You are on page 1of 73

EĞİTİMİN TARİHSEL TEMELLERİ

Hazırlayan

Doç. Dr. Adnan BOYACI


İçindekiler

Antik Dönemde Eğitim

Orta Çağda eğitim

Rönesans ve Aydınlanma dönemlerinde eğitim

Türklerde eğitimin tarihsel temelleri


I. İLK ÇAĞLARDA VE ANTİK DÖNEMDE EĞİTİM

Başlıkta geçen “ilk çağlar” deyimi,


yazının icadı (yaklaşık M.Ö. 4-5 bin
yıla kadar uzanan bir dönem) ile
İsa’nın doğumunu izleyen 4-5. yüzyıla
kadarki zaman aralığıdır.

İlk çağlarda ve antik dönemde eğitim


incelenirken, Doğu ve Batıda önemli
uygarlıklara sahip millet veya
devletlerdeki eğitim yaklaşımları esas
alınmıştır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
Mısırlılar, Çinliler, Hintliler, Yunanlılar.
a) Mısırlılarda Eğitim

Mısırlıların tarihi M.Ö. 3000’li yıllara kadar gider (M.Ö.3000-530).

Cam, papirüs ve ilk takvimi bulmuşlardır.

Eğitim okullarda yapılmaktadır. Çocuklar 5 yaşında okula başlayıp, 12 yıl


okuyorlar. Okullar ilk, orta ve yüksek o.ü. üçe ayrılmıştır.

Okuma yazma, matematik, astronomi, heykelcilik, müzik ve beden eğitimi dersleri


vardı.

Ptah Hotep ve Anı adlı iki büyük öğretmen ve düşünür yetişmiştir. Öğretmen Tanrı kadar saygı
gören ulu bir kişidir. Devlet, toplum ve aile önemlidir. Gençler genel ahlak kurallarına göre
yetiştirilmelidir. Korku ve dayak eğitim için geçerlidir.
b) Çinlilerde Eğitim

Çinlilerin en eski
filozoflarından ve bir Çinlilerde eğitim kurumlarının
yaygın olduğu söylenmektedir.
Çin eğitiminde dini peygamber gibi tanınmış M.Ö. 220 yılında Şaking
inançların, örf ve adetlerin ahlakçılarından olan kitabında eğitim bakanlığından
büyük etkisi vardır. Kutsal Konfüçyüs (Doğumu M.Ö. bahsedildiğine rastlanmıştır.
kitapları Şaking’de“Küçük 551), eğitim tarihinde, halkı Çin’de yüksek tabakanın
yaştan ölünceye kadar kırmayarak, onların okuyacağı saray okulları
insanın okutulması ve inançlarına saygı mevcuttur. Buralarda yazı
eğitimi göstererek, düşüncelerini öğretilir, daha sonraları da
düşünülmelidir” denmekted kabul ettirmiş bir halk parçalar ezberletilirdi. Çin’de
prensler sekiz yaşında, memur
ir. eğitimcisidir. Ona göre çocukları ise 13 yaşında saray
eğitimin amacı “erdemli” okullarına kabul edilirlerdi
insan yetiştirmektir.
Çinlilerin önemli pedagoglarından
Lâotze, “insanlar arasına iyiliği ve fazileti
Çin’de öğretmen, kutsal bir varlık olarak telkin edenler bilhassa öğretmenler” olması
görülürdü. Öğretmene gösterilen saygı, gerektiğini söylemiştir. Öğretmen hayırsever
olmalı, sözleri aydın bulunmalı, ruhunda
ölünceye kadar devam ederdi. Hatta insana karşı daima sevgi taşımalı ve
bayramlarda en yaşlı öğretmen adına öğreteceği şeylerde kanaat sahibi olmalıdır.
kurban kesmek bir adetti. Lâotze’ye göre, bir mesele hakkında kanaati
olmadan öğretmek başarısızlık ve fikirlerde
karışıklık meydana getirir.
c) Hintlilerde Eğitim

Hint toplumunun eğitiminde dini inançların etkisi büyüktür. Hint toplumunda egemen
olan felsefî iki din (öğreti) vardır. Bunlar Brahmanizm ve Budizmdir.

Hindistan’da Brahmanizm dinine bağlı olarak kast sistemi egemendir. Kast sisteminde
halk Brahman, asker, esnaf ve köle olarak dörde ayrılmıştır. Bunlardan birinden diğerine
geçilemezdi. Kast sistemi eğitim sistemini de etkilemiştir. Eğitim işini üstlenenler
Brahmanlar denen din adamlarıdır.

Brahmanların kutsal bilinmesi öğrencilerin öğretmenlerine karşı itaatli ve saygılı olmasını


kolaylaştırmıştır. Öğretmen babadan üstün sayılırdı Eğitimin amacı, Brahmaya ulaşmak ve
böylece mutluluğu yakalamaktır. Brahmaya ulaşmak için irade eğitimi önemlidir.
d) Yunanlılarda Eğitim

En önemli site devletleri


Sparta ve Atina adını
taşımaktaydı. Sparta ve Antik Yunan uygarlığını iki
Atina sitelerinin eğitim fikir yönetmekteydi.
Ahlak eğitimi Sparta’da
sistemleri, iki ana model Bunlardan birincisi
üzerinde önemle durulan
olarak ortaya çıkmıştır. insan, yani kişi fikriydi.
bir diğer olguydu.
Fakat Atina eğitim sistemi, İkincisiyse site (devlet),
egemen bir duruma yani toplum kavramı idi.
geçerek ön planda yer
almıştır.
Atina’da Eğitim

Atina’da eğitimin amacı iyi yurttaş yetiştirmektir. Burada eğitim Sparta’da olduğu
gibi devlet tarafından değil, aile tarafından verilir ya da verdirilirdi. Bugünkü sosyal
düzenle karşılaştıracak olursak Sparta’da sosyal bir eğitim düzeni, Atina’da ise
liberal bir eğitim düzeni vardı. Atina’da eğitim zorunluluğu yoktu. Devlet, eğitim ve
öğretim işlerini kontrol etmiyordu. Çocukları öncelikli olarak terbiye etme görevi,
anne-babaya verilmişti. Öğretmenlik bir meslek halini almış değildi. Pedagoglar
aydın insanlardı. Güzel, anlamlı konuşmaya ve şuur üstünlüğüne çok değer
verilirdi. Eğitim, erkek çocuklar için önemli idi. Kızlara ise ancak ev hayatında
gerekli ve zorunlu olan bilgiler veriliyordu.
M.Ö. 5. yüzyıldan önce Atina’da tarih,
coğrafya, tabiat ne varsa hepsini bilip öğreten
Okulda Müzik ve gramer dersi birbirine sıkı
öğretmenler ortaya çıkmaya başladı. Onlar
sıkıya bağlı idi. Bu dersler çoğunlukla aynı
felsefi, siyasi, ahlâki sorunlar üzerinde
öğretmen tarafından okutulur ve çoğunlukla
tartışmalar yapabilirlerdi. Sofist olarak
ikisine birden müzik dersi denirdi (Koçer,
adlandırılanlar, gençleri gerek genel ve gerek
1980). Çocukların beden eğitimi ise güreş
özel çalışma hayatında görecekleri görevlere,
ocağında yapılırdı.
uğraşılara, başarılara hazırlayan, bunu
kendilerine iş edinen hocalardı.
e) Diğer Toplumlarda Eğitim

İlk çağlarda ve antik dönemde diğer uygar toplumlar


olarak Sümerliler, İranlılar, İsrailliler ve orta çağa kadar
uzanan Romalıların eğitim anlayışlarından da söz
edilebilir.

Örneğin Romalılarda eğitim, pratik yaşama yöneliktir.


Romalıların amacı, “iyi yurttaş” yetiştirmektir. İyi yurttaş,
günlük yaşama başarı ile uyum sağlayabilen, görev ve
sorumluluklarını bilen kişilerdir. Romalılar, eğitim
sistemlerini oluştururken antik dönem filozoflarının
düşüncelerinden yararlanmış, ancak eğitim konusunda
yeni bir teori oluşturmamışlardır. Romalıların en önemli
II. ORTA ÇAĞDA EĞİTİM

Orta Çağ; M.S. 476’da Roma


İmparatorluğunun yıkılışı ile başlamış,
Rönesans’ın başlangıcı olarak kabul
edilen 1500’lü yıllara kadar sürmüştür.
Bu zaman dilimi, aynı zamanda dünyaya
egemen olan iki büyük dinin gelişimine
rastlar. Dolayısı ile bu bin yıllık süredeki
eğitim ve düşünce hareketleri de iki
büyük dinin etkisi altında kalmıştır.
a) Orta Çağ Avrupa’sında Eğitim
Avrupa’da Antik kültür,
Hıristiyanlık süzgecinden
geçirilerek yeniden •- Felsefe ile dini öğretilerin
yorumlanmış ve “skolastik açıklanması ve temellendirilmesi yoluna
düşünce” ortaya gidilmiştir.
çıkmıştır. Platon ve
Aristo’nun düşünceleri, bir •- Aristoteles mantığı (kıyas mantığı)
yandan Hıristiyanlık kullanılmıştır.
süzgecinden geçirilip resmi
ideolojiye dönüşürken diğer •- Araştırmada keşif değil, “hakikat”
yandan ilginç bir şekilde olarak kabul edilen dini öğretilerin akıl
yasaklanmıştır. Orta Çağın yoluyla öğrencilere benimsetilmesi yolu
eğitimi de “skolastik” ile
karakterize edilir. Skolastiğin
izlenmiştir.
özellikleri şöyle sıralanabilir:
Orta Çağın en popüler okulları kilisenin yönetimindeki Manastır
okullarıdır. Bu okullarda yüksek bir teoloji öğrenimi görebilmek için
Latince bilgisi önemli idi. Latincenin yanında antik dönemden
kalma “yedi serbest sanat” bilgilerine de sahip olmak gerekli idi.
Bu sanat dalları şunlardır ;
-Trivium denilen gramer, diyalektik retorik ve Quadrium denilen
Aritmetik, Geometri, Müzik ve Astronomi. Bu sanat ve bilim dalları
söz konusu dönem içinde özgür insana yakışmadığı yada uygun
olmadığı düşünülen el zanaatlarından kesin bir şekilde ayrıştırılır
ve onların karşısına konulur.
İlk kurulan bazı üniversiteler şunlardır (Aytaç, 1998): Bologna (1119), Paris (1200)
Cambridge, Oxford (1249), Prag (1348), Viyana (1365), Heidelberg (1386)…

Üniversiteler ilk kurulduklarında tek bir fakülte olarak teşekkül etmişlerdir. Örneğin
Kuzey İtalya’daki Bologna Üniversitesinde “hukuk”, Güney İtalya’daki Salerno
Üniversitesinde “tıp eğitimi” veriliyordu.

Orta Çağın en önemli fakültesi, teoloji eğitimi veren fakültelerdir. Sekiz yıl süre ile
yedi serbest sanatı öğrenen kişi, teoloji öğrenimine başlar; bu öğrenim bittikten
sonra “bachelor” doçent olurdu. Dört yıllık doçentlik süresinin sonunda da
“Magister” profesör olurdu.
b) Orta Çağ Asya’sında Eğitim
İslâm dünyasında eğitim, camilerde ve bunlara bağlı okullarda gerçekleşirdi. İlk,
orta ve yüksek öğretim kurumu niteliği taşıyan Medreseler vardı. Medreseler,
başlangıçta oldukça donanımlı kaliteli ve sistemli bir eğitim veriyorlardı;
Matematik, astronomi, mimarlık, tıp, kimya, tanrı bilim, felsefe, hukuk gibi dersler
buralarda okutulurdu. Bununla birlikte derslerin çoğu Kur’an’ın yorumlaması ve
dinle ilgili idi. İslâm dünyasında, medreselerin kuruluşundan önce de eğitim ve
öğretim faaliyetleri devam ediyordu. Fakat bu faaliyetler, belirli ve özel bir yerde
değil; mescit, küttâb ve bilginlerin evleri, kitapçı dükkânları vs. gibi değişik ve farklı
yerlerde oluyordu (Bayraktar, 1984). Bu bakımdan, İslâm dünyasındaki eğitim ve
öğretim faaliyetlerini medrese öncesi ve medrese dönemi olmak üzere iki safhaya
ayırmak gerekir. Medreseler, İslâm dünyasının en karakteristik okullarıdır.
Farabi (870- 950)

Öğretim ve
eğitim
Üç tür eğitimci kavramlarını
vardır: Aile ayırmıştır:
Öğretimde
Eğitimin amacı reisi, aile Öğretim
kolaydan zora Öğretmen,
mutluluğu fertlerinin; kuramsal
gidilmeli, bir öğrencilerle -
bulmak ve öğretmen, erdemler
şey Sokrat gibi-
bireyi topluma çocuk ve oluşturmak,
öğretilmeden tartışmayı
yararlı hale gençlerin; eğitim ise
ötekine bilmelidir…
getirmektir. devlet başkanı, ahlâki
geçilmemelidir.
milletinin erdemleri ve iş
eğitimcisidir. sanatlarını var
etme
yöntemidir.
İbni Sina (980-1037)
Zihni öğretim:
Öğretmen genel bir
konuyu nedenleriyle
örnekler vererek açık
Tenbihî Öğretim: bir şekilde anlatır.
Öğretmenin öğrenciye
çevresinde karşılaştığı Sınaî Öğretim:
olayları, bunların Öğretmen, araç, gereç
nedenlerini ve kullanmasını öğretir.
etkilerini
öğretmesidir.

Taklidî Öğretim: Telkinî Öğretim:


Öğretmenin Öğretmen tekrar
söylediklerinin aynen ettirerek şiirler ve
ve hemen otların adlarını vs.
benimsenmesidir. öğretir.
Tedibî Öğretim:
Öğretmenin öğüt ve
nasihat yoluyla
gerçekleştirdiği
öğretimdir.
III. RÖNESANS VE AYDINLANMA DÖNEMLERİNDE EĞİTİM

Burada 20. yüzyıla kadar olan bazı


eğitimsel gelişmelere ışık tutmaya
çalışacağız. Sosyal, ekonomik, bilimsel çok
farklı gelişmelerin hızlı olduğu bu geniş
dönemde eğitim bilimine yönelik zengin
akımların ortaya çıktığı görülür. Bu dönemi;

hümanizm, reform aydınlanma akımları


a) Hümanizm Dönemi ve Eğitim

Hümanizm akımı ile


eğitimin merkezine
tanrı ya da kilise
dogmaları yerine insan Öğretim metodunda
geçmektedir. Böylece boş mantık oyunları
Öğretimde antik kültür
Rönesans’ın bireyciliği, yapmaya yarayan
esas alınmak istenmiş;
eğitim alanında da skolastik metod yerine,
ancak Orta Çağ kültür
yankısını bulmuştur. bilimsel verilere dayalı
unsurları da tamamen
Buna göre Orta Çağın düşünce tarzı
atılmamıştır.
geleneksel, otoriter geçirilmeye
eğitim stili yerine çalışılmıştır .
bireycilikten güç alan
yeni bir liberal eğitim
üslubu geçmektedir.
Hümanist eğitimciler arasında yer
alan Erasmus, 1512’de yazdığı
“öğrenime dair broşürde”, dil
öğreniminde kelimeler kadar onların
işaret ettiği anlamın önemli olduğu
ve bir arada öğrenilmesi gerektiğini
ve gramerde fazla durmak yerine
önemli yazarları okumanın daha
verimli olacağını ileri sürmüştür.

Bu yöntem, Orta Çağ eğitiminin


kelime ve isimlere saplanan
ezbercilik usullerini alt üst eden dil
öğretiminde “tümdengelimci” metod
yerine “tümevarımcı” yolu seçen bir
görüş olup daha sonraları Fransa’da
Montaigne, Almanya’da Ratke ve
Commenius tarafından destek
bulmuştur.
Hümanist eğitim yöntemleri
Avrupa ülkelerinde başlangıçta
önemli farklılıklar göstermiştir.
İtalyan Rönesans’ı milliyetçi bir
özellik taşımıştır. Hümanist eğitim
teorileri yalnızca seçkin çevrelere
yönelmiştir. Bilginler tabakası
oluşmuş, akademiler kurulmuş,
kraliyetle ilişkiler geliştirilmiş
bunun sonucu olarak yalnızca
prenslerin eğitimi ile özel eğitim
sorunları ele alınmış fakat halk
eğitimi üzerinde hiç durulmamıştır.
Almanya’da hümanizm kısa sürede bilimsel bir Fransız kültürü Rönesans’la kendi temel karakterini
akım şeklini alıp üniversite ile okullara girmeye korumakla birlikte estetikçi ve aristokrat bir çeşni
başlamıştır. Hümanizm Almanya’da aristokrat kazanmıştır. Antik dillerin incelenmesi sonucu
tabakaların değil, bilginlerin ve üniversite ile Fransa’da filoloji bilimi gelişmiştir. François Rable
okulların malı olmuştur. Erasmus Alman ve Michelle de Montaigne önde gelen Fransız
hümanistlerinin önemlilerindendir. hümanistlerdendir.
b) Reform Dönemi ve Eğitim

Luther, erkek ve kız


Bunun için Luther, bu eğitimin Bu eğitimde cezaya çocukların aynı
Reform döneminin
aristokratik bir amacını Tanrıya yer veren sıkı disiplin tarzda yetiştirilmesini
eğitim ideali,
seçkinler eğitimi yönelme ve bu önemli yer tutar. Bu ve devletin okumayı
temelde yeni bir din
değil, yeni bir halk dünyalık tutkulardan yönü ile hümanist ve yazmayı herkes
ve yeni bir kiliseye
eğitimi esas kurtulma olarak görüşlerden köklü bir için zorunlu hale
bağlı eğitimdir.
alınmaktadır. görür. şekilde ayrılır. getirmesini
savunmuştur.
c) Karşıt Reform Akımı ve Eğitim
Karşıt Reform, Katolik kilisesinin Reform hareketi ile kaybettiği imtiyazlarını tekrar elde etmeye yönelik çabalarını içeren
hareketlerdir.

Protestanlığa karşı savaşta papalığın en büyük gücünü “Cizvitler Tarikatı” oluşturmuştur.

Bu tarikatın amacı, vaaz vermek ve öğretim faaliyetlerinde bulunarak Katolik kilisesinde “baştan çıkarılmış kafaları”, tekrar
kiliseye kazandırmaktır. Bu amaçla, papalığın desteği ile bu tarikatça “Cizvit Okulları” (Katolik okulları) kurulmuş. Bu
okullara “kolej” de denmiştir. Kolejler, iki ana kademe üzerine kurulmuştur.

Alt kademe 5 yıllık ilk devreden oluşur. Bunun üzerinde tekrar 5 yıllık üst kademe yer alır. Bu on yıllık öğrenimi bitirenler
yüksek teoloji öğrenimine geçerler.
Cizvit okulları çok iyi donatılmış; buralarda öğrenim parasız ve verilen eğitimin kalitesi çok yüksektir.

Beş yıllık ilk kademede yedi serbest sanatın yanı sıra tarih ve diğer reel bilgilerin içerdiği derslere yer verilmiştir.

Bu kurumlar, ilerici bir eğitim sistemi aracılığı ile tamamen Katolik kilisesine hizmet eden bir eğitim ve öğretim
sistemidir.

Bu okullarda okul sağlığına, dini eğitimin yanında tabiat bilimlerinde gözlem ve araştırmalara önem verilmiştir.

Cizvit kolejlerinin gelişmesinde saygın bir yere sahip olan pedagog Vives (1492 – 1540), 1531 yılında yayınlanan
“Disiplin” adlı eserinde pedagojinin ahlâk ve psikolojiye dayandığını söyleyen ilk eğitimcidir (Kanad, 1948).

Klasik eğitim anlayışının gelişmesinde bu okulların etkisi yadsınmaz.


d) Metot Çağı ve Eğitim

16. yy.ın ikinci yarısından itibaren hümanizmin dünyevi görüşleri arka plana atılm
ve 17. yüzyılda dini fanatizm ve dogmatizm çağı yeniden yaşanmaya başlamıştır

Din, ahlâk, hukuk ve devletle ilgili her türlü doğrunun akıl yolu ile kavranabilecek bir
bütün içerisinde sistemli olarak yerleştirilmesine çalışılmıştır. Bu çabaların karakteristiğ
geleneksel olan her şeyin doğruluğu konusunda şüphe edilmesi yöntemidir. Matematik
tabiat bilimleri artık bilimsel bir metod örneği olarak büyük önem kazanmıştır. Dünya ü
âleme bağlı bulunan düşünce yavaş yavaş bundan bağını koparmakta dünyevileşmekte
laikleşmektedir.

Yeni Çağın ilk büyük sistemleri olan rasyonalizm ve ampirizmd


17. yy.da ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu iki akımın görüş açıla
farklı olmakla birlikte ikisi de bilginin yeni yollarını yaratmak v
bulmak istemektedir.
Rene Descartes’in “aklın doğru kullanılmasının metodu” bu çağ için karakteristiktir.

Francis Bacon ve John Locke’da devrin önemli düşünürlerindendir. Aristo’nun kitaba


dayalı bakış açısını tabiata çeviren Francis Bacon (1561- 1626) “Tümevarım”
metodunu ileri sürerek deney ve gözleme vurgu yapmıştır. Bu dönemde bilim
alanındaki önemli gelişmeler, felsefi bakış açılarını da değiştirmiştir.

Kopernik, Galilei, Newton gibi mucitlerin fizik bilimine yönelik yerleşik kanunları alt üst eden
buluşları Decartes gibi felsefecileri etkilemiştir. Kesin doğruların tahtı sarsılmış, şüphe
zihinlerde geniş yer bulmuştur. Rasyonalizm akımı ile her şeyin akıl süzgecinden geçirilmesi
yoluna başvurulmuştur (Kanad, 1948).
Artık yalnızca İyi eğitim için de Ratke, Comenius,
İlk defa bu uzun süreli eğitim yöntemlerinin
geliştirilmesi talep Geleneksel Locke, Fenelon gibi
devirde, eğitim eğitim yeterli
edilmiştir. Bu yönde eğitimin amacı pedagoglar eğitim
ve öğretimin görülmemiş,
insanın genel tabiatından kadar yapılma bilimine yönelik
planlaştırılmış aynı zamanda
hareket edilerek bütün biçimi de ciddi farklı görüşler ileri
biçimde bireylerin iyi bir dersler ve dallarla sıkı bir şekilde sürmüşlerdir. Latin
uygulanması şekilde ilişki içerisinde olan bir sorgulanır dilinden çok ana
gerektiği görüşü eğitilmesi didaktik “genel öğretim
metodu” geliştirilmek olmuştur. dil üzerinde
ortaya çıkmıştır. gerektiği ortaya
istenmiştir. durulmuştur.
çıkmıştır.
d) Aydınlanma Dönemi ve Eğitim

Çünkü bu
düşünürlerle birlikte
çocuğun ve
Bu dönem öğrenmenin doğası,
eğitimcileri ile araştırılmaya
birlikte eğitim başlanmış; deneme
Bu dönemin ilk kurumu, bilimsel bir
önemli eğitimcileri J. okulları kurulmuş ve
nitelik kazanmaya öğrenmeye dönük
J. Rousseau, H. başlamıştır.
İyimser görüşe sahip Peztalozzi, İ. Kant gibi yeni teoriler ortaya
aydınlanma dönemi eğitimcilerdir. atılmıştır.
eğitimcileri akılcı
Aydınlanma düşünceye
döneminde eğitimin bağlıdırlar.
amacı, çocuğu öteki
dünyadan çok, bu
dünyaya
hazırlamaktır.
19. yüzyılın en
Daha sonraki
Bu yüzyılda önemli eğitimcileri
yüzyılda, 19.
birbirinden J. F. Herbart , F.
yüzyılda, önemli
tamamen farklı Endüstrinin Frobel, H. Spencer
eğitimcilerin kişisel
eğitim gelişmesi de gibi eğitimcilerdir.
düşüncelerinden
yaklaşımlarından eğitim anlayışlarını Bu yüzyılda
ziyade psikolojinin
çok, dengeli bir etkilemiştir. eğitimde genelde
verilerinden
eğitim görüşüne pratik ve faydacı
yararlanma yoluna
yer verilmiştir. bir görüş egemen
gidilmiştir.
olmuştur.
18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında ortaya çıkan
başlıca eğitim akımları şunlardır:

Çok yönlü
Ulusçu Estetik Devletçi Özgürlükçü Sosyalist Pozitivist İrrasyonalist
kişilik
eğitim eğitim eğitim eğitim eğitim eğitim eğitim
eğitimi
20. yüzyılda eğitim akımları genel bir
karakteristiğe bürünmüştür. Bu yüzyılda popüler
olan akımlar, ortaya çıkış yıllarına göre şöyledir:
Kır eğitim
Sanat Çocuktan Kolektif
yurdu İş eğitimi
eğitimi hareket eğitim
eğitimi akımı
akımı akımı akımı
akımı
IV. TÜRKLERDE EĞİTİMİN TARİHSEL TEMELLERİ

İlk Türk Türklerin eğitim


toplumları tarihi, tarihi
Hunlar, bilinen ilk Türk
Göktürkler, toplumları ile
Uygurlar olarak başlar.
bilinir

Tarihte Türkler birçok


devlet kurmuş ve
medeniyetlere ev
sahipliği yapmıştır.
a) İlk Türk Toplumlarında Eğitim
İlk Türk toplumları ve devletleri olarak bilinen Hunlar, Göktürkler ve Uygurlarda eğitim biçimini yaşam
koşulları belirlemiştir.

Göçebe ve savaşçı olan Hunlarda (M.Ö. 220 – M. S. 455) savaş ve yöneticilik eğitimi söz konusudur.

Yetiştirilmek istenen insan tipi cesur, kahraman ve bilge anlamına gelen “alp” insandır.

Eğitimde, “töre” önemlidir. Töreyi belirleyen gelenek ve dinlerin eğitim üzerinde etkisi vardır. Hunlarda ve
eski Türklerde “Şaman”lar yaygın eğitimci olarak görülebilir (Akyüz, 2006).

Çocukların ve gençlerin eğitiminden aile sorumludur (Taşdemirci, 2001).


Çünkü Göktürklerin günümüze dek
Göktürklerde (552-745) eğitim, Miras bıraktığı “Orhun Abideleri”
Hunlarınkine benzer ve töreye bu iddiayı güçlendirmektedir.
bağlıdır. Ancak Göktürklerde Orhun Abideleri, taşlar üzerine
yazının ve okur-yazarlığın gelişmiş yazılı 732’de dikilen Gültegin,
olmasına ilişkin ihtimaller yüksektir 735’te dikilen Bilge Kağan ve yine o
(Akyüz, 2006). yıllarda dikilen Tonyukuk
belgeleridir (TİKA, 2000).

Siyasi içerikli bu belgelerde Türk


halkına öğütler şeklinde eğitimsel
amaçlar güdülmüştür (Akyüz,
2006). Belgelerde hükümdarların,
aynı zamanda halkının eğitimcisi
olduğu anlaşılmaktadır.
Çünkü Uygurlar, yerleşik
Uygurlarda (745 – 840)
hayata geçmiş ve
eğitim, Göktürklerden
Maniheizm dinini kabul
biraz farklıdır.
etmiş toplumlardır.

Savaşçı özelliklerini yitiren bu


toplumda 14 harfli Soğd
alfabesi kullanılmış ve okur –
yazarlık yaygınlaşarak kâtiplik,
bürokratlık, danışmanlık gibi
meslekler ortaya çıkmıştır.
b) Müslüman Türk Toplumlarında Eğitim

Karahanlı, Selçuklu ve Osmanlılarda eğitimin karakteristik özellikleri aşağı yukarı birbirine


benzer.

Karahanlılar, Samanoğulları, ve Gazneliler’den itibaren İslâm Türk Devletlerinde medreseleri


merkeze alan belirli bir eğitim politikası izlenmeye başlamıştır (Taşdemirci, 2001).

Medreseler, Türk hükümdarlarının eğitime olan ilgileri ile Semerkant, Buhara, Taşkent,
Balasagun, Yarkent, Kaşgar, Belh, Nişabur, Gazne, Huttalan gibi Türk kentlerinde kısa sürede
yaygınlaşmış ve bu kentler ilim yuvası haline gelerek halkın bilgi ve kültür düzeyi yükselmiştir.

Türkler arasında Farabi, Birûnî, İbni Sina, İbni Kesir, Balasagunlu Yusuf, Kaşgarlı Mahmut,
Ahmet Yesevî, gibi ünü günümüze kadar gelen bilim adamları yetişmiştir. Bu bilim adamları
aynı zamanda döneminin önemli eğitimcilerindendir.
. Balasagunlu Yusuf

Karahanlılar döneminde yaşayan


Balasagunlu Yusuf (1018-1069), Onun eserinde, devlet
“mutluluk veren bilgi” anlamına adamlarına verilen öğütlerin
gelen siyasetname niteliğindeki yanında çocuk eğitimiyle ilgili
eseri ile iki dünyada mutluluğu görüşlere de yer verilmiştir
sağlamayı amaçlayan bir (Akyüz, 2006).
eğitimcidir.
. Kaşgarlı Mahmut

• -Örneklerden hareket ederek kurallarla ulaşma


yöntemini izlemiştir.
• - Dil öğretiminde örneklerin, metinlerin önemini
kavramış, örneklerini günlük hayattan,
Karahanlılar döneminde Araplara
Türkçe öğretmek amacıyla, 1072-1074
atasözlerinden, şiirlerden derlemiştir.
yıllarında “Divan-ü Lûgat-it Türk” adlı • -Dil öğretirken, Türk kültürünü de tanıtma amacı
hacimli bir eser yazan Kaşgarlı gütmüştür.
Mahmut (Atalay, 1998), Türkçe ve dil • -Dil öğretiminde tekrarı önemli görmüştür.
öğretimi konusunda önemli öğretim
ilkelerine yer vermiştir. Yönteminin
başlıca özellikleri şunlardır:
Selçuklularla birlikte Türkler, Batı Asya ve Anadolu’ya yönelmişlerdir.

İlk Selçuklu medreseleri, 1040 yıllarında Nişabur’da Tuğrul Bey tarafından


kurulmuştur.

Devletin parası ile kurulan ilk medrese, 1067’de Alpaslan döneminde açılan
Bağdat Nizamiye Medreseleridir (Akyüz, 2006).

Gazali’nin de görev yaptığı Nizamiye Medreseleri, 1071’de Anadolu’nun


kapısını Türklere açan Alpaslan ve ünlü vezir Nizamülmülk’ün gayretleri ile
açılan üniversite düzeyindeki zamanının prestij medreseleridir.
Bu medreselerde dini ve dünyevi
Selçuklular, Anadolu’da da birçok
bilimler bir arada okutulmuştur.
medrese yaptırmıştır (Gül, 1997).
Selçuklular döneminde
Bunlardan bazıları Medreseler, Anadolu Selçukluları
medreselerin kurulduğu önemli
şunlardır: “Hatûniye ve Beylikler zamanında tüm
bilim kentleri Bağdat, Musul,
Medresesi”, “İnce Minareli Anadolu kentlerine yayılmıştır.
Basra, Nişabur, Belh, Herat,
Medrese”, “Karatay Medresesi”,
İsfahan, Merv, Amul, Rey,
“Gök Medrese”…
Tûs’dur.
Selçuklular ve Anadolu Beylikleri
döneminde devlet adamları eğitime
önem vermiş, bilimin gelişmesini teşvik
etmiş ve eğitim kurumlarını
yaygınlaştırmıştır.

Bu dönemde yaygın eğitim kurumu


olarak “ahilik” ve seçkin eğitim kurumu
olarak da “atabeglik” uygulamaları
ortaya çıkmıştır.

Eğitim kurumlarında “alp”, “gazi”, “veli”


anlayışlarının kaynaştığı “alperen” insan
tipi, yetiştirilmeye çalışılmıştır.
Selçuklu ve Anadolu Mevlâna (1207-1273), Moğol istilası ile acı çeken
Beylikleri döneminin sevgi, kardeşlik, hoşgörü, Anadolu insanına ilaç olan
önemli eğitimcileri insan olma konularını Nasrettin Hoca (1208-
Mevlâna, Yunus Emre, işlemiş; bunları dini, ırkı, 1284), insanları
Hacı Bektaş-ı Velî, cinsiyeti ne olursa olsun güldürerek düşündürmeyi
Nasrettin Hoca… gibi tüm insanlara öğretmeyi ve eğitmeyi hedefleyen
tasavvuf yönü ağır basan hedeflemiş hümanist “nüktedan” bir halk
şahsiyetlerdir. evrensel bir eğitimcidir. eğitimcisidir.
Geleneksel Osmanlı eğitim sistemindeki okullar, sıbyan mektepleri, medreseler,
Enderun mektebi ve tekke, zaviye gibi bazı örgün ve yaygın eğitim kurumlarıdır.

Okulların yapılanışı ve programları, genelde dini niteliktedir. Medreseler,


Osmanlı eğitim sistemi içinde “külliye” şeklinde gelişen en yaygın ve en
saygın eğitim kurumladır (İhsanoğlu, 2004).

“Külliye”, cami ve çevresinde medrese, mektep, kütüphane, hamam gibi sosyal


tesislerin bulunduğu binalar topluluğudur. İmparatorluğun gücüne paralel
devlet desteğinde vakıf sistemine dayalı büyük medreseler kurulmuştur.
En prestijli medreseler,
devlete başkentlik etmiş kentlerde
dönemin Padişahının hâmiliğinde
hizmet veren medreselerdir.

Prestij medreseleri, üniversite


düzeyinde eğitim veren üst düzeydeki
eğitim kurumlarıdır.

İlk Osmanlı medresesi, 1330’da Orhan Bey zamanında İznik’te


yaptırılmıştır. Bursa’da II. Mehmet’in yaptırdığı “Yeşil Medrese”,
Edirne’de II. Murat’ın yaptırdığı “Darülhadis” ve “Üç Şerefeli
Medrese”, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı “Fatih
Külliyesi”, Kanunî Sultan Süleyman’ın yaptırdığı “Süleymaniye
Külliyesi” üniversite niteliğinde “prestij” medreselerdir. Bunların
yanında ülke içinde büyüklü küçüklü birçok medrese Osmanlı
“Müderris” medresede görev alan öğretim
üyeleridir. Bir medresede müderris olabilmek
Medreselerin en özgün yönü “mülâzemet” için bir üst kademedeki medreseden mezun
yöntemidir. “Mülâzemet”, medreselerde, olmak ve “icazetname” almak gerekiyordu. Bu
müderrisliğe atanmak için aday olarak bekleme da yeterli olmuyor, bir kadro boşalıncaya kadar
düzenidir. medresede “muid, yada mülazim” olarak staj
ve bekleme süresi vardı. Bu yol, medresede
öğretimin niteliğini de arttırıyordu.
Müderris olabilmek için üst düzeydeki bir medreseyi bitirme
şartı kaldırılmıştır.

Ancak zamanla
bu düzen Staj yerine geçen bekleme süresine riayet edilememiştir.
bozulmuş ve
eğitimin kalitesi Öğrencisi olmayan medreselere hatırlı kişilerin adamları
müderris olarak atanmış ve çalışmadan maaşa bağlanmıştır.
düşmüştür.
Bozulmanın Müderrislerin çocukları da, müderrislik ehliyetini
göstermedikleri halde medreselere “müderris” olarak
nedenleri şöyle atanmıştır. Buna “beşik uleması” da denmiştir.
sıralanabilir
:
Müderrisler, “bilimsel kuvvetlerine dayanmayıp siyasi
iktidarlara, yöneticilere yakın olmuşlar ve onlara dalkavukluk
eder duruma gelmişler ve böylece toplumdaki saygınlıklarını
kaybetmişlerdir.
Koçi Beye göre,
Mustafa Âli, Koçi Bey, Lûtfi medreselerin başlıca
Paşa kişiler eğitim bozulma nedenleri, “câhil
15. ve 16. yüzyıllarda düzeninin, özellikle ülkenin ile âlim arasında fark
Osmanlı klasik eğitim en yaygın eğitim kurumu gözetilmeden
düzeni artık bozulmaya olan medreselerin bozulma müderrisliklerin para ve
başlamıştır. nedenlerini hazırladıkları hatır gönül yoluyla lâyık
raporlarla ortaya olmayanlara verilmesi,
koymuşlardır. başka deyişle “mülâzemet”
yolunun bozulması”dır
(Akyüz, 2006).
Osmanlı klasik döneminin medrese dışında ciddi ve en özgün eğitim kurumu
“Enderun mektebi”dir (Akkutay,1984).

Genelde mülki ve askeri idarecilerin yetiştirildiği bu okul, Osmanlı merkez ve taşra


bürokrasisine gerekli insan gücü kaynağını oluşturmak için kurulmuştur. Bu vasfı ile
resmi Osmanlı ideolojisi veya zihniyetinin öğretilip geliştirildiği bir eğitim kurumudu

Enderun’un II. Murad döneminde açılmış ve Fatih Sultan Mehmed döneminde


geliştirilmiş bir tür saray içi eğitim kurumudur.

Bu okulun öğrencileri Balkanlardan Hıristiyan tebaadan toplanan yetenekli


çocuklardır. Bunlar devşirilerek özel olarak yetiştirilip güvenilir devlet adamı ve aske
yapılıyordu. Başka bir ifade ile Enderun, devletin kadrolarını yetiştiren kurumlardı
Vezir-i azamlar, vezirler, ordu ve donanma komutanları, eyalet valileri, beylerbeyler
sancak beyleri, devletin dış ilişkilerini, maliyesini ve diğer bütün kurumlarını
yönetenler genelde bu okuldan yetişenlerdir.
Klâsik Osmanlı döneminde Sâdi, Amasyalı Hüseyinoğlu Ali, Yazıcıoğlu
Mehmet ve Ahmet kardeşler, Hacı Bayram Velî…; daha sonraki yıllarda
Kâtip Çelebi, Nabi, Erzurumlu İbrahim Hakkı… gibi şahsiyetler, en önemli
eğitimciler olarak sayılabilir.

Osmanlı eğitim siteminin en önemli yönü, eğitimin birey ve cemaatlere


bırakılmış olmasıdır. Osmanlı’da cemaat din ve etnik temellidir. Her dini
cemaat kendi okullarını açar ve yönetirdi.
Osmanlı eğitim sisteminin yeniden
yapılanması, dört dönemde ele alınabilir.

- İlk yenileşme
harekeleri (1773 -1839)

-Tanzimat dönemi
(1839 – 1876)

-Mutlakıyet dönemi
(1878 – 1908)

-Meşrutiyet dönemi
(1908 – 1918)
Her dönem kendi içinde karakteristik özellikler taşır. Eğitim kurumlarında
ilk yenileşme hareketleri, Batı örneğine uygun olarak deniz subayı
yetiştirmek için açılan Mühendishane-i Bahri Hümayûn okulu ile başlar.
Aslında Batı etkisinde açılan ilk okul, 1734’te açılan yine askeri bir okul
olan “Hendesehane”dir. Eğitimde ilk yenileşme hareketleri sırasında Batı
örneğine uygun kurulan diğer okullar şunlardır:

Mühendishane-
i Berri-i Mekteb-i Mekteb-i
Hümayun Tıbbiye (1827) Harbiye (1834).
(1793)
Tanzimat döneminde (1839 -1876), diğer alanlarda olduğu gibi eğitimde de
yenileşme hareketleri hız kazanmıştır. Bu dönemde eğitimdeki başlıca
gelişmeler şöyle özetlenebilir:
• Batı örneğine uygun yeni okul tipi olarak “Rüşdiye”ler açılmış ve 1839’da
Mekâtib-i Rüşdiye Nezareti kurulmuştur. Meclis-i Maarif –i Muvakkat (Geçici
Eğitim Meclisi) kurulmuştur (1845). Bu kuruluşla birlikte eğitim kurumları
ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim olmak üzere üç kademeye
ayrılmıştır. 1846’da Meclis-i Maarif-i Umumiye, yine aynı yıl Mekâtib-i
Umumiye Nezareti ve 1857’de Maarif-i Umumiye Nezareti oluşturularak
bugünkü anlamda eğitimin Bakanlık teşkilatının ilk kuruluşu gerçekleşmiştir.
• Rüşdiyelerin açılmasıyla birlikte “usûl-i cedid” adı altında öğretim yöntem ve
tekniklerinde yeniliklere gidilmiştir.
16 Mart 1848’de “Darülmuallimîn-i Rüşdî adında, ilk defa, öğretmen yetiştiren bir meslek okulu
açılmıştır. Bu okulun açılması öğretmenliğin meslekleşmesi yönünde önemli bir adımdır.

1869’da çıkarılan “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi” ile eğitimin, ilk defa, kapsamlı bir kanunu
ortaya konularak eğitim yönetiminde yeni bir örgütlenmeye gidilmiştir.

1859’da İstanbul’da ilk kız rüşdiyesi açılmıştır. Bu okulla kızlar, sıbyan mekteplerinden başka üst
derecede bir okulda, ilk defa, okuma fırsatı bulmuşlardır.
Tanzimat dönemi her sahada
olduğu gibi eğitim ve öğretim için
Tanzimat döneminin en önemli de kararlar, nizamnameler, yani
eğitim düşünürleri olarak Ziya Paşa, kanunlaştırmalar devridir. Çıkarılan
Namık Kemal, Ali Suavî gibi Türk kanunlarla modern bir eğitim
edebiyatında önemli isimlerinin sistemi arayışı içine girilmiştir.
yanında teori ve uygulamada saygın Mutlakıyet dönemi, başka bir ifade
bir isim olan Selim Sabit Efendi ile Abdülhamid’in iktidarda olduğu
sayılabilir. dönemde ise, Tanzimat döneminde
yapılan kanunların uygulaması ve
eksiklerin giderilmesi devridir
(Kodaman, 1991).
Modern anlamda ilk merkezî ve taşra eğitim örgütü bu dönemde kurulmuş ve günümüze
kadar esasını muhafaza etmiştir. Temmuz 1879’da Nezaret (Bakanlık) merkez örgütü, öğretim
basamaklarına göre daireler halinde düzenlenmiştir:
Mekâtib-i Mekâtib-i Mekâtib-i Telif ve
Matbaalar
Âliye Rüşdiye Sıbyaniye Tercüme

1882’de Telif ve Tercüme Dairesinin yerine Encümen-i Teftiş ve Muayene geçmiş ve


bu, bir sansür organı olarak çalışmış ve yayın işlerine de bakmıştır (Akyüz, 2006).
Cumhuriyet döneminde, 1926’da oluşturulan Talim ve Terbiye Dairesi’nin ve
bugünkü (1983-2000’li yıllar) adıyla bilinen Tâlim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının
temelleri 1882’ye kadar götürülebilir.
Bu dönemde en çok takdir edilen
Mutlakıyet döneminde her türden okullar konulardan biri, Maarif Nezareti
açılmış ve yaygınlaşmıştır. Ancak yapılan tarafından, 1894-1895’ten itibaren, ilk kez,
işlerin nitelik boyutu en çok eleştirilen ülke çapında eğitim istatistikleri
tarafıdır. Modern okulların kuruluşu yayınlanmaya başlamış olması ve yine ilk
gerçekleşmesine rağmen okullardaki kez 1898-1904 yılları için Salname-i
öğretim, hiçbir zaman Avrupa’daki Nezaret-i Maarif-i Umumiye adıyla, ülke
emsallerinin seviyesine ulaşamamıştır. çapında önemli eğitim-öğretim yıllıkları
yayınlanmış olmasıdır.
Özellikle II.
Meşrutiyet
Fakat devrin dönemini
Mutlakıyet
sonlarına doğru, hazırlayan ve gizli
döneminde,
Başlangıçta her iki akım hürriyet
Tanzimatla II. Meşrutiyet
ilköğretimin tamamıyla terk hareketlerine
birlikte ortaya döneminde
amacı edilmemekle katılan Tıbbiye,
çıkmaya başlayan devletin resmi
“İslamcılık”; birlikte Harbiye, Mülkiye
siyasî fikir politikası olarak
ortaöğretimin “Türkçülük”, ve diğer
akımlarının ilk ve “Türkçülük”
amacı okulların okullarda görevli
orta öğretim amacı, okullarda
“Osmanlıcılık” amaçları arasına bazı Türkçü
kurumları geniş yer
siyasetine uygun girmeye öğretmenlerin,
üzerinde etkisini bulmuştur.
yürütülmüştür. başlamıştır “Türkçülük”
görmek
(Kodaman, siyasî amacının
mümkündür.
1991). okullara
girmesinde etkisi
vardır.
II. Meşrutiyet dönemi Türk eğitiminin en önemli özelliklerinden biri,
Batı’da gelişen eğitim akımlarının Türk eğitimciler tarafından da izlenir
ve tartışılır olmasıdır. Bu dönemde bir çok fikirler tartışılmasına rağmen
istikrasızlık ve kararsızlık nedeniyle bu fikirler uygulama sahası
bulamamıştır. Örneğin Cumhuriyet döneminde uygulama sahası bulan
köy enstitüleri fikri Meşrutiyet döneminde tartışılmıştır.

II. Meşrutiyet döneminde eğitime yönelik fikirleri ile öne çıkan bazı
isimler şöyledir: Emrullah Efendi, Sâtı Bey, Tevfik Fikret, Ethem Nejat,
Mehmet Âkif, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Prens Sabahattin, İsmail
Hakkı Baltacıoğlu… Türk eğitim düşüncesinin gelişmesinde önemli
görülen bu şahsiyetlerin fikirleri Cumhuriyet dönemine de yansımıştır.
1. Geleneksel okullar (medreseler, sıbyan
(iptidaî) mektepleri, vb.),

18. yüzyıldan Cumhuriyetin


kuruluşuna kadar geçen dönemde
Osmanlı eğitim sisteminin en
2. Batı tesirinde açılan devlete bağlı okullar
karakteristik özelliği çok amaçlı ve çok (rüşdiyeler, idadiler, askeri mektepler vb.),
başlı olmasıdır. Bu dönemde genelde
üç tür okul sisteminden söz edilebilir.
Bunlar;
3. Müslüman olmayan cemaat teşkilatları
ile yabancı misyon ve hükümetlere bağlı
okullar (azınlık, misyoner ve yabancı okullar
gibi).
c) Türkiye Cumhuriyeti’nde Eğitim

“Çocuklarımızı ve Eğitimin amacı


gençlerimizi hakkında 1924’te
yetiştirirken, Türkiye Büyük Millet
onlara, özellikle Meclisinin açılışında
varlığı ile, birliği ile da şöyle demiştir:
çatışan bütün “Eğitim öğretimin
yabancı öğelerle amacı, bilgiyi insan
savaşma gereği ve için bir süs, baskı
millî değerleri aracı veya medenî
coşku ile, her karşı bir zevkten ziyade
düşünce önünde hayatta başarıyı
şiddetle ve sağlayan
özveriyle savunma uygulamalı ve
zorunluluğu iyice yararlanılabilir bir
öğretilmelidir.” hale getirmektir.”
Türkiye Cumhuriyetinin “Millî Eğitimi”, Cumhuriyetimizin kurucusu, M. Kemal Atatürk’ün
görüş ve inkılâpları doğrultusunda 1973 tarih ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu
Temel İlkeleri çerçevesinde bütünsel bir tanıma kavuşmuştur. Bu ilkeler içerisinde Lâikliğin
ayrı bir yeri olmakla birlikte her bir ilke birbirini tamamlar niteliktedir.

Cumhuriyetin başlarında Türk eğitim sisteminin


yapısına yönelik yapılan en önemli düzenleme 3
Mart 1924’te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat (Öğretim
Birliği) Kanunudur (AAMB, 1995). Bu kanun
maddeleri şöyledir:
Ülkedeki tüm bilim ve öğretim kurumları Maarif Vekâletine
bağlanmıştır,

Şeriye ve Evkaf Vekâleti veya özel vakıflarca idare edilen tüm


medrese ve mektepler Maarif Vekâletine bağlanmıştır,

Şeriye ve Evkaf Vekâleti bütçesinde mekteplere ve medreselere


ayrılan para, Maarif bütçesine geçirilecektir,

Maarif Vekâleti yüksek din uzmanları yetiştirmek için Darülfünun’da bir


İlâhiyat Fakültesi, imam ve hatipler yetiştirmek için de ayrı mektepler
açacaktır.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu dört maddeden oluşan ve Cumhuriyetin eğitim sisteminin
temellerini belirleyen kısa bir kanundur. Bu kanunu doğru anlayabilmek için
öncelikle çıkarılma gerekçesini iyi bilmek gerekir. Kanunun gerekçesi şöyle
özetlenebilir:

Milletin fikir
Mektep – Kozmopolit
ve hissi
medrese eğitimi
itibarıyla
ikiliğini ortadan
vahdetini
gidermek kaldırmak.
temin etmek
Tanzimattan sonra çok amaçlı ve çok başlı
Cumhuriyet öncesinde farklı okullarda
eğitim, bu kanunla tek çatı altında ve ortak bir
(medreseler, yeni açılan Tanzimat mektepleri,
amaç çerçevesinde yeniden yapılanmış ve
yabancı ve azınlık mektepleri) birbirine zıt
Cumhuriyetin yeni insan tipinin yetiştirilmesi
görüşlü insanlar yetişiyordu. Bu da milletin fikir
hedeflenmiştir. Bu insan tipi, fikir ve hissi
ve hissi yönden birliğini sağlayamıyordu. Bu
itibarıyla Cumhuriyet değerlerine sadık, bilimsel
kanunun en önemli amacı bu birliği sağlamaktır.
yaklaşımı rehber edinen çağdaş insandır.
Cumhuriyet döneminde Yasa ile ilgili uygulamalar şöyle
Öğretim Birliği Yasası ile özetlenebilir: Bu yasa ile (mad 1)
doğrudan ilgili uygulamaların tüm okullar, özel okullar dahil
yanı sıra yasa ile doğrudan ilgisi Maarif Vekaletine bağlanmıştır.
olmayan, ancak yasa ile Ancak özel okulların Lozan
ilişkilendirilen bazı uygulamalar Antlaşmasında kazandığı haklar
sözkonusudur (Ünder, 1998). korunmuştur.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıktıktan sonra eğitim- öğretim kurumlarında önemli yapısal
değişikliklere gidilmiştir. En önemli değişiklik, eğitimin amacının Cumhuriyetin değerleri
çerçevesinde oluşturulmasıdır. Bu dönemde eski kurumlar bir taraftan ıslah edilmeye
çalışılırken bir taraftan da modern anlamda yeni eğitim kurumları açılmış, diğer taraftan
da yeni arayışlara gidilmiştir. Yeni arayış ve denemelerin en önemlisi de Köy Enstitüleridir.

Köy Enstitüleri, Türk okul sistemi içerisinde farklı bir yeri olan kurumlardır. Bu okulları
farklı kılan özellikler çok çeşitlidir. Bunları, okulun kuruluş amacından, program ve eğitim
uygulamalarından çıktı özelliklerine kadar her alanda gözlemlemek mümkündür.
Köy Enstitüleri, 1940’ta 3803 sayılı kanunla kurulan farklı bir okul modelidir.

Bu okul modelinin oluşturulmasında en önemli neden, 1930’ların ikinci yarında ülke


nüfusunun % 80’nini oluşturan köylerin eğitim sorunudur. O yıllarda bir çok köy,
okulsuz ve öğretmensizdir. Dolayısıyla halkın çoğunluğu cahil ve Cumhuriyetin yeni
değerlerinden habersizdir. Bu sorunu çözmek için Cumhuriyet döneminde bazı
girişimlerde bulunulmuştur (Öztürk, 2005).
İlk olarak 1927 -1928 yıllarında Kayseri Zencidere ve Denizli’de iki Köy
Muallim Mektebi açılmıştır. Bu kurumlar, istenen verim alınamayınca, 1932-
1933 yılında kapatılmıştır. 1936’da başlayan “eğitmenlik uygulaması” ile
köyün öğretmen ihtiyacı giderilmeye çalışılmıştır. Bu uygulamaya 1948’de
son verilmiştir.
“Eğitmenlik uygulaması”, 1936 yılında az nüfuslu köylerde açılacak 3 sınıflı okullara öğretmen sağlayabilmek
için askerliklerini çavuş olarak yapmış olanlardan yararlanma düşüncesi ile gelişmiştir.

Altı aylık yoğun kurslardan geçirilen eğitmen adayları ile üç yıllık köy okullarının öğretmen ihtiyacı
giderilmeye çalışılmıştır. Bu uygulamayla ilişkili olarak 1937’de Kızılçullu ve Çiftelerde “köy öğretmen
okulu” ya da “eğitim yurdu” adı altında deneme mahiyetinde yeni öğretmen yetiştiren okullar açılmıştır.

Bu denemenin sürecinde 1940’ta Köy Enstitüleri modeli gelişmiş bu model 1946-1947’den sonra
yapılan değişikliklerle varlığını 1954’e kadar devam ettirmiştir (Uygun, 2007).
Bu okulları, diğer okullardan ayıran en önemli özelliği ise “çok amaçlı” olması ve “iş eğitimi”
çerçevesinde eğitim-öğretim etkinliklerini uygulamaya çalışmasıdır. Enstitülerin en önemli faydası
ise, ilköğretimin köylerde yaygınlaşmasını sağlamıştır. “İş eğitimi”, “iş içinde iş aracılığıyla” yapılan
eğitimdir.

Enstitülerin kuruluş ve yönetiminde önde gelen isimlerden İlköğretim Genel Müdürü İ. Hakkı
Tonguç’a göre, “Enstitülerde ziraat ve atölye işlerine önem verilirken, nazari dersler de geleneğe göre
ve ezbercilik şeklinde okutulamazdı. Çünkü tabiatın içinde, tarla ve bahçelerin arasında açılan bu
kurumlarda Biyoloji dersinin derslikte ve kara tahta başında okutulması gülünç olurdu… Onun için
bütün derslerle ilgili yöntemlerin değiştirilmesi, dersin iş içinde ve iş vasıtasıyla öğretilmesi esas
alınmalıydı.”Enstitülerde yöntem olarak “iş eğitimi” konusunda farklı görüş ve uygulama biçimleri
ortaya çıkmıştır (Uygun, 2007).
Cumhuriyet döneminde eğitim alanında yapılan önemli yeniliklerden biri de 1933’te
yapılan “üniversite reformu”dur.

Cumhuriyetin başlarında ülkenin tek üniversitesi Dârülfünun’dur. Kuruluşu


1846’lara kadar gider. İnişli çıkışlı bir gelişim gösteren Dârülfünun 1919
Nizamnamesi ile “ilmî muhtariyet” ve 1924’te de “tüzel kişilik” kazanmıştır.
1933 üniversite reformu, üniversiteyi çağdaş bir yapıya
kavuşturmasının yanında olumlu ve olumsuz bazı özellikleri de içinde
barındırmıştır. Reform sonrası üniversitenin özellikleri şöyle
özetlenebilir (Widmann, 1999):
- Özerklik kaldırılmıştır. Çünkü üniversite Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır.

- Dârülfünun hocaları geniş ölçüde yeni üniversiteden uzaklaştırılmıştır.

- Üniversitede Alman Profesörlere görev verilmiştir.

- Batıda okuyup gelenler, ciddi bir elemeden geçirilmeden bazen doktora şartı bile
aranmaksızın Doçent olarak yeni kurulan üniversiteye atanmıştır.

You might also like