklamalar yapmaz, bi-
rar verir. “Kafasında oluşan soruların peşine dü- limsel gerçekleri araştırır, bulur, öğrenir ve uygun
şüp doğruyu öğrenmek için sonuna kadar gittiği bir dille açıklarsınız”
244
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
bölüm özeti
bu değişikliklere cevap vererek uyum sağlamalıdır. Bunu yapa-
mazsa yaşam kalitesi düşer. Hatta ilerleyen dönemlerde ölüm
bile gözlenebilir. Örneğin, hava çok soğuk ya da sıcak olduğun-
da dahi beden ısısı her daim 36-38 °C’de tutulmalıdır. Bedenin
bu tür değişikliklere uyum gösterebilmesinde 2 temel beden sis-
temi görev alır. Bunlar sinir sistemi ve hormonal sistemdir. Be-
den içinde ve dışında oluşan değişiklikleri algılayan başta sinir
sistemi olmak üzere bu sistemler olumsuz durumla mücadele
ederler ya da olumsuz durumdan kaçarlar. Bir hücrede mey-
dana gelen haber ancak diğer hücrelere iletildiğinde bir anlam
taşır. Bedende yemek sonrası kan şekeri yükseliyor ve bu durum
pankreasa iletilmiyorsa ya da pankreasa iletiliyor pankreas in-
sülin salgılıyor ama insülin ilgili hücrelere ulaşamıyorsa bunun
hiçbir anlamı olmaz. Bu nedenle hücreler arası iletişim sağlıklı
bir şekilde sağlanmalıdır. Hücreler bu iletişimde kendileriyle,
komşu hücreleriyle ya da uzaktaki hücrelerle bağlantı kurarlar.
ÖÇ 2 Hormonların yapı ve
fonksiyonlarını açıklayabilme
245
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
ÖÇ 2 Hormonların yapı ve
fonksiyonlarını açıklayabilme
246
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
ÖÇ 2 Hormonların yapı ve
fonksiyonlarını açıklayabilme
bölüm özeti
salgılanan ACTH ile kontrol edilir. Adrenal korteksten salgıla-
nan glikokortikoidler, bedende şeker ve protein metabolizma-
sına etki eden steroidlerdir. Kortizol, kortikosteron, kortizon,
prednizon, metilprednizon, dekzametazon en iyi bilinen gli-
kokortikoidlerdir. Mineralokortikoidler, hücre dışı sıvı hacmi
ve iyon dengesinin sürdürülmesinde etkili olan steroidlerdir.
Aldosteron, dezoksikortikosteron, kortikosteron, kortizol, kor-
tizon mineralokortikoid etki gösteren hormonlardır. Cinsiyet
steroidleri olan estrojenler ve androjenler ise üreme fonksiyon-
larının düzenlenmesinde görev alan steroidlerdir.
Pankreas karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön
kısmında yerleşik bir organdır. Pankreasta bulunan asinüs hüc-
releri ekzokrin bir fonksiyon olarak sindirim ile ilgili enzimleri
salgılar. Pankreasın endokrin bez fonksiyonunu ise Langerhans
adacıklarında üretilen hormonlar gerçekleştirir. Pankreas Langer-
hans adacıkları 3 tipte hücre içerir: alfa, beta ve delta hücreleri.
Langerhans alfa adacıklarından glukagon, beta adacıklarından
insülin ve delta adacıklarından somatostatin salgılanır. İnsülin ve
glukagon kan şekeri düzenlemesinde görev alan esas hormonla-
dır. Somatostatin ise her ikisini de baskılayan bir hormondur.
ÖÇ 3 Üreme fonksiyonlarının
düzenlenmesini açıklayabilme
247
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
ÖÇ 3 Üreme fonksiyonlarının
düzenlenmesini açıklayabilme
Sidik torbasının arka yan taraflarına yerleşmiş sağlı sollu 2 tane semi-
Üreme Sistemi ve Hormonları nal vesikül vardır. Bunlar testosteron hormonunun etkisiyle spermleri
besleyen ve üretrayı temizleyen salgı yaparlar. Yine sidik torbasının
altında ve içinden üretranın geçdiği bir tane prostat bezi vardır. Bazik
yapıda olan prostat salgısı semene süt rengini kazandırır. Prostatın aşa-
bölüm özeti
248
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
ÖÇ 3 Üreme fonksiyonlarının
düzenlenmesini açıklayabilme
bölüm özeti
güne kadar devam eder. LH düzeyinin çok artmasıyla 14. gün-
de yumurta dışarı çıkar (ovulasyon) ve FSH ile LH düzeyleri
azalmaya başlar. Ovulasyonu takiben progesteron düzeyi artar
ve bu hormon endometriyumun döllenmiş yumurtayı alması
için daha da gelişmesini sağlar. Eğer döllenme olmazsa korpus
luteum (sarı cisim) yok olur ve estrojen ile progesteron üretimi
azalır. Bu hormon azalmaları yeni bir menstural ve yumurta-
lık döngüsü başlatır. Eğer döllenme olur zigot rahme yerleşirse
korpos luteum devam eder ve yeni gelişen plasenta ile birlikte
estrojen, porgesteron ve prolaktin üretimi artar, gebelik başlar.
Gebeliğin sonuna doğru memeler süt üretimi için hazır duru-
ma getirilir. Ovaryumdaki yumurtalar bitince menopoz başlar.
Vajina âdet kanamalarının dışarı atılması, doğumda bebeğin
dışarı çıkması ve cinsel birleşmede penisin içeri alınması için
gerekli esnek bir organdır. Vulva dişi dış genital organları için
kullanılan genel bir terimdir ve mons pubis, büyük ve küçük
dudaklar, vajina açıklığı, üretra açıklığı, klitoris ve salgı bezle-
rini kapsar.
249
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
1 Bir hücrenin salgılamış olduğu hormonun 6 Aşağıdakilerden hangisi tiroid hormonu fazla-
aynı hücredeki reseptörüne bağlanmasıyla ortaya lığında ortaya çıkabilecek durumlardan biri değildir?
çıkan yanıt şekli aşağıdakilerden hangisidir? A. Psikolojik bozukluk
neler öğrendik?
250
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
1. A Yanıtınız yanlış ise “Hücrelerarası Haberleş- 6. E Yanıtınız yanlış ise “Tiroid Hormonlarının
me” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Sentezi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
4. A Yanıtınız yanlış ise “Hipotalamus ve Hipofiz 9. D Yanıtınız yanlış ise “Semen” konusunu yeni-
Bezi” konusunu yeniden gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.
5. D Yanıtınız yanlış ise “Tiroid Hormonlarının 10. D Yanıtınız yanlış ise “Menstural Döngü” ko-
Sentezi” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.
Araştır Yanıt
8 Anahtarı
Canlı iç ortamının değişen iç ve dış koşullara rağmen sabit tutulması olan ho-
meostazisin sürdürülebilmesi için hücrelerin birbirleriyle haberleşmeleri gerekir.
Araştır 1 Buradaki mantık bir bilgi alan hücrenin ya da bir bilgi vermek isteyen hücrenin
bu bilgiyi diğer hücrelere taşımasıdır. Bu yollar da temel olarak endokrin yo-
lakla, otokrin yolaklar, parakrin yolaklar ve nöroendokrin olarak sınıflandırılır.
251
Hormonal ve Üreme Sistemi Fizyolojisi
Araştır Yanıt
8 Anahtarı
Bu depolanma biçimleri;
Monoiyodotrozin (MİT): Tiroglobuline bir iyot bağlanması ile oluşan mo-
Araştır 2 lekül.
Diiyodotrozin (DİT): Tiroglobuline iki iyot bağlanması ile oluşan molekül.
Tetraiyodotironin (T4): İki adet DİT molekülü bir araya geldiğinde oluşan
molekül, tiroksin.
Triiyodotironin (T3): DİT ve MİT moleküllerinin bir araya gelmesiyle olu-
şan moleküldür.
Tiroid hormonları karaciğerden safra içine kolesterolün atılımını arttırır. Hi-
potiroidli kişilerde ise tiroid hormonu yokluğunda kanda fazla miktarda ko-
lesterol birikimi gerçekleşir. Bu da arteriyoskleroza yol açar.
Böbrek üstü bezinin medulla kısmından epinefrin (adrenalin) ve norepinef-
rin (noradrenalin) salgılanır. Adrenal korteksin salgıları ise steroid yapısındaki
hormonlardır. Kortizol, kortikosteron, kortizon, prednizon, metilprednizon,
dekzametazon, aldosteron, dezoksikortikosteron, kortikosteron, kortizol, kor-
tizon ve cinsiyet hormonlarıdır.
İnsülin bedende yükselen şeker moleküllerinin kaslara girişini ve depolan-
masını arttırır. İnsülin karaciğerde de yemekten sonra kanda artan glikozun
glikojen şeklinde depolanmasını uyarır. Glikozun glikojene dönüşümünü sağ-
layan glikojen sentaz enziminin aktivitesini insülin arttırır. İnsülin bedende
genel olarak glikozun enerji olarak kullanılmasını da arttırır. İnsülin yağ do-
kuda ve karaciğerde yağların depolanmasına yol açar. İnsülin bedende protein
yapımını da arttırır.
252
İnsan Beden Yapısı ve Fizyolojisi
Kaynakça
Aktümsek, A. (2012). Anatomi ve Fizyoloji: İnsan Hasan Veysi Güneş (2003), Moleküler Hücre
Biyolojisi, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Biyolojisi, Eskişehir, Kaan Kitabevi.
Tic. Ltd. Şti.
K.E. Barrett, S.M. Barman, S. Boitano, H.L.
Berrak Ç. Yeğen (Editör, 2013), Yüksekokullar İçin Brooks (2015).Ganong’un Tıbbi Fizyolojisi,
Fizyoloji, İstanbul, Yüce Yayım. Çeviri Editörü; Hakkı Gökbel. İstanbul: Nobel
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Eldra Pearl Solomon (2000). İnsan Anatomisi ve
Fizyolojisine Giriş, Çeviri: L. Bikem Süzen, İstanbul, Yıldırım, M. (2013). Resimli Sistematik Anatomi,
Birol Basın Yayın Dağıtım ve Ticaret Ltd. Şti. Nobel Tıp Kitabevi.
E.P. Widmaier, H. Raff, K.T. Strang (2014). Vander
İnsan Fizyolojisi, Vücut Fonksiyon Mekanizmaları. Bu ünitede kullanılan resimler Anadolu Üniversitesi
Çeviren: Tuncay Özgünen. Ankara: Güneş Tıp Açıköğretim Fakültesi görsel arşivinden alınan ve
Kitabevleri Tic. Ltd. Şti. editörün/yazarın çizdiği resimlerdir.
Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji (2014). On İkinci
Baskı, Çeviri Editörü; B.Ç. Yeğen. İstanbul:
Nobel Kitabevleri Tic.Ltd. Şti.
253